Mısırın Efsanevi Kayıp Labirenti |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mısırın Efsanevi Kayıp LabirentiMısırın efsanevi kayıp Labirenti PİRAMİTLERİ GÖLGEDE BIRAKACAK KEŞİF İÇİN HAZIRLANIN Duvarları baştan aşağı hiyerogliflerle dolu 3000 oda… Boyutlarıyla Piramitleri bile gölgede bırakacak bir yapıt Toprağın altında öylece çıkarılmayı bekliyor Hazırlanın! Çok yakında Tutankhamonun mezarının keşfini bile unutturacak bir arkeolojik buluntuyla tanışacağız İşte karşınızda Mısırın efsanevi kayıp Labirenti “Onlar (12 Krallar) ortak bir anıt bırakmak istiyorlardı Bu nedenle, Moeris Gölünün yukarısında, Timsahlar Kentinin yakınlarındaki Labirenti inşa ettirdiler Orasını ben de gördüm ve kelimelerle anlatılmasına imkân olmadığını söyleyebilirim Bütün Yunanistandaki benzer duvarlar ve yapılar biraraya getirilse, bu bir tek Labirentte harcanan işgücüne ve paraya yaklaşamazlar… Labirent, Piramitleri dahi geride bırakır Kapıları birbirinin karşısına düşen üstü örtülü 12 avlusu vardır Bunların altısı kuzeyde, altısı güneyde ve hepsi birbirinin yanındadır Hepsinin etrafı bir tek duvarla çevrilidir Bu binanın içinde iki tür oda vardır: Yeraltı odaları ve bunların yukarısında yerin üstündeki odalar Her iki türden 1500er oda mevcuttur Yerin üstündeki odaları dolaştığım için kendi deneyimlerime dayanarak konuşuyorum Yerin altındaki odaları da görenlerden dinledim; çünkü Mısırlı bekçiler, bunları göstermeye kesinlikle razı olmuyorlar Dediklerine göre, bu odalarda, Labirenti yaptıran kralların ve kutsal timsahların sandukaları bulunuyormuş Kendi gözlerimle gördüğüm yerin üstündeki odalar ise insanüstü bir çalışmanın ürünü Labirentin sonundaki köşede, içine dev şekillerin hakkedilmiş olduğu kırk kulaç yüksekliğinde bir piramit yer alıyor Yeraltındaki bir dehlizden geçilerek bu piramide giriliyor… Ancak kıyılarında bu Labirentin inşa edildiği Moeris Gölü, daha da olağanüstü bir eser İnsan elinden çıktığı çok belli çünkü gölün ortasındaki suyun içinden 50 kulaç yukarıya sivrilen ve suyun da o kadar derinine inen iki piramit yükseliyor…” Halikarnassoslu Herodotun bu sözlerle anlattığı Labirent, hep bir efsane olarak yer aldı tarihçilerin gözünde Bir kısmı da “Herodot zaten abartıyı sever, gene karalamış bir şeyler” mealinde hafiften dalgalarını geçip dudak büktüler bu anlatılara Halbuki MÖ 1 yüzyılda yaşamış Sicilyalı Diodor da, Labirenti aynı biçimde tarif etmişti Yine MÖ 25 yılında Mısıra uğrayan Yunanlı coğrafyacı Strabon, Labirenti Herodottan 423 yıl sonra görmüş ve aynı şekilde aktarmıştı Peki bu muazzam yapı nereye kaybolmuştu? Karl Richard Lepsiusun Labirenti Prusya Kralı 4 Wilhelm, 1842de bir araştırma heyetini Mısıra gönderir Heyetin başında ise o dönemde Alman arkeolojisinin “altın çocuğu” Karl Richard Lepsius vardır Grup, 1843 Mayısında, Kahirenin 120 km güneybatısındaki Fayum Vahasına gelir Tek bir hedefleri vardı: Labirenti bulmak Fayum Vahası, bitkisel açıdan zengin bir arazidir ve binlerce yıldır Bahr Wahbi adı verilen bir kanalla Nil Nehrine bağlıdır Fayum Vahasının eski başkentinin adı, Krokodeilon Polis”ti, yani “Timsahlar Şehri” Labirenti yaptıran “Marrhos”tu ki bu, Firavun 3 Amenemhetin tahttaki adıydı Firavun, Fayumun Hawara Bölgesine kendi piramidini diktirmişti; Labirent de, bu piramidin yakınlarında olmalıydı Nitekim “heyecanlı” arkeolog Richard Lepsius, bu bölgeye gelir gelmez Labirenti bulduğunu iddia etti ve Berline “Çadırlarımızı Labirentin kalıntılarının üzerine kurduk” mesajını yolladı İlerleyen günlerde Lepsius, kazılarında içinde granit ve kireçtaşı sütun kalıntıları bulunan bir alanı da açığa çıkarınca, Labirenti bulduğuna emin oldu Arkeolog ayrıca bölgedeki bir bendin kalıntılarını inceleyip, burasının yapay olarak oluşturulmuş Moeris Gölü olduğunu da iddia edecekti 1899da İngiliz arkeolog Flinders Petrie bölgeye geldi ve Lepsiusun bulduklarının aslında sadece Roma döneminden kalma bir köyün kalıntıları olduğunu keşfetti Petrie, kazılarına devam ettikçe, köyün altında hiç de doğal olmayan bir taş platosuna rastladı 304 metreye, 244 metre boyutlarında olan bu yapıyı Petrie, inanılmaz büyüklükteki bir yapının döşemesi olarak kabul etti Ama bunun net olarak Labirentle bağdaştırılamayacağını da söylerken notlarına şu eklemeyi yaptı: “Labirent, yüzlerce yıl bir taş ocağı gibi kullanıldı ve biz artık sadece onun bir zamanlar nereye kurulduğunu keşfedebiliriz” 3000 odadan oluşan Labirentin duvarlarındaki hiyerogliflerin ve kaplamaların insanlık tarihi açısından önemi çok büyük Labirent için şu anki en büyük tehlike, Hawara bölgesindeki tuzlu yeraltı suları Zeminin 4-5 metre altında tespit edilen sular, Labirenti de dolduruyor 3 Amenemhetin piramidinin güneyindeki bölgede, toprağın altında rastlanan arkeolojik buluntular Labirente ait Labirent, tarihsel kayıtlara 1843te Richard Lepsius tarafından keşfedilen, ama tamamen yok edilmiş bir efsanevi eser olarak geçti 3 Amenemhetin piramidinin yakınlarındaki çöle dikilen, üzerinde “Labirent – Yapım: 3 Amenemhet – Taş Yapı – 3000 Odalı” yazan paslanmış levha; yüzyılı aşkın bir süre boyunca, Labirentin varlığını, yolu tesadüfen oradan geçenlere hatırlatacaktı Mataha Keşif Heyeti Aradan geçen yıllar boyunca, Labirentin varlığını Erich Von Daniken ve bazı gizem araştırmacıları dışında sorgulayan olmadı Danikenin “Sfenksin Gözleri” (İnkılap Yayınevi, 1990) kitabının bir bölümü olduğu gibi Labirenti anlatıyor ve bu yapının nasıl olup da buharlaştığını sorguluyordu Louis De Cordier, Mısır eski eserlerini araştırma ve korumaya kendini adamış Belçikalı bir sanatçıydı Kendisi “Mataha Projesi” adını verdiği bir çalışmanın ilk adımlarını atmış ve bu projeye maddi kaynak olması için özel eğitimler vermiş; ayrıca “Altın Güneş Diski” adını verdiği bir zaman-diski tasarlamıştı Sanatçı, gelecek nesillere arkeolojik bir buluntu amaçladığı bu göz alıcı yapıtın satışlarının gelirini de projesini desteklemek için kullanıyordu “Mataha Projesi”, Mısırın efsanevi Labirentini bulmayı amaçlıyordu ve çıkış noktası, Petrienin “Labirent, taş ocağı olarak kullanıldı ve yok edildi” teorisinin doğru olup olmadığını araştırmaktı Ayrıca, Petrienin bulduğu taş platonun, onun düşündüğünün aksine yapının tabanı değil, tavanı olabileceği ihtimali üzerine duruluyordu Cordierin projesine, NRIAG (Mısır Ulusal Astronomi ve Jeofizik Araştırma Enstitüsü) ve Gent Üniversitesi / Kunst- Zichtden araştırmacılar katıldılar Projeye ayrıca Horus ve Isel Vakıfları da destek oldular Kurulan “Mataha Keşif Heyeti” (Mataha, Arapçada Labirent anlamına gelir), Arkeojeofizik adı verilen ve toprakta kazı yapmadan, en son teknolojik aletler yardımıyla, yüzey altının taranması olarak açıklanabilecek bir çalışmayla Hawarada 18 Şubat 2008de araştırmalara başladılar Çalışmanın bir amacı da, bölgede yoğun biçimde var olan tuzlu yeraltı sularının, bulunması muhtemel herhangi bir yapıya zarar verip vermediğinin araştırılması idi Nitekim Mısır Eski Eserler Müdürlüğü de araştırma iznini aslında bu amaçla vermişti Mataha Keşif Heyeti, toprağa kazma bile vurmadan tarihin en büyük arkeolojik keşiflerinden birini yaptı Toprağın altında ne vardı? Araştırma ekibinin çalışmaları, 3 Amenemhetin piramidinin güneyindeki bölgede, toprağın altında arkeolojik buluntular olduğunu gösteriyordu Taramalar sonucunda, birkaç metre kalınlığında dikey duvarlar ve bu duvarlara bağlı çok sayıda oda keşfedilmişti Ayrıca Bahr Wahbi Kanalının ikiye böldüğü alanın sağında 150ye 100 metrelik bir alan, solunda ise 100 metreye 80 metrelik bir başka alan tespit edilmişti Araştırmacılar, Labirentin gerçek yapısı ve boyutlarını kesinleştirememiş olmakla birlikte, bir tarihsel söylentinin gerçek olduğunu kanıtlamışlardı: Labirentin boyutları inanılmazdı Bununla birlikte tuzlu yeraltı suları ve Kanalın varlığı daha net ölçümler yapmaya engel oluyordu Araştırmacılar, toprağın 1,5-2,5 metre derinliğinden itibaren duvarlara ve yapılara rastladılar önce Çamur tuğlalardan imal edilen duvarlar ve evlerden geriye karmakarışık harabelerden başka bir şey kalmamıştı ve bu katmanın Roma ve Ptolemy dönemine tarihlendiği biliniyordu O dönemde Labirent bölgesi, aynı zamanda mezarlık olarak da kullanılıyordu ve sonradan Bizans döneminde yerleşim yeri haline gelmişti Bu katmanın altında, 8 ile 12 metreler arasında, Petrienin de tespit ettiği devasa taş blok bulunuyordu Araştırmacılar, bu taş bloğun da altını taradılar ve buldukları kendi savlarını kanıtlıyordu Bu büyük taşın altında duvarlar ve odalar vardı Petrienin ilk defa bulduğu bu taş blok, Labirentin tabanı değil, tavanı idi Mataha ekibi, toprağa kazma bile vurmadan tarihin en büyük arkeolojik keşiflerinden birini yapmıştı: Mısırın efsanevi Labirenti toprağın altında öylece duruyordu Neden bu keşfi kimseler duymadı? Hikâye bundan sonra çetrefilleşmeye başlıyor: Araştırma sonuçları, Mısır Eski Eserler Dairesine ilk defa Ağustos 2008de Kahiredeki bir çalıştayda sunuldu Ardından NRIAGın bilimsel dergisinde ve son olarak da Gent Üniversitesinin yayınlarında yer aldı Ama ardından devreye Mısır Eski Eserler Daire Başkanı Dr Zahi Havass girdi ve Mısırın ulusal güvenliğini bahane ederek, sonuçların daha fazla yayılmasına engel oldu Ekip, Dr Havassın araştırma bulgularını uluslararası medyada açıklamasını beklemeye başladı, ama bu yönde hiçbir adım atılmıyordu Sonunda (kendi ifadeleriyle) sabır sınırları aşılan araştırmacılar bir web sitesi hazırladılar ve tüm bulgularını bir sitede yayınladılar Peki ya bundan sonrası? Labirent için şu anki en büyük tehlike, Hawara bölgesindeki tuzlu yeraltı suları Zeminin 4-5 metre altında tespit edilen sular, Labirenti de dolduruyor ve özellikle de duvar kaplamalarına büyük zararlar veriyor Hawara Bölgesindeki tuzlu yeraltı sularını boşaltma projesi hâlihazırda mevcut ve bir an önce harekete geçmesi gerekiyor ki Labirent, günışığına kavuştuğunda duvarlarındaki yazıtlar okunabilsin Yapının duvarlarındaki hiyerogliflerin ve kaplamaların da insanlık tarihi açısından önemi çok büyük Hele ki sözü edilen, baştan aşağı hiyeroglif dolu 3000 oda ise UNESCO, 2008deki çalıştayın ardından tüm Hawarayı “Dünya Mirası” kapsamında ilan etme ve koruma programına alma çalışmalarına başladı Fakat bu, sadece bir ilk adım; acilen bir arkeolojik kurtarma operasyonu yapılması gerekiyor Mısırda, Tutankhamonun mezarı hariç, bulunan tüm eserler bir şekilde yağmalanmışlardı; ama toprağın altında olduğu gibi duran, bu büyüklükteki ve üstelik muhtemelen hiç dokunulmamış bir yapı, bir arkeoloğun hayal edebileceğinin bile ötesinde İnsanı egosuyla, insanlığa hizmet duyguları arasında bırakabilir ve görünen o ki, şu anda Labirenti tuzlu sudan daha da fazla tehdit eden durum bu: Labirentin kaderi, tek bir adamın elinde En kısa zamanda çalışmaların başlatılması ve Labirentin tekrar günışığına çıkartılıp, insanlığa kazandırılması dileğiyle Sabah HASAN SONSUZ ÇELİKTAŞ / AKTÜEL |
|