Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
armağan, ilahi, meclis

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #31
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Abdullah b Mes'ud (ra) arkadaşlarına şöyle derdi: “Siz, kalbimin cilâsısınız
Her kim dediklerimi Allah için dinler ve ondan faydalanırsa, kal­bim hoş olur, açılır Aksi hâlde onlar yanımda durmasın, çünkü kal­bimi karartırlar
İbrahim Peygamber ateşten halâs bulunca hayli zengin oldu Malı mülkü çoğaldı Şam'a gitti, orada büyük bir ev inşa etti Orada bir münzevi hayatı yaşadı Parayı bıraktı Kendini ateşe atan kavmin çaresini aramadı Onlar, o büyük peygamberin terbiyesini kabul etmediler Onlar için Hak'la sohbetin, sevginin ve vuslatın bir değeri yoktu

* * *


Biri şöyle soruyordu: “Hâle mi uyulur, yoksa kale (söze) mi?”
Şu cevabı aldı:
Söze aldanan ancak avam tabakasıdır Hâle ise, havas taba­kası uyar, o da ehli olanda bulunursa
Sen kimsin? Nabzını bana aç, hâlini bildireyim Hastalığının neden ileri geldiğini teşhis edeyim, hastalık derecem söyleyeyim ve ondan kurtulma çarelerini arayayım
Peygamber (sav) Efendimiz’in önemli bir sünneti vardı Hasta­ları ziyaret ederdi Biz sağlara koşuyoruz
Gayretimize göre, ayaklarımız evlerinize gitmez Ellerimiz, ma­lınızdan alıp yemez Bu emri biz hâlden ve kader canibinden aldık
Bir zat vardı On erkek evladı olmuştu Ölüm geldi, onu götürdü Peder, hepsini sevmesine rağmen servetinin, onlardan en çok sevdiği birine kalmasını arzuluyordu
Neticede kader hükmünü icra etti; on evladın dokuzu da birer birer öldü En çok sevilen hayatta kaldı, cümle servet ona intikal et­ti Bu kaderin bir hükmüydü Olanda bir ayıp var mı? İşler yerini buldu vesselam
Allah'ım, halkın şerrini bizden uzak kıl Nefsin şerrini bize uz­laştırma Hevânın ve tabiatın şerrini bizden ırak eyle

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #32
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Sen, korkar olduğunu söylersin, ama o korktuğun denizde yüz­mektesin Hâlbuki korku daha başka olur
Allah'tan, ancak O'nun bilgi sahibi kulları korkar Onlar tam bilgi sahibi oldukları için korkarlar
Bir şeyin zarar vereceğini bilirsem ondan korkarım ve çekinirim Ölüm sana mutlaka gelecek, işlerini ona göre yap
Ey evi tavansız, ailesi unsuz, çocukları gömleksiz ve kaftansız, işte kış geldi Kalk hazırlığını yap İşte sultan geliyor, adımlarını hız­landır Yırtıcı hayvan geliyor, ondan çekin, hele ölüm pençelisinden
Her zamanda: “Sana ibadet eder ve Senden yardım dileriz (el-Fâtiha, 1/5) dediğin ke­lâmın şu demektir: “Sana taat eder ve seni tevhid ederiz
Hakk'ı ne zaman tevhid edersen, amelinde ihlâs sahibi olur, hal­kın elindeki mala göz atmazsan o yüce kelâmın manasını yerine ge­tirmiş olursun Riyayı, nifakı bırakıp kalben Hakk'a karşı zelil ol­duğunu gösterir sen onu tevhid etmiş olursun
Nefsin kötü isteği seni sıkıştırdığı zaman o hâlini Allah gördüğü için utanarak bırakırsan o yüce kelâmın tecellisi seni sarmış olur
Şiddetli hırs anında, Yakup (as) Nebi'nin sabır parmaklarını ne zaman göreceksin? Saf, temiz ve masum hâlini ne zaman bulacak­sın? Masumluk hâli, ilâhî gayretten doğar Bu hâlleri bulunca: “Sana kulluk eder ve Senden yardım dileriz!” (el-Fâtiha, 1/5) âyetinin
tam manası sende tecelli eder
Düşün o vakti, hani bir kadın, Yusuf (as) Nebi'yi arzulamıştı Ama o istemedi, kaçtı Bunu Hak Teâlâ şu âyet-i kerimesinde anlatır: “Böylece biz, ondan kötülüğü beri ettik; çünkü o, bizim muhlis kullarımızdandı (Yûsuf, 12/24)
Senin hâlin, ne zaman o peygamberin hâline benzeyecek?
O, kendisine teklif edilen şeyi kabul etmedi, Hakk’ın varlık bu­cağında hapse razı oldu O tam yalnızlık bulduğu zaman Hak ona masumluk hâlini nasip etti
Ey Allah'ın kulları, siz de onun gibi olunuz
Ey müridler, doğruluk hâlini emaneten de olsa, benimsemeye bakınız ve ona sahip olabilmek için Allah'a yalvarınız, talep ediniz
Tevekkül, sebepleri bir yana atmak ve Hakk’ın Zât’ından başka her şeyi bırakmaktır
Kalp, ilâhî bir inkılâba uğrarsa melek derecesine yükselir ve on­ların duyup işittiğini duyar ve işitir, onların anladığını anlar Sonra, ilerler, melekten de üstün olur
Geylâni Hazretleri Musa'nın (as) hikâyesini anlattı:
O bir sırdır, hem de sırrın sırrı Tur canibinden şuleyi gördü, ehlini bırakıp o tarafa yöneldi
O neler gördü? Ve neler görmedi ki? Baş gözü yalnız yanan bir şevk gördü, kalp gözü nur Baş gözü halkı gördü, kalp gözü de Hakk'ı Ehlini terk ederken şöyle diyordu: “Siz burada durun; ben bir şule görüyorum
Kalbi bir meczup gibi gidiyordu Ne zevcesi onu Hak yoldan ala­bildi, ne çocuğu, ne de elindeki malı O her şeye rağmen ehline şöy­le diyordu: “Siz durunuz; ben bir şule görüyorum
Ona yüksek çağrılar gelmişti Kaderin kapıcıları onu yakalamış­tı; onların elinden kurtulmak kabil değildi Onun kavmi geldi, ehlini ve çocuklarını alıp götürdü Fakat Musa (as) Tur'a çıkmıştı; dışa­rıda olanlardan haberi yoktu
Ey hüküm, yerinde dur Ey ilim, ilâhî sırla beri gel Ey nefis, sebat et Ey sır ve kalp, ikiniz de cevap verin!
Vah, bu sırları anlamayanların başına! Bu hâli göremeyenlere, inanmayanlara! Vah, o dinsizin kaybettiklerine, ilâhî nura karşı benliğine gerilecek perdeye ve çekeceği sıkıntıya
Ve o peygamber, ehline şöyle diyordu: “Durunuz, oraya varayım Size belki bir haber getiririm Yeri­nizde durunuz Oradan yolu öğrenir, gelirim
Onlar yollarını şaşırmıştı, ortada öncüleri de yoktu; öncü kayıp­lara karışmıştı Onlar için yalnız en iyi vekil ve en güzel bir kefil kal­mıştı Madde sönmüş, mana yolu açılmıştı

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #33
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Geylâni Hazretleri bir yöne işaretle şöyle diyordu:
Keşke hiç yaratılmayaydın Ve mademki yaratıldın, hikmetini bileydin Kimin için yaratılmış olduğunu sezeydin Ey uykucu, uyan Seller çevreni sardı Önündeki kim, hele bir gör Yarın kıyamet kopa­cak, senden defterini isteyecekler, ona neler yazıldığını soracaklar: “Hocan kim, peygamberin kim?” diyecekler
O gün senin için nesebin önemi olmaz Bir gün Peygamber’e (sav) sordular: “Senin akraban kim?” Şöyle buyurdu: “Kim ittikâ üzereyse odur
Sesini çıkarma, çünkü aklın ermiyor Evin deniz kenarında ol­duğu hâlde susuzluktan ölmek üzeresin İki adım at, Rahmân'a vasıl olursun İki adımda nefsini ve halkı O'na bağlayabilirsin Ey Hakk'ı dileyen, iki adım at, hem dünyayı, hem de öbür âlemi Hakk’ın Zât’ından ibaret görebilirsin
Kurtuluş arıyorsan sözlerimin çekici altında sabra alış Sözleri­min sertliğine dayan Deliliğim tutunca, seni görmez olurum Sırrım ve ihlâsım öç almaya kalkınca yüzüne bakmam
İyilik istiyorum Kötülüğün kalbinden gitmesini istiyorum Evin­de çıkan yangını söndürmek azmindeyim Haremini esirgiyorum Gözlerini açmak ve önüne çıkacak o felâketi anlatmak istiyorum Ayıl artık; azap askerleri, sorgu-sual erleri çevreni sardı
Ey ahmak, sana yazık, yakında öleceksin Elinde her ne ki var, eriyip gidecek İşte şu adam, çocuğundan ayrılacak ve evini terk ede­cek Hanımını bırakacak ve toprağa batacak Kabre girecek Kar­şısına ya azap melekleri çıkacak yahut rahmet
Ey yolcu ve ey bu âlemden intikali mukadder olan zat, sizlerden iyiliğini esirgemeyen zat, Sübhân'dır
Ey manevi yoldan daima ilham alanlar, hâlbuki siz, o ilhamı görmemektesiniz
Ey kendi başına tedbirler eden, bana haftada, ayda, hatta sene­de bir defa bile uğramazsın; bir habbeciğini bile vermezsin O hâlde karşılıksız bir şeyler al Al bunları, saklarsan öbür âlemde bir milyon olur
Ağırlığımı duyar, sana vurmamdan korkarsın; korkma, korktu­ğun başına gelmez Her hâlimde Allah'ım bana yeter
Benden bir kelime kapmak için bin yıllık yolu kat etmeye azmet Şu hâlinle senin hayli yol yürümeye ihtiyacın var Sen zavallı bir cahilsin, ama bu hâlini gidermeye çalışmayan cinsinden Sana, dün­yalık bir şeyler de versem, yine gönlün hoş olmaz
Dünya senin gibi nicelerini şişirdi, sonra da yedi Onları şehvetle, çok malla semirtti, sonra da yuttu Biz dünyanın bir hayrını görmüş olaydık, ondan ötelere geçmezdik Ayık olunuz, bütün işlerin sonu Allah'a varır İçinde bulunduğumuz hâlin hepsi, Allah Teâlâ'dandır


Geylâni Hazretleri kürsüsünden inince bazı talebeleri çevresini sardı ve vaazın çok sert olduğunu anlattılar Bilhassa işaretle öğüt verdiği zat için bunların ağır olduğunu belirttiler Bunun üzerine Geylâni Hazretleri şöyle dedi:
“Eğer vaazım ona tesir ettiyse, bir daha ayrılmaz ve dersleri­me devam eder
Ve o zat, bir daha meclisten ayrılmadı, devamlı olarak vaazları takip etti Daima Hazret’in yanına mütevazı bir şekilde oturdu Al­lah'ın rahmetini diler oldu

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #34
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Allah'ım sabır, Allah'ım af Allah'ım, bize yardım et!
Bir kimsenin elinde bulunana tamamen önünde eğilirsen, Hak sa­na darılır Bir kimse, zengine malı için tevazu gösterir, karşısında iki büklüm olursa, din bağının üçte ikisi kopar
Sen, bütün talebini halka bağladın, yarın Hakk'ın divanına o yüzle çıkacak ve utanacaksın
Bir adam görmüştüm; hâli vakti iyiceydi Ama insanlardan bazı şeyler talep ederdi Yine birinden almış olacak, ipekten bir cübbe sattığını gördüm Yirmi beş altına satmıştı Peşine düştüm Dövme aşı -keşkek- yiyen bir Zât’ın önüne dikildi O zat dayanamadı, yedi­ğinden ona da verdi Artık sırası geldiği için: “Sen biraz önce, yirmi beş altına cübbe sattın; bu hâlin ne?” dedim Bana döndü, şöyle dedi: “Senin yüzünden sanatımı bırakamam; bunu terk mi edeyim istiyorsun? Hayır, yapamam!”

* * *


Bir zat velayet hâlinin sonuna varırsa ona kutubluk hâli verilir O, bu hâli ile halkın işlerini üzerine alır O, bu hâlinde halkın cüm­lesine muadil imana sahiptir O iman sayesindedir ki, halkın işlerini yüklenir
Hak Teâlâ, benim uzakta oluşuma ve zahirde giydiğim libasa bakmaz Asıl libas, ölümden sonra giyilecek olan libastır Üzerimde gördüğünüz güzel libas bir kefen sayılır Bu benim için güzel oldu, ama nelerden sonra? Katı giydim, kuru yedim ve aç kaldım On­dan sonra
Ey Bağdat ehli, benim meşguliyetim yalnız siz değilsiniz Sizden başkası ile olurum Akıllı olunuz, her şeyi yerinde anlamaya gayret ediniz
Ey yer ehli, gök ehli ve sizin bilemediğiniz diğer yaratılmışlar, bu hâliniz tam bir safiyete gitmiyor Bu gördüğünüz zahir hâlinin doğruladığı bir iç âlem vardır O iç âlemin de doğruladığı bir dış hâl var
Sana söz yok; putlarını parçala ve tek Allah'a bağlan Rabbin bir, sevdiğin bir, yârin bir olmalı Kalbin tam birlik âlemine geçmeli Hakk'ın yakınlık otağı kalbinde ne zaman kurulacak? Kalbin ne za­man meczup olacak? Sırrın O'nun yakınlığına ne zaman erecek? Ve sen halkı benliğinden silip Hakk'ın Zât’ına ne zaman ulaşacaksın?
Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurur: “Bir kimse, bütün varlığı ile Allah'a bağlanırsa her derdine o yeter ve bir kimse varını yoğunu dünya bilirse Hak ona dünyayı salar; dünya da, onun üzerinde akla gelmedik oyunlarını icra eder
Allah katında olana nail olmak için O'na bağlanmak icap eder Kalpten O'na bağlanmadıktan sonra işler yolunu bulmaz
Allah, şöyle buyurur: “Bir kimse, herhangi bir işi yapar, onunla Ben'den başkasını dilerse, Bana şirk koşmuş olur Eline ne geçer ki, Ben onların hepsinden üstünüm
İhlâs, iman sahibinin arsası sayılır; yapılan işler ise, onların ağa­cıdır Ağaçlar değişebilir, ama arsa değişmemeli
Her bina takva hâli üzerine yükselir
Peygamber (sav) Efendimiz’in yukarıdaki hadis-i şerifine itiraz yollu: “Ben Allah'a tam bağlandığım hâlde bana yardım etmiyor!” de­nirse, onun cevabı şu olur:
Peygamber boşa kelâm etmez; kabahati kendinde ara

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #35
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Allah Teâlâ’nın Zât’ından haberiniz var mı? Vallahi yok Siz dünyanın aşığısınız, onun peşindesiniz Ve o dünyanın süsüne alda­nırsınız
Eğer davanda sadık olsaydın, dünyadan koparacağın bir zerre için çeşitli hile yollarını tutmazdın
Nefsini kader denizine at Orada işler yolunu bulunca Hak yakınlığındaki baş dereceni bulursun İşler böyle olunca dünya ve âhiretin en güzeli seni karşılar Hak'la aranızdaki sevgi bağı tamam olur Aranızdan perdeler kalkar, vasıtalar kalkar Hakk'ın kader vadisinden nefsin yardım sesini işitirsin ve oraya emaneten bıraktığın nefsi teslim almaya hak kazanırsın Ve o zaman sana yaptığım yardım ye­ter
O nefis sana oradan şöyle bağırır: “Ben burada mahpus oldum
Bu iş hem iyiliğin için, hem de zararın için olabilir Ona göre dik­katli ol Hareketlerini ayarla
Nefis yardım talebinde bulunmaya başlayınca sana yakınlık de­recesi verebilmek suretiyle ona şefaat edilir, isteklerine cevap veri­lir İşte o cevabı aldıktan sonra, hikmet eli sana uzanır İlim eli seni kendine celp eder, aynı zamanda nefsini de bütün darlıktan kurtarır
Nefsine muhalefet etmeden, tabii arzuların aksini yapmaya baş­lamadan bir şeyler beklemen, sana sadece mahrumiyet doğurur De­diklerimi yapmadan kendini Hakk'a yakın olan kullardan sayman, aldatıcı bir mahrumiyet peşinde sürüklendiğini gösterir Hakk’ın sev­gili kullarından olmak için iradenin bile üstüne çıkman gerek
Eğer için ilâhî nurla parlamış olsaydı, dünya tarafından parçalanacağını bilseydin ondan yine bir şey istemezdin O zaman, dünya senin için daha iyi olurdu; çünkü talep etmeden, kendiliğinden gelirdi
Dünyanın şarabı zehirle doludur, ama o tatlı gözükür O ne şe­kilde gözükürse gözüksün, ne olduğunu bilmeden acılığını översin Çünkü aslını bilmiyorsun
Sen onun kötülüğünü bilmeden övmeye bakarsın Kalbine girer, iki kanadının arasına alır, öyle bir inkılâp yapar ki, oraya zehir sa­çar ve seni öldürür
Eski büyükler, inzivaya çekilmeden önce hatıralarını ayırt eder­lerdi Sizin hâliniz n'olacak, ey nefsin, şeytanın iğvâsını anlamayan­lar? Bu hâlinizde kalplere gelen iyi hatırayı nasıl anlayabilirsiniz? Küfürle, isyanla bir sürü hatıralarla, nefsin ve şeytanın dürtmesini nasıl kesebileceksin? Küfrün direğini nasıl yıkacak ve isyan kırıntı­larını nasıl temizleyeceksin?
Meleklerden ilâhî sesin duyulması için taat lazım, yararlı iş ge­rek
Biri, asılan zata -yani Hallac'a- yanaştı ve tavsiye istedi O zat, şu tavsiyelerde bulundu:
“Nefsine dizgin vur ve bin Aksi hâlde o sana yüklenir Bir gün olur, sultanlarla işret âlemi yaparsan, ayıldığında sahralara kaç Giz­li yerlere kapan Ta sarhoşluğun geçinceye kadar orada kal Ta ki, onların sırrını ifşa etmeyesin Onlar, sırlarının açığa vurulduğunu duyarlarsa, seni helak ederler Onlarla oturmaktansa ayrı kalmak daha iyidir Bu ayrılıkta, isterlerse seni tan etsinler Rabb’ine ka­vuşmak istiyorsan şu dünya kervanına katıl Ona yol buradan gider Burası öyle yapılmıştır
Din hükümlerini yerine getirdikten sonra halvet âlemine geç­mek, Hakk'ın kapısını bulmak sayılır Bir iş için yardım talep edip azimle sarılmak icap eder Sebebi peşinden gelir Hakk'ın kapısı böy­le bulunur
İlmin kapısına hükümlerin yolundan gidilir Hükümler, emir ve yasaklardır Hükmün, bizde olan emrini kabul ederiz Onu işitir ita­atkâr oluruz Bunları yaparken de afetler çevremizi sarar İşte böy­le anlarda, kulun yıkılmaması için bilgi sahibi olması gerekir
İçimizden biri çıkıp bize şöyle diyebilir: “Benim kusurum ne, taat kılıp kulluk ettiğim hâlde başım dert­ten kurtulmuyor?”
Bu zata cevap veririz:
Sana az da olsa ilim gerek Hikmet sahipleri, daima yığar; ilim sahipleri ise, halka faydalı şeyleri ihraç ederler Zâhidler, hü­kümle olur Doğru zatlar da ilme bağlanırlar Sevilmiş zatlar; Hak'la ünsiyet eden erenler, ilme daha fazla önem verirler
Zâhidlik verilen hükme bağlıdır, sevgi ise ilme Bunların biri insanın dert ortağı öbürü akıl hocasıdır
Zâhidlik yoluna ilk giren, sıtma nöbetine tutulmuş gibi olur Tam zâhid olanın belki ateş ciğerlerine işlemiştir, belki ciğerleri de çürü­meye başlamıştır İrfan sahibi için dirilik, ölümden sonra başlar
O ki, yeni yeni zâhidliğe başlar, şehvet yollarını bıraktığı için nefsi ateşli hastalık nöbetine tutulur Tam zâhid olan, nefsini bir yana attı, her kötü şeyden elini çekti Nefis onun bu hâline dayana­madı ve verem oldu Ona göre dünya öldü Bu duygu sonunda o zat, kendini Allah'ın lütuf sergisinde buldu Ve zâhid kişi zühd kapısına tam yerleşirse, taamı, ilim ve hikmet olur Dağ başlarındaki libaslar bir başka olur Ve o zat, lehinde olacak işlerin tümünü ikmal etme­den dünyayı terk etmez
Kâfir zümresi, asi güruhu, aradıkları şeyin hiç birinde isabet sa­hibi olmadılar Daima haram şeyleri aldılar Ama o zâhid zat, öyle yapmaz Dikkat eder Dolayısıyla Allah onu bir başka hâlde diriltir
Onun etleri yok olmuş, kemikleri zayıflamış, cildi incelmiş, nef­si eriyip gitmiştir Boş arzularını bir yana atmış, tabii istekler, artık mağlûp olmuştur Kalbine gelince, orada marifet, tevhid, mana ve ruh vardır
Her tamam olan mülkün peşinden bir manevi âlem başlar; o iş­lerin cümlesini Hak idare eder Hak, onu ölümden sonra diriltir O kulun maddi olan şehveti, lezzeti, manevi ölümle yokluğa gömülmüş­tür
İrfan sahipleri için ölümler çeşitlidir Bir ölüm vardır; ilâhî bil­ginin gereğidir Bir ölüm vardır ki, o sıddîklara hastır Ne şekilde olursa olsun, hepsi Hakk'ın elindedir O, istediğini dilediği şekilde öldürür, sonra diriltir Burada öldürür, zati varlığında neler vardır onları gösterir, sonra da diriltir
Bir kimse, varlığını O'nun kapısına atarken bütün irade ve istek­lerinden geçerse orada neler görmez ki? Bol hikmetler ve sırlar Askerler ve tebaalar Orada bulunan Hakk'ın mülkünü gördükten ve oranın sırrına muttali olduktan sonra ruhu ile cesedini Hak birleştirir İçi ile dışını bir araya getirir Ve sonra, Zati varlığı ile var eder Sebebi, bu âlemdeki kısmetini alması…
O zâhid kişi, bu hâlden sonra rahatla kısmetini alır, yer İlâhî sırları sezmeden önce bütün kâinatın kısmeti önüne serilse, bir zer­resini dahi kolay kolay alıp yemeye cesaret edemez
Allah tarafından gizli bir irade gelir, evliya, enbiyâ ve havas kul­lar arasında dolaşır Onların iç âlemlerinde gezer Şahsi arzularını perdeler Kötü isteklerini eritir Hak’tan gelen irade, o büyük insan­larda irade ve arzu namına tek şeyin bakiyesini dahi bırakmaz Dolayısıyla onların iç âlemi, Hak Teâlâ için saf ve temiz bir hâle gelir
Şayet Hak Teâlâ onlar için yapılacak bir işi diliyorsa, yeniden bir varlık verir, yapacakları işi ikmal ettirir Buna misal olarak İsa Nebi'nin hayatını alabiliriz O evlenmedi, dünyada hiçbir mülke sahip ol­madı Ama âhir zamanda gelecek, Kureyş neslinden bir kadınla evlenecek ve bir çocuğu olacak Allah Teâlâ’nın arzusu budur
İrfan sahibi, ilmi hükümlerden sonra alacağını alır ve yer Ayrıca zühdü bırakmaz O alıp yediğini sizden ayrı bir yerde yemez, sizinle beraber yer İstekli olduğu şeyleri, şüpheden beri bulduğu zamanlarda kabul eder Şüpheli şeylerin şüphe durumunu bilirse ona ne mutlu Soğuk su ve güzel yemek, bazı zâhidler yanında domuz eti yemek ve şarap içmek kadar hatalı sayılır Ama bu hâl, bütün zâhidler de te­celli etmez Birçok zâhid vardır ki, onun yaptığı zühd hâli, Hakk'a karşı perde olur Birçok arif geçinen vardır ki, marifet hâlini görmesi ve ona güvenmesi Hakk'a nazar kılmaya mâni olur Bizim tam istedi­ğimiz irfan sahibi ve tam zâhid azdır Her hatadan salim olan zat ga­liptir
Gerçek budur ki, dünya oğullarına ne kadar yakın olsan kalbini onlara kaptırsan, Hak’tan o kadar uzak olursun
Senin için en dürüst yol; âhirete dair işleri yapman ve taat hâli­ni bulmandır Necatın bu yolda umulur Dünyadaki kısmetin, gel­mek istemese de gelir
Hak Teâlâ, tabii ahvali bırakmanı ve yerine dini ruhsat verilen bazı işleri almam diler O işleri de ortadan kaldırır; yavaş yavaş on­ların yerine kendini biraz güç olan işlere vermeni emreder O güç iş­lere dayanabilir, sabrı kazanırsan Allah sevgisi sarar O sevgi benli­ğinde yer tutunca velayet hâli gelir
Eğer aklın varsa, kendini, ehl-i nârdan say Kendini hatalı sayar­san bu hata için ateşte yanacağını duyarsın; iyilik yapmak zorunda kalırsın Sonra böyle yapmakla bir zararın da olmaz Şayet cennet ehli olduğun meydana çıkarsa, şükrünü taatla eda etmiş olursun
Evinden ayrıldığın zaman kendini diyar-ı harbe giden birisi farzet ve bir daha hanene dönmeyecekmiş gibi bil Allah'a yakın olmak için maddeden bu kadar soyun
Allah'ın seni çalışmanla bir iptilâ yoluna koyduğunu bil Onun kudreti, çalışmadan da sana erzak salar, buna da tam inan
İman sahibi, bir an gelir, dağlar gibi olur ve bir an gelir, esen yelden bile titreyen damara benzer İlâhî kaderin esen rüzgârı önün­de bir dağa benzer; imanı sarsılmaz Hak Teâlâ ile sohbet âlemine geçince, titreyen bir damar gibi olur O, kader esintisi geldiğinde dağlar gibi olur; bela ve afetle, zerresi dahi bölünmez
Ey cemaatimiz, risâlet ve nübüvvet sizden önce geldi geçti ve onu kaçırdınız Dikkat ediniz, hiç değilse velayet hâlini kaçırmayasınız
Mevhum varlığına bürünüp padişahla sohbet etmen kabil olmaz Kendini bütün maddi varlıktan soyacaksın Sanki gözün yok, bir şe­yi göremiyorsun Sanki su ihtiyacını bitirmişsin ve bir daha içmeye muhtaç değilsin Ve bir ölüsün, hareketin yok
Kendileri ilâhî nurdan yana mahcup oldukları hâlde bu hâlleri­ni sezemeyenlere yazıklar olsun
Senin bir hayır işlediğin yok Hayır işleyene yardımda da bulun­duğun olmuyor Sen sadece şersin Dünyayı seversin, âhirete aldırış ettiğin yok Dışın var, ama için yok Bu durumda senin dünya salta­natın ve zengin oluşun ne tayda sağlayabilir? Arkadaşların sana ne yaran dokunabilir ki? Hiç Yakında öleceksin ve zelil bir duruma düşeceksin
İzzet arayanlar varsa o izzet, Allah'ın, Rasûlü’nün veli kulların, sâlih zatlarındır
Dünya bir denizdir, din yolu onun gemisi, gemici ise Allah'ın lütfudur Bir kimse, din yolundan ayrılırsa, dünya denizinde boğulur Bu denizde dine sarılan kurtulur ve kaptana vekil olur Orada her ne ki var, hepsini teslim alır
İşte bunun gibi bir kimse, dünya meşgalesini kalbinden atar, İs­lâm yolunu tutarsa, tuttuğu yolun sahibi tarafından sevilir Buna er­mek için ayrıca bilgi yolunda emek harcaması ve gelecek ufak yollu ezaya sabırla karşı koyması gerekir Böyle olursan Allah'ın lütfu ye­tişir ve seni her ezadan kurtarır O’nun marifeti gelir sana has olan bir hil’at giydirir
Elinden bir şey çıkarsa üzülme, şah kendi mülkünde tasarruf ediyor Kul ve elindeki cümle emlâk, efendinindir O, bugün senden bir şey alır, yarın verir
İlâhî emirler gereğince amel eden için yarın cehennem ateşi: “Ey iman sahibi çabuk geç, nurun nârımı söndürüyor!” diyecek
Bu hâl, dünyada da böyledir İman sahibinin imanı kuvvet bulur­sa, kalp yoluna afet ateşleri gelir, durur Mücahede ateşi de Allah'ı dileyenlerin yoluna durur Onlarda bulunan bazı dünyalık hâlleri yakmak için ateşe tutulurlar, fakat fazla yanmadan: “Ey iman sahibi geç artık, sendeki nur nerede ise ateşimizi söndürecek” diye feryat eder
O ateşler, iman sahibinin kalbinde arta kalan dünya arzusunu ve halkı görmeyi eritip bitirir
O iman sahipleri, kale ardında durur Bu sebeple dünyadan atı­lan oklar, onlara zarar vermez
Öyle işlere koyulun ki, o işler sizi dünya ve âhiretin ateşinde yakmasın
Allah'ın bir kısım kulları var ki, onlara tabipler adı verilir Allah, onları afiyet içinde diriltir, öylece öldürür ve afiyet içinde cennetine koyar
Her kim ilâhî irfana sahip olursa kötü arzuları ve basit dünya tadını bir yana atar, onlardan kesilir Ancak onun dünyadan alacağı nasibi varsa, onun ifası zaruridir
İman sahibi için önce komşu hâsıl oldu Sonra bu dünya evinde mübarek hâle sahip oldu O, şahtan, bulunduğu hâlde yerli kalaca­ğına dair söz aldı Şah ona şöyle dedi: “Sen bugün bizim mülkümüzde, yerli ve eminsin (Yûsuf, 12/54)
Bir kimse ilâhî irfana sahip olursa Hakk'ın mülkünde olanlara göz atmaz ve onun için bezenip gelene baş kaldırmaz
Nefis, güzelliğini bulduktan sonra taam ve şarabını şahın yakın­lığından alır O, bütün arzularını, isteklerini Hakk’ın katında bulur Nefis, taat ehli olunca, kalple birlikte erir, esas varlığa geçer Yine kalbin emrinden çıkmaz ve tabii hâller ona zindan olmuşken kalp ona bir durak olur Nefsi, kalp bu hâle getirdi Onu bu hâle getirirken bir zindan hayatı yaşamıştı Şimdi o hayattan kurtuldu, bir başka âleme geçti
Kalp hatalardan temizlenip her türlü kirden beri olduktan sonra şah:
“Onu bana getirin!”(Yûsuf, 12/54) buyurur
Huyu iyi, edebi hoş olduğundan, Hak Teâlâ onu iyi şeylerle kar­şılar Ona yakınlık verir, Zât’ına yakın kılar Her türlü ihsanı yapar ve rütbeler, nişanlar verir Bu hâlden sonra ona, “Sen bugün bizim yanımızda emin ve yerlisin!” (Yûsuf, 12/54) buyurur Bu hitabı ona vasıtasız yapar Artık Zât’ından başkası ile meşgul olmaz
Geylâni Hazretleri bu arada şiddetli bir ses çıkardı ve üç defa “Yâ Allah, yâ Allah, yâ Allah!” dedi Sonra öğütlerine devam etti:
Sevgili görünmez, gaiplerde Bir ayak ki, O'nun yolunda meş­gul oluyor, onu Hak’tan gayri şeyler meşgul edemez
Kalbin Hak'la olan sohbet âlemi hayli zaman devam eder Bu ara­da önce katettiği yollarda hâsıl olan yorgunluk hâli de gider Cihad yolunda eriyen eti, yeniden biter Kemiklerine kuvvet gelir Oradaki geçimi hoş olmaya başlar Bir heyecanı ve korkusu varsa, o da geçer
Ve artık Hakk’ın sırdaşı olur Hak Teâlâ işlerini onun eli ile gör­meye başlar
Onu veli tayin eder Emirlerini onun vasıtası ile yağdırır, bende­lerine onu sultan kılar Ülkelerine şah eyler Denizlere salar, boğu­lan varsa ve kurtulması mukadderse, onunla kurtarır Kara orman­lara salar, yırtıcı hayvanların ağzında yenip yutulmaya hazır büyük­leri ve yavruları kurtarır
Vakta ki, o kalp kendi tabii yuvasından çıkıp kurtulmuştu, işte o zaman Hakk'a vekil ve O'nun sırdaşı olmaya hak kazanmıştı
Hak Teâlâ, benliğini bir yana atıp manevi bir hâl almaya istidat­lı kulların kalbine, yüksek rütbelerle nişanlar takar Nasıl ki, aynı rütbeleri, nebilerin ve Rasûllerin kalbine de takmıştı O büyük zatla­rın lakabı; evliya ve ebdal’dir
Ey tebaalar, burada şahın sırdaşları var O'nun Zât’ına haber ulaştıran büyükler bulunur -Bunu söylerken mecliste bulunan velileri işaret ediyordu- Hakk'ın melekleri burada hazır O'nun birtakım kulları var ki, onlar da burada Ama onları kimse bilemez Biri şöyle sordu: “Bast hâli, ne zaman kabza döner ve hezel -ciddiyetin zıddı- ne zaman ciddiyete çevrilir Yani, ruhi genişlik ne zaman daralır ve insan için oyalanma faslı ne zaman aşılıp ciddiyete geçilir?”
Şu cevabı aldı:
Hak, senin derununda bir açıklık isterse, kendiliğinden olur Fakat bir genişlik hâlin varsa, o da güç bir şekle inkılâp edebilir Çün­kü benliğinde pencere açıldı, bazı şeyler sezmeye başladın Daha ile­ri gitmek için çalışacaksın Dolayısıyla rahatın kaçacak ve yorulacaksın Artık, hiçbir kolay işin kalmaz Hepsi çok çalışmaya, çabalamaya kalır Buna katlanırsan, fazilet ve ülfet âlemine geçersin O zaman da hiçbiri olmaz; ne yorulmak, ne de yorulmamak Her şey­den mücerret bir iç âlemi olur, hatta çalışmaktan bile Senin bu durumundaki hâline bir misal gerekse şöyle deriz:
Bir zat var, önüne bir sofra seriliyor Önce bir kısmını yiyor, sonra şöyle bir emir duyuyor: “Ondan bıkarsan şu odaya geç Orada sana hazırlanan diğer sofradan yemeye bak
Ruhsat, kolaylık kabiliyeti az olanlar için olup, azimetler ise, ol­gun iman sahipleri için olur Mülk sevdası ise, fâniler içindir
Burada kaldığım yer, geçmişte gelen büyük zatların makamıdır Hâlim budur Onların oturduğu yeri arar bulurum; oradan başka ye­ri arzu etmem Şu anda huzurumda olanlar ise, bunu yapmaz oldu Geçmişin hâllerini arayan kalmadı
Ben şu anda, hâlinin anlatılmasını arzu etmeyen kimselerin için­deyim Şu iki şeyde iyi edep sahibi olanı artık göremiyorum: Biri, dünyalığı almak Öbürü de, terk etmek Ne dünyalık almanın ede­bini bilen var, ne de almamanın
Sende cahillik hâli devam ettikçe halvet âlemini bulman kabil değil Sen, o halvet tabir edilen safiyet hâlini, ahlâkını bezemedikçe bulamazsın Evvelâ, hayrını şerrini bil, fıkıh ilmini belle, sonra baş­ka hâle geç
Sen, daha ne zamana kadar bu meclise devam edecek ve bir ke­lime ile dahi amel etmeyeceksin?
Birçokları veli kula rastladı, yaptığı nasihati dinledi, amel etti Bu sayede bir beyzade oldu Sana gelince birçok eserleri incelersin, zikir meclislerinde bulunursun, bununla beraber bir adım dahi iler­lemen mümkün olmaz Yazık sana Ayakların, sanki yere çakıldı Her ne zaman yol sana açılsa, tehir edersin İşitmedin mi? “İki günü eşit geçen zarardadır
Uyan, uyan da Allah sana merhamet eylesin

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #36
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Dünya bir anlık sözden ibarettir, ona dayanma
Birtakım cemaat var ki, onları heybet zayıf düşürdü ve duygu­larını bağladı Onların kalbini, halktan yana bir dehşet sardı Bu yüzden, onlar, bütün hâllerini bir yerde kalmaya icbar ettiler Her şeyi bırakıp bir izbeye çekildiler Onların kısmet alma zamanı gelin­ce Hak Teâlâ, lokma vereni gönderir
Ne geçmişte, ne de gelecekte bu kula itiraz edecek bulunmaz (Hazret, kendini kast ediyor)
Din başını sakla ve esirge, aksi hâlde, seni ne yoluma uğratırım, ne de izime
Cahil olma; evinde oturur birtakım hezeyanınla avunursun
Biz, birtakım şifa ilâçları aldık, mana dolduk
Sizi, mana bakımından denemeden geçen şeye delâlet ediyorum Oğulların ve malın fayda vermeyeceği bir gün gelecek; ondan sakı­nınız Mal nedir ki?
Sen helâl kazancından birçok mal topladın ve onun yarın faydalı olacağını sandın Zengin olmanın, sana bir imtiyaz sağlayacağına aldandın ve yarın oğullarının seni o gün içine dalman muhtemel azaptan kurtaracağını sandın Bunu geçmişteki cahil Arap kavmi de id­dia ediyordu; Allah şöyle buyurdu: “O gün, malın ve evladın faydası olmaz; ancak selim kalbi taşıyanlar kurtulur (eş-Şuarâ, 26/88-89)
O kalbin sahibi özünü, malına ve evladına baktırmadı Kalbini onlara vermedi O, malın ve evladın Hak tarafından vekili olarak ya­şadı, gitti Yaratan’ın emrine uyarak onlarda yaşadı Ve kalbini, ma­lın ve evladın şerrinden korkarak Hakk'a teslim etti
Burada bir temsili hikâye anlatmak gerek
Bir zat, haber aldı: Şah, ona bir cariyesini nikâh etmek ve o ca­riyenin eli ile onu öldürmek istiyordu O zat, kendi kendine şöyle di­yordu: “Ben kaçacak olsam, o askeri ile bana yetişir Ona muhalif ha­reket edecek olsam, kuvveti beni ezer Şayet uyacak olsam, cariyesi vasıtasıyla beni öldürür, ne yapmalıyım?”
Vah, bugün benden uzak durana ve yazık o zavallının hâline
Burada en uygun iş, iyi edep sahibi olmak ve kalbi korumak şar­tı ile şahın fermanına boyun eğmektir O zat da böyle yaptı Sonra dedi: “Emrini işittim, itaat ediyorum
Şahın huzuruna girdi ve nikâhı, hediyeyi kabullendi Zifafa gir­diği gün korunma zırhını aldı Kalp gözüne ayıklık sürmesini sürdü
O cariyenin bütün hareketini takip için yapıyordu Sabah olunca se­vinci tazelendi; çünkü o gece ayık durmuştu Hâl böyle iken, çevre­sinde bulunan hizmetçiler, onun bulduğu şeyle sevindiğini ve aldan­dığını sanmışlardı Gün ağardığı zaman onu zehirlenmiş bulmadılar Çünkü Hak Teâlâ'nın tavsif ettiği “selim kalbe” sahipti
Dünya, o öldürücü zevcedir “selim kalp”in sahibi gaflete dalıp onunla uyumadı ve onunla gizli âlem yapmadı Bu yüzden öbür âle­me göçerken, takva hâli sökülmemiş ve din gayreti sönmemişti İşte selâmet yolu!
İşte irfan sahibi bu âlemde zâhid geçindi; bütün gücünü öbür âleme verdi O irfan sahibi saf ve temiz bir hâlde idi Bilgi elçisi gel­di ve şu haberi verdi: Allah Teâlâ dünyadan bir kısım zatları emrine vermek diledi Ve devam etti:
Sen o doğruların kalbine hayat olacaksın Bu bir nevi meşga­le, yorulma ve kederdir Bu âlem bir iltifattır Bak, nasıl iş tutacaksın ve kalbin selâmetini nasıl sağlayacaksın? Sır ayılırsa, kalbi de ayıltır; birlikte şahın kapısına varırlar Ve şöyle derler:
Ey şahımız, bizimle ne yapmak arzularsın, bizi zatından mah­cup etmek mi dilersin, kapından kesmeyi mi arzularsın? Yoksa bizi bu hoş hâlimizden kedere mi daldırmak istersin? Bu durumda, zatından bir ahd ve ferman olmadıkça buradan ayrılıp gitmeyiz
Bunu söylerler ve Hak Teâlâ'dan: “Korkmayınız, ben sizinleyim, görürüm ve işitirim!” fermanı­nı alırlar
Bundan sonra onlar dünyaya döner Çevrelerinde bekçiler ve mu­hafızlar bulunur İşte bu vasfa sahip olan kalp ve sır, gösterişten, ri­yadan, nifaktan ve her türlü maddi afetten beri olan bir “selim kalp” olarak anlatılır

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #37
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey mürid ve ey kader ovasında varlığını yitiren, seni aldatan şeyleri ortadan kaldırman gerek Kalbine altın, gümüş, cevahir koy­ma Orayı temiz tut; kilitle ve anahtarını cebine yerleştir Kalbini dünyalık işlerden fariğ kılman icap eder Şehvet, lezzet ve yaramaz hâllerin oraya girmesi doğru olmaz Orayı zikre, fikre vermelisin Bilhassa ölüm ve sonrası düşüncelerini oraya yerleştirmelisin
Orada az ümitli olmanın kimyasını bulmaya bak “Ben şu anda dünya hayatını bırakıyorum; gözümü açıkta bırakan şey yok!” diye­bilmelisin
Yapılan işlerin safiyete ermesi, boş emellerin kısılması ile hâsıl olur Şayet, uzun emelli olursan, gösteriş yaparsın; içinde olanın ak­sini göstermeye kalkar, nifaka belenirsin
Ümitleri haddini aşmayan için her şey, kalben bir yana atılmıştır O her şeyi keser Zühd ve fena libasını giyer, sonra marifet hâli­ne bürünür
Peygamber’imiz şöyle buyurur: “Bana altı şeyi yerine getireceğinize söz verin, cennete girme­nize kefil olayım:
1- Hanginiz olursa olsun, söz ederken yalan katmasın
2- Verilen emanete hain gözle bakmasın
3- Yaptığı vaadi yerine getirsin
4- Elinizi yasaklardan çekiniz
5- Gözlerinizi haramdan alınız
6- Cinsi varlığınızı kötülükten koruyunuz
Bu hadis-i şerifi İmâm-ı Taberânî rivayet etmiştir Bunun bir başka şekli de şöyle rivayet edilmiştir: “Bana altı şeyi yapacağınıza söz veriniz; cennet için size kefil olacağım:
1- Söz ettiğiniz zaman, yalan söylemeyiniz
2- Size verilen emanete hıyanet etmeyiniz
3- Bir vaatte bulunursanız, dönmeyiniz
4- Elinizi
5- Gözünüzü
6- Ve cinsi duygularınızı yanlış yollara dalmaktan alıkoyunuz İç âlemin temizlenir, ittihat âlemine geçerse, Rabb’inin sana çağrısını duyarsın Bu duyuşta vasıtanın lafı olmaz
Korkun ve ümidin bir olunca, Mevlâ’nın sana hitabı gelir

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #38
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey oğul, önümde akıncıların dönüşü görünmektedir Onlar ya seni ezecekler yahut da dokunmadan geçecekler
Bir kimse Allah yolunda telef olursa, onun yeniden var olmasını Allah sağlar
O akıncılar seni geçerse, onlara takılmaya bak Onların peşinde giderken Hakk'ın kader okuna hedef olursan üzülme Onun hedefe attığı ok, mutlaka gelir Korkma, o oklar öldürmez, bir kaşıntı verir, o kadar
Ey anlatılan iyi şeylerden boş olan, kendini iyi et Yaptığın iyi işlerin yenisini yapmaya bak Her şeyini yenile ve güzel şekle koy Her şeyin kötü taraflarına vur Ben burada oturup konuştuğum zaman evde yalnız başına oturmana tevbekâr ol Velayet hâlleri burada, dereceler bu yolda Orada tek başına oturmaktan ne faydan olacak? Buraya gel, bir şeyler al ve hâl sahibi ol
Ey ayal derdine düşen, zahirdeki çalışman ailen için olsun, fa­kat kalbin Rabb’in için
Allah yolcuları birkaç kısma ayrılır Onların kendi hâllerine gö­re helâl bildikleri yollar vardır O büyük zatların bir kısmı, çalışır, kazanır Helâlin bu yolda olduğunu bilir Diğer bir kısmı ise, alacağını dua ile elde etmeye çalışır Helâlin bu olduğuna kanidir Bunlardan başka bir kısım vardır ki, halktan istemeden gelen şeyi alır Bunu bir nimet bilir ve helâl olduğuna inanır
Bunların dışında bir cemaat kalır ki, onlar bir nevi dilencilik hâ­lini taşırlar Onların bu hâli, riyazet hâlidir; devam etmez, çabuk ge­çer
Birinci derecede anlatılan şahıslar çalışır Bu sünnettir Bundan sonra, ikinci derecede anlatılan ise, bir nevi zafiyet hâlidir Daha son­ra üçüncü derecede bahsedilen ise, azimet, zorluk içinde yaşar Birinci kısımla ikinci kısma nazaran bir kolaylık yoludur Hiçbir şey yeme­den beklemek, bir güç hâldir ki, Hak tarafından gönderilen bir fitne­dir O hâli ile tecrübeye tabi yaşamaktadır Dayanabilirse âlâ, aksi hâlde fena!
Diğer riyazet hâli süren ve dilencilik eden zata gelince Peygamberimiz’in aşağıda anlatılan hadis-i şerifinde geçen derin ve ince manaya dayanarak kurtulur Peygamber (sav) Efendimiz buyurur: “Gece dilencilerini ters çevirmeyiniz Onlar ne insan, ne cin tayfasındandır; Hakk'a mensup kimselerdir Onların vasıtası ile Cenâb-ı Hak, içinde bulunduğunuz hâli dener
İşte bu manaya göre, Hak Teâlâ o kulunu sana gönderir ve bir şeyler istetir Elinde bulunan bol nimetle ona neler edeceğine bakar
Ulema meclislerine devam et Kabirleri çok çok ziyaret et Sâlihleri ara bul Umulur ki, bu vasıtalarla kalbine dirilik gelir
Büyük zatlar, emri tutup yasakları bıraktıkça, kader yollarını açık bulurlar Meselâ Abdullah b Zübeyir (ra) haftada bir defa yemek yerdi
İçin ve dışın bir olmayınca tam istikameti bulman kabil değildir Bu zatın hâli, kaderde çizilen müsait yola dayanır
İçindekini daima temiz akıtan bir kalp olmalısın
Önce içinde ne varsa onu dışa atmak için benliğinden bir yer açmalısın, sonra onu kapatmalısın İçinde Hızır Nebi'nin bulunduğu zavallılara ait gemi, sana bir misal olabilir O önce bir hata deliği açmıştı, sonra eski hâline çevirdi
Bir hâl var, ona cem tabirini kullanırlar Bir hâl var, ona da fark derler Bir hâl var, onun adı azlıktır Bir başka hâl de var ki, ona çok­luk, tabir ederler
Her kim elimde yetişse; sonra bir hatası için cehenneme gitse, mutlaka ona ilâhî merhamet yetişir
Allah’ım, bizi bağışla Sır saklamayı nasip et Sebat ver Rızanı nasip eyle

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #39
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Hakk'a vasıl olunca, farzları eda etmenle iktifa edilir
Padişahın aşçısı ihtiyar oldu Aklı gitti Göremez oldu Kulağı işitmez oldu İşareti anlamaz hâle geldi Bundan sonra onun Hakk'a karşı olan bilgisi hüküm sürmeye başlar
Ey sadık yolcu, ne zamana kadar kendi bencil hâline kapılıp gi­deceksin? Kuvvetini bilip ne zamana kadar kendini komşundan üstün tutacaksın? Ne zamana kadar, abana, sarığına aldanacaksın ve daha ne vakte kadar kıldığın namazla arkadaşlarına üstünlük taslayacak­sın?
Şu gördüğün Allah yolcuları, tabii arzularını, nefislerini ve hevâ­larını yok ettiler ve içtiklerini de bırakıp manen ölüp gittiler Onlar manen fena buldular, kader eli ile idare edildiler Kader yıkayıcısı onları bir sağa, bir de sola çevirir Kıtmîrleri de ayak uçlarında bek­ler Onların kıtmîri, nefislerinden kalan bakiyedir
Duyguların tedavisi, akla uygun olmayan, dine aykırı olan kötü işleri bırakmakla olur
Elini hırsızlık etmekten koru, kimseyi onunla dövme Ayaklarını batakhanelere gitmekten esirge İnsanoğlundan maddi bir talep için ayaklarını devrin maddi sultanlarına koşturma Şu göz var ya, onu, aslında iyi olmayan, güzelliğe özenenleri iyi görüp şerrine kapılacağı şeylerden beri etmek gerek
Nefis iyilikten yana uyudu Esas hükme karşı cahil kaldı Ama kalp, sevgili yolunda uçar oldu
Allah Teâlâ’nın veli kulları, iyi edep sahibi olurlarsa peygamber vasfına bürünürler İlâhî hüküm, tabii işlerle ilim arasında yürür, bir ona varır, sonra döner öbürüne O, bir nevi şöyle emir verir: “Peygamber’in getirdiğini alınız; yasak ettiği şeyleri bırakınız (el-Haşr, 59/7)
İlâhî hüküm, kalbe gelir Aradığın ne? Ben seninleyim Hizmet ediyorum Seni yormadan arzularını yerine getiriyorum Sana gelin­ce, şahla bilesin
Gece, o büyükler için padişah otağı sayılı Gizli hâli onlar, bir gelin odası sanırlar Gündüz olunca sebeplere dalar, bir oyalanma hâline düşerler Musibetler onlarda gizlenir Ve bir emir: “Yavrucuğum, gördüğün rüyayı kardeşlerine anlatma (Yûsuf, 12/5) Onlar arasında senin için bir azizlik var
Kitap hükmünü icra edinceye, yazılan yazı sonuna varıncaya kadar çalışınız, arayınız
Ölünce, kabre girersin; münkir nekir gelir Beni onlara sor On­lar, benden sana haber verirler
İsmin günahkâra çıktı Adın, muhasebeye ve münakaşaya otu­racak kimseler arasında yazıldı Ve sen, kabirde perişan bir hâle ge­leceksin
Bilemezsin, cennet ehli misin, yoksa cehennem ehli mi? Sonun müphem Bugün belki bir temiz adın olabilir, ama aldanma Yarın adın kimlerin arasında okunur, bilemezsin
Yavrucuğum, sabaha erince, akşama kalacağını nefsine vadetme Akşamı yapınca da sabaha çıkacağını ona söyleme
Dün geçip gitti, iyiliğine ve kötülüğüne dair olan şeyler orada kaldı Onlar sana şahitlik edecek Yarına çıkıp çıkmayacağını da bilemezsin O hâlde sen, bugünün adamısın Bulunduğun günü iyi kapamaya bak
Seni hangi şey gaflete itti? Tam bir gafil olmanın delili, bir sürü gafille oturup kalkmandır
Ey ahmak, mademki üzerinde bir gerçek işareti bulunmuyor, o hâlde onunla neden arkadaş olursun? Temeli, bir hiç üzerine atılanla sohbet etme; hem onunla sohbet ne lâzım Dışına baksan, mühürlü; içine dalsan ayıpların yerleştiğini görürsün Ve daima, Hakk'a karşı geldiğini anlarsın
Gelmesi arzu edilen iyi hâller, omuz büküp oturmakla olmaz Gözlere ayıklık sürmesini çekmeden bir sürü süs sürmek mana taşımaz
Halk çevreni sararsa aldanma; o hâlde bir hikmet bekleme Zor işleri yapmakla da bir şey ele geleceğini umma
Ey aklı kıt, bizim işaret ettiğimizi temenni edersin; şu tarafa da döner dilencilik yaparsın Halkın, çevreni sarmasını istersin Topladığın şeylerin daha da artmasını umarsın Bu hâlinle nasıl senin için felah ümidi olur?
Nedir bu hâlin? Şaha bir kapıcı olsaydın, onu arayanlara, yerinde olduğunu haber vermek şerefini kazansaydın, olmaz mıydı? Ve soranlara onun hikâyesini nakletseydin, olmaz mıydı? Onun vahdet âlemini bulsaydın, olmaz mıydı? Halkı bir aile ocağın sayıp onlardan ayrı bir yerde yaşasaydın; kapına geldikleri zaman kendilerine yarar eşyayı bulup alsalardı, olmaz mıydı?
Senin için ev, halkın gözünden uzak olan âlemdir Senin için yuva, kalbindir Senin için yer, iç âlemdir Senin için yurt, Rabb’inle sohbet, emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçmaktır Ve O'nun kader icabına, ettiğine uymaktır
Yaptığın duada ve sarf edeceğin gayrette halkın nasibi vardır Olur ki, bir göz için bin göze ikram edilir
Gizli olarak büyük, kerîm zatlara iyilik edersen, Rabb’ine tâat etmiş olursun Allah yolcularına ikram eder, nefsini ortaya atmazsan, sana kerîm sıfatı verilir Sen kerîm olursan, hürmetine bin göz kurtulur Aile efradına bela inmez Hatta, senin hürmetine komşuların, bulunduğun ülke halkı bile kurtulur
Artık nasibin, olmayacak işler peşinde koşmak oldu; durmadan zahmet çekici oldun Ömrünün sonuna kadar kapı kapı dolaşacaksın Senin nasibin bu! Hâlin böyle! Ya senin için ne zaman zahmet çekilecek? Halk, ne zaman sana koşacak ve manevî gıdasını talep edecek? Halk, senden manevî bir fayda almak için ne zaman kapını aşındırmaya başlayacak? Senin için ne zaman ağyara veda edilecek? Ne zaman çevrende çadırlar kurulacak? Ne zaman şahın katına bezenip varacaksın? Temizliğin, ehliyetin, liyakatin ne zaman açığa çıkacak? Şahın huzuruna alınmaya ne zaman lâyık olacaksın? İlâhî hazineden ne zaman lakabın çıkacak? Hakk'ın seninle iftihar ettiği ne zaman belli olacak? Ne zaman Peygamber’in temiz sülâlesine tertemiz olarak katılacak ve onun bereketini almaya lâyık olacaksın?
İlim sahipleri, sözde, işte, hâlde, Peygamber’in (sav) vârisleridir İsim ve şöhretle ona vâris olmak olmaz; yalnız isimle, ondan sırf maddî bir lakap kapmakla işler yürümez
Nübüvvet bir isim olup, risalet ise, ilâhî bir lakaptır
Ey cahil, sen nübüvvet ve risalet hâlini bulamazsın Bedel olmaya, gayp erlerinden olmaya bak
Bir âyet-i kerimede şöyle buyrulur: “Siz âhiretten geçip, dünya hayatına razı mı oldunuz?” (et-Tevbe, 9/38)
Dünya hayatı, nefsin, tabiî hâlin ve kötü arzularındır
Bu dünya hayatı yok denecek kadar geçicidir Şehvet ve kederlerle doludur Ve senin de, onda bir kısmetin vardır Dünya odur ki, bütün duygularınla sarılır, alırsın; ama hiçbir şey ebedî senin olmaz Hiçbir mülke sahip olman kabil olmaz Dünyada mutlak ve katiyetle gerekli hemen hiçbir şey yok gibidir Bütün şehvet alanı senin olsa ne önemi var? Sahip olmak istediğin şeylerin çoğu da bunlar gibi
Dünyada senin olacak bir yuva olmaz Her bakımdan seni örtecek bir libası, doyuracak ekmeği bulamaz, sükûneti verebilecek bir zevceye eremezsin
Dünya hayatı denince, Hakk'ı bir yana atıp halka yüzünü çevirmek akla gelir
Hevâ adı ile anılan boş arzu ve aslı olmayan şeylere bağlanmak, imanın, ibadetin tam tersidir
Sebeple, onu yaratan arasında tam bir tezat vardır Dış âlem, iç âlemin zıddıdır
Zahirdeki işlerini tahkim ettikten sonra, manevî işleri yapmakla emrolunursun Verilen hükümleri yaptığın işlerle kavi kılarsan, Hakk'ın kulu olursun; Hakk'a uyar ve onunla manevî sohbet hâlini bulursun Ve sen tabiî hâlinden ayrılan yeni bünyeli bir zat olursun Seni ilim bağları sarar, ilân-ı aşk eder Ve sen, iki ruh arasında bir ruh olursun Padişahla veziri arasında perdedarlık edersin Artık dünya da seni sever, âhiret de Hak Teâlâ da sever, halk da, melekler de Kalplere bir şenlik olursun
Bizim bazı hâlimiz var ki, o hâl, şu anda sizden çok uzakta Davûd Nebî bir gün oğlu Süleyman'a şöyle bir sual sordu:
“Oğlum, iflâstan sonra ve ondan beter ne vardır?”
Cevabını yine kendisi verdi: “Bundan daha beter olanı, bir adamın ibadete devam etmesi, sonra da onu bırakıp boş işlere dalmasıdır
Davûd Peygamber’e, Süleyman Peygamber’e ve bütün peygamberlere, meleklere, velî ve sâlih kullara selâm olsun
“Âhiretten beri durup, dünya hayatına razı mı oluyorsunuz?”(et-Tevbe, 9/38)
Dünya hayatı, senin içinde bulunduğun maddî varlığın olup âhiret ise bundan yok olmaktır
Himmetler değişir, sırlar değişir Avam halk değişir Havas kullar değişir Bunların her birinin kendine has bir hâli vardır Bunları anlayabilmek için fena âlemine geçmen gerek
Dünya, işte bu dıştan görünen sayılır; âhiret ise, içinden açılıp gelen âlemlerdir O âlem önünde açılınca, aklın ermediği çeşitli şeyler görürsün Onları ayan olarak görünce hayret edersin
Sana herkesin düşündüğü şeyleri yaptıran akıl, dünyadandır; akılların aklını bulduran derin düşünce ise, âhiretten
Derinliğine dal, oradan ne alırsan âhirettir Dışında olup bitenler de dünya Dünyalık hâller Hakk'ın zatından gayri olanlardır Âhirete gelince, bu âlemin dedisini kodusunu bırakıp Mevlâ'ya bağlı olmaktır Hatta denir ki, âhiret, övülmeyi, sevilmeyi, sövülmeyi ve üzüntülerle geçen günleri eşit görmektedir
Senin için önemli olan nedir? Bunu anlamak kolay! Bize göre Hak Teâlâ olmalı Ama sen bunu düşünmüyorsun Düşün; önemli bildiğin ne? Kastın neye yönelmiş ise, önemli bildiğin odur Hak ise, Hak; gayri ise, gayri!
Hakk'ı dilemekte sağlam iradeye sahip olabilirsen, o senin elinden tutar Kader âlemindeki sohbete erdirir İraden sağlam olursa, adımların Âdem Peygamber’in adımı kadar uzun olur Bu hâli bulabilmek için komşunun dedikodusunu duymaman, iyi edep sahibi olman gerek

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #40
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Tüh sana zavallı cahil! Hakk'ın fazlını ve onun kullarına verdiği nimeti bilmediğine tüh! O iyi kullar, Hakk'ın emrini kalpten duydular, itaat ettiler
Kul, kulluğunda kâmil olunca, levh-i mahfuzdaki kısmetini görür Sonra bununla yetinmez, ehlinin orada olan nasibine bakmak ister İçinden bir ses gelir Hâline hayret edilir Hak bir emir verir: “Ona dokunmayın, o bil kuldur ki, kendisine in’am ettik(ez-Zuhruf, 43/59)
O kullar, Hak Teâlâ'nın bilinmesini dilediği her şeyi bilirler Onları anlatan şu âyet-i kerime var: “Onlar, katımızda seçilmiş ve özlenmiş kimselerdir (Sâd, 38/47)
Bu anlattığımız hâli bulmak için ezelde belirtilen kabiliyet esastır; sonra ise, büyük bir zata uyup peşinden gitmek gerek
Geylânî Hazretleri bir vecd hâlinde idi Uzaktan bir kâğıt uzattılar İçinde dinî bir mesele vardı Yeni bir mevzu açmak için cemaati hazırladı ve devam etti:
“Nikâh vacip midir, değil mi?” Bu mesele üzerinde muhtelif fikirler ileri sürülmüş Her imam, Kur'ân ve hadîs-i şerifin aydınlığında görüşünü açıklamıştır Onlardan bir kısmı vacip olduğunu, diğer kısmı sünnet olduğunu belirtmiş Bir kısım zatlar da nafile ibadetle meşgul olmayı, ayal derdine girmemeyi iyi bulmuşlar İmam-ı Şafiî ve İmam-ı Ahmed'e göre nefsine hâkim olmayan için nikâh nafile ibadetten iyi Ebû Hanife hazretleri ise, ne olursa olsun, nikâh nafile ibadetten daha iyi Onlara göre böyle
Ama bizim fikrimiz daha başka Sen, bir Hak yolcusu olduğuna göre, ibadetle meşgul olman daha iyi Şayet Hakk'ın talip olduğu bir kulsan, o zaman hepsini bırak Hak seni dilediği yana çevirir Dilerse, evlendirir Dilerse evlendirmez, başka şeylerle meşgul eder Kısmetin bir tutam ot dahi olsa seni bulur O kısmet gelir, eteğini tutar ve Hakk'a şöyle yalvarır: “Allah'ım, sen beni bu zata nasip ettin; hâlbuki o benden kaçmakta Hakkımı ondan al Ben ne yapabilirim; o beni bırakıp gidiyor?” Hak Teâlâ da onun bu duasını kabul eder, sende mevcut olan hakkını öder
Bir Hak yolcusu için evlenmek haramdır Tabiî, bu manevî âleme göre Bir yolcunun fazla gömleği mi olur? Onun dört parmaklık yeri mi olur? Hak yolcusu neyler bunları? O bir seyyahtır Bugün burada, yarın başka yerde Onun ne yeri olur, ne de yelesi O ev eşyasını neyler ki? O her şeyden beri durur Maksuduna vardığı zaman yolculuğu bitmiş olur O zaman şahı, dilerse ev, eşya, mülk verir Kaybettiği şeyleri buldurur
Ahmakla sohbet eden de bir nevi ahmaktır Hakk'a karşı irfan bakımından yaya olan dünya hayatına dalar, âhiretten geçer

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #41
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey evlat! Kısmetin var ya, onu başkası alamaz O hâlde, tabiî ve boş arzunla yeme İşine, şeytanın elini karıştırma Bir an bekle, cennet yurduna gir, Rabb’in yakınlığını bul Senin olan o zaman daha iyi olur


Biri ayağa kalktı, Geylânî Hazretlerine şöyle dedi:
“Benim çocukluğumdan şimdiye kadar devam eden bir virdim var Hâlâ da aynı işi yaparım Vaktimin bir anında geçer, ibadet ederim” Geylânî Hazretleri cevap verdi:
“İş bununla olmaz Ezel gözünün işaret vermesi gerek Senin için bu işaret, bir gerçek erin nazarı olmalı O nazar, seni Hakk'a vardırır
Geylânî Hazretleri, onun hâlini hoş buldu, arkadaşlarına dönerek şöyle buyurdu: “Bunu aranıza alın
Sonra vaaza devam etti:
Allah Teâlâ'nın yaşadığınız zaman içinde bazı kudsî tecellileri var; ayık olunuz ve kendinizi o tecellilere arz ediniz
İşler anladığın gibi değil; kalbin ihtiyar oldu Şahı, onu yakınlığı kapısına oturttu Dış cephesi zayıf olmuş ne çıkar, iç âlemi kuvvetli olduktan sonra Kalpte kemik yok, bu sebeple onun kemik zafiyeti olmaz Onun cildi inceldi İlâhî gayret ve ilâhî minnet onu sevindirdi
Kalbin, Rabb’inin kapısını buldu ve gördü Yakınlık duygusu onu sardı ve bayılttı
Kalbin esirgenmesi için her şeyi varlığı ile meşgul eden zattan, bir meşgale bulmak gerek Kalple yapılan zerre miktar ibadet, zahirde yapılan nice ibadetten hayırlıdır
Mademki farz ibadetleri, sünnetleri eda etmek sana yazıldı, onları yap Onlardan kurtuluş mümkün değil Sonra, yapsan ne mahzuru var?
Bir gün Cüneyd'in yanına birkaç kişi geldi ve ona: “Hudrî değirmen taşının üstüne çıkıyor; yemeden, içmeden onunla beraber dönüyor” dediler Cüneyd bunun üzerine: “Namaz zamanında nasıl tavır aldığına baktınız mı? O zamanki durumu nasıl oluyor?” deyince şöyle anlattılar: “O zaman sakin oluyor ve diyor ki: Ondan kurtuluş yok
Büyük zatların birçoğu, doğuşundan ölümüne kadar ibadeti bırakmaz Bir kısmı da zayıflayınca nafile ibadeti bırakır
Manevî olan kerametler, Hak yakınlığından olursa, ilmî bir değer taşırsa, müşahede ehlinin tasdikini alabilirse bir zararı yoktur Aksi hâlde o hâller, şeytanın azdırmasıdır O hâller şeytandan olabilir ve azdırır Nefisten ise, seni ezer
Verilen hükümlerin gereğini yapıp onlara sahip olmak bir ilim doğurur Bu hâle devam eden zatlar için iç âlemleri neticeye bağlanır Ve o büyüklere sırların kapısı açılır Bunlardan haberin var mı?
Şahsî arzularından geç Hak arzu edince sonra birleşirsin Birleş, sonra vuslat âlemini bul
Vay, hırs, aldanış ve boş ümit dükkânlarında oturup geçinenlerin hâline! Sen de böyle yapıyorsan, yakında iç âlemin ölür ve kalbin kararır
Peygamber (sav) Efendimiz bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurur: “Şu kalpler var ya, onlar muhakkak kirlenip paslanır Onların cilâsı Kur'an okumaktır
Allah'ım bize hidayet yolunu göster ve doğruluğu nasip et Bize merhamet eyle ve o duyguyu bize aşıla Bize irfan duygusu ver ve benliğimize anlat Her nerede bulunursam mübarek kıl

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #42
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Varlıkla bir olmaya alış, ayrılmak istersen ayrıl, sonra yine vuslat âlemine geç Her şeyi öğren, sonra onu bırak, başkasına bak Cehaletle ibadet olmaz Cehalet hâli ile kim ibadet etmeye kalkarsa, yıktığı, yaptığından çok olur
Rabb’in çizdiği yolun lambasını al, yolunu onunla aydınlat Hükme boyun eğ, o seni ilim yoluna kavuşturur Sebepleri kalbinden kes at Arkadaş ve komşu sevgisini iç varlığına sokma Sadece, sana gelen kısmetleri al; onlardan perhizkâr olmak doğru değildir
Zevceni kalbinden bir yana at Kısmetleri de öyle at Zâhid olmaya çabala Maddî olan her şeye karşı kalpten gına duy Daha sonra neyin varsa mezada arzet
Aç kimseler gibi gördüğün her şeye sarılma Edebini iyi kıl Hak Teâlâ'nın zatından gayri cümle eşyadan ayrıl Ağyarı bırak, sebeplerde gerçek tesiri görme Elinde bulunan lambanın sönmesi ile karanlıkta kalmaktan kork Bunları yaparsan, Hak Teâlâ lambana yakıt gönderir Bildiklerinle sana nur verir Her kim bildiği ile âmil olursa, Hak Teâlâ ona bilmediğini verir Bir kimse Allah için kırk gününü iyilikle geçirirse, hikmet kaynakları kalbinden fışkırır, diline gelir
Kul, iyi işleri yapmaya devam ederken Musa Peygamber gibi Hakk’ın yaktığı şuleyi aniden görür Vakta ki o, şuleyi görmüş ve ehline demişti ki: “Siz burada kalın; ben bir ateş gördüm (Tâhâ, 20/10)
Bu arada sır âleminden coşup kalbe gelen bir ses şöyle diyordu: “Muhakkak, ben senin Rabb’inim”, “Ben Allah’ım!”, “Kulum ol(Tâhâ, 20/12-14)
Benden gayriye zillet gösterme Zât’ıma karşı irfan duygusu taşı, gayrımı bırak Benimle birleş ve Zât’ımdan gayriden kesil Beni ara, başkasından irâz et İlmime yönel, yakınlığıma dön Mülküme katıl Saltanatıma bağlan Bu hâller sende tamam olursa, Hakk'a kavuşma hâsıl olur
Bundan sonra olan oldu, Hak Teâlâ: “Kuluna vahyedeceği kadar vahyetti (en-Necm, 53/10)
Perdeler kalktı Nefis şahin oldu Her şey yerine geçti Lütuflar erişti Ve Firavun’a gitmek zamanı geldi; ona git
Ey kalp, sen de nefse, şeytana ve hevâya dön Onların yolunu bana, Zât’ıma çevir Hidayetimi göster, cemaatini başına topla ve de ki: “Ey kavmim, bana uyunuz; sizi kurtuluş yoluna götüreyim (el-Mü’min, 40/38)
Birleş, ayrıl, sonra yine birleş, en sonunda vuslat âlemini bul ve kurtul
Sana gelince ey zavallı, yakında kuvvetin gidecek Gücün kalmayacak Kalabalığın eriyecek Dostların seni kovacak Dünyanın fakirlik hâli, öbür âlemin de azabı seni saracak Kabir sana dar gelecek Kaburga kemiklerin birbirine girecek, Münker ve Nekir’e cevap veremez hâle geleceksin; dilin tutulacak Kabrinde şiddetle azap edilecek Cehennemde sana bir kapı açılacak Sana oranın sıkıntısı ve zehri gelecek
Ey cemaatimiz, bu dünyada iyi edep sahibi olunuz; ancak bu şekilde selâmete erilir İçiniz ve dışınız, Hakk’ın kıyamına ancak böyle durabilir O kez gözünden perdeler kalkar Dilinden kir, pas gider Kulağından perdeler açılır
Hak Teâlâ sana lokmalar yedirir, kuvvet üstüne kuvvet bulursun Basiret üstüne basirete erersin Bir hayattan diğer hayata kavuşursun Bir beka biter, öbürüne geçersin Bu rızkın ötesinde bir başka rızık alırsın Çalışman hoş olur İyi edebin övülmeye başlar Adına âkil, din ehli, sabırlı dendikten sonra şâkir adını alırsın Hak, senin bütün kötü hâllerini değiştirir Hak, insanlardaki istidada göre hâllerini değiştirir Bir âyet-i kerimede bu hâle işareten şöyle buyrulur: “Onlar, kendilerinde bir değişiklik yapmadıkça, Allah onların hâlini değiştirmez(el-Enfâl, 8/53)
Büyük insanlar, İslâm dininin emirlerine uyarak yaramaz huylarını değiştirirler Sonra ilme geçer, daha sonra da kader âlemine girer ve bütün hâllerini değiştirirler Bu güzel hâlleri, onlara Hak nasip etmiştir
Sanki onlar, yaramaz ellerini, ayaklarını ve diğer duygularını kötülükten almak için gizli bir âleme dalmışlar Onlarda, bu değişme anında maddî bir hareket görmek kabil değil Yemek yerken, sanki yiyen onlar değil de, içlerinde bir yiyen var Onlar, olur olmaz sözleri, niçin, nasıl gibi lafları bilmezler Onlarda beşerî akıl yok olur O gizli âlem geçtikten sonra akılları yerine gelir Hak Teâlâ'dan lütuflar iner Ve değişik hâlleri kendini gösterir
O değişik hâl öyle bir hâldir ki Açlık sonunda taam verilir Susuzluktan sonra su verilir Her şeyden soyununca bir başka kisve giydirilir
Mademki, bir yolcusun ve bu yolda yürüyorsun, azla yetinmen gerekir Bu azla yetinme hâli, şehevî uygunsuz arzuların sönünceye kadar devam etmeli Verilen bu emrin hükmünü eda etmelisin
İslâm dininde yapılması bildirilen işleri ele al ve yap Yasakları bir yana at ve onlardan kaç
İçinde bulunduğumuz bu günler geçmekte Ve her gün, aydın olduğunda, gecenin karanlığı geldiğinde, adım adım Hakk'a yaklaşmaktasın
Her zatın kendine has yolculuğu var Senin yolculuğun onlarınki ile kıyas kabul etmez Bazı zatların yolculuğu bir günde, bazısının yolculuğu bir aydadır; diğer kısmın ise, seneler sürer
Zamanını, niçin, nasıl olacak gibi laflarla harcayıp bitirme Orta hâlli bir yol bul ve onu kuvvetlendir
İyi amel sahibi ol Onun varlığı evinde yapılan iyi işler, seni Zât’ına has kılar Bu hâli bekleyebilirsin Belki de, onun özel cariyelerinden biri sana âşık olur ve seni ona nikâh eder, evlenirsin Şeklin değişir Küfen ve testin pazara atılır Ve sen orada koca bir çiftlik sahibi olursun Belki daha ileri gider, ülkeleri emrin altına alırsın Hatta bunumda aşar, şaha nâib veya vezir olursun İlâhî bir marifete sahip olan zat için bu hâller ve bu vergiler çok sayılmaz
Hakk'a vuslat bulduktan sonra iştihan açılır Yaptığın zâhidlik ve fazlayı terk irfan sahibi oluncaya kadardır; sonrası elinden çıkar Sen bir şey yapmaya kadir olamazsın Yaptığın her iş O'na vasıl oluncaya kadar ve kendi adını, kim olduğunu ve lakabını bilinceye kadar… Sonrası tam varlık
Kul marifet âlemini bulup, olup bitenleri anladıktan sonra, bütün arzuları verilir Elbisesi, kumaşı, evi, ehli, yavruları ve komşuları ona iade edilir
O irfan sahibi, bütün hâllerinde bir vasat yol bulmuştur Bir adımı ileri atsa, öbürü geride kalır; dengeyi temin eder Onun için hazlar ikiye ayrılır Biri ümit, öbürü de korku
Cahilin her şeye takaddümü nasıl olur? Bu bir irfan sahibi için düşünülür O lehine ve aleyhine olan şeylerin cümlesini bırakır Bunları bir yana attığı an, kendini sultanın kapısında bulur Hâlbuki o, böyle bir şeyin olabileceğini bilmiyordu Bu cehalet boştur
O, bu hâlinde şahın kapısına varır; onun gılmanı ve hurileri ile olur Bu işler olurken korkar, bir yandan da ümit besler Çünkü bu işlerin oluşunda şah onunla neler yapmayı diliyor, bilemez Hâlbuki padişah ona bakmaktadır Onun bütün işlerini bilir Ve gılmana emir verir: “Bunu her şeyden üstün tutunuz
Ve o kul, bundan sonra daimî bir meşguliyet âlemine geçer, Hakk'ın tecellisine zamanla bir perdeci olur O'nun katında teklerden sayılır Sırlarına vâkıf olur Nişan alır Önünde ilâhî merasim çalgıları çalınır Nutukları söylenir Ve saltanat tacı giydirilir
Sonunda aile efradına mektuplar yazdırılır ve davet edilir: “Ehlinizi toplayınız ve bana geliniz (Yûsuf, 12/93) Bu emri gönderirken, Hak Teâlâ'dan: “Senin bu hâlini değiştirmem” vaadini almıştır
Bundan sonra O'nun daimî sohbetçisi olur Daimî dostluk kazanır Artık bu marifet hâlini bulduktan sonra zühd vs kalmaz; ama bunu bulan milyonda bir olur Bu işler, ezelî kabiliyetin, ilâhî bilginin ve bir kader çizgisinin neticesidir
Allah'ın yemin ederek: “Levvâme nefis” (el-Kıyâme, 75/2) diye ayırdığı kimselerden olma

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #43
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




İman sahibi daima şöyle der: “Söylediğim sözle neyi istiyorum? Attığım adımla nereye gitmek niyetindeyim? Yediğim yemekten kastım ne?”
Böylece nefsi karşısına alır ve hesaba çeker: “Bu işi niçin işledin ve neden yaptın? Bu yaptığın işler kitaba uyar mı?”
Nefsini hesaba çekmeye alıştıktan sonra yakîn derecesini bulmaya bakınız Yakîn imanın özü ve hulasasıdır Farz olan ibadetler ancak yakînle edâ edilir Dünyadan gönül çekmek için yine yakîn gerek Bu hâli Hak Teâlâ'dan talep et Yapacağın her duanın icabet bulması için; sükûn ve bir nişan gerek Duan kabul olmadığı takdirde, itiraz edersin, ama bu hatadır
Doğru zatlardan ol Onların baş alâmeti, her işte Hak Teâlâ'ya dönmektir Şayet hâllerinin gizli kalmasını arzu ederlerse halka karışır, alış veriş yaparlar Onların kalbi Hak'la olduğu hâlde, dış hâlleri halka karışır
Bu âlemde insanoğluna gereken bazı işler vardır O işlerin başında şunlar gelir: İlk defa insanoğlu, kötü tabiatını düzeltmeli Sonra nefs şeytanı, boş arzuları, hevâsı ile cihad etmeli Ta hayvanî duyguları atıp insanî duyguları benliğinde toplayıncaya kadar böyle devam etmeli
Seni önce topraktan, sonra sudan yaratan, daha sonra insan kılan Rabb’ine küfretmektesin Seni bu hâle getirene vereceğin karşılık küfür mü olmalı? Ona kafa tutmak mı olmalı?
Bir hata işlediğin zaman, insanların görmesini arzu etmezsin, utanırsın Hâlbuki Allah seni her an görür, ama O'ndan utanmazsın
Ey velayet iddiasında olan, bu iddian dışta! Hakikatte böyle şeye sahip olduğun yok İçin Hakk'a isyanla dolu O'ndan utanmazsın
Hâlbuki o bütün sırrına vâkıf ve seni görmekte Dinini dünya ile satmaktasın
Nedir bu hâliniz, biraz ayıkınız ve anlayışlı olunuz Harcamakta olduğunuz bütün nimetler Hakk’ın Hani, O'na şükrünüz?

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #44
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey evlat! Bir defa da olsa Yaratan'ı itham etme Hataya düşebilirsin, doğru da yapabilirsin Kabahati yalnız özünde bul ki, işlerin düzele
İyiliğin ve kötülüğün şeklini İslâm çizer, yalnız akılla bulunmaz Bunlar da zahire taalluk eden şeylerdir Bir de iç âlemin düzelmesini âmir olan şeyler var ki, o da kalpten gelir Onları da kalp emreder Kalbin vereceği fetva din âliminden gelen fetvadan daha ağır olur Din âlimi içtihat eder, ona göre fetva verir Ama kalp, kolay yollara sapmayı istemez, biraz ağır şart koşar Ama bu kalp bütün hatadan beri olursa… Ki böyle bir kalp, Hak Teâlâ'nın bizzat rızasını ve muvafakatini ister Kalbin verdiği fetvaya uymak, ilmin hikmetle karışık fetvasıdır
Siz önce, hükümlere bağlanınız Sonra ilme bakınız; her şeyin aslını belleyiniz İlmin kölesi olsanız da, esas hükmü mana cihetiyle elden bırakmayınız
Daima Hakk'a boyun eğiniz O'nun emirleri önünde benliğinizden geçiniz Bu zahir şekilde beyan edilen ilmi alınız ve hikmetler âleminde sohbete giriniz
Hangi hakikat olursa olsun, İslâm dini onun gerçek oluşuna şahadet etmezse, o bir şaşkınlıktır
Hakikat ehlinin yanına girdiğin zaman oturdukları yere oturmalısın ve yediklerini yemelisin
Gizlide ve aşikârede Allah Teâlâ'ya şükrediniz
Ey şu ülkenin halkı, sizin içinde bulunduğunuz hâl, benim için kötüdür, ama siz de benim hâlimi kötü bilmektesiniz Biz, birleşmesi güç olan iki zıt gözükürüz Aranızda, semâvât sahibinin kudret ve kuvveti ile yaşarız Kalplerimiz için karar yok oldu, bir yerde duramaz oldu
Gençliğin, Hâlık'ı darıltmakla geçip gitti Hanımını, çocuğunu, komşunu ve zamanın sultanını hoş tutmayı istersin, hatta yaparsın Ama melekleri, Aziz ve Celil olan Hakk'ı darıltırsın Hâlbuki yolculuk O'nadır
Ölüm emrine icabet senin için kafidir Orada babalara analara rastlayacaksın Eşini, dostunu ve sultan olarak yaşayanları orada bulacaksın Onlardan tek kişi size: “Kıyamet ne zaman kopar?” diye sormaz; çünkü her ölünün kıyameti de beraber kopmuştur, Allah'ın velî kulları O’nun yakınlığında olur ve Hakk'a izafetle yaşar
O büyük zatlar, bu âlemde birçok yönden öldüler İlk defa haram işlere girmekle öldüler İkinci defa da şüpheli işleri bıraktılar Üçüncü olarak mubah olanı bıraktılar Dördüncüde, helâl olanı attılar Beşincide ise, Mevlâ Teâlâ'dan gayri her şeyi bir kenara atmak suretiyle benliklerinden geçip gittiler
Bu maddî eşyayı bırakıp kaçan ölüler, onlara bir daha talip olmaz, yakın olmak bile istemezler Sanki onlar, manen bir başka hâle geçmiş ve suretleri yok olmuştur Sonra onları Hak diriltmiştir Onların ruh âlemlerindeki akışı ve duruşu, Allah'ın yüce adı ile olur
Kalpler kader denizinde yüzmeye devam ederse, durak yerleri, O'nun yakınlığına ve ilim otağına varır
Ayıklık bir hizmettir Uyku bir vuslat âlemidir; bir kul namaz anında uyursa, Hak Teâlâ onu meleklere överek gösterir
Bu bünye bir kafes, ruh ise onun içinde bir kuştur
Halkın cümlesi, bir irfan sahibi katında sinek kadar küçük, ufak bir arı kadar hafiftir Ve ipek kurdu gibi tartısızdır O büyük zatların ahvali kolay anlaşılır cinsten değildir Onları anlayabilmek için çok akıllı olmanız icap eder
Hak Teâlâ'ya kim kafa tutar? O'nu yok etmeye kim yanaşır? Böyle şeyi aklına alan akılsızdır, ahmaktır Yahut helak olmaya mahkûmdur
Bir kimse sana gelir: “Neyin varsa, Allah yolunda dağıt!” derse o senin dostundur
Daimî bir fakir sayılan şu halkın malına göz atmayana yakın ol
Çalış, ileriye geçmeye bak İslâmiyet’in mücerret manasını taşımanla sana yeter, denmez
Ne zaman gerçeği yapacak ve gerçek yolda çalışacaksın Her ne zaman bende bir hareket görseniz, kalbime ateş düştüğünü anlayınız Ve şu kudsî hadisi hatırlayınız: “Ey dünya, dostlarıma ilk anlarında acı ol; ta ki, seni sevmeyeler Son demlerinde ise hizmetçi ol; seninle uğraşıp yorulmayalar
İsa Peygamber’in yanında kıyametten söz edildiğinde, yavrusunu yitiren ana gibi bağırır, ağlardı ve şöyle derdi: “Sessiz oturmak yakışmaz
Senin içine hiç aşk ateşi düşmedi Aşk yoluna girmeye yanaşmadın Sende his namına kalan hiçbir şey yok; yokluk içindesin
Büyük zatlar, dünyada fazla kalmaktan korkar Çünkü sonucun nereye varacağını bilmezler Bugün iyi sayılan hâlin, yarın değişmesi ihtimali onları korkutur
Hacetini halkla bitirme hevesine düşme hâli, Rahman olandan kapalı olmak; boş arzuların, nefsin, tabiî isteğin ve şeytanın insan benliğine galip gelmesi sonunda olur
Her kim bu dünyanın mekrinden emin olur, ona tapılanırsa büyük bir bilgisizlik içindedir, cahildir

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #45
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Ey evlat! Hakk'a karşı ayık ol, hata edersen O'ndan kork En çok korkulması gereken O iken, nasıl emin olunur? Böyle şey olabilir mi? Ömrüme yemin olsun ki, Hak sana yakınlık verir Zât’ına yakın kılar Seni tahsis eder İlâhî lokmalar yedirir Sırlarına ıttıla peyda ettirir Müşahede âlemine geçirir Rahmet kapılarını sana açar Fazilet sofrasına oturtur, her iyiliğini önüne serpiştirir Fakat bir şey talep eder: Kalbî hüzün Çünkü burası hüzün diyarıdır
Bu arada biri kalktı, bir şey soracaktı, ama sözünü işittiremedi Sonra Geylânî Hazretleri vaazına devam etti:
Şimşek bir an çakar, peşinden yağmur gelir İlâhî şimşek de böyledir O çakınca ilâhî yağmur yağmaya başlar Onlar, kulu Aziz ve Celil olan Hakk'a yaklaştırır
İslâm dininin dış durumu onun kafesidir Ondan kurtulabilmek için neler etmez ki? Eğer bizi serbest etselerdi, ilmin verdiği hâlin dışına çıkar ve bağırırdık Günahları bir bir anlatır: “Ey kâfir ve ey fâsık!” derdik
Lâkin zahir ilim ve İslâm dinindeki müsamaha yolu elimizi bağlıyor
Verilen ilâhî hükümlere hizmetçi olunuz ve ilme çalışınız Bu şekilde çalışacağınız bir ilim yolunda size birçok ruhî inkişaf verir
Önce İslâm dinindeki emirleri, yasakları öğren, sonra ayrıl, başka şeyleri öğren Eğer sen, Hakk'ın seçme kullarından isen ilâhî ilimlere vukuf peyda edersin
Kendi benliğin seni Mevlâ'ya ilettiği zaman, O'nun kapısında durdurur Sonra şahların geçip gittiği kapılardan birer birer geçirir Nihayet en son kapıya gelirsin Orayı açık bulunca dalmayı arzularsın, ama sana dur emri verilir Çünkü üzerinde aile efradının hakkı var O zaman şöyle hitap gelir: “Gidiniz, aile efradınızı alınız, birlikte Bana geliniz (Yûsuf, 12/93)
Sırrına yerinde durmak emri verilir Kalbe sebat hâli verilir Sonra duyguların ve cümle varlığın aynı emri alır Hâl böyle olduktan sonra kendi başına almak, satmak, kalmak ve bir kasta mebni iş yapılmaz
Emirler birbirini takip eder “Ye, ey bir şey yemeyen İç, ey bir şey içmeyen
Kuyuyu, kadem kadem kazmaya devam ettiğin için ondan kaynaklar fışkırdı Orası fışkıran bir menba, akıp giden bir kaynak oldu
Mücahedenin belasına, sıkıntısına sabır edemedikten sonra, nasıl irfan duygusunu bulabilirsin?
Ey zavallı, sabırlı ol; yakında Hakk’ın nazarı sana ulaşır Seni yükseltir Yücelik tacı giydirir Azamet kisvesini giydirir Sultanlık ve celâl libasını verir
Allah'ım, bizi maddî işlerden uzak kıl, Sana yakın eyle Allah'ım, maddî şeylere karşı kalbimize gına ver, onlardan talebimiz olmasın Bütün ihtiyacımız Sana olsun

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.