Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arşiv, makaleleri, sağlık

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #181
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Aspirin cinsel dürtüleri azaltıyor


Aspirin ve Paracetemol gibi yaygın biçimde kullanılan ağrı kesici ilaçların, ana karnındaki bebeklerin beynini etkilediği, doğup büyüdükten sonra erkek cinsel dürtülerini zayıflattığı belirtildi

BBC'den Ania Lichtarowicz'in haberine göre, Nature Neuroscience adlı tıp dergisinde yayınlanan, fareler üzerinde yapılmış araştırmanın sonuçları, bu ilaçların ana rahmindeki bebeklerin gelişimini etkilediğini gösteriyor
Amerika'nın Baltimore şehrinde Maryland Üniversitesi uzmanları fareler üzerinde Aspirin ve benzeri ilaçlarla deneyler yaptılar
Deneyler sonucunda bu ilaçların, erkek farelerin beynini etkileyip, erkeklik hormonu testosteronun işlevini aksattığını ortaya koydular Annelerine hamileyken bu ilaçlar verilen erkek fareler, doğunca, seks ihtiyacı duymuyor
Daha ayrıntılı incelendiğinde bunların beyinlerinin dişi farelerin beyinlerine benzediği ortaya çıktı
Araştırmada bu ilaçların insanları nasıl etkileyebileceğine dair sorular ortaya atılıyor
Aspirin düşükleri veya kanın pıhtılaşmasını önlemek için hastalara verilebiliyor Fareler üzerinde incelenen diğer ilaçlar da hamile kadınlara erken doğumu önlemek için verilen ilaçlardan
Araştırmacılar, insanın beyninin nasıl geliştiğinin henüz tam olarak bilinmediğini vurguluyor Kesin hükme varmak için daha çok çalışma yapmak gerektiğini belirtiyorlar
Ama bu rapor, geleneksel bir tavsiyeyi, hamile kadınlara gerekmedikçe ilaç verilmemesi fikrini destekliyor

Aspirin ve Paracetemol gibi yaygın biçimde kullanılan ağrı kesici ilaçların, ana karnındaki bebeklerin beynini etkilediği, doğup büyüdükten sonra erkek cinsel dürtülerini zayıflattığı belirtildi

BBC'den Ania Lichtarowicz'in haberine göre, Nature Neuroscience adlı tıp dergisinde yayınlanan, fareler üzerinde yapılmış araştırmanın sonuçları, bu ilaçların ana rahmindeki bebeklerin gelişimini etkilediğini gösteriyor
Amerika'nın Baltimore şehrinde Maryland Üniversitesi uzmanları fareler üzerinde Aspirin ve benzeri ilaçlarla deneyler yaptılar
Deneyler sonucunda bu ilaçların, erkek farelerin beynini etkileyip, erkeklik hormonu testosteronun işlevini aksattığını ortaya koydular Annelerine hamileyken bu ilaçlar verilen erkek fareler, doğunca, seks ihtiyacı duymuyor
Daha ayrıntılı incelendiğinde bunların beyinlerinin dişi farelerin beyinlerine benzediği ortaya çıktı
Araştırmada bu ilaçların insanları nasıl etkileyebileceğine dair sorular ortaya atılıyor
Aspirin düşükleri veya kanın pıhtılaşmasını önlemek için hastalara verilebiliyor Fareler üzerinde incelenen diğer ilaçlar da hamile kadınlara erken doğumu önlemek için verilen ilaçlardan
Araştırmacılar, insanın beyninin nasıl geliştiğinin henüz tam olarak bilinmediğini vurguluyor Kesin hükme varmak için daha çok çalışma yapmak gerektiğini belirtiyorlar
Ama bu rapor, geleneksel bir tavsiyeyi, hamile kadınlara gerekmedikçe ilaç verilmemesi fikrini destekliyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #182
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Yaz Zatürresine dikkat

--------------------------------------------------------------------------------

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta zatürrenin, daha çok bir kış hastalığı olarak bilindiğini ancak Legionella bakterilerinin neden olduğu zatürrenin, insanların su ile ve klimalarla temaslarının daha fazla olduğu yaz aylarında daha sık görüldüğünü açıkladı

Legionella'lar durgun sularda üreyen ve suyun havaya saçılması sırasında solunum yoluyla akciğerlere girerek zatürreye yol açan bir bakteridir

İlk kez 1976 ylında Philadelphia'da bir otelde toplantı yapan lejyonerler arasında çıkan zatürre salgını ile tanınan hastalığa neden olan mikroba lejyonerlerden esinlenilerek 'Legionella' ismi verilmiştir Sonraki yıllarda yapılan araştırmalarda, Legionella bakterilerinin 20'den fazla türü olduğu belirlenmiştir

Legionella bakterilerinin kaynağı neresidir?

Legionella bakterileri, durgun sularda ürerler ve buradan su damlacıkları ile havaya karışarak insanlara bulaşırlar Otel, iş merkezi, gökdelenler gibi büyük binaların havalandırma sistemlerinin su bölmeleri, havuzlar, su depoları gibiortamlarda çoğalan bakteriler, o binada bulunan pek çok insanda hastalığa yol açabilirler Açık alanlardaki göl, dere, çamur, ve kaplıca sularındaki bakteriler, havada hemen dağıldıkları için hastalık yapıcı özellikleri yoktur Legionella bakterleri suyun içilmesi ile ya da insandan insana da bulaşmazlar

Legionella bakterilerinin üremesi için ideal ısı 40°C'dir, ama 0-63°C arasındaki ısılarda aylarca canlılıklarını korurlar

Kimler risk altındadır?

Legionella bakterilerinin neden olduğu zatürre, erkeklerde, sigara içenlerde, alkoliklerde, bazı hastalıkları olanlarda (kalp ve damar hastalığı, kronik bronşit, şeker hastalığı, böbrek hastalığı) ve bağışıklık sistemi baskılanmış olanlarda, kortizon kullananlarda daha sık görülür ve daha ağır seyreder

Legionella bakterilerinin neden olduğu hastalıklar nelerdir? Legionellalar başlıca iki farklı tipte hastalığa yol açarlar Bunlardan biri Pontiac Ateşi ve diğeri de Lejyoner Hastalığı'dır

Pontiac Ateşi ismi, hastalık ilk kez USA'nın Pontiac şehrinde tanındığı için verilmiştir Bu hastalık ani olarak yüksek ateş, baş ve yaygın kas ağrıları, halsizlik gibi belirtilerle gribal infeksiyon gibi başlar

Bazı hastalarda öksürük, ishal, boğaz ağrısı ve bilinç bulanıklığı görülebilir, ancak bunlar çok şiddetli belirtiler değildir Pontiac ateşinin gerçek bir infeksiyon olmayıp Legionella bakterilerinin neden olduğu bir aşırı duyarlılık reaksiyonu sonucu geliştiği düşünülmektedir Pontiac Ateşi tehlikeli değildir, tedavi edilmese bile bir hafta içinde tamamen düzelmektedir

Lejyoner Hastalığı, çok ağır ve özellikle de vaktinde tanınıp tedavi edilmediğinde ölüm ihtimali yüksek olan bir zatürre türüdür

Hastalık yüksek ateş, üşüme, titreme, kuru öksürük, halsizlik, iştahsızlık gibi belirtilerle başlar Kanlı balgam, bıçak batar tarzda göğüs ağrısı da olabilir Birkaç gün içinde bunlara karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal gibi sindirim sistemi ve baş ağrısı, uyuklama, dengesiz hareketler, hallüsinasyonlar, bilinç bulanıklığı gibi çeşitli sinir sistemi belirtileri de eklenir

Hastaların genel durumları, olağan bir zatürrede beklenenden çok daha kötüdür Bazı hastalarda idrar yolları kanaması ve dializi gerktirecek derecede böbrek yetersizliği, karaciğer hasarı ve akciğer ödemi de gelişebilir

Nasıl teşhis edilir?

Lejyoner Hastalığı tanısı için hastanın balgamında Legionella bakterilerinin kültürde üretilmesi, ya da hastanın kanında Legionella bakterilerinin antijenlerinin veya bunlara karşı oluşmuş antikorların saptanması gerekir Hastaların idrarlarında yapılan incelemelerle de teşhise gidilebilir

Nasıl tedavi edilir?

Legionella bakterilerine karşı çok etkili antibiyotikler (eritromisin, kinolon grubu) vardır Önemli olan tanının gecikilmeden konması ve uygun tedavinin hemen başlanmasıdır Tedavi süresi hastanın tüm şikayetleri ortadan kalksa bile 3 haftadan az olmamalıdır, aksi takdirde hastalığın tekrarlaması ihtimali vardır

Zatürre tedavisinde çok kullanılan ve birçok bakteriye karşı da oldukça etkili olan penisilin sınıfı antibiyotikler Legionella bakterilerine hiç etki etmezler Bu nedenle, penisilin ile zatürre tedavisi gören ve bu tedaviye cevap vermeyen hastalarda Lejyoner Hastalığı düşünülmelidir

Nasıl korunmalıdır?

Bu ciddi ve ölümcül zatürrelerin önlenebilmesi için, bakterilerin bulunabileceği ortamların saptanması ve uygun şekilde dezenfeksiyonu çok önemlidir Havalandırmam sistemlerinin su bulunan kısımları (soğutma kuleleri), su depoları, kapalı alanlardaki havuzlar, duş başlıkları ile bazı tıbbi aletler (nebülizatör, nemlendirici) bulaşıcılık açısından dikkatle konrtol edilmelidir

Acil durumlarda, suyun 70°C üzerinde ısıtılması ve muslukların, duş başlıklarının, basınçlı sıcak su ile 30 dakika süreyle yıkanması en çok başvurulan yöntemlerdir

En etkili temizleme yöntemi ise metalik iyonizasyon yöntemidir Eskiden önerilen klorlama ise bugün artık terkedilmiştir, çünkü hem çok etkili bir temizlik sağlanamadığı gibi hem de pahalı ve kanser yapıcı etkisi olan bir yöntemdir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #183
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Fobik anksiyete bozuklukları

--------------------------------------------------------------------------------

Genel olarak insanların ufak tefek takıntıları veya önemsiz korkuları vardır Ancak bu korku ve takıntılar hayatı etkilemeye başladıysa, psikolojik bir sorun yaşanıyor demektir Bu tür davranış bozuklukları, 'Anksiyete Bozuklukları'nın görülen biçimleri olabilir Açıklanması zor korkular, sürekli elleri yıkamak gibi çeşitli takıntılar ve zorlanmalar, stres bozuklukları bunlar arasında gösterilebilir

Uzmanlar, 'çağımızın hastalığı' diye nitelendirdikleri fobik anksiyete bozukluklarını, 'Agorafobi, sosyal fobi ve özgül fobi' olarak üçe ayırıyor
Agorafobi'yi, 'Sokağa çıkma, cadde geçme korkusu ve evde yalnız kalamama' olarak açıklayan uzmanlar, Sosyal Fobi'nin, 'Kalabalık önünde konuşmaktan ve topluluk içine girmekten korkma, topluma karışmanın korku sebebiyle kısıtlanması', Özgül Fobi'nin ise 'Hayvan (köpek, kedi, fare, örümcek, yılan, tırtıl, böcek vb) korkuları, karanlık, uçak, bir nesneye, bir duruma has korkular' olduğunu bildiriyor

Uzmanlar, Obsessif-Compulsif bozukluk kapsamına giren rahatsızlıkları ise, 'Takıntılı-zorlanmalı', 'Somatoform (bedensel biçimde)' ve Travma sonrası stres' bozuklukları olarak sıralıyor

Takıntılı-zorlanmalı bozukluk: Uzmanların belirttiğine göre, bu bozukluğun özelliği, kişinin gereksiz olduğunu bildiği halde yapmaktan kendini alamadığı hareketler gerçekleştirmesidir Temizlenmediğini düşünerek ellerini ve tabakları yıkayıp durma, mikropludur diye kapı tutamaklarını ellememe, buna benzer çeşitli takıntılar ve zorlanmalar
Somatoform (bedensel biçimde) bozukluklar: Çeşitli hastalık korkuları, çarpıntılar, terleme, sıkıntı duyma, tansiyon yükselmesi, kriz korkusu, baş ağrıları, çeşitli organlarda ağrılar, uyku bozuklukları, değişik bedensel yakınmalar, uyuşmalar, ateş basmaları, boğuluyor gibi olma, soluk aldığı halde yeterli havanın gelmediği duygusu vb
Travma sonrası stres bozukluğu: Travmatik (yaralayıcı veya ölümcül) bir olay (Örneğin 17 Ağustos Marmara Depremi) yaşadıktan veya böyle bir tehditle karşılaştıktan ya da böyle bir olaya şahit olduktan sonra ortaya çıkan 'sıkıntılı kaygı' durumu Bu bozuklukta, yaşananların tekrarlanacağına dair huzursuzluk, uyku bozuklukları, olaylara karşı ilgi azalması, duygusal küntleşme ama aşırı gerginlik ve sinirlilik, karabasanlar görülür ve kişinin hayatı bu durumdan etkilenir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #184
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Performans Anksiyetesi


Performans anksiyetesi, cinsel yaşamlarında sorun yaşayan erkekler kadar kadınların da en büyük kaygılarından biri Üstelik bu durumdan şikâyet eden kadınların sayısı hızla artıyor

Kaynağında da büyük oranda orgazm olamama korkusu yatıyor Bu sorunun üstesinden nasıl gelinir? İşte cevapları

Cinsel yaşamda "performans anksiyetesi" denilince aklınıza ne geliyor? Erkeklerin ereksiyon sorunları üzerine duydukları kaygı mı? Yoksa, ön sevişme sırasında eşlerini tatmin edememe korkuları mı? Evet, cinsel yaşamda 'performans' denilince hep 'erkekler' geliyor aklımıza, değil mi? Ancak, bu kez konumuz erkeklerde değil, kadınlarda ortaya çıkan 'performans anksiyetesi' 'Biz kadınların böyle bir sorunu yok ki?' demeyin Bir düşünün bakalım Örneğin, tek gecelik ilişkilerin hızla yayıldığı, çok eşliliğin daha çok tercih edildiği günümüzde, "kıyaslanma" kaygısına kapıldığınız olmadı mı hiç? Veya, orgazm sorunu yaşadığınızda, bir sonraki ilişkinizde "Ya, yine orgazm olamazsam" kaygısıyla ilişkiye başlayıp, aynı sorunla karşılaştığınız bir durum? Belki, siz bu kaygıların üzerinde pek fazla durmadığınız için cinsel yaşantınızda bir sorun yaşamıyor olabilirsiniz Ancak, günümüzde pek çok kadın artık 'performans anksiyetesi'nden yakınıyor Peki, kadınlar cinsel yaşamlarında ne zaman performans kaygısı taşıyorlar ve bu kaygılarından nasıl kurtulabilirler? Acıbadem Hastanesi Cinsel İşlev Bozuklukları Merkezi'nden Psikiyatri Uzmanı Doç Dr Cem İncesu, kadınlarda ortaya çıkan 'performans anksiyetesi' üzerine bilinmesi gereken her şeyi sizler için anlattı Gelelim, performans anksiyetesinin oluşma nedenlerine

Uyarılma ve orgazm sorunu

Uyarılma ve orgazm güçlüğü, performans anksiyetesinin en önemli nedenlerinden birini oluşturuyor Anatomik sorun, diyabet, koroner kalp hastalıkları gibi fiziksel sorunlar ya da psikolojik kökenli sorunlar, orgazm güçlüğüne yol açabiliyor Bunların yanı sıra, kadının yeterli cinsel deneyimi olmaması, dikkatini cinsel ilişkiye verememesi veya partneri tarafından şu ya da bu nedenle yeterince uyarılamaması da beraberinde orgazm güçlüğünü getiriyor Orgazm sorunu yaşayan kadında bir süre sonra olumsuz beklenti, yani 'Yine orgazm olamayacağım'kaygısı ortaya çıkmaya başlıyor Bu durum bazen şiddetli boyutlara ulaşarak 'takıntıya' dönüşebiliyor Kadının orgazma ulaşmasında sadece partnerinin dokunuşları yeterli gelmiyor Aynı zamanda vajinal bölgesine yeterli düzeyde kanın ulaşması gerekiyor Ancak, kadın çeşitli nedenlerden dolayı orgazm olmakta güçlük çektiğinde, stres devreye giriyor ve bu sorun karşısında vajinal bölgede kanlanmayı engelleyen 'adrenalin' hormonu salgılanmaya başlıyor Bunun sonucunda, kadın yine orgazm olmakta güçlük çekiyor Yani, bir kısırdöngü oluşmaya başlıyor

Vajinismus

Vajinismus, pek çok kadının karşı karşıya kaldığı bir sorun Öyle ki, ülkemizde cinsel terapi merkezlerine en sık başvurma nedenini oluşturuyor 'Vajinismus', vajinal bölgedeki kasların kasılarak cinsel birleşmeyi engellemesiyle karakterize edilen bir hastalık Bu hastalık kadınlarda da, performans anksiyetesine zemin hazırlayan bir diğer önemli unsuru oluşturuyor Ancak vajinismus şikâyetinde performans anksiyetesi ön plana çıkmıyor Çünkü vajinismus sorunundan yakınan kadın, her cinsel ilişki öncesinde 'Yine başarılı olamayacağım' kaygısıyla atağa girse de, "korku" ya da "acı hissi" daha ön plana çıkıyor

Eşlerin ereksiyon sorunu

Performans anksiyetesi, eşleri "erektil disfonksiyon" sorunu yaşayan kadınlarda da gelişiyor Bu sorun genellikle cinsel yaşamla ilgili "mitlerden", yani yanlış inançlardan kaynaklanıyor Toplumda çok yaygın görülen bir inanışa göre, erkeğin ereksiyon sorunu yaşaması, tahrik olamadığına işaret ediyor Bunun sorumlusu olarak da, onu tahrik edemediği düşünülen kadın gösteriliyor Ülkemizde çok yaygın olan bu yanlış inanç yüzünden, eşleri ereksiyon sorunu yaşayan kadınlar, öncelikle kendilerini sorumlu tutuyor Erkeğin ereksiyon sorunu devam ettikçe de, kadında bir süre sonra takıntı oluşmaya başlıyor Öyle ki, kadın önsevişme öncesinde bile 'Sertleşme olacak mı, olmayacak mı?', 'Onu tahrik edecek miyim, edemeyecek miyim?' kaygısını duymaya başlıyor Sürekli bu kaygıyla yaşayan kadında da bir süre sonra cinsel isteksizlik ve işlev bozukluğu gibi sorunlar oluşmaya başlıyor

Kıyaslanma korkusu

Artık kadınların da cinsellikte her şeyi erkekten bekleyip, pasif bir tutum takınmaları devri geride kaldı; özellikle de genç kuşaklarda Günümüzün erkekleri, cinsel yaşamda artık daha aktif ve katılımcı bir kadınla birlikte olmayı tercih ediyor Bu beklenti aslında sadece erkeklerde değil, aynı zaman kadınlarda da çok sık görülmeye başlandı İste, bu beklentilerin yayılmasıyla birlikte performans anksiyetesi de daha sık ortaya çıkıyor Çünkü günümüzün modern kadını, ön sevişmeden tutun da oral sekse, eşin ereksiyonundan boşalmasına kadar her aşamada 'mutlu' ve 'uyumlu' bir cinselliğin yaşanmasında kendilerinin de sorumlu olduklarının bilincinde Öyle ki, 'Tartışmamızın nedeni, cinsel yaşantımızda bir sorun oluştuğuna mı işaret ediyor?" diye düşünmeye başlayan kadınların sayısı da hızla artıyor Cinsel yaşama daha aktif giren kadın, zevk almaya başlayınca da, doyuma ulaşması gerektiğinin bilincine varıyor ve doğal olarak erkeklerden daha fazla performans bekliyor Günümüzde çok eşliliğin ve günlük ilişkilerin artması da, beraberinde kıyaslanma korkusunu getiriyor Çünkü insanlar artık tek eşlilikten uzaklaşmaya başladıkları için, birlikte oldukları partnerlerini diğerleriyle kıyaslamaya başlıyor

Kaygısız bir cinsel yaşam için

Performans anksiyetesi nedeniyle cinsel terapi merkezine başvuran çiftler olmasa da, cinsel işlev bozukluklarının ardında bazen bu sorun ilk sırada yer alıyor Doç Dr Cem İncesu, cinsel işlev bozukluğuyla başvuran çiftlerde performans anksiyetesi tespit ettiklerinde, bu soruna yönelik tedavi uyguladıklarını belirtiyor Bu sorun karşısında öncelikle "performans anksiyetesini" çözmeye yönelik ev ödevleri ve egzersizler veriliyor Çünkü, sorun çözülmedikçe, çiftin asıl başvurma nedeni olan 'erektil disfonksiyon' ya da 'orgazm bozukluğu' gibi şikayetler ortadan kalkmıyor Performans anksiyetesi bir çeşit 'takıntı' olduğu için tedavisi uzun uğraş ve zaman gerektirebiliyor Tedavide, psikoterapiden çok, 'ev ödevleri' ve 'egzersizler' daha ön plana çıkıyor Çünkü kişi bunu takıntı haline getirdiği için siz ne söylerseniz söyleyin, deneyimlerine odaklanmış oluyor Dolayısıyla, tedavide temel prensip, kişiye takıntılarının tersi olan deneyimlerin yaşatılması Örneğin, erektil disfonksiyon sorunu yasayan erkeklerin en büyük korkularından biri, cinsel birleşme sırasında ereksiyonlarını kaybetmeleri İşte, bu noktada çiftlere cinsel birleşmeye girmeleri yasaklanarak, sadece ilişkiden zevk almaları isteniyor Bunun sonucunda erkek cinsel birleşmeye değil, sadece zevke odaklandığı için ereksiyon sorunu ortadan kalkıyor Böylesi bir paradoks yaşatmak, cinsel işlev bozukluklarında çok güçlü bir etki yaratıyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #185
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Uyumlu cinsellik

Zaman ne kadar hızlı ilerlese ve modern anlayış yerleşse de kulaktan kulağa yayılan bazı bilgiler varlığını hala koruyor Ancak çoğu yanlış bilgiden başka bir şey ifade etmeyen bu hurafeler, cinselliğe dair olursa, bakın nasıl hatalar yapılıyor?
"Limon yedi, kızlık zarı esnek kaldı", "Oral seks hamile bırakır", "Mastürbasyon, erkeklerde güç kaybına ve kısırlığa neden olur, kadınların da bakireliğini bozar", "Cinsel ilişkiden alınan zevk, penisin boyutuyla doğru orantılıdır" vb Ne mutlu ki, günümüzün modern kadını, bu inanışların ne denli yanlış olduğunun artık bilincinde! Öyle ya, kim oral seks yaparken hamile kaldı?! Ya da kim sevgi dolu sözcükler ve duygu yüklü dokunuşlarla zirveyle tanışırken partnerinin penis boyutunu sorun yaptı?! Veya düzenli olarak mastürbasyon yaptığı için kısır kalan bir erkek tanıyor musunuz? Tabii ki, hayır!
Yıllarca doğruluğuna inandığımız pek çok düşüncenin aslında hurafeden başka bir şey olmadığını hepimiz gayet iyi biliyoruz Ancak cinsel yaşantımızla ilgili bazı soruların yanıtlarını hala bulamadık Örneğin; erkeklerin aldatma nedeni 'genleri' mi, yoksa bu, çapkınların uydurduğu bir bahane mi? Peki, ya mastürbasyon ve erotik fantezilerin ardında yatan gerçek nedir? Artık partnerimizi sevmediğimizin bir göstergesi olabilir mi? Biz de, bu yazımızda size, cinsel yaşam üzerine söylenen 6 yanlışı ortaya çıkarmak ve doğrularını tüm çıplaklığıyla gözönüne sermek için yatak odasını büyüteç altına aldık!

YANLIŞ 1

Kadınlar genetik olarak sadakate, erkekler ise aldatmaya programlanmıştır Bu cümle, tüm Kazanovaların bir bahanesi mi, yoksa biyolojik bir gerçek mi? Pek çok bilim adamı, aldatmanın kalıtımsal olabileceği olasılığı üzerinde duruyor! Bu görüşü benimseyen uzmanların teorisine göre, erkekler için önemli olan 'nicelik'! Yani erkekler, soylarının devam etmesini sağlamak amacıyla içgüdüsel olarak mümkün olduğunca çok kadını hamile bırakmak istiyor Kadınlar ise tam aksine, cinsel yaşamlarında 'niteliği' ön planda tutuyor! Onlar, özenle çocuklarına baba olabilecek en iyi genetik materyali bulmak için cinselliği yaşıyor Dolayısıyla erkekler, biyolojik çağrılarına uyarak çok sayıda kadınla ilişkiye girerken, kadınlar ise monogomide ısrar ediyor Aile terapisti Terry Burnham, "Genlerimiz" adlı kitabında, bu görüşün neden doğru olmadığını şöyle açıklıyor: 'Biz, çocuğumuzun sorumluluğunu alabilmek için biyolojik olarak uzun süre tek bir partnerle yaşamaya programlandık Ama monogaminin genetik olarak kodlanmış olması, ne kadınlar ne de erkekler için geçerli olabilir! Zaten son zamanlarda yapılan araştırmalar da bu görüşü destekliyor Öyle ki, araştırmalara göre; kadınların yüzde 42'si yaşamlarının bir döneminde eşlerini aldatmışlar! Erkeklerin yüzde 46'sının sadakatsiz olduğunu düşünecek olursak, kadınların da aldatmaya meyilli olduğu apaçık ortada!' Tabii bu rakamlar, yabancı ülkelerdeki kadınlar için geçerli! Ancak uzmanlarımıza göre, ülkemizde eşlerini aldatan kadınların sayısı da gün geçtikçe artıyor O halde, kadınların monogomiyi benimsediği nereden çıktı? Yanıtı, çok basit! Kadınlar, yüzyıllar boyunca cinsel arzularını hep gizlemek zorunda kaldı Bunun en önemli nedeni de toplum baskısıydı Bir başka neden de kadınların, ekonomik olarak erkeklere bağımlı olmaları ve evlilik dışı bir ilişkiden hamile kalma korkularıydı Ancak günümüzün modern kadını, ekonomik özgürlüğünü eline aldı, doğum kontrol yöntemleri konusunda aydınlandı ve toplum için değil, öncelikle kendisi için yaşamanın gerekli olduğunun farkına vardı! Dolayısıyla cinselliğini de korkusuzca yaşamaya başladı!

DOĞRU 1

Sadakatsizliğin genlerle pek ilgisi yok aslında Aldatmanın en önemli nedeni, hiç kuşkusuz, yeni bir maceraya doğru yol almak; heyecan, korku ve tutkunun cazibesine kapılmak Günümüzün kadınları da artık ilişkilerinde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda, erkekler kadar olmasa da macera peşinde koşabiliyor!

YANLIŞ 2

Mastürbasyon yapan, eşinden hoşnutsuzdur
Yatakta tek başına İşte, konuşulması adeta tabu olan bir konu! Öyle ya, kim mastürbasyon yaptığını çevresiyle paylaşabilir ki! Peki, ya partnerimizin zaman zaman yatakta tek başına cinselliği yaşadığını fark ettiğimizde? İşte o an beynimizi bir kurt kemirmeye başlıyor adeta! "Artık beni çekici bulmuyor mu?","Başka bir kadın mı var?" düşüncesi, hemen paniğe kapılmamıza neden olur! Oysa korkmaya hiç gerek yok! Çünkü mastürbasyon, partneriniz için aslında bir gevşeme yönteminden başka bir şey değil Yapılan araştırmalar, erkeklerin yüzde 92'sinin ve kadınların yüzde 60'ının yaşamlarının bir döneminde en az bir kez mastürbasyon yaptıklarını ortaya koyuyor Peki, tek başına seks yapmak neden daha cazip gelebiliyor? Şöyle açıklanabilir Nihayet kendinizle ve fantezilerinizle başbaşa kalabildiniz Partnerinizin ihtiyaçlarını düşünmeden, onun tepkilerine konsantre olmadan, özgürce, istediğiniz gibi hareket edebilirsiniz! Araştırma sonuçlarına göre, kadınların yüzde 83'ü mastürbasyonla orgazma ulaşıyor Bunun aksine, partneriyle cinsel ilişkiye giren kadınların zirveye ulaşma oranı ise sadece yüzde 29 Eee, hal böyle olunca da zaman zaman tek kişilik heyecanı yaşamanın ne zararı olabilir ki! Üstelik kendini tatmin etmek, cinsel açlığa işaret etmiyor; hatta yatakta her şeyin yolunda gittiğini kanıtlıyor! Nitekim seksologlar, düzenli bir cinsel yaşamın libidoyu kışkırtarak cinsel isteği arttırdığı görüşünde

DOĞRU 2

Ara sıra yaşanan 'tek kişilik heyecan' sizi korkutmasın Üstelik mastürbasyon yaparken edindiğiniz tecrübeler ve fantezilerinizden ikili ilişkilerinizde de yararlanabilirsiniz Cinsel yaşantınıza daha fazla heyecan katmak fena mı olur?

YANLIŞ 3

Başkalarıyla erotik fantezi kuran, partnerine aşık değildir
Kesinlikle doğru değil! Araştırmalara katılan pek çok erkek, Julia Roberts ile yatağa girmeyi hayal ettiklerini, kadınlar da aynı şekilde, düşlerinde Brad Pitt ile seviştiklerini belirtmiş Hadi itiraf edelim, belki barda karşılaştığımız karizmatik bir genç, belki de evimize servis getiren güleç yüzlü pizzacı Hangimiz düşüncelerimizde kaçamak yapmadık ki? Bu, eşimizin artık bize yetmediğinin bir işareti olabilir mi? Olağan durumlarda tabii ki hayır! Fantezi kurmak, düşüncelerimizde çeşitli rollere girmemizi ve pratikte yapamadıklarımızı teorik olarak uygulayabilmemizi sağlar Ara sıra zihinde yaşanan kaçamaklar ise hem kendinizin hem de partnerinizin cinsel arzusunu kamçılayabilmeniz için en iyi metot aslında Ancak bu bir süre sonra zorunluluğa dönüşmemeli! Eğer iş yerindeki arkadaşınızı düşünmeden partnerinizle sevişemiyorsanız, o zaman durum değişir! Bu, cinsel yaşantınızda ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldığınızın bir işareti olabilir

DOĞRU 3

Heyecan dolu fanteziler, cinsel birlikteliğinizin daha tutkulu yaşanmasını sağlıyor Rutinleşen cinsel yaşantınız yeniden renkli ve uyumlu bir birlikteliğe dönüşüyor

YANLIŞ 4

Aldatmak ilişkinin sonudur!
Gözyaşları, bağrışmalar, isyan ve kin Ama ilişkiye nokta koymak için gerçekten yeterli bir neden mi sizce? Üstelik aldatmanın aslında doğamızda var olduğunu biliyorken Bazen yasakların ne kadar çekici geldiğinin farkındayken Nedeni ne olursa olsun, aldatmak kabullenilmesi zor bir durum! Ama bunu büyük bir drama dönüştürmenin gereği var mı? Çevrenizde, bu sorunu aşarak yeniden tek bir kalp ve tek bir ruh olmayı başaran pek çok çift var Peki, bunu başarmanın formülü ne olabilir? Eğer ilişkiniz her konuda iyi gidiyorsa, aldatmayı, anlık olarak gelişen yanlış bir adım olarak değerlendirebilirsiniz İyi giden bir ilişkide, bu istenmeyen durum, problemlerin aşılmasını sağlayabilir Bu yüzden karşılıklı konuşmayı deneyin ve ilişkinizi gözden geçirin Aldatılan taraf sizseniz, aşmanız gereken büyük bir sorun var; o da partnerinize yeniden güven duymak! Eskisi gibi aynı değeri vermeyi başarır, kızgınlık ve acıyı yener, ona biraz olsun anlayış gösterirseniz, ayrılmanız için bir neden yok aslında Ama ilişkinizde uzun zamandır sorun yaşıyorsanız, o zaman sevinin; çünkü nihayet ayrılmak için bir nedeniniz var demektir!

DOĞRU 4

Yıpratıcı da olsa, aldatılmak herkesin başına gelebilir Ancak eşiniz sizi sık sık aldatıyorsa, onu affederek boşuna kürek çekiyorsunuz Siz en iyisi, biraz cesaret ve biraz da kararlı adımlarla yeni bir yola doğru yelken açın!

YANLIŞ 5

Partnerinizi seviyorsanız, yatakta ne istediğini bilirsiniz!
Kesinlikle doğru; ancak gerçek yaşamda değil, filmlerde! Herkes filmlerdeki kadar uyumlu ve eğlenceli bir cinsel ilişki yaşamak istiyor Yakışıklı bir erkek, güzel bir kadına aşık oluyor ya da tam tersi Bu ikili yatakta olduğu sürece izlediğimiz tek şey, bulutların üzerinde uçan ikili Üstelik de hiç konuşmadan! Peki, ya gerçek yaşamda cinsel birliktelik aynı uyum ve keyifle mi yaşanıyor? Durum, hiç de filmlerdeki gibi değil ne yazık ki! Kelimelerin yer almadığı cinsel yaşam, insanı genellikle bulutların üzerinde filan uçurmuyor! Çünkü sevgi, partnerinizin neyi sevdiğini, nelerden nefret ettiğini bilmenize yeterli gelmiyor Cinsel ilişki sırasında birbirinizle konuşmayı deneyin Böylece kelimelerin gücüyle partnerinize pek çok şey öğretebilirsiniz Oysa yatakta adeta sessiz film oynayan ikili, zevkin doruğuna ulaşmaktan mahrum kalma riskiyle karşı karşıya kalabilir!

DOĞRU 5

Çoğumuz yatakta kelimelerin gücünün farkında değiliz maalesef! Siz siz olun, uyumlu bir cinsel ilişki için kendinize engeller koymadan, sıkılmadan, ona nelerden hoşlandığınızı açıkça ifade edin Kullandığınız kelimeler ve ses tonunuzun partneriz üzerinde adeta afrodizyak etkisi yaratacağını da unutmayın!

YANLIŞ 6

Erkek sevişmiyorsa, alarm sinyalleri çalıyor demektir!
"Beni rahat bırak, başım ağrıyor" Partnerinizin dudaklarından süzülen bu kelimeler, alarm sinyalleri veriyor! Onun bu isteksizliğinin altında mutlaka ciddi bir problem yatmalı Çünkü size göre, yatakta sadece kadınların başı ağrır, erkeklerin değil! Ona, seksoloğa gitmeyi teklif etmeden önce biraz düşünün! Çünkü büyük bir olasılıkla terapiler hoşuna gitmeyecektir Ayrıca sadece sizin değil, partenirinizin de aklını pek çok şeyin meşgul edebileceğini düşünün Evet, siz yoğun iş temposu, alışveriş, ev işlerinin sorumluluğu derken aklınızı pek çok şeye birden vermek zorunda kalıyor olabilirsiniz Peki, ya partneriniz? O da iş projeleri, maddi endişeler ya da arkadaşıyla yaşanan sorunlar altında eziliyor olabilir! Bu durumda, doğal olarak cinsel yaşam, onun hayatında ilk sıralarda yer almayabilir Ama bu, sizin cinsel çekim gücünüzün azaldığı anlamına gelmez! Yapılan araştırmalar da erkeklerin zaman zaman cinsel soğukluk yaşayabileceğini destekliyor zaten Öyle ki, araştırmalara göre erkeklerin yüzde 22'si ara sıra cinsel ilişkiye karşı isteksizlik duyuyormuş Partneriniz yatakta buz kesildiğinde ne yapmanız gerektiğine gelince Güzel bir masaj, mum ışığında bir akşam yemeği, evde birlikte izlenen bir komedi filmi, partnerinizi biraz olsun rahatlatacaktır Mumlar, tütsüler ve kırmızı şarap eşliğinde yapılan köpüklü banyo keyfi de eşinizde adeta afrodizyak etkisi yaratacaktır Deneyin, pişman olamayacaksınız! Ancak, tüm çabalarınıza rağmen cinsel yaşama olan isteksizliği hala devam ediyorsa, en sevdiği iç çamaşırlarınıza bile sırtını dönüyorsa, o zaman durum ciddi demektir!

DOĞRU 6

Hepimiz zaman zaman çeşitli sorunlar altında eziliyor, cinsel soğukluk yaşayabiliyoruz Dolayısıyla partneriniz de içinde bulunduğu sıkıntılı durumu bazen yatak odasına taşıyabilir Ancak artık televizyon karşısından ayrılmıyor ve yatağa girer girmez size sırtını dönmeye başlıyorsa, bir uzman yardımı almayı düşünün

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #186
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Araç tutması


Tatil hepimizde güzel anılar, dinlence ve keyif çağrıştırır Yaz tatilinde yaşadığımız mekânlardan

uzaklaşıp Ege ya da Akdeniz kıyılarına atarız kendimizi Bazılarımız için ise yol araç tutması nedeniyle bitmek bilmez bir işkence haline dönüşüverir Hep mavi yolculuk yapmak ister ancak deniz tutar korkusuyla cesaret edemeyiz



Tıpta araç tutmasına hareket hastalığı adı verilmektedir Öncelikle neden olduğu konusunda bilgi vermek ve neler yapabiliriz konusunda bilgilendirmek tatil öncesinde yola çıkmadan yararlı olacak düşüncesindeyim

Hareket hastalığı değişik yönlerde ivmelenmeye bağlı gelişen ve ciddi bir hastalık olmamakla birlikte kişiyi rahatsız eden bir bozukluktur Her yıl iki milyon kişi bu nedenle doktora başvurmaktadır Bazı kişiler, uçağa, arabaya ve en çok da deniz taşıtlarına bindiklerinde baş dönmesi, mide bulantısı hatta kusmadan yakınırlar Tıp dilinde bu yakınmaları özetleyen ‘vertigo’ terimi Latince kökenli olup ‘dönmek’ anlamına gelmektedir Sersemlik, vertigo, hareket hastalığı denge algılarıyla ilgili sorunlardır Denge duyusu, iç kulak, gözler, derin duyular, kaslar ve eklemler ile merkezi sinir sistemi arasındaki karmaşık ilişki sonucunda oluşur Hareket hastalığı bulguları merkezi sinir sisteminin diğer sistemlerden birbiri ile çelişen iletiler alması ile ortaya çıkar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #187
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



'Güneş çarpması' öldürüyor

--------------------------------------------------------------------------------

37 dereceye kadar normal olan vücut ısısı, çok sıcak havalarda ve rutubetin arttığı durumlarda 40-41 dereceye kadar yükselebiliyor Bu durum hücrelerde özellikle de beyin hücrelerinde tahribat yapıyor Aşırı sıcağa maruz kalan bir kişinin, beynindeki ısı ayarlama merkezinin fonksiyonu bozuluyor ve 'güneş çarpması' denilen ciddi sağlık sorunu ortaya çıkıyor Bu sebeple, sıcak çarpması belirtilerine karşı uyanık olunması ve alınan tedbirlerle hasta düzelmezse doktora haber verilmesi, büyük hayati önem taşıyor


Uzmanların belirttiğine göre, ilerlemiş sıcak çarpması çok tehlikeli olup tedavi edilse bile hastaların yüzde 20'si ölüyor İyileşenlerin ise sinir sisteminde kalıcı hasarlar oluşabiliyor, denge ve koordinasyonlarının normale dönmesi aylar alıyor İlk belirtiler görüldüğünde teşhis konur ve şuur kaybından önce tedaviye başlanırsa iyileşme şansı oldukça yüksek


Sıcak çarpmasının ilk belirtilerini, 'Çok yüksek ateş (40-41 derece), terleyememe, komaya kadar giden sinir sistemi bozuklukları, halsizlik, baş ağrısı, baş dönmesi, kusma-bulantı, nabız hızlanması ve cildin kuruması' olarak sıralayan uzmanlar, 'Algılama ve koordinasyon yeteneğinin azalması, görme netliğinin bozulması, göz çukurlarının belirginleşmesi ve bilincin kaybolması' gibi ileri belirtiler ortaya çıkar çıkmaz derhal doktor çağırılması gerektiğini kaydediyor


Uzmanlar, böyle bir vakayla karşılaşıldığında, hastanın hemen serin ve hava akımı olan bir yere alınması gerektiğini ifade ederek, "Sıkı giysileri gevşetilmeli Hastanın solunumu kontrol edilmeli (Gerekirse hava yolu açılıp suni solunuma başlanmalı) Hasta su veya vantilatörle soğutulmaya çalışılmalı Ateşi 39 dereceye düşünceye kadar soğutma işlemine devam edilmeli Acil olarak hastaneye götürülmelidir" önerisinde bulunuyor


Mecburiyet olmadıkça, güneş sıcaklığının en belirgin olduğu 1100-1500 saatleri arasında dışarıya çıkılmaması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, özellikle çocuklar, yaşlılar, kalp ve şeker gibi kronik hastalığı olanların buna özellikle dikkat etmeleri gerektiğini bildiriyor


Uzmanlar, aşırı sıcaklarda bol sıvı ve mineral içeren içecekler tüketilmesi gerektiğini belirterek, "Kalp hastalığı veya hipertansiyonu olup tuzsuz diyet alan kişiler dışında gıdalarla tuz alımı arttırılmalıdır Tuz kısıtlaması olanlar ise sıvı ve tuz kaybı yönünden çok dikkatli olmalıdır (Susamamış olsanız bile sık sık su için çünkü susamak vücudunuzun su ihtiyacını belirten güvenli bir işaret değildir) Alkollü içecekler kullanmayın Hafif yemekler, sulu yiyecekler (meyve, salata, çorba vb) yenmeli Yağlı ağır yemeklerden ve tıka basa yemekten kaçınılmalı" diyorlar


İnce, açık renk ve bol giysiler giyilmesi gereğine de işaret eden uzmanlar, "Giysiniz güneş ışığının sizi yakmasını önlesin ama terletip su kaybettirmesin Geniş kenarlı şapka giyin, yüzünüz doğrudan güneş altında kalmasın Sık sık duş yapıp serinlemeye çalışın Dışarıda aktif olarak çalışması gerekenlerin mümkün oldukça güneş altında korunmasız kalmamaya, ağır eforlardan kaçınmaya ve sık sık, bol bol sıvı tuzlu gıdalar almaya daha çok dikkat etmeleri gerekir" ifadesini kullanıyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #188
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Oral sex



Oral seks bir kişinin cinsel organlarıyla diğer kişinin ağzı arasındaki temasla olan ilişkidir

Ağız ve cinsel organlar vücudun kolayca uyarılabilen erojenik bölgeleridirVe temas haline geçmeleri de kişilere zevk verirBütün memelilerde karşı cinslerin birbirlerini ağız yoluyla uyarması vardır denilebilinir(mesela erkek köpeğin dişinin vajenini koklaması ve yalaması gibi,atlardada erkeğin çiftleşmeden önce dişinin vajenini yalayarak dişiyi ilişkiye hazır hale getirdiği görülür )

Neden oral seks: - ağızın ve cinsel organların hassas erojen bölgeler olması,ve birbirlerine verdikleri uyarının ve zevkin yoğun olması bu buluşmayı kaçınılmaz yapmaktadır

- En önemli avantajlarından bir taneside gebeliğe neden olmaması yüzünden çiftler tarafından rahatlıkla kullanılmaktadır

- Bakireliğin önemli olduğu toplumlarda bu yolla bakirelik korunmuş olmaktadır

- Erkek te veya kadın da kendi cinsel organını partnerinin ağzında görmekte bir haz yaratmaktadır

Kadının erkek cinsel organını ağzıyla uyarması: Felliato; latinca fellare (emmek) fiilinden türemiştirErkek cinsel organlarını yalamak,emmek,öpmek anlamında kullanılır
Erkeklerin tamamına yakını penislerinin emilmesinden ve bu şekilde boşalmaktan hoşlanırlarKadınların bir kısmıda partnerlerini bu şekilde uyarmaktan ve boşaltmaktan hoşlanır Kadın erkeğini ağzıyla uyarırken genelde onun nasıl hoşlandığını sorar veya yaptığı hareketlere dikkat ederek hangilerinden daha fazla zevk aldığına dikkat ederek kendini yönlendirirAynı zamanda ellerinide penis etrafına sararak daha fazla uyarı sağlayabilir Dikkat edilmesi gereken dişlerin penise acı veya zarar vermemesidirKadın partnerini bu şekilde boşaltabilir veya yeterli uyarı sağladıktan sonra cinsel ilişkinin başka biçimlerien geçebilirler Kadın isterse erkeğin spermlerini yutabilir, erkekler bundan inanılmaz psikolojik haz duyarlar , sperm yutmakla hamile kalınmaz Normal koşullarda sağlıklı bir erkekte sperm hastalık taşımaz

Kadında veya erkekte bulaşıcı bir hastalık varsa bu oral seks sırasında bulaşabilir

Erkeğin kadın cinsel organını ağzıyla uyarması: Cunnilingus; latince cunnus - vulva(kadın da vajen dudakları) ve lingere:yalamak anlamındadır
Erkeğin kadın cinsel organlarını yalaması ve emmesi anlamında kullanılır Kadının özellikle klitorisi öpmeye,yalamaya ve emmeye aşırı derecede duyarlıdırErkek kadının vajen girişini,vajen dudaklarını,klitorisi yalayarak onu uyarır,cinsel birleşmeye hazırlar veya bu şekilde boşaltabilir ,veya ilişki öncesi birkaç kez bu şekilde boşaltarak daha sonra ilişkiye girebilirlerCinsel ilişkide erkeğin kadın boşalmadan boşaldığı durumlarda kadını bu şekilde boşaltabilirve erkek sertliğini kaybedip ilişkiye devam edemediği zamanlarda kadını bu şekilde rahatlatabilir
Erkekte kadının nasıl hoşlandığını sorabilir ve ona göre yönlenebilir gene dikkat edilmesi gereken nokta dişlerin kadına zarar vermemesidir
Vajene hava üflemek gibi şeylerede kadına ağrı veya acı verebilir Uyarı sırasında kadının vajeninde ıslanma artmakta vajenden sallgılana sıvılar dışarı doğru gelmektedir, normalde bunlar zararsız ve mikrop taşımayan sıvılardır ve erkeğe yutması halinde dahi zarar vermeze (eğer bir enfeksiyon yoksa)
oral seks öncesi kadını vajen daha temiz olsun diye vajen içinin sabunla yıkaması vajene zarar verebilir kayganlaşmayı zorlaştırır
## Normal yani akıntısı olmayan bir kadının kendine has bir vajen kokusu vardır, bu kokuya ''kasolet'' adı verilir ve bu koku erkeklere çekici ve cinsel uyarıcı gelir, bazı kadınlarsa tam tersini düşünür, erkeğin bundan rahatsız olacağı fikrine kapılırlar , bu gereksiz ve yersiz bir endişedirYapılmaması gereken bir şeyde o kısımlara sprey sıkmak veya parfüm sürmektir, hem oranın yapısını bozar hem de erkeğe acı bir tat verir
Vajene bir şey sokulmadan yapılan oral seks bakirelerde kızlık zarına zarar vermez

Her aydaki gebe kadına da oral seks yapmanın ne bebeğe nede çiftlere zararı yoktur, eğer düşük veya heyecanın doktor tarafından yasaklandığı özel bir durum yoksa tabiiki

Kişiler oral sekste birbirlerine daha fazla zevk veren pozisyonları bulup geliştirebilirler

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #189
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



'Dalmak' için nelere dikkat etmeli?

--------------------------------------------------------------------------------

Dalgıçlık, günümüzde 'dalma donanımı' ve bir ekiple yapılan gözde bir spor ve hatta bir meslek oldu Ancak dalgıçlık dikkat edilmezse tehlikeli bir spor olabilir

Denizlerin derinlikleri yüzyıllardan beri insanların ilgisini çekmiştir Geçmişte daha çok nefes tutularak yapılan dalgıçlık, günümüzde 'dalma donanımı' ve bir ekiple yapılan gözde bir spor ve hatta bir meslek olmuştur

İnsanlar hiç bir alet kullanmadan 20-40 metre derine dalabilmektedirler, ancak 30 metreden daha fazla derine inme ciddi tehlikeler de beraberinde getirir Nefes almayı, görmeyi sağlayan ve vücut ısısının düşmesini önleyen dalma donanımı ile çok daha derinlere inmek mümkündür, ama bu dalışların ölüme kadar gidebilen çok ciddi tehlikeleri olduğu unutulmamalıdır

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof Dr Ahmet Rasim küçükusta, son yıllarda giderek daha çok insan tarafından yaygın olarak yapılan bir uğraş haline gelen dalgıçlık, dalma ile ilgili sağlık problemleri ve kazaların da armasına yol açtığına dikkat çekiyor

Bunların çoğu, dalgıçlık konusunda yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan acemi kişilerde görüldüğünü ifade eden Küçükusta, "İyi eğitim almış tecrübeli dalgıçlarda da zaman zaman çeşitli problemler ortaya çıkabilmektedir" dedi

Dalmaya bağlı sağlık sorunlarının çoğu panik, yorgunluk, alkollü olarak dalma ve dalma donanımının yetersizliğinden kaynaklanır

Dalmaya bağlı sağlık sorunlarını 5 başlık altında toplayabiliriz:

-Mekanik hasarlar

-Azot narkozu

-Akciğer yırtılması

-Hava embolisi

-Dekompresyon hastalığı

MEKANİK HASARLAR

Derine inildikçe çevre basıncı artar ve bu basınç değişikliği vücut dokuları ve sıvılarına da yansır Üst solunum yolları infeksiyonu, sinüzit ve orta kulak iltihabı olanlarda, hava içeren kulak ve sinüs boşluklarında negatif basınç gelişerek burada kan ve sıvı toplanmasına neden olur Şiddetli ağrıya neden olan bu durum, deneyimsiz bir dalgıçta şaşkınlık ve paniğe neden olurBundan dolayı, kulak hastalıkları ve sinüzüti olanlar bu rahatsızlıklarını tedavi ettirmeden asla dalmamalıdırlar

Dış kulak yolundaki hava sıkıştıkça, soğuk su kulak yoluna girerek kulak zarını etkiler ve baş dönmesine neden olur

Orta kulaktaki havanın sıkışması durumunda ise, kulak zarı içeri doğru çöker, ağrı, işitme kaybı ve huzursuzluğa yol açar Bu şikayetler, kapalı gırtlağa karşı nefes verme çabası (ıkınır gibi yaparak) ile düzeltilebilir

Dalgıçlarda en sık rastlanan tablo orta kulak baro-travmasıdır Belirtileri, basınç hissi, giderek artan işitme kaybı ve baş dönmesidir Kulak zarı birden yırtılabilir ki, o zaman da ağrı tamamen geçer

Her iki kulaktaki basınç artışlarının farklı olması ise, bulantı, kusma ve şaşkınlık haline neden olur Bu durum, suyun akciğerlere kaçması ve boğulmaya kadar gidebilir

AZOT NARKOZU

Derinlere indikçe akciğerlerdeki azot gazı basıncı artar ve azot akciğer damarlarına geçerek kanla tüm vücuda dağılır Azot daha çok yağlı dokularda depolanır Azot depolanan dokunun hacmi hafifçe artar Bu artış sinir zarlarında olduğunda çok önemlidir, çünkü buradaki azot miktarı fazlalaştıkça sinir iletisi de bozulmaya başlar ve giderek de tamamen kesilir

Komprese edilmiş hava ile dalanlarda, sinir iletisindeki bozulma 20 metreden itibaren kendini gösterir ve 45 metrenin altında da tehlike başlar Azot narkozu birkaç dakika içinde gelişir ve dalgıç tarafından her zaman farkedilmeyebilirDalan kişide sarhoşluk, dalgınlık, umursamazlık hali vardır ve giderek şuur kaybı gelişir

Böyle bir durum hissedildiği zaman, dalgıç hemen 45 metrenin üzerine getirilmeli ve hava yerine helyum-oksijen gazları karışımı solutulması gerekir Böyle kişilerin doğrudan hemen su yüzeyine çıkarılması sakıncalıdır

AKCİĞER YIRTILMASI

Dalmanın en ciddi ve en sık rastlanan zararlarından biridir ve birkaç metrelik derinliklerde bile meydana gelebilir Daha çok, panikleyen ve hızla yukarı çıkarken nefeslerini tutan deneyimsiz dalgıçlarda rastlanan bir durumdur Tüm deneyimli dalgıçlar, serbest çıkışlarda sürekli olarak nefes verirler

Akciğer yırtılmasının belirtileri öksürük, nefes darlığı ve solunum yollatı kanamsıdır Ses kısıklığı, yutma güçlüğü, ensede veya göğüs kemiği arkasında dolgunluk da olabilir Bu belirtiler, yukarı çıkarken veya su üstüne çıktıktan sonra da gelişebilir

Akciğer yırtılmasıyla ortaya çıkan hava akciğer zarları arasında birikebeileceği gibi (pnömotoraks), deri veya deri altı dokularda da toplanabilir (ciltaltı amfizemi)

Tedavi, 2-3 gün sürekli oksijen verilmesidir Akciğerlerdeki yırtık kendiliğinden tamir olur Akciğer zarları arasındaki hava fazla ise, göğüs boşluğuna tüp takılması gerekir

HAVA EMBOLİSİ

Zedlenen akciğerlerden çıkan hava, kan dolaşımına karışırsa, hava embolisi meydana gelir Yetersiz eğitim, uygunsuz araç kullanımı, su altında gelişen ani durumlar veya dalma sırasında dalgıcın havayı korumak amacıyla soluğunu tutması sonucu oluşur

Hava embolisi oldukça hızlı gelişir ve beyin damarlarının hava kabarcıkları ile tıkanması sonucu çeşitli belirtiler oluşur: Sarhoşluk hali, el ve ayaklarda karncalanma ve uyuşukluk, kişilik değişiklikleri, konuşma bozuklukları, güçsüzlük ve felçler, kas kasılmaları, şuur kaybı Böyle bir durumda kişi derhal sol tarafı üzerine baş aşağı gelecek şekilde yatırılır, kalça yukarı kaldırılır Bu pozisyon, gaz kabarcıklarının beyine gitmesini güçleştirir Aynı zamanda hemen oksijen de verilmelidir

DEKOMPRESYON HASTALIĞI

Bu hastalık halk arasında vurgun adıyla bilinir Dalan kişi su latında uzun süre kaldığında, vücudunda fazla miktarda azot çözünür Bu kişi, aniden su yüzeyine çıkarsa, hücre içi veya hücre dışı vücut sıvılarında önemli miktarda azot kabarcıkları oluşur ve bunların miktarına göre vücudun hemen her yerinde hafif veya ağır zaralar ortaya çıkar

Dalgıç denizin derinliklerinde kaldığı sürece vücudun dışındaki basınç, çözünmüş gazları sıvı şekilde tutmaya yetecek bir şekilde bütün vücut dokularını sıkıştırır Dalgıç aniden su yüzeyine çıkarsa, vücudun dışındaki basınç sadece 1 atmosfer olur ve bu sırada vücut sıvılarının içindeki basınç vücudun dışındaki basınçtan daha fazladır Bu yüzden çözünmüş durumdaki gazlar kabarcık hailine gelirler

Vurgunun belirtileri, çıkıştan sonraki birkaç dakika ile birkaç saat içinde ortaya çıkar Nadiren de belirtilerin görülmesi için 6 saatten fazla zaman geçmesi gerekir

Vurgunun belirtileri şunlardır: Deride kaşıntılı lekeler, kas ve eklemlerde şiddetli ağrılar, duyu bozuklukları ya da felçler, şiddetli yorgunluk, göğüste rahatsızlık, öksürük, nefes darlığı, şok ve şuur kaybıdır

Vurgunun tedavisi 'basınç odası' adı verilen özel bir odada yapılır Dalgıç deniz dibinde çok derinde ve uzun süre kalmış ise, basınç odasında saatlerce kalması gerekir Tedaviye belirtilerin görülmesinden sonraki ilk 6 saat içinde başlanmalıdır Önce, 25-3 atmosfer basıncındaki oksijen 2-4 saat süreyle verilir ve daha sonra belirtiler giderilinceye kadar tedaviye devam edilir

Daldıktan sonraki 12 saat içinde uçağa binenlerde vurgun ihtimali çok yüksek olduğundan, dalgıçların 12 saat geçmeden uçağa binmeleri son derecede sakıncalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #190
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Mevsim değişikliklerine dikkat

--------------------------------------------------------------------------------

Uzmanlar, mevsim değişikliklerinde birçok yenilikler yapmamız gerektiğini belirtiyor Hava sıcaklığının artmasıyla birlikte uzmanlar özellikle beslenme konusunda dikkatli olunmasını istiyor


Mevsim dönüşlerinde ağır çalışmaların yavaşlatılması veya günün en serin zamanında yapılması öneriliyor Hafif, açık renkli kıyafetlerin ısıyı ve güneş ışınlarını yansıttığını ve vücut ısısını korumasına yardımcı olduğunu belirten uzmanlar, "Sentetik kıyafetler yerine pamuklu kıyafetler tercih edilmelidir Protein gibi metabolik ısı üretimini ve aynı zamanda su kaybını artıran yiyeceklerden kaçınılmalıdır Vücudumuz serin kalmak için suya ihtiyaç duyar Kendinizi susamış hissetmiyor olsanız dahi bol bol su tüketin Alkollü içecekleri içmeyiniz Doktor tarafından önerilmemişse tuz tabletlerini almayın Güneş altında fazla kalmayın" tavsiyelerinde bulunuyor Özellikle hava ısısının yüksek olduğu dönemlerde bol bol sıvı alınması gerekiyor Sıvıdan kasıt öncelikle su, taze meyve suları, soda, bitki çayları gibi sıvılar olabilir Toplam miktar ise 2 litrenin altında olmamalı

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #191
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



AĞIR ET YEMEKLERİ VE YAĞLI YİYECEKLER

Beslenmede ise bazı düzenlemeler yapmamız gerekiyor Ağır et yemekleri ve yağlı hamur işlerinin hem günlük tempoyu yavaşlattığını hem de tansiyon ve kalp hastalıkları riskini artırdığını ifade eden uzmanlar şu önerilerde bulunuyor:


"Yemek seçerken çok dikkatli olunmalı Öncelikle ağırlıklı olarak sebze ve meyve tüketmeliyiz Hem bol sıvı içerirler, hem de bolca vitamin ve mineralleri vardır Bunların her öğünümüzde mutlaka olması gerekiyor Yine soframızdan hiç eksik olmayacak yoğurt ve ayran gibi süt ve türevleri olmalıdır Tansiyonu sıcaktan düşenler tuzlu ayran içmeli Enerjiyi tamamlamak açısından karbonhidrat yeteri kadar alınmalıdır Çünkü fazlası sıcakla birlikte uyku yapabilir Et ve türevlerinin sebzenin içinde olmasını tercih edin Fazla yağlı etler ve fazla et, kalp krizi riskini artırabilir Ter bezlerimizin daha fazla çalıştığı şu dönemlerde daha az baharatlı yemekleri tercih edin Böylece kendimizde ağır kokuların oluşmasını da engellemiş oluruz Bu hem başkalarına hem de kendimize olan saygımız bakımından önemlidir Yumurta gibi alerji yapan yiyecekleri çocuklara yaz döneminde gün aşırı veya iki günde bir vermek gerekir Çocuklarda yaz dönemine bağlı olarak iştahsızlık oluşabilir Çocukları yemek konusunda zorlamak yemek fikrinden tamamen uzaklaşmalarına neden olabilir Çok zorlamadan az ve sık beslenmelerini sağlamak gerekir"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #192
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



KLİMALAR DOĞRU KULLANILMALI

Ev ve işyerlerindeki klimaların yanlış kullanımının çeşitli sağlık sorunlarına neden olabileceğini de belirten uzmanlar, "Klimalar alerjik zatüreye ve Legionella pnömonisi dediğimiz zatüre tipine neden olabilirler Alerjik zatüreye, klima sistemlerinin nemlendirme bölümlerinde üreyen küf mantarları yol açar Akut alerjik zatüre küf mantarları bulunan havanın solunmasından 4-6 saat sonra ateş, baş ve kas ağrıları, halsizlikle gribal enfeksiyon gibi başlar, daha sonra da öksürük, balgam, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi gibi akciğerlerde belirtiler ortaya çıkar Kronik alerjik zatüre ise sinsi olarak yavaş yavaş gelişir, tipik belirtisi de nefes darlığı, yorgunluk ve kilo kaybıdır Bu hastalıkların tedavisi için hastanın alerjenle temasının kesilmesi gerekmektedir Klimalar yüz felci, burun kanaması ve üst solunum yolu hastalıkları da yapabilirler Özellikle üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmiş kişiler ile çocuk ve yaşlılar klima kullanımına çok dikkat etmelidir Yanlış kullanım sinüzit rahatsızlığı olan kişilerde göz dibi iltihabı, beyin iltihabı ve akciğer problemlerine yol açar Orta kulak rahatsızlığı geçirmiş kişilerde yüz felci, işitme sorunları gelişir" açıklamasını yaptılar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #193
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



Sıcak sendromu nedir?


Sıcak sendromları, hava sıcaklığı 32° C'nin nisbi nem %60 üzerine çıktığında görülmeye başlar Yaşlılarda, damar setliği ve kalp yetersizliği olanlarda, şeker hastalarında, alkoliklerde ve idrar söktürücü ilaç kullananlarda daha sık rastlanır

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof Dr Ahmet Rasim Küçükusta, sıcak sendromlarının, organizmanın henüz sıcaklara uyum sağlayamadığı, sıcak dalgasının ilk günlerinde daha fazla görüldüğünü ve ve daha tehlikeli olduğunu açıkladı

Organizmamızın dış ortam ısısının yükselmesine karşı en önemli savunma araçları, derideki damarların genişlemesi ve terleme ile sıvı kaybedilmesidir Terleme devam ettiği sürece, yeterince su ve tuz almak şartıyla çok yüksek ısılara tahammül etmek mümkündür Nem oranı yükseldiğinde, terleme ile olan sıvı kaybı azalmaya başlar ve böylece sıcak çarpması ihtimali artar

Organizma sıcaklara 1-2 hafta içinde uyum sağlar Buna Tıp dilinde aklimatizasyon ismi verilir Bu durumda, hem terlemek daha kolaylaşır ve hem de terle atılan sodyum miktarı da azalır

Sıcak sendromları ağırlık sırasına göre sıcak krampları, sıcak bitkinliği ve sıcak çarpması şeklinde sıralanabilir, ama bunlar çoğu zaman birbiri içine karışmış olarak görülür

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #194
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



SICAK KRAMPLARI

Çok kullanıldığı için kol ve bacak ve karın kaslarında daha sık görülür Kramplar, kısa fakat tekrarlaycı ve can yakıcıdır Vücut ısısı normaldir ve hasta normal veya fazla miktarda terleyebilir


Sıcakta yapılan efordan sonra dinlenemye geçildiği zaman başlar Soğuk bir duş da krampların ortaya çıkmasına neden olabilir Karın kaslarındaki kramplar yanlışlıkla mide delinmesi sanılabilir

Bu krampların nedeni, terleme ile kaybedilen su ve tuzun sadece su içilerek karşılanmasıdır Bundan dolayı da bu hastaların kanında sodyum düşük bulunur Ağır kramplar kas hasarlarına neden olabilir

Tedavi: Hastanın serin yerde isitirahat etmesiyle kramplar hafifleyebilir Bu şekilde düzelmeyenlere, tuzlu su içirilmeli veya damar yoluyla tuzlu serumlar verilmelidir Bu krampların önlenmesinde risk altındaki kişilerin litresinde 25 gram (yarım çay kaşığı) tuz eritilmiş sıvılardan içmeleri önerilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)

Eski 05-17-2008   #195
rock_alltime
Varsayılan

Cevap : Sağlık Makaleleri (Arşiv)



SICAK BİTKİNLİĞİ

Sıcak sendromlarının en çok rastlanan türüdür Sıcağa üç günden fazla maruz kalanlarda daha sık görülür Belirtilerin nedeni, kalp damar sisteminin aşırı sıcaklara yeterli cevap verememesinden kaynaklanır Vücut ısısı genellikle yükselmiştir

Sıcak bitkinliğinin başlıca iki türü vardır:

Su kaybının ön planda olduğu sıcak bitkinliği: Sıcak çarpması riski daha fazladır Çok yaşlı, bebek, düşkün ve zeka geriliği olup da susuzluklarını yeterince ifade edemeyenlerde görülür Fazla terleyip de az su içenlerde de rastlanabilir Bu hastaların kanında sodyum yüksek olarak bulunur

Başlıca belirtileri, aşırı susama hissi, yorgunluk, halsizlik, sinirlilik ve konsantrasyon bozukluğudur Vücut ısısı 39° C'a kadar çıkabilir

Tuz kaybının ön planda olduğu sıcak bitkinliği: Nedeni, terleme ile kaybdilen su ve tuzun sadece su içilmesiyle karşılanmasıdır

Aşırı halsizlik, yorgunluk, baş ağrısı, baş dönmesi, kas krampları ortaya çıkar Bazı hastalarda iştahsızlık, bulantı, kusma ve karın ağrıları da görülebilir

Hastaların bitkin bir görünümleri vardır Derileri solgun, soğuk ve nemlidir Tansiyon düşük, nabız hızlıdır Ateş normaldir

Tedavi: Hasta derhal serin bir yere alınır ve yatar durumda tutulur Tedavi belirtilerin ve bulguların ağırlığına göre düzenlenir Böbrek fonksiyonları normal olduğu için, tuzlu serumlar verilebilir Kesin istirahat şarttır

Bu önlemlere rağmen ateşleri yükselmekte olan hastaların derhal hastaneye kaldırılmaları gerekir

SICAK ÇARPMASI

Acil tedavisi gereken, çok ciddi, yaşamı tehdit eden bir tablodur Nedeni, vücudumuzdaki ısı düzenleyen sistemin, organizmanın yeterli ısı kaybını sağlayamaması sonucu vücut ısısının 41°C üzerine çıkmasıdır Bir çok hayati organın(kalp, beyin, böbrek, karaciğer) fonksiyonları bozulabilir

Ani olarak ortaya çıkan baş ağrısı, baş dönmesi, konuşma bozukluğu, baygınlık, hallüsinasyon(hayal görme), konvülziyon (havale) ve komaya kadar giden merkezi sinir sistemi belirtileri ile başlar

Sıcak çarpmasının iki türü vardır:

Klasik sıcak çarpması: Yaşlılarda, damar setliği, kalp yetersizliği, şeker hastalığı olanlarda ve alkoliklerde daha sık görülür Sıcak dalgaları boyunca, kalp krizi ve kalp yetersizliğine bağlı ölümlerde büyük artışlar olur Diüretik(idrar söktürücü), beta-bloker(kalp ve tansiyon ilacı), antihistaminikler(allerji ilacı) ve bazı sinir ilaçlarını kullananlar da artmış risk altındadır

Sıcak çarpması, öncü bir belirti olmaksızın birdenbire başlar Bilinç kaybı erken bir işaret olabilir Baş ağrısı, baş dönmesi, baygınlık, karın ağrıları görülebilir Ateş yüksekliği ve bitkinlik çok tipiktir Makattan ölçülen vücut ısısı 41°C üzerindedir ve vücut iç ısısıs 44°C'yi geçebilir Deri sıcak, kuru ve kızarmıştır Nabız hızlı, solunum zayıf ve yüzeyeldir Kaslar gevşer, refleksler azalır Tansiyon genellikle düşüktür Tablonun ağırlığına göre, uyku halinden derin komaya kadar giden farklı dercecelerdeki belirtiler vardır

Efora bağlı sıcak çarpması: İşçilerde, çiftçilerde, askerlerde, sporcularda, kazan dairesi ve dökümhane çalışanlarında görülür

Belirti ve buluları klasik tiptekine benzer En önemli klinik fark, bu hastaların terleyebilmeleridir Bundan dolayı da, vücut iç ısısı çok yüksek olmasına rağmen deri aldatıcı olarak soğuktur Bu grupta, böbrek yetersizliği, yagın damar içi pıhtılaşma ve kas hasarı bulguları daha sık ve ağırdır

Tedavi: En önemli husus, sıcak çarpması olanların erken tanınmaları ve derhal soğutulmaya başlanmalarıdır Çok sık yapılan tehlikeli yanlışlardan biri, şuuru kapalı olan bir hastaya sıvı içirilmeye çalışılması ve soğutulmaya başlanmakta gecikilmesidir

Hasta hemen gölge bir yere alınmalı ve elbiseleri tamamen çıkarılmalıdır Vücut yüzeyi ıslatılmalıdır (hortumla, soğuk suya batırılmış süngerle, duş yaptırılarak) Bir taraftan da hasta vantilatörle hava verilerek suyun buharlaşması sağlanmalıdır Bunlar, hemen uygulandığında bazı hastaların kendilerine gelmeleri mümkündür

Hastalar, air-conditionlu ambulanslarla en kısa zamanda bir hastaneye ulaştırılmalıdır Soğutma işlemine hastane koşullarında buz-su banyolarında devam edilmelidir Bu hastalar yoğun bakım ünitelerinde takip ve tedavi edilmelidir

SICAK SENDROMLARINA KARŞI ÖNLEMLER

-Çok gerekli değilse sokağa çıkmayın(özellikle saat 11-16 arası)

-Açık renk, bol, pamuklu kıyafetler giyin

-Geniş çeperli şapka ve güneş gözlüğü kullanın

-Şemsiyeden yararlanılabilir

-Efordan kaçının

-Sindirimi kolay yemekleri tercih edin

-Ağır, yağlı kızartmalardan kaçının

-Bol su için(ayran, soda)

-Meyve, sebze ve salatayı bol yiyin

-Alkol kullanmayın

-Fazla kahve ve çaydan uzak durun

-Sigara içmeyin

-Sık sık duş alın

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.