Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüOsmanlıca Kelimeler osmanlı sözlüğü - osmanlıca kelimeler ÂBÂ VÜ ECDAD: Babalar, dedeler, atalar ABÂ: Bazı dervişlerin ve ilmiye mensuplarının giydikleri yünden yapılmış bir giysi ABD: Kul, köle, mahlûk Tasavvufta kâmil müslüman ABD-İ MEMLUK: Kul, köle ABES: Boş, saçma ÂB-I HAYAT: Hayat suyu, içene ebedî hayat veren efsanevî su ÂBİR-İ SEBÎL: Yolda giden yolcu ACÂİB VE GARÂİB: Anlaşılmaz ve tuhaf ACÂİB-İ DEKÂİK: Anlaşılmaz hileler, ince oyunlar A'CEMÎ: Arap olmayan ACÎB: Şaşılacak ve hayret edilecek şey ACÛZ: Âcizler, beceriksizler, yaşlı kadın ACZ-I BEŞERÎ: İnsanın acizliği, güçsüzlüğü ACZ-I KÜLLÎ: Tam güçsüzlük A'DÂ: 1 "Adüvv"ün çoğulu Düşmanlar 2 Pek zâlim, pek gaddar A'DÂD: "Aded"in çoğulu Sayılar ÂDÂT-I CARİYE: Kullanılan âdetler, yaşayan sosyal kurallar ADÂVET: Düşmanlık, husumet ADEM: Yokluk ADEM-İ KÜLLÎ: Tam yokluk ADEM-İ MÜSÂVÂT: Eşitsizlik ADEMÎ: Yokluğa ait ÂDET-İ CÂHİLİYYE: İslâm'dan önceki putperestlik ve müşriklik devrine ait âdet ÂDETULLAH: Allah'ın kâinatta câri olan usûl ve kanunu, sünneti ÂDİL: Adalet sahibi, doğru adaletli ADÎL: Benzer, eş, akran ADL: Adalet, çok adaletli ÂFÂK: "Ufuk"un çoğulu Ufuk, yerle göğün birleştiği gibi görünen uzak daire Âfak, ufuklar, dış âlemler ÂFÂKÎ: Havâî, herhangi bir dayanağı olmayan şey Mekke'ye mikat sınırları dışından gelenler ÂFÂT: Âfetin çoğulu, musibetler, büyük felaketler ÂFÎF: İffetli, namuslu, terbiyeli, haramdan sakınan, nezih AFV Ü GUFRÂN: Bağışlama ve yarlığama AFV: Affetme, suçu bağışlama ÂGÂH: Uyanık, basiretli haberdar AĞNAM: "Ganem"in çoğulu Davarlar, koyunlar, keçiler AĞNİYÂ: "Ganî"nin çoğulu Zenginler AĞRAZ: Maksatlar, arzular, amaçlar AĞRAZ-I DÜNYEVİYYE: Dünyevî maksatlar, dünyevî niyetler, amaçlar AĞRÂZ-I FÂSİDE: Bozuk maksatlar, bozguncu niyetler AĞRAZ-I NEFSÂNİYYE: Nefsanî maksatlar, nefsî arzular AĞRAZ-I ŞAHSİYYE: Şahsî maksatlar, ferdî niyetler ÂĞÛŞ: Kucak, sığınılacak yer AĞYÂR: Başkaları, düşmanlar, yabancılar |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüÂHAD HABER: Bir kişi tarafından rivayet edilen hadis veya rivayetler ÂHÂD: "Ehad'in çoğulu Birler, birden dokuza kadar olan sayılar ÂHAR: Başkası, diğeri, yabancı AHBÂR: "Haber"in çoğulu Haberler AHBÂR-I SADIKA: Doğru haberler AHD U EMÂN: And ve emniyet, korkusuzluk, güvenlik AHD U MÎSÂK: Yemin ve anlaşma, kesin söz AHD: 1 Söz verme 2 Yemin, and 3 Devir, zaman, gün AHD-İ HARİCÎ: Daha önceden ismi bilinen kişilere veya şeylere işaret eden Lâm-ı tarif ÂHENG: Uygunluk ve düzen AHFÂ: Çok gizli, en gizli AHFÂD: "Hafîd"in çoğulu Torunlar AHİD: (Bak: AHD) ÂHİR ZAMAN PEYGAMBERİ: Son zaman Peygamberi Hz Muhammed (sav) ÂHİR ZAMAN: Son zaman, dünyamızın son çağı AHİZ: (Bak: AHZ) AHKÂM: Hükümler, kanunlar AHKÂM-I AMELİYYE: Tatbikata ait hükümler, uygulanan kurallar AHKÂM-I EZELİYYE: Ezelî hükümler, başlangıcı bilinmeyen hükümler AHKÂM-I FER'İYYE: Asla ait olmayan, ikinci derecedeki hükümler AHKÂM-I ULUHİYYET: Allahlık hükümleri, ilâhlık hükümleri AHKÂM-I UMÛMİYYE: Umûmî hükümler AHKEMU'L-HÂKİMİN: Hükümdarların hükümdarı, hâkimlerin hâkimi olan Allah AHLÂK-I ZEMÎME: Kötü huylar, çirkin davranışlar AHLÂM: "Hulm"ün çoğulu, karışık rüyalar AHRÂR: Hürler, esir ve köle olmayanlar AHSEN: "Husn"den En güzel, pek güzel, daha güzel AHSEN-İ TAKVÎM: En güzel ve en iyi kıvamda en güzel biçimde AHSENÜ'L-KASAS: 1 Kıssaların, hikâyelerin en güzeli 2 Yusuf Sûresi AHZ: 1 Alma, tutma, kabzetme, 2 Kabul etme 3 Tessellüm 4 Sorgulama AKABE: 1 Sarp ve çıkılması zor yokuş, bâdire 2 Tehlike 3 Tehlikeli geçit 4 Bugün Ürdün sınırları içinde bulunan bir şehir AKÂİD: Akîdeler, inançlar, dinin itikadî hükümleri AKAR: Gelir, gelir getiren gayr-ı menkuller AKD: 1 Anlaşma, sözleşme 2 Bağlama, düğümleme ÂKIBET: Nihayet, sonuç ÂKIDEYN: Anlaşma veya sözleşme ÂKIL BÂLİĞ: Ergenlik, olgunluk çağına gelen ÂKILÂNE: Akıllıca AKÎDE: İtikad, iman ÂKİF: 1 İbadette devamlı olan kimse 2 Sebat eden AKİKA: Yeni doğan çocuk için Allah'a şükür maksadıyla kesilen kurban AKÎM: 1 Beyhude, boş yere 2 Kısır erkek veya kadın AKL-I SELÎM: Doğru düşünen, doğru anlayan, doğru karar veren akıl AKLÎ: Akla ait, akla uygun |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüAKRÂN: Birbirine benzeyenler, em-sâl, yaşıt, denk AKRİBA: Akraba, aralarında soy veya sihriyetçe yakınlık olanlar AKSÂ: En uzak, en son AKSÜ'L-AMEL: Tepki, istenilen şeyin zıddının hâsıl olması AKTAR: Baharatçı AKTÂR: Kuturlar, çaplar, dairenin merkezinden geçen hatlar, bölgeler, taraflar Her taraf AKVÂ ve AHZAR: Daha kuvvetli ve daha açık AKVÂ: Daha kuvvetli, en kuvvetli AKVÂL: "Kavl"in çoğulu Kaviller, sözler AKVÂM: Kavimler, milletler AKVÂM-I SÂİRE: Diğer kavimler A'LÂ: En yüce ALADDERECÂT: Derecelere göre ALÂK SÛRESİ: Kur'ân-ı Kerim'in 96 sûresi ALAKA: "Alak"dan yapışkan sıvı, embriyo ÂLÂM: Elemler, kederler, acılar ALÂMET: İşaret, nişan ALÂMET-İ FARİKA: Bir şeyi diğerinden ayırıcı işaret Belirgin özellik ÂLÂT: Âletler, vasıtalar ÂLÂT-I CİSMANİYYE: Maddî âletler A'LÂ-YI İLLİYYÎN: Cennette en yüksek derece, olgun kişilerin Allah katındaki dereceleri ALE'L-HUSÛS: Hususiyetle, özellikle ALE'L-USÛL: Usûl üzere Usûle göre, usulen ÂLEM: Kâinat, dünya ALEMDÂR: Bayraktar, sancaktar ÂLEM-İ CİSMANİYYE: Maddî âlem, kâinat, dünya ÂLEM-İ EŞBÂH: "Şebah"tan: 1 Cisimler âlemi, varlıklar âlemi 2 Hayaller âlemi"Şibh ve şebih"den: Misaller âlemi ÂLEM-İ KABİR: Kabir âlemi ALESSEVİYYE: Aynı seviyede, eşit olarak ÂL-İ FİRAVUN: Firavun ailesi Firavun soyu ÂLİŞÂN: Şan ve şerefi yüksek olan ALİYYU'L-A'LÂ: Pek iyi Fevkalâ-de ALLAH BES BÂKÎ HEVES: Allah yeter, başkası gelip geçici istektir, hevestir ALLÂME: Bilginlerin en bilgilisi ALLÂMÜ'L-GUYÛB: Esmâ-i Hüs-nâ'dan biri, bütün gizlileri bilen Allah ÂMÂ: Kör AMDEN: Kasten, bile bile, isteyerek AMELDE İ'TİDÂL: Amelde aşırılıktan uzak, dengeli AMEL-İ SALİH: Allah'ın rızasına uygun olan her iş AMELİKA: Eskiden Sîna yarımadasında yaşamış olan bir kavim AMÎK: Derin Bahr-i amîk: Derin deniz Fikr-i amîk: Derin düşünce ÂMİL: 1 Sebep 2 İş yapan 3 Zekat toplayan memur ÂMM: Umumî, genel AMR: Bir erkek ismi AMÛD: Direkler, sütunlar ANÂSIR-I MUHTELİFE: Çeşitli unsurlar ANKA-YI MUĞRİB: İsmi var, cismi yok Ankâ kuşu ANVETEN: Cebren, kahren, zorla, sıkıntı ile ANYEDİN: Elden ÂRÂBÎ: Bedevî Çölde yaşayan köylü A'RÂF: Cennetle cehennem arasında bulunan bir yer ARAFAT: Mekke'ye 12 mil yani takriben 20 km uzaktaki bir yer Hacca gidenler Zilhicce'nin 9 günü buraya gelerek bir müddet vakfe yaparlar |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüARASAT: Mahşer yeri, haşir ve neşir meydanı ARAZ: 1 İşaret, alâmet 2 Tesadüf 3 Kaza, felaket 4 Kendi kendine vücut bulmayıp başka bir cevherle meydana gelen hal ve keyfiyet AREFE: Kurban bayramından bir önceki gün ARIZÎ: Sonradan hasıl olan şey Geçici ÂRÎ: Temiz, hür, uzak ÂRİF: Anlayışlı, bilgili ARŞ: 1 Taht 2 Dokuzuncu gök 3 Çardak 4 Cenab-ı Hakk'ın kudret ve azametinin tecelli ettiği yer ARZ: yeryüzü, dünya, genişlik ARZ-I MUKADDES: Kutsal ülke Kudüs, Filistin ASÂ: Değnek, sopa, baston ASABÂT: 1 Baba tarafından olan akrabalar 2 Şer'an miras alamayan akrabalar ASABE: Baba tarafından akraba olanlar ASAHH-I RİVÂYET: En doğru olan rivayet ÂSÂR: Eserler ÂSÂR-I ATÎKA: Eski eserler ASÂ-YI MÛSÂ: Hz Musa'nın sopası ASGARİ: En az, en küçük ASHAB: Hz Peygamber'i mümin olarak gören ve o iman üzere ölen kimseler ASHÂB-I KEHF: Mağara arkadaşları Bunlar, zamanlarındaki zalim hükümdarlarının şerrinden mağaraya sığınan ve orada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar diriltilen, köpekleri ile birlikte, yedi sekiz kişiydiler ASHAB-I MEŞ'EME: Uğursuz, şerli kişiler, kötüler ASHAB-I MEYMENE: Uğurlu kişiler, iyi kimseler ASHAB-I YEMİN: Uğurlu, meymenetli kimseler ÂSIF: Şiddetli rüzgar, fırtına ÂSİ: İsyan eden ÂSİM: Günah işleyen, günahkâr ASNÂM: "Sanem"in çoğulu Putlar ASR: 1 İkindi namazı 2 İkindi vakti 3 Yüzyıl, çağ AŞR: Kur'ân-ı Kerim'den on âyet miktarı okunan kısım ATÂ: İhsan, lütuf, bağışlama ATALET: Tembellik, hareketsizlik ATF-I BEYAN: Kapalı bir sözü, açıklayan cümle ATIF (ATF): 1 Eğme, meyletme, 2 Bağlama ÂTİH: Bunak ATİYYE: Hediyye, ihsan, bahşiş ATTAR: (Bak: AKTAR) AVÂLÎ: Yüceler, büyükler Medine etrafındaki semtler AVAM: 1 Halk 2 Soylu veya bilgin olmayanlar AVÂMİL: 1 Âmiller, sebepler 2 Arap nahvine ait ve bu isimdeki kitap A'YÂN: 1 İleri gelenler 2 Gözdeler A'YÂN-I SABİTE: Allah'ın ilminde varlıkların değişmez suretleri, öz mahiyetleri ÂYÂT: Âyetler ÂYÂT-I BEYYİNAT: Açık seçik âyetler ÂYÂT-I TEKVİNİYYE VE TEŞRİİYYE: Yaratılışa ve şeriata ait âyetler AYIN: Arap alfabesinin 21 harfi Ebced hesabında sayı değeri 70'dir ÂYİN: 1 Tören, âdet 2 Dinî bazı gösteriler Mevlevî âyini gibi AYN: 1 Göz, 2 Pınar 3 Eşyanın hakikatı AYNE'L-YAKÎN: Müşahede ve keşif ile hâsıl olan ilim A'ZÂ: Uzuvlar, organlar, üyeler AZÂB: 1 Büyük sıkıntı, şiddetli elem 2 Dünyada işlenen günahlara karşı ahirette çekilecek ceza AZÂB-I NÂR: Cehennem azabı ÂZÂDE: Serbest, hür, kayıtlardan kurtulmuş AZ'AF-I MUZÂAF: Kat, kat, pekçok AZAMET: Büyüklük, kibirlilik AZDÂD (EZDÂD): Zıd olan şeyler AZHAR: En açık: AZÎMÜ'Ş-ŞÂN: Şânı büyük AZÎZ: 1 Allah'ın isimlerinden biri Değerli 2 Ermiş, velî |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüBAB: 1 Kapı 2 Fasıl, bölümMİNE'L-BAB İLE'L-MİHRAB: Kapıdan mihraba dek, baştan sona kadar BÂDİYE: Kır, ova, sahra, çöl BÂGÎ: Âsi, baş kaldırmış, haksızlık eden BAĞÇE: Bahçe BAĞTETEN: Ansızın, zulüm, isyan BAĞY: Azgınlık, zulüm, isyan BAHIYRE: Cahiliyye devrinde beş batın doğuran devenin beşinci yavrusu erkek olursa kulağı yarılır ve salıverilirdi Artık hiç bir işte kullanılmayan bu deveye bu ad verilirdi BÂHİL: 1 İşsiz, avare, başı boş 2 Yularsız deve BAHÎL: Cimri, tamahkâr BÂHİR: 1 Yalancı, ahmak 2 Ekin sulayıcı, sulayan 3 Belli, açık 4 Işıklı, parlak, güzel BÂHİRE: 1 Çok koşan cins deve 2 Dikenli ağaç BAHR Ü BERR: Deniz ve kara BAHŞ: Bağış, ihsan BÂİN: Dibi geniş kuyu, bostan kuyusu BÂİS: 1 Sebep olan, gerektiren 2 Gönderen 3 Yeniden yaratan BAKAR: Sığır, öküz, manda cinsleri BAKARA: 1 Sığır, inek 2 Kur'ân-ı Kerim'in ikinci sûresi: Bu sûrede yahudilere bir inek kurban etmeleri emredilip bu konuda geniş bilgi verildiğinden, sûre bu adı almıştır BAKİYYE: Artan, artık, geri kalan BÂLİĞ: 1 Erişmiş, vâsıl olmuş, son mertebeyi bulan 2 Yekûn BÂP: (Bak: BÂB) BÂR: 1 Allah 2 Yemiş, meyva 3 Yük, ağırlık 4 Yağdıran, serpen, döken BÂRİD: 1 Soğuk 2Letafetten uzak nâhoş BÂRİZ: Açık, belli, âşikâr, zâhir BA'S: 1 Gönderme, yollama, gönderilme 2 Allah'ın bir peygamberi, Hak dinine davete memur buyurması 3 Dirilme veya diriltme BASAR: 1 Görme, görüş, görme yeteneği 2 Zihnî algı BÂSİR: Gören, görüp anlayan, ferasetli, zeki BASÎRET: Doğru görüş, gönül gözü ile görme, uyanıklık BAST: 1 Yayma, açma 2 Özellikle hurufilikte cezbe ve tefekkür içinde kendinden geçmeyi ifade eder BÂTIN: 1 İç, içyüz, gizli, sır, derunî 2 Allah'ın isimlerinden BATN: Karın, kuşak, nesil BÂYİN: Aralayıcı, ayıran, ayırıcı özellik BA'Z: Bir şeyin bir bölümü,bir parçası, bazısı BED NAZAR: Kötü bakış BED: Kötü, çirkin, işe yaramaz BEDÂ'-BEDA'AT: Güzellik, yenilik, bediilik BEDÂHET: 1 Açıklık, bellilik 2 Ansızın ortaya çıkma BEDÂYİ': İcat edilmiş güzel şeyler Sanat eserleri BEDBAHT: Talihi kötü olan, talihsiz BED-BİN: Her şeyi kötü gören, karamsar BEDEL: 1 Değer, kıymet 2 Başkasının parası ile onun yerine hacca giden kimse yerine geçen BEDEL-İ BA'Z: Geniş anlamlı bir sözün bir kısmına yapılan açıklama BEDEL-İ İŞTİM'ÂL: Geniş ve genel anlamlı bir sözün bir noktasını açıklayan cümle BEDEL-İ KÜLL: Kapalı bir söze bütün yönleriyle yapılan açıklama BEDEVÎ: Çölde çadırda yaşayan göçebe, çöllü, Arap göçebesi BEDİA: 1 Yaratma 2 Estetik değeri yüksek, sanat eseri, eşine az rastlanan güzel BEDİHİ: 1 İspat gerekmeyecek şekilde açık 2 Akla kendiliğinden gelen BEDİÎ: Güzel, beğenilen, sanatlı söz BEDR-BEDİR: 1 Dolunay, ayın ondördü 2 Mekke ile Medine arasında bulunan Bedir gazasının yapıldığı yer BED-TAHRİR: Kötü yazı |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüBEHA-BAHA: 1 Güzellik, süs, pırıltı 2 Kıymet, değer, bedel BEHAİM: 1 Dört ayaklı hayvanlar 2 Suriye'de bir sıradağ BEHÇET: Güzellik, güleryüzlülük, sevinç BEHİME-İ EN'AM: Deve, sığır, koyun gibi dört ayaklı hayvanlar BEHİMÎ: Hayvana yakışır tarzda, hayvanlık BEİS-BE'S: 1 Zarar, ziyan 2 Korku, azap, sıkıntı, fenalık 3 Kuvvet, kudret BEKA: Devam, sebat, evvelki hal üzere kalmak, ölmezlik, ebedilik BEKA-YI ERVAH: Ruhların kalıcılığı, devamlılığı BEKA-YI RUH: Ruhun kalıcılığı, ölmezliği BELAGAT Ü FESAHAT: Tam yerinde açık ve güzel söz söyleme BELAGAT: İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği ve sanatı, uzdillik BELİĞ: 1 Açık, düzgün söz söyleyen 2 Güzel, sanatlı söz Belâ-gatli BENÂM: Namlı, ünlü, meşhur BENAN: Parmak ucu BENÎ İSRAİL: İsrailoğulları, yahudiler ******: 1 Temizlik, arılık 2 Olgunluk, güzellik BERA'ÂT-I İSTİHLÂL: Söze güzel ve etkili başlangıç BEREKÂT: Bolluklar, uğurlar, hayırlar BEREKÂT-I KELÂMULLAH: Allah kelâmının verdiği feyizler, bolluklar, uğurlar BER-HAYAT: Sağ, diri, yaşayan BERÎ: Sâlim, kurtulmuş, temiz arınmış BERİ: Yakın mesafe, ötenin zıddı BERK: 1 Şimşek, parıltı, kıvılcım 2 Sert, katı BERR: 1 Doğru sözlü, hayır işleyen kimse 2 Kara, toprak BER-TARAF: Bir yana atılan, ortadan kalkan Bertaraf etmek: Ortadan kaldırmak, yok etmek BERZAH ÂLEMİ: Ruhlar âlemi BERZAH: 1 İki şey arasındaki mesafe, aralık 2 Can sıkıcı 3 İnce uzun kara parçası 4 Dünya 5 Ruhların kıyamete kadar bulunacakları yer BES: Yeter, yetişir, tamam, kâfi, çok BE'S: Zarar, ziyan, azap, şiddet, fenalık BEŞÂRET: Müjde, muştu, iyi haber BEŞÂRET-ÂVER: Müjdeci, iyi haber getiren BEŞER: İnsan, bütün insanlar, Ebu'l-Beşer: İnsanlığın babası, Hz Âdem BEŞERİYYET: 1 İnsanlık 2 İnsanın yaratılış özellikleri BEŞİR: 1 Müjdeci, iyi haber getiren,güleryüzlü 2 Hıristiyan Araplar'da İncil yazan veya hıristiyanlık akidelerini telkin eden kimse 3 Peygamberimizin bir vasfı BEY': Satma, satılma, satış BEYAN İLMİ: Belâgat ilminin,hakikat, mecaz, kinaye, teşbih ve istiare gibi konularından bahseden bölümü BEYÂN: Anlatma, açıklama sanatı BEYN: Aralık, arasında, arada BEYNÛNET: 1 İki şey arasındaki mesafe, aralık 2 İhtilaf, anlaşmazlık, ara açıklığı BEYT: Ev, mesken, oda, oba BEYT-İ ATİK: Eski ev, Kâbe BEYT-İ MAMUR: Kâbe'nin tam üzerinde yedinci kat gökte bulunan ve melekler tarafından tavaf edilen bir köşk BEYTULLAH: Allah'ın evi, Kâbe, insan kalbi BEYTÛTET: Geceleme, bir yerde geceyi geçirme BEYTÜ'L-MAKDİS: Mukaddes ev, Mescid-i Aksa, Kudüs'teki büyük camii BEYYİN: Belli, açık, âşikar BEYYİNÂT: Açık, belli şeyler BEYYİNE: 1 Delil, şahit 2 Kur'ân'ın 97 sûresi BEYZÂ: 1 Çok beyaz 2 Demirden savaşçı başlığı 3 YumurtaMİLLET-İ BEYZÂ: Beyaz millet, müslümanlar BEZL: Bol bol verme BÎA-BİYAT: Birinin hakimiyetini kabul etmek, emirlerine uyacağına söz vermek BİAT OLUNMAK: Birine itaat edilmek, hükmüne girmek BİD'AT: 1 Sonradan ortaya çıkan şey 2 İslâm'da Peygamberimizden sonra ortaya çıkan değişik âdetler BİD'AT-I HASENE: Beğenilebilir, güzel yenilikler BİD'AT-I SEYYİE: Kötü yenilikler BİDÂYET: Başlama, başlangıç BİDAYETEN: Başlangıçta, ilkin BİİZN-İ HÜDA: Allah'ın izni ile BÎKARAR: 1 Kararsız 2 Rahatsız BİKR: Dokunulmamış, bekâret, bâ-kire BİKR-İ FİKR: Hiç söylenmemiş, yeni fikir BİLÂ BEDEL: Bedelsiz, karşılıksız BİLÂ KAYD Ü ŞART: Kayıtsız şartsız BİLÂ: sız |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüBİLAD: Beldeler, şehirler, memleketler, kasabalar BİLÂD-İ ARAB: Arab ülkeleri BİLAFASILA: Fasılasız, aralıksız BİLÂH: Arkaları büyük olan kadınlar BİLLUR: 1 Duru, kristal 2 Necef taşı BİN: OğulBİN MEHMED: Mehmed'in oğlu BİNA: 1 Yapı, ev 2 Yapma, kurma 3 Göz, gören, görücü BİNAEN ALA ZÂLİK: Bunun üzerine, bundan dolayı BİNAEN: den dolayı, den ötürü BİNÂENALEYH: Ondan dolayı, onun üzerine, şu halde BİRR: İyilik, güzellik, hayır, anaya babaya itaat 2 Dininde ibadetinde kuvvetli olan 3 Bağışta bulunma Bİ'SET: Gönderme Bİ'SET-İ MUHAMMEDİYE: Hz Muhammed (sav)'in peygamberlikle görevlendirilmesi Bİ'SET-İ NEBEVİYYE: Peygamberin, peygamberlikle gönderilişi BU'D: Uzaklık, aralık, boyut BU'D-İ MESAFE: Gidilen yolun uzaklığı BUĞZ: Düşmanlık duyma, nefret, kin BUĞZETMEK: Kin gütmek, düşman olmak BUHÛL: Cimrilik, tamahkârlık BUK'A: 1 Ülke, yer 2 Büyük bina 3 Benek, leke BURAK: Peygamberimizin mirac gecesi bindiği binek BURC: 1 Kale, yüksek bina 2 Herhangi bir şekli gösteren ve özel ad alan sâbit yıldızlar topluluğu, galaksi 3 Güneşin girip çıktığı on-iki burçtan her biri: Yengeç, kova, akrep BURC-İ ÂBÎ: Suya ait burçlar: Yengeç, akrep, balık BURC-İ BÂDÎ: Havaya ait burçlar: İkizler, terazi kova BÜHTAN ETMEK: İftira etmek BÜHTAN: Yalan, iftira, birine işlemediği suçu yükleme BÜLEGA: Belegat sahipleri, düzgün ve güzel konuşanlar, beliğ olanlar BÜLEGA'-İ BEŞER: Belegat ilmi mütehassısları BÜLEGÂ-İ ULEMÂ: Belagat bilginleri ve âlimler BÜLÛĞ: 1 Erginlik, olgunluk çağına girme, yetişme 2 Yaklaştırma BÜNÜVVET: Oğulluk, evlatlık BÜNYÂN: Yapı, bina, bir şeyin yapısı BÜNYAN-I MERSUS: Birbirine lehimlenmiş, kenetlenmiş yapı BÜRHAN: Kesin delil, hüccet |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüCÂFÎ: Cefâ çektiren, eziyet eden CÂH: İtibar, makam, mevki CÂHİLİYYE: Kelime olarak cahilliğe ait mânâsına gelir Terim olarak İslâmiyetten önceki putperest dönemi ifade eder CAHÎM: Cehennem CÂİL: "Ceale" kökünden yaratıcı, yapıcı CÂİLU'N-NÛR: Nûr'un yaratıcısı CÂİZE: Armağan, övücü şiirleri için eskiden şairlere devlet büyükleri veya aşiret büyükleri tarafından verilen para veya mal CA'L: Yapma, meydana getirme, yaratma CA'LÎ: Sahte, yapmacıklı, düzme CÂLİB-İ DİKKAT: Dikkat çekici CÂMİ: 1 Toplayan, derleyen 2 İçerisinde namaz kılınan ve mescidden büyük olan ibadethane CÂMİD: 1 Donmuş, hareketsiz 2 Gelişmeyen, gelişme kabiliyeti olmayan CÂNİB: Cihet, yön, taraf, yan CÂRİYE: 1 Savaşta gayr-i müslimlerden esir olarak alınan kız ve kadınlar 2 Hizmetçi kız CÂY-İ İŞKÂL: Güçlük, zorluk, müşkülât noktası CÂZİBE: Cezbeden, çeken, yer çekimi CÂZİBE-İ FÂNİYE: Geçici güzellik, fânî güzellik CÂZİBE-İ MUTLAKA: 1 Mutlak çekici kuvvet 2 Yegane çekici kuvvet 3 Geçici güzelliğin zıddı olan ebedî güzellik CÂZİBE-İ UMÛMİYYE KANUNU: Yerçekimi kanunu CEBÂBİRE: Cebredenler, zorbalar, zâlimler CEBBÂR: 1 İlâhî isimlerdendir Dilediğini yapan, kudret ve güç sahibi Allah 2 Zalim, müstebit kişi 3 Gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi CEBBÂRÂNE: Cebbârcasına, zorbalıkla CEBEL: Dağ CEBR U İKRAH: Zorlama ve baskı yapma CEBR-İ MAHZ: Sırf cebir, mutlak cebir CEBRİYYE: Cüz'î iradeyi inkâr eden mezhep CEDİD: Yeni CEHD: Çalışma, çabalama CEHELE: Cahiller CEHL U DALÂLET: Cehalet ve sapıklık CEHL: Bilmezlik, cehalet CEHR: Açıktan söyleme, açık olarak okuma CELÂDET: Kahramanlık, yiğitlik CELÂL: Büyüklük, ululuk Zü'l-celâl: Celâl sahibi Allah CELÂL-İ KİBRİYÂ: Allah'ın büyüklüğü CELB-İ MASLAHAT: İyilik, dirlik ve düzeni sağlayıcı, fayda getirici CELB-İ MENFAAT: Menfaat celbedici, çekici, fayda sağlayıcı CELDE: Kamçı ile vücuda vuruşlardan her bir vuruş (Fıkhî ıstılah) CELÎ: Aşikar, belli, parlak, açık CEM U TEVFİK: Toplama ve uygunlaştırma, uzlaştırma CEMAAT: Topluluk, imam arkasında namaz kılan topluluk CEMAAT-I NÂCİYE: 1 Cehennemden kurtulacak ehl-i sünnet cemaatı 2 Selâmete, kurtuluşa erecek cemaat CEMÂDÂT: Cansızlar |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüCEMÂL: 1 Allah'ın lütf ve ihsan sıfatıyla tecellisi 2 Yüz güzelliği CEMÂL-İ HAK: Allah'ın güzelliği ki, müminler cennette onu temaşa edeceklerdir CEMÂLULLAH: 1 Allah'ın cemâlı, Allah'ın güzelliği 2 Allah'ın lütfu ihsaniyle tecellisi CEMEL: Deve CEM'-İ KILLET: Arapça'da türlü vezinlerde cemileri olan isimlerin, bu cemilerinden dokuzdan aşağı mahsus olanları CEM'İ MAHLUKÂT: Bütün yaratıklar CEMM-İ GAFÎR: Büyük cemaat, insan kalabalığı CENÂBET: 1 Gusül abdesti almayı gerektiren durum 2 Gusül gerektiği halde henüz gusül yapmamış kimse CENAH: 1 Yan taraf, cihet 2 Kol, pazu 3 Kanat, kuş kanadı CENNATU'N-NAÎM: Naîm Cennetleri, nimetlerle dolu olan cennetler CERAD: "Cerâde"nin çoğulu 1 Çekirgeler 2 Yağmacılar CERH: Yaralama, yaralatma, çürütme CERİME: "Cürm"ün çoğulu Suçlar, günahlar CESTE CESTE: Bölüm bölüm, yavaş yavaş CEVAD-I MUTLAK: Şarta bağlı olmaksızın çok ihsanda bulunan, cömertlik eden Cenab-ı Allah CEVAHİR: Cevherler, çok değerli olan şeyler CEVÂMİU'L-KELİM: Kelimeler topluluğu CEVÂRİH: "Cerh"den yaralayanlar, yırtıcı hayvanlar, yırtıcı kuşlar CEVAZ: İzin, müsaade, caiz olma CEVELAN: Dolaşma, gezme CEVF: 1 Boşluk, oyuk, çukur 2 Orta yarı CEVHER: 1 Varlığı için başkasına muhtaç olmayan 2 Bir şeyin özü CEVR Ü ZULM: Ezâ ve zulüm CEVR: Ezâ, eziyet, haksızlık, sitem CEYB: Yakanın göğüs üzerindeki açık yeri CEYŞ-İ USRET: Güçlük ordusu CEYYİD: İyi, güzel, hoş CEZÂLET: Rekaketsizlik, peltek kekeme veya pepe olmayış CEZÎRETÜ'L-ARAB: Arap yarımadası CEZM: 1 Kesin karar, niyet 2 Kesme, katı CİBAYET: Câbîlik, vergi, gelir toplama CİBİLLİYET: Huy, yaratılış CİBRİL: Dört büyük melekten biri, vahiy meleği olan Cebrail CİBT VE TAGUT: Haç ve put Allah'tan başka canlı cansız mabut edinilmiş şeyler CÎD: Boyun CİDD: 1 Bir işi gerçekten çalışıp işleme 2 Ciddilik CÎFE: Lâşe, leş CİHAD: 1 İslâm için düşmanla yapılan maddî, manevî savaş 2 Nefisle yapılan her türlü mücadele CİHAD-I EKBER: 1 Büyük savaş 2 Benlikle savaş CİHANŞÜMÛL: Cihânı içine alan CİHAZ: 1 Çeyiz ve avadanlık 2 Cenazenin kaldırılması için gerekli olan eşya CİHET: Yön, taraf CİM SECÂVENDİ: Kur'ân-ı Kerim'deki durma yerlerinden biri Bu secâvendde durmak veya geçmek caizdir CİMA: İnsanların cinsî münasebetleri CİNÂS: Münasebet, benzeyiş Birçok mânâlara yorulabilen söz İmalı, telmihli söz Telaffuzu aynı anlamı ayrı olan kelimelerin bir söz içinde kullanılması CİNNET: Delilik, çılgınlık CİNS-İ KARÎB: Yakın cins CİRM: 1 Cisim 2 Büyüklük, hacim cirmi ne kadardır? CİSR: Köprü |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüCİSR-İ CEHENNEM: Cehennem köprüsü CİZYE: Müslüman olmayan teb'a-dan alınan vergi CÛD: Cömertlik Karşılık beklemeden yapılan cömertlik CÛDİ: Şırnak şehrinin 6 kilometre güney doğusunda bulunan büyük bir dağ CUHÛD: Çıfıt, yahudi CUMHÛR: Halk, kalabalık, ahâlî, çoğunluk CUMHÛR-İ MÜFESSİRÎN: Müfessirler topluluğu, müfessirlerin çoğunluğu CUMHÛR-İ UKALÂ: Akıllılar topluluğu Akıl sahiplerinin hepsi CÜDERÎ: Çiçek hastalığı CÜMLE-İ İSMİYYE: İsim cümlesi CÜMLE-İ MU'TARIZA: Parantez içinde bulunan cümle, açıklayıcı mahiyetteki cümle Ara cümlecik CÜMLE-İ VECÎZE: Kısa ve öz söz CÜNAH: Günah CÜND: Asker, asker topluluğu CÜNÛD: Askerler CÜNÜB: Gusül abdesti gerekmiş kimse CÜZ-İ MAKSÛM: Bölünmüş parça CÜZ'İ: Az miktar, bir parça ÇÂK: 1 Yarık, yırtık 2 Yırtmaç |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüDÂB: 1 Adalet, doğruluk, 2 İhsan, vergi DÂBBE: Yük ve binek hayvanı DÂBBETÜ'L-ARZ: Kıyâmet alametlerinden olup topraktan çıkan varlık DÂD-I HAKK: 1 Allah vergisi 2 Veriş, satış DÂFİ': 1 Def' eden, savan, savuşturan, iten 2 Cenab-ı Hak DÂĞ-DÂR: 1 Kızgın demirle nişanlanmış, dağlanmış 2 Pek müteessir, çok üzgün DÂİN (DÂYİN): Borç veren, alacaklı DAKİK: 1 İnce, ufak, nâzik 2 Toz haline getirilmiş şey, un 3 Dikkatli ölçülü davranan titiz kimse DALÂLÂT-I BEŞERİYYE: İnsanlığın sapıklığı, beşerî sapıklık DALÂLET: Hak yoldan sapma, sapıklık, azgınlık DALÂL-İ MUBÎN: Apaçık sapıklık DÂLL Bİ'L-İŞÂRE: İşaretle delâlet etme Sözün işaretle mânâya delâlet etmesi DÂLL U MUDILLE : Doğru yoldan çıkanlar ve çıkaranlar, sapanlar ve saptıranlar DÂLLÎN GÜRÛHU: Sapıklar, azgınlar topluluğu DÂLLİN: Doğru yoldan sapmış olanlar, azgınlar DÂR: Ev, yer, yurt, dünya DARBE-İ AZÂB: Azap darbesi, azap verici vuruş DARB-I MESEL: Ata sözü DÂREYN: İki dünya: Dünya ve ahiret DÂR-I DÜNYA: Dünya DÂR-I HARP: Müslümanlarla savaş halinde olan gayri müslim ülke DÂR-I İSLÂM: İslâm ülkesi DÂR-I KÜFÜR: Gayr-i müslimlerin ülkesi DÂR-I SAADET: Mutluluk yeri DÂR-I UHRA: Ahiret yurdu DARÎRU'L-BASAR: Kör, âmâ DÂRU'N-NEDVE: Mekke şehir meclisi DÂRU'S-SELÂM: 1Selamet yurdu, cennet 2 Bağdat şehrinin ünvanı DÂRÜ'L-HİLAFET: İstanbul DE'B-İ KADÎM: Eski gelenek, eski usûl, eski âdet DEBÛR: Batı rüzgarı, batı taraftan esen yel DECCÂL: Kıyametten az önce çıkacak, insanlardan bir kısmını sapıtacak ve daha sonra Hz İsa tarafından öldürülecek olan şahıs DEF': Öteye itme, savma, savulma DEF-İ İHTİYAÇ: İhtiyacın giderilmesi, ihtiyacın karşılanması DEF-İ MAZARRAT: Zararı giderme DEF-İ MEFSEDET: Fesadı ortadan kaldırma DEFTER-İ A'MÂL: Amel defteri, insanların dünyadaki hayır ve kötülüklerin kaydedildiği defter DEHA: 1 Olağanüstü zeka ve anlayış kabiliyeti 2 Olağanüstü zeka sahibi kimse DEHLİZ: Hol, koridor |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüDEHRİ: Dünyanın sonsuzluğuna inanıp ahireti inkâr eden kimse Materyalist DELÂLET: Yol gösterme, kılavuzluk etme DELÂLET-İ AKLİYYE VE MANTIKIYYE: Akıl ve mantık yardımıyla, akıl ve mantığın yola göstermesiyle DELİL: 1 Kılavuz, yol gösterme 2 Kanıt DELİL-İ NAKLÎ: Naklî delil, Kitabî delil Kur'ân-ı Kerim ve Hadis-i şeriflere istinad eden delil DELÎL-İ ŞUÛDÎ: Görgüye dayanan delil DEM: 1 Kan, 2 Soluk, nefes 3 Zaman, an DEM': Göz yaşı, göz yaşı dökme, ağlama DEM-İ MESFUH: Dökülmüş kan DENÂNET: Alçaklık, zillet DENÎ: Alçak DERMİYÂN: Ortada DERPİŞ: Göz önünde, en önde DERS-İ İNTİBAH: Uyandırma dersi DERÛN: İç taraf, dahil, kalp DEVR-İ CÂHİLİYYE: Cahiliyye devri, İslâm'dan önceki devir DEVR-İ SABAVET: Çocukluk çağı DEYN: Borç DEYYÂN: Mükâfatlandıran veya cezalandıran, hâkim Allah DEYYÂR: 1 Manastır sahibi 2 Biri, bir kimse, fert DÎBÂCE: Başlangıç, önsöz, mukaddime DİĞERGÂM: Başkalarını düşünen, bencil olmayan DİL-ÂVÎZ: Gönül çeken, câzip DİL-NİŞÎN: Hoşa giden, kalpte yerleşen DÎN U DİYÂNET: Din dindarlık, din ve din duygusu DÎNÂR: Bir altın liranın dörtte bir değerinde olan eski bir para DÎN-İ HAK: Hak din İslâmiyet DİRAYET: Zekâ, iktidar, beceriklilik Akıl ve ilim yoluyla yapılan çözüm DİRHEM: 1 Okkanın dörtyüzde biri olan eski ağırlık ölçüsü 2 Gümüş para DİVAN: Arap şiiri, Divan-ı Arab, Arab'ın şiir külliyatı DÛN: 1 Alçak, aşağılık 2 Aşağı 3 Altta DÜBB-İ ASGAR: Küçük ayı (yedili yıldız grubu) DÜBB-İ EKBER: Büyük ayı (yedili yıldız grubu) DÜLDÜL: Hz Muhammed (sav)'in Hz Ali'ye verdiği beyaz at DÜSTÛR: Kânun, kaide, kural, esas |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüEAMM: Daha geniş, pek şümullü, en umumî EÂZIM: Büyükler, ulu kişiler EB: Baba, ata EBB: Kuru ot, taze ot Mera, otlak, çayır EBEDÂ: Ebedî olarak, ebediyyen EBEDÎ: Devamı, sonu olmayan Ezelînin zıddı EBED-ŞÜMÛL: Ebedî içine alan EBEVEYN: Ana-baba EBRÂR: İyiler EBSÂR: "Basar"ın çoğulu Gözler, görme hassaları EBTER: 1 Eksik, tamamlanmamış 2 Dölsüz, çocuğu olmayan kimse EBU'L-BEŞER: İnsanlığın atası Hz Âdem EBU'L-HAYR: İyilik babası ECÂNÎB: Ecnebîler, yabancılar ECEL-İ KAZÂ: Tehlikeye uğramak suretiyle gelen ecel ECEL-İ MÜSEMMÂ: Allah tarafından tayin edilmiş ömrün sonunda gelen ecel ECİR: 1 Karşılık, ücret 2 İyi bir amelin karşılığı olarak verilen manevî mükâfat ECR U MESUBÂT: Karşılık ve mükâfat İyi amele karşılık Allah tarafından ahirette verilen sevap ECR U SAVÂB: Yapılan bir şeyin karşılığı olarak verilen ücret ve sevab ECR: Yapılan bir iş karşılığında verilen ücret ECRÂM U ECSÂM: Cansız varlıklar ve cisimler ECRÂM-I SEMÂVİYYE: Gök cisimleri, yıldızlar ECSÂM-I MUHTELİFE: Muhtelif cisimler ECSÂM-I SAKÎLE: Ağır cisimler ECSÂM-I SELÂSE NAZARİYESİ: Üç cisim nazariyesi ECZÂ: Cüzler 1 Eczacılıkta kullanılan maddeler 2 Bir kitabın parçaları Kur'ân-ı Kerim'in cüzleri EDÂ: 1 Ödeme, verme 2 vaktinde yerine getirme 3 Tarz, üslûp EDÂ-İ EMANET: Emaneti yerine getirme EDAT: 1 Kendi kendine anlamı olmayıp isim ve fiillere katılarak anlam gösteren kelime 2 Âlet EDEB-İ KUTSÎ: Kutsî edeb, iyi ahlâk EDEB-İ UBUDİYYET: Kulluk edebi EDGÂS U AHLÂM: Karışık rüyalar EDİLLE: Deliller EDİLLE-İ AKLİYYE: Aklî deliller EDİLLE-İ HAKK: Hak deliller, gerçek deliller EDİLLE-İ KÂTIA: Kesin deliller EDİLLE-İ ŞER'İYYE: Şer'î deliller; Kitap, sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukahadan ibaret dört delil EDİLLE-İİ İLMİYYE: İlmî deliler EDNÂ: Pek aşağı, en alçak EDVÂR: Devirler, çağlar |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüEDYÂN-I BÂTILA: Bâtıl dinler Hak olmayan dinler EDYÂN-I MÜNZELE: Allah tarafından gösterilen dinler EDYÂN-I SEMAVİYYE: Semavî dinler Musevîlik, Hıristiyanlık ve İslâm dinleri EF'ÂL: Fiiller, işler EF'ÂL-i İBÂD: Kulların işleri EF'ÂL-İ KULÛB: Kalbin işleri, kalbe doğan çeşitli duygu ve düşünceler Arapça'da kalbî fiiller (bilmek, görmek gibi) EFDÂL: Daha faziletli, en faziletli EFLÂK: 1 Felekler, gökler 2 Her gezegene ait gök tabakaları EFRADINI CÂMİ AĞYÂRINI MANİ: Kendisine ait olanları toplayan, olmayanları dışarda bırakan EFSANE: Masal, destan, mitoloji EHAD: Bir, tek Allah'ın sıfatlarından EHÂDÎS-İ ŞERİFE: Hz Muhammed (sav)'in söz, hareket ve ikrarlarından meydana gelen hadis-i şerifler EHADİYYET: Birlik Allah'ın her bir şeyde kendilerine ait sıfatı Her şeyde birliğinin tecellisi EHAKK: Çok haklı, daha haklı EHASS: 1 En has, en özel 2 En bayağı EHASS-I MAKSAT: En özel maksat EHL U İYÂL: Bir kimsenin geçindirmek zorunda olduğu aile efradı ve diğer kimseler EHL: 1 Sahip, malik, 2 Maharetli, usta 3 Bİr yerde oturan 4 Karıkocadan herbiri EHL-İ BEYT: Hz Muhammed (sav)'in ailesi, hane halkı, (Hz Ali, Hz Fatma, Hz Hasan, Hz Hüseyin) EHL-İ BİD'AD: Dinde olmadığı halde sonradan çıkan şeylere uyanlar EHL-İ DİRÂYET: Zeka, bilgi, tecrübe ehli EHL-İ EHVÂ: Heva ehli, arzu ve isteklerine tabi olanlar EHL-İ İCTİHAD: Müctehid olan kişi, içtihad ehli EHL-İ İMAN: İman ehli EHL-İ İNSÂF: Merhametli, adil olanlar EHL-İ KARYE: Köylü, köy halkı EHL-İ KİTAP: Allah'ın gönderdiği kitaplara inananlar Terim olarak yahudiler ve hıristiyanlar EHL-İ KÜFR: İnkârcılar EHL-İ SALİB: Haçlılar, hıristiyanlar EHL-İ SUFFE: Suffe ehli ki bunlar, Medine'deki Mescid-i Nebevî'nin sofasında kalırlar ve burada Hz Peygamber'den dni öğrenirlerdi EHL-İ SÜNNET: Hz Muhammed (sav)'in yolunda gidenler, sün-nîler EHL-İ ZİMMET: İslâm devletinin himaye ve tabiiyyetinde bulunan hıristiyanlar EHLULLÂH: Allah'a itaat eden, Allah'ın sevdiği kimse, velî EHREMEN: Zerdüştîlerin inandıkları, kötülük ve karanlık tanrısı, şeytan, dev EHVEN-İ SIRREYN: İki gizliden en zararsızı EHVEN-İ ŞERR: Şerrin en hafif olanı EİMME: İmamlar EKÂLİM: İklimler, memleketler, ülkeler EKALLİYET: Azınlık, azlık EKÂNİM-İ SELÂSE: Hıristiyanların baba, oğul ve Ruhu'l-Kudüs'ten oluştuğuna inandıkları Allah Allah, İsa, Ruhu'l-Kudüs üçlüsü EKBER: En büyük EKL: Yemek EKMEL: En mükemmel, eksiği olmayan, en olgun EKREMÜ'L-EKREMÎN: Cömertlerin en cömerdi Çok kerim, çok cömert olan Allah ELFÂZ: Sözler |
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı Sözlüğü |
11-25-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Kelimeler, Osmanlı SözlüğüELFÂZ-I GARÎBE: Şaşılacak, tuhaf sözler EL-FURKAN: Kur'ân-ı Kerim EL-HAKK: 1 Gerçeğin ta kendisi, tam doğrusu 2 Allah ELHÂN: Nağmeler, besteler ELHÂN-I TAYYİBE: Güzel nağmeler, güzel sesler EL-HÜDÂ: Hidayet, Kur'ân-ı Kerim ELVÂH: Levhalar, tablolar ELVÂN: Renkler, çeşitler EL-YEVM: Bugün EMÂN: 1 Eminlik, korkusuzluk 2 Aman dileme 3 Şikayet 4 Rica EMÂNET-İ İLÂHİYYE: İlâhî emanetler EMİR, EMR: Buyruk EMN: Eminlik, korkusuzluk EMNİYYET-İ KÂMİLE: Tam güven, tam itimat EMR-İ Bİ'L-MA'RÛF VE NEHY-İ ANİ'L-MÜNKER: Dinin iyi gördüğü şeyleri emretmek ve kötü gördüğünden sakındırmak EMR-İ Bİ'L-MA'RUF: İyiliği emretmek EMSİLE: Misaller, örnekler EN'ÂM: Davar, koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar ENBİYA: Peygamberler, nebîler ENE: Ben, benlik ENE'L-HAKK: "Ben hakkım" anlamına gelen ve ilk defa Hallac-ı Mansûr tarafından söylenen söz ENFÂL: "Nefel"in çoğulu Harpte düşmandan alınan mallar, ganimetler Kur'ân-ı Kerim'in 8 Sûresi ENFÜS: "Nefs"in çoğulu Canlar, ruhlar ENFÜSÎ: Nefsî, nefiste meydana gelen, ferdî zihne ait bulunan, subjektif ENSÂR: Hz Muhammed (sav)'in Medineli arkadaşlarından olan ve muhacirlere yardım eden ashabı ENVÂ: Türler, çeşitler ENVÂ-I VÂHİDE: Bir çeşitten olma ERBÂB-I HALL-U AKD: Halife seçmeye yetkili olan kişiler Medine halkının ileri gelenleri ERBÂB-I HASENAT: İyilik sahipleri ERCAH: Daha üstün, en üstün ERDÂN: "Beden"in çoğulu Cisimler, vücutlar, gövdeler ERHÂM: 1 Kadınlardaki çocuk yatağı, rahimler 2 Akrabalar ERHAM: Çok merhametli, çok acıyan ERKÂN: Rükunlar, esaslar, direkler, üniteler, bölümler ERVÂH: Ruhlar ERVÂH-I HABÎSE: Kötü ruhlar ERZEL-İ ÖMÜR: İhtiyarlığın sonları, bunaklık günleri ESAHH: Çok sahih, en doğru ESÂTİR: Efsaneler, masallar ESATÎR-İ EVVELÎN: Eskilerin masalları ESBÂB: Sebepler ESFEL-İ SÂFİLÎN: Cehennemin en alt tabakası, aşağının aşağısı ESHÂB VE ETBA: Sahabeler ve tabiin ESHÂB: Mümin olarak Hz Muhammed (sav)'i gören ve mümin olarak ölen müslümanlar (Bak: ASHAB) ESHÂB-I EYKE: Şuayb Peygamberin gönderildiği kavim ESHÂB-I HİCR: Salih Peygamberin gönderildiği kavim ESLÂF: "Selef"in çoğulu Eskiler, yerlerine geçilmiş kimseler ESLÂF-I MÜFESSİRÎN: Eski müfessirler, geçmiş müfessirler ESLAH: En salih, en iyi, en uygun ESMÂ: Adlar, isimler |
|