Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Sanat Tarihi / Arkeoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aşamasıtarih, ulusallaşmanın, önemli

Ulusallaşmanın Önemli Bir Aşaması-Tarih

Eski 10-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ulusallaşmanın Önemli Bir Aşaması-Tarih



Dil Devrimi - Ulusallaşmanın Önemli Bir Aşaması -
Utku Balcı
Tarih: 2001
Tür: Ödev
Pamukkale Üniversitesi, Gıda Mühendisliği

DİL DEVRİMİ (Ulusallaşmanın Önemli Bir Aşaması)

Atatürk bizi, milliyetimize ve Türk ulusal bilincine sahip kılarken bir taraftan da "Türk Ulusal Dili" üzerinde çalışıyor ve dil devrimini gerçekleştiriyordu Osmanlı devrinde cahil ile okumuş; devlet adamı ile halk, birbirleriyle konuşup anlaşma olanağını hemen hemen yitirmişlerdi Arabî ve Farisî deyimler arasında Türkçe, neredeyse silinip gidiyordu Bütün bu karmaşıklığa son veren Atatürk olmuştur

Dil devrimi, gerçekte milliyetçilik devriminin bir bakıma tamamlayıcısı olmuştur Yeni harflerin kabulünden sonra ilk 10 yıl içinde dilimizdeki "özleşme" "arındırma" ve "gelişme" hızlanmıştır Zira yeni yazı bizi Arapça ve Farsça sözlerden uzaklaştırıp, Türkçe konuşup yazmaya zorlamıştır

Bilindiği gibi her ulusun bir dili vardır ve bu dilin de bir fonetiği, yani gırtlaktan çıkan ses yapısı mevcuttur Konuşulan dil; o dile uygun bir fonetikle yazılamadığı takdirde o dil, dil olmaktan çıkar Nitekim Türkçe'de gırtlaktan çıkan sesli ve sessiz harfler bellidir Eski yazı dediğimiz Arap Alfabesi ise Türk insanının gırtlağından çıkan ses yapısına kesinlikle uymamaktadır

Bu açıklamadan da kolayca anlaşıldığı gibi Arap Alfabesindeki harflerle Türkçe bir sözü yazmak dilcilik tekniği bakımından mümkün değildir Bu böyle olduğu gibi, İngiliz, Fransız ya da Rus alfabesindeki harflerle Türkçenin veya bir başka dilin yazılması da mümkün değildir

Bu durumu herkesten önce gören Atatürk, Türk dilinin yazılışına uygun olan sesli ve sessiz harfleri bilimsel metodla bir araya getirerek konuşma fonetiğimize uygun bir yazı (alfabe) fonetiğini de bize kazandırmış oldu Böylece, dilimiz bacımsızlığa erişmiş; Arapça, Farsça kelimeler kendiliğinden ayıklanmaya başlanmıştır
Dil devriminin içinde yalnızca harf sorununun çözümlenmesi ile yetinilmemiş, aynı zamanda terminoloji dediğimiz, bilim adamları tarafından konulmuş, insanlığın müşterek malı olan uygarlığın her bir uzmanlık ve bu uzmanlıkların belli bölümlerinin anlatımında kullanılan sözcükler ve deyimlerde de devrim yapılmıştır
Örneğin; diplomatların, tabiplerin, teknisyenlerin, kimyacıların, matematikçilerin uzmanlık dallan ile ilgili ayrı ayrı terminolojileri vardır Türkçe karşılıkları bulunamayan bu gibi deyimlerin, uluslararasında kullanılanları kabul edilmiştir

Cumhuriyete kadar, Arap kültürü etkisiyle, Arap dili ve grameri ile türetilmiş uzmanlık terminolojileri (ıstılâhları)'nı kullanıyorduk Büyük Atatürk, batılılaşma yolunda, batı terminolojilerini millileştirmeyi de dikkate alarak dilimize kazandırmış, böylece batı bilimine kolaylıkla ayak uydurmak ve batı uygarlığına yetişmek için, ulusumuza büyük bir atılım hızı kazandırmıştır

Terminoloji devrimi, dil devrimimizin bir bölümünü teşkil eder Terminoloji denilen o uzmanlık deyimlerini bilenler, yabancı dille de konuştuklarında kendi meslektaşlarıyla kolayca anlaşırlar Başka dillerle yazılmış mesleki eserleri kalayca anlarlar Uluslararası terminolojilerin kullanılması ulusal dilimize zarar vermez Ancak, bu konuda ölçülü davranmak da şarttır Kendi dilimizde karşılığı bulunan ve kullanılan bir deyim varken, uluslararası bir terminolojidir diye gereksiz yere dilimize yabancı kelimeleri doldurmaktan da sakınmalıdır

Bu arada şunu da belirtmeliyim ki, Ruslar, kendi "kril" alfabelerini bütün azınlıklarına özellikle Türk asıllı olan uyruklarına zorla kabul ettirerek tam bir asimilasyon (benzeşme) politikasını bu yoldan uygulamışlardır Rus harfleri ile Türkçe bir kelimeyi tam aksanı (söylenişi ile yazmaya, konuşmaya olanak yoktur Ruslar bu yolla orta Asya Türk dillerini bozmuşlardır Çin alfabesi ile Türk kelimesini yazmak nasıl mümkün değilse, bir İngiliz ya da Alman fonetiği ve alfabesi ile Türkçe'yi ifade etmek de mümkün değildir
Dil devrimi harf devrimi ile bir arada görülmeli ve biri, diğerinin tamamlayıcısı olduğu bilinmelidir Ulusal dil bu şekilde yaratılır Atatürk'ün, bu devrimi ile ne kadar büyük bir iş yapmış olduğunu giderek daha iyi anlayabiliyoruz

DİL DEVRİMİNİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ

Dil devriminin Atatürk'ün görüşündeki yerini tespit edebilmek için, kendisinin bu konudaki düşüncelerini ele alacağız Diyor ki:
"Millet dil, kültür ve ülke ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir toplumdur"

Atatürk, dil bağını, ulus olabilmenin ilk şartları arasında görmüştür Gerçekten de bu devrim, ulusal bir kültürün yaratılabilmesi için ulusal bir dilin yeniden canlandırılması amacına yöneliktir

Çünkü, ulusal birliğin ilk unsuru kültür birliğidir Halkla aydını birbirine yaklaştıran en etkili araç hiç kuşkusuz, her iki zümrenin kolaylıkla anlaşabilecekleri sade bir dildir Atatürk 1932 yılında:
"Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın, dikkatli, ilgili olmasını isteriz" (Söylev ve Demeçler, C I, 5 311) demiş ve bu amaçla da 1932 yılında "Türk Dilini Tetkik Cemiyeti"ni kurmuştur Bu cemiyet aynı yıl içinde "Türk Dil Kurumu" ismiyle çalışmalarını Atatürk'ün yakın gözetimi altında sürdürmüştür)

Dil Kurumu, 1937 yılına kadar çok verimli bir çalışma göstermiş ve bilimsel terimlerin önemli kısmı özleştirme ve arındırma sonucu olarak temiz bir Türkçe'ye dönüştürülmüştür Ancak, Atatürk'ün ölümünden sonra, Dil Kurumunun aynı doğrultuda çalıştığını kanıtlayacak tutamaklardan oldukça yoksun kalındığını söylemek, insafsızlık olmayacaktır

Atatürk, Dil ve Tarih Kurumlarının daha sonraki çalışma dönemleri için şu tarihi direktifi vermiş ve işi, bu iki kurumun inisiyatifine terk etmiştir:

"Türk Dil Kurumu çalışmalarına sonuna dek katılacak değilim Tarih Kurumunun kuruluşunu izleyen yıllarda, tarih üzerine arkadaşları teşvik için beraber çalıştım; sonucunda bu kurum teşkilâtlandıktan ve çalışmalarına hız verdikten sonra, Tarih Kurumunun çalışmalarına karışmıyorum Kurum üyeleri bildikleri gibi akademik çalışmalarına devam ediyorlar

Dil Kurumu çalışmalarına da ilgim böyle olacaktır Dil bilginlerinin uzmanların akademik çalışmalarına karışmayacağım Sizin de -toplantıdaki Dil Kurumu Merkez Kurulu Üyelerine hitaben- çalışmalarınızı bilimin son verilerine uydurmanız gerekir" (1937)
Atatürk tarafından başlatılan dilcilik çalışmaları, O'nun gösterdiği yönde geliştikçe hiç kuşkusuz hedefine ulaşacak, aksi halde, yazı dili ile konuşma dili ve halkla aydın dili arasında gene kopukluklar olacaktır Tarihten ders almak bu konudaki sorunun çözümü için en geçerli bir metottur

Ana dilin, asıl kaynaklarına dönüş zorunluluğunu Batı'da ilk kez ortaya atan Roma filozofu Çiçeron'dur Doğuda da dil ve kültür emperyalizmine ilk kez karşı koyanlar, Türk dilini taş anıtlar üzerine işleyerek, düşmana karşı koruyan ve sonsuzlaştıranlar, Göktürk Hakanları; Kül Tegin, Bilge Kağan ve Tonyukuk olmuştur Anadolu'da Türk dilini Farsça'ya karşı savunan ve koruyan Karamanoğlu Mehmet Bey (1277) Selçuk Türk'ünün ilk dil devrimcisidir Dil devrimi bir ulusun kendi kaynaklarını canıma, kendi asıl ana varlığına ve özüne sahip çıkma davasıdır Atatürk de bunu istemiştir

Türk dil devriminin, Atatürk'ün gösterdiği hedefe daha etken ve daha erken ulaşabilmesi için, Türk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile yine Atatürk tarafından kurulan ve çalışma amacı ve dilcilik konusu yönünden aynı sorumluluğu taşıyan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin çok sıkı bir işbirliği halinde çalışmasında zorunluluk vardır Bu gün için böyle bir işbirliğinin etkili biçimde sürdürüldüğüne ait elimizde doyurucu ve yeterli belgeler mevcut değildir

Türk dilinin istenilen amaç doğrultusunda gelişmesi, oluşması, benliğini bulup daha da zenginleşmesi için; tarih bilincine dayalı, yaşayan Türkçe ve lehçelerine saygılı bir sözcük üretimine Türk Dil Kurumunun ve konuyla ilgili üniversitelerimizin hep birlikte başarılı çalışmalar yaparak, az zamanda dil sorunumuzun, Atatürkçü düşünce içerisinde çözüme bağlanmasını beklemekteyiz

Bu gün dünya üzerinde çeşitli Türk lehçeleriyle konuşan 200 milyon Türk vardır Bunun yaklaşık 70 milyonu anavatanda yaşamaktadır Dilcilikle uğraşan kurum ve kuruluşların üzerinde durmalarında fayda görülen çok önemli bir sorun da, Türk dilinin özleştirilmesi, geliştirilmesi ve arıtılması konusu üzerinde çalışmalarını sürdürürken, dünya Türklüğünün müşterek bir dil çizgisine yakınlaştırılmasını göz önünde tutmaları faydalıdır Türkiye Radyolarının elektro manyetik dalgalarının uzandığı coğrafî alan içinde yaşayan milyonlarca Türk, Anadolu Türklüğü ile kültür birliğini ancak bu yolla devam ettirebilir, dış Türkler de ancak bu yol ile anavatan Türklüğünün düşünce potasında kalabilir
Atatürk Dil devrimini yaparken bu çalışmalarını Türk Tarih Devrimi diyebileceğimiz ve birbirinden ayrılması mümkün olmayan diğer önemli bir konuyla beraber yürütmüştür Ayrıca, Türk dilini yabancı boyunduruğundan kurtarmak için, "Harf devrimini" dil devriminin ayrılmaz bir parçası olarak görmüştür O halde, dil, tarih ve harf devrimleri, Türk ulusunun ulusal benliğe ve bilince ulaşmasının birer aracı olarak kültürel yaşantımızda; üzerindeki çalışmalarımızı ve bu konuda kazanılan değerlerimizi her gün daha da etkili bir biçimde devam ettirmek, Atatürkçü bir düşüncenin savunulması olacaktır

Eski yazının hasretini duyanlar, dil üzerindeki çalışmaları kasıtlı olarak baltalamaya çalışanların, aynı zamanda milliyetçi olmaları mümkün değildir

DİL DEVRİMİNİN AMACI

1 Özleşme: (Gittikçe öz haline getirme),

2 Geliştirme ve arındırma (Dilimize yeni girecek sözlere Türkçe karşılık bulmak ve kullanılan yabancı kelimelerin yerine öztürkçelerini yerleştirmektir)

3 Sadeleştirme gibi genel amaçları vardır
Atatürk'ün yaptığı dil devriminin sonunda işte hepimiz birbirimizle rahatça konuşup anlaşabiliyoruz Bir başbakanın sözünü bir köylü ve bir profesörün dersini genç bir çocuk anlayabiliyor Türk Ulusu, Atatürk'den sonra böylece birbiriyle konuşur ve anlaşır hale gelmiştir

O halde tarihimize, dilimize ve milliyetimize sahip çıkmak ve bunların üzerine titretmek, gelişmelerine yardıma olarak çalışmak, Atatürk ilkelerine sahip olmanın bir anlamını taşır

Bu konuda dikkat edilecek husus; kültürel ilişkilerimizi devam ettirmek durumunda bulunduğumuz, siyasi sınırlarımız dışındaki büyük Türk kütleleriyle anlaşabileceğimiz bir dil yapısına kavuşmaktır Aksi takdirde, TRT'nin Türkiye'nin Sesi Radyosundan dünyaya Türkçe seslenen spikerini kim anlayacaktır? Anlaşılabilir bir dil kullanılmadıkça bu kültürel bağ nasıl korunacaktır Kanımca bu hususa özen göstermekte yarar ve zorunluluk vardır

Dil devrimi, ulusal bir kültürün gelişmesi için, ulusal bir dilin yeniden canlandırılması prensibine dayanır Atatürk, Türk ulusunu ulusalcılığa ve ulusal bilince sahip kılarken, ulusalcılığa ve ulus olabilme faktörlerinden en önemlisini oluşturan "ulusal Türk dili" üzerinde bizzat çalışmalar yapmaya başlamıştı

Osmanlı döneminde ve hatta İslâmiyet sonrası Türklük dünyasında Türk dili büyük sarsıntılar geçirmiştir Oysa ki, Türk ulusunun yer küresi üzerinde yaşadığından bu yana bağımsız bir sözlü edebiyatı, dili ve Orhun Kitabelerinden örendiğimize göre de V ve V yüzyıldan itibaren de yazılı bir edebiyatı olmuştur Bu gerçeğe rağmen, Atatürk dil devrimini yaptığı yıllara kadar Türk ulusu bir bütün olarak birbirleriyle konuşup anlaşabilme olanağını yitirmiş bulunuyordu- Okumuş-cahil ile, yönetici-halk arasında, dil birliği tamamen yok olmaya yüz tutmuştu

Dil devrimi, gerçekte ulusçuluk ilkesinin tamamlayıcı bir unsuru olmuş ve halkın konuştuğu dili esas aldığından dolayı da Halkçılık ilkesine hizmet etmiştir Atatürk diyor ki:
"ulusal duygu ile dil arasındaki bağ, çok kuvvelidir Dilin ulusal ve zengin olması, ulusal duyguların gelişmesinde başlıca etkendir Ülkesini, bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini ve yabancı boyunduruğundan kurtarmalıdır"
"ulusalcılığın çok belli niteliklerinden biri dildir Türk ulusundanım diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz "
"Türk milletinin milli dili ve milli benliği, bütün hayatına hakim ve esas kalacaktır"

HARF DEVRİMİ

1 Kasım 1928'de Latin esasından alınan harfler, (Türk dilinin özelliklerini belirten işaretlere de yer vererek) "Türk harfleri" adıyla 1353 Sayılı Kanunla kabul edilmiştir Yazı dilinde kullanılan Arap harflerinin yerine Türk harflerinin alınmasını ifade eden Harf Devrimi yapılmıştır

Arap harflerinin Türkler tarafından kullanılması, İslamiyet'in kabulünden sonra başlamış ancak bu harfler, Türk diline hiç bir zaman uyamamıştır Türkçe, Arap harfleri ile kolay yazılıp okunamıyordu Harf İnkîlabının hedefi, okuyup yazmayı kolaylaştırmak ve yaymak, modern öğretim ve eğitimin gerçekleşmesini sağlamaktı Harf İnkılabının ilk adımı, 20 Mayıs 1928'de 1288 sayılı kanunla, Arap rakamlarının kullanılmasına son verilerek, uluslararası rakamların kabulü ile başlamıştı

Atatürk, 9 Ağustos 1928 gecesi İstanbul'da Sarayburnu Parkı'nda düzenlenmiş bir şenlik sırasında, Harf Devrimini halka duyurmuştur; "Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz Arkadaşlar, bizim güzel ahenkli, zengin lisanımız (dilimiz) yeni Türk harfleri ile kendini gösterecektir Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz Bu yeni harflerle behemehal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir surette anlaşacağız ki, Milletimizin yazısıyla kafasıyla bütün medeniyet aleminin yanında olduğunu gösterecektir Vatandaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz Bütün millete, kadına, erkeğe, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz" demiştir Harf Devrimi, büyük bir tarihi olaydır Çünkü, sosyal, kültürel ve siyasi alanda geniş yankıları olmuştur

1 Kasım 1928'de Latin alfabesine dayalı yeni Türk Alfabesinin kabulünden sonra, 24 Kasım 1928'de yayımlanan Millet Mektepleri Talimatnamesi gereğince, yurdun her köşesinde Millet Mektepleri açılmış, halka yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir Atatürk bu çalışmalara "Millet Mektepleri Başöğretmeni" sıfatıyla katılmıştır

TÜRK DİL KURUMUNUN KURULUŞU

Osmanlı döneminin son yıllarında bazı aydınlarca başlatılan öz Türkçe’ye yöneliş çabaları, Türk dilinin yabancı, özellikle Arapça, Farsça sözcüklerden arıtılması, devlet yazışmalarının, okullardaki öğretinin halkın anlayabileceği Türkçe ile yapılması, Arap Fars karışımı Osmanlıcanın yanında “kaba Türkçe” olarak adlandırılan asıl Türkçe’nin geliştirilmesi Cumhuriyetle birlikte bir devlet siyasası olarak ele alınmıştır Gerçi 1876 Anayasasının 18 Maddesinde “Tebaaî Osmaniye’nin hidematı Türkçe’yi bilmeleri şarttır” denilmektedir, fakat bu anayasada kullanılan dil hemen tümüyle Arapça, Farsça ya da bunlardan türetilmiş, Osmanlıca sözcüklerden oluşmuştur Devletin dilinin Türkçe olduğunu söyleyen bu 18 Maddede bile “Tebaa” (uyruk), “Hidemat” (hizmetler, görevler, işler), “İstihdam” (görevde, işte, hizmette kullanma, çalıştırma), “Lisan” (dil), “Şart” (koşul) gibi beş yabancı sözcük kullanılmış, üç de yabancı dil kurallarına göre düzenlenmiş olan tamlamaya başvurulmuştur Bu bile Anayasa’da yer alan “devletin resmî dili Türkçe’dir” deyiminin ne ölçüde sağlama (!) alındığını ortaya koymaktadır

Anadolu ulusal eyleminin yarattığı Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk hükümet izlencesinin millî eğitimle ilgili bölümüne “halk kitlesinden lügatları toplayarak dilimizin kamusunu yapmak” deyimi konarak dil konusuna verilen önem belirtilmiştir Ancak ilk yıllarda Kurtuluş Savaşı’nın başarılması en büyük ve tek amaç olduğu için izlencede böyle bir görevin yer almasına karşın konu üzerinde durulamamıştır Aslında Türkçe’nin unutulur hale gelmesinin “Kaba Türkçe” olarak anılmasının, en büyük nedeni Osmanlı dönemi boyunca medreseler olmuştur Buralarda okutulan dil Arapça, Farsça, Osmanlıca olduğu, Kur’an dili Müslüman dili sayıldığı için Türkçe ile devlet uzaktan yakından ilgilenmemiştir 1924’te Türkçe için en büyük engel sayılan medreseler kaldırılmış, yeni alfabenin kabulü ve ulus okullarında halkın anlayacağı dille öğrenimin sürdürülmesi tüm okulların Milli Eğitim Bakanlığına bağlanması, böylece eğitimde birliğe gidilmesi sonucu dille ilgili çalışmalar daha da yoğunlaşmış ve sonunda 12 Temmuz 1932’de gene Mustafa Kemal’in önerisi ile o günkü adı “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” olan Türk Dil Kurumu kurulmuş ve 26 Eylül 1932’de ilk Dil Kurultayı toplanmış, dil üzerinde yapılacak çalışmalar bir izlenceye bağlanmıştır

Türk Dil Kurumunun çalışmaları boyunca halk dilindeki tüm sözcükleri toplanmış, eski yazılar, kitaplar taranarak bunlardaki sözcükler bir araya getirilmiş ve bu çalışmalar ciltler tutan kitaplar halinde Kurumca yayınlanmıştır Eğer bugün tüm öğretim kurumlarında okutulan derslerin kitaplarında; tüm öğretim kurumlarında okutulan derslerin kitaplarında; tüm devlet yazışmalarında, özel ya da devletin yayınladığı kitaplar, gazeteler, dergilerdeki dil tüm yurttaşlar tarafından anlaşılabiliyorsa bu Cumhuriyetle başlatılan dil çalışmalarının, sözcük üretme çabalarının sonucudur

Dilde Türkçe ye dönüş, Türk dilini geliştirme, öz benliğine kavuşturma atılımı Türk devriminin ulusçu, halkçı, lâik ve devrimci ilkelerinin gereğidir Dilde Türkçecilik akımı devrimin halka, tüm ulusa benimsetilmesinde, ulusal ekinin, Kemalizm düşünüsünün yaygınlaştırılmasında, halkla aydın kesimin birbirini anlar hale gelmesinde; dil yönünden yönetenlerle yönetilenler arasındaki yabancılığın giderilmesinde en büyük etken olmuştur Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşıp en uzak yurt köşelerine kadar ulaşması, tüm yurttaşların kadını ve erkeğiyle okur yazar hale gelmesi bu akımı daha da güçlendirecek ve Türk dili türetilecek yeni sözcüklerle gelişen bilim ve uygulayımbilim alanında da yeni sözcüklere ve kavramlara kavuşacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.