Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
osmanlı, tarihi

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #76
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



ABDÜLAZîZ HAN
ve Dönemi


Osmânlı pâdişâhlarının otuzikincisi ve islâm halîfelerinin doksanyedincisidir Sultân ikinci Mahmûdun ikinci oğludur 1245 [m 1830] de tevellüd edip 25 Hazîran 1277 [m 1860] de halîfe oldu 1293 [m 1876] de Dolmabağçe serâyından alınıp, Topkapı serâyına habs edildi Beş gün sonra Midhat pâşa ve serasker [savunma bakanı] Hüseyn Avnî pâşa, Süleymân pâşa ve arkadaşları tarafından, Fer�ıyye serâyında Kur�ân-ı kerîm okurken bilek damarları kesdirilerek şehîd edildiği, sultân Vahîdeddînin baş kâtibi, Alî Fuad beğin hâtıralarında yazılıdır "rahmetullahi teâlâ aleyh" Fer�ıyye serâyı, Beşiktaş ile Ortaköy arasında, Galata-serây lisesinin orta kısmı olan yalıdır Sultân Mahmûd türbesindedir Sultân Murâd, bu işkenceli ölümü işitince, korkudan aklı bozuldu
(Belgelerle Türk târîhi dergisi)nin 1967 Kasım ve 2 sayılı nüshasında diyor ki: İstanbul üniversitesine bağlı kıymetli eserler arasında, İbnül-Emîn Mahmûd Kemâl beğin [3310] numaralı defterinde, sultân Abdül�azîz hânın annesi Pertevniyâl vâlide sultânın söyleyip yazdırdığı (Sergüzeşt-nâme) vardır Yıldız evrâkı arasında görülüp, İbnül-Emîn Ahmed Tevfîk beğin, 1336 [m 1918] de sûretini çıkardığı bu sergüzeştnâmede Pertevniyâl sultân diyor ki: 1293 [m 1876] senesi, Cemâzil-evvelin yedinci [30 Mayıs] günü, sabâha karşı sâat sekizde, vâlide sultânı yatakdan kaldırıyorlar Sultân, oğlu Abdül�azîz hânı uyandırıyor Halîfe, (Anne bunu bana kim yapdı? Beni sultân Selîme mi döndürecekler? Ben kime ne etdim?) diyor Vâlide sultân (Avnî pâşa etdi) diyor (Yalnız Avnî etmedi Rüşdü pâşa ile Ahmed ve Midhat pâşalar da, bu işe dâhil Ben bu felâketi otuz kırk def�a rü�yâmda gördüm Bundan sonra, Cebrâîl gökden inse, devlet reîsi olmam Cenâb-ı Hakkın takdîri böyle imiş) diyor 30 Mayıs 1876 Salı günü kayıkla Topkapı serâyına götürülüp, üçüncü Selîm hânın şehîd edildiği odada, habs olunuyor Çorba gönderiyorlar Kalfa (Kaşıksız, efendimizin önüne nasıl koyayım?) diyor Bir kırık tahta kaşık veriyorlar Halîfe, biraz içiyor Abdest almak için, na�lın aratıyor (İzn yok) diyerek vermiyorlar Abdesthâneye yalın ayak giriyor Üç gün kuru tahta üstünde aç, susuz bırakılıyor Kayıkda yağmurdan ıslanmış olan elbisesini çıkarmak için gecelik istiyor (İrâde yokdur) diyerek vermiyorlar Sultân Murâda tebrîknâme ve acıklı mektûblar gönderip yalvarıyor Dördüncü gün, (2 Hazîran sabâhı) sultân Murâdın irâdesi ile diyerek, Fer�ıyye serâyına götürüyorlar İçeri hızlı girdiği için, bir süngülü asker, göğsünden itiyor (Annem nerede?) diyor Annesi koşup gelerek, yukarı çıkarıyor Askerlerin saygısızca konuşdurulduğunu görünce, (Aman anneciğim Bunlar beni öldürecekler) diyerek ağlıyor İki gün sonra, eski, yırtık eşyâ gönderiyorlar Askerler, ikide bir, kılıcını isteriz diye hücûm ediyor Vermiyor ise de, Vâlide sultân, gizlice vermek zorunda kalıyor 4 Hazîran sabâhı Vâlide sultân içeri gelip, kapının açık olduğunu ve halîfenin kanlar içinde yatdığını görünce, feryâd ediyor Halîfe, ellerini, annesinin göğsü üzerine koyup (Allah, Allah) diyor Gelenler, Vâlide sultânı başka odaya götürüyor, kulağındaki küpeleri ve yüzüğünü çekip alıyorlar Halîfeyi eski bir perdeye sarıp, Ortaköy karakoluna götürüyorlar Cân çekişirken Rüşdü, Midhat ve Avnî pâşalar ve yardakçıları gelip, (Bizi azl et!) diyerek alay ediyorlar Vâlide sultân, (Arslanım şehîd oldu Beni de şehîd etsinler) diye feryâd ediyor Asker gelip, (Sultân Murâd irâde etdi Seni Beğlerbeği serâyına götüreceğiz) diyorlar Vâlide sultân, (Benim yerim, Yeni-serâydır) diyor Vâlide sultânın kollarından çekip yalın ayak, yaşmaksız ve ferâcesiz karakola götürüp, pâşalara seyr etdiriyorlar Halîfenin zevcelerinden Tıryal hânım efendi gelip, (Cânım, Allah rızâsı için nâmûsu ile oynamayın Hiç olmazsa araba ile götürünüz) diyor Pâşalar, başarılarından pek keyfli kahkaha atmakdadırlar Tıryal hânımın arabasına bindirilerek yeni-serâya (Topkapı serâyına) götürülüyor Başka araba ile Tiryal hânımı da, zorla oraya götürüyorlar Üç gün sonra kızlar ağası Topkapı serâyına geliyor İki sultânın ayrı odalarda baygın yatdıklarını görüyor Altı gece sonra, odalarına birer kandil gönderiliyor Otuzsekiz gün sonra Fer�ıyye serâyına götürülüyorlar Kapı ve pencereleri çivileniyor Sekiz gün Vâlide sultâna eziyyet ederek (Mallarının yerini bildir) diyorlar Dokuzuncu gün, pencereler açılıyor 31 Ağustos 1876 da beşinci Murâd tahtdan indirilip, Dolmabağçe serâyından Çırağân serâyına götürülüyor Sultân Abdülhamîd hân tahta çıkınca, işkencelerden kurtulup, râhata kavuşuyorlar Sultânlara yapılan işkencelerin, sultân Murâdın emri ile olduğunu söylerlerdi Hâlbuki sultân Murâdın birşeyden haberi yokdu Sultân Abdül�azîzin tebrîklerini ve yalvarmalarını pâşalar sultân Murâda göstermiyor Sultân adına kendileri cevâb yazıp aldatdıkları, [m 1959] târîhli askerî târîh mecmû�asında uzun yazılıdır
[m 1967] de İstanbulda basılmış olan TYılmaz Öztunanın (Türkiye târîhi)nin onikinci cildinde özetle diyor ki: (Sultân Abdül�azîzin hal� edilmesi, birkaç ahlâksız veyâ sâfdil devlet adamının, şahsî ihtirâsları uğruna oldu Bunların başında, eski sadr-ı a�zam Hüseyn Avnî pâşa geliyordu Kurmaylıkdan yetişmiş, üç def�a serasker olmuşdu Bir uşağın oğlu idi (Kînim dînimdir) diyen kindâr adamlardan biri idi Mason Fuâd pâşanın yetişdirmesi idi Meziyyetsizliklerinden, kötülüklerinden dolayı azl olunur, sonra entrikalarla yine bir makâm kapardı Mahmûd Nedîm pâşa tarafından azl edilip sürüldüğü ve rütbesi ve nişânları alındığı için, pâdişâha kin bağladı Sultânı tahtından indirmeğe ve öldürmeğe karâr verdi Londraya gidip, ingilizlerle bu işi plânlaşdırdı Fâci�anın ikinci adamı Midhat pâşanın batı kültürü olmadığı gibi, din bilgisi de yokdu Tuna ve Bağdâd vâlîliklerinde yapdığı işler, Avrupa basınında alkışlanmış, bilhâssa ingilizler tarafından şımartılmışdır Hislerine kapılan, acele ve yanlış karârlar veren, bu yüzden iyi iş görmeğe müsâid olmıyan bir adamdı Âli pâşa gibi, ölünciye kadar sadâretde kalacağını umarken, iki ay içinde azl edilmesini, gurûruna yidirememiş, hükmdâra düşmân olmuşdur İçki masalarında, devlete âid karârlar alırdı İngilteredeki parlamento idâresini aynen alırsa, Türkiyenin aynen İngiltere olacağını sanırdı Böyle bir idâreyi yürütecek tek şahsın, kendisi olacağına inanırdı Midhat pâşanın, meşrûtiyyeti te�sîs edebilmek için hal� işine karışdığını ileri sürmek, gerçeğe hiç de uymamakdadır Avnî pâşa, hal� projesini Midhat ve Şirvânîzâde Muhammed Rüşdü pâşalara, sonra zemânın sadr-ı a�zamı mütercim Rüşdü pâşaya açdı Şirvânîzâdeden yüz bulamayınca, onu Tâife sürdürdü ve orada zehrletdi Midhat pâşa, sadr-ı a�zam Mahmûd Nedîm pâşanın, kendisini merkezden uzaklaşdıracağını vehm ederek, hal� işine karışmışdır denilebilir Hal� işine Midhat pâşanın emri ile, uydurma fetvâ veren şeyh-ul-islâm Hasen Hayrullah efendi de, bu makâmından, önce azl edilmiş, bu yüzden sultâna kin bağlamışdı Sultân Abdül�azîz, bunun için, (O, serâyda iken, müfsid imâm denirdi Rüşdü pâşanın tavsıyesi ile şeyh-ul-islâm yapdık, Allah vere de, bir halt etmese) demişdir
Sultân Abdül�azîzin hal�inin bir vatanperverlik olacağına inanan tek adam, harb okulu nâzırı [kumandanı] Süleymân pâşa idi Yirmibeş Mayıs gecesi, Redîf ve Süleymân pâşalar, Avnî pâşanın Kuzguncukdaki evinde toplanarak, üçyüz (300) harbiye talebesinin Dolmabağçe serâyını kuşatmasına karâr verdiler Talebeye, Sultânı korumak için gidiyoruz denildi
Avnî pâşa sultânı öldürmeği çokdan plânlamış ve nihâyet bu cinâyeti işlemişdir Uzun zemân serâyda casûsu olan, ikinci mâbeynci Fahri beği bu işde kullandı Cezâyirli Mustafâ pehlüvânı ve Yozgadlı pehlüvân Mustafâ çavuşu ve Boyabatlı hâcı Mehmed pehlüvânı Fer�iyye serâyına bağçıvan yapdılar Fahri beğle bu pehlüvânlar, odaya girip, uzun döğüşmeden sonra bileklerini kesip pencereden bağçeye kaçdılar Avnî pâşa, çığlık seslerini duyarduymaz, Kuzguncukdaki yalısından, kayıkla, hemen Fer�ıyyeye geldi Ölüm raporunu imzâlamak istemiyen iki doktordan birini, Avnî pâşa hemen Trablusgarba sürdü İkincisi olan Ömer beğin apoletlerini [formalarını] hemen orada sökmüşdür 1293 [m 1876] Hazîranın 4 cü günü sabâhı, sultân Abdül�azîzin Ortaköy sâhilinde Fer�ıyye serâyındaki odasından garîb sesler gelmeğe başladı Sâat dokuz buçukda odaya girenler, eski hâkanı kanlar içinde buldular Ertesi gün yayınlanan hükümet teblîği, şöyle diyordu: (Sultân Abdül�azîz sakalını düzeltmek üzere istediği küçük makasla her iki bileğinin damarlarını açarak intihâr etmişdir Serasker Avnî pâşa cesedi karakola nakl etdirmişdir) Bu teblîğ ve ekli tabîb raporu, hiç kimseyi inandıramadı Doktorlara yalnız bilekler gösterilmişdir Avnî pâşa, birkaç sene önce de, sultân Abdül�azîzi zehrlemeğe teşebbüs etmişdi Midhat pâşa, ölümü işitince, (Hâkanın muhâfazası pek müşkil ve tehlükeli olduğundan, bu vech ile vefâtı pek iyi oldu) demişdir Mâliye nâzırı Yûsüf pâşa ise, (Mel�ûn herif [Avnî pâşa] pâdişâhın başını yidi İnşâallah yakında o kâtil de katl edilir) demişdir Sadr-ı a�zam mütercim Rüşdü pâşa da, (Na�şı karakola çıkardıkları zemân canlı imiş Hekimler de, canlı olduğunu tasdîk eylediler) demişdir Üç pehlüvâna yüzer altın mâ�aş bağlanarak, sırrı ifşâ etmeleri önlendi Sultân Abdül�azîzin na�şını yıkayan sekiz imâm, Yıldız muhâkemesinde, sultânın iki dişi kırılmış, sakalının sol tarafı yolunmuş, sol memesi altında büyük bir çürük vardı demişlerdir Pehlüvânlar da, yapdıklarını sonradan i�tirâf etmişlerdir İntihâr edecek şahsın her iki bileğinin damarlarını birlikde kesemiyeceği de tıp ilminde meydândadır İsmail Hami Danişmend 5 ciltlik İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi adlı kitabında Sultanın ölüm sebebinin intihar olmayıp, cinayet olduğunu 31 delil ile izah etmektedir Hüseyn Avnî pâşa, sultân Abdül�azîzin hal� edileceğini birkaç sene önce Londrada İngiliz nâzırlarına söylemek cesâret ve hiyânetinde de bulunmuşdu Bunun için, (Encyclopaedia Britannica) intihâr tezini ileri sürmekdedir Son çıkan, (Grand Larousse) ise, öldürüldüğünü yazmakdadır 1940 târîhli (Larousse illustre)de, (fut assassiné en 1876= 1876 da katl edildi) yazılıdır 5 Hazîran günü cenâzesi büyük merâsimle kaldırıldı Topkapı serâyında yıkandı Pederi sultân ikinci Mahmûd hânın Çenberlitaşdaki türbesine defn edildi
Süleymân pâşa, bu inkılâbın meşrûtiyyet için yapıldığını söyleyince, Avnî pâşa, sen sus! Asker siyâsete karışmaz demişdir Hâlbuki, kendisi, askeri çokdan siyâsete karışdırmış Balkanlarda felâketli hâdiselerin patlak vermesine sebeb olmuşdu Nitekim, 2 Temmuzda Sırb ve Karadağ prenslikleri isyân etdi Balkanlar karışdı 24 Nisan 1296 [m 1877] de Rusyanın arabulucu teklîfi red edilerek, 93 harbi başladı Hemen müşîr yapılan Süleymân pâşa, Şıpka geçidini ruslara kapdırınca, mağlûbiyyete sebeb oldu Plevnede üç kerre zafer kazanarak gâzî ünvânını alan Osmân pâşayı kıskandı Maçka meydân muharebelerini de gayb ederek, Edirneye kadar kaçdı Böylece, Edirne de, harâb oldu Ruslar Ayastefanosa [Yeşilköye] kadar geldi İngilizler, bu mağlûbiyyeti fırsat bilerek, 20 Mayıs 1878 de, İstanbulda Alî Süâvî vak�asını çıkarıp, ikinci Abdülhamîd hânı devirmek, hilâfeti lağv etmek istedi ise de, muvaffak olamadı Alî Süâvî mason idi Karısı ingiliz idi (Yeni Türkiye târîhi) diyor ki, (İkinci Abdülhamîd hânın diplomasisi [Aklı ve zekâsı] olmasaydı, 93 harbinin zararları dahâ büyük olacakdı) Süleymân pâşa, sefîh ve zelîl bir hayât sürerek, 1309 [m 1891] de Bağdâdda öldü
Abdül�azîz hânı şehîd etdiren pâşalar, başarılarının zevki içinde, Midhât pâşanın Bâyeziddeki konağında, 15 Hazîran gecesi toplanmışlardı Odaya giren erkân-ı harb kolağası, 26 yaşındaki, Hasen beğ, Avnî pâşayı ve sonra hâriciyye nâzırı Râşid pâşayı vurup öldürüyor Midhat pâşayı kovalıyor ise de, pâşa mutbaha kaçıp, aşçının dolabına saklanıp, ölümden kurtuluyor Yaralı yakalanan Hasen beğ, ertesi gün Bâyezîd meydânında şehîd ediliyor Edirnekapıdan Topkapıya giderken, sağ köşede, parmaklıklı mezârının büyük taşında (Ümerâ ve guzât-i çerâkiseden İsmâ�îl beğin oğlu olup, Harb okulunu bitirip, kolağası rütbesinde iken, genç yaşında, velîni�meti uğrunda fedây-i cân eden, Çerkes Hasen beğin kabridir) yazılıdır Sultân Abdül�azîz hân, Çerkes Hasen beğin eniştesi idi Halîfenin fecî� şeklde şehîd edildiğini ve annesi Pertevniyâl sultâna çok çirkin işkenceler yapıldığını işiten sultân Murâdın üzüntüden ve bu felâket yolunun sonunu düşünmekden aklı bozuldu
Sultân Abdül�azîz hân, onbeş senelik saltanat zemânını Dolmabağçe serâyında geçirdi Bu serâyda iken hal� edildi Beşinci Murâd da üç aylık saltanatını bu serâyda geçirdi İkinci Abdülhamîd hân, bu serâyda yedi ay oturdukdan sonra, Yıldız kasrlarına yerleşdi Sonra Yıldız serâyını yapdı Sultân Muhammed Reşâd da, Dolmabağçe serâyında oturdu
Sultân Abdül�azîz hân, [1278] de yeni askerî elbiseleri kabûl etdi [1279] da posta pulu kullanıldı [1286] da Süveyş kanalı açıldı [1288] de İstanbulda tramvay işletilmeğe başladı [1292] de Galata tüneli yapıldı ve askerî rüşdiyye mektebleri açıldı [1279] da Osmânlı bankası açıldı [1280] de sâhillere deniz feneri konuldu ve devlet şûrâsı [Danıştay] kuruldu [1284] de sultânî mektebleri [liseler] açıldı [1285] de Sanâyi mektebleri açıldı [1286] da Fransa imperatöriçesi İstanbulu ziyâret etdi [1287] de Avusturya imperatörü, sultân Abdül�azîzi ziyârete geldi [1287] de şark demir yolları yapıldı [1287] de tıbbiyye-i mülkiyye açıldı ve orman ve ma�den mektebleri açıldı ve Eski serây dış kapısı, ya�nî üniversitenin Bâyezîd meydânına açılan giriş kapısı yapıldı [1288] de itfâiyye alayı teşkîl edildi [1289] da seyyâr havz yapıldı ve Dârüşşefeka lisesi açıldı [1290] da Îrân şâhı, sultân Abdül�azîzi ziyârete geldi ve İzmit demir yolu yapıldı
Abdülaziz Han, güçlü kuvvetli, ata sporlarından güreşe, ciride, ava meraklı, kahraman yapılı bir hükümdardı Halk kendisini sevmekte, ikinci bir Yavuz olarak görmekteydi Üzerinde durduğu en mühim mesele ordu ve donanmanın yeniden tanzim edilmesi, yeni usullere göre tekamül ettirilmesiydi Avrupa�dan elde edilen kredilerin pek çoğu bu sahada sarf edildi Donanma, dünyanın sayılı donanmalarından birisi oldu Nizamiye, ihtiyat, redif ve müstahfız adıyla 700000�i aşkın askeri bir kuvvet hazırladı Bunların top ve tüfek ihtiyaçları için de modern tesisler kurdurdu
Sultan Abdülaziz Han, zeki, anlayışlı ve dünya siyasetine vakıf olduğu için saltanatının ikinci yılında (1863) Mısır�ı ziyaret etti Kalabalık bir heyetle beraber, Mısır�a yapılan bu gezi çok gösterişli oldu Yavuz Sultan Selim�den sonra Mısır�a gelen ilk Osmanlı sultanına halk çılgınca sevgi gösterilerinde bulundu Sultan Abdülaziz, Kahire�yi at üstünde dolaştı Bu seyahat Mısır halkının Hilafet makamına olan bağlılığının güçlenmesini sağladı
1867 yılında Paris�te açılan büyük bir sergiyi görmek için imparator Napolyon�un davetini kabul ederek Fransa�ya gitti Oradan, İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya, Macaristan yoluyla memlekete döndü Bu seyahatlerinde Fransa imparatoru Üçüncü Napolyon, İngiltere Kraliçesi Victoria, Belçika Kralı İkinci Leopold, Prusya Kralı Birinci Wilhelm, Avusturya İmparatoru ve Macaristan Kralı Birinci Fransuva-Josef, Romanya Prensi Birinci Karol ile görüştü Sekiz ülkeye gitti Beş hükümdarla görüştü
Balkanlarda Rusya ve diğer devletlerin desteklemesi ile çıkan isyanlar, devrinin en mühim hadiselerindendir Rumeli ve Girit�teki gayri müslim halkın ayaklanmaları devletin başına büyük gaileler açtı Karadağ, Sırp, Bulgar ve Girit isyanları ile hükümet hem nüfuz, hem de mali bakımdan kayıplara uğradı Karadağ�a yapılan savaşlar kazanılarak bu mesele bir müddet için kapandı Sırbistan�da bazı kalelerdeki askerlerin geri çekilmesi ile anlaşma yapıldı Girit�teki isyan, başarılı bir askeri harekat ile bastırıldı
Mahmud Nedim Paşanın sadareti, hem dışta hem de içte devletin itibarının sarsılmasına sebeb oldu Tarafdarı olduğu Rus Sefiri İgnatiyef�in tavsiyeleri ile hareket eden Mahmud Nedim Paşa, aldığı kararlarla Avrupa devletlerinin tepkisini çekti Bilhassa devletin senelik ödediği borcunu beş sene müddetle ödenmeyeceğini bildirmesi üzerine Avrupa�da Osmanlılar aleyhine gösteriler yapılmasına yol açtı Zaten Rusya�nın da istediği buydu Nitekim, Ruslar bu karışıklıktan faydalanarak Balkanlarda Panislavizm propagandasını yaygınlaştırıp büyük huzursuzluklar çıkardılar 1875 yazında Bosna-Hersek�te isyanlar çıktı Bunu Rusya�nın teşviki ile 1876�da Sırbistan�ın Osmanlı Devletine savaş ilanı takip etti Osmanlı Devleti sıkıntılar içinde olmasına rağmen Sırbistan�ı kısa sürede mağlub etti Ardından Bulgaristan�da karışıklıklar çıktı ise de mahalli kuvvetlerle bastırıldı
Abdül�azîz hân, kardeşi gibi, memleketin idâresini Alî ve Füâd pâşanın ve bunların yetişdirdiği masonların ellerine bırakdı Bunlar da, İngilizin siyâsetine göre hareket etdiler Dağıstanlı şeyh Şâmil, yirmi sene ruslarla kahramanca cihâd yaparak, ordularını perişân ederken, seyrci kaldılar Bu mücâhidin 1283 [m 1866] de esîr düşmesine sebeb oldular Rusların 1290 [m 1873] de, Semerkand, Buhâra ve Hiveyi işgâl etmelerine de sebeb oldular Ömrlerini Avrupada geçirdiler Memleketde kaldıkları zemân, Tanzîmât fermânındaki mason plânlarının tatbîk edilmeleri için çalışdılar Bu hiyânetlerinin sebebi mes�ûlü elbette Halîfenin gafleti idi Bu gafletinin netîcesinde, masonlar ve onlara aldananlar tarafından şehîd edildi
Sultân Abdül�azîz, Çırağan ve Beğlerbeği serâylarını yapdırdı Muhtelif yerlerde de kasrlar yapdırdı Beykoz kasrı bunlardandır Çırâğân yalısını ilk olarak Nevşehrli Dâmâd İbrâhîm pâşa yapdırdı Sonra üçüncü Selîm hânın hemşîresi Beyhân sultân tarafından yeniden yapıldı Ahşâb ve çok zînetli idi Sultân, bunu, kardeşi sultân Selîme satdı Sonra, ikinci Mahmûd hân, 1252 [m 1836] de yıkdırarak ahşâb serây yapdı Sultân Abdülmecîd hân bu serâyda oturdu 1271 [m 1855] de yıkdırdı 1288 [m 1871] de Abdül�azîz hân, son muhteşem serâyı dört milyon liraya yapdırdı
Beğlerbeği serâyının yerinde, tepede birinci Ahmed hânın (Şevk-âbâd) kasrı vardı Sâhil serâyını ikinci Mahmûd hân ahşâb yapdırdı Moltekeyi burada kabûl eylediği zemân, çubuk içiyordu Abdülmecîd hân, 1249 [m 1833] de bu serâyda merâsimle hatm-i şerîf indirmişdi Sultân Abdül�azîz hân, 1282 [m 1865] de, bu ahşâb serâyı yıkdırıp yerine mermerden muhteşem serâyı yapdırdı Sultân, 1865 Nisânının yirmibirinci Cum�a günü serâya yerleşdi Yaz mevsimlerini burada geçirirdi Balkan harbi bozgununda, Enver ve Talât pâşalar, ikinci Abdülhamîd hânı "rahime-hullahü teâlâ" Selânikden (Lorley) Alman vapuru ile İstanbula getirtip, Beğlerbeği serâyına koydular Boğaziçi tarafında, alt katda, arka tarafda, bir odada yerleşip, yetmişaltı yaşında iken, zâtürrie hastalığından vefât etdiği, 10 Şubat 1336 [m 1918] gününe kadar, burada yaşadı

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #77
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



Sonun Başlangıcı : TANZİMAT
Muzaffer Taşyürek

Tarihimizde dönüm noktası olarak kabul edilen olaylardan biri de tanzimatın ilanıdır Hem bir sonuç ve hem de sonrası için bir başlangıç olan Tanzimat, bugünleri anlamada çok önemli ipuçları taşıyan bir dönemdir Milletlerin hayatında her dönemin öncesi ve sonrasıyla köklü bağlantıları olduğu kabul ediliyorsa, Tanzimat Dönemi’ni anlamamız gerekiyor Bir cihan devletini tarihten silen hataları görmek için ve aynı hatalara yeniden düşmemek için
17 asrın Osmanlı bilginlerinden Kâtip Çelebi, “Takvîmü't Tevârih” isimli eserinin sonunda şöyle der:
“Kişinin ihtiyarlığına alâmet, saç ve sakal ağarmasıdır Devletin kocadığına alâmet de, devleti yönetenlerin, saltanata ve süse düşkünlüğüdür Ki bu, açık bir çöküntü eseridir Devletlerin hayatında, duraklama devresinden sonra bu devre gelir Refah, süs ve lükse rağbet fevkalâde artar Eski hayat tarzı beğenilmez, terk edilir Herkes şanını ve ününü artırmak hevesine düşer Herkes her makama geçmeye başlar En yüksek makam ve ünvanlar, belli vasıflar aranmaksızın dağıtılır Zevk ve rahat, keyif ve konfor, vazgeçilmez örf ve adetler haline gelir, tabii görünür Asker zümresi, savaşın meşakkatlerine rağbet etmeyip, sulh ve sükûn ister Savaşmaktan başka her işle uğraşır Türlü mihnetler gerektiren memleket işlerine kimse el atmak istemez Savaştan el çeken asker, halk içinde gittikçe itibar kaybeder Düzen bozulur
Bir anlamda günümüzün fotoğrafını da kısmen gözler önüne seren bu sözler, Osmanlı'nın “Duraklama Devri”nden küçük bir kesit Cihan Devleti'nin kurumlarında ve halkın yaşayışında görülen bazı hastalıkların bir tarihçi yorumuyla dile getirilişi
Kurtarıcılar ve Reçeteler
Onyedinci asır, Osmanlı “gaza devleti”nin Avrupa'yı, yani “Diyâr-ı Küfr”ü, “Diyar-ı İslâm”a çevirme ideallerinin yavaş yavaş değiştiği ve artık yer yer aksaklıkların görülmeye başlandığı bir dönemdir Bilhassa yöneticiler arasındaki siyasi çekişmeler ve iktidar kavgası, ekonominin daralması, paranın değer kaybetmesi, rüşvetin yayılması, ehil olmayanların rütbe kazanması ve bürokratların iktidardan pay kapmak için askerleri isyana sürüklemeleri, ülkeyi içinden çıkılmaz badirelere sürükler Ortam öylesine güvensizleşmiştir ki, padişahlar devlet işlerini emanet edecek ehil insanlar bulamazlar Diğer taraftan devşirme ve dönme bürokratlar kendi çıkarlarını halkın isteklerinden üstün tutmaya başlamıştır Öyle bir an gelir ki, II Mahmud, halkla el ele vererek kendi ordusu olan Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırma durumunda kalır
Kâtip Çelebi’den bir yüz yıl sonra Osmanlı Ülkesi’nde toplumsal hastalıklar da gizlenemeyecek ölçüde artar Ve başlayan çözülmeyle birlikte “kurtarıcılar” da zuhur eder Askerî, idarî, ticarî ve siyasî alanlarda kötü gidişi durdurmak için “reçete”ler hazırlanmaya başlanır
Bu dönemde, Osmanlı bürokrasisi Avrupa'ya bir başka gözle bakmaya başlamıştır “Lale Devri” batılılaşma hareketlerinin dönüm noktasıdır Padişah Üçüncü Selim'in açtığı çığır, İkinci Mahmud ve Abdülmecid ile hız kazanır Ama bu çığır, ciddi çelişki ve tutarsızlıkları olan, bu haliyle memleketi nereye götüreceği meçhul bir çığırdır Avrupa'yı örnek alanlar, iddialarının aksine, bilim ve teknik alanında değil, kültür ve siyasette, eğlence ve sefahatta taklitten öte gidememektedir Avrupa'ya okumaya gönderilen öğrenciler, sömürgelerden zulümle elde edilen servetler sayesinde zenginleşmiş kentleri görünce komplekse kapılırlar Kendi ülkelerinin içerisinde bulunduğu problemlerin gerçek sebeplerine inmeden, cazibesine kapıldıkları “gardrop Avrupacılığı”nı ülkelerine taşımaya kalkışırlar Bürokrasiden kılık-kıyafete, eğitimden eğlenceye bir dizi reformlar yapılır Artık Osmanlı’nın simgesi sarığın yerini fes, şalvarın yerini setre pantolon alır Fransız mürebbiyeler tutulur, alafranga hayat tarzı Osmanlı konaklarına girer Tercüme furyası başlar Mekteplerde, basın dünyası ve edebiyatta Fransız modası ağır basmaktadır
Yaban Arısı Sürüleri
Diğer taraftan, bir takım mahfillerin desteğiyle sesini fazlasıyla duyurabilen Batı hayranı bir yazar-çizer ve gazeteci kuşağı vardır Bunlar, geleneklerle alay eden tiyatro eserleri, kendi medeniyetiyle hesaplaşma iddiasında makaleler, hikayeler ve romanlar yazmaya başlar Onlara göre yeryüzünde insanca yaşama zemini sağlayan tek medeniyet Avrupa’nınkidir Bizimkine gelince: bir an evvel terk edilmesi gereken köhne bir mağara!
Avrupa, Jöntürkler denilen bu gençler sayesinde büyük bir fırsat yakalamıştır Tarihî düşmanını kendi içinden vuracak elemanlar yetiştirmek artık kolaydır Jöntürkler’e her türlü imkan sağlanır Onları batılılaşma adına Avrupa'nın çıkarlarına hizmet edecek birer nefer olarak yetiştirirler Özellikle Fransa’da eğitilen ve çeşitli Osmanlı düşmanı mahfillerce finanse edilen bu gençler, deneysel bilimin dışındaki her şeyi reddeden birer pozitivizm aşığı olarak ülkeye dönerler ve çıkardıkları dergi ve gazetelerle “gerici” diye nitelendirdikleri kurumlarla mücadeleye başlarlar Bir yabancı uzman şu tarihi tespitlerle olayın vahametini ortaya koyuyor:
“Her yeni reform Avrupa'dan alınıyordu Avrupa, sanki seli önleyen bentlerin yıkılmış olduğunu görüp, kendi pis tabakasını Osmanlı Devleti’ne boşalttı Ahlâksız ve sefihler, adalet kaçkınları ve pervasız maceracılar, yaban arısı sürüleri gibi Osmanlı'nın çürük yapılı vücudunu avlayıp yemek için üşüştüler Türkiye Avrupa 'dan medeniyet istemişti, Avrupa ise ona kötülüklerini gönderdi
Her Şeye Rağmen Batılılaşma: Tanzimat
Cemil Meriç Tanzimat'ı, “uçuruma açılan tereddiler dehlizi”; Tanzimatçıları da “gafil bir entelijansiya, sirenlerin şarkılarını dinleyerek diyar-ı küfre yelken açanlar” diye tasvir eder Şu tesbitler de ona aittir:
“Avrupa’da okuyan, Tercüme Odası’nda yetişen, yeni bir dünyanın iğvalarına herkesten çok maruz bulunan entelijansiya (aydınlar), halktan koptu Sonra başsız kalan kitle, ihtişamlı mazisinden uzaklaştırılmaya çalışıldı
Bir batılı olarak B Shaw’ın tesbiti de ilginç:
“Tanzimat, eski kurumların korunması ve onarılmasına yönelik geleneksel Osmanlı reform kavramı yerine, bu kurumların -bazıları Batı’dan ithal edilmek üzere- yenileriyle değiştirilmesini öngören modern reform kavramını getirdi
Peki başarı? Yıkılanların yerine konulanlar Osmanlı’yı kurtarmış mı? Cevabı başka bir Batılı, Henry Coston veriyor:
“Osmanlı Devleti’nin devamı için ne olursa olsun Batı’ya bağlanma eğilimi olan Tanzimat, devletin varlığını ve geleceğini Batı’nın ipoteğine koymakla sonuçlanmış bir harekettir
Peki kimdi bu bir milletin ve bir dünya devletinin geleceğini düşmanının ipoteğine koyan Tanzimatçılar? N Fazıl’ın nitelemesiyle “Ucuzcular Doğu’yu kaybetmiş, Batı’yı bulamamış çeyrek aydınlar
"Her şeye rağmen Batılılaşma" projesi olan Tanzimat'ı bilmem ki günümüzdeki "her şeye rağmen Avrupa Topluluğu" çalışmalarıyla benzeştirebilir miyiz?
Müslümana Kim Merhamet Eder?
Tanzimatçılar, yeni bir Osmanlı milleti oluşturmak için yüzyılların geleneği teba ve reaya (müslüman ve gayri müslim ahali) arasındaki farkları kaldırırken, sadece hıristiyan Avrupa'nın gözüne girmeye çalışmışlardı Görünüşte günümüzün yaklaşımıyla çok demokratça olan bu hareketleriyle, aslında müslüman ahaliyi gayri müslimlerin tasallutu altına düşürmüşlerdi Çünkü Batılı devletler ve çeşitli lobiler, gayri müslimlerin haklarını koruma adına Devlet-i Aliyye’nin iç işlerine müdahale etme cüret ve cesaretini böylece yakalamışlardı
Hilmi Ziya Ülken'in dediği gibi, “Tanzimat, Batı milletlerinin gerçekleştirdikleri hürriyet, eşitlik, demokrasi ideallerinin bir cinsten (homojen) bir millet içinde gerçekleşmesinden çok, yabancı müdahalesinden faydalanan ve ayrılmak isteyen azınlıkların işine yarayan bir vasıta olarak kaldı Devlet, Tanzimat ruhuna uygun olarak azınlıkları yüksek hizmetlere getirdi Onlardan tercümanlar, sefirler, müşavirler hatta pek çok nazırlar (bakanlar) yetişti Yani Avrupa Tanzimat'la kaleyi içten fethetti Şu hale bir bakar mısınız; sadrazamın (başbakanın) sefaret müşaviri Agop Gircikyan'dı Sahak Abru, Babiâli (hükümet) tercüme kalemine getirilmişti Ovakim Reisyan, Asya adında Ermenice-Türkçe dergi çıkarırken, Sakızlı Ohennes Paşa Babiâli tercüme odasında bürokrattı Nafia nazırı Bedros Hallaçyan’dan sonra, yerine Kirkor Sinopyan getirilmiş, Tomas Terziyan Mülkiye’de görev yaparken, İsaac Amon Maarif Nezareti istatistik müdürlüğünü yürütüyordu
Listeyi sayfalarca uzatmak mümkün Bunlar başkent İstanbul’daki bürokratlardı Taşrada Anadolu ve Rumeli vilayetlerinde de durum bundan farklı değildi Eyalet meclislerinde bölgenin nüfus yapısına göre seçilen meclis üyeleri, gayri müslimlerin yoğun olduğu bölgelerde yönetimi müslümanlar aleyhine çalıştırıyorlardı Ziya Paşa bu konudaki şikayetlerini şöyle ifade eder: “Bir müslümanın güneş gibi hakkı zahir olduğu halde, memurların ve eyalet zalimlerinin pençesine düşse halini kime şikayet eder? Gayri müslim teba bir tokat yese hıristiyan Batı ayağa kalkarken, mazlum bir müslümana kim merhamet eder? Hiç suçu yokken senelerce mahkûm kalsa davacısı kim olur? Müsavat (eşitlik) buna mı derler?”
Ahmed Cevdet Paşa, Tanzimat Fermanı’nın yayımlanmasından sonra halkın; “babalarımızın ve dedelerimizin kanlarıyla kazanılmış olan mukaddes haklarımızı bugün kaybettik İslâm Milleti hakim millet iken, böyle bir mukaddes haktan mahrum kaldı Ehl-i İslâm’a bu, ağlayacak ve matem tutacak gündür" diye feryat ettiğini yazar ama bu feryadı duyacak kimseler yoktur
Avrupalılar işe yarar Türk bürokratları mason localarına kaydetmişlerdi ve onlardan daha değişik biçimlerde faydalanıyordu Tarih nasıl da tekerrür ediyor! Sanki dünü değil de bugünü yazıyoruz Bugünün dış işleri ve elçilikleri ile o günün Hâriciye nezareti ve Tercüme Odası Dışarıdan müdahalelerle devlet adamı tayinleri yapılarak Devlet-i Âli’nin kurtulacağını sananlar dün ne kadar haklı idiyseler, bugünküler de o kadar haklılar demektir
Tanzimat Paşaları ya da Çöküşün Aktörleri
Mustafa Reşid Paşa Tanzimat Fermanı’nın baş aktörü Kimilerince gelmiş-geçmiş en büyük başbakan Büyük, Koca lakaplarıyla da anılıyor Devrin süper gücü emperyalist İngiltere'nin Osmanlı Devleti nezdindeki temsilcisi Canning’in yakın dostu Canning, Osmanlı’nın Hıristiyan medeniyetine yaklaştırılması için gerekli reformların yapılmasını sağlamakla görevli bir diplomat
Canning, hatıralarında Reşid Paşa için şöyle yazar: “Bir devlet adamı, Türkiye'de ayağını denk atmayı bilmeli idi Yabancı bir diplomatla münasebeti şüpheye yol açacağından, başka birinin evinde gizlice buluşuyorduk Bu görüşmelerin sonucu olarak hükümette değişmeler yapıldı Reşid Paşa'nın her vesileyle dost, güçlü bir yardımcı olduğuna aklım yattı Reform meselelerinin çoğunda kafa birliği ettik
Kafa birliği ettikleri nokta, Osmanlıyı tarihi kimliğinden soyutlayıp, Batı’ya yamamaktı Altı defa başbakanlığa gelmiş ve dışişlerini Avrupa'ya angaje etmiş bu paşa, İngiltere'nin desteğini arkasına almıştı Osmanlı’yı ilk defa Avrupa'ya borçlandıran da bu adam Dönemin diğer hariciyecilerine gelince, onlar da batılı devletlerin İstanbul'daki elçiliklerine dayanarak ve onlardan güç alarak işlerini yürütüyorlardı Bunun sebebi ise, çok masumane gözüken fakat o devir için dehşetli bir gaflet örneği olan şu düşünce: Avrupalılar’ın güvenini kazanarak, Osmanlı’nın Avrupa'dan atılmasının önüne geçmeye çalışmak
Tanzimat paşalarından Ali Paşa’nın padişaha hitaben yazdığı “Siyasî Vasiyetname”si, basiretsizliğin en güzel örneklerindendir Sömürgecilik kavramının idrakine varamamış bu bürokratın düşüncelerini okurken, bugünümüzü değerlendirmemizin de yararı var Ali Paşa şöyle der:
“Avrupa ile aramızda daha sağlam bağlar yaratmalıydık Onun maddi çıkarları ile bizimkiler aynı olmalıydı Ancak o zaman ülkenin bütünlüğü siyasi hayal olmaktan çıkıp, bir gerçek olacaktı Ülkenin varlığının devamı ve savunması ile Avrupa devletlerini doğrudan doğruya ve maddi yönden ilgilendirmemiz, devletin yenilenmesini ve zenginlerinin gelişmesini bir zorunluluk olarak düşünecek ortaklara sahip olmak demekti
Sultanımıza, bu yabancı şirketlerin mallarımızı elimizden alacakları söylenecektir Bu konuşmaları dinlemeyiniz Efendimiz! Tersine Efendimiz, bu şirketler güven ve koruma unsuru olacaktır Ortaklarımız olduklarına göre, çıkarları gereği haklarımızı, malımızı koruyacaklardır Uluslararası oldukları oranda iş yapma etkinlikleri de artacaktır Zengin evin kâhyası o evi yıkmak ister mi? Efendilerinin yerine geçmek ister mi?”
Tatmin mi Teslim mi?
Ne var ki, Tanzimat Fermanı’nın ilanından kısa bir süre sonra zengin evin değil kâhyaları, hizmetçileri bile evi yağmaya ve talana başladılar, tuğla tuğla evi söküp yıkmaya giriştiler Gün geçtikçe züğürtleşen ev sahibi ise, evi kurtarmak için gerek yurt içindeki Galata bankerlerinden, gerekse Avrupa ülkelerinden faizle kredi almaya başladı Alınan bu krediler ne yazık ki yatırıma dönüşmeden saraylar, köşkler, kasırlar yapımında kullanıldı Ülke borç batağına gömülürken, diğer taraftan da Tanzimat zenginleri ve aydınları türedi
Diğer taraftan, Tanzimatçılar müslüman halkı devlete karşı küstürdüler Ali Paşa’nın cenaze merasimi, musavat (eşitlik) adına müslümanları diğerleriyle eşit görenlerin vicdanlarda ne ölçüde kabul gördüklerine dair emsalsiz bir ipucudur Olay şöyledir:
Tanzimat-Islahat sürecinin Reşid Paşa’dan sonraki en ünlü ismi Ali Paşa’nın cenazesinde Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Osman Efendi cemaata seslenmektedir:
- Bu büyük bir zat idi, devlete çok güzel hizmetler etti
Sonra helallik için üç defa sorar:
- Bu zatı nasıl bilirsiniz?
Cemaatte tam bir sessizlik Kimsenin ağzını bıçak açmamaktadır Cemaat arasında onu seven birçok kişi olmasına rağmen, hepsinin adeta nutku tutulmuştur
Cevdet Paşa bu olayı şöyle yorumlar:
“Böyle tezkiyede sukût-u tam ile mukabelede olunduğunu görmedik ve hiçbir tarihte vukuunu dahi işitmedik Bir adamın beraber yaşadığı milleti içinde menfur olarak ahirete gitmesi, akraba ve ahbabına ne mertebe müessir olacağı muhtac-ı beyandır
Neticede, Tanzimat Fermanı’ndan sonra imzalanan Paris Antlaşması ile Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti sayılmış, Avrupalılar Osmanlı topraklarının bütünlüğünü koruyacaklarına söz vermişlerdi Bu şu anlama geliyordu:
Osmanlı devleti bağımsız bir devlet olma niteliğini kaybediyordu
Avrupalılar asıl bundan sonra çirkin ve gerçek yüzlerini gösterdiler Balkanlarda ayaklanmalar, Cidde ve Suriye'de olaylar çıktı, Yunanistan ve Bulgaristan bağımsızlık yolunda büyük adımlar attılar Girit elden gitti Tarihin seyri değişti, üstünlük Avrupalılar’ın ellerine geçti, Osmanlı Devlet geleneği değişti Devlet-i Ali Mısır valisine bile söz geçiremeyecek kadar güçsüzleşti, ve çöküş hızlanarak parçalanıp yok olmaya doğru gitti
“Türkiye'yi Avrupa'da tutmak için Avrupa'yı Türkiye'de tatmin etme” politikası ile yola çıkan Mustafa Reşid Paşa'nın açtığı çığır, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi ile son buldu Umarız bugün milletin kaderinde söz sahibi olanlar, yakın tarihimize bir de bu açıdan bakıyorlardır!


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #78
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



VAHİDEDDÎN HAN
ve Dönemi


Son Osmanlı pâdişâhı ve İslâm halîfesi Sultan Birinci Abdülmecîd Hanın oğullarının en küçüğüdür Annesi Gülistû Sultan�dır 2 Şubat 1861 târihinde doğdu Çok küçükken anne ve babasını kaybetti Ağabeyi İkinci Abdülhamîd Han tarafından büyütülüp, himâye edildi Çok zekî olup fıkıh bilgisinde pek ileriydi 4 Temmuz 1918�de ağabeyi Sultan Reşâd�ın vefât ettiği gün pâdişâh ve halîfe oldu
Saltanata geçtiğinde ordu ve donanmaya bir Hatt-ı Hümâyun göndererek Başkomutanlığı üzerine aldığını bildirdi Enver Paşanın Başkumandan Vekili ünvânını Başkumandanlık Kurmay Başkanı şekline çevirdi Tahta geçişi dolayısıyla hazırlanan Hatt-ı Hümâyunda Pâdişâh: Kabinede adâletin dağıtımı ve güvenliğin sağlanması husûsunda daha fazla gayret harcanmasını, zarurî gıdâ maddelerinin ucuzlatılması için acele tedbir alınmasını, üretimin arttırılmasını, siyâsî suçluların af edilmesini, savaş bölgesi dışındaki sıkıyönetimin kaldırılmasını, devlet hizmetinde çalışacak olanların nâmuslu kimselerden seçilmesini, kânûnî bir sebep olmadıkça kimsenin işinden uzaklaştırılmamasını istedi (Ali Fuat Türkgeldi Görüp İşittiklerim, s 156)
Bu istekler ve yeni icraatı pâdişâhın devlet işlerinde ve memleket meselelerinde aktif bir yol tutacağının açık bir deliliydi Ancak bu sıralarda Birinci Dünyâ Savaşının korkunç neticeleri alınmak üzereydi Nitekim 30 Ekim 1918�de Mondros Mütârekesi imzâ edilerek, Birinci Dünyâ Harbi, mağlubiyetimizle bitti

Mütârekeye imzâ koyan delegeler, 10 Kasım 1918�de saraya arz-ı tâzim için geldiklerinde pâdişâh bunları kabul etmedi Mütârekeden hemen sonra Osmanlıları Birinci Dünyâ Savaşına sokan Talât, Enver ve Cemâl Paşalar 3 Kasımda yurt dışına kaçtılar 24 Kasım 1918�de Pâdişâh Daily Mail Gazetesi muhâbirine beyânat verdi Daha sonra Times Gazetesi�nde de yayınlanan bu beyânatta, Osmanlıların Dünyâ Savaşına girmeleri sorumluluğunu İttihat ve Terakki Fırkasına yüklüyor, bu sûretle felâkete onları sebep gösteriyordu Bu beyânatında: "Osmanlı Devletinin harbe katılması âdetâ bir kazâ neticesidir Eğer siyâsî vaziyetimizle coğrafî durumumuz ve millî menfaatlarımız ciddî sûrette nazarı dikkate alınsaydı, vukû bulan teşebbüsün aslâ mâkul olmadığı açıkça anlaşılırdı Maalesef o zamanki hükûmetin basiretsizliği bizi bu bâdireye sürükledi ve felâketimize sebep oldu Eğer ben Makam-ı saltanatta bulunsaydım, bu elim vak�a katiyyen husûle gelmezdi" demiştir
Neticede İttihatçı liderlerin baskısından kurtulan Sultan Vahideddîn�in elinde ancak düşmanlara teslim edilmiş bir milleti idâre etmek kaldı
16 Mart 1920�de İstanbul İtilâf devletleri tarafından işgâl edildi Yunanlılar İzmir�e, İtalyanlar Güneybatı, Fransızlar da Güney Anadolu�ya girdiler Vahideddîn Han 11 Mayıs 1920�de düşmanların hazırladığı ve Anadolu�nun işgâlini ihtivâ eden Sevr Antlaşmasını bütün baskılara rağmen imzâlamadı Osmanlı ordusu tamâmen lağvedildi Medîne muhâfızı Fahri Paşa, on ikinci ordu kumandanıAli İhsan Paşa ve Harbiye Nâzırı Mersinli Cemâl Paşa gibi değerli kumandanlar Malta�ya sürüldüler Yalnız pâdişâhın şahsını korumak için, yedi yüz kişilik maiyyet-i seniyye kıt�ası bırakıldı Sultan bu taburu, Ayasofya etrâfındaki sipere sokup câmiye çan takmak veya müze yapmak isteyenlere ateş ediniz emrini verdi
İşgâl altındaki İstanbul�dan vatanın kurtarılamayacağını anlayan Vahideddîn Han, güvendiği kumandanları Anadolu�ya göndermek istedi Ancak bunlar; "Dünyâya karşı harp edilmez Bu iş olmaz" diyerek gitmeyi reddettiler Sultanın, kurtuluşun Anadolu�dan gerçekleşeceğine ümidi tamdı Bir ara kendisi gitmeyi düşündüyse de İngilizler; "Eğer Anadolu�ya geçersen İstanbul�u Rumlara işgal ettirir, taş üstünde taş bırakmayız" diyerek engellediler Bunun üzerine bir gün saraya çağırdığı Mustafa Kemâl�i; "Paşa, paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin Bunları unutun Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir Devleti kurtarabilirsin" sözlerinden sonra, büyük yetkilerle Anadolu�ya gönderdi
Vahideddîn Han, bundan sonra İstanbul�daki işgâl kumandanlarını oyalamak ve Anadolu�daki mücâdeleyi gözden uzak tutmak için türlü siyâsî gayretler içine girdi Fakat İngilizler de Türk birliğini parçalamak için pâdişâh aleyhine çalışmaktan geri kalmadılar ve aleyhinde kampanya başlattılar Yegâne arzuları pâdişâhı milletin gözünden düşürmekti Nitekim bunda ısrar eden İstanbul�daki İngiliz işgâl kuvvetleri, 17 Kasım 1922 Cumâ günü halîfeyi baskı ve silah zoruyla DolmabahçeSarayından motora alarak Malaya harp gemisine bıraktı Bu gemi, son Osmanlı pâdişâhı ve İslâm halîfesini, İngilizlerin Türk aydınlarını sürdükleri Malta Adasına götürdü Vahideddîn Han, acı ve sıkıntı içinde geçen bir sürgün hayâtından sonra, 16 Mayıs 1926�da İtalya�da vefât etti Cenâzesi Şam�a getirilerek Sultan Selim Câmii Kabristanına defnedildi
Vahideddîn Han, çok akıllı ve çabuk kavrayışlıydı Arada Sultan Reşâd olmayıp da, İkinci Abdülhamîd Handan sonra tahta çıksaydı, İttihat ve Terakki hükûmetinin hatâlarını önleyecek, felâketlerin önüne geçecek kudret ve idâre sâhibiydi Mala, dünyâya düşkün olmadığı güzel ahlâklı ve eşi az görülebilecek kadar fazla nâmuslu olduğu vesîkalarda göze çarpmaktadır Çok sevdiği vatanından koparken yanında şahsî ve pek cüz�î mal varlığından başka bir şey götürmediği, ayrılmasının üzerinden henüz dört yıl geçmeden vefâtında kasaba, bakkala ve fırına olan borçlarından dolayı 15 gün tabutunun kaldırılmamış olmasından da anlaşılmaktadır
Vahiddedîn Hanın vatanının ve milletinin uğradığı felâketler karşısında neler düşündüğü ve neler hissettiği kayıtlara geçmiş şu hadîseden çıkarılabilir 1919 senesi Ramazanında bir sabah Yıldız Sarayında yangın çıkar Kısa zamanda büyüyen alevler, sultanın geceleri kaldığı dâireyi de sarar O geceyi tesâdüfen Cihannümâ Köşkünde geçirmiş olanVahideddîn, yangını haber alınca, üzerine pardesüsünü giyerek dışarı çıkar Köşkün önünde hiç telaş göstermeden yangını seyrederken çevrede ağlayanları görünce gözleri yaşararak; "Benim vatanım ateş içinde, onun yanında bunun ne kıymeti var" demekten kendini alamaz

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #79
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



YESIL KUBBE'NIN GÖLGESINDE SON OSMANLI

AHMET MIROGLU

Medine Destani

Bir zamanlar, Mekke ve Medine dahil olmak üzere, bütün Arap Yarimadasi Osmanli Devleti sinirlari içinde idi Bu topraklari Memlûklerden (Kölemenler) devralan (1517) Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520), kendisine “Mekke ve Medine'nin hakimi” diye seslenen hatibin sözünü kesmisti Zira o, sahsina “Mekke ve Medine'nin hâdimi (hizmetkâri)” seklinde hitap edilmesini tercih etmekteydi

Hakikaten bu anlayisa uygun olarak Osmanlilar, o tarihten 1919 yilinin Ocak ayina kadar Mekke ve Medine'ye büyük bir ask ve baglilikla hizmet etmislerdir Ne yazik ki bu kutlu görev o tarihte sona ermistir

Biz bu yazimizda, mukaddes topraklarin ve Peygamber sehri Medine'nin Osmanli Devleti'nden kopus hikayesini özetlemeye çalisacagiz

Asirlarca Islâm'i serefle temsil etmis Osmanli Devleti, bir oldu-bittiyle I Dünya Savasi'na dahil olmus ve sonunda maglup ilan edilmisti Mondros Mütarekesi (1918) sartlarina göre, Osmanli Ordusu teslim olmak zorundaydi Filistin-Hicaz cephesindeki bütün ordularimizin teslim olmasina ragmen, Hicaz Kuvvetleri komutani Fahreddin Pasa direnmekteydi Istanbul'u dinlemiyor, “Ben Efendimiz'in mübarek merkadini teslim edemem!” diyerek bütün telkinleri reddediyordu

Her ne kadar Ingilizler, Medine-i Münevvere'ye dogrudan girememis ve asker sokamamislarsa da, meshur casuslari Lawrence vasitasiyla satin aldiklari bazi kabile reisleri ve o zamanki Mekke Serifi vasitasi ile Medine'yi zorluyorlardi Neticede Mescid-i Nebevi'yi, Merkad-i Mübarek'i ve o mukaddes beldeleri aylarca süren açlik ve susuzluga ragmen basariyla savunan Fahreddin Pasa da teslim olmak zorunda kalmistir

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kardesleri düsman eden Ingiliz oyunu

Araplarin Osmanli Devleti'ne isyanlarinin sebebi bagimsizlik talebi degildi Araplar, I Dünya Savasi boyunca Osmanli ordusunda omuz omuza Çanakkale'den itibaren her cephede savasmislardi Hatta Istiklal Savasi'nda, Aydin cephesinde Mehmetçikle yan yana Yunanlilara karsi bogusarak sehit düsen Araplar vardir I Dünya Savasi'nda hiçbir Arap beldesinde; ne Irak, ne Suriye, ne Lübnan, ne Yemen, ne de Filistin'de Osmanli'ya isyan eden tek bir Arap görülmemistir

Isyan eden sadece Mekke Emiri Serif Hüseyin Pasa idi Bu zat, ‘Mîr-i Mirân (Beylerbeyi)' rütbesindeki Mekke Emiri idi Serif ailesinin fertleri olan Hüseyin, Haydar ve Cafer Pasalar Istanbul'da ikamet ederler, Sura-yi Devlet azaligi yaparlar, pasa maasi alirlardi Sultan Ikinci Abdülhamid, Hüseyin Pasa'dan süphelenirdi Onun Mekke emirligi taleplerini hep nazikçe geri çevirmisti Fakat Pa sa, Sultan Resad zamaninda Mekke emiri olmayi basardi

Serif Hüseyin, Ingilizler tarafindan bütün Araplari bir bayrak altinda toplayarak, en büyük Arap krali, hatta imparatoru olacagina inandirilmisti Ingilizler onun ihtirasindan yararlanarak, Osmanli'ya karsi ayaklandigi takdirde kendisine para, silah, cephane, erzak, ne lazimsa saglayacaklarini, yardim edeceklerini ve belirli sinirlar içinde bagimsiz bir Arap devleti kuracaklarini vaadetmislerdi

Sonradan açiklanan belgelere göre Serif Hüseyin Pasa, 1915 Temmuzunda Ingilizlerle dogrudan temasa geçmis ve isbirligi yapmak karsiliginda kuzeyde Mersin ve Adana'yi içine alarak Iran sinirina, doguda Basra Körfezi'ne, güneyde Hint Okyanusu kiyilarina ve batida Kizildeniz'le Akdeniz'de Mersin'e kadar uzayacak bir hudut dahilinde Araplara bagimsizlik talep etmisti

Pazarlik 1916 yili ortalarina kadar sürmüs ve bu esnada Osmanli Devleti'ni oyalayan Serif Hüseyin, Ingilizlerle isbirligi yaparak birkaç küçük çarpismadan sonra 27 Haziran 1916'da yayinladigi bir bildiriyle isyan bayragini açmisti Hüseyin'in askerleri para gücüyle toplanmis bir tür lejyoner bedevilerdi Bunlar, Hicaz çöllerinde göçebe hayati yasayan ve talanla geçinen son derece cahil, dünyadan habersiz kimselerdi Mekke, Taif, Cidde gibi sehirlerdeki Araplar isyana katilmadiklari gibi, asilerin lideri de zaten buralardan asker toplamaya tesebbüs etmemistir

Isyan, Osmanli ordularinin sevk ve idaresi üzerinde çok olumsuz bir etki yapmistir Ingilizler de zaten bunu hedeflemekteydiler Isyanin sonuçlari da ayni sekilde olumsuz olmu stur Askeri uzmanlarin belirttigine göre, nasil Balkan Harbi, Yemen isyani yüzünden kaybedilmisse, Suriye'nin elden çikmasina sebep olan Filistin Harbi de, Hicaz isyani yüzünden kaybedilmistir

Önce Mekke düstü

Isyan basladigi sirada Medine'nin muhafizi Fahreddin Pasa idi Ingilizlerle anlasan Mekke Serifi Hüseyin'in isyana hazirlandigi haberinin alinmasi üzerine, Fahreddin Pasa 4 Ordu kumandani Cemal Pasa tarafindan Medine'ye gönderilmisti (28 Mayis 1916) Fahreddin Pasa 31 Mayis'ta Medine'ye ulasti ve Serif Hüseyin'in birkaç gün içinde isyan edecegini Cemal Pasa'ya bildirdi Serif Hüseyin ve dört oglu 3 Haziran'da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarini tahrip ederek isyani baslattilar 5-6 Haziran gecesi Medine karakollarina saldirdilarsa da, Fahreddin Pasa'nin aldigi tedbirler sayesinde geri püskürtüldüler

Fahreddin Pasa hemen karsi harekâta baslayarak, belli mevkilerdeki asileri yenilgiye ugratti Arkasindan yeni birliklerle takviye edilen Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanligi'na tayin edildi Asiler, Mekke Valisi Galib Pasa'nin tedbirsizligi yüzünden 9 Haziran'da genel saldiriya geçerek 16 Haziran'da Cidde'ye, 7 Temmuz'da Mekke'ye ve 22 Eylül'de de Taif'e girdiler Fahreddin Pasa'nin savundugu Medine disindaki hemen bütün büyük merkezler asilerin eline geçmisti Bu sirada Kanal Harekâti bütün siddetiyle devam ettiginden, Hicaz'a asker gönderilemiyordu

Iki yil yedi ay süren sanli direnis

Fahreddin Pasa, elinde bulunan son derece kisitli imkanlarla Medine'yi iki yil yedi ay boyunca müdafaa etti Önce Medine ve çevresinde bir güvenlik hatti olusturmak için Asar Bogazi, Bi'r-i Dervis, Bi'r-i Abbas ve Bi'r-i Reha mevkilerini asilerden temizledi 29 Agustos 1916'da Medine çevresinde 100 kilometrelik bir emniyet seridi meydana getirilmis oldu Fahreddin Pasa Medine'yi savunabilmek için Istanbul'dan devamli takviye kuvveti istiyor, Osmanli hükümeti de onun isteklerine cevap verebilecek durumda olmadigini bildiriyordu

Osmanli hükümetinin Hicaz'i kismen bosaltma karari almasi üzerine, Fahreddin Pasa yagma ihtimaline karsi Medine'de Hz Peygamber sav'in mübarek merkadinde bulunan mukaddes emanetlerin Istanbul'a nakledilmesini teklif etti Sorumluluk kendisinde olmak sartiyla, teklifi hükümet tarafindan kabul edildi Fahreddin Pasa bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdigi otuz parçadan olusan mukaddes emanetleri 2000 askerin korumasi altinda Istanbul'a gönderdi

Medine'yi Suriye'den ayiran çölde dolasan ve yagmacilikla geçinen bedeviler, Serif Hüseyin'in hileleri ve Ingilizlerin paralariyla kandirilarak Osmanli Devleti aleyhine harekete geçirildikleri için, Medine'yi Suriye'ye baglayan demiryolunu korumak güçlesti Ünlü Ingiliz casus Lawrence, demiryolu boyunca raylari dinamitletiyordu Her geçen gün çölün ortasinda çevre ile irtibati kesilmis bir kale durumuna gelen ve iasesi de azalan Medine'nin tahliyesine karar verildi Önce yeni tayin edilmis olan Mekke Emiri Serif Haydar Pasa, ailesiyle birlikte Medine'den ayrildi Onlari 3-4 bin kisilik yerli halk takip etti

Takdir-i ilâhi, riza-yi peygamberî, irade-i padisahî devam ettikçe

Fahreddin Pasa, elinde kalan az sayidaki kuvvetle hem bu çöl yolunu hem de Medine'yi müdafaaya devam etti Fakat Hicaz demiryolunun Medine'ye yakin olan Tebük-Medain arasindaki Müdevvere istasyonunun düsman eline geçmesinden sonra, Medine kalesi isyancilar tarafindan kusatildi Hiçbir yerden yardim alamaz duruma gelen sehirde kalmis olan halk ve asker arasinda açlik ve hastalik hüküm sürmeye basladi Bu güç sartlara ragmen Fahreddin Pasa sehrin müdafaasini sürdürdü Hatta kusatmadan önce kaleyi tahliye etmesini teklif eden Istanbul hükümetine “Medine Kalesinden Türk bayragini ben kendi elimle indiremem Eger mutlaka tahliye edecekseniz, buraya baska bir kumandan gönderin” cevabini vermisti

Fahreddin Pasa “Takdir-i ilâhi, riza-yi peygamberî ve irade-i padisahî seref-müteallik oluncaya kadar Medine müdafaasi devam edecektir!” diyordu Ingilizlerle bedevilere teslim olmaktansa, müdafaa ettigi yerleri havaya uçurarak canini feda edecegine dair yemin ediyordu

Fahreddin Pasa ve askerleri bir taraftan düsmanla, diger taraftan açlik ve hastalikla mücadele ederken, Kanal Harekâti felaketle bitmis, Filistin elden çikmis ve en yakin Osmanli kuvvetleri Medine'den 1300 km uzakta kalmisti Bu sirada Osmanli Devleti maglup olmus ve Mondros Mütarekesi'ni imzalamisti (30 Ekim 1918) Mütarekenin 16 maddesine göre teslim olmasi gereken Fahreddin Pasa buna yanasmadi

Medinedekiler ise, her tarafla irtibatlari kesilmis oldugundan mütarekeden haberdar degillerdi Olup bitenleri telsiz vasitasiyla takip eden Pasa, Kizildeniz'de demirleyen bir Ingiliz torpidosu mütareke sartlarini kendisine bildirdigi halde buna cevap vermedi Ayrica hükümetin Mondros Mütarekesi'ni teblig etmek üzere gönderdigi yüzbasiyi hapsederek, Istanbul'u da cevapsiz birakti

Bir yandan Ingilizler, bir yandan Medine'yi kusatmis olan Serif Hüseyin'in kuvvetleri Medine'nin bir an önce teslim edilmesini istedilerse de, bu isteklerine karsilik vermedi Hükümet, Ingilizlerin baskisi üzerine bu defa padisahin imzasini tasiyan bir teslim emrini Adliye Naziri Haydar Molla ile Medine'ye gönderdi Fahreddin Pasa bu emri de dinlemedi Askerlerin çogunun hasta olmasina; cephane, ilaç ve giyecek stoklarinin bitmesine ragmen direnmeyi sürdürdü Ancak sonunda kendi subaylarinin baskisi ile teslim olmaya riza gösterdi (Ocak 1919) Böylece 1517'den 1919'a kadar tam 402 yil süren Osmanli hakimiyeti, -affedersiniz, Osmanli hadimiyeti - hazin bir sekilde sona ermis oldu

Serif Hüseyin'e ve hayallerine ne oldu?

Serif Hüseyin, Osmanlilarin Hicaz'i terk edisinden sonra Mekke'de emirligini ilan etmisti Fakat talihi yaver gitmedi Ihanetinin bedelini Abdülaziz b Suud tarafindan devrilerek ödedi Önce etrafindakilerin telkinlerine uyarak oglu Serif Ali lehine kralliktan çekildi Bu kâr etmeyince, Abdülaziz b Suud'la mücadele etmek zorunda kaldi Basarili olamayarak Ali ile beraber Kibris'a kaçti Mezarlari dahi gurbette kaldi

Medine'ye Emir tayin ettigi oglu Abdullah ise Suudiler karsisinda tutunamayacagini anladi, kaçip Amman'a yerlesti Ingiliz himayesinde Ürdün Kralligi'ni kurdu Ingilizlerden bagimsizlasma hedefiyle hareket etmeye baslayinca öldürüldü Yerine oglu Tallâl geçti O da aklî dengesini yitirdi Istanbul'da tedavi gördü Yerine oglu Hüseyin geçti Hüseyin'in vefati üzerine de, malum simdiki kral Abdullah

Serif Hüseyin'in öbür oglu Faysal ise Suriye Emiri olmak niyetindeydi Fransizlar tarafindan engellendi Ingilizler de Faysal'i Bagdat'a götürüp Irak Hükümeti'nin basina geçirdiler Sonradan toparlanan Iraklilar, birkaç hükümet darbesinden sonra bütün aile üyelerini katlettiler

Serif Hüseyin'in hayalleri birbiri ardinca yikilmisti Kafasinda kurdugu Islâm Imparatorlugu yerine, kala kala torununa minicik bir Ürdün Kralligi kaldi

Serif Hüseyin'in tutunamayisinin altinda, Araplarin destegini alamamasi yatmaktadir Ingiliz altinlariyla yanina çektigi fukara bedeviler disinda destekleyeni yoktu Mekke, Medine, Cidde ve Taif'in yani sira Maan , Amman, Kerek , Salt ve Dera da isyana katilmamistir Sam'da bütün isyancilarin toplami 30-40 kisiyi geçmemi stir Bagdat'tan hiçbir bagimsizlik beklentisi isitilmemistir Osmanli'nin da, -Liman Von Sanders Pasa'nin cepheden pijamayla kaçtigi- Filistin hezimeti sebebiyle eli kolu bagli idi Bu hengâmede Suudiler bütün güçsüzlüklerine ragmen, kabile içi birligi saglamis olma avantajiyla mukaddes topraklara sahip olmuslardir

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

Medine'ye Nasil Veda Ettiler?

Medine'den ayrilmadan önce, son ere kadar hepsinin, bu arada çesitli yaralar alarak vücutlari adeta delik desik olmu s, kimi kolsuz, kimi bacaksiz kalmis gazi mehmetçiklerin, birbirlerine sokulup yardim ederek, halsiz-mecalsiz, son defa Harem-i Serifi ziyaretle Ravza-i Mutahhara'ya yüzlerini-gözlerini sürerek dualar ede ede yaptiklari veda ziyareti görülecek seydi

Ingiliz altinlari ile Türk'e dis biler hale getirilmis bazi sözde Araplar bile bu manzara karsisinda göz yaslarini tutamamislardi Bizimle beraber Medine'de kalip aylar süren kusatmanin her türlü sikintisini çeken, açligina bile katlanan yerli Araplar ise tam bir matem havasi içinde hüngür hüngür agliyorlardi Hele yillardan beri Harem-i Serifte vazifeli olarak çesitli hizmetlerde bulunan harem agalarinin hiçkira hiçkira mehmetçiklerin boyunlarina sarilislarini benim gibi görenlerin, o anda ne hale geldiklerini tarif edemem

Osmanli'nin Medine'den ayrilisi iste böyle olmustu Gerçi henüz hastanemizde tedavi görmekte olan erlerimiz de vardi, ama bu gidis artik onlarin da er-geç yolcu olacaklarini belirten hazin bir gerçekti

Onlar da gittikten sonra Medine'de sadece bir Türk sehitligi kalacakti Bu mukaddes sehri ve Harem-i Serif'i, Lawrence'in kiskirtip ayaklandirdigi asilere karsi müdafaa ederken canlarini vermis olan sehitler

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Tarihi

Eski 04-21-2009   #80
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Tarihi



II ABDÜLHAMîD HÂN ve Dönemi


Osmanlý padiþahlarýnýn otuz dördüncüsü ve Ýslam halifelerinin doksan dokuzuncusu Sultan Abdülmecid’in ikinci oðlu olup 1842’de Tir-i Müjgan Sultandan doðdu On yaþýnda iken annesini kaybeden þehzade Abdülhamid, babasýnýn emriyle Perestu Kadýn Efendinin himayesine verildi Özel hocalar tayin edilerek iyi bir eðitime tabi tutuldu Arapçayý, Ferid ve Þerif efendilerden, Farsçayý kazasker Ali Mahvi Efendi ve Sadrazam Safvet Paþadan; tefsir, hadis, fýkýh ilimlerini Gümüþhanevi Ömer Hulusi Efendiden; Fransýzcayý Gardet, Edhem ve Kemal paþalardan ve diðer din ve fen ilimlerini de sahasýnda üstad olan hocalardan öðrendi Tahsilinden artan zamanlarýný; ata binmek, silah kullanmak ve spor yapmakla deðerlendirirdi
Þehzade Abdülhamid’in zeka ve hafýzasýnýn son derece yüksek oluþu ile politik kabiliyeti, amcasý olan Sultan Abdülaziz’in dikkatini çekti Nitekim Sultan Abdülaziz Han, onun daha serbest bir ortamda yetiþmesini saðladý Mýsýr ve Avrupa seyahatlerinde yanýnda götürdü Þehzade Abdülhamid de bu imkanlardan en iyi þekilde istifadeye çalýþtý Yabancý basýný devamlý takib ederek dýþ devletlerin niyet ve emellerini ve gayelerine ulaþabilmek için uyguladýklarý metodlarý çok iyi etüd etti Ayrýca o, ticari faaliyetlerde de bulundu Kendisinin marangoz atölyesi ile çiftliði vardý Toprak iþleriyle meþgul oldu Koyun besletti Üstübeç madenleri iþletti Son derece cömerd olan Þehzade, kazandýðý paralarý saltanatý sýrasýnda din ve devlet iþleri ile fakir ve yoksullara harc etti
Ýngilizlerden para alarak düþmanýn kuklasý haline gelen Hüseyin Avni Paþa; Midhat, Mütercim Rüþdi, Mahmud Celaleddin ve Nuri paþalar, þeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi ile anlaþarak 1876’da Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdiler ve çok geçmeden de þehid ettiler Yerine çýkardýklarý þehzade Murad, rahatsýzlýðý sebebiyle ancak üç ay tahtta kalabildi Bunun üzerine þehzade Abdülhamid otuz dört yaþýndayken 31 Aðustos 1876 Perþembe günü Osmanlý tahtýna oturdu
Sultan Abdülhamid Han tahta çýktýðýnda devlet en buhranlý günlerini yaþýyordu Bosna-Hersek ve Bulgar ayaklanmalarýna Sýrbistan ve Karadað muharebeleri de eklenmiþti Girit’te huzursuzluk had safhadaydý Rusya, bu karýþýklýkta devletten en büyük payý kapma sevdasýyla savaþ hazýrlýklarý yapýyordu Yeni Osmanlý Padiþahý ise aktif bir siyaset takip ediyordu Bütün hükümet üyeleriyle mabeyn personelini saraya davet ederek bir yemek verdi Burada yaptýðý konuþmada da milli birliðe duyulan ihtiyacý dile getirdi Tersaneye giderek bahriyelilerle birlikte oturup asker yemeði yedi Zaman zaman haber vermeden çeþitli camilere gidip, halkýn arasýnda ayný safta namaz kýldý Sultanýn bu hareketleri asker ve halkýn hoþuna gidiyordu Nitekim herkeste ve özellikle orduda bir moral düzelmesi görüldü Bunun neticesi olarak Sýrp cephesindeki ordu önemli baþarýlar kazanmaya baþladý Osmanlý ordusu Belgrat’a girmek üzereyken büyük devletler iþe karýþtýlar Rusya’nýn savaþa derhal son verilmesi konusundaki ültimatomu üzerine Sýrbistan ile üç aylýk ateþkes imzalandý Diðer taraftan Ýngiltere, Þark Meselesinin Ýstanbul’da toplanacak bir konferansta ele alýnmasýný istedi 23 Aralýk 1876’da Ýstanbul’da toplanan Tersane Konferansýndan sonra batýlý devletler Osmanlý Devletinin baðýmsýzlýðýný tehlikeye sokacak aðýr hükümler taþýyan teklifler sundular Bu toplantýdan bir gün önce 23 Aralýk 1876’da Osmanlý Devletinde Kanun-i Esasi ilan edilmiþ ise de batýlýlar bunu nazar-ý dikkate almamýþlardý
Tersane Konferansý kararlarýný reddetmenin, devletini Rusya ile karþý karþýya býrakacaðýný bilen Sultan Abdülhamid Han, bu teklifleri kabul etmiþ görünerek ortalýðý yatýþtýrmak istiyordu Ancak Ýngilizlerin kendilerini destekleyeceði vadine aldanan sadrazam Midhat Paþa, mecliste gayri müslimleri de kendi tarafýna çekmek suretiyle Rusya aleyhine bir konuþma yaptý Harb aleyhinde rey kullanacak olanlarý; peþinen vatan sevgisizliði ve ihaneti ile itham etti Neticede meclis, Tersane Konferansý kararlarýný reddetti Ayrýca Sultan Abdülhamid’in devlet iþleriyle çok sýký bir þekilde ilgilenmesini siyasi geleceði açýsýndan tehlikeli gören Midhat Paþa, onu tahttan indirmenin yollarýný aramaya baþladý Hatta Osmanlý Hanedanýný dahi ortadan kaldýrmayý planlayan Midhat Paþa, konaðýnda topladýðý Namýk Kemal, Ziya ve Rüþdi paþalarla kendi taraftarý olan diðer devlet ileri gelenlerine "Âl-i Osman yerine Âl-i Midhat denilse ne olur?" demiþti Yine sadareti müddetince Müslüman halkýn çoðunlukta bulunduðu vilayetlere azýnlýktan valiler tayin etmek ve Osmanlý ordusunun temeli durumundaki Harbiye Mektebine Rum talebe almak gibi Osmanlý Devletini temelinden yýkabilecek faaliyetler içerisindeydi Onun bu zararlý icraatlarý üzerine Sultan Abdülhamid Han, Kanun-i Esasi’nin kendisine verdiði yetkiye dayanarak Midhat Paþayý sadrazamlýktan uzaklaþtýrdý ve yurd dýþýna sürdü
Diðer taraftan Midhat Paþa sadrazamlýktan uzaklaþtýrýlmýþ ancak Tersane Konferansý kararlarýný mecliste reddettirmekle Osmanlý Devletini Rusya ile karþý karþýya getirmiþti Nitekim 24 Nisan 1877 günü Rusya, Osmanlý Devletine resmen harb ilan etti Mali 1293 senesine rastladýðý için "93 Harbi" denilen bu savaþ, Edirne Mütarekesine kadar dokuz ay sürdü Plevne’de Gazi Osman Paþa, doðuda Ahmed Muhtar Paþanýn kýsmi baþarýlarýna raðmen savaþ umumi bir bozgunla neticelendi Ruslar Edirne’ye girdiler ve Yeþilköy’e kadar geldiler Doðuda ise Kars düþmüþ ve Rus kuvvetleri Erzurum’a yaklaþmýþtý Savaþlarda on binlerce Müslüman-Türk þehid olurken, bir o kadarý da Ýstanbul’a akýn etti Muhacirler bir plan içinde Anadolu’nun çeþitli bölgelerine yerleþtirilmeye çalýþýldý Bu sýrada memleketin tek karar organý olan mecliste de tam bir anarþi hüküm sürmekte ve milletvekilleri hiçbir meselede bir araya gelememekte idiler
Bu vaziyet karþýsýnda Sultan Abdülhamid Han, Ýngiltere’yi devreye sokarak savaþýn sona erdirilmesini saðladý Arkasýndan devletin baþýna böyle bir felaketin gelmesine sebeb olan, savaþýn bitmesi ile de bu durumda hiçbir mesuliyeti yokmuþ gibi padiþahý suçlamaya baþlayan Meclis-i Meb’usan’ý süresiz kapattý (13 Þubat 1878) Bu arada Rusya ateþkesin saðlanmasýndan hemen sonra Osmanlý Devleti ile antlaþma imzalayarak galip gelmenin avantajýný iyi kullanmak istiyordu Nitekim 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefenos Muahedesi, Osmanlýlar için çok aðýr ve feci þartlar getiriyordu 29 Maddelik antlaþmaya göre, batýda büyük bir Bulgaristan prensliði kurulacak, Makedonya, Batý Trakya, Kýrklareli bir Rus kuklasý olarak düþünülen bu otonom prensliðe verilecekti Kars, Ardahan, Batum Rusya’ya verilip, Karadað ve Sýrbistan’ýn istiklalleri kabul edilecekti Ayrýca Osmanlý Devleti, Rusya’ya 245 milyon Osmanlý altýný harb tazminatý verecekti
Sultan Abdülhamid Han devleti için çok tehlikeli olan bu antlaþmayý kabul etmedi Diðer taraftan Hind yolunun tehlikeye girdiðini gören Ýngiltere de, Paris Antlaþmasýný ihlal ettiði iddiasýyla Ayastefenos Antlaþmasýnýn milletlerarasý bir konferansta gözden geçirilmesini istedi Ayrýca Ýngiltere toplanacak olan bu konferansta Osmanlý Devletini desteklemek vadi ile bazý tavizler kopardý Kýbrýs’ýn idaresinin geçici olarak Ýngiltere’ye býrakýldýðý antlaþma, 4 Haziran 1878’de imzalandý Sultan Abdülhamid Han hükumetin bir oldu bitti ile imzaladýðý bu antlaþmayý kabul etmemek için çok direndi Ýngilizler askeri tehditte bulundular Bunun üzerine Padiþah, Kýbrýs’ta hükümranlýk haklarýna asla zarar verilmeyeceði konusunda Ýngilizlerden bir belge almak suretiyle antlaþmayý onayladý Buna raðmen Ýngiltere 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Muahedesinde Osmanlýlara vaad ettiði desteði vermedi Her ne kadar Berlin muahedesi ile daha önce kaybedilen bazý topraklar geri alýndý ise de Osmanlýlar ümid ettikleri sonuca ulaþamadýlar Çünkü Kýbrýs’ýn Ýngiltere’ye býrakýlmýþ olmasý diðer devletlerin de bu konudaki faaliyetlerini arttýrdý Ýngiltere’nin teþvikiyle Bosna-Hersek’in idaresi Avusturya’ya býrakýldý 1881’de Fransa Tunus’a, ertesi yýl Ýngiltere Mýsýr’a bir oldu bitti ile el koydular Bulgarlar da 1885’te Doðu Rumeli eyaletini iþgal ettiler
Sultan Abdülhamid Hanýn tahta çýktýðý iki yýl içinde geliþen feci olaylarda padiþahýn sorumluluðu yok denecek kadar azdý Çünkü bu sýrada Osmanlý dýþ siyasetine yön veren devlet adamlarý yabancý diplomatlarýn tesirinden çýkamýyorlardý Devletin yüksek menfaatlerini bir kenara iterek yabancý devletlerin çýkarlarýna alet olmuþlardý Bu yanlýþ tutum dolayýsýyla devletin dýþ itibarý sarsýlmýþ, Ýstanbul ve Berlin kongrelerinde devlet adamlarý hakaret derecesine varan muameleye maruz kalmýþlardý Bu sebeple milletlerarasý politikada devletin baðýmsýzlýk ve toprak bütünlüðünü savunmayý birinci hedef gören Sultan Abdülhamid Han, hükümet üyelerinden bu hususta raporlar istedi Ayrýca son yüz yýldýr Osmanlý Devletinin baþýna gelen felaketlerin dýþ devletlerin piyonu olmuþ Osmanlý devlet adamlarýnýn basiretsiz tutumlarýndan kaynaklandýðýný anlayan ve Hüseyin Avni Paþa gibi Ýngilizlerden para bile alanlarý gören Padiþah, devlet hizmetinde çalýþanlarý kontrol etmek üzere kuvvetli bir istihbarat teþkilatý kurdu Nitekim Sultan Abdülhamid de bu teþkilatý; "Vatandaþý deðil, hazineden maaþ aldýklarý, Osmanlý nimetiyle gýrtlaklarýna kadar dolu olduklar halde devletine ihanet edenleri tanýmak ve takib etmek için" kurduðunu belirtmektedir
Gerçekten de Sultan Abdülhamid’in bu tedbirleri almasýndaki isabeti çok geçmeden görüldü Ýngiliz taraftarý olup devletin ancak Ýngiliz yardýmý ile kurtulabileceðine inanan Ali Suavi, Galatasaray Lisesi Müdürlüðünden azledilmesini hazmedemeyerek Çýraðan Sarayýna bir baskýn düzenledi Ali Süavi’nin hedefi, Sultan Abdülhamid Haný saltanattan düþürmek ve yerine Beþinci Murad’ý tekrar padiþah yapmaktý Fakat Beþiktaþ Zaptiye Amiri Hasan Paþa, kýsa sürede isyaný bastýrdý Çýkan vuruþma sýrasýnda Ali Suavi öldürüldü (20 Mayýs 1878)
Sultan Abdülhamid Han, amcasý Sultan Abdülaziz’i þehid ettiren Midhat Paþa ve arkadaþlarýnýn yargýlanmasý için 27 Haziran 1881’de Yýldýz Mahkemesini kurdurdu Bu sýrada suçluluðun verdiði bir duygu ile mahkemeye çýkmaktan korkan Midhat Paþa, Ýzmir’de Fransýz Konsolosluðuna sýðýndý Fransýzlar, Midhat Paþayý teslim etmek istemedilerse de Padiþah’ýn sert direktifi karþýsýnda duramayýp teslime mecbur kaldýlar Nitekim mahkeme sonucunda da suçlu görülen Midhat Paþa ve arkadaþlarý idama mahkum edildiler ise de, Padiþah verilen cezalarý müebbed hapse çevirdi
Öte yandan devletin toparlanabilmesi için zamana ihtiyaç olduðuna inanan Abdülhamid Han, bilhassa savaþlardan kaçýnma yoluna gitti O, savaþlardan zaferle sona erenlerin dahi milleti yorup bitirdiði görüþündeydi Saltanatý müddetince daima idareli davrandý Devletin pekçok ihtiyaçlarýný hazineden para almak yerine kendi kesesinden karþýladý Padiþah öncelikle devleti ekonomik alanda düþtüðü borç bataklýðýndan kurtarmak istiyordu Alacaklý devletlerin baþýnda Ýngiltere ve Fransa geliyordu Rusya da, Berlin Muahedesine göre tazminat alacaklýsý durumundaydý Padiþah, 20 Aralýk 1881’de yayýnlanan Muharrem Kararnamesiyle borçlarýn ödenebilmesi için yeni bir formül buldu Bu kararnameye göre devletin tütün, damga pulu, tuz, ipek, balýk ve sigara tekelleri ile bazý imtiyazlý eyaletlerin maktu vergileri bu iþ için kurulan Duyun-i Umumiye teþkilatýna býrakýlýyordu Bu suretle Ýngiltere ve Fransa baþta olmak üzere alacaklýlar verdikleri borçlarý muntazam bir þekilde tahsil edebileceklerdi Bunun karþýlýðýnda 278 milyon borcun 161 milyonu, yani yarýsýndan fazlasý Türkiye lehine siliniyordu Alacaklýlar alacaklarýný belirli þekilde tahsil edebilecekleri için memnundular Meselenin bu þekilde halli ve Osmanlý Devletinin üzerinden ekonomik baskýnýn kalkmasý Sultan Abdülhamid’in büyük baþarýlarýndan biri oldu
Osmanlý Devletine hasta adam gözü ile bakýldýðý ve paylaþma hesaplarý yapýldýðý bir devrede baþa geçen Sultan Abdülhamid Hanýn, devletin idaresini bizzat eline aldýðý 1878’den sonraki dýþ siyaseti dahiyane bir mahiyet arz etmektedir Padiþah’ýn dýþ siyaseti prensip itibariyle basit fakat uygulamasý bakýmýndan zordu O, dünyadaki politik geliþmeleri yakýndan takip etmek üzere sarayda bir çeþit bilgi merkezi kurdu Osmanlý ülkesiyle ilgili bütün dünyada çýkan yazýlar ve dýþ temsilciliklerden Padiþah’a gelen raporlar burada toplanýr ve deðerlendirilirdi Abdülhamid Han, zaman zaman önemli gördüðü meselelerde yerli ve yabancý ilim adamlarýndan dýþ politika konusunda bilgi alýrdý Padiþah’ýn dýþ politikada hedefi Osmanlý Devletini savaþtan uzak, barýþ içinde yaþatmak ve her bakýmdan güçlü bir hale getirmekti Devletler arasý rekabetin Osmanlý Devleti üzerinde yoðunlaþtýðý bir devirde böyle bir siyaseti uygulamak gerçekten zordu Padiþah bilhassa Avrupa devletlerinin Türkiye üzerinde birbirleriyle çatýþan çýkar ve ihtiraslarýndan faydalanmaya çalýþtý Bu sebeple milletler arasý þartlar deðiþtikçe onun siyaseti de deðiþiyordu
Sultan Abdülhamid Hanýn Ýslam dünyasýndaki itibarý pek fazlaydý Doðu Türkistan ve Orta Afrika’daki Sultanlýklar bile onun adýna hutbe okutup, para bastýrýyor ve ona tabi oluyorlardý Padiþah’ýn, Almanya Ýmparatoru ve Prusya Kralý Ýkinci Wilhelm ile þahsi dostluðu vardý Avusturya ve Macaristan ile dostluk kurulmuþ olup, Ýtalya ile münasebetler iyiydi Sýrbistan ve Romanya etkisizdi Karadað ve Bulgaristan prensleri ise, Padiþah’a baðlýydýlar Yanya ve Girid vilayetlerine göz diken ve Osmanlý hududunda tecavüzkar faaliyetlerde bulunan Yunanistan’a ise, 18 Nisan 1897’de harp ilan edildi Büyük devletler iþe karýþmadan Yunanistan’ýn iþini bitirmek isteyen Sultan Abdülhamid, baþkumandan Edhem Paþaya yýldýrým savaþý istediðini bildirdi Avrupalýlarýn altý ayda geçilemez dedikleri Týrhala-Çatalca hattýný bir kaç günde aþan Osmanlý birlikleri, Dömeke önlerinde Yunan ordusunu büyük bir bozguna uðrattýlar Artýk Atina’ya 150 km kalmýþ ve yol açýlmýþtý Ancak Yunanistan’ýn Osmanlýlar eline geçeceðini anlayan Rusya baþta olmak üzere Avrupa devletleri, Sultan Abdülhamid’den harbin durdurulmasýný rica ettiler Babýali 10 milyon altýn savaþ tazminatý ve iþgal edilmiþ olan Teselya’nýn teslimi karþýlýðýnda mütarekeye hazýr olduðunu bildirdi Ancak mütareke sýrasýnda iþe karýþan Avrupa devletleri tazminatýn 4 milyon altýna indirilmesini ve Türkiye’nin küçük bazý toprak parçalarý ile yetinmesini saðladýlar Böylece Osmanlý Devleti, bütün hýristiyan devletlerin bir araya gelmeleri neticesinde, zaferle çýkmýþ olduðu bir harbin bile faydasýný göremedi Fakat Yunanlýlar önemli ölçüde ezilmiþ oldu
Sultan Abdülhamid Hanýn fevkalade akýllý ve tedbirli siyaseti ile bütün Ýslam alemini kendisine baðladýðýný gören Ýngilizler, Osmanlý Devletinin iyiye gidiþini durdurmak ve yýkmak için faaliyetlerini yoðunlaþtýrdýlar Bir taraftan Padiþah aleyhine faaliyette bulunan Ýttihad ve Terakki Cemiyetini desteklerken, diðer taraftan Arabistan Yarýmadasýnda bedevi kabilelerini ve Doðu Anadolu’da Ermenileri Osmanlý Devletine karþý kýþkýrttýlar Bu arada Osmanlý Devletinden Berlin antlaþmasýnýn, Anadolu’da Ermenilerin yaþadýðý vilayetlerde ýslahat yapýlmasýný isteyen 61 maddenin kesinlikle tatbik edilmesini istediler Bu uygulamanýn ermeni muhtariyetini doðuracaðýný bilen Sultan Abdülhamid Han, Ýngilizleri yýllarca oyalýyarak böyle bir teþebbüse fýrsat vermedi Ayrýca ermenilerin, Avrupa devletlerinin dikkatlerini çekmek üzere giriþtikleri isyanlarý anýnda bastýrdý Hatta bu iþ için polis ve jandarmadan ziyade sivil halký kullandý (1895-1896) Bunun üzerine Ermeniler bir arabaya yerleþtirdikleri saatli bomba ile Padiþah’ý Cuma namazýndan çýkýþta öldürmek istediler Fakat Abdülhamid Han, bu suikastten kurtuldu Bütün bu faaliyetler onu, tatbik ettiði politikadan zerre kadar döndürmedi
Anadolu'yu Ermenistan olarak görmek isteyen Fransýz yazar Albert Vandal, bu Türk Hakanýna "Le Sultan Rouge=Kýzýl Sultan" diyerek iftiralar yaðdýrdý Ne yazýk ki bu satýrlar Osmanlý ülkesindeki Ýslamiyet ve Türklük düþmanlarý tarafýndan da aynen alýnarak Padiþah'a karþý kullanýldý Günümüzde dahi bazý gafiller bu iftiralarý eserlerine koyarak genç nesilleri aldatmaktadýr
Sultan Abdülhamid Hanýn kabul etmediði ve sonuna kadar direttiði önemli konulardan birisi de Filistin meselesiydi Siyonistler, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasý için Sultan Abdülhamid’e baþvurdular ve Osmanlý maliyesinin en büyük problemi olan dýþ borçlarýn bir kalemde silineceðini bildirdiler Padiþah bu teklifi þiddetle reddettiði gibi, Yahudilerin çeþitli yollarla Filistin’e gelip yerleþmelerine engel olacak tedbirleri de aldý
Bu arada Ýngilizlerin Arabistan’da Cemaleddin Efgäni ve meþhur casus Lawrens yolu ile hilafet meselesini kurcalamaya baþlamalarý üzerine, Sultan Abdülhamid de bölgeye büyük bir derviþ kafilesi gönderdi Ayný þekilde bir kafileyi de Hindistan’a gönderen Padiþah, böylece Ýngilizlerin propagandalarýný etkisiz kýlmaya çalýþtý Padiþah’ýn bu faaliyetleri üzerine Ýngilizler onu saltanattan uzaklaþtýrmadýkça emellerine kavuþamýyacaklarýný anladýlar Bunun için Ýttihad ve Terakki Cemiyetinin faaliyetlerine hýz verdirdiler Baþta Adana olmak üzere memleketin çeþitli yerlerinde isyanlar çýkardýlar Neticede Ýttihad ve Terakki Partisine mensup bazý Türk subaylarý, Padiþah’ý, Kanun-i Esasi’yi ilan etmeye zorladýlar Ýkinci Abdülhamid Han da 23 Temmuz 1908’de anayasayý tekrar yürürlüðe koyduðunu ilan etti Ýkinci Meþrutiyet adý verilen bu olay, beklenenin aksine Osmanlý Devletinin daðýlmasýný daha da hýzlandýrdý Avusturya-Macaristan imparatorluðu 1908’de Bosna-Hersek’i iþgal ettiðini bildirdi Ayný gün Bulgaristan baðýmsýzlýðýný ilan etti Bir gün sonra da Girit Yunanistan’a katýldýðýný açýkladý Bu olaylar cereyan ederken 17 Aralýk 1908’de yeni seçilen Meclis-i Meb’usan toplandý En azýlý Osmanlý düþmanlarý dahi mebus seçilerek meclise girmiþti Mecliste Osmanlý düþmanlarý daha etkiliydi
Meþrutiyete göre Sultan, sadece sadrazam ile þeyhülislamý seçebiliyordu Sadrazam da nazýrlarý seçiyor, kabine güven oyu alýrsa çalýþýyor, meclis istediði zaman hükümeti düþürebiliyordu Neticede devletin idaresi ehliyetsiz, tecrübesiz ellere geçti Böylece çeþitli din, dil ve ýrka mensup meb’uslarýn hepsi Osmanlý Devletinden ayrýlarak istiklallerini ilan etmek için her türlü gayr-i meþru vasýtalara baþvuruyorlardý Binlerce Müslümanýn kanýna giren Yunan, Sýrp, Bulgar ve Ermeni çeteleri için umumi af ilan edildi Osmanlý Devletinden kaçan ne kadar isyancý varsa, hepsine yeniden kapýlar açýldý ve bunlar Ýstanbul’a geldiler Ýngilizler, Ruslar ve diðer hýristiyan devletler, azýnlýklara el altýndan bol miktarda silah gönderdiler
Ýttihad ve Terakki Cemiyeti liderleri, yaptýklarý acemi siyasetleri ile ortalýðý birbirine karýþtýrmýþlardý Yapacaklarý icraatlarda kendilerine destek olmasý için, Selanik’ten avcý taburlarýný getirerek taþ kýþlaya yerleþtirdiler Kendilerine karþý olanlarý çekinmeden öldürüyorlar, memlekette terör havasý estiriyorlardý Kýsa zamanda halkýn huzuru kaçtý Ýttihatçýlar lanetle anýlmaya baþlandý Yine bunlarýn baskýsýyla hükumet alaylý subaylarý ordudan çýkarttý Bu sýrada bazý gazeteler, Ýttihatçýlara karþý halkýn dini duygularýný galeyana getiren neþriyat yaparak, halký ve orduyu isyana teþvik ediyordu Rumi 31 Mart günü dördüncü avcý taburuna baðlý askerler gece yarýsý isyan ederek subaylarýný hapsettiler Padiþah Abdülhamid Han, isyaný Hüseyin Hilmi Paþanýn gönderdiði bir telgraf sonucu öðrendi Ýsyancýlar sadrazamýn azledilmesini, görevden alýnan alaylý subaylarýn tekrar orduya alýnmasýný istiyorlardý Bunun üzerine Hüseyin Hilmi Paþayý sadrazamlýktan azl ederek yerine Tevfik Paþayý getirdi ve Müþir Edhem Paþayý da harbiye nazýrý yaptý Mabeyn baþkatibi ile isyancýlara isyandan vazgeçtikleri takdirde affedildiklerine dair bir hatt-ý hümayun gönderdi Bunun üzerine isyan bir mikdar yatýþtý Ancak, ertesi gün yine alevlendi
Ýsyanýn Rumeli’deki yankýsý büyük oldu Hadisenin kim tarafýndan hazýrlandýðý belli olmadýðý için, Sultan boy hedefi oldu Üçüncü ordu ile gönüllü Bulgar müfrezesi ve Sýrp, Yunan, yahudi, Arnavut çetecilerden müteþekkil bir ordu kurularak Ýstanbul’a sevk edildi
Mevcudu on beþ bine varan Hareket Ordusu, 24 Nisan’da Topkapý ve Edirnekapý’dan þehre girerek yol üzerindeki askeri karakollarý teslim aldý ve Harbiye Nezaretini iþgal etti Taksim kýþlasý ile Taþkýþla’daki mukavemet, þiddetli top ateþi karþýsýnda kýrýldý Bu arada Yýldýz Sarayýnýn iþgali sýrasýnda Sultan Abdülhamid Han kendisine sadýk olan Birinci ordu ile, Hareket ordusuna karþý konulmasý hususunda yapýlan teklifleri kabul etmeyerek; "Müslümanlarýn halifesi olduðunu ve Müslümaný Müslümana kýrdýramayacaðýný" söyledi Eðer ülkenin en mükemmel ordusu olan Birinci Orduya, karþý koyma emri verilseydi, derme çatma olan Hareket ordusu bir anda daðýtýlabilirdi Padiþah’ýn emrine boyun eðen askerler silahlarýn teslim edince, 25 Nisan günü Hareket Ordusu Ýstanbul’a hakim oldu Mahmud Þevket Paþa, sýkýyönetim ilan ederek suçlu suçsuz bir çok insaný idam ettirdi Yüzlerce Balkan çetesiyle saraya girerek kýymetli eþyalarý yaðmaladý Ýttihad ve Terakki hakimiyetini devam ettirmek için Ýstanbul’da terör havasý estirmeye baþladý
27 Nisan 1909 günü Ayan ve Mebuslar meclisi toplandý Ayan’dan Gazi Ahmed Muhtar Paþa, kürsüye gelerek, önceden kararlaþtýrýldýðý gibi Padiþah’ýn hal’ edilmesini teklif etmiþti Bu teklif kabul edildikten sonra, yine Gazi Ahmet Muhtar Paþa, hal’ kararýnýn bir fetvaya istinad ettirilmesi lüzumuna iþaret etmiþti Hal’ fetvasýnýn ilk müsveddesini mebuslardan Elmalýlý Hamdi Yazýr hoca yazmýþtý Fetvada Sultan Abdülhamid Hana 31 Mart Ýsyanýna sebeb olmak, din kitaplarýný tahrif etmek ve yakmak, devletin hazinesini israf etmek, insanlarý suçsuz olduklarý halde idam ettirmek gibi asýlsýz suçlar yükleniyordu Fetva emini Hacý Nuri Efendi bu suçlamalarýn iftira olduðunu ileri sürerek fetvayý imzalamadý Ancak Meclis, bu fetva gereði Sultan’ý hal’ kararý aldý
Nihayet, hal’ kararýný Padiþah’a teblið için, Ayan ve Mebusaný temsilen bir heyet seçilmiþ ve Yýldýz Sarayýna gönderilmiþti
Sultan Abdülhamid Hana hal’ini teblið için Yýldýz’a gönderilen heyetin teþekkül tarzý ise, Türk tarihinin en yüz kýzartýcý hadiselerinden birisi oldu Bütün Osmanlý tebeasýný temsil etmesi gerektiði iddiasý ile teþekkül olunan hey’ette tek bir Türk yoktu Bunlar; Yahudi Emanuel Karasso, Arnavut Esat Toptani, Ermeni Aram Efendi ve Padiþah’ýn uzun seneler yaverliðini yapmýþ olan katýþýk soydan Arif Hikmet Paþa idiler Padiþah, hal’ kararýný tebliðe gelenlerin kimler olduðunu, mabeyn baþkatibi Cevad Beye sorup öðrenince; "Bir Türk padiþahýna, Ýslam halifesine hal’ kararýný bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden baþkasýný bulamadýlar mý?!" demekten kendini alamadý
Ýttihatçýlar, o gece (27 Nisan 1909) Sultan Abdülhamid Haný Ýstanbul’dan çýkararak, kontrol altýnda tutabilecekleri Selanik’e naklettiler
Bu sýrada hiçbir þeyini almasýna izin verilmedi Padiþah’a yolculuðunda üç kýzý ile oðullarýnýn ikisi refakat etti Selanik’te Alatini Köþkü kendisine tahsis edildi Burada çok sýký bir nezaret içinde acýklý yýllar geçirdi Gazete okumasýna dahi izin verilmedi
Sultan Abdülhamid Han, Selanik’te üç yýldan fazla kaldý Yunanistan’ýn Osmanlý Devletine harb ilan etmesi üzerine, Büyük kabine denilen Gazi Ahmed Muhtar Paþa kabinesi, Sultan Abdülhamid Han’ýn Selanik’te muhafazasý zorlaþacaðýndan, Ýstanbul’a nakledilmesini kararlaþtýrdý Sultan Reþad da bu kararý tasdik etti
1 Kasým 1912 günü Loreley vapuru ile Ýstanbul’a getirilen Hakan-ý sabýk (eski padiþah), ikametine tahsis olunan Beylerbeyi Sarayýna yerleþtirildi
Sultan Abdülhamid Han, Beylerbeyi Sarayýnda beþ buçuk yýl yaþadý Bu müddet zarfýnda, otuz üç yýl dahiyane bir denge siyaseti ile harp riskine sokmadan ayakta tutmaya çalýþtýðý devletin bir oldu bittiye getirilerek harb-ý umumi felaketine sürüklendiðine þahid oldu
Ýngilizler ile Fransýzlarýn Çanakkale Boðazýný zorladýklarý günlerdi Boðaz istihkamlarýnýn dayanamayacaðý ve düþman donanmasýnýn Marmara Denizine geçebileceðinden endiþe edildiði için bir tedbir olarak padiþahýn ve hükumetin Eskiþehir’e nakli kararlaþtýrýlmýþtý Durum Abdülhamid Hana bildirilince; "Ben Fatih’in torunuyum Hiçbir vakit Bizans Ýmparatoru Kostantin’den aþaðý kalamam Dedem Ýstanbul’u alýrken, Kostantin askerinin baþýnda savaþa savaþa ölmüþtür Biraderim nereye giderse gitsinler Fakat o ve hükumet, Ýstanbul’dan ayrýlýrlarsa bir daha dönemezler Bana gelince; ben Beylerbeyi Sarayýndan ayaðýmý dýþarýya atmam!" diye cevab verdi Onun bu kararlýlýðý karþýsýnda hükumet Ýstanbul’da kaldý Böylece devletin daha o gün yýkýlmasýný önlemiþ oldu
Abdülhamid Han, Harb-ý Umuminin sonuna yaklaþýldýðý 1918 yýlýnýn Þubat ayý baþýnda hastalandý Yetmiþ yedi yaþýndaydý Þiddetli bir nezleye tutulmuþ, yaþlýlýðýndan dolayý yataða düþmüþtü 10 Þubat 1918 günü akþamý vefat etti ve Çemberlitaþ’taki Sultan Mahmud türbesine defnedildi
Sultan Abdülhamid’i tahttan indiren paþalar ise sonunda, memleketi düþman çizmeleri altýnda býrakarak kaçtýlar Ýlk olarak Enver Paþa, Talat Paþa, Doktor Behaeddin Þakir, Doktor Nazým, 30 Ekim 1918’de Mondros Antlaþmasýný imza ettikten sonra, gece yarýsý ülkeyi terkettiler Talat Paþa, 1921’de kýrk dokuz yaþýnda Berlin’de, Enver Paþa 1922’de kýrk yaþýnda Türkistan’da, Cemal Paþa da 1922’de elli yaþýnda Tiflis’te öldürüldüler
Sultan Abdülhamid zamanýnda: Her vilayette mektepler, hastaneler, yollar, çeþmeler, yapýldý Viyana’dan baþka bir yerde eþi bulunmayan modern bir týp fakültesi açýldý 1876’da Mekteb-i Mülkiyeyi yaptýrdýðý gibi 1879’da da bir müze yaptýrdý 1880’de Hukuk Mektebi ve Divan-ý Muhasebatý (Sayýþtay) kurdu Beyoðlu Kadýn Hastanesini yaptýrdý 1881’de Güzel Sanatlar Akademisi, 1883’te Yüksek Ticaret Mektebi, 1884’te Yüksek Mühendis Mektebi ve Yatýlý Kýz Lisesi açýldý 1886’da Terkos Suyunu Ýstanbul’a getirtti ve Mülkiye Lisesini açtý 1887’de Alman Ýmparatoru Ýstanbul’a geldiðinde, Sultan Ahmed Meydanýnda Alman Çeþmesi yapýldý 1889’da Bursa’da Ýpekçilik Mektebini yaptýrdý 1891’de Halkalý Ziraat ve Baytar Mektebi ile Kaðýthane’de bir poligon kurdurdu 1890’da Bursa demiryolunu ve Aþiret Mektebini yaptýrdý 1891’de Üsküdar Lisesi ve Rüþdiyye Mektebleri ve yeni postane binasý ve Osmanlý Bankasý ile reji binalarýný ve Yafa-Kudüs demiryolu ile Ankara demiryolu yapýldý Yine 1892’de Hamidiye Kaðýt Fabrikasý, Kadýköy Havagazý Fabrikasý ve Beyrut Limaný Rýhtýmýný yaptýrdý 1893’te Osmanlý sigorta þirketi, Küçüksu Barajý ve Manastýr-Selanik demiryolu yapýldý 1894’te Þam-Horan demiryolu ve Eskiþehir-Kütahya demiryolu yapýldý Yine 1894’te Hamidiye Yüksek Ticaret Mektebi ve Galata-Tophane Rýhtýmý, Dolmabahçe Saat Kulesi inþa edildi 1895’te Beyrut-Þam demiryolu, Darülaceze binasý, mum fabrikasý, Afyon-Konya demiryolu, Sakýz Limaný Rýhtýmý, þimdiki Ýstanbul Lisesi binasý, Ýstanbul-Selanik demiryolu yapýldý Ereðli kömür ocaklarý çalýþtýrýldý 1896’da Tuna Nehrinde Demirkapý Kanalýný, Kapalýçarþý tamirini yaptýrdý Akýl Hastanesini, 1900’de Medine-i münevvereye kadar telgraf hattý yaptýrdý 1902’de Hamidiye Hicaz demiryolu Zerka’ya kadar iþledi Kaðýthane’deki Hamidiye suyu Ýstanbul’a getirildi Yeni balýkhane, Haydarpaþa Rýhtýmý, Maden Arama Mektebi, Þam’da Týbbiye-i Mülkiye yapýldý Haydarpaþa’da 1903’te Askeri Týbbiye Mekteb-i Þahanesi, 1904’te Dilsiz ve Saðýrlar Mektebi açýldý 1904’te Bingazi’ye telgraf hattý yapýldý 1905’te Ýstanbul-Köstence kablosu döþendi Haydarpaþa Ýstasyon Binasý yapýldý Beþiktaþ Tepesindeki Yýldýz Sarayý ve önündeki camiyi yaptýrdý Velhasýl Avrupa’da yapýlan yeniliklerin hepsini en modern þekilde yurdumuzda yaptýrdý
Sultân Ýkinci Abdülhamîd Hân Osmânlý donanmasýný en modern vâsýtalarla yeniledi Ýngiltereden sonra Avrupada ikinci derecede oldu
1310 [m 1892] senesi sâlnâme-i Bahrî, ya’nî takvîmi, Osmânlý donanmasýný uzun anlatmakdadýr 175 ci sahîfesinde, 18 aded zýrhlý harb gemisinden herbirinin ismi, tonilatosu, tûlü, arzý, zýrh kalýnlýðý, çekdiði su mikdârý, pervâne adedi, makinanýn beygir kuvveti, ateþli silâhlarý, torpido kovaný, vazîfeye baþladýðý târîh, sür’ati ve aldýðý kömür mikdârlarý yazýlýdýr Meselâ, Hamîdiyye fýrkateyn harb gemisi için bunlarýn: 6700,292 kadem, 9 fus ve 55 kadem, 7 fus, 10 fus ve 24 kadem, 1 pervâne, 6800 beygir kuvveti, 10 ve 15 cmlik 4 Krup ve bir 300 librelik aðýzdan dolma ve 6 Armstrong ve 7 küçük top ve 1 Nordenfeld ve 1 Roket, 2 torpido kovaný bulunduðu, 1301 [m 1883] de vazîfeye baþladýðý, sür’atinin 13 mil olduðu, 600 ton kömür aldýðý bildirilmekdedir Zýrhsýz harb gemisi 40 adet, torpido stimbotu, birinci sýnýf 13, ikinci sýnýf 7, üçüncü sýnýf 1, tahtelbahr [deniz altý] 2 dir Bunlarda çalýþan yüzlerce deniz subayýnýn rütbeleri ve ismleri de yazýlýdýr Sultân Ýkinci Abdülhamîd Hânýn donanmayý Halice çekdirerek eskimesine sebeb olduðuna dâir insafsýz sözlerin sâhibleri bu yazýmýzý insâfla okumalý ve tevbe etmelidirler
Haydar Pâþa týb fakültesi, Viyana týb fakültesinden sonra Avrupada en ileri idi Her bölümün laboratuvarlarý en yeni âlet ve makinalarla techîz edilmiþdi 1931 senesinde, bu fakültede okuyanlar, Histoloji laboratuvarýnda her talebe için birer mikroskop bulunduðunu, her mikroskop üzerinde sultân Abdülhamîd hânýn tuðrasý, ya’nî ismi oyma olarak yazýlý olduðunu söylemiþlerdir Avrupadan getirilen seçme profesörlerin yetiþdirdikleri asistan ve doçentler ve hocalar, gençlere en modern týb bilgilerini veriyorlar Deðerli mütehassýslar yetiþiyordu
Kolaðasý kimyâger Cevad Tahsin beðin 1321 de (Mekteb-i týbbiyyeyi þâhâne matba’asý)nda basdýrdýðý kimyâ kitâbý, bugünkü yeni bilgileri ve analiz usûllerini bütün incelikleriyle yazmakdadýr Miralay Mehmet Þâkir beðin 1319 da basýlan (Dürûs-i Hayât-i Beþeriyye) kitâbýndaki, modern týb bilgilerini görenler ve týb fakültesinde hijyen profesörü Muhammed Fahri beðin 1324 de basýlan (Ýt’âm ve Taðdiyye) kitâbýndaki týb bilgilerini okuyanlar ve týb fakültesinde kimyâ muallimi olan tabib kolaðasý Vasil Neun beðin 1312 de basýlan (Ýlm-i Kimyâyý Týbbî) kitâbýný ve yine o sene Mýsrda basýlan (Hulâsatül Kavl fî tahlîlil-bevl) kitâbýný okuyanlar ve mekteb-i týbbiyyeyi þâhâne botanik muallimi tabib Þerefeddîn beðin 1305 senesinden beri talebenin ellerinden düþmeyen (ilm-i nebâtât) kitâbýný okuyanlar ve mekteb-i mülkiyeyi þâhâne ve hendese-hâne fizik muallimi Sâlih Zeki beðin (Hikmet-i tabî’iyye) kitâbýný ve bunlar gibi nice kýymetli kitâblarý görenler, Sultân ikinci Abdülhamîd hân zemânýnda çok deðerli mütehassýs doktorlarýn ve fen adamlarýnýn yetiþdirildiðini tasdîka mecbûr kalmakdadýr
Sultân ikinci Abdülhamîd hânýn mubârek beldelere ve bunlarýn þefâ’at sâhibi efendisine yapdýðý hürmet ve hizmetler, öncekilerin hizmetlerini kat-kat aþmýþdýr Ýhsânlarý ve hizmetleri yalnýz Ümerâya ve Ülemâya ve makâmlara mahsûs kalmamýþ, ehâlînin ve fakîrlerin hepsine ulaþmýþdýr Mescid-i harâmý gözleri kamaþdýracak derecede ta’mîr ve tezyîn etmiþ, Hadîce-tül Kübrânýn türbesini ve Mevlidin-Nebî ile Mevlid-i Fâtýma olan binâlarý, benzeri olmayacak þeklde ihyâ etmiþ, Minâ þehrini su þebekeleri ile doldurmuþdur Seyyid Ahmed Rýfâînin ve diðer Velîlerin türbelerini fevkal’âde bir himmet ile ta’mîr etmiþdir Mekkede Gayretiyye ve Hamîdiyye piyâde kýþlalarýyla, topçu kýþlasý ve hükûmet konaðý yapdýrmýþdýr Osmânlý halîfelerinin herbirinin (Hâdimülharemeyn) olduklarýný, eserleri bütün dünyâya i’lân etmekdedir Vehhâbî eþkiyâlarý, Haremeyn-i þerîfeyni tekrâr ele geçirdikden sonra, bu behâ biçilemiyen târihî eserleri, güzel san’atlarý, sinsice yok etmekde, böylece bozuk inançlarý ile ve barbarca saldýrýlarý ile islâmiyyeti içerden yýkmakdadýrlar
Sultân ikinci Abdülhamîd hân memleketin her köþesinde ayný þekl ve deðerde liseler yapdýrdý 1950 senesinde Bursa askerî lisesinin kumandaný, Bursa erkek lisesini ziyârete gitmiþdi Lise müdîri kimyâger Rýfat beðe, (okulun en iyi odasýný kendinize ayýrmýþsýnýz Böyle haksýzlýk olur mu?) dedi Rýfat beð, (Bu mektebin her odasý böyle güzel, havadar ve hoþdur Ben Manastýrda bu binâda okudum Sultân Abdülhamîd hân, büyük þehrlerde hep ayný binâlarý, ayný güzellikle ve ayný metânet ile yapdýrmýþdýr Bu binânýn ta’mîre ihtiyâcý hiç olmadý Hâlbuki, karþýmýzda geçen sene yapýlan ticâret lisesinin bu sene dývarlarý çatladý Þimdi ta’mîr ediliyor) dedi, târihî birçok bilgiler verdi Ankarada, Yeniþehr istasyonundaki kayalarýn üstünde (Ankara lisesi) de Bursadaki lisenin ayný idi
Ankara vâlîlerinden Âbidîn pâþa, Elmadaðýndan Ankaraya tatlý su getirmek için halkdan para toplamýþdý Ýþe baþlamak için halîfeden izn istedi Ýkinci Abdülhamîd hân, vâlîye gönderdiði cevâbda, (Susuzlara su vermek çok sevâbdýr Dînimizin emrlerinden biridir Bu vazîfe ve þeref bana âiddir Topladýðýn paralarýn hepsini sâhiblerine geri ver Bütün masrafý hazîne-i þâhânemden olmak üzere hemen iþe baþla Milletimi iyi suya kavuþdur!) dedi Az zemân içinde Ankaralýlar tatlý suya kavuþduruldu
Sultân ikinci Abdülhamîd hânýn Osmânlý devletini her bakýmdan ilerletmesi, güçlendirmesi, islâm düþmânlarýnýn ve en baþta Ýngilizlerin harekete geçmesine sebeb oldu 1308 [m 1890] senesinde politik ve masonik feâliyete geçdiler Birkaç harbiye ve týbbiye talebesi tarafýndan (Ýttihâd ve terakkî cem’iyyeti) kuruldu Yedi sene sonra, haber alýnarak daðýtýldý Birkaç üyesi Parisde çalýþmalarýna devâm etdi Halîfe, mit baþkaný Orgeneral Ahmed Celâleddîn pâþayý Parise gönderdi Nasîhatleri te’sîr ederek üyelerden çoðu tevbe etdiler Ancak Ahmed Rýza beð ve birkaç arkadaþý nasîhat dinlemediler Haçlý kuvvetler tarafýndan yaðdýrýlan paralarla daldýklarý lüks hayâtdan, kadýnlý, içkili sefâhet âleminden ayrýlmak istemediler Hele Ahmed Rýza beð, parlamento baþkanlýðýna getirileceði va’dinin sevinci ve serhoþluðu içinde, türk düþmânlarýnýn kuklasý hâline gelmiþdi Halîfeye karþý basýn propagandasýna baþladýlar 1326 [m 1908] senesinde ikinci meþrûtiyyetin i’lânýna ve bir sene sonra da, Halîfenin tahtdan indirilmesine sebeb oldular Sonradan arkadaþlarý, bunu kýskanarak kendisini Millet meclisi baþkanlýðýndan atdýlar Onlarýn düþmâný hâline geldi Cumhuriyet gazetesinde, yayýnlanan hâtýrâtýnda, vaktiyle küfrler etdiði ikinci Abdülhamîd hâný, överek ve piþmân olduðunu bildirerek öldü
Ayný hâl, sultân ikinci Abdülhamîd hâný, tahtdan indiren Tâlat, Enver ve Cemâl pâþalarda da tecellî etdi Onun büyüklüðünü anlayamadýklarýný i’tirâf edip, hayâtlarýný hüsrânla bitirdiler 1326 [m 1908] senesinde devlet idâresini ellerine geçiren gençler, câhil, tecrübesiz, dünyâ ve memleket þartlarýndan gâfil, gözü kapalý adamlardý Kimi, telgraf memûru iken baþbakan oldu Kimi yarbay iken otuzüç yaþýnda harbiye nâzýrý ve baþkumandan vekîli, kimi jandarma teðmeni iken dâhiliye nâzýrý oldu Ýttihâd ve terakkîcilerin zulm ve iþkencelerinin ve bunun kanlý olmasýnýn, sultân Abdülhamîd devrini aratmýþ olduðunda bütün târîhciler birleþmekdedirler Ýttihâd ve terakkî cem’iyyeti, Türkiyede kötü bir particilik hayâtýnýn baþlamasýna, bölücülüðe yol açdý Particiler, birbirlerine düþmân gibi oldular Bu yüzden balkan harbi ve birinci cihân harbi gayb edildi Nihâyet imperatorluk parçalandý
Sultân ikinci Abdülhamîd hânýn tahtdan indirilmesi ile din iþlerine de fesâd karýþdý Ýttihâd ve terakkî fýrkasýna kaydlý olan câhiller, hattâ masonlar, din iþlerinde yüksek mevki’lere getirildi Ýlk iþ olarak, sultân Abdülhamîd hânýn son þeyh-ül-islâmý Muhammed Ziyâ-üd-dîn efendi, vazîfesinden alýndý Bu yüksek makama 1328 [m 1910] da Mûsâ Kâzým efendi getirildi Bu zât, koyu ittihâdcý ve mason idi Bunun gibi, islâmiyyete uymýyan hareketlerinden ve sapýk yazýlarýndan dolayý ikinci Abdülhamîd hân tarafýndan nefy edilmiþ, Iraka ve Fizana sürülmüþ olan bölücü kimseler, Ýstanbula getirilip, kendilerine din iþlerinde vazîfeler verildi Bu câhil ve partizan kimseler, bozuk, sapýk din kitâblarýnýn yazýlmasýna, yayýlmasýna, önayak oldular Abdülhamîd hân zemânýnda yazýlan din kitâblarý, bir ilm hey’eti tarafýndan tedkîk edilirdi Tasdîk edilip, izn verilenler basdýrýldý Böylece, o târîhlerde basýlan din kitâblarýna güvenilir 1327 [m 1909] den sonra din kitâblarý salâhiyyetli âlimler tarafýndan kontrol edilmez oldu Bu kitâblardan, ancak vesîkalar vererek, yazýlanlara güvenilir Ne olduklarý belirsiz kimselerin ve þî’îlere, vehhâbîlere satýlmýþ olan mezhebsiz din adamlarýnýn yazdýklarý bozuk kitâblarý okuyan müslimân yavrularý, temiz gençler, dîni yanlýþ öðrendiler Böyle câhil yetiþdirilen müslimânlardan ba’zýlarý, siyâset canbazlarýnýn tuzaklarýna düþdüler Kendi partilerinden olmýyanlara kâfir diyecek kadar taþkýnlýk yapanlarý oldu Müslimânlar arasýndaki bu fitne, islâm düþmânlarýnýn iþlerine yaradý Ýngilizlerin (Ýslâmiyyeti yok etmek) plânlarýnýn gerçekleþmesini kolaylaþdýrdý Ýþte bunun için, Allahü teâlâ, müslimânlarýn bölünmelerini yasak etmiþ, kardeþ olduklarýný bildirmiþ, seviþmelerini, vatan düþmânlarýna karþý birleþerek kuvvetli olmalarýný emr etmiþdir (Birleþmemiz kâfirleri korkutur ve Allahýn yardým etmesine sebeb olur Tefrikaya düþmemiz kâfirleri sevindirir ve Allahýn gadabýna uðramamýza sebeb olur) nasîhati, her müslimânýn kalbine iþlenmiþ olmalýdýr

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.