Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Bunları Biliyor Musunuz ?

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
casusunun, ingiliz, itirafları, özet

İngiliz Casusunun İtirafları (Özet)

Eski 12-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İngiliz Casusunun İtirafları (Özet)



İngiliz Casusunun İtirafları (Özet)İngilizler, Hıristiyanlık propagandası yapmak için Hempher?in itiraflarını yayınlamışlar Müslüman yavrularını aldatmak için, İslam bilgilerini yalan ve yanlış yazmışlardır Bu yalan ve iftiraları tashih ederek, gerekli açıklamalar yaparak gençlerimizi bu İngiliz hilesinden, tuzağından kurtarmak maksadı ile, bu kitabın özetini yayınlıyoruz

Bu kitap üç kısımdır:
1- İngilizlerin İslamiyet?i imha etmek için hazırladıkları planları bildirilmektedir

2- İngilizlerin planlarını, Müslüman memleketlerinde sinsice tatbik ettikleri, devlet adamlarını aldattıkları, Müslümanlara, akla, hayale gelmeyen işkenceler yaptıkları ve Hind ve Osmanlı İslam devletlerini yok ettikleri bildirilmektedir

3- Hulasat-ül-kelam?dan tercüme olup, hak dinin İslamiyet olduğunu ispat etmektedir

Kitabın tamamı Hakikat Kitabevi adresinden okunabilir ve temin edebilir

İngiliz casusu Hempher diyor ki:
Devletimiz, Hindistan, Çin ve Ortadoğu?daki sömürgelerini idaremizin altına alabilmek için çok faal ve başarılı bir politika tatbik ediyor Burada iki şey mühimdir:
1- Elimize geçmiş yerleri elimizde tutmaya çalışmak,
2- Elimize geçmemiş yerleri ele geçirmeye çalışmak

Sömürgeler bakanlığı, bu iki vazifeyi ifa etmek üzere, bu devletlerin her biri için, birer komisyon teşkil etmiştir Vazifeye başlayınca, bakan bana itimat etti ve Doğu Hindistan şirketinde bir vazife verdi Bu, görünüşte bir ticaret şirketi idi Fakat asıl vazifesi, Hindistan?ın büyük ve geniş topraklarına hakim olmanın yollarını araştırmaktı

Hükümetimizin, Hindistan için hiç endişesi yoktu Zira Hindistan, değişik milletlere, ayrı dillere ve zıt çıkarlara sahip bir ülkeydi Çin?den de pek korkumuz yoktu Çünkü, Çin?e hakim olan Budizm ve Konfüçyüs dinlerinin canlanmasından korkulmuyordu Zira bunlar, hayatla hiç alakalanmayan, iki ölü din idi Binaenaleyh, bu iki ülke halkında vatan sevgisinin olması, çok uzak bir şeydi Bu iki ülke, biz İngiltere hükümetini rahatsız etmiyordu Fakat, ilerde olabilecek hadiseleri de gözümüzden uzak tutmuyorduk Binaenaleyh, bu ülkelerde tefrika, cehalet ve fakirlik, hatta sari hastalıkları yaymak için, uzun vadeli planlar yapıyorduk Bu iki ülke halkının âdetlerini taklit ederek, niyetlerimizi rahatça gizleyebiliyorduk

İslam memleketleri son derece rahatımızı bozuyordu Hepsi de, lehimize olmak üzere, Hasta Adamla [Osmanlı devleti ile] bir kaç anlaşma yapmıştık Sömürgeler bakanlığının tecrübeli adamları, bu hastanın bir asırdan az bir zaman zarfında can vereceğini söylüyorlardı Ayrıca, İran hükümeti ile de, gizlice bir kaç anlaşma yapmış ve bu iki ülkeye, mason yaptığımız, devlet adamlarını yerleştirmiştik Rüşvet, kötü idare ve din bilgisi noksan idarecilerin, güzel kadınlarla meşgul olup, vazifelerini unutması, bu iki ülkenin belini kırdı Fakat, bütün bunlara rağmen, şu sayacağım sebeplerden dolayı, yaptıklarımızın beklediğimiz neticeyi vermemesinden endişe ediyorduk:

1- Müslümanlar, İslam?a son derece bağlıdır

2- İslamiyet, bir zamanlar, idare ve hüküm dini idi Müslümanlar da, azizdi Bu efendi insanlara, şimdi siz kölesiniz demek zordur İslam tarihini kötüleyip, Müslümanlara, bir zamanlar elde ettiğiniz izzet ve itibar, bazı şartlar icabıydı O günler gitti, bir daha geri dönmez, dememiz de mümkün değildir

3- Osmanlı ve İranlıların, yaptıklarımızın farkına vararak, planlarımızı bozup tesirsiz hâle getirmelerinden çok endişe ediyorduk

4- İslam âlimlerinden son derece rahatsızdık Çünkü, İstanbul ve El-ezher âlimleri, Irak âlimleri, Şam âlimleri, emellerimizin önünde aşılmaz engellerdi

Bu hâl karşısında, bir çok toplantılar yaptık Fakat, maalesef, her seferinde önümüzde yolun kapalı olduğunu gördük Casuslarımızdan gelen raporlar, hep hayal kırıcı, konferansların sonuçları da sıfır idi Lakin, yine de ümitsizliğe kapılmıyorduk Çünkü, biz, derin nefes almayı ve sabretmeyi âdet edinmişizdir

Bir toplantımıza, Bakanın kendisi, büyük papazlar ve bir kaç da uzman katılmıştı Yirmi kişiydik Üç saatten fazla süren bu toplantıda, hiçbir neticeye varılamadı Fakat, bir papaz şu sözleriyle bizi cesaretlendirdi:
(Endişelenmeyin! Çünkü, Hıristiyanlık, ancak 300 yıl zulüm çektikten sonra yayıldı Umulur ki Mesih, gayb âleminden bize nazar edip, 300 yıl sonra da olsa, düşmanlarımız olan müslümanları merkezlerinden çıkarmayı nasip eder Biz kuvvetli bir inanç ve uzun bir sabırla silahlanmalıyız! Hükmü elimize geçirebilmek için, bütün vasıtaları elde edip, bütün yolları denemeliyiz Hıristiyanlığı, müslümanların arasında yaymaya çalışmalıyız Asırlar sonra da, neticeye varabilirsek, çok iyidir Zira, babalar çocukları için çalışır!)

Sömürgeler bakanlığında, İngiltere?nin yanı sıra, Fransa ve Rusya?dan da, diplomat ve din adamlarının katıldığı bir konferans yapıldı Bakan ile aramız iyi olduğu için, ben de katılmıştım Konferansta, Müslümanları parçalayıp, İspanya gibi, dinlerinden çıkararak Hıristiyanlaştırmanın hesapları yapıldı Fakat, varılan neticeler istenildiği gibi değildi

Derinlere kök salmış büyük bir ağacı, kurutup, söküp atmak zordur Fakat, biz zorlukları kolaylaştırıp, yenmeliyiz Hıristiyanlık, yayılmak için gelmiştir Bunu, Mesih bize vaad etmiştir Sömürgeler bakanlığımızın ve diğer hıristiyan hükümetlerin büyük gayret ve çalışmaları neticesinde, Müslümanlar gerilemeye başladı Hıristiyanlar ise, kuvvetleniyorlar Uzun asırlar boyunca kaybedilen yerleri alma zamanı geldi İslamiyet?i imha etmeye, Büyük Britanya devleti öncülük etmektedir

Müslümanları parçalamak için hareket
1710 yılında Sömürgeler bakanı beni, Müslümanları parçalamak için gerekli ve yeterli bilgileri toplamak ve casusluk yapmak üzere, Mısır, Irak, Hicaz ve İstanbul?a gönderdi Aynı tarihte ve aynı vazife ile bakanlık canlılık ve cesaret dolu dokuz kişiyi daha vazifelendirdi Bize lazım olabilecek para, bilgi ve haritanın yanında bir de, devlet adamlarının, âlim ve kabile reislerinin isimleri bulunan birer fihrist verildi Hiç unutamıyorum! Sekreter ile vedalaştığımızda, bize demişti ki:
(Devletimizin geleceği başarınıza bağlıdır Onun için, var kuvvetinizle çalışmalısınız)

İslamiyet?in hilafet merkezi olan İstanbul?a doğru, denizden yola çıktım Asıl vazifemin yanında, bir de ek olarak, orada Türkçe?yi çok güzel bir şekilde öğrenmem gerekiyordu Zaten daha önce Londra?da epey Türkçe ve Arapça ve Farsça öğrenmiştim Fakat, bir lisanı öğrenmek başka, o lisanı ülkenin halkı gibi konuşmak başka şeydi İnsanların benden şüphe etmemeleri için, Türkçe?yi bütün incelikleriyle öğrenmem gerekiyordu

Benden şüphe ederler diye endişem yoktu Zira, Müslümanlar, müsamahakâr, açık kalbli ve iyi niyetlidir Onlar bizim gibi, şüphe edici değildir Kaldı ki, Türk hükümeti, o zaman casusları yakalayabilecek örgüte malik de değildi

Çok yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul?a vardım İsmimin Muhammed olduğunu söyledim ve camiye gitmeye başladım Müslümanların temiz ve itaatkâr oluşları çok hoşuma gitti Bir ara kendi kendime: (Bu masum insanlarla neden savaşıyoruz? Mesih efendimiz, bize bunu mu emretti?) dedim Fakat, ben hemen bu şeytani düşünceden dönüp en güzel bir şekilde, vazifemi yerine getirmeye karar verdim

İstanbul?da Ahmed efendi isminde yaşlı bir âlim ile tanıştım Ondaki inceliği, açık kalbliliği, gönül berraklığı ve iyilikseverliği hiçbir papazda görmedim Bu zat, gece gündüz Peygamberlerine benzemeye çalışırdı Ona göre, Peygamberleri en kâmil, en üstün insandı Çok şanslıydım ki, bir kere bile, kim olduğumu, nereli olduğumu sormadı Bana (Muhammed efendi) diye hitap ederdi Sorduğum suallere cevap verir, bana şefkat ve merhamet ile muamele ederdi Zira, beni Türkiye?de çalışmak ve halifenin gölgesinde yaşamak için İstanbul?a gelmiş bir misafir olarak bilirdi Zaten, bu bahane ile İstanbul?da kalıyordum

Bir gün Ahmed efendiye: (Annem ve babam öldü Kardeşim de yok Bana miras olarak da hiçbir şey kalmamış Çalışıp kazanmak, Kur?an ve din bilgilerini öğrenmek, yani hem dünya, hem de ahireti kazanmak için, İstanbul?a) dedim Bu sözlerime çok sevinip dedi ki:
Şu üç sebepten dolayı, sana hürmet göstermek lazımdır:
1- Sen Müslümansın Bütün Müslümanlar kardeştir,
2- Sen misafirsin Resulullah (Misafire ikramda bulunun!) buyurdu:
3- Sen çalışmak istiyorsun, (Çalışan, Allah?ın dostudur) diye bir hadis-i şerif vardır

Bu sözler çok hoşuma gitmişti Kendi kendime, (Keşke Hıristiyanlıkta da, bunun gibi parlak hakikatler olsaydı Ne yazık ki, hiçbiri yok) dedim Fakat hayret ettiğim şey, bu kadar yüce bir din iken, bazı kimseler elinde, İslam?ın zayıflamasıydı

Ahmed efendiye, Kur?an-ı kerimi öğrenmek istiyorum dedim Baş üstüne, sana öğretirim dedi Fatiha suresinden öğretmeye başladı Kur?an-ı kerimi okutmaya başlamadan önce, abdest alır ve bana da aldırırdı Kıbleye karşı oturup okuturdu İki yıl içinde, Kur?an-ı kerimi baştan sona kadar okudum

İstanbul?da bulunduğum müddetçe, bir cami hizmetçisinin yanında, biraz para karşılığında yatardım Bu hizmetçi, çok asabi bir adamdı

Cuma günü işe gitmiyordum Haftanın kalan günlerinde, Halid isminde bir marangozun yanında, haftalık ücret ile çalışıyordum Sadece sabahtan öğleye kadar çalışıyordum

İkindi namazından sonra Ahmed efendinin evine gider, ondan Kur'an, Arabi ve Türkçe lisan dersleri alırdım Hakikaten, bana Kur'anı, İslam dininin icaplarını ve Arabi ile Türkçe lisanlarının inceliklerini gayet güzel bir şekilde öğretiyordu

Ahmed efendi bekâr olduğumu anlayınca, beni evlendirmek istedi Hayır dersem, ilişkilerimizin kesilmesine sebep olabileceğini anlayınca, ona yalan söyledim Ben iktidarsızım dedim Böylece, eski dost ve ahbaplığın devam etmesini sağladım

İki yıl sonra, Londra?ya dönüp, Bakanlığa, hilafet merkezi ile alakalı geniş bir rapor sunup, yeni emirler almam gerekiyordu

Londra?ya dönünce yeni emirler aldım
Maalesef Londra?ya ancak altı kişi dönebilmiştik

Türkçe ve Arapça ile Kur'anı ve ahkam-ı İslamiyeyi çok iyi öğrenmiştim Fakat, bakanlığa Osmanlı Devletinin zayıf noktalarını gösterecek bir rapor hazırlamayı başaramamıştım İki saat süren toplantıdan sonra, sekreter bu başarısızlığımın sebebini sordu Ben de, (Önceki vazifem dil ile Kur?an ve İslamiyet?i öğrenmekti Bunun haricindeki işlere fazla vakit ayıramadım Fakat, bu sefer sizi memnun edeceğim) dedim Sekreter, (Elbette başarılısın ancak birinci olmanı isterdim) dedi ve şöyle devam etti:
(Hempher, gelecek seferki vazifen ikidir:
1- Müslümanların zayıf noktaları ile, onların vücutlarına girip, mafsallarını ayırmamızı sağlayacak noktaları tespit etmektir Zaten, düşmanı yenmenin yolu da budur
2- Bu noktaları tespit edip, dediğimi yaptığın zaman, yani Müslümanların arasını açıp, onları birbirine düşürebildiğin zaman en başarılı ajan olacak ve bakanlık madalyasını kazanmış olacaksın)

Londra?da altı ay kaldım Amcamın kızı Maria ile evlendim O zaman ben 22, o ise 23 yaşındaydı Maria hamile iken Irak?a gitmem için emir geldi Çocuğumun dünyaya gelmesini beklerken, bu emrin gelmesi beni üzdü Fakat, vatanıma verdiğim önem, kocalık ve babalık hislerimin üstündeydi Bunun için, hiç tereddüt etmeden, emri kabul ettim Vedalaştığımız gün, ikimiz de çok ağladık Az daha seferi iptal ediyordum Fakat, hislerime hakim olmayı bildim Onunla vedalaştım ve son talimatları almak üzere, bakanlık binasına gittim

Altı ay sonra, kendimi Irak?ın Basra şehrinde buldum Basra?da, Arap, Fars ve biraz da Hıristiyan vardı

Bir gün, Sömürgeler bakanlığında Sünni ve Şii ihtilafından söz ettim, (Müslümanlar, hayattan bir şey anlasalar, aralarındaki Şii-Sünni ihtilafını kaldırır ve birleşirler) dedim Birisi, hemen sözümü keserek, (Senin vazifen bu ihtilafı körüklemektir Müslümanların nasıl birleşeceğini düşünmek değildir) dedi

Sekreter, Irak seferine çıkmadan önce, bana dedi ki:
(Hempher, bu sefer vazifen, bu ihtilafları iyice tanımak ve bakanlığa bilgi vermektir Müslümanların arasındaki ihtilafı şiddetlendirebilirsen, İngiltere?ye en büyük hizmeti yapmış olacaksın Biz İngilizler, refah ve saadet içinde yaşamamız için, bütün dünya devletlerinde ve sömürgelerimizde tefrikalar çıkarmak zorundayız Osmanlı Devletini de ancak böyle fitnelerle yıkabiliriz Böyle olmazsa, sayıca az bir millet, sayısı çok olan bir millete nasıl hüküm edebilir? Bütün gücünle, zayıf noktaları ara bul ve oradan içeriye gir Bilmiş ol ki, Osmanlı Devleti ve İran, zayıf devrelerini yaşıyorlar Bunun için, senin vazifen, idarecilere karşı isyana sevk etmektir! Tarih, ?Bütün inkılapların, halkın ayaklanmasından kaynaklandığını göstermiştir? Müslümanların birlik beraberliği kuvvetleri dağılınca, onları rahatça imha ederiz)

Muhammed?in Peygamberliği hususunda hakikate varabilmek için, daima inceleme ve araştırma yapıyordum Bir kere, merakımı Londra?da papazın birine açtım Taassup ve inat ile konuştu İkna edici bir cevap da vermedi

Müslümanlar, (Hazret-i Muhammed?in Peygamberliğinin delili çoktur Bunlardan biri Kur?andır) derler Kur?anı okudum, hakikaten çok yüce bir kitaptır Hatta, Tevrat?tan ve İncil?den daha yüksektir Zira, içinde düsturlar, nizamlar, ahlakiyat vs vardır

Muhammed Peygamber gibi, okumamış, yazmamış bir zatın, böyle yüce bir kitabı nasıl bıraktığına hayret ediyorum Çok okumuş, seyahat etmiş bir adamın dahi sahip olamadığı bilgi, zeka ve bir şahsiyete nasıl malik olabilmişti? Acaba bunlar, onun Peygamberliğinin delilleri miydi?

Basra?ya varınca
Basra?ya varınca, bir camiye yerleştim Caminin imamı Şeyh Ömer Tai isimli, Arap asıllı Sünni bir zattı Ama benden şüphelenip, beni sorguya çekti Bu tehlikeli sohbetten kendimi şöyle kurtardım: (Ben Türkiyeliyim, Iğdırlıyım, İstanbul?daki Ahmed efendinin talebesiyim Halid isminde bir marangozun yanında çalışıyordum) dedim ve gerekli bilgiler verdim Birkaç cümle Türkçe de konuştum İmam gözleriyle oradan birisine işaret ederek, benim Türkçe?yi doğru konuşup konuşmadığımı sordu O da, olumlu cevap verdi İmamı ikna ettiğim için çok sevinmiştim Fakat, hayal kırıklığına uğradım Çünkü, birkaç gün sonra, anladım ki, imam efendi benden şüpheleniyor ve Türk casusu olduğumu zan ediyordu Daha sonra, Sultan tarafından tayin edilen vali ile, aralarında ihtilaf olduğunu öğrendim

Şeyh Ömer efendinin camiinden uzaklaştım, orada misafir ve yabancıların kaldığı bir handa, oda kiraladım Hanın sahibi Mürşid efendi her sabah rahatımı kaçırır, sabah ezanı okunur okunmaz, namaza kaldırmak için gelip, kapımı sert bir şekilde çalardı Onu dinlemeye mecburdum Ben de kalkar ve sabah namazını kılar görünürdüm

Bir gün, Mürşid efendi, (Sen geldikten sonra, başıma dertten kurtulmuyor Ben bunu, senin uğursuzluğuna veriyorum Zira, sen bekârsın Bekârlık, uğursuzluktur Ya evlen, ya da burayı terk et) dedi Ona, evlenebilecek durumum, param yok dedim Ahmed efendiye söylediğimi ona söyleyemedim Zira Mürşid efendi, doğru söyleyip söylemediğimi öğrenebilmek için, soyup kontrol edebilecek biri idi

Böyle deyince, Mürşid efendi, (Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfu ile zenginleştirir) âyetini duymadın mı?) dedi Şaşırıp kaldım Sonunda dedim ki, peki evleneyim, fakat masrafsız bir kız bulabilir misin?

Mürşid efendi, (Ben anlamam! Receb ayının başına kadar ya evlen veya çık git) dedi Recebe 25 gün kalmıştı

Bir marangozun yanında çok az bir ücretle iş bulup, Mürşid efendinin hanından çıktım Marangoz Abdür Rıza Horasanlı bir Şii idi Ondan Farisi öğrenmeye başladım Her gün, İranlı Şiiler, onun yanında toplanır, siyasetten iktisada kadar, her konuda, konuşurlardı Hem kendi hükümetlerine, hem de İstanbul?daki Halifeye çok dil uzatırlardı Yabancı biri gelince, hemen sözü değiştirirlerdi
Bana çok itimat ediyorlardı Sonradan anladım ki, Türkçe bildiğim için, beni Azerbaycan halkından zan ediyorlarmış

Marangoz dükkanına bir delikanlı arada bir uğrardı İlim talebesi kıyafetinde ve Arabi, Farisi, Türkçe biliyordu İsmi Muhammed bin Abdülvehhab Necdi idi Bu delikanlı, son derece yüksekten konuşan ve gayet asabi biriydi Osmanlı hükümetini çok kötülediği halde, İran hükümetinin aleyhine konuşmazdı Onun dükkan sahibi Abdürrıza ile dostluğunun sebebi, ikisi de İstanbul?daki Halifeye muhalif idiler Ama bu delikanlı, Farisi?yi nasıl biliyor ve Şii olan Abdürrıza ile nasıl arkadaşlık edebiliyordu?

Necdli Muhammed, Sünni idi Sünnilerin çoğu, Şiilerin aleyhinde konuşmalarına ve hatta bir kısmı, Şiileri tekfir etmelerine rağmen, o hiç Şiileri rencide etmezdi Necdli Muhammed, Sünnilerin dört mezhebinden birine tâbi olmayı gerektiren, herhangi bir sebep görmüyordu ve (Kur?anda bu mezhepler hakkında hiçbir delil yok) diyordu Bu husustaki hadislere hiç önem vermiyordu Kendini beğenmiş bu Necdli genç, Kur?anı ve Sünneti anlama hususunda, nefsine uyardı Sadece kendi zamanındaki âlimlerin ve dört mezhep imamının değil, Ebu Bekir, Ömer gibi sahabenin de görüşlerini hiçe sayardı

Aradığımı bu gençte bulmuştum Zira, onun âlimlere saygısızlığı, dört Halifeye de önem vermeyişi, Kur?anı ve Sünneti anlama hususunda müstakil bir görüşe sahip oluşu, onu avlayıp elde etmek için, en zayıf noktalarındandı Bu mağrur genç nerede, o Türkiye?de yanında okuduğum Ahmed efendi nerede! O âlim, selefleri gibi, dağa benziyordu Hiçbir güç, onu yerinden oynatamazdı Ebu Hanife?nin ismini zikir etmek istediği zaman, kalkar abdest alırdıBuhari isimli hadis kitabını eline almak istediği zaman, yine abdest alırdı

Necdli genç ise, Ebu Hanife?yi çok hafife alır, (Ben Ebu Hanife?den daha iyi biliyorum) derdi

[Hempher?in itiraflarını okurken, şu olayı hatırladık: Lisede öğretmen iken derste, bir talebem, (Hocam, harpte ölen Müslüman şehid olur mu?) dedi Evet olur dedim (Peygamber bunu haber verdi mi?) dedi Evet dedim (Denizde boğulursa da, uçaktan düşerse de, şehid olur mu?) dedi Evet olur dedim (Peygamberimiz bunları da haber verdi mi?) dedi Evet, haber verdi dedim Bir kahraman edası ile ve gülerek, (Hocam! O zaman uçak var mı idi?) dedi Yavrum! Peygamber efendimizin bir çok isminden biri, Camiul-kelim?dir Çok şeyleri, bir kelime ile bildirirdi İşte Peygamber efendimiz, (Yüksekten düşen şehid olur) buyurdu dedim Bu cevabımı çocuk hayret ve şükran ile karşıladı Bunun gibi, Kur?an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, çok kelimeler ve hükümler, yani emirler ve yasaklar vardır ki, herbiri, muhtelif manaları bildirmektedir Bu manaları bulmaya ve aralarından lazım olanı seçmeye (İctihad) etmek denir İctihad yapabilmek için, derin âlim olmak lazımdır Bunun için, Sünniler, cahillerin ictihad yapmalarını yasak etti Bu, ictihadı yasak etmek değildir Hicretten dört asır sonra, mutlak müctehid hiç yetişmediği için, ictihad yapılamadı, ictihad kapısı kendiliğinden kapandı Kıyamete yakın, İsa aleyhisselam gökten inecek ve Mehdi çıkacak, ictihad yapacaklardır]

Ben, Necdli genç ile çok yakın bir arkadaşlık kurdum Daima onu övüyordum Bir gün ona, sen Ömer ve Ali?den daha büyüksün Peygamber şimdi hayatta olsaydı, onları değil seni kendine halife tayin ederdi Ben, İslam?ın senin elin üzerinde yenilenmesini ve yükselmesini umuyorum İslam?ı cihana yayacak biricik âlim sensin dedim

Onunla Kur?anı, sahabenin, mezhep imamlarının ve müfessirlerin tefsirlerine muhalif bir şekilde, tamamen kendi fikirlerimize göre tefsir etmeyi kararlaştırdık Kur?anı okuyor ve bazı âyetler üzerinde konuşuyorduk Bundan maksadım, onu tuzağa düşürmekti Zaten o da, kendini devrimci olarak göstermek ve daha fazla itimadımı kazanmak için, görüşlerimi memnuniyet ile karşılardı

Bir kere, Cihad farz değildir dedim İtiraz etmesine rağmen onu ikna ettim, kabul etti Bir kere de, ona müta nikahı caizdir dedim İtiraz etti ve (Ömer, Peygamber zamanında mevcut olan iki mütayı yasak etti ve onu yapanı cezalandıracağını bildirdi) dedi Ben, sen hem, Ömer?den daha iyi biliyorum diyor, hem de ona tâbi oluyorsun Kaldı ki Ömer, Peygamber helal ediyordu, ben yasaklıyorum demiştir Sen niye Kur?an ile Peygamberin sözünü bırakıp, Ömer?in sözünü tutuyorsun dedim O cevap vermedi Anladım ki, ikna oldu Onun canının kadın istediğini biliyordum, kendisi bekâr idi Ona, gel müta nikahı ile birer kadın alalım Onlarla eğleniriz dedim Başını sallayarak kabul etti Bu fırsatı büyük bir ganimet bildim ve ona eğlencelik bir kadın bulmaya söz verdim Benim gayem, onun insanlardan olan korkusunu kırmaktı Fakat o, bu işin aramızda sır olarak kalmasını ve ismini de kadına söylemememi şart koştu Alelacele, orada Müslüman gençleri ifsad etmek için, Sömürgeler bakanlığı tarafından gönderilen, Hıristiyan kadınların yanına gittim Onlardan birine meseleyi anlattım Kabul edince, ona Safiye ismini verdim Necdli genci onun evine götürdüm Evde sadece Safiye vardı Necdli genç için bir haftalık müta yaptık O da kadına ücret olarak biraz altın verdi Ben dıştan, Safiye içten, Necdli genci avlamaya başladık

Safiye, onu iyice eline aldı Zaten, o da, ictihad ve fikir hürriyeti bahanesi ile, İslamiyet?in emirlerine karşı gelmenin nefsani tadını duymuştu

Müta nikahının üçüncü gününde, âyet ve hadislere rağmen içkinin haram olmadığına dair uzun uzadıya onunla münakaşa ettim Sonunda, sarhoş etmeyecek kadarı içmek haram değildir diye inandı ve (içki sarhoş etmediği zaman, haram değildir) dedi

Aramızda geçen bu içki ile alakalı münakaşayı Safiye?ye bildirdim ve ona çok kuvvetli bir içki içirmesini tembih ettim O da, (Senin dediğini yaptım, içkiyi içirdim, oynadı) dedi İşte böylece, Safiye ile birlikte, onu iyice ele geçirdik Sömürgeler bakanı ile vedalaştığım zaman bana, (Biz İspanya?yı Müslümanlardan içki ve zina ile aldık Yine bu iki büyük kuvvet ile, diğer bütün topraklarımızı da geri alalım) demişti Bu sözünde ne kadar haklı olduğunu şimdi anlıyorum

Bir gün ona oruç meselesini açtım Oruç sünnettir, farz değildir dedim Buna da itiraz edip, (Beni temelli dinden mi çıkarmak istiyorsun?) dedi Ben de ona, din, kalbin temizliği, ruhun selameti ve başkasının hakkına tecavüz etmemektir Peygamber, (Din sevgidir) dememiş mi dedim Bir kere ona, namaz farz değildir, Allah Kur?anda, (Beni anmak için namaz kıl) [Taha 14] demiyor mu dedim Öyle ise, namazdan maksat, Allah?ı anmaktır Binaenaleyh namaz kılmak yerine, Allah?ı an dedim O da, (Evet bazı kimseler, namaz vakitlerinde namaz yerine Allah?ı zikir ediyorlarmış) dedi Ben de, onun bu sözüne çok sevinmiştim Bu fikri ileri götürmeye çok çalıştım ve onun kalbini ele geçirdim Sonra baktım ki, namaza önem vermiyor Bazen kılıp, bazen kılmıyor Bilhassa sabah namazlarını çok kaçırıyordu Zira, gece ortasına kadar onunla konuşarak, uyumasına mani oluyordum Sabahları da, halsiz olduğu için, namaza kalkamıyordu

Bir gün, Peygamber hakkında da yokladım, (Bundan sonra, bu konuda, konuşursan, aramız açılır ve seninle alakamı keserim) dedi Bunun üzerine, bütün başarılarımın bir anda yok olacağı korkusundan, Peygamber hakkında konuşmayı bıraktım

Sünnilik ve Şiiliğin haricinde, kendisine bir yol tutmasını telkin ettim O da, bu fikrime önem veriyordu Zira mağrur birisiydi Onun yularını Safiye sayesinde, ele geçirdim

Bir kere de, Peygamber eshabını birbirine kardeş yapmış, doğru mu dedim (Evet), dedi Bunun üzerine, İslam?ın ahkamı geçici mi, devamlı mı dedim (Devamlıdır Zira Peygamberin helalı kıyamet gününe kadar helal, haramı da kıyamet gününe kadar haramdır) dedi Ben de, öyleyse gel seninle kardeş olalım dedim ve onunla kardeş olduk

O günden sonra, ondan hiç ayrılmadım Sefere çıktığında da beraberdik Kendisine çok önem veriyordum Zira, gençliğimin en kıymetli günlerini vererek diktiğim ağaç, meyvesini vermeye başlamıştı

Londra?ya, Sömürgeler bakanlığına her ay bir rapor gönderirdim Gelen cevaplar çok cesaret verici ve teşvik edici idi Necdli genç, kendisine çizdiğim yolda yürüyordu

Benim vazifem ona, istiklal, hürriyet ve şüpheciliği aşılamaktı İstikbalinin çok parlak olacağını söyler ve onu çok överdim Bir gün, şöyle bir rüya uydurdum:
Dün gece Peygamberimizi rüyada gördüm Hocalardan duyduğum sıfatlarını da söyledim Bir kürside oturuyordu Etrafında, hiç tanımadığım âlimler vardı Siz girdiniz Yüzünüz nur gibi parlıyordu Peygamberin yanına vardığınızda, Peygamber yerinden kalktı ve her iki gözünüzün arasını öptü Ve (Sen benim adaşım, ilmimin vârisisin, din ve dünya işlerinde, benim vekilimsin) dedi Sen, (Ya Resulallah, ben ilmimi insanlara açıklamaktan korkuyorum?) dedin Peygamber cevaben, (Sen büyüksün, hiç korkma) dedi

Rüyayı duyduktan sonra, sevincinden uçuyordu Birkaç defa doğru mu diye sordu Ben de, her seferinde, yemin ettim, elbette doğrudur dedim O da, doğru söylediğime emin oldu O günden sonra, yeni bir mezhep kurmaya karar verdi

[İstanbul Dar-ül-fünun?unda Akaid-i islamiyye müderrisi Bağdatlı Cemil Sıtkı Zehavi, El-fecr-üs-sadık kitabındadiyor ki:
(İngilizlerin hazırladığı Vehhabi fırkasının bozuk fikirlerini, Muhammed bin Abdülvehhab 1737?de Necdde izhar etti Deriyye emiri Muhammed bin Süud tarafından çok müslüman kanı dökülerek, yayıldı [Vehhabilerin, müslümanlara, sapıktır, zararlıdır dedikleri ve yaptıkları işkenceler (Kıyamet ve Ahiret) kitabında uzun yazılıdır] Vehhabiler, kendilerinden olmayan müslümanlara müşrik dediler Bütün dedeleri gibi bunlar da kâfirdir dediler Vehhabi dinini kabul etmeyenleri öldürdüler Mallarını ganimet olarak yağma ettiler Fıkıh, tefsir ve hadis kitaplarını yaktılar Kur?an-ı kerimi, kendi düşüncelerine göre yanlış tefsir ettiler Müslümanları aldatmak için, Hanbeli?yiz dediler Halbuki, Hanbeli âlimlerinin çoğu bunları red eden, bozuk olduklarını bildiren kitaplar yazdılar Haramlara helal dedikleri ve enbiyayı ve evliyayı suçladıkları için kâfir oluyorlar Vehhabi dininin esası ondur İnançları şöyledir:
1- Allah maddi bir varlıktır Eli, yüzü ve ciheti vardır
2- Dört mezhepten birini taklit eden kâfir olur
3- Vehhabi olmayan kâfirdir
4- Peygamberin ve Evliyanın mezarlarını ziyaret etmek haramdır
5- Peygamberi, evliyayı vesile yaparak dua eden kâfir olur
6- Allah?tan başkası ile yemin eden müşrik olur
7- Allah?tan başkası için nezreden ve Evliya kabri yanında hayvan kesen müşrik olur
8- İlk peygamber Âdem değil Nuh?tur, Âdem, İdris ve Şit peygamber değildir
9- Kur?andan bizim anladığımız doğrudur diyorlar
10- Eshab-ı kiramın ve âlimlerin bildirdiği şeyleri inkâr ederler) [El-fecr-üs-sadık]
[Dikkat edilirse, vehhabiliğin bu on esası, Hempher?in Necdli Muhammed?e telkin ettiği din bilgileridir]

Londra?dan yeni emir geldi
Şiilerin en çok sevdiği, aynı zamanda onların ilim ve ruhaniyet merkezi Kerbela ve Necef şehirlerine gitmek için Londra?dan emir geldi Necdli genç ile görüşmemize son vermeye, Basra?dan ayrılmaya mecbur oldum Ama bu cahil ve ahlakı bozulan adamın, yeni bir fırka kuracağına ve İslamiyet?in içerden yıkılmasına sebep olacağına ve bu fırkanın bozuk inançlarını hazırlamış olduğuma sevinerek, Basra?dan ayrıldım

Necef?e, Azerbaycanlı bir tüccar kıyafetinde gittim Şii din adamlarıyla arkadaşlık ve samimiyet kurdum ve onları aldatmaya başladım Onların ders halkalarına katıldım Sünnilerin çalıştıkları gibi, fen bilgilerine çalışmadıkları ve onlardaki güzel ahlaka malik olmadıklarını gördüm
Birkaçı şöyledir:
1- Osmanlıya son derece düşmanlar Sünnilere kâfir diyorlar

2- Şii âlimleri, tıpkı bizim duraklama devrindeki papazlarımız gibi, kendilerini tamamen dini ilimlere vermiş, dünyevi ilimlerle çok az ilgileniyorlar

3- İslamiyet?in hakikatinden, fen ve teknikteki ilerlemelerden haberleri yok

Birkaç kere, onları halifeye isyan etmek için teşvik ettim Beni maalesef dinleyen olmadı Çünkü onlar, Hilafete zapt edilmesi mümkün olmayan bir kale gibi bakıyorlardı Onlara göre, ancak Mehdi geldiği zaman, hilafetten kurtulabilirlerdi

Irak seferimde kalbimi ferahlandıran bir manzara ile karşılaştım Bazı olaylar, Osmanlının sonunun yaklaştığını haber veriyordu Zira, İstanbul hükümeti tarafından tayin edilen vali, cahil ve zalim biri idi Halk ondan razı değildi

Londra?ya dönmek istiyordum Zira, uzun zaman gurbette idim Vatanımı ve ailemi çok özlemiştim Bundan dolayı, raporumla beraber, bakanlıktan kısa bir müddet için bile olsa, Londra?ya dönmek için izin talep ettim Üç yıllık Irak seferimle alakalı intibalarımı şifahen anlatmak ve biraz istirahat etmek istiyordum

Bakanlığın Irak?taki mümessili, kimse şüphelenmesin diye, kendisine fazla uğramamamı ve Dicle nehrinin kıyısındaki hanların birinde, bir oda kiralamamı tembih etti ve (Londra?dan haber gelince sana bildireceğim) dedi

Basra?dan Kerbela ve Necef?e gittiğimde, Necdli genç, kendisine gösterdiğim yoldan sapacak diye, çok üzülüyordum Zira o, çok değişken idi Onun üzerinde inşa ettiğim bütün emellerimin zayi olacağından korkuyordum

Kendisinden ayrılırken, İstanbul?a gitmeyi düşünüyordu Bu fikrinden vazgeçmesi için, çok telkinde bulundum ve (Oraya gittikten sonra, seni tekfir edebilecekleri bir söz sarf edersin, seni öldürmelerinden çok endişe ediyorum) diyerek vazgeçirmeye çalıştım

Gayem başka idi Oraya gittikten sonra, eğrilerini doğrultacak, Ehl-i sünnet itikadına dönmesini sağlayacak derin âlimlerle görüşmesinden ve bütün emellerimin zayi olacağından korkuyordum Çünkü, İstanbul?da ilim ve İslam?ın güzel ahlakı vardı

Ondan ayrılırken, kendisine, takıyyeyi anlattım (Şiiler arasında, takıyye et, Sünni olduğunu söyleme ki, başına bir felaket getirmesinler) dedim

Oradan ayrılırken, zekat adı altında ona bir miktar para verdim

Londra?ya dönmek için emir geldi
Nihayet dönmek için emir geldi Londra?ya döndüm Londra?da sekreter ve bazı bakanlık mensupları ile görüştüm Onlara uzun seferimde yaptıklarımı ve müşahedelerimi anlattım Çok sevindiler ve memnuniyetlerini bildirdiler Daha önce gönderdiğim raporu da görmüşlerdi Safiye de, benim raporuma mutabık bir rapor yollamış Yine öğrendim ki, her seferimde, bakanlığın adamları, beni takip etmişler Onlar da, gönderdiğim raporlara ve sekretere anlattıklarıma uygun raporlar vermişler

Sekreter, Bakan ile görüşmem için bana vakit verdi Bakanı makamında ziyaret ettiğimde, beni İstanbul?dan döndüğüm seferden farklı bir şekilde karşıladı Kalbinde, müstesna bir yer işgal etmiş olduğumu anladım

Bakan, Necdli genci elde ettiğime çok memnun oldu (O, bakanlığımızın aradığı bir silah idi Bütün mesain, sadece onu elde etmek için olsa da değer) dedi

Ben de, (Necdli genç için çok endişeli idim Zira fikrinden dönmüş olabilir) dedim (Kalbin rahat olsun Ondan ayrıldığında sahip olduğu fikirlerden dönmemiştir ve İsfahan?da bakanlığımızın casusları, onunla görüşmüşler, bakanlığa onun bozulmadığını haber vermişlerdir) dedi Kendi kendime dedim ki, (Necdli genç nasıl sırlarını başkasına anlatabilir!) Bunu bakana sormaya cesaret edemedim Fakat, sonra Necdli genç ile görüştüğümde anladım ki, İsfahan?da Abdülkerim isminde bir adam onunla görüşmüş ve (Ben Şeyh Muhammedin [Beni kast ediyor] kardeşiyim Sizin hakkınızda ne biliyorsa hepsini bana söyledi) diyerek, Necdli Muhammedi aldatmış ve onun sırlarını öğrenmiş

Necdli Muhammed bana, (Safiye benimle İsfahan?a geldi ve iki ay daha, onunla müta nikahı ile yaşadık Abdülkerim de, benimle Şiraz?a geldi ve Safiye?den daha güzel ve daha cazip Asiye isminde bir kadın daha buldu O kadınla da müta ile, hayatımın en neşeli dakikalarını geçirdim) dedi

Daha sonra öğrendim ki, Abdülkerim, İsfahan havalisinden Celfa?da oturan, bakanlığın hıristiyan bir ajanıdır Asiye ise, Şiraz Yahudilerinden olup, bakanlığın başka bir ajanıdır Dördümüz, Necdli genci ileride kendisinden bekleneni en güzel bir şekilde yapabilecek surette yetiştirdik

Ben, olayları anlatınca, Bakan bana, (Sen bakanlığın en büyük madalyasını hak ettin Zira sen, bakanlığın en mühim ajanları arasında birincisin Sekreter sana, vazifende yardımcı olacak bazı devlet sırları söyleyecek) dedi Sonra, bana on günlük izin verdiler

Yeni emirleri almak için Bakanlığa, gittiğimde, sekreter, (sana çok mühim iki devlet sırrı söyleyeceğim İlerde, bu iki sırdan çok istifaden olacaktır Bu iki sırrı, kendilerine tam itimat edilen, birkaç kişiden başka kimse bilmez) dedi Elimden tutarak, Bakanlığın bir odasına götürdü Bu odada çok cazip bir şeyle karşılaştım: Yuvarlak bir masanın etrafında on adam oturuyordu
Birincisi, Osmanlı padişahının kıyafetinde idi Türkçe ve İngilizce biliyordu
İkincisi, İstanbul?daki Şeyh-ul-İslamın kıyafetinde idi
Üçüncüsü, İran Şahının kıyafetinde idi
Dördüncüsü, İran sarayındaki vezirin kıyafetinde idi
Beşincisi, Şiilerin tâbi olduğu Necef?deki en büyük âlimin kıyafetinde idi

Bu son üç kişi, Farsça ve İngilizce biliyorlardı Bu adamların her birisinin yanında, onların söylediklerini yazmak için, birer katip bulunuyordu Bu katipler aynı zamanda, bu adamlara, casusların İstanbul, İran ve Necef?deki, onların asılları olan beş kişi hakkında topladıkları malumatı bildiriyorlardı

Sekreter, (Bu beş kişi, oralardaki beş kişiyi temsil ederler Onların ne düşündüklerini anlamak için, asılları gibi yetiştirdik Biz İstanbul, Tahran ve Necef?dekilerle alakalı elimize geçen bilgileri, bunlara bildiriyoruz Bunlar da, kendilerini oradakilerin yerinde kabul eder Biz onlara soruyoruz, onlar da bize cevaplandırıyor Bizim tespitimize göre, buradakilerin cevapları, oradakilerin cevaplarına yüzde yetmiş uymaktadır İstersen, tecrübe mahiyetinde bir şeyler sorabilirsin Nasılsa, daha önce Necef âlimi ile görüşmüştün) dedi

Ben de peki dedim Zira, daha önce, Necef?deki şianın en büyük âlimi ile görüşmüş ve ona bazı hususlar sormuştum İşte, onun benzerinin yanına yaklaştım ve bazı sorular sordum o da cevaplandırdı

Bakanlıktaki bu adamın cevapları, Necef?deki Şii âliminin cevaplarına tıpa tıp mutabık idi Bu adamın Necef?deki âlime bu kadar uygunluğu, beni hayretler içinde bıraktı Bir de üstelik bu adam Farsça biliyordu

Sekreter, (Şayet sen diğer dört kişinin asılları ile de görüşmüş olsaydın, şimdi onlarla da görüşebilir ve onların da asıllarına ne kadar mutabık olduğunu görebilirdin) dedi Ben dedim ki, (Şeyh-ul-İslamın da nasıl düşündüğünü biliyorum Çünkü, benim İstanbul?daki hocam Ahmed efendi, Şeyh-ul-İslamı bana iyice anlatmıştı) Sekreter, (O zaman buyur, onun da numunesi ile görüşebilirsin) dedi

Şeyh-ul-İslamın benzerinin yanına yaklaştım ve ona da bazı sorular sordum O da cevaplandırdı Bu soruları hocam Ahmed efendiye de, daha önce sormuş ve az bir fark ile aynı cevapları almıştım

Sonra, sekretere dedim ki, (Bu benzer kimseleri hazırlamanın hikmeti nedir?) Bana; (Biz bu usul ile onların düşünce kabiliyetlerini öğreniyoruz Siyasi ve dini mevzularda, onlar ile mücadele etmemize yardımcı tedbirler bulmaya çalışıyoruz Mesela, düşman askerlerinin hangi taraftan geleceğini bilirsen, ona göre hazırlanır ve askerlerini uygun yerlere yerleştirirsin ve onu perişan edersin Fakat, onun ne taraftan saldıracağını bilmezsen, askerlerini her tarafa gelişigüzel dağıtır ve mağlup olursun Aynen öyle, Müslümanların, getirecekleri delilleri bilirsen, onların delillerini çürütebilecek karşı deliller hazırlaman mümkün olur ve o karşı delillerle onların akidelerini sarsabilirsin) dedi

Sonra, bin sayfalık bir kitap verdi (Okuduktan sonra getirirsin) dedi

Bakanlığın verdiği kitabı okuduktan sonra, devletime olan itimadım biraz daha arttı ve Osmanlı İmparatorluğunun bir asırdan daha az bir zaman içinde yıkılması planlarının hazırlandığını yakînen anladım Müslümanlarla alakalı malumatım arttı Onların nasıl düşündüğünü, onların zayıf noktalarını, kuvvetli noktalarını, ayrıca, kuvvetli noktalarını zayıf nokta haline getirmenin usullerini iyice öğrenmiş oldum

Kitap, (Müslümanların zayıf noktaları) olarak, zikir ettiği yukarıdaki maddelerden sonra, Müslümanları, dinleri olan İslamiyet?in maddi ve manevi üstünlüğünden cahil bırakmanın lazım olduğunu tavsiye ediyordu

Kitabın, bozulup yok edilmesini emrettiği kuvvet noktaları da şunlardır:
1- İslam, ırk, dil, örf, âdet ve milliyetçilik taassubunu ortadan kaldırmıştır
2- Faiz, ihtikâr, zina, içki ve domuz eti yasaktır

3- Müslümanlar, sımsıkı bir şekilde âlimlerine bağlıdırlar
4- Sünniler Halifeyi Peygamberin vekili olarak kabul eder Allah?a ve Peygambere gösterilmesi lazım olan hürmeti, ona da göstermenin farz olduğuna inanırlar

5- Cihad farz derler
6- Şiilere göre, gayri müslimler ve Sünniler necistir

7- Bütün Müslümanlar, İslam?ın biricik hak din olduğuna iman ederler
8- Yahudi ve Hıristiyanların Arap yarımadasından çıkarılmasının farz olduğuna inanırlar
9- İbadetlerini, mesela (namazı, orucu, haccı) çok güzel bir şekilde eda ederler

10- Şiiler, İslam ülkesinde kiliselerin inşasının haram olduğuna inanırlar
11- Müslümanlar, İslam akidesine sımsıkı bağlıdırlar

12- Şiiler, (Humüs)ün yani ganimetin beşte birinin âlimlere verilmesini farz bilirler
13- Müslümanlar, çocuklarını öyle büyütüyorlar ki, ecdatlarının yolundan ayrılmaları mümkün değildir

14- Müslüman kadınlar, o kadar örtünüyor ki, onlara fesadın bulaşması çok zordur
15- Müslümanları her gün beş defa bir araya getiren, cemaat namazları vardır

16- Ali ve salihlerin kabirleri mukaddes olduğu için, oralarda da toplanırlar
17- Peygamberlerinin neslinden gelen Seyyid ve şerifler Peygamberi hatırlatırlar

18- Vaizler, müslümanların imanlarını kuvvetlendirir ve ibadete teşvik ederler
19- Emr-i bil-maruf ve nehy-i anil-münker farzdır

20- Müslümanların çoğalması için, evlenmek ve çok kadın nikah etmek sünnettir
21- Müslüman için, bir insanı İslam?a getirmek, bütün dünyaya sahip olmaktan iyidir

22- Müslümanlar arasında, (Kim hayırlı bir çığır, bir yol açarsa, onun sevabına ve o yolda giden her insanın kazandığı sevaplara nail olur) hadisi meşhurdur

23- Müslümanlar, Kur?ana ve hadislere çok büyük hürmet gösterirler Onlara tâbi olmanın, Cennete girmeye biricik sebep olduğuna inanırlar

Kitap, Müslümanların kuvvetli noktalarını bozup, zayıf noktalarını yaymayı tavsiye ediyor ve bunu yapabilmek için, gerekli yolları sıralıyor

Zayıf noktaları yaymak için şunları yapmalıyız:
1- Cemaatlerin, aralarına düşmanlık sokup, suizannı aşılayarak, bölücülüğü teşvik eden kitaplar yayınlamak suretiyle, ihtilafları yerleştireceğiz

2- Okulların açılmasını, kitapların yayınlanmasını men etmeliyiz Yakılması ve yok edilmesi mümkün olan din kitaplarını yakıp yok etmeliyiz Din adamları hakkında muhtelif iftiralar uydurmakla, Müslümanları, çocuklarını dini okullara vermekten vazgeçirerek, cahil kalmalarını sağlamalıyız

3-4- Onların yanında Cenneti övüp, dünyaya önem vermemeyi teşvik etmeliyiz
5- Hükümdarları zulüm ve diktatörlük yapmaya teşvik etmeliyiz

6- İdam cezasını kaldırmak Gaspçıları, hırsızları cezalandırmaktan hükümeti alıkoymak ve anarşistleri silahlandırarak, bu işi yapmalarını teşvik etmek ve güvensizliği yaymak için çalışmalıyız

7- Şu şekilde, onların hastalık içinde yaşamalarını sağlayabiliriz:
Her şey Allah?ın kaderi ile olur Tedavinin iyileşmede hiçbir tesiri yoktur Allah Kur?anda, (Rabbim beni yedirir ve içirir Hasta olduğum zaman da, O bana şifa verir Beni öldürecek, sonra da diriltecek Odur) [Şuara 79-80-81] dememiş mi? Öyleyse, Allah?ın iradesi dışında kimse, ne şifa bulur ve ne de ölümden kurtulur diyerek tedaviden uzaklaştırmak gerekir

8- Zulmü temin için, İslam, ibadet dinidir Onun devlet işleriyle ilgisi olmaz demeli

9- İktisadi çöküntü de, bahsi geçen zararlı işlerin tâbii bir neticesidir Mahsulleri çürütmek, ticaret gemilerini batırmak, çarşıları yakmak, bentleri, barajları yıkıp ziraat sahalarını ve sanayi merkezlerini su altında bırakmak ve içme suyu şebekelerine zehir katmak suretiyle tahribatı arttırmalıdır

[ÖNEMLİ NOT: Yukarıdaki 9 maddeyi okuyunca, tarihte bilinen meşhur Edirne, İstanbul ve Babıali yangınlarını hatırladık Bakın o tarihlerden itibaren nasıl yangınlar olmuş Bu kadar yangın tesadüf mü, yoksa casuslar mı yaptı? Ansiklopedilerdeki bilgiler şöyle:
*İstanbul, 24 Temmuz 1660 Cumartesi günü tarihinin en büyük yangın felaketine uğradı Öyle ki 49 saat içinde şehrin üçte biri kül oldu Yangın Unkapanı semtinde başlayarak, Topkapı Sarayı yönüne, Aksaray?dan surlara doğru ve Fatih semtine yayıldı Deniz kenarındaki surların tepesinden aşarak, Marmara kıyılarında bulunanların üzerine kıvılcımlar sıçradı En az 4000 kişinin öldüğü bu yangında 80000 ev kül oldu Yangında su yolları kapandı ve fırınlar çalışmadığı için, halkın büyük bir kısmı aç ve susuz kaldı Sultan Dördüncü Mehmed Hanın büyük gayretleri ve yardımlarıyla iki ay içinde Anadolu?dan getirilen ustalarla yanan binaların yerlerine yenileri yaptırıldı Bu yangında 360 cami ve mescit, 40 hamam, 100 han ve kervansaray, 100 depo, yüzlerce konak, okul, medrese, tekke yanmıştı

*5 Eylül 1693?de Ayazma Kapısında çıkan yangında; 18 cami, 19 mescit, 17 ilkokul, 10 medrese ve tekke, 11 hamam, 12 fırın, 2517 ev, 1146 dükkan birçok han ve depo yandı

*1700 senesinde, Edirne 350 bin nüfusu ile dünyanın en büyük birkaç şehrinden biriydi Bunlar; İstanbul, Paris, Londra ve Edirne idi On sekizinci asırdan itibaren gerilemeye başladı 1745 senesinde çıkan büyük bir yangınla 60 mahalle kül oldu 1751 yangını da 1745?deki yangın şiddetindeydi

*28 Eylül 1755?de İstanbul?da Hoca paşa semtinde çıkan yangın, dört kola ayrılarak büyük bir âfet hâline geldi Yaklaşık otuz altı saat süren yangın sonunda Paşa kapısı da yandığından, sadâret dairesi bir müddet Kadırga Limanındaki Esma Sultan Sarayına nakledildi

*6 Temmuz 1756?da, Sultan Üçüncü Osman devrinin ikinci büyük yangını oldu Bu yangın İstanbul?un dörtte üçünü kül hâline getirdi Cibâli taraflarında başlayan yangın, on üç kola ayrıldı Unkapanı, Süleymaniye tarafları, Vefa?dan itibaren Şehzadebaşı, eski yeniçeri odaları, Langa tarafları, Zeyrek, Saraçhane, Etmeydanı, Aksaray, Davutpaşa İskelesi, Fatih, Sultanselim, Ali Paşa Çarşısı, Aya kapısı semtleri harabe hâline geldi

*7 Temmuz 1795 gecesi çıkan yangında İstanbul?un mal depoları büyük ticarethaneleri yandı Uğranılan zarar tahmini olarak o zamanki Osmanlı Devletinin iki yıllık geliri kadardı

*1908, 1911, Mart ve 13 Haziran 1918?de çıkan dört yangın Sultanselim, Fatih, Halıcılarda büyük zararlara sebep oldu Harp içinde olan devlet bunların yerine hemen yenisini yaptıramadığından uzun yıllar yanık yerler öyle kaldı

* Babıali Yangınları: Osmanlı Devletinin idari merkezi olan Babıali'nin; 1740, 1755, 1808, 1826 ve 1839 senelerinde tamamen, 1878 ve 1911 senelerinde ise kısmen yanmasına sebep olan yangınlardır]

10- Devlet adamlarını, kadın ve spor gibi fitneye ve parçalanmaya sebep olacak arzulara, içki, kumar, rüşvete ve hazine mallarını, kendi şahsi işlerinde harcamaya alıştırmak, vazifelileri bu işleri yapmaya teşvik edip, bize hizmet edenleri ödüllendirmek lazımdır Bu işlerle vazifeli ingiliz casuslarını, gizli ve açık olarak korumak, onlardan Müslümanların eline geçenleri kurtarmak için, her çeşit masrafı yapmak lazımdır

11- Faizin her şeklini yaymak lazımdır Zira faiz, milli ekonomiyi harap ettiği gibi, Müslümanları, Kur?anın ahkamına karşı gelmeye de alıştırır Zira insan, bir kanunun bir maddesini ihlal edince, artık diğer maddelerini de ihlal etmesi kolay olur

12- Âlimlere kötü isnatlarda bulunup, aleyhlerine adi ithamlar uydurarak, Müslümanların onlardan soğumalarını temin etmek lazımdır Casuslarımızın bir kısmını, onların kıyafetine sokacağız Sonra, bunlara çirkin işler yaptıracağız Böylece bunlar, âlimler ile karışmış olacak ve her âlimden şüphe edilecek Bu casusları, El-Ezhere, İstanbul?a, Necef ve Kerbela?ya sokmak zaruridir Müslümanları âlimlerden soğutmak için okullar, kolejler açacağız Buralarda, Rum ve Ermeni çocuklarını, Müslümanlara düşman olarak yetiştireceğiz Müslüman çocuklarına da kendi ecdatlarının cahil olduklarını aşılayacağız Bu çocukları, Halife ve âlimler ve devlet adamlarından soğutmak için, onların hatalarını, kendi zevkleri ile meşgul olduklarını, Halifenin cariyelerle vakit geçirip, halkın malını kötü yollarda kullandığını, hiçbir işte Peygambere uymadıklarını aşılayacağız

13- İslam?ın, kadına hakaret ettiğini yayacağız Feminizmi savunacağız
14- Pislik, susuzluğun neticesidir Suyun arttırılmasına mani olmaya çalışmalıyız

Müslümanların kuvvetli noktalarını tahrip etmek için:
1- Müslümanların arasında, ırkçılık ve milliyetçiliği körükleyecek ve onların dikkatlerini, İslamiyet?ten önceki kahramanlıklarına çekeceksiniz Mısır?da Firavunluğu, İran?da Mecusiliği, Irak?ta Babilliliği, Osmanlıda Attila ve Cengiz vahşetini canlandıracaksınız

2- Şu dört şeyi, gizli açık yaymak lazımdır: İçki, kumar, zina ve domuz eti [ve spor kulüplerinin birbirleri ile kavgaları] Bu işi yapmak için, İslam ülkelerinde yaşayan Hıristiyan, Yahudi, Mecusi ve diğer gayri müslimlerden azami derecede istifade etmek ve bu iş için çalışanlara Sömürgeler bakanlığının bütçesinden bol maaş bağlamak lazımdır Bunun için, siyasi fırkaların ve spor kulüplerinin çoğalmasını sağlayacağız Partileri ve kulüpleri birbirlerine düşman yapacağız Birbirleri ile uğraşacaklar, din kitabı okumaya, dinlerini öğrenmeye vakit bulamayacaklardır Avladığımız kimselere günlük gazete, dergi çıkartacağız Gazetelerini, dergilerini, bol para ile, menfaatler ile besleyeceğiz Satın aldığımız kimseleri, kurtarıcı, kahraman gibi isimlerle meth ettireceğiz İslam dinini ve ahkam-ı İslamiyeye bağlı olan idarecileri kötületeceğiz Din terbiyesinin kaynağı olan aile yuvalarını yok edeceğiz Bunun için, spor, güreş ismi altında, avret mahalleri, edep yerleri açık kız ve oğlan resimleri yayınlayarak, gençleri fuhşa, eşcinselliğe, cinsi sapıklığa sürükleyeceğiz İslam ahlakını bozunca, İslamiyet?i yok etmek kolay olur Çok cami yapacağız Fakat, camilerde, hocaları değil, misyonerleri ve mezhepsizleri konuşturacağız İslam müziği ismi altında, çalgıları, şarkıları, radyoları camilere sokacağız Camileri birer tuzak olarak kullanacağız Camilere giden ve kadınları örtünen devlet memurlarını ve subayları, casuslarımız tespit edecek, bunlar, vazifelerinden uzaklaştırılacaklardır Ahkam-ı İslamiyeye uyan gençler, üniversitelere alınmayacak, girmiş olanların diploma almaları engellenecektir Sekreter, bu bilgileri gizli tutmamızı, Necdli Muhammed?den de saklamamızı sıkı tembih etti Ben de bu hatıralarımı mahkemeye vererek, elli yıldan önce açılmamasını vasiyet ettim

3- Cihadın geçici bir farz olduğunu, vaktinin son bulduğunu telkin edeceksiniz
4- Şiilerin kalblerinden, kâfirlerin necis olduğu fikrini çıkaracaksınız

5- Müslümanlara, İslam'dan kastın mutlak din olduğunu ve bu dinin Yahudilik ve Hıristiyanlık olabileceğini, sadece İslamiyet?in olmadığı inancını aşılayacaksınız

6- Kilise yapmanın haram olmadığını, Peygamber ve Halifeleri onları yıkmadığını, bilakis onlara hürmet gösterdiğini, İslam?ın ibadethanelere hürmetkâr olduğunu, onları yıkmadığını, yıkanlara mani olduğunu çokça söyleyeceksiniz

7- (Yahudileri Arap yarımadasından çıkarın) ve (Arap yarımadasında iki din olmaz) hadisleri hakkında, Müslümanları şüpheye düşüreceksiniz, zayıf veya uydurma diyeceksiniz Hadislere şüphe ile bakılmasını sağlayacaksınız

8- Müslümanları, ibadetlerinden men etmeye çalışacak ve (Allah insanların ibadetlerine muhtaç değildir) diyerek, onları ibadetlerin faydaları hakkında tereddüte düşüreceksiniz Hacca gitmek ve cemaat ile namaz kılmak gibi, onları bir araya getiren ibadetlerden men edeceksiniz Aynı şekilde, camilerin, türbelerin ve medreselerin inşasına mani olmaya çalışacaksınız

9- Harpte düşmandan ganimet olarak alınan malın beşte birinin [Humusun], âlimlere verilmesini şüphelendirecek ve bunun ticaret kazancıyla bir ilgisinin olmadığını izah edeceksiniz

10- Müslümanların akidelerine bid?atler sokup, İslam?ı gericilik ve terör dini olmakla itham edeceksiniz İslam memleketlerinin geri kaldığını, sarsıntılara maruz kaldığını söyleyecek ve böylece onların İslam?a olan bağlılıklarını zayıflatmış olacaksınız

11- Çocukları babalarından uzaklaştırıp, büyüklerinin dini terbiyelerinden mahrum kalmalarını sağlayacaksınız Onları, biz yetiştireceğiz Binaenaleyh, çocuklar babalarının terbiyelerinden koptukları an, akideden, dinden ve âlimlerden kopmaya mahkum olacaklardır

12- Kadını tahrik edip, örtüsünü açmasına sebep olacaksınız Kadını açtıktan sonra, gençleri tahrik edip, her ikisinin arasında fesat hasıl olması için çalışacaksınız! İslam?ı yok etmek için, bu iş, çok etkilidir Önce bu işi gayri müslim kadınlara yaptıracaksınız Sonra, Müslüman kadın kendiliğinden bozulup, bunların yaptığını yapacaktır

13- Cami imamlarının fasık, sapık olduklarını yayarak cemaat ile namazı ortadan kaldıracaksınız
14- Bid?at olduğu gerekçesiyle, türbelerin hepsinin yıkılması lazımdır diyeceksiniz

15- Seyyidlerin, Peygamberlerinin soyundan geldikleri hususunda insanlar tereddüde düşürülecek Seyyid olmayanlara fellahlara, zencilere yeşil sarık giydirilip, seyyidlerin diğer insanlarla karışmaları temin edilecek Böylece, insanlar bu hususta şaşırıp, Seyyidler hakkında suizanda bulunacaklar

16- Vaizleri azaltmaya çalışılacaktır

17- Müslümanlara hürriyet var diyerek, (Herkes dilediğini yapabilir Emr-i maruf ve nehy-i münker ve İslam ahkamının öğretimi farz değildir) diyeceksiniz!

18- Müslümanların neslini azaltmak için, doğum kontrolü yapılacaktır ve birden fazla evliliği yasaklatacaksınız

19- İslam?ın yayılması ve Müslüman olmayanlara öğretilmesi faaliyetleri kat?i surette men olunacak İslam?ın yalnız Arapların dini olduğu fikri yayılacak

20- Hayır kurumlarının hudutları daraltılacak ve devlete ait bir hâle getirilecek

21- Müslümanları Kur?an hakkında şüpheye düşürecek ve içinde noksanlık ve fazlalık var, diyeceksiniz Arap memleketleri dışında (Ezan), (Namaz) ve (Dualar)ın Arapça yapılmasını önleyeceksiniz Hadisler hakkında da Müslümanlar tereddüte düşürülecektir Bu zayıf, bu uydurma denecek Hadislerin kaynak olması devreden çıkarılacak, yalnız Kur?an denilecektir

(İslam?ı nasıl yıkabiliriz) isimli bu kitap, çok mükemmel idi İleride yapacağım çalışmalar için, emsalsiz bir rehber idi Sekretere kitabı iade edip, memnuniyetimi ifade ettiğimde, bana, (Bilmiş ol ki, bu meydanda, sen yalnız değilsin Yaptığın işi yapan pek çok adamlarımız var Bu işi yapmak için, şimdiye kadar bakanlığımız beş binden fazla adam vazifelendirmiş bulunmaktadır Bakanlık bu sayıyı yüz bine çıkarmayı düşünüyor Bu sayıya ulaştığımız zaman, Müslümanların hepsine hakim olacak ve bütün İslam ülkelerini ele geçirmiş olacağız) dedi

Daha sonra, sekreter şunları söyledi:
(Sana şunu müjdelerim ki, bakanlığımızın bu programı gerçekleştirmesi için, en fazla, bir asırlık bir zamana ihtiyaç vardır Biz o günleri görmesek bile, çocuklarımız görecektir Şu atasözü ne kadar güzeldir: (Başkasının ektiğini yedim Öyleyse, ben de başkaları için ekiyorum) İngilizler, bunu yaptığı zaman, bütün Hıristiyan âlemini memnun etmiş ve onları 12 asırlık felaketten kurtarmış olacaktır)

Sekreter sözlerine şöyle devam etti:
(Asırlarca devam eden Haçlı seferleri, hiçbir fayda sağlayamadı Keza, Moğollar [Cengiz orduları] da, İslam?ın köklerini kazımak için bir şey yapmış sayılmaz Çünkü onların yaptığı iş, plansızdı Düşmanlıklarını ortaya koyacak, askeri işler yapıyorlardı Bunun için, çok çabuk yoruldular Fakat şimdi, hükümetimizin değerli idarecileri, İslam?ı çok ince bir plan ve uzun bir sabırla içten yıkmak için çalışıyorlar Askeri güç kullanmamız da lazımdır Fakat bu iş, son aşamada, yani İslam?ı yiyip bitirdikten ve her tarafından balyozlayıp, bir daha toparlanamaz, bizimle savaşamaz hâle geldikten sonra gelir)

Sekreter sözlerini şöyle bitirdi:
(İstanbul?daki büyüklerimiz, çok akıllı ve zeki imişler, ki bizim planımızın aynını uygulamışlar Ne yapmışlar: Müslümanların arasına sokulup, onların çocukları için, medreseler açmışlar, Kiliseler inşa etmişler Onların arasında, içkiyi, kumarı, fıskı, futbolu çok güzel bir şekilde yaymayı başarmışlar İslam gençliğini, dinleri hakkında şüpheye düşürmeye, kendi hükümetleri ile aralarına münakaşa ve muhalefet sokmaya, her tarafta anarşiyi yaygınlaştırmaya, amirlerin, müdürlerin, devlet adamlarının evlerini Hıristiyan kadınları ile doldurarak, ahlaklarını bozmaya çalışmışlardır Biz de, bu şekilde hareket ederek, onların kuvvetlerini kıracağız, dinleri ile olan irtibatlarını sarsacağız, ahlaklarını bozacağız Birlik ve beraberliklerini yok edeceğiz Sonra, ani bir savaş başlatıp, İslam?ın kökünü kazıyacağız)


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.