Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Aşk & Sevgi - Bayanlar, Erkekler > Bayanlara Özel > Gebelik & Doğum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgi, doğum, geniş, hastalıkları, kadın

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #31
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




doğum sırasında bebekte oluşan zararlar doğum travmaları

Gönül ister ki hiçbir çocukta özür oluşmasın, ama buna rağmen maalesef çocukları etkileyen özürlerin oldukça fazla olduğunu görmekteyiz

Çocuk özürlerinde, erken teşhis ve rehabilitasyon özürlü çocukların bağımsız yaşama dönmesine olanak vermekte, aileleri psiko-sosyal yönden desteklemektedir

Brakial Pleksus, üç büyük dal halinde seyrederek, tüm kürek kemiği, omuz ve kol kaslarının innervasyonunu ve duyu integrasyonunu sağlayan büyük bir sinir topluluğudur Zedelenmesi durumunda kürek kemiği,omuz, dirsek, el bileği, el ve parmak kasları etkilenecektir

Zedelenmenin şiddeti farklı olmaktadır Sinirin zedelenen bölümlerine göre çalışmayan veya etkilenen kaslar değişik olacaktır

Doğum sırasında zedelenmesi “Obstetrik (Doğumsal) Brakial Pleksus zedelenmeleri" olarak adlandırılır

Brakial Pleksus, makat gelişli doğumlarda gövdenin ve boynun yana aşırı eğilmesi ile sinirlerde oluşan çekilme sonrası, baştan gelen doğumlarda ise omuzların dışarı çıkışı sırasında başın ve boynun aşırı yana eğilmesi ile sinirlere uygulanan traksiyon sonrası,

doğum ağırlığı büyük, pelvise göre iri ve kafası büyük bebeklerde oluşabilir

Obstetrik zedelenmeler 3 gruba ayrılabilir

-5 ve 6 servikal köklerin etkilendiği Erb Duchenne üst seviye paralizisi,

-Servikal 8 ve Torakal 1 köklerinin etkilendiği Klumpke paralizisi,

-Tüm kolu içine alan paralizi (felç),

Brakial Pleksus zedelenmesinin erken fark edilmesi ve teşhisi, bebeklerde hareket azlığının ilk haftalarda çok göze batan bir semptom olmaması nedeniyle çoğunlukla mümkün olmamaktadır Doğum sonrası, kadın doğum ve neonatal pediatrist hekimler tarafından Brakial Pleksus zedelenmesi olduğu düşünülen bebekler, pediatrik nöroloji uzmanına sevk edilmeli ve hemen fizyoterapi ve aile eğitimi başlatılmalıdır

Erken teşhis ve rehabilitasyonun önemi açısından ;

Taburcu olana kadar fark edilemeyen bebeklerde ailelerin bu olayı fark ederek bebeklerini doktora ???ürmelerini sağlayacak bazı noktaları açıklamak istiyorum;

Bebeğin her iki kolunu eşit hareket ettirememesi,

O taraf kolda renk değişikliği ve şişlik,

Kıyafetlerini giydirirken o taraf kolun giydirilmesinde zorluk,

Yıkama sırasında o taraf kol kaslarında hissedilen yumuşaklık,

Kucağa alınırken bebeğin o taraf kolunun kayması, tespit etmede zorluk

O taraf elin yumruk yapılamaması ( bebeklerde ilk bir aya kadar devam eden elin sıkıca yumruk yapılmasından ibaret olan yakalama refleksi, olması gereken bir reflekstir), parmak uzatılınca kavranmaması,

Köprücük kemiği üzerinde tek taraflı şişlik,

Daha büyük bebeklerde (1 ay ve sonrası);

Elin ağza ???ürülememesi,

Cisim ve oyuncakların hep tek elle kavranması,

Yüzükoyun yatırıldığında o taraf kolunu dışarıya çıkaramaması

Oturma dengesinin geç gelişmesi ve etkilenen kol tarafına bebeğin düşme eğilimi,

Bu gibi durumlarda ailenin bebeği hemen doktoruna ve gerekirse pediatrik nörologa ve ortopediste ???ürmesi gerekmektedir

Brakial Pleksus tedavisi cerrahi + fizyoterapi yada yalnızca fizyoterapi olarak ikiye ayrılabilir

Ameliyat gerekip gerekmediğine ileri tetkiklerle karar verilir Ama cerrahi girişim yapılsa da yapılmasa da fizyoterapi uygulamaları çok önemlidir Cerrahi yapılacak vakalarda ekip çalışması önemlidir ve ameliyat öncesi de rehabilitasyon programı sonrasında olduğu gibi devam etmelidir

Ben sizlere mesleğim gereği yalnızca fizyoterapi rehabilitasyon yaklaşımlarından ve tedavi sırasında ailelerin dikkat etmesi gereken önemli durumlardan bahsetmeye çalışacağım

Fizyoterapi-Rehabilitasyon:

Brakial Pleksus zedelenmelerinde iyileşme 1- 18 ay içerisinde en iyi şekilde görülür, bununla birlikte iyileşme;

* Sinir zedelenmesinin şiddetine,

* Tipine,

* Erken ve uygun cerrahi girişime,

* Erken başlanan rehabilitasyona,

* Ekip çalışmasına,

* Ailenin aktif olarak rehabilitasyona katılmasına bağlıdır

Doğumdan hemen sonra tespit edilen vakalarda kolu, sinirde ve çevre dokularda oluşan ödem ve olası kanama nedeniyle 1-2 hafta dinlendirmek gerekir Eğer köprücük kemiğinde bir kırık ve zedelenme söz konusu ise dikkat edilmelidir Bu aşamada sinir üzerine gerilimi önlemek amacıyla kol sarkık vaziyette tutulmamalı, kol hafif yanda ve dirsek hafif bükük tutulmalıdır Bu dönemde cihaz önerilmemektedir Eski yıllarda bu dönemde kol 90 derece yanda ve dışa dönük tam tespit yapılırdı Son literatür çalışmaları, rijit bir tespitin omuz ve kol eklemlerinde limitlenmelerine ve omuz çıkıklarına yol açabileceğini vurgulamaktadır Bu nedenle, özellikle bebeğin kucağa alınması, kıyafet değişimi ve yıkanması sırasında kolun sarkması önlenmeli, sırt üstü yatış bu devrede tercih edilmeli, yatış sırasında kol yukarda bahsettiğim şekilde hafif yanda tutulmalıdır

2 haftadan sonra egzersiz uygulamalarına geniş bir fizyoterapi değerlendirmesinden sonra geçilmelidir Egzersizlerin amacı,

Kasların zayıflaması ve uzun süreli hareketsizliğe bağlı kaslarda oluşacak bozuklukların önlenmesi,

Eklem açıklığının devamının sağlanması ve limitasyonların önlenmesi,

Bebeğin motor gelişim geriliklerinin önlenmesi,

Kol ve elin fonksiyonel kullanımın sağlanması,

Omuz çıkıkları ve kas yaralanmasını önleyecek pozisyonlarının sağlanmasıdır

Egzersizler ailelerin düzenli yapmaları amacıyla her alt değişimi sonrası olarak tavsiye edilir Sayısını fizyoterapist çocuğun durumuna göre belirlemelidir

Rehabilitasyon yaklaşımları her iki kolu da içine alarak yapılmalı ve oturma, emekleme gibi aktiviteler çalıştırılmalıdır

Egzersizlerin yanı sıra gerekli durumlarda cihaz ve değişik fizyoterapi uygulamaları gerekebilir

Düzenli kontrollerin ilgili doktor ve pediatrik fizyoterapist tarafından yapılması gerekir

Özetle, doğum sırasında oluşan ve kolun fonksiyonlarını etkileyerek çocuğun ilerde kolunu kullanamaması ve diğer hareketlerde bozukluğu yaratan Brakial Pleksus zedelenmelerinde erken teşhis, uygun tıbbi müdahale, erken rehabilitasyon ve aile eğitimi çok önemlidir






RE: Kadın Hastalıkları ve Doğum (Geniş bilgi) frmacil dördüncü 4 sayfa RE: Kadın Hastalıkları ve Doğum (Geniş bilgi)

Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #32
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Erken Doğum

Uzun zamandır vaktinden önce doğan bebekler prematur olarak adlandırılırdı Ancak son zamanlarda bu eğilim değişmektedir Maturite yaşı değil fonksiyonu belirtmektedir Bu nedenle vaktinden önce doğan bir bebek fonksiyonları normal ise prematür olmayabilir

Tanım olarak bakıldığında erken doğum ya da preterm doğum 37 gebelik haftasının tamamlanmasından önce dünyaya gelen bebeği tarif ederDoğum sancılarının başlaması ise erken doğum tehdidi olarak adlandırılır Erken doğumlar tüm doğumların yaklaşık %9-10'unu oluşturur

Nedenler & Risk Faktörleri

Tıp alanında son zamanlarda yaşanan başdöndürücü gelişmelere rağmen hala daha doğumun nasıl ve hangi etkenlerle başladığı tam olarak açıklanamamıştır Normal doğumu başlatan etkenler vaktinden önce faaliyete geçerlerse doğal olarak bu erken doğum tehdidine neden olacaktır Erken doğumun sebepleri arasında suçlanan bazı etkenler vardır Bunların başında enfeksiyonlar gelir

Özellikle gebeliğin son dönemlerinde görülen idrar yolu enfeksiyonları ya da vajinal enfeksiyonlar salgıladıkları bazı maddeler ile doğum eylemini başlatabilirler Yine bu tür enfeksiyonlar sonucu açığa çıkan bu maddeler amniyon zarının direncini düşürerek bu zarın vaktinden önce yırtılmasına yol açabilir Zarların doğum eylemi başlamadan açılmasına Erken Membran Rüptürü adı verilir

Zarların açılması erken doğumların önemli bir nedenidir Erken doğum tehdidinde suçlanan bir diğer faktör de çoğul gebeliklerdir Burada rahim fazla miktarda gerildiğinden sancılar erken başlıyor olabilir Polihidramniyos vakalarında da benzer mekanizma ile doğum vaktinden önce gerçekleşebilir

Çift gözlü rahim gibi doğumsal rahim anomalileri geç düşüklerin ve erken doğumların bir başka nedenidir Ancak bu tür bir şekil bozukluğu olan her kadın erken doğum yapacak diye bir kural yoktur Bu hastalarda sadece risk artmıştır

Uterus myomları rahim içerisindeki hacimi azaltarak erken doğum sancılarını başlatabilir

Gebeliğin son dönemlerinde ortaya çıkan ve yüksek tansiyon, idrarda protein kaybı, genel ödem ile kendini belli eden preeklempsi vakalarında ve plasentanın erken ayrıldığı abrubtio durumlarında da erken doğum normalden daha fazla görülür Annede gebelikte ortaya çıkan ya da gebelikten önce var olan kansızlık (anemi)de erken doğumların özellikle ülkemizde önemli bir nedenidirYine düşük sosyoekonomik düzeydeki hastalarda erken doğum daha fazla görülür

Önceden birden fazla geç düşük veya erken doğum öyküsünün bulunması da risk faktörleri arasında sayılır

Erken doğuma yol açan nedenlerden en önlenebilir olanı sigara kullanımıdır Erken doğum sigara kullanan anne adaylarını bekleyen önemli tehlikelerden birisidir

Bazı hallerde ise doğum eylemi ve erken doğum kendiliğinden değil, doktor kararı ve müdahalesi ile gerçekleştirilir Anne adayının hayatının tehlikede olduğu ve gebeliğin bu tehlikeyi arttırdığı durumlarda anne adayının hayatını kurtarmak amacı ile bir erken doğum söz konusu olabilir Bu doğum sezaryen veya suni sancı verilerek normal doğum şeklinde olabilir

Benzer şekilde bebeğin anne karnında durmasının içinde bulunduğu sıkıntıyı arttırabileceği ve bebeğin kaybedilme riskinin yüksek olduğu durumlarda da yine erken doğuma karar verilebilir

Belirtileri

Doğumun olabilmesi için rahimde kasılma olması ve bu kasılmaların rahim ağzını açacak kadar şiddetli ve sürekli olması gerekirAncak her kasılma ağrı olarak hissedilmeyebilir Genelde belde ve kasıklarda adet sancısına benzer ağrılar hissedilebilir Kişi bunu karnında bir sertleşme olarak algılar

Yine halk arasında Nişan adı verilen sümüğümsü bir tıkacın gelmesi ya da normalden fazla sulu bir akıntı olması erken doğum tehdidini düşündürür İstirahat ile geçmeyen bu tür sancılar olduğunda vakit kaybetmeden hekim ile temasa geçmek son derece önemlidir

Bebek aşağıya doğru bastırıyor gibi bir his genelde erken doğum tehdidi altındaki pek çok kadında görülür

Erken doğum belirtileri varlığında ne yapılmalıdır

Belirtiler başladığında ne yaptığınızı hatırlamaya çalışın

Yaptığınız işi bırakın

Bir saat sol yanınıza dönerek yatın

2-3 bardak sıvı için 1 saat içinde belirtilerde gerileme olmaz ise doktorunuza haber verin

Tanı

Tanı vajinal muayenede rahim açıklığının saptanması, suların geldiğinin tespit edilmesi ve NST'de rahim kasılmalarının görülmesi ile konur Erken doğumdan şüphelenildiğinde ilk yapılacak iş vajinal muayene ile rahim ağzında bir açıklık olup olmadığının saptanmasıdır Aynı esnada zarların yırtılıp yırtılmadığıda kontrol edilmeli eğer emin olunamıyor ise turnusol kağıdı koyarak takip edilmelidir

Daha sonra ultrasonografi ile bebeğin durumu değerlendirilir

Eğer rahim açıklığı 4 santim ya da daha fazla ise erken doğumu 24-48 saatten daha fazla geciktirmek çoğu zaman mümkün olmamaktadır

Tedavi

Tanı konduktan sonra tedavi tıbbi olarak yapılır Çok şiddetli durumlarda hastaneye yatırılarak damardan verilen ilaçlar yardımı ile kasılmalar durdurulmaya çalışılır Bu sağlandığı taktirde daha sonra ağızdan alınan ya da fitil şeklinde kullanılan ilaçlar ile idame sağlanmaya çalışılır Bu tedaviye tokoliz adı verilirKasılmalar çok şiddetli değilse ve açıklık 4 santimetreden daha az ise ağızdan kullanılan ilaçlar denenebilir

Gebeliğin devam etmesinin anne ya da bebeğin hayatını tehlikeye atacağının düşünüldüğü durumlarda tokoliz uygulanmaz

Bazı yazarlara göre 34 haftadan sonra tokoliz uygulanması gereksizdir

Bu arada eğer saptanabiliyorsa doğum eylemini başlatan sebepler usulunce tedavi edilir

Tokoliz masum bir tedavi değildir Anne adayı açısından ciddi yan etkileri olabilir Kullanılan her grup ilaç farklı yan etkilere sahiptir bu nedenle erken doğum tehdidi tanısının dikkatli konulması, eğer bebek gelişimini büyük ölçüde tamamlamış ise 37 haftadan küçük de olsa eylemin normal seyrine bırakılması önerilebilir






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #33
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Endometrial polip

Polipler küçük ve çoğu zaman iyi huylu küçük tümoral oluşumlardır Vücutta rahim ağzı, rahimin içi (endometrium), ses telleri ve barsaklar gibi pekçok değişik bölgede görülebilir

Endometrial polip rahimin içini döşeyen zar tabakasından köken alır Bu dokunun bazı bölümleri normalden fazla büyüyerek rahim boşluğuna doğru itildiğinde polip ortaya çıkar İtilmiş olan bu doku endometrium ile bağlantısını kaybetmez Eğer bu bağlantı çok ince ise buna saplı polip adı verilir Bazı durumlarda ise endometrium ile polip arasındaki bağlantı daha geniş bir alana yayılır ve geniş tabanlı polipler ortaya çıkar Saplı polipler zaman içinde rahim ağzından dışarıya doğru sarkabilirler

NEDENLERİ

Polipe yol açan faktörlerin neler olduğu bilinmemektedir Ancak polip varlığı ile birlikte genelde endometrial hiperplazi de birarada görüldüğünden fazla östrojen aktivitesinin bu duruma yol açabileceği düşünülmektedir Meme kanseri nedeni ile tamoksifen tedavisi alanlarda da endometrial poliplere sık rastlanır Bazı çalışmalarda polipler ile genetik patolojilerin ilgili olabileceği ileri sürülmektedir Ancak daha çok yeni olan bu konu hakkında bir fikre varabilmek için detaylı çalışmalara gerek duyulmaktadır

Endometrial polipler ile sigara kullanımı, doğum kontrol hapı kullanımı ve yapılan doğum sayısı arasında bir ilişki yoktur

GÖRÜLME SIKLIĞI

Endometrial poliplerin görülme sıklığı konusunda net bir sayı vermek mümkün değildir ancak çok sık görüldüğü söylenebilir Bazı çalışmalarda kadınların %50'sinde polip saptandığı ileri sürülmektedirGenel kanı görülme sıklığının %10 civarında olduğudurÖte yandan menopoz sonrası kanama sorunu yaşayan kadınların yaklaşık %7'sinde altta yatan neden iyi huylu bir poliptir

Har yaştaki kadınlarda görülebilmekle birlikte en sık 39-50 yaş grubunda rastlanır

Polipler genellikle rahimin tepe kısmında yerleşirler Sıklıkla te olmakla birlikte bazen birden fazla polip görülebilir

POLİPLERİN TÜRLERİ

Şekil ve işlevsel özellikleri bakımından polipler gruplara ayrılır:

1) Hiperplastik polipler: Östrojene bağımlıdırlar ve endometrial hiperplaziye benzer özellik gösterirler

2) Fonksiyonel polipler: Etrafındaki endometriuma benzer salgı hücreleri içerirler

3) Adenomimatöz polipler: Bir miktar kas dokusu da içerirler

4) Atrofik polipler Hiperplastik ya da fonskiyonel polipin zaman içinde özelliğini kaybederek büzüşmesi (atrofi) sonucu oluşurlar

5) Pseudopolipler Yalancı polipler Genelde 1 santimetreden daha küçük yapılardır, adet siklusunun ikinci döneminde ortaya çıkıp adet kanaması ile birlikte kaybolurlar

BULGULAR

Poliplerin çoğu herhangi bir bulguı vermez ve başka bir nedenle yapılan incelemeler sırasında ya da rahim ameliyatları sonrasında patolojik incelemede fark edilirler

En sık karşılaşılan yakınma kanama bozukluklarıdır Adet kanamalarının fazla olması ya da iki adet kanaması arasında görülen lekelenme tarzında kanamalar polipin belirtisi olabilir Benzer şekilde menopoz sonrası görülen kanamaların da altında yatan sebep endometrial polip olabilir Bazı kadınlarda ise adet kanamasını takip eden günlerde kahverengi bir akıntı ile kendini belli edebilir

Rahim ağzından dışarıya sarkan poliplerde ilişki sonrası kanama ya da ağrı da görülebilecek olan yakınmalar arasındadır Dışarıya sarkan polip varlığında bunun rahim ağzından köken alan bir polip mi (servikal polip) yoksa gerçek bir endometrial polip mi olduğu anlaşılamayabilir

Endometrial polip ile kısırlık ve tekrarlayan düşükler arasındaki ilişki tartışmalı olmakla birlikte genelde kısırlığa neden olduğu kabul edilmektedir Eğer embryo polip üzerine yerleşirse normal gelişimini sürdüremeyebilir Polip dışında normal endometrial alana yerleştiğinde de rahim içinde yer kaplayan bu lezyon gebeliğin sağlıklı bir şekilde devamına engel olabilir Yapılan bir çalışmada kısırlık sorunu yaşayan çiftlerin yaklaşık %24'ünde endometrial polibe rastlandığı bildirilmiştir Poliplerin kanserleşme olasılığı son derece düşüktür

TANI

Endometrial poliplerin tanısında pekçok yöntem kullanılabilir

Histerosalpingografi büyük poliplerin saptanmasında yardımcı olabilir ancak küçük polipler gözden kaçabileceği için tanıda yeri çok fazla değildir

Polip tanısı büyük oranda transvajinal ultrasonografi ile konur Ancak yalancı polipler ile karışabilir Rutin ultrason incelemesi yerine rahim iç boşluğunu daha iyi gösteren sulu ultrasonografi (sonohisterografi) polip tanısında en etkili yöntemlerden birisidir Rutin transvajinal ultrasonografinin polipleri saptamadaki duyarlılığı %66 iken sonohisterografinin duyarlılığı %100'dür

Polip tanısında altın standart histeroskopidir Direkt olarak gözle görülen polip aynı anda alınarak tedavisi de gerçekleştirilmiş olur

Anormal vajinal kanamanın durdurulması için yapılan kürtaj sorası patolojik inceleme de konulan polip tanısı azımsanamayacak miktardadır

Radyolojik incelemelerden bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans ile de rahim içindeki polip gösterilebilir

TEDAVİ

Poliplerin büyük kısmı herhangi bir yakınmaya neden olmaz Ancak polip fark edildiğinde cerrahi olarak alınmalıdır Bu işleme polipektomi adı verilir

Geçmişte polip tedavisinde en sık başvurulan yöntem kürtajdır Ancak kitle çok oynak olabildiğinden kürtaj sırasında alınamama olasılığı yüksektir Bu nedenle modern jinekolojide polibin tedavisi histeroskopi ile alınmasıdır İşem muayenehane şartlarında ağrısız bir şekilde yapılabilir Ofis histeroskopi adı verilen bu girişimi tolere edemeyen hastalarda ise genel anestezi altında operatif histeroskopi uygulanır Operasyon son derece kısa olup hastanın hastanede yatması gerekmez ve 1-2 saat içinde normal yaşantısına dönebilir

Polip saptandığında cerrahi olarak alınmasının birkaç nedeni vardır:

1 Tanıyı kesinleştirmek Kanama bozukluğunun polip dışında başka bir nedene bağlı olmadığını göstermek için Örneğin beraberinde tıbbi tedavi gerektiren endometrial hiperplazi olmadığının gösterilmesi için

2 Kanseri ekarte etmekMenopoz sonrası kadınlarda kanama olduğunda ilk akla gelecek patoloji rahim kanseridir Bu nedenle menopoz sonrası kadınlarda kanama varlığında polip saptandığında altta yatan bir kanser olmadığını dokümente etmek için polip mutlaka alınmalı ve patolojik incelemeye gönderilmelidir Menopoz sonrası kadınlarda poliple beraber endometrial kanser görülme olasılığı %10-34 arasında değişmektedir

3 Kanamayı durdurmak Polipe bağlı kanamayı durdurmanın en garantili yolu nedeni yani polibi ortadan kaldırmaktır

4 Üreme potansiyelini arttırmak Hem kendiliğinden olan hamileliklerde hem de tüp bebek tedavileri öncesinde polip saptandığında gebelik şansını arttırmak için polipektomi yapılmalıdır Yapılan bir araştırmada 2 santimetreden küçük poliplerin tüp bebek tedavilerinde gebelik şansını azaltmadığı ancak oluşan gebeliğin düşükle sonuçlanma riskinde bir artışa neden olduğu gösterilmiştir 2002 yılında yapılan başka bir çalışmada ise poliplerin rahim içinde glycodelin adlı bir maddenin artmasına yol açtığı ve bu durumun hem yumurtanın döllenmesini hem de embryonun rahime tutunmasını olumsuz yönde etkileyebileceği gösterilmiştir






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #34
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Endometriozis

Endometirozis sık karşılaşılan ve üreme çağındaki kadınları etkileyen bir hastalıktır Normalde rahim içini örten zar tabakasının olması gereken yer dışında herhangi bir yerde bulunmasıdır Endometrium dokusu ister rahim içinde isterse dışında olsun adet siklusu sırasındaki östrojen ve progesteron düzeylerindeki yükseliş ve düşüşlere duyarlıdır Hormonların etkisi ile büyüyen ve kalınlaşan doku, hormonlardaki azalmayla beraber kanayabilir Rahimin içindeki endometrial dokunun aksine bu hatalı yerleşmiş dokudan köken alan kanın dışarıya akışı yoktur Ortaya çıkan kan birikerek kistleşebilir ya da çevre dokulara yerleşebilir Endometriozis tamamen östrojen hormonuna bağımlı bir hastalıktır

Görülme sıklığı

Endometriozisin tanısı cerrahi olarak konduğu için gerçek görülme sıklığını saptamak mümkün değildir Bugün için kabul edilen %5-10 oranında rastlanıldığıdır En sık yumurtalıklarda görülür Olguların %75'inde lezyon overlerdedir, daha sonra sırası ile karın zarının rahmin arkasında kalan boşluğunda (douglas poşu), rahmi yerinde tutan bağlarda, tüplerde, barsaklarda, mesanede, rahim ağzı, vajina, dış cinsel organlarda, cerrahi yaralarda, dikişli doğum esnasında açılan kesilerde görülürler Nadiren göbek deliği, burun zarı gibi uzak organlarda görülebilir Literatürde erkeklerde de görülebildiği bildirilmiştir Ortaya çıkan lezyonlar mikroskopik boyutta ve gözle görülemeyecek şekilde olabileceği gibi 10-15 santimetre gibi çok büyük çaplara da ulaşabilir

Genel olarak üreme çağındaki kadınlarda görülmekle birlikte her yaş grubunda saptanabilir Zaman zaman çok genç hastalarda hastanın yaşı nedeni ile endometriozis tanısından uzaklaşılmaktadır Oysa otopsilerde yenidoğanlarda ve menopozdaki kadınlarda da endometriozis olabileceği görülmektedir

Endometriozis kötü huylu bir hastalık mıdır?

Endometriozis kendisi kötü huylu bir hastalık değildir Ancak yapılan çalışmalarda endometriozis hastalarında meme, yumurtalık ve bazı dolaşım sistemi kanserlerinin görülme oranlarında artış saptanmıştır ancak bu kanserler ile endometriozis arasındaki ilişki açık değildir Bazı araştırmacılara göre endometriozis hastalarında belirli kanser türlerinin fazla görülmesinin nedeni bu hastaların kullandığı ilaçlar olabilir Benzer şekilde endometriozis hastalarının yakın takip altında olmaları nedeni ile hastalıktan bağımsız olarak gelişen kanser daha erken dönemde tanınıyor olabilir

Nedeni

Oluşum nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte pek çok teori ileri sürülmektedir En çok kabul gören retrograd menstrüasyon teorisidir Buna göre adet kanı tüplerden karın boşluğuna kaçar ve içerdiği endometrial dokular burada yerleşerek canlılıklarını korurlar Bu teori ereklerde görülen endometriozisi açıklamakta yetersiz kalmaktadır Ayrıca her kadında adet kanı az ya da çok miktarda karın boşluğuna kaçarken neden bazılarında endometriozis gelişip bazılarında gelişmediği de bu teori ile açıklanamamaktadır Endometriozis gelişimi ile ilgili bir diğer teori de kan yolu ile yayılımıdır ancak bu teori bilimsel çevrelerde yeterli destek görmemiştir Embryonik yaşamda yer alan bazı hücrelerin zaman içerisinde endometrial hücrelere dönüşebileceği de ileri sürülen oluşum yollarından biridir Bu teori erkeklerdeki endometirozis olgularını açıklayabilir ancak konu ile ilgili yeterli kanıt yoktur Son zamanlarda dikkat çeken bir başka teori de bağışıklık sistemindeki bazı bozuklukların bu tabloya neden olabileceğidir

Patoloji

Erken dönemdeki lezyonlar küçük, yüzeyden kabarık olmayan mavi, siyah renkli, barut yanığına benzer oluşumlardır Bu implantlar değişmeden kalabilir, bir süre sonra kendiliklerinden kaybolabilir ya da bulundukları yerlerde reaksiyona neden olup etraflarındaki normal dokuyu kendilerine çekerek ,yapışıklıklara yol açabilirler Ortaya çıkan yapışıklıklar anatomik bütünlüğü bozup şikayetlere neden olurlar

Yumurtalıklarda yerleşen endometriozis her adet döneminde kanayarak kist oluşturur ve bu kist içinde biriken kan zamanla kahverengi, koyu kıvamlı ve yapışkan bir hal alır Ovelerde yerleşen endometriozise endometrioma ya da çukulata kisti denir

Klinik

Endometriozis hastalarında en sık karşılaşılan şikayet adetlerin aşırı derecede ağrılı olmasıdır Ağrının şiddetinde giderek artan bir düzen izlenir Ağrının nedeni endometriozis odalarından salgılanan prostoglandin adı verilen bazı maddelerin etkisiyle rahimde ortaya çıkan kasılmalardır Ancak ağrının şiddeti ile hastalığın derecesi arasında bir ilişki yoktur Hafif derecede bir endometriozis şiddetli ağrılara neden olabileceği gibi ileri derecede bir endometriozis olgusunda çok hafif adet sancısı görülebilir hatta hiç ağrı olmayabilir Bununla beraber sancıların daha erken başlaması ve daha uzun sürmesi hastalığın evresinin ilerlediğine işaret edebilir Ağrı tipik olarak adetten birkaç gün önce başlar ve adet kanaması ile birlikte en üst düzeye ulaşır ve kanama boyunca devam eder Hatta zaman zaman bu ağrılar ağrı kesici ilaçlara cevap vermeyebilir Adet sancısı dışında endometriozisde kronik kasık ağrıları ve bel ağrıları da olabilir Bu ağrılar bacaklara doğru da yayılım gösterebilir

Endometirozis, cinsel ilişki sırasında ağrıya neden olabilir Bu duruma disparonia adı verilir

Endometriozis hastalarının çoğunda kanama bozukluğuna rastlanmaz Ancak adet öncesi görülen kahverengi lekelenme şeklinde kanamalar endometriozis için tipiktir

Endometriozis hastalarının büyük bir kısmı çocuk sahibi olamama nedeni ile doktora müracaat ederler Genel olarak kısırlık şikayeti bulunan kadınların yaklaşık % 10-20 sinde değişik düzeylerde endometriozis bulunmaktadır Endometriozis ve kısırlık arasındaki ilişki tam olarak anlaşılabilmiş değildir Özellikle hafif ve orta derecede endometriozisin kısırlığa neden olup olmadığı tartışmalıdır Bununla beraber en sık kabul gören teori endometriozisin pelvis boşluğu içinde bir tür inflamasyona neden olarak bazı maddelerin salınımına yol açtığı ve bu maddelerin de follikül ve yumurta gelişimi üzerinde olumsuz etkilerinin olduğudur Karın zarından salgılanan bu maddelerin yumurta ve sperm birleşmesi, tubal fonkisyon ve hatta döllenmiş yumurtanın endometriuma implante olması üzerinde de olumuz etkilerinin olabileceği ileri sürülmektedir Bir başka düşünceye göre ise hafif derecede endometriozis kısırlığa neden olmamaktadır Bu hastalarda kısırlığın asıl nedeni kötü sperm kalitesi, ovülasyon bozukluğu gibi bilinen başka bir patoloji ya da açıklanmayan infertilite olgularında olduğu gibi bilinmeyen nedenleridir Endometriozis sadece tabloya eşlik eden ek bir patolojidir

Öte yandan şiddetli endometriozis kısırlığın bilinen bir nedenidir Ortaya çıkan yapışıklıklar ve anatomik bozukluklar üreme sisteminin normal fonksiyonunu bozarak fertilizasyon problemlerine neden olurlar Yapışıklık olmasa bile çukulata kistleri normal ovülasyonu bozarak ksırlığa yol açabilir

Tanı

Endometriozisin tanısı lezyonların direk olarak görülmesi ve patolojik olarak incelenmesi ile konur Yani kesin tanı için cerrahi şarttır Öyküde endometriozisden kuşku duyulan hastalarda kısırlık problemi de varsa mutlaka tanısal laparoskopi yapılmalıdır Laparoskopi sırasında karın zarı, rahim, douglas boşluğu, tüpler gibi tüm pelvis içi oluşumlar gözlenerek küçük endometriozis odaklarının varlığı araştırılırken şiddetli olgularda yapışıklıklar izlenir

Endometriozis tanısında en önemli tanısal testlerin başında ultrasonografi gelir Ancak ultrasonografi yumurtalıklarda yerleşmiş çukulata kistlerinin tanınmasında yararlıyken pelvik endometriozis hakkında bilgi vermede yetersizdir Yumurtalık içinde derinde yerleşmiş endometriomalar laparoskopide gözden kaçabilir ancak bu kitleler dikkatli bir ultrasonografik inceleme ile kolaylıkla fark edilebilir

Ultrasonografi incelemesinde endometriomadan kuşku duyulan olgularda kanda Ca12-5 adı verilen bir markerin bakılması tanının desteklenmesi açısından önemlidir Yumurtalıktan köken alan bazı kanserlerde salgılanan bu tümör belirteci endometriozis varlığında da artmaktadır ancak kan düzeyi habis hastalıklarda olduğu kadar yükselmemektedir

Evreleri

Endometriozis hastalığın yerleştiği bölge, yayılımı, derinliği ve büyüklüğüne göre evrelenir Evre 1 minimal hastalığı, evre 2 hafif, evre 3 orta ve evre 4 ise şiddetli endometriozisi ifade eder Hastalığın evresi ile yarattığı şikayetler arasında direkt bağlantı yoktur

Tedavi

Endometriozisin kesin ve kalıcı tedavisi yoktur Uygulanan tedavilerin amacı ağrıyı gidermek ve infertiliteyi ortadan kaldırmaktır Bu amaçla tıbbi ve cerrahi tedaviler uygulanabilir Tıbbi tedaviler endometriozisin östrojene bağımlı bir hastalık olması prensibine dayanır Hamilelik ve menopoz endometriozis oluşumunu engelleyen iki doğal durumdur Hormonal tedavilerde amaç bu iki doğal durumu taklit etmektir Her iki durumda da endometrium üzerindeki östrojen etkisi ortadan kalkacağından yanlış yerde yerleşmiş olan endometrial dokunun da baskılanması beklenir

Gebelikte görülen hormonal durumu taklit etmek için doğum kontrol hapları kullanılırken, menopozu taklit etmek amacıyla danazol ya da GnRH analoğu adı verilen ilaçlar kullanılmaktadır 3-6 ay süren bu tedavide kan östrojen düzeyi doğal menopozda olduğu gibi çok düşük seviyelere inmektedir Genellikle ayda bir kez yapılan enjeksiyonlar şeklinde uygulanan GnRH analog tedavisi oldukça pahalı bir tedavi şeklidir GnRH analogları uzun süreli kullanımda kemik erimesi ateş basması gibi menopoz sonrası görülen yakınmalara neden olabileceğinden östrojen içeren ilaçlar ile birlikte verilebilir Add-back tedavi adı verilen bu durum tezat gibi görülebilir Ancak amaç kan östrojen düzeyini endometriozisi baskılayacak kadar düşük ve kemik erimesine neden olmayacak kadar yüksek bir aralıkta tutmaktır

Yapılan çalışmalar endometriozisde uygulanan tıbbi tedavilerin ağrıyı gidermede etkili olduğu ancak infertilite üzerinde olumlu bir etkisinin olmadığını göstermektedir Bu nedenle kısırlık nedeni ile başvuran hastalarda tıbbi tedavi önerilmez

Şiddetli endometriozis olgularında tercih edilmesi gereken tedavi yaklaşımı cerrahidir Özellikle laparoskopik cerrahi tekniklerde yaşanan gelişmeler bu hastaların etkili bir şekilde tedavi edilmelerine olanak sağlamaktadır Örneğin çukulata kisti çıkartılan hastaların %50'si 6 ay içinde tedaviye gerek kalmadan hamile kalmaktadır Anatomik düzenin yeniden sağlaması hem ağrının giderilmesinde hem de üreme potansiyelinin arttırılmasında son derece önemlidir

Yardımcı üreme teknikleri

Kısırlık nedeniyle tedavi edilen bir kadın cerrahi sonrası 6 ay içinde kendiliğinde hamile kalamamış ise bir sonraki seçenek yardımcı üreme teknikleridir Eğer tüpler açık ise aşılama denenebilir Aşılamanın da başarısız olduğu durumlarda ise son alternatif tüp bebek uygulamasıdır Bu grup hastalarda özellikle büyük çukulata kisti çıkartılmış ise yumurtalıkların rezervinde bir azalma beklenebilir Ayrıca bilinmeyen bazı nedenlerden dolayı bu endometriozis olgularında döllenme oranlarında düşüklük görülebilmektedir






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #35
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Endometrium kanseri rahim kanseri

Endometirum kanseri özellikle son yıllarda gelişmiş ülkelerde artış göstermektedirHastalığın %95'i 40 yaşın üzerinde görülür

Risk Faktörleri

Endometirum kanseri normal, atrofik, ya da hiperplazik endometriumda gelişebilirNedeni tam olarak bilinmemekle birlikte progesteron ile karşılanmamış östrojen ana risk faktörüdürBazı kadınlarda ise östrojen ya da hiperplaziden bağımsız olarak oluşur Genel olarak östrojene bağımlı tümörler daha iyi gidişatlıdırDiğer risk faktörleri olarak yumurtalıklarla ilgili problemler, şeker hastalığı, hiç çocuk doğurmamış olmak, erken yaşta adet görmeye başlamak, menopoza geç yaşta girmek, kilo fazlalığı, yüksek tansiyon, atipili endometrial hiperplazi sayılabilir Enteresan olarak sigara endometrium kanseri riskini azaltır

Belirtiler

Erken evrede pek fazla bulgu vermez En sık rastlanan yakınma anormal vajinal kanama ve akıntılardır Kanamaların büyük bir kısmı menopoz sonrası kanamalardırHastalık ilerledikçe ağrı ve bası bulguları ortaya çıkabilirÖzellikle menopoz sonrası dönemde bütün kanamalar mutlaka araştırılmalıdır

Tanı

Endometrium kanserinin kesin tanısı, biopsi ve patolojik incelemeler ile konurSmear'ın tanıda yeri yoktur Vajinal ultrasonografi oldukça yardımcı bir yöntemdir Menopoz sonrası dönemde ultrasonda endometrium kalınlığının 5 mm'den fazla olması biopsi alınmasını gerektirirYine endometriumun ultrasonda düzensiz görünmesi habaset lehine olarak yorumlanabilir Bilgisayarlı tomografi tanı konmuş endometrium kanserlerinde hastalığın yayılımının değerlendirilmesi açısından önem kazanır

Evreleme ve prognoz

Hastalığın uygun tedavi seçeneğinin belirlenmesi için hastalığın evresinin yani yayılımının bilinmesi elzemdir Endometrium kanserinde evreleme klinik değil cerrahi olarak yapılır Hasta ameliyata alınır rahim ve yumurtalıklar çıkartılır, karın içindeki sıvılardan ve şüpheli alanlardan örnek alınır Bunların değerlendirilmesi sonucu evreleme yapılır Bütün kanserlerde olduğu gibi endometrium kanseri evreleri de 1 den 4'e kadar sıralanır Evre 1 en erken evre 4 ise en ileri evreyi temsil eder Hastalığın gidişatı, yani prognozu hücrelerin tipine, evresine, yayılım alanlarına, lenf nodu tutulumuna bağlıdırSon yıllarda bazı genlerin varlığı ya da yokluğunun da prognozu etkilediği öne sürülmektedir

Tedavi

Uzun yıllardır u kanser türünde tedavi olarak rahim ve yumurtalıkların bir arada çıkartılması uygulanmaktadırHastaların büyük bir kısmı Evre 1 de yani olay rahim dışına ulaşmadan yakalandığından bu tedavi yeterli olmaktadır Eğer risk faktörleri varsa veya şüpheli alanlar görülürse lenf nodları da çıkartılabilirBazı yazarlar seçilmiş vakalarda operasyon sonrası radyoterapi önermektedirlerEvre 2 de tümör servikse de yayılacağından prognoz biraz daha kötüdürGünümüzde geçerli olan tedavi yaklaşımı basit histerektomi, yumurtalıkların alınması ve lenf nodlarından biopsi alınmasıdırLenf nodu metastazı yok ise ameliyat sonrası radyoterapi gerekmez Evre 3 ve 4 vakalarda ise kanserli dokuların tamamının çıkartılması mümkün olmayabilir Cerrahın tekniği ve tecrübesine göre rahim, yumurtalıklar çıkartılır ve bunlara ilave olarak karın zarı (omentum), barsakların tutulmuş kısımları ve etkilenmiş organlar çıkartılabilirBu hastalarda ameliyat sonrası ilave kemoterapi ve radyoterapi gerekir

Sağkalım

Evre 1 endometrium kanserinde 5 yıllık sağkalım oranları % 90 civarındadır Bu oran Evre 2 olgularda bir miktar düşüşle %69*83 arasında bulunmuştur Evre ilerledikçe sağkalım %40lar civarına iner Nüks olursa bu ilk 2 yıl içinde en fazla oranda görülür 5 yıldan sonra nüks son derece nadirdir






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #36
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Endometrium hiperplazisi

Endometrium nedir ?

Rahimin iç kısmını döşeyen zar tabakasına endometirum adı verilir Endometirum statik değil, sürekli yenilenme dönemleri yaşayan bir dokudurGörevi gebelik esnasında gebelik ürününe yataklık etmek ve gebeliğin sonuna kadar onu taşımaktır

Endometrium tabakası iki bölümden oluşur Altta kalan 1/3'lük kısım bazal tabakadır ve yıkılmaz Üstteki 2/3'lük kısım ise fonksiyonel tabakadır ve gebelik olmadığında dökülerek adet kanaması ile birlikte vücut dışına atılır

Fonksiyonel tabaka adet kanamasının bitmesi ile birlikte overlerden salgılanan östrojen hormonunun etkisi ile kalınlaşmaya başlar Bu döneme proliferasyon fazı ya da folliküler faz adı verilir Folliküler faz adet kanaması ile birlikte başlar ve yumurtlamaya kadar (ovülasyon) devam ederBu devrede hakim olan hormon östrojendir

Yumurta hücresi overden atıldıktan sonra geride kalan kısıma corpus luteum adı verilir Korpus luteum progesteron adı verilen hormonu salgılar Progesteronun bir görevi de endometiumun daha fazla kalınlaşmasına engel olmaktır Progesteron etkisi ile endometrial dokular artık büyümez fakat gelişmiş olan dokuların olgunlaşması ve sıvı salgılaması başlar Endometriumun progesteron etkisindeki bu fazına sekretuar faz ya da luteal faz adı verilir

Luteal faz yumurtlamadan bir sonraki adet kanamasına kadar olan zamanı temsil ederEndometriumun dökülmeden durabilmesi östrojen ve progesteron adlı bu iki hormona bağlıdırGebelik oluşmadığında corpus luteumdan olan progesteron salgısı kesilir ve endometriumun desteği ortadan kalktığı için doku dökülmeye başlar Alttaki küçük kan damarları açığa çıkar ve kanama olur Bu esnada yumurtalıklarda yeni yumurta gelişimi başlamıştır ve buradan yine östrojen hormonu salgılanmaktadır Östrojen etkisi ile endometrium hızla iyileşmeye ve yeniden büyümeye başlar Bu döngüsel değişim menopoza kadar bu şekilde devam eder Progesteronun bu şekilde östrojeni bloke ederek endometium değişimlerini önlemesine karşılanma adı verilir Progesteron yokluğunda ancak östrojen varlığındaki durumda görülen etkiye ise karşılanmamış östrojen etkisi denir

Endometrial Hiperplazi

İlk kez 20 yüzyılın başlarında Dünya'da jinekolojinin önemli isimlerinden biri olan Dr Cullen endometium kanserine dönüşebildiğini saptadığı bir histolojik durum tanımladı Cullen'in açtığı yoldan ilerleyen diğer araştırmacılar bu tabloya endometiral hiperplazi adını verdiler ve 1947 yılında DrGusberg bu hastalığın sınıflamasını yaptı

Endometrial hiperplazi olarak tanımlanan bu tablo, fazla östrojen aktivitesine bağlı olarak endometriumu oluşturan hücrelerin ve salgı bezlerinin normalden fazla büyüdüğü, ve çeşitli aşamalardan geçtikten sonra habis değişikliğe uğrayabildiği kanıtlanmış bir hastalıklar grubudurHiperplaziden sorumlu tutulan progesteron ile karşılanmamış östrojen aktivitesidir Bunun en önemli nedeni anovülasyon yani yumurtlamanın olmamasıdır Anovülasyonun en tipik nedeni polikistik over hastalığıdır Ayrıca dolaşımdaki östrojenin fazla olduğu şişmanlık, karaciğer hastalığı, östrojen salgılayan tümörler gibi faktörlerin varlığında da endometrial hiperplazi daha sık görülür Dışarıdan östrojen verilen ancak buna progesteron eklenmeyen vakalarda (menopoz sonrası bazı tedavi protokollerinde olduğu gibi) normalden 4-5 kat fazla sıklıkta hiperplaziye rastlanmıştır Endometrial hiperplazide suçlanan bir başka faktör de endometrium dokusunun östrojene olan duyarlılığının artmasıdır

Sınıflama

1947 yılında Gusberg endometrial hiperplaziyi hafif, orta ve ağır olarak ilk kez sınıflara ayırdı Geçen zaman zarfında hastalığın patolojisinin daha iyi anlaşılması ile sınıflamalarda değişmiştir Günümüzde kabul edilen sınıflama 1985 yılında WHO (Dünya Sağlık Örgütü, World Health Organisation) ve ISGP (Uluslararası Jinekolojik Patologlar Cemiyeti, International Society of Gynecological Pathologists) tarafından önerilen sınıflama kullanılmaktadır Sınıflamada temel olarak hiperplazide yer alan hücrelerin durumları esas alınır Bu sınıflamaya göre endometrial hiperplazi ilk önce basit ve kompleks olarak ikiye ayrılır Bunlarda kendi aralarında atipili ve atipisiz olarak tekrar ikiye ayrılırlar Bütün bu tanımlamalar histolojik yani hücre yapısına göre değerlendirmelerdir Ultrason ya da muayene ile anlaşılmaları mümkün değildir Atipik hiperplazi de kendi içinde hafif ve ağır atipi olarak yine 2 bölüme ayrılır Atipisiz hiperplazilerde kansere dönüşüm oranı % 1-3 arasında iken, atipi varlığında bu olasılık %8-29 arasında olmaktadır Yani atipili hiperplazi bir kanser öncülüdür Eğer hasta menopoz sonrası dönemde ise kansere dönüşüm olasılığı üreme çağındaki kadınlara göre 5-10 kat fazla bulunmaktadırAtipisiz hiperplazide kansere dönüşme süreci 10, atipili hiperplazide ise 4 yıl kadar sürmektedir

Belirtiler

Endometrial hiperplazi progesteron ile karşılanmamış östrojen uyarısının bir sonucudur Böyle bir durum varlığında er ya da geç hiperplazi ortaya çıkacaktır Uzun süreli östrojen etkisinde olan endometrium kalınlaşır ve kolaylıkla dökülemez, yani hastada adet kanaması olmaz Bu tür vakalarda en sık görülen bulgu uzun süreli adet gecikmesini takip eden kirli kanamalardır Bunun dışında menometroraji olarak adlandırılan ara kanamalarla birlikte adet kanamasının uzun sürmesi ikinci sıklıkta görülen belirtidir Bazı hastalarda ise hiçbir anormal belirti olmaz Tanı başka bir nedenle yapılan biopsi ya da ameliyat sonrası tesadüfen konur

Risk Faktörleri

Endometrial hiperplazi açısından en fazla risk altında olan kadınlar polikistik over sendromlu kişilerdir Ayrıca menopoz sonrası sadece östrojen içeren ilaçlar ile tedavi olan kişilerde de risk yüksektirKilo fazlası olan kadınların yağ dokusunda az miktarda östrojen sentezlenir Bu miktar zaman zaman hiperplazi geliştirmeye yeterli olabilir Menopoza geç girenlerde de risk yüksektirYine doğum yapmamış kadınlarda da daha sık görülür Aile öyküsü pozitif olanlar, şeker hastaları, sosyokültürel düzeyi yüksek kadınlar endometrial hiperplaziye aday kişilerdir

Tanı

Endometrial hiperplazinin kesin tanısı yanlızca yapılan küretaj ve bunun patolojik incelemesi ile konabilir Yani hastalık klinik bir tablo değil patolojik bir tablodurSon yıllarda transvajinal ultrasonografinin yaygın kullanımı ile endometrial kalınlık rahatlıkla ölçülebilir hale gelmiştir Bazı yazarlar endometrium kalınlığının 7 milimetreden fazla olduğu durumlarda tanısal kürtaj yapılmasını önermektedirler

Tedavi

Endometrial hiperplazide şişmanlık risk faktörü olduğundan kişi kilo vermeye yönlendirilmelidirEğer hiperplazi polikistik over gibi yumurtlama bozukuğuna bağlı ise altta yatan sebebin giderilmesi sorunu çözebilir Kesin tedavi, hiperplazinin tipi ve hastanın yaşına göre planlanır Atipisiz hiperplazilerde eğer kadın üreme çağında ise tıbbi tedavi tercih edilir Bu hastalarda tanı amaçlı yapılan küretaj aynı zamanda tedavi de sağlar Küretaj ve 3-6 aylık ilaç tedavisine cevap %90 civarındadırMenopoz sonrası dönemde ise rahimin alınması en uygun tedavi seçeneğidir Atipili hiperplazi menopoz sonrası dönemde ya da menopoza yakın yaşlarda saptandığında çok fazla zaman kaybetmeden cerrahi uygulanması bazen son derece önemli olabilmektedir Çocuk isteyen ancak atipili hiperplazi saptanan kadınlarda ise verilecek karar çok kritiktir Bunlarda yüksek doz ilaç tedavisi yakın takip altında denenebilir

Tipi ne olursa olsun hiperplazilerin tıbbi tedavisi sırasında takip son derece önemlidir Bu vakalar tedavi sonrası kontrol amaçlı küretaj yapılmalı ve hastalığın son durumu tespit edilmelidir Gerilemeyen vakalarda cerrahi tedavi düşünülmelidir






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #37
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Gebelik ve Şeker Hastalığı

Diabetes mellitus (Şeker hastalığı) hakkında genel bilgiler

Diabetes Mellitus latince'de "ballı idrar" anlamına gelen bir kelimedir Şeker hastalığının ilk zamanlarında muhtemelen hastanın idrarının tadına bakılarak tanı konmaktaydı Kan şekeri çok yüksek olduğunda idrara geçen glikozun idrara şeker tadı verdiğinin keşfedilmesi nedeniyle hastalığa bu isim verilmiş olabilir

Kan şekeri normalde yaklaşık olarak 100 mililitre kanda 100 gram bulunacak şekilde sabit sınırlar içerisinde tutulur Yemek sonrası besinlerden kana geçen glikoz (şekerin en ufak yapıtaşı) pankreas organından insülin salgılanmasını uyarır Salgılanan insülin vücudun tüm hücrelerinin bu glikozdan faydalanmasında aracı görevi görür

Böylece yemek sonrası oluşan kan şekeri yükselmesi glikozun hücrelerin içine girmesiyle normal sınırlarına geri döner İnsülin kanda glikoz yükselmesine bağlı olarak salgılandığından kan şekeri normale döndüğünde salgı durur ve böylece kan şekeri seviyesinin aşırı düşmesi engellenmiş olur

Herhangi bir nedenle (uzun süren açlık gibi) kan şekeri seviyesi düşerse bu sefer glukagon adlı bir hormon salgılanır Bu hormon ise karaciğer depolarından kana şeker sağlanması yönünde çalışarak seviyeyi normale döndürmeye çalışır

Diabetes Mellitus vücudun çeşitli nedenlerle kan şekeri seviyesini ayarlamada başarısız olduğu bir hastalıktır Bunun sonucunda kan şekeri toklukta aşırı yüksek olduğu gibi açlıkta da yüksek seyreder Kan şekeri seviyesinin yüksek seyretmesi ve yüksekliğin uzun yıllar devam etmesi kan damarları üzerinde birçok yoldan olumsuz etki yaratır Damarlardaki bozukluk başta göz, böbrek ve kalp olmak üzere tüm organlarda hastalık süresi ile direkt ilişkili olarak çeşitli bozukluklar meydana getirir

Eğer herhangi bir nedenle pankreastan salgılanan insülin yetersiz olursa Tip I diabet, ya da insülin yeterli olmasına rağmen hücreler glikozu kullanamamaktaysa Tip II diabet ortaya çıkar Her iki durumda da ortak bulgu kan şekerinin yüksek seyretmesi ve bu durumun hastalığın süresiyle direkt ilişki içinde tüm organlara zarar vermesidir

Cushing sendromu, akromegali, hiperprolaktinemi gibi hormonal hastalıklarda, başka bir nedenle yüksek doz kortizon tedavisi görenlerde ve diğer birçok ağır hastalığın seyri esnasında da kan şekeri kontrolden çıkabilir Bu durumlarda hastalığın tedavi edilmesi ya da kortizon tedavisinin bitmesi durumunda kan şekeri genellikle kısa zamanda normale döner Bu bahsedilen diabete ikincil diabet (başka bir nedene bağlı ortaya çıkan şeker hastalığı) adı verilir

Hangi nedenle ortaya çıkarsa çıksın şeker hastalığı çok yemek yeme, çok su içme ve fazla idrar yapma şeklinde belirti verir Genç yaşlarda Tip I diabetin ilk belirtisi kanda aşırı şeker yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan ketoasidoz (şeker koması) olabilir Bazen ilk belirtiler vücudun çeşitli yerlerinde yaralar çıkması, sık sık vajinal mantar enfeksiyonu oluşması ya da tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olabilir Nadir durumlarda ilk belirtiler bozulan organların yaptığı belirtiler (böbrek yetmezliği gibi) olabilir

Şeker hastalığının tanısında değişmez bulgu açlık kan şekerinin en az iki ölçümde normalden yüksek çıkmasıdır Bu durumda diabet aşikardır Latent (gizli) diabet ise OGTT adı verilen şeker yükleme testleriyle ortaya çıkarılabilir

Tip I diabet genellikle erken yaşlarda belirti veren ve tedavisinde insülin kullanılması gereken bir hastalıktır Bu yüzden tıp literatüründe "insüline bağımlı diabet" ya da kısaca IDDM (Insulin dependent diabetes mellitus) olarak anılır Tip II diabet ise genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkar Bu hastalıkta ise kan şekerinin hücreler tarafından kullanımındaki bozukluğu gidermeye yönelik olarak tablet şeklindeki çeşitli ilaçlardan ya da ileri aşamalarda insülinden faydalanılır

Şeker hastalığı bazen ilk kez gebelikte ortaya çıkabilir Buna da gestasyonel (gebeliğe bağlı) diabetes mellitus adı verilir

Daha öncesinden şeker hastalığı olan ve bu nedenle insülin kullanan gebeler ve mevcut gebeliği esnasında şeker hastalığı tanısı konan gebelerde anne adayı ve özellikle de bebek açısından tehlikeli durumlar ortaya çıkabilir

GEBELİKTEN ÖNCE VAROLAN DİABET VE GEBELİK

Tanım: Gebeliği öncesinde diabet (şeker hastalığı) tanısı konmuş ve tedavisi süren gebelerde Tip I ya da Tip II diabet sözkonusu olabilir Ancak gebelerin büyük kısmının genç yaşta olmaları nedeniyle gebelikte Tip I diabet (insülin kullanılan diabet) daha sık görülür

Diabetli gebelerin tümüne yakını gebelik öncesinde tanısı konmuş hastalardır Nadir durumlarda tesadüfi olarak Tip I diabet ilk bulgularını gebeliğin ilk yarısında verebilir

Gebelikte diabetin tehlikeleri nelerdir?

Gebelik esnasında varolan diabet hem anne adayı hem de bebek için oldukça tehlikeli durumların oluşmasına yol açan bir hastalıktır Bu yüzden gebelikte var olan diabet her zaman ciddiye alınması ve ihmal edilmemesi gereken bir durumdur

Anne adayı için varolan tehlikeler:

Vücudun normal bir kan şekeri seviyesini sürdürmek için gerekli olan insülin ihtiyacı gebelikle birlikte önemli derecede artar (özellikle 3 trimesterde insülin ihtiyacı %100'e kadar artabilir) Diabetli gebelerde bu ihtiyaç karşılanmadığında kan şekeri çok yükselebilir ve ketoasidoz adı verilen ve komaya kadar varabilen ciddi durum ortaya çıkabilir ("şeker koması")

Kontrolsüz diabeti olan gebelerde pyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların olasılığı artar Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir

Diabeti olan gebelerde hipotiroidi (tiroid bezinin yetersiz çalışması) sık rastlanan bir durumdur

Özellikle uzun zamandan beri şeker hastası olan ve damarsal hastalık ya da böbrek hastalığı gelişmiş olan gebelerde preeklampsi ortaya çıkma olasılığı belirgin bir şekilde yükselir

Bebek için varolan tehlikeler:

Gebeliğin erken döneminde, bebeğin organlarının oluştuğu aşamada kan şekerinin yüksek seyretmesi bebekte ciddi bazı anomalilere neden olabilir Özellikle kan şekeri kontrol edilmemiş bir şekilde gebeliğe başlayanlarda anomalili çocuk doğurma riski 3-4 kat artar

Diabeti gebeliğin erken dönemlerinde kontrolsüz kalan gebelerde spontan abortus (düşük) yapma riski de yükselmiştir

Diabeti olan gebelerin bebeklerinde başta kalp olmak üzere, santral sinir sistemi, iskelet sistemi, genitoüriner sistem (genital organlar ve idrar yolları) ve sindirim sisteminde çeşitli anomaliler meydana gelebilir Bunların bir kısmı ve özellikle kalpte oluşanlar normal ultrason incelemesinde görülemeyebilir

Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır

Kontrol edilmemiş diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir

Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde akciğer olgunlaşması diğer bebeklere göre daha geç olur

Preeklampsi gelişen gebelerin bebeklerinde intrauterin gelişme geriliği (IUGG) ortaya çıkabilir

Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır

Doğum eylemi esnasında da bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir:

Kontrolsüz diabeti olan gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir

İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir

Bebek doğduktan sonra da başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir

Tüm bu sayılanlar gebelik öncesi dönemden başlamak üzere gebeliğin seyri esnasında ve doğum eylemi esnasında kan şekerinin normal sınırlar içinde (60-120 arası) tutulmasıyla büyük oranda başarılı bir şekilde önlenebilmektedir

Bu nedenle diabeti olan anne adayı gebe kalmayı planladığı dönemden gebe kalana kadar, gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır

Diabetli gebelerde yaklaşım:

Genel yaklaşım:

Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir Göz dibi muayenesi ve nörolojik muayene yapılır Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir ve gerekirse insülin dozu tekrar ayarlanır Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır

Diabetli gebelerde anomali gelişiminin önlenmesi:

Diabeti olan anne adaylarında anomalili bebek doğurma riskini azaltmak mümkündür Bunun için anne adayının ilk gebe kaldığı günden birinci trimesterin sonuna kadar kan şekerinin normal seyretmesi sağlanır Kan şekerini kontrol etmenin en ideal yolu gebe kalmadan önce kan şekerini kontrol altına almak ve bunu sürdürmektir

Kan şekerinin son zamanlarda nasıl seyrettiğini ortaya çıkarmak mümkündür Bu amaçla gebeliğin mümkün olan en erken döneminde kanda glikozillenmiş hemoglobin değeri (HbA1C) ya da fruktozamin saptanır Bu iki inceleme aylar öncesine ait kan şekeri yüksekliklerini yansıtır Değerin yüksek çıkması uzun zamandan beri kan şekerinin yüksek seyrettiğini gösterir Ancak bu değerin yüksek olması kesin bir tahliye nedeni değildir Bu durumda bebekte anomali ortaya çıkmış olma riski yüksek olduğundan bebekte daha ayrıntılı inceleme yöntemleriyle anomali araştırılır

Diabetli gebelerde bebekte anomali aranması:

Tüm diabetik anne adaylarında ve özellikle de glikozillenmiş hemoglobin değeri yüksek bulunan anne adaylarında bebek ayrıntılı anomali testlerine tabi tutulur Normal seyreden gebeliklerde tek başına yeterli olan üçlü test incelemesine ek olarak bu gebelerde 18 gebelik haftasında II düzey ultrason (daha ayrıntılı ultrason incelemesi) ve 20 gebelik haftasında fetal ekokardiografi yapılır

Üçlü test 16 gebelik haftasında uygulanır ve özellikle Down sendromu ("mongol çocuk") ve nöral tüp defekti (anensefali, spina bifida gibi durumlar) riskini belirler

II düzey ultrason ise normal ultrasondan daha iyi çözünürlüğe sahip olan ve deneyimli kişilerce uygulandığında bebeğin "tepeden tırnağa" ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak veren bir ultrasondur

Fetal ekokardiografi de yine ultrason prensibiyle çalışan ve deneyimli kişilerce uygulanan bir testtir Bunda da kalp ve ana damarların anomali açısından ayrıntılı olarak taranır

Bu testlerden birinde bir anormallik bulunması durumunda amniosentez ya da kordosentez gerekebilir

Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi:

Diabetli gebe tüm gebeliği boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, diyetine uymalı ve insülin tedavisini sıkı bir şekilde uygulamalıdır Doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmesi çok önemlidir Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması gerekebilir Gözler ve böbrekler başta olmak üzere tüm organlar belli aralıklarla gözden geçirilir

Kontroller esnasında bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı), gelişme geriliği gibi durumlar aranır Preeklampsi belirtileri aranır ve preeklampsi gelişmesi durumunda gerekli önlemler alınır

Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 32 hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır

Uzun zaman kontrolsüz kalan ya da preeklampsi gelişen gebelerde bu testlere 28gebelik haftasında başlanır

Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir

Diabetli anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36 haftada) hastaneye yatırılarak izlenir Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar doz ayarlaması yapılır Polihidramnios, iribebek, İUGG ya da preeklampsi gelişen gebeler tanı konduğu andan itibaren hastaneye yatırılarak izlenirler

Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir

Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi:

Fetal distres dışındaki bir nedenle 39 haftadan önce doğumun gerçekleştirilmesi gerekirse amniosentez ile elde edilen amnios sıvısında akciğer olgunlaşma testleri yapılır ve sonuca ve gebenin durumuna göre doğum gerçekleştirilir ya da bir süre daha beklenir

39 bazen de 40 gebelik haftasını dolduran gebede doğum eylemi henüz başlamamışsa doğumu gerçekleştirme girişimleri başlatılır

İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse diabetik anne adayı normal doğum yapabilir

Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir

Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır

Doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından annenin insülin dozları tekrar ayarlanır

GESTASYONEL (gebeliğe bağlı) DİABET

Tanım:

Daha önceden diabeti olmayan bir gebede ikinci trimester ve sonrasındaki bir zamanda diabet ortaya çıkmasına gestasyonel diabet adı verilir

Gebelikte fetusun gelişmesini sağlamaya yönelik olarak glikoz metabolizmasında önemli değişiklikler meydana gelir Plasentadan salgılanan HPL (Human placental lactogen) adlı hormon gebelikte fetusa yeterince glikoz gitmesini sağlamak amacıyla insülinin kan şekerini düşürücü etkisini frenler Böylece gebelikte doğal bir hiperglisemi eğilimi ortaya çıkar Bu eğilim bazen patolojik boyutlara ulaşabilir Özellikle HPL'nin en etkili olduğu 24 gebelik haftasından itibaren anne adayı diabetik hale gelebilir

Gestasyonel diabet kimlerde görülür?

Gestasyonel diabet tüm gebelerin yaklaşık %5'inde ortaya çıkar Gebelikle beraber görülen şeker hastalıklarının %90'ı gestasyonel diabet özelliklerini taşır

Gestasyonel diabet gelişme riskinin yüksek olduğu gebeler:

Daha önce ölü doğum yapmış , anomalili bebek doğurmuş, iri bebek (4000 gram üzerinde) doğurmuş; birden fazla sayıda düşük yapmış olan;

daha önceki gebeliğinde gestasyonel diabet geçirmiş olan;

gebelik öncesi kilosu normalden fazla olan;

yaşı ileri olan (35 yaş ve üzeri);

birinci derece akrabalarından birinde diabet olan;

tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu ya da mantar enfeksiyonu olan anne adaylarında mevcut gebelikte gestasyonel diabet gelişme riski artar

Mevcut gebeliğinde bebeği gebelik haftasına göre daha iri olan;

gebelik esnasında fazla kilo alışı preeklampsiye bağlı olmayan;

nedeni açıklanamayan polihidramnios (amnios sıvısının artması) saptanan;

bebeği beklenmedik bir şekilde ölen;

idrarda glikoz çıkışı saptanan ya da diabet belirtileri gösteren (çok yemek yeme ve su içme, bol idrar yapma gibi) gebelerde de gestasyonel diabet mevcut olabilir ya da gebeliğin kalan kısmında gelişebilir

Gestasyonel diabet tanısı nasıl konur?

Gebelikte şeker hastalığı tarama testi (PPG):

Gestasyonel diabet tanısı konan gebelerin yarısında yukarıda bahsedilen risk faktörlerinden hiçbiri bulunmaz Bu nedenle hiç bir şikayeti olmasa bile tüm gebeler 24-28 gebelik haftalarında yani HPL hormonunun kanda en yüksek seviyelere ulaştığı ve diabet gelişme riskinin en yüksek olduğu dönemde şeker hastalığı tarama testine tabi tutulurlar

Postprandial glikoz (gıda alımı sonrası glikoz) (PPG) testinde 12 saatlik açlık süresinden sonra damardan alınan kanda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 50 gr saf glikoz içilmesinden bir saat sonra tokluk kan şekeri ölçülür Testte bozukluk çıkması mutlaka diabet olduğunu göstermez Oral glikoz tolerans testi (şeker yükleme testi) (OGTT) uygulanarak kesin tanı konur PPG'de bozukluk çıkan gebelerin ancak %15'lik kısmında gestasyonel diabet saptanır

Gebelikte şeker hastalığı tanı testi (Şeker yükleme testi) (OGTT):

Yine 12 saatlik bir açlık süresi sonunda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 100 gram glikozun içilmesinden bir, iki ve üç saat sonra damardan kan alınarak tokluk kan şekeri ölçümü yapılır Bu dört ölçümden iki ya da daha fazlasının yüksek çıkması durumunda gestasyonel diabet tanısı kesinleşir

Ölçümlerden yanlızca biri patolojik çıkan anne adayları yakın takibe alınır Bu anne adaylarında belli bir süre sonra OGTT tekrarlanır

Gestasyonel diabet gelişme riski yüksek olan anne adaylarında tanı için şeker tarama testi (PPG) değil, direkt olarak şeker yükleme testi (OGTT) yapılır Test normal çıksa bile 32-34 gebelik haftaları arasında tekrarlanır

Gestasyonel diabetin yarattığı tehlikeler nelerdir?

Gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra tedavi ya diyetle ya da insülin kullanılarak yapılır Tablet şeklindeki şeker düşürücü ilaçlar gebelikte kullanılmazlar

Özellikle insülinle tedavisi gereken gestasyonel diabetli hastalarda istenmeyen durumların ortaya çıkma riski yanlızca diyetle kontrol altına alınabilen gestasyonel diyabete göre belirgin şekilde yüksektir Ancak diyetle kontrol altına alınan gebelerin %10'luk bir kısmında antenatal kontrollerin birinde diyete uyamama ya da diyetin yetersiz gelmesi nedeniyle insülin tedavisi başlamak gerekebilir

Anne adayı için varolan tehlikeler:

Gestasyonel diabette Tip I diabetin aksine ketoasidoz ("şeker koması") daha az görülür

Gestasyonel diabet uygun bir şekilde kontrol altına alınmazsa piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların ortaya çıkma olasılığı artar Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir

Gestasyonel diabette ve özellikle de diyet ile kontrol altına alınabilen tipinde preeklampsi gelişme riski normal gebeliklerle eşittir

Bebek için varolan tehlikeler:

Gestasyonel diabet organ gelişimi tamamlandıktan sonra ortaya çıkan bir durum olduğundan bu anne adaylarının bebeklerinde anomali ortaya çıkma riski normal gebeliklerle eşittir

Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır Bu risk özellikle insülinle kontrol altına alınmaya çalışılan gestasyonel diabetli gebelerde veya kontrolü aksatan gebelerde daha yüksektir

Kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınamayan gestasyonel diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir

Gestasyonel diabetlilerin, özellikle de kan şekeri diyetle kontrol altına alınabilen anne adaylarının bebeklerinin akciğer olgunlaşmasının normal gebelere göre daha geç olduğuna dair bir bilimsel veri yoktur

Kontrol edilmemiş gestasyonel diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır

Gebelik öncesinden varolan diabette olduğu gibi gestasyonel diabette de doğum eylemi esnasında bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir Bu gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir

İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir

Bebek doğduktan sonra da özellikle doğum eyleminin hemen öncesinde ya da doğum eylemi esnasında kan şekeri yüksek seyreden annelerin bebeklerinde başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir

Tüm bu sayılanlar gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra diyet ya da gerektiği durumlarda insülin kullanılarak kan şekerinin etkili bir şekilde kontrol altına alındığı durumlarda daha az sıklıkla ortaya çıkar

Bu nedenle gestasyonel diabeti olan anne adayı tanı konduktan sonra tüm gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır

Gestasyonel diabetlilerde yaklaşım:

Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi:

Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek diyetin ve/veya insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir Gerekli durumlarda tek başına diyet tedavisinden vazgeçilerek diyet+insülin tedavisine geçilir İnsülin tedavisi yetersiz geldiği görülen gebelerin insülin dozları tekrar ayarlanır Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır

Gestasyonel diabeti olan anne adayı gebelik boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, verilen diyete ve alıyorsa insülin tedavisine uymalı ve doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmelidir Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması, ya da dietin tekrar ayarlanması veya yanlızca diyet alanlarda diyete ek olarak insülin tedavisine geçilmesi gerekebilir

Kontroller esnasında ultrason incelemesiyle bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı) aranır

Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36 hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır

Diyetle kan şekeri kontrol altına alınan gebelerde fetal iyilik hali testlerine daha geç bir dönemde başlanabilir

Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir

Gestasyonel diabeti olan ve insülin kullanan anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 38 hafta) hastaneye yatırılarak izlenir Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar insülin doz ayarlaması yapılır Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir

Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi:

Gestasyonel diabetli anne adayının kan şekeri diyetle kontrol altına alınabiliyorsa doğum eyleminin kendiliğinden başlaması beklenir Normal gebeliklerde miad geçmesi durumundaki yaklaşım şeması bu gebeler için de geçerlidir

Ancak gestasyonel diabetli anne adayının kan şekerleri insülinle kontrol altında tutuluyorsa gebelik süresinin 40 haftayı geçmesine genellikle izin verilmez Bu gebelik haftasına gelinmesine rağmen doğum eylemi başlamazsa indüksiyon (suni sancı) ile doğum gerçekleştirilmeye çalışılır

İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse gestasyonel diabetli anne adayı normal doğum yapabilir

Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir

Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır

İnsülin kullanan gestasyonel diabetli annelerde doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından insülin dozları tekrar ayarlanır

Gebeliklerinde gestasyonel diabet tanısı konmuş annelere lohusalık bitiminde 75 gram glikozla OGTT (şeker yükleme testi) uygulanır Bu test normal çıksa da annenin sonraki gebeliklerinde ya da hayatının ileriki dönemlerinde şeker hastalığına yakalanma riskinin diğer insanlara göre daha fazla olduğunu






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #38
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




GEBELİK VE BESLENME

Hamile olduğunu yeni öğrenen kadınların pek çoğunda, en çok ilgi çeken konulardan birisi beslenme şeklinin nasıl olması gerektiğidir Çoğu kadın bebeğinin gelişimi için doğru ve dengeli beslenemediğini düşünür Hatta ilk aylarında kilo alamayan gebeler endişelenebilirler Aslında bu endişe çoğu zaman gereksizdir Çünkü bulantı ve kusmalar ile iştahsızlık problemleri ilk aylarda kilo almayı doğal olarak engelleyebilir

Kimi zaman hastaların eline çeşitli diyetler verilmekte ve belli beslenme programlarına zorlanmaktadırlar Bazı gebeliğin özel durumları haricinde bu tür yaklaşımların hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur Kadınları korkutarak sevmedikleri veya tolere edemedikleri gıda maddelerini tüketmeye zorlamak kabul edilebilir bir yaklaşım değildir Bu tür diyetler ancak konunun uzmanı diyetisyenler tarafından hastanın durumu göz önüne alınarak, doktorunun önerileri doğrultusunda ve kişiye özel olarak hazırlanabilir

Ancak yine unutulmamalıdır ki bebeğin büyümesi, sağlıklı olması, ruhsal, fiziksel, zihinsel yönden iyi gelişmesi annenin sağlığı ve dengeli beslenmesiyle orantılıdır

Annenin gebelik öncesi fiziksel gelişimini tamamlamış olması, besin depolarının yeterli olması ve yaşı, hem bebeğin hem de annenin sağlığını koruyacak en önemli etkenlerdir Çünkü bebek, annenin besin yedeklerinden ve gebelik boyunca tükettiklerinden kendisi için gerekeni seçip alarak, büyür beslenir

Annenin günlük yaşantısını sürdürecek yeterli enerji ve besin öğelerini alırken doğal yollardan fazladan alacağı protein, enerji, vitamin ve mineraller hem kendisi hem de doğacak bebeğin sağlıklı olmasının garantisidir

Normal bir gebelik sürecinde annenin kendi gereksinimine ek olarak tükettiklerinin bebeğe aktarılması için annenin yaklaşık 10-12 kg alması yeterlidir Bu artışı sağlayabilmek için gebelik öncesine göre bir gebe ek olarak günlük 20 gr protein, 15-20 mg demir, 500 mg kalsiyum ve ortalama 300 kalorilik enerji alması gereklidir

Gebelikte sıklıkla tüketilmesi gereken besin öğelerine göz atalım

KALSİYUM

Kalsiyum, bebeğinizin gebeliğin 8 Haftasından itibaren oluşmaya başlayan kemik ve dişlerinin gelişimi için gerekli bir mineraldir Gebelikte, normalde gerek duyduğunuz miktarın iki katı kadar kalsiyum gereklidir Çünkü gebelik boyunca diş ve kemiklerden sürekli bir kalsiyum eksilmesi olmaktadır Kalsiyum açısından zengin besinler peynir, süt, yoğurt ve yeşil yapraklı sebzelerdir Ancak süt ürünlerinin yağ açısından da zengin olduğundan dolayı yağı alınmış süt ve yoğurdu tercih etmeniz daha doğru olacaktır Brucella, tifo benzeri hastalıklardan korunabilmek için tükettiğiniz peynirin ve sütün hijyenik ve pastörize olmasına da özen gösterin

PROTEİNLER

Gebelikte artan protein gereksinimi karşılamak için kırmızı ve beyaz et, süt ve süt ürünleri, yumurta, balık, kuru baklagiller(fasulye, mercimek, barbunya) gibi proteinden zengin besinler önerilir Proteinler, hayvansal ve bitkisel proteinler olarak ikiye ayrılır Diyetlerde bitkisel ve hayvansal proteinler eşit oranlarda tüketilmelidir Hayvansal gıdalardaki yağ mümkün ölçüde alınarak, etin yağsız şekilde tüketilmesi önerilir Ayrıca balıkta proteinden başka bulunan omega 3- yağ asitleri de bebeğin zeka gelişimi üzerine olumlu etkili bir maddedir Balık taze ve iyi pişirilmiş olmalıdır

C VİTAMİNİ

C vitamini demirin bağırsaklardan emiliminde, vucudun hastalık etkeni mikroorganizmalara karşı immun(bağışıklık) direncinin arttırılmasında ve metabolizmamızdaki pek çok biyokimyasal süreç için gerekli bir vitamindir Gebelikte C vitamini gereksinimi metabolizmanın hızlanmasına bağlı olarak artmıştır; ancak düzenli bir şekilde beslenen gebelerde hap şeklinde vitamin alınması önerilmemektedir C vitamini portakal, limon, kırmızı ve yeşil biber, domates, çilek, greyfurt, karnıbahar, lahana, brüksel lahanası gibi pek çok taze meyve ve sebzelerde bulunur Vücutta depolanmadığı için her gün belli bir miktar alınmalıdır Uzun süre saklanan ve pişirilen besinlerde C vitamininin çoğu kaybolur Besinleri tazeyken tüketmeli, iyi yıkanmış sebzeleri çiğ ya da az haşlayarak yemelisiniz Ayrıca gebelere uzun süre beklemiş, doğal içerikli olmayan, konserve ve benzeri gıdalar da önerilmez

FOLİK ASİT

Bebeğin merkezi sinir sisteminin gelişmesi için özellikle gebeliğin ilk haftalardan itibaren folik asit alınması çok önemlidir Vücutta depolanmadığı ve gebelik süresince normalden fazlasına gerek duyulduğu için her gün alınmalıdır Taze yeşil sebzeler folik asit kaynağıdır, ancak uzun süreli pişirmeler ve uzun süre bekleyen gıdalardaki miktarını azaltır En çok ıspanak, yer fıstığı, fındık, karnıbahar, kepekli ekmekte mevcuttur Doğal gıdalar gebenin folik asit açığını tam olarak kapatamayacağından ötürü gebeliğin ilk haftalarından itibaren hap olarak dışarıdan alınması uygun olacaktır

Gebelerde folik asit eksikliğine bağlı bebeklerde nöral tüp defektleri(hidrosefali, spina bifida, anensefali) adı altında toplanan bir takım anormalliklerin ortaya çıkabileceği gösterilmiştir Ayrıca bu gebelerde preeklampsinin (gebelik zehirlenmesi) daha sık geliştiği gözlenmiştir Daha önceden folik asit eksikliği saptanmış veya nöral tüp defekt anomalili bebek doğurmuş kadınlar, gebe kalmayı düşündükleri tarihin en az 3 ay öncesinden itibaren folik asit alımına başlamalıdırlar

LİFLİ GIDALAR (Posalı gıdalar)

Günlük beslenmenizin büyük bir bölümünü oluşturması gereken lifli (posalı) yiyecekler, gebelikte sık görülen kabızlığın ve bağırsak tembelliğinin önlenmesinde çok yararlıdır Genellikle tüm sebze ve meyveler lif açısından zengindir Her gün bolca yiyebilirsiniz Kepekli besinler de lif içerir, ancak diğer bazı besinlerin bağırsaklardan emilimini azalttığından aşırı tüketilmemelidir Lifli gıdalar en sık olarak kepekli ekmek, yulaf ezmesi, barbunya, kepekli makarnalar, kayısı, kuru üzüm, bezelye, pırasa, esmer pirinç, ahududu, kuruyemişte bol miktarda vardır

GEBELİKTE SIVI ALIMI

Gebelik süresince bol miktarda su ve sıvı alımı sizin ve gebeliğiniz açısından son derecede yararlıdır Özellikle bol su tüketimi idrar yolu enfeksiyonu, oligohidramnios(bebeğin amnion sıvısının normalden az oluşu), erken doğum eylemi, solunum yolu enfeksiyonları, kabızlık, ishal gibi pek çok durumda koruyucu veya tedavi edici olabilir

Gebelikte çay, kahve, kolalı içecekler ve kakao önerilmez Çay içerdiği ‘tein’ maddesiyle demir eksikliğine yol açarken, diğer maddeler ‘kafein’ içerdiğinden ötürü bebek üzerine olumsuz etkide olabileceğinden dolayı önerilmemektedir Maden suyu (soda) içilmesinin ise hiçbir olumsuz etkisi yoktur Yine tamamen doğal ve katkı maddeleri içermeyen bitki çayları da gebelikte içilebilir

Alkol, gebelikte kullanıldığında bebekte ‘fetal alkol sendromu’ olarak tanımlanıp, zeka geriliği ve bir takım yapısal anormalliklerle kendini gösteren problemlere yol açtığından ötürü kesinlikle zararlıdır

Gebelikte gereksiz kalori tüketimini de kısıtlamak gereklidir Unutulmamalıdır ki, önemli olan annenin karnının yağ bağlaması değil içerideki bebeğin sağlıklı ve uygun gelişimidir Bu yüzden kek, bisküvi, reçel ve meşrubat gibi temel besin öğelerinden yoksun şekerli yiyecek-içeceklerden mümkün olduğunca kaçınmak gereklidir Ayrıca yağlı kızartmalar yerine haşlama türü gıdalar tercih edilmelidir Aşırı tuzdan da kaçınmak uygundur Özellikle son aylarda aşırı tuzlu yeme ile vucütta ödem artabilir, tansiyon yükselebilir ve kendinizi daha rahatsız hissedebilirsiniz

Hangi besin kaynakları ne işe yarar?

Et, yumurta, kurubaklagiller: Beyin, kas, kemik ve dişlerin gelişimi ve kan yapımında görevlidir Protein ve demir gereksinimini karşılarlar

Süt ve süt ürünleri: Kemik, diş gelişimi ve büyüme ile görevlidirler Protein ve kalsiyum kaynağıdırlar

Sebze ve meyveler: Büyüme ve gelişme için vitamin ve mineralleri sağlarlar

Tahıllar: Kalori ve B grubu vitaminleri içerdiklerinden büyüme ve gelişmeye için önemlidirler

Yağ ve şekerler : Sadece enerji içerirler ve enerji açığını kapatırlar

Yeterli ve dengeli beslenmede dikkatli bir şekilde tüketmek zorunda olduğumuz bu besin gruplarını gebelikte de aynı özenle tüketmeliyiz ki sağlıklı yaşayabilmek için doğru beslenme alışkanlıklarını kazanabilelim

“Gebelik diyet yapmak için uygun bir zaman değildir”

Yaş, boy ve hareket durumumuza göre uygun ağırlıkta gebeliğe başlanmalıdır Çok kilolu bir gebeyi zayıflatmak gebelik sürecinde doğru değildir, kilosunu korumaya çalışmak ve özellikle dördüncü aydan sonra kalori kısıtlamasına gitmemek gerekir Beslenmede yüksek kalorili yiyeceklerin fazlaca almasına engel olmak, ancak gebelik için gerekli temel besin ögelerini alarak gereksinmeleri karşılamak esastır

Ergenlik çağında olan veya yaşantısı gereği çok hareketli gebelerde ise mutlaka olması gereken, kilonun korunması ve ek olarak gebelik için artan gereksinimin karşılanmasıdır

Gebelikte ağırlığın takibi çok önemlidir İlk üç ayda 0,5-1 kg, sonraki aylarda ise ortalama 15-20 kg, ağırlık kazanması uygundur

Çok zayıf gebelerde, yetersiz ve dengesiz beslenenlerde düşük ağırlıklı doğum, erken doğum, ölü doğum, zihinsel ve bedensel özürlü doğumlar görülebilir Annede anemi (kansızlık), kemik ve diş kayıpları, preeklampsi, vücutta su tutulması (ödem), iş gücü kaybı, halsizlik görülme oranı yüksektir

Çok kilolu gebelerde ise hipertansiyon, şeker hastalığı, doğum güçlükleri gibi problemler görülebilir Bu nedenle anne adaylarının gebelik öncesi kontrolleri yapılması, gebe kaldıktan sonra her ay beslenme ve kilo izlenmesinin yapılması gerekmektedir

BESLENME İÇİN İPUÇLARI

• Öğünleriniz sık ve az az porsiyonlar halinde olmalıdır Ne uzun süre aç kalın, ne de yediğinizde tıka basa midenizi doldurun

• Aldığınız gıdaların taze olmasına dikkat edin Konserve, beklemiş gıdalar ve içinde katkı maddeleri bulunarak saklanan gıdalar yerine taze ve doğal maddeleri tüketmeye özen gösterin

• Yediğiniz gıdalarda “çeşitliliğe” önem verin Bu şekilde pek çok vitamin ve minerali almanız mümkün olacaktır

• Aşırı yağlı, tatlı, baharatlı ve kalorili gıdalar yerine protein ve karbonhidrattan zengin, yağ oranı düşük besin öğelerine yönelin Unutmayın ki önemli olan sizin kilo almanız değil bebeğin içeride yeterli şekilde beslenebilmesidir Preeklampsi durumu veya riski varsa protein alımınızı arttırmanız gerekebilir veya gebeliğe bağlı şeker hastalığı(gestasyonel diabet) söz konusu ise diyetisyeninizin önereceği şekilde kalori kısıtlamasına gitmeniz gerekebilir

• Gebelikte dışarıdan hap olarak alınması gereken iki madde folik asit ve demirdir Dengeli beslenebilen bir gebede bunlar harici vitamin veya mineral alımı gereksizdir Piyasada pek çok multivitamin adı verilen ve içinde pek çok vitamin ve mineralleri barındıran ilaçlar vardır Bunlar çoğu hekim tarafından reçete de edilmektedir Ancak son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar; gebelikte dışarıdan hap olarak alınan A, C, E vitaminleri ile magnezyum, kalsiyum, çinko, selenyum, bakır, flor gibi eser elementlerin gebelik üzerine her hangi bir olumlu etkilerinin olmadığını göstermiştir Eğer gebeliğe bağlı bacak kramplarınız oluyorsa Magnezyum, preeklampsi riskiniz varsa Kalsiyum’u ilave olarak doktorunuz size reçete edebilir

Sentetik multivitamin hapları dengeli beslenemeyen gebelerde destekleyici olarak verilebilse de doğal gıdaların hiçbir zaman yerini tutmayacaktır

• Gebeliğin ilk aylarında yapılan “Toxoplasma testleri” sonucunda vücudunuz bu parazitle önceden hiç karşılaşmamışsa bazı önlemleri almanız şarttır Özellikle kedi ve köpek dışkılarıyla bulaşan bu rahatsızlık gebelik döneminde ortaya çıkarsa bebekte ölümcül veya sakatlıklara yol açan problemlere neden olabilir Toxoplasma özellikle iyi yıkanmamış sebze ve meyveler ile iyi pişmemiş çiğ etlerden geçer

Toxoplasma’dan korunmak için ; ellerinizi öğün önceleri düzgün şekilde yıkayınız Sebze ve meyveleri de tüketmeden önce uzun süreli yıkayınız Evinizde kedi veya köpek besliyorsanız aşılarını ihmal etmeyin, onlara da çiğ et vermeyin ve yakın temastan kaçının Çiğ veya iyi pişmemiş et ve et ürünlerinden kaçının Toxoplasma ülkemizde özellikle çiğ etlerin yoğun olarak tüketildiği doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerinde sık olarak görülmektedir

• Beslenmede suyu asla ihmal etmeyin Günde en az 8-10 bardak su için Yaz aylarında bu miktar 15 bardağa kadar çıkılabilir Özellikle ileri aylarda kabızlık şikayeti varsa bol su içerek, kabuğu ile yenen meyveleri tüketerek, her öğünde sebze ile salataya yer vererek ve yürüyüş yaparak bu sorunun önüne geçebilirsiniz

• Günde 1-2 bardak süt içmeniz gebelikte ortaya çıkan kalsiyum kayıplarını yerine koymak içindir Süt içemiyorsanız yoğurt veya ayran tüketiniz Peynir veya çökelek de tüketebilirsiniz Süt ve süt ürünlerinin pastörize olmasına dikkat edin

• Yemeklerde iyotlu tuz kullanınız Yüksek tansiyon (hipertansiyon) varsa yemekleri az tuzlu pişirin Özellikle son aylarda olan ödemlerin azaltılması amacıyla bu dönemlerde tuzu azaltın

• Genelde sabahları yataktan kalkınca başlayan bulantılarda bir dilim peynir, bir iki grissini rahatlık sağlayabilir Özellikle gebeliğin ilk üç ayında olan bu bulantı ve kusmalardan kendinizi korumak için bu dönemde katı, kuru ve yağsız gıdaları tercih edin Mutfak kokularından ve ağır parfümlerden uzak durun Bu dönemde tuzlu kraker, patates haşlaması, leblebi ve bisküvi türü gıdaları alarak şikayetinizle baş edebilirsiniz Az ve de sık yemeyi unutmayın

• Önceden belirtildiği gibi gebelik diyet yapmak için uygun bir zaman değildir Hamilelikte belli miktarda kilo alımı şarttır Zayıf bir bünyeye sahipseniz daha fazla, kilolu bir bünyeniz varsa daha az kilo almanız uygun olacaktır Kilo durumunuzu “Vücut kitle indeksi” ile değerlendirebilirsiniz

Gebelik Döneminde Tüketilmesi Gereken Besinler ve Ölçüleri

Doğru beslenme ve gebelik durumunun özellikleri nedeniyle gereksinmelerin çeşitli yiyecek guruplarından sağlanması gerekir

Besin öğeleri vücudumuzda çeşitli görevler yaparlar Aynı görevleri yapan yiyeceklerden besin grupları oluşturulmuştur Grup seçeneklerinden birini tüketmiyorsanız bir diğerini yiyerek de doğru beslenebilirsiniz

BESİN MİKTARI

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ 2 Su Bardağı süt veya yoğurt 1 porsiyon peynir (2 dilim) veya 2 yemek kaşığı çökelek

ET ,YUMURTA, KURUBAKLAGİLLER 1 Yumurta

1 porsiyon et, balık, tavuk, hindi (60-90gm)

1 porsiyon kurubaklagil yemeği (120gm)

TAZE SEBZE VE MEYVELER 2 Porsiyon pişmiş taze sebze

3 porsiyon çiğ taze sebze

2-3 adet orta boy meyve veya taze meyve suyu

TAHILLAR 6-8 İnce dilim ekmek

1 porsiyon pilav veya makarna

1 porsiyon çorba

YAĞLAR 3-4 Silme yemek kaşığı sıvı yağ

ŞEKERLER 1-2 Tatlı kaşığı bal, reçel veya pekmez

Örnek Yemek Listesi

SABAH:

1 bardak süt,

1 yumurta,

1 dilim peynir,

1 dilim ekmek,

1 domates, 1 salatalık, maydanoz, yeşil biber, dereotu vb

ARA ÖĞÜN:

1 meyve,

1 bardak ayran,

1 ince dilim ekmek

ÖĞLE:

1 Porsiyon etli kurubaklagil yemeği

1 porsiyon pilav veya makarna

1 bardak ayran

1 porsiyon salata,

1 orta dilim ekmek,

1 adet meyve

ARA ÖĞÜN:

1 dilim ekmek,

1 dilim peynir,

domates ve salatalık,

1meyve

AKŞAM:

1 porsiyon et, balık, tavuk (sebzeli)

1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği

1 bardak ayran,

1 porsiyon salata , 1orta dilim ekmek

GECE:

1 su bardağı süt veya 1 porsiyon sütlü tatlı

1 porsiyon meyve

Kahvaltıda veya ara öğünlerde 5 zeytin, 1 tatlı kaşığı bal, pekmez, reçel tüketilebilir 1 porsiyon meyve, 1orta boy elma, portakal veya küçük bir salkım üzüm, ince bir dilim karpuz veya kavun, yarım muz veya greyfrut olabilir

“Gebelik Güzelliktir”

Gebelik anne adayı olmak, eşine ve kendine benzer bir canlıyı vücudunda taşımak çok özel ve sorumluluk isteyen bir süreçtir

“Bebeği içinde hissederek yavaş yavaş artan ağırlaşma ve değişen fiziksel görünüm anneye apayrı bir güzellik katar

İnsan yaşamında beslenmenin çok önemli ve çok özel olduğu devrelerden biri olan gebelik, anneye topluma sağlıklı bireyler kazandırma sorumluluğunu vermiştir Anne iyi ve doğru beslenmezse ölü doğum, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum, bedensel ve zihinsel özürlü doğumlar gibi tehlikelerle karşılaşabilir Kendisinde de kansızlık, tansiyon problemleri, vücutta su tutulması, yorgunluk, diş kayıpları ve kemik problemleri olabilir

Sonuç olarak; gebelik süresince bebek iyi beslensin diye fazla ve dengesiz beslenmek doğru olmadığı gibi doğum sonrası eski görünüme kolayca ulaşmak için az yemek de doğru değildir Temel prensip; içerideki bebeğin yeterince yararlanacağı doğru ve dengeli beslenmeden geçer






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #39
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Gebelik ve Hipertansiyon Preeklampsi Eklampsi

Gebeliğin hipertansif hastalıkları

Gebelikte yüksek tansiyon tehlikeli bir durumdur Yüksek tansiyon gebelikten önce var olabileceği gibi gebeliğe bağlı olarak da ortaya çıkabilir ve gebelik sonlandıktan sonra kaybolabilir

Gebeliğin hiperatansif hastalıkları preeklempsi,kronik hipertansiyon, kronik hipertansiyon üzerine binmiş preeklempsi ve geçici hipertansiyon olarak sınıflanır

Gebelikte yüksek tansiyon tehlikeli bir durumdur Yüksek tansiyon gebelikten önce var olabileceği gibi gebeliğe bağlı olarak da ortaya çıkabilir ve gebelik sonlandıktan sonra kaybolabilir

Gebeliğin hiperatansif hastalıkları preeklempsi, kronik hipertansiyon, kronik hipertansiyon üzerine binmiş preeklempsi ve geçici hipertansiyon olarak sınıflanır

Hipertansiyon diyebilmek için bazı kriterler vardır Buna göre: sistolik adı verilen büyük tansiyonda 30 mmHg’lik veya diastolik adi verilen küçük tansiyonda 15 mmHglık artış veya kan basıncının 140/90 mmHg’nın üstünde olması hipertansiyon olarak adlandırılır

Preeklempsi gebeliğin 20 haftasından sonra ortaya çıkan ve idrarda protein atımı ve/veya ödem ile birlikte görülen hipertansiyondur Preeklempside kendi içinde hafif, orta, şiddetli preklempsi ve eklempi olarak 4 sınıfa ayrılır

Preeklempsinin görülme sıklığı %10 civarında iken şiddetli preeklempsi %1 oranında saptanır En ağır formu olan eklempsi ise 1000 gebelikten birinde görülür

Hastaların üçte ikisi ilk gebeliklerini yaşamaktadırlar Daha önceden preeklempsi öyküsü olanlar, şeker hastalığı, böbrek hastalığı gibi sistemik hastalığı olanlar, çok genç ya da 35 yaşın üzerinde olanlar, çoğul gebeliği olanlar ile mol gebelik, vb gibi obstetrik problemleri olan hastalar preeklempsi açısından risk altınadır

Nedeni tam olarak bilinmediği için ileride preeklempsi gelişip gelişmeyeceğini önceden saptamak pek mümkün değildir ancak bu konuda çalışmalar devam etmektedir

Böbrek süzücü sistemindeki hasra bağlı olarak idrarla protein kaybı başlar, bu da sonuç olarak ödemi beraberinde getirir Ödem tek başına bir kriter değildir Normal gebelerin % 30 kadarında saptanabilirken %40 kadar preeklempsili kadında ödem saptanmaz

Preeklempsili bir kadında sara nöbeti şeklinde kasılmalar ve nöbetler saptanırsa bu preeklempsinin en ağır formu olan eklempsi adını alırÇoğu zaman hafif preeklempsi bir belirti vermez, turin kontroler sırasında fark edilir Ellerde ve ayaklarda şişmeler, yüzüklerin dar gelmesi en sık rastlanılan şikayetir Özellkle sabahları uyanıldığında yüzde ve göz kapaklarında şişme ilk belirti olabilir

Komplikasyonlar

Annede

Yüksek tansiyon annede kasılmalara, beyin kanamasına ve körlüğe neden olabilir Böbreklerdeki hasara bağlı olarak böbrek yetmezliği ortaya çıkabilir Karaciğer ile onu çevreleyen zar arasında kanama meydana gelebilir, bu tablo karaciğerde yırtılmaya yol açabilir Kalp yükündeki ani artışlar kalp yetmezliği ile sonuçlanabilir Akciğer ödemi tabloya eşlik edebilir Yine anne kanında pıhtılaşma bozukluğuna bağlı olarak dissemine intvavasküler koagülasyon adı verilen ölümcül tablo görülebilir

Bebekte

Bebekte ise en sık karşılaşılan sorun gelişme geriliğidir Şidetli preeklempsisi olan kadınlardan doğan bebeklerin yaklaşık %55inde gelişme geriliği saptanır Yine bu tür annelerde erken doğum daha sık görülür Bebeğin eşinin zamansız ayrılması neticesinde bebek ölümleri nadir değildir

Tedavi

İlk planda hastanın durumunun ve hastalığın derecesinin değerlendirilmesi önemlidir Bu amaçla tam bir sistemik muayene, idrar tetkiki, kan sayımı, karaciğer fonksiyon testleri, böbrek fonksiyon testleri yapılmalıdır Hafif ve orta derecede preeklempsi vakaları takip ile uygun gebelik yaşına kadar getirilebilir Eğer gebelik yaşı müsait ise doğum düşünülmelidir Şiddetli vakalarda amaç kasılmaların önlenmesidir Bu amaçla hasta hastaneye yatırılır ve değişik tedavi protokollerinden hastaya en uygun olanı başlanır Tansiyonun aniden düşürülmesi de olumsuz etkiler yaratabileceğinden antihipertansif tedavi pek tercih edilmez Bu hastalarda sıvı ya da tuz kısıtlaması gereksizdir

Hastalığı önlemek açısından risk altındaki gebelerde düşük doz aspirin tedavisi giderek popülerite kazanmaktadır Eğer gebelik öncesinden beri var olan bir kronik hipertansiyon mevcut ise bu durumda yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar kullanılabilir

Gebelikte nedeni ne olursa olsun hipertansiyon son derece ciddi ve yakın takip gerektiren bir durumdur

Gebelikte hipertansif hastalıkların en ileri formu HELLP sendromudur






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #40
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Gebelik ve Egzersiz

Kadının yaşamında en çok stres yaratan durumların başında gebelik gelir Gebelik hem psikolojik hem de fiziksel olarak kadında çok büyük değişikliklere neden olur Bu 280 günlük dönemde yapılacak egzersizler hem genel sağlık açısından hem de doğuma hazırlık açısından oldukça önemlidirGebelikte egzersize başlamak için genelde yapılanın aksine son 3 ayı beklemek gereksizdir Aslında ideali gebelik planlandığında egzersizlere de başlamaktır Bu sayede kişi kendini daha rahat hisseder ve gebelik fikrine daha kolay hazırlanabilir Gebelik esnasında yapılan düzenli egzersiz kişinin duruş bozukluklarının giderilmesine yardımcı olur, eylem ve doğum esnasında görev yapan kas gruplarını güçlendirir, gebeliğe bağlı bazı rahatsızlıkları giderir ve halsizlik, yorgunluk şikayetlerini azaltır

Gebelik esnasında 3 kas grubunun çalıştırılması önemlidir Bunlar sırt, karın ve kasık kaslarıdır

Karın kaslarının kuvvetlendirilmesi artan ağırlığın daha kolay taşınmasına yardımcı olur

Pelvis kaslarının güçlenmesi doğum esnasında vajinanın daha kolay esnemesi ve dolayısı ile ileriki dönemde rahim sarkması, idrar tutamama gibi problemlerin daha az görülmesine yardımcı olur

Sırt kaslarının güçlendirilmesi bel ağrılarını azaltır ve duruş bozukluğu olmasını engeller

Gebelikte ne tür egzersizler yapılabilir?

Geçmiş dönemlerde gebe kadınların kendilerini çok fazla yormamaları ve mümkün olduğunca istirahat etmeleri düşüncesi hakimdi Oysa egzersiz ile istirahat birbirini tamamlayan etmenlerdir ve egzersiz yorgunluk sebebi değildir Gebe bir kadının yapabileceği egzersizler kişinin gebelik öncesi genel sağlık durumuna ve aktivitesine bağlıdır Gebelikte bazı sprolar şu şekildedir

Yürüyüş: Gebelik öncesi spor yapmayanlarda yürüyüş iyi bir başlangıç şeklidir

Koşu: Gebelik süresince her an koşu yapılabilir Çok fazla terlememek ve yeterli miktarda sıvı almak önemlidir Koşu esnasında çok fazla yorulmamak gerekir

Yüzme: Gebelik esnasında yapılabilecek en güzel spordur Yüzme esnasında suyun kaldırma gücü sayesinde denge mükemmel bir şekilde sağlanır ve vücuttaki pekçok kas grubu çalıştırılmış olur

Dalış: Gebelikte önerilmez

Tenis: Gebelik öncesi aktif şekilde tenis oynayanlar gebeliği tehdit eden herhangi bir anormal durum olmadıkça bu spora devam edebilirler Gebelik ilerledikçe denge sağlamak güçleşeceğinden son dönemlerde pek önerilmez

Kayak: Yüksek süratlerde düşme tehlikesi bulunduğundan gebelik esnasında gerek su kayağı gerekse kar kayağı önerilemez Ayrıca büyük oranda dengeye bağlı sporlar olduğundan gebeliğin ileri dönemlerinde sakıncalıdır

Dağcılık, trekking: Yüksek yerlerde oksijen konsatrasyonu azaldığından erken doğuma neden olabilir Düşme tehlikesi yüksektir Bu nedenle önerilmez

Öneriler

Terleme ve soğuma son derece önemlidir Egzersize yavaş yavaş başlamalı ve aynı şekilde birden bırakmak yerine yavaş yavaş sonlandırılmalıdır Asıl önemli olan düzenli olarak egzersiz yapmaktır Uzun bir süre spora ara vermek sadece yorgunluk yaratır ne gebelik ne de genel sağlık durumu açısından önem arz etmez Spor esnasında vücüdu çok fazla zorlamamak gerekir

Gerek egzersizden önce gerekse sonra bol miktarda sıvı almak gereklidir Bu vücudun su açığı yaşamasına engel olur

Ağrı

Kanama

Baygınlık hissi

Düzensiz kalp atımları

Kasık ağrısı

Yürümede güçlük

Düşme

Göz kararması

gibi durumların varlığında hemen spora son verilmeli ve hekim ile temasa geçilmelidir






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #41
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Gebelikte Grip

Sonbaharın gelmesi yanlızca sıcak yaz günlerinin ve tatilin sona erdiğini göstermekle kalmaz Sonbahar değişken hava sıcaklıkları ile birlikte aynı zamanda kış hastalıkları olan grip ve soğuk algınlığı sezonunun da habercisidir Normal zamanlarda bile çok rahatsızlık verici olan bu durum hamilelikte hem daha çok sıkıntı yaratır hem de anne adaylarının bebekleri açısından endişelenmesine neden olur

Grip ve soğuk algınlığı nedir?

Grip (bilimsel adı ile influenza) ve soğuk algınlığı birbiriyle çok sık karıştırılan ve hatta birbiri yerine kullanılan iki terim olmakla birlikte aslında birbirlerinden çok farklı iki durumu ifade ederler Her iki hastalıkta da benzer belirtiler görülmekle birlikte hem hastalığın nedeni hem de sonuçları çok farklıdır

Her iki hastalık da viruslerin neden olduğu ve üst solunum yollarını tutan hastalıklardır Grip Influenza A, B, ve C adı verilen 3 tür viruse bağlı bir hastalıkken, 200 değişik tür vürus soğuk algınlığına neden olabilir

Soğuk algınlığı

Soğuk algınlığı genelde burnu tutan bir hastalıktır ve bu hastalığa neden olan mikropların önemli bir kısmı rhinovirus adı verilen gruba dahildir Rhino Yunanca burun anlamına gelmektedir

Belirtiler genelde vürusle karsilasildiktan 2 günsonra ortaya çıkar En sık karşılaşılan yakınmalar nezle, burun tıkanıklığı ve hapşırmadır Ateş genelde görülmezken boğaz ağrısı ya da hasassiyet olabilir ancak muayenede boğazda kızarıklığa nadiren rastlanır Sinüslerde ağrı ve kulak ağrısı sık görülür

Virüsün tipine bağlı olarak gözlerde sulanma, öksürük, geniz akıntısı, iştahsızlık, halsizlik gibi yakınmalar da olaya eşlik edebilir ancak yine de sorunun merkezi burundur

İlk başta daha sıvı olan burun akıntısı birkaç gün içinde koyulaşarak kıvam değiştirebilir ve rengi sarı-yeşile dönebilir

Belirtiler 7-10 gün içinde azalarak kendiliğinen kaybolur

Grip

Influenza viruslerinin neden olduğu grip hastalığı ise her yıl yaygın salgınlara neden olabilen ciddi bir hastalıktır Geçtiğimiz yüzyılın başında meydana gelen ve tüm dünyayı etkileyen grip salgını 20 milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuştur

Amerikan Hastalık Kontrol Merkezinin verilerine göre her yıl nüfusun %10-20'si gibe yakalanmakta ve ortalama 114000 kişi grip nedeni ile hastanede tedavi edilmek zorunda kalmakta ve 20000'den fazla kişi hayatını kaybetmektedir Hayatını kaybeden hastaların önemli bir kısmı ya ciddi sağlı sorunu olan kronik hastalar, ya da ileri yaştaki düşkün kişilerdir Bu nedenle grip çok ciddi bir hastalıktır

Hastalığa neden olan virüs çok sık aralıklarla form değiştirdiği için yaygın salgınlara neden olur Daha seyrek aralıklarla ise virüsün yapısında büyük değişimler meydana gelir ve tüm dünyayı etkileyen salgınlar görülür

Hastalık genelde vücut sıcaklığında yükselme yani ateş ile başlar Yüzde kızarıklık ve halsizlik tabloya eşlik eder Bazı kişilerde başdönmesi, bulantı ve kusma görülebilir Ateş genelde 2-3 gün devam ederken nadiren 5 güne kadar uzayabilir Ateşten sonra genel vücut bulguları ortaya çıkar ve solunum sistemi yakınmaları artar En önemli bulgulardan birisi kuru öksürüktür Bununla birlikte boğaz ağrısı, boğazda kızarıklık, soğuk algınlığı belirtileri, yaygın ks ve eklem ağrıları sık görülür

Grip virüsü solunum sistemi içinde burun, boğaz, soluk borusu hatta akciğerlere bile yerleşebilir ve zaatürreye neden olabilir Soğuk algınlığına neden olan virüslerden farklı olarak solunum sistemini döşeyen epitel tabakasına zarar vererek bakterilerin de olaya karışmasına neden olabilir

Öksürük dışındaki belirtiler genelde 1 hafta içinde kendiliğinden kaybolurken öksürük birkaçhafta daha devam edebilir

Bulaşma yolları

Her iki hastalık da damlacık enfeksiyonu şeklinde havadan bulaşır Virüsü taşıyan kişi hapşırdığında milyonlarca virus havaya karışır ve kişinin göz, burun ve ağızından girerek enfeksiyona neden olur Virüsu alan kişi bundan sonraki ilk 2 gün civarında en fazla bulaştırıcılığa sahiptir Yani belirtilerin ilk görüldüğü dönem bulaşıcılığın da en fazla olduğu dönemdir

Öte yandan eller de bulaşmada rol oynayabilir Hasta olan bir kişi eli ile burnunu sildikten sonra örneğin bir başkası ile el sıkıştığında ve elini sıktığı kişi daha sonra gözünü kaşıdığında hastalığı alabilir

Grip ve soğuk algınlığı arasındaki farklar nelerdir?

Bu iki hastalığın ayrımını yapmak her zaman kolay değildir ancak kural olmamakla birlikte bazı farklılıklar yardımcı olabilir Soğuk algınlığı genelde burunu etkilerken grip tüm vücudu etkiler

Gribin belirtileri

Kas ağrısı

Kuru öksürük

Burun tıkanıklığı, soluk almada güçlük

Burun akıntısı

Ateş

Titreme

Şiddetli olabilen baş ağrısı

İştahsızlık

Halsizlik

Yorgunluk

Soğuk algınlığının belirtileri

Burun akıntısı

Hapşırma

Öksürük

Hafif başağrısı

Hafif ateş

Gözlerde sulanma

Kulak ağrısı

Her iki hastalık da kopmlikasyonlara neden olabilirken zaatürre gibi ciddi durumlar soğuk algınlığında görülmez

Grip ile soğuk algınlığı arasındaki temel farklardan birisi de gribin aşı ile önlenebilir bir hastalık olmasıdır

Hamilelik, grip ve grip aşısı

Hamilelik tek başına gribe yakalanmak için bir risk oluşturmaz Ancak hamile bir kadın gribe yakalandığında komplikasyon görülme şansı çok daha artmaktadır Aynı yaş grubundan kadınlar karşılaştırıldığında hamile olanların grip nedeni ile hastaneye yatırılarak tedavi edilme oranlarının hamile olmayanlara göre daha yüksek olduğu görülmektedir Hamilelik kişinin bağışıklık siteminin yanı sıra dolaşım ve solunum sisteminde de değişikliklere neden olarak komplikasyonlar açısından daha yüksek risk altında olmalarına yol açar

Öte yandan hamileliğin son dönemlerinde gribe yakalanan bir anne adayının doğum sonrası hastalığını bebeğine geçirme şansı fazladır

Grip aşısı canlı virüs içermeyen ve hamilelikte kullanılabilen güvenli bir aşıdır Amerikan jinekolog ve Obstetrisyenler birliği (ACOG) 2000 yılıaralık ayında yayınladığı görüşünde salgın mevsiminde hamileliğinin ikinci ya da üçün trimesterinda olan kadınlara grip aşısı olmaları önermektedir

Yine aynı bildiride şeker hastalığı, astım, hipertansiyon gibi yüksek risk durumlarının varlığında gebelik yaşına bakılmaksızın grip aşısı yapılması önerilmektedir Bu gibi yüksek risk faktörleri olmayan kadınlarda ise aşının ilk trimester sonunda yapılması önerilmektedir

Bununla birlikte aşı sonrası annede gelişen antikorlar bir miktar bebeğe de geçerek yaşamının ilk aylarında onu da gribe karşı koruyacaktır

Grip mevsimi genelde Kasım-Nisan aylarını kapsar Hastalık en fazla Aralık ile Mart başına kadar olan dönemde görülür Salgın başladığında genelde ilk 3 hafta en etkili olduğu dönemdir hastalanan kişi sayısı sonraki 3-4 haftada giderek azalır Aşı için en ideal dönem Ekim ayı ile Kasım ayı ortasına kadar olan zaman aralığıdır Aşı sonrası antikor üretilmesi ve koruyuculuğun başlaması için 1-2 haftaya gerek vardır Grip aşısının koruyuculuğu %70-90 arasında değişmektedir

Grip aşısı gebelikte ve emzirme döneminde güvenli olarak kabul edilmektedir

Grip aşısının olası yan etkileri şunlardır:

Enjeksiyon alanında lokal hassasiyet ve şişlik (%10-64 olguda)

Hafif ateş ve halsizlik

Nadiren alerjik reakisyon

Grip aşısı gribe neden olmaz Aşı sonrası ilk 2 hafta içinde görülen üst solunum yolları enfeksiyonları tamamen tesadüfüdir ve aşı ile bir ilgisi yoktur

Öte yandan aşı hazırlanırken yumurta kullanıldığı için yumurta alerjisi olanlarda grip aşısı kontraendikedir ve yapılmamalıdır

Tedavi

Ne yazik ki her iki hastalık için de etkili bir tedavi yoktur Hiçbir ilaç ya da uygulama hastalığın süresini kısaltmaz Eskiler soğuk algınlığı ilaç ile 7 günde ilaçsı 1 haftada geçer derler Ancak yakınmaların daha hafif ve daha az rahatsızlık verecek şekilde atlatılmasına yardımcı olabilecek destek tedavileri uygulanmalıdır

Amerika Birleşik Devletlerinde Influenza virüsüne karşı ilaçlar bulunmaktadır Ancak bu ilaçların etkili olabilmesi için hastalık belirtileri başladıktan sonraki ilk 48 saat içinde alınması gereklidir Hamilelikte C kategorisine giren bu ilaçlar ancak anne adayı ciddi risk altındaysa kullanılmalıdır

Grip ya da soğuk algınlığı sırasında destekleyici tedavi ve yapılması gerekenler şunlardır:

Her iki hastalık da virüslerin neden olduğu hastalıklardır Antibiyotikler virüsler üzerinde etkili değildir bu nedenle ikincil bir bakteriyel enfeksiyon olmadığı sürece antibiyotik kullanılmamalıdır

Tedaviden çok hastalığa yakalanmamak daha önemlidir Bu nedenle salgın dönemlerinde kapalı yerlerde fazla uzun kalmamak ve elleri sık sık yıkamak koruyucu olabilir

En iyi ve en etkili destek tedavisi istirahattir Eğer mümkünse yatak istirahati yapılmalıdır

Yatarken başınızı yukarıda tutmak (2 yada daha fazla sayıda yastık ile yatmak) geniz akıntısının vereceği rahatsızlığı azaltacaktır

Bulunulan ortamın yeteri kadar sıcak olmasına ve iyi havalandırılmasına dikkat edilmelidir

Havanın kuruması engellenmeli, nemli olması sağlanmalıdır

Yeteri kadar sıvı alımı son derece önemlidir

Hastalık dönemlerinde beslenmeye dikkat etmeli, iştahsızlık varsa enerji ihtiyacını gidermek için karbonhidrattan zengin diet uygulanmalıdır

Boğaz ağrısını gidermek için pastil kullanılabilir

Burun tıkanıklığı için tuzlu su ya da okyanus suyu vb kullanılabilir

Ağrı ve ateşi gidermek için parasetamol alınabilir

Yakınmalar düzeldiğinde hemen normal aktiviteye dönülmemeli, tam bir iyileşme için bir süre daha dinlenmeye devam edilmelidir

Aşağıdaki durumlarda mutlaka doktorunuza başvurmalısınız

Yüksek risk grubundaysanız

Ateşiniz 385 derecenin üzerine çıkarsa ve birkaç gün içinde düşmezse

Soluk alıp vermede güçlük olursa

Göğüs ağrısı ortaya çıkarsa

Şiddetli kulak ağısı, kulaktan akıntı ve kanama olursa

Döküntü ve kızarıklık ortaya çıkarsa

Ense sertliği ortaya çıkarsa

Birkaç gün içinde düzelemediğinizi ve ciddi derecede hasta olduğunuzu düşünüyorsanız







RE: Kadın Hastalıkları ve Doğum (Geniş bilgi) frmacil beşinci 5 sayfa RE: Kadın Hastalıkları ve Doğum (Geniş bilgi)

Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #42
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Gebelikte Sitomegalovirus CMV enfeksiyonları

Sitomegalovirüs (Cytomegalovirus, CMV) herpes ailesinden bir virüstür Bu aileye dahil olan diğer virüsler uçuğa neden olan herpes simplleks virüsü ile su çiçeğine neden olan virüstür

Tüm coğrafi bölgelerde bulunan bu virüsün neden olduğu enfeksiyon en sık karşılaşılan enfeksiyonlardan birisidir Amerika Birleşik Devletlerinden her 100 kişiden 50 ile 85'inin 40 yaşına gelinceye kadar bu virüsle temas edip enfekte olduğu tahmin edilmektedir

CMV aynı zamanda anneden karnındaki bebeğe bulaşan enfeksiyonlar arasında da en sık karşılaşılanlardan birisidir Amerika Birleşik Devletlerinde doğan her 100 bebekten 1'inde CMV enfeksiyonu görüldüğü ve CMV'nin en sık karşılaşılan konjenital enfeksiyon olduğu kabul edilmektedir

Gelişmekte olan ülkelerde ve düşük sosyoekonomik düzeye sahip toplumlarda daha sık görülür

CMV enfeksiyonları primer (ilk kez geçirilen) ya da rekürren (tekrarlayan) enfeksiyonlar şeklinde görülebilir

Kişi enfeksiyona yakalanıp akut dönemi atlattıktan sonra tüm herpes grubunda olduğu gibi virüs vücutta herhangi bir bölgede yerleşir ve yıllarca sessiz kalır Buna karşılık hastalığın tekrarlaması son derece nadirdir ve genellikle ilaç kullanımı ya da sistemik hastalık nedeni ile (AIDS gibi) bağışıklık sisteminin ileri derecede baskılandığı durumlarda yeniden aktive olur İnsanların büyük kısmında sorun yaratmadığı için CMV enfeksiyonları önemli hastalıklar grubuna dahil edilmez

Öte yandan hastalığın ciddi etkiler ortaya koyabileceği bazı risk grupları vardır Bunlar:

Annesinde aktif enfeksiyon olan doğmamış bebekler

Çocukların yoğun olarak bulunduğu kreş, okul gibi yerlerde çalışan kadınlar

Organ nakil hastaları ya da AIDS hastaları gibi bağışıklık sisteminin ileri derecede baskılandığı kişiler

Bulaşma yolları

CMV enfeksiyonları çocuklar da dahil olmak üzere her yaştan kişiyi etkileyebilir Genelde çocuklardan yetişkinlere bulaşan bu virüs idrar, tükrük, gözyaşı, semen ve süt gibi vücut sıvılarında da bulunduğundan direkt temas yolu ile yayılır Semende ve vajinal sıvılarda da bulunduğundan cinsel ilişki ile de bulaşması olasıdır Çok nadiren kan nakli sırasında da bulaşma gerçekleşebilir Önemli bulaşma yollarından biri de hamile bir kadından karnındaki bebeğe bulaşmasıdır

Enfeksiyon geçirildikten sonra bağışıklık cevabı oluşur ancak bu cevap tam bir cevap değildir ve suçiçeği, kabakulak gibi diğer pek virüs enfeksiyonundan farklı olarak birkez enfeksiyonu geçirmek yeniden geçirilmeyeceği garantisini vermez Ancak burada farklı olarak aynı virüsle yeniden karşılaşıldığında yeni bir enfeksiyon olmaz Kişide var olan ve sessiz (latent) bekleyen enfeksiyon aktif hale gelebilir

Bulaşmada temel yol vücut sıvıları ile direkt temastır Bu temas ile alınan virus ağız ya da burun mukozasına girer ise hastalık bulaşır Bu nedenle enfekte olduğundan şüphe edilen kişilerin vücut sıvıları ile temas ettikten sonra elleri yıkamak bulaşmayı büyük ölçüde önler Örneğin bir çocuğun alt bezini değiştirdikten sonra elleri iyice yıkamak çok etkili bir korunma yöntemidir

Belirtileri

CMV enfeksiyonları genelde herhangi özgün bir belirti vermeden geçirilir Çoğu zaman kişi herhangi bir enfeksiyon geçirdiğini anlamaz En sık karşılaşılan yakınmalar üst solunum yolu enfeksiyonlarına benzer Boğaz ağrısı, hafif ateş, yaygın kas ve eklem ağrısı ile halsizliktir AIDS gibi bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde ise görme bozukluğu gibi ciddi etkiler ortaya çıkabilir

Tanı

CMV tanısı kanda yapılan serolojik testler ile konur Kanda CMV'ye karşı oluşmuş antikorların varlığı aranır Akut aktif enfeksiyonu düşündüren antikorların varlığında ise seri incelemeler yapılarak artış olup olmadığı incelenir Kanda immmunglobulin G (IgG) varlığı ise daha önceden virüs ile karşılaşıldığı ve bağışıklık oluştuğu anlamına gelir Ancak bu değerlerdeki 4 katlık artış da enfeksiyon tanısı koydurur

Gebelikte primer CMV enfeksiyonu

Anne adayında primer CMV enfeksiyonunun görülme olasılığı %04-07 arasındadır Anneden bebeğe geçiş ise değişik çalışmalarda %24-75 arasında olup ortalama %40 olarak kabul edilmektedir Hamilelik sırasında enfekte olan fetuslarda konjenital CMV enfeksiyonu varlığından söz edilir

Enfekte olan %40 bebeğin sadece %10'unda konjenital CMV enfeksiyonuna bağlı belirtiler ortaya çıkar Bir başka deyişle hamilelikleri sırasında primer CMV enfeksiyonu geçiren her 100 anne adayından sadece 4'ünün bebeğinde problem görülürken 36'sında doğum anında sorun yaşanmaz

Etkilenmiş yenidoğanda genel bir enfeksiyon vardır En sık etkilenen organlar beyin, gözler, karaciğer, dalak, kan ve deridir Beyinde kalsifikasyonlar, kafanın normalden küçük olması (mikrosefali), karaciğer ve dalakta büyüme sık karşılaşılan bulgulardır Bu bebekler destekleyici tedavilerle yaşamlarını sürdürürler ancak %80-90'ında yaşamlarının ilk yılları içinde uzun dönem etkiler ortaya çıkar

Uzun dönem etkileri arasında ise işitme kaybı, zeka geriliği, gelişme geriliği ve görme bozuklukları sayılabilir

Doğum sırasında bulguların görülmediği %90 bebeğin (yukarıdaki örnekteki 36 bebek) ise %10-15'inde uzun dönem etkiler ortaya çıkabilir

Gebelikte tekrarlayan enfeksiyon

Gebelikte tekrarlayan CMV enfeksiyonu görülme olasılığı primer enfeksiyon görülme olasılığından çok daha fazladır ve %1-14 arasında karşılaşılır Buna karşılık rekürren enfeksiyonların bebekte konjenital enfeksiyona yol açma riski çok daha düşük olup %02-2 arasında değişmektedir Buna paralel olarak konjenital CMV enfeksiyonu olan bebeklerin de sedece %1'inde bulgular ortaya çıkar Ancak primer enfeksiyonda da söz konusu olan %10-15'lik uzun dönem etki riski tekrarlayan enfeksiyonlarda da mevcuttur

Anne adayından bebeğe CMV bulaşma riski konusunda gebelik yaşının herhangi bir belirleyici değeri yoktur Ancak 20 haftadan önce olan bulaşmalarda problem ortaya çıkma riski daha yüksektir

Hamilelikte CMV'nin tedavisi var mıdır?

Ne yazık ki pekçok viral enfeksiyonda olduğu gibi hamilelik sırasında ya da diğer zamanlarda ortaya çıkan CMV enfeksiyonlarında da etkili bir tedavi seçeneği yoktur Bazı antiviral ajanlar denenmekle birlikte bu ajanların etkinliği halen tartışmalıdır

Korunma yolları

Tüm enfeksiyonlarda olduğu gibi CMV enfeksiyonlarından korunmanın da en etkili yolu uygun kişisel hijyendir Bebeğin alt bezinin değiştirilmesi gibi herhangi bir vücut sıvısı ile temas edildiğinde eller mutlaka sabun ile yıkanmadan önce ağıza ???ürülmemelidir Bu en etkili korunma yöntemidir

Özetlemek gerekirse CMV enfeksiyonları çok sık karşılaşılan enfeksiyonlar olmakla birlikte hamilelikte son derece nadir görüldüklerinden ciddi bir risk yaratmazlar Bununla birlikte virüsle ilk kez hamilelikleri sırasında karşılaşan kadınların bebeklerinde düşük de olsa potansiyel risk mevcuttur Daha önceden enfeksiyonu geçirmiş olan kadınlarda ise enfeksiyonun yeniden aktive olması durumunda bu risk ihmal edilecek kadar azalmaktadır

Gebelikten önce ya da gebelik sırasında anne adayında yapılacak olan CMV'ye yönelik antikor taramasının gerekli olup olmadığı tartışmalıdır Ancak kişisel görüşüm bu testin yapılması yönündedir Test yapılıp anne adayının daha önceden bu enfeksiyonu geçirdiği saptandığında, hamilelik sırasında yeniden enfeksiyon ortaya çıkması durumunda bunun tekrarlayan enfeksiyon olduğu anlaşılacağından bebeğin zarar görme olasılığının son derece düşük olduğu kararına ancak bu şekilde varılabilir






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #43
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Gebelikte İdrar Yolu Enfeksiyonları

İdrar yolu enfeksiyonları kadın hastalıkları ve doğum hekimlerinin çok sık karşı karşıya kaldığı hastalıklardan birisidir Jinekoloğa başvuran hastaların yaklaşık %10'unun idrar yolu enfeksiyonu sorunu olduğu tahmin edilmektedir Öte yandan tüm kadınların %15-20'si hayatlarının bir döneminde idrar yolu enfeksiyonuna yakalanırlar

Hamile kadınların ise yaklaşık %8'inde idrar yolu enfeksiyonları görülür Görülen bu enfeksiyon herhangi bir belirti vermeyen ve asemptomatik bakteriüri, mesane enfeksiyonu (sistit) ya da böbrek enfeksiyonu şeklinde olabilir

İdrar vücuttaki atık maddeleri dış dünyaya taşıyan bir madde olmasına karşın kendisi sterildir yani herhangi bir mikrop içermez Bunun nedeni böbreklerde üretilen idrarın mesaneye ve oradan da dış dünyaya atılması sırasında sağlanan mekanik temizliktir İdrar yollarının enfekte olabilmesi için mikropların bir şekilde idrar yolları içine girip burada birikmesi ve çoğalması gerekir Böyle bir durum için en uygun yol mikropların vajina yolu ile üretraya girip (mesane ile dış dünya arasındaki boru şeklindeki ve idrarın yapıldığı bölüm) buradan yukarıya mesaneye çıkması, mesanede çoğaldıktan sonra böbrekler ile mesane arasında bulunan üreter adı verilen borular yolu ile de böbreklere ulaşmasıdır Bu aşağıdan yukarıya doğru gelişen enfeksiyonlara assendan enfeksiyon adı verilir Eğer mesanede idrar varsa bu mikroplar için uygun üreme ortamı yaratır

Mikropların idrar yollarına bir başka ulaşma yolu da kan yoluyla olur Vücudun bir başka bölgesindeki enfeksiyon etkenleri kan ile böbreklere ulaşabilir ve burada ikinci bir enfeksiyona yol açabilir Ancak bu son derece nadir bir durumdur

Kadınlar anatomik yapıları nedeni ile idrar yolu enfeksiyonlarına çok daha yatkındırlar Mesane ile dış dünya arasındaki üretra adı verilen yapı kadınlarda daha kısa olduğundan mikroplar buradan kolayca ve kısa zamanda mesaneye ulaşabilirler Ancak çok su içen ve çok sık idrara çıkan kadınlarda idrar yaparken üretra içinde bulunan mikroplar da dışarıya atıldığından mekanik temizlik gerçekleşmiş olur ve böylece enfeksiyon gelişme şansı azalır

Hamilelikte neden idrar yolları enfeksiyonları daha sık görülür?

Hamile kadınlar hamile olmayanlara göre idrar yolları enfeksiyonlarına yakalanma açısından daha büyük risk altındadırlar Hamilelerde idrar yolu enfeksiyonları genelde 6 haftalarda görülmeye başlarken en sık 22-24 haftalarda ortaya çıkar

Hamilelik sırasında kadınların %90'ında böbreklerde üretilen idrarı mesaneye taşıyan üreterlerde genişleme olur ve bu genişleme doğuma kadar devam eder Salgılanan hormonlara bağlı olarak tüm düz kaslarda olduğu gibi idrar yollarındaki düz kaslarda da gevşeme olur ve bunun sonucunda idrarın akım hızında azalma meydana gelir Buna üriner staz adı verilir Yine benzer hormonal nedenler ile mesaneden üreterlere idrar geri akımı (reflü) olur

Öte yandan hamile kadınların büyük bir kısmında idrarda glukoz yani şeker bulunur Bu tamamen normal bir durum olmakla birlikte bakteriler için uygun bir üreme zemini hazırlar Ayrıca gebelik sırasında idrarın konsantrasyonu yani yoğunluğu artar İdrardaki östrojen ve progesteron hormonu da eklendiğinde idrar yollarının bakteriler ile mücadele etme gücü azalır

Bakteriyoloji

Hamilelerde idrar yolu enfeksiyonuna neden olan mikroorganizmalar hamile olmayanlar ile benzerlik gösterir Olguların %80-90'nında sorumlu mikrop Escherichia coli'dir Halk arasında koli basili olarak da bilinen bu bakteri dışkıda bulunur Bunlar dışında Proteus mirabilis, Klebsiella pneumoniae'da sık görülen bakterilerdir Grup B streptokok and Staphylococcus saprophyticus ise nadir görülen bakterilerdirÇok nadiren Gardnerella vaginalis ve Ureaplasma ureolyticum'da idrar yolu enfeksiyonundan sorumlu olan mikroorganizmalardır

Yakınma ve bulgular

İdrar yolu enfeksiyonları üç değişik şekilde görülebilir Bunlar asemptomatik bakteriüri, sistit (mesane enfeksiyonu)ve pyelonefrittir (böbrek enfeksiyonu)

Asemptomatik bakteriüri

Hastada herhengi bir yakınma olmamasına karşılık idrar kültüründe mililitrede 100000'den fazla bakteri kolonisi saptanması durumunda asemptomatik bakteriüri tanısı konur Hamile kadınların yaklaşık %10'unda saptanır Tedavi edilmediğinde pyelonefrit görülme riskinde artış olduğu ileri sürülmektedir Bu nedenle bazı yazarlar her hamile kadında ilk kontrolde idrar kültürü yapılmasını önermektedir

Asemptomatik bakteriürinin sistit ya da pyelonefrite yol açma olasılığı %30-50 arasında değişmektedir Öte yandan bu durumun düşük doğum ağırlıklı bebeklere ya da rahim içi gelişme geriliğine neden olabileceği de ileri sürülmektedir

Amerikan Jinekoloji ve Obstetrisyenler Birliği ilk gebelik kontrolündeya da 12-16haftalarda idrar kültürü yapılmasını ve bunun son trimesterda tekrarlanmasını önermektedir

Hamile kadınlarda asemptomatik bakteriüri saptandığında mutlaka tedavi edilmelidir Bu amaçla en sık karşılaşılan mikroplara karşı antibiyotikler kullanılabileceği gibi ideal olan antibiyogram yapılarak, üreyen bakterinin hangi antibiyotiklere karşı duyarlı, hangilerine karşı dirençli olduğu saptamak ve buna göre antibiyotik kullandırmaktır Kullanılacak olan antibiyotik gebelik sırasında kullanılmasında sakınca olmayan bir gruptan seçilmelidir

Geçmişten gelen yanlış ve gereksiz antibiyotik kullanma alışkanlığı nedeni ile pekçok mikrop geleneksel ve ucuz antibiyotiklere karşı direnç geliştirdiğinden bunlar günümüzde etkinliğini yitirmiş, ve basit mikroorganizmaları yok edebilmek için çok daha karmaşık ve pahalı antibiyotikler geliştirilmek zorunda kalınmıştır Bu nedenle hangi hastalık için olursa olsun doktor önerisi olmadan antibiyotik kullanılması ileride olumsuz sonuçlar yaratacaktır

Asemptomatik bakteriüri tedavisinde değişik protokoller olmakla birlikte genelde 7-10 günlük tedavi ile enfeksiyon ortadan kaldırılabilmektedir

Tedavi sonrasında yeniden kültür yapılarak tedavinin etkili olup olmadığı araştırılmalırdır

Akut sistit

Akut sistit, yani mesane enfeksiyonu, asemptomatik bakteriüriden idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, idrar tutamama gibi yakınmaları varlığı ile ayrılır Sistitte hasta kendini çok hastaymış gibi hissetmez ve ateş görülmez Çok nadiren idrarda kan görülebilir Hamilelerin %1-3'ünde sistit ortaya çıkmaktadır

Genel olarak sistit varlığında kültür sonucu beklenmeden ampirikolarak antibiyotik tedavsine başlanır Tercih edilecek antibiyotik en sık görülen mikroorganizmalara yönelik bir tane olmalıdır Kültür ve antibiyogram sonucu çıktığında eğer başlanan antibiyotiğe direnç saptanır ise duyarlı olarak bulunan başka bir antibiyotiğe geçilir Sistitin klasik tedavisi 7-10 gün sürmekle birlikte 3 günlük tedavi protokolleri de vardır ve hamile olmayanlarda benzer tedavi etkinliği sağlamaktadır Ancak bu protokollerin hamile kadınlar üzerindeki etkisi henüz açık değildir Kısa protokoller ile tedavi edilen hamile kadınlarda durumun tekrarlama olasılığı daha yüksek gibi görünmektedir

Piyelonefrit

Böbrek enfeksiyonu olan piyelonefrit çok ciddi bir sistemik hastalıktır ve annede kan enfeksiyonu (sepsis), bebekte ise erken doğuma neden olabilir Tanı genelde idrarda bakteri saptanması ile birlikte ateş, titreme, bulantı, kusma ve yan ağrısının olması ile konur Ateş sıklıkla 39 derecenin üzerindedir Alt idrar yolu enfeksiyonlarında bulunan idrar yaparken yanma ve sık idrara çıkma gibi yakınmalar görülmeyebilir

Piyelonefrit hamilelerin %2'sinde görülen bir enfeksiyondur ve bunların %20'sinde aynı gebelik sırasında hastalık tekrarlamaktadır

Piyelonefritin erken dönemde agresif şekilde tedavi edilmesi komplikasyonların önlenmesi açıından kritik önem taşır Genelikle hastanede yatarak ve damardan antibiyotik uygulanarak tedavi edilir Ancak yapılan yeni çalışmalarda ağzıdan alınan antibiyotikler ile de etkili tedavi sağlanabildiği gösterilmiştir

Tedaviye kültür sonucubeklenmeden başlanır ve kültür sonucuna göre eğer gerek olursa kullanılan antibiyotik değiştirilir Zaman zaman farklı mikroorganizmalara yönelik iki antibiyotik aynı anda kullanılabilir Tedavi sırasında hastanın yeterli hidrasyonunun yani sıvı alımının sağlanması önemlidir

Tedaviye hastanın ateşi düşünceye ve genel durumu düzelinceye kadar devam edilir Hastaların çoğu antibiyotik ve sıvı tedavisine 24-48 saat içinde yanıt verir Tedavinin başarısız olmasında en önemli etken kullanılan antibiyotiğe karşı direnç olmasıdır bununla birlikte tedaviye dirençli olgularda altta yatan "idrar yollarında taş" gibi başka bir neden olup olmadığı araştırılmalıdır

Hamilelerin %4-5'inde idrar yolu enfeksiyonları tekrarlarBöyle bir durumda idrar yollarında anatomik ya da fonksiyonel bozukluklar detaylı bir ürolojik inceleme ile araştırılmalıdır

İdrar yolu enfeksiyonlarının hamilelik üzerindeki etkileri

İdrar yolu enfeksiyonlarının gebelik ve bebek üzerindeki etkileri değişkendir Yapılan bir çalışmada 25000'den fazla gebe kadın incelenmiş ve idrar yolu enfeksiyonlarının erken doğum eylemi, gebeliğe bağlı yüksek tansiyon, anemi, ve amniyon iltihabına neden olduğu saptanmıştır İdrar yolu enfksiyonları ayrıca düşük oğum ağırlığı ve prematürite riskini de arttırmaktadır

İdrar yolu enfeksiyonlarının neden olduğu durumlar ve risk artış oranları şu şekildedir

Durum Risk artşı

Düşük doğum ağrılığı (2500 gramdan az) 12-16 kat

Prematürite (37 haftadan önce doğum) 11-14 kat

Erken doğum ağrıları 14-18 kat

Hipertansiyon/preeklempsi 12-17 kat

Anemi 13-20 kat

Amniyon iltihabı 11-19 kat






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #44
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Gün Aşımı Gebelikte

Gebeliğin son adet tarihinden itibaren 42 haftanın sonunda sonlanmamasına gün aşımı denir Yaklaış % 10 gebelikte görüldüğü ileri sürülse de bunların büyük bir kısmı gerçekte gün aşımı değil son adet tarihinin yanlış bilinmesinden kaynaklanmaktadır Fetus da beyin gelişmemesi (anensefali), fetusun böbrek üstü bezlerinde aşırı büyüme, hipofiz bezinin olmaması gibi bazı fetal yapısal bozukluklar ile yine fetusa ait bazı enzim bozuklukları doğumnun gecikmesine yol açabilir Daha önceki gebeliklerinde gün aşımı olan kişilerde bu durumun tekrarlama olasılığı yüksektir Tüm bunlara rağmen yine de gün aşımı olan gebelerin %90'ından fazlasında belirgin bir neden bulunamaz 42 haftanın sonunda doğum gerçekleşmediğinde plasentada yaşlanma belirtileri boygörtermeye başlar Bebeğe giden oksijen ve besin maddelerinde yetmezlik görülür Bu durum bebeği sıkıntıya sokar Bebek kakasını yapabilir Bu durum uzun sürer ise ya da bebek bu maddeleri yutar ise doğum sonrası kimyasal zaatürre görülebilir Yine gün aşımı ile bilikte amniyon mayiinde azalma ve buna bağlı komplikasyonlar ortaya çıkabilir Bebek miadında normalkilosunda olmasına rağmen plasenta yetmezliği nedeni ile kilo kaybedebilir Bunun tam tersi durum da söz konusu olabilir ve bebek kilo almaya devam eder ise iri bebek ve buna bağlı doğum riskleri ortaya çıkabilir Gün aşımından söz edebilmek için gebelik yaşının çok iyi tayin edilmesi gerekir Düzenli kontrole giden gebelerde ultrason takipleri ile gebelik yaşı bilindiğinden tanıda pek zorlanılmaz 40 hafta dolduktan sonra ya da gebelik yaşından emin olunmadığı durumlarda fetal iyilik halinin değerlendirilmesinde kullanılan yöntemler ile bebeğin sıkıntıda olup olmadığı araştırılır Genelde bu takipler 3 günde bir şeklinde uygulanır 42 haftaya kadar doğum gerçekleşmez ise ya da bebeğin sıkıntıda olduğu fark edilir ise hastanın durumuna göre sezaryen ya da suni sancı ile gebelik sonlandırılır






Alıntı Yaparak Cevapla

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)

Eski 10-19-2012   #45
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadın Hastalıkları Ve Doğum (Geniş Bilgi)




Gebelik belirtileri

Gebeliğin en önemli bulgusu adet gecikmesidir Ancak her adet gecikmesi gebelik anlamına gelmez Yaşam tarzındaki herhangi bir değişiklik, çeşitli rahatsızlıklar, diet, psikolojik durum değişiklikleri, stres gibi pek çok faktör adet gecikmesine neden olabilir

Bebek sahibi olmak için bir kadının en uygun olduğu yaş dilimi 18-35 yaşlar arasıdırBu dönemin başlangıcında kadının kendi vücudu gelişimini tamamlamıştır ve bir bebek gelişimi için uygun hale gelmiştir

Yaşınız ya da pozisyonunuz ne olursa olsun gebe kalmak istediğinizde ya da gebe olduğunuzu düşündüğünüzde mutlaka uzman bir hekime müraacat etmelisiniz

Gebelik ne zaman başlar ?

Gebelik erkekten gelen spermin kadının yumurtalıklarından atılan yumurta hücresini döllediği anda başlarBu andan 8haftanın sonuna kadar olan dönem ebryonik dönem olarak adlandırılır Sekizinci haftadan doğuma kadar olan süreye de fetal dönem denir

Gebelik yaşı nasıl hesaplanır ?

Gebelik yaşı hesaplanırken gebe kalındığı düşünülen ilişkinin gerçekleştiği gün kriter olarak alınmaz Tüm dünyada ve terminolojide bir standart sağlayabilmek amacıyla son adet kanamasının ilk günü (SAT, son adet tarihi) gebeliğin başlangıcı olarak alınır Gebelik yaşı hesaplanırken ay kullanılmaz İnsanlarda gebelik 280 gün sürer Bu 40 haftaya denk gelmektedir Sonuç olarak gebelik hafta olarak tanımlanır ve başlangıcı olarak da son adet kanamasının ilk günü esas alınır

Bebeğin doğum tarihi nasıl hesaplanır ?

Bebeğin beklenen doğum tarihini (BDT) hesaplamak için oldukça basit bir yöntem vardır: 7 gün ekle 3 ay çıkart Negele yöntemi adı verilen bu sistemde SAT'ne 7 gün eklenir ve 3 ay geriye gidilir Bir örnekle açıklayacak olursak son adet kanamasının ilk günü 7 Temmuz olan bir anne adayını ele alalım

Negele Yöntemi

Son Adet

Tarihi 7 Temmuz

7 gün ekle 14 Temmuz

3 ay çıkart 14 Nisan

Beklenen Doğum

Tarihi 14 Nisan

Bu hasta için beklenen doğum tarihi 14 Nisan'dır Ancak bebeklerin sadece %5'i bu tarihte doğar 38 hafta ile 42 hafta arası doğan bebekler normal kabul edilirken 38 haftadan önce doğanlar preterm 42 haftadan sonra doğanlar postterm olarak adlandırılır Prematürite ise bebeğin yaşını değil gelişimini anlatan bir ifadedir Örneğin 36 haftalık doğan bir bebek preterm olmasına yani erken doğmasına rğme eğer akciğer gelişimini tamamlamış ise prematür değildir

Gebeliğin belirtileri

Gebeliğin en önemli bulgusu adet gecikmesidir Ancak her adet gecikmesi gebelik anlamına gelmez Yaşam tarzındaki herhngi bir değişiklik, çeşitli rahatsızlıklar, diet, psikolojik durum değişiklikleri, stres gibi pek çok faktör adet gecikmesine neden olabilir

Gebeliği düşündüren bulgular

1Adet gecikmesi

2Memelerde dolgunluk ve hassasiyet

3Bulantı & Kusma

4Sık idrara çıkma

5Halsizlik

6Karında büyüme

Gebeliğin muhtemel bulguları

1Rahimin (uterus) büyümesi

2Gebelik testleri

Gebeliğin kesin bulguları

1Bebeğin kalp atımlarını duyulması

2Bebek hareketlerinin hissedilmesi

3ULTRASON incelemesi

Gebelik testleri

Gebe olduğunuzu ne kadar erken öğrenilirse , gebelik ile ilgili bakıma o kadar erken başlanabilir Bu nedenle adet gecikmesi olan her kadın vakit kaybetmeden gebelik testi yaptırmalıdırGebeliğin oluşması ile birlikte gebelik ürününüden bazı hormonlar salgılanmaya başlar Bu gebeliğe özgü hormonlar kadının adet siklusunu kesintiye uğratır ve kadın gebelik süresince adet görmez Kanda ve idrarda bu hormonların tayini ile gebelik teşhisi konabilir Kanda bakılan hormon daha henüz ortada bir adet gecikmesi olmadan önce bile gebeliği gösterebilir İdrarda ise sıklıkla 7-10 günlük bir gecikmeden sonra gebelik saptanabilir

Piyasada satılan ve kişinini kendi kendine uyguladığı testlerin güvenilirliği labovatuardakilere oranla biraz daha düşüktür Bu nedenle adet gecikmesi olan ve kendi kendine yaptığı test negatif çıkan kadınlar da hekimlerini konu hakkında bilgilendirmeli ve onun tavsiyelerine uymalıdırlar

Duygulanım değişiklikleri

Gebeliğin ilk 3 ayında anne adayında bazı psikolojik değişiklikler meydana gelebilir Kişi çok neşeliyken bir anda ağlama krizlerine tutulabilir bazı günler çok sinirliyken bazı günler sakin olabilir Bünye gebeliğe uyum sağladıkça bu sorunlar da yavaş yavaş ortadan kalkar Ancak gebeliğin son haftalarında tekrar bir huzursuzluk ortaya çıkabilirKişi sinirli, heyecanlı olabilir, Uyku problemleri ortaya çıkabilir Bunlar fazla endişeedilmemesi gereken durumlardır Hemen hemen her kadın bu duyguları yaşar

Aynı şekilde baba adayında da bazı değişiklikler görülebilir Eşinin durumu hakkında endişeler taşıyabilir ve konu hakkında bilgisi yoksa ona yardım edememenin sıkıntısını yaşar Bu nedenle çiftler kendilerinden önce böyle bir deneyim yaşayan arkadaşları ile konuşarak onların tecrübelerinden yararlanabilirler Ancak unutulmamalıdır ki en profesyonel yardım konunun uzmanı olan bir hekimden alınabilir

Bebek hareketleri ilk ne zaman hissedilir ?

Daha önce doğum yapmış olan hanımlar bu konuda da tecrübelerini gösterirler Bu hanımlar genelde 16 hafta civarında bebeğin oynadığını hissederken ilk gebeliğini yaşayanlar 19-20 haftalarda bu hisle tanışırlar Hanımlar bunu içlerinde bir kuşun kanat çırpmasına benzetmektedirler

Ne sıklıkta doktor kontrolü gereklidir ?

32 haftaya kadar ayda bir kez, 32-36 haftalar arası 15 günde bir, bu tarihten doğuma kadar da doktorunuzun uygun göreceği sıklıklarda kontrol gereklidir Bu kontrollerde bazı temel tetkikler yapılır, bebeğin ve gebenin gelişimi kontrol edilir ve standartlara uygun olup olmadığı saptanır, bebekte ya da gebede olası bir anormalik saptanır ise buna yönelik tedaviler planlanır ve yapılır, bazı özel gebelerde gereken özel tetkikler ve araştırmalar gerçekleştirilir Bebeğinizin ve kendi sağlığınız için gebelikte hekiminizi düzenli olarak ziyeret etmeyi ihmal etmeyiniz

Bebeğin cinsiyeti ne zaman belli olur ?

Aslında bebeğin cinsiyeti döllenme meydana geldiği anda bellidirBurada tek belirleyici babadan gelen spermin cinsidir Eğer bu sperm Y kromozomu taşıyor ise bebek erkek, X kromozomu taşıyor ise bebek kızı olacaktır Ancak bu cinsiyetin tespiti ancak dış cinsel organlar ultrason ile görülebilecek büyüklüğe ulaştığında mümkün olurGenellikle 14-16 haftalardan itibaren tecrübeli gözler bebek cinsiyetini saptayabilir

Tanı amaçlı yapılan ve bebekten doku alınmak sureti ile gerçekleştirilen biopsi sonucu bebeğin cinsiyeti %100 doğrulukla saptanır ancak bu işlemler sadece tıbbi bir gereklilik varsa yapılır Sadece cinsiyet tayini için yapılmaz






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.