Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahlak, felsefede

Felsefede Ahlak

Eski 08-21-2006   #1
dehşet
Varsayılan

Felsefede Ahlak



AHLAK (MORALITE, ETİK)

Ahlak, bireyin hayatının gayesinin ne olması gerektiğini tayin eden, bu gayeye erişmek için nasıl bir seyir tutturması gerektiğini gösteren, faaliyetleri sırasında yapmak zorunda kalacağı tercihlerde kendisine rehberlik edecek değerler hiyerarşisini ve prensipleri nasıl elde edeceğini gösteren bir sistemdir
Felsefenin bir dalı olan ahlak, aynı zamanda bir bilimdir En genel anlamında bilim, realitedeki olguları keşfetmek ve onları ilişkilendirilmiş bir sistem içinde sınıflamak için kullanılan bir metodolojidir Belirli bir bilimin tanımını belirleyen -yani, o bilimin alanını, diğer bilimlerden ayırt eden- şey; o bilimin, realitenin hangi yönlerini anlamaya çalıştığı hususudur Başka bir deyişle, "realitedeki hangi spesifik olgular bu bilimi gerekli kılmıştır?" sorusuna verilecek cevap, bir bilimin tanımını belirler Bir bilim olarak ahlak, realitenin insan denen spesifik olgusuyla, onun davranışlarıyla ilgilidir
Bir felsefe dalı olarak ahlak, aşağıdaki sorulara nasıl yaklaşılacağını belirler:
a) İnsan hayatının amacı ne olmalıdır?
b) Bu amaca erişmek için hangi araçları kullanmalı, hangi faaliyetlerde bulunmalıdır?
c) Faaliyetleri sırasında yapmak zorunda kalacağı tercihlerde, kendisine rehberlik edecek değerler sistemi ne olmalıdır?
Bir bilim olarak ahlak, bu değerler sistemini keşfetmek ve tanımlamak için çalışır
Ahlak felsefelerinin temel sorusu; genellikle, "Hangi değerler sistemi?" olmuştur Bu soruyla yola çıkmak, rasyonel bir ahlakın keşfini engellemiştir Rasyonel bir ahlak, şu soruyla başlar:
İnsan, neden bir değerler sistemine sahip olmalıdır?
Bu temel soru, başka bazı soruları içerir:
a) İnsanın ahlaka sahip olması, tercihe bağlı bir şey midir; yoksa, maddi realitenin zorunlu kıldığı objektif bir ihtiyaç mıdır?
b) İyi veya kötü kavramları, realitedeki olgularla bağlantısız, onlardan türetilmemiş, onlarla desteklenmeyen keyfi icatlar mıdır; yoksa realitedeki bir olguya mı dayanırlar, insan tabiatının değişmez özelliklerince mi gerekli kılınmışlardır?
c) Ahlak, kişisel arzuların, kaprislerin, sosyal kuralların, ilahi emirlerin dikteleri tarafından mı tanımlanmalıdır; yoksa aklın keşfettiği bir sistem mi olmalıdır?
"İnsan, neden bir ahlak sistemine sahip olmalıdır?" sorusunu temel almayan, yani ahlakın maddi realitedeki temelini araştırmayan filozofların kurdukları ahlak sistemleri, -"realitedeki olgularla uyumsuz" anlamında-irrasyonel oldu; değerler dünyası ve maddi olgular dünyası diye iki ayrı dünya varsaydı Başka bir deyişle, bu filozoflar, ahlak ile bilim arasında bir uçurum gördüler Onlara göre: ahlak, bir şeyin ne olması gerektiği, bilim ise, ne olduğu sorusuyla ilgiliydi
İnsanın neden bir ahlaka, yani bir değerler sistemine sahip olmak zorunda olduğu sorusunu ortaya atıp cevapla***** bir ahlak felsefesi tanımlayan ilk filozof, Ayn Rand oldu Ancak bu sorunun sorulması ve cevaplandırılması sayesinde; rasyonel, bilimsel, objektif bir ahlakın keşfi ve tanımlanması mümkün oldu Büyük filozof Aristo bile, ahlakı tam bir bilim olarak görmemiş ve kendi ahlak sistemini, zamanının örnek ve bilge kişilerinin yapmayı tercih ettikleri şeyler üzerindeki gözlemlerine dayandırmıştı; onların neden o işleri yaptığını ve neden kendisinin bunu örnek davranış ve bilgelik olarak değerlendirdiğini cevaplandırmamıştı

21 AHLAK VE DEĞERLER

Doğru soruyla yola çıkılması ve bu sorunun cevaplandırılması sürecinde rasyonel bir ahlak doktrini tam olarak formüle edilebildi
Yanlış soruyla yola çıkan irrasyonel ahlakçılar, "ahlakın otoritesi kim olsun?" konusunda, yani "değerleri kim veya ne belirlesin?" konusunda ayrılarak, şu üç irrasyonel ahlak doktrinini savunurlar: mistik ahlak, sosyal (toplumsal) ahlak ve sübjektivist ahlak

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #2
dehşet
Varsayılan


11 Ahlak Doktrinleri

Rasyonel ahlak doktrini; ahlakı gerekli kılan olgunun, insanın objektif tabiatı olduğunu; ahlakın nihai otoritesinin, hiçbir "tabiat-üstü" güç veya "toplumsal" bir otorite değil, realitedeki olgular olması gerektiğini kabul eder Rasyonel ("Objektivist") ahlak doktrinin içeriği, rasyonel-egoizmdir Bu kitapta, savunulan ahlak doktrini, budur
Ahlak üzerindeki en büyük tekel, geleneksel olarak mistik ahlak doktrinine ait oldu Mistik ahlak doktrinine göre: ahlak, insanın keşfedeceği bir şey değildir; ahlakın ne olduğu ve müeyyideleri, "tabiat-üstü" bir otorite tarafından belirlenmiştir; insan bunlara uymak zorundadır
Ahlakın neden objektif bir ihtiyaç olduğunun araştırılmamış oluşu, ahlakın ne olması gerektiği konusunda, görünüşte mistisizme rakip, fakat esasta aynı irrasyonellikte ahlak doktrinleri doğurdu Bunlardan en çok taraftar bulanı sosyal (toplumsal) ahlak doktrinidir Ahlak konusunda mistisizmin geleneksel tekelini yıkmak isteyen bazı filozoflar, iddialarına göre, rasyonel, bilimsel, din-dışı bir ahlakı tanımlamaya giriştiler Fakat yaptıkları iş, mistiklerin ahlak doktrinlerini aynen kabul edip, bu doktrinlerin haklı kılınmasında dayanılan otoriteyi değiştirmekten ibaret oldu: Tanrı yerine Toplum (veya "Kamu yararı" veya "Halk Yararı" veya "Devlet Yararı" veya "Sınıf Yararı" veya "Millet Yararı" vs)
Geleneksel mistik, tartışılmaz "Tanrı Buyruğu"nu iyinin standardı ve ahlakın kaynağı olarak kabul etmişti Toplumsal ahlakçı neomistik, bunun yerine "toplumun iyiliği"ni koydu ve bir kısır döngüye düştü: "iyinin standardı, yani bir şeyin iyi olup olmadığını anlamakta kullanacağımız ölçüt, o şeyin toplum için iyi olup olmadığı hususu tarafından belirlenir" Bunu kabul etmek teoride ve pratikte şu anlamlara geldi:
a) "Toplum" herhangi bir ahlak prensibinin üstündedir, çünkü o ahlakın kaynağı ve standardıdır
b) "İyi," "Toplum" ne isterse, neyi kendi refah ve zevkine uygun görürse odur
Ahlakın kaynağını, "tabiat-üstü" bir otoriteden, aynı derecede mistik bir şekilde ele alınan başka bir otoriteye değiştirmek, mistik ahlak yüzünden yüzyıllardır acı çekmiş insanlığın kaderinde bir şey değiştirmedi Nasıl ki, mistik ahlakta, "Tanrı" yeryüzünde bilfiil iş icra etmediğinden, onun adına davranma "yetkisini" gasbetmiş -Kilise ve rahipler gibi- bazı kurumlar ve insanlar, bu ahlakı yeryüzü şartlarına göre yorumlamışlarsa; toplumsal ahlak içinde de, "toplum" diye bir maddi vücut olmadığından (toplum sadece birden fazla bireysel insanı temsil eden soyut bir isimdir) onun adına davranma "yetkisini" gasbetmiş -Hanedan, Parti, asiller, diktatörler, partililer gibi- bazı kurumlar ve insanlar, bir yandan kendilerini ahlaktan muaf tutarken, öte yandan diğer insanların ahlakını, yani hayatlarının ne olması gerektiğini belirlediler
Görüldüğü gibi, "Tanrı" yerine "toplum"un konmasında, rasyonel (akli) hiçbir şey yok Fakat bir çok filozof, bu işin kötü sonuçlarına bakıp, aklın yenik düştüğünü, ahlakın aklın kuvveti dışında olduğunu, insanın akıldan ve "Tanrı"dan başka bir şeyin rehberliğinde davranması gerektiği fikrine vardılar Bu şey ne olmalıydı? Çeşitli cevaplar verildi: inanç, içgüdü, sezgi, ilham, duygular, kişisel zevk, arzu, keyif Özetle: kapris Bir kapris, bir insanın sebebini bilmeden ve bilmek de istemeden duyduğu bir arzudur Geçmişte olduğu gibi bugün de; bir çok filozof için, ahlakın nihai standardı kapristir Kavga kimin kaprisinin kabul edilmesi gerektiği alanında kopmaktadır: her bireyin kendisinin mi, toplumun mu, diktatörün mü, yoksa Tanrı'nın mı? Modern ahlakçılar, -üzerinde kavga ettikleri hususlar bir yana- bir konuda sessiz ve sinsice anlaşmışlardır: ahlak sübjektif bir konudur, herkes kendi keyfine göre ahlaka yaklaşmalı, realite olgularının tesbiti ve akıl yürütme gibi objektif aletlere, ahlak tartışmalarında yer verilmemelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #3
dehşet
Varsayılan


12 Değer Doktrinleri

Rasyonel bir ahlak içinde, değerlerin standardının ne olacağı konusunda, yani "iyi"nin nasıl tayin edileceği konusunda, rasyonel bir değer doktrini (objektivist değer doktrini) de formüle edilebildi
Bu konuda yine ayrılan irrasyonel ahlakçılar, iki irrasyonel değer doktrinini savunurlar: Bizatihici değer doktrini ve Sübjektivist değer doktrini
Bizatihici değer doktrinine göre; bir şeyin veya bir faaliyetin değer olarak kabul edilmesini belirleyen şey, iyilik, bazı şeylerin ve faaliyetlerin tabiatında bizatihi mevcuttur; iyilik, bağlam ve sonuçlardan bağımsız olarak, bu faaliyetleri yapan ve buna konu olanlara gelecek fayda ve zararlara bakmaksızın orada bulunur Bu doktrin açısından, "iyi" kavramı, bu iyiden yararlanacak olandan, "değer" kavramı da, değerlendirecek olandan koparılmıştır
Bizatihici doktrin açısından; iyi, sanki insan bilinciyle muhasebe edilemeyecek bir realitede ikamet etmektedir
Sübjektivist değer doktrinine göre; iyi ile realitedeki olgular arasında hiçbir ilişki yoktur; iyilik, insan bilincinin bir ürünüdür; duygular, arzular, içgüdüler veya kaprislerle yaratılmıştır; sadece "keyfi bir postülat"tır veya "duygusal bir taahhüt"tür
Sübjektivist doktrin açısından, iyi, sanki realiteyle hiçbir bağlantısı olmadan, insan bilincinin içinde ikamet etmektedir
Objektivist değer doktrinine göre; iyi, ne "bizatihi şeyler"e, ne de insanın duygusal hallerine ait bir sıfattır; iyi, realitedeki olguların, insan bilinciyle, rasyonel bir değer standardına göre muhasebe edilmesi yoluyla tayin edilir; iyi, realitenin insanla ilgili bir veçhesidir; yani, iyi, insanın icat edeceği değil, yerini keşfedeceği bir şeydir Rasyonel bir ahlakın değerleri, ancak böyle bir objektivist temel üzerinde belirlenebilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #4
dehşet
Varsayılan


13 İrrasyonel Değer Doktrinleri ve Pratik

Bizatihici veya sübjektivist doktrin (veya bunların karışımı) her diktatörlüğün, mutlak devletin felsefi temelini teşkil eder İster bilinçle savunulsun, isterse bilinç-altı bir kabullenmeyle uygulansın; ister bir filozofun yazdıklarında açıkça yer alsın, isterse bu filozofun fikirlerinin sıradan insanın duygularında yankılanması halinde ortaya çıksın; bu doktrinler, insanları, iyiliğin, insan zihninin değerlendirmelerinden bağımsız olduğuna, dolayısiyle zor yoluyla yaratılabileceğine inandırırlar
Bir insan, iyiliğin, bazı faaliyetlerin tabiatında mevcut olduğuna inanırsa, başka insanları bu faaliyetleri yapmaya zorlamakta tereddüt etmeyecektir Bu faaliyetlerin doğurduğu insani fayda ve zararların önemli olmadığına inanırsa, yaratılan bir kan denizini de önemsiz görecektir Bu faaliyetler ile bu faaaliyetlerin kime iyilik olsun diye yapıldığı hususunu birbirinden kopuk görürse, "yüce bir iyilik" elde etmek için katliam yapmayı, nesil söndürmeyi, jenositi de ahlaki bir görev olarak görecektir
Bir Robespierre'i, bir Hitler'i, bir Stalin'i üreten şey, bizatihici değer doktrinidir Nazi görevlisi Adolf Eichmann, jenosit suçundan yargılandığı Kudüs'teki mahkemesinde, "bizatihi-şeyler" filozofu Kant'ın felsefesini benimsediğini ve bu felsefeye uygun davranarak sadece "vazifesini" yaptığını belirtmişti
Bir Hitler ile bir Stalin'in eylemlerindeki benzerlik, asla bir tesadüf değildir Alman felsefesinin babalarından Kant, tarihin kişilerden-bağımsız bir süreç olduğunu söylemişti; daha sonraki kuşaklardan Alman filozofu Hegel, Kant'tan öğrendiği bu nosyonu tekrarladı; daha sonraki kuşaklardan Alman filozofu Marx da, Hegel'den öğrendiği bu nosyonu tekrarladı Onlara göre, insanlar, ister istemez bu süreçte yer alan piyonlardır Kant'tan köklenen ve insanla ilgili konumlarında aslen aynı olan çeşitli modern felsefe ekolleri arasındaki gayrı-asli farklar, Nazism ve Marksizmin pratikteki uygulamaları arasındaki gayrı-asli farklara tekabül etti

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #5
dehşet
Varsayılan


14 İrrasyonel ahlak doktrinlerinin içeriği: Altrüizm

Yaklaşım yöntemleri değişik olan mistik ve sosyal ahlak doktrinleri aynı içerikten ibarettir: altrüizm (özvericilik)
Altrüizme göre:
a) "İnsanın kendi hatırına yaşama hakkı yoktur"
b) "Başkalarına hizmet varoluşunu haklı kılan tek sebeptir"
c) "Kendini, başkalarına feda etmek en büyük görev, erdem ve değerdir"
d) "Başkalarının çıkarına yapılan bir faaliyet iyidir; kendi çıkarına yapılan bir faaliyet kötüdür"
e) "Başkalarının çıkarı, her halü karda kendi çıkarın üzerine konmalıdır"
Altrüizmi, başkalarının haklarına saygı, diğergamlık, iyilikseverlik, cömertlik, insanperverlikle karıştırmamak gerekir Bunlar ahlaki birinciller değil, sonuçlardır; üstelik altrüizm bunları imkansız kılan bir doktrindir; kendini küçük gören, kendini inkar eden, kendinden feragat eden, kendini tahrip eden insan, insan olarak yaşayamaz ki, başkalarına yararı olabilsin
Altrüist ahlak, kökeni kabile hayatında olan bir fenomendir Prehistorik insan, tabiata ve başka kabilelere karşı fiziken hayatta kalabilmek için, kabilenin (başkalarının) koruyucu gücüne sığınmak zorundaydı Bir birey olarak varkalması düşünülemezdi Altrüizmin medeniyet çağlarında da devam etmesi, fiziki sebeplerden değil, psikolojik sebeplerdendir: zihni kapasitelerinin gelişmesini, algısal düzeyde durdurmuş olanlar, realiteyi kavramsal bir bilinçle kavrayamayanlar, realiteye karşı onları "koruyacak" bir liderlikten yoksun olarak, realite içinde fonksiyon edemezler Kendini-feda doktrini, onlara küçültücü gelmez; çünkü, hiçbir benlik duygusu, hiçbir kişilik değeri geliştirmemişlerdir Neyi feda etmelerinin istendiğini bile bilmezler; entellektüel bütünlük, gerçek sevgisi, kişisel olarak seçilmiş değerler, rasyonel fikirler gibi şeylerden haberleri olmamıştır O yüzden rasyonel-egoizm diye birşey duyduklarında, akıllarına ilk gelen imaj, acıktığında kendi kabiledaşını yiyen bir yamyam olacaktır
Bütün düsturları ve tarihi performansı incelendiğinde görülecektir ki, altrüist ahlak doktrini, yüzeydeki iddialarının aksine, insana karşı, akla karşı, yeryüzünde elde edilebilecek insani mutluluk ve başarıların her şekline karşı, hayata karşı, derin bir nefretin ifadesidir
Sübjektivist ahlak doktrinlerinin bir içeriğinin varlığından bahsetmek bile zordur; duygular, içgüdüler, sezgiler gibi, aklın dışındaki herhangi bir şey, sübjektivist ahlakın içeriğini belirler İçerik adına sübjektivist ahlak doktrininde bulunan tek şey, altrüist madolyonun öbür yüzüdür; sübjektivist ahlak doktrini şunu ilan eder: "tabiatı ne olursa olsun, kendi çıkarına yaptığın bir faaliyet, iyidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #6
dehşet
Varsayılan


215 İrrasyonel ahlak doktrinleri ve pratik

Bu üç irrasyonel ahlak doktrininin hayata düşman karakteri sadece içeriklerinde değil, yöntemlerinde de karşımıza çıkar
Mistik ahlak doktrini, ahlakın değer standardının, mezardan ötesi için, "tabiat-üstü" başka bir boyutun kanun ve gereklerine göre tesbit edildiğini; insanın yeryüzünde günahsız kalmasının, yani ahlak sahibi olmasının imkansız olduğunu, üstelik durumun böyle olmasının suçunun ona ait olduğunu; bu suçun, yani yerine getirilemeyecek bir ahlakın kurallarını yerine getirmemiş oluşunun cezasını, burada ve "tabiat-üstü" boyutta çekeceği öncülü üzerine kurulmuştur
Sosyal ahlak doktrini, "Tanrı" yerine "toplum"u ikame ederek temelde yeryüzündeki hayatla ilgili olduğunu iddia ederse de; bu hayat, insan hayatı değildir, bir bireyin hayatı değildir; bahsettiği hayat, kollektivite dediği vücutsuz bir bütünlüğün hayatıdır; kollektivite ise, her insan için kendisi dışındaki herkes demektir Bireyin ahlaki görevi: kollektiviteden -daha doğrusu, kollektivite adına iş gördüğünü söyleyenlerden- gelen her talebi karşılamak ve ilişkide olmayı seçmediği başkalarının her ihtiyacına koşmak zorunda olan, benliksiz, sessiz, insan haklarından mahrum bir köle olmaktır
Sübjektivist ahlak doktrini ise, bir ahlak doktrini olmaktan ziyade, ahlakın gerekliliğinin inkarıdır Daha da fazlası, realitenin inkarıdır; sadece insan realitesinin değil, bütün realitenin inkarıdır Ele avuca sığmaz bir Heraklit evreni kavr***** inanan sübjektivistler için; insana, hiçbir objektif davranış prensibi gerekmez; bir şeyi iyi veya kötü olarak görmesi, kendi bileceği iştir; her insanın kendi kaprisi, onun ahlak standardıdır
İrrasyonel ahlak doktrinleri, öylesine imkansız bir ahlak tanımlar ki; hem ahlaki olmak ve hem de hayatta fonksiyon edebilmek imkansız zannedilir Hangi insan, hem altrüist ahlakı benimseyip tatbik eder ve hem de hayatta kalabilir? Başkalarına fedakarlık en ahlaki görevse; neden gözünün tekini, böbreğinin tekini, kolunun tekini vs, nakledilebilecek bir köre, böbrek hastasına, kolsuza bağışlamıyorsun? Neden, senden daha değerli olduğuna "toplum" tarafından "referandum"la karar verilmiş tanımadığın bir Bay X'e kalbini naklettirip ölmek istemiyorsun? Neden ürettiğin herşeyi, onu üretmeyi seçmeyenlerle paylaşmıyorsun?
Uygulanamaz (irrasyonel) bir ahlakı benimsemek, insanı ahlaksız olmaya mahkum eder İnsanın ahlakla ilgili öğrendiği ilk şey, ahlakın kendi hayatının düşmanı olduğu inancı olur Ahlakının dediklerini dinlese yaşamaması gerekir; yaşamak istese, o yaşamın hayati erdemlerini (aklilik, üretkenlik, kendine-saygı-ve-güven) mahkum etmiş bir ahlaka aykırı davranmış olur İrrasyonel bir ahlakta, pratik olan herşey "kötü" olarak tanımlanırken; "iyi," "ahlaki" olarak tanımlanan hiçbir şey ise, pratik değildir Ortada kalan tek seçim, ahlaklı olmak ile hayatta kalmak arasındadır Pratik olmak, besin, giyecek, barınak bulmaktır, amaca ulaşmaktır, başarmaktır, neşelenmektir, hayatta kalmaktır Pratik olmamak, aç kalmak, amaca varamamak, başaramamak, talihsizlik-dışı sebeplerle mutsuz olmak, imha olmaktır Ahlaki olmak pratik olmamak demekse; o ahlak, hayata düşmandır
İrrasyonel ahlak doktrinlerinin en caniyane sonucu; gerçek ahlakı insan hayatından kovmak oldu Ahlak kanunlarının, yaşama, üretme işiyle hiçbir ilişkisi olmadığı, tersine o işe bir engel ve tehdit teşkil ettiği; insan mevcudiyetinin, keyif isterse her şeyi yapmanın makbul olduğu bir ahlaksızlıklar cangılından ibaret olabileceği inancı böyle doğdu Yaşamak için gerekli erdemlerin kötülükler olarak mahkum edilmesi, gerçek kötülüklerin ise, yaşamak için gerekli pratik araçlar olarak görülmesi böyle mümkün oldu Pratik olmadığı için "iyi" ilan edilen şeyin, kendini-feda-etmek işinden başka bir şey olmadığının farkına varmayıp, kendine-saygı-ve-güven işini pratik saymamak; pratik olduğu için "kötülük" diye ilan edilen şeyin, üretmek olduğunun farkına varmayıp, soygunculuğu pratik saymak böyle mümkün oldu
Böyle bir ahlaksızlık cangılında, kimse ne tam kötü olabilir, ne de tam insan gibi yaşayabilir Dürüst olduğunda, enayi gibi hisseder; kandırdığında, utanç ve korku hisseder Mutlu olduğunda, neşesi suçluluk duygusuyla gölgelenir; cefa çektiğinde, ıstırabı, bu durumun onun kendi tabii durumu olduğu duygusuyla daha da ağırlaşır Hayran olduğu insanlara acır, çünkü onların mutlaka başarısızlığa uğrayacağına inanır; nefret ettiği insanlara gıpta eder, çünkü onların yaşama işini daha iyi başardıklarına inanır Alçak bir insan karşısında güçsüz hisseder; çünkü, kötülüğün kazanacağına, ahlakiliğin iktidarsızlık olduğuna, pratik olmadığına inanır

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #7
dehşet
Varsayılan


22 DEĞERLERİN REALİTEDEKİ KÖKENİ

Rasyonel bir ahlakı tanımlamak için atılacak ilk adım, insanın neden bir değerler sistemine sahip olmak zorunda olduğunu kanıtlamaktır
"Değer," bir canlının elde etmek ve/veya muhafaza etmek için uğrunda davrandığı şeydir "Değer" kavramı, irrasyonel ahlaklarda olduğu gibi, boşlukta asılı bir soyutlama değildir, başlıbaşına bir anlam ifade etmez Realitedeki olgulara tekabül eden "değer", daima şu iki soruya verilecek cevaplarla anlam kazanır: bu değer, kime yarayacaktır ve ne elde etmeğe yarayacaktır? Ki bu sorular, bir amaca giderken çıkan alternatifler karşısında davranmaya muktedir bir canlının, biyolojik bir varlığın bulunduğunu varsayar
Evrendeki temel alternatif, varolmak veya yokolmak arasındadır; ve bu alternatif, sadece canlı organizmalar için söz konusudur Cansız maddelerin varoluşu hiçbir şarta bağlı değildir; onlar, şekil değiştirerek de olsa daima vardır Canlıların varoluşu ise, belirli bir davranış tarzı içinde olup olamadıklarına bağlıdır Yiyecek bulamayan hayvan, köklerinden, yapraklarından gerekli maddeleri alamayan bitki ölür; çünkü, yaşamaları için gerekli değerlerden birini (besin) elde edememişlerdir Yaşayan her organizma, sürekli olarak yaşam ve ölüm alternatifiyle karşı karşıyadır Yani, yaşamak canlılar için otomatik bir hadise değil, canlının kendisinin başlatıp sürdürdüğü bir eylemlilik halidir Bir canlı, bu eylemi başaramazsa ölür; elementleri evrende kalır "Değer" kavramını mümkün kılan kavram "yaşam" kavramıdır Bir değerden, şeylerin iyi veya kötü olduğundan bahsedebilmek, sadece canlılar açısından mümkündür
Bir canlının hayatta kalması iki faktöre bağlıdır: birincisi, çevresinden elde ettiği maddeler; ikincisi, bu maddeleri uygun bir şekilde kullanmak üzere kendi bünyesinin ortaya koyduğu eylem Buradaki uygunluk hali, hangi standart açısından söz konusudur? Bu standart o canlının hayatıdır; yani, o canlının hayatta kalması için gerekli olan şeyler uygundur
Bir canlının bu konuda yapabileceği hiçbir seçim yoktur: hayatta kalması için neyin gerekli olduğunu, o canlının tabiatı, yani ne tür bir canlı olduğu gerçeği belirler Tek hücreli bir hayvanın zarı, besin geçirmez hale gelirse ölür veya bir insanın kalbi durursa ölür Her canlının bünyesi, hayatı devam ettirmek için sürekli çalışmak zorundadır; yani hayat, her canlının nihai değeridir
Bütün değerler, nihai değere varmak için bir araçtır Bir başka deyişle, nihai değer, başka bütün değerlerin standardıdır Yani, bir canlının hayatı, o canlının değer standardıdır: hayatını mümkün kılan, geliştiren şey iyidir, hayatını tehdit eden şey kötüdür Hava, bir insan için iyidir, fakat ancak havasız bir ortamda yaşayabilen bir tek hücreli canlı için kötüdür
Nihai bir amaç olmaksızın hiç bir amaçtan bahsedilemez Değerler hiyerarşisinin tamamı, başlı-başına bir amaç olan nihai bir hedef istikametinde kurulur
Bazı felsefelerde, nihai amaçlar ve değerler ile realitedeki olgular arasında hiç bir bağ tesis edilmez Realiteden kopuk, boşlukta gezen değerlerden bahsetme sakatlığı, irrasyonel bir felsefenin alameti farikasıdır Tekrar edelim: canlıların varolması ve yaşayabilmesi olgusu, değerleri gerekli kılar ve nihai değer, canlının hayatıdır
Değerleri, sadece realitedeki olguların gerekli kıldığı gerçeği, değer yargılarının sağlamasını yapabileceğimiz tek referans sistemini belirler: realitedeki olgular Bir canlının ne olduğu olgusu, onun nasıl davranması gerektiğini belirler
İnsan, "değer" kavramını ilk defa nasıl keşfeder? "İyi veya kötü" konusuyla en basit anlamında nasıl tanışır?
İnsan, zevk veya acı olarak tesir bırakan ilk fiziki duyumlar sayesinde "değer" kavramıyla tanışır İnsan bilincinin gelişmesi sürecinde, duyumlar, bilgilenmenin olduğu gibi değerlendirmenin de ilk aşamasını teşkil eder
Zevk veya acı hissetme kapasitesi insanda doğuştan mevcuttur; insanın tabiatının bir parçasıdır Bu konuda yapabileceği bir seçim yoktur: insan mutlaka acı ve zevk duyabilen bir yaratık olarak dünyaya gelir Ayrıca fiziki olarak neyin zevk, neyin acı vereceğinin standardı konusunda da bir şey yapamaz; bu bellidir Nedir bu standart? Hayatı
İnsanın ve bu kapasiteye sahip diğer canlıların vücudundaki acı-zevk mekanizması, organizmanın hayatını koruyan otomatik bir muhafız gibi çalışır Acı hissetmek, tehlikeye işaret eden bir ikaz sinyalidir; organizmanın yanlış bir hareket çizgisi izlediğini gösteren veya gerektiği şekilde işlemesini önleyen bir şeyin varlığını haber veren veya düzeltmesi gereken bir duruma maruz kaldığını bildiren bir mesajdır Bunun en iyi izahını, çok az rastlanan bir hastalıkta görebiliriz Bazı çocuklar, hiç bir ağrı-acı hissetme mekanizmasına sahip olmadan doğarlar; neyin onları yaralayabileceğini kendiliğinden keşfedemezler; hastalıklarda acı duymazlar; bu tür insanlar, genellikle uzun yaşayamaz; çünkü, küçük bir kesik, ölümcül bir enfeksiyona sebep olabilir, önemli bir hastalık artık çok geç olana kadar keşfedilmeden kalabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #8
dehşet
Varsayılan


221 Aşağı-seviyeli canlılar ve değerler

Bitkiler gibi basit organizmalar, otomatik fiziki fonksiyonları sayesinde hayatta kalabilir Bir ağaç, hiçbir iradi çaba göstermeden, kökleriyle aldığı maddeler ve yapraklarıyla yararlandığı güneş ışınları yoluyla, bu girdiler mevcut oldukça ve bu kanallar açık kaldıkça, otomatik olarak hayatta kalır Hayvanlar gibi daha üst seviye organizmalar ise, otomatik olarak hayatta kalamaz: ihtiyaçları karmaşıktır ve bu ihtiyaçları gidermek için girişebilecekleri eylem tarzlarının sayısı, bir çoktur Fiziki fonksiyonları, dış çevreden temin edilen maddeleri otomatik olarak vücuda yararlı hale koyar; fakat bu maddeleri temin edemez Bunları temin etmek için, yüksek seviyeli organizmanın bilinç denen yeteneğe ihtiyacı vardır Bir bitki üzerinde büyüdüğü topraktan, gerekli maddeleri elde eder Bir hayvan bunları avla***** elde eder Bir insan ise bunları üreterek elde eder
Bitkinin eylem biçimini seçmek gibi bir sorunu yoktur; yöneldiği amaçlar, otomatik ve fıtridir (doğuştandır), tabiatı tarafından belirlenmiştir Mineraller, su, güneş ışığı, bitki için elde etmesi gerekli değerlerdir; değerlerinin bunlar olmasını, onun tabiatı belirler; ve bu değerleri otomatik bir eylemler dizisi ile elde eder Fiziki ortamdaki değişikliklere uygun olarak -don, kuraklık vs- bazı bitkiler değişime uğrama kapasitesine sahiptir; fakat, bu değişim de otomatiktir Yani, bir bitkinin hayatta kalması ile kalmaması arasında, o bitki açısından bir alternatif yoktur: organizmasında mevcut fonksiyonlar, otomatik olarak onun hayatta kalması doğrultusunda çalışır; bu fonksiyonlar, bitkiyi tahrip etmek için çalışamaz

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #9
dehşet
Varsayılan


22 Yukarı-seviyeli canlılar ve değerler

Daha yüksek seviyeli organizmalarda, hayatta kalmak için mevcut eylem alanı daha geniştir Bu genişlik, organizmanın bilincinin menziliyle doğru orantılıdır Bilinci olan canlıların alt-seviyeli olanlarında, sadece duyu yeteneği vardır ki; bu yetenek, onların eylemlerini yöneltmeğe ve ihtiyaçlarını karşılamağa yeterlidir Bir duyum, dış dünyadan gelen bir stimulusun duyu organında ürettiği otomatik bir tepkidir; bir duyum, onu doğuran stimulus sürdüğü müddetçe duyulur; stimulus bitince duyum biter Mesela, görülen bir cisim, o cisim ortadan kaybolunca veya yeterli ışık olmayınca görülmez olur Duyumlar otomatik bir sonuçtur, otomatik bir bilgi şeklidir; yani, gerekli ışık oldukça ve göz açık kaldıkça karşıdaki cisim görmeden edilemez; olmayan bir cisim de, istense de görülmez Duyum yeteneğinden daha ileri bir mekanizmaya sahip olmayan bir organizma, vücudundaki zevk-acı mekanizmasının rehberliğiyle davranır; yani, böyle bir canlı, otomatik bilgilere, dolayısiyle otomatik bir değerler sistemine sahiptir Bu canlının hayatı, davranışlarını yönelten değer standardıdır Kendisine açık olan davranış biçimleri yelpazesi içinde, otomatik olarak hayatını sürdürecek biçimde davranır; kendini tahrip edecek bir şekilde davranamaz
Daha yüksek seviyeli organizmalar ise çok daha güçlü bir bilinç biçimine sahiptir: duyumları muhafaza etme yeteneği, yani algılama yeteneği Bir "algı", yaşayan bir organizmanın beyni tarafından otomatikman muhafaza edilen ve beyindeki diğer bilgilerle bağlantılandırılan bir gurup duyumdur Algılar, sadece stimuluslardan değil, varlıklardan (bütünlüklerden), şeylerden haberdar olma yeteneğini sağlar Bir hayvan, yalnızca o an hissettiği duyumlarının değil, algılarının rehberliğinde davranır Davranışları, tek tek, ayrı stimuluslara karşı, tek tek ve kopuk tepkiler olarak değil, karşısındaki algısal realitenin bütünsel haberdarlığıyla beslenen eylemler biçiminde doğar Yani, hayvan, halihazırda mevcut algısal somutlukları kavrayabilir, algısal, otomatik çağrışımlar yapabilir; fakat, daha ileri gidemez Avlanma ve gizlenme gibi özel durumlarda ne yapacağına dair bazı hünerleri, yüksek seviyeli hayvanların anne-babaları yavrularına öğretebilir Fakat, bir hayvanın, öğreneceği bilgi ve hünerlerin ne olacağı hakkında herhangi bir seçim yapma imkanı yoktur; bunlar, sadece nesilden nesile tekrarlanır Yine, bir hayvanın davranışlarını yönelten değer standardının ne olacağı konusunda da bir seçeneği yoktur: duyumları ona otomatik bir değerler sistemi sağlar; yani, duyumları, ona, neyin iyi neyin kötü olduğuna dair, başka bir deyişle, neyin ona yararlı neyin zararlı olduğuna dair, otomatik bir bilgi sistemi sağlar Bir hayvanın bilgisini geliştirmek veya bir şeyi bilmekten kaçınmak gibi bir gücü yoktur Bilgisinin ve duyumlarının yetersiz olduğu durumlarda, yok olur Hızla gelen bir aracın önüne çıkmasına engel içgüdüleri olmayan bir hayvan, bunu yaparsa, ölür Fakat, bir hayvan, hayatta kaldığı sürede, kendi otomatik hayatta kalma mekanizmasının emniyetiyle yaşar: kendi bilincini askıya alamaz; algılamamak gibi bir seçim yapamaz; kendi iyiliğini görmezden gelemez; kötüyü seçerek kendi yıkımı için çalışamaz

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #10
dehşet
Varsayılan


23 İnsanın Tabiatı ve değerler

İnsanın böyle bir otomatik hayatta kalma mekanizması yoktur Hiç bir otomatik bilgisi, hiçbir otomatik davranış çizgisi, hiçbir otomatik değer sistemi yoktur Duyuları ona, neyin iyi neyin kötü olduğunu, neyin hayatına yararlı, neyin zararlı olduğunu, hangi amaçlar peşinde hangi araçlarla gitmesi gerektiğini, hayatının hangi değerleri gerekli kıldığını ve onları nasıl elde edeceğini söylemez Bütün bu sorulara verilecek cevapları, kendi bilinci sağlamak zorundadır; fakat, bilinç otomatik olarak çalışmaz İnsan, yeryüzünde yaşayan en yüksek seviyeli canlı türüdür; yani, bilincinin elde edebileceği bilgilerin hiçbir sınırı yoktur Fakat, insan aynı zamanda, bilinci olan diğer canlılar arasında, bilinçli olarak kalmak konusunda hiçbir garantiyle doğmayan tek canlıdır İnsanı, bilinçli olan diğer yüksek seviyeli canlılardan tefrik eden hususiyet, insan bilincinin iradi olmasıdır
Nasıl ki, bir bitkinin gövdesindeki fonksiyonlardan doğan otomatik değerler, bitki için yeterlidir, ama hayvan için yetersizdir; aynı şekilde, bir hayvan bilincinin duyusal-algısal mekanizmalarının sağladığı otomatik değerler, bir hayvanı yöneltmeğe yeterlidir, ama insan için yetersizdir İnsan davranışları ve hayatta kalma sorunu, kavramsal bilgiden türetilen kavramsal değerlerin rehberliğini gerekli kılar Fakat, kavramsal bilgi, otomatik olarak elde edilmez
Kavramlar insan zihninde nasıl doğar? Bir çocuğun zihninde doğan ilk kavram nasıl oluşur? Çocuğun ilk kavramı, iki veya daha fazla somut şeyin, diğer şeylerden, spesifik karakteristik(ler)e sahip oluşlarıyla ayırd edilebilmesi sayesinde zihnen tecrit edilmesi ve spesifik bir tanım altında birleştirilmesi ile doğar Burada söz konusu olan, ayırt edici yanın veya tanımın mükemmel olarak tesbit edilebilmesi değildir Çocuk, "insan" diye bir kavramdan bahsedince, belki sadece "iki ayaklılığı" ayırt edici özellik olarak kullanır ve buna dayanan bir tanıma sahiptir; fakat, bu kavramı teşkil ederken, doğru bir işlem yapmaktadır; bilgisi geliştikçe, "insan" kavramının gerçek ayırt edici yönünü bulup, ona uygun bir tanıma sahip olacaktır
Somut şeylere işaret eden kavramlardan kalkarak, benzer bir işlemle soyut kavramlar, soyut kavramlardan da, yine benzer bir işlemle daha soyut kavramlar teşkil edilir Bir lisandaki her kelime bir kavrama, yani sınırsız sayıda somut şeye veya sınırsız sayıda başka kavrama işaret eder Duyular yoluyla edindiği algısal materyali kavramlar içinde; kavramları, daha geniş kavramlar içinde organize edebilen bir canlı olan insan, sınırsız miktarda bilgiyi kavrayıp saklayacak bir kapasiteye sahiptir Bu kapasite sayesinde, herhangi bir anın algısal olarak bilinmesinden çok daha ötede bir zamana uzanan bilgileri elde edebilir İnsan duyu organları otomatik çalışır; insan beyni, bu duyu bilgilerini, algılar halinde otomatikman bütünleştirir; fakat, algıların, kavramlar halinde bütünleştirilmesi, yani soyutlama ve kavram-teşkili işi, ilkel düzeyler ötesinde otomatik değildir
Kavram-teşkili, "masa," "sandalye," "sıcak," "soğuk" gibi basit soyutlamaları yapabilmek ve konuşmaktan ibaret değildir Kavram-teşkili, insan bilincinin, işletim yöntemidir "Kavramlaştırma" adını verdiğimiz bu yöntem, rasgele izlenimlerin pasif bir şekilde kaydedilmesini değil, aktif bir süreci ifade eder Bu sürecin işlevi:
a) İzlenimleri, kavramsal terimlerde anlayıp teşhis edebilmek;
b) Her olayı, her gözlemi, kavramsal bir bağlama yerleştirebilmek;
c) Algısal materyaldeki ilişkileri, farklılıkları, benzerlikleri kavrayıp; onları, yeni kavramlar halinde soyutlayabilmek;
d) Akıl yürütülebilmek; yeni sorular sorup, yeni cevaplar bularak, bilgiyi sürekli büyüyen bir şekilde tutabilmektir
Bu sürecin adı düşünmektir; ve bu süreci yöneten ve kavramlar vasıtasıyla çalışan yeteneğin adı akıldır
Akıl, duyu organlarının sağladığı materyali algılayan, teşhis eden, zihne bütünleştiren veya böyle bir süreçle zihinde üretilmiş kavramları bilincin kullanımına getiren yetenektir Bu yetenek, otomatik olarak işlemez; akıl kullanmak için, herhangi bir insanın akıl kullanma eylemini seçmesi gerekir; insan, gayret göstererek düşünür İnsan, hayatının her anında ve her konu üzerinde, düşünmekte veya düşünmekten kaçınmakta serbesttir Düşünmek, tam ve odaklanmış bir teyakkuz gerektirir Bir insanın bilincini odaklaması, konsantre olması, ancak iradi bir çabayla mümkündür
Her insanın önünde iki tür hayat mevcuttur Realitenin tam olarak kavranması görevine zihnini aktif ve gayeli olarak odaklayabilen, yani realiteyi kavramsal olarak anlayabilen ve bu gayreti idame ettirebilen kişi, -verili tarihsel bağlamda mümkün olduğu ölçüde- bütün insani potansiyelini değerlendirebileceği bir hayat yaşar İkinci tür hayat, bu zahmeti göstermeyen kişinindir ve irrasyonellik diye tanımlanan hal budur İnsan, kavramlaştırıcı bir bilinç düzeyine erişmeyi seçmezse; bilinçlerinin kullanımına iki alet kalır: zihinlerindeki otomatik, algısal, hayvani fonksiyonlar ve kavramsal düzeye gelebildikleri kısa sürelerde edindikleriyle rasgele programlanmış bir duygusal mekanizma Sürekli düşünmek işini seçmeyen bu insan, kendisini yarı-bilinçli bir uyurgezer haline getirir; kontrolsuz bir duyusal-algısal mekanizmanın ve bazan rasgele yaptığı bölük-pörçük çağrışımların insafında yaşayan, içinde bulunduğu anda ortaya çıkan tesadüfi stimuluslara tepki göstermekten ibaret bir davranış biçimi içinde bulunan bu kişi, ancak insan-altı bir hayat sürdürebilir
Zihnini odaklamayı seçmeyen bir insan, kelimenin insan-altı anlamında bilinçli sayılabilir; çünkü, -üst-seviyeli hayvanlar gibi o da- duyumlar ve algılar yapabilir Fakat, kelimenin insani anlamında, odaklanmamış bir zihin, bilinçli değildir; realiteden tam haberdar olmak ve bu realiteyle baş edebilmek için, yani insanın insan olarak hayatta kalması için gerekli eylemleri yönetebilecek bir kapasite olan insan bilinci, ancak odaklanmış bir gayretin ürünüdür
"Düşünmek veya düşünmemek" arasındaki seçim, "odaklanmak veya odaklanmamak" arasındaki seçimdir "Odaklanmak veya odaklanmamak" arasındaki seçim, "bilinçli olmak veya olmamak" arasındaki seçimdir "Bilinçli olmak veya olmamak" arasındaki seçim, yaşam ve ölüm arasındaki seçimdir
Bilinçlilik, ona sahip olan canlıların temel hayatta kalma aracıdır İnsan açısından bu bilinçlilik hali, akıllı olmaktır; yani, insanın temel hayatta kalma aracı aklıdır İnsan, hayvanlar gibi sadece algıların rehberliğinde hayatta kalamaz Bir açlık duygusu, insanın yiyeceğe ihtiyacı olduğunu (bunu "açlık" diye tanımasını öğrenmişse) söyleyecektir; fakat, yiyeceğini nasıl elde edeceğini, hangi yiyeceğin iyi, hangisinin zehirli olduğunu söylemeyecektir Bir düşünce sürecini işletmeksizin, en basit fiziki ihtiyaçlarını bile elde edemeyecektir Tohum ekerek yiyecek yetiştirmeye veya avlanacak silah yapmaya yarayacak bilgiyi, ancak bir düşünce süreci ile keşfedebilir Algıları, onu, -civarda mevcutsa- bir mağaraya götürebilir; fakat, en basit bir barınağı inşa etmek için dahi, bir düşünce sürecine ihtiyaç duyar Hiçbir algı, hiçbir içgüdü, ona, nasıl ateş yakacağını, nasıl kumaş dokuyacağını, nasıl alet yapacağını, nasıl tekerlek yapacağını, nasıl otomobil yapacağını, nasıl beyin ameliyatı yapacağını söylemeyecektir Fakat, insan hayatı böyle bilgilere dayanır ve sadece iradi bir bilinçlilik eylemi, bir düşünce süreci, bu bilgileri ona sağlar
Fakat, insan sorumluluğu buradan da öteye gider: bir düşünce süreci, otomatik, içgüdüsel, gayrı-iradi olmadığı gibi, yanılmaz da değildir İnsan, düşünme sürecini başlatmak, sürdürmek ve bu faaliyetlerinden doğan sonuçların sorumluluğunu taşımak zorundadır Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu nasıl belirleyeceğinin yollarını keşfetmek, yapabileceği hataları düzeltmek zorundadır Kavramlarının, akıl yürütmelerinin, bilgisinin, doğruluğunu tahkik etmenin yollarını keşfetmek zorundadır Düşünmenin kurallarını, mantık kanunlarını keşfetmek zorundadır "İnsanın zihni gayretleri, ona mutlaka doğru sonuç verecektir" diyen hiçbir otomatik garantiyi, tabiat insana vermez
Bilinçli olma potansiyeli ve bu potansiyelin, üzerinde aktüelize olabileceği materyalden başka, insana doğuştan verilen hiçbir hayatta kalma mekanizması yoktur Bilinçli olma potansiyeli harika bir makinadır, süper bir bilgisayardır; fakat, bu bilgisayar, yeni doğan insana programcısız ve tamir/bakım teknisyensiz olarak verilir; bilgisayarın usulüne uygun kullanılması için aday olan programcı ve tamir/bakım teknisyeni, bu insanın kendisinden başka kimse değildir -eğer bu insan, bilgisayarından yararlanmayı seçerse Onu nasıl kullanacağını keşfetmek, çalıştırmak ve sürekli çalışır vaziyette tutmak, kendi görevidir Materyal ise bütün evrendir; elde edebileceği bilgilerin ve hayattan alabileceği zevkin miktarına, hiçbir sınır yoktur Fakat, ihtiyaç duyduğu veya arzuladığı herşey, kendisi tarafından, yani kendi seçimi, kendi gayreti, kendi aklı tarafından keşfedilmeli, öğrenilmeli ve üretilmelidir
Otomatik bilgiye sahip olmayan bir varlık, kendisini yöneltmek için, otomatik bir davranış çizgisi ve otomatik bir değerler sistemine de sahip değildir Hangi bilginin doğru veya yanlış olduğunu otomatik olarak bilmeyen bir varlık, hangi davranışın doğru veya yanlış olduğunu, yani kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu da otomatik olarak bilmez Fakat, yaşamak için bu bilgiye ihtiyacı vardır Bu varlık, realitenin kanunlarından muaf değildir: belirli bir tabiata sahip olan, belirli bir organizmadır; dolayısiyle, hayatta kalmak için belirli bir davranış çizgisine ihtiyacı vardır Hayatta kalması, keyfi araçlarla, rasgele hareketlerle, kör dürtülerle, şansla mümkün değildir Nasıl hayatta kalacağı tabiatı tarafından belirlenmiştir, kendi seçimine açık değildir Kendi seçimine açık olan şey, sadece nasıl hayatta kalacağını keşfedip keşfetmeyeceği, yani doğru amaçları ve değerleri keşfedip keşfetmeyeceğidir Yanlış seçim yapmakta serbesttir; fakat, bu yanlış seçime rağmen başarıya ulaşmakta serbest değildir Realiteyi görmezden gelmekte serbesttir; zihnini odaklamayıp, yalpala*****, istediği yola girmekte serbesttir; fakat, görmeği reddettiği bir uçurumu bertaraf etme serbestisi yoktur Herhangi bir bilinçli organizma için bilgi, hayatta kalma aracıdır; yaşayan bir canlı için bilgi, yani bir şeyin ne olduğu sorusuna bulduğu cevap, o şeyle ilgili nasıl sorusuna aradığı cevabı da içerir Bir değerin ne olduğu, onu nasıl elde edebileceğimizi de belirler; bir tehlikenin ne olduğu, ondan nasıl korunabileceğimizi de belirler İnsan, bilinçli olmamak halini seçmekte serbesttir; fakat, bilinçli olmama halinin cezasından kaçmağa muktedir değildir: yok olma İnsan, kendini tahrip etme gücüne sahip olan tek canlıdır; ve tarihinin çoğu dönemi, bu gücünü kullanmıştır
Peki, insanın peşinde gitmesi gereken doğru amaçlar nelerdir? Hayatta kalabilmesi hangi değerleri gerekli kılar? Bu sorular, ahlak biliminin cevaplayacağı sorulardır İşte insan bunun için, yani insan olarak hayatta kalabilmek için, ahlak sistemine ihtiyaç duyar
Bu noktada, artık irrasyonel ahlak doktrinlerinin ne anlama geldiği anlaşılabilir Kimse artık şunlara bizi inandıramamalıdır:
a) "Ahlak, aklın alanı dışındadır"
b) "Akıl, insan hayatının nihai rehberi olamaz"
c) "İnsani amaç ve değerler, oyla veya kişisel kaprisle veya mistik dikte ile tesbit edilmelidir"
d) "Ahlakın, realiteyle, mevcudiyetle, pratik faaliyetlerle ve kişisel çıkarlarla ilgisi yoktur"
e) "Ahlaklı olmak, ancak öldükten sonra işe yarayan bir şeydir"
f) "Sadece 'tabiat-üstü' bir varlığa inananlar ahlaklı olabilir"
Ahlak, mistik bir fantezi değildir; sübjektif bir lüks gibi, herhangi bir olağanüstülükte değiştirilebilecek, bir kenara atılabilecek veya vazgeçilebilecek sosyal bir konvansiyon da değildir Ahlak, ne "tabiat-üstü"nün, ne komşunuzun, ne kendi keyfinizin hatırına sahip olmanız gereken bir şeydir Ahlak, realitenin hatırına, insanın tabiatının hatırına sahip olmanız gereken bir şeydir Ahlak, insanın hayatta varkalması şartlarının belirlediği, objektif, metafizik bir ihtiyaçtır Ahlaka sahip olmamak, "öbür dünyada" değil, yeryüzünde, realite tarafından cezalandırılacak bir
kusurdur
Ahlakın değer standardının ne olduğu, yani neyin iyi neyin kötü olduğunu yargılamada kullanılacak kriter ortadadır: insan hayatı, yani insan olarak hayatta var kalabilmesinin gerekli kıldığı şeyler

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #11
dehşet
Varsayılan


3 İNSAN OLARAK HAYATTA KALABİLMEK

Akıl, insanın, insan olarak hayatta kalmasının temel aracı olduğundan; rasyonel (akli) bir varlığın hayatına uygun olan şeyler iyidir; rasyonel bir hayatı inkar eden, ona karşı olan, onu tahrip eden şeyler kötüdür
İnsana gerekli olan herşey, insan aklınca keşfedilmek ve insan gayretiyle üretilmek durumunda olduğundan, insanın iki temel işi: düşünmek ve üretmektir
Bazı insanların düşünme işine girişmediği, fakat yine de hayatta kalabildiği bir gerçektir Bunlar, yaptıkları işin tabiatını anlamak için hiçbir gayret göstermeksizin, eğitilmiş hayvanlar gibi başkalarından gördükleri hareketlerin ve duydukları seslerin rutinini taklit ederek bu işi başarırlar Fakat, insanın düşünmek ve üretmekle hayatta kalabileceği prensibi hala doğrudur; çünkü, böylelerinin hayatta kalmak için taklit ettikleri hareketleri keşfetme işini, düşünmek ve üretmek eylemlerini gerçekleºtirmeyi seçmiº olan insanlar başarmıştır Bu tür zihin parazitlerinin hayatta kalması, tamamen şansa kalmıştır; onların odaklanmamış zihinleri, kimi taklit edeceklerini, kimin hareketlerini takip etmenin güvenli bir iş olduğunu söylemekten bile aciz olabilir Yerine getirmekten kaçındıkları bilinçli olmak sorumluluğunu, onlar adına yüklendiğini söyleyen herhangi bir tahripkarın peşine takılarak uçuruma yürüyenler, bu tür insanlardır
Düşünmek ve üretmek yoluyla hayatta kalma işine girişmeyen başka bir gurup insan, kaba kuvvet ve hile yoluyla veya üreten insanları yağmala*****, so*****, kandırarak, köleleştirerek, hayatta kalmaya çalışırlar; fakat, insanın hayatta kalma prensibi hala doğrudur: bu haydutların hayatta kalması, düşünmeyi ve üretmeyi seçmiş kurbanlarının başarısı sayesinde mümkün olmuştur Bu yağmacılar, insana özgü bir davranış çizgisi izleyerek yaşamayı seçmiş olanları tahrip ederek var kalabilen parazitlerdir
Akıl yoluyla değil, şiddet yoluyla hayatta kalmayı deneyen insanlar, hayvanların hayatta kalma yöntemiyle yaşamayı deneyenlerdir Fakat, nasıl ki hayvanlar, bitkilerin hayatta kalma yöntemiyle yaşayamazlarsa, yani sabit bir yerde kalıp, toprağın kendilerini beslemesini bekleyemezlerse; insanlar da, hayvanların yöntemiyle hayatta kalmayı, yani aklı reddedip, üretken insanları kendilerine yem edinerek yaşamayı başaramazlar Bu yağmacılar, o andaki amaçlarına erişmiş görünürler; fakat, bir yandan yemlerinin bir gün tükenecek olması olgusu, öte yandan kendilerini yıkıma götüren hiçbir yolu teşhis edemeyecek kadar bilinçsiz oluşları olgusu, onların sonunu getirir Bu teze kanıt bulmak için, herhangi bir kriminalin hayat hikayesini veya herhangi bir diktatörlüğün tarihini okumak yeterlidir
Hayvanlardan farklı olarak insanlar, sadece o anın menzili içinde davranarak hayatta kalamaz Bir hayvanın hayatı; üremek, kış için besin depolamak gibi, sürekli yinelenen bir dizi döngüden ibarettir; bir hayvanın bilinci, hayatının tamamını bütünleştirecek kadar güçlü değildir; hayvan bilincinin bütün gücü, geçmişle bağlantı kurmaksızın, onu, bir sonraki döngüye tekrar getirmekten ibarettir İnsan hayatı ise, sürekli bir bütünlüktür; insan hayatının her dakikası, günü, yılı: geçmişinde kalan bütün günlerin topunun iyi veya kötü yönleriyle bir sonucudur Seçeneklerini değiştirmekte, davranış çizgisinin istikametini değiştirmekte, hatta bir çok durumda geçmişteki davranışlarının sonuçlarını telafi etmekte serbesttir; fakat, geçmişinden kaçmakta serbest değildir; bir hayvan gibi veya bir serseri gibi, hep anın menzilinde davrandığı halde, hiçbir şekilde tıkanmadan yaşayabilmekte serbest değildir Bir insan, hayatta kalma görevini başarmak istiyorsa; davranışlarının kendi tahribine yönelmesini istemiyorsa; amaçlarını, değerlerini ve davranış çizgisini seçmek zorundadır Hiçbir duyumu, algısı, dürtüsü, içgüdüsü, keyfi, zevki, bu seçme işini başaramaz; ancak aklı bunu başarabilir
İnsanın insan olarak hayatta kalmasının anlamı budur İnsanın bu anlamda hayatta kalması, o an için yaşamak veya sadece fiziki olarak yaşamak demek değildir İnsanın hayatta kalma meselesi, akılsız bir vahşinin, bir başka vahşi tarafından kafatası parçalanana kadar fiziken bir süre yaşaması demek değildir "Ne bahasına olursa olsun hayatta kalmak" için, her şartı kabul edebilen, her değeri terk edebilen, her hayduda boyun eğen insanların fiziken bir süre için daha yaşaması, insanın insan olarak hayatta kalması demek değildir "İnsanın insan olarak hayatta kalması," rasyonel bir varlık olarak bütün ömrü boyunca, mevcudiyetin onun seçeneğine açık her veçhesinde, her faaliyetinde akılla davranması demektir
İnsan, ancak insan olarak hayatta kalabilir Hayatta kalma aracını, yani aklını terketmeğe muktedirdir; kendisini, insan-altı bir yaratığa çevirmeğe muktedirdir; hayatını çok uzun sürmeyecek bir ıstıraba çevirmeğe muktedirdir Fakat, insan-altı bir varlık olarak davrandığı halde, insan-altı bir varlığın elde edebileceğinden daha fazlasını elde etmeğe muktedir değildir; insanlık tarihinin anti-akıl dönemlerinin dehşeti, bu gerçeğin hatıra defteridir İnsan olmak kendiliğinden gerçekleşen bir şey değildir; bir insan, insan olmayı seçerek insan olur İnsana, insan olmayı nasıl seçeceğini, ahlak öğretir

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #12
dehşet
Varsayılan


4 TEMEL DEĞERLER VE ERDEMLER

Görülüyor ki, ahlakın değer standardı, insana-özgü-hayattır Bir "standart," somut, spesifik bir amaç yolunda ilerlerken yapılacak seçimleri yönlendiren bir ölçüttür; soyut bir prensiptir "İnsana-özgü hayat," her insana uygulanacak soyut bir prensiptir Bu prensibin, somut, spesifik bir amaca nasıl uygulanacağı işi, yani rasyonel bir hayatı bilfiil sürdürme işi, her bireyin kendisine düşen bir görevdir Her bir insanın beyninde ceryan eden eden süreçlerden ibaret olan akıl, bireysel bir hususiyettir Birden fazla insan, koloniler halinde yaşayan bazı organizmaların ortak bir takım fonksiyonları paylaşmaları gibi, ortak bir aklı paylaşamaz; bu yüzden, her bireyin ahlaki amacı -aklını biyolojik olarak paylaşan başka varlık olmadığından- kendi hayatıdır
Kendi hayatı, bir insanın nihai değeridir Başlı-başına bir amaç olan bu değerin elde edilmesi ve/veya muhafaza edilmesi sürecini -zevkli bir yaşam sürdürmek için gerekli olan faaliyetlerin, değerlerin, amaçların seçilmesi sürecini- yöneten tek standart, insana-özgü-hayat'tır
Değer, elde etmek ve/veya muhafaza etmek için uğrunda davranılan şeydir; erdem, bir değeri elde etmekte kullanılan eylemdir Her bir insanın kendi nihai değerini (kendi hayatını) elde etmesinin, gerçekleştirmesinin aracı olan üç temel değer: Akıl, Amaç ve Gurur-duyulacak-bir-kişilik'tir; bunlara tekabül eden üç erdem ise: Rasyonellik, Üretkenlik ve Kendine-saygı-ve-güven'dir
Bu değerler, tek başına elde edilemez, birbirleriyle bağlantılıdır: İnsan hayatının merkezi amacı, bütün değerler hiyerarşisini belirleyen merkezi değer, üretken faaliyettir Akıl, insani üretkenliğin ön şartıdır, onun kaynağıdır; insan, hem maddi ihtiyaçlarını gidermek, hem de gurur-duyulacak-bir-kişilik'e sahip olmak için üretir; üreterek amacını gerçekleştirdikçe, aklına olan güveni artar, kişiliğinden gurur duyar

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #13
dehşet
Varsayılan


241 Rasyonellik

Rasyonellik, insanın temel erdemidir; diğer bütün erdemlerinin kaynağıdır İnsanın temel kötülüğü, diğer bütün kötülüklerinin kaynağı, irrasyonelliktir; zihnini odaklamamaktır; bilincini askıya almaktır ki; bu, kör olmak demek değil, görmeği reddetmektir; sağır olmak demek değil, duymayı reddetmektir; cahil olmak demek değil, öğrenmeği reddetmektir İrrasyonellik, insanın hayatta kalma aracının -aklın- reddedilmesi, dolayısiyle insanı tahribe götüren bir yola girilmesi demektir; anti-akıl olan şey, anti-hayattır
Rasyonellik erdemi:
a) Bilgi edinmenin tek kaynağının, değerlerin tek yargıcının, insan faaliyetlerini yönlendirecek tek rehberin, akıl olduğunu bilmek ve kabul etmektir
b) Mistisizmin her türünü reddetmektir; yani gayrı-duyusal, gayrı-akli, gayrı-kabili-tarif, "tabiat-üstü" bir kaynaktan herhangi bir bilgi alınabileceği inancını reddetmektir
c) Bir insanın edindiği bütün bilgilerin bağlantılı totalini, her yeni rasyonel bilgiyle güncelleştirmek; fakat, o bilgi sistemiyle bağlantısız, onla çelişen, hiçbir bilgi kabul etmemek, hiçbir karar vermemek, hiçbir kanaate varmamak, hiçbir değer kabul etmemektir
d) İlgilendiği her olgudaki sebep-sonuç ilişkisini bilmek; hiçbir zaman sebebi yaratmaksızın sonucu arzu etmemek; sonuçlarının hepsinin bütün sorumluluğunu üstüne almadan hiçbir şeye sebep olmamaktır
e) Uyku hali dışındaki her an, her konuda, her seçenek karşısında; tam bir zihni odaklanmışlık ve uyanıklık içinde bulunmaya karar verip, bunu başarmaktır
f) İnsan gücünün sınırları içinde, realiteyi bilinçli bir uyanıklıkla sürekli gözlemleyerek, onun hakkında tam ve doğru bilgi sahibi olmağa adanmışlıktır
g) Bütün kanaatların, değerlerin, amaçların, arzuların ve faaliyetlerin; bir düşünce süreciyle seçilmesi, bir düşünce süreciyle sürdürülmesi, bir düşünce süreciyle doğrulanması gerektiğine; ve bu düşünce sürecinin, herkesin tam kapasitesinin izin verdiği ölçüde, en hassas ve en titiz bir biçimde, mantık kurallarının en katı bir tatbikatıyla gerçekleştirilmesi gerektiği prensibine adanmışlıktır
h) İnsanın mevcudiyetinin realitesine, yani amaçlarının, değerlerinin, faaliyetlerinin realite içinde yer aldığına; dolayısiyle, algıladığı realitenin üzerinde hiçbir değer ve mülahazaya yer vermemesi gerektiği prensibine adanmışlıktır
i) Bağımsızlık erdemine sahip olmaktır Bağımsızlık:
aa) Her insanın yargılarını kendisinin vermesi ve kendi aklından kaynaklanan işler sayesinde yaşaması sorumluluğunu kabul etmektir
bb) kendini küçültmenin ve kendini tahrip etmenin en çirkin şeklinin: kendi zihnini, başka bir zihne tabi kılmak olduğunu; kendi beynin üzerinde bir başka beynin otoritesini kabul ederek, onun "böyle söylüyorum"unu olgu olarak kabul etmek, onun fermanlarını kendi bilincin ile realite arasında bir aracı olarak koymak olduğunu bilmektir
cc) Bilginin miktarı ne kadar geniş veya mütevazı olursa olsun, onu elde edecek şeyin sadece kendi zihnin olduğunu; dünya ile etkileşiminde kullanabileceğin bilginin, sadece kendi bilgin olabileceğini bilmektir
dd) Hakikatın tek yargıcının kendi zihnin olduğunu; başkaları bu yargıcın hükmünü temyiz ederse, gidilecek tek temyiz mahkemesinin, realite olduğunu bilmektir
ee) Düşünme denen o kompleks, hassas ve hayati teşhis (kimlikleme, tanımlama) sürecini, sadece kendi aklının yönetebileceğini; aklının yönettiği bu sürecin sibernetik kontrolunu (doğru çalışır tutulmasını), sadece kendi yargınla yapabileceğini; kendi yargını ise, sadece kendi ahlaki bütünlüğün ile sağlam tutabileceğini bilmektir
ff) Kendi kendine yaptığın bir yanlışın, "inanç"la edindiğin bir çok doğrudan daha emniyetli olduğunu görmektir; çünkü, birincisinde hatayı düzeltecek araçlar hala sendedir, ikincisinde ise doğruyu yanlıştan ayırt edecek kapasiten tahrip olmaktadır
j) Dürüstlük erdemine sahip olmaktır Dürüstlük:
aa) Realiteyi hiç bir surette inkar etmemek, onu kandıramayacağını bilerek davranmak ve bunu toplumsal bir görev veya başkalarına bir fedakarlık olarak değil, en derin bir rasyonel-egoizmin ifadesi olarak yapmaktır
bb) Gerçek olmayanın gerçek olmadığını ve hiç bir değer ifade edemeyeceğini bilmektir
cc) Hileyle elde edilmişse ne aşk, ne ün, ne de paranın bir değer olamayacağını; başkalarını aldatarak değer elde etmeğe çalışma işinin, başkalarını realiteden daha yüksek bir yere koymak olduğunu; kendini, onların irrasyonelliği ve körlüğü üzerinde beslenen bir parazit haline getirmek olduğunu; onların rasyonelliğini ve uyanıklığını kaçılacak bir düşman haline getirmek olduğunu; bilmektir
dd) Kendi mevcudiyetinin gerçekliğini, başkalarının sulandırılmış bilinçlerine kurban etmemektir
ee) Söylediğini kast ederek söylemek ve ne kastettiğini bilmektir
k) Bütünlük erdemine sahip olmaktır Bütünlük:
aa) Realiteyi kandıramayacağını bildiğin gibi (dürüst olduğun gibi), kendi bilincini de kandıramayacağını bilmektir
bb) İnsanın bölünmez bir bütünlük olduğunu, insan maddesinin ve bilincinin bütünleşik bir ünite olduğunu bilmek; beden ve zihin, eylem ve düşünce, yaşam tarzı ve fikirleri arasında hiçbir kopukluk olmasına izin vermemektir
cc) Baskılara rağmen adaletli davranmayı elden bırakmayan bir yargıç gibi; kanaatlerini ve değerlerini; başkalarının arzularına, taleplerine, yalvarışlarına, tehditlerine boyun eğerek feda etmemektir
dd) Cesaret ve kendine-güvenin, pratik ihtiyaçlar olduğunu; cesaretin; hakikat ve mevcudiyet karşısında doğruluk içinde olmanın pratik şekli olduğunu; kendine-güvenin ise; kendi bilincinin karşısında doğruluk içinde olmanın pratik şekli olduğunu bilmektir
ee) Keyfince belirlenmiş sübjektif kaprislerine değil, rasyonel prensiplerine sadakattir
l) Adalet erdemine sahip olmaktır Adalet:
aa) Bir insanın karakterini ve/veya eylemlerini, sadece elde mevcut olgusal veriler açısından değerlendirmek ve ona karşı, bu değerlendirmeyi objektif bir ahlaki kriterle mukayese ederek davranmaktır
bb) Karşılaşılan yabancı bir insana, sahip olduğu insani potansiyel adına, aksi isbat edilene kadar iyi bir insanmış gibi davranmaktır
cc) İnsan hayatına değer veren birisi, insan hayatını imha etmeğe yönelenlere değer veremeyeceğinden; temel kötülükler işleyen bir insana karşı, nefret ve takbih içinde olmaktır
dd) Erdemli bir insana karşı, erdemleriyle orantılı bir takdir hissi içinde olmaktır
ee) Kazanılmamış ve layık olunmamış, maddi yada manevi hiçbir şeyi, almamak ve vermemektir
m) Kendi amaç ve motiflerini tam bilmeden, bir serseri mayın gibi davranmamaktır
n) Akli (rasyonel) olmaya; ara-sıra, seçilmiş bazı konularda, olağanüstülüklerde değil, sürekli bir hayat tarzı olarak adanmış olmaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #14
dehşet
Varsayılan


42 Üretkenlik

Üretkenlik erdemi: insan zihnince yönetilen ve amacı, insan hayatını sürdürmek olan sürecin, -insanı, hayvanlar gibi ortama uyma zorunluluğundan kurtaran sürecin- üretken çalışma olduğu gerçeğinin bilinmesi ve kabul edilmesi demektir Üretken çalışma, insanı sınır tanımayan başarılara götüren yoldur ve insan tabiatının en yüce özelliklerini hizmete çağırır: yaratıcılığı, heves ve hırsları, cesareti, dünyayı kendi değerlerine uygun bir şekle sokma işine adanmışlığı
"Üretken çalışma" bir işin rutin hareketlerini ezbere tekrarlamak demek değildir Üretici çalışma, rasyonel çabaların herhangi bir türünde, büyük veya mütevazı herhangi bir yetenek düzeyinde, bilinçle seçilmiş ve bilinçle sürdürülen üretken bir meslek icra etmek demektir Burada ahlaka konu olan şey, ne insanın yeteneğinin derecesi, ne de yaptığı işin ölçeğidir; mesele, zihnin en tam ve en amaçlı bir biçimde kullanılmasıdır
Üretkenlik erdemi; sıradan bir çalışan olmak yerine, bir kariyer-insanı olmayı gerektirir Kariyer-insanı; zihnini, bilgisini, yeteneğini, yaratıcılığını, tam anlamda seferber ederek, hiçbir başarı aşamasında beklemek istemeksizin, yaptığı işi her zaman daha iyi yapmak için, bir başarıdan sonra daha büyük bir başka başarıyı elde etmek için çalışır Sıradan bir çalışan ise; yapmakta olduğu işi, kendisinin zahmetsiz yaşamasına bir türlü izin vermeyen evrenin veya toplumun tabiatında varolduğunu zannettiği korkunç kötülük tarafından onun başına sarılmış bir bela olarak görür Bu yüzden, sıradan çalışanın edindiği çalışma siyaseti; birilerinin ondan istediği şeyleri, kendini en az yoracak şekilde yaparak, bir işte çakılı kalmak veya tesadüflerin insafında o işten o işe sürüklenmektir Bu anlamda, sınırlı bir yeteneğe sahip olduğu halde, kendi amaçlı gayretiyle, vasıfsız bir işçilikten, çalıştığı atölyenin ustabaşılığına yükselen bir insan; kelimenin gerçek ve ahlaki anlamında bir kariyer-insanıdır; ama, zeka ve yeteneğinin onda birini kullanarak fabrika genel müdürlüğü pozisyonuna erişip, yerinde sayan bir insan, sadece sıradan bir çalışandır

Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 08-21-2006   #15
dehşet
Varsayılan


43 Kendine-saygı-ve-güven

İnsanın yaptığı değer-yargıları içinde en önemlisi, kendisiyle ilgili yaptığı değerlendirmedir Bu değerlendirme, içebakış yapamayan insanlarca, bilinçli, sözlü bir yargı halinde yapılmaz; her an hissediliyor olması yüzünden, tecrit edilmesi ve kimliklendirilmesi zor olabilen bir duygu halinde yaşanır İnsanın kendisiyle ilgili yargısı, kendisinin yaşamaya yetkin ve layık olup olmadığı meselesi üzerinedir Yaşama işinde yetkin olduğunu bilen insan, kendine güven duyar; kişiliğini yaşamaya layık bir varlık haline getirmiş olan insan, kendine saygı duyar
Kendine-saygı-ve-güven erdemi; insanın, hayatını sürdürmek için fiziki değerler üretmek zorunda oluşu gibi, sürdürmeğe değer bir hayata sahip olmak için de karakter değerleri elde etmek zorunda olduğu gerçeğini bilmek ve kabul etmektir; başka bir deyişle, insanın, maddi edinimlerini kendi yaratan bir varlık oluşu gibi, ruhunu da kendi yaratan bir varlık olduğu gerçeğini tasdik etmektir
Kendine-saygı-ve-güven erdemi, bir insanın düşünme gücüne duyduğu güvendir; aldatma gücüne sahip bir insanın sahte kendine-güveniyle karıştırılmamalıdır Mesela; bir bilim adamının kendine güveniyle, bir gangsterin kendine güveni aynı şey değildir ve aynı psikolojik kaynaktan gelmez Realiteyle alışveriş içindeki bir insanın (mesela, bilim adamının) başarısı, onun kendine olan güvenini artırır; realiteyi aldatmağa çalışan bir insanın (mesela, gangsterin) başarısı ise, onun panik duygusunu artırır
Kendine-saygı-ve-güven erdemi, "ahlaki hırslılık" olarak da isimlendirilebilir Ahlaki hırslılık; bir insanın ahlaki mükemmelliğe erişerek, kendisini, kendi nezdindeki en büyük değer haline getirmeyi hedef edinmesi demektir Ancak gediksiz bir rasyonelliğe sahip olmakla elde edilebilecek olan ahlaki mükemmellik:
a) İcrası imkansız, irrasyonel bir erdemler sistemini asla kabul etmemek; rasyonel olduğunu bildiği erdemleri icra etmeği ise, hiçbir zaman ihmal etmemektir
b) Hak etmediği bir suçluluk duygusunu asla kabul etmemek; suçluluk duygusunu hak edecek bir işi asla yapmamak; suçluluk duygusunu hak edecek bir iş yapmışsa, düzeltmek için elinden gelen herşeyi hemen yapmayı asla ihmal etmemektir
c) Karakterindeki herhangi bir kusura karşı asla pasif kalmayıp, onu hemen düzeltmeğe girişmektir
d) Hiçbir mülahazayı, arzuyu, korkuyu, ruh halini, kendine-saygı-ve-güven ihtiyacının üstüne bir an için dahi koymamaktır
e) Her ne sebep için olursa olsun, kurbanlık hayvan rolünü reddetmek; münzeviliği, kendini horlamayı, kendini aşağılamayı, kendini küçültmeyi, kendini feda etmeyi, bir erdem veya görev olarak vazeden her doktrini reddetmek demektir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.