Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
asrı, saadet

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #16
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet




GARÂNÎK OLAYI
Hz Peygamber'in' Mekke döneminde Habesistan'a hicret eden müslümanlarin Mekke'ye tekrar dönmelerine sebep olarak gösterilen, ama gerçekte Islâm düsmanlarinin uydurduklari asilsiz bir rivâyet
Islâm düsmanlarinin sinsi birtakim faaliyetlerle müslümanlarin akîdelerini bozmak, inançlarini sarsmak, Islâm esaslari üzerinde birtakim süphe ve tereddütler meydana getirmek niyetiyle uydurduklari rivâyetlerden birisi olan Garânîk kissasi, Ilk dönem Islâm alimlerinden birçogunun izledigi "kendilerine ulasan tüm rivâyetleri tenkid süzgecinden geçirmeksizin oldugu gibi aktarma ve meselenin tenkidini ilinî yeterlilige sahip okuyucuya birakma metodu sebebiyle, aslinda uydurma olmasina ragmen bazi Islâm tarihi ve tefsir kaynaklarinda yeralir Sözde Garânîk olayi ile ilgili çesitli kaynaklarin anlatim tarzlari ve yazarlarin yorumlarinda bazi farkliliklar olmakla birlikte ana hatlariyla,bu uydurma olay söyle olmus: Mekke'de müslümanlarin eziyet ve iskencelere ugradiklari, bu sebeple bir kisim müslümanin Habesistan'a göç ettigi bir dönemde Hz Peygamber, Mekke müsrikleri ile uzlasmanin yollarini ariyor, devamli anlasma çareleri düsünüyormus Zihni bu düsünce ile hep mesgul iken bir gün Kâbe yaninda Necm suresini okuyormus "Gördünüz mü o Lât ve Uzza yi ve üçüncü(leri olan) öteki (put) Menât'i?" seklindeki 19 ve 20 ayetlerini okuduktan hemen sonra Seytan, Hz Peygamber'e musallat olmus ve seytanin etkisiyle Hz Peygamber, farkinda olmaksizin "Bunlar yüce kugu kuslari (veya turnalar)dir ve sefâatleri umulur" cümlelerini vahyin devami gibi söyleyip Necm suresini okumaya devam etmis Surenin sonuna gelince secde ayeti oldugu için Hz Peygamber ve orada bulunan müslümanlar secdeye kapanmislar Müsrikler de Hz Peygamber'in okudugu bu cümleler sebebiyle son derece sevinerek; "Artik Muhammed ilâhlarimizin sefâatini kabul ettigine göre aramizda önemli bir ayrilik kalmadi" deyip hepsi secdeye kapanmislar Son derece yasli bir veya birkaç müsrik, yere egilip secde etmek zor geldigi için yerden bir avuç toprak alarak alinlarina degdirmis ve böylece ilâhlarina tâzimde bulunmuslar Bu olay dolayisiyla müsrikler kIsa bir süre müslümanlari kendi hâline birakmislar Bu haber Habesistan'daki müslümanlara "tüm Mekkelilerin Islâm'a girdigi" seklinde ulasmis ve Habes muhâcirleri orayi terkedip Mekke'ye yönelmisler Ancak bu olayin ardindan Cebrâil (as) gelerek hatasi dolayisiyla Hz Peygamber'i ikaz etmis, bu arada nâzil olan Hacc sûresinin "Senden önce gönderdigimiz hiçbir resul ve nebî yoktur ki birseyi arzuladigi zaman seytan onun arzusuna (vesvese) atmamis olsun Allah, kendi ayetlerini saglamlastirir'' meâlindeki 52 ayeti ile önceki cümle neshedIlmis Hz Peygamber, olanlardan üzüntü ve nedâmet içinde, yeni inen ayetleri ilân edince Mekkelilerin eziyetleri yeniden baslamis"
Temelde bu anlatim tarzini ve Garânîk olayinin vukû buldugunu kabullenen bazi yazarlar bu rivâyeti; "Garânîk sözünün geçtigi cümleyi söyleyen, Hz Peygamber degildir; bizzat seytan, sesiyle ortaya atIlmistir", "Bu cümleyi, Hz Peygamber Kur'an okurken gürültü yapip, bagirip çagirarak ona baskin çikma seklinde müsriklerin devamli izledikleri bir politikanin geregi olarak ve son okunan ayette putlarinin adi zikredilince onlarin siddetli bir sekilde kötülenmesinden endise ederek kendi akîdelerine uygun bir sekilde müsriklerden birisi söylemistir Bu sözün sâhibi, Hz Peygamber olmadigi gibi, seytan da degildir, ama seytanlasmis Insanlardan birisidir", "Bu cümle, müsrikler tarafindan daha önce bilinen, tavaflari ve yeminleri sirasinda kullanilan bir cümle idi Müsrikler "Lat, Uzzâ ve öteki üçüncüleri Menât; bunlar yüce kugu kuslaridir ve sefâatleri umulur' derlerdi Hz Peygamber'in okudugu Necm suresinin 19 ve 20 ayetlerinde bu putlarin adi geçince müsriklerden biri önceden kullandiklari bu yemin cümlesini araya sokusturuvermis, Ilk plânda bunu kimin okudugu bilinememisti" gibi çesitli yorumlamalara tabi tutmaktadirlar
Ancak gerek geçmis dönemlerin, gerekse asrimizin tahkik ehli âlimleri, bu rivâyeti çesitli yönleriyle inceden inceye tetkik etmisler ve birçok noktadan tamamen asilsiz, uydurma bir rivayet oldugunu ortaya koymuslardir Kur'an-i Kerîm'in, Cenâb-i Hakk'in muhâfaza ve garantisi altinda oldugu, ayetlerin beserî ve seytanî tasallutlardan mahfuz bulundugu bilinen bir gerçektir Bu bakimdan Hz Peygamber Kur'an okurken seytanin tasallutuyla Kur'an ayetlerine bir seytan sözünü karistirmasi ya da seytanin veya bir müsrigin herhangi bir sözünün geçici bir süre için bile olsa farkedIlmeyip Kur'an'dan zannedIlmesi, katiyetle ihtimal dahilinde degildir Ayrica Hz Peygamber, müslümanlarin ugradigi eziyet ve iskenceler dolayisiyla ne kadar üzüntülü ve bu eziyetlerin kaldirIlmasi hususunda ne derece düsünceli olursa olsun, dilinden, yillar boyu' ugrunda mücâdele verdigi tevhid akidesine tamamiyle zit böyle bir cümlenin dökülmesi veya baskasi tarafindan söylenen bir cümleyi farkedip müdâhale etmemesi sözkonusu otamaz
Garânîk rivayetini kitabinda Ilk nakleden müellif, h III asir baslarinda 204/819 tarihinde vefat eden Ibnü'l Kelbî'dir Daha sonra Vâkidî, Ibn Sa'd, Taberî, Zemahserî gibi bazi tarihçiler ve müfessirler Ibnü'l-Kelbî'den alarak bazi küçük degisiklik veya ilâvelerle aktarmislardir Ibnü'l-Kelbî'nin; naklettigi rivayetlerde hiçbir hassasiyet göstermeyen ve nakillerine güvenIlmeyen bir kisi oldugu bilinen bir gerçektir Üstelik Garânîk kelimesinin geçtigi cümle, muhtelif kaynaklarda birbirinden çok farkli sekillerde nakledIlmistir ki bu da rivayetin uydurma olduguna Isaret etmektedir
Su halde Garânîk rivayeti, tamamiyla asilsiz olup Islâm'in daha Ilk asirlarinda Islâm düsmani zindiklar tarafindan uydurulmus, günümüze gelinceye kadar çesitli asirlarda Islâm'a muhalif belli çevrelerce bir koz olarak kullanIlmis, günümüzde de Islâm düsmani garazkâr müstesrikler tarafindan zaman zaman tekrar ortaya atilarak bu vesile ile Islâm'a karsi saldirilarda bulunulmustur
Su halde Habesistan'daki müslümanlarin Mekke'ye geri dönmelerinin sebebi, sözde Garânîk olayi degil; bu yillarda Hz Hamza ve Hz Ömer gibi güçlü ve itibarli sahislarin Islâm'a girmeleri dolayisiyla Mekke müsriklerinin bir süre çekinerek eziyet ve iskencelerine ara vermeleri, dolayisiyle Mekke'de geçici bir sükûnet havasinin olusmasi; Habesistan'da Necâsî Ashame'ye karsi bir ayaklanmanin basgöstermesi ile karisikliklarin zuhûr etmesidir
Necm suresinin Kâbe yaninda Hz Peygamber tarafindan okundugu; surenin sonunda secde ayeti bulundugu için Hz Peygamber'in ve orada bulunan ashabinin secdeye kapandiklari, buna mukâbil müsriklerin de tamamiyla secde ettiklerine dari Imam el-Buhârî'nin el-Câmi'u's-Sahîh'inde sahih bir rivâyet vardir (bk Buhârî, Tefsiru Sûrati ve'n-Necm 4) Ancak bu rivayette Garânîk meselesiyle ilgili hiçbir husus yoktur; olmasi da zaten hem nakil yönünden, hem de akil yönünden mümkün degildir Islâm düsmanlari adetleri vechile yalan ve uydurmalarini Iste bu rivayet üzerine bina etmis, asli ve esasi olmayan Iftiralarla bu sahih rivayeti tamamiyla çarpitmislardir Hz Peygamber ve ashabi, Necm suresinde geçen secde ayeti dolayisiyla secdeye varirken müsrikler de bu surenin 19 ve 20 ayetlerinde adlan anilarak kötülenen putlari ve akîdelerine sahip çiktiklarini belirtmek ve putlarini tazim etmis olmak için putlari adina secde etmis olmalidirlar
Bibliyografya:
1) Aksekili Ahmed Hamdi, "Hâtemü'l-Enbiyâ Hakkinda En Çirkin Bir 0snâdin Reddiyesi " Istanbul 1338
2) Ismail Cerrahoglu, "Garânîk Meselesinin 0stismarcilari" ; A Ü 0lahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1981, sayi XXI V; s 69-92
3) Hüseyin Hatemî, Seytan Rivâyetleri, Istanbul 1989
4) Sabri Hizmetli, "Garânîk Meselesi Üzerine", Islâmî Arastirmalar Dergisi, Ankara 1989, sayi: 9, s 40-58

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #17
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet




HAZRET-I ÖMERIN MÜSLÜMAN OLUSU
Kureys Müsrikleri Habes ülkesine hicret eden müslümanlari, kendilerine teslim etmemesi üzerine iskencelerini artirmaya basladilarKureys Müsriklerinin azillilarindan Ebu Cehil, kureyslilere teklif götürerek Peygamberi öldürülmesini teklif etti,ve bunu yapabilen her kim olursa büyük ödülün verilecegini ilan ettiHzÖmer ''ben buna talibim'' dediOna'' Ey Ömer!Sen,buna elverislisin!''dedilerHzÖmer,vereceginiz mallar hakkinda Saglam Kefalet var mi? Diye sorduEbu Cehil ''Evet var! DediHzÖmer bu hususta onlarla bir anlasma yapti Hazret-i Ömer'in kiz kardesi Fatima bint-i Hattab, Said b Zeyd, b, Amr,b Nufeyl ile evli olup Fatima hatun da, Said b Zeyd de, Müslüman olmuslardiFakat, Müslümanliklarini, Hz Ömer'den, gizli tutuyorlardiYine, Hz Ömer'in mensup bulundu§u Adiy b Ka'b ogullarindan Nuaym b Abdullah Nahham da, Müslüman olmustuKavmindan korktugu için, o da, Müslümanligini, gizli tutuyorduHabbab, b Erett, Fatima hatuna gelip gidip Kur'an, okur ve okuturdu,
Bir gün, Hz, Ömer; Peygamberimizle Eshabindan bir cemaata saldirmak üzre, kilicini, kusanmis olarak, evinden çikmisti ki Peygamberimiz ve Eshabinin, Safa tepeciginin yanindaki bir evde toplandiklari ve kadinli,erkekli kirk
kisiye yakin olduklari, kendisine haber verilmisti Dar-i Erkam'da; Peygamberimiz Aleyhisselam ile Amucasi Hz Hamza,Eshab-i Kiramdan Hz Ebu Bekr, Hz Ali ve Habes ülkesine hicret etmeyip Peygamberimizle birlikte Mekke'de oturan Müslümanlardan bazilari da, bulunuyorduNuaym b Abdullah, Hz, Ömer'e rast geldi Ona "Ey Ömer! Nereye gitmek istiyorsun?" diye sorduHz, Ömer: "Kureysilerin islerini, darmadagan eden,Akillarini, akilsizlik sayan, Dinlerini, ayiplayan, Ilahlarina, dil uzatan , Su Ata dinini, birakip yeni din tutan Muhammed'e gitmek istiyorum! Öldürecegim onu!" dediNuaym b Abdullah "Vallahi, ey Ömer! Seni, nefsin aldatmistir nefsin! Sen, Muhammed'i, Öldürünce, Abd Menaf ogullarinin, seni, yeryüzün gezer birakacagini mi saniyorsunSen, kendi ev halkina, dönsen de, onlarin isi üzerinde dursan olmaz mi dediHz Ömer ", Sen, benim Ev halkimdan, hangisini kasdediyorsun?" diye
sordu, Nuaym b Abdullah "Enisten ve Amucanin oglu olan Said b, Zeyd, b,Amr'i ve kiz kardesin Fatima bint-i Hattab'i, kasd ediyorum! Vallahi, ikisi de, Müslüman oldular, Muhammed'e, uydular ve Onun,dinine girdiler!
Sana, önce, onlarla ilgilenmek düser!" dedi Hz Ömer, hemen, geri dönüp kiz kardesi ile Enistesinin evine kadar gittiO sirada, onlarin yaninda Habbab b Erett ve onun yaninda da, içinde Taha suresi yazili bir Sahife, bulunuyor, onu, onlara okuyordu: Hz Ömer'in tikirtisini, isittikleri zaman, Habbab, evin bir kösesinde gizlendiFatima, hatun Sahife'yi alip uylugunun altina sakladi Hz Ömer, evin yanina geldigi zaman, Habbab'in, Fatima hatunla Said
bZeyd'e, Kur'an okudugunu, isitmistiEve, girince "Isitmis oldugum o sey, ne idi?" diye sorduKiz kardesi ile Esnistesi ` `Sen, bir sey isitmedin ! ' ' dedilerHz Ömer "Evet! Vallahi, ikinizin de, Muhammed'e uydugunuzu ve Onun dinine girdiginizi, haber aldim!?" dedi ve hemen Enistesi Said b Zeyd'in üzerine çullandiFatima hatun kalkip onu, kocasinin üzerinden ayirmak, uzaklastirmak isteyince, Hz Ömer, vurup Fatima hatunun basini yardi!
Hz Ömer, bunu, yapinca, kiz kardesi de, Enistesi de "Evet! Biz, Müslüman olduk, Allah'a ve Resulüne iman ettik!
Sen, istedigini yap!" dediler Hz Ömer, kiz kardesinin basini, yarip kanattigini, görünce, yaptigina pisman oldu Yapmak istedigi seylerden vaz geçti Kiz kardesine "Demin okudugunuzu sizden dinledigim seylerin yazili bu-
lundugu su Sahife'yi, bana, ver de, Muhammed'in getirdigi seyin ne olduguna bir bakayim?" dediKiz kardesi "Biz, senin Sahife'ye, bir sey yapmandan,korkariz!" dediHzÖmer "Korkma!" dedi ve onu, okuduktan sonra, geri verecegine, ilahlari üzerine yemin ettiBunun üzerine, Fatima hatun, Onun Müslüman olacagini umarak "Ey
Kardesim! Sen, puta taptigin müddetce, pissin (temiz degilsin!) Halbuki, Ona (Kur'an-i Kerim, yazili Sahife'ye) pak olandan baskasi, dokunamaz! " dediHz Ömer, kalkip yikaninca Fatima Hatun, ona, Sahife'yi, verdiSahife'de, Taha suresi yazili idiHz Ömer, sureyi bas tarafindan okumaga basladiHz Ömer: "Bu sözler, ne kadar güzel, ne kadar degerli!" demekten, kendini, alamadi Habbab, bunu, isitince, saklandigi yerden çikip Hz Ömer'in yanina geldi
"Ey Ömer! Vallahi, Allah'in, Peygamberinin duasini, sana nasib edecegini, umuyorum:Ben, dün, Peygamber Aleyhisselam'dan isittim ki: O; (E y Allahim! Islam'i,Ebulhakem bHi sam veya Ömer b Hattab ile güçlendir!) diyerek dua etmisti Ey Ömer! Artik, Allah'dan, kork! Allah'dan!" dediHzÖmer, Habbab'a "Ey Habbab! Sen, bana, Muhammed'in bulundugu yeri, göster de, yanina varip Müslüman olayim?" dediHabbab: "O, Safa tepesinin yanindaki bir Ev'in içindedirYaninda da, Eshabindan bazilari, bulunuyordur" dediHz Ömer, hemen kalkip kilicini, kusandi Sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam ile Eshabinin bulundugu yere kadar varip kapilarin, çaldiHz Ömer'in sesini, isitince, Peygamberimizin Eshabindan bir Zat kalkip kapinin gediginden disari baktiHazret-i Ömer'i, kilicini, kusanmis olarak, görünce, korktu Peygamberimizin yanina döndü "Ya Resulallah! Bu, Ömer b Hattab'dir Kilicini kusanmis bir haldedir!" dediHzHamza "Ona, izin ver! Eger, o, iyilik için geldi ise, kendisine bol bol iyilik ederiz
Eger, kötülük için geldi ise, onu, kendi kiliciyla öldürürüz!" dediPeygamberimiz "Ona, izin veriniz!" buyurdu
Kapidaki zat, ona, izin verdiPeygamberimiz, kalkip ona, dogru vardi ve kendisi ile avluda karsilastiKusagindan veya ridasinin toplandigi yerden tutup kendine dogru hizlica çekti ve ' Ey Ibn Hattab Ne getirdin Vallahi, Allahin, sana, bir musibet indirmesine kadar duracagini, sanmiyorum!" buyurdu Hazret-i Ömer "Ey Allah 'in Resulu! Ben, Allah'a, Allah'in Resulüne ve Ona, Allah'dan gelen seylere iman edeyim diye Senin yanina geldim!" dedi
Bunun üzerine, Peygamberimiz "Allahu Ekber!" diyerek Tekbir getirdiPeygamberimizin Eshabindan olan ve evde bulunan halk, hz Ömer'in Müslüman oldugunu, anladilarOnlar da, Tekbir getirdilerTekbir sesleri, Mekke yollarinda duyulduHz Ömer, der ki: "Müslüman olup ta, dövülmeyen, dövmeyen bir kimse görmedimAncak, bundan, benim payima, hiç bir seyin düsmedigini gördümKendi kendime (Müslümanlar, musibetlere ugrarlarken, ben, musibete
ugramamak istemem !) dedim Müslüman oldugum gece, kendi kendime düsündüm (Mekke halkindan,Resulullah Aleyhisselam'a, düsmanlikta en azilisi kim ise, gidip Müslüman oldugumu, ona, haber vereyim! Tamam! Ebu Cehl'e, haber vereyim dedimSabaha çiktigim zaman, Ebu Cehl'in kapisini, çaldim Ebu Cehl, yanima çikip (Hos geldin kiz kardesimin oglu! Ne haber getirdin?) dedi(Allah'a ve O'nun Resulü olan Muhammed'e iman ve Kendisinin getirip
bildirdigi seyleri tasdik ettigimi, sana, haber vereyim diye geldim!? deyince, kapiyi, yüzüme çarparcasina kapayip (Allah, Seni de, Senin getirdigin haberi de, çirkin ve iyilikten uzak etsin!) (Allah, senin de, belani versin, senin getirdigin haberin de,belasini versin!) dedi" Ve Hz Ömer Müslüman olduktan sonra Müslümanlar açiktan ,Kabede ,toplu, cemeat halinde namaz kilmaya basladilarVe HzÖmer Müslümanligi seçtikten sonra , islamiyete meyili olan bir cok Kureysli islamiyeti seçmeye basladilar
AKABE BEY'ATLARI
Hz Peygamber (sas)'in Medine'den gelip ilk müslüman olanlarla 621-622 yillarinda Mekke'nin Akabe adi verilen mevkîinde yaptigi iki anlasma ve ahidlesme
Mekke'ye üç km kadar uzaklikta bulunan Mina ile Mekke arasindaki bir mevkiye verilen Akabe adina bölgenin baska yerlerinde de rastlanmaktadir Ayni adi tasiyan birçok yer bulunmasina ragmen Akabe denince ilk defa bu meshur ahidlesme ve anlasmalarin yapildigi mevkî hatira gelmektedir
Islâm'i çesitli kabile ve gruplara anlatmaga çalisan Resulullah (sas) özellikle Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen kabileler arasinda dolasiyor ve onlara bu yeni mesaji iletmeye ugrasiyordu Bu hac mevsimlerinin birinde Yesrib (Medine)'den gelen ve bu sehirde yasayan iki Arap kabilesinden biri olan Hazrec kabîlesine mensup bazi kimselerle karsilasan Hz Peygamber, onlari Islâm'a davet etti Peygamberliginin onbirinci yilinda onun bu çagrisina adi geçen kabileden alti ki si icabet edip, büyük bir samimiyetle bu yeni dine sarildilar Zira yillardir Yesrib'teki diger Arap kabilesiyle aralarinda sürüp gitmekte olan Buas savaslarindan bezmis olduklarindan bu yeni dinin aralarinda bir baris ortami olusturacagini ümit ediyorlardi Yesrib'e geri döndüklerinde bu olaydan ve yeni dinlerinden kardes kabîle Evs'e bahsedip onlari da Islâm'a davet edeceklerine ve gelecek yil yine Hacc mevsiminde ayni yerde Resulullah'la bulusacaklarina dair söz verip ayrildilar
Medine'de yasayan bu iki kabîlenin disinda ayrica üç Yahûdi kabîlesi daha bulunuyordu Bunlar müsrik Araplari dinlerinden ve putperestlik anlayislarindan dolayi hep hor görüyorlardi Yahûdiler ellerindeki Tevrat'a, ayrica âlimlerinden ve atalarindan isitip durduklarina göre yakinda bu bölgede zuhur edecek bir peygambere iman edeceklerini ve bu peygamberin destegiyle putperestlige son vererek Araplari ortadan kaldiracaklarini söyleyip duruyorlardi Yahûdilerin bu sözleri Yesrib'li Evs ve Hazrec kabilelerinin zihninde yer etmisti Hz Peygamber (sas) ile Akabe'de görüsünce, yahûdilerden önce davranip bu peygamberin yaninda yer almakta hiç tereddüt etmediler Bu ilk müslüman Yesribliler Resulullah'a iman ederek söyle dediler: "Kavmimiz çok zor günler yasiyor, hiç iyi bir durumda degiliz Yillardir süren çatismalar aramizda sonu gelmez bir anlasmazliga sebep oldu Bu yeni dinin bizleri biraraya getirecegine ve bizleri baristirip kaynastiracagina inaniyoruz" Gerçekten Yesribliler Buas savaslarinin artik son bulmasini istiyorlardi Hz Peygambere iman eden Hazrecliler su kisilerden ibaretti: Es'ad b Zurâre, Avf b Hâris, Râfi' b Mâlik, Ukbe b Âmir, Kutba b Âmir ve Câbir b Abdullah b Riab Bunlardan ilk ikisi Neccarogullarina mensup idi (Ibn His âm, Sîre, II, 7I vd; Ibn Sa'd, Tabakât, I, 217 vd) Islâm'a gönül veren bu ilk Medineli müslümanlar memleketlerine geri dönerek bütün güçleriyle bu yeni dini tanitmaya ve akrabalarinin da iman etmelerini temine çalistilar Bu küçük grubun Yesribliler üzerinde büyük etkileri oldu Evs ve Hazrec'ten bir çok kimse bunlarin araciligiyla Islâm'a girdi Özellikle Resulullah'in dayilarindan olan Neccarogullarina mensup Es'ad b Zurâre ile Avf b Hâris müslümanliklarini asla gizlemeksizin büyük bir gayretle insanlari Islâm'a davet ettiler Gerçekten Islâm akîdesi Yesrib de yillardir süren savaslarin sona ermesinde büyük bir etken oldu Düsmanliklar sona erdi ve insanlar Allah'in rahmeti sâyesinde kisa zamanda kardesler oluverdiler Ertesi yil yani peygamberligin onikinci yilinda yine Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen Yesrib'li oniki kisi Akabe mevkiinde Resulullah (sas) ile geceleyin gizlice bulustular Bunlardan altisi bir önceki yil müslüman olan kisilerdi Birinci Akabe Bey'ati adi verilen bu bey'atta bulunan sahâbelerden Ubâde b es-Sâmit, hadiseyi söyle anlatir:
"Refahta oldugu kadar sikintida, sevinçte oldugu kadar üzüntüde de onu destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edecegimize, Resulullah'i kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet etmeyecegimize, Allah yolunda hiç bir kinayicinin kinamasindan korkmayacagimiza, Allah'a asla sirk kosmayacagimiza, hirsizlik ve zina yapmayacagimiza, çocuklarimizi öldürmeyecegimize, kendiligimizden uyduracagimiz yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmayacagimiza, hiç bir hayirli iste Resulullah'a muhalefet etmeyecegimize dair bey'at ettik Ayrica bizden birinin verdigi sözünde durmasina karsilik onun ecir ve mükâfâtinin Allah'a ait olduguna ve ona Cennet nimetinin verilecegine; kim insanlik haliyle bunlardan birini isler de ondan dolayi dünyada cezaya çarptirilirsa bunun ona keffâret olacagina; kim de yine bunlardan birini isler de isledigi o suçu Allah açiga vurmazsa onun isinin Allah'a kalacagina; Allah'in dilerse onu bagislayip dilerse azaba ugratacagina dair Resulullah'in bize bildirdigi hususlara sadik kalacagimiza da söz verdik"
Bu birinci Akabe Bey'atina katilan oniki kisiden altisi bir önceki yil iman eden kimselerdi Diger altisi ise Muaz b Hâris, Zekvân b Kays, Ubâde b es-Sâmit, Yezid b Sa'lebe, Abbâs b Ubâde ve Ebu'l-Heysem Mâlik b Teyyihan idiler Bazi kaynaklarda bir önceki yil Resulullah ile tanisan alti kisiden biri olan Câbir b Abdullah yerine Uveym b Saide'nin birinci Akabe Bey'atinda bulundugu ifade edilir
Medineliler, hacdan geri dönerlerken, yanlarinda, Islâm'i ögretmek üzere Resulullah tarafindan tayin edilen Mus'ab b Umeyr'i götürdüler Kisa surede Medine-i Münevvere'de Islâmiyet hizla yayildi Mus'ab b Umeyr, Rasûlullah'i Medine'deki her hareketten haberdar ediyordu Kisa zamanda Evs ve Hazrec kabilesinin bütün evleri Islâm'in nuruyla aydinlanmaya basladi Artik Medine, bir Islâm devletinin dogusuna hazir hâle gelmisti Mus'ab b Umeyr'in gayret ve etkisiyle Yesrib'in ileri gelenlerinden Sa'd b Muaz ve Useyd b Hudayr müslüman oldular Bu iki büyük reisin Islâm'a girmesiyle Islâm, Medine'de bir hayli kabul gördü Bunun üzerine Medineliler Hz Peygamberi sehirlerine dâvet etmeye karar verdiler
Birinci Akabe Bey'atindan bir yil sonra Medineliler yeniden hac için Mekke'ye geldiler Içlerinde ikisi kadin yetmi s bes müslüman vardi Allah Resûlünün bu defa onlarla ilgi kurmasi Islâm'in tebliginden ibaret degildi Çok önemli kararlar arifesindeydiler Bulusma yeri yine Akabe mevkii oldu Bulusma gizli yapilacak ve hiç kimseye haber sizdirilmayacakti Gece yarisina dogru, Medineliler, gayet tedbirli hareket ederek kararlastirilan yerde toplandilar
Rasûl-i Ekrem Akabe'ye bu defa amcasi Abbâs ile birlikte geldi Abbâs henüz ya müslüman olmamis, yahut müslümanligini gizliyor, ancak yegenini himaye ediyordu Böylesi bir toplantida bulunmayi bir aile borcu kabul etmisti Toplantida ilk sözü Hz Abbâs aldi:
- Ey Hazrecliler, Muhammed (sas)'in aramizdaki mevkii bildiginiz gibidir Biz, onu düsmanlarindan koruduk ve koruyacagiz Kendisi burada, ailesinin yaninda, nezdimizde izzet ve ikrâm içindedir Fakat sizinle bir andlasma yapmak ve size katilmak istiyor Ona verdiginiz sözü tutmak, kendisine muhalefet edenlere karsi gelmek hususunda azminiz kuvvetli ve saglam ise buna bir diyecek yoktur Fakat onu ele verecek, yaniniza geldikten sonra yalniz basina birakacaksaniz, bunu simdiden söyleyiniz ve onu kendi haline birakiniz
Medineli Müslümanlarin cevabi söyle oldu:
-Dediklerinizi dinledik Ey Allah'in resulü, siz söyleyin! Kendiniz adina, Allah adina istediginiz andi bizden aliniz Biz haziriz
Resulullah Hz Muhammed (sas) Kur'an-i Kerim'den bazi ayetler okuduktan sonra söyle buyurdular:
"Kadinlarinizi ve çocuklarinizi nasil koruyorsaniz, beni de öylece korumak üzere size elimi veriyorum"
Elini ilk uzatan, Berâ b Ma'rur oldu O, söyle dedi:
-Bey'at ettik ya Resulullah, seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederiz ki kendimizi, çocuk ve hanimlarimizi korudugumuz gibi seni de koruyacak ve savunacagiz Biz, zaten harp içinde yogrulmus kimseleriz Zirha aliskiniz Bu, bize atalar mirasidir
Bera'dan sonra söz alan Ebu'l Heysem de:
- Ya Resulallah, dedi Bizim yahudilerle bir takim baglantilarimiz vardir Bu baglantilari kesecegiz Biz bunu yaptiktan sonra siz de Allah'in inâyetiyle muvaffak olunca bizi birakip kendi kavminizin yanina döner misiniz?
Resulullah (sas) gülümsediler ve dediler ki:
"Kanim sizin kaninizdir Siz bendensiniz, ben de sizdenim Kiminle dövüsürseniz" ben sizin yaninizdayim Kiminle baris yaparsaniz, ben de onunla baris yaparim "
Resulullah (sas)'in bu sözlerini duyan herkes, bey'at etmek üzere elini uzatiyordu Bu sirada Abbâs b Ubâde ortaya atilarak sunu söyledi:
-Hazrecliler! Bu zata niçin bey'at ettiginizi biliyor musunuz? Ona bey'atla insanlarin kirmizisina ve siyahina, yani Arap ve Arap olmayana karsi savasa hazir olmayi kabul etmis oluyorsunuz Bir felâkete ugradiginiz ve ulularinizin maktul düstügünü gördügünüz zaman onu yalniz basina birakacaksaniz simdiden birakiniz Bu, daha dogru olur Yoksa dünyada ve ahirette rüsvay olursunuz Fakat ona verdiginiz sözü tutacak, malca felâkete ugramayi, büyüklerinizin ölümüyle karsilasmayi göze alacaksaniz, bunu yapiniz Çünkü dünya ve ahiret hayri bundadir
Hepsi kabul ettiler ve sordular:
- Ey Allah'in Resulü, buna karsilik bize ne va'd ediyorsunuz?
Resulullah:
"Cennet" dedi
Bey'at kisa zamanda tamamlandi Hepsi de darlikta ve genislikte her halükarda itaate, sözün ancak dogrusunu söylemeye ve Allah yolunda hiç bir kinayicinin kinamasindan korkmamaya söz verdiler
Bey'attan sonra Resulullah (sas), Hazrec'den dokuz, Evs'den üç kisi olmak üzere on iki nakip seçtiler Es'ad b Zurâre de hepsinin basi ve emîri s eçildi Bunlardan her biri bir kabîlenin reisi idiler Bunun anlami, oniki kabilenin Islâmiyeti kabul etmesiydi
Bey'at gece karanliginda tenhada ve gizlilik içinde yapilmisti Fakat bey'atin bitiminde bir çiglik karanligin perdesini yirtti:
- Ey Kureys, Muhammed ile atalarinin dininden çikanlar, sizinle dögüsmek için andlasma yaptilar!
Fakat müslümanlarin artik kimseden çekindikleri yoktu Bu sesi duyar duymaz Abbas b Ubâde söyle dedi:
- Ya Resulallah, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki istersen sabah olur olmaz kiliçlarimizi kinindan siyirir üzerlerine saldiririz Resulullah (sas) ise söyle buyurdular:
"Hayir Bize savas izni daha verilmis degildir Simdilik hepiniz yerlerinize dönünüz"
Islâm'a teslim olup Resulullah'a tam anlamiyla bey 'at eden bu ilk müslüman kitle için emre itaat mutlak idi Akabe'deki bu toplanti dagildi ve herkes yerine döndü Sabah olunca Kureysli müsrikler bu bey'attan haberdar olmuslardi Müsrikler bu anlasmanin mahiyetini arastirmaga basladilar Fakat henüz müslüman olmamis olan Yesribliler'in Hz Peygamber ile anlasmalarina bir türlü anlam veremiyorlardi Mekkeli müsrikler bu gizli anlasma hakkinda bir bilgi alamadan Yesrib'li müslümanlar sehri terk etmislerdi
Islâm Devleti'nin kurulmasinda önemli bir dönüm noktasi olan ikinci Akabe bey'atina, Resulullah'in savas ve barista korunacagina dair prensiplerin tesbit edildigi ve kararlarin alindigi bir bey'at olmasindan dolayi, "Bey'atü'l-Harb" adi verilir Ikinci Akabe bey'at'inin gerçekles mesiyle Islâm tarihinde yen i bir dönem basliyor ve o gün Islâm Devleti'nin temeli atilmis oluyordu
Kaynak: Islam tarihi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #18
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet



Firavun
ZAFER' in 1983 yilinda yayinlanan 77 sayisini ele alanlar, önkapak üzerinde gördükleri bir resim karsisinda saskinIiklarini gizleyemiyor ve "ÜÇBIN YILLIK MUCIZE" adli basyaziyi okuduklarinda, daha da hayrete düsüyorlardi
ZAFER, bu yaziyla binlerce yil önceki bir mucizeyi konu edinmis ve Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerinden istifade ederek bu mucizenin British Museum'daki bir cesed ile olan alâkasini dile getirmisti
Sözkonusu müzenin „Mumyalar Bölümü" ndeki bir cam fanus içinde teshir edilen cesed, 3000 yil önceki bir insana ait olmasina ragmen etleri ve derisi dökülmemis vaziyetteydi Ingiliz Arastirma Grubu tarafindan Kizildeniz civanndaki kizgin kumlarin altindan çikartilarak ülkelerine getirilen bu cesedi benzersiz kilan özellik ise, mumyalanmamis durumda olusuydu
ZAFER'de yapilan bir yorumda, Misir Krali 2 Ramses' in mumyalanmis (yani iç organlari çikartilarak ilaçlanmis) cesedinin uzmanlar tarafindan bakima alindigi siradaki resmi verilmis ve bir mumyanin bile belirli araliklarla ilâçlanmak suretiyle çürümekten kurtarildigi belirtilerek söyle denmisti:
"Acaba ilaçlanmis mumyalar bile çürürken, hiç korunmamis (iç organlari alinmamis ve ilaçlanmamis) bir cesedin 30 asir boyunca sapasaglam kalmasinin hikmeti nedir?"
Bediüzzaman Hazretlerine ait eserlerde, bu sirra su açiklama getirilir:
"Musa Aleyhisselâma karsi muharebe eden Firavun, gark olacagi [bogulacagi] zaman iman etmis Gerçi sekerat [ölüm] vaktinde o imân makbul degil Fakat o makbul olmayan imâna, imânin mahiyetine hürmet için bir mükâfat olarak Cenâb-i Hak, o Firavunun bedenine necat [kurtulus] verecegini haber veriyor Iste bu âyetin (Yunus Sûresi, 92) bir mucizesi olarak, o gark olan Firavun'un cesedi aynen bulunmus Simdi Londra'da bir müzede muhafaza ediliyor Seyyahlar onu temasa ediyorlar [seyrediyorlar]"
Âyet ve tefsirlerde Firavuna ait cesedin tam ve noksansiz oldugunun bildirilmesi, onun mumyalanmamis durumuna isarettir
Bilindigi gibi Musa Aleyhisselâmin candüsmani olan Firavun, O'nu ve O'na tâbi olan Israilogullarini helâk etmek için bu yüce Peygamberin pesine düsmüs ve Hz Musa (AS), Cenab-i Hakkin sevkiyle Kizildeniz kenarina kadar gelmisti Önlerinde düsman gibi deniz, arkalarinda da deniz gibi düsman vardi Iste bu dehsetli vaziyetteki Hz Musa (AS) asasini denize vurmus ve ordusunu Cenab-i Hakkin emriyle ikiye ayrilan Kizildeniz'den geçirerek selâmete ulastirmisti (Es-Suarâ Sûresi, 62-64)
Firavun ve askerleri, Kizildeniz'i boydan boya kaplayan bu mucizeyi dehsetle görmüs, ancak kin ve düsmanliklarini yenemeyerek takibe devam etmislerdi Sözde, kendileri de ikiye ayrilmis olan denizden geçebileceklerdi Nitekim deniz önceleri kapanmadi Fakat Firavunun ordusu, dalgalarin duvar gibi çevreledigi yolun ortasina geldiginde, deniz birlesmeye basladi ve ordu, Firavun dahil tek bir kisi dahi kurtulamadan sulara gömüldü (Es-Suarâ, 65-66)
Yûnus Sûresinin 90 ve 91 âyetleri bu hâdiseyi söyle anlatiyor:
"Israilogullarini denizden geçirdik Firavun ve askerleri, haksizlik ve düsmanlikla artlarina düstüler Firavun tam bogulacagi sirada, 'Inandim ki israilogullarinin imân ettiginden (yani Allah'tan) baska bir ilâh yokmus Artik ben de müslümanlardanim' dedi"
Fakat Cenab-i Hak firavunun imânini kabul etmemis ve ona Cebrail (AS) vasitasi ile söyle hitap buyurmustur: "Ona, 'simdi mi imân ediyorsun?' dendi 'Halbuki daha önce baskaldirmis ve bozgunculuk etmistin" Ayni sûrenin 92 âyetinde ise, söyle buyurulmaktadir:
"Felyevme nünecciyke bibedenike"
"Gark olan Firavun'a der: 'Bu gün senin gark olan [bogulan] cesedine necat [kurtulusl verecegim)" (Bediüzzaman, Risale-i Nur Küliyati, Sözler, S 402)
Tâ ki, senden geridekilere bir ibret olasin Ve süphe yok ki, nastan (insanlardan) birçoklari bizim âyetlerimizden (delillerimizden) gafillerdir" (Ö Nasuhi Bilmen, Kur'an-i Kerim Meâli, Yûnus S, S 1425)
ZAFER'in "ÜÇBIN YILLIK MUCIZE" yazisi, Türk okuyuculari arasinda gerçekten takdir uyandirmisti Çünkü konu, sadece bir arastirma gõzüyle ele alinmamis, âyet ve tefsirler açisindan da incelenmisti Meselâ 1144 yilinda vefat eden Zemahserî, Yûnus Sûresinin sözkonusu âyetinin tefsirini, kendisinden 8 asir sonra bulunacak olan cesedi âdeta görür gibi yapiyordu:
"Seni, deniz kenarinda bir köseye atacagiz Cesedini tam, noksansiz ve bozulmamis halde, ciplak ve elbisesiz olarak, senden asirlar sonra geleceklere bir ibret olmak üzere koruyacagiz" (Kessaf Tefsiri, Cilt 2, S 251/252)
Ayet ve tefsirlerde, Firavun'a ait cesedin tam ve noksansiz oldugunun bildirilmesi, onun mumyalanmamis durumuna isarettir Ve bulunan cesed, tefsirdeki gibi çiplak ve elbisesiz olup, derisi dahi dökulmeyecek sekilde korunmustur
Zafer dergisi, Sayi 200, 1993

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #19
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet



AKABE BEY'ATLARI
Mekke'ye üç km kadar uzaklikta bulunan Mina ile Mekke arasindaki bir mevkiye verilen Akabe adina bölgenin baska yerlerinde de rastlanmaktadir Ayni adi tasiyan birçok yer bulunmasina ragmen Akabe denince ilk defa bu meshur ahidlesme ve anlasmalarin yapildigi mevkî hatira gelmektedir
Islâm'i çesitli kabile ve gruplara anlatmaga çalisan Resulullah (sas) özellikle Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen kabileler arasinda dolasiyor ve onlara bu yeni mesaji iletmeye ugrasiyordu Bu hac mevsimlerinin birinde Yesrib (Medine)'den gelen ve bu sehirde yasayan iki Arap kabilesinden biri olan Hazrec kabîlesine mensup bazi kimselerle karsilasan Hz Peygamber, onlari Islâm'a davet etti Peygamberliginin onbirinci yilinda onun bu çagrisina adi geçen kabileden alti kisi icabet edip, büyük bir samimiyetle bu yeni dine sarildilar Zira yillardir Yesrib'teki diger Arap kabilesiyle aralarinda sürüp gitmekte olan Buas savaslarindan bezmis olduklarindan bu yeni dinin aralarinda bir baris ortami olusturacagini ümit ediyorlardi Yesrib'e geri döndüklerinde bu olaydan ve yeni dinlerinden kardes kabîle Evs'e bahsedip onlari da Islâm'a davet edeceklerine ve gelecek yil yine Hacc mevsiminde ayni yerde Resulullah'la bulusacaklarina dair söz verip ayrildilar
Medine'de yasayan bu iki kabîlenin disinda ayrica üç Yahûdi kabîlesi daha bulunuyordu Bunlar müsrik Araplari dinlerinden ve putperestlik anlayislarindan dolayi hep hor görüyorlardi Yahûdiler ellerindeki Tevrat'a, ayrica âlimlerinden ve atalarindan isitip durduklarina göre yakinda bu bölgede zuhur edecek bir peygambere iman edeceklerini ve bu peygamberin destegiyle putperestlige son vererek Araplari ortadan kaldiracaklarini söyleyip duruyorlardi Yahûdilerin bu sözleri Yesrib'li Evs ve Hazrec kabilelerinin zihninde yer etmisti Hz Peygamber (sas) ile Akabe'de görüsünce, yahûdilerden önce davranip bu peygamberin yaninda yer almakta hiç tereddüt etmediler Bu ilk müslüman Yesribliler Resulullah'a iman ederek söyle dediler: "Kavmimiz çok zor günler yasiyor, hiç iyi bir durumda degiliz Yillardir süren çatismalar aramizda sonu gelmez bir anlasmazliga sebep oldu Bu yeni dinin bizleri biraraya getirecegine ve bizleri baristirip kaynastiracagina inaniyoruz" Gerçekten Yesribliler Buas savaslarinin artik son bulmasini istiyorlardi Hz Peygambere iman eden Hazrecliler su kisilerden ibaretti: Es'ad b Zurâre, Avf b Hâris, Râfi' b Mâlik, Ukbe b Âmir, Kutba b Âmir ve Câbir b Abdullah b Riab Bunlardan ilk ikisi Neccarogullarina mensup idi (Ibn Hisâm, Sîre, II, 70 vd; Ibn Sa'd, Tabakât, I, 217 vd) Islâm'a gönül veren bu ilk Medineli müslümanlar memleketlerine geri dönerek bütün güçleriyle bu yeni dini tanitmaya ve akrabalarinin da iman etmelerini temine çalistilar Bu küçük grubun Yesribliler üzerinde büyük etkileri oldu Evs ve Hazrec'ten bir çok kimse bunlarin araciligiyla Islâm'a girdi Özellikle Resulullah'in dayilarindan olan Neccarogullarina mensup Es'ad b Zurâre ile Avf b Hâris müslümanliklarini asla gizlemeksizin büyük bir gayretle insanlari Islâm'a davet ettiler Gerçekten Islâm akîdesi Yesrib de yillardir süren savaslarin sona ermesinde büyük bir etken oldu Düsmanliklar sona erdi ve insanlar Allah'in rahmeti sâyesinde kisa zamanda kardesler oluverdiler Ertesi yil yani peygamberligin onikinci yilinda yine Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen Yesrib'li oniki kisi Akabe mevkiinde Resulullah (sas) ile geceleyin gizlice bulustular Bunlardan altisi bir önceki yil müslüman olan kisilerdi Birinci Akabe Bey'ati adi verilen bu bey'atta bulunan sahâbelerden Ubâde b es-Sâmit, hadiseyi söyle anlatir:
"Refahta oldugu kadar sikintida, sevinçte oldugu kadar üzüntüde de onu destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edecegimize, Resulullah'i kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet etmeyecegimize, Allah yolunda hiç bir kinayicinin kinamasindan korkmayacagimiza, Allah'a asla sirk kosmayacagimiza, hirsizlik ve zina yapmayacagimiza, çocuklarimizi öldürmeyecegimize, kendiligimizden uyduracagimiz yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmayacagimiza, hiç bir hayirli iste Resulullah'a muhalefet etmeyecegimize dair bey'at ettik Ayrica bizden birinin verdigi sözünde durmasina karsilik onun ecir ve mükâfâtinin Allah'a ait olduguna ve ona Cennet nimetinin verilecegine; kim insanlik haliyle bunlardan birini isler de ondan dolayi dünyada cezaya çarptirilirsa bunun ona keffâret olacagina; kim de yine bunlardan birini isler de isledigi o suçu Allah açiga vurmazsa onun isinin Allah'a kalacagina; Allah'in dilerse onu bagislayip dilerse azaba ugratacagina dair Resulullah'in bize bildirdigi hususlara sadik kalacagimiza da söz verdik"
Bu birinci Akabe Bey'atina katilan oniki kisiden altisi bir önceki yil iman eden kimselerdi Diger altisi ise Muaz b Hâris, Zekvân b Kays, Ubâde b es-Sâmit, Yezid b Sa'lebe, Abbâs b Ubâde ve Ebu'l-Heysem Mâlik b Teyyihan idiler Bazi kaynaklarda bir önceki yil Resulullah ile tanisan alti kisiden biri olan Câbir b Abdullah yerine Uveym b Saide'nin birinci Akabe Bey'atinda bulundugu ifade edilir
Medineliler, hacdan geri dönerlerken, yanlarinda, Islâm'i ögretmek üzere Resulullah tarafindan tayin edilen Mus'ab b Umeyr'i götürdüler Kisa surede Medine-i Münevvere'de Islâmiyet hizla yayildi Mus'ab b Umeyr, Rasûlullah'i Medine'deki her hareketten haberdar ediyordu Kisa zamanda Evs ve Hazrec kabilesinin bütün evleri Islâm'in nuruyla aydinlanmaya basladi Artik Medine, bir Islâm devletinin dogusuna hazir hâle gelmisti Mus'ab b Umeyr'in gayret ve etkisiyle Yesrib'in ileri gelenlerinden Sa'd b Muaz ve Useyd b Hudayr müslüman oldular Bu iki büyük reisin Islâm'a girmesiyle Islâm, Medine'de bir hayli kabul gördü Bunun üzerine Medineliler Hz Peygamberi sehirlerine dâvet etmeye karar verdiler
Birinci Akabe Bey'atindan bir yil sonra Medineliler yeniden hac için Mekke'ye geldiler Içlerinde ikisi kadin yetmis bes müslüman vardi Allah Resûlünün bu defa onlarla ilgi kurmasi Islâm'in tebliginden ibaret degildi Çok önemli kararlar arifesindeydiler Bulusma yeri yine Akabe mevkii oldu Bulusma gizli yapilacak ve hiç kimseye haber sizdirilmayacakti Gece yarisina dogru, Medineliler, gayet tedbirli hareket ederek kararlastirilan yerde toplandilar
Rasûl-i Ekrem Akabe'ye bu defa amcasi Abbâs ile birlikte geldi Abbâs henüz ya müslüman olmamis, yahut müslümanligini gizliyor, ancak yegenini himaye ediyordu Böylesi bir toplantida bulunmayi bir aile borcu kabul etmisti Toplantida ilk sözü Hz Abbâs aldi:
- Ey Hazrecliler, Muhammed (sas)'in aramizdaki mevkii bildiginiz gibidir Biz, onu düsmanlarindan koruduk ve koruyacagiz Kendisi burada, ailesinin yaninda, nezdimizde izzet ve ikrâm içindedir Fakat sizinle bir andlasma yapmak ve size katilmak istiyor Ona verdiginiz sözü tutmak, kendisine muhalefet edenlere karsi gelmek hususunda azminiz kuvvetli ve saglam ise buna bir diyecek yoktur Fakat onu ele verecek, yaniniza geldikten sonra yalniz basina birakacaksaniz, bunu simdiden söyleyiniz ve onu kendi haline birakiniz
Medineli Müslümanlarin cevabi söyle oldu:
-Dediklerinizi dinledik Ey Allah'in resulü, siz söyleyin! Kendiniz adina, Allah adina istediginiz andi bizden aliniz Biz haziriz
Resulullah Hz Muhammed (sas) Kur'an-i Kerim'den bazi ayetler okuduktan sonra söyle buyurdular:
"Kadinlarinizi ve çocuklarinizi nasil koruyorsaniz, beni de öylece korumak üzere size elimi veriyorum"
Elini ilk uzatan, Berâ b Ma'rur oldu O, söyle dedi:
-Bey'at ettik ya Resulullah, seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin ederiz ki kendimizi, çocuk ve hanimlarimizi korudugumuz gibi seni de koruyacak ve savunacagiz Biz, zaten harp içinde yogrulmus kimseleriz Zirha aliskiniz Bu, bize atalar mirasidir
Bera'dan sonra söz alan Ebu'l Heysem de:
- Ya Resulallah, dedi Bizim yahudilerle bir takim baglantilarimiz vardir Bu baglantilari kesecegiz Biz bunu yaptiktan sonra siz de Allah'in inâyetiyle muvaffak olunca bizi birakip kendi kavminizin yanina döner misiniz?
Resulullah (sas) gülümsediler ve dediler ki:
"Kanim sizin kaninizdir Siz bendensiniz, ben de sizdenim Kiminle dövüsürseniz" ben sizin yaninizdayim Kiminle baris yaparsaniz, ben de onunla baris yaparim "
Resulullah (sas)'in bu sözlerini duyan herkes, bey'at etmek üzere elini uzatiyordu Bu sirada Abbâs b Ubâde ortaya atilarak sunu söyledi:
-Hazrecliler! Bu zata niçin bey'at ettiginizi biliyor musunuz? Ona bey'atla insanlarin kirmizisina ve siyahina, yani Arap ve Arap olmayana karsi savasa hazir olmayi kabul etmis oluyorsunuz Bir felâkete ugradiginiz ve ulularinizin maktul düstügünü gördügünüz zaman onu yalniz basina birakacaksaniz simdiden birakiniz Bu, daha dogru olur Yoksa dünyada ve ahirette rüsvay olursunuz Fakat ona verdiginiz sözü tutacak, malca felâkete ugramayi, büyüklerinizin ölümüyle karsilasmayi göze alacaksaniz, bunu yapiniz Çünkü dünya ve ahiret hayri bundadir
Hepsi kabul ettiler ve sordular:
- Ey Allah'in Resulü, buna karsilik bize ne va'd ediyorsunuz?
Resulullah:
"Cennet" dedi
Bey'at kisa zamanda tamamlandi Hepsi de darlikta ve genislikte her halükarda itaate, sözün ancak dogrusunu söylemeye ve Allah yolunda hiç bir kinayicinin kinamasindan korkmamaya söz verdiler
Bey'attan sonra Resulullah (sas), Hazrec'den dokuz, Evs'den üç kisi olmak üzere on iki nakip seçtiler Es'ad b Zurâre de hepsinin basi ve emîri seçildi Bunlardan her biri bir kabîlenin reisi idiler Bunun anlami, oniki kabilenin Islâmiyeti kabul etmesiydi
Bey'at gece karanliginda tenhada ve gizlilik içinde yapilmisti Fakat bey'atin bitiminde bir çiglik karanligin perdesini yirtti:
- Ey Kureys, Muhammed ile atalarinin dininden çikanlar, sizinle dögüsmek için andlasma yaptilar!
Fakat müslümanlarin artik kimseden çekindikleri yoktu Bu sesi duyar duymaz Abbas b Ubâde söyle dedi:
- Ya Resulallah, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki istersen sabah olur olmaz kiliçlarimizi kinindan siyirir üzerlerine saldiririz Resulullah (sas) ise söyle buyurdular:
"Hayir Bize savas izni daha verilmis degildir Simdilik hepiniz yerlerinize dönünüz"
Islâm'a teslim olup Resulullah'a tam anlamiyla bey'at eden bu ilk müslüman kitle için emre itaat mutlak idi Akabe'deki bu toplanti dagildi ve herkes yerine döndü Sabah olunca Kureysli müsrikler bu bey'attan haberdar olmuslardi Müsrikler bu anlasmanin mahiyetini arastirmaga basladilar Fakat henüz müslüman olmamis olan Yesribliler'in Hz Peygamber ile anlasmalarina bir türlü anlam veremiyorlardi Mekkeli müsrikler bu gizli anlasma hakkinda bir bilgi alamadan Yesrib'li müslümanlar sehri terk etmislerdi
Islâm Devleti'nin kurulmasinda önemli bir dönüm noktasi olan ikinci Akabe bey'atina, Resulullah'in savas ve barista korunacagina dair prensiplerin tesbit edildigi ve kararlarin alindigi bir bey'at olmasindan dolayi, "Bey'atü'l-Harb" adi verilir Ikinci Akabe bey'at'inin gerçeklesmesiyle Islâm tarihinde yeni bir dönem basliyor ve o gün Islâm Devleti'nin temeli atilmis oluyordu
Ahmed AGIRAKÇA
Kaynak: Samil Islam ansiklopedisi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #20
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet




HICRET
Bir yerden baska bir yere göç etmek
Hz Peygamber (sas) ve ashabinin Islâm devletini kurmak üzere Mekke'den Medine'ye göç etmeleri
Rasûlullah Mekke'de teblig görevini sürdürürken Kureysliler de inkârlarinda diretiyorlardi Peygamberimiz teblig görevini Mekke'nin disina tasirmak istiyordu Bu nedenle Taif'e gitti Tâifliler de Kureysliler gibi inkârcilikta direnmisler ve Peygamberimizi tasa tutmuslardi Peygamberimiz onlarin bu cahilce hareketleri karsisinda yilmamistir Özellikle hacc mevsiminde Mekke disindan gelen insanlarla görüs üyor onlara Islâm'i anlatiyordu Peygamberimiz bir gün Akâbe mevkiinde Medineli alti ki si ile karsilasti Onlara Ku r'ân okudu ve Islâm'a davet etti Medineliler Peygamberimizle konustuktan sonra durumu kendi aralarinda degerlendirdiler
"Yahûdilerin gelecegini bildikleri ve kendisiyle bizi korkuttuklari peygamber bu olmasin" dediler Yahûdilerden önce müslüman olmanin geregine inanip müslüman oldular
Medine'de bulunan Yahudiler bir Peygamber'in gelecegini biliyorlardi Medinelilerle aralan açilan Yahudiler onlara "Bir Peygamber gönderilmek üzeredir O Peygamber gelince biz ona tabi olacagiz, Irem ve Âd kavimleri gibi sizin kökünüzü kaziyacagiz" diyorlardi
Akabe'de Müslüman olan Medineliler memleketlerine gittiklerinde bu durumu yakinlarina aktardiktan bir yil sonra, daha önceki Müslümanlarla birlikte on iki kisilik bir topluluk Hacc için Mekke'ye geldi Bunlar Peygamberimizle görüstü ve "hirsizlik yapmamak, zina etmemek, çocuklari öldürmemek, iftira etmemek, Allah ve Rasûlüne muhalefette bulunmamak hususunda" peygamberimize söz verip bey'at ettiler
Peygamberligin onüçüncü yilinda Medineli müslümanlardan yetmis iki kisilik bir grup hacc için Mekke'ye geldiler Peygamberimizle Akabe mevkiinde görüsmek üzere toplandilar
Hz Peygamber (sas), amcasi Abbas'la birlikte Akabe'ye geldi Abbas henüz müslüman olmamisti Ebu Talib'in vefatindan sonra peygamberimizle daha çok ilgilenmeye baslamisti Bu ilgi kabile bagindan ileriye gitmiyordu Toplantida ilk konusmayi Abbâs yapti; "Ey Hazrec toplulugu, bu benim kardesimin ogludur Benim yanimda insanlarin en sevgilisidir Siz onu tasdik ediyor onun getirdiklerine inaniyor ve kendisini alip götürmek istiyorsaniz, sizden bu hususta beni tatmin edici bir söz almak isterim Siz ona vereceginiz sözü yerine getirebilecek ve kendisini muhaliflerinden koruyabilecek misiniz? Bunu geregi gibi yaparsaniz ne iyi; yok eger Mekke'den çiktiktan sonra kendisini yardimsiz birakacak rüsvay edecekseniz simdiden bu isten vazgeçiniz, onu birakimi Yine kavmi arasinda ve yurdunda izzet ve serefiyle korunmus olarak yasasin"
Hz Abbas'tan sonra Hz Peygamber (sas) konustu Bundan sonra Medineli müslümanlar düsüncelerini söylece açikladilar: "Allah'tan getirdiklerine bilerek ve inanarak sana bey'at ediyoruz Biz, Rabbimiza bey'at ediyoruz Allah'in kudret eli ellerimizin üzerindedir Kendimizi, ogullarimizi, kadinlarimizi esirgeyip korudugumuz seylerden seni de, esirgeyip koruyacagiz Eger bu ahdimizi bozarsak, Allah'in ahdini bozan, yaramaz, bedbaht insanlar olalim Ya Rasûlallah! Biz ahdimizde sadikiz"
Peygamberimiz iki sart ileri sürdü, "Rabbim için sartim: O'na hiç bir seyi ortak kosmamaniz yalniz O'na ibadet etmeniz, kendinizi, çocuklarinizi, kadinlarinizi esirgeyip korudugunuz seylerden, beni de esirgeyip korumanizdir" buyurdu Medineliler: "Böyle yaptigimiz zaman bizim için ne var" dediler Allah Rasûlü de: "Cennet var" buyurdular Medineliler "bu kârli alis veristir" deyip Allah Rasûlüne bey'at ettiler
Mekke müsrikleri Akabe bey'atlariyla ilgili haberi alinca Allah Rasûlünü Mekke disina çikarmamak için önlemler almaya basladilar Bir müddet sonra peygamberimiz müslümanlarin Medine'ye hicret etmelerine izin verdi Ilk olarak Cahsogullari hicret ettiler Bunlardan sonra Hz Ömer hicret için önce silahini kusandi, Kâbe'yi tavaf etti Çevrede bulunan müsriklere de hicret etmekte oldugunu bildirdi "Anasini aglatmak karisini dul birakmak isteyen varsa beni izlesin" diyerek büyük bir grup sahabe ile birlikte hicret etti"
Hz Ömer'den sonra Hz Hamza ve diger müslümanlar hicret ettiler
Hz Ebû Bekir de hicret etmek istiyordu ancak, Peygamberimiz ona "acele etme, belki Allah sana bir arkadas bulur" diyerek beklemesini söyledi Bunun üzerine Hz Ebu Bekir iki deve satin alip, hicret edecegi günü beklemeye basladi
Kureysliler müslümanlarin Medine'de tutunduklarini görünce telasa düstüler Peygamberimizin hicretine engel olabilmek için Darü'n-Nedve adi verilen meclis binasinda toplandilar Çesitli fikirler ve düsünceler ileri sürerek sonuçta Ebû Cehil'in düsüncesinde karar kildilar
Ebu Cehil, her kabileden bir delikanlinin seçilmesini, bunlarin hep birlikte Peygamberimizi öldürmelerini teklif etti Böylece Abdi Menâçogullarinin bütün kabilelerle çarpisamayacagini, kan davasindan vazgeçeceklerini bildirdi
Onlar bu tip hileler düsünürlerken Peygamberimiz Hz Ebû Bekir'in evine vardi Allah'in kendilerine hicret iznini verdigini bildirerek yol hazirliklarina baslanildi Mekkelilere ait bazi emanetlerin sahiplerine teslim edilmesi ve müsrikleri yaniltmak amaciyla Hz Ali'ye Peygamberimizin evinde kalmasi emredildi
Gecenin geç vaktinde müsrikler Peygamberimizin evini kusattilar Allah Rasûlü Kur'ân okuyarak Allah'a siginmis böylece müsriklerin arasindan görünmeden geçmistir Bir müddet sonra müsrikler Peygamberimizin yataginda yatanin Hz Ali oldugunu görünce hayrete düsmüs ve tuzaklarinin bosa gittigini anlamislardir
Rasûlullah (sas) Hz Ebu Bekir'le birlikte Sevr Dagi'na dogru yol alip Hira magarasina gizlendiler Bu dag Medine tarafinda degil, Cidde tarafinda Mekke'nin kuzey batisinda yer aliyordu Müsrikleri sasirtmak için de böyle bir yola basvurulmustu
Müsrikler hz Ali'yi ve Hz Ebû Bekir'in kizi Esma'yi sikistirmis fakat bir sey ögrenememis lerdir Iz sürenleri yanlarina aldilar; dag, tepe demeden her tarafi aradilar Bir ara magaranin agzina kadar geldiler, magaranin önüne bir güvercinin hemen Rasûlullah'in oraya girmesinden sonra yuva yaptigini, örümcegin ag örttügünü görünce Allah Rasülünün magarada gizlenmesinin mümkün olabilecegini düsünemediler Elleri bos olarak geri döndüler
Hz Peygamber (sas) ile Hz Ebu Bekir bu magarada üç gün kaldilar Hz Ebu Bekir'in oglu Abdullah ve kizi Esma onlara yemek tasidilar Hz Ebu Bekir'in çobani da koyunlarini Abdullah'in geçtigi yerlere sürerek izlerini silmeye çalisti Yol Kilavuzu Uraykit Peygamberimiz ve Hz Ebubekir'in binecegi develeri getirdi Peygamberimiz devenin ücretini Ebu Bekir'e ödeyerek yola koyuldular Yolculukta geceleri yol aliyor, gündüzleri gizleniyorlardi
Kureysliler, Peygamberimizi bütün ugraslarina ragmen bulamayinca saskina döndüler Onu bulana yüz deve vereceklerini vadettiler Bu ödül herkesi heyecanlandirdi Yüz deveye sahip olabilme ümidiyle her tarafi aramaya basladilar Her yöne haberciler gönderildi Bu habercilerden birisi de Süraka'nin yurduna gelmisti Onlar da Allah Rasûlünü bulabilmek ve yüz deveye sahip olabilmek için firsat kolluyorlardi Bir gün adamin birisi üç kisilik bir yolcu kabilesinin gitmekte oldugunu gördü Bunu bir toplulukta anlatti Süraka uyanik bir kimse idi Adami yaniltmak ve sözü kesmek için onlar falancalardir dedi Adam da kesin bir sey bilmediginden susmak zorunda kaldi Bunun üzerine Süraka evine geldi Atini ve oklarini hazirladi Belirtilen yöne dogru hizla yol almaya basladi Süraka kisa bir müddet sonra Peygamberimiz ve Hz Ebû Bekir'e yetisti Onlara "bugün seni benden kim kurtarabilir" diye bagirdi Peygamberimizin duasiyla Süraka'nin atinin ön ayaklari kuma gömüldü Böylece Allah bu kutsî Medine yolculugunda Rasûlünü yalniz birakmamis ve onu tehlikelere karsi bir kez daha korumustu
Atinin kuma gömülmesi sonucunda gerçegi anlayan Süraka affini rica etti Peygamberimiz de ona dua ederek affetti Süraka minnet altinda kalmak istemiyordu Peygamberimize ikramda bulunmak istiyordu Peygamberimiz de onun hiç bir ikramini kabul etmek istemedi Ikraminin kabul edilebilmesi için müslüman olmasinin gerektigini ögrendi ve müslüman oldu
Kureys'in vadettigi yüz deveye sahip olmak isteyenlerden birisi de Büreyd idi O da kendi kabilesinden yetmis atli ile yola çikmis, Peygamberimize yetismisti Ancak bütün gayretlerine ragmen muvaffak olamamis sonuçta Büreyd'e Islâm teblig edildi Büreyd ve yanindakiler müslüman oldular Büreyd, peygamberimi zin Medine'ye bayraksiz girmesinin uygun olmayacagini düsünerek, basindan sarigini çikardi, mizraginin ucuna bagladi, böylece Medine'ye kadar Peygamberimizin bayraktarligini yapmis oldu
Peygamberimizin Mekke'den çiktigini duyan Medine'deki müslümanlar yollari gözlüyorlardi Her gün günesin dogumundan önce Harra mevkiine çikiyorlar, sicak bastirincaya kadar bekliyorlardi Bir gün Yahudi'nin birisi bir isiyle ilgili olarak yüksek bir kuleye çikip etrafi gözetlemeye baslamisti Peygamberimizin ve arkadaslarinin gelmekte oldugunu gördü Kendisini tutamayarak heyecanla " ey Arap toplulugu! Iste nasibiniz, devletliniz, beklediginiz ulu kisiniz geliyor" diyerek Rasûlullah'in geldigini onlara haber verdi
Medineliler yollara dökülüp Peygamberimizi karsiladilar Peygamberimiz burada bir müddet kaldi ve Kuba Mescidi'ni insa ettirdi Hz Ali de Kuba'da Rasûlulah'a yetisti
Süheyb b Sinan da hicret etmek için yola çikmisti Kureysliler onun yolunu çevirdiler, göndermek istemediler Süheyb, biriktirdigi bütün serveti Kureyslilere birakmak sartiyla yoluna devam etti
Peygamberimiz bir kaç gün sonra Medine'ye hareket etti Hareketinden önce Neccârogullarina kendisini Medine'ye götürmeleri için haber gönderdigi de rivayet edilmektedir Abdulmuttalib'in annesi Neccarogullarinin kiziydi Dolayisiyla Neccarogullari Abdulmuttalib'in dayilari oluyordu
Neccarogullari Peygamberimizi Medine'ye götürdüler Halk Peygamberimizi agirlamak için can atiyordu Allah Rasûlü hiç kimseyi kirmak istemiyordu " Devenin yolunu açiniz Nereye çökecegi ona buyrulmustur" diyordu Deve bos bir araziye çöktü Peygamberimiz bu araziye akrabalarindan kimin evinin yakin oldugunu sordu Böylece Neccarogularindan Ebu Eyyûb El-Ensâri'nin evine misafir oldu
Hz Peygamber (sas)'in Medine'ye gelisi Medineli mü'minleri büyük bir sevince bogdu
Bütün mü'minler, evlerinin damina çikmis; gençler ve hizmetçiler yollara dökülmüsler "Yâ Rasûlallah! Yâ Muhammed! Yâ Rasûlallah!" diyerek bagiriyorlardi (Müslim, Sahih, VIII, 237) Çocuklar ve hizmetçiler, yollarda ve damlarda "Rasûlullah geldi! Allahû ekber! Muhammed geldi! Allahû ekber! Muhammed geldi! Allahu ekber, Muhammed geldi! diyorlar, Habesliler de, sevinçlerinden kiliç kalkan oynuyorlardi (Ebû Davud Sünen, II, 579)
Kadinlar ve çocuklar, hep bir agizdan: "Vedâ tepelerinden dolunay dogdu bize! Allah'a yalvaran oldukça, sükür etmek gerekir halimize, Ey bize gönderilen Peygamber! Sen boyun egmemiz gereken bir emr ile geldin bize" diye siirler okuyorlardi (Semhudî, Vefaü'l-Vefa, I,187, Halebi insanü'l-Uyun, II, 58)
Berâ' b Âzib: "Peygamber (sas) Medine'ye gelince, Medinelilerin Rasûlullah'a sevindikleri kadar hiç bir seye sevindiklerini görmedim demistir
Enes b Mâlik de: "Ben, Rasûlullah'in Medine'ye girdigi günden daha güzel, daha parlak bir gün görmedim" der (Ibn Sâ'd, Tabakat, I, 233, 234)
Rasûlullah Medine'ye varinca mü'minlerin her biri kendi evinde agirlamak istediler ve bu konuda yarisircasina hareket ettiler Rasûlullah'i misafir edebilmek için devesinin önüne geçiyorlardi Efendimiz onlara "Devenin yolunu açiniz! Nereye çökecegi ona emir buyurulmustur" diyordu (Semhûdî-Vefâü'l-Vefâ, I,183)
TARIHTE HICRET: HZ IBRAHIM (AS)'IN HICRETI:
Hz Ibrahim, kendi kavmine Allah'in dinini anlatmada hiç bir engel tanimamis, Nemrut'un zorbaligina boyun egmemis, bir bir iskencelere maruz kalmasina ragmen yolundan dönmemistir Fakat O'nun bütün gayretleri bir netice dogurmamis ve toplumunu küfür batakligindan çekip almamistir Artik netice belli olmustur; kavmi kendi dogrultusunda gitmektedir Hz Ibrahim de tevhid üz ere yoluna devam etmektedir
Hz Ibrahim kavminin iman etmesine imkân ve ihtimal kalmadigini anlarinca, sapiklik ve küfür diyarindan uzak kalmak amaciyla, her seyiyle yalniz Allah'a kulluk edebilmek için hicret etmistir (Elmalili Muhammed Hamdi Yazir, Hak Dini Kur'ân Dili, II, 1437)
Hz Peygamber (sas) de söyle buyurmustur: "Her kim diniyle bir yerden bir yere hicret ederse, gittigi yer bir kars i yer de olsa Cennet'te Ibrahim ve Muhammed (sas) onun arkadasi olur"
ASHAB-I KEHF'IN HICRETI:
Batil düzenler, gerçekten Hakk'a inananlara hayat hakki tanimak istemezler Onlar gerektiginde bütün zulüm mekanizmalarini inananlarin aleyhine çalistirmaktan geri durmazlar Çünkü, yarasanin isiktan ürktügü gibi, onlar da inananlarin gerçekleri ve mutlak dogrulari gözleri önüne sermeleri böylece kendi menfaatlerinin ortadan kalkmasindan, ilahlik davalarinin sahteliginin ortaya çikmasindan, sömürü çarklarinin durmasindan endiselenirler, korkarlar Tarih boyunca inananlara zâlim düzenler eliyle yapilan zulüm, baski ve siddetin asil nedeni budur Bugün yeryüzünün her bölgesinde müslümanlar üzerindeki baski ve terör bundan kaynaklanmaktadir
Kur'ân-i Kerîm Ashab-i Kehf'ten: "Rablerine inanan gençler" (el-Kehf, 18/13) olarak söz etmektedir Bunun üzerine; "Allah da onlarin hidayetlerini artirmisti" Ashab-i Kehf'in, kavimleri Allah'tan baska tanrilara taptiklari için onlardan uzaklasmalarini Kur'ân övgüyle anlatmaktadir Onlar bu davranislariyla dogru yolu bulman ve Allah'in rahmetine kavusmayi gaye edinmislerdi
" Sunlar, su bizim kavmimiz, Ondan (Allah'dan) baska tanrilar edindiler Bunlarin üzerine bari açik bir delil getirseydiler ya? Artik yalan yere Allah 'a karsi iftira edenlerden daha zâlim kimdir?" dediklerinde, onlarin kalplerini (sabir ve sebat ile hakka) baglamistik"
(Birbirlerine söyle demislerdi):
"Madem ki siz onlardan ve Allah'tan baska tapmis olduklarindan ayrildiniz, o halde magaraya (çekilip) siginin ki; Rabbiniz size rahmetinden genislik versin, isinizden de size fayda hazirlasin " (el Kehf,18/ 14,16) Böylece onlar, zâlim bir toplum içinde yasayip, dinlerini açiga vuramamaktansa magaraya çekilip orada inançlarini yasamayi tercih etmisler ve son derece az olduklari için, mevcut düzene karsi duramayacaklarini anlamis bulunuyorlardi
HABESISTAN'A HICRET:
Islâm'in ilk yillarinda, sahabîlerin önemli bir kismina ve özellikle zayif ve kimsesizlere, "Rabbiniz Allah'tir" demeleri nedeniyle sayisiz zulümler uygulaniyor, dinlerinden vazgeçirmeleri için onlara büyük baskilar yapiliyordu Peygamber Efendimiz, sayilari yüzü bulan sahabiye Habesistan'a hicret etmelerini tavsiye etti Orada kendilerini himaye edecek iyi niyetli bir hükümdarin varligindan söz etti Bunun üzerine Habesistan'a iki defa hicret edildi
Mekke o siralarda gerçekten Islâm gibi e ssiz, tevhide dayali yüce bir inanç ve hayat düzenini kabul edenler için agir sartlari bulunan bir ortamdi Habes istan'da da Islâmî bir düzenin varligindan söz edilemezdi ama en azindan orada dini hürriyet vardi ve zulüm yoktu Diger taraftan Islâm ülkesi diyebilecegimiz bir yerin de varligi söz konusu degildi Henüz böyle bir tesebbüse girebilmek için gerekli sart ve imkanlardan da müslümanlar tamamiyla mahrum bulunuyorlardi Bu nedenle Dârü'l- Küfr olan Mekke'yi birakip Darü'l-Emin (güven ülkesi)'e göç için bir izin verilmis oluyordu
HICRETIN HÜKMÜ:
Kur'ân'in bir çok âyeti hicretten, hicretin gereginden, hicret edenlerden ve etmeyenlerden söz eder
Hicretin ne denli önemli olduguna su âyetler gayet açik bir sekilde isaret etmektedir:
"Öz nefislerinin zâlimleri olarak canlarini alacagi kimselere melekler derler ki: "Ne iste idiniz?" Onlar: "Biz yeryüzünde dinin emirlerini uygulamaktan aciz kimseler idik" derler Melekler de: "Allah'in arzi genis degil miydi? Siz de oradan hicret etseydiniz ya" derler Iste onlar böyle Onlarin barinaklari Cehennemdir O ne kötü bir yerdir Erkeklerden, kadinlardan, çocuklardan zayif ve acz içinde birakilip da hiçbir Çareye gücü yetmeyen ve (hicret) için bir yol bulamayanlar müstesna" (en-Nisâ, 4/97, 98)
Bu âyetlerin inis sebebi hakkinda Ibn Abbas (ra) sunu nakletmektedir:
"Peygamber (sas) zamaninda bazi müslümanlar müsriklerle birlikte durup onlarin sayilarinin artmalarina neden oluyorlardi (savas sirasinda) ok, onlardan bazilarina isabet edebiliyor veya boynu vurulup öldürülebiliyordu Bunun üzerine bu ayetler nazil oldu Yine Ibn Abbas (ra)'in rivayet ettigine göre; bir kisim Mekkeliler Islâm'a girmi s, fakat müslümanliklarini açiga vurmamislardi Bedir savasi gününde müsrikler onlari da beraberlerinde savasa götürdüler ve bazilari bu savasta öldü Müslümanlar bunun üzerine: "Bizim arkadaslarimiz müslüman idiler, savas a zorla sokuldular" deyip, onlara Allah'tan magfiret dilediler Bunun üzerine bu âyetler nazil oldu" (Ibn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azim, I, 542)
Demek ki mü'minler, bu gibi durumlard a "biz Islâm'i ayakta tutamayacak kadar zayif kimseler idik" demekle kendilerini kurtaramayacaklardir Çünkü bunlar Islâm'i tamamiyle yasayabilmek için herhangi bir tesebbüste bulunmamislar ve böylece "kendilerine zulm etmislerdir" fakat, gerçekten hicret edemeyecek durumda bulunan zayif kimseler bundan müstesnadir
Bu âyetler, müsrikler arasinda bulunup da dinini ayakta tutamayan herkesi kapsamaktadir Hicret edebilecek durumda olup da hicret etmeyenlerin, kendi nefislerine zulmetmis olduklari ve bu ayetin hükmüne göre, haram isledikleri icmâ ile kabul edilmis tir (Ibn Kesîr Tefsîr, I, 542) Bu hüküm kiyamete kadar bakîdir ve genel bir hükümdür Herhangi bir durum onu, dinini yas ayabilecegi, inancinin gereklerini yerine getirebilecegi Darü'l-Islam'a hicret etmekten alikoymaz
Hanbelî hukukçulara göre bir kimsenin, Darü'l- Harp'te dinini açiga vurup yasayabiliyor bile olsa, müslümanlarin sayisini çogaltmak ve cihada katilabilmek için Dârü'l-Islâm'a hicret etmesi sünnet olur Hanefi mezhebinde ise küfür diyarindan Islâm diyarina hicret etmek vaciptir S âfiîlerden el-Mâverdî'ye göre de, müslüman herhangi bir küfür beldesinde dinini açiga vurabiliyorsa, orasi onunla Daru'l-Islâm olmu s olur Orada durmak, hicret etmekten daha iyidir Çünkü böylelikle kendisinden baskalarinin,da Islâm'a girmeleri umulabilir Ancak el-Mâverdî'nin bu görü süyle, konu ile ilgili olarak Darü'l-Harp'ta kalmayi haram kilan ayet ve hadisler arasindaki aykirilik açiktir Hicret hükmü, Darü'l-Harp'te müslüman olup oradan uzaklasabilecek güçte olan herkes için geçerlidir (es-Sevkânî, Neylü'l-Evtâr, VIII, 28, 29) Darü'l-Harp'ten hicret etmenin, herhangi bir ma'siyetin is lenmesi veya herhangi bir emrin yerine getirilmemesi veya Islâm devlet baskaninin istemesiyle vacip olacagi konusunda icmâ' vardir (es-Sevkânî, age, VIII, 29)
Kisi "ben hicret edecegim ama, gidecegim yer tanimadigim, yabancisi oldugum bir yerdir Acaba orada geçimimi saglayabilecek miyim? Sonra ne zaman gelecegi bilinmeyen ölüm, beni yolda yakalarsa hicret etmis sayilabilir miyim" gibi bir takim düsünceleri içinden geçirebilir Ancak bunlar yersiz düsüncelerdir Çünkü: "Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek, barinacak bir çok yerler bulur, genislik de bulur Kim evinden Allah ve Rasûlüne muhâcir olarak çikip da sonra yolda ölürse, onun mükâfati Allah'a aittir (en-Nisâ, 4/1II) Bu bakimdan ne rizik endisesi ne de "yolda ölüm" düsüncesiyle farz olan hicretten geri kalamaz
Yeryüzü iman-küfür mücadelesinin alanidir Bu mücadelede kimi zaman iman bazan da küfür egemen olmustur Mü'minler Islâmî kimliklerini yitirdikleri, imanî zaaflara düs tükleri, Islâmi ilimlerin yeterince tahsil edilmedigi ve cehaletin yayginlas tigi dönemlerde küfür Islâm'a gâlib gelecektir Islâmî ilimlerin çok iyi bilindigi, Islâm'in yasandigi, imanin kalb atislarinda bile hissedildigi dönemlerde ise kuskusuz Islâm egemen olacaktir
Islâm'in ve küfrün egemenligi ya da seytana zaman zaman firsat verilmesi insanin ve yeryüzünün kanunu hükmündedir Dolayisiyla mü'minler Islâm'in egemen olmadigi toplu mlarda yasama durumunda kalabilirler Bundan dolayi hicret zaman zaman gündeme gelebilir Hicret dönemi asla kapanmaz, Mekke'nin de fethinden sonra hicret gündeme getirilemez; hicret tarihin belirli bir dönemine ait bir olay degildir Hicret süreklilik arzeder ve kiyamete kadar kaimdir
Mekke'nin fethedildigi gün Abdurrahman b Safvan (ra) babasini getirerek, Rasûlullah'a babasinin da hicret sevabindan payini almasini istedigini bildirdi Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Artik hicret yoktur" diye cevap verir Rasûlullah'i bu konuda yumusatmak amaciyla, amcasi Hz Abbâs'in yanina gider ve bu konuda kendisine yardimci olmasini ister Hz Abbâs (ra), Peygamber (sas)'e "Allah askina kabul et" derse de, Hz Rasûlullah su cevabi verir: " Amcamin yeminini yerine getiririm, ama hicret yoktur" Hadîsin râvilerinden olan Yezid b Ziyâd: "Halki Islâm'in egemenligi altina girmis bulunan bir yerden hicret edilemez, demek istiyor" diye hadisi açiklamis tir (Ibn Mace Keffâret)
Burada görüldügü gibi Mekke'den hicret etmek artik söz konusu degildir Çünkü, hicretten maksat gerçeklesmis bulunuyor Artik Mekke'nin kendisi fethedilmek suretiyle Darü'l-Islâm olmu s ve Islâm'in bütünüyle hayata yansiyacagi bir yer haline gelmistir Allah'tan baska hiçbir varligin hâkimiyetinden söz edilemeyecektir
Diger bir kisim hadislerde ise, hicretin sürekliliginden söz edilmektedir:
"Kâfirlerle savasildikça hicretin sonu gelmeyecektir (es-Sevkânî age, VIII, 27) "Hicretten sonra hicret olacaktir Yeryüzünün en hayirlilari, Hz Ibrahim'in hicretini kendisine örnek alanlardir" (Ebû Davûd, Cihad)
Bu hadislerden anlasildigina göre, Islâm hâkim oldugu bir yerden hicret etmenin farz veya vâcib olmasi söz konusu degildir Ancak Darü'l-Harb'den Darü'l-Islâm'a hicret etmemin vucûbu kiyamete kadardir Ebu Bekr Ibnü'l-Arabî: "Hicret, Peygamber (sas) zamaninda farz idi Kendi dini veya nefsi için korkusu olan herkese farz olarak devam etmektedir Kesilen hicret Mekke'nin fethinden sonra, Mekke'den Medine'ye olan hicrettir" (es-Sevkânî age, VIII, 29) der
Hicretin hayata yansimasinda genel etkenlerden biri de Islâm devlet ba skanidir Halife, mü'minlerin bir yerden bir yere hicret etmelerini isteyebilir Mü'minler de buna aymak zorundadirlar Zira müslümanlar Halifenin Islâm'a muhalif olmayan bütün emirlerine uymak zorundadirlar Hilafet, Islâm'in bütün hükümlerinin direkt ya da dolayli olarak baglantili oldugu bir müessesedir
Peygamber Efendimiz, bazan büyük kalabaliklari bile hicret edip etmemekle serbest birakmistir Gönderdigi askerî müfreze (seriyye) kumandanlarina verdigi tâlimât arasinda s unlari da görmekteyiz: " Onlari Islâm'a davet et Kabul ederlerse, sen de bunu kabul et ve onlarla sava sma Sonra bulunduklari yerden muhâcirlerin yurduna hicret etmelerini iste Bunu yaptiklarinda do muhacirlerin leh ve aleyhlerinde olanin, kendilerinin de leh ve aleyhlerine olacagini bildir Eger hicret etmeyecek olurlarsa, durumlarinin bedevî müslümanlarin aynisi olacagini onlara bildir Onlara mü'minlere uygulanan Allah'in hükümleri uygulanacok, ancak müslümanlarla birlikte cihada katilmadikça fey' ve ganimetten pay alamayacaklardi r" (Ibn Kesîr, Tefsîr, III, 329)
Hicretin devlet politikasinda önemli bir yeri olmalidir Islâm Devleti, durumuna göre hicretle ilgili bir takim düzenlemelere girismek zorundadir
Bu gibi istisnâî durumlarin maksat ve nedenleri arastirildiginda bazi zümrelerin bundan istisna edilmesi de tamamen toplumun iyilik ve hayriyla yakindan ilgilidir Mesela: Müzeyne, Medine'nin 35 km uzagindaydi ve yüzlerce savasçiya sahipti Bunlarin bulunduklari topraklarda birakilmasi, Islâm Devlet topraklarini genisletme maksadini tas iyordu Bunlarin Islâm ülkesine hicret etmeleri birçok iktisâdî zorluklarin dogmasina neden olacak ve terkedilmis verimli topraklar ve sular, yabancilari ve belki de Islâm düsmanlari tarafindan is gal edilecekti (Muhammed Hamidullah, Islam Peygamberi, II, 277, 278) Bu bakimdan Peygamber Efendimiz Islâm devleti sinirlarinin genislemesi ve müslümanlarin savas gücünün artirilmasi noktasindan hareket etmis ve duruma göre hicret üzerinde durmustur Hicretin diger bir amaci da; Islâm devletinin gücünü art tirmaktir
HICRET EDENLER VE ECIRLERI:
Allah (cc) için yapilan her hareket, tavir ve söz'ün karsiliksiz kalmasi mümkün degildir Allah için bulundugu yeri, bin bir zorluk altinda terk eden ve bununla Islâm'i daha iyi yasamayi, Allah'a daha mükemmel bir sekilde kullukta bulunmayi amaçlayan bir kimsenin eli bos döndürülmesi düsünülemez Allah (cc) Kur'ân-i Kerîm'de, hicret edenlere müjdeler vermektedir:
"Muhakkak iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler, iste onlar, Allah'in rahmetini umabilirler" (el-Bakara, 2/ 219; et-Tevbe, 9/2I)
"Muhacir ve ensardan daha önce iman etmis olanlarla (sonradan) onlara ihsan ile uyanlardan Allah razi olmustur Ve onlar da Allah (in kendilerine verdigi nimet ve sevap)dan razi olmuslardir Onlar o cennetlerde ebedî kalicidirlar" (et-Tevbe, 9/1II)
"(Kendilerine) Zulmettikten sonra Allah yolunda hicret edenleri dünyada iyi bir sekilde yerlestirecegiz elbette, ahiretteki ecir (leri) ise daha büyüktür Keske ölmüs olsalardi" (en-Nahl, 16/41)
Amr b el-Âs (ra), Rasûlullah'a kendisinin günahlarinin affedilmesi sartiyla bey'at edecegini söyleyince, Rasûlullah'tan su cevabi aldigini anlatmisti: "Sen Islâm'in kendisinden (yani kisi müslüman olmadan) önce islemis günahlari yok ettigini bilmiyor muydun? Hicretin ve haccin da ayni sekilde (bunlar yapilmadan önce) islenmis günahlari silip süpürdügünü bilmiyor muydun?"
Allah, bütün yeryüzünün ve tüm kâinatin biricik ve mutlak sahibidir Bütün varlik âlemini insan için yaratan ve onlari insanin emrine veren Allah'tir Insan ise; kendisine kulluk etmek, Islâm düzenini gerekleriyle birlikte, noksansiz olarak yasamak için yaratilmistir Bundan yüz çevirenleri cezalandiracak, sudan bahanelerle ibadetten geri kalanlarin mazeretlerini kabul etmeyecektir Ve bu mazeretler onlari kendi nefislerine zulüm etmis olmaktan" kurtaramayacaktir Bu konuda Allahu Teâlâ kullarina söyle seslenmektedir:
"Ey inanmis olan kullarim, muhakkak, benim mülküm olan yeryüzü (çok) genistir O halde (suna buna degil de) yalniz bana ibadet edin (el-Ankebût; 29/56)
Bu ayetin, Islâm'i açikça ya sayamayan Mekkeli, güçsüz bir kisim müslüman hakkinda nazil oldugu bildirilmektedir
Bu ayet, Allah'in inanan kullarina, dinlerini açiga vurup yasayamadiklari bir yerden, onu kolayca yasayabilecekleri baska bir yere hicret etmeleri için bir emirdir Rasûlullah (sas) söyle buyurmustur: "Memleketler, Allah'in memleketleridir Kullar da Allah'in kullaridir Nerede hayir bulursan orada yerle" ( Ibn Kesîr, Tefsirü'l-Kur'âni'l Azim, II,14) Bütün insanlar Allah'in kuludur ve yeryüzü de Allah'indir, bütün genisligiyle yalniz onundur Arz bütün insanlari içine alacak kadar genistir O halde insan bulundugu yerde dininî, bütünüyle Allah'in emirlerini yasayamiyor, bu konuda zorluklarla karsi karsiya birakiliyor, Allah'tan baska her seye ve herkese kul olmasi için zorlaniyor ve bu telkin yapiliyorsa orasi müslümanin yasayabilecegi yer degildir Yasayabilecegi yeri aramali ve bulmalidir "Bütün yeryüzü Allah'in olduktan sonra, onun Allah indinde en çok sevileni kullarinin yalniz kendisine ibadet ettikleri yerdir"
Islâm'da hiç bir sey putlastirilamaz, isterse, bu içinde dogup büyüdügümüz, yakinlarimizin malimizin, ticaretimizin, aci tatli her türlü hatiralarimizin ve daha nice güzel seylerimizin bulundugu yer olsun Müslüman nerede inancini yasayabiliyorsa, vatani orasidir "Kisinin bulundugu memlekette yalniz Allah'a ibadet etmek kolay olmaz; dinini açiga vurmakta zorluklarla karsilasir, daralirsa, orada baglanip kalmamali, ibadetlerini serbest yapabilecegi yere gitmelidir Hicret edip o darliktan genislige çikmak için ne gerekiyorsa yapmak ve Allah'a kulluk etmek mü'minin prensibi olmalidir" (Elmali, UH Y Hak Dinî Kur'ân Dili, V, 3790)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #21
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet



HİCRET'İN İSLÂM TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ
Şükrü ÖZBUĞDAY
Hicret, İslâm tarihinin en önemli olayıdır Hicret, Müslümanları, müşriklerin zulmünden kurtarmış, İslâm'a yayılma imkânı
sağlamış, böylece İslâm inkılâbının başlanğıcı olmuştur Bu itibârla olaydan 17 yıl sonra, Hz Ömer'in halifeliği esnâsında, Hz Peygamber'in hicret ettiği yılın 1 Muharrem'i olan 16 Temmuz 622 tarihi "Hicri-Kamerî Takvim" için "takvim başı" olarak kabul edilmiştir
Bilindiği gibi Hz Peygamber, Mekke şehrinde doğmuştur Yüce Allah, O'nu burada peygamber olarak görevlendirmiştir
Görevinin gereği olarak, "(Önce) en yakın akrabalarını uyar" (1) âyet-i kerimesi gereğince, yakınlarından başlamak üzere,
insanları İslâm'a davet etmeye başlamıştır Kendilerini İslâm'a da'vet ettiği kimseler O'nu, el-Emin = güvenilir kişi olarak
tanıyorlardı O'nun dürüstlüğü ve ahlâkî üstünlüğü üzerinde ittifak halinde idiler Kendisinin Allah tarafından gönderilmiş ve
görevlendirilmiş Peygamber olduğunu duyunca, O'na inanmaya ve etrafında toplanmaya başladılar Müslümanların sayısı
günden güne artıyor ve İslâmiyet hızla yayılıyordu Ancak Mekke'de Kureyş kabilesinin ileri gelenleri bundan endişe duyuyor, toplum üzerindeki hâkimiyetlerini kaybedeceklerinden korktukları için O'na engel olmaya çalışıyorlardı Bunun için
Peygamberimize ve O'na inananlara amansız düşman kesilmişlerdi Müslümanlara zulmediyor, akıl almaz işkenceler
yapıyorlardı Hz Peygamber, Mekkelilerin kendisine ve Müslümanlara karşı takındıkları tavır karşısında, hiçbir zaman yılmadı, doğacağına kesinlikle inandığı İslâm güneşine, başka ufuklar aramayı düşündü
Müşriklerin, tahammülü çok ğüç olan bu zulümleri karşısında, Mekke'de Müslümanlar korunamaz hale gemişlerdi Bu sebeple
Müslümanların Medine'ye hicret etmeleri kararlaştırılmıştı Sevgili Peygamberimiz (sas) ; "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki
kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi" (2) diyerek, Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi
Böylece Peygamberliğin 13'üncü yılının ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret başlamış oldu
Kâbe'ye yapılan senelik hac görevi, Arap yarımadasının bütün noktalarından Arapları Mekke'ye getiriyordu Hz Peygamber,
bu sefer, kendisine sığınma imkânı ve peygamberlik vazifesini yerine getirme izni verecek bir kabile bulup, iknâ etmenin yollarını aradı Birbiri ardınca, yanlarına gittiği onbeş kabilenin temsilcilerinin hepsi de az çok kaba bir şekilde kendisini geri çevirdiler
Umudunu hiç kaybetmedi, son olarak yarım düzine kadar Medineli ile karşılaştı Yahudi ve Hristiyanların komşuları olan bu
kişiler, Peygamberler ve ilâhi vahiyler kavramına yabancı değillerdi, üstelik onlar, bu kutsal kitap sahiplerinin, bir Peygamberin, son bir tesellicinin gelmesini beklediklerini de biliyorlardı O yüzden bu konuda başkalarından önce davranmak fırsatını kaçırmak istemediler, derhal Hz Muhammed'e inandılar, kendisine Medine'de diğer inananlar bulmaya çalışacakları ve gereken desteği vereceklerine dâir söz verdiler Ertesi yıl oniki kadar Medineli kendisine bağlılık yemini ettiler ve İslâm'ı öğretecek bir öğretmen-dâvetçi istediler Bu görevi üzerine alan Mus'ab, bu işte hayli başarılı oldu ve bir sonraki sene Mekke'ye hac sırasında yeni müslüman olmuş, yetmiş üç kişilik bir kafile gönderdi Bunlar Hz Peygamberi ve diğer Mekkeli Müslümanları kendi şehirlerine göç etmeye dâvet ettiler, onları koruyacakları ve kendi aile bireyleriymiş gibi bağırlarına basacakları sözü verdiler Böylece Müslümanların en büyük kısmı gizlice ve küçük gruplar halinde Medine'ye hicret etti, (3) Kısa zamanda, Mekke'li Müslümanların hemen hepsi Medine'ye göç etti Yanlızca Hz Ebû Bekir ile Hz Ali'yi, Hz Peygamber Mekke'de alıkoymuştu
Böylece İslâmiyet Medine'de de yayılmaya başladı Bu durum Kureyş ileri gelenlerini daha da telâşlandırdı Medine'nin
kuvvetli bir İslâm merkezi haline gelmesinin aleyhlerine olacağını anladılar Konuyu tartışmak ve bir hal çâresi bulmak üzere
"Dâru'n - Nedve" denilen yerde toplandılar Uzun uzun görüştüler ve tartıştılar Sonunda kendilerine kurtuluş yolunu
göstermekten, dünya ve ahirette mutlu olmaları için çaba harcamaktan başka bir şey yapmayan, Peygamberimiz (sas)'i
öldürmeye karar verdiler Kendilerince çok gizli olarak aldıkları bu karar ve plânlarından Kur'an-ı Kerimde şöyle
bahsedilmektedir; "İnkâr edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen kuruyorlardı Allah düzen yapanların en iyisidir" (4)
Müşriklerin bu korkunç plânlarını Cebrâil (as) Peygamberimiz'e haber verdi: "Bu gece, her zaman yatmakta olduğun
yatağında yatmayacaksın, evini terk edeceksin" dedi Böylece Hz Peygamber'e hicret için izin verildi Peygamberimiz Hz
Ali'yi çağırdı: "Ben Medine'ye gidiyorum Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört Müşrikler beni yatıyor
sansınlar, onlara bir şey sezdirme Sabahleyin şu emânetleri sahiplerine ver Ondan sonra sen de hemen gel" dedi
Ortalık kararınca, Kureyş'in seçme cânileri evin etrafını sardılar Sabahleyin evinden çıkarken hep birden saldırıp
öldüreceklerdi Hz Ali, Rasûl-i Ekrem'in yatağına yattı Hz Peygamber eline bir avuç kum alıp evini çeviren müşriklerin
üzerine saçtı Saçılan kum taneleri, cânilerden her birine isâbet etmiş, hepsi de derin bir uykuya dalmışlardı Peygamberimiz
(sas) "Yâ-sin " Süresi'nin şu anlamdaki âyetini okuyarak aralarından geçip gitti: "Biz onların önlerine ve arkalarına birer
sed çektik, böylece gözlerini perdeledik Onlar artık elbette görmezler" (5)
Rasûlü Ekrem gece evinden ayrıldıktan sonra Kabe'yi tavaf etti Sonra doğduğu yerden ayrılış hüznünü ifade eden şu sözleri
söyledi "Ey Mekke! Sen Allah katında yeryüzünün en hayırlı ve en bana sevimli yerisin Eğer çıkmak zorunda
bırakılmasaydım senden ayrılmazdım" (6) Ertesi gün öğle sıcağında Hz Ebû Bekir'in evine vardı Allah'ın emriyle beraber
Medine'ye hicret edeceklerini bildirdi
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sas), Hz Ebû Bekir'le birlikte Mekke'den çıkıp, Sevr Dağı'na gelerek oradaki
mağarada saklandılar Kureyş'in araması bitinceye kadar, üç gün üç gece mağarada kaldılar Hz Peygamber'i ve Ebû
Bekir'i arayanlar, iz sürerek nihâyet Sevr'deki mağaranın ağzına kadar geldiler Ayak sesleri ve konuşmaları içeriden
duyuluyordu Hz Ebû Bekir, başını kaldırdığı zaman onların ayaklarını görmüş ve heyecanla: "Ya Resûlâllah, eğilip baksalar,
bizi görecekler" demişti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Korkma, Allah'ın yardımı bizimledir (7) İki yoldaş ki,
üçüncüsü Allah'tır, hiç endişe edilir mi?" buyurdu(8)
Takipçiler Sevr dağına henüz çıkmadan, bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş, bir çift beyaz güvercin yuva yapıp yumurt-
lamıştı Bu durumda Kureyşliler, mağaranın içine bakmanın ahmaklık olacağını düşünerek bırakıp gittiler
Resûlüllah'a ilk vahiy Hîra (Nûr) dağındaki mağarada gelmişti Hiradaki mağara ile Serv'deki mağara arasında geçen müddet,
HzPeygamberin, Peygamberlik hayatının Mekke devrini teşkil etmişti Sevr dağındaki mağaradan başlayan hicret ise, Mekke
devrinin sonu, Medine devrinin başlanğıcı olmuştur(9) Hicret yolculuğunda Peygamberimiz, iki önemli takiple karşılaştı
Müdliçoğullarından Surâka, Kureyş'in ilân ettiği mükâfatı ele geçirmek hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmiş olan hicret
kafilesini tâkibe koyuldu Atını dörtnala sürerek Resûlûllah'a ve arkadaşlarına yaklaştığı sırada atı sürçüp kapaklandı Kendisi
de yere yuvarlandı Yeniden atına binip koşturdu Tam yaklaştığı sırada atının ön ayakları kuma saplandığı için, yine düştü Atını
zorlukla kurtardı Surâka'nın morali iyice bozulmuştu Hz Peygamber'den özür diledi Yazılı bir emanname alarak geri döndü, diğer takipçileri de "ben aradım, boşuna yorulmayın, bu tarafta yok" diyerek geri çevirdi
Eslemoğullarından Büreyde de, Kureyş'in ilân ettiği mükâfatı alabilmek için Resûlüllah'ı tâkibe başlamıştı Fakat ilk görüşte
yanındakilerle birlikte müslüman oldu Daha sonra başındaki beyaz sarığı çözerek mızrağının ucuna bağladı; "sizin gibi şanlı bir
kafile bayraksız gitmez İzin verirseniz ilk alemdârınız olayım" diyerek tâ Kubâ Köyü'ne kadar bu şanlı Kâfileye bayraktarlık
yaptı
Hz Peygamber'in yola çıktığı Medine'de duyulmuştu Bu yüzden Medineliler, Rasûl-i Ekrem (sas)'i karşılamak üzere her
sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı 12 Rabîulevvel Pazartesi günü yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca ümitlerini
kesip dönmüşlerdi Bu esnâda bir iş için evinin çatısına çıkan bir Yahûdi, bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve
yüksek sesle:
"İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor "diye haykırdı Medineliler, bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler
Hz Peygamberi Medine'ye yaya yürüyüşle 1 saat uzaklıkta Kubâ köyünde karşıladılar Peygamberimiz burada, Amr b Avf
oğulları'nda 14 gece misâfir kaldı Bu esnâda Kur'an-ı Kerim'de "takvâ üzere yapıldığı" bildirilen Kubâ Mescidini binâ etti
ve burada namaz kıldı (10)
Hz Peygamber'den 3 gün sonra tek başına yola çıkmış olan Hz Ali de gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek, Kubâ'da iken
kafileye yetişti
14 gün sonra, bir Cuma günü Peygamberimiz devesine bindi Karşılamağa gelenlerle muhteşem bir alay içinde Medine'ye
hareket etti Yolda "Sâlim b Avfoğulları"na ait "Rânûna Vâdisi"nde öğle vakti oldu Hz Peygamber, burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk cuma namazını kıldırdı Bu ilk cuma hutbesinde, Sevgili Peygamberimiz, İslâm'ın bazı temel prensiplerine temas ettiği için, burada nakletmeyi faydalı görüyorum; Rasûl-i Ekrem, birinci hutbeye Allah'a hamd ve senâ ederek başladı ve şöyle devam etti:
"Ey insanlar, ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz, fırsat elde iken iyi işlere koşunuz Allah'ı çok anmak, gizli ve âşikar çok
sadaka vermek suretiyle O'nunla aranızdaki bağı kuvvetlendiriniz Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görürsünüz,
kaçırdıklarınızı tekrar elde edersiniz"
Biliniz ki, Cenâb-ı Hak, içinde bulunduğum yılın bu ayında, bugün şu bulunduğum yerde cuma namazını kıyâmete kadar,
üzerinize farz kıldı Hayâtımda veya benden sonra -âdil veya zâlim- bir imamı olduğu halde önemsiz gördüğü veya inkâr ettiği
için, kim bu namazı terkederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin ve hiçbir işine hayır vermesin Biliniz ki, böylesini,
tevbe etmedikçe, ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliği Allah katında bir değer taşır Ancak, kim
tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder (11)
Ey insanlar, âhiret için azık hazırlayıp önceden gönderin Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız Sonra Rabbiniz
-arada tercüman veya perdedâr olmaksızın- bizzat:
-Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermiş, ihsanda bulunmuştum Sen bunlardan âhiretin için ne
gönderdin, diye soracaktır O kimse sağına, soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek Sonra önüne bakacak, orada
cehennem'i görecek Öyleyse yarım hurma ile de olsa, kendini ateşten korumaya gücü yeten, bunu yapsın Buna gücü
yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsın Çünkü bir iyiliğe 10'dan 700 katına kadar sevap verilir Allah'ın selâm ve
rahmeti üzerinize olsun"
Hz Peygamber, birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra, ikinci hutbede de şunları söylemiştir:
"Hamd Allah'a mahsustur O'na hamdeder, ondan yardım dileriz Nefislerimizin şerlerinden ve kötü işlerimizden Allah'a
sığınırız Allah'ın hidâyet verdiğini kimse saptıramaz O'nun saptırdığını da kimse doğru yola koyamaz
Allah'tan başka ilâh olmadığına şahâdet ederim O birdir, eşi, ortağı ve benzeri yoktur Sözlerin en güzeli, Allah Kitabı
(Kur'an-ı Kerim) dir Allah'ın, kalbini Kur'an ile süslediği, küfürden sonra İslâm'a soktuğu, Kur'an-ı, diğer sözlere tercih
eden kimse felâh bulup kurtulmuştur
Allah'ın sevdiğini seviniz Allah'ı bütün kalbinizle (can ve gönülden) seviniz Allah kelâmı Kur'an'dan ve zikrinden
usanmayınız Allah'ın kelâmına karşı kalbiniz katılaşmasın
Yalnız Allah'a kulluk edip, ibâdetinizde Ona hiçbir şeyi ortak yapmayınız Ondan hakkıyla sakınınız Yaptığınız iyi şeyleri
dilinizle doğrulayınız Aranızda Allah'ın rahmet ve merhametiyle sevişiniz Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun"(12)
Cuma namazından sonra Hz Peygamber (sas), Medine'ye hareket etti Medine, tarihinin en önemli gününü yaşıyordu Halk,
bayram sevinci içinde, Kubâ'dan itibâren yolu, iki taraflı doldurmuştu Rasûl-i Ekrem'in anne tarafından akrabası olan
Neccâroğulları, O'nu karşılamaya gelmişlerdi Ensâr'ın ileri gelenleri O'na yaklaşarak:Ey Allah'ın Resûlü! İşte evlerimiz, işte
mallarımız, işte canlarımız emrinize hazır" dediler Peygamberimiz, onları taltif ve gönüllerini hoş ederek yoluna devam etti Tam şehre gireceği sırada kalabalık o dereceyi bulmuştu ki kadınlar, damların üzerine çıkarak şöyle şiir söylüyorlardı:
"Veda tepesinin sırtlarından ay doğdu üstümüze,
Allah'a davet eden bulundukça şükretmek vacip oldu bize"
Küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlar ve şu şarkıyı terennüm ediyorlardı:
"Biz Neccâr oğullarının kızlarıyız,
Ne mutlu bize Muhammed'in komşularıyız"(13)
Medine halkı, Resûlüllah (sas)'in gelişinden duyduğu sevinci, hiçbir şeyden duymamıştı Herkes Peygamber Efendimizi, kendi
evinde misafir etmek istiyor, "Ey Allah'ın Rasûlü, bize buyurunuz" diyerek deveyi durdurmak istiyorlardı Hz Peygamber ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest bırakmıştı
"Siz deveyi kendi haline bırakınız O memurdur, emrolunduğu yere gider" diyerek dâvet edenlerden izin istiyordu Nihâyet
deve, halen "Mescidü'n-Nebi"nin bulunduğu boş arsada çöktü, Rasûlüllah (sas) inmedi Deve kalkarak birkaç adım
gittikten sonra geri dönüp ilk çöktüğü yere yeniden çöktü, bir daha kalkmadı Hz Peygamber, devenin üzerinden inerek:
"Akrabamızdan en yakın kimin evi?" diyerek etrafındakilere sordu Hâlid b Zeyd:
"İşte evim, işte kapısı, buyurunuz Yâ Rasûlâllah" diyerek, Rasûl-i Ekrem'i dâvet etti Peygamber Efendimiz böylece Hz
Halid'in misafiri oldu Bu misâfirlik, "Mescidü'n-Nebi" nin inşaatı tamamlanıncaya kadar yedi ay devam etti
Rasûlüllahın hicreti Peygamberliğin 13'üncü yılında, 12 Rabiulevvel de olmuştur Bu tarih, aynı zamanda Peygamber
Efendimizin 53'üncü doğum yıldönümüdür
Hicretle, 23 yıl süren peygamberlik devrinin 13 yıllık "Mekke Devri" sona ermiş, 10 yıllık "Medine Devri" başlamıştır(14)
Hz Peygamber (sas), Medine'ye geldiklerinde, burada yaşayan yabancılarla, dayanışma temeli üzerine bir antlaşma
imzalamıştı Bu antlaşma, İslâm Dininin Müslüman olmayan topluluklarla barış içinde yaşamaya ve onlarla dâima iyi ilişkiler
içinde olmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir Yine Sevgili Peygamberimiz, Mekke'den gelen göçmenlerle Medine'li
Müslümanlar, yani "Muhacirler" ile "Ensar" arasında kardeşlik kurmuştu Bu kardeşlik esasına göre, Medine'li
Müslümanlar mallarının yarısını göçmen kardeşlerine vermişlerdi ki, tarihte bu dayanışma ve yardımlaşmanın bir benzerini daha
göstermek mümkün değildir Böylece, Medine şehrinde ilk İslâm topluluğu, kardeşlik ve dayanışma temelleri üzerine oluşmaya
başlamıştır
Böylece Hicret, ilk Müslümanların, sıkıntılı günlerden kurtulmalarına ve kardeşlik esası üzerine kurulan toplum hayatına
kavuşmalarına vesile olmuştur
Ayrıca İslâmiyet, Mekke şehri hudutları dışına Hicret'le taşmış ve bu güneş, dünyaya Medine ufuklarından yayılmıştır
Yazımı "HİCRET" başlıklı aşağıdaki şiirle bitirmek istiyorum:
HİCRET
Mekke'yle Medine arası yollar;
Çizik çizik, hasret arası yollar
Vardığı her nokta yine başlangıç;
Gitgide Allah'a varası yollar
Mekke'yle Medine arası yollar

Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin,
Yalnız iki çift nurdan güvercin
Bunlar iki dostun ayakları ki,
Yolları göklere bağlayan perçin
Bu çıplak yollarda ne in, ne de cin

Hicret, yurtdışında aranan destek
Dâvâ sahibine öz yurdu köstek;
Merkezi dışardan sarmaktır murad,
Merkezi çevreden fethidir istek
Hicret, yurtdışında aranan destek

İnsan kaçar, ufuk kaçar beraber,
Ufukta, varılmaz gâyeden haber
O ki, eteğinde, ufuk ve gâye,
O ki, Gaye -İnsan, Ufuk- Peygamber
İnsan koşar, ufuk kaçar beraber

Ayakta, Medine Müslümanları,
İslâm'ın "Yardımcısı" kahramanları
Rasûller Rasûlü uğruna fedâ
Malları, canları, hânümanları
Ayakta, Medine Müslümanları (15)

1- Şuarâ, 214
2- El-Buhârî, 4/255; Tecrid-i Sarih ter
cemesi, 10/86
3- Prof Dr Muhammed Hamidullah;
İslâm'a Giriş, Çev Cemal Aydın,
TDVYayınları, Ankara 1996, s,
13,14
4- Enfâl, 30
5- Yâ-Sîn, 9
6- İbn-i Mâce 2/1037 (Hadis no:
3108);
Tirmizi, 5/722 (Hadis No: 3925)
7- Tevbe, 40
8- El-Buhâri; 4/263; Tecrid-i Sarih ter
cemesi, 10/119 (Hadis No: 1557)
9- İrfan YÜCEL, Peygamberimizin Ha
yatı, DİB Yayınları, Ankara 1998
s:88-94
10- Tevbe, 108
11- İbn-i Mâce, Sünen, C 1, S
343 (Hadis No: 1081)
12- İbn-i Hişâm, 2/147
13- Mevlânâ Şiblî, Asr-ı Saâdet, Terc
Ö Rıza Doğrul, İst 1973, C 1, s
203
14- YÜCEL, age, 98, 99, 100
15- Necip Fâzıl KISAKÜREK

Kaynak: Diyanet dergisi, Sayı 103, 1999

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #22
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet




MEDINE DÖNEMI
Insanligin, cehaletin, sirkin ve putperestligin karanligindan ilâhi gerçeklerin aydinligina kavusup, ebedî kurtulusa erebilmesi için gönderilen son din olan Islâm'in örnek bir topluluk tarafindan nasil yasanacaginin ortaya kondugu ve insani insana köle olmaktan kurtaran, bunu bütün insanligi kucaklayacak s ekilde hakim kilmanin bir vasitasi olan Islâm'in devlet sisteminin kuruldugu Medine'ye hicretle baslayip, Resulullah (sas)'in ölümüne dek süren on senelik teblig ve cihat dönemi
Islâm, Resulullah (sas)'in yirmi üç yillik bir tevhid mücadelesi sonucunda tamamlanmis, kemale ermistir Bu tebligin, ilk ayetin vahyolusundan Resulullah'in Medine'ye hicretine kadar olan on üç senelik bölümü Mekke Dönemi* olarak adlandirilir Mekke Dönemi, müslümanlarin takibata ugradigi, her türlü eziyet ve iskencenin onlara acimasizca reva görüldügü bir dönemdir Allah Teâlâ, mustaz'aflardan olus an bu ilk inananlar toplulugunu insan tahammülünün ötesinde zorluklarla imtihan ediyor, kurulacak Islâm devletinin sarsilmaz temel taslari olmalari için ruhî bir hazirlik safhasindan geçiriyordu Bu insanlar ayni zamanda kiyamete kadar gelecek müslüman nesillere, tagutlarin yildirma ve her türlü iskencelerine karsi nasil tahammül etmeleri gerektiginin örneklerini veriyorlardi
Mekkeli müsrikler, inananlari susturmak için bütün yollari denemis, ancak uyguladiklari zalimce yöntemler neticesinde, iman edenlerin dinlerinden vazgeçeceklerini umduklari halde, onlarin imanlarinda daha da saglamlastiklarini ve kendilerine karsi koymada dirençlerinden hiç bir sey kaybetmediklerini görmüslerdi Bu, onlarin tamamen sertlesmelerine ve müslümanlarin Mekke'de yasamalarini imkânsiz kilacak kararlar almalarina sebep olmustu
Bir zaman sonra boykot edilen ve görüldükleri her yerde saldiriya ugrayan müslümanlar için Mekke'de barinma imkânlari tamamen ortadan kalkmisti Bu insanlar, sirf rabbimiz Allah'tir dedikleri ve onlarin taptiklari saçma ilâhlarina tapinmayi reddettikleri için bütün bu zulümlere muhatap oluyorlardi Peygambere tabi olan ve müslümanca yasamak için her seyini feda etmeye hazir bu insanlar imanlarindan dolayi zulüm görmeyeceklerini bildikleri Habesistan gibi uzak ve yabanci bir diyara hicret etmek zorunda kalmislardi Ancak bu hicret Mekke'de dayanilmaz baskilardan bunalan Müslümanlarin bir an olsun rahatlayabilmeleri için, geçici bir çözüm olarak düsünülmüstür
Bu arada kendisine iman etmedigi halde Resulullah (sas)'i müsrik zorbalarin bütün saldirilarina karsi korumayi, her türlü zorlama ve tehditlere ragmen sürdüren amcasi Ebu Talib vefat edince onun yerine Hasimogullarinin basina Islâm'a karsi en acimasiz kimselerden biri olan Ebu Leheb geçmisti Artik Resulullah için Mekke yasanmaz bir hale gelmisti O, Mekke'de ilâhî merhamete karsi, kalpleri mühürlenmis müsriklerin her gün degisik türde saldirilarina maruz kaliyordu Bunun üzerine o, kendisinin tebligine kulak verebilecek baska topluluklara yönelmek zaruretini hissetmisti Bunun için ilk önce Taif'e gitmis, ancak orada kimseye birsey dinletemedigi gibi, tasa tutulmustu O, Mekke'den ayrildigi zaman Ebu Leheb onu "toplum disi" ilân ederek tekrar Mekke'ye dönmesini de engellemek istemisti Bu durumda birilerinin ona eman hakki tanimasi gerekiyordu ki, Mekke'ye girebilsin Kendisini himayesi altina almak için müracat ettigi üçüncü kimse olan Mut'im Ibn Adiyy bu istegini kabul etmis ve tekrar Mekke'ye geri dönebilmisti Tevhidî gerçekleri teblig görevine baslamasindan sonra çektigi onca izdirablara ve her geçen gün sistematik bir sekilde zorlasan güçlüklere ve kavminin azginliklarina ragmen o, Allah'in kelimesini yüceltmek için yilmadan ve hiç bir tehlikeden korkmadan sarsilmaz bir kararlilikla mücadelesini sürdürmüstür
Resulullah (sas), tevhid akidesini insanlara teblig etmede; Mekke panayirlarina ticaret ve cahilî âdetler üzere haccetmek için gelen yabancilari hedef almaya yöneldi
Onlara Allah Tealâ'nin kendisine vadettigi gerçekleri bildirerek, kendisine sahip çikmalarini istiyordu Resulullah onlara s öyle diyordu: "Beni himayeniz altina alin ve benim sözlerimi dinleyin; görürsünüz ki, Iran ve Bizans Imparatorluklarinin sahip ve efendileri sizler olursunuz" Ancak o, girdigi onbes çadirdan da red cevabi alarak kovulmustu Neticede Allah Tealâ'nin takdir ettigi ve hidayetine lâyik gördügü bir grubu Akabe mevkiinde Islâm'a davet ettiginde, onlar hiç tereddüt göstermeden iman etmislerdi Alti kisilik bu küçük topluluk, Medine'de sürekli mücadele halinde olan iki rakip kabileden Hazrec kabilesine mensup kimselerden olusuyordu Bu alti kisi memleketlerine döndüklerinde, büyük bir heyecanla iman ettikleri yeni tevhidî dinlerini diger insanlara anlatmaya koyulmuslardir Bir sonraki yil yine Akabe mevkiinde Resulullahla bulusan on iki Medineli'den onu Hazrecli ve ikisi de Evs kabilesindendi Iste bu bulusmadadir ki, Medine döneminin temellerini olusturan ve tarihe birinci Akabe bey'ati olarak geçen bey'at gerçeklesmisti
Resulullah (sas), onlara dinin bir takim temel prensiplerini bildirmis ve bunlara uymalari konusunda onlardan kesin söz almisti Resulullah (sas), Islâm'i ögretmek için Mus'ab b Umeyr'i onlara hoca tayin ederek Medine 'ye göndermisti Bir yil sonra Mus'ab, Resulullah'a sundugu raporunda Medine'de Islâm'in konusulmadigi bir evin kalmadigini bildiriyordu
Birinci Akabe Bey'atin'den bir yil sonra, yine ayni mevkide bu sefer, ikisi kadin yetmis üç kisiden olusan Medineli müslümanlarla bulusmus ve Ikinci Akabe Bey'ati olarak adlandirilan bey'at gerçeklestirilmisti Bu bey'atla Resulullah Medinelilere, Medine'ye hicret etmek istedigini bildirmis ve kendisini bütün düsmanlarina karsi koruyacaklarina ve emrinden ayrilmayacaklarina dair kesin söz vermelerini istemisti Medineli müslümanlar, Resulullah (sas)'i savasta ve barista, her türlü tehlike ve tehditlere karsi koruyacaklarina dair söz vermislerdi
Resulullah (sas), Medine'de olus an Islâm cemaatini te skilatlandirmak maksadiyla her sop için bir baskan seçmis ve bunlarin hepsine birden, Es'ad Ibn Zürâre'yi baskan tayin etmisti
Bu bey'attan sonra Resulullah (sas)'a Medine'ye hicret emri verildi (Buharî, Menâkibul-Ensar, 45) Bunun üzerine Mekke'de bulunan müslümanlar küçük gruplar halinde Medine'ye gitmeye basladi Kisa zaman sonra Mekke'de, yakinlari tarafindan engellenen kimseler ve Resulullah (sas), Hz Ebu Bekir ve Hz Ali'den baska kimse kalmamisti Islam'in bu sekilde Mekke disina tasmasi, Mekke sehir devletini idare edenleri tedirgin etmisti Çünkü onlar, Resulullah (sas)'in Medine'de meydana getirecegi gücün ileride kendi müsrik yönetimlerine son verecek bir duruma gelmesinden korkuyorlardi Zaten Hicret, Müslümanlar için bir kaçis degildir Zira onlar Allah'tan baska korkulacak bir gücün varligina inanmiyorlardi Onlar, Allah ve Resulünün emrettiklerine uyarak dinleri ugruna her seylerini feda etmislerdi Bu hicret, Allah Teâlâ'nin tesbit etmis oldugu bir hareket stratejisinin uygulanmaya konmasindan baska bir sey degildir
Tehlikenin boyutlarini kavrayan Mekke müsrikleri, önemli kararlarini almak için toplandiklari bir meclis olan Darü'n-Nedve'de bir araya gelerek Resulullah'i öldürme karari almislardi Ancak onlar, Allah Tealâ'nin Resulünü korumakta oldugundan habersizdiler Onlarin kurdugu komplo hiç bir ise yaramamis, Resulullah (sas), Hz Ebu Bekir (ra) ile yaptigi tehlikeli bir yolculuktan sonra Medine'ye ulasmisti O, ilk önce Medine'nin girisinde Kuba köyünde konaklamis ve burada bir mescit insa etmisti
Kuba'da birkaç gün dinlendikten sonra Medine'ye hareket eden Resulullah (sas)'i Medineli müslümanlar büyük bir cosku içerisinde karsilamis ve herkes, onu evinde konaklama serefine nail olmak için yarisa girmislerdi O, basini bos biraktigi devesinin çöktügü bos arsaya en yakin olan Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evine yerlesmisti
Resülullah (sas)'in Kübaya ulas masiyla Islâm vahyinin Mekke dönemi olarak adlandirilan ve kendine has bir özelligi olan dönemi kapaniyor ve Islâm'i insanlara ulastirip, onlarin müsrik zorbalarin tahakkümünden ve sirkin karanligindan kurtarmak için kuvvetin teskilatlandirilip, devlet sekline sokulmasiyla birlikte Resulullah (sas)'in vefatina kadar on sene sürecek olan yeni bir dönem basliyordu
ILK YAPILAN MESCID
Resulullah (sas)'in ilk isi devesinin çöktügü arsayi sahiplerinden satin alarak buraya bir mescit insa etmek olmus tur Mescid-i Nebî adi ile anilan bu mekânin Islâm devletinin olusumu ve yönetilmesinde gördügü fonksiyon oldukça büyüktür
MESCIDU'N-NEBEVI
Resulullah (sas)'in Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabiyla birlikte bina ettigi mescit Bu mescit, Mescid-i Resul, Mescid-i Serîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlariyla da anilmaktadir Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir
Resulullah (sas), Hicret yolculugunda kisa bir müddet Medine'nin disinda bulunan Kuba köyünde kalmisti Bu esnada Kuba mescidi adiyla bilenen mescidi insa ettirmisti Buradan yola çikip, Medine'ye girdigi zaman, Resulullah (sas), misafir edip agirlama serefine nail olabilmek için herkes birbiriyle yarisa girmisti Kendisini davet edenlere Resulullah (sas); "Birakin deve serbestçe yürüsün O bizi Allahin razi olacagi bir yere kadar götürecektir" diyordu Deve bir süre yürüdükten sonra, iki yetim kardese ait bos bir arsaya çöktü Buraya evi en yakin olan Ebu Eyyub el-Ensarî, Resulullah (sas)'in esyalarini alip sevinçli bir halde evine tasidi (bk Hicret mad)
Resulullah (sas)'in devesinin çöktügü bu arsa sahipleri olan Neccarogullarindan Sehl ve Suheyl hibe etmek için israr ettilerse de Resulullah (sas) bunu kabul etmedi ve on dinar gibi sembolik bir meblag karsiliginda burayi satin aldi Bu bedeli Hz Ebu Bekir (ra) ödedi
Ibn Sa'd, Resulullah'in Medine'ye hicretinden önce Esad ibn Zurare'nin arkadaslariyla burada namaz kildigini, ayrica cuma namazlarini da burada kildirdigini nakletmektedir Etrafi çevrili olan bu arsanin hemen bitisiginde, cahiliye insanlarinin gömülü bulundugu bir mezarlik vardi Resulullah bu mezarligin kaldirilmasini istedi Böylece mescidin insa edilecegi arsa genisletilmis oldu Ayrica burada bulunan su birikintisi de yok edildi (Nesaî, Mesâcid, 12; Ibn Sa'd Tabakatül-Kübrâ, Beyrut, ty, I, 239)
Bu arsa üzerinde hemen bir mescit bina edilmeye baslandi Ensar, Muhacir ve diger gönüllü kimselerin de katildigi kalabalik bir isçi-usta toplulugu tarafindan yürütülen çalismalar sonunda mescit, kisa sürede bina edildi Resulullah (sas) çalismalari idare edip, mescidin kible tarafindaki temellerinin atilmasi ve diger planlamalari yapmakla yetinmeyip, çalismalara bir isçi gibi tas, kerpiç tasiyarak katilmistir O, bu çalismalar esnasinda su beyitleri söylüyordu: "Allahim! Ahiret hayatindan bas ka hayat yoktur Ensara ve muhacirûna magfiret et" (Ibn Sa'd age, I, 239-24I)
Temeller toprak seviyesine kadar tas, zeminden yukarisi ise kerpiç kullanilarak bina edildi Temel yaklasik olarak bir buçuk metre derinliginde açilmisti
Eni-boyu yüzer zira (bir zira =kirkbes santim) olmak üzere, kare seklinde insa edilen mescidin mihrabi Beytu'l-Makdis yönüne denk düsecek sekilde kuzey duvarinda isaretlenmisti Üç tane kapidan biri güney tarafindaki arka duvarda, ikincisi bati tarafindaki duvarda, üçüncüsü ise Resulullah (sas)'in hücrelerinin bulundugu dogu tarafinda idi Bu kapiya Cibril kapisi denirdi
Resulullah (sas), ilk önceleri bir hurma kütügü üzerine çikarak hutbe okurdu Bir zaman sonra bizzat Resulullah (sas)'in istegi veya ashabin, cemaatin kalabaliklastigini ve arkadakilerin hutbe okurken onu göremediklerini bildirmeleri üzerine, bir kaç basamakli bir minber yapilarak, mescite yerles tirildi (Buhârî, Cuma, 26; Ibn Sa'd, age, I, 25I-251)
Hicretten on alti ay sonra Kiblenin yönü Beytullah tarafina çevrildigi zaman, güneydeki kapi kapatilarak, burasi mihrab yapildi, Kuzeydeki duvarda da bir kapi açildi Mescitte namaz kilinan yerin üzeri açikti Ancak mescitin ortasinda, hurma agacindan yapilan direkler üzerinde, hurma, dal ve yapraklarindan bir gölgelik yapilmisti
Mescitin dogu tarafinda duvara bitisik olarak Resulullah (sas)'in hanimlari Hz Âise (ranh) ve Hz Sevde (ranh) için, iki oda insa edilmisti Ayrica yine mescite bitisik olarak, gündüzleri bir egitim-ögretim yeri, geceleri ise, evsiz kimseler ve misafirlerin barinmasi için "Suffa" denilen üzeri kapali bir bölüm eklenmisti Resulullah (sas)'e ait odalara, zamanla yedi oda daha eklenerek oda sayisi dokuza çikmistir Bunlarin hepsi kerpiçten idi (Ibn Sa'd, age, I, 499)
Medine'de insa edilen bu mescit ayni zamanda, kurulan Islâm devletine ait bütün faal iyetlerin yürütüldügü bir merkez niteliginde idi Resulullah, ashabiyla orada istisare eder, savas ve baris kararlarini orada alir, elçi heyetlerini orada kabul eder, savasa çikacak ordulari orada techiz ederek yola çikarir, topluma ait bütün meseleler orada çözüme kavusturulur, hatta gerektiginde suçlular ve esirler baglanmak suretiyle orada hapsedilirdi (Nesei, Mesâcid, 2I)
Egitim-ögretim faaliyetleri, mescitin "Suffa" denilen kisminda yerine getiriliyordu Islâm ümmetinin nüvesini olusturan Ashab ve seç kin sahabe âlimler, Islâmda ilk üniversite sayilabilecek bu mekanda yetismis lerdi Islâm'in esaslarini ögrenmek üzere Medine disindan gelenler için ayni zamanda bir yatakhane vazifesi görüyordu (Ibn Sa'd age, 255) Bir defasinda, Temim kabilesine mensup yetmis kisi burada barindirilmis idi (Ahmed b Hanbel, III, 371)
Resulullah (sas), burada bizzat dersler veriyordu Ancak, yeni gelen ve baslangiçta olan ögrencilere okuma yazmayi ve Kur'an-i Kerim'i ögreten diger ögretmenler de bulunmakta idi Medine'den ve uzak yerlerden olmak üzere burada okuyan ögrencilerin dört yüz kisi gibi bir sayiya ulastigi oluyordu Burada barinanlarin ihtiyaçlarinin büyük bir bölümü, cömert sahabeler tarafindan kars ilanmaktaydi (M Hamidullah, Islam Peygamberi, Istanbul, 198I, II, 832)
Medine'de bir evi ve ailesi olmayan fakir kimseler de Suffa'da yatip kalkiyor, ihtiyaçlarini buradan sagliyorlardi (Ibn Sa'd age, 255)
Mescid-i Nebevi, ilk insa edilisinden sonra bir takim genisletme faaliyetleri gördü Hayber'in fethinden sonra Resulullah (sas), mesciti bir miktar genisletmisti Resulullah (sas), vefatindan kisa bir müddet önce, Hz Ebu Bekir'in kapisi hariç odalardan mescite açilan bütün kapilari kapattirmisti (Buhari, Ashab, 3) Resulullah (sas) vefat ettiginde Hz Âise (ranha)'ye ait odada defnedilmistir
Ilk ciddi genisletme, Hz Ömer (ra)'in hilâfeti zamaninda yapildi Güney tarafindan bes, Bati ve Kuzey taraflarindan da onar metre ilave yapildi Dogu tarafina ilâve yapilmadi ve Resulullah (sas)'in hanimlarinin odalari oldugu gibi kaldi Kuzey, dogu ve bati duvarlarinda ikiser tane olmak üzere, kapi sayisi altiya çikarildi Hz Ebu Bekir ve Hz Ömer vefat ettiklerinde Peygamber (sas)'in yanina defnedilmislerdir
Hicretin yirmi dokuzuncu yilinda Hz Osman (ra), mesciti yeniden insa ettirdi Duvarlari süslü tas ile yeniden örüldü Tas sütunlar kullanilarak mescitin bir kisminin üzeri kapatildi Kapilarinin sayisinda bir degisiklik yapilmadi Bu yenileme ile mescitin genisligi yüz elli zira, uzunlugu ise yüz altmis zira'a çikmis tir (Ibnu'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, III,1I3; Suyütî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 173)
Emevîler zamaninda, Medine Valisi Ömer b Abdülaziz eliyle mescit yeniden insa ettirildi Hicrî seksen sekiz'den, doksan bire kadar süren çalismalarla mescit, dogu, bati ve kuzey yönlerinden genisletilmisti Peygamber (sas)'in hanimlarinin odalari Mescide katilmis tir (Ibn Sa'd, age, I, 399) Resulullah (sas)'in kabr-i serifleri Hz Âise (ranh) validemizin odasinda bulundugu için bu odanin sadece bir bölümü mescite dahil edildi
Mescitin duvarlari tas ve kerpiç kullanilarak yapilmis ve mermerlerle kaplanarak süslenmisti Tavani da Hindistan'da yetisen saac agaci ile örtüldü ve altin suyu ile yaldizlandi Bu yenileme ile mescitin uzunlugu ikiyüz zira, genisligi de yüz altmis yedi zira çikmistir Sütunlari mermerden yapilarak, sütun basliklari altinlarla süslendi Eyvanlarin yapiminda taslar kursun kullanilarak birbirine geçirilip saglamlastirildi Ravza-i Mutahhara (Resulullah (sas)'nin kabrinin bulundugu yer)'in tavani saac agaci ile örtülerek yazilarla süslendi Ilk olarak mihrab ve dört tane de minare yapildi
Abbasîlerden el-Mehdî, Hicrî 162-778'de kuzey tarafindan genisleterek, üç yil süren çalismalarla mesciti yeniledi Yine 2I2 (817) yilinda Me'mun, mesciti tekrar restore ettirdi
576 (118I) yilinda en-Nasir Lidinillah, Resulullah (sas)'den kalan degerli esyayi muhafaza etmek için mescitin sahninda kubbeli bir oda yaptirdi Hz Âise (ranh)'in sakladiklarindan bulabildiklerini buraya koydu Bunlar; Resulullah (sas)'in vefat ettigi zaman giymekte oldugu çuhadan yapilmis rida ve izar, atlas kumas ile islemeli sal bir cübbe, Bürde-i Saadet, seccade, sancaklar, bir kisim resmi evrak ve Ashabdan bazilarina ait bir takim esyadan ibaretti
654 (1256) yilinin Ramazan ayinin ilk cuma günü, kandilleri yakan kandilcinin ihmali, kutsal emanetlerin korundugu sahndaki kubbeli oda hariç, mescidin tamamen yanmasina sebep olmustu Abbasîler'den el-Mu'tasim, 655 (1257) yili hac mevsiminde ustalar ve malzeme göndererek mescitin yeniden insa edilmesini sagladi Yemen Meliki Muzaffer ve Misir Meliki Nureddin Ali Ibn Mu'iz'in de i stirak ettigi bu çalismalarla hücre-i nebeviye ve duvarlarin bir kismi yeniden yapilmisti Melik Muzaffer, Yemen'de yaptirdigi sanat degeri çok yüksek bir minberi de Mescite yerlestirmisti Ancak, imar isi tamamlanamamisti 685 (1295)'de Baybars, yarim kalan insaati tamamladi ve küçük buldugu Melik Muzaffer'in minberini kaldirarak yerine, Misir'dan getirttigi daha büyük ve sanat bakimindan daha zarif bir minberi yerlestirdi 886 (1481) Ramazaninin 13 günü minarelerden birine isabet eden yildirim, mescitin yanarak, duvarlarinin yikilmasina sebep oldu Minber, mushaflar ve kitaplarin tamami yandi Ravza-i Mutahhara ve sahndaki kubbeli oda bu yangindan zarar görmemisti
Misir Memlûk Sultani Esref Kaytabay, Emir Sankar el-Cemalî'yi kalabalik bir usta kafilesiyle Medine'ye gönderdi
Mescit biraz genisletilerek duvarlar ve minberler yeniden insa edildi Mihrabi da biraz genisleterek, üzerini, çevresindeki direklerin basliklarina oturtulan bir Kubbe ile kapadilar Ravza-i Mutahhara'nin duvarlari üzerine de bir kubbe oturttular Bunun üzerini de sütunlarin tasidigi diger bir kubbe ile kapadilar Sonra, Ravza-i Mutahhara ile kible duvari arasina, etrafini üç küçük kubbenin çevreledigi büyük bir kubbe yapildi Yapilan diger bazi kubbelerle de mescitin bir kismi örtülmüs oldu Yeniden yapilan mihrap, renkli mermerler ile süslendi Rahmet kapisinin yaninda Medrese-i Mahmudiye adiyla anilan bir medrese insa edildi Kaytabay, yapilan bu isler için yüzyirmibin dinar tahsis etmisti
Osmanlilar döneminde Mescid-i Nebevî'nin bakimi titizlikle yerine getirilmis ve tezyin edilmistir I Mahmud, Ravza-i Mutahhara'nin üzerinde bulunan kubbeyi yenileyerek, koyu yesile boyadi Bundan dolayi bu kubbe, Kubbetu'l-Hadra (yesil kubbe) adiyla anilir Misir valisi Mehmed Ali Pasa da Mescid-i Nebevi'de birtakim restorasyon çalismalari yapmistir Mescit, Abdulmecid tarafindan yeniden insa edilmistir Abdulmecid'in bu is için seçtigi ustalar, Akik vadisinde bulunan Hedab denilen kayadan sütunlar ve taslar kestiler Mesciti parça parça insa etmeye basladilar Yani bir kismini yikiyor, yerini hemen yapiyorlardi 1849-1861 yillari arasinda on iki sene süren insa çalismalari ile mescit yeni bastan insa edildi
Mayis 1953'te baslatilan diger bir çalisma ile, ön kismi hariç yeni bastan insa edilerek bugünkü hale getirildi Ilk imar edildiginde yakla sik 2475 m kare büyüklügünde olan Mescid-i Nebî, tarih boyu süren çesitli insa faaliyetleri sonunda 12271 m kare genislige ulasmistir Bugün ise yeniden büyük genisletme çalismalariyla bu alan birkaç katina çikarilacak sekilde büyütülmüs bulunmaktadir
Mescid-i Nebevî'nin Fazileti
Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra, yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir Bu konuda Resulullah (sas)'den bir çok hadis varit olmustur
Mescid-i Nebî'de, bir bölüm vardi ki, Resulullah (sas) burayi Cennet bahçelerinden bir bahçe olarak nitelemistir Ayrica minberini de ayni sekilde vasiflandirmistir
Bir hadiste söyle denilmektedir:
"Resulullah, bir hurma kütügüne yaslanarak hutbe okurdu Ashabdan biri söyle dedi: "Ya Resulullah! Senin için bir sey yapalim ki, cuma günü üzerine çiktigin zaman insanlar sizi görsün ve hutbenizi duyabilsinler" dedi Bunun üzerine Resulullah; "olur" dedi Üç basamakli bir minber yapildi Daha önce yaslanip hutbe okudugu kütügü geçince, kütükten on aylik gebe devenin inlemesi gibi iniltiler gelmeye basladi Resulullah onu eliyle meshetti ve ses kesildi (Buhârî, Cuma, 26; Nesaî, Cuma, 17; Ibn Mâce, Ikame, 199; Ibn Sa'd, age,I, 239-254)
Resulullah (sas), bu minberin üzerine çiktigi zaman söyle demisti:
"Evimle minberimin arasi Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir (Ahmed b Hanbel, II, 36, 45I, 534; V, 41) Diger bir hadis de; "Evimle minberimin arasi, Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim havzimin üzerindedir" (Ahmed b Hanbel, II, 236) seklindedir
Minber hakkindaki baska bir hadis-i serifte de söyle buyurulmaktadir: "Minberimin ayaklari Cennet üzerindedir" (Ahmed, b Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, Mesâcid, 8)
Bu hadisler, Mescid-i Nebevî'nin, Resulullah'in minberi de dahil olmak üzere, minberi ile evi arasinda kalan bölümün Cennet bahçelerinden birisi hükmünde oldugunu teyit ederek ortaya koymaktadir Buna göre, burada bilinçli bir sekilde bulunan, namaz kilan veya baska bir ibadetde bulunan, yaptigi seyleri Cennet bahçelerinden birinde yapmis gibidir
Yeryüzünde namaz kilmak ve ziyaret etmek maksadiyla yolculuga çikilabilecek üç mescitten birisi Mescidi Nebî'dir Bir hadis-i serifinde Resulullah (sas) söyle buyurmaktadir: "Üç mescitten baska bir yere (ibadet etmek için) özel olarak yolculuk yapilmaz: Mescid-i Horam, Mescid-i Aksa ve Benim mescidim" (Buharî, Fedâilü's-Salat, 1, 6)
Mescid-i Nebî'de kilinan namaz, diger mescitlerde kilinan namazlardan çok daha faziletlidir Sa'd ibn Ebi Vakkas (ra)'dan Resulullah (sas)'in söyle söyledigi rivayet edilmektedir: Mescitimde namaz, Mescid-i Haram hariç, diger mescitlerde kilinan bin rekât namazdan daha hayirlidir" (Ahmed b Hanbel, I,184); Baska bir rivayette "daha faziletlidir" (Hanbel, I, 16; Nesai, Mescid,4) buyrulur
Bunun içindir ki, hac farizasini ifa etmek için bu topraklara yönelen insanlar, bir müddet Medine'de kalarak Mescid-i Nebî'de ibadet etmenin güzelliklerinden faydalanmaya çalisirlar
Namazin disinda, diger hayirli ameller için de Mescid-i Nebevî üstün bir mahaldir Orada yapilan her ibadet kat kat fazlasiyla mükafatlandirilir Bunun böyle oldugunu vurgulamak için Resulullah (sas) bir hadisinde, Allah yolunda cihat ile kiyas yaparak söyle buyurmaktadir: Mescitime bir hayri ögrenmek veya ögretmek için gelen, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir Bunun disinda gelen, baskasinin kazancini seyreden kimseye benzer" (Ahmed b Hanbel, II, 418)
Resulullah (sas), Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa yaninda kendi mescidinin konumunu bildirmek maksadiyla söyle demistir: Ben peygamberlerin sonuncusuyum Mescitim de mescitlerin sonuncusudur" (Nesaî, Mesâcid, 7) Bu hadisler, zikredilen bu üç mescitin disinda insa edilecek hiç bir mescitin, digerlerinden farki olmadigini ve fazilet bakimindan birbirine denk oldugunu da ortaya koymaktadir
Resulullah (sas), Medine'ye hicret ettigi zaman, burada Mekke'deki gibi bir devlet yoktu Iki büyük Arap kabilesi olan Evs ve Hazrec'den baska, varliklarini bu kabileleri birbirine karsi çatistirarak sürdüren Benu Kaynuka, Benu Nadr ve Benu Kureyza adlarinda üç yahudi kabilesi bulunmaktaydi Ayrica bu yahudi kabileleri arasinda da bir birlik yoktu Bu anarsi ortami herkesi biktirmis oldugu için, bütün kabileler Abdullah Ibn Ubeyy'in Medine'de Kral ilân edilerek bir devlet otoritesinin kurulmasi yolunda bir karar üzerinde anlasmalarini saglamisti Hatta bunun için bir krallik tacinin yapilmasi için de siparis bile verilmisti Ancak henüz devlet tesekkül etmis degildi Bu durum Resulullah'in isini kolaylastiriyordu O, ilk is olarak, yahudiler ve diger müsrik Araplar da dahil herkesi toplayarak hazirladigi anayasa çerçevesinde bir devlet kurulmasini saglama yoluna gitti Elli iki maddeden olus an anayasa, herkesin hak ve sorumluluklarini belirtirken ayni zamanda idarenin müslümanlarin elinde olmasini öngörüyordu (bu anayasanin maddeleri için bk Muhammed Hamidullah, Islâm Peygamberi, Istanbul 198I, I, 22I vd)
Medine'de müslüman nüfus azinlikta olmasina ragmen, kurulan devlet bir Islâm devleti niteliginde olup, bunun tabii ba skani da Resulullah (sas)'dir Daha önce Medine'de bir devlet yapisinin olmayisi, Resulullah (sas)'in Islâm devletini kurup hiç kimse ile bir çati smaya girmeden onu istedigi gibi teskilatlandirmasini kolaylastirmis ti Ancak Islâm devletinin kurulmasiyla kralligi suya düs en Abdullah Ibn Ubeyy zahiren iman etmi s gözükerek, Medine Islâm devletini sabote etmek için var gücüyle çalisiyordu Münafiklarin lideri konumunda bulunan Ibn Ubeyy, Medine dönemi boyunca, müslümanlari sikintiya sokan etkili nifak hareketlerinin tezgâhlanmasinda oldukça büyük rol oynamistir
Mekke'den her seylerini terkederek Allah yolunda hicret eden muhacirlerin Medine'deki yasayislarini kolaylastirmak ve sosyal hayata adapte etmek için Resulullah (sas), her bir muhaciri bir Ensarla kardes ilân etmis ve bu kardeslik birbirine mirasçi olmak kadar ileri götürülmüstü Bu olay tarihe "Muahat" * adiyla geçmis ve Ensar'in Allah yolunda, din kardesleri için hiç tereddüt etmeden ne kadar büyük fedakârliklarda bulunduklarini ortaya koymustur
Artik, Mekke'de sadece bir cemaat statüsünde olan müslümanlar Medine'ye hicretle devletlerini kurmus, bu da Islâm'in teblig stratejisinde önemli degisiklikleri beraberinde getirmisti Mekke döneminde savas ferdi olaylara itiraz edilmemekle birlikte genel anlamda yasaklanmisti Bu dönemin tabiati bunu gerektirdigi için Allah Tealâ, onca iskence ve saldirilara ragmen müsriklere karsi silahla karsilik verilmesine izin vermemisti
Ikinci Akabe Bey atinin pesinden, Ensar'dan Abbas ibn Ubade; "Ya Resulullah, izin ver sana eziyet eden müsrikleri kiliçtan geçirelim" dediginde Resulullah (sas): Henüz bununla emrolunmadik, arkadaslarinizin yanina dönün" buyurmustu (Ahmet b Hanbel, III, 462)
Hicretle birlikte, devletin kurulmasindan hemen sonra, Allah Teâlâ inananlara I'lay-i Kelimetullah için kiyamete kadar sürecek cihatin kapisini açiyordu: "Zulme ugratilarak kendilerine savas açilan kimselerin karsi koyup savasmasina izin verilmistir Allah onlara yardim etmeye elbette kadirdir" (el-Hac, 22/39)
Mekkeli müsrikler, hicretten sonra, kendileri açisindan durumun vahametini anladiklari için Medineliler'den, Resulullah (sas)'i öldürmeleri, en azindan Medine'den sürmelerini istiyorlardi Bu yapilmadigi takdirde Medine'yi isgal edecekleri tehditlerini savuruyorlardi Resulullah (sas), Medine'deki küçük müslüman toplumu teskilatlandirmaya gayret gösterirken, sinirlari tespit edilmis ve henüz bir sehir devleti niteligindeki bölgenin disinda kalan gayrimüslim kabilelerle ittifak veya saldirmazlik antlasmalari yaparak disardan gelebilecek bir tehlikeyi karsilayacak bir ortam hazirlamaya çalisiyordu Ancak burada önemli olan husus, müslümanlar, planlarini savunmaya degil, Islâm tebliginin aktif olarak diger insanlara da ulastirilmasi üzerinde yapildigidir Bunun için askerî gücün kaçinilmazligi açiktir Bundan dolayidir ki Hicret, sadece Mekkeli müslümanlarin Medine'ye intikali ile sinirli tutulmamis, nerede olursa olsun iman eden herkesin Medine'ye hicreti farz kilinmistir Mekke'nin fethine kadar geçerli kalan bu hüküm, Mekke'nin fethiyle artik gerek kalmadigi için kaldirilmistir
Resulullah (sas), siyasî, sosyal ve cihatla alakali inen ayetleri, Mescid-i Nebi'de ashabina ögretiyor, ayrica Mescid-i Nebi'ye eklenen ve Islâm ögretiminin ilk üniversitesi mahiyetiniz olan Suffa'da yetismis ashabin katilimiyla bu egitim faaliyetleri bütün müslümanlari kapsayacak sekilde yerine getiriliyordu
Bu teskilatlanma ve egitim çalis malari yaninda Islâm devletinin en önemli düsmani olan Mekkeli müsrik güçlere karsi silahli bir faaliyetin hazirliklari da yapiliyordu Resulullah (sas), Hicretten yedi ay sonra, Mekkeli müsriklere ait ve basinda Ebu Cehil'in bulundugu bir ticaret kervanini vurmak için Hz Hamza komutasinda otuz kisilik bir birligi Medine'den yola çikardi Ancak her iki tarafin da müttefigi olan Mecdi b Amr'in araya girmesiyle, savas pozisyonu alan kuvvetler savasmadan ayrilmislardi
Bu olaydan bir ay sonra, altmis kisilik bir kuvveti Ubeyde b el-Haris komutasinda yine Mekke kervaninin yolunu kesmek için göndermisti Seniyyetül-Murre mevkiinde karsilasan kuvvetler arasinda yine ciddi bir çatisma meydana gelmemisti Bununla birlikte, Mekke müsrikleri ile müslümanlar arasinda tam bir savas hali yasaniyordu Bunun için, bu kervanlara yapilan saldirilar, basit birer yol kesme hareketi degildi Müs riklere ait ticaret kervanlarinin Islâm devletinin nüfuz bölgelerinden geçmesi engellenerek, savas halinde bulunan güçlerin ekonomilerinin çökertilmesi hedefleniyordu Ayrica bu küçük çapli askerî operasyonlarla müslümanlarin savas yeteneklerinin gelistirilmesi ve tecrübe kazanmalarini saglayarak, ilerdeki büyük savas lar için Islâm o rdusunun alt yapisi olusturulmaya çalisiliyordu
Hicrî birinci senenin sonunda Sa'd b Ebi Vakkas komutan tayin edilerek, yirmi kisilik bir kuvvetle el-Harrar bölgesine gönderilmisti Ancak, Mekke kervani bir gün önceden burayi terkettigi için yine bir çatisma olmadan Medineye dönülmüstü
Hicrî ikinci senenin Sevval ayinda, ikiyüz kisilik bir kuvvetle Resulullah (sas)'in bizzat askerî sefere çiktigi görülmektedir Bedir yakinlarindaki Vaddan bölgesine kadar giden Resulullah (sas), bu bölgede oturan Benu Damra kabilesi ile bir saldirmazlik antlasmasi yapmisti Bundan bir ay sonra Resulullah (sas), ikiyüz kisilik bir kuvvetle Medine'nin kuzey bati tarafinda bulunan Buvat bölgesine gitti Mekke kervanlarini siki bir takibe alan Resulullah (sas), çiktigi seferler esnasinda bir takim kabilelerle antlasmalar akdediyor ve Medine etrafindaki kabileleri Mekkeli müsriklere karsi kendi tarafina aliyordu
Bu arada, Sam ticaret yolunun müslümanlar tarafindan kontrol altina alinmasi Mekke müsriklerinin tedirginligini oldukça artirmisti Hicri ikinci yilin Cemaziyel-Ahir ayinda, Kurz b Cabir'in komutasindaki Mekkeli bir birlik Medine'nin dis mahallelerine baskin düzenlemis ve buralari yagmalamisti Medine'ye henüz dönmüs bulunan Resulullah (sas), bu Mekkeli birligi yakalamak için peslerine düstüyse de, kaçip gittiklerinden onlara yetismesi mümkün olmamisti Bu olay müslümanlar için üzüntü verici olmustu Bunun üzerine Mekke'den bir kervanin yola çiktigi haberi alininca Resulullah (sas), hemen Medine'nin güney bati tarafinda bulunan Benu Damra arazisine dogru yola çikti Burada Müdlic kabilesine mensup olup, hicret esnasinda Resulullah (sas)'i yakalamak isteyen, ancak sonra iman eden Suraka Resulullah (sas)'i kabile mensuplari ile birlikte büyük bir cosku ile karsilamisti Suraka'nin müslümanlari agirlamasi esnasinda Mekke kervani savusup gitmisti Bu sefer esnasinda savasçilarin sayisi yüz elli kisi kadardi
Suriye'ye giden kervanin yolunun kesilmesini saglamak için Resulullah (sas) iki kisiyi istihbarat maksadi ile Suriye'ye göndermisti Ayrica oniki kisilik bir birligi Abdullah b Cahs komutasinda, Mekke devletinin müslümanlar hakkinda tasarladiklari planlari ögrenmek için tehlikeli bi r görevle -Mekke'nin güneyinde, Mekke ile Taif arasinda bir yer olan Nahle mevkiine gönderdi Bu birligin gittigi yerin gizliligini muhafaza için görevlerini bildiren mühürlü talimatin iki gün yol alindiktan sonra açilmasi emredilmisti Bu birlik Nahle bölgesine geldiginde Mekkelilere ait üzüm ve deri yüklü bir kervanla karsilasti Görevi sadece haber toplamak olan birligin komutani Abdullah Ibn Cah s, bu kervana saldiri emri vermis sonuçta bir müsrik öldürülmüs, iki esir alinmis ve kervandaki mallara ganimet olarak el konmus tu Islâm devletine ait askerî birlikler düsmanla ilk defa ciddi bir çatismaya girmis oluyordu
Sam tarafina gitmis olan kervanin dönüste ele geçirilmesi için hazirliklara girisildi Bu kervanin yakalanmasi çok önemliydi Çünkü Mekkeli müsrikler, Medine'de gün geçtikçe güçlenen Islâm devletine nihai darbeyi vurup ortadan kaldirmak için gerekli olan finansi saglamak gayesiyle Ebu Süfyanin liderliginde bu büyük kervani Suriye'ye göndermislerdi Bu kervanin dönüs haberi Medine'ye ulasinca Resulullah (s:as), Ebu Lübabe'yi Medine'de vekil birakarak, Hicri ikinci yilin Ramazan ayinda üçyüz kisiden olusan ashabiyla birlikte yola çikti Bunu ögrenen Ebu Süfyan, kervani kurtarmak için güzergah degistirirken, ayni zamanda durumu Mekke'ye bildirerek acilen yardim yetistirilmesini istemisti
Böyle bir firsati kaçirmak istemeyen Ebu Cehil Mekke'de dolasarak halki galeyana getirmeye çalisiyordu O, topladigi bin kisilik kuvvetin basina geçerek Medine'ye dogru yola çikmis ti Islâm ordusu Zefiran denilen yere geldiginde, Mekkeliler'in kalabalik bir ordu ile yola çiktiklari ha beri Peygamber'e ulasmisti Diger taraftan Ebu Süfyan kervani kurtarmis ve tehlikeyi atlattigini yola çikmis bulunan Mekke ordusuna bildirmisti Ancak Ebu Cehil, yakaladigi bu firsati degerlendirmek için yoluna devam etti Ashabiyla bir durum degerlendirmesi yapan Resulullah (sas), onlarin Allah yolunda savasmadaki kararliliklarini görünce kendi ordusundan üç kat daha kalabalik müsrik güçlerle savas karari alinarak yola devam edildi Bedir mevkiine gelindiginde, vaziyet almis durumdaki düsman ordusuna karsi mevzilendi
Bu savas Islâm'in kaderini belirleyecek bir mahiyet arzetmekte idi Bu savas ya kazanilacakti veya üç yüz kahraman mücahitle birlikte Islâm risaleti tarihe kari sacakti Durumun ciddiyetini, Resulullah (sas)'in Rabbine yaptigi su tazarru açikca ortaya koymaktadir: "Allah'im, vadettigin yardimini bugün lütfet Ey Rabbim, bugün su küçük ordu yok olup giderse yeryüzünde sana kulluk eden kimse kalmayacak"
Allah Tealâ bu esnada mü'minlere zaferi müjdeleyen su ayeti vahyediyordu:
"Bütün bu toplananlar (müsrikler) hezimete ugrayacak ve arkalarina dönüp kaçacaklardir" (el-Kalem, 68/45)
17 Ramazan günü (13 Mart 624) yapilan savasta Allah Teâlâ'nin vadi gerçeklesmis ve düsman ordusu büyük bir hezimete ugratilmisti Ebu Cehil ve diger bir grup ileri gelen müsrikler de dahil yetmis müsrik öldürülmüs, çok sayida da esir alinmisti Islâm ordusunun verdigi sehit sayisi ise on dört kisiydi (bk Bedir Gazvesi)
Bedir savasi, Medine Islâm devletinin temellerini saglamlastirmis, inananlara büyük moral gücü kazandirmisti Artik bu savasla hak batila üstün gelmis, küfrün, s irkin ve putperestligin yeryüzünden silinip atilmasi için Islâm cihati mesalesi tutusturulmustu
Bedir'den Medine'ye dönüldügü zaman, Islâm'a duyduklari düsmanliktan dolayi içlerini kemiren ve müslümanlarin kazandigi bu büyük zaferi hazmedemeyen ve kahrolan yahudiler, düsmanliklarini açiga vurmaya ve degisik yollarla müslümanlara satasmaya baslamislardi
Iffetsiz bir kadin sair olan Asma binti Mervân ile Ebu Afek adindaki yahudi sairler, Islâma karsi haddi astiklari için öldürülmüslerdi Yahudi kabileler içinde düsmanliklarini ilk önce açiga vuran Kaynuka yahudileri, Bedir zaferini küçümsüyor, sebebini, Mekkeli araplarin savas bilmemelerine baglayip; "bizimle karsilassalar da savas nasil olurmus görseler" diyerek müslümanlari hafife aliyorlardi
Bir müslüman kadinin yahudiler tarafindan saldiriya ugramasi üzerine çikan olaydan sonra Resulullah (sas), Kaynukaogullarina savas ilân etti Müslümanlara karsi büyüklenen bu yahudi kabile, tiynetlerindeki korkakliklarindan, sarfettikleri sözleri unutup kalelerine kapanmaktan baska ça! re bulamadilar Müslümanlarla çatisma cesaretini gösteremeyen Kaynukaogullari teslim olmalari üzerine Medine'den sürülüp çikarildilar (bk ; Kaynukaogullari)
Gelisen olaylar çerçevesinde Allah Teâlâ, sosyal, iktisadî, siyasî konulardaki ayetlerini, hikmetine binaen bir nüzul sebebi çerçevesinde gönderirken, Islâm savas hukukuna dair tesrii de olusmaya baslamisti Islâm, canli bir hayat dini oldugu için, inen hükümler hemen toplum hayatina yansitiliyor ve müslümanlar tarafindan hazmedilerek, yasayislarini onlara göre düzene koyuyorlardi Islâm tebliginin Mekke safhasi, nasil ki kiyamete kadar sürecek tevhid mücadelesinde insanlara örnek te skil etsin diye Allah tarafindan o seçkin topluluga yasatilmissa, Medine dönemi de, kiyamete kadar müslümanlarin ferdi yasayislarindan devlet düzenine kadar her seyleri için örnek olsun diye, yine o seçkin sahabeler topluluguna yasatilmakta idi
Bedir savasindan sonra Resulullah, Mekke müsrikleriyle müttefik konumundaki müsrik kabilelere karsi akinlara girismisti Bedir'de müslümanlarin elde ettigi zafer ve Kaynukaogullarinin ihanetlerine karsilik sürülmeleri, geri kalan yahudileri çileden çikarmisti Bütün peygamberlere ihanet eden bu kavim, Resulullah (sas)ile yaptigi antlasmaya aykiri olarak Mekke müsrikleriyle gizliden gizliye komplolar hazirlamaya giristi Yahudi liderlerinden sair Ka'b b Esref, Bedir zaferini duydugu zaman üzüntüsünden;
"Bugün yerin alti üstünden yegdir" demistir Bu adam Mekke'ye gidiyor ve Bedrin intikamini almalari için onlari harekete geçirmeye çalisiyor, yahudilerin kendilerine yardim yapacagina dair taahhütlerde bulunuyordu Düsmanlikta alenî davranan ve ileri giden bu yahudi öldürülerek fesati engellenmisti
Bedir maglubiyetini bir türlü hazmedemeyen ve öfkeden çilgina dönen müsrikler, intikam almak için hemen hazirliklara girismislerdi Bedir öncesi, Ebu Süfyan'in Mekke'ye ulastirdigi kervandan herkes sadece sermayelerini almis, kervanin 250000 dirhem tutarindaki toplam kâri ordu teskilinde harcanmak için ayrilmisti Mekke disindaki bir çok kabileye heyetler gönderilerek para karsiliginda asker toplama yoluna gidildi Ordunun mümkün oldugu kadar büyük ve kalabalik olmasi gerekiyordu Zira Medine'ye dogru yürüme cesaretini ancak bununla kendilerinde bulabilirlerdi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #23
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet



BEDIR GAZVESI Islâm devletinin Medine'de kurulmasindan sonra müslümanlarla müsrikler arasinda meydana gelen ilk savas Bu savasa, yapildigi kasabanin adiyla anilarak, Bedir Gazvesi denilmistir
Bedir kasabasi Medine'nin 120 km kadar güneybatisinda ve Kizil Deniz sahiline 20 km uzakliktadir Bedir, Mekke'den gelip Medine'den geçerek Suriye'ye kadar uzanan yol üzerinde olup, Mekke-Medine arasindaki konak yerlerinden biri idi Bedir halki kasabalarina ugrayan ticaret kervanlarina verdikleri hizmetler karsiliginda elde ettikleri kazançlarla geçinirlerdi Ayrica her yil Zilkade ayinda burada kurulan bir panayir kasaba halkina önemli gelir saglardi Bedir kasabasinin Islâm savas tarihinde önemli bir mevkii vardir Hz Peygamber (sas) müsriklerle çarpismak üzere buraya üç defa gelmisti Birincisine ilk Bedir Gazvesi adi verilir Savasa henüz izin verilmedigi dönemlerde Mekkeli müsrikler müslümanlara saldirilarina devam ediyorlardi Fakat hicretin altinci ayindan sonra cihat izni verilince artik müslümanlar kendilerini ve Islâm devletini koruma imkâni bulmuslardi Bir ara müsrikler o sirada henüz müslüman olmamis olan Kürz b Câbir'in kumandasi altinda bir askerî birlik gönderip Medine'nin çevresine saldirtmislardi Kürz ve yanindaki müsrikler Medine'nin güneyinde Cemmâ denilen yere gelip müslümanlarin sürülerine saldirmis ve yagmalamislardi Bunun üzerine Resulullah (sas) Medine'de Zeyd b Hârise'yi devlet baskanligina vekil tayin edip bir grup müslümanla Sefevan vadisine kadar ilerledi Kürz ve adamlarini takip eden Hz Peygamber, müsriklerin izlerine rastlamayip Medine'ye geri döndü Bu gazveye ilk Bedir Gazvesi adi verilir Peygamber, hicretin ikinci yilinda Rabîü'l-evvel (623 Eylül) ay'i baslarinda bu sefere çikmisti
Müslümanlarin her seylerini Mekke'de birakip Medine'ye hicret etmeleri müsriklerin Islâm'a ve müslümanlara olan kinlerini dindirmemi sti Hatta müslümanlarin Medine'de devletlerini kurup yerlesmeleri Mekkeliler'e çok agir gelmisti Müs rikler Islâm'in bu ba sarisini hazmedemeyip mutlaka durdurmak için yollar aramaga basladilar Hicretten önce Abdullah b Übey b Selül adindaki kabîle reisi Medine'de taç giyip kral olmak üzere idi Fakat akrabalarinin ve destekçilerinin büyük bir kismi müslüman olup Hz Peygamber (sas)'i sehirlerine davet edince, artik burada bir Arap devleti degil Islâm devleti kurulmustu Bunu bir türlü içine sindiremeyen Abdullah b Übey, etrafindaki bazi adamlariyla birlikte Islâm'a girdiklerini söylemislerse de asla içten iman etmemis, münafikliklarini sürdürmüslerdi Bunu firsat bilen Mekkeli müsrikler eski dostlari olan Ibn Übey'e bir mektup yazarak söyle demislerdi: "Siz bizimkileri barindirdiniz Ya siz Muhammed'i öldürür veya yurdunuzdan çikarirsiniz; yahut biz hepimiz toptan gelip üzerinize saldirir erkeklerinizi öldürür kadinlarinizi esir aliriz"
Hz Peygamber ve arkadas larinin Medine'ye gelmeleriyle kralligi engellenen Abdullah b Übey, etrafindaki münafiklarla Islâm'i içten yikmaga çalisiyordu Onun gayesi gayet açik idi Krallik isteyen bir adam Islâm devletinde ve Peygamber'in baskanliginda barinamazdi Münafiklar, dünya ve dünya çikarlarinin pesine takilmis müsriklerle isbirligi yaparak, Islâm'in Medine'deki hâkimiyet ve devletini yikmaga ça lisiyordu
Müslümanlar, müsriklerle münafiklarin kurduklari bu isbirligini haber aldilar Mekkelilerin gönderdigi bu mektup onlarin ve Medine'deki münafiklarin gayelerini gayet açik bir sekilde ortaya koyuyordu
O bakimdan, müslümanlar çok dikkatli idiler Bu düsmanlardan gelebilecek saldiriya hazirdilar Resulullah ilk tedbir olarak, Medine-i Münevvere çevresine küçük müfrezeler gönderdi Bu müfrezeler, Kureys'in ticaret kervanina engel oluyor ve Medine çevresindeki kabîlelerle baris anlasmalari yapip, Medine-i Münevvere'nin güvenligini sagliyordu
Hamza b Abdülmuttalib, Ubeyde b Hâris ve Sa'ad Ibn Ebi Vakkas (r an) gibi ileri gelen sahabiler, bu müfrezelerin ba sinda görev yapmislardi Bunlar kan dökmemege dikkat ediyorlardi Yalniz Abdullah b Cahs (ra) müfrezesi Bedir'den önce düsmanla çarpisan ilk Islâm seriyyesidir Bu hadisenin savasilmasi haram aylardan Recep ayinin son gecesinde olmasi, müsriklerin dedikodusuna sebep oldu Bu olay üzerine, haram aylarda savasmak hakkinda aâyetler nazil oldu Bu ayetlerde, müslümanlara, cihat izninin verilecegine dair müjdeler vardi Ve hemen ardindan da savasa izin veren ayetler geldi
"Kendileriyle savasilan (mü'min)lere izin verildi Çünkü onlara zulmedilmistir Ve Süphesiz Allah, onlara yardim etmege kadirdir " (el-Hacc, 22/39)
"Ey inananlar, korunma tedbirleri alin; bölük bölük veya hep birlikte savasa gidin" (en-Nisâ, 4/71)
"(Yeryüzünde) hiçbir kötülük kalmayincaya ve din tamamen Allah'in oluncaya kadar onlarla savasin Eger vazgeçerlerse muhakkak Allah, ne yaptiklarini görmektedir " (el-Enfâl, 8/39)
Bu ayetler, müslümanlari, müsriklerden yillarca gördükleri iskencelere karsi intikam almaya tesvik ediyor; zalimlerden, Allah'in hâkimiyetini gasba yeltenmis müstekbirlerden bu hâkimiyetin alinarak Allah'a iade edilmesini ve hükmün Allah'a ait oldugunun onlara gösterilmesini istiyordu Bunun için de müslümanlarin gerekli tedbirler alarak ve korunarak savasmalarini istiyordu Bu ayetlerdeki istek elbette Cenâb-i Hakk'a aitti Eger insanlara ve Resule ait olsaydi zaten onlar yillarca önce savasmak ve zulme isyan etmek istemislerdi Ancak, zulme isyan Allah'in ölçülerine ve rizasina uygun yapilmali ve bir zulüm kaldirilirken yerine bas ka bir zulüm ikame edilmemeliydi I ste Medine'deki Islâm toplumu bunu anliyordu Müslümanlar iste bunun için müsriklerle savasmayi göze almislardi
Mekkeli müsrikler defalarca müslümanlari tehdit edip, onlara Medine-i Münevvere yakinlarina kadar gönderdikleri çapulcu birlikleri eliyle zararlar veriyorlardi Son zamanlarda Ebû Süfyân'in da ortakligiyla olusturulan bir kervan Suriye'den mallar getirecek ve bununla müslümanlara son ve kesin darbe indirilecekti Bunu haber alan Resulullah (sas), durumu ashabiyla istisare etti Bu kervanin Mekke'ye ulasmasina engel olunmasi karari alindi Bu kararin uygulanmasi asamasina gelindiginde Ebu Süfyan durumdan haberdar oldu ve Damdam b Amr el-Gifârî'yi Mekke'ye göndererek Kureys'ten yardim istedi
Ebu Cehil bu firsati kaçirmak istemediginden Kâbe'ye kostu Müsrikleri müslümanlara karsi savasa tesvik etti Tellâllar çikararak Mekke sokaklarinda bagirtti Eli silâh tutan herkes bu müsrik ve putperest orduya katildi Hatta Resulullah'in müsrik olan amcasi Ebu Leheb, kendisi gidemeyecek kadar hasta oldugu için yerine ücretle bir kiralik asker gönderdi
Resulullah hicretin ikinci yili Ramazan ayinin sekizinci günü Abdullah Ibn Ümmü Mektum'u Medine'de kalan yasli ve hastalara namaz kildirmak üzere görevlendirdi Yahudilerin karisiklik çikarmasindan süphelendikleri için Ebu Lübabe'yi de Medine'de yönetimin basinda vekil birakti
Müslüman ordusunun sayisi üçyüzbes kisi idi Bunlarin seksenüçü Muhacirlerden, altmisbiri Evs'den, geri kalanlari da Hazrec kabilesinden idiler Muhacirlerden yalnizca Osman b Affân (ra), hanimi Resulullah'in kizi Rukiye agir hasta oldugu için Medine'de kalmisti Kendisi de ayrica rahatsizdi
Müslümanlarin yalniz üç atlari ve yetmis develeri vardi Bineklerine sirayla binmek zorundaydilar Zefiran denilen yere geldiklerinde, Mekkeli müsriklerin büyük bir ordu ile üzerlerine gelmekte olduklarini ögrendiler Biraz duraklayip tereddüt ettiler Çünkü onlarin büyük hazirliklarla gelen Mekke ordusuna karsi koyacak kadar askerleri yoktu Buna hazirlikli da degillerdi Resulullah ashabiyla yeniden istisare etti Kervanin pesine mi düsülmeliydi; yoksa müsrik ordusuna karsi mi durulmaliydi Allah Resulu ve Muhâcirler ordunun karsisina çikilmasi taraftariydilar Ensâr ise, Akabe beyatinda verdikleri sözle Medine' de Rasûlullah'i koruyacaklardi Simdi ise Medine disinda idiler Rasûlullah (sas) onlara reylerini sordu Ensardan Sa'd b Muaz söyle dedi:
"Ya Resulullah, biz sana inandik Allah tarafindan getirdiklerinin hak oldugunu tasdik ettik Artik siz ne dilerseniz emrediniz Seni gönderen Allah hakki için artik denize girersen, seninle beraber biz de gireriz Hiç birimiz geri kalmayiz Biz düsmana karsi durmaktan çekinmeyiz Muharebeden geri dönmeyiz Sabrederiz ve sadakatten ayrilmayiz Bizden memnun kalacagin isler nasip etmesini Allah' tan dilerim Hemen Allah'in bereketini dileyerek istediginiz tarafa yürüyünüz"
Resulullah (sas), ashabinin bu birlik ve beraberligine çok sevindi Allah'a hamd ile, müsriklerle karsilasmak üzere Bedir kuyulari mevkiine dogru yola koyuldu
Ebu Süfyan, müslümanlarin Bedir'e gelmekte oldugunu ögrenince kervanin yönünü degistirdi Deniz tarafindan Mekke'ye yollandi Müslümanlar Bedir'e gelince, kervan çoktan uzaklasmisti
Islâm ordusu, kumluk bir araziye konaklad i Müsrikler ise Bedir kuyularini tutmuslardi Gece yagan yagmur, hem araziyi pekistirdi, hem de müslümanlarin su ihtiyacini giderdi Bu Allah Teâlâ'nin onlara bir yardimiydi
Daha sonra, buralari çok iyi taniyan Habbâb b Munzir'in teklifiyle ordunun karargâhi degistirilip Bedir köyünün en sonundaki kuyunun yararina geçildi Resulullah (sas) elini kana bulamak istemediginden kendisine ordunun gerisinde bir çadir kuruldu Çadirinin kapisinda Sad b Muaz nöbet tutuyordu
Mekkeli müsrikler zirhlar içinde idi Sayilari bin kisiye yakindi Bunun yüz kadari süvari yedi yüzü develi ve geri kalani piyade idi Bu sayi Islâm ordusunun üç kati idi
Ordular ibret alinacak bir dagilim sergiliyordu Tarih hiç bir zaman bu derece anlamli bir savasa tanik olmamisti Bir tarafta Müminlerin dostu Ebu Bekr (ra), diger tarafta müsrik saflarinda yer alan oglu Abdurrahman; bir tarafta müsrik ordusu komutani, Utbe b Rabia, karsisinda oglu Huzeyfe bulunuyordu Resulullah'in amcasi Abbas ile Hazreti Zeyneb'in esi ve Resulullah'in damadi Ebu'l As, müsriklerin arasindaydi Akîl ise kardesi Hz Ali'ye karsi müsrik ordusunda yer almaktaydi
Bu sirada Ebû Süfyan'in kervaninin Mekke'ye ulastigi haberi geldi Ebu Süfyan müsriklere bir haber göndererek, "Siz kervaninizi korumak için harekete geçtiniz Artik savasmadan geri dönünüz" dedi Ancak geri dönmek için arzulu olanlar olduysa da savasma karari alanlar çogunluktaydi Ebû Cehil, "Müslümanlari öldürmeye bile lüzum yoktur Ellerini baglayip onlari tekrar Mekke'ye götürecegiz ve böylece Islâm da bitecek" diyordu
Bu ordu, Islâm'in tek ordusuydu Eger bu ordu ezilecek ve silinecek olursa Allah'in hükmünü hâkim kilacak bir baska topluluk kalmayacakti Hz Peygamber (sas): "Allah'in, vadettigin yardimini bugün lutfet Ya Rab, bu bir avuç mücahid yok olursa, bir muvahhidler bu gün telef olursa, yeryüzünde sana ibadet eden kalmayacak!" diye dua ve niyazlarina devam etti Bu sirada da su mealdeki vahiy gelmisti:
"Bütün bu toplananlar (müsrikler) hezimete ugrayacak ve arkalarina dönüp kaçacaklardir " (el-Kalem, 68/45)
Resulullah (sas) kan dökülmesini istemediginden Ömer b el-Hattab'i elçi olarak müsriklere gönderdi Onlar savas konusunda kararli olduklarindan Resulullah'in bu serefli elçisinin tekliflerini dinlemediler Kur'an bir baska ayetiyle müminleri desteklemekte ve Mekkeli müsriklerin cezalandirilmasini talep etmektedir:
"Onlar, (insanlari, Rasülü ve mü'minleri) Mescid-i Haram'dan geri çevirdikleri ve onun velisi, bakicisi ve koruyucusu olmadiklari halde Allah onlara neden azap etmesin? Onun velileri sadece muttakîlerdir Fakat çoklari bunu bilmez " (el-Enfal, 8/34)
Bu harpten itibaren, Kur'an-i Kerîm'de, girisilen bütün savaslarda müslümanlarin yanibasinda çok sayida melegin savasa katildigindan bahsedilir Ancak Bedir savasi ötekilerden bir farklilik gösterir
"O zaman sen müminlere' Rabbinizin size indirilmis üç bin melegi ile yardim etmesi, size yetmez mi?' diyordun , "Evet, sabreder, (Allah' dan) korkarsaniz, onlar hemen su dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz, size nisanli bes bin melek ile yardim eder", Allah, bunu size sirf müjde olsun ve kalpleriniz yatissin diye yapti
Yardim, daima galip ve hikmet sahibi Allah katindadi r " (Âli Imrân, 3/124-126)
17 Ramazan (13 Mart 624) Cuma günü sabahleyin her iki ordu Bedir kuyularina dogru ilerledi Müslümanlar bu kuyularin basina kâfirlerden önce ulasmislardi Müsriklerin tarafindaki kuyular tamamen kapatilip tutulduysa da Hz Peygamber (sas) düsmanin kendi tarafindaki bir kuyudan su almalarina müsaade etmistir Cahiliye adetlerine göre savasi iyice kizistirip heyecan dogurmak için gruplar öne adam çikararak birbirlerine meydan okurlardi Müsrikler tarafindan Esved adindaki sahis ortaya çikip er istemis, buna karsi Hz Hamza çikarak onu derhal öldürüvermisti Bunun üzerine Kureys'in ileri gelenlerinden Utbe b Rabîa, kardesi Seybe ve oglu Velid ortaya atildilar Bunlarin karsisina Medineli gençlerden üç kisi çikinca, kim olduklarini sormus ve onlara: "Siz bizim dengimiz ve muhatabimiz degilsiniz, bizim kavmimiz ve kabilemizden adamlar çiksin" demislerdi
Kureys kâfirlerinin bu istekleri üzerine Hz Hamza, Hz Ali ve Ubeyde b Hâris çiktilar Hz Hamza ile Hz Ali hasimlarini derhal öldürdüler Ubeyde ise hasmini yaralamis kendisi de yaralanmisti Onun yardimina kosan Hz Hamza ve Hz Ali (ra) derhal Utbe'yi öldürüp yarali arkadaslarini müslümanlarin karargâhina tasimislardi Bu mubarezelerin sonunda taraflar birbirlerine saldiriya geçtiler Ikindiye dogru müslümanlar tarihin kaydettigi büyük zaferlerden birini gerçekle stirmislerdi Savas sona ermisti Müslümanlari n, Islâm'in ve özellikle Hz Peygamber'in en büyük düsmani Ebu Cehil basta olmak üzere müsriklerin ileri gelenlerinden çok kimse hayatini kaybetmisti Müsriklerden tam yetmis kisi öldürülmüstü Müslümanlar ise on dört sehid vermislerdi Hz Peygamber (sas) namazlarini kildirdiktan sonra Allah yolunda canlarini veren bu ilk sehitleri topraga verdi Müslümanlar Kureys'in ölülerini de yerde birakmayip açtiklari bir çukura gömdüler
Mekkeli müsriklerden bir miktar esir alindi Ama henüz Cenâb-i Allah esirler hakkinda hükmünü bildirmemisti Peygamberimiz bu esirlerle ilgili olarak ashabiyla istisarede bulundu Ashabtan bazilari bunlarin derhal öldürülmesini teklif ederken, en yakin müslüman akrabalarinin bunu infaz etmelerini tavsiye etmislerdi Buna karsilik basta Hz Ebu Bekir olmak üzere bazi sahabeler de bu esirlerin fidye karsiliginda serbest birakilmalarini teklif ettiler Rasûlullah bu ikinci teklifi uygun buldu Fidye ödeyemeyenlerden okuma yazma bilenlerin müslümanlarin çocuklarindan onar kisiye okuma-yazma ögretmeleri istendi Esirler müslümanlar arasinda dagitildi
Hz Peygamber onlara iyi muamele edilmesini istedi Esirlerden elbisesiz kalmis olanlara giyecekler verildi Bu esirler müslümanlarla birlikte ve onlarla esit sartlar altinda yemege oturuyorlardi Esir alinanlardan sadece ikisi idama mahkûm edilmistir Çünkü bunlar Mekke'de inananlara yapmis olduklari zulümden dolayi idami haketmislerdi Rasûlullah'in, bu ilk askerî karsilasmada gösterdigi bu insânî tutum ve davranis daha sonraki olaylarda da degismemistir
Mekke müsriklerinin ileri gelenleri ve baskanlari, Bedir'de öldürülmüstü Ebû Süfyan ise büyük ticaret kervaninin basinda oldugu halde kaçip kurtulmus ve bundan böyle Mekke' nin baskani olmustu Oglu, kayinpederi ve kayinbiraderi Bedir savasinda öldürülen Ebu Süfyan, bunlarin intikamini alincaya kadar hanimina yaklasmayacagina, saç ve sakalini kestirmeyecegine yemin etti Bunun yaninda karisi Hind de kendi akrabalarini öldürenleri bulup onlarin cigerlerini yiyecegine and içmisti
Bedir zaferi, siyasi-dini yapi daki Islâm devlet ve camias inin daha da saglam temeller üzerine oturmasini sagladi Hz Muhammed (sas) Bedir' de savas baslayacagi sirada, secdeye kapanip Allah'a yönelerek O'na, yardimini esirgememesi için dua ettiginde o günkü durumu en güzel bir sekilde dile getiriyordu:
"Ey Allah'im! Sayet su küçücük ordu eriyip giderse sana (yeryüzünde) artik ibadet edecek kimse kalmayacaktir "
Kaynak: Islam tarihi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #24
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet



IFK OLAYI
Ifk; yalan, büyük yalan, Iftira namuslu birinin namusu hakkinda Iftira etmek
Ifk olayi; Islâm tarihinde Resulullah (sas)'in zevcesi ve müminlerin annesi (el-Ahzâb, 33/6) Hz Âîse hakkinda münâfiklar tarafindan uydurulan Iftira olayinin adi Olay Buhâri, Müslim gibi ana kaynaklarda tafsilâtli olarak anlatilir Bizzat Hz Âîse, olayi cereyan tarzi ve sebepleriyle birlikte detayli olarak anlatmaktadir
Olayin gerçek yüzü münâfiklarin, Medine'de güvenli bir yurt edinen ve günden güne gelisen Islâm toplumunu parçalamak için Islâm peygamberinin aile mahremiyetini hedef alarak, bas vurduklari bir aleyhte propaganda ve karalama hareketidir Onlar, Resulullah'in, en yakin arkadaslari ile arasini açabilirlerse, Islâm'i yok etme emellerine kIsa yoldan varabileceklerini zannediyorlardi Münâfiklar Mustalikogullarina karsi düzenlenen cihat harekatinda, Hz Âîse'nin basina gelen normal bir olaydan yararlanarak Hz Ebu Bekir'le Resulullah'in arasina fitne sokmaya ve Resulullah'i gözden düsürmeye çalistilar
Münâfiklar, hicretin besinci yili Saban ayinda, Necid bölgesinde, Müreysî suyu yaninda konaklamis olan Mustalikogullari kabilesine karsi düzenlenen sefere savasin siddetli geçmeyecegini bildikleri için kalabalik bir sekilde katIlmislardi
Resulullah sefere çikmadan önce, adeti oldugu üzere, hanimlari arasinda kura çekmis, kendisiyle beraber sefere gitme kurasi Hz Âîse'ye çikmisti (Buhârî, Sehâdet, 15)
Bu sefer esnasinda münâfiklar, Mekkeli Muhacir müslümanlarla, Medine'nin yerlisi Ensar arasina fitne sokmaya da çalistilar Bunun için bölge ve kabile taassubunu kullandilar Bir seferinde Iki müslüman grubu birbiriyle kilica sarilacak hale getirmis, olay Resulullah (sas) tarafindan kolayca önlenmistir Bu arada münâfiklarin reisi Abdullah b Übeyy:
"Medine'ye dönünce, aziz olanlarin, zelil olanlari oradan çikaracaklarini" söylüyordu (el-Münâfîkûn, 63/8) Bunun üzerine Resulullah (sas) Ensari toplayarak durumu anlatti Ensâr olaya son derece üzüldü Böylelikle Abdullah b Übeyy herkesin nefretini kazandi Hatta oglu babasinin bineginin üzengisinden tutarak:
"Zelil oldugunu, Allah Resulunün de aziz oldugunu itiraf etmeden seni birakmam " demis ve itiraf da ettirmistir (Ibn Sa'd, Tabakâtu'l-Kübra, II, 65)
Sefer dönüsü ordu, geceleyin bir yere konakladi Hz Âîse ihtiyaci için ordugahin disina çikti Döndügü zaman, boynundaki Yemen boncugundan dizIlmis gerdanliginin kopup düsmüs oldugunu gördü Bu gerdanligi Hz Âîse'ye, gelin oldugunda annesi Ümmü Rûman hediye etmisti (Vakidî, Megazî, II, 428) Diger kaynaklar gerdanligi kiz kardesi Esma'dan emanet aldigini yazarlar
Hz Âîse, gerdanligi aramak için ordunun disinda ihtiyacini giderdigi yere gitti Bulup döndügünde ise kendisinin devesi üzerindeki mahfelinde oldugunu zanneden muhafizlari da dahil olmak üzere, ordunun oradan ayrilip gitmis oldugunu gördü Geri dönüp kendisini ararlar düsüncesiyle orada oturup bekledi Bu arada da oldugu yerde uyuyup kaldi
Ordunun artçisi Safvan b Muattal kendisini görerek, hiç konusmadan onu devesine bindirdi Devenin yularini çekerek orduya yetistirdi (Ibn HIsam, es-Sîre, II, 298)
Ikinci konakta Hz Âîse'nin devesinin üzerinde olmadigi anlasilip bir süre sonra genç bir askerin devesiyle geldigini görünce, münâfiklar bunu firsat bilip dedikoduya basladilar Abdullah b Übeyy el altindan bu dedikoduyu besledi Müslümanlar bunun Iftira oldugunu anladilar Meselâ Hz Ebû Eyyûb el-Ensarî hanimina:
"Ümmü Eyyûb! Senin hakkinda böyle birsey söylense kabul eder misin?" diye sordu O,
"Hasâ, asaletli ve serefli bir Insan böyle bir sey yapmaz" cevabini verdi (Ibn Hisâm, age, s 302)
Ne yazik ki münâfiklar disinda üç müslüman da bu dedikoduya kendilerini kaptirdilar; Bunlar Safvan'dan öç almak Isteyen Hassan bin Sâbit, Resulullah'in hanimlarindan Zeyneb binti Cahs'in kiz kardesi Hamne ve Hz Ebû Bekir'in yardimlariyla geçinen Mistah b Üsâse idiler
Hz Âîse yolculuk dönüsü hastalandi ve annesinin bakmasi için baba evine gitti Olanlardan tamamen habersizdi Ne annesi ve babasi, ne de Resulullah (sas) olanlari kendisine duyurmadilar Kendisi de Resulullah'in soguk davranisina bir mana veremedi Bir gün Mistah'in annesi durumu kendisine açinca derin bir üzüntüye kapildi ve günlerce gözyasi döktü (Müslim, Tevbe, 56) Bu arada Resulullah (sas) kendisine durumla ilgili sorular sordu Hz Âîse ise, halini Allah'a havale ettigini bildirerek karsilik verdi
Olayi duyan Safvan büyük bir öfkeye kapilarak kilicini aldi ve öldürmek kastiyla Hassan'a saldirdi ve onu yaraladi Bu Resulullah (sas)'e haber verilince Safvan'in tutuklanmasini emretti Aslinda Safvan kadina ilgi duymayan, erkeklik gücü yok (hasûr) birisi idi Bunu kendisi de açikça ifade etmistir (Ibn HIsam age, s 306, Müslim, Tevbe, 57)
Resulullah (sas) durumu bir de Ashaptan bazilariyla görüstü Bunlardan Hz Osman, Üsâme b Zeyd, Zeyneb binti Cahs, Ümmü Eymen hep Hz Âise'nin tertemiz olduguna sahitlik ettiler Hz Ömer, Hz Âîse'nin nikâhinin Allah tarafindan kiyildigini hatirlatarak, Allah'in temiz olmayan bir kadinla onu nikahlamayacagini söyledi Yalniz Hz Ali lehte olmayan bir konusma yapti ve Resulullah için kadinin çok oldugunu belirtti Bir de Hz Âîse'nin hizmetçisinin sorguya çekIlmesini teklif etti Hatta dogru söylemesini saglamak için onu tokatladi Berire ise, hanimi hakkinda iyilikten baska bir sey bIlmedigini belirtti Bunun üzerine Resulullah (sas) durumu bir de Ashab'a bildirmek üzere minbere çikti ve bu konuda onlarin yardimini Istedi Ensardan Sa'd b Muaz:
"Ey Allah'in Resulu, sana ben yardim edecegim Iftiraci Evs kabilesinden ise, ben onun boynunu vururum Eger Hazrecli kardeslerimizden ise, bize emredersin, emrini yerine getiririz" deyince Hazreclilerden Sa'd b Ubade buna karsi çikti Karsilikla atismalar neticesinde çikan anlasmazligi Resulullah (sas) yatistirdi
Resulullah (sas) büyük üzüntüyle oradan, babasi Ebû Bekir'in evinde bulunan Hz Âîse'nin yanina gittiginde, Allah onun temizligini su ayetlerle Resulune bildirdi:
"O Iftira haberini getirenler, sizlerden bir zümredir Onu siz kendiniz için bir ser sanmayiniz Belki o, sizin için bir hayirdir Onlardan herkese kazandigi günah vardir Günahin büyügünü yüklenen kimseye de büyük bir azap vardir Ne olurdu o Iftirayi isittiginiz zaman, erkek ve kadin müminler, kendi nefIsleri ne kiyas ederek hüsnü zan etselerdi de; bu açik bir Iftiradir deselerdi!
O Iftiracilar buna dört sahit getirselerdi ya! Sahitleri getiremeyince de onlar, Allah katinda muhakkak yalancidirlar Eger dünyada ve ahirette Allah'in fazl ve rahmeti üzerinizde bulunmasaydi, içine daldiginiz o ifiradan dolayi, sizi her halde büyük bir azap çarpardi Ortaya atildigi zanlari siz, o Iftirayi dillerinizle birbirinize yetistiriyordunuz Hiçbir bilginiz olmayan seyi agizlarinizla söyleyiveriyor ve bunu kolay saniyordunuz Halbuki bu, Allah katinda büyük bir vebal idi"
"Ne olurdu, onu isittiginiz zaman: "Bunu söylemek bize yakismaz! Sübhanallah! Bu büyük bir bühtandir" deseydiniz ya!" (en - Nûr, 24/11-20)
Bu ayetlerin inisi basta Resulullah (sas) olmak üzere bütün müminleri sevindirdi Ama Iftira yapanlarin ve yayanlarin cezasi da verIlmeliydi Cenabi Hak bunun üzerine su Iki ayeti indirdi:
"Namuslu ve hür kadinlara (zina isnadiyla) Iftira atan, sonra da (bununla ilgili olarak) dört sahit getirmeyen kimselerin (her birine) seksen degnek vurun Onlarin ebedî sahitliklerini kabul etmeyin Onlar fâsiklarin ta kendileridir Ancak (bu hareketlerine) tövbe edip durumlarini islah edenler müstesnâdir Çünkü Allah çok yarligayici, çok esirgeyicidir" (en-Nûr, 24/4-5)
Ayetlerde, zina Iftirasi atanlar için üç ayri hüküm konulmustur:
1- Iftiraciya seksen sopa vurulacak
2- Sahitligi ebediyyen kabul edIlmeyecek
3- Allah'in taatindan çiktigi için fâsiklikla vasiflandirilacak
Iftira eden, pisman olur, tövbe ederse fâsiklik vasfini üzerinden kaldirmis olur (M Ali es-Sabûnî, Kur'an-i Kerîm'in Ahkâm Tefsîri, II, 107)
Bu ayetlerin inmesi üzerine Resulullah (sas) Hassan, Hamne ve Mistah'a zina Iftirasi cezasi olarak seksener degnek vurdurdu Abdullah b Übeyye'ye bu ceza tatbik edIlmedi (Muhammed Rida, Muhammed (sas), Misir 1357/1938, s 303)
Hz Ebû Bekir kizina yapilan Iftiraya karistigi için Mistah'a vermekte oldugu yardimi kesmisti Iftira cezasi tatbik edildikten sonra Cenabi Hak:
"Sizden (dinde) fazilet ve (dünyada) servet sahibi olanlar, akrabalarina, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde kusur etmesin Allah'in sizi yarligamasini sevmez misiniz? Allah çok yarligayici, çok esirgeyicidir" (En-Nur, 24/22) ayetini indirdi Bunun üzerine Hz Ebû Bekir:
"Vallahi ben, Allah'in beni yarligamasini elbette arzu ederim Vallahi ben, artik bunu ondan hiç bir zaman kesmem" dedi ve Mistah'a vermekte oldugu nafakayi vermeye tekrar devam etti (Buharî, Megazî, 34; Tefsîru'l-Kur'ân, 6; Müslim, Tevbe, 56)
Iftira, içi baska disi baska olan Iki yüzlü münâfiklarin metodudur Iftiradan sakinmak, Iftiraya ugrayan mazlumlara arka çikmak, zalim ve Iftiracilari yalanlamak gerekir
Ismail KAYA

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #25
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet




KAYNUKAOGULLARI VE MEDINE'DEN SÜRÜLMELERI
Kaynukaogullari Medine (Yesrib)de yasamis bir Yahudi kabilesidir Yahudiler (Eskiden büyük Arap mabedinin yeri olan) Siondan Hristiyanlar tarafindan kovulduktan sonra, yeryüzünün çesitli yerlerine az veya çok büyük cemaatlar halinde dagilmislardi Ancak Arap yarimadasina ne zaman geldikleri, cemaatlerinin burada ne zaman olustugu bilinmiyor Ancak Islam'in yayilisindan önce Arabistan'in her tarafinda Yahudiler vardi Ferdî ve pek az sayida oldugu gibi saglam cemaatler halinde, Eyle (Akabe Körfezi)'den Yemen'in veya Uman'in uçlarina kadar, Medine'den Bahreyn'e kadar; Meknâ'da Vadiül-Kura'da, Teymâ'da, Fedek'te, Tâif'te kisacasi bütün sehirlerde, ayni sekilde panayirlarda ve kervanlarda onlara rastlanir (Muhammed Hamîdullah, Islâm Peygamberi Çev Salih Tug I, 393, 394)
Mekke'de hemen hemen hiç Yahudi yoktu Ancak onlar, bölgenin yillik panayirlarinda, özellikle Ukaz'da bulunurlardi Ukaz'da hem ticaret esyasi satarak, hem de kendilerini gizli seyleri bilen veya istikbâlden haber veren kâhin olarak tanitmak suretiyle iyi para kazanmasini bilirlerdi Ehl-i Kitab olarak, câhil bedevîler üzerinde özel bir prestij icra ediyorlardi (M Hamidullah, age, I, 394)
Hz Peygamber Medine'ye hicret ettigi zaman, halkin hemen hemen yarisi Yahudi idi Ancak Yahudilerin bu bölgeye gelisi hakkinda açik bir bilgi yoktur Islâmiyet ortaya çiktigi sirada, büyük çapta Araplasmis görünüyorlardi; Arapça konusuyorlar, çocuklarina Arap isimleri veriyorlar, kabileleri bile Arap isimleriyle çagriliyordu (M Hamîdullah, age, I, 4I5)
Komsulari müsrik Araplar gibi Yahudiler de kabile halinde yasiyorlardi Hz Peygamber (sas) tarafindan olusturulan Medine Islâm devleti anayasasinda dokuz Yahudi kabilesinde söz ediliyor (Salih Tug, Islâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, Istanbul 1969, s31-4I vd) Fakat tarihçiler bunlari üç grupta topluyor Kaynuka ogullari iste bu üç kabileden biridir Digerleri; Nadîr ve Kurayzaogullaridir (M Hamîdullah, age, I, 4I5)
Kaynuka; kuyumcu anlamina gelmektedir Gerçekten de onlar Islâmiyet'in baslangicinda bu meslegi yapiyorlardi Ayrica umûmî ticaretle de mesgul oluyorlardi "Sûk beni Kaynuka=Benî Kaynuka Çarsisi'nda hatiralari kalmistir (M Hamidullah, age I, 4I5)
Rasûlullah (sas), Medine'ye gelir gelmez yaptigi en önemli islerin basinda bir anayasa hazirlamak gelir Bu anayasada Yahudilerle olan karsilikli hak ve ödevler belirtilmistir ki bunlardan biri, hariçten gelecek saldirilara karsi bütün cemaatlarin Medine'yi savunmalaridir (Salih Tug, age, ayni yer)
Bundan sonra Peygamber (sas), Yahudileri Islâm'a davet etmis, kendisini bir Allah elçisi, bir peygamber olarak Kur'an-i teblig etmistir Bazilari Müslüman olmus bazilari çekinmis, kimileri de Islâmiyet'le alay etmisler, hatta Peygamber (sas)'e karsi harbedenlere aktif bir sekilde yardim etmislerdir
Bedir savasinda Müslümanlarla Yahudiler arasindaki münasebetler büsbütün bozuldu Yahudiler hep birden peygambere karsi düsmanca bir tavir takindilar Böylece Islâm için büyük bir tehlike arzetmeye basladilar
Rasûlullah (sas), bir seferinde Kaynuka ogullari yahudilerinin pazarina giderek onlari toplamis ve su sekilde hitabetmis:
"Ey Yahudi cemaati! Kureyslilerin basina gelen felâketin sizin basiniza da gelmemesi için Allah'tan korkunuz ve Islâmiyeti kabul ediniz Zira biliyorsunuz ki ben gönderilmis bir peygamberim Siz bunu kitabinizda buluyorsunuz ve sizi davet etmistir" Yahudiler ona su cevabi vermisler: "Ya Muhammed! Sen ancak kendi kavmini tanidin; askerlik ve savas sanatini bilmeyen bir kavimle karsilasman seni aldatmasin, tesâdüfen sen onlari bozguna ugrattin Vallahi sayet biz seninle savasirsak, yigit oldugumuzu anlarsin" (Ibn Ishak, Sîre, Nesr M Hamidullah, Konya 14I1/1981, s294; et-Taberi, Tarîhür-Rusül vel-Mülûk, Nesr Degoeje, III, 136I)
Bu konusmalardan sonra, Müslümanlarla Kaynuka ogullari arasindaki iliskiler daha da bozuldu ve nihayet bir Yahudinin, Müslüman bir kadina karsi çirkince davranisi, bardagi tasiran son damla oldu Kaynaklarin nakline göre olay söyle cereyan etmistir:
Bir Arap kadini bazi seyler satmak üzere Kaynuka ogullari pazarina giderek esyasini satar sonra bir kuyumcu dükkanina oturur Orada bulunan Yahudiler, kadindan yüzünü açmasini isterler O buna yanasmayinca kuyumcu, kadinin etegini arkasindan beline ilistirir, kadin ayaga kalkinca avret mahalli görülür, onlar da buna gülüsürler Kadin feryad etmeye baslayinca Müslümanlardan biri kilicini çekerek Yahudi kuyumcunun üzerine atilip onu öldürür Yahudiler de toplanip Müslümani sehid ederler Sehid edilen müslümanin ailesi imdat ister Bu durum Müslümanlari çok öfkelendirir (Ibn Hisam, es-Sîretü'n-Nebeviyye, Nsr M es-Sekâ, I el-Ebyârî, AHafiz Çelebi, Lübnan 1391/1971, III, 51)
Kaynuka ogullari, Peygamber (sas)'le savastiklari zaman onlarin islerini Abdullah b Übeyy b Selûl üstlenmis ve önlerine düsmüstü Onlarin Abdullah ile anlasmalari oldugu gibi Hazrec ogullarindan Ubâde Ibn esSâmit ile de ittifaklari vardi Ubâde, onlarin Hz Peygamberle olan antlasmalarini bozduklarini duyunca Peygamber (sas)'e gelerek O'nun huzurunda, Kaynuka ogullari ile olan ittifakini reddetti Onlarla ittifaktan Allah'a ve Resûlüne sigindi ve; "Ya Rasûlallah! Ben, Allah'i, Resûlünü ve mü'minleri dost biliyorum; bu kâfirlerle ittifak yapmaktan ve onlarla dostluktan Allah'a ve Resûlüne siginirim" dedi (Ibn Ishak, age, 295)
Mâide Sûresindeki kissa, Ubâde ve Abdullah b Übeyy hakkinda nazil oldu:
"Ey Iman edenler! Yahudilerle Hristiyanlari dost edinmeyin Onlar ancak birbirlerinin dostlaridirlar Içinizden kim onlari dost edinirse o da onlardandir Allah zalimleri dogru yola eristirmez" (el-Mâide, 5/51; Ibn Ishak, age, 295)
Ubâde Kaynuka ogullari ile olan ittifakini, muhtemelen bu âyetin nüzûlünden sonra bozmustur
Kaynuka ogullari; Rasûlüllah (sas) ile aralarindaki antlasmayi bozan, Bedirle Uhud arasinda O'nunla savasan ilk Yahudilerdi Rasûlullah (sas), onlari muhasara etti Onbes günlük bir kusatmadan sonra Rasûlüllah'in hükmüne razi olarak savassiz teslim oldular Hz Peygamber, erkeklerin ellerinin baglanmasini emretti Fakat münafiklarin basi Abdullah b Übeyy Hz peygamber'e gelerek:
"Ey Muhammed! Müttefiklerime iyilik et" dedi Resûlullah agirdan alinca Ibn Selûl tekrar; "Iyilik et" dedi Resûlullah (sas) ondan yüz çevirdi Bunun üzerine Ibn Selûl, elini Hz Peygamber'in zirhinin yakasindan içeri soktu Resûlullah kizarak: "Yaziklar olsun sana! Birak beni!" dedi Ibn Selûl: "Hayir vallahi dostlarima iyilik etmedikçe seni birakmam Onlar, beni altindan ve mal-mülkten mahrum ettiler sen ise bir sabah vakti onlari biçiyorsun Allah'a yemin ederim ki ben, bir takim musibetler gelmesinden korkuyorum" dedi Bunun üzerine Resûlullah (sas): "Onlar senindir" buyurdu ve "Çözünüz onlari, Allah onlarla birlikte ona da lanet etsin" dedi Serbest birakilinca sürgün edilmelerini emir buyurdu (Ibn Ishak, age 295; Taberî, age III, 136I vd)
Allah, Resûlüne ve Müslümanlara onlarin mallarini ganimet olarak ihsan etti Onlarin arazileri yoktu, kuyumculukla ugrasiyorlardi Resûlullah (sas), onlarin birçok silahlarini ve kuyumculuk aletlerini aldi Onlari, tüm çoluk çocuklariyla birlikte Medine'den çikarmaya Ubâde Ibn es-Sâmit memur edilmisti O da, onlari Dibâb'a kadar götürdü (Taberî, age, III, 1362)
Kaynuka Yahudileri, Ubâde Ibn es-Sâmit'e, "Ey Velid'in babasi! Evs ve Hazrecle aramizda ittifak vardi Biz senin müttefikin idik, sen bize ne diye böyle yaptin?" dediler Ubâde Ibn es-Sâmit de onlara: "Siz harb açtiniz" dedi Abdullah Ibn Übeyy de; "Sen müttefiklerinden uzaklastin da bundan eline ne geçti?" dedi Ubâde; "Hubâb'in babasi! Kalbler degisti, Islâmiyet ahidleri yok etti" dedi
Kaynuka ogullari Vâdiül-Kura'ya gelip bir müddet kaldiktan sonra Azruat'a gidip orada yerlestiler (ibnü'l-Esir, el-Kâmil, II, 66)
Kaynak: Islam tarihi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #26
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet




UHUD SAVASI
(H 3/M 625)
Hicret'in üçüncü yilinda Uhud dagi civarinda müsriklerle yapilan savas
Uhud savasindan önce Kureys'in öfkesi kabarmis, kin ve intikam duygulari artmisti Bedir'de yakinlarini kaybeden Utbe kizi Hind " Muhammed'le arkadaslarindan öç almadikça içim rahatlamayacak, Muhammed'le savas yapmadikça koku sürünmek bana haram olsun Sevdiklerimin intikaminin alindigini gözümle görmedikçe bana sevinmek yok!" diyordu Ebu Süfyan ve baskalari da buna benzer sekilde and vermislerdi Ebu Süfyan'in yürüttügü kervanin mallari Daru'n-nedve'de topluca durmaktaydi Müsriklerin ileri gelenleri, herkese katilma payini verdikten sonra geri kalan kâr ile güçlü bir ordu hazirlanmasina karar verdiler Onlara göre Müslümanlar Kureys büyüklerini öldürmüslerdi, onlarin intikamini almak gerekliydi Bedir'de yakinlari öldürtücüler karalar giyinmis vaziyette kabileler arasinda dolasiyor, sairler mersiyeler söyleyerek Araplar savasâ tesvik ediyorlardi
Putperest Kureysliler Mekke disindaki Arap kabilelerinin de katilmasiyla 3000 kisilik bir askerî kuvvet hazirladilar Bu kuvvette 700 zirhli, 200 atli süvari, 3000 deve vardi Aralarinda, basta Ebu Süfyan'in karisi Hind oldugu halde 14 tane de kadin vardi Bedir'de babasini ve öteki yakinlarindan bazilarini kaybetmis olan Hind'in kalbini igrenç bir intikam duygusu bürümüstü Amcasi Abbas (ra) Hz Muhammed (sas)'i çok severdi Bu sebeple bir mektup yazarak Kureys'in savas hazirliklarini yegenine bildirdi Peygamberimiz (sas) amcasindan gelen mektubu okuttu ve mektupta bildirilen haberi gizli tutarak kesifçiler gönderdi Kesifçilerin getirdigi haberler mektupta amcasinin bildirdiklerine aynen uyuyordu Düsman büyük bir ordu hazirlamisti ve Medine'ye dogru ilerliyordu
Bunun üzerine Resulullah (sas) bir savas meclisi kurarak meseleyi ayrintili olarak ashabiyla görüstü Resulullah (sas) düsmani sehrin disinda karsilamayip sehri içerden savunmak görüsündeydi Fakat özellikle Bedir savasina katilan gaziler hakkinda nazil olan övücü ayetlerin etkisinde kalan gençler, düsmanin disarida karsilanmasindan yana idiler Düsmanla bir meydan savasi yapmak istiyorlardi:
Resulullah (sas) ashabin isteklerini kirmayarak düsmani karsilamak üzere kilicini kusandi, zirhini giydi Münafiklarin reisi Abdullah b Ubey b Selül sehrin içinde kalinarak savunma yapilmadigini bahane ederek 300 kisilik kuvvetini geri çekti Gayesi savasmak degildi Müslümanlari düsman karsisinda güçsüz birakmak istiyordu Böylece Müslüman ordusunun mevcudu 1000'den 700'e düsmüs bulunuyordu
0slâm Ordusunun Harp Alanina Hareketi
Düsman, Medine'nin yegane açik sahasi olan kisimdan içeriye sizarak karargâhini Uhud daginin Medine'ye bakan eteklerinde kurmustu Resulullah (sas) 700 Müslümanla Cumartesi sabahi Uhud dagina ulasti Sirtini daga vererek karsidaki çorak arazide yer tutan düsmana karsi saf tuttu Düsmanin düsüncesi Müslüman ordusunu maglub ettikten sonra sehri yagmalamakti Bunun için Medine'nin yakininda Uhud önleri savas sahasi seçilmisti
Resulullah (sas) Bedir'de oldugu gibi bu savasta da 0slâm ordusunu savas düzenine göre yerli yerine yerlestirdi, düsmanin sizabilecegi, kusatma yapabilecegi geçit ve gedikleri de okçularla korudu ve özellikle ordunun sol tarafindaki dagin vadisini beklemek üzere Abdullah b Cübeyr kumandasi altinda elli kisilik, okçu birligini birakti ve "Düsman yense de, yenilse de kesinlikle yerlerinizden ayrilmayiniz " diye tembihte bulundu
11 Sevval 3 (27 Mart 625) Cumartesi günü savas teke tek vurusmalarla basladi; Hz Ali, Hz Hamza ve öteki 0slâm savasçilari hasimlarini öldürdüler Sonra savas kizisti Resulullah (sas) almis oldugu askerî tedbirler ve uygulamis oldugu planlar sayesinde ilk safhada Müslümanlar galip geldiler
HZ HAMZA'NIN SEHID EDILMESI
Resulullah (sas)'in amcasi Hz Hamza kükremis bir arslan gibi düsmana kiliç sallayarak ilerliyor, hasimlarini kirip geçiriyordu Diger Müslümanlar da ellerinden gelen çâbayi gösteriyorlardi Düsmanlar da olanca gayretleriyle kilica sarilmalarina ragmen bozguna ugramaktan kendilerini kurtaramadilar Tef çalarak askerlere moral veren düsman kadinlari bile korku içinde dag yamacina tirmanmaya, kaçmaya basladi Bununla beraber henüz kesin netice alinmis degildi; düsmanin hizli bir sekilde takibi ve dönmeyecegi bir noktaya kadar kovalanmasi gerekiyordu Halbuki bu inceligi ve harp usulünün bu yönünü bir an unutarak gaflete düsen ve dünyaliga meyleden Müslümanlar kiliçlarini birakip ganimet toplamaya koyulmuslardi Ordunun gerisindeki vadiyi bekleyen elli okçu da kumandanlarinin israrlarina ragmen Resulullah (sas)'in kesin emrini unutarak "Kardeslerimiz üstün geldi, biz niye bekleyelim" diyerek yerlerinden ayrildilar, ganimet toplamaya giristiler
0ste bu sirada böyle bir ani gözetlemekte olan 200 kisilik düsman süvari birligi komutani Halid b Velid az sayidaki 0slâm okçusunun kaldigi geçidi rahatça ele geçirerek 0slâm ordusunu arkasindan vurmaya basladi Bunu gören müsrikler geri döndüler ve yeniden hizli bir saldiriya giristiler Böylece Müslümanlar iki ates arasinda kaldilar, üstünlügü saglamisken dünyaliga dalmalari ve Peygamber'in emrini çignemeleri yüzünden zor durumlara düstüler 0ste bu safhada Hazma (ra) Ebu Süfyan'in karisi Hind'in kölesi Vahsi tarafindan mizrakla vurularak sehid edildi Resulullah (sas)'in Hicretten evvel Medine'ye tayüz ettigi ilk ögretmen Mus'ab b Umeyr (ra) de bu esnada sehid düsenler arasindaydi Mus'ab (ra) sima itibariyle Resulullah'a benzediginden sehit düstügünde, onu sehit eden kimse Resulullah (sas)'i öldürdügünü haykiriyordu Bu durum Müslümanlarin daha da dagilmasina sebep oldu Ancak kisa zaman sonra Resulullah (sas)'in sag oldugu anlasildi Uhud daginin hemen eteklerinde bulunan Resulullah(sas)'in çevresi büyük çarpismalara sahne oldu Müslümanlar onun etrafinda dönüyorlar gerektiginde kollarini, bacaklarini kalkan yerine kullaniyorlardi, Hz Talha bu yolda kolunu kaybetmisti Sa'd b Ebi Vakkas (ra)'a ise Resulullah ok veriyor ve: "Anam babam fedâ ol sun, at yâ Sa'd" diyor; oklarinin isabet etmesi için Allah'a dua ediyordu Müsrikler Resulullah (sas)'i öldürmek için hücum ettikçe Müslümanlar onun çevresinde giderek çogalmislar ve çetin bir savunma hatti kurmuslardi Düsman bu hatti yaramayacagini anlayinca geriye çekilmek durumunda kaldi ve böylece savas üçüncü safhada denk bir duruma geldi Ebu Süfyan karsi daga, Resulullah (sas)'da Uhud'a dogru tirmandi ve bugün hâlâ ziyaret edilen magarada dinlendi Resulullah (sas)'in disi kirilmis, yanagi yarilmisti Kizi Fatma onu tedavi etti Ebu Süfyan ile Hz Ömer'in karsilikli konusmasi da bu esnada cereyan etmisti
Kureysli müsrikler bu savasta o kadar vahsiyane seyler yapmislardi ki, belki tarihte benzerine az rastlanirdi Müslümanlar bu savasta 70 sehid vermislerdi Düsmanlar özellikle de müsrik kadinlar sehid Müslümanlarin burunlarini ve kulaklarini kesiyorlardi Ebu Süfyan'in karisi Hind ve öteki bazi müsrik kadinlari Müslüman sehidlerin organlarindan yaptiklari gerdanliklari boyunlarina takmislardi Ayrica Hind, Hz Hamza'nin cigerini çikartarak agzinda çignemek igrençligini gösterebilmisti
Uhud'tan ayrilan Ebu Süfyan bir süre sonra geri dönerek Medine'ye saldirmak ve basladiklari isi tamamlamak istegine kapilmisti Esasen böyle bir durumu, Resulullah (sas) tahmin etmis, 70 sehid ve yaraliya ragmen savasin hemen ertesi Pazar günü düsmani takibe karar vermisti Resulullah (sas) 70 kisilik süvari birligi ile 8 km Kadar müsrikleri takibetti Sonra konaklayarak üç gün bekledi Geceleri ates yaktirarak düsmana savastan yilmadiklari mesajini veriyordu Müslüman olmadigi halde Müslümanlarin dostlarindan olan Huzaa kabilesinden Mabed-i Huzâî, Resulullah (sas)'i gördükten sonra Ebu Süfyan'a giderek onun arkadaslariyla birlikte savas için geldiklerini söylemis, Ebû Süfyan da yeni bir vurusmayi göze alamayarak Mekke'ye gitmis ve Medine'ye saldirmaktan vazgeçmisti Böylece Müslümanlar, bu savasta birinci safhada üstünlük saglamislar, gaflet ve dikkatsizlik neticesinde ikinci safhada ilahî bir imtihana ugratilarak maglubiyet acisi kendilerine tattirilmis, fakat üçüncü safhada durum denklesmisken Resulullah (sas)'in cesaretle takibi neticesinde düsman korkutulmus ve üstünlük tekrar Müslümanlara geçmisti
SAVASTAN BAZI 0LGINÇ TABLOLAR
Enes b Mâlik diyor ki: Amcam Enes b Nadr'i Uhud meydaninda öldürülmüs olarak bulduk; üzerinde 80 kadar kiliç, süngü ve ok yarasi vardi Müsrikler iskence yapmis olduklarindan, kimse onu taniyamadi, yalniz kiz kardesi parmaklarindan tanidi Biz su ayetin amcam ve benzeri hakkinda inmis oldugunu saniyoruz: Müminlerden bir çok kimseler Allah'a vermis olduklari sözlerini yerine getirdiler" (el-Ahzâb, 33/23)
Hz Hamza'nin kiz kardesi, Müslümanlarin bozguna ugradigi haberini alinca Medine'den savas alanina gelmisti Bunu farkeden Resulullah (sas) Hz Zübeyr'e, Hamza'nin cesedinin parçalanmis vaziyette ona gösterilmemesini tenbih etmisti Bunu hisseden Safiyye, "Kardesimin sehid oldugunu biliyorum Allah yolunda böyle fedakarliklar her zaman gerekir" demis ve parça parça edilmis kardesinin cesedini görünce de, Hepimiz Allah'in mülküyüz ve O'na dönecegiz"demek suretiyle büyük bir teslimiyet örnegi gösterebilmistir
Ensar'dan bir kadin da savasta babasini, kardesini ve kocasini kaybetmisti, Bunlari haber aldikça hep Hz Muhammed (sas)'in sag olup olmadigini soruyordu Onun sag oldugunu ögrenince; "Sen sag olduktan sonra her felâket hiç gelir!" demisti
0slâm sehidleri ikiser ikiser topraga verildiler Tablo göz yasartici idi
Hz Hamza (ra) kaftani ile topraga veriliyordu Hz Peygamber'in hicretten önce Medinelilere 0slâmî ögretmesi için tayin ettigi ilk ögretmen Mus'ab b Umeyr (ra) topraga verilirken üzerindeki elbise kisa gelmisti Gögüs tarafina örtülünce alt kismi, alt kismina örtülünce de gögüs kismi açikta kaliyordu Resulullah (sas) örtünün alt kismina örtülmesini üst kismina da izhir denilen kokulu otlardan konulmasini emir buyurmustu
RESULULLAH (SAS) UHUD SEHIDLERI HAKKINDA SÖYLE BUYURMUSTUR:
"Uhud harbinde kardesleriniz sehit olunca Allah Teâlâ onlarin ruhlarini bir takim yesil kuslarin içlerine koymustur Bunlar Cennet irmaklarina gelirler, içerler ve Cennet meyvelerinden yerler Sonra bu kuslar, arsin gölgesinde asili bulunan altin kandillere konup tünerler Sehid ruhlari artik böyle mesut bir hayata erisince; bizim cennetteki bu halimizi dünyadaki kardeslerimize kim bildirir ki, onlar da bilsinler de cihatdan çekinmesinler demislerdi" (Tecrîd,186 vd; 0bn Sa'd, II; 148)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #27
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet



RECI' OLAYI
On kisilik bir müslüman ögretici grubunun müsrikler tarafindan hile ile pusuya düsürülerek sehit edildikleri olay
Hicrî 4/Milâdî 626 yilinda gerçeklesen ve basta Hz Muhammed (sas) olmak üzere bütün müslümanlari üzüntüye sevkeden bu olayin cereyan tarzi, kaynaklarda söyle anlatilir:
Medine civarinda yerlesik Adal ve Karra adlarinda iki kabile vardi Bu kabilelerin ileri gelenleri, Hz Peygamber (sas)'e müracaat ederek müslüman olmak istediklerini, kendilerine Kur'an-i Kerim'i ve Islâm dinini ögretecek muallim ve mürsidler göndermesini istediler Resulullah (sas), Islâm'in yayilmasi için hiç bir fedâkârliktan kaçinmadiginin bir göstergesi olarak, ögretmen isteyen kabilelere, Asim b Sâbit baskanliginda on kisi gönderdi Bu on kisi, baslarina gelecek seylerden habersiz olarak Islâm'i ögretme heyecani ile yola çikmislardi Sözü edilen heyet Mekke ile Usfan arasinda Hüzeyl kabilesine ait "Reci" adi verilen yere ulastiklarinda, birdenbire, yüz'ü okçu olmak üzere ikiyüz kisilik bir çetenin hücumuna ugramislar ve henüz ne oldugunu anlayamadan kendilerini savunmak amaciyla bir daga iltica etmislerdi Gerçekten de, mürsid ve muallim isteyenlerle Hüzeyl kabilesi gizlice anlasmis ve yakalayacaklari müslümanlari Mekkeli müsriklere para karsiliginda satma konusunda aralarinda karara varmislardi
Köseye sikistirilan müslümanlara okçular, teslim olmalari halinde hayatlarini bagislayacaklarini söyleyerek kendilerine siginmalarini istemislerdi Ancak kafile baskani Âsim, müminlerin müsriklere iltica edemeyeceklerini ve teslim olmayacaklarini karsi tarafa bildirdi Hemen akabinde de, durumun Hz Peygamber (sas)'e malum olmasi için Allah Teâlâ'ya niyazda bulundu Çikan çarpismada, Âsim'in da içinde bulundugu sekiz kisi sehit oldu Olayi daha önceden haber alan Kureys, Âsim'in kafatasini getirmeleri için bazi kisileri özel olarak görevlendirmisti Fakat arilarin sehidin cesedine üsüsmesi sebebiyle, Âsim'a düsündüklerini yapma imkâni ortadan kalkti Bununla birlikte Âsim'in arkadaslarindan Zeyd ve Hubeyb, çetenin, "Teslim olursaniz sizi öldürmeyecegiz" sözlerine inanarak teslim oldular Müsrikler de, bu iki müslüman teslim olur olmaz, baglayarak Mekkelilere sattilar
Mekke'nin önde gelenlerinden Safvan b Umeyye tarafindan satin alinan Zeydin, Kureyslilerin katilimiyla meydanda öldürülmesine karar verildi Mekke'nin ileri gelenlerinden Ebû Süfyan, Kureysli müsriklerin huzurunda Zeyd'e, "Hayatinin bagislanmasi karsiliginda Muhammed'in öldürülmesini ister miydin? Söyle bakalim!" dediginde Zeyd'in cevabi su olmustu: "Kesinlikle böyle bir sey istemem! Benim canim O'nun yoluna feda olsun! Degil burada öldürülmesine, Medine'de ayagina bir diken batmasina bile razi olmam" Zeyd'in bu cevabi karsisinda Ebu Süfyan, "Muhammed kadar, arkadaslari tarafindan sevilen baska biri yoktur" demekten kendini alamadi Zeyd'in bu cevabindan hemen sonra, Safvan'in kölesi Kistas tarafindan acimasiz bir biçimde sehit edildi
Diger müslüman Hubeyb, Uhud'da öldürdügü Hâris b Âmir'in ogullari tarafindan satin alinmis ve birkaç gün sonra öldürülmek üzere Harem-i Serif'in sinirina gönderilmisti Idam edilecegi için, iki rekât namaz kilmak üzere izin istedi ve verilen izin dogrultusunda namazi kildi Bu arada ona, dininden dönmesi halinde idam edilmeyecegi söylendiginde su beyti okudugu nakledilmektedir:
Ben Allah yolunda müslüman olarak öldürülürken,
Canima ne suretle kiyilacagina ehemmiyet vermem;
Benim ölümüm Hak Teâlâ ugrunadir ve O dilerse,
Benim tarumar olan vücudumu mübarek kilar
Hubeyb'in idamdan önce kildigi iki rekât namaz, o zamandan beri idam edilecek olan müslümanlarin kildiklari geleneksel bir namaz halini aldi: Hubeyb de acimasizca, müsrik caniler tarafindan sehit edildi Hz Peygamber (sas) ve diger müslümanlar bu olaya çok üzüldüler Sâir sahabilerden Hassan b Sâbit de yanik mersiyeler söyleyerek olaydan duydugu acilari dile getirmisti
(Bu konuda daha genis bilgi için bkz Ibnül-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih Tercümesi, çev M Besir Eryarsoy, Istanbul 1985, II, 156 vd; Ibn Hisam es-Siretü'n-Nebeviyye, çev Hasan Ege, Istanbul 1985, III, 240 vd; Mevlânâ Sibli, Asr-i Saadet, çev ÖR Dogrul, sad ÖZ Mollamehmedoglu, Istanbul 1977, I, 270-271; Hüseyin Algül, Islâm Tarihi, Istanbul 1986, I, 389-390)
Mefail HIZLI


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #28
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet




MEUNE KUYUSU OLAYI
Hicretin 4cü yilinda Amirogullarindan Cafer Oglu Malik Oglu Ebu Bera Medineye geldi ve Resulullahile görüsüp "Ey Allahin Resulu !Eger Necid Halkina ashabindan biir kismini gönderirsen , umarim ki Islam olurlar" dedi
Resulu Ekrem, Necid bölgesi halkina güvenemeyip "Korkarim ki ashabima bir kötülükte bulunurlar" dedi Ebu Bera` "Onlar,Necidè geldiklerinde benim emanim altina girmis olurOnlara kimse bir sey yapamaz "diye teminat verdi
Bunun üzerine Resul-ü Ekrem de Ebu Bera`nin kardesi oglu olan (Malik Oglu Tufeyl oglu Amirè bir mektup yazdirdi ve Necid halkina Kur an ögretmek için 70 Kuràn okuyucusunu gönderdi Kilavuzlari Muttalip Süleymi idi
Münzir bin Amr Kuràn okuyuculari ile Meune kuyusu denilen yere varip Resulü Ekrem`in mektubunu Amr bin Tufeyle gönderdi
Lanetlenmis olan Amr bin Tufeyl ise mektubu okumadan Haram bin Milhan`i öldürdü Sonra Kur`an okuyuculari olan kurra cemeati üzerine saldirmak için kendi kavmi olan Amir Ogullarini çagirdi Onlar ise'' Biz Ebu Beranin verdigi sözü ayaklar altina atamayiz '' diye çekindiler Bunun üzerine Amr bin Tufeyl Usayye, Ri'l ve Zekvan kabilelerini toplayip Meune Kuyusuna gitti ve ansizin kurra toplulugu üzerine saldirarak hepsini sehid etti Yalniz Neccar ogullarindan Kab bin Zeyd' i öldü sanarak sehidler arasinda birakmislar oda bu durumu peygamber efendimiz (SAV) bildirmistir
Resulü Ekrem bu durumu haber alinca son derece üzüldü ve ''Bu hal ,Ebu Bera'nin isidirBen ,bunu ancak onun israri ile istemeyerek yapmistim'' buyurduEbu Bera da Peygamberimizin bu sözünü isittikten sonra çok üzülerek kederinden hastalanip öldü Fakat verdigi sözün bu sekilde ayaklar altina alinmasi ,arap adeti üzere kendi soyunda bir leke üzere kaldi
Resulü Ekrem ise onlara beddua etti ve kisa bir süre sonra bu kabileler veba, humma ve kitlik yüzünden telef oldular

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #29
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet



KÂBE NASIL KIBLE OLDU?
KEMAL SÜLEYMANOGLU

Rasulullah sav Efendimiz, Hicret'in on altinci ya da on yedinci ayina kadar namazlarini Mescid-i Aksa'ya yönelerek kildi Bununla birlikte, kiblenin Mescid-i Haram'a döndürülmesini gönülden arzu eder, bunun için dua ederdi Sonra bir gün ilâhi emirle bu da gerçeklesti

Bes yüz kisilik bir kafile…
Medine'den yola çiktilar Çogunlugu puta tapiyor, fakat Kâbe'yi ve Arafat'i kutsal biliyorlar ve kendi inançlarina göre hacca gidiyorlar Aralarinda yetmis kadar müslüman da var
Birinci Akabe beyatinda iman etmis olan Medineliler, kavimlerinin hidayetine vesile olmak için çok gayret etmisti Kur'an'i ögretmesi için Peygamber Efendimiz tarafindan gönderilen Mus'ab b Umeyr, gece gündüz demeden insanlara Allah'in dinini anlatmisti Iste simdi yetmis küsur müslüman olarak Mekke'ye, Rasulullah sav'e gidiyorlar Yine Akabe'de O'nunla bulusacaklar
‘Kudüs'e yönelmek istemiyorum'
Kafiledeki müslümanlarin çogu Allah Rasulü sav'i henüz tanimiyor O'nu ilk kez görecek olmanin heyecani içindeler
Müslüman Medinelilerin ileri gelenlerinden Bera b Ma‘rur ra arkadaslariyla konusuyor:
- Arkadaslar! Benim bir düsüncem var Ama bana uyar misiniz, uymaz misiniz bilmiyorum
- Nedir o? diye sordular Bera Kâbe'yi kasdederek:
- Bu binayi arkamda birakmak istemiyorum, namazimi ona yönelerek kilmak istiyorum
Arkadaslari söyle karsilik verdi:
- Bize, Peygamberimiz'in sadece Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya dogru namaz kildigi haber verildi O'nun yaptiginin aksini yapmak istemeyiz
Bera b Ma‘rur yine de:
- Ben Kâbe'ye yönelerek kilacagim, dedi
Kafiledekiler yol boyunca namaza durduklarinda Mescid-i Aksa'ya yönelirken Bera b Ma‘rur Kâbe'ye dönerek namaz kildi Fakat Mekke'ye vardiklarinda içine bir kurt düstü; acaba dogru mu yapmisti? Yegeni sair Kaab b Malik ra'a durumu açti Rasulullah sav'e gidip yaptigi isin dogru olup olmadigini soracaklardi
Yola çiktilar ama ikisi de Allah Rasulü sav'i tanimiyordu Karsilastiklari bir adama, O'nu nerede bulabileceklerini sordular O da Kâbe'nin yaninda amcasi Abbas ra ile birlikte bulundugunu söyledi Bu habere memnun oldular, çünkü ikisi de Abbas ra'i ticaret için arada bir Medine'ye ugradigi için taniyorlardi
‘Keske sabretseydin'
Mescid-i Haram'a girdiklerinde Rasulullah sav'i amcasi ile otururken buldular Selam verip oturdular Efendimiz sav amcasina sordu:
- Bu iki adami taniyor musun?
Abbas ra cevap verdi:
- Evet Bu, Bera b Ma‘rur Kavminin ileri gelenelerindendir Bu da Kaab b Malik
- Sair olan mi?
- Evet
Kaab ra, Allah Rasulü tarafindan giyaben taniniyor olmasina çok sevindi Bera b Ma‘rur söz aldi ve meselesini söyle arz etti:
- Ey Allah'in Nebisi! Bu yolculuga çiktim, Allah beni Islâm'a hidayet etti Bu binayi arkama almamayi düsündüm ve namazlarimi ona dogru kildim Arkadaslarim bu konuda bana uymadi Benim içime de bir kurt düstü Ne buyurursunuz ya Rasulallah?
Efendimiz sav söyle buyurdu:
- Bir kiblen (Mescid-i Aksa) vardi Onun üzerine sabretseydin ya!
Bu görüsmeden sonra arkadaslariyla birlikte Mescid-i Aksa'ya dogru namazlarini kilmaya basladi (Ahmed b Hanbel: Müsned)
Bera b Ma‘rur ra, bu görüsmenin gerçeklestigi günlerde yapilmis olan Ikinci Akabe Beyati'nda Medinelilerden seçilen on iki kisiden birisi oldu Medine'ye döndüklerinde pek fazla yasamadi Bir süre sonra, Efendimiz'in hicretinden bir ay önce vefat etti Malinin üçte birinin Rasulullah sav'e verilmesini vasiyet etmisti Diger bir vasiyeti de yüzü Kâbe'ye dönük olarak defnedilmesiydi Böyle yapildi
Efendimiz sav Medine'ye hicret ettiginde onu sordu Bir ay önce vefat ettigi bildirildi, vasiyetlerinden söz edildi Efendimiz sav vasiyet etmis oldugu malinin çocuklarina verilmesini emir buyurdu ve mezarinin basina gidip cenaze namazini kildi
Rasulullah sav Efendimiz, Hicret'in on altinci ya da on yedinci ayina kadar namazlarini Mescid-i Aksa'ya yönelerek kildi Mekke'de iken Kâbe'nin yakininda bulundugunda, Kâbe'yi araya alarak Mescid-i Aksa'ya dogru namaz kildigi da nakledilmistir Bununla birlikte, Efendimiz sav kiblenin Mescid-i Haram'a döndürülmesini gönülden arzu eder, bunun için dua ederdi (Cessâs: Ahkâmu'l-Kur'an)

Rastlanti olabilir mi?
Bir gün Rasulullah sav Efendimiz, namazlarini Kâbe'ye yönelerek kilmak isteyen Bera b Ma‘rur ra'in mahallesine gitmisti Ögle vakti girdiginde, oradaki Benî Seleme mescidinde namazi kildirdi Her zaman oldugu gibi Kudüs'e dogru namaza durdu ve ilk iki rekati o sekilde kildi Tam bu esnada Yüce Mevlâ, bundan sonra kible olarak Kâbe'yi seçtigini söyle ferman buyurdu:
“Biz senin yüzünün göge dogru dönüp durdugunu görüyoruz Iste simdi seni, memnun olacagin bir kibleye döndürüyoruz Artik yüzünü Mescid-i Haram tarafina çevir (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursaniz olun, yüzlerinizi o tarafa çevirin Süphe yok ki Ehl-i Kitap, onun Rablerinden gelen gerçek oldugunu çok iyi bilirler Allah onlarin yapmakta oldularindan habersiz degildir” (Bakara, 244)
Rasulullah sav Efendimiz kilmakta oldugu namazin son iki rekâtini Kâbe'ye dönerek kildi Bu haber kisa zamanda yayildi Artik o günden sonra Kâbe müslümanlarin kiblesi oldu
Benî Seleme mescidi, böyle önemli ve mübarek bir olaya sahitlik ettigi için iki kibleli mescid anlaminda “Mescidü'l-Kibleteyn” diye anildi
KIBLE NEDIR?
Kible, yön ve yönelinen taraf ya da yönelinen sey anlaminda bir kelimedir Dinimizde müslümanlarin namaz kilarken dönmeleri gereken istikameti yani Kâbe'yi ifade eder

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Asr-ı Saadet

Eski 04-22-2009   #30
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Asr-ı Saadet




NADIROGULLARI ILE YAPILAN SAVASLAR
Islâm'in ilk yillarinda Medine'de yasayan üç yahudi kabilesinden biri Nadirogullari kabilesidir
Nadir, birçok manâlarinin yanisira "yesil ve çiçekli bir bitki" anlamina gelir Bu kabile Medine ve çevresinde büyük hurma bahçelerinin sahibi olarak bilinir
Arabistan yahudilerinin güvenilir vesikalara dayanan bir tarihi yoktur Arabistan yahudilerinin geçmis tarihine isik tutacak herhangi bir yazi, kitap veya yazit seklinde bir bilgi de yoktur Ayrica Arabistan disindaki Yahudiler de Arap dindaslariyla fazla ilgilenmemis ve tarihçiler ile yazarlari bunlardan hiç söz etmemislerdir Arap yahudilerinin tarihini incelerken ister istemez araplar arasinda kulaktan kulaga anlatilan rivayetler ve söylenenlere itibar etme zorunlulugu vardir Bu rivayetlerin pek çogu da bizzat yahudiler tarafindan ortaya atilmistir (Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid, Mücadelesi ve Hz Peygamber, Terc N Ahmet Asrar, Istanbul 1983, I, s 526)
Yahudiler yeryüzünde en eski geçmise sahip milletlerden birisidir Arap yarimadasina ne zaman gelip yerlestikleri bilinmeyen yahudiler, Islâm'in ortaya çiktigi yillarda bu yarimadanin her tarafinda görülmekteydiler Bunlar, gerek ferdî ve gerekse topluluklar halinde Akabe körfezindeki Eyle limanindan, Yemen ve Umman'in en ücra köselerine kadar uzanmislardi Bu insanlari Mekna'da, Vadiyu'l-Kura'da, Teyma'da, Fedek'te, Taif'de kisaca bütün sehirlerde oldugu kadar, hareket halindeki kervanlarda da görmekteyiz
Yahudiler Mekke'de hiç bulunmamakla birlikte, sadece Ukaz'da yalniz ticâret yapan degil, kâhinlikten para kazanan insanlar olarak da görülür
Yahudilerin Medine (Yesrib)'ye yerlesmeleri tarihinin Milâdî 132'den sonra oldugu tahmin edilir M 132'de Benu Nadir, Benu Kureyza ve Benu Kaynuka yahudilerinin Yesrib'e (Medine'ye) yerlestikleri görülmektedir Ilk olarak Nadirogullari ve Kureyzaogullari yerlesmistir Çünkü bu iki kabile diger yahudi kabileleri arasinda soy ve itibar bakimindan üstün tutulurdu Bunlarin çogunun, kâhin ve rahipler sinifindan gelmesi de ayri bir avantaj saglamaktaydi Bu kabileler Medine'ye yerleserek, dini bakimdan üstün bulunmalarinin verdigi ayricalikla kisa sürede sehre hâkim olmuslar ve en iyi yerlere yerlesmislerdi M 45I- 451'de es-Sebe' sûresinde sözü edilen büyük sel felâketinden sonra Yesrib'te bulunan birçok kabîlenin sehri terkettigi bilinir Bu büyük sel felâketiyle bosalan sehre yerlesen Evs ve Hazrec gibi Arap kabileleri, sehrin asil hakimi bulunan Nadirogullari ve Kureyzaogullari yahudilerini sehrin dis bölgelerinde yerlesmek zorunda birakmislardir Yahudilerin üçüncü büyük kabilesi olan Kaynukaogullari Hazrecliler'e siginma geregi duydu Bunun üzerine Nadirogullari ve Kureyzaogullari da Evs kabilesine siginarak Yesrib sehrinde yerlesmeye hak kazandilar
Hz Peygamber (sas)'in dogumu ve nübüvvetinin baslangiç zamanlarinda yahudilerin Hicaz ve Yesrib'deki durumlari söyle görünmekteydi
Yahudiler, dil, kiyafet, kültür ve medeniyet konularinda her bakimdan araplasmislardi Isimleri arapça idi Hicazda yasamakta olan Beni Za'urâ yahudileri hariç diger yahudi kabilelerinin isimleri arap ismi idi Yahudiler kendi dilleri olan ibraniceyi istisnalar disinda bilmezlerdi Araplarla olan sosyal iliskilerinin her geçen gün artmasi yahudilerin duygu, düsünce ve tavirlarina kadar yansimistir Ancak yahudiler bütün bunlara ragmen kimliklerini muhafaza etmislerdi (Mevdudi, age, s 526, vd)
Hz Peygamber (sas)'e risalet görevinin verilmesinden önce araplar, danismak ve onlarin fikirlerini almak amaciyla yahudi veya hristiyan olan birisine gider, ondan bazi bilgiler alirlardi Islâm'in ortaya çikisi ve müslümanlarin Mekke sartlarinda Islâm'i yasamaya çalismalarindan önce bütün ehl-i kitap yeni bir peygamberin gelecegini biliyor ve onu bekliyorlardi Hattâ Peygamberimizin amcasi Ebu Talip'le yaptigi Sam ticaretinde Rahip Bahira'*nin Ebu Talip'e "O çocuga dikkat edip üzerine titremesini" ögütlemesini buna delil gösterirler
Daha Akabe bey'atlarindan önce yahudiler, Medine araplarina bir nebinin gelecegi ve bu nebiye kendilerinin uyacagini ve böylece Medinelilere karsi üstün bir duruma geçeceklerini söyleyip onlari korkuturlardi Bundan haberdar olan Medineliler Akabe'de Peygamberimiz'e bey'at ederek yahudilerden önce davranmislardir Yahudiler Tevrat'i dogrulayici bir kitap olarak Kur'ani getiren Hz Peygamber'e "saldirmak, hased etmek ve kin gütmekten dolayi düsmanlik yapmaya basladilar Çünkü Allah Teâlâ Rasûlünü araplardan seçmisti Yahudi alimleri, Rasûlüllah'in zor durumda kalmasi için çalisirlar, onu olmadik yalanlarla sasirtmak isterler ve hakki batila çevirirlerdi" (Ibn Hisam, Islâm Tarihi, Terc Hasan Ege, Istanbul 1985, I s 282; II s 187) Çünkü onlar yeni bir peygamberin kendi kavimlerinden çikacagini ümid ediyorlardi Gururlari yüzünden yalanlayanlardan oldular
Yahudilerin, Allah'tan gelen peygamber ve kitabini daha önceden bildikleri de bir gerçektir Fakat bu peygamber ve kitap gelince tavirlarini degistirdiler Bu hususta en güvenilir rivayet Ümmül Mü'minin Hz Safiyye'nindir Hz Safiyye'den rivayete göre Hz Muhammed (sas), Medine'yi sereflendirince babasi ve amcasi beraberce kendisiyle görüsmeye gittiler ve kendisiyle uzun müddet sohbet ettiler Babasi ve amcasi eve dönünce, aralarinda söyle bir konusma geçti:
Amca: Bu, gerçekten kitaplarimizda haber verilen peygamber midir?
Baba: Evet, vallahi o ayni peygamberdir
Amca: Sen buna inaniyor musun?
Baba: Evet
Amca: O halde, ne yapmak istiyorsun?
Baba: Vallahi, ben yasadigim müddetçe ona muhalefet edecegim (Ibn Hisam, II s 165) Yahudilerin bu peygamberi bekledikleri fakat ona tabi olup onun yolundan gitmek için degil de dogar dogmaz ona bir suikast tertipleyip öldürmek için beklediklerine dair bir takim rivayetler de nakledilir (bk Muhammed Hamidullah, Islâm Peygamberi, l s 595; Ibn Hisam, age, s116, Ibn Sad, Tabakat, 1/1, s21)
Hz Peygamber ve müslümanlarin Medineye hicreti sirasinda yahudiler sehrin yarisina hâkim durumdaydilar Bu hâkimiyet gerek ilmî seviyedeki Bilim Evi (Beytul-Midras), gerekse Nadirogullarinin elinde bulunan hazineler (Kenz) yoluyla her yönden görülen bir gerçeklikti Buna ragmen yahudiler kendi aralarinda sürtüsme halinde idiler Bu durum onlari bazi arap kabileleriyle ittifak yapmaya itmistir Bundan dolayi da Nadirogullarinin Evs kabilesinin hakimiyeti altinda bulundugu zikredilmelidir
Hz Peygamber tarafindan yürürlüge konulan Medine-sehir-devleti anayasasinda dokuz yahudi kabilesinden bahsedilir Burada yahudilerle karsilikli haklar ele alinmis ve Medine'yi birlikte savunma kararlastirilmis; onlardan Hz Peygamber izin vermeden askeri bir harekete girismeyecegi ve Medine'ye bir saldiri sözkonusu oldugunda sehrin birlikte savunulacagi sözü alinmisti (Salih Tug, Islâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, Istanbul 1969, s 34 vd) Yine arastirmalara göre bu anayasa dünyanin ilk anayasasidir Elli iki maddeden olusan mezkur anayasada 23-35 ve 46 maddeler yahudilerle ilgili olup bu maddeler ayrica kendi islerinde alt bölümlere ayrilmistir (bk Muhammed Hamidullah, age, l s 211 vd) Fakat yahudiler tarihen sabit oldugu gibi antlasmalarina sadik olmadilar Bu antlasmaya katilmaktaki gayeleri, kendilerine baska bir yol bulana kadar zaman kazanmakti Daha ilk anda bu yeni dinin onlarin senelerdir övündükleri bir üstünlüklerini ellerinden alacagini hissetmislerdi
Islâm'in Medine'de devletini kurduktan sonra tarihte benzeri görülmemis tür sekilde yayilma göstererek bölgeyi hakimiyetine almasi, müslüman olmayan diger kabileleri oldugu gibi yahudileri de telâsa düsürdü Zira onlar Islâm'in yayilisini geçici görüyorlardi Bu amaçla Kureys müsrikleriyle yaptiklari bir çok antlasmada askerî yönden Kureys müsrikleri, fikri yönden de yahudiler Islâm'a karsi koyacaklarini taahhüt etmislerdir Ancak yahudilerin giristigi bu tür bir yol bir fayda vermedi Hattâ Islâm'in son tevhid dini oldugunu ögrenen bazi yahudiler de müslüman oluyorlardi Yahudilerin önde gelen âlimlerinden Abdullah b Selâm bunlar arasindaydi Bundan sonra yahudiler için tek çikar yol, Islâm'i kiliç zoruyla sindirmek, yayilmasini önleyerek ortadan kaldirmakti
Bedir savasinda müslümanlarin üstün gelmesi bütün yahudileri oldugu gibi Nadirogullarini da kizdirmisti Bu savas onlarin kinlerini açiga vurmalarini sagladi Öncelikle Kaynukaogullari, müslümanlara karsi isledikleri hareketlerden dolayi sehir disina sürüldüler (bk Kaynukaogullari maddesi)
Yahudi sair Ka'b b Esref yalan tesvikleri ile Mekke müsriklerini yeni bir savasa sokmaya çalisiyordu Bunu ögrenen müslümanlar, aralarinda Ka'b'in süt kardesinin de bulundugu bir grup olmak üzere Ka'b b Esref'i öldürmüs; bu olay üzerine Nadirogullari Hz Peygamber (sas) ile bir ittifak antlasmasi imzalamislardi Ancak bu baris dönemi fazla sürmemis; Nadirogullarinin diger müttefiki Benû Amr kabilesinden müslüman olan Amr h Umeyye iki kisiyi öldürmüstü Olay söyle cereyan etti: Necid halkini Islâma davet için Rasûlüllah tarafindan gönderilen bütün müslümanlari öldüren Amr b Tufeyl ve Necidlilerin elinden kurtulan tek kisi olan Amr b Umeyye, Kilâhogullari kabilesinden iki adamla karsilasti Resûlullah onlarla antlasma yapmisti Fakat Amr bunu bilmiyordu kendisini öldürürler diye korktugundan, dalginliklarindan yararlanarak onlari öldürdü Resûlullah da onlarin diyetini üstlendi Diyetin ödenmesi müslümanlara agir geldi Ödeyemez duruma düstüler Hz Peygamber de yahudilerle yaptigi anlasmaya dayanarak Nadirogullarindan diyet ödeme isine katilmalarini istedi Nadirogullari bu teklifi düsüneceklerini söyledi ve mühlet istediler Ancak kendi aralarinda yaptiklari görüsmede Hz Muhammed'i suikastla öldürmeyi planladilar Onlarin yanina giden ve görüsmelerinin sonuçlanmasini bekleyen Resûlullaha, Amr b Guhâs adli yahudinin kendisine suikast yapacagi bildirildi
Bu çirkin olaydan sonra "Ey iman edenler Allahin üzerinizdeki nimetini hatirlayin Hani bir kavim size el uzatmaya kalkisir da, Allah onlarin ellerini üzerinizden çekmisti" (el-Maide, 5/11) âyeti nazil olmustur (Muhammed Hamidullah, age, I, s 626 vd)
Kaynaklarda anlatilan diger bir görüse göre ise; Bedir savasindan sonra Mekke putperestleri, Nadirogullarina gönderdigi bir mektupla onlari Rasûlüllah ile çatisma haline getirmeye kiskirtmislardi Diger taraftan Medine'den çikarilan Benû Kaynuka yahudilerinin bu hali, zamanla sayilari artan Nadirogullari (Benü Nadir) yahudilerinin müslümanlara dair birtakim endiseler tasimasina sebep oldu Bu sart ve durumlar karsisinda onlar, hiyânet dolu bir komplonun içine sürüklenmis oldular Bir gün Resûlullaha bir haberci göndererek, "Üç müslümani da yanina alip gel Bizden seçilecek Üç alimle karsilasip görüs; sayet (bizimkiler size) inanip kanacak olurlarsa biz de hep birden senin yoluna gireriz" deyip Resûlullah'i aralarina davet ettiler Bu üç yahudi (elbiseleri altina) hançerler saklamislardi Ancak Benû Nadir (Nadirogullari) yahudileri arasindan bir kadin müslüman Ensâr zümresi arasinda oturan erkek kardesine, Nadirlilerin kalkistigi bu suikast isini anlatmis ve bu erkek kardes de Resûlullah Nadirlilerin mahallesine henüz varmadan haberi kendisine yetistirebilmisti Bunun üzerine Resûlullah yoldan geri dönmüs ve fakat ertesi sabah erkenden askeri kuvvetlerin basinda oldugu halde Nadirlilerin karsisina çikmis ve gün boyu onlarin oturduklari mahalleyi kusatma altinda tutmustu (Muhammed Hamidullah, age, I, s 626-28)
Resûlullaha karsi tesebbüs edilen bu tür suikastlar müslümanlara, Nadirogullarinin artik aralarinda yeri olmadigi kanaatini verdi Bu arada Kureys müsriklerinin müslümanlara karsi bir hazirlik içerisinde bulundugu duyuldu Müslümanlar, içeride bulunan ve müsriklerle her an ittifak kurabilecek bir düsmandan emin olmazlarsa durumun daha da vahim sonuçlar dogurabilecegini biliyorlardi Bunun isin öncelikle yapilmasi gereken sey, Medinedeki Nadirogullarini zararsiz bir duruma getirmekti
HzPeygamber, Nadirogullarina yaptigi ilk kusatmadan hemen sonra Kureyzaogullarina yaptigi kusatmayi birakip onlarla antlasma yoluna gidince, vakit kaybetmeksizin tekrar Nadirogullari üzerine yürüyerek onlarin eslerini ve kalelerini kusatmistir Yahudiler müslümanlara karsi bir güçle çikamadilar Bu kusatmada her iki taraftan herhangi bir ölüm olayina rastlanmaz Kusatma sonunda yahudiler Islama davet edilmis, kabul edenler affedilerek serbest birakilmis, reddedenler ise silahlari disinda, diger bütün menkul mallarini alarak Medine disina çikmalarina izin verilmistir Bunlardan bir kismi Filistin'deki Ezri'at sehrine, digerleri ise Hayber bölgesine yerlestiler (Buhârî, Megazi, 14, 32; Müslim, Siyer, 2I, Cihad, 2I; Muhammed Hamidullah, age, I, s 628)
Medine'den sürülmeleri sirasinda Benû Nadirler degerli sayilan esya ve mücevheratlarinin yani sira beraberlerinde götürmek üzere evlerinin kapilarina varincaya kadar herseyi söküp aldilar Sürülenler, arkalarinda çalgici ve sarkicilarin kopardigi bir samata oldugu halde altiyüz develik bir kervan olusturarak yola çiktilar
Nadirogullarinin Medine'den sürülmelerinden bir yil sonra bes kisilik bir heyet, Hicri 5 yilda Medine'nin kusatilmasina girisecek ve Hendek savasini çikaracak olan büyük saldiri ittifakini organize etmistir (Muhammed Hamidullah, age, I, s 629; Ayrica bk Kaynukaogullari, Kureyzaogullari, Yahudi mad)
Kaynak: Islam tarihi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.