Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hikayeler, toplumsal

Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #1
TiFus
Varsayılan

Toplumsal Hikayeler



Dürüstlük Ortadan Kayboldu

dürüstlük ortadan kayboldu otobüs durağında beklerken; daldığı hayal aleminde turluyor, gelip geçen arabalara aldırmıyordu komite sekreterinin arabası, durağı geçince ancak durabilmişti parti komite sekreteri camdan başını uzatarak; seslendi “kolay gelsin yoldaş toplantıya mı?” “evet” dedi gazeteci “gazeteciler arılar gibi, daima hayatın hareketli yerinde olurlar atla da gidelim” dedi parti komite sekreteri Şoför, gazeteciyi, komite sekreterine bahsetmiş olmalı ki, tanışma faslını beklemeden: “yanılmıyorsam ‘İpin ucu” adlı tenkit yazısını yazan sizdiniz” “evet” “Çok güzel bir makale ama, adı yanlış! makale yonca ve korunga yem üretimi üzerineydi değil mi? ama böyle başlık atılmaz ki! böyle makaleleri komiteyle istişare ederek yazmalısın henüz gençsiniz ve bu bölgenin insanısınız İnsan kendi yöresiyle ilgili daha yumuşak yazmalı… Önemsiz bir hareketimiz için; bir ömür boyu edindiğimiz mevki ve makam itibarımızı sıfıra indirmeniz işten bile değil… maksat diktatörler gibi cezalandırmak değil, hatayı gösterip düzeltmeye yönelik olmalı değil mi? siz, parti üyesi misiniz? “hayır” “İyi… Çalışın sizin gibi gazetecileri almayacağız da kimi alacağız” dedi şefkatli bir baba edasıyla mevki ve makamını korumak için bu gibi yazar çizer takımını kontrol altında tutmanın bir yolunu bulmalı ve onlar kesinlikle kontrol edilmeliydi “lenin’in belirttiği normlardan çekiniyoruz” “güzel fikrinizi söylemekten çekinmeyiniz” “İnsanlığın manevi zenginliğine sahip olanlar parti üyesi olacaktı partinin ne olduğunu, onun amaçlarını kavramayanlar zorla parti üyesi yapılıyor partiye girmem diyen mahkemeye veriliyor yediği zılgıtta cabası… İnsanların üyeliğe kabule kadar, yetiştirilmesi gerekiyordu Öncü teşkilatlar, önüne geleni parti üyesi yapıyorlar bu partiye zarar verir İdeoloji ve devrim ruhunu muhafaza etmezsek, ilkeler ihanet etmiş olmaz mıyız?” “yoldaş, sizde laf çok fazla… geniş bir vakitte sohbet ederiz” dedi duvara konuşuyormuş gibi… bakışlarından başka şeyler düşündüğü belli oluyordu toplantı yerine gelmişlerdi gelenler idari bina önünde, toplanmaya başlamışlardı parti sekreteri araçtan inerek, arkasına bakmadan binaya yürüdü gazetecinin yanına yaklaşan makam şoförü: “siz gazeteciler, büyüklerin huzurunda her ağzına geleni söyler misiniz?” “kime ne söyleyeceğimi sizden mi öğreneceğim?” cevabını alan şoför burnundan soluyarak, ne halin varsa gör dercesine bir hareketle aracının başına gitti bahçe ortasında, havuz kenarında elli kişilik masa kurulmuştu masalarda bir kuş sütü eksikti bir ara önce parti komite sekreteri, moskova adına bildik bir ağızla, bir yığın kanun hükmünde her tarafı tehdit dolu tebligatları, bir lütuf ve ihsanmışçasına sıraladı kendine destek olmasını ve onaylaması içinde mikrofonu reyon müdürüne verdi o da mevki ve makamını korumak adına, kraldan fazla kralcı gibi; sözler sarf ediyordu gelenlerin çoğunluğu, sunulan nimetlerin dışında hiçbir şeye kulak asmıyorlardı parti sekreterinin “buyurun” ifadesinin arkasından yeme içme faslı başlamıştı yörenin en meşhur ses sanatçısı şarkılar okurken; ona eşlik eden rakkaseler bildik oyunlarını sergiliyorlardı İlerleyen saatlerde, içkiyle çakırkeyif olmuşlar, dikkatler dağılmaya başlamıştı kulbayev elli beş yaşlarında, hayatının kadrini bilen, her bir anı ganimet sayan, başına gelen bahtsız hadiseler artık kafa takmayan, mevki basamaklarını inip çıkan, neyi nasıl yapacağını bilen, bir çok olayı vukuundan önce sezebilen biriydi sıkılmaya başlayınca, ortalığın dalgınlığından istifade yerinden kalkarak, ağaçların arasına doğru yürümeye başladı genç yazar da bunu bir fırsat bilip arkasından onu izledi yanına yaklaşınca kulbayev döndü, kendine yaklaşana baktı onu tanımıştı “sen de mi sıkıldın?” “açık, temiz hava iyi gelecek…” kulbayev, toprakla öpüşmeye hazırlanan ayva ağacında kendini bularak gösterdi “kökünü kurtlar kemirmiş olsa bile, verdiği meyveye bak!” diyordu ve soluklanarak devam ediyordu “halkın derdini yazmalısınız vaktinize kıyabilirseniz bir de benim derdimi dinleyiniz” “bu dert, sizin gibi bir gazeteciye dert vermez sözlerimin arasından hakikatı bulacağınızı ümit ederim bundan bin yıl önce de, bundan sonra da ‘dürüstlük ortadan kayboldu’ diye feryat edecekler İnsanlar birbirilerini unutabilir, unutulanın yerine de birini koyabilirler etrafında hainlik ve iki yüzlülük kol geziyorsa, seni kollayacak insan bulmak şöyle dursun, doğruyu söyleyebilecek adam bile bulamazsın” “kesinlikle bu gün sürdürülen siyasete katılmıyorum Özellikle tarım politikasına… kimseler bir şey düşünmüyor karnımızın tokluğuna, sırtımızın pekliğine bakıp gurur duyuyoruz anlatılan sosyalizm bu değil apaçık sosyalizm safsataları ile aldatıldık bölgede her şeyin kaderi, bölge sekreterinin ellerine terk edilmiş hakkıyla yapsa mesele yok bu tip insanlar, etraflarına kendilerinden seviyeleri düşük insanlar ararlar bıraksanız bunlar bekçilik bile yapamazlar kabiliyetli insanlar onlar için tehlikeli… Çünkü akıllı insanlar karşısında kısa zamanda ahmaklıkları ortaya çıkıyor kabiliyetli insanlar ise, haksızlıklar karşısında, ya üzüntüden kendilerini içkiye veriyorlar ya da lüzumsuz şeylerle meşgul olarak ömür tüketiyorlar cemiyet kabiliyetli kişilerden mahrum kalıyor ahlaki değerler, her geçen gün, edep dairesinden çıkıp gitmektedir koltuk için, körü körüne onlara boyun eğmem cinayet sayılacak buyruklarını yerine getirmem eşeğin kusuru için semerini cezalandırıyorlar riyakarlığa, kara kalpliliğe, birbirimizi aldatmaya, ihanetlere alıştık emelin hiçbir zaman geleceği olmazmış emel prest insan, bir mevkie gelmeye çırpınır, hedefe ulaşmak için her şeyi yapar pamuk satın alma merkezlerinde ve fabrikalarında ki rezaleti anlatmaya insanın gücü yetmez buralarda her şey mafya kanunlarına göre düzenleniyor siz gazeteciler, neden susuyorsunuz? neden haykırıp bağırmıyorsunuz? yoksa siz de mi; grand tuvalet giyinip şu ayyaşlar gibi, aciz ve korkak mısınız? yoksa siz de kendi kendinizden korkuyor musunuz? bundan hiç vicdan azabı duymuyor musunuz?” akan gözyaşlarını elinin tersiyle silerken; çelimsiz omuzları titriyordu uzaklara bakarak; konuşmasını sürdürüyordu “İşte ben bu yanlışlıklarla mücadele etmeye başladım yukarıdakiler, akıl almaz şeylerle beni suçladılar hapse girip çıktım sağlığım bozuldu artık yaşamak bile gönlümde yok hapisteyken beni yok etmek için emir vermişler ama yerimi bulamayınca, yerime bir başkasını öldürmüşler olayı örtbas etmek için de, yüksek sovyet af komisyonundan ani bir kararla serbest bıraktılar mahkeme esnasında, işkence ve hakaretlerini bini bir para etmiyordu taşkent havas hapishanelerinde hırsız, eşkıya ve sapıklar arasında her tür azaba katlanmanın ne olduğunu bilir misin?” “halbuki, insanları ve hayatı, ne kadar çok severdim köprülerin altından çok sular geçti en kötüsü ise, halk nazarında ve çocuklarımın gözünde itibarımı iki paralık ettiler alnıma çalınan bu kara lekeyi kanla temizlemeliyim umut ediyorum ki, gelecek nesiller akla karayı bir birinden ayrıt edeceklerdir bu sözleri, her önüme gelene söylediğimi zannetmeyin nedendir bilmiyorum derdimi açıp, dökesim geldi sağlığım yerinde değil, Çok yaşayacağımı sanmam tek başıma olmama şaşırmayın İnsanlardan bıktım onlara inancım kalmadı kendi bahtsızlıklarına gözyaşı dökmekten zevk alıyorlar belki gelecekte, büyük bir yazar olacaksın sözlerimi halka ulaştırın” “toplum, önce toplumun huzuru için mücadele edenleri harcıyor! ne iyiliği biliyorlar, ne de kötülüğü… vaktiyle dostlarımın hatalarını affettim ayıplarını sakladım onlar için her şeyi göze aldım İnsanlar arasındaki, insanlık dışı hareketler, ‘dostluk’ denilen şeyi lügatlerden bile sildiler hayatta gerçek dostluk kuramayan insan, kendi çocuklarına nasıl iyi bir baba olabilir? makamım varken, ağzımdan çıkanı bir inci görürler, benden akıllı olanlar bile, benden tavsiye isterlerdi gölgeme selam verirlerdi ataların ‘tanrım, eni dostlarımdan koru, düşmanlarımla baş başa bırak’ sözü ne kadar doğruymuş! dost bildiklerim başımı yediler hayatımın pamuk ipliğine bağlı olduğu günlerde ise beni anlamadılar tanrı, her söylenene inanan zavallı bu halka sabırlar versin hepimiz çiğ süt emmişiz sinirlerimiz çelikten değil… vicdansızlığın ve kalpsizliğin de bir sınırı olmalıydı ama öyle değilmiş… bu hasletin sınırı yokmuş… hainler ve riyakarlar millete yol gösteriyorlar gibi görünüyorlar Ömründe kitap görmemiş bir kişi, sabahtan akşama kadar size felsefe dersi veriyor… evde karısını idare etmesini beceremeyen bir adam, bir bölgeyi idare etmeye kalkıyor… oğluna söz geçiremeyen biri, reyonun başına aslan kesilir… uçkur düşkünü biri, kendini gece gündüz memleket derdini düşünen bir insan gibi gösteriyor…” “baştan beri anlattığım hataların temelinde, bu gibi insanların olmadığını kim garanti edebilir? bir taşını cihana bedel gördüğüm memleketimi ve insanlarını seviyorum eğer bir insanda vatan sevgisi yoksa o kişi her an hainlik ve ihanet yapabilir İnsanlar o hale geldi ki, kendine zulüm ve hainlik edenleri sevmekte, nerede adil ve haktan yana insan varsa; ondan nefret eder hale geldi” bahçedeki sessizlik ve asudelik onu mest etmişti konuştukça açılmıştı açıldıkça da dertlenmişti vişne ağaçları arasında şakıyıp duran bülbüllerden farksızdı saatine baktı bir buçuk saattir gezinip kalmışlardı İlerideki akyar tepesinde ay yükselip kalmış, hava da serinlemişti kulbayev’in birden sesi kısılıp, birden durmuş, sağ eliyle sol göğsünü kavramıştı gayri ihtiyari başını gazeteciye yasladı yüzü bembeyaz olmuştu “beni arabaya götür” dedi gelenler dağılmış, etrafta kimse yoktu görünürlerde araba falan da yoktu o arda bağ bekçisi koşarak gelmiş, kulbayev’i “İçeri götürelim” dedi odalardan birine götürüp yatırdılar kulbayev : “araba gelirse geri gönderin galiba, bu halde gidemeyeceğim!… bir saate kadar kendime gelirim” İhtiyara bir şey olmasın bari der gibi, endişeyle yüzüne bakıp duruyorlardı seslenirse duyulsun diye kapıyı aralık bırakarak dışarı çıktılar dağ tarafından taze ve serin bir hava esiyor, havayı doyasıya ciğerlerine çekerek, geceleyin olanları hatırdan geçirmeye başladı bir ömre sığdırılan acıları, çekilen sıkıntıları, düşündü geceye damgasını vuran : ‘dürüstlük ortadan kayboldu’ sözlerini unutamıyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #2
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Baba Unutur

dinle oğlum, bunları sana sen uyurken söylüyorum küçücük elini yanağının altına sokmuşsun, nemli alnındaki sarı lülelerin yapış yapış ıslak odana bir hırsız gibi süzülerek girdim birkaç dakika önce kütüphanede oturmuş gazetemi okurken vicdan azabım nefes kesen bi dalga gibi üstüme geldi bir suçlu gibi yatağının başucuna geldim neler mi düşündüm oğlum? sabah sabah kızmıştım okula gitmek üzere giyinirken seni azarladım, çünkü yüzünü ıslak havluyla öylesine silivermiştin ayakkabılarının kirli olduğunu görünce sana onları temizlettim bazı eşyalarını yere attığında sana öfkeyle bağırdım kahvaltı ederken bir sürü kusurunu buldum yiyecekleri etrafına saçıyordun, lokmalarını çiğnemeden yutuyordun, ekmeğine çok fazla tereyağı sürmüştün sen oyun oynamaya gidiyordun, bense trenime yetişmek zorundaydım bana baktın elini salladın ve “güle güle babacığım” dedin ben ise kaşlarımı çattım ve “dik dur!” dedim sana akşam üzeri de durum farksızdı eve gelirken seni yere çömelmiş arkadaşlarınla bilye oynarken buldum Çorapların yırtılmıştı arkadaşlarının önünde seni küçük düşürdüm ve kolundan tutup eve götürdüm bu çoraplar çok pahalıydı ve giymek istiyorsan dikkatli olmalıydın düşün oğlum bunları sana baban söylüyordu hatırlıyor musun? sonra çalışma odama girdingözlerinde incinmiş bir ifade vardı kağıtlarımın üzerinden sana baktığımda bir an için çıkmaya yeltendin “ne istiyorsun?” diye bağırdım sana hiçbirşey söylemeden koşup boynuma sarıldın ve beni öptün hem de büyük bir sevgiyle sonra koşarak dışarı çıktın kağıdım elimden düştü bana neler oluyordu? sürekli senin hatalarını buluyordum seni böyle ödüllendiriyordum seni sevmediğim için değil bu; senden çok şey beklediğim için seni kendi çağımın değer yargılarına göre değerlendiriyorum çünkü oysa ki senin pek çok güzel özelliğin var kalbin öylesine yüce ki! bu gece gelip beni öpüşün de bunu kanıtlıyor bu gece başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum karanlıkta, yatağının yanında diz çöktüm ve çok utanıyorum bunları sana uyanıkken anlatsam da anlamazsın biliyorum ama yarın gerçek bir baba olacağım seninle oynayacağım sen acı çektiğinde acı çekecek, sen güldüğünde güleceğim dilimin ucuna kötü şeyler geldiğinde dilimi ısıracağım kendi kendime sürekli, “o bir çocuk!” diyeceğim ben seni büyük bir adam gibi gördüm oysa ki sen daha küçük bir çocuksun daha dün annenin kolları arasındaydın, başını onun omzuna dayamıştın ah, senden çok şey bekledim oğlum, çok şey bekledim ** İnsanları eleştirmek yerine onları anlamaya çalışalım ne yapmak istediklerini anlayalım sempati, hoşgörü ve nezaket eleştiriden çok daha yararlıdır “bilmek affetmektir\" ** ** dr johnson’ın da söylediği gibi, “tanrı bile insanı son gününe kadar yargılamaz ” o halde neden biz yargılayalım?\" eleştirmeyin, kınamayın ve şikayet etmeyin!

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #3
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Fakir Ahmet

annesi, babası fakirdi ahmet’in tek göz odalı bir gecekonduda oturuyorlardı babasının ciğerleri hasta olduğundan zorunlu emekliye ayrılmıştı ahmet okul olmadığı zamanlar simit satarak zorlukla ilkokulu bitirdi daha sonra komşusunun yardımıyla bir lokantaya bulaşıkçı olarak girdi ahmet hayalini gerçekleştirmek için ilk adımını atmıştı eskiden lokantaların camları arkasında gördüğü o güzelim yemeklere kavuşmuştu artık günde üç öğün karnı doyuyordu lokantada yemek pişiren veli dayıyı göz hapsine almıştı ondan yemek yapmayı öğrenecek ve kendi de bir aşçı olacaktı ama ahmet başkasının lokantasında değil kendi lokantasında görevini yerine getirecekti ahmet askerden geldikten sonra şehrin mevki yerinde lokanta açtı yaptığı yemekler çok lezzetli olduğu için lokanta müşterilerle dolup taşıyordu kazancı yerindeydi ara sıra muhtaç insanlar lokantaya gelirdi ve bedava yemek yerlerdi lokantada çalışan garsonlar ve müşteriler ahmet’in öğle vakitleri boş bir masaya giderek masanın üstüne iki tabak yemek bırakmasına bir anlam veremezlerdi onlar ne bileceklerdi yıllar önce sefaletin bitirdiği anne ve babasına ahmet’in armağanını hem onlar duyamazlardı ki, tabakları masanın üstüne bırakırken ahmet’in “ bundan sonra aç kalmayacaksınız anneciğim ve babacığım alın yemeklerinizi karnınızı bir güzel doyurun “ diye mırıldandığını

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #4
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Sabun Ayna ve Zil

sabun, ayna ve zil bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken Çok uzak bir diyarın uzakça bir köyünde fakir mi fakir bir aile yaşarmış derme çatma kulübelerinin bahçesinde yetiştirdikleri sebzeleri pazarda satar kıt kanaat geçinir giderlermiş bu ailenin güzel mi güzel bir kızı varmış akşam olup el ayak çekilince karı koca başlarını yastığa koyar ve bir tanecik kızlarını evlendirip yoksulluktan kurtarmak hayalini kurarlarmış derken günlerden bir gün bu yoksul kıza bir talip çıkmış komşu köyden varlıklı bir aile “allah’ın emri, peygamber’in kavliyle” istemişler kızı babasından yoksul aile kızlarına böyle bir talip çıkmasına hem çok mutlu olmuşlar hem de bir yandan ne yapsak nasıl etsek de kızımızın yüzünü yere baktırmadan düğün etsek diye kara kara düşünmeye başlamışlar annenin dar gün için sakladığı “yüzgörümlüğü”, babanın dişinden tırnağından artırdığı “kefen parası”, yumurtasını satıp karın doyurdukları tavuklar, yere serili kuru kilim evde para edecek ne varsa satılıp savılmış genç kızın çeyizi düzülmüş, sandığı boyanmış komşuları da seferber olmuş düğün için elbette danteli örülmüş, yemenisi oyalanmış, bindallısı dikilmiş el emeği göz nuru nakış nakış işlenmiş zor günlermiş o günler aç yatılmış, er kalkılmış kızcağızın düğün gününe yetişmiş gene de her bir şeyler düğünden bir gece önce genç kız bir türlü uyuyamamış hem pek sevinirmiş varlıklı aileye gitmeye hem de pek üzülürmüş anasından babasından ayrı gurbete düşmeye kızcağız bunları düşünüp sevinse mi üzülse mi bilemezken anacığı sokuluvermiş usulca yanına sarılmış koklamış gül goncası biricik kızını saçlarını okşamış uzun uzun -ah benim kınalı kuzum, -ah benim nazlı ceylanım -ah benim koklamaya doyamadığım, okşamaya kıyamadığım -ah benim yoluna kurban olduğum diye başlamış söze usul usul anlatmış kızına, evine kocasına nasıl bakacağını bir bir belletmiş ana kız sarılıp ağlamışlar uzun uzun bir zaman sonra annesi kızına bir çıkın uzatmış -kınalı kuzum bu çıkın sana ananın mirasıdır İyi sakla demiş kızcağız artık dayanamamış -ah anacığım, yetti gayri benim için aşsız ekmeksiz kaldığınız daha bir şeycik istemem sizden, tek bir hayır duanızdan gayrı diyecek olmuş anacığı kesmiş kızın sözünü -bu çıkını şimdi açmayacaksın kızım, ne zaman kocan sana bakmaz olursa, ne zaman mutluluğun kaybolursa o zaman açacaksın bu çıkını bu çıkında senin mutluluğun saklıdır, bu sözümü küpe et kulağına demiş neyse efendim düğün dernek kurulmuş, bindallı giyilmiş, duvak çatılmış, gelin ata binmiş “ya nasip” demiş varlıklı genç ile yoksul kız geçinip gider olmuşlar onlar da ana olmuşlar baba olmuşlar zaman su olup akarken bunların arasından sanki bir kara kedi geçmiş artık adam kızın yüzüne bakmaz, baksa da görmez olmuş kız geceleri ağlar dururmuş ne oldu bu adama böyle diye bir gece gene gözünün yaşı sel olmuşken aklına gelmiş düğün gecesi anasının verdiği çıkın -“bu çıkında senin mutluluğun saklıdır, küpe et kulağına” koşmuş sandıktan bulup çıkarmış anasının mutluluğunu sakladığı çıkını Çıkarmış ki mutluluğu geri gelsin kız böyle hevesle açtığı çıkının içindekileri görüverince bir şaşırmak şaşırmış ki değmeyin gitsin anasının mutluluğun dediği çıkından çıka çıka bir kalıp sabun, bir küçük ayna bir çift de zil çıkmış anam delirmiş zaar diye düşünmüş ilk önce bunlar nasıl mutluluğu olurmuş ki kızının efendime söyleyeyim önce bir şeycik anlamamış kaldırmış çıkını sandığa koymuş kızcağız bir taraftan da var bu işte başka bir iş diye geçermiş aklından benim anam bana bir şey demek ister muhakkak bir oyunu vardır elbet bu çıkının der düşünürmüş o hafta köyde bir düğün kurulasıymış kocası demiş ki önemlidir gitmek lazım en yeni esvabını giyesin, yüzgörümlüğünü takasın yüzümü yere baktırmayasın İçerlemiş kızcağız kocasının bu sözlerine gene de ses etmemiş yüzüne söylenir dururmuş içinden en yenisi kaç harman önce alındı esvabımın onu bile hatırlamaz oldu adam diye düğünü olacak kızın kınasına çağrılıymışlar o akşam esvabını kuşanıp saçını tararken çocuklardan biri ateşi karıştırıp küle köze boğmuş her yanı aman yangın çıkacak diye koşturmuş kan ter içinde saçılan közü toplayıp, külü süpürürken anlamamış ne kadar kirlendiğini aynada bir de bakmış ki üstü başı, yüzü gözü hepten kara is olmuş kurnanın başında elini yüzünü sabunlamış kara köpük akmış sabundan kapkara köpük sabunlandıkça beyaza dönüvermiş sonunda geçmiş aynanın karşısına yüzünü kurulamış,saçını taramış koşturmuş kız evine kınaya o kadar telaştan ne dizinde derman kalmış tabi ne de eğlenmeye hevesi Çekilmiş bir köşeye izlemeye başlamış geleni gideni kız evinde bir neşe bir eğlence sormayın gitsin bütün komşular tef çalıp türküler söylüyormuş kız da bir köşede eğmiş yüzünü somurtur dururmuş sonra gelin kızın yarenleri zilleri takıp başlamışlar ortada dönmeye bazısı türküyü söylüyor bazısı göbek atıyormuş çengiler gibi bir yandan da kahkahalar atıyorlarmış şen şakrak -ben de eskiden böyle eğlenir kahkahalar atardım Şimdi koşturmaktan dizimde derman mı kaldı ki kalkıp ortada iki dönüvereyim sözüm ona en yenisi diye kuşandığım esvabım da küle bulandı kaldım yine eski püskü çaputa diye söyleniyormuş içinden nasıl telaşla tekrar hazırlandığını, iki ayağının bir pabuca girdiğini düşünüp somurturken anası gelmiş gene aklına o çıkındaki mutluluk ne olsa acep diye kurcalanmaya başlamış gene kafası bir kalıp sabun, bir küçük ayna ve bir çift zil kızların kahkahalı türkülerine karışan parmaklarındaki zillerin şıkırtısı kulaklarında çınlıyormuş o sıra birden anlamış, anasının çıkına koyduğu oyunu anam çıkına sabun koydu niye? temiz olayım, karadan aka döneyim akça pakça olayım diye anam çıkına ayna koydu niye? yüzüme bakayım, saçımı tarayım güzelce olayım diye anam çıkına zil koydu niye? neşeli olayım, kahkaha atayım, zilleri takıp oynayayım diye bir ana bir oyun kurmuş kınalı kuzusuna nazlı kuzu anlamış kavuşmuş mutluluğa masal masal eyledim türlü yalan söyledim bir kıssaydı anlattım darısı hissesine

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #5
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Sinir Krizi

Siradan gunlerden birinde yine evinde yapacak bir sey bulamadi Her zamanki gibi yine, cani oldukca sikilmisti uzerine bir sey aldi ve aynada ustunkoru saclarini duzelttikten sonra kendisini sokaga atti Hic dusunmeden sahile dogru yol aldi Sahile indiginde bir sigara yakti, denizi izleyerek ve yavas yavas yurumeye basladi Biraz ilerledikten sonra gordugu manzara karsisinda, dizleri titredi, kalbi daha hizli atmaya basladi, mantikli dusunemedi ve oldugu yerde oylece kalakaldi Canindan cok sevdigi, isteyerek degil, mecbur kaldigi icin ayrildigi eski kiz arkadasi, sahilde, en yakin arkadaslarindan biriyle el ele yuruyordu İlk once gozlerine inanamadi, yine o sinir krizlerinden birini gecirdigini dusundu Ama gordukleri hayal degil, tamamen gercekti Yikilmamak icin kendini zorladi Bir an ne yapmasi gerektigini dusundu, mantikli karar vermeye calisti Hicbir sey yapmadi Arkasini dondu ve kosarak evine dogru yol aldi Duvarlari yumruklayarak hungur hungur aglamaya basladi ----- Siradan koy kahvelerinden birinde cayini yudumlayan koy halkindan birisi, gazetede okudugu bir haberi, kahvedeki diger arkadaslariyla paylasti “Baksaniza yahu! cocuk sinir krizi gecirmis, asmis kendisini yOrumlarınızı bekliyoruz

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #6
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



içimizdeki Biz

küçükken damlarken buluttan damlalar,birisi yine ağlıyor derdimbirisi gerçekten üzülmüş ve ağlıyornasıl ağlanırdı bilmiyordumbana gülmeyi öğretmişlerdi sadeceo da galiba yalandan,galiba öylesine,galiba keşkelere…gün gelirde gerçekten güleceğimi hiç düşünmemiştimyedimde neysem on yedimde de,yetmişimde de o olurum zannediyordumkalbimin bu kadar ağrıyacağını,hatta ağırlaşıp yük olacağını hiç ama iç düşünmemiştimbazen akşamları balkona çıkıp yıldızlara bakınca aklıma değişik hayaller geliyorÖnceden böyle değildiÖnceden yıldızlar benim oyuncağımdıonları teker teker yakalar sonra bırakırdımonlar ufak birer suçlu ben ise kocaman bir polistimyıldızlar benim gecelerimin tek oyuncağıydıbüyüdükçe ne oldu da bana yıldızlar sırdaşım oldu?nerde şimdi o suçlular?nerde o kocaman,acımasız polis?Şimdi hepsi birer küçük hatıra beklidebelki gelip geçmişlik,belki de gülümseten yaşanmışlık İnsanlar büyüdükçe ciddileşmek zorunda mı?sorumluluk alıp kendini yok eden bu dünyadan silinmek zorunda mı?belki evet,keşke hayır…onca insanla karşılaşıp hepsine sadece bir merhaba demek,sonrada sıpıtıp atmak karanlık,unutulmaya bırakılmış hatıralaraacımasızlık beklide bubelki en acımasız bizizen kötü rolü biz üstleniyoruzgünler ilerledikçe,yaşımız geçtikçe,zaman bize tur bindirdikçe,isyan ediyoruz bu göreveÇocukken hepimiz masallarla büyürken şimdi hepsi gülünç geliyor bize?hepsi birer kandırmaca da ondangaliba biz gerçekleri büyüdükçe anlıyoruzpeki neden ufaklıktan gerçeklere göğüs geremiyoruz?neden bu kandırmacalar ile büyüyor,hatta bazen o kandırmacanın bir parça olmak istiyoruz?neden? aslında biz büyüdükçe kendimizi yalanlıyoruzeskimizi unutup bir kenara atıyoruzbüyümekte ne varsa hep onu arzuluyoruzbelki daha özgür olmak için,belki büyüklerin elinde oyuncak olmamak içinbilmiyorumgerçekten artık bilemiyorumÇünkü büyüdükçe bildiklerimin yalan olduğunu fark ediyorumeskiden o masallardaki prensi şimdi bulamıyorum çevremdeonun gibi olamıyorum,olmak istiyorum ama zaman o kadar oyun oynuyor ki bana çocukluk kahramanım prensin bile yalan olduğunu anlıyorummasal kitaplarına kapandıktan sonra rüyalarıma giren prensesi unutuyorum yavaş yavaşartık masal dinlemiyorumartık bana masal anlatılmıyorneden?Çünkü ben koca adam oldumÇünkü benim sorumluluklarımı bilmem gerek,masallardaki o güzel,narin,alımlı prensesi değil!belki ben onu düşlemek istiyorumbelki ben sararmış masal yapraklarında kalmak istiyorumolamıyorumİzin alamıyorumhani ben kocaman adamdımhani sorumluluklarımı kendim almalıydımkendim bir şeyler katmalıydım hayatao zaman niye böyle bir şeye kalkıştığımda gülünüyorum? İçimizde bir yerlerde biz varo biz gerçek bizkaralanmamış,üzerine bir yalan bile damlamamış bizİşte o biz aslında şuan üzerimizde olan sahtekar bizin dalga geçtiği çocukluğumuzbiz gerçek bizi yalanladıktan sonra kendimiz olmayı nasıl bekleriz?aslımızı unutup yeşil kağıtların kölesi nasıl oluruz?biz gerçekten bu değilizbiz kocaman birer polisiz yıldızları yakalayan,en iyi şoförüz maket arabalara sahip,en yakışıklı prensiz,en güzel prensesiz o eski masallardakibiz gerçekten içimizdeki bizizo unutulmak istenen hatıralardaki bizona sahip çıkmadıktan sonra bu yalan bizle daha ne kadar gidebiliriz hayat denen patikada

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #7
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Ayrılık

upuzun yol adım adım tükeniyordu yolun bitmemesi için ağır ağır, adeta kaplumbağa gibi yürüyorlardı ama her şey gibi bunun da sonu geliyordu mehmet, bir tarafında eşi ayşe, diğer tarafında annesi, kucağında üç yaşında çocuğu ile ilerliyordu hepsi susmuş, kendine göre düşünce âlemlerine dalmışlardı ara sıra annesi mehmet’e verdiği bazı öğütlerle bu suskunluğu bozuyordu bir ara ayşe’yle göz göze geldiler ayşe, gözleriyle gitme diye yalvarıyordu mehmet’in gözleri ise bomboş, düşüncesiz, çaresiz… sadece bakıyordu, görme işlevini yerine getiriyordu mehmet ne düşünmesi gerektiğini, ne yapması gerektiğini bilmiyordu yol bitmeye başlamıştı sahil, iskele, mehmet’i alıp götürecek vapur çok net bir şekilde görünüyordu kayalıkları yalayan dalgalar bir başka köpürüyordu, bugün hava bir başkaydı güneş göz kırpmıyor, adeta bulutların arkasına saklanmış, ağlıyordu bulutlar yas kıyafetini giyinmiş, ağlamaya hazır bekliyordu ve bulutların gözünden kaçakça süzülen birkaç damla yağmur, ayşe’nin gözüne ilişiverdi belki bunlar yağmur damlası değil ayşe’nin gözyaşlarıydı birkaç damla süzüldü mü ardı geliyordu ayşe’nin gözleri yaşlı, annenin gözleri yaşlı… Çocuk şaşkın şaşkın bakıyordu, annesini görünce o da ağladı sebebini bilmese de… mehmet kendinden çok annesine, ayşe’ye cesaret vermek için dimdik duruyordu kamburumsu omuzları düzleşmiş, göğüs kafesi şişmiş, karnı içine çekilmiş bir vaziyette yürüyordu ama sanki yürümüyor geri geri gidiyordu annesi: —oğlum, son şansın iyi düşündün mü? mehmet’in boş bakışları, çocuksu bir bakışa dönüştü susuyordu bir ara kaşlarını çattı, azını açtı, tam bir şeyler söyleyecekken geri sustu kelimeler boğazına düğümleniyordu sonra derin bir nefes aldı: —anne, mecburum tekrar bir suskunluk oluştu sonra anne ağlamaya başladı, ayşe ağlamaya başladı, çocuk bu defa suskun… tam bu sırada vapurdan şiddetli bir ses çıktı yanık yanık öterek sanki o da ağıda eşlik ediyordu, bırakma aileni diyordu annesi: —oraya varınca haber ver —… —oğlum duyuyor musun? —anne kızgın değilsin değil mi? —o ne biçim söz oğlum, sana kızabilir miyim? ama gitmeden önce iyi düşün —ne yapabilirim anne? babam; seni, beni, tüm iyi günlerimizi yıkıp bir kadınla kaçtı, malı mülkü de sattı birkaç dönüm çorak tarla kaldı; bir de iki odalı, kerpiç ev… yağmur yağmadı, ekinler büyümedi başka ne çarem var annesinin gözlerinden yaşlar süzülüyor ama şimdi bir başka… kinle, nefretle… —onun adını anma, artık hayatımızda o yok sen, gelinim ve torunum varsınız başka hiç kimse beni ilgilendirmez ayşe hala suskun… gözleriyle vapuru süzüyordu ama aslında vapuru değil yaşadıkları hayatın içini süzüyordu mehmet: —sen bir şey söylemeyecek misin, ayşe? —ne söyleyebilirim ki böyle olmasını biz istemedik kader demek isterdim de, kaderin suçu ne? zaten kimin başına bir şey gelse kader diyor kader de bu kadar yükü, suçlamayı kaldıramayacak baban da suçlu, bu hayat da… sen de suçlusun ben de suçluyum bir olay oldu mu, o olayla ilgisi olan herkes az çok suçludur Şimdi suçlu aramakla vakit kaybetmeyelim, bu günümüze bakalım madem sen böyle karar verdin, tamamdır bana sadece beklemek düşer kendine iyi bak o bana yeter İlerden gelen bir anons konuşmaları kesti: —vapur beş dakika sonra kalkacaktır! hava hıçkırarak ağlamaya başlamıştı hepsinin şakaklarından yağmur damlaları süzülüyordu gözyaşları yağmur tanelerine karışarak akıp, gidiyordu hepsi rahatça ağlıyorlardı doğa onlara bu izni vermişti mehmet annesini kucakladı: —anne, kendine iyi bak, hakkını helal et —helal olsun oğlum ak sütüm gibi helal… hıçkırıklar daha fazla konuşmasına izin vermiyordu mehmet ayşe’yi kucakladı: —annemi fazla üzme, iyi davran yaşlı olduğu için çabuk alınıyor bir de babamın olaydan sonra iyice alıngan oldu zaten fazla bir zaman kalmayacağım biraz para kazanayım, geri dönerim ayşe’den gene ses yok; ama gözleriyle mehmet’in sözlerini tasdik ediyor ve ona güven veriyordu en son çocuğunu kucağına aldı, doyasıya öptü valizlerini aldı, yürüdü arkasına hiç dönmedi, gözyaşlarını göstermemek için, tekrar dönerse gidemeyeceğinden korktuğu için, çaresiz yürüdü İçinin acısını dışa vurmamak için kendini sıkıyordu dimdik, taş gibi yürüyordu, arkasında kalanlar da ondan güven alıp dimdik dursunlar, hayata sıkıca sarılsınlar, diye sadece yürüyordu vapur ağır ağır sahilden uzaklaşıp, gözden kayboluyordu geride kalanlar sessiz, suskun, donuk… birbirlerinin gözlerine dahi bakmıyorlardı baksalar gözyaşları tekrar alevlenecekti yağmur… bir tek o çekinmeden, gürleye gürleye ağlıyordu ve gemi tamamen gözden uzaklaştı, kayboldu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #8
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Borcum Vardı

oldukça yaşlı bir adam ,kendisi gibi kamburalaşıp yere yanaşmış bir ağacın altında ağlıyordu biraz önce irikıyım bir genç yanına sokulmuş ve kendisinden içki parası istedikten sonra bir de tokat atmıştı yaşlı adamın yere yıkıldığını görenler, hemen yardımına koşup: - geçmiş olsun dede ,dediler o serseri ne istedi ki senden? adamcağız bir şey olmamış gibi toparlanmaya çalışırken: - eski bir borcum vardı, onu istedi , dedi yapması gerekeni yaptı sadece Çevresindekiler, ihtiyar adamı yerden kaldırdıktan sonra eline bastonunu tutuşturup aceleyle işlerine koşuştular herkes ayrıldığında, hadiseyi başından beri görmüş olan bir delikanlı onun koluna girerek: - fazla hırpalandınız, dedi ağacın gölgesinde biraz oturalım mı? yaşlı adam yorgun bakışlarını yukarıya yöneltip : -benim bu ağacın altında dinlenmeye hakkım yok yavrum dedi Ölünceye kadar da olmayacak delikanlı, söylenenden bir şey anlamamıştı meraklı gözlerle kendisine bakarken, onun tekrar hıçkırıklara boğulduğunu farketti yaşlı adam ,iniltiye benzeyen bir sesle: - elli yıl kadar önceydi,diye devam etti rahmetli babamı,sigara parası almak için bu ağacın altında azarlamıştım yani biraz önce evladımın beni dövdüğü yerde delikanlı ne diyeceğini bilemedi ve şimdi biraz daha bitkin görünen ihtiyarın sakinleşmesini bekledikten sonra, onu arabayla evine bırakmayı teklif etti adam, titrek adımlarla yoluna koyulurken: - evim oldukça uzaklarda yavrum ama ben yürüyerek gideceğim oraya babamın da onu azarladıktan sonra, üzüntüsünden yayan döndüğü gibi hem şehir dışındaki kabristana uğrayıp bir yasin le öpeceğim ellerinden

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #9
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Bir Babanın Pişmanlığı

ben bir babayım 17 yaşında bir kızım vardı her şeyi normal bir aileydik bir gün hayatımıza beklenmedik birisi daha girdi kızımla aralarında bir şeyler olan bir çocuk kızımız anne babasından bir şey saklamak istemediği için delikanlıdan bize bahsetti biz tabiki bunu doğal karşılamadıkokulunun geleceğinin olduğunu söyledik böyle bir şey için yaşının küçük olduğunu söyledik ve çocuktan ayrılması için baskı yaptık kızımız yetmedi tanımadığımız iyimi kötü mü olduğunu bilmediğimiz çocuğu da tehdit etmeye kadar götürdük olayı kızımızın ne kadar hakkı varsa elinden aldık kullandığı sevdiği eşyalara kadar eve hapsettik okuldan eve evden okula dedik kızımıza onu bir mahkuma çevirdik ama bizi dinlemedi çocukla devam ettiler tabi biz bunu sonradan öğrendik gizlice görüşmeye devam etmişler biz hala onların sevgisinden emin olamadıkçocuğun kızımızla dalga geçtiğini düşündük onların sevmek için küçük olduğunu düşündük ama dalga geçcek bir çocuğun sevmese neden bizim o kadar tehdidimizden sonra devam edebileceğinisevmenin yaşı olmayacağını düşünemedik bir gün devam ettiklerini öğrendim ve bu sefer çok daha fazla sinirlendim hatta kızıma vuracak kadar ileriye bile gittimkonuşmuyorduk akşam eve geldiğimde benimle konuşmaya çalışıyordu bense suratımı asıp bir köşede oturuyordumve bir sabah kalktığımda hayatımın en kötü günüyle karşı karşıyaydım kızımı uyandırmak için odasına girdimve karşılaştığım manzarada donup kalmıştımkızımın kafası ve kolunun biri yatağından aşağı doğru sarkmıştıyerde 3 tane boş hap şişesi duruyordu ve başucunda bir kağıt parçası filmlerde her zaman gördüğüm bu manzara gözlerimin önündeydi ve yerde yatan benim kızımdı o an buz gibiydimönce cansız bedenine uzun uzun baktım bağırarak ağlamak istedim sesim çıkmadı yavaşça yanına gittim ve ona sarıldım sonra başucundaki kağıdı elime aldım bir şeyler yazmıştı okumaya başladığım an beklide hayatımın en büyük vicdan azabının başlangıcıydı kızım o kağıda bunları yazmıştı “ sevgili babacım ve annecim ilk olarak tek istediğim şey beni affedin belki siz haklıydınızama bende kendimce haklıydım belki daha küçüğüm belki biraz saf birazda masumum ama sevginin yaşı yokturbunu çok iyi biliyorum ve onu sevdim gerçekten çok sevdimve sevdiğimle ailem arasında bir seçim yapamadım Çünkü hiçbirinden vazgeçmek istemedim o bana böyle bir seçim sunmadı hep sizle bigün tanışmak istediğinihatta size anne ve baba demek istediğini söyledi bana beni sevdiğine o kadar emindimkiama siz anlamadınızbana tercih sundunuz ve sebep olarak derslerimi okulumu gösterdiniz ama bilmediğiniz bir şey vardıben onun için ders çalıştım hep onunla iyi bir gelecek içinşimdi hem sizi hem kendimi bu acıdan kurtarıyorumkeşke her şey daha farklı olsaydıabimin kız arkadaşı olduğunda afferim oğluma dedinizo kızın bi ailesi yokmuydu ? bizi böyle ayırıp gizlice görüşmeye itmek yerine sizde sevdiğimi tanımaya çalışsaydınızona dair şeyleri öğrenseydinizböylece bende sizden hiçbirşey saklamazdımama siz yapmadınızgeri kalmış düşünceleriniz için kızınızdan vazgeçmeyi kabullendinizve ben daha fazla dayanamıyorum gidiyorumbeni affedin” orada o anda yaptığım hatanın farkına varmıştım ama hala kendimi haklı görüyordum içimde bir yerlerde ta ki kızımın sevdiği çocuk gelip bana ikimizin de hayatını mahfettinizsevdiğimi elimden aldığınız yetmedi onu öldürdünüz diyip bana o öldürücü bakışlarla bakana kadarişte o an bütün suçumu anlamıştımama artık çok geçti neyi değiştirirdi ki ? kızımı bana geri getirebilir miydi ? hayir asla da geri getirmeyecekben onu kaybettim hemde geri kalmış saçma düşüncelerim yüzünden belki filmlere benziyor bu hikaye ama hepsi gerçek2 kişinin hayatını mahfettim kızım öldüsevdiği o çocuksa günlerce onun mezarı başında bekledi ağladıkendini mahfetti ve sonunda delirdi ben hergün kızımı ziyarete gidiyorum o ürkütücü mezarlığa hergün yalvarıyorum beni affetmesi içinsizce affeder mi ? o kadar çok var ki böyle durumları yaşayan insanlareğer bu yazdıklarımı okuduysanız ve eğer sizde bir anne veya babaysanız Çocuklarınızın fikirlerine saygı gösterin ve onların yanında olduğunuzu hissettirinyanlış yada doğru kararlar bırakın hayat onların siz sadece yanlarında olungüvenlerini kazanın sizden hiçbir gizlileri olmamasını sağlayın beklide hala saçmalık olarak geliyor ama bir sevdikleri varsa katı kurallar yerine onların birlikte oldukları insanları tanımaya çalışınçocuğunuz kız ya da erkek artık bende fark ettim ki sevginin yaşı yok ve ben kızımın annesini daha 18 yaşındayken ailesinden gizlice kaçırarak evlenmiştimbunlara karşı çıkmama rağmen bende aynı şeyleri yaşamıştımhangimiz genç olmadık hangimiz sevmedik ki ? ben yavrumu kaybettim tek isteğim bir ana bir baba daha evlatsız kalmasınevladının acısını görmesin…

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #10
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Sıcak Bir Çorba

0 gün ferahlık restoranına gitmeden önce neler olabileceği hakkında hiçbir şey düşünmüyordum tek düşündüğüm sıcak bir çorba içip kemiklerimi ve bedenimi az da olsa ısıtabilmekti o yüzden soğuktan titreyerek içeri girdiğimde oranın sıcaklığıyla öncelikle ani sıcaklık karşısında ürperme banak bana çok hoş gelmişti garson bana oturacağım yeri gösterirken sıcaktan buharlaşan gözlüğümü cebimden çıkarttığım mendilimle siliyordum oturur oturmaz garsonun menüyü getirmesine fırsat vermeden bir çorba istedim sadece çorba ne olduysa garson çorbamı getirmeye gittikten sonra oldu ben çorba gelene kadar dışarıyı gözetleyip vakit geçirme düşüncesi içinde idim yollar tamamen karlarla kaplanmıştı arabalar zor bir şekilde ilerliyordu hareketli bir ortamdı açıkçası karların güzelliği ise ayrı bir hoşluktu birden acı bir fren sesiyle irkildim arabanın teki hızını alamamış ve duramamıştı buzlar üzerinde delice kayıyordu olan oldu araba olanca hızıyla dükkana girmişti dükkanın köşede olması arabanın içeriye rahatça girmesine etken olmuştu araba içeriye girer girmez öncelikle girdiği yerdeki masayı ve masanın etrafındakileri birkaç metre fırlattı ardından içeride bir arbede koptukaçışanlar , bağıranlar , ağlayanlar en önemlisi yardım isteyenler araba ilk masaya çarptıktan sonra durmamış ve birkaç masa ve insana daha zarar vermişti durum korkunçtu İlk şoku atlattığımda kime yardım edebilirim diye düşündüm hemen önümde yatan kişiye yöneldim yüzüstü yerdeydi yüzünü göremediğim bu şahsın hemen boynuna parmaklarımı dayadım hareket yoktu Ölmüştü genelde dükkanların en sessiz yerlerinde oturmayı sevdiğimden kazadan etkilenmeyen bir ben gibiydim o yüzden benden başka hareketleneni görememiştim demin kontrol ettiğim adamın ölümüne sanırım ilk ben şahit olmuştum bir sesle irkildim bir yardım sesiydi bu nerden geldiğine bakınca arabadan geldiğini gördüm arabayı sürenden geliyordu bu ses bir çırpıda gitmeye çalıştım lakin gittiğim yerler kırık masalar , sandalyeler ve bir dolu kırık eşyayla dolu olduğundan gitmem az da olsa uzadı arabaya gittiğimde o bayanı gördüm arabayı süren bayanı ne de gençti ahh neler olduğunu anlatamayacağım gerçekten durumu vahimdi vücudunda bulunan cam parçalarını söylesem durumu anlarsınız “Çıkar onları !, “Çıkar onları!!” diye yalvarıyordu bana Çıkartamazdım ki! vücuduna daha fazla zarar verme olasılığı vardı ona beklemesini söyledim ambulansın hemen oraya varacağını endişelenmemesini biraz aha dayanabilmesini söyledim dinlemiyordu “Çıkar onları!!” tek duyduğum buydu ve hıçkırıkları hiçbir şey yapamıyordum elimden hiçbir yardım gelmiyordu arabaya da sıkışmış olması beni iyice zor durumda bırakıyordu “Çıkar onları!!!” dedikçe ben daha da telaşlanıyordum lanet olsun bir şey yapamıyordum!!! “Çıkar onları!!!” son kez duydum nabzına baktım yoktu… maalesef yatıştıramamıştım bile onu hiçbir şey yapamamıştım en azından son isteğini yerine getirebilir ve camları çıkartabilirdim evet bu ona daha da acı verecek ve onu ölüme daha da yaklaştıracaktı ama öyle bir durumdaydım ki daha başka bir şey düşünemiyordum tek düşündüğüm birilerini kurtarmaktı başaramamıştım dükkana gelenler vardı yaralıları kurtarmak için toplanmışlardı bazıları sadece seyrediyorlardı sadece izliyorlardı burada adamlar can çekişirken , ölürken onlar sadece izliyorlar ve bir şey yokmuş gibi de hemen çekip gidiyorlardı aşağılıklar!! allah’tan içeriye yardım amaçlı gelenler vardı en azından bir işe yaramaya çalışıyorlardı bari işleri düzgün yapsalar da ambulans gelene kadar durumu idare etselerdi ve etseydim bir ses daha duydum daha doğrusu o sesi ancak fark edebildim olaylar beni bazı sesleri ayırt etmememde zorlaştırmıştı duyduğum sese yöneldim yerde birisi daha yatıyordu hafif hafif soluk alış verişini duyabiliyordum daha doğrusu göğsünün aşağı yukarı hafifçe iniş çıkışından görebiliyordum oranın gürültüsünden bazı seslerin duyulmasına imkan yoktu yanına doğru eğildim “yardım edin!!” diyordu ayağı kırılmıştı kanıyordu böyle giderse kanamadan ölebilirdi bir sopa lazımdı öncelikle kırık bacağın olduğu yere o sopayı kullanarak kırık kemiğin ayrık durmasını engellemeliydim eşyalar parçalandığından kırık tahta bulmam zor olmadı hemen onu alarak kırık bacağa yanaştırıp gömleğimin kolundan yırttığım bir parçayla onu bacağına bağladım bacağını bağladığım bayana haber vermediğimden birdenbire bacağında duyduğu acıyla bağırmaya başladı sessiz olması gerektiğini ona yardım etmeye çalıştığımı söyleyerek sakinleştirmeye çalıştım bir nebze de olsa başarılı oldum sesi kısıldı , kısıldı ve en sonunda durdu bu duruma sevinmiştim aslında kadından bir süre daha ses alamayınca onu dürttüm hareket etmiyordu bir daha dürttüm gene hareket etmedi nabzına baktım , atmıyordu aman allah’ım ben ne yaptım böyle!!!? hemen suni teneffüs yapmaya başladım ve kalp masajı İşe yaramadı nefes almıyordu kahretsin almıyordu “nefes al be kadın , nefes al!!” diye bağırmaya çalıştım ben bağırdıkça etraftakilerin dikkatini çektim bir kısmı gelip beni ondan uzak tutmaya çalıştı “o öldü geri getiremezsin artık” diyerek hollywudvari bir şekilde beni sakinleştirmeye çalıştılar İşe yaradı mı? yaramadı tabi ambulansın sesini duyunca sevindim belki birkaç kişiyi kurtarırlar diye ambulanstan inen doktorlardan birisi içeri girdikten sonra bacağı kırık olan ve ölen bayanın yanından geçerken “kardeşim biz gelmeden neden yaparlar şu işlemleri! yanlış bağlamış tahtayı kim bağlamışsa yazık olmuş kadına” ve benzeri laflarını söylerken benim kulağımda “yanlış bağlamış! , yanlış bağlamış!” sözleri çınlamaya başladı onu ben öldürmüştüm! o kadını ben öldürmüştüm kendime sinirlenince beni sakinleştirmeye çalışanlardan kurtulmaya çalıştım İşe yaramadı bu sefer de sinirden ağladım oturduğum yere çöktüm ve ağlamaya devam ettim İlk ikisini kurtarma ihtimalim belki çok azdı ama üçüncüsünü resmen kendi ellerimle öldürmüştüm sadece bacağı kırılmıştı ve ben onu kurtaracakken yanlış bir hareketle öldürmüştüm ben bir katilim!!! katilll

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #11
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Dedeciğim

Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün bağları kopardı ve “Ya ben giderim, yada baban bu evde kalmayacak” diyerek rest çekti Eşini kaybetmeyi göze alamazdı Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı Hala ona ölürcesine seviyordu Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı Babasına lazım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı Oğlu Can “Baba bende seninle gelmek istiyorum” diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı Minik can sürekli babasına “Baba nereye gidiyoruz ?” diye soruyor ama cevap alamıyordu Öte yandan nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar Epeydir buraya gelmemişti Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi Sonra diğer malzemeleri taşıdı en sonda babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi Tipi adeta barakanın içinde hissediliyordu Barakanın içinde fırtına vardı adeta Çaresizlik içinde babasını izledi Daha şimdiden üşümeye başlamıştıYarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü Öyle üzgündü ki Dünya başına göçüyor gibiydi O bu duygular içindeyken babası yüreğine bıçak saplanmış gibiydi Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu Gururu incinmişti içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu Artık gitme zamanıydı Babasının yatağına eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü Beni affet der gibi sarıldı, kokladı Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can’ın elini tutup hızla barakayı terketti Arabaya bindiler Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu Can “Baba sen yaşlandığında bende seni buraya mı getireceğim” diye sorunca Dünyası başına yıkıldı O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı Barakaya ulaştığında “Beni affet baba” diyerek babasının boynuna sarıldı Baba oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı Oğlu “Baba beni affet, sana bu muameleyi yaptığım için beni affet” diye hatasını belli ediyordu Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu… “Geri geleceğini biliyordum yavrum Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #12
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Burası Gurbet

dun gece yine uyumadan once sokaklarinda dolastim memleketiminuctum gecenin karanliginda once okuluma gittimtebesir kokulu sinifimi gezdim sonra sokak sokak,dukkan dukkan gezdimkebapci nuriden kavurma yedimsenlik kahvesinde cay ictim hemde kacagindan arkadaslarima rastladim hic degismemislerolduklari gibi kalmislar demek usumda bir gurbet aksaminda daha gozlerim kaoanirken uykuya,bedenimle ruhum ayri ayri daldilar ruyaya sabah gozumu actim ben gurbetteyim ruhum silada

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.