Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Bilgisayar,Teknoloji & İnternet Dünyası > Bilim Teknik ve Teknoloji Merkezi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adamlarının, bilim, hayatı

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı






ALBERT EINSTEIN (1879-1955)






Alman asıllı ABD'li fizikçi Albert Einstein, bütün insanlık tarihinin en büyük bilim adamlarından biridir Çağdas fiziğin temellerini atan çalısmalarından bugün bile evreni ve evrende gözlediğimiz bütün olayları nasıl yorumlamamız gerektiğine dair yol gösterir

Yahudi bir ailenin oğlu olan Einstein, Ulm'da doğdu ve Münih'te öğrenime başladı Okul yıllarında matematiğe özel bir ilgi duyarak bu alanda sivrildi 15 yaşındayken ailesi İtalya'nın Milano kentine taşınınca Einstein İsviçre'ye geçerek Zürich Teknik Üniversitesi'ne girdi 1900 de bu üniversitenin kuramsal fizik ve matematik bölümünü bitirdi Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Bern'deki patent bürosunda çalışmaya başladı bu görevden arta kalan zamanlarda fizik çalışmalarını sürdürdü ve 1905 te fiziğin gelişmesini sağlayan bir dizi incelemeler yaptı

Molekül boyutlarının hesaplanmasına ilişkin yeni bir yöntem önerdiği ilk incelemesiyle Zürich Teknik Üniversitesi'nden fizik doktoru ünvanını aldı İskoçyalı botanikçi Robert Brown'un çiçektozlarında gözlemlediği "Brown hareketi"ne ilişkindi Brown'ın gözlemlerine göre çiçektozları gibi küçük parçacıklar durgun bir sıvının içinde bile, durmadan hereket ediyordu Daha önceleri bu olayın rastgele hareket eden sıvı moleküllerinin küçük parçalara çarpmasından olduğu düşünülüyordu Einstein bu incelemesinde brown hareketin bi matematiksel durum olarak açıkladı

Einstein'ın üçüncü makalesinde gene yıllar önce keşfedilmiş çok ilginç bir olaya açıklık getiriyordu Üzerine ışık gönderilen bazı maddelerin elektron yaydığı ama ışığın şiddetini arttığında yayılan elektronların enerjisinde değil yalnızca sayısında artış olduğu biliniyordu Einstein fotoelektrik etki adıyla bilinen bu olayın açıklamasını yaparken ışığın hem dalgalar halınde hem de enerji yüklü küçük parçacıklar halinde yayıldığını öne sürdü Bu parçacıklar yani bugünkü adıyla fotonlar maddeye çarptığında atomlardan elektron koparıyor ama serbest kalan elektronlar maddeden kurtulmaya çalısırken atomların çekim kuvvetiyle enerji kaybediyordu Einstein özellikle bu çalısmasıyla 1921 Nobel Fizik Ödülü'ne değer görüldü

Einstein aynı yıl yayımlanan dördüncü incelemesi en önemlisidir Bu makalesinde özel görecelik kuramını 1916 da dahada geliştirerek genel görecelik kur----- ulaşmıştır Einstein'ın kur----- göre cismin kütlesi,uzunluğu hatta olay süresince zamanın akış hızı cismin hızına bağlı olarak değişir Bunlar insana inanılmaz gelen devrimci düşüncelerdi ve benimsenmesi çok uzun zaman aldı Einstein'ın görecelik kuramıyla vardığı en önemli sonuçlardan biri de kütle ile enerjinin eşdeğerliliğidir Demek ki kütle bir enerji birimi olduğuna göre kütleçekimi de bir kuvvet olarak değil uzayda kütlenin varlığından kaynaklanan bir enerji bandı olarak düşünmek gerekir Bu nedenle uzaydaki büyük kütleli gökcisimlerinin yakınından geçen ısık ısınlarının doğrultusunda bir sapma olur bu da uzayın eğrilmesine yol açar Einstein enerji ile kütle arasındaki eşitliği ünlü E=mc2(KARE) bağıntısıyla gösterdi (E)enerji, (c)ısığın çarpma sayısı, (m) kütle Işık hızının karesi çok büyük bir sayı olduğundan çok küçük bir kütle çok büyük bir enerjiye eşit olur

Dünyaca ünlü bir bilim adamı olan Einstein 1914 te Berlin'de kurulan bir arastırma enstütüsünde fizik bölümünün yoneticiliğine getirildi I Dünya Savaşı boyunca Almanya'da yasadı ve kararlı barışsever olarak savas karsıtı eylemleri destekledi 1918 de barışı büyük bir sevinçle karşıladı Ama 1933 te Nazi Partisi'nin iktidara gelmesi ve yahudilere karşı yürüttükleri eylemler yüzünden artık Almanya'da yaşaması olanaksızdı Amerika'ya yerleşerek yaşamının sonuna kadar uğraşacağı "Birleşik Alan Kuramı" üstünde çalısmaya basladı Ne var ki kuvvetle ilişkin bütün fizik kuramlarını tek bir kuramda birleştirmeyi amaçlayan bu çalısmasını sonlandıramadı

Einstein bütün yaşamı boyunca dünya sorunlarıyla cok yakından ilgilendi Gerçek bir barışsever olmasına karsın Hitler Almanyasında atom bombası yapmak üzere çalısmalar başladığını öğrenince Almanya ve Japonya'nın böyle bir bombayı kullanmalarını engeller düşüncesiyle atom bombasının ilk kez ABD de yapılmasına ön ayak oldu Ama II Dünya Savaşı'nda bu bombaların Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılmasından sonra atom silahının denetlenmesini ve dünya barısının kurulmasını içtenlikle destekledi

Alçakgönüllü ve sevecen bir insan olan Einstein aynı zamanda bir müziksever ve yetenekli bir kemancıydı


Alıntı Yaparak Cevapla

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı




SIR ISAAC NEWTON






Newton (1642 - 1727), tarihin yetiştirdiği en büyük bilim adamlarından biridir ve matematik, astronomi ve fizik alanlarındaki buluşları göz kamaştırıcı niteliktedir; klasik fizik onunla doruğa erişmiştir Bilime yaptığı temel katkılar, diferansiyel ve entegral hesap, evrensel çekim kanunu ve Güneş ışığının yapısı olarak sıralanabilir Çalışmalarını Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri (Principia) ve Optik adlı eserlerinde toplamıştır

Newton, diferansiyel integral hesabı bulmuştur ve bu buluşu 17 yüzyılda ortaya çıkan ve çözümlenmek istenen bazı problemlerden kaynaklanmaktadır

Bu problemlerden ilki, bir cismin yol formülünden, herhangi bir andaki hız ve ivmesini, hız ve ivmesinden ise aldığı yolu bulmaktı Bu problem ivmeli hareketin incelenmesi sırasında ortaya çıkmıştı; buradaki güçlük, 17 yüzyılda ilgi odağı haline gelen ansal hız, ansal ivmenin hesaplanması (hızın veya ivmenin bir andan diğer bir ana değişmesini belirlemek) idi

Örneğin, ansal hız bulunurken, ortalama hız durumunda olduğu gibi, alınan yol geçen süreye bölünerek hesaplanamaz, çünkü verilen bir an içinde alınan yol ve süre sıfırdır; sıfırın sıfıra oranı ise anlamsızdır Bu biçim hız ve ivme değişimleri diferansiyel hesap ile bulunabilir

İkinci problem, bir eğrinin teğetini bulmaktı Bu problem hem bir geometri problemiydi, hem de çeşitli alanlardaki uygulamalarda çok önemliydi Bu problemlerin çözümü için diferansiyel hesabı uygulamak gerekir

Üçüncü problem de, bir fonksiyonun maksimum veya minimum değerlerinin bulunması sorunuydu Örneğin, gezegen hareketlerinin incelenmesinde, bir gezegenin Güneş'ten en büyük ve en küçük mesafelerinin bulunması gibi maksimum ve minimum problemleri ile karşılaşılmaktaydı

Dördüncü problem ise, bir gezegenin verilen bir süre içinde aldığı yol, eğrilerin sınırladığı alanlar, yüzeylerin sınırladığı hacimler gibi problemlerdi Bunların çözümleri integral hesap yardımıyla bulunur

Newton 1665 yılında uzunluklar, alanlar, hacimler, sıcaklıklar gibi sürekli değişen niceliklerin değişme oranlarının nasıl bulunacağı üzerinde düşünmeye başlamıştı Bir niceliğin diğer birine göre ansal değişme oranını (dx/dy) diferansiyel hesap ile bulmuş ve bu işlemin tersiyle de (integral hesap) sonsuz küçük alanların toplamı olarak eğri alanların bulunabileceğini göstermiştir Newton, iki mekanik problemin çözümünü bulmaya çalışırken diferansiyel entegral hesabı geliştirmiştir Bu problemler:

1) Gezegenin hareketi sırasında yörüngesi üzerinde katettiği yoldan, herhangi bir andaki hızını bulmak,

2) Gezegenin hızından, herhangi bir anda yörüngesinin neresinde bulunacağını hesap etmekti

Bu problemlerin çözümüne hazırlık olarak Newton, y = x2 denkleminde herhangi bir andaki yolu y, ve düzgün bir dx hızı ile alınan başka bir andaki yolu da x ile göstererek, 2xdx'in aynı anda y yolunu alan hızı temsil edeceğini söylemiştir

Newton diferansiyel-integral hesabı bulduğunu 1669 yılına kadar kimseye haber vermemiş ve ancak 42 yıl sonra yayınlamıştır Bundan dolayı da Leibniz ile aralarında öncelik problemi söz konusu olmuştur Leibniz, Newton'dan daha iyi bir notasyon kullanmış, x ve y gibi iki değişkenin mümkün olan en küçük değişimlerini dx ve dy olarak göstermiştir

1684 yılında yayımladığı kitabında dxy= xdy+ ydx, dxn= nxn-1, ve d(x/y)=(ydx-xdy)/y2 formüllerini vermiştir

Newton matematiğin başka alanlarına da katkıda bulunmuştur Binom ifadelerinin tam sayılı kuvvetlerinin açılımı çok uzun zamandan beri biliniyordu Pascal, katsayıların birbirini izleme kuralını bulmuştu; ancak kesirli kuvvetler için binom açılımı henüz yapılmamıştı Newton (x-x2)1/2 ve (1-x2)1/2 açılımlarını sonsuz diziler yardımıyla vermiştir

Principia'da Newton, Galilei ile önemli değişime uğrayan hareket problemini yeniden ele alır Uzun yıllar Aristoteles'in görüşlerinin etkisinde kalmış olan bu problemi Galilei, eylemsizlik ilkesiyle kökten değiştirmiş ve artık cisimlerin hareketinin açıklanması problem olmaktan çıkmıştı

Ancak, problemin gök mekaniğini ilgilendiren boyutu hâlâ tam olarak açıklanamamıştı Galilei'nin getirdiği eylemsizlik problemine göre dışarıdan bir etki olmadığı sürece cisim durumunu koruyacak ve eğer hareket halindeyse düzgün hızla bir doğru boyunca hareketini sürdürecektir

Aynı kural gezegenler için de geçerlidir Ancak gezegenler doğrusal değil, dairesel hareket yapmaktadırlar O zaman bir problem ortaya çıkmaktadır Niçin gezegenler Güneş'in çevresinde dolanırlar da uzaklaşıp gitmezler?

Newton bu sorunun yanıtını, Platon'dan beri bilinmekte olan ve miktarını Galilei'nin ölçtüğü gravitasyonda bulur Ona göre, Yer'in çevresinde dolanan Ay'ı yörüngesinde tutan kuvvet yeryüzünde bir taşın düşmesine neden olan kuvvettir Daha sonra Ay'ın hareketini mermi yoluna benzeterek bu olayı açıklamaya çalışan Newton, şöyle bir varsayım oluşturur:

Bir dağın tepesinden atılan mermi yer çekimi nedeniyle A noktasına düşecektir Daha hızlı fırlatılırsa, daha uzağa örneğin A' noktasına düşer Eğer ilk atıldığı yere ulaşacak bir hızla fırlatılırsa, yere düşmeyecek, kazandığı merkez kaç kuvvetle, yer çekim kuvveti dengeleneceği için, tıpkı doğal bir uydu gibi Yer'in çevresinde dolanıp duracaktır

Böylece yapay uydu kuramının temel prensibini de ilk kez açıklamış olan Newton, çekimin matematiksel ifadesini vermeye girişir Kepler kanunlarını göz önüne alarak gravitasyonu F = Mm /r olarak formüle eder Daha sonra gözlemsel olarak da bunu kanıtlayan Newton, böylece bütün evreni yöneten tek bir kanun olduğunu kanıtlamıştır Bundan dolayı da bu kanuna evrensel çekim kanunu denmiştir

Newton'un diğer bir katkısı da fizikte kuramsal evreyi gerçekleştirmiş olmasıdır Kendi zamanına kadar bilimde gözlem ve deney aşamasında bir takım kanunların elde edilmesiyle yetinilmişti Newton ise bu kanunlar ışığında, o bilimin bütününde geçerli olan prensiplerin oluşturulduğu kuramsal evreye ulaşmayı başarmış ve fiziği, tıpkı Eukleides'in geometride yaptığına benzer şekilde, aksiyomatik hale getirmiştir Dayandığı temel prensipler şunlardır:

1 Eylemsizlik prensibi: Bir cisme hiçbir kuvvet etki etmiyorsa, o cisim hareket halinde ise hareketine düzgün hızla doğru boyunca devam eder, sükûnet halindeyse durumunu korur

2 Bir cisme bir kuvvet uygulanırsa o cisimde bir ivme meydana gelir ve ivme kuvvetle orantılıdır (F = ma)

3 Etki tepki prensibi: Bir A cismi bir B cismine bir F kuvveti uyguluyorsa, B cismi de A cismine zıt yönde ama ona eşit bir F kuvveti uygular

Newton'un ağırlıkla ilgilendiği bir diğer bilim dalı da optiktir Optik adlı eserinde ışığın niteliğini ve renklerin oluşumunu ayrıntılı olarak incelemiştir ve ilk kez güneş ışığının gerçekte pek çok rengin karışımından veya bileşiminden oluştuğunu, deneysel olarak kanıtlamıştır

Bunun için karanlık bir odaya yerleştirdiği prizmaya güneş ışığı göndererek renklere ayrılmasını ve daha sonra prizmadan çıkan ışığı ince kenarlı bir mercekle bir noktaya toplamak suretiyle de tekrar beyaz ışığı elde edebilmiştir Ayrıca her rengin belirli bir kırılma indisi olduğunu da ilk bulan Newton'dur


Alıntı Yaparak Cevapla

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı




Charles Darwin






Lamarck gibi türlerin değiştiğini kabul eden bir başka bilim adamı da Darwin'dir Charles Darwin (1809-1882) Gallapagos Adaları'nda, evcil hayvanlar, özellikle güvercinler üzerinde yapmış olduğu araştırmaların sonuçlarını Türlerin Kökeni adlı eserinde sunmuştur

Evrim teorisi olarak adlandırılan bu teoriye göre, koşulların değişmesine bağlı olarak canlı ya hemen değişir ya da uzun zaman içinde değişim gösterir Eğer canlı değişmezse, yaşam şansını kaybeder ‚ünkü yaşam ilkesi ekonomidir; her şeyin belli bir işlevi vardır ve o işlevi en iyi şekilde yapmak zorundadır; ona uymayan canlı kaybolur

Eğer yaşam şartları değişmişse, canlının da buna bağlı olarak değişmesi gerekir; aksi taktirde mevcut fakat işe yaramayan bazı kısımlarını ya da organlarını beslemek ve kendi gücünü korumak için kullanacağı besinini gereksiz yere sarfetmek zorunda kalır

Bu durumda yaşam savaşında başarılı olma şansını zorlar, hatta kaybedebilir Bundan dolayıdır aynı görevi yapan organın sayısı fazlaysa, bunlar değişime uğrar ya da uzun süre değişmemiş organlar ve nisbeten az gelişmiş, basit canlılar, aynı şekilde, değişime geçirirler

Canlı değişime konu olduğunda, kollar gibi benzer organları birlikte değişir Genellikle, canlıdaki küçük gruplar, örneğin çeşitler türlere ve türler cinslere (genus) göre daha kolay değişmek-tedir

Canlıda iki güç vardır: Doğa koşullarına uymak için en faydalı ve gerekli organları tutup diğerlerini atması, yani doğal eleme ve ataya geri dönme isteği Genellikle, bu güçlerden birincisi hakim olur ve canlı doğa koşullarına göre değişir, ancak zaman zaman canlıda geriye dönüşler görülebilir Bu geriye dönüşler bazen 20 nesil sonra bile görülebilmektedir

Darwin'in canlıda değişimin ne kadar sürede oluştuğu gibi, evrim teorisiyle açıklayamadığı bazı sorular da vardı Darwin bu soruya kesin bir yanıt vermez; ona göre bu, çok uzun bir zaman kesitini kapsayabilir

Evrim teorisi zamanında ve daha sonra büyük tepkilere yol açmıştır Bazı bilim adamları onu desteklerken, bazıları da şiddetle karşı çıkmıştır Gerek karşı çıkanlar gerekse destekleyenler, teorinin lehinde ve aleyhinde deliller toplarken, biyolojinin gelişmesine de katkıda bulunmuşlar, özellikle embriyoloji, jeoloji, paleoantropoloji ve karşılaştırmalı anatomi konularındaki çalışmalardan delillerle görüşlerini desteklemişlerdir

Darwin'e karşı olan bilim adamları canlının değişmediğini, türlerin sabit olduğunu kabul etmişlerdir Onlara göre, değişme söz konusu olamaz; çünkü canlı yeni koşullara uymaya çalışırken, bunu başaramaz ve yok olur

Örneğin, iklim değişip de ortalık bataklığa dönüştüğünde, canlı uyum sağlayamadan bataklıkta yok olup gider Bunlar sönmüş türleri meydana getirir Bunların en güzel delillerini fosiller bize sağlamaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı




THOMAS EDISON



İnsanlık tarihinin en büyük mucitlerinden biri olan Thomas Edison, 11 Şubat 1847’de Amerika’nın Ohio eyaletinde dünyaya geldi Alman – İngiliz asıllı ve Hollanda göçmeni, koltukçu bir babanın ve İskoç asıllı eski bir Öğretmen olan annenin son ve yedinci çocuklarıydı Babası’nın Milano’da işi bozulunca yedi yaşında Michigan'daki Mich Port Huron’a göç etmek zorunda kalmışlardı Edison burada orta halli bir ailenin çocuğu olarak büyümeğe başladı ve ilköğrenimine burada başladı

Fakat başladıktan yaklaşık üç ay sonra algılamasının yavaşlığı nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı Bundan sonraki üç yıl boyunca özel bir öğretmen tarafından eğitildi Son derece meraklı ve yaratıcı kişiliğe sahip bir çocuk olan Edison, 10 yaşına geldiğinde kendisini fizik ve kimya kitaplarına verdi

Oniki yaşına geldiğinde ailesine yardım etmek için Port Huron ile Detroit arasında çalışan trende gazete satmaya başlayan Edison, evlerindeki laboratuvarını trenin yük vagonuna taşıyarak, çalışmalarını burada sürdürdü Bu dönemde Edison; Michael Faraday’ın “Experimental Research in Electricity” adlı yapıtını okudu ve derinden etkilendi

Bunun üzerine bir yandan Faraday'ın deneylerini tekrarladı bir yandan da kendi deneylerine ağırlık vererek daha düzenli çalışmaya ve notlar tutmaya başladı

Onbeş yaşına gelince kendi kazandığı tüm parayı bir baskı makinesine yatırdı ve Weekly Herald adlı bir gazete çıkardı Bu gazetenin yazılarını kendisi trende yazıyor ve evde basıyordu Ancak bir gün hareket halindeki bir furgona atlarken bir tren memuru tarafından yakalandı Memur kulağını o kadar çekti ki günlerce kulak ağrısından kıvranmak zorunda kaldı Ancak bu olay sonradan daha da ilerleyen sağırlığının başlangıcı oldu

Edison onaltı yaşındayken telgrafçılığı öğrendi ve ve dört yıl boyunca Middle West’te telgraf memuru olarak dolaştı Bir Mucit olma isteği onda bu yıllarda başladı

1868'de kendine atölye kurdu ve aynı yıl geliştirdiği elektrikli bir oy kayıt makinasının patentini aldı Aygıt oldukça ilgi topladı ama kimse tarafından satın alınmadı Tüm parasını yitiren Edison, Boston'dan ayrılarak New York'a yerleşti Edison'un şansı altın borsasının düzenlenmesinde kullanılan telgrafın bozulması üzerine döndü

Borsa yetkililerinin istemi üzerine aygıtı ustaca tamir eden Edison, Western Union Telegraph Company'den geliştirilmekte olan telgraflı kayıt aygıtları üzerinde yetkinleştirme çalışması yapma önerisi aldı Bunun üzerine bir arkadaşı ile birlikte Edison Universal Stock Printer mühendislik şirketini kurdu Ve sattığı patentlerle kısa sürede önemli bir servet edindi

Bu parayla New Jersey'deki Newark'ta bir imalathane kurarak telgraf ve telem aygıtları üretmeye başladı Bir süre sonra imalathanesini kapatarak New Jersey'deki Menlo Park'ta bir araştırma laboratuvarı kurdu ve tüm zamanını yeni buluşlar yapmaya yönelik çalışmalara ayırdı Edison’un patentini aldığı 1300’den fazla icadı vardır

Edison, 1876'da Graham Bell'in geliştirdiği konuşan telgraf üzerinde çalışmaya başladı Aygıta karbondan bir iletici ekleyerek telefonu yetkinleştirdi Ses dalgalarının dinamiği üzerine yaptığı bu çalışmalardan yararlanarak 1877'de sesi kaydedip yineleyebilen gramafonu geliştirdi Geniş yankı uyandıran bu buluşu ününün uluslararası düzeyde yayılmasına neden oldu

1878'de William Wallace'in yaptığı 500 mum güçündeki ark lambasından etkilenen Edison, bundan daha güvenli olan ve daha ucuz bir yöntemle çalışan yeni bir elektrik lambasını geliştirme çalışmasına girişti Bu amaçla açtığı bir kampanyanın yardımıyla önde gelen işadamlarının parasal desteğini sağladı ve Edison Electric Light Company'yi kurdu

Oksijenle yanan elektrik arkı yerine havası boşaltılmış bir ortamda (vakum) ışık yayan ve düşük akımla çalışan bir ampul yapmayı tasarlıyordu Bu amaçla 13 ay boyunca flaman olarak kullanabileceği bir metal tel yapmaya uğraştı Sonunda 21 Ekim 1879'da özel yüksek voltajlı elektrik üreteçlerinden elde ettiği akımla çalışan karbon flamanlı elektrik ampulünü halka tanıttı Üç yıl sonra New York sokakları bu lambalarla aydınlanacaktı

1879’da Edison bir elektrik ampulü icat etti Kömürleştirilmiş iplikten Flamanlarla deneyler yaptıktan sonra karbonlaştırılmış kağıt flamanda karar kıldı 1880’de evde güvenle kullanılabilecek ampuller üreterek tanesini 2,5 dolara satmaya başladı Ancak 1878 yılında bir İngiliz bilim adamı olan Joseoh Swan da bir elektrik ampulü icat etmiştir Ampul camdı ve içinde kömürleştirilmiş bir flaman bulunuyordu Swan, ampulün içindeki havayı boşlattı çünkü havasız ortamda flaman yanıp tükenmiyordu İşte son olarak da bu iki adam güçlerini birleştirmeye karar vererek Edison ve Swan Elektrikli Aydınlatma Şirketi’ni kurdular

İki kez evlenerek altı çocuk sahibi olan Edison yaşamının sonuna kadar yeni buluşlar yapmaya devam etti Geriye çığır açıcı buluşlarını yanı sıra, gözlemleriyle dolu 3400 not defteri bıraktı

18 Kasım 1931’de, 84 yaşındayken New Jersey de hayat veda etti


Alıntı Yaparak Cevapla

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı




Farabi ( d 870 Farab - ö 950 Şam)

Felsefenin Müslümanlar arasında tanınmasında ve benimsenmesinde büyük görevler yapmış olan Türk filozoflarının ve siyasetbilimcilerinden Fârâbî'nin, fizik konusunda dikkatleri çeken en önemli çalışması, Boşluk Üzerine adını verdiği makalesidir Fârâbî'nin bu yapıtı incelendiğinde, diğer Aristotelesçiler gibi, boşluğu kabul etmediği anlaşılmaktadır

Fârâbî'ye göre, eğer bir tas, içi su dolu olan bir kaba, ağzı aşağıya gelecek biçimde batırılacak olursa, tasın içine hiç su girmediği görülür; çünkü hava bir cisimdir ve kabın tamamını doldurduğundan suyun içeri girmesini engellemektedir Buna karşılık eğer, bir şişe ağzından bir miktar hava emildikten sonra suya batırılacak olursa, suyun şişenin içinde yükseldiği görülür Öyleyse doğada boşluk yoktur

Ancak, Fârâbî'ye göre ikinci deneyde, suyun şişe içerisinde yukarıya doğru yükselmesini Aristoteles fiziği ile açıklamak olanaklı değildir Çünkü Aristoteles suyun hareketinin doğal yerine doğru, yani aşağıya doğru olması gerektiğini söylemiştir

Boşluk da olanaksız olduğuna göre, bu olgu nasıl açıklanacaktır? Bu durumda Aristoteles fiziğinin yetersizliğine dikkat çeken Fârâbî, hem boşluğun varlığını kabul etmeyen ve hem de bu olguyu açıklayabilen yeni bir varsayım oluşturmaya çalışmıştır Bunun için iki ilke kabul eder:

1 Hava esnektir ve bulunduğu mekanın tamamını doldurur; yani bir kapta bulunan havanın yarısını tahliye edersek, geriye kalan hava yine kabın her tarafını dolduracaktır Bunun için kapta hiç bir zaman boşluk oluşmaz

2 Hava ve su arasında bir komşuluk ilişkisi vardır ve nerede hava biterse orada su başlar

Fârâbî, işte bu iki ilkenin ışığı altında, suyun şişenin içinde yükselmesinin, boşluğu doldurmak istemesi nedeniyle değil, kap içindeki havanın doğal hacmine dönmesi sırasında, hava ile su arasındaki komşuluk ilişkisi yüzünden, suyu da beraberinde götürmesi nedeniyle oluştuğunu bildirmektedir

Yapmış olduğu bu açıklama ile Fârâbî, Aristoteles fiziğini eleştirerek düzeltmeye çalışmıştır Ancak açıklama yetersizdir; çünkü havanın neden doğal hacmine döndüğü konusunda suskun kalmıştır

Bununla birlikte, Fârâbî'nin bu açıklaması, sonradan Batı'da Roger Bacon tarafından doğadaki bütün nesneler birbirinin devamıdır ve doğa boşluktan sakınır biçimine dönüştürülerek genelleştirilecektir


Alıntı Yaparak Cevapla

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı




İbn Sina (980 - 1037)



Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin muhtelif alanlarında seçkinleşmiş olan, İbn Sînâ (980-1037) matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları ve astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiştir

Astroloji ve simyaya itibar etmemiş, Dönüşüm Kuraminın doğru olup olmadığını yapmış olduğu deneylerle araştırmış ve doğru olmadığı sonucuna ulaşmıştır İbn Sînâ'ya göre, her element sadece kendisine özgü niteliklere sahiptir ve dolayısıyla daha değersiz metallerden altın ve gümüş gibi daha değerli metallerin elde edilmesi mümkün değildir

İbn Sînâ, mekanikle de ilgilenmiş ve bazı yönlerden Aristoteles'in hareket anlayışını eleştirmiştir; bilindiği gibi, Aristoteles, cismi hareket ettiren kuvvet ile cisim arasındaki temas ortadan kalktığında, cismin hareketini sürdürmesini sağlayan etmenin ortam, yani hava olduğunu söylüyor ve havaya biri cisme direnme ve diğeri cismi taşıma olmak üzere birbiriyle bağdaşmayacak iki görev yüklüyordu

İbn Sînâ bu çelişik durumu görmüş, yapmış olduğu gözlemler sırasında hava ile rüzgârın güçlerini karşılaştırmış ve Aristoteles'in haklı olabilmesi için havanın şiddetinin rüzgârın şiddetinden daha fazla olması gerektiği sonucuna varmıştır; oysa meselâ bir bir ağacın yakınından geçen bir ok, ağaca değmediği sürece, ağaçta ve yapraklarında en ufak bir kıpırdanma yaratmazken, rüzgar ağaçları sallamakta ve hatta kökünden kopartabilmektedir; öyleyse havanın şiddeti cisimleri taşımaya yeterli değildir

İbn Sînâ'ya Aristoteles'in yanıldığını gösterdikten sonra, kuvvetle cisim arasında herhangi bir temas bulunmadığında hareketin kesintiye uğramamasının nedenini araştırmış ve bir nesneye kuvvet uygulandıktan sonra, kuvvetin etkisi ortadan kalksa bile nesnenin hareketini sürdürmesinin nedeninin, kasri meyil (güdümlenmiş eğim), yani nesneye kazandırılan hareket etme isteği olduğunu sonucuna varmıştır

Üstelik İbn Sînâ bu isteğin sürekli olduğuna inanmaktadır; yani ona göre, ister öze âit olsun ister olmasın, bir defa kazanıldı mı artık kaybolmaz Bu yaklaşımıyla sonradan Newton'da son biçimine kavuşan eylemsizlik ilkesi'ne yaklaştığı anlaşılan İbn Sînâ, aynı zamanda nesnenin özelliğine göre kazandığı güdümlenmiş eğimin de değişik olacağını belirtmiştir

Meselâ elimize bir taş, bir demir ve bir mantar parçası alsak ve bunları aynı kuvvetle fırlatsak, her biri farklı uzaklıklara düşecek, ağır cismimler hafif cisimlere nispetle kuvvet kaynağından çok daha uzaklaşacaktır

İbn Sînâ'nın bu çalışması oldukça önemlidir; çünkü 11 yüzyılda yaşayan bir kimse olmasına karşın, Yeniçağ Mekaniği'ne yaklaştığı görülmektedir Onun bu düşünceleri, çeviriler yoluyla Batı'ya da geçmiş ve güdümlenmiş eğim terimi Batı'da impetus terimiyle karşılanmıştır

İbn Sînâ, her şeyden önce bir hekimdir ve bu alandaki çalışmalarıyla tanınmıştır Tıpla ilgili birçok eser kaleme almıştır; bunlar arasında özellikle kalp-damar sistemi ile ilgili olanlar dikkat çekmektedir, ancak, İbn Sînâ dendiğinde, onun adıyla özdeşleşmiş ve Batı ülkelerinde 16 yüzyılın ve Doğu ülkelerinde ise 19 yüzyılın başlarına kadar okunmuş ve kullanılmış olan el-Kânûn fî't-Tıb (Tıp Kanunu) adlı eseri akla gelir

Beş kitaptan oluşan bu ansiklopedik eserin Birinci Kitab'ı, anatomi ve koruyucu hekimlik, İkinci Kitab'ı basit ilaçlar, Üçüncü Kitab'ı patoloji, Dördüncü Kitab'ı ilaçlarla ve cerrâhî yöntemlerle tedavi ve Beşinci Kitab'ı ise çeşitli ilaç terkipleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir

İslam tarihinde önemli adımların atıldığı bir dönemde bilim hususunda daha sonra gelişecek olan Avrupa biliminde de önemli etkileri olacak olan İbn Sina, geliştirdiği felsefeyle de daha sonraları bir çok İslam alimi tarafından da eleştirilmiştir


Alıntı Yaparak Cevapla

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı




FERDİNAND PORSCHE (3 Ekim 1875 Maffersdorf Bohemia Avusturya- 30 Ocak 1951 Stuttgart )






Alman otomobil tasarımcısı sonraları "böcek" adı altında dünya çapında satış rekorları kıran KdF- Wagen'i (otomobil) 1935'ten itibaren üretmeye başladı Porsche, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ilk spor otomobili geliştirdi

Porsche, Maffersdorf/Bohemia'da musluk tamircisi bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi Boş zamanlarında teknik ve elektrikle uğraştı Liseyi bitirdikten sonra Viyana'ya giderek Teknik Üniversiteye dinleyici öğrenci olarak yazıldı İlk işini elektrik motorları üreten bir işletmede buldu

Otomobil tutkusunun farkına burada vardı Lohner-Porsche Porsche 1900'daki Paris Fuarı'nda, kendi buluşu olan ve ------lerindeki elektrik motorlarıyla çalışan otomobili sergiledi

Taşıt aracını Viyana saray arabaları yapımcısı Lohner şirketinin elemanı olarak yaptığı için, bu yeni otomobil Lohner-Porsche olarak tanındı Bunun hemen ardından düşüncesini daha da geliştirerek elektrik motorlarını bir benzin motoru aracılığıyla besledi Bu yeni tahrik biçimiyle şanzıman dişlisine gerek kalmıyordu

Porsche teknik müdür olarak Viyana Neustadt'taki Austro-Daimler şirketine geçti Burada tanınmış bir uzun mesafe yarışı olan Prinz-Heinrich-Fahrt için yaptığı otomobille yarışı bizzat kazandı

Porsche ayrıca uçak motorları ve Birinci Dünya Savaşı'nda topları taşıyan çekici araç tasarımcısı olarak kendisine bir isim yaptıktan sonra, savaşın ardından tasarladığı iki binek otomobiliyle Austro-Daimler'deki son başarılarına imza attı 1923'te firmanın Stuttgart'taki merkezine teknik müdür ve tasarımcı olarak geçti Avusturya'daki Steyr şirketinde kısa bir süre (1928-30) çalıştıktan sonra, 55 yaşında bağımsızlığı seçti

Kendi Şirketi Uluslararası bir şöhrete sahip olan Porsche, yorulmak bilmeksizin daha başka teknik yenilikler de geliştirdi ve çeşitli firmalar için komple yeni otomobiller tasarladı

Esnekliği dolayısıyla yüklenme halinde dönebilen bir amortisör elemanı olan döner çubuk yaylanıcısını (süspansiyonunu) buldu Sıkışık parasal durumunu, ardından gelen yıllarda Nasyonal Sosyalist rejimin önemli bir taşıt aracı danışmanı olarak düzeltti İyi kişisel ilişkilerinin ve ortak çıkarlarının bulunduğu Hitler'in buyruğuyla Porsche, geniş halk kitlelerinin satın alabilecekleri sağlam bir otomobil tasarımına başladı

Hitler'in diğer koşulları şunlardı: Saatte 100 kilometrelik hız, 4-5 kişilik yer,100 kilometrede en fazla 8 litrelik benzin tüketimi, 1000 RM'nin (Reichsmark) altında satış fiyatı 1936'da 4 silindirli Boxer motorlu, 22 beygir güçlü ve 984 cc hacimli ilk 3 test otomobili hazırdı

Sonradan "Volkswagen" (böcek) olarak adlandırılan hava soğutmalı otomobil, önce Alman İşçi Birliği çerçevesindeki Nasyonal Sosyalist Yardım Kuruluşu "Kraft durch Freude"den (Neşeden güç doğar) esinlenerek "KdF-Wagen" olarak piyasaya çıktı Porsche genelde bu otomobilin mucidi olarak kabul edildiği halde asıl konstrüksiyon planları, tasarımını 1925'ten itibaren geliştiren ve Porsche'ye 1932'de bunları boş yere öneren Çekoslavakya'lı Bela Barenyi'ye aitti

Savaş İçin Tasarımlar 1937'de NSDAP'ye (Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi) giren Porsche bir yıl sonra SS'e de katıldı Buna karşın, yalnız işini düşünen ve politikayla ilgisi olmayan bir insan olarak tanındı Basit bir tasarımcıyken Wolfsburg'daki Volkswagen AG'nin kurucusu ve yöneticisi oldu Porsche burada "böcek"in seri üretimine başladı

Yeni teknik gelişmelere tutkun olan Porsche, İkinci Dünya Savaşı'nda askeri araç üretimine ağırlık verdi Alman Devleti'nin en büyük ulusal onur madalyasını aldıktan sonra "profesör" ünvanını kullanabilen zırhlı araç tasarımcısı olarak ön plana geçti Ayrıca Volkswagen'i askeri amaçla cip ve yüzer araç haline getirdi Porsche'nin işletmesi savaşın bitmesine bir yıl kala Gmünd/ Karnten'e nakledildi

Almanya'nın teslim oluşundan sonra tutuklanan Porsche bir Fransız cezaevinde kaldı 1947'de kefaletle serbest bırakıldı Bundan böyle, oğlu Ferry'nin yönetimi altında onarım işleri ve yedek parça üretimiyle ayakta kalmaya çalışan Karnten'deki fabrikasına kendini adadı

1948'de kendi adı altında tanınan, 40 beygir gücündeki bir VW motoruyla donatılmış olan ilk spor arabasını piyasaya çıkarttı İşletmesi 1950'de tekrar Stuttgart'a nakledildi ve Porsche burada 75 yaşında öldü


Alıntı Yaparak Cevapla

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı




Arıstoteles (384-322)



Aristoteles, Ege Denizi'nin kuzeyinde bulunan Stageria'da doğmuştur (MÖ 384-322) O dönemde, Stageria'da İyon kültürü egemendir ve Makedonyalıların buraları istila etmeleri bile bu durumu değiştirmemiştir Bu nedenle Aristoteles'e bir İyonya filozofu denilebilir

Annesi hakkında adından başka hiçbir şey bilinmemektedir; babası Nicomaihos, hekimdir ve Makedonya Krallarından Amyntus'un (MÖ393-370) hekimliğine getirildiğinde, ailesi ile birlikte Stageria'dan Makedonya'nın başkentine taşınmıştır

Aristoteles burada öğrenim görmüş ve savaş yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgiler ve deneyimler edinmiştir; bir taraftan İyon ve diğer taraftan Makedonya etkileriyle biçimlenmiş ve gençliğinde, ilgisini daha çok tıp üzerinde yoğunlaştırmıştır

17 yaşına geldiğinde öğrenimini tamamlaması için Atina'ya gönderilen Aristoteles, hayatının 20 yılını (MÖ 367-347) burada geçirmiştir Atina'ya gelir gelmez, Platon'un öğrencisi olarak Akademi'ye girmiş ve hocasının ölümüne kadar burada kalmıştır Platon, sürekli olarak çekiştiği bu değerli öğrencisinin zekasına ve enerjisine hayran kalmış ve ona Yunanca'da akıl anlamına gelen Nous adını vermiştir Atina'da kaldığı süre içerisinde Aristoteles, başka hocaları da izlemiş ve mesela Agora'da politik dersler almıştır

Bir sarraf olarak iş hayatına atılmış ve daha sonra çok varlıklı olmuş Hermenias, kısa bir süre içinde çok geniş toprakları mülk edinmiş ve Aterneus'un yöneticiliğine gelmişti

Akademi'nin öğrencisi ve hocası Platon'un hayranıydı Onun devlet yönetimine ilişkin önerilerini çok olumlu karşılıyor ve Platon'un önderliğinde daha iyi bir yönetim oluşturmak istiyordu Bu amaçla Assos'ta Akademi'nin kolu olan bir okul kurmuştu Platon'un ölümünden sonra, Aristoteles bu okulda görev aldı ve üç yıl boyunca burada çalıştı Bir ara Hermenias'ın yeğeni Pythias ile evlendi

Aristoteles, Assos'ta kaldığı süre içerisinde, zaman zaman dostu Teofrastos'un memleketi olan Mytilen'e gitmiştir Bu seyahatlar, Aristoteles'in gözlemler yapması ve kendisini yetiştirmesi açısından çok yararlı olmuştur

Bu sıralarda II Philip, oğlu İskender için iyi bir öğretmen aramaktaydı ve Assos'taki okulun yöneticisi olan Aristoteles, yavaş yavaş dikkatini çekmeye başlamıştı Görev, Aristoteles'e önerildi ve o da bu öneriyi seve seve kabul ederek, II Filip'in oturmakta olduğu Pella'ya gitti Aristoteles'in öğretmenliği, 343 yılından 340 yılına kadar sürdü

İskender, 336'da babası ölünce, onun yerine geçti ve eski öğretmeni Aristoteles'i danışman olarak atadı Daha sonra İskender Yunanistan'daki ve Balkanlar'daki ayaklanmaları bastırmak üzere harekete geçince, Aristoteles, onu bırakarak, büyük idealini gerçekleştirmek amacıyla, yani yeni bir okul kurmak amacıyla Atina'ya döndü

İskender'in MÖ 323 yılında ölmesi, Aristoteles'i çok güç bir durumda bırakmıştı; çünkü Lise'nin kurulması sırasında İskender'in yapmış olduğu yardımlar ve Hermenias için yazmış olduğu zafer türküsü, Atina'daki düşmanları tarafından hatırlanmıştı

Aristoteles, dinsizlikle suçlandı ve Atinalıların, Sokrates'i ölüme mahkum etmekle işlemiş oldukları suçu yinelememeleri için Chalcis'e kaçtı ve orada yakalanmış olduğu bir hastalık sonucunda MÖ 322 yılında öldü

Aristoteles'in hiçbir resmi kalmamıştır Diogenes'e göre, ince bacaklı ve küçük gözlüymüş Viyana'daki Sanat Tarihi Müzesi'nde sergilenmekte olan mermer başın Aristoteles'e ait olduğu iddia edilmekteyse de, bunu kanıtlayacak herhangi bir ipucu yoktur

Aristoteles, İskender'i bırakarak Atina'ya döndüğünde, oradaki dostlarıyla buluşmuştu; ama aradan 20 yıl geçmiş olduğu için, artık eski okuluna dönemezdi Başka bir okul kurmaya karar verdi ve bu maksatla kentin batısında bulunan ve Apollon Lyceios'un (Kurt Tanrı) anısına ayrılmış olan ormanlık alanı seçti İşte bugün de kullanmakta olduğumuz Lise adı, bu Lyceios'tan gelmektedir

Lise'de eğitim ve öğretimin nasıl yapıldığına ilişkin kesin bir bilgiye sahip değiliz; ancak bazı kaynakların bildirdiğine göre, sabahları yeni başlayanlara, akşamları ise geniş halk kitlelerine dersler verilmekteymiş

Akademi ve Lise, aslında felsefe öğretimi veren okullardı Ancak Akademi, daha çok metafiziğe ve bu arada ahlak ve siyaset gibi konulara yönelmişti Lise'de ise araştırmalar, Aristoteles'in daha çok mantık ve bilimlerle ilgilenmesi nedeniyle, bu alanlarda yoğunlaşmıştı

Aristoteles 13 yıl boyunca Lise'nin yöneticiliğini yaptı ve ölümünden sonra yerine arkadaşı Teofrastos geçti Teofrastos, 37 yıl bu okulun yöneticiliğini üstlendi ve yapmış olduğu yeni düzenlemelerle Lise'yi kurumsallaştırmayı başardı; ancak Lise, Akademi kadar uzun ömürlü olamadı

Aristoteles'in matematik bilgisi araştırmalarına yeterli olacak düzeydeydi; bilimleri matematik, fizik ve metafizik olarak üç bölüme ayırırken, Platon gibi, matematiğe - yani aritmetik, geometri, astronomi ve müzik bilimlerine - bir öncelik tanımıştı; ancak uygulamalı matematikle ilgilenmiyordu

"Eşit şeylerden eşit şeyler çıkarılırsa, kalanlar eşittir" veya "Bir şey aynı anda hem var hem de yok olamaz (üçüncü durumun olanaksızlığı ilkesi)" gibi aksiyomların bütün bilimler için ortak olduğunu, postülaların ise sadece belirli bir bilimin kuruluşunda görev yaptığını söyleyerek, aksiyom ile postüla arasındaki farklılığa işaret etmişti Aristoteles'in, süreklilik ve sonsuzluk hakkında yapmış olduğu temkinli tartışmalar, matematik tarihi açısından oldukça önemlidir Sonsuzluğun gerçek olarak değil, gizil olarak varolduğunu kabul etmiştir Bu temel sorunlar üzerindeki görüşleri, daha sonra Archimedes ve Apollonios tarafından yeniden işlenip değerlendirilecektir

Aristoteles, astronomiye ilişkin görüşlerini Fizik ve Metafizik adlı eserlerinde açıklamıştır; bunun nedeni, astronomi ile fiziği birbirinden ayırmanın olanaksız olduğunu düşünmesidir Aristoteles'e göre, küre en mükemmel biçim olduğu için, evren küreseldir ve bir kürenin merkezi olduğu için evren sonludur

Yer evrenin merkezinde bulunur ve bu yüzden, evrenin merkezi aynı zamanda Yer'in de merkezidir Bir tek evren vardır ve bu evren her yeri doldurur; bu nedenle evren-ötesi veya evren-dışı yoktur Ay, Güneş ve gezegenlerin devinimlerini anlamlandırmak için Eudoxos'un ortak merkezli küreler sistemini kabul etmiştir

Acaba Aristoteles bu kürelerin gerçekten varolduğuna inanıyor muydu? Elimizde buna ilişkin kesin bir kanıt bulunmamakla birlikte, geometrik yaklaşımı mekanik yaklaşıma dönüştürmüş olması, inandığı yönündeki görüşü güçlendirmektedir

De Caelo'da (Gökler Üzerine) yapmış olduğu en son belirlemelere göre, en dışta bulunan Yıldızlar Küresi, yani evreni harekete getiren ilk hareket ettirici, aynı zamanda en yüksek tanrıdır Metafizik'te ise, Yıldızlar Küresi'nin ötesinde, sevenin sevileni etkilediği gibi gökyüzü hareketlerini etkileyen, hareketsiz bir hareket ettiricinin bulunduğunu söylemiştir Öyleyse Aristoteles, yalnızca gökcisimlerinin tanrısal bir doğaya sahip olduğuna inanmakla kalmamakta, onların canlı varlıklar olduğunu da kabul etmektedir

Bu evrenbilimsel kuram, Fârâbî ve İbn Sinâ gibi Ortaçağ İslâm Dünyası'nın önde gelen filozofları tarafından da benimsenecek ve Kuran-ı Kerim'de tasvir edilen Tanrı ve Evren anlayışıyla uzlaştırılmaya çalışılacaktır

Aristoteles'e göre, Evren, Ayüstü ve Ayaltı Evren olmak üzere ikiye ayrılır; Yer'den Ay'a kadar olan kısım, Ayaltı Evren'i, Ay'dan Yıldızlar Küresi'ne kadar olan kısım ise Ayüstü Evren'i oluşturur

Bu iki evren yapı bakımından çok farklıdır Ayüstü Evren ve burada yer alan gökcisimleri, eterden oluşmuştur; eterin, mükemmel doğası, Ayüstü Evren'e ezelî ve ebedî bir mükemmellik sağlar Buna karşılık, Ayaltı Evren, her türlü değişimin, oluş ve bozuluşun yer aldığı bir evrendir

Burası, ağılıklarına göre, Yer'in merkezinden yukarıya doğru sıralanan dört temel öğeden, yani toprak, su, hava ve ateşten oluşmuştur; toprak, diğer üç öğeye nispetle daha ağır olduğu için, en altta, ateş ise daha hafif olduğu için, en üstte bulunur Aristoteles'e göre, bu öğeler, kuru ve yaş ile sıcak ve soğuk gibi birbirlerine karşıt dört niteliğin bireşiminden oluşmuştur

Varlık biçimlerinin mükemmel olmaları veya olmamaları da Yer'in merkezine olan uzaklıklarına göre değişir Bir varlık Yer'e ne kadar uzaksa, o kadar mükemmeldir Bundan ötürü, merkezde bulunan Yer mükemmel olmadığı halde, merkeze en uzakta bulunan Yıldızlar Küresi mükemmeldir Bu mükemmel küre, aynı zamanda Tanrı, yani ilk hareket ettiricidir

Aristo'nun bu ve diğer görüşleri orta çağ boyunca bir çok filozozu etkilemiş, ve daha sonraki dönemleri de şekillendirmiştir belki de felsefenin temel ilkeleri Arsito mantığı üzerine kurgulanmıştır


Alıntı Yaparak Cevapla

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı




Anders CELSIUS(1701-1744)






Uppsala da Doğan ve calısmalarını bu kentte gerceklestiren isveçli fizikçi ve astronom anders celsius 1730 da uppsala universitesinde astronomi profösoru oldu

Yapımi 1740 ta tamamlanan uppsala gozlemevini kurarak yasamının son 4 yılında orada çalıstıbiri dünyanın gunese uzaklıgının hesaplamasına yarayan yeni bir yonteme öburu dünyanın biçimini saptamaya yonelik iki astronomi kitabı yazdıdünyanın kutuplarda hafifce basık olduğunu gözem yoluyla bulan ilk bilimadamlarından biri oldu

Celsius günümüzde kendi adını tasıyan sıcaklık olceğinin bulucusu olarak tanınırsanigrat olarakta adlandırılan bu ölçek dünyanın her yanında özellikle bilimsel olcümlerde kullanılırdaha once kullanılan sıcaklık olceğini Danzigli bir alman fizikçi olan daniel fahrenheit 1714 te geliştirmişti

Çalısmalarını daha cok hollandada yürüten fahrenheit ın adıyla anılan bu olcek suyun donma noktasını 32F kaynama noktasını 212F olarak gosterirCelcius 1742 de farklı bir sıcaklık olceği geliştirdisıcaklık aralığını 10 esit parcaya bolduaslında celcius buzun erime noktasını 100 suyun kaynama noktasını 0 olarak kabul etmişti

Daha sonra 0 ile 100 u yer değiştirdibaslangıcta bu olceğe yüz adım anlamındaki latince centum gradus tan gelen santigrat ölçeği demiştiama 1948 de toplanan uluslararası konfreansta adını bulucusunun adı olan celsius la değiştirdilercelsius derecesi C olarak adlandırılır


Alıntı Yaparak Cevapla

Bilim Adamlarının Hayatı

Eski 10-14-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bilim Adamlarının Hayatı




GALİLEO GALİLEİ (1564-1642)



Adı 17 yüzyıl bilimsel devrimi ile birlikte anılan en önemli bilim adamlarından birisi olan Galileo (1564-1642), fizik, matematik ve astronomi gibi konularda çığır açan çalışmalar yapmış ve ilgisi daha çok hareket üzerinde yoğunlaşmıştı

Bu alandaki çalışmalarının sonucunda klasik mekaniğin temellerini kurmuş, Güneş merkezli astronomi sisteminin fiziğini geliştirmiştir Aristoteles'e göre, her hareket onu hareket ettiren bir kuvvet sonucu meydana gelirdi; cisim bu kuvvet kendisini hareket ettirdiği sürece hareket ederdi

Galilei, günlük gözlemlere uyan bu Aristotelesçi yaklaşımı eylemsizlik prensibi ile yıkmıştır Eylemsizlik prensibine göre, kendi haline bırakılan cisim, herhangi bir kuvvet etkisinde kalmadığı sürece, durumunu korur, yani hareket halinde ise hareketine, sükunet halinde ise sükunetine devam eder

Galilei'nin üstü kapalı olarak ifade ettiği, Newton'un ise formüle ettiği bu prensip ile yeni bir hareket kavramı ileri sürülmüş oldu Buna göre, hareket cisimde bir değişiklik yapmaz; hareket bir durumdur, bir noktadan başka bir noktaya geometrik bir geçiştir; durma da harekete karşıt başka bir durumdur Durma için kuvvet uygulanması gerekmiyorsa, hareket için de kuvvet uygulanması gerekmez; hareketin hızının değişmesi için ise kuvvet gerekir Eylemsizlik, içinde bulunduğumuz Dünya'da gözlemlenemez; ancak ideal koşullar altında böyle bir durum meydana getirilebilir Zaten Galilei'nin deneyleri de düşünce deneyleri idi

Galilei için gerçek dünya, matematik bağıntıların dünyası, Platon'un deyimi ile idealar dünyası idi İçinde yaşadığımız dünyayı anlamak için, idealar dünyasından bakmak gerekliydi

Mükemmel yuvarlaklıktaki toplar, sürtünmesiz düzlemler üzerindeki hareketlerini, yalnızca idealar dünyasında sonsuza dek sürdürürlerdi Doğa, geometrik harflerle (eğrilerle, dairelerle, üçgenlerle) yazılmış bir kitap gibiydi; doğayı anlamak için bu dili bilmek gerekiyordu

Hareket, cisimde bir değişiklik meydana getirmediğine göre, cisim aynı anda birden fazla harekete sahip olabilir Bu hareketler birbirini engellemez ve birleşerek tek bir yörünge izler Buradan, fırlatılan bir merminin, düzgün doğrusal hareket ile serbest düşme hareketinin bileşkesi olan parabol biçiminde bir yörünge izlediğini göstermiştir

Galileo'nun hareket konusunda çözüm getirdiği bir diğer konu da serbest düşme hareketi ile ilgilidir Düşen bütün cisimlerin aynı ivmeye sahip olduğunu göstererek, serbest düşmenin sabit ivmeli bir hareket olduğunu saptamış ve serbest düşmede alınan yolun zamanın karesiyle orantılı olduğunu (S=1/2 gt2) göstermiştir

Sonuç olarak, Galilei'nin mekanik konusunu matematikselleştir-meyi başardığı söylenebilir Düzgün ve sabit ivmeli hareketleri tanımlamış ve matematiksel formüllerini vermiştir Modern hareket kavramını Galilei'ye borçluyuz

Galilei teleskopu astronomik amaçla kullanan ilk bilim adamıdır 1609 yılında yaptığı bir teleskopla önemli gözlemler yapmış ve bu gözlemleri Yıldız Habercisi (Siderius Nuntius) adlı kitabında vermiştir

Onun astronomide yaptığı gözlemler, Güneş merkezli sistemi desteklediği, Aristoteles fiziğinin geçerli olmadığını kanıtladığı için oldukça önemlidir En önemli gözlemleri Ay ve Güneş gözlemleridir Ay'da kraterlerin, dağların ve vadilerin olduğunu görmüş ve bunun Ay ile Yer'in aynı maddelerden yapıldığının kanıtı olduğunu söylemiştir

Güneş'i gözlemlemiş ve Güneş üzerinde bulunan gölgelerin Güneş'in üzerinde yer alan lekeler olduğunu kanıtlamıştır O zamanlarda, Güneş üzerinde görünen lekelere ilişkin iki açıklama bulunmaktaydı Bunlardan birincisine göre, bu leke, Merkür'ün Güneş'in önünden geçerken oluşan gölgesiydi Ancak Galilei bunun olanaksız olduğunu söyler

Çünkü Merkür'ün Güneş'in önünden geçişi yaklaşık yedi saat sürmektedir, ancak bu lekeler yedi saatten çok daha fazla Güneş'in üzerinde yer almaktaydılar İkinci açıklamaya göre, bu lekeler, Güneş ve Yer arasında bulunan küçük gökcisimlerine aittir Oysa, bu lekelerin Güneş üzerinde hep aynı yerde bulunduklarını tespit etmiştir Eğer bu lekeler, küçük cisimlerin gölgeleri olsalardı, gözlem yerine bağlı olarak, Güneş üzerinde farklı konumlarda olmalıydılar

Galilei, Orion kümesini gözlemlemiş ve daha önce bulut olduğu varsayılan bu kümenin gerçekte yıldızlardan oluştuğunu bulmuştur Yine Samanyolu'nun yıldızlardan oluştuğunu tespit etmiştir Jüpiter'i gözlemlemiş ve Jüpiter'in çevresinde dolanan dört yıldız belirlemiştir

Bunların Jüpiter'in etrafında dönen uydular olduklarını bulmuş ve Jüpiter'le birlikte uydularını, "adeta minyatür bir Güneş sistemi" olarak tasvir etmiştir Satürn'ün halkasını gözlemlemiş ancak teleskopu güçlü olmadığı için gezegenin halkasını iki yapışık parça olarak görmüş ve bunları uydu zannetmiştir

Gezegenin periyodik özelliğinden dolayı halka bir müddet sonra kaybolmuş ve bu parçaları göremeyen Galilei bu olaya çok şaşırmıştır Onun bu şaşkınlığı sonrasında yazdığı cümleler ilginçtir: "Galiba Satürn onları yedi" Galilei ayrıca Venüs'ü gözlemlemiş ve Venüs'ün safhaları olduğunu tespit etmiştir Bu gözlem, Copernicus'un ne kadar haklı olduğunun bir göstergesiydi

Batlamyus sisteminde Venüs, sürekli belli bir uzaklıkta olmalıydı ve sadece hilâl şeklinde görülmeliydi Oysa gözlemler, Venüs'ün bazen çok yakın bazen de çok uzakta olduğunu göstermekteydi Ayrıca Venüs, sadece hilâl olarak değil, değişik hallerde de görünmekteydi Bu ise ancak Copernicus sistemi ile açıklanabilirdi Bu da Güneş merkezli sistemi doğruluyordu


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.