Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
nöroloji, nörosrüji

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #31
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji





MS : Multipl skleroz


MS NEDİR ?


Multipl Skleroz (MS) beyinde ve omurilikte, mesajları taşıyan sinir telleri etrafındaki koruyucu kılıfın (miyelin kılıfı) hastalığıdır Kılıfın hasar gördüğü yerlerde sertleşmiş dokular (skleroz) yer almaktadır Bu sertleşmiş alana da plak denir Bu plaklar, sinir sistemi içinde pek çok yerde oluşabilir ve sinirler boyunca mesajların iletilmesini engelleyebilir


MS belirtileri, şiddet ve seyir yönünden hastadan hastaya çok büyük değişiklikler gösterebilir Bazı hastalarda değişik hastalık tabloları arka arkaya ortaya çıkar, daha sonra tam ya da kısmi iyileşme görülür Belirtiler etkilenen sinir sistemi bölgesine göre farklıdır Bunlar arasında halsizlik, karıncalanma, uyuşma, duyu eksikliği, denge bozukluğu, çift görme görme azlığı, konuşma bozukluğu, titreme, kol ve bacaklarda sertlik, güçsüzlük, idrar kaçırma veya yapamama, erkeklerde cinsel güç azlığı sayılabilir Tanımlanan belirtilerin bir ya da birkaçına birlikte rastlanabilir


Multipl Skleroz (MS) genç insanlarda trafik kazaları dışında nörolojik nedenli özürlülüklerde birinci sırayı almaktadırHastalık genellikle gençlerde, kadınlarda, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek toplumlarda, kentlerde yaşayan eğitim düzeyi yüksek kişilerde görülen bir hastalıktır


Hastalığın ilk belirtileri birkaç gün içinde ortaya çıkar; alevlenmeler ve düzelmelerle seyreder Başlangıç dönemlerinde tam bir düzelme gösterirken bazen hastalığın ilerlemiş evrelerinde, az sayıda hastada baştan itibaren düzelmeler olmaksızın kötüleşme söz konusu olabilir


Bütün bunların dışında MS'in ne olmadığının da belirtilmesi, konunun daha iyi anlaşılması için yararlı olacaktırÖncelikle Multipl Skleroz ölümcül bir hastalık değildir Bu konuda yapılmış pek çok çalışma vardırBu çalışmalarda ortalama yaşam süresi açısından MS'lilerle sağlıklı bireyler arasında önemli bir fark olmadığı ortaya konmuştur


MS'li kişilerin, bazen aldıkları ilaçların etkisiyle enfeksiyon hastalıklarına karşı direnme güçleri azalır Bu nedenle hastaların solunum yolları enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları gibi hastalıklara diğer insanlardan daha fazla yakalanma eğilimleri vardır


MS, bir akıl ya da ruh hastalığı değildir Halkımız arasında "sinir hastalığı" deyimi akıl hastalığı deyimi ile aynı anlamda kullanılmaktadır Oysa MS tıbbi olarak tamamen bir sinir sistemi hastalığı olup merkezi sinir sistemi ile organların bilgi iletişimini sağlayan omuriliğin miyelin tabakası üzerindeki fiziksel tahribatın bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır


MS kalıtsal bir hastalık değildir Bununla birlikte, genel olarak ailelerde genetik ortak faktörler kuşaktan kuşağa taşındığından ailelerinde MS bulunan kişilerin MS'e yakalanma eğilimi az da olsa vardır Bunlara ek olarak MS'te bulaşıcılık söz konusu değildir


MS'in nedeni henüz kesin olarak tesbit edilebilmiş değildir Bununla birlikte, beyin ve omurilikteki sinir telciklerinin etrafını saran miyelin tabakasının etkilendiği bilinmektedir Burada bozulan, sinir dokusunun miyelin adı verilen özel bir bölümüdür ve bu tip bozukluğun adı "demiyelinizasyon"dur Miyelininin bozulduğu alanda oluşan ve basitçe yara kabuğuna benzetebileceğimiz bu sınırlı alana da "PLAK" adını veriyoruz Bu plaklar, daha önce yukarıda da belirttiğimiz gibi beyin ve diğer organlar arasındaki iletişimi engelleyerek bir takım bozuklukların oluşmasına neden olur


Merkezi sinir sistemi (MSS) öğeleri, fonksiyonlarına göre semptomların nereden kaynaklandığını belirlemeye yarar Beyin, (cerebrum) düşünce ve hareketi kontrol eder Bu bölgede demiyelinizasyon (miyelin eksikliği) ; hafıza, motivasyon, kavrama, kişilik, dokunma, duyma, görme ve kas gücünü etkileyebilir Beynin arkasında yer alan beyincik (cerebellum), hareketlerdeki koordinasyon ile bacaklar, kollar ve elleri kapsayan kas etkinliklerini kontrol eder


Beynin bu bölümü, aynı zamanda yürüme, koşma gibi faaliyetler sırasında bedenin dengesini sağlar Beynin 12 kranial sinirinin de etkilenme olasılığı vardır ki bunlar da ; görme, göz hareketleri, konuşma, yutkunma ve duymada zaaflara neden olabilir Beyin sapı (brain stem), kafatasının merkezinde bulunur ve özerk (istem dışı) fonksiyonlar kadar göz hareketlerinden de sorumludur Örneğin nefes almak, kalp atışları, terlemek, tuvalet gereksinimlerini karşılamak özerk fonksiyonlardır


Son bölüm ise omuriliktir (spinal cord) Bu, geniş bir elektrik hattı gibi sinir tellerinin üzerindeki emirlerin beyin ve bedenin diğer bölümleri arasında rahatça dolaşımını sağlar Bu bölümdeki harabiyet, vücut ve beyin arasında iletişim kaybına neden olur Dokunma algısını da içeren mesajların beyne ulaşımı engellenir Benzer olarak bacaklar, eller ve diğer organlara yönelik beyin emirleri engellenir


Henüz bilinmeyen ve önceden anlaşılmayan bir nedenle ortaya çıkan ve en az 24-48 saat devam eden yeni bir nörolojik bozukluk (uyuşmalar, denge ve yürüme bozuklukları, görme bozuklukları ve kayıpları ) veya uzun zamandır devam eden bir durumun belirgin kötüleşmesi şeklindeyse bu durum "ATAK" olarak değerlendirilir Bir ay içinde olan tüm olaylar aynı atağın parçaları olarak düşünülür


Ataklar uygun şekilde ve mümkün olduğunca çabuk tedavi edilmelidir Bu nedenle atak geçirdiğinizi düşünüyorsanız mutlaka zaman geçirmeden tedavinizi yürüten tıp merkezine başvurmalısınız Bir atağın devam süresi ve ne zaman geçeceği önceden tahmin edilemez İki atak arasında bir iyilik dönemi vardır Bu dönem içinde hastalık ilerlemez ve vücut kendi kendini iyileştirmeye çalışır


İki atak arasındaki iyilik döneminin ne kadar süreceği de bilinememektedir Bazı MS'liler bir ataktan sonra bazen uzun yıllar ikinci bir atak geçirmemektedirler


MS TANISI NASIL KONUR ?


MS, beyin ve omurilikten gelen elektriksel mesajları organlara ileten sinirlerin miyelin adı verilen kılıflardaki iltihaplanmalar ve daha sonra bu iltihaplanan kısımlarda oluşan sertleşmeler nedeniyle mesajların organlara iletilmemesinden oluşur demiştik Bu durum , bahsettiğimiz beynin ve omuriliğin çok farklı ve birbirine benzemeyen yerlerinde meydana geldiğinden değişik şikayetlere neden olur Ortaya koyduğu sorunlar tablosu her hasta için farklıdır ve diğer hastalıkları çağrıştıran bir şekil alabilir


Laboratuvar yöntemlerindeki büyük gelişmelere rağmen MS tanısı esas olarak hastanın öyküsü ile bulgu ve belirtilere dayanır Yineleyip düzelmeler ile yani açıkça ayırtedilebilen ataklarla giden ve sinir sisteminde dağınık yerleşime ait bulguların saptandığı bir hastada tanı hiç zor değildir Ancak bir atakla başvuran ya da hastalığın sinsi başlayıp yavaş yavaş ilerlediği durumlarda standart tanı kriterleri tam olarak karşılanmaz ve kesin tanı gecikebilir


İlk olarak başdönmesi, çift görme, tek veya çift gözde görme azalması, dengesizlik ya da kol ve bacaklarda güç yitimi gibi semptomlar (belirtiler) ortaya çıkabilir Nörolojik açıdan hastanın aşikar fonksiyon kayıplarının dışında kalan sistemlerine ait bozukluklar da saptanırsa MS'ten kuşkulanılır Akabindeki dönemlerde, herbir atağın ardından görülen düzelici (remisyon) niteliği de gözlenirse tanı büyük ölçüde kesinleşir


Her iki bacakta yavaş ilerleyici güç azlığı özellikle tanı zorluğu gösteren bir durumdur Bu hastalarda sinir sisteminin diğer bölgelerine ait tutuluş bulgularının varlığı ve yardımcı laboratuvar incelemeleri ( manyetik rezonans görüntüleme, uyarılmış yanıtlar ) ile tanı konulabilir


Tanıya yardımcı araçlardan en önemlisi beyin ve omuriliğin Manyetik Rezonans Görüntüleme ( MRG ) yöntemiyle incelenmesidir Beyindeki plaklar MRG ile açık olarak görülürler Plakların etkinlikleri ise damar yoluyla paramanyetik bir madde olan Gadolinyum ( Gd ) verilerek belirlenir Bir plağın Gd tutması etkin olduğunu gösterir


Tanıya yardımcı olarak beyin omurilik sıvısının bazı özellikleri incelenebilir Olignokal band, miyelin temelli protein, immun globulin G indeksi gibi ölçümlerde normal dışı değerler bulunması beyinde bağışıklık sistemiyle ilgili bir sorun olduğunun habercisidir Ayrıca görsel, işitsel, ve bedensel uyarılmış yanıtlarda anormallikler olması da sırasıyla göz ve kulağın beyin bağlantıları üzerinde ve omurilikte yerleşmiş plağa işaret eder


Dikkatli bir hastalık öyküsü, nörolojik inceleme ve doğru kullanılmış laboratuvar değerlendirmeleri genellikle kesin tanıyı sağlar MS tanısının olabildiğince çabuk ve doğru konması önemlidir Hastaların çoğu gençtir ve tanıya bağlı pek çok önemli yaşam kararı vermeleri ( eğitim, evlilik, çocuk) gerekecektir Ancak tanı netleşmeden hiçbir hastaya MS tanısı yakıştırılmamalıdır


HASTALIĞIN NEDENLERİ NELERDİR ?


Bu konuda pek çok farklı teoriler olmasına rağmen, elimizdeki bilgilere dayanarak MS'e neyin neden olduğu tam olarak saptanamıştır Yapılan değişik araştırmalarda hastalığa neden olabilecek çok çeşitli nedenler ( daha önce geçirilmiş virütik enfeksiyonlar, çevreden kaynaklanan bazı zehirli maddeler, beslenme alışkanlıkları, coğrafi etmenler, vücudun savunma sistemindeki bozukluklar ) sorgulanmışsa da hiç biri kesin neden olarak saptanamamıştır


Bazı araştırmacılar, MS'e henüz belirlenemeyen bir virüsün neden olduğunu ileri sürmektedirler Bu teoriye göre, çocuklukta veya gençlik döneminde vücuda giren bu virüs; beş, on ya da on beş yıl gibi bir süre hiçbir belirti göstermeden vücutta kalmakta, daha sonra yine bilinmeyen bir nedenle, örneğin şiddetli bir üst solunum yolu hastalığı sırasında ortaya çıkmaktadır


Diğer bir grup bilim adamı ise, oto-immün ( vücudun kendi bağışıklık sisteminin neden olduğu ) bir hastalık olduğunu düşünmektedirler Bu teoriye göre; vücudun bağışıklık sistemi normal olarak ,vücuda giren yabancı mikrop ya da viruslara karşı vücudu korumak için karşı saldırıya geçip onlarla mücadele etmesi gerekirken, MS'li kişilerde bilinmeyen bir nedenle, merkezi sinir sistemindeki sinirlerin miyelin kılıfına saldırıp onları tahrip etmektedir


Yine araştırmalar göstermiştir ki, MS bu hastalığa genetik bir yatkınlığı olan kişilerde daha sıklıkla görülmektedir Bu, MS'in kalıtsal olduğu anlamına gelmez, fakat beyaz kan hücrelerinde bir cins HLA antigenleri bulunan kişilerin MS'e diğer insanlardan daha çok yakalandıkları anlaşılmıştır


Bu teorilerin tümünün bir arada etkileşim gösterdikleri de düşünülebilir Yani genetik olarak yatkın kişilerde, MS ile ilgili bilinmeyen bir virüsün, vücudun bağışıklık sistemini olumsuz yönde harekete geçirerek, sinirlerin miyelin tabakasına saldırmaya ve onu tahrip etmeye yönlendirdiği söylenebilir


MS'İN TEDAVİSİ VAR MIDIR ?


Bu soru bir kaç şekilde yanıtlanabilir Kabaca hastalığın herhangi bir ilaç tedavisi ile tamamen geçip geçmeyeceği soruluyorsa , yanıt "hayır" olacaktır Ancak hemen belirtmek gerekir ki, günümüz tıbbının MS ile savaşmak için pek çok silahı vardır Bunlardan en başta geleni en eski, yine de halen en güvenilir ilaç olma özelliğini koruyan "Kortizon" grubu ilaçlardır Kortizon, genellikle atak tedavisi amacıyla uygulanır Bu tedavinin serum içinde uygulanması halinde hastanın kısa bir süre hastane yatışı gerekebilecektir Yanısıra "Bağışıklık Sistemi Baskılayıcıları" grubundan bazı ilaçlar ( azathioprin,methotrexate gibi ) değişik protokoller için de önerilebilirler


Atakların ortaya çıkmasını önlemek üzere bazı yeni ilaçlar geliştirilmiştirBir kaç tip İnterferon ve Kopolimer haftada 1-3 kez enjeksiyon şeklinde uygulanan ilaçlardır Gerek atakların yineleme oranını, gerekse beyin manyetik rezonans görüntüleme tetkikinde plak sayısındaki artışı önemli oranda azalttıkları için belli ölçütlere uyan hastalara verilebilirler Bu tedavilerin sık enjeksiyonlarla hastaya belli bir rahatsızlık yüklemeleri yanısıra en büyük dezavatajları son derece pahalı olmalarıdır


Bunların dışında hastalığın etkinliğini baskılamak için Azathioprin Methotraxate, Cyclophosphamide, İmmunglobulinler de kullanılmakta ve daha bir çok ilaçlarla tedavi çalışmaları yapılmaktadır Tanımlanan bu koruyucu tedavilerin uygulanması hastaneye yatışı gerektirmez Tedaviyi yürüten merkezin organizasyonu ile enjeksiyonu hasta ya da bir yakını öğrenerek evinde uygulayabilir


BİR MS HASTASINA, YUKARIDA TANIMLANAN TEDAVİLERDEN HANGİSİNİN NE ZAMAN UYGULANACAĞI, TAMAMEN KENDİSİNİ İZLEYEN HEKİMİN KARAR VEREBİLECEĞİ BİR KONUDUR HER TEDAVİ, HER HASTAYA UYGUN OLMAYACAĞI GİBİ, HER HASTANIN HASTALIĞI DA BİR DİĞERİNDEN FARKLIDIR


Tedavi her zaman hastanede yatarak yapılmaz Amaç MS hastalarının olağan gündelik yaşamlarını ve işlerini sürdürmeleri olduğuna göre, hastalar olduğunca ayakta izlenirler Ancak hastanede sürdürülmesi gereken bir tetkik veya tedavi planlanırsa, ya da ciddi bir atak gelişimi halinde hastaneye yatış planlanabilir


MS hastalığının cerrahi bir yanı yoktur Yani ameliyat gerektirmez Bazen yanlış tanılar nedeniyle ameliyat olmuş hastalar vardır Bunlar arasında en sık olanı bel fıtığı tanısı ile yapılan ameliyatlardır Ender olarak beyin tümörü tanısı ile yanlışlıkla yapılmış operasyonlar bildirilmiştir Hastalığın ileri devrelerinde kalıcı mesane, barsak işlev bozuklukları ya da ortopedik kusurlarla ilgili düzeltici ameliyatlar planlanabilir Yeni tedavi denemeleri ile bilgi ve haberler daha sonraki sayılarımızda daha detaylı verilecektir


Fizik tedavi ve rehabilitasyon MS tedavisinde vazgeçilemeyecek bir tedavi yöntemidir Amacı güçsüzlük, hareket kabiliyetinde azalma, mesane bozuklukları gibi bazı nörolojik bulguların; ikincil olarak da eklemlerde kireçlenme ve donma, kaslarda kireçlenme ve donma, kaslarda erime ve kireçlenme, yatak yaraları, akciğer ve idrar yolu enfeksiyonları gibi sorunlar yaratarak hastanın ıstırabını ve fonksiyon kaybını daha da artırmasını önlemektir Ayrıca hastanın hareket yeteneğini ve fonksiyonlarını arttıracak yardımcı destek aletlerinin tesbiti ve teminini sağlar


ÖNLEME VE KONTROL


Yukarıdaki bölümlerde belirtildiği gibi MS'in nedeni ve tedavisi tam olarak bilinmemektedir Uzmanlar sürekli olarak hastalığın tedavisi için çok yönlü araştırmalar yapmaktalar Bazı heyecan verici gelişmeler, soruların çok yakında çözümlenme noktasına ulaştığını haber veriyor Bir grup hastanın kullandığı atak azaltıcı/hastalık düzenleyici ilaçlar son yılların en önemli gelişmeleri Yararlı buluşların sürmesine karşın henüz MS'in tam tedavisi bulunabilmiş değil


Bilindiği üzere hastalık belirtileri her hastada farklı olabiliyor Bu semptomların yoğunluğu rahatsız edici, kızdırıcı ve hatta sakatlayıcı bir tablo yaratabiliyor Öyleyse önemli olan MS ile birlikte en konforlu yaşamı sağlayabilmektir ÖNLEME VE KONTROL ALTINDA TUTMA MS'LE KONFORLU YAŞAMANIN ANAHTARLARIDIR MS'li kimselerin çoğunda bu amaçla ilaçla ya da ilaçsız tedaviler uygulanır Uygun bir tedaviyle bir MS belirtisinin düzelmesi her hasta için hayati önem taşır

MULTİPL SKLEROZDA TEDAVİLER

VE İLAÇ KULLANIMDA GÖRÜLEN YAN ETKİLER ÜZERİNE





Günümüz tıbbının MS ile savaşmak için pek çok silahı vardır Bunlardan en başta geleni en eski, yine de halen en güvenilir ilaç olma özelliğini koruyan "Kortizon" grubu ilaçlardır Kortizon, genellikle atak tedavisi amacıyla uygulanır Bu tedavinin serum içinde uygulanması halinde hastanın kısa bir süre hastane yatışı gerekebilecektir Yanısıra "Bağışıklık Sistemi Baskılayıcıları" grubundan bazı ilaçlar ( Azathiopirin, Methotrexate gibi ) değişik protokoller için de önerilebilirler



Atakların ortaya çıkmasını önlemek üzere bazı ilaçlar geliştirilmiştir Bir kaç tip İnterferon ve Glatiramer Asetat (Copaxone) haftada 1-3 kez enjeksiyon şeklinde uygulanan ilaçlardır Gerek atakların yineleme oranını, gerekse beyin manyetik rezonans görüntüleme tetkikinde plak sayısındaki artışı önemli oranda azalttıkları için belli ölçütlere uyan hastalara verilebilirler Bu tedavilerin sık enjeksiyonlarla hastaya belli bir rahatsızlık yüklemeleri yanı sıra en büyük dezavantajları son derece pahalı olmalarıdır Bunların dışında hastalığın etkinliğini baskılamak için Azathiopirin Methotraxate, Cyclophosphamide, İmmunglobulinler de kullanılmakta ve daha bir çok ilaçlarla tedavi çalışmaları yapılmaktadır Tanımlanan bu koruyucu tedavilerin uygulanması hastaneye yatışı gerektirmez Tedaviyi yürüten merkezin organizasyonu ile enjeksiyonu hasta ya da bir yakını öğrenerek evinde uygulayabilir



MS’li bir kişide yukarida belirtilen tedavilerden hangisinin ne zaman uygulanacagi, tamamen kendisini izleyen hekimin karar verebilecegi bir konudur Her tedavi, her kişiye uygun olmayacagi gibi, her hastanin hastaligi da bir digerinden farklidir



Tedavi her zaman hastanede yatarak yapilmaz Amaç MS hastalarinin olagan gündelik yaşamlarini ve işlerini sürdürmeleri olduguna göre, hastalar oldugunca ayakta izlenirler Ancak hastanede sürdürülmesi gereken bir tetkik veya tedavi planlanirsa, ya da ciddi bir atak gelişimi halinde hastaneye yatiş planlanabilir



MS hastaliginin cerrahi bir yani yoktur Yani ameliyat gerektirmez Bazen yanliş tanilar nedeniyle ameliyat olmuş hastalar vardir Bunlar arasinda en sik olani bel fitigi tanisi ile yapilan ameliyatlardir Ender olarak beyin tümörü tanisi ile yanlişlikla yapilmiş operasyonlar bildirilmiştir Hastaligin ileri devrelerinde kalici mesane, barsak işlev bozukluklari ya da ortopedik kusurlarla ilgili düzeltici ameliyatlar planlanabilir



Aşagida Multipl Skleroz sagaltiliminda kullanilan temel ilaçlar ile bunlarin kullanimda ortaya çikabilecek yan etkiler ve bunlarla baş edebilmek için size işik tutacak bir takim önerileri bulacaksiniz



MULTIPL SKLEROZ TEDAVISINDE

KULLANILAN ILAÇ TÜRLERI VE

YAN ETKILERI


KORTIKOSTEROIDLER ( KORTIZONLAR )


Prednizolon-Metilprednizolon-ACTH


(Deltacortil, Neocorten, Prednol, Synacten)


Bu formda kullanilan ilaçlar yukarida da belirtildigi gibi atak tedavisinde tercih edilirler ve kullanim amaçlari atak esnasinda MS’li bireyleri hastalığın şiddetinden korumak, bu dönemi zararsızca geçiştirebilmektir yani bir anlamda kortizonlar Multipl Sklerozda hastalığı ve nedenlerini ortadan kaldırıcı değil kişiyi atağın şiddetinden koruyucu tedavilerdir Kortizonlar hakkında iki ucu keskin bir bıçak benzetilmesini sanırız duymuşsunuzdur Bu benzetme ilacın yan etkilerinin çok olmasından kaynaklanmaktadır Bu bölümde kortikosteroidlerle ilgili görülebilecek tüm yan etkiler verilmiştir Ancak bu tedaviyi alan her hastada aşağıda belirtilen yan etkilerin tümü görülmeyebilir Bununla birlikte yan etkilerle baş edebilmek için yapılan önerilere uyulursa yaşayabileceğiniz sıkıntılar en aza inecektir


*Yan etkileri ve baş edebilmeniz için öneriler



Sabah saatlerinde kandaki kortizon (kortikosteroid) düzeyi en düşük seviyededir Bu yüzden ilacınızı günde bir defa (tek doz) olarak alıyorsanız, sabah saatlerinde alınız



Bu ilaçlar mide ülserine neden olabilirler Hekiminiz tarafından kortikosteroid ilaçların yanında mide asit salgısını azaltan ilaçlar önerilmiş olabilir Bunlar ,mide asit salgısını azaltan ve nötralize eden etkilere sahiptir Bu ilaçları hekiminizin önerdiği şekilde alınız Olası ülser kanamasını erken fark edebilmek için dışkınızı gözleyiniz Siyah, koyu renkli ve kötü kokuluysa ayrıca kahve telvesi şeklinde kusma olursa, hekiminize başvurunuz İlacınızı yiyeceklerle birlikte alınız



Tüm gıdalar doğal olarak bir miktar tuz içerirler( Sebzeler, meyveler, etvs) Normalde; aldığımız tuzun fazlası vücuttan atılır Bu ilaçlar tuz mekanizmasını etkileyerek vücutta tuzu tutar ve buna paralel olarak su da tutulur Özellikle ayaklarda ve göz kapaklarında olmak üzere tüm vücutta şişme olur, tansiyonunuz yükselebilir ve kalbin yükü artarBundan korunmak için yiyeceklerinize tuz eklemeyiniz, tuz içeren hazır gıdalar tüketmeyiniz( Tuzlu ekmek, kuruyemişler, zeytin, peynir ,et ürünleri ) Tansiyonunuzu ölçtürünüz, değişme olduğunda ve çarpıntı hissettiğinizde hekiminize başvurunuz



Kortikosteroidler kanda şeker düzeyini yükseltebilirler Eğer şeker hastalığı şüpheniz varsa ; alışılmışın dışında fazla su içiyorsanız, idrar miktarınız fazlaysa, fazla yemek yiyorsanız hekiminize başvurunuz



Kortikosteroidler vücuttan potasyum kaybına neden olurlar Bu nedenle potasyum içeren yiyecekler (Patates, kayısı, muz, sarı gıdalarvs) tüketiniz



Kalsiyum kemiğin yapısında bulunan, kemiğin bütünlüğünü sağlayan bir mineraldir Bu ilaçlar kalsiyumun kemikten kana geçmesine neden olarak kemik erimesine yol açabilirler Aynı zamanda çok hareketsiz kalmak da aynı etkiyi gösterir Bunu karşı kendinizi korumak amacıyla kalsiyum açısından zengin (süt ve süt ürünleri) gıdalar tüketiniz Hekiminiz egzersiz öneriyorsa yapınız Dişlerinizle ilgili rahatsızlık hissettiğinizde hekiminize danışınız





Kortikosteroidler iştahı arttırarak fazla yemeye ve kilo artışına neden olurlar Size verilen diyete uymanıza rağmen kilo artışınız beş kiloyu aştıysa hekiminize başvurunuz



Vücudumuzu enfeksiyonlara karşı koruyan lenfosit adını verdiğimiz hücreler vardır Kortikosteroidler lenfosit düzeyinin azalmasına neden olurlar Tedavi sırasında kişinin enfeksiyonlara (grip, nezle gibi) yatkınlığı artar ve yara iyileşmesi gecikir, çünkü bireyin enfeksiyon ajanlarına (mikroplara) karşı savunma gücü azalmıştır Bundan kaçınmak amacıyla enfeksiyon geçiren kişilerden ve temiz olmayan ortamlardan uzak durunuz Bulunduğunuz ortamı sık sık havalandırınız ve beslenmenize dikkat ediniz



Kortikosteroidler, yüzde ve boyun bölgesinde yağ birikimine ve sivilce oluşumuna ayrıca kahverengi lekelere sebep olabilirler Yüz ve boyun bölgesinde biriken yağlar kilo aldığınızı düşündürecektir Telaşlanmayınız, tedavi sonrasında bir süre zarfında geriye dönüş olacaktır



Bu tür ilaçların vücutta proteinleri yıkım özelliği vardır Buna bağlı olarak kas yoğunluğu azalır, kol ve bacaklarda incelme olabilir İncelme sonucu güçsüzlük ve çabuk yorulma gözlenebilir Hekiminizin önereceği egzersizleri yaparsanız şikayetlerinizde azalma hissedebilirsiniz



Kortikosteroidler kadınlarda adet düzensizliği, adet sıklığında azalma ve kıllanmada artış yapabilirler Bu değişiklikler tedavinin bitiminde düzelebilmektedir



Bu tedavi sırasında uykusuzluk, kendini çok güçlü hissetme ya da içedönme, yaşamı anlamsız bulma, nedensiz ağlama, öfkelenme gibi değişiklikler olabilmektedir Bu durumu arkadaşlarınızla birlikte olarak, ilginizi farklı alanlara kaydırarak ve farklı sosyal aktivitelere katılarak yenebilirsiniz Ama yine de mutsuzluğunuz devam ediyorsa hekiminize danışmanız en sağlıklı yol olacaktır



Bu ilaçlar , diğer ilaçlarla olumlu veya olumsuz etkileşime girebilir Bir ilacın etkisi azalıp diğer ilacın etkisi artabilir Tedavi sırasında hekiminizin izni olmadan başka ilaç almayınız



Kortikosteroidler kullanılmaya başladığında vücudunuz ilacın etkisine alışacaktır İlaç alımını birdenbire keserseniz bulantı, kusma, ishal, kas krampları, halsizlik, karın ağrısı, ve ateş yükselmesi gibi belirtilerle karşılaşabilirsiniz Bunu önlemek için; kullanılan ilacın dozunun yavaş yavaş düşürülmesi ve ardından kesilmesi önerilebilir



Başka bir rahatsızlık söz konusu olduğunda da muayene olduğunuz hekime bu gruba giren ilaçlardan kullandığınızı belirtmenizde yarar vardır




İNTERFERONLAR (IFN)


(Avonex, Betaferon, Rebif)


Üşüme, titreme, ateş, halsizlik gibi etkiler görülebilir

Bu gibi yakınmaların engellenmesi için enjeksiyondan önce ve sonra parasetamol veya NSAİ (İbuprofen) kullanılabilir (Şikayetler 2-3 ayda düzelme gösterebilir)


Karaciğerde zarara neden olabilirler

Böbrekte zarara neden olabilir

Çok ender de olsa kansızlığa neden olabilir

Bu tür yakınmaları engelleyebilmek 6 ayda bir geniş test taraması yapılabilir


Deri döküntülerine rastlanabilir

Bu durumda öncelikle ilaç kesilerek döküntüler tedavi edilir Bir süre sonra yeniden iğnelere başlanır


Depresyon

Uygun ilaç seçimi ve psikiyatrik yardım etkili olur


Enjeksiyon yeri problemleri

İlacın dikkatli uygulanması, aralıklı enjeksiyon uygulama eğitimi ve tedavi sonrası sorun giderilir




İnterferonlar ne zaman kesilmelidir?

Gebelik

Ağır ateşli hastalıklar

Ciddi IFN yan etkileri

Ağır depresyon

IFN etkisizliği (Çok sayıda atak geçirilmesi)



İMMUNO SUPRESİFLER (Bağışıklık sistemi baskılayıcıları)


(Azathiopirin, Methotrexate, İmuran)


Mide ağrısı

Başlangıçta düşük doz ile başlanarak mide yanması önlenebilir


Eklem ağrıları

Aşırı eklem ağrıları olursa bireysel duyarlılık nedeniyle ilaç kullanılmayabilir


Kemik iliği baskılanması

Kemik iliği baskılanması için önceleri her 15 günde, daha sonra her ay ya da 2 ayda bir kan sayımı yaparak izlenir


Halsizlik

Karaciğere toksik etki

Karaciğer testleri başlarda her ay yapılır Devamındaki aylarda daha seyrekleştirilebilir


ANTİDEPRESANLAR

(Trisiklik Antidepresanlar, Laroxyl, SSRI, Seroxat ,Cipram, Prozac )


Sedasyon (Uyku hali) genel şikayetlerdendir Alışılır

Uyku düzenliği bozukluğu (Aworix uykusuzluğa yol açabilir)

Ağızda kurumalara neden olur



Amantadin

(Amantadin Ratio-pharm)


Livedo reticularis

Akıl şaşkınlığı

Bireysel duyarlılık olursa ilaç kesilir








MULTİPL SKLEROZ TEDAVİSİ: Hastalık gidişini değiştiren ilaçlar




Hastalık gidişini değiştiren (hastalığı modifiye eden) ilaçlar bir atağı önleyebilen ya da atak şiddetini azaltabilen ilaçlardır Halihazırda bu tipten iki madde vardır:İnterferonlar ve glatiramer asetat




İNTERFERONLAR (IFN): Bunlar, bedende bir yangı oluştuğu zaman belli hücrelerden salınan yangıyı azaltma veya arttırma özelliği olan maddelerdir İki tip beta-IFN vardır:a ve b IFN-beta 1 a haftada 3 kez cilt altına ve haftada 1 kez kas içine enjeksiyon şeklinde uygulanan 2, ve IFN-beta 1b günaşırı cilt altına uygulanan enjeksiyon şeklinde 1 ilaç olarak bulunmaktadır Her 3 ilacın da birbirlerine göre bazı farklılıkları bulunmakla birlikte, kabaca atak sayısını üçte bir oranında azalttıkları söylenebilir Ayrıca atak şiddetini azalttıkları ve MR ölçütlerinde de olumlu etkileri olduğu gösterilmiştir




Tüm IFN’ler enjeksiyon şeklinde uygulanirlar Uygun bir egitim ile hasta ya da eşi bu uygulamayi kendileri yapabilirler IFN’ler yan etkileri az olan ilaçlardır En sık görülen yan etkiler enjeksiyon yerinde kızarıklık ve şişme, enjeksiyondan hemen sonra beliren ve birkaç saat süren grip benzeri belirtilerdir (ateş, üşüme,titreme, halsizlik) Bunlar geçici olup, birkaç ayda ortadan kalkarlar IFN-beta 1b için depresyon izlenmesi gereken bir yan etkidir Daha az görülen yan etkileri ve alınacak önlemleri hasta, izleyen doktoru ile tartışmalıdır IFN tedavisi her MS’li için uygun bir tedavi değildir Daha çok genç, kalıcı nörolojik problemleri az ve ataklar ile giden tipteki MS’li bireylere uygulanır Hangi hastaya IFN tedavisi uygulanacağına izleyen doktor karar verir



GLATİRAMER ASETAT (Copolymer 1): Bu da, IFN’ler gibi atak sayısını ve şiddetini kısmen azaltan, sentetik protein yapısında bir maddedir Her gün cilt altına enjeksiyon şeklinde uygulanır Glatiramer asetat ta IFN’lerde olduğu gibi izleyen hekimin seçtiği uygun hastalara uygulanır






Kladribin:




1 Uygun Sınıf I kanıtlar temelinde, kladribinin MS’in hem relapsing, hem de progresif biçimleri bulunan hastalarda Gd tutulmasını azalttığı sonucuna varılmıştır ( A Tipi öneri)


2 Bununla birlikte, Kladribin tedavisi hem atak oranı, hem de hastalık ilerlemesi açısından hastalaık sürecin olumlu bir yönde değiştiriyor gibi görünmemektedir (C Tipi öneri)




Siklosporin:




1 Bu Sınıf I çalışma temelinde, Siklosporin’in progresif MS’te bazı terapötik yaralar sağlamasının mümkün olduğu kabul edilmiştir ( C Tipi öneri)


2 Bununla birlikte, küçük miktarda yararla birlikte başta nefroroksisite olmak üzere, sık yan etki oluşması, bu tedavi yaklaşımının risk/yarar oranını kabul edilemez hale getirmektedir ( B Tipi Öneri)




Mitoksantron:




1 Bugüne kadar gerçekleştirilen intravenöz immünglobin (IVIg) çalışmaları genellikle az sayıda hastayı kapsamış, klinik ve MRG sonuçları üzerine tam ver sağlamamış ya da sorgulanan metotlar kullanılmıştır Bu nedenle IVIg’nin RRMS’teki atak oranını azaltması sadece mümkün olabilir (C Tipi öneri)


1 Güncel kanıtlar IVIg’nin hastalık ilerlemesinin yavaşlatılması açısından küçük bir yarar sağladığını düşündürmektedir (C Tipi öneri)




İntravenöz İmmünglobin:




1 Bugüne kadar gerçekleştirilen intravenöz immünglobin (IVIg)çalışmaları genellikle az sayıda hastayı kapsamış, klinik ve MRG sonuçları üzerine tam veri sağlanmamış ya da sorgulanan metotlar kullanılmışlardır Bu nedenle , IVIg’in RRMS’ deki atak oranını azaltması sadece mümkün olabilir ( Ctip öneri)


2 Güncel kanıtlar IVIg’in hastalık ilerlemesinin yavaşlatılması açısından küçük bir yarar sağladığını düşündürmektedir (Ctipi öneri)




Plazma değişimi:




1 Uyumlu Sınıf I, II ve III çalışmaların temelinde, plazma değişiminin progresif MS’in tedavisinde az değeri vardır ya da değeri yoktur (A tipi öneri)


2 Tek bir küçük Sınıf I çalışma temelinde plazma değişiminin, daha önceden özürlü olmayan kişilerde ağır akut demiyelinizasyon epizotlarının tedavisinde yaralım olmasının mümkün olduğu kabul edilmiştir




Sulfasalazin:




1 Tek bir Sınıf I çalışma temelinde, MS’in sulfasazalin ile tedavisinin MS’te terapötik yarar sağlamadığı sonucuna ulaşılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #32
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Myastenia Gravis halk için




Check out the NEW Hotbot Tell me when this page is updated








Myasthenia Gravis

Myasthenia Gravis nedir? Nasıl bir hastalıktır?


Hastalığın adı ağır kas zaafı anlamına geliyor İstemli kaslardaki zaaf ve çabuk yorulma şeklinde ortaya çıkan nöromüsküler (sinir-kas sistemlerine ait) bir hastalıktır Kasların yinelenen hareketleri ile zaaf artar Dinlenme ile kısmen düzelme olur Bu nedenle hiç olmazsa başlangıçta hastalar sabahları kendilerini daha iyi hissederler Zaaf ve yorgunluk günün ilerleyen saatleri ile birlikte artar Belirtiler en çok ve öncelikle yüz, göz, ağız çevresinde, dilde, çiğneme, yutma kaslarında belirgindir


Ne zamandan beri biliniyor?


İlk defa 1672 yılında bir İngiliz hekimi olan Thomas Willis tarafından tanımlandı On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Erb, Goldflam ve daha başkaları hastalık hakkında daha ayrıntılı bilgiler ortaya koydular En önemli bilgiler ise son yıllarda edinildi


Myasthenia Gravis ne sıklıkta görülüyor?


Hastalığın sık oluşu kesin olarak bilinmiyor Ancak çeşitli ülkelerde yapılan incelemeler genel nüfusa göre 10000-40000’ de bir oranında görüldüğünü ortaya koyuyor Hastalığın tanısı kolaylaştıkça sık oluş oranını artması doğaldır Ülkemizde de bu hastalığa ender olmayarak rastlanıyor Türkiye’de 2500-3000 kadar hasta olduğunu tahmin etmek yerinde olur


En çok hangi yaşlarda ve kimlerde görülüyor?


Bütün ırklarda ve her iki cinste görülüyor Ancak kadınlarda erkeklere göre biraz daha sıktır Her yaşta başlayabilir Genellikle kadınlarda en çok 20-40, erkeklerde ise biraz daha ileri yaşlarda başladığı saptanmıştır


Kalıtımla ilgisi var mı?


Hayır Fakat bir ailede birden fazla hastanın görülüşü rastlantıyla açıklanamayacak sıklıktadır Yaklaşık olarak bildirilen vakaların %3’ü familyal (ailevi) vakalardır Hiç olmazsa bazı vakalarda kalıtımın rol oynadığı anlaşılıyor


Bulaşıcı bir hastalık mıdır?


Kesinlikle değildir


Myasthenia Gravis’in belirtileri nelerdir?


Başlıca belirtiler yüz, gözler, ağız dil bölgesinde, yutma ve çiğneme kaslarında toplanır Bir göz kapağının birden düşmesi sıklıkla başlangıç belirtisi olabilir Ya da çift görme, yutma ya da çiğneme güçlüğü, konuşmada tutukluk, ses kısıklığı, solunum yetmezliği, bunlardan bir ya da birkaçı ilk belirtileri oluşturabilir Özellikle başlangıçta belirtiler gelip gidicidir Birkaç gün içinde her şey normale dönebilir Bir süre sonra tekrarlar Kol ve bacaklarda, özellikle kök kaslarında zaaf ender değildir Belirtiler hastadan hastaya değişen biçimde, hızda ve ağırlıkta gelişme gösterir Aynı hastada zamanla büyük değişiklikler olabilir Bazen kas zaafı ve yorgunluğu çok sınırlı kalır, bazen yaygın hal alır


Hastalık üzerinde olumsuz etki yapan şeyler nelerdir?


Aşırı fizik aktivite, emosyonel bozukluklar, uykusuzluk, kadınlarda periyodlar zaafı arttıran faktörlerdir Soğuk algınlığı, enfeksiyonlar, özellikle solunum yolları hastalıkları olumsuz etki yapar Gebelik her iki türlü etki yapabilir Kinin ve kininli ilaçlar kas gevşeticiler, bazı antibiyotikler (neomyein, streptomyein, kemnamycin, vs) zaafı arttırabilir Hastanın elinde sakıncası olan ilaçların listesi bulunmalıdır


Hastalığın nedeni bilinmiyor mu?


Hastalık hakkında bilgilerimiz gittikçe artıyor Fakat nedeni henüz açıklanmış değil Beyinden çıkarak çevre sinirleri yolu ile kasa ulaşan hareket impulsları (emirleri) nin sinirden kasa geçişinde bir bozukluk olduğu biliniyor Bunun için çeşitli teoriler ortaya atılmıştır Hareket impulsunun sinirden kasa geçişini asetilkolin isimli ve sinir ucundan salgılanan kimyasal bir madde sağlıyor Bu maddenin yapımında ya da serbest kalışında bir kusur, ya da kasın buna karşı duyarlılığını yitirmesi, kürara benzer bir maddenin dolaşıma karışarak iletiyi bloke etmesi önceki yollarda ileri sürülen teoriler arasında idi

Son yıllarda 1960’lardan başlayarak ortaya atılan otoimmun teoriyi destekleyen kanıtlar güç kazanmıştır Hastaların büyük çoğunluğunun kanlarında %90 noromüsküller plakta (sinir-kas bileşiminde) yer alan reseptöre karşı antikor (bağışıklık maddesi) bulunduğu gösterildi Bu antikorun iletiyi sağlayan asetilkolin yerine geçerek ve onunla rekabete girerek reseptörle birleştiği ve impuls iletisini bloke ederek hastalık semptomlarını yarattığı anlaşılıyor

Bugün tıpta birçok otoimmun hastalık biliniyor Bu hastalıklarda organizma kendi öz dokularını kendi parçaları olarak tanıyamamakta ve onlara karşı yabancı doku gibi davranarak antikor oluşturmaktadır Bunlara otoimmun hastalıklar deniliyor Myasthenia Gravis bunlardan biridir Göğüs kafesinde ve göğüs kemiğinin arkasında yer alan timus bezi bu mekanizmada rol oynuyor Ama mekanizmayı başlatan faktör nedir o henüz bilinmiyor Doğumla ortaya çıkan konjenital miyasteni vakalarında sözü edilen bu immun mekanizma geçerli değildir


Tanı nasıl yapılır? Bu amaçla uygulanan testler var mıdır?


Hastalık hikayesi ve belirtilerinin yanı sıra antikolinesterazların belirtileri geçici olarak düzeltici etkisinden tanı için yararlanılır Çabuk ve kısa süreli etki yapan bir antikolinesteraz olan edrophonium (Tensilon) damar içine verilir Eğer Mhyasthenia Gravis söz konusu ise semptomlar daha ilaç verilirken düzelir Bu iyileşme birkaç dakika sürer Aynı test neostigmin (Prostigmin) ile de yapılabilir Kas içine iki ampul verilir Etki daha geç ortaya çıkar ve birkaç saat sürer Belirgin bir düzelme yalnız Myasthenia Gravis’de görüldüğü için bunlar tanı için değerli testlerdir Yukarda sözünü ettiğim ayrıca elektromiyografi aleti ile yapılan ve siniri uyararak kastan alınan cevapları kaydetme şeklinde uygulanan bir test de tanıyı desteklemek için kullanılır Kanda spesifik antikorların saptanması bugün en sağlam tanı yöntemi olarak görülüyor


Tedavi olanakları nedir? Hangi ilaçlar yararlı olur?


1934 yılına kadar hastalığın hiçbir tedavisi yoktu Bu tarihte bir kürar antagonisti olan neostigminin hastalık belirtileri üzerinde etkili olduğu kaydedildi O günden bu yana neostigmin Myasthenia Gravis’te kullanılıyor 15 mg’lık tabletleri var Günlük doz ve ihtiyaç hastadan hastaya çok değişiyor Bu, bir iki tablet kadar az, 25-30 tablet kadar çok olabilir Aynı hastanın ihtiyacı da günden güne değişiklik gösterebilir En uygun olan dozun hekim tarafından dikkatli ve yakın bir izleme ile saptanması gerekir 1950’lerden beri hastalıkta neostigminden başka antikolinesterazlar, pyridostigmin (Mestion) ve ambenonium chloride (Mytelase) kullanılıyor Hastalar bu üç antikolinesterazdan birine ya da öbürüne diğerlerinden daha iyi cevap verebiliyorlar En çok tercih edilen drog Mestion oluyor Eğer her üç antikolinesteraz elde var ise hastanın en çok hangisinden yararlandığı saptanarak en uygun dozda verilmelidir Bu optimal dozun zamanla değişebileceğini ve bu nedenle hekimle yakın bir temas halinde bulunmak gereğini unutmamak gerekir Bir de pyridostigminin (Mestinon) uzun etkili (retard) tabletleri var Bazı hastalar özellikle gece dozu olarak bundan yararlanıyorlar Bu ilaç ve Mytelase Türkiye’de bulunmuyor


Bu ilaçlar ne kadar ve ne süre alınmalıdır?


İlaç ihtiyacı hastadan hastaya çok değişiyor Yukarı da belirtildiği gibi iki tablet ile yetinebilen hastaların yanı sıra 25 tablet alması gerekenler var İlavın dozunun arttırılmasının mutlaka kuvveti arttıracağını düşünmek çok yanlış Optimal dozun üstünde kullanma, tersine kas kuvvetini azaltır, çünkü bu durumda nöromüsküler iletide miyasteniden farklı fakat sonuç olarak ona benzeyen bir blok meydana gelir ve tehlikeli bir durum yaratılmış olur

Nadiren hastalık semptomlarına antikolinesterazların hiç biri etkili olmaz O zaman diğer tedavi yöntemlerine başvurulur


Antikolinesteraizların yan etkileri var mıdır?


Evet Bu ilaçlar barsak hareketlerini uyararak mesane, bronşlar, ter bezleri üzerinde etkili olarak, kısaca parasempatik sistemi aktive ederek yan etkiler yaratırlar Belli bir dozun üzerinde hastalarda ishal, bulantı, karında kramplar, sık idrar, tükrük ve bronş salgılarının artması, terleme gibi belirtiler görülür Bu belirtiler bazı hastalarda çok ufak dozlarla ortaya çıkar ve tedaviyi güçleştirir Bazılarında ise yüksek dozlar iyi tolere edilir Yan etkilerin önlenmesi amacı ile atroopin kullanılabilir, fakat birçok tecrübeli miyasteni uzmanı ilacın fazlalığına ait belirtileri maskeleyeceği gerekçesi ile atropin kullanımına taraftar olmazlar

Antikolinesterazların en uygun (optimal) dozda kullanılmalarının önemini ve eksik ilaç almak gibi fazla almanın da tehlikeli durumlar yaratabileceğini bir kere daha belirtelim


Tedavide antikolinesterazlardan başka kullanılan ilaçlar var mı?


Evet İmmunosupressif drogların hastalık üzerinde etkili olduğu öğrenildi Myasthenia Gravis’in otoimmün bir hastalık olduğunun anlaşılmasından beri bu mekanizma üzerinde etkili ilaçlar tedavide kullanılıyor 1970’lerin başından beri steroidler denenmekte ve geçen yıllar içerisinde bütün dünyada bu drogun hastalık üzerindeki olumlu etkisi üzerinde görüş birliğine varılmaktadır Steroidler, eğer bir kontrendikasyon yoksa (kullanımlarını tehlikeli kılan), yüksek dozda ve uzunca bir süre kullanılabilir Çeşitli hastalıklarda kullanılan ve değişik yan etkilere sahip bulunan bu drogun yakın bir hekim kontrolünde kullanılması gereği açıktır

Daha yakın yıllarda immunosupresif denilen ve bağışıklık olaylarını baskı altına alan, immun sistem üzerinde etkili ilaçlar geniş bir şekilde kullanılır olmuştur Bunlarla ilgili olarak bütün dünyadan olumlu sonuçlar bildiriliyor Bu ilaçların da iyi bir hekim kontrolü altında kullanılması gerektiğini ve tedavi süresince laboratuar kontrollerinin tekrarlanması lüzumunu önemle belirtmeliyiz

Antikolinesteralar semptomatik ve geçici bir etki sağlamaktadırlar Sözünü ettiğimiz son ilaçlar ise büyük bir olasılıkla hastalık yaratan mekanizma üzerinde etkili oluyorlar Etkinlikleri birinciden farklı olarak kullanma anında değil, uzun süreli bir tedaviden sonra ortaya çıkıyor Bu ilaçlar Myasthenia Gravis tedavisi için ümit verici olanaklardır Kandaki antikorları temizleme amacına yönelik plazmaferezis 70 li yıllardan beri kullanılıyor Son yıllarda Immunglobulinle iyi sonuçlar elde edilmeye başlandı


Başka çeşit ilaçların hastalık üzerinde olumsuz etkisi var mıdır?


Kinin, bazı antibiyotikler (neomycin, streptomycin, vs) diüretikler (vücut sıvısını azaltanlar), adale gevşeticileri, narkotikler, anestetikler kas zaafını arttırırlar Bu nedenle hastanın mümkün olduğu sürece bu drogları almaması tercih edilir Lüzumu halinde kendisini izleyen hekime danışmalıdır


Miyastenik bir hasta nelere dikkat etmelidir?


Gerekli miktarda droğu daima hazır bulundurmalıdır ve ilaçlarını muntazam bir şekilde ve hekim tarafından saptanmış olan dozda kullanmalıdır Bu dozu kendiliğinden değiştirmemeli, bir uygunsuzluk halinde hekime başvurmalıdır Uyku ve yemekleri düzenli olmalı, aşırı bir fizik aktivite göstermemelidir Enfeksiyonlara yakalanmaktan ve soğuk algınlığından mümkün olduğu kadar korunmalı, kinin ve kininli içkiler kullanmamalıdır Antibiyotik kullanması gerektiğinde hekime danışmalıdır


Myasthenia Gravis seyrinde kriz adı verilen durumlar nedir?


Hastanın özellikle ciddi bir solunum sıkıntısı içerisine düşmesi kriz olarak isimlendirilir Bu hemen müdahaleyi gerektiren ciddi bir durumdur Myasthenia hastadaki solunum güçlüğü ilaç yetersizliğinden ileri gelebildiği gibi, tam tersine fazlalığından da ileri gelebilir Bu iki birbirine zıt durumdan hangisinin söz konusu olduğunu saptamak güç olabilir Krizin antikolinesterazın etkinlik süresinin sonunda ortaya çıkışı yetersizliği, bu süre içinde belirmesi ve yan etkilerin fazlalığı doz fazlalığını telkin eder Kısa etkili bir antikolinesteraz (Tensilon) verilmesi ile düzelme oluyorsa ilaç yetersizliği söz konusudur Bozulma tersini gösterir En iyisi kritik olduğu anlaşılan bir durumda, hastanın hava yolunu müküsten, ifrazattan temizleyerek, onu en kısa zamanda suni solunum uygulanabileceği yoğun bakım ünitesine veya reanimasyon merkezine ulaştırmaktır Kriz halinde, doz fazlalığı olasılığını daima göz önünde bulundurmalı ve emin olmadıkça yeni antikolinesteraz uygulamasından sakınmalıdır Çünkü böyle bir yanlışlıkla hastanın kaybedilmesi mümkündür Enfeksiyonlar miyastenik krizi kolaylaştırır


Gebelik Myasthenia Gravis üzerinde nasıl etki yapar?


Myasthenia Gravisli hastalar hamile kalabilir ve doğum yapablilirler Gebelik sırasında hastalık seyrinde belli başlı bir değişiklik olmaz 7 hasta anneden bir tanesi miyastenik tipte zaaf gösteren çocuk doğurur Böyle bir çocuğun sesi zayıf çıkar, yutması zordur, antikolinestrazlarla bu belirtiler birkaç hafta içinde düzelir Bu geçici miyasteni belirtileri anneden çocuğa sinir-kas iletisini bloke eden bir maddenin geçtiğini telkin etmektedir


Timus bezinin Myasthenia Gravis’teki rolü nedir?


Bu asrın başından beri, göğüs boşluğunda, göğüs kemiğinin arkasında yer alan timus bezinin bu hastalıkla ilgisi olduğu biliniyor Çocuklarda nispi olarak daha büyüktür Süt çocukluğu çağında immünolojik mekanizmaların enfeksiyöz ajanlara, yabancı dokulara ve cisimlere karşı organizmanın korunmasını sağlayan mekanizmaların oluşumunda rol oynar Enfeksiyonlara karşı savunmada antikorların yapımı ve bağışıklık olaylarında timüs tümörü (timoma) bulunur Timoma bulunmayanların büyük çoğunluğunda da timus bezi büyüktür ve mikroskopik değişiklikler gösterir Miyasteniklerin kanlarından çizgili kasa ve değişik dokulara karşı antikorlar bulunmuştur Bunlara otoantikorlar denilmektedir Yukarıda belirtildiği gibi son yıllarda hepsinden daha önemli olarak sinir-kas bileşimindeki reseptöre karşı antikorların varlığı ortaya kondu ve bunun nöromüsküler iletiyi bloke eden başlıca etken olduğu anlaşıldı Özet olarak, timusun bu otoimmün hastalığın oluşumunda baş rolü oynadığı bugün artık kesin olarak biliniyor


Timusun çıkarılması yararlı olur mu?


Bu konuda uzun yıllardan beri süregelen tartışmalar ve değişik görüşler vardır, fakat yakın yıllarda timusun çıkarılmasının yararlılığı üzerinde bütün dünyada hemen hemen tam bir görüş birliğine varılmıştır Timusun çıkarılması oldukça büyük bir ameliyat sayılır Ameliyatın ardından ciddi, yakın ve bilgili bir bakım gerekir Bu bakım, solunum güçlükleri nedeni ile, yoğun bakım ünitelerinde yapılmalıdır Bu tür ünitelerin gelişmesi ile ameliyat tehlikesi çok azalmış ve operasyon için endikasyon alanı genişlemiştir Bugün ameliyat çocuklarda bile kolaylıkla uygulanabiliyor

Medikal tedavi tatmin edici sonuç vermiyorsa, hastanın timektomi (timus çıkarılması) için gönderilmesi uygun olur Bazı merkezler tanı konur konmaz timektomi yapılmasını tavsiye ediyorlar Ameliyat göğüs cerrahları tarafından yapılır Bunun reanimasyon servisi gibi suni solunum olanaklarının bulunduğu bir yerde yapılması zorunludur Böyle bir olanağın bulunmadığı bi hastanede ameliyat yapılması kesinlikle düşünülemez Operasyonun ardından ilaç ihtiyacında büyük değişiklikler Bu sırada yakın ve dikkatli bir izleme gerekir Reanimasyon hekimleri ve personeli bu devrede önemli rol oynarlar

Yukarıda sözü edilen antikolinesteraz dışı ilaçların tedavide uygulanmaya başlayışı ile hastalığın gidişinde büyük değişiklikler meydana gelmiştir Bu nedenle ameliyat endikasyonlarında azalma olması doğal karşılanmalıdır


Timus ışınlanması yararlı olabilir mi?


Timus ışınlanması (radyoterapi) hastaların bir kısmında yararlı oluyor ve remisyona yol açıyor Ancak bu iyilik çok defa sürekli olmuyor Bu nedenle timusun çıkarılmasının yerini tutamaz ayrıca timus yapışıklığına yol açıyor Ameliyat öncesi ya da sonrasında yapılmasında fayda görenler vardır


Myasthenia Gravis başka hastalıklarla birlikte olabilir mi?


Myasthenia Gravis diğer ototimmun hastalıklarla birlikte olabiliyor Fakat en sık beraber olduğu tiroid hastalıklarıdır Hipertiroidi vakaların yüzde ona yakın bir kısmında görülüyor Tiroidin rutin olarak incelenmesi yerinde olur Tiroid hastalığı varsa, bunun elbette ayrıca tedavisi gerekir


Hastalığın doğal gidişi nedir? Kesin tedavi, tam düzelme mümkün müdür?


Vakaların bir kısmı kendiliğinden düzelirler Bunların oranı yüzde onu aşar Bu duruma remisyon diyoruz Ama remisyon gösteren hastalarda günün birinde tekrarlama olabilir Timektomi (timus çıkarılması) ile yaklaşık olarak vakaların üçte biri tam düzelme gösteriyorlar Bu düzelme yıllar içinde yavaş yavaş oluyor Geri kalanların büyük bir kısmı ameliyattan sonra ufak dozda ilaç alarak normal aktivitelerini sürdürebilir hale gelebiliyorlar

Steroidler ve immunosupresiflerin de eklenmesi ile hastalıkta tedavi olanakları ve şifa olasılığı daha da artmıştır Bugün Myasthenia Gravis korkulacak bir hastalık olmaktan çıkmış sayılır Bilgili ve dikkatli bir izleme ve tedavi ile hastaların büyük çoğunluğu ya tam şifaya kavuşur, ya da normal bir yaşamı sürdürebilirler


Myasthenia Gravis için gelecekte neler umulabilir?


Gelecek bu hastalık için daha da umut vericidir Yakın yıllarda hayvanlarda deneysel Myasthenia Gravis yapılabilmiştir Hastalığın sırları birer birer çözülmektedir Yakın bir gelecekte elimizde bu hastalığa karşı daha etkili silahların bulunacağına güvenebiliriz Plazmaferez ve Immunglobulinler hastalığın progmozunu iyiye doğru değiştiren iki önemli araç olmuştur Önümüzdeki yıllarda yeni ve daha spesifik immunosufressif etkili drogların kullanma girmesini bekliyoruz

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #33
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



prograssif müsküler distrofi




Progresif musküler distrofiler (PMD) kalıtsal, genellikle çocukluk çağında başlayan, ilerleyici kas atrofileri ile karakterize, sıklıkla proksimal kasların tutulduğu hastalık grubudur PMD' ler kalıtım şekli, başlangıç yaşı, kas tutulumunun dağılımı ve ilerleme hızı gibi özellikleri ile birbirlerinden ayrılmaktadırlar Şu anda PMD' lerde nedene yönelik, özel bir tedavi yöntemi yoktur Fizik tedavi, hastanın olası komplikasyonlardan korunması ve ortopedik sekellerin tedavisinde yardımcı olunur


PMD' lerin sık rastlanan formlarının genetik geçiş özelliklerine göre sınıflaması şu şekildedir:


X' e bağlı resesif geçenler


Duchenne musküler distrofi


Becker musküler distrofi


Emery Dreifuss musküler distrofi


Otosomal resesif geçenler


Skapulo humeral musküler distrofi


Çocukluk çağı otosomal resesif musküler distrofisi


Otosomal dominant geçenler


Fasiyo skapulo humeral musküler distrofi


Distal musküler distrofi


Oküler musküler distrofi


Okülo farenjeal musküler distrofi


Duchenne musküler distrofi


İlk kez 1868' de Duchenne tarafından tanımlanmıştır En sık görülen PMD' dir Yine çocukluk çağının en sık görülen nöromüsküler hastalığıdır X' e bağlı resesif geçer ve yalnızca erkek çocuklar hasta olur Kızlar taşıyıcıdır Duchenne musküler distrofinin insidansı 100 000' de 20, prevalansı 100 000' de 2-3' dür Olguların 1/3' ü sporadiktir


Semptomlar 5 yaşından önce başlar Sıklıkla çocuk yürümeye başladığında hastalık aile tarafından fark edilir Paytak yürür, yattığı yerden kalkmakta zorlanır, merdiven çıkmakta zorlanır, sık düşer Kuvvetsizlik özellikle alt ekstremite proksimal kasları ve kuşak kaslarında belirgindir Üst ekstremite proksimal kaslarını da erken dönemde tutabilir Baldır kaslarında yalancı hipertrofi olur ve yağ ve bağ dokusu artışına bağlıdır Gower arazı sırtüstü yatan çocuğun ancak yüzüstü dönerek, tırmanır gibi önce elleri ile gövdesini kaldırması, sonra elleri ile bacaklarına destek olarak ayağa kalkmasıdır ve bu hastalarda belirgin bir şekilde görülür Hastalık hızla ilerler ve 10 yaşına doğru hastayı önce tekerlekli sandalye sonra yatağa bağımlı hale getirir İleri dönemde kontraktürler ve deformiteler ortaya çıkar Kalp kasları tutulumu ve buna bağlı komplikasyonlarla sık karşılaşılır Duchenne musküler distrofili çocukların zeka düzeyinde yaşıtlarına göre ılımlı gerileme vardır


Serum enzimleri bilhassa kreatinin kinaz (CK) hastalığın başlangıcında daha fazla olmak üzere, belirgin derecede yükselir EKG ve ekokardiyografik değişiklikler saptanabilir EMG' de myojenik ünit değişiklikleri ve düşük amplitüdlü interferens görülür Kas biyopsisinde kas lif çaplarında değişiklik ve nekroz, bağ ve yağ dokusu artışı belirlenir


Duchenne musküler distrofide X kromozomu kısa kolundaki genetik bozukluğa bağlı kas membran proteini olan distrofin hiç yapılamamaktadır


Hastalığın tedavisinde steroidler denenmektedir, fakat bu ilaçlarla kısa süreli geçici bir düzelme olmakta ve belirgin yan etkiler ortaya çıkmaktadır


Becker musküler distrofi


X' e bağlı resesif geçer Bu hastalık genetik, kas tutulumunun dağılımı ve patogenez yönünden duchenne musküler distrofinin ılımlı formu gibidir Kas membranında distrofin adlı protein azalmış olsa da saptanır Hastalık DMD' ye göre daha ileri yaşta ( 5 yaşından sonra ) başlar Daha ileri yaşta disabiliteye neden olur Kalp tutulumu ve zeka düzeyinde gerileme çok az olguda ortaya çıkmaktadır


Emery dreifuss musküler distrofi


Nadir görülen, X' e bağlı geçen PMD' dir Hastalık sıklıkla 5 yaşından sonra başlar ve Becker musküler distrofiye göre daha yavaş ilerleme gösterir Başlangıçta üst ve alt ekstremitede proksimal kasları etkilemekte ve yansıra alt ekstremitede peroneal grup kaslarıda tutulmaktadır Hastalarda özellikle kolda ve baldırda erkenden kontraktürler ortaya çıkarlar ve postür bozukluğuna yol açarlar Kalp tutulumu (şiddetli kardiyomyopati, , aritmi, iletim blokları) sık olarak saptanır


Skapulo humeral musküler distrofi


Otozomal resesif geçer Sık görülmez Semptomlar daha geç, 10-20 yaşlarında başlar ve yavaş ilerler Kuvvetsizlik ve atrofi üst ekstremitede kol ve omuz kaslarında belirgindir Çok ileri dönemde alt ekstremiteye yayılır Kontraktür hastalığın çok ileri dönemlerinde gelişebilir


Fasiyo Skapulo humeral musküler distrofi


Otozomal dominant geçer Genetik anormallik 4 kromozomun uzun kolundadır Semptomlar yetişkin yaşta başlar Kas tutulumunun şiddeti olgudan olguya değişebilir ve yüz, boyun ve omuz kasları tutulur Hastalık normal yaşam süresini kısaltmaz Kalp tutulumu ve zeka düzeyinde gerileme olmaz CK değeri normal veya hafifçe yüksek bulunur


Distal distrofi :


Otosomal dominant geçer Sıklıkla 40 yaşından sonra ilk semptomlar ortaya çıkar El ve ayağın küçük kaslarında tutulma olur Hastalık yavaş ilerler


Oküler distrofi :


Otosomal dominant geçer Resesif ve sporadik vakalarda bildirilmiştir Semptomlar genellikle 30 yaşından önce başlar İlik semptom pitosizdir Daha sonra eksternal oftalmopleji gelişir ve yüz kaslarında da kuvvetsizlik ve atrofi ortaya çıkar

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #34
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Serebral palsy spastik çocuk


Serebral Palsi belirtileri, Türkiye’de ve Dünya’da durum


Beynin hareket merkezlerini kontrol eden hücrelerinin zarar görmesi sonucunda, kas ve sinir sisteminde oluşan hasarlar vücut bozukluklarına neden oluyor



(Habersaglık-Istanbul) Kamuoyunda "Spastik" olarak bilinen Serebral Palsi (SP), beynin özellikle hareket merkezlerini kontrol eden hücrelerinin zarar görmesi sonucunda, kas ve sinir sisteminde oluşan sorunların genel adıdır

Büyük bölümü normal zekaya sahip olmasına rağmen SP'li hastalarda kas ve sinir sistemlerinde bulunan engelleri nedeniyle vücut bozuklukları görülmektedir


Ne Kadar Yaygındır?


Amerika’da yaklaşık 700000 kişi, Türkiye’de 150000 kişi SP hastasıdır Bu rakamın yaklaşık üçte birini 21 yaşın altındaki çocuklar oluşturmaktadır Her yıl Amerika’da 5000, Türkiye’de ise 16000 bebek, SP sendromu ile dünyaya gelmektedir


Serebral Palsi’nin Nedenleri Nelerdir?


SP'li hastaların %90'ı hamilelikte, doğum sırasında ya da sonrasında sorun yaşayan bebeklerdir


1) Hamilelik Sırasındaki Sorunlar (Vakaların yaklaşık % 60?ı)


a) Erken Doğum

b) Anne karnında oksijensiz kalma

c) Kaza

d) Kan uyuşmazlığı

e) Hamilelikte kızamık geçirme

f) Hamilelikte yetersiz beslenme

g) Hamilelikte röntgen ışıklarına maruz kalma

ı) Hamilelikte kan zehirlenmesi

i) Metabolik rahatsızlıklar (Annenin uygun ilaç kullanımına ihtiyacı vardır)

j) Hamilelikte geçirilen böbrek ya da idrar yolu iltihaplanması

k) Annenin yaşı (16 yaş altı - 40 yaş üstü)

l) Akraba Evliliği


2) Doğum Sırasındaki Sorunlar (Vakaların yaklaşık % 30?u)


a) Bebeğin doğum sırasında oksijensiz kalması

b) Kan uyuşmazlığı nedeniyle yapılacak değişimin gecikmesi

c) Basınç değişimleri

d) Doğum travmaları


3) Diğer Sorunlar (Vakaların yaklaşık % 10?u, her yaşta) a) Araç Kazaları

b) Sinir sistemi enfeksiyonları

c) Beynin kısa süreli oksijensiz kalması

d) Darbe sonucu oluşan travmalar


Serebral Palsi’nin Tedavi ve Rehabilitasyonunda Kullanılan Yöntemler


Her Serebral Palsi hastası, beyindeki hasar düzeyi farklı olduğu için, bir diğerine göre farklı bir rehabilitasyon süreci yaşamaktadır Bu süreç, ömür boyu sürebilmektedir Aşağıdaki yöntemler, hastanın durumuna göre tümü bir arada kullanılabildiği gibi, bazıları her hastaya uygulanamaz


1) Yürüme ve Oturmayı Destekleyici Özel Ekipmanlar

2) Fizik Tedavi

3) Eğitim Terapisi

4) Konuşma Terapisi

5) Psikolojik Terapi

6) İlaç Tedavisi

7) Cerrahi

8) Konuşma ve zeka gelişimini sağlayan teknolojik ekipmanlar


Türkiye’de Durum

Her gün 43 çocuğun Serebral Palsi’li doğduğu ve 150000’in üzerinde Serebral Palsi hastasının bulunduğu ülkemizde, fizik tedavi, eğitim terapisi gibi rehabilitasyon hizmetleri; Çapa, Cerrahpaşa, Marmara ve Hacettepe Üniversiteleri bünyesinde kurulan birimler ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde hizmet veren İstanbul Özürlüler Merkezi ile toplam sayıları 10?u geçmeyen çeşitli özel kuruluşlar tarafından verilmektedir Bu merkezlerin toplam kapasitesi en çok 3000 hasta düzeyindedir


Türkiye’de Serebral Palsili hastaların rehabilitasyonunda önemli yer tutan yürüme ve oturmayı destekleyici ekipmanlar üretilmemektedir Bu ekipmanların ithalatı da kısıtlı düzeydedir Aynı şekilde, Serebral Palsili çocuklara yönelik konuşma ve zeka gelişimini sağlayan teknolojik ekipmanlar ve özel bilgisayar programları da bulunmamaktadır


Dünyada Durum


Avrupa Birliği ülkelerinde Serebral Palsili çocukların tüm tedavisi, devlet tarafından karşılanmakta, yürüme ve oturmayı destekleyici özel ekipmanlar yine devlet tarafından ailelere ücretsiz olarak verilmektedir


ABD’de ise Serebral Palsili çocuğun devam ettiği okullarda fizyoterapist ve eğitim uzmanı çalıştırma zorunluluğu getirilmiştir Diğer tedaviler sigorta şirketleri tarafından sağlanmaktadır Özel ekipmanların bir kısmı, sigorta şirketlerinden diğer kısmı ise sosyal kurumlardan sağlanmaktadır


Doğu bloğu ülkelerinde, Serebral Palsili çocuklar özel statüde değerlendirilerek, tedavileri devlet tarafından yapılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #35
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Spinal Muskuler Atrofi SMA


Spinal Muskuler Atrofi (SMA) nedir ?

Spinal muskuler atrofi (SMA), bir grup kalıtsal nöromüsküler (sinir-kası tutan) hastalığa verilen addır Vücutta istemli kasların kuvvetsizliğine ve erimesine yol açarlar Bu hastalığın tüm tiplerinde ön boynuz denilen bir bölgedeki hücreler etkilenir

Vücudumuzdaki istemli kaslar, ancak omurilikteki ön boynuz hücrelerinden bir sinir yolu ile mesajı aldıklarında kasılabilir Spinal muskuler atrofide, ön boynuz hücreleri anormal olduğundan bu mesaj kasa gelemez Bunun sonucunda ise istemli kaslarda kuvvetsizlik ve erime (atrofi) görülür

Mesane ve bağırsak fonksiyonları gibi istemsiz durumlarla ilgili kaslar bu hastalıklarda etkilenmez Görme ve işitme duyuları sağlamdır Zeka, normal veya normalin üzerindedir Yapılan araştırmalar SMA'lı hastaların çok yüksek zekaları olabildiğini göstermiştir


Bu hastalığın değişik tipleri ve genel özellikleri nelerdir ?

Yenidoğan dönemi (infantil) SMA (tip 1), ara tip SMA (tip 2), çocukluk çağı (juvenil) SMA (tip 3), erişkin çağı SMA (tip 4)

Bu tipler hastalığın başlangıç yaşı, şiddeti, ilerleyişi ve etkilenen kaslar yönlerinden farklıdır En ağır olan tip, yeni doğan dönemi(tip 1) spinal muskuler atrofisidir Hastalık hayatın ilk 6 aylık döneminde başlar Ara tip spinal muskuler atrofi (tip 2), 7-8 aylık dönemde başlar Daha öncesinde bebeğin gelişimi normaldir Tip 1 deki hızlı kötüleşme burada görülmez

Çocukluk çağı SMA'sı (tip 3) daha hafif bir tiptir(Kugelberg Welander) Başlangıç 18 aylıktan sonradır, sıklıkla 5-15 yaşlarında başlar Hastalar güçlükle de olsa yürüyebilirler Bu hastalar erişkin çağına kadar yaşayabilirler Erişkin tip SMA'sı (tip 4) kollar ve bacaklarda kuvvetsizlik oluşturur Bu kuvvetsizlik yavaş bir biçimde gelişir Hastanın yaşam süresi etkilenmez veya çok az etkilenebilir

SMA hastalığının tüm tiplerinde gövde ve uzuvların kasları etkilenir Bu etkilenme vücudun merkezine yakın kaslarda daha belirgindir SMA tip 1 ağız ve boyun kaslarını kontrol eden sinir mesajlarını daha fazla etkilediklerinden çiğneme ve yutma fonksiyonlarında bozulmaya daha fazla neden olurlar Solunum kasları en çok bu tip de etkilenir


Yenidoğan dönemi(infantil) Spinal Muskuler Atrofisi (tip 1) nasıl bir hastalıktır ?

Spinal musculer atrofi grubunun en ağır seyreden hastalığıdır Werdnig Hoffman hastalığı olarak da adlandırılır Hastalık hayatın ilk 6 aylık döneminde başlar Bazen, doğum öncesi başlayabilir Bazı anneler hamileliklerinin son dönemlerinde bebek hareketlerinin azalmış olduğunu hatırlayabilirler Bu bebekler doğduklarında bez bebek gibidirler Başlarını kaldıramazlar, desteksiz hiçbir zaman oturamazlar Yutma ve emmede güçlük çekerler Solunum kaslarının etkilenmesi, öksürmede güçlük ve solunum yolu enfeksiyonlarından dolayı iki yıldan fazla yaşayamazlar Çoğu hasta ilk bir yıl içinde kaybedilir Bütün bunlarla birlikte, bu bebeklerin yüz harekeleri normal, bakışları canlıdır Beyinleri etkilenmediğinden çevreye ilgilerinde bir bozulma yoktur


Ara tip spinal muskuler atrofi (tip 2) nasıl bir hastalıktır ?

Ara tip SMA (tip 2), 7-8 aylık dönemde başlar Daha öncesinde bebeğin gelişimi normaldir Tip 1'deki hızlı kötüleşme burada görülmez Bu hastalar genellikle desteksiz oturabilirler Bazıları emekleyebilir veya ayakta durabilir Fakat çoğu hasta yardımsız ayakta durmayı ve yürümeyi başaramaz Hastalar solunum yolu enfeksiyonlarına karşı hassastırlar Bu hassasiyet solunum kaslarının tutulma durumuna göre değişir Omurga eğrilikleri (skolyoz), el, ayak ve göğüs duvarı anormallikleri sıktır Eklemlerde, tendon kasılması nedeniyle hareket kısıtlılığı görülebilir Çocuğun hayat beklentisi solunum ve yutma fonksiyonlarının etkilenmesi durumuna göre değişir

Çocukluk çağı (jüvenil) Spinal Muskuler Atrofisi (Kugelberg Welander)(tip 3) nasıl bir hastalıktır ?

Çocukluk çağı SMA'sı (tip 3) daha hafif bir tiptir Kugelberg-Walender hastalığı olarak da bilinir Başlangıç 18 aylıktan sonradır, sıklıkla 5-15 yaşlarında, yürüme öğrenildikten sonra başlar İlk belirtiler çok hafif olduğu için gözden kaçabilir Örneğin, çocuk otururken, emeklerken ve yürürken yavaş olabilir ve aynı yaştaki arkadaşlarıyla benzer fiziksel aktiviteyi göstermeyebilir Hastalık ilerledikçe kalça ve bacak kaslarındaki kuvvetsizlik koşmayı engeller, düşmeler sık olarak görülür, yürüme güçleşir Merdiven çıkmakta ve oturdukları yerden kalkmakta zorlanırlar Bazı hastalarda baldırlarda şişme görülebilir İlk belirtilerden en az on yıl sonra, genellikle 20-30 yaşlarında tekerlekli iskemleye ihtiyaç duyulabilir Bu dönemde omurga eğrilikleri (skolyoz) gibi iskelet bozukluklarının belirginleştiği görülür Yutma ve çiğneme kaslarının güçsüzlüğü nadirdir Solunum etkilenmesi, tip 1 ve tip 2 deki kadar şiddetli değildir Solunum kasları etkilenirse yaşamsal tehlike söz konusudur Çoğunun yaşam süresi normaldir

Erişkin tip Spinal Muskuler Atrofi (tip 4) nasıl bir hastalıktır ?

Erişkin tip SMA'sı (tip 4) kollar ve bacaklarda kuvvetsizlik oluşturur Kuvvetsizlik ve kas erimesi, kollar ve bacakların gövdeye yakın kısımlarında daha fazladır Bu kuvvetsizlik yavaş bir biçimde yayılır Hastanın yaşam süresi etkilenmez veya çok az etkilenebilir


Spinal Muskuler Atrofilerin teşhisi nasıl yapılır ?

Kaslarda kuvvetsizlik ve erime, yürüyememe, solunum, yutkunma, çiğneme fonksiyonlarında bozulma gibi belirtilen durumlar başka hastalıklarda da görülebilir, bunların varlığı elbette spinal muskuler atrofi demek değildir Bir sıra nörolojik muayene ve incelemeler tanı (teşhis) için gereklidir


Ailede benzer hastalığın sorgulanması önemli midir ?

Evet Spinal muskuler atrofiler genetik (kalıtsal) hastalıklardır Bir kuşaktan diğerine geçerler Bu yüzden doktorun, ailede benzer hastalığı olan kişi varlığını sorgulaması önemlidir(Kalıtım broşürüne bakınız)



Eğer doktor tanıdan emin değilse, neler yapılabilir ?

Bazen spinal muskuler atrofiyi diğer nöromüsküler (sinir-kas) hastalıklarından ayırt etmek zor olabilir Bu durumda bir takım tetkikler yapılır En önemli testlerden biri elektromyogram (EMG) denilen tetkiktir Kasa yerleştirilen elektrodlarla (aletlerle), kişinin kas ve sinirlerinin durumu anlaşılır Kan tetkikleri ile birtakım enzim seviyelerine bakılır Bu tetkiklerle spinal muskuler atrofiler öteki nöromüsküler (kas-sinir) hastalıklardından ayırt edilebilir Ayrıca yine kan örneklerinden yapılan bir takım genetik incelemelerle gendeki kusur saptanarak hasta ve hastalık taşıyıcıları tanınabilir


Spinal Muskuler Atrofinin tedavisi var mıdır ?

Şu an için, hastalığı iyileştirecek ya da durduracak tedavi yoktur Ön boynuz hücrelerindeki hasarı düzelten veya önleyen tedavilerin geliştirilmesi umut edilmekte ve bu konuda araştırmalar devam etmektedir


Hastanın şikayetini azaltmak için bir şeyler yapılamaz mı ?

Fizik tedavi ve birtakım ortopedik aletler ile hastanın yürümesi daha uzun süre devam ettirilmeye çalışılır Omurganın eğriliklerini düzeltmek için ortopedik aletler kullanılabilir, ameliyat yapılabilir Solunum egzersizleri ve hastanın solunum yolunun temizlenmesi tekniklerinin (postüral drenaj) yakınlarınca öğrenilmesi ve uygulanması ile enfeksiyonların daha hafif geçirilmesi sağlanır


Spinal Muskuler Atrofi bulaşıcı mıdır ?

Hayır Kalıtsal hastalıklar bulaşıcı değildir


Spinal Muskuler Atrofinin nedeni nedir ?

Tüm spinal muskuler atrofi tipleri bir veya daha fazla gen bozukluğundan kaynaklanır Genler, vücudun kalıtımsal birimleridir İnsanların kalıtılan, yani aileden geçen göz, saç rengi gibi özelliklerini belirlerler Bir insanın yaklaşık 100000 geni olduğu tahmin edilmektedir

Gen bozukluğu nasıl Spinal Muskuler Atrofiye neden olur ?

Genlerde bozukluk olduğunda, hücrelerin işlev görmesi için gerekli proteinleri oluşturamazlar Protein yokluğu, azlığı, fazlalığı veya iyi fonksiyon görmemesi durumunda birtakım hasarlar oluşur SMA'da ise böyle bir durumda ön boynuz hücresinin işlevi bozulmakta ve sonuçta istemli kaslarda kuvvetsizlik ile erime görülmektedir


Spinal Muskuler Atrofinin aileden geçişi (kalıtımı) nasıldır ?

İnsanların 23 çift kromozomu vardır Bunların 22 çifti otozom kromozomdur, her iki cinste de görülür Bir çifti ise seks kromozomudur Dişilerde iki X kromozomu, erkekler de ise bir X ve bir Y kromozomu bulunur SMA tip 1,2 ve 3 otozomal resesif şekilde geçer Bu hastalıklar X veya Y kromozomu ile taşınmaz, yani sekse bağlı geçiş yoktur Dişi ve erkek eşit sayıda etkilenir Resesif terimi ise ancak anne ve babanın her ikisinden de birer bozuk genin çocuğa geçmesi ile hastalığın oluşabildiğini belirtir Anne ve baba hasta değildir, taşıyıcıdırlar SMA tip 4(erişkin tip), otozomal dominant olarak geçer Burada da X veya Y kromozomları dışındaki otozomal olanlarla kalıtım gerçekleşir Dominant terimi ise anne veya babanın herhangi birinden gelen en az bir bozuk gen ile hastalığın ortaya çıkabildiğini anlatır Burada yukarıdaki resesiv geçişten farklı olarak anne ya da baba hastalık belirtilerini gösterir






Spinal Muskuler Atrofide taşıyıcı saptanması yapılabilir mi ?

Evet Bazı merkezlerde hastalar ve taşıyıcılar genetik tetkiklerle saptanabilir

Doğum öncesi hastalık saptanabilir mi ?

Ailede bu tip hastalığı olan kişi bulunması gibi gerekli durumlarda, gebeliğin 10-12 Haftalarında böyle bir inceleme yapılabilir Anne rahminden alınan bir parça ile doğacak bebeğin hastalığı taşıma durumu anlaşılır


SPİNAL MUSKULER ATROFİLERDE REHABİLİTAYON


Spinal müsküler atrofili (SMA) hastalarda rehabilitasyonun amacı eklem şekil bozukluklarını önlemek, kası korumak, solunum komplikasyonları ile mücadele etmek, yaşam içindeki rollerini ve sosyal yaşantısını sürdürmesini sağlamaktır Rehabilitasyonun başarısı her olguya özel bir program uygulanması ile olanaklıdır

SMA'lı hastaların rehabilitasyonunda ilk aşama hastanın mevcut fonksiyonel durumunu üç ayda veya altı ayda bir tekrarlanmalıdır Çünkü büyüme faktörü çocuğun fonksiyonel durumunu etkiler Büyümeye rağmen kaslarda yaygın olarak görülen zayıflık hem kemik üzerinde hem de tendonlar üzerinde olumsuz etkilere sahiptir Sonuçta kemikte gelişim bozuklukları ortaya çıkar İyi gelişmeyen kalça eklemi buna bir örnektir İki taraflı kalça çıkığı SMA ougularında sık rastlana bir durumdur

SMA olgularının eklemleri oldukça gevşektir Hastalığın erken döneminde eklem hareket sınırı beklenenin ötesine bile geçebilir Bu durum omurgada skolyozu arttıran bir faktördür SMA'lı hastalarda fonksiyonu etkileyen başlıca unsurlar şunlaradır

- Kas kuvveti kaybı

- Eklemde gevşeklik ve harekette kısıtlılık

- Büyümeye bağlı olarak kol ve bacaklardaki değişiklikler

Klinik olarak üç tip SMA belirlenmiştir Bunları fonksiyonel yönde sınıflandırabilirz

Tip 1 bağımsız oturamazlar ve baş kontrolü çok zayıftır

Tip 2 baş kontrolü vardır Oturabilirler ancak yatma pozisyonundan oturma pozisyonuna gelemezler

Tip 3 ayakta durup yürüyebilirler


SMA tip 1 ve tip 2 de çocuğun fiziksel gelişiminde gerilik vardır SMA olgularında en önemli problemlerden biri omurgada görülen ve skolyoz adını alan eğriliklerdir Yürüyemeyen SMA olgularında skolyoz gelişimi oldukça hızlıdır Kol ve bacaklarda görülen şekil bozuklukları de en çok yürüyemeyen olgularda görülür Genellikle de bacaklarda, kalça,diz ve ayak bileği eklemlerinde bükülme şeklinde olan bozukluklardır Kollarda şekil bozukluğu daha enderdir En çok dirsek eklemi etkilenir SMA olgularında rehabilitasyonda ana uygulamadan yararlanılır


Pozisyonlama : Eklem şekil bozukluklarının oluşumunu kötü oturum, hatalı kucaklama, taşıma hızlandırır Omurganın düz olduğu kol ve bacakların bükülü olmadığı pozisyonlar diğer faktörlerde göz önüne alınarak aileye öğretilir Bu konuda fizyoterapistler aileye yol gösterebilirler

Egzersiz uygulaması : Kas zayıflığının derecesi, yaygınlığı, ekleme etkisi, çocuğun genel sağlığı büyümesi göz önüne alınarak uygulanan egzersizler kas koruma, kuvvetlendirme ve şekil bozukluklarını önlemek için çok önemlidir Egzersizler rastgele uygulanmamalı, doktor ve fizyoterapistin önereceği doğrultuda ve kontrollerle sürdürülmelidir Hatalı uygulamalar zarar verici olabilir

Kolların kuvvetlendirilmesi kişisel bakım ve günlük yaşam aktiviteleri için önemlidir SMA'lı olgularda % 40-50 oranında kol kasları kuvvetinde azalma vardır

Genellikle dirsekte görülen bükülme tipi şekil bozuklukları çocuklarda fonksiyonel probleme yol açmaz Bacaklarda görülen şekil bozuklukları ise daima ilerleyicidir Bu nedenle egzersiz uygulaması, pozisyonlar çok önemlidir


Ortez uygulamaları : Ortezler şekil bozukluklarını önlemek, geciktirmek, fonksiyonu korumak, fonksiyon kazandırmak amacıyla gövde ve uzuvlara uygulanan yardımcı cihazlardır SMA'lerde skolyozu yavaşlatmak ve oturma pozisyonunu sürdürebilmek için uygulanan ortezlerin yanısıra ayakta durma ve yürümenin kazandırılması için yürüme ortezleri yaygın olarak kullanılmaktadır Bu ortezlerin kullanımı için bazı kriterler gereklidir Her olgu için özel değerlendirme gerekir


Solunum fizyoterapisi : SMA'lı olgularda solunum kaslarının zayıflığı akciğerlerin havalanmasını azaltır Bu durum akciğer enfeksiyonlarının ve hastalıklarının sık görülmesine yol açar Öksürme ile ilgili kaslar zayıf olabilir ve bu da sekresyonların atılmasına engel olur Yaygın kas zayıflığı olan hastalarda hava yoluna yiyeceklerin kaçması riski de oldukça yüksektir Küçük oral besinler, pipet kullanımı, beslenme sırasında başın dik pozisyonunun sağlanması ve çene desteği önemlidir Az ve sık beslenme daha uygundur

Hareketsizliğe bağlı yumuşak doku deformiteleri ve şekil bozuklukları daima ilerleyicidir ve solunum fonksiyonlarını etkiler, pulmoner enfeksiyon riskine neden olur Erken dönemden itibaren kas kuvvetinin geliştirilmesi, göğüs kafesinin esnekliğinin korunması, hareket sınırının arttırılması ve fiziksel fonksiyonunun geliştirilmesi önemlidir Uygun pozisyonlar solunum için de çok önemlidir Çocuğun durumuna uygun ve solunum rahatlatan pozisyonlar fizyoterapistler tarafından önerilir Genellikle yer çekiminin yardım ettiği pozisyonlar uygundur Taşıma askısı kullanımı pozisyonu kolaylaştırır Akciğer sekresyonlarının atılımında pozisyonlama ile birlikte çeşitli drenaj yöntemleri yararlıdır Hastaya uygun postüral drenaj ve aspirasyon yöntemleri aileye öğretilebilir SMA'lı çocuklarda kabızlık sık görülen bir komplikasyondur Beslenmenin düzenlenmesi, karın bölgesine uygulanan masajla yardım bu problemi rahatlatabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #36
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji





tremor titreme


Esansiyel tremor, yani nedeni belli olmayan titreme; tek semptomu vücudun herhangi bir parçasının titremesi olan kronik, nörolojik bir bozukluktur "Senil tremor" yada "Herediter Tremor" olarak da adlandırılabilir Herediter denmesinin sebebi, %50 olguda ailesel özellik görülmesindendir Otozomal dominant geçişten söz edilmektedir


Esansiyel Tremor en sık karşılaşılan hareket bozukluğudur ABD de 10 milyonun üstünde kişide Esansiyel Tremora rastlanmaktadır


Titreme, genellikle ellerdedir ancak vücudun diğer kısımlarında da olabilir Ellerdeki titreme bazen normal günlük aktiviteleri engelleyecek boyuta ulaşabilir Ses, kafa, çene, gövde ve bacak titremesi şeklinde de görülebilmektedir


Titreme herhangi bir yaşta başlayabilir Başta cok rahatsızlık vermeyen titreme, yaşın ilerlemesiyle birlikte şiddetini de arttirir Hastalar genellikle olayın başlamasından 10-20 yıl sonra tibbi tedaviye ihtiyaç duyar hale gelir


Esansiyel tremorun sebebi tam olarak bilinmemektedir Santral sinir sisteminin bir bozukluğudur ancak beynin hangi kısmından kaynaklandığı konusunda bir bilgiye sahip değiliz


Esansiyel tremor tanısı ancak deneyimli nöroloji hekimleri tarafından yapilabilmektedir Çünkü titreme diğer başka nörolojik hastalıkların da bir bulgusudur Esansiyel tremor tanısı en çok Parkinson hastalığıyla karışmaktadır Bu nedenle tanıda çok dikkatli olunmalıdır


Tedavide, Beta-adrenerjik blokerlerden effektif sonuç alınabilmektedir


Referanslar:

• Movement disorders In Aminoff MJ, Greenberg DA, Simon RP (eds): Clinical Neurology, Third edition Appleton & Lange, 1996

• Tremors In Wynngaarden JB, Smith LH, Bennet JC (eds): Cecil Textbook of Medicine, 20th edition W B Saunders Company, 1996

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #37
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Uyku bozuklukları


UYKU BOZUKLUKLARI

Uyku bozuklukları oldukça sık karşılaştığımız problemlerden biriGece uykusu saatleri önemli kişisel farklılıklar göstermekteÖrneğin bazılarımız erken yatıp erken kalkmayı,diğerleri ise geç yatıp geç kalkmayı tercih ederlerGeç yatanlar akşam saatlerinde erken yatanlar ise sabah saatlerinde daha verimli olurlarGece uyku saatini belirleyen önemli faktörlerden biri de uyku öncesinde geçirilmiş uyanıklık süresidirÖğleden sonraki saatlerde özellikle yemek sonrası hissedilen uykululuk hali hemen hemen hepimizin yaşadığı bir deneyimdirVücut ısısının kısmen düşmesi ile ilgili olarak yaşadığımız bu uykululuk hali özellikle sıcak iklim kuşaklarında öğleden sonra uykularının alışkanlık haline dönüşmesine sebep olmuşturÖğleden sonra 1/2-1 saat uyuduğumuzda, bu durum gece uykusunun 1-2 saat kaymasına sebep olmakta,böylece gece uykusu da kısalmaktadır


Uyku Bozukluklarının Türleri :


Dissomni

Parasomniler

Tıbbi ve psikiyatrik sebepli uyku bozuklukları

Diğerleri

Dissomni :


Dissomni terimi uykunun başlatılması ve sürdürülmesinde güçlük,aşırı uykululuk,uyku-uyanıklık siklus bozukluklarını tanımlamaktadır


Dissomni Sebepleri :

Psikofizyolojik ve psikiyatrik sebeplerle ortaya çıkan uyku bozuklukları:

Bu 2 sebeple sıklıkla insomnia hali ortaya çıkar


- Psikofizyolojik olanlar daha sık görülmekte ve ikiye ayrılmaktadır :



aGeçici insomnia evlilik ve iş hayatındaki zorluklara bağlı olarak ortaya çıkmakta,genellikle de 2-3 hafta süre sonrasında düzelmektedir


bKalıcı olanları ise şiddetli anksiyete ile birlikte olmakta,negatif şartlanma ile uyuyamama bir davranış biçimine dönüşmektedir

İnsomnia ( uyku bozukluğu ) birçok psikiyatrik hastalığın ana semptomu olarak da ortaya çıkarÖrneğin;depresyonun kesin teşhis kriterlerinden biridirBurada insomnia hali objektif kriterlerle ortaya konabilmektedirHalbuki bazı psikiyatrik hastalıklarda objektif insomnia bulguları olmaksızın hasta uykusuzluktan yakınmaktadır


Psikolojik ve psikiyatrik sebeplerle aşırı uykululuk hali de ortaya çıkabilirse de uykusuzluğa oranla çok seyrek görülmekte hatta bazı yazarlarca objektif verilerle kanıtlanamayacağı iddia edilmektedir


Alkol ve ilaçlara bağlı uyku bozuklukları :

Çeşitli drogların insomnia veya gündüz uykululuk haline sebep oldukları bilinmektedirBunlar içinde en önemlisi gece uykusunu bozmaları nedeni ile üzerinde durulması gereken MSS stimülanları ve alkoldürÖzellikle bazı kişilerce alkol yanlış bir inançla uykusuzluğu tedavi amacıyla kullanılmaktadırBu maksatla alkol alındığında uyku latensi ( uykuya dalma süresi ) kısalmakta,ancak gece boyunca sık uyanıklıklarla uykunun kalitesi bozulmaktadırHipnotikler de benzer bir etki ile uykunun kalitesini bozmakta,ertesi gün etkileri devam ettiğinden sedasyona ( bitkinlik hali ) sebep olmaktadırlarUzun süre kullanım ile de bu droglara tolerans ( bağımlılık ) gelişmektedirBu nedenle insomnia tedavisinde hipnotiklerden yararlanmak istenildiğinde çabuk etkili yarılanma ömürleri kısa ( etki süreleri kısa ) olanlar tercih edilmeli ve uzun süreli kullanımdan kaçınılmalıdır


Solunum ile ilgili uyku bozuklukları :

Solunum bozuklukları da hem " insomnia"ya hem de gündüz aşırı uykululuk haline sebep olurlarBu grubu oluşturan hastalıklar içinde en sık görüleni obstruktif uyku-apne sendromudurBu hastalarda uykuda yüzlerce defa tekrarlayan solunum bozuklukları sonucunda aşırı uykululuğa sebep olmaktadırlarSonuçta sağ kalp yetmezliği,pulmoner ve arteriyel hipertansiyon ortaya çıkmaktadırHastalık %90 şiddetli horlaması olan şişman,kısa boyunlu erkeklerde görülse de,özellikle menopoz sonrasında seyrek olarak kadınlarda da görülebilmektedir


Sentral uyku-apne sendromu üzerinde önceleri yoğun araştırmalar yaplımış,anormal solunum olayları obstruktif,mikst ve sentral olarak ayrılmıştır ( beyinsel sebepler );ancak son zamanlarda bu ayırımın pratik bir önemi olmadığı,sentral uyku-apne sendromunun bazı nörolojik hastalıkları seyrinde rastlanan nadir görülen bir sendrom olduğu ortaya çıkmıştır


Periyodik bacak hareketleri ve uykusuz bacaklar sendromu:

Periyodik bacak hareketleri de hem "insomnia"ya hem de gündüz aşırı uykululuğa sebep olsalar da sıklıkla hastalar"insomnia"dan şikayet ederlerUykuda solunum bozukluklarında olduğu gibi uyku sırasında ritmik olarak tekrarlayan sıçramalar uykunun derinleşmesini engellemekte,bioelektrik ve davranışsal uyanıklıklar olmakta ve dolayısı ile ruhsal dinlenmenin sağlandığı REM döneminin süresi azalmaktadır


Huzursuz bacaklar sendromu uykuda periyodik hareketlerle birlikte görülebilmekte veya tek başına ortaya çıkabilmektedirBu sendromde hastalar yatağa yattıklarında bacaklarında tarif edemedikleri bir huzursuzluk hissetmekte,kalkıp dolaştıklarında rahatlamaktadırlarHuzursuzluk hissi uykunun başlamasını geciktirmekte ve hastalar daha çok insomniadan şikayetle hekime gelmektedir


Toksik ve çevresel sebepli uyku bozuklukları:

Bugüne kadar uyku bozukluğuna sebep olduğu ispatlanmış bazı- ağır metaller dışında insomniye sebep olan toksik madde yoktur


Çevresel nedenler ise uykusuzluğa sebep olan en önemli nedenlerin başında gelmektedirGürültü,ışık ve ısı en önemli nedenlerdirDiyet de uykuyu etkileyen faktörlerdendirÖrneğin bazı sütler insomniaya sebep olmakta veya aşırı aşırı sıvı alımı veya gıda alımı gece içi uyanıklık sayısını artırarak uykusuzluğa sebep olabilmektedir


Narkolepsi-katalepsi sendromu:

Genellikle genç yaşlarda görülür,tekrarlayan asıl şikayet gündüz kısa süreli ve sık uyku ataklarıdırHastalar bu kısa süreli uykulardan dinlenmiş olarak uyanırlarBeraberinde katalepsi denen ve heyecanla ortaya çıkan ekstremite,baş ve boyundaki ani tonus kaybı hali ( baş,boyun,kollar veya bacaklarda ortaya çıkan ani güç kaybı Örneğin başın aniden öne düşmesi ) olduğunda teşhis kesinleşirHastalığın 3semptomu uykuya dalma sırasında ortaya çıkan ani,kısa süreli uyku paralizisi denen tonus kaybıdırDördüncü semptom ise yine uykuya dalarken ve uykudan uyanırken ortaya çıkan halüsinasyonlardır


Uyku Bozukluklarının Tedavisi :


Yukardakilere benzer şikayetleriniz varsa bir nöroloji uzmanına başvurmanız gerekmektedirTeşhiste görüntüleme yöntemleri,beyin dalgalarını kaydedip incelenmesini sağlayan EEG yöntemi ve uyku laboratuarında hastanın uykusunun izlenmesi gibi tetkikler kullanılır

İstanbuldaki en geniş olanaklara sahip uyku laboratuarı İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalında bulunmakta ve ProfDrHakan Kaynak tarafından yönetilmektedir Türk Uyku Araştırmaları Derneği Sayfası :http://wwwtsrsorgtr/

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #38
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



uyuşma ve karıncalanma


Şikayet


Vücudunuzun bir bölümünde his kayboldu (uyudu) ya da sanki iğne batıyormuş gibi oluyor


Nedenleri


Sinir veya kan damarına basınç : Vücudunuzun bir tarafı üzerinde uzun süre zor bir pozisyonda oturuyor, dayanıyor veya uyuyordunuz Genellikle de vücut “uyandıkça” iğne batıyor gibi olduktan sonra hareket ettiğinizde uyuşma geçiyor Dirseğinize abanmak ulna sinirinize basınç yapar ve dördüncü ve beşinci parmaklarınızda karıncalanma ve uyuşma olur


Karpal tünel sendromu : Elinizdeki (baş parmaktan yüzük parmağına kadar) ve bileğinizdeki uyuşma geceleri artıyor ve parmaklarınız, baş parmağınız ve eliniz kuvvetsizleşti Muhtemelen kuvvet gerektiren aletleri ya da bilgisayarı sık kullanan veya sürekli tekrarlamalı hareketler yapan birisiniz Bu durum kendiliğinden geçer ya da ağrı kesici ve bileklik gerekebilir


Raynaud hastalığı : El ve ayak parmaklarınız uyuşuyor ve beyazlaşıyor, sonra mavileşiyor, soğuk havalarda kızarıyor ve ısındıklarında acıyor Küçük kan damarlarıyla ilgili bir rahatsızlığınız var demektir


Servikal (boyun omurgasında osteoartrit : Elinizde kısmi uyuşma ve karıncalanma var Muhtemelen 50 yaşını geçtiniz ve boynunuz zaman zaman sertleşip ağrıyor Servikal ostreoartrit söz konusu olabilir


Boyun ağrısı omuzlarınıza, uyuşma ve karıncalanma kollarınıza vurursa ve sallanmadan yürüyemiyorsanız, servikal spondiloz olabilir


Disk fıtığı : Sırtınızın alt kısmında hareket edince artan bir ağrı var, baldırınızda veya bacaklarınızda ağrı, uyuşma ve karıncalanma oluyor Disk fıtığı veya disk kayması eklemlerde omurga kemiklerinin arasındaki düz, yuvarlak yastıkların yerinden çıkmasıdır Sırtta yaralanma, kas zayıflığı veya şişmanlık sık görülen nedenleri arasındadır


İnme veya geçici iskemi krizi : Kol ve bacaklarda güçsüzlük olsa da olmasa da vücudunuzun bir tarafında uyuşma ve karıncalanma, anlaşılamaz konuşma, bulanık veya çift görme, bilinç bulanıklığı ve baş dönmesi var Bu uyarıcı belirtiler geçici iskemi krizinin veya inmenin habercisi olabilir


Kendiniz Ne Yapabilirsiniz? Dolaşımı düzenlemek için uyuşan bölgeye masaj yapın Uyuşan vücut bölgesini hareket ettirin Giysilerinizi gevşetin Raynaud hastalığında, el ve ayaklarınızı ısıtın Disk kayması varsa, dizlerinizin altına yumuşak bir yastık koyarak yere uzanın veya dizlerinizin arasına yastık alarak yatın Sıcak bir zemin üzerine uzanın Boyun ve sırttaki sertleşme için ibuprofen veya aspirini deneyin


Önleme Uzun süre aynı pozisyonda oturmak, dayanmak ve yatmaktan sakının Doğru oturup kalkın Düzgün duruş omuriliğiniz ve boynunuzdaki baskıyı kaldırır Dik oturun, göğsünüzü kaldırın, çenenizi hafifçe eğin ve başınızı kulaklarınız omuzlarınızı değinceye kadar hareket ettirin Sigarayı bırakın Dolaşım sisteminizi etkiler Tekrarlamalı işleri yaparken mola verin veya başka iş yapın Klavyeyle çalışma mahalliniz el, bilek ve kol pozisyonu için uygun olmalıdır


Öteki Nedenler Aşırı soğuk Dolaşım sorunu Romatizmal artrit Şeker hastalığı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.