Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Kitap Özetleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
güncellenecek, kitap, özetleri

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #31
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)



KİTABIN ADI DİRİLİŞ
KİTABIN YAZARI LEVİ TOLSTOY
YAYIN EVİ ADA YAYINLARI
BASIM YILI KASIM 1996
SAYFA SAYISI 446


KİTABIN KONUSU:
Adalet sistemindeki yanlış uygulamalar ve bu uygulamalara maruz kalan bir kadın ve aynı kaderi paylaşan diğer mahkumların yaşadıkları olayları anlatmakta ve eleştiriler yapmaktadır
KİTABIN ÖZETİ :
Dimitri Nehludov çok gösterişli ve zevk içinde bir hayat sürdürmekte iken bir mahkemede eskiden birlikte olduğu ama daha sonra terk edip bıraktığı bir kadın olan Katyuşa ile karşılaşır
Katyuşa kimsesiz bir kadındır Pek çok iş aramış ancak bulduğu işlerde erkeklerin sarkıntılıklarından dolayı fazla çalışamamıştır En sonunda bir hastanede çalışırken bir odacı Katyuşa’ya sarkıntılık yapar Katyuşa odacıyı kendisine yaklaştırmaz Bu sırada gürültüden dolayı hastanedeki diğer personel odaya gelirler Katyuşa da bir iftiraya kurban giderek mahkemeye verilir
Bir vicdan muhasebesine dalar ve bunun sonucunda ne pahasına olursa olsun Katyuşa’yı kurtarmak için yemin eder
Katyuşa’ya en çok bir kaç ay ceza verileceği düşünülürken mahkemede yapılan hatalar nedeniyle Katyuşa’ya çok ağer bir cez verilmesi karara bağlanır
Prens Katyuşa’ya karşı sorumluluk duygusunun da etkisiyle evllilik teklif eder Katyuşa ise aslında aşık olduğu Nehludov’un başına dert açmak istemediği için bu teklifi ısrarla reddeder
Katyuşa’ya kürek mahkumiyeti verilirNehludov’un bütün çabasına rağmen Katyuşa Sibirya’ya sürülmekten kurtulamaz
Nehludov da elindeki mal varlığının önemli bir bölümünü harca¤¤¤¤¤ Katyuşa ile Sibirya’ya gitmeye karar verir
Sibirya yolculuğu mahkumlar için dayanılmaz geçmektedir Mahkumların başındaki gardiyanlar da mahkumlara çok kötü davranmaktadır
Nehludov bu kötü muameleleri önlemek için elinden geleni yapsa da bunu başaramamaktadır
Dimitri Sibirya yolculuğu sırasında haksızlığa uğra¤¤¤¤¤ hapse düşen veya sürgüne gönderilen pek çok mahkumun olduğunu da fark eder Bu mahkumlar da Prens’in kendilerine yardımcı olmalarını istemektedir
Sibirya’daki kürek mahkumiyeti sırasında Katyuşa’nın affedildiği haberi gelir Katyuşa da başka bir mahkumla evlenerek Dimitri’yi bırakır
Dimitri bütün bu olan bitenden oldukşa etkilenir Dünyada adaletin gerçekte olamayacağını düşünmeye başlar Aradığı mutlak adaleti İncil’debularak yeni düşünceler benimser

KİTABIN ANA FİKRİ :

Dünyada tam anlamıyla adalet yoktur Herkesin bir suçu ve günahı olacağı için dünyada kimsenin kimseyi cezalandırmaya hakkı olamaz Ancak bütün sistemlerde bazı kimseler insanları cezalandırmaya devam etmektedir





KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:
Dimitri Nehludov : Başlangıçta zevk ve sefahate düşkün olan fakat daha sonra bu hatalarından dönen, inandığı değerler uğruna pek çok şeyi göze alan bir Rus prensi
Katyuşa : Kimsesiz, gariban, ama gururlu,genellikle duygularıyla hareket eden bir kadın
Kitapta Dimitri ve Katyuşa’nın mahkemed karşılaşması,Dimitri’nin vicdan muhasebesine dalarak gösterişli hayatını bırakması,Sibirya’ya sürgün,Dimitri’nin Katyuşa’yı affettirme çabaları etkileyici ve akıcı bir üslupla anlatılmaktadır


Marlo Morgan : Hayatın monotonluğundan sıkılmış, değişiklik arayan, hırslı kafasına koyduğunu yapan, yardımsever, çocuk ruhlu biri
Oota : Kabilede ingilizce bilen tek kişi Morgan’a kendilerini tanımasına elinden geldiğince sorulara cevap vererek yardımcı olmuştur
Kara Kuğu : Kabilenin şefidir Bilge bir insan olarak tüm sırlarının sırası ile Morgan’a açıklanmasını sağlamıştır
Bunun dışında şifacı gibi yeteneklerine göre isimlendirilen birçok kabile üyesi var Çölde, insanın yaşamını zorlayan birbirinden ilginç olaylar oluyor

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Levi Tolstoy 19 yy Rusya’sında yaşamış bir yazardır Hayatında hep bir arayış içeirsinde olmuş ve yaşlılığını dindar bir insan olarak geçirmiştir Genellikle eserlerinde insanlara ahlaki değerlerden bahseden yazarın ‘Dirilş’ eserinde de bu özelliğinin izleri görülmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #32
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)



KİTABIN ADI ATEŞTEN GÖMLEK
KİTABIN YAZARI HALİDE EDİP ADIVAR
YAYIN EVİ ÖZGÜR YAYINEVİ
BASIM YILI OCAK 1997
SAYFA SAYISI 350


1KİTABIN KONUSU:
Milli Mücadele sırasında Ayşe, Peyami ve İhsan arasında geçen acıklı bir aşk hikayesi

2KİTABIN ÖZETİ:
Bacaklarını katbeden Peyami,dışişleriyle ilgili bir meslek seçmiştir Hatıralarını yazdığı sıralarda, kafatası da açılacak, içerde kaldığı sanılan bir kurşun aranacaktır
Ayşe, Peyami’nin uzak bir akrabasıdır İzmir’den, onunla evlendirilmek üzere İstanbul’a davet edilmiş, ama Peyami istememiştirBunun üzerine, onuruna çok düşkün olan Ayşe, bir daha hiç bir zaman Peyami’yle evlenmemeyi aklına koymuştur Nitekim bir başkasıyla evlenirAyşe’nin kardeşi Cemal subaydırHarbiye Nezaretindeki Binbaşı İhsan’la Mütareke’nin ilk zamanlarından beri çok iyi anlaşmaktadırlarPeyami’nin annesi, Şişli’deki salonuyla o günlerin kibar kadını, tanınmış kadını, sözgeçiren bir kadındır Kadınlar arasındaki propagandayı o idare eder İstanbul’da çeşit çeşit inanç, türlü türlü çalışma vardır Özellikle manda taraftarları, ülkeyi bir başka yabancı devletin boyunduruğu altına koymak için çok çalışmaktadırlar Bir gün İzmir’e Yunanlıların girdiği haberi gelir Ayşe’nin kocasını, küçük oğlunu, birçok suçsuz insanla birlikte süngülemişler, delik deşik etmişlerdir Ayşe, kalkar İstanbul’a Peyami’lere gelir
Sultanahmet meydanında büyük bir miting yapılır Mitinge kadın erkek, çoluk çocuk katılmıştır; asıl gelenler İstanbul’un arka mahalle insanlarıdır Minarelerin arasına çok büyük, siyah bayraklar asılmıştır Orada halk, ülke kurtuluncaya kadar dövüşmeye, sanki ant içmeye gelmişlerdir
Büyük toplantıdan sonra İhsan’la Cemal Anadolu’ya geçerler Peyami şiddetli bir tifoya yakalandıktan sonra, ayşe ile birlikte kağnıya atlayıp Kandıra köyünde bulunan İhsan’ın yanına giderler Bir çete kurmuşlardır Ulusal harekete karşı koymak isteyen köyleri yola getirirler Peyami’i ,dilbilgisinden yararlanmak üzere, mütercim olarak milli müdafaya verirler Ankara’ya gelir Ayşe hemşire olmuş, Eskişehir’e gitmiştir İhsan, çelikten bir insan gibi, yorulmak bilmeden didinir, çalışır Hepsi Ayşe’nin, İzmir kızının peşinde, İzmir yolunda ölmeye söz vemişlerdir Bu sıtmayla sanki üstlerine ateşten bir gömlek giymişlerdir Peyami, büyük bir uğraştan sonra kendini İhsan’ın komutası altındaki birliğe verdirir İhsan, bir akşam Peyami’ye Ayşe’yi nasıl yana yana sevdiğini anlatır İkinci İnönü Savaşı’nda alayının başında, başını kurşunlara uzatarak ölümü beklemiştir Metristepede göğsünden bir kurşun yiyerek bayıldığı an her şeyin bittiğine hükmetmiştir Çok kan kaybetmiştir Hastanede yer olmadığı için İhsan’ı bir otelde, küçük bir odaya yatırırlar Ayşe sabahları gelir, yarasını gözden geçirir, çarşaflarını değiştirir, derecesini alır İhsan, öğleye kadar hep bunun yaşamakla vakit geçirir Bir akşam, Ayşe ile, İzmir’e girecekleri günü konuşurlar İzmir’e ilk giren kendisi olmak şartıyla Ayşe’den kendisiyle evlenmesini ister Ayşe bu sözü vermeden, mantosunu kapar, kaçmaya başlar İhsan, yarasını açarak intihara teşebbüs eder Ayşe de ister istemez geri dönmek zorunda kalır
İhsan’a rastlantılar fena bir oyun oynar Hava değişimi için Ankara’ya gönderilir Orada, ihsan’ın isteğine aykırı olarak, bir amca kızını onunla evlendirmeye kalkarlar İhsan bunu kabul etmez, ama dönüşte, trene binerken amcasının kızına, onu öperek veda eder İşte kötü rastlantı burada kendini gösterir; Ayşe, bu sahneyi görmüştür İzmir’in kızı, o günden sonra İzmir’den başka hiçbir şey düşünmez olur İhsan’da yırtıcı bir savaş başlamıştır; dışından düşmanlarla içinden kendi kendisiyle savaşmaktadır İhsan, bir saldırı sırasında, tırmandığı tepenin en yüksek noktasında bir makinalı ateşiyle vurulur Peyami’nin kolları arasında hayata veda eder
Ayşe Hemşire bu saldırıda vurulanlar arasındadır Peyami, bir sedye içinde bir asker kaputu altında onu bulur Hemşire gömleği kana bulanmıştır Sol kaşının üztünden iri bir yara almıştır Hemşirenin şehit oluşu hazindir: Sıhhiye bölüğünde çalışırken komutanın şehit düştüğü haberi gelir Bunu duyar duymaz fırlar, ileri, en ileri hatta kadar koşar Yakalayamazlar Bir yop mermisi parçasının isabetiyle vurulur
Peyami, Ayşe’yi de İhsan’ı da Gökçepınarda yan yana gömdürür Niyeti İzmir’e en önce girip, bunu Gökçepınarda yatan Ayşe’ye anlatmaktır Çünkü, Peyamiye göre Ayşe hiç kimseyi sevmemiştir Onun seveceği insan, İzmir’ e ilk girecek olan insandır
Peyami’nin hatıra defteri burada biter Ameliyattan sonra, Cebeci hastanesinin iki doktoru bu konuda konuşurlar Yedek asteğmen Peyami Efendi’nin kağıtlari incelenmiştir Ne İhsan isminde bir alay komutanı bulunmuştur, ne de Ayşe adında bir hemşire Peyami’nin akrabası da bulunmamıştır Bunun üzerine iki doktor, hatıra defterindeki olayların, kafasına kurşun girmesinden ileri gelme hayaller olduğuna karar verirler

3KİTABIN ANAFİKRİ:
İyi bir amaç doğrultusunda insanları motive edebilmek oldukça önemlidir ve amaç için her yol kullanılabilir




4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
ASahışların Değerlendirilmesi

Peyami: Savaş sırasında kafasında yaralanan biri zamanında yapmadığı işlerden dolayı büyük üzüntü doyan, muhtemelen psikolojik sorunları olan biri

İhsan: Ayşe’ye karşı çok samimi duygular besleyen fakat savaş sırasında bunları açıklayamayan dolayısıyla kendi içinde çetışma yaşayan biri

Cemal: İyi niyetli, yaşam dolu bir insan

Ayşe: Milli duyguları çok kabarık olan bu yüzden kendi ilişkilerini feda eden biri
BOlayların Değerlendirilmesi
Olaylar Milli Mücadele etrafında gelişmiştir Halide Edip Adıvar, Milli Mücadele’nin içinde yer aldığından olaylar gerçeğe çok yakındırOlaylar bu acıklı aşk hikayesinin çok iyi tamalamakta;hiç bir tezat göstermemektedir
5KİTAP HAKKINDA SAHŞİ GÖRÜŞLER:
Kurgusu oldukça kuvvetlidir Şahısların olaylar karşısındaki tavırları, ruh halleri öyle güzel tasvir edilmiş ki kendinizi romanın içinde sanıyorsunuz Olayın geliş süreci, mekanın ve zamanın uyuşu romanı sürükleyici hale getiriyor Cümleler biraz osmanlıcaya kaçsa da anlaşılması kolay Raman süresince yapılan geri dönüşler, açıklamalar ayrı bir ahenk katmış


6KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Öğrenimini Amerikan Kız Koleji’nde tamamladı Felsefe, sosyoloji, matematik dersleri aldı Matematik öğretmeni Salih Zeki ile ilk evliliğini yaptı Öğretmenliklerde bulundu Kocasının ölümü üzerine Dr Adna Adıvar ile evlendi Halide Onbaşı diye anılarak, ordu içinde kendine iyi bir unvan sağladı Uzun yıllar Avrupa ve Amerika’da yaşadı Döndükten sonra İstanbul Üniversitesi’ne İngiliz Edebiyatı Profesörü oldu Romanlarında ingiliz edebiyatının etkisi açıkça görülür İlk romanlarında aşk ve akdın psikolojisi üzerinde duran yazar, sonraki eserlerinde yurt ve ulus sevgisine yönelik eserler yazdı İstanbul’da öldü



ESERLERİ:

MOR SALKIMLI EV, ATEŞTEN GÖMLEK, VURUN KAHPEYE, YOLPALAS CİNAYETİ, HAYAT PARÇALARI, SİNEKLİ BAKKAL, DAĞA ÇIKAN KURT, ZEYNO’NUN OĞLU, DÖNER AYNA, SEVDA SOKAĞI, MEV’UT HÜKÜM,

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #33
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)



ADI: GELİBOLU
YAZARI: Buket UZUNER
SAYFA SAYISI: 318
BASKI YILI: 1998

BASILDIĞI YER: Remzi Kitabevi
KONUSU: Çanakkale Savaşlarında şehit olan dedesinin kayıp mezarını bulmak için uğraşan Yenizelandalı Viktorianın öyküsü…

ESERİN KISA ÖZETİ:
Viktoria Taylor Çanakkle savaşlarında şehit olan dedesinin mezarını bulmak amacıyla Yenizelanda’dan Geliboluy’a gelmiştir Rehberi Mehmet ile gelibolunun küçük köylerinde gezen Viki bir köy kahvesinde, adına özel bir köşe hazırlanan , Çanakkale savaşlarınd şehit düşmüş olan Ali Osman Taylar’ın resmini görünce bu kişinin dedesi olduğunu iddia eder Ancak köy halkı vatan için savaşmış ve kanını akıtmış Türk şehidi Ali Osman Taylar’a yapılan bu davranışı çok büyük bir hakaret olarak karşılar ve Viktoria’yı derhal köyden uzaklaştırırlar Bu olaydan tüm Türkiyenin tv ve basın sayesinde kısa sürede haberi olur Viktoria bu iddiasını kanıtlamak için Ali Osmanın halen hayatta olan kızı ile görüşmek için elinden gelen herşeyi yapar Ali Osmanın kızı olan Beyaz Taylar adeta ayaklı bir tarihtir Çok inatçı olan bu kadın, dış görünüşünün zıttına çok zeki ve biligilidir Viktoria ile konuşurken tercüman kullanmadan kendisi ingilizce konuşmaktadır Viki beyaz halanın inadını kırmayı başarır ve onunla görüşür Bu görüşmeden sonra gerçekler birbir ortaya çıkar Ali Osman Taylar aslında bir anzak askeridir ve savaşta ağır yaralanmıştır Onu bir çukurun içerisinde hareketsiz halde bulan Beyazın annesi yaralarını iyileştirmiş ve iyi bir duruma getirmiştirBir süre sonra da evlenmişlerdir Viktoria, Ali Osmanın torunudur aslında İşte tüm bunlar Beyaz hala sayesinde birbir ortaya çıkmıştır Viktoria iddiasında haklıdır ve bunu uzun ve zor uğraşlardan sonra kanıtlamayı başarmıştır Ancak bu olay ne basına ne de köy halkına bu şekilde aktarılmamıştır Çünkü onların tepkisi ile karşılaşabilir ve bunu kabullenmeyebililerdi Doğruyu yalnızca üç kişi biliyrdu Victoria, Beyaz hala ve Beyaz halanın yeğeni Ali Osman


3MUHTEVA BİLGİSİ:

a)Eserdeki kişilerin tasviri:
Beyaz Taylar: Çok inatçı ve sert bir kişiliğe sahiptir Ancak bu sert kişiliğin altında bambaşka duygusal bir insan daha vardır aslında Babasından aldığı bilgileri kendi çabaları ile geliştirmiştir Bu nedenle çok bilgili ve zekidir Ancak okulu elinde olamayan nedenlerle yarıda bırakmıştır
Viktoria: Fiziksel olarak; Uzun boylu, biraz zayıf, uzun saçlı ve güzel br turist kızıdır Manevi değerlerine sıkısıkıya bağlıdır Bu yüzden dedesinin mezarını bulabilmek için elinden geleni yapmıştır

b)Olayın geçtiği yer ve zaman: Olay Çanakkale’nin Gelibolu yarımadasında geçmektededir Eserin içinde mektuplara yer verilliş Bu mektuplar Birimci dünya savaşında yazılmıştırAncak Kitap geçen olay 1993-1995 yılları arasında geçiyor

c)Anafikir: Başkaları ne derse desin herzaman kendi fikirlerimizin arkasında olamalıyız

d)Tür Bilgisi: Bu eser bir romandır Roman, düz yazı biçiminde yazılan ve öyküye göre daha uzun olan bir edebiyat türüdür Romanın en yaygın ve en kısa tanımlarından birisi budur Roman, kişi ve olaylar aracılığıyla geçmişin ve bu günün gerçek yaşamını, az ya da çok karmaşık bir örgü içinde anlatan bir edebiyat türü olarak tanımlanır Bazı tanımlamalara göre ise roman bir düş ürünüdür Gerçek yaşama uygun olabileceği gibi uygun olmayabilirde; romancı kendi kafasında kurduğu bir dünyayı yansıtabilir Romanda serüven; gelenek Görenek ve kişilerin incelenmesi duyguların ve tutkuların çözümlemeleri vardır Bütün bu tanımlamalar ve nitelemeler çağdaş roman içinde geçerli olmakla birlikte, daha çok 19 yy romanının özelliklerine dayanır

5ESER HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞ: Eser Tarihsel bir roman özelliği taşıyor Ancak tamamen bir kurguBuket Uzunerin akıcı anlatımı sayesinde okuyucuyu kesinlikle sıkmıyor Sayfa sayısı fazla olmasına rağmen bir solukta okunabiliyor

4 YAZAR HAKKINDA BİLGİ: Gazetelerde yazdığı köşe yazıları ile tanınan Buket Uzuner son zamanlarda yazdığı akıcı kitapları ile adından çokça söz ettirmiştir Yazar hakkında ayrıntılı bir bilgi yoktur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #34
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)



KİTABIN ADI :Yağmur Beklerken

KİTABIN YAZARI :Tarık Buğra

YAYIN EVİ VE ADRESİ:Ötüken Neşriyat AŞ Klodfarer Cad 40/7 Divanyolu/ İstanbul
BASIM YILI :1987


KİTABIN KONUSU :Çok partili döneme geçişin halk üzerindeki etkileri

KİTABIN ÖZETİ :
Cumhuriyet Halk Fırkası döneminde şirin bir Anadolu kasabasında halkın yararlanabileceği güzel bir park açılışı yapılır Bu açılışla kasabalıların halk fırkasına olan güven ve sevgileri perçinleşir Avukat Rahmi Bey kasabada büyümüş, küçük yaşta annesini ve babasını kaybedince hayatının sonraki dönemini amcası ve onun ailesiyle geçirmiş birisidir Eşi ve iki çocuğuyla şirin kasabada sade ve huzurlu bir hayat sürmektedirler Rahmi Beyin amcası Rıza Efendi kasabanın sevilen ve sayılan bir simasıdır Bu güzel geçen günlere gölge düşürecek, bu mutlu insanların arasına kırgınlıklar sokacak bir gelişme olur Gazi Paşa’ nın bizzat kendi isteğiyle kurulacak olan yeni bir siyasi partiden bahsedilmeye başlanır Bu söylentiler yanında kasabadan partiye kimlerin olumlu bakıp katılacağı merakla gözlenmektedir Kasabanın sevilen adamı avukat Rahmi’ ye teklif gelir Bu teklifi kabul eden fakat kabul etmekle de birçok yakınını karşısına alan Rahmi’ zor günler beklemektedir Aile yaşantısı ve hayat düzeni altüst olan Rahmi’nin bir de uğraşmak zorunda kaldığı kasaba halkı vardır Başarısızlıkla sonuçlanan bu çok partili hayata geçiş denemesinin bu şirin Anadolu kasabasına getirdiği huzursuzluktan başka bir şey olmamıştır Sonunda Ankara’da tanınan ve sevilen Rahmi’ ye vekillik teklif edilmiş ve hayatları zor da olsa eski günlerdeki gibi huzura kavuşmuştur

KİTABIN ANA FİKRİ : Şahsi menfaatleri toplum menfaatlerinden ileride tutmamak gerekir

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Rahmi Bey: kasabalının sevdiği, mütevazi bir hayatı olan bir avukat Huzurlu ailesini eşine ve de iki çocuğuna borçludur Hep iyi düşündüğü için herkes tarafından sevilir
Rıza Bey: Babası ve annesini kaybeden Rahmi Bey’ in amcası olarak onun küçüklükten beri en büyük yardımcısı olmuştur Kasabada saygı duyulan ve de sevilen bir simadır
Kenan Bey: Rahmi’nin meslektaşı diğer bir anlamda da avukatlığı öğrendiği kişidir Kasaba saygın bir yeri vardır
Yazar bu karakterler ve de kasabalı halkıyla çok partili döneme geçişte yaşananları yeri geldiğinde yöresel bir dille etkili bir şekilde anlatmış

YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ:
HAYATI
2 Eylül 1918’de Akşehir’de doğdu
İlk ve orta öğrenimini Akşehir’de, lise öğrenimini ise İstanbul ve Konya’da tamamladı(1936)
İÜ Tıp Fakültesi’nde iki, Ankara Hukuk Fakültesi’nde dört yıl okudu
Akşehir’de Nasreddin Hoca gazetesini çıkararak gazeteciliğe başladı (1947)
1947-1950 yılları arasında İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne devam etti ancak 1951’de ayrıldı
İstanbul gazetelerinden Milliyet (1952-56), Yeni İstanbul, Haber ve Haftalık Yol (ilk sayı: 14 aralık 1968) gazetelerinde fıkra yazarlığı, arada yazı işleri müdürlüğü yaptı; şimdi Tercüman gazetesi fıkra yazarlarından (8 haziran 1969 ) Oğlumuz adlı hikayesinin Cumhuriyet gazetesi hikaye yarışmasında (1948) ikincilik kazanması ve gene o sene Çınaraltı dergisinde yayımlanan ilk hikayeleriyle dikkati çekti; bir süre hikaye yazdı; sonra romana geçti
1961’de futbol milli takımı ile Norveç, Almanya ve Moskova’ya gitti Dönüşte intibalarını ‘Bir Köyden Bir Başşehre’ ve ‘Garingrad-Moskova Notları’ adlı röportajlarıyla belirtti
Tanınmış yazarlarımızın (Mehmet Kaplan, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü, Naim Tiralı, Mehmet Çınarlı, Yusuf Ziya Ortaç) hemen hepsi ile yakın ilgisi olmuştur
Sanat sanat içindir prensibini benimser insana , çevreye ve topluma gözlemci bir gözle değil, sanatçı bir gözle bakılması gerektiğini savunur
Roman, hikaye ve piyeslerinin dışında edebiyatla ilgisi, tenkitler, bilhassa tiyatro tenkitleri, denemeler şeklinde olmuştur
‘Şiir eskimediği için vardır’ diyen Buğra yeni şiir anlayışına karşıdır
1994 yılında İstanbul'da öldü

ESERLERİ
HİKAYE KİTAPLARI;
Oğlumuz (1949)
Yarın Diye Bir Şey Yoktur (1952)
İki Uyku Arasında (1954)
Hikayeler (1969)
ROMANLARI;
Siyah Kehribar (1955)
Küçük Ağa (1964)
Küçük Ağa Ankara’da (1966)
İbiş’ in Rüyası (1970)
Firavun İmanı (1975)
Dönemeçte (1978)
Gençliğim Eyvah (1979)
Yağmur Beklerken (1981)
Yalnızlar (1981)
Osmancık (1983)
Dünyanın En Pis Sokağı (1989)
FIKRALARINDAN SEÇMELER;
Gençlik Türküsü (1964)
DİL VE EDEBİYAT ÜZERİNE;
Düşman Kazanmak Sanatı (1979)
DENEMELER;
Bu Çağın Adı (1990)
GEZİ;
Gagaringrad (1962)
OYUNLARI;
Ayakta Durmak İstiyorum (1966)
Dört Yumruk, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı
Üç Oyun (Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülatörlü Radyo, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı 1981)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #35
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)



ÇALIKUŞU


KONU
Evleneceğinden önceki gün Feride nişanlısı Kâmran’ın daha önceden kendisini aldattığını öğrenir Bunun üzerine Feride kaldığı teyzesinin evini terk eder ve Fransız Lisesi’nde aldığı eğitime güvenerek Anadolu’da öğretmenlik yapmaya karar verir Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde öğretmenlik yapar Bu görevi sırasında Feride Anadolu insanının sorunlarıyla karşı karşıya gelir Genç ve güzel bir kadın olan Feride gittiği yerlerde rahata eremeyecek sürekli yapılan dedikodular nedeniyle günleri üzüntü içinde geçecektir
PLAN
A- Serim: 1Bölüm kısaca serim olarak adlandırılabilir Bu bölümde şu olaylar gelişir:
a-Feride’nin çocukluğu ve büyümesi
b-Feride’nin Kâmran’a ilgi duyması ve onunla evlenmeye karar vermesi
c-Kâmran’ın işi nedeniyle İspanya’ya gitmesi
d-Kâmran’ın İspanya’dan dönmesi ve düğün hazırlıkları
e-Feride’nin aldatıldığı’nı öğrenmesi
f- Feride’nin Kâmran’ı terketmesi ve Anadolu’da öğretmenlik yapmaya karar vermesi
B- Düğüm: 2 , 3 ve 4 bölümler düğüm bölümü olarak kabul edilebilir Bu bölümlerde şu olaylar olmaktadır:

2Bölüm:
a-Feride’nin öğretmen olarak Bursa’ya tayin edilmesi
b-Bursa’daki okulda sorun çıkması nedeniyle Zeyniler köyüne gitmesi
c-Munise’yle karşılaşması
d-Onu evlatlık olarak alması
f-Köy’de Hayrullah isimli bir doktora için kısa süre rica üzerine hastabakıcılık yapması
e-Zeyniler deki okulun kapanması üzerine Feride’nin köyden ayrılması
f-Bursa’daki bir okula tayin olması
g-Feride’nin Okuldaki müzik öğretmeni Şeyh Yusuf’un Feride’ye aşık olduğunu öğrenmesi
h-Şeyh Yusuf Efendi’nin ölümü ve şehirde Feride ile Şeyh Yusuf Efendi arasındaki aşk dedikodularının artması üzerine Feride’nin Bursa’dan ayrılarak Çanakkale’de bir okula tayin olması

3Bölüm:
a-Çanakkale’deki okulda öğretmenlik yaptığı sırada gençliği ve güzelliği nedeniyle hakkında dedikodular çıkması
b-Yöre halkının en nüfuzlu ailelerinden birinin subay olan oğlu İhsan Bey tarafından beğenilmesi
c-İhsan Bey’in ailesi aracılığıyla Feride’ye evlenme teklifi ve Feride’nin teklifi reddetmesi
d-Bir arkadaşının teklifi ile Feride’nin kendisine uygun olmayan bir davete katılarak kötü duruma düşmesi
e-Davet esnasında çapkın olarak bilinen bir adamla görüştürülmesi ve İhsan Bey’in teklifini reddetmesi üzere Feride hakkında yerli halkın dedikodularını arttırması
f-Dedikodulara ve davet gecesindeki olayların utancına dayanamayan Feride’nin okuldaki bir arkadaşının tavsiyesine u¤¤¤¤¤ o arkadaşının akrabalarının yanına İzmir’e gitmesi
4Bölüm:
a-Feride’nin aradığı kişileri İzmir’de bulamaması üzerine iyice kötü duruma düşmesi ve zorluklardan dolayı bir köşkte kalmaya başlayıp özel öğretmenlik yapması
b-Bu sırada Feride’nin,Kâmran’ın evlendiğini duyması
c-Köşkün sahibinin oğlunun Feride’ye göz koyması üzerine Feride’nin uygun bir iş teklifini kabul ederek köşkten ayrılıp Kuşadası’nda bir okula yerleşmesi
d-Kuşadası’nda öğretmenlik yaparken çıkan savaş nedeniyle okulun hastaneye çevrilmesi
e-Feride’nin tesadüfen Hayrullah Bey’le yeniden rastlaşması ve onun için yine hastabakıcılık yapması
f-Munise’nin ölümü
g-Munise’nin ölümü üzerine Feride’nin beyin kanaması geçirmesi ve Hayrullah Bey’in ona uzun bir süre zarfında evinde bakması
h-Bu oaylar üzerine Feride ile Hayrullah Bey’in arasında yörede dedikoduların dolaşması
i-Bu dedikodular yüzünden Feride’nin okuldaki görevini bırakıp Hayrullah Bey’le bir formalite evliliği yapması
j-Feride’nin son satırlara Kâmran’dan artık sonsuza dek ayrıldığını yazarak günlüğünü yazmaya son vermesi

C- Çözüm: 5Bölüm de olaylar çözüme ulaşır Bu bölümde geçen olaylar kısaca:
a-Feride’nin yaptığı evlilikten uzun bir süre sonra teyzesinin Tekirdağ’daki evine geri dönmesi
b-Teyzesinin evinde Kâmran’la karşılaşıp Kâmran’ın karısının vefat etiiğini öğrenmesi
c-Kâmran’ın çocuğunun Feride’ye çok alışması
d-Feride’nin gitmeden önceki akşam teyzesinin kızı Müjgân’a kendisi gittikten sonra Kâmran’a teslim etmesi üzere bir paket vermesi ve Hayrullah beyin öldüğü gerçeğini açıklaması
e-Müjgân’ın Kâmran’a o gece paketi vermesi ve paketin içinden çıkan Hayrullah Bey’den gelen mektup ve Feride’nin günlüğünü oku¤¤¤¤¤ Feride’nin onu gerçekten sevdiğini anlaması
f-Kâmran’ın Feride gitmeden önce onu nikahına alarak Kuşadası’na geri dönmesini engellemesi ve Feride ile yeni mutlu bir yaşama başlaması

ÖZET
Feride hareketli, yaramaz ve aynı zamanda da dışarı hiçbir zaman vurmasa bile duygusal bir kızdır Üç yaşına kadar Musul’da yaşamış olan Feride buradaki kuraklıktan dolayı ailesi ile birlikte Kerbelâ’ya göçmüştür İstanbul’a göçmeden önce altı yaşındayken annesini kaybeder Bundan sonra Feride teyzesinin yanına İstanbul’a gelir İstanbul’da yeni akrabalarıyla tanışan Feride, burada da yaramazlıklarını sürdürür Yalnız bir tek Besime Teyzesinin oğlu olan Kâmran’a karşı çekingenliği ve cesaretsizliği vardır Kâmran ise yaşça Feride’den büyüktü ve çok uslu ve ağırbaşlı biridir Feride dokuz yaşındayken de büyükannesini kaybetmiştir Sonra Feride on sene boyunca okuyacağı Sör Mektebi’ne yazılır Okula başladıktan kısa bir süre sonra da babasını kaybeder Yaramazlıklarına okulda da devam eden Feride bu yüzden arkadaşlarından ayrı bir şekilde tek başına oturtulmuştur
Feride birçok kişinin cesaret edemeyeceği işlerde yapardı Meselâ her teneffüs okullarındaki ağaca tırmanır ve daldan dala atlardı İşte bunu gören muallim ona “Bu kız insan değil ÇALIKUŞU” diye bağırmış ve o günden sonra Feride’nin adı ÇALIKUŞU olarak kalmıştır
Feride ile Kâmran genelde birbirleriyle kavga ederler Ama ikisinin esas ilişkisi Feride’nin yine ağacın üstündeyken bir akşam Kâmran ile Neriman adında dul bir kadının konuşmalarını duymalarıyla başlar Bu günden sonra Kâmran Feride’den korkmaya başlamıştır ve ona, bu olayı kimseye anlatmaması için, düzenli aralıklarla hediyeler gönderir Fakat bu hediyeler Feride’yi kızdırıyordur Bir yaz Feride Tekirdağ’a başka bir teyzesini yanına gider Teyzesinin kızı Müjgân Feride’nin çok sevdiği, ağırbaşlı ve Feride’ye ailede tek söz geçirebilen kişidir Feride okulda, arkadaşları kendi sevgililerinden konuşurlarken o da konunun dışında kalmamak için, Kâmran’ı kendi sevgilisi gibi anlatmıştır Feride bunu Müjgân ablasına anlattığı zaman , Müjgân, Feride’nin Kâmran’ı sevdiğini anlar ve her zaman Feride’nin ağzından Kâmran’la ilgili laf almaya çalışır Kâmran Müjgân’ın da düşündüğü gibi o yaz Tekirdağ’a gider Bir gün salıncakta sallanırken Kâmran Feride’ye evlenme teklif eder ve daha sonra nişanlanırlar
Feride Müjgân ablasının önceden de tahmin ettiği gibi Kâmran’ı çok seviyordur fakat nedense Kâmran’a karşı çok çekingen davranıyordur Onunla yan yana gelmemeye özen gösteriyor ve doğru düzgün konuşmuyordur Kısaca Kâmran’dan kaçıyordur
İstanbul’a döndükten bir süre sonra Kâmran, amcasının teklifini Feride ile birlikte değerlendirir ve en sonunda memuriyetini yapmak için amcasının yanına Avrupa’ya gitmeye karar verir Bu memuriyet dört sene olmasına rağmen ikisi için de çabuk geçer Fakat düğüne üç gün kala hiç beklenmedik bir olay olur Feride bahçede dolaşırken kapının önünde siyah çarşaflı bir kadın görür ve o kadın Feride’ye Kâmran’ın Avrupa’da başka bir kadını sevdiğini söyler Yanında Kâmran’ın yazdığı bir mektubu getirir Bu olayı öğrenen Feride derhal evi terk eder ve kendi hayatını kurmak ve yaşamak için Anadolu’ya gitmeye karar verir
İstanbul’dan çıkmadan önce Feride annesini dadısı olan Gülmisal Kalfanın evinde kalır Yaklaşık bir bir buçuk aylık bir beklemeden sonra Bursa’nın merkez rüştiyesinde Coğrafya ve Resim muallimliğine tayin edilir Fakat Feride Bursa’ya gittiğinde bir başkasının daha aynı göreve atandığını görür Bir aylık bir beklemeden sonra bu görev Feride’ye çıkartılmıştır Fakat Feride müdürün ısrarcı teklifleri ve diğer öğretmenin ağlayışları ile hazırlanan bu tuzağa, hayat tecrübesi olmadığı ve kalbinin çok temiz olması nedeniyle düşerek, görevinden istifa edip Bursa’nın yakınında Zeyniler Köyünde muallimliğe geçer Müdürün Feride’yi kandırmak için öve öve bitiremediği Zeyniler Köyü daha doğru dürüst yolu olmayan hatta okulu bile ahırdan bozma bir yerdir
Feride önceleri hiç sevmediği o can sıkıcı ve karanlık yeri alıştıkça sevmeye başlıyordur Bu köyde hemen derse başlamış ve öğrencilerle iyi ilişkiler kurmuştur Fakat öğrencilerinin arasında Munise adında bir kız onu çok etkilemiştir Bu kız babası ve ablasıyla kalıyordur Bu kızı çok sevdiği için onunla diğerlerine oranla daha fazla ilgileniyordur Bir gün Munise bir kabahat işler ve babası onun üzerine yürüyünce evden kaçar Karlarla bir gün boğuştuktan sonra Munise Feride’ye sığınmaya karar verir Feride bu olay üzerine, Munise’nin babasından da izin alıp onu evlatlık edinir
Feride her geçen gün bu küçük köye alışmaktadır Bir gün köye bir müfettiş gelir ve okullarını ziyaret eder Daha önceden de belirttiğim gibi ahırdan bozma bu okulu müfettiş gördüğünde bu okulda ders yapılamayacağını söyler ve okulu kapatmaya karar verir Feride’ye ise onu başka bir okula tayin edeceğini söyler Feride, Maarif Müdürünün yanına gittiğinde müdür ona açıkta yer olmadığını söyler Ama müdürün odasında eski bir arkadaşını görüp, onunla Fransızca konuşmaya başlayınca bu olay sayesinde Bursa Darülmuallimatında çalışmaya başlar
Feride bu okulda da çok mutlu olmuş ve yine öğrencilerle çok iyi ilişkiler kurmuştur Artık Feride çok güzel bir genç kız olmuştur Bu güzelliği nedeniyle kendisine Bursa’da “ipekböceği” ismini takarlar Okul çok iyi gidiyordur fakat okulda çok sevdiği ve kendisine çok yakın hissettiği Şeyh Yusuf Efendi, Feride’ye aşık olmuştur Üstelik bunu Feride’den başka herkes bilmektedir Bir gün bunu bir arkadaşı Feride’ye söyleyince Feride çok utanır ve artık insan içine çıkamaz olur Çünkü Şeyh Yusuf hastalanıp ölünce Feride’ye herkes suçluymuş gibi bakar ve Feride buna daha fazla dayanama¤¤¤¤¤ Çanakkale’ye gider
Maarif Müdürünün emriyle Çanakkale Rüştiyesi’ne emri çıkan Feride, Munise’yi de alarak Çanakkale’ye yerleşir Fakat güzelliği burada da herkesin dikkatini çeker ve bu sefer ona “Gülbeşeker” ismini takarlar O çevrenin en zengin ailesinin kızlarının öğretmenliğini yapan Feride, kızın da isteğiyle konağa davet edilir Fakat bu davetin sebebi başkadır Konağın sahibi Nerime Hanımın amcasının oğlu İhsan, Feride’yi beğenmiştir Davetin esas sebebi evlenme teklifidir Fakat Feride bu teklifi herkesi şaşırtacak şekilde reddeder Bu olaydan kısa bir süre sonra Hafız Kurban Efendi adında evli bir adamdan daha evlenme teklifi alan Feride bu teklifi de reddeder Tabii Feride artık sokağa çıkamaz olmuştu
Bir süre sonra da Nazmiye adında bir arkadaşının davetini iyi niyeti nedeniyle kabul eden Feride başına neler geleceğini bilmiyordur Arkadaşı Feride’ye nişanlısını ve nişanlısının en yakın arkadaşı olan Burhanettin adında birini tanıştırır Daha sonra yemeğe indiklerinde bütün salon Burhanettin ve Gülbeşeker diye inliyordur Bu davet aslında Burhanettin Bey ile Feride’nin arasını yapmak için düzenlenmiştir Bu olaydan sonra Feride artık Çanakkale’de de daha fazla kalamayacağını anlar ve okulun müdiresinin birkaç yakın arkadaşı ile görüşmek için İzmir’e gider
Fakat burada işler istediği gibi gitmez En sonunda oranın en zenginlerinden birinin kızlarına Fransızca dersi vermeyi kabul eder Artık Feride ve Munise köşkte kalıyorlardır Fakat köşkün sahibinin oğlu Cemil Bey gece Feride’yi merdivenlerde sıkıştırır O evden ayrılmadan önce Kâmran’ın önceki yaz evlendiği haberini alır Daha sonra Maarif İdaresine gittiği zaman Kuşadası’nda Türkçe ve resim muallimine ihtiyaç olduğunu öğrenir Feride bu görevi kabul ettikten sonra, Anadolu yolculuğunda son durağı olan Kuşadası’na hareket eder
Kuşadası’nda okulu istediği gibi yöneten Feride burada da mutluluğu bulmuştur Ancak Kuşadası’na gittikten bir ay sonra muharebe başlar ve okul, kumandanlığın emriyle hastaneye dönüştürülür Feride, daha önce Zeyniler’de tanıştığı bir doktoru, Hayrullah Bey’i, burada tekrar görünce, onun ısrarı sonucu hastane de hemşirelik yapmaya başlar Hemşireliğe başladıktan bir ay sonra Feride’nin hastası İhsan Bey olur İhsan Bey muharebede ağır yaralanmış ve ameliyat edilmiştir Feride hem İhsan Bey’e acıdığı hem de Kâmran’ı unutmak için, İhsan Bey’e evlenme teklifi etmiş fakat kendine acındığını anlayan İhsan Bey bu teklifi reddetmiştir
Muharebe bittikten sonra mektep tekrar kurulur ve Feride “Müdire” olur Fakat acılar burada da Feride’yi bırakmaz ve Feride Munise’yi toprağa vermenin üzüntüsü ile tam on yedi gün boyunca kendine gelemez Onun bu durumunu gören ve onu bir kızı gibi seven Hayrullah Bey, Feride’yi iyileşinceye kadar bekler ve onu yanına alır Bu olaydan sonra Feride artık Hayrullah Bey ile birlikte kalmaya başlar Fakat Feride’nin Hayrullah Bey’in yanında kalması halk tarafından hoş karşılanmaz ve ikisi hakkında kötü dedikodular çıkar Bunun üzerine Hayrullah Bey dedikoduları engellemek için Feride ile evlenir
Feride ise evlenmeyi kabul ederken hayatında ilk ve tek sevdiği Kâmran’dan da ayrılmış oluyordu Bu durumu anlayan Hayrullah Bey ölmeden önce son isteği olarak Feride’den İstanbul’a gitmesini ister ve Feride’ye Kâmran’a iletmesi için bir mektup verir Bu mektupta Kâmran’a Feride’nin kendisini ne kadar sevdiğini yazar Ayrıca mektubun içine bu kitabı oluşturan Feride’nin günlüğünü de koyar
Feride bu son istek üzerine İstanbul’a gittiğinde Kâmran’ı ne kadar sevdiğini bir kez daha anlar Kâmran’da evlendiği kadını kaybetmiştir Ayrıca Kâmran evlense bile yalnızca Feride’yi sevmiştir Kâmran bu günlüğü okuyunca Feride’nin de kendisini sevdiğini anlar Bunu amcasına anlattığında amcası ve Kâmran, Feride’nin haberi olmadan kadıya giderler ve nikâh kıydırırlar Böylece Feride bu kadar acıdan sonra haberi olmadan hayatta en çok istediği kişiyle evlenir ve en sonunda mutluluğu bulur
KAHRAMANLAR

Çalıkuşu’ndaki kahramanlar aslında hayatımızda her an karşılaşabileceğimiz , içimizden birileriKahramanların hiçbiri ütobik özellikleri olmayan , karakterleri tam olarak anlaşılabilen kişilerden oluşmuştur
Kahramanlardan baş kahraman hepinizinde bildigi gibi , dizi filminde Aydan Şener’in canlandırdığı Feride diğer bir ismiyle Çalıkuşu Feride küçüklüğünde heyecanlı , hareketli tam anlamıyla yaramazlıktan bıkmayan bir kişiliğe sahipÇalıkuşu ismini de Fransız Kolejinde öğrenim görürken tenefüslerde ağaca çıkıp daldan dala atladığını gören bir öğretmeninin :
“ Bu çocuk insan değil,çalıkuşu “ diye bağırmasından almıştır Feride adı ise bayram elbiseleri gibi pek sayılı günlerde kullanılan resmi bir ismi olarak kalmıştır
Feride öğretmenliğe başlamasıyla gittiği her yerde , güzelliğiyle herkes tarafından aşık olunan , Gülbeşeker,İpekböceği gibi türlü isimler takılan biri olurHakkında dedikodular olurFakat o Kâmran’ı kalbinden atamamasına rağmen Kâmran ile evliliğine üç gün kala öğrendiği ; Kâmran ‘ ın başkasıyla birlikte olduğu haberi , Kâmran’a karşı nefret dolu olmasına sebep olur Bu öyle bir nefrettir ki Kâmran’la ilgili olan herşeyden nefret duymaya başlar Örneğin yeşillikten nefret etmesinin sebebi Kâmran ‘ın yeşil gözlü olmasından dolayıdır Ama Kâmran’ı unutmak için de öğrencilerine , bulunduğu çevreye birşeyler kazandırmayı , gülmeyi öğretmeyi isteyen gönlü çok geniş birisidir Ayrıca Feride Türk romanında ilk ideal kahramandır , bu yönüyle pek çok öğretmene direnç vermiştir
Kâmran ise uslu ,okumuş , nazik birisi aynı zamanda Feridenin kuzeni Kız ayağı gibi küçücük ayaklarında beyaz podüsüet iskarpinleri ,ipek çorapları,yürürken ince bir dal gibi
sallanıyor zannedilen narin vücuduyla erkekten ziyade kıza benzeyen birisi Fakat Kâmran Feridenin deyimiyle yere bakan yürek yakan cinsinden sinsi bir sarı çıyandırBayanlara karşı zaafı olan birisidirAma Feride’ye karşı daha farklı bir ilgisi vardır, Kâmran evlenmesine rağmen hala onu sevmektedir
Munise küçük bir kızdır Babası ihtiyar bir köy memuru olan ve üvey annesinden bayağı eziyetler gören bir çocuktur Feride bu çocuğa karşı özel bir alaka duyuyor ve daha sonra köyün muhtarını aracı yaparak onu yanına alıyor ve beraber yaşıyorlar Munise bembeyaz denecek kadar uçuk sarı saçlı , duru beyaz tenli , melek gibi güzel çehreli bir çocuk Munise küçük yaşına rağmen görmüş geçirmiş gibi Ferideyle konuşuyor , Feridenin dert ortağı oluyor
Müjgân Feride’nin kuzeniFeride’den üç yaş büyük Feride akraba çocukları arasında en ziyade onu seviyorMüjgân Feridenin tam zıddıÇok ağırbaşlı, ayrıca her istediğini yaptıran birisiRomanın sonunda Kâmran’la Feridenin yeniden beraber olmalarını sağlamak için uğraşıyor
DrHayrullah Bey çok gün görmüş , temiz kalpli orta yaşın üstunde ihtiyar denecek birisiHastalara yardımcı olmayı amaç edinmiş , bu yüzden köy köy çağrıldığı yere hiç çekinmeden giden DrHayrullah Bey Feridenin durumunu da en iyi bilen birisidir
Ayrıca Mişel Fransız Kolejindeki arkadaşı , Hatice Hanım Zeyniler Köyündeki okulda daha çok dini derslere giren birisi ,Besime Hanım ise Kâmran’ın annesi
ZAMAN VE ÇEVRE
Kitapta olaylar bahsettiğim gibi çok geniş bir çevre de geçiyor Önce İstanbul’da başlayan olaylar sırasıyla Bursa’nın Zeyniler Köyü, sonra Bursa, daha sonra Çanakkale,İzmir ve Kuşadası’nda gelişiyor En sonunda olaylar başladığı gibi yine İstanbul’da bitiyor Zaman ise -hiçbir zaman belirtilmemesine karşı- Kurtuluş Savaşı yılları veya hemen sonrası olduğu anlaşılıyor
Bunu nereden anladığımı soracak olursanız, birincisi daha Türkçe yeni yeni kullanılmaya başlamış ve halk daha Türkçe’yi yeni yeni kullanmaya başlamış Ayrıca daha kıyafet kanunu çıkmamış veya daha benimsenmemiş Çünkü bütün her yerde halk peçeli ve kızlar peçeleri olmadan dışarıya çıkmıyorlar Ayrıca benim kanaatime göre daha tam olarak aydın seviyeye de geçilememiş Çünkü eski batıl inançlar ve gelenekler devam ediyor Ayrıca kitapta da gördüğümüz gibi ne zaman Feride bir erkekle arkadaş olsa hemen yanlış anlaşılıyor ve dedikodular çıkıyor Yani halk daha yeniliklere ve yeni düşüncelere ayak uyduramamış ve geri kalmış durumda
Levent Tanın , 9920527
ANAFİKİR
Bence bu kitabı okuduktan sonra şöyle bir yargıya ulaşabiliriz: “Bazı olaylardan kaçmakla, onlardan kurtulamayız” Bu yargıya nereden ulaştığımı soracak olursanız, Feride evlenmeden üç gün önce Kâmran’dan ve evlilikten kaçıyor; Kâmran’ı unutacağını sanıyor ama aslında kaçmakla hiçbir şey olmuyor Hatta kaçması onun için daha kötü oluyor çünkü yaşadığı dört sene boyunca her an Kâmran’ı düşünüyor ve onu ne kadar sevdiğini ancak ondan ayrıldıktan sonra anlıyor Böylece bir insanın kaçarak hiçbir şeyden kurtulamayacağını anlıyoruz

DİL ve ÜSLUP

Hem bir aşk hem de bir macera romanı olarak değerlendirilebilecek bu eser, günlük konuşma diliyle yazılmış ve bu yüzden geniş halk kitleleri tarafından beğeni kazanmıştır Yazarın, olayları ülke gerçeklerinden ve eserin yazıldığı zamandan soyutlamadan ele alması sebebi ile, o zamanları göremeyen yeni kuşaklar için bir takım yabancılıklar görülebilir Örneğin o zamanlarda çok popüler olan Fransızca terimler ve eski Osmanlıca kelimeler sıkça kullanılmıştır Buna rağmen yazarın anlatımdaki sadelik ve akıcılık bu yabancı kelimelerin anlamlarını kendiliğinden ortaya koymakta, hiç olmazsa çok zor anlaşılacak noktalar bırakmamaktadır

Tasvirlerin oldukça fazla olması, hatta kitabın önemli bir bölümünü işgal etmesi, okurun, kendisini olayların içinde gibi hissetmesini sağlamaktadır Özellikle insanın ruh halini mükemmel benzetmelerle tasvir eden yazar, bunu yaparken tabiat güzelliklerini, tabiat olaylarını sıkça kullanmıştır Mekân tasvirleri ise okuru adeta olayların içine alıp, o mekânlarda yaşatmaktadır

Yazarın sıkça kullandığı mekân tasvirlerine şöyle bir örnek verilebilir:
“ Söğütlük, adeta bir söğüt ve çınar ormanı Kim bilir, kaç yüz senelik? Çınarların aşağı kısımlarındaki dalları kesmişler, yalnız gövdeleriyle tepelerindeki dalları ve yaprakları kalmış Akşam gölgesinin çökmeye başladığı saatlerde insan, oraya giderse, ucu bucağı bulunmaz bir viran kubbenin altına girmiş gibi oluyor Yandan vuran son güneş ışıkları bu yüksek, harap çınar gövdelerini göz alabildiğine uzanıp giden kırık sütunlara benzetiyor Derenin öbür kıyısında etrafları çitlerle çevrilmiş, sıra sıra bahçeler, o bahçelerin arasında gölgelere boğulmuş incecik yollar var “ , Çalıkuşu , 267
Yazar bir insanın kendisi ile yalnız kaldığındaki ruh halini en iyi şekilde yansıtmış ve gerçek hayatta da sanki kahramanın yerindeymiş gibi, olay, konuşma, duygu ve düşünceleri gerçekçi bir şekilde, yapmacıksız yazabilmiştir

Yine sıkça kullanılan ruh hali anlatımları ve insanın biçimsel tasvirine ise şu örnek verilebilir:
“ Gözlerim, İstanbul’da tanıdığım şen, kaygısız Çalıkuşu’nun berrak aydınlık parçası içinde titreyen birkaç yıldız kırıntısından ibaret açık ela gözleri değildi Onlarda, karanlıklara baka baka geçmiş birçok yalnız gecelerinden kalma siyah bir acı, yorgun bir tahayyül, uykuya ve daha başka şeylere doymamış gözlerin mahmurluğu vardı Bu gözler, gülümsemeler, canlı bir ıstırap gibi büyük ve derin görünecekler Fakat, gülmeye başladıkları gibi her şey değişiyor O vakit küçülüyorlar, ziyalar içlerine sığmıyor, küçük pırıltılarla yanaklarını üstüne dökülmeye başlıyor “ , Çalıkuşu , 273

Yazar Türkçe'yi hem kelime zenginliği bakımından, hem gramer bakımından iyi bir şekilde eserine yansıtmıştır Cümle yapısı gayet sade, anlaşılırdır Anlaşılamayacak uzun cümleler oldukça azdır Kullanılan uzun cümleler de genellikle kendi içlerinde parça parça anlamsal bütünlükler oluşturmaktadırlar

Romanın büyük bölümünün bir günlükten oluşması yazara kimi zaman anlatımda kolaylıklar sağlamış kimi zaman ise yazarı zorlamıştır Kahramanın her şeyini günlüğüne yazması ve bunun kitabın temelini oluşturması sebebi ile eser sadece kahramanın görebildiği, veya bir şekilde haberdar olabildiği olaylar zincirinde sıkışmıştır Tabii ki bu sıkışma neredeyse hiç fark edilmeyecek kadar az olmakla birlikte, yazarın anlatımındaki güç, bunu da belli etmemeye yetmiştir Nitekim kitabın son bölümünde günlük yazılarının dışına çıkılmış ve olaylar dışarıdan bir izleyici gibi anlatılmıştır
TÜR ve TEKNİKLER

Romancı ,Feridenin kişiliğinde yurt kalkınmasının ancak eğitim öncüleriyle gerçekleşebileceğini ortaya koyar Bu yönüyle tezli roman türüne girer Gerçekçi bir romandır,Anadolu’nun geri kalmışlığı ,eğitimsizliği gibi konular ele alınmıştır Romanda olaylarla birlikte duygusal yapı ilgi çeker Leyle ile Mecnun ,Ferhat ile Şirin ,Kerem ile Aslı gibi geleneksel bir konuyu işlediği için yapıt hemen her kesim tarafından sevilmiştir Bu yönüyle yığın romanı özellliği taşır
Mutlaka maillerini bekliyorum tatlı kız!

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #36
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)



Eserin adı : Şıpsevdi

Yazarı : Hüseyin Rahmi Gürpınar


1 YAZAR:

1864 yılında İstanbul’da doğmuştur Hünkar yaverlerinden Sait Paşa’nın oğludur Annesi, kendisi küçük yaşlarda iken öldüğü, babası da görevle taşralarda dolaştığı için çoğunlukla akrabalarının yanında ve onların kadınları arasında büyüdü Bir süre Aksaray’ın o zamanların ünlü bir okulu olan Mahmudiye Rüştiyesi’nde okuyan Hüseyin Rahmi Bu okulu bitirdikten sonra Mülkiye mektebine girdi Mahmudiye Rüştiyesi’nde iken özel öğretmenlerden aldığı derslerle Fransızcasını ilerleterek bu edebiyatın başlıca ürünlerini kaynağından okumaya başladı Mülkiyedeki öğrenimini sağlık durumu nedeniyle tamamlayamadı Buradan ayrılıp kısa bir süre Adliyede daha sonra Nafia Nezareti tercüme kaleminde memur olarak çalıştı İkinci Ticaret Mahkemesi’nden üye adayı olarak da görev aldı Fakat bu sıralarda, ilk romanlarıyla, oldukça geniş bir ün sağlamış bulunuyordu Bundan dolayı, memurluğu bırakarak, hayatını kalemiyle kazanmaya yöneldi 1908’de Meşrutiyetten sonra kendisine önemli devlet görevleri teklif ettilerse de kabul etmeyip yazarlığını sürdürdü 1909’da birkaç arkadaşı İle “Boşboğaz” adlı bir mizah dergisi kurdu Fakat uzun sürmedi Hayatının ikinci döneminde Heybeliada’ya yerleşen Hüseyin Rahmi, kalan ömrünü hep orada geçirerek, yazılarını da oradan göndermek ve pek seyrek olarak İstanbul’a inmekle yetindi 1925 yılında natüralist yapıdaki eserlerinden biri olan “Ben Deli miyim ?” adlı romanı yüzünden mahkemeye verildi Eser aşırı müstehcen bulunmuştu Fakat yazar mahkemede kendi davasını bizzat kendisi savunarak romanının müstehcen olmadığını, bunun sadece natüralist bir karakter taşıdığını ispatla¤¤¤¤¤ beraat etti Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin beşinci ve altıncı dönemlerinde milletvekilliğine seçilen Gürpınar, sekiz yıl kadar bu görevde kaldı Ömrünün son günlerine kadar Heybeliada’daki köşkünde vaktini okuyup yazmakla ve devamlı eser vermekle geçirdi 1944 yılı başlarında burada öldü Mezarı, yaşamının ikinci yarısını içinde geçirdiği köşkünün yakınlarındadır

Başlıca eserleri: Şık, İffet, Metres, Cehennemlik, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Cadı, Hakka Sığındık, Toraman, Son Arzu, Efsuncu Baba, Muhabbet Tılsımı, Ben Deli miyim ?, Tutuşmuş Gönüller, Nimetşinas, Kokotlar Mektebi, Mezarından Kalkan Şehit, Hayattan Sahifeler, Eşkıya İninde, Kaynanam Nasıl Kudurdu ?, Utanmaz Adam, Deli Filozof, Namusla Açlık Meselesi, İki Hödüğün Seyahati, Tünelden İlk Çıkış, Tokuşan Kafalar, Hazan Bülbülü

2ESER:

a) Türü: Roman
b) Teması: Batılılaşma
c) Eserin yazılmasındaki amaç: Toplumda eksikleri olan kişilerin davranışlarını ortaya koymak
Eser bu amaca ulaşabilmiş mi ?: Eser amacına ulaşmıştır




3PLAN:

Eserin serim bölümünde olaya bir giriş ve bazı olaylar hakkında bilgi verilmiştir Düğüm bölümünde ise olaylar geniş bir bölümde anlatılmış ve ayrıntılar iyi bir şekilde verilmiştir Çözüm bölümünde ise olayların sonuna yani sonuca ulaşılmıştır

4 ESERİN ÖZETİ:

Meftun Bey adında alafrangaya düşkün bir adam vardır Meftun Bey Fransa’da kalmış, kendini beğenmiş herşeyi bildiğini zanneden bir şıpsevdidir Meftun Bey Fransa’da bir süre kaldıktan sonra memleketine geri döner Memleketinde de fazla bir şey bilen olmadığı için kendini en üstte görür Burada Fransa’da gördüğü alafrangalığı öğretmeğe çalışır Fakat fazla bir şey bilmemektedir İyi ve rahat bir hayat kurmaktadır ve bunun için uğraş göstermektedir Fakat fazla parası yoktur ve paraya ihtiyacı vardır Çünkü güzel bir hayat için para gereklidir Karşı köşkün kızı olan Edibe’yi gözüne kestirir Karşı köşk zengin bir ailedir ve Edibe’yi kendine uygun bulur Evlenmek ister çünkü istediği hayatı kurabilecektir Meftun Bey Lebibe adında bir kız kardeşine sahiptir Kız kardeşi de Edibe’nin erkek kardeşi ile konuşmaktadır Edibe ile evlenmek için, kardeşinin ve Edibe’nin kardeşinin buluşmalarını, konuşmalarını gözardı etmektedir Eğer bunların konuşmasına, buluşmasına engel olursa, Edibe’nin erkek kardeşi Edibe’yi Meftun Bey’ e karşı soğutacaktı ve evlenemeyecekti Bunun sonucunda da kurmak istediği hayat olmayacaktı
Karşı köşkün oğlu Mahir Bey ile kız kardeşi Lebibe Hanımı evlendirdikten sonra Meftun Bey Mahir Bey’in kız kardeşi olan Edibe Hanım ile evlenir Meftun Bey evlendikten sonra şıpsevdiliğe başlar Kayınpederinin parasına sahip olmak ister Kızıyla evlenmesinin amacı da parasıydı Fakat kayınpederinin ölümünü beklemek zorundadır Meftun Bey daha sonraları McFerlan adındaki kültürlü bir kadınla tanışır ve onu sevmeğe başlar Bu sırada da Mahir Bey Madam’a gönlünü kaptırır Madam McFerlan Fransız kültürünü almış, o zaman da erkeklerin gözdesi olan güzel bir kadındır Meftun Bey parayı almak için kayınpederinin ölümünü bekleyemeyecek seviyeye gelir ve bir plan kurarak bunu elde etmeye çalışır
Meftun Bey planında Madam McFerlan’ı Mahir Bey’e karşı koz olarak kullanacaktır ve böylece parayı elde etmiş olacaktı Madam McFerlan Mahir Bey’e vaatlerde bulunarak babasının parasını getirmesini ister Mahir Bey ise parayı getirdiğinde Madam ile Meftun Bey’in anlaştığını görür Meftun Bey planının anlaşıldığını fark edince vakit kaybetmeden Fransa’ya kaçar Mahir Bey de bu olaya üzülerek intihara başvurur ve kendini öldürür İki yıl sonra Meftun Bey Fransa’dan bir mektup gönderir ve kayınpederinin ölümünü beklediğini yazar

5ÜSLUP:

a) Romanda devrik cümlelere sıklıkla rastlanmaktadır Fakat cümleler uzun kurulmuştur
b) Anlatım eserin konusunu çok uzatarak bir sonuca bağlamıştır
c) ---
d) Eserde yazıldığı çağı belirten özellikler vardır Bunlar romandaki kelimelerin eski dilden
Kalması ve kahraman adlarının eski olmasıdır

6ESERİ ELEŞTİRME:

Eserde yabancı kelimeler olmasına rağmen dili sadedir ve anlaşılmaktadır Fakat cümleler genellikle uzun kurulmuştur Bu yüzden bazen anlam karmaşasına yo açabilmektedir Konular ve olaylar uzatılarak dolambaçlı şekilde anlatılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #37
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)



SEMAVER

Eser, Sait Faik Abasıyanık’ın 1936’ da yazdığı hikaye kitabıdırToplam on dokuz ayrı hikayeden oluşmuştur Kitaba adını veren ilk hikaye, İstanbul’da Halıcıoğlu’ndaki bir fabrikada işçi Ali’nin ,annesiyle geçirdiği mutlu günleri anlatırAnnesinin her gün , sabah ezanıyla kaldırdığı Ali,kızarmış ekmek kokan odada semaverin kaynayışına dalar Semaver onu her sabah hayata yeniden bağlayan, evlerinin saadeti, büyük bir moral kaynağı haline gelmiştirSemaver, onun dünyasında içinde ne ıstırap, ne grev, ne de patron olan bir fabrika olarak canlanırdı Ali’nin annesine ölüm, bir misafir,bir başörtülü, namazında niyazında bir komşu hanım gelir gibi gelir Ali annesini bir sabah vakti, semaverin başında ölü bulur Evlerinin saadet kaynağı “Semaver” bir daha kaynamaz o evde Stelyanos Hrisopulos Gemisi, Burgaz adasında fakir,yaşlı bir Rum balıkçısının, kızı öldükten sonra ailesinden hayatta kalan son kişi olan ,hayal gücü denizler ve balıklarla beslenmiş , on iki yaşlarındaki torunu Trifon’un yaptığı, bir metre uzunluğunda ,beyaza boyalı yelkenli gemi üzerine kurulmuşturBurgaz adasında diğer çocuklar bu oyuncak gemiye büyük bir gıptayla bakıyordurlarTrifon bir öğle üstü,büyükbabasının adını verdiği gemisini denize indirir Burgaz’ın bütün çocukları pusudadırlar Gemi hafif yana yatmış pupa giderken, soba borusundan yapılmış bir top, çamların içinden patlar, atılan taş geminin yanına isabet eder; bu taşı ötekiler izler On altı çocuk ellerinde ceplerinde taşlar, güzelim gemiyi batırırlar İpek Mendil’de,olay Bursa’da bir ipek fabrikasında geçmektedirYazar,bir gece fabrikaya kapıcının yerine göz kulak olur On beş yaşlarında,buğday tenli küçük bir hırsızla karşılaşır Yazar , ona iyimser bir tavırla konuşarak yaklaşır Küçük hırsız sevgilisinin ondan bir ipekli mendil istemesi üzerine parası olmadığından hırsızlık yapmak zorunda kaldığını anlatırYazar bu durumu hoş karşılar ve çocuğu serbest bırakırÇocuk sevgilisinin o çok istediği mendili alamadan fabrikadan uzaklaşırYazar, fabrikada depo bölümünde kalmaktadır Gece yarısı, yazar uyurken, küçük hırsız ağaçların yardımıyla çıktığı pencerede belirir Yazar, bunu fark eder ama çocuğun bu cesaretinden etkilendiği için, yerinden kıpırdamaz Çocuk o çok arzu ettiği mendili aldıktan sonra, kaçarken uzun, geniş yapraklı söğüt ağacından düşer ve hayatını bir ipek mendil uğruna kaybeder Kıskançlık, otuz beş yaşlarında bir köy öğretmeni ve ondan yaşça küçük on yedi yaşındaki karısı Fadime arasında geçer Fadime, küçük yaşında ağalarının zoruyla köyün öğretmeniyle evlendirilmiştir Öğretmenle Fadime arasında karı koca ilişkisi yoktur Öğretmen küçük köy ortamında yalnız kalmamak için, kendisine arkadaş olsun diye Fadime’yle evlenmiştir Fadime’nin gönlü çoban Hüsrev dedir Öğretmen Fadime’yi yaşıtı olan çoban Hüsrev’le beraber görünce duyduğu ince duygular, hikayede yazar tarafından yoğun bir şekilde vurgulanıyor Bohça’da küçük yaşta bir eve besleme gelen bir kızın,evin küçük beyiyle arasındaki yakınlaşma kaleme alınmıştır Besleme kızla , küçük bey küçüklüklerinden itibaren beraber büyürlerÖnceleri evin küçük beyi her hareketi, tavrıyla besleme kızı ezerken, sonraları aralarında bir aşk başlar Bir yaz günü, evin küçük beyi, besleme kızın başı dizinde annesi tarafından yakalanınca kaçar ; akşam dönünce kızın yamalı bohçası artık sandık odasında her zamanki yerinde yoktur Annesi besleme kızı evden kovmuştur Şehri Unutan Adam’da çoktandır şehre inmemiş hikayeci, otelin kapısından, insanlarla kaynaşmak ihtiyacıyla çıkar Bir küfeci çocuğundan, tütüncülerden , genç kızlardan yöneltilen azarlara, çıkışmalara rağmen mutludur; dünyayı, şehri , her şeye rağmen kucaklamak isteğindedir Yazar, hikayede karşılaştığı bütün olumsuzlukları optimist bir havayla karşılayıp, yaşamı ve insanları sevdiğini belirtiyor Garson’da Ahmet Trabzonlu zengin bir babanın tek oğludur İstanbul’a cok eski zamanlarda göç etmişlerdi Kocaman, bir kantariye mağazaları vardıToptan iş yaparlardı Babasının ölümünden sonra, Ahmet kantariye mağazası , evler ve dükkanları idare edemez ve sonunda Belvü Bahçesinde garsonluğa başlar, ama içinde her zaman babadan kalma bişeylere sahip olma duygusu hakimdirO bu duyguyu her haziranda burgaz adasında vasat bir kahveyi kirala¤¤¤¤¤ bastırmaya çalışır, burada Belvü Bahçesi kadar kazan masada, kimseden emir almadan, kendi kendisinin patronudur artık Kitabın en uzun ve dramatik hikayesi İhtiyar Talebe; Birinci dünya Savaşı’na Avusturya ordusunun bir subayı olarak katılmış, acı yaralı günler geçirmiş, şimdi on bir senedir Fransa’da bir üniversitede okuyan, Sırp veya Hırvat Pavel Stefanoviç, biri çirkin biri güzel Amerika’lı iki kız kardeşin oyununa kurban gider Gününe, saatine göre değişen, iki zıt karakter ve ruha sahip tek kişi sandığı bu iki kıza aşık olmuş, üniversiteyi bitirdiği gün, iki kızın aynı anda alaylarıyla karşılaşınca ruhi dengesini büsbütün kaybederek hastaneye kapatılmıştır Yazar Hakkında Bilgi Sait Faik’in sanat ve edebiyatla ilgisi 1928 yılında başlarÖnce şiirler yazdı İlk hikayesi “Mendil”dir Ünü İkinci Dünya Savaşından sonra arttı En verimli yılları (1948-1954) arasıdır İlk hikayesi “Mendil” den başla¤¤¤¤¤ yeni bir ruh yapısı ve dünya görüşü ekseninde gelişen hikayeleri, 1935’ten sonra kendine özgü, içtenlikle dolu bir dil ve anlatımından güç alan, konuyu ikinci plana atan bir yapıya kavuştu ve böylece hikayeciliğimizde yeni bir çığırın temsilcisi oldu Hikayelerin konularını, Adapazarı’nda geçen çocukluk anılarından; “Babamın İkinci Evi, Bohça, Orman ve Ev “ İstanbul’un alt ve orta tabaka insanlarının, özellikle Burgaz balıkçılarının yaşamından aldı Onların dramını çoğu kez kendi sıkıntısı ve avarelikleriyle kaynaştırarak yansıttı Balıkçı, bahçıvan, dondurmacı, çırak, işsiz, falcı, meyhaneci, hamal tiplerini çok iyi işledi Anlatımının en belirgin özelliği “Tabilik” tir Konuşur gibi, bir söyleşi havasında yazar Şiirli ve etkili bir dili vardır Şiirli ve etkili bir dili vardır Yeni bir cümle yapısı, zengin kelime hazinesi, seçkin buluşlarıyla 1945 yılından sonra yetişen hikayecilerimizin çoğu etkilemiştir Başlıca Eserleri: Hikaye : Semaver , Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Havuz başı, Son Kuşlar, Alemdağ’da Var Bir Yılan Roman: Bir Takım İnsanlar, Kayıp Aranıyor Şiir: Şimdi Sevişme Vakti

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #38
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)



KUYUCAKLI YUSUF


Kuyucaklı Yusuf’un önemi yalnızca başarılı bir roman olmasından ileri gelmez, öncü bir yapıt olması da ona tarihsel açıdan bir önem kazandırır Çünkü bu yapıt daha önceki Türk romanından iki bakımdan ayrılır ve yeni bir yol açar Bir kere Sebahattin Ali’nin Türkiye sorunlarına bakışı farklıdır Tanzimattan 1950’lere kadarki Türk romanımızın ana sorununu batılılaşma oluşturuyordu Yazarlarımız içinde bulunduğu toplumun aynası olmaya çalışmıyor, toplumu sorgulamıyorlardı Buradan da anlaşılacağı üzere halk, ezilen köylü, işçi sınıfını konu alan eserlere 1950’li yıllardan sonra görebiliyoruz İşte Kuyucaklı Yusuf bu konuları içine alan onları inceleyen ilk kitap olması dolayısıyla önemlidir Kuyucaklı Yusuf’ta bir yanda eşraf bürokrasi, zengin kesim bir yanda da ezilen halk bulunmaktadır Kuyucaklı Yusuf eserin adından da anlaşılacağı üzere Yusuf’un öyküsüdür
Sosyal açıdan Yusuf içinde bulunduğu kent toplumuna kendini yabancı hisseder; yalnız ve mutsuzdur İstediği tek şey Muazzez ile birleşmektir Elverişsiz koşullara ve kişilere karşın Muazzez ile evlenmeyi başarır Aynı koşullar ve kişiler yüzünden karısı ölür Buradaki durum yoksulluk, yalnızlık içinde kıvranan Yusuf ile Muazzez bir yandan da Şakir ile Hakkı Ethem, Kaymakam gibi zengin, şehvet düşkünü insanlar arasında geçiyor Yani romanın iki tane toplumsal açıdan incelenecek yönü vardır Birincisi Yusuf ile Muazzez’in aşkı, ikincisi ise bu aşkın geçtiği elverişsiz ortam Kuyucaklı Yusuf bu yönleri ile incelersek toplumsal açıdan tamamen topluma ayna tutmuş şekilde bir gerçeklik arz etmektedir
Kuyucaklı Yusuf gerçekleri topluma ışık tutan, toplumdaki olaylarla örtüşen, şekli dışında romantizmden de etkilenmiştir Çünkü eserin içeriğini oluşturan toplum hayatı, toplumu oluşturan bireylerin birbirine karşı beslediği planlar, kasaba gerçeğine romantik bir anlayışla bakılmıştır Yani Kuyucaklı Yusuf’ta realite ve romantizm sanıldığı kadar birbirindne uzak değildir Eser toplumu ilgilendirmesi, topluma ışık tutması dolayısıyla bakıldığı zaman toplumdaki çarpıklıkları da gözler önüne seriyor Örneğin; Şehir, doğa-yapay insan, doğal insan-masumiyet, yozlaşmak, şehvet, aşk Eser incelendiğinde iki ana bölümden oluşmaktadır Birinci kısım Yusuf çocukluk yıllarını anlatan kısımdır İkinci kısım ise Yusuf’un Şakir ile çatışmasını Muazzez ile evlenmesini ve yusuf’un yaşadığı sıkıntılarını için ealan kısımdır
Kuyucaklı Yusuf’u dini açıdan değerlendirecek olursak aşağıdaki metni incelemek zorunda kalırız
“Bu alevi köylerinin daha geniş mezhepli, daha temiz ve daha samimi olduğunu ona uzun memuriyet seneleri öğretmişti Nahiye ve köyleri dolaşmaya çıktığı zamanlar buralarda kalmayı tercih ederdi İsmail “Acı bir su getireyim mi?” diyinceye kadar bir “Kızılbaş” köyünde olduğunu nasıl fark etmediğine şaştı
Yazarın yaptığı en büyük hata olarak şunu söyleyebilirim ki; yazar eserin içine kendi ideolojik anlayışını katması, kendi ideolojik anlayışının ortaya çıkardığı insan proto tipinin daha temiz daha saf, daha iyi olduğunu söylemesi yazarın hatası olarak değerlendirebiliriz Çünkü yapıtla eserleri belli bir kesime ışık tutup o topluma ayna tutabilir Yalnız büyük eserler evrensel boyutta değerlendirildiği ve yapıldıkları sürece değer kazanırlar Belli bir ideolojik anlayışın esiri olmuş kitaplar klasik bir eser olma özelliği kazanamazlar
Aşağıda yazarın bir yanlışı daha göze çarpıyor ki dikkatle metni inceleyeceğiz:
“İkisi de akşama kadar masa başında uyumak, öğle ve ikindi namazı kılmak suretiyle vakit geçirmişlerdi Yusuf onların omuzlarında, havlu ve çıplak ayaklarında nalın, iki kolları sıvalı, aptes almaya gittikleri ve pembe,çıplak ayaklarıyla kirli bir seccadenin üstünde yatıp kalktıklarını tekrar görür gibi oldu Kendisi için böyle bir hayat tasavvur etmek korkunçtu
Burada yazar doğrudan olmasa da dolaylı olarak olmasa da günün beş vakti namaz kılmanın düşünülemeyeceğini söylemek istiyor Doğrudan söyleyemediği için dolaylı olarak çevrenin kirliliğinden, uyuklamalarından bahsediyor Ancak gerçek mevzu bahis konusu olan olay namazkılmasıdır Aşağıdaki metinde toplumun bütün renklerini bir arada bize görmek nasip olacak
“Şakir’in kendine benzeyenlerden ibaret bir partisi vardı Ne candarma ne hükümet bunlara karışmazdı Çünkü parayı bolca oynatıyorlardı
Bu grubun ekseriyetini yaşlıca hovardalar teşkil ederdi Bunlar paralarını burada şurada yiyip bitirdikten sonra şimdi, bu husustaki şöhret ve tecrübelerinden ve aralarına katılan ve daha ellerinde yiyecek paraları bulunan delikanlıların sahavetlerinden istifade edip geçiniyorlardı
Şehrin iyi aileleri arasında bile bunların istedikleri zaman alamayacakları kız yoktu Adeta bütün eşraf aileleri arasında ezelden beri mevcut değişmez bir mukavele vardı ve buna, harici şeklin değişmesine, vaziyetin tamamen başka olmasına rağmen, daima riayet ediliyordu Bunun için bunların herhangi bir talebini reddetmek akla gelmez ve 15-16 yaşlarında temiz, güzel kızcağızlar bu saçı burırmaya başlamış, manen ve maddeten çürümüş on parasız sefillerin kucağına atılırdı Ekserisi pis bir tahin hastalıklara malul olan bu heriflerin evleri bundan sonra dışarıdan pek belli olmayan ve şiddetle saklanan faciaların yuvası olurdu Şehrin kızlarını bu felaketten bir an olsun korumayan bu adamların, …pular arasında yaşa¤¤¤¤¤ evlenme arzusunu pek seyrek duymaları ve daha bu hayattan yorulup kız istemeye vakit kalmadan ya bir tabanca kurşunu ile yahut da bir hastalık neticesinde etmeleriydi
Bu olaylar zinciri içerisinde aslında arayacak, sorup soruşturacak bir olay bulamıyorum Çünkü her şey ayan beyan ortadadır Burada da yinelendiği gibi günümüzde de yaşadığımız gibi “Ne candarma, ne hükümet onlara karışmazdı, çünkü bolca para oynatıyorlardı” Rüşvet, iltimas, yolsuzluk yani toplumun tüm kanayan yaraları burada ortaya çıkıyor Aile hayatının nasıl bozulduğunu dost (metres) hayatının yaşanmaya başladığı bir nevi Türk toplumunun kendi örf, adet, gelenek görenek ananelerinden uzaklaştığı da ortaya koyulmaktadır Evlilik olayına da burada değinmek istiyorum Günümüzün, geleceğimizin ve geçmişimizin en büyük sorunlarından birisi olmuş olan evlilik her devirde aynı olaylar üzerinde iştigal etmektedir Bir yanda yaşlı, zengin, hovarda damat, bir yanda masum genç kız İşte bu çelişki sürekli bir döngü haline gelmiş bir realitedir
Eserde bakıldığı zaman yine Selahattin Bey’in evlatlığı, damadı Yusuf’u devlet kirasına işe alırken gösterdiği iltimas da gözlerden kaçmıyor Okuma-yazmabilmiyor, o işten anlamıyor ancak Kaymakamın evlatlığı olması her şeyi örtbas etmeye yetiyor
Eserde içinde bulunduğu toplumun idari-siyasi yapısını görmek mümkündür Kaymakamın toplum tarafından saygı gören, söylevleri dikkatle dinlenen dolayısıyla halkın içinde bulunan devlete olan saygı ve sevgi kavramını ortaya çıkarabiliriz Yine eserde idari işlerin işleniş şekli anlatıldığında devlet kadrolarındaki lüzumsuz, aşırı derecede fazla olan işçi sayısı, tembellik kavramları ortaya çıkıyor Eser toplumun tüm kurumlarını, toplumda süregelen değişik traji komik olayları göstermesiyle kaynak niteliğinde bir kitaptır 1935’li yılların yapısı bu kitaptan çıkararak mümkün olacaktır
Yusuf işaret ettiğimiz aksaklıklara karşın yine de kuşkusuz Türk romanı için yeni ve ilginç bir kahramandır Onu ilginç kılan yalnızca topluma karşı ters düşmüş, kendini toplumun dışında, belli bir toplumsal yapının yarattığı değerleri ve görüşleri aşmak istemedir Bu bakımdan düzenle uzlaşamayan kahramanlar tipinin de ilk örneği olması da ilgi çekicidir
İlk verdiğimiz örnekte eşraf sınıfını, o zamandaki idari-siyasi olayların nasıl geliştiğini anlatırken “Ne candarma, ne hükümet bunlara karışmadı Çünkü parayı bolca oynatırlardı” Cümlesiyle başlamıştı işe Yani ikinci bir örnek ile bir takım olanlarında göreni, memleketi asıl idareleri altında bulunduran eşrafı, bu paraya dayanan gücü belirtmektedir Örneğin; Şakir, babasının yardımıyla evlerinde çalışan Kübra’nın zorla ırzına geçer, ama ne kız ne anası bir şey yapamaz Kadın, onlardan hesap sormaya kimsenin gücü yetemeyeceğini söylediği zaman Kaymakam Bey “Benim kudretim yeter” Diyecek gibi olur ama bunu laf olsun söylemek bile içinden gelmez Yine İhsan’ın düğünde herkesin gözü önünde Ali’yi vuran Şakir, jandarmaya yedirilen rüşvetle ve tanıklara yapılan baskı sonucu mahkemeden beraat eder
Bu örnekleri vermem sebebim işte bu tür olayların yıllardan beri süregelmesidir Kişiler değişiyor, olaylar değişiyor ama kurumlar hep aynı kalıyor Bu çarpık zihniyet yüzünden ne Kübra’lar, ne Ali’ler feda ettik bu vatan için “KUYUCAKLI YUSUF” un toplumun bu kanayan yaralarına değinmesi ve ortaya atması yönüyle, eserde hiçbir batı hayranlığı etkisinin görülmemesiyle, sade ve basit anlatımıyla çok önemli bir şaheserdir
Eksik olan bir yönü de yazar dini inançlarını eserin içinde kullanırken aşırıya kaçmıştır Diğer inanca sahip olan insanları değerlendirirken nesnel davranmayı başaramamıştır Her şeye rağmen ezilen halkı, köylüyü anlatması içinde batı hayranlığından hiçbir etki almamasıyla ilk roman özelliği taşır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #39
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)



VURUN KAHPEYE
YAZAR: HALİDE EDİP ADIVAR

KONUSU:Bir öğretmenin vatan ve gelecek nesiller için inançları ile hayatı pahasına gericilerle mücadelesi ZAMAN:Kurtuluş Savaşı Yılları YER:Anadolu’da Adı Verilmemiş Bir Köy

KAHRAMANLAR:
1-İLERİCİLER:
Aliye Öğretmen
Yüzbaşı Tosun Bey
Kahraman Küçük Durmuş
Kuvayı Milliyeci Ömer Efendi ve Eşi Gülsüm Hala
2-GERİCİLER:
Hoca Fettah Efendi
Hüseyin Efendi
Yunan Kumandanı Damyanos

USLÜP:Kitabın dili Arapça ağırlıklı olmakla birlikte tasvirler çok kullanılmıştır ve uzundur Bununla beraber olaylar çok akıcı işlenmiştir

ASIL ÖZET:Aliye İstanbul’dan Anadolu’ya gelmiş idealist bir öğretmendirKöyde kalmak için Ömer Efendinin evini bulur Ömer Efendi ve eşi Gülsüm hala , Aliye’ yi ölmüş kızlarının yerine koyarlar ve çok severler Okula başlayınca köy ağasının oğlunun , diğer bir çocuğu hırpalaması ve babasının okula gelmesine meydan okuyup , onu sınıftan kovması büyük yankı yapar Olayı evde anlatması ile“Toprağınız toprağım,eviniz evim;burası için,bu diyarın çocukları için bir ana,bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!” diye yemin eder Hakikaten , Aliye bütün dedikodulara rağmen şevkle çalışıp , taktir topluyor bütün kasaba onu konuşuyordu Aliye ; çocuklara marşlar öğretip bayraklarla caddelerde dolaştırıp milli marşlarla duygularını ve milli hislerini coşturuyordu Bu arada Ferit Paşa hükümetine bağlı olanlar, Hacı Fettah Efendi başkanlığında Aliye hanıma cephe alıyorlardı Camiden çıkan ahaliyi Hacı Fettah kışkırtıp “namahrem, yüzü gözü açık , bunları parçalamalı” diye bağırıyordu Tam o sırada dört nala süvari kütlesi yaklaştı Kumral ve uzun boylu bir kumandan ilerledi Kumandan Tosun Bey , halka haykırdı ; “merhaba arkadaşlar ; toplanın size söyleyeceklerim var
Tosun Bey Ömer Efendinin evinde ağırlandı Tosun bey Yunanlılara karşı çetesiyle birlikte dağlarda dolaşıyor , Yunanlıları yurttan atmak için çareler arıyordu Herkes ondan korkuyordu Diğer ağalarda Yunanlılara yardım eden olursa , Tosun Beye haber veriyordu Ömer Efendinin evinde Tosun Bey ve Aliye ayrı yerlerde görmeden yurdunu, kurtarmak için çareler arıyorlardıÖmer Efendi,Tosun Beye; “Hacı Fettah Aliye’yi yüzü gözü açık diye parçalattıracağı, böylelerinin yok edilmesinin gerektiğini” söylemişti Hacı Fettah ve arkadaşı,Tosun bey hakkında dedikodular çıkarıp,elimizden topraklarımız alınacak diye köylüyü ayaklandırdı,eşlerini Aliye öğretmene ricaya gönderdiler Aliye öğretmen,bir hışımla Tosun Beye gitti ve duyduklarını söylediGünlerdir onu arayan Tosun Bey ,köye bu kadar bağlı bir öğretmeni köylüsünden istedi “Aliye benim nişanlımdırYunanlıları durdurup on beş gün sonra gelip zevcemi alacağım” dedi ve ayrıldı Hacı Fettah Efendi ve Küçük Hüseyin Efendi boş durmadı “O Kahpeye şeriat burada cezasını verecek”dedi İki yobaz kılık değiştirip,Yunan karargahlarına gittiler Askeri planları açıklayıp Yunanlılara yardım ettiler Yunanlılar bir sabah alaca karanlıkta bu yöreye girerler Hoca onları karşıladı Yunan komutanı kasaba hakkında bilgi toplamış Zenginleri tespit etmişti Amacı önce kasabada emniyeti temin etmek,sonra da kendi için bolca para toplamak Gördüğü güzel öğretmene aşık olan Yunan Komutan Damyanos’tan kendisi ile evlenirse onu Yunanistan’ın en zengin kadını yapacak,Yunan kuvvetlerini Türkiye’den çekeceğini Tosun Beyi kurtaracağını söylemiştiAliye bunları kabul etmeyince Küçük Durmuş’la başka çareler aramaya ve babasını kurtarmaya çalışır Durmuşun tavsiyesi ile Hacı Fettah Efendiye gittilerRicada bulundularHoca, kendisini “KAHPE-KAHPE!!” diye uğurladı Son çare Hüseyin Efendiydi Ona rica için gittiği evinde kendisini arzulayan vahşi bir şehvetle karşılaması Aliye’yi çileden çıkarır geri döner
Onu bekleyen küçük Durmuş Aliye’yi incir bahçesine götürür orada Tosun Bey’le karşılaşırlar Bu arada Ömer Efendi Atina’ya sürülmüş Tarlalarının bir kısmı Hacı Fettah Efendiye verilmişti
Tosun Bey ,Aliye’yi buradaki haberleri iletmesi için bırakmıştı Küçük Durmuş vasıtasıyla iki nişanlı haberleşiyorlardı Aliye bir yandan da Türk ordularını karşılarken kullanılacak bayrağı işliyordu Türk orduları kasabaya girdiler Binbaşı Ali Bey , Tosun Bey’in nişanlısını aradıÇünkü;Tosun Bey düşman cephaneliği yok ederken vücudunun yarısını kaybetmişti Ali Bey, Aliye’yi Hüseyin ve Hacı Fettah’a sordu Bu durumdan çok korkan iki kafadar, “Aliye Hanım kötü oldu ahali onu parçalarken,“VURUN KAHPEYE! VURUN KAHPEYE!!”diye“ hep bir ağızdan bağırdılar” dedi
Gülsüm hala ile Durmuş onun parçalanmış vücudunu incir bahçesine gömdüklerini söylediler Tosun Bey arkadaşı Ali Bey’e yazdığı mektupta Aliye’nin mezarının köyde yaptır Kasabada iyilik ve fedakarlık abidesi olduğunu,isminin temiz olarak iade edildiğini söylemiş ve şöyle eklemiştir “Ben menekşe gözleri ile sevdiğim en büyük kahramanı,şehit kızı kalbimde götürüyorum Dudaklarımda onun sözleri var Toprağınız toprağım,eviniz evim;burası için,bu diyarın çocukları için bir ana,bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!” ANAFİKİR: Bir öğretmenin yurdunu kurtarmak için hayatını vermesi



Yazarın Edebi Kişiliği:
Halide Edip Adıvar 1884 yılında İstanbul’da doğan Halide Edip Adıvar, İngiliz kültürü almasını isteyen babası Mehmet Edip Bey tarafından Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nde okutuldu Halide Edip bu okulda mistik doğu edebiyatını tanıdı ve Rıza Tevfik Bölükbaşı'ndan Fransız edebiyatı dersleri aldı Ayrıca özel olarak Kuran-ı Kerim, Türk musikisi, Arapça ve felsefe dersleri de aldı Bu dönemde matematik dersleri aldığı Salih Zeki ile sonradan bir evlilik yaptı

1901'de koleji bitiren Halide Edip Adıvar, 1908 yılında gazetelerde kadın hakları ile ilgili yazılar yazmaya başladı Halide Edip bu yazıları yüzünden bazı çevrelerin tepkisini topladı 31 Mart Ayaklanmasının çıktığı dönemde Mısır’a kaçtı 1909'dan sonra eğitim alanında çalışmaya başlayan Halide Edip, öğretmenlik ve müfettişlik yaptı Balkan savaşlarında hasta bakıcılık yaptı Bu işler sayesinde toplumun değişik kesimlerinden insanları tanıma fırsatı buldu 1917'de ikinci eşi Adnan Adıvar ile evlendi 1919'da Yunanlıların İzmir’i işgalini protesto etmek amacıyla yapılan mitingde o çok etkili ve ünlü konuşmasını yaptı Bu konuşma yüzünden 16 Mart İstanbul’un işgalinden sonra hakkında soruşturma açıldı Halide Edip bu kez Anadolu'ya kaçtı ve Erken-i Harbiye'de görev alarak doğu cephesinde savaşa katıldı -3-
Halide Edip önce onbaşı olarak savaştı, daha sonra da çavuş rütbesi aldı
Savaştan sonra Amerikan mandasını savunduğu için Atatürk ve Cumhuriyet Halk Fırkası ile görüş ayrılıklarına düştü 1926'da eşi Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye'den ayrıldı ABD ve Hindistan'da konuk öğretim görevlisi olarak ve özel davetlerde çeşitli konferanslar verdi 1939'da İstanbul’a dönen Halide Edip, 1940'ta İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi Kürsü başkanı oldu
Halide Edip Adıvar, 1950'de Demokrat Parti listesinden bağımsız İzmir

milletvekili seçildi Ancak bir süre sonra partinin kimi politikalarını eleştirince, eski dönemdeki Amerikancılığının gündeme getirilmesinden rahatsızlık du¤¤¤¤¤ 1954'te bu görevinden istifa etti 1955'te kocasının ölümü üzerine siyaseti tamamen bıraktı ve üniversitedeki kürsüsüne geri döndü Halide Edip bir süre sonra sağlığı bozulunca evine çekildi ve burada kitap yazmaya devam etti Edebiyatçı kişiliğinin yanında siyasi yönüyle de öne çıkan Halide Edip Adıvar 1964'te öldü
Yazarın en ünlü kitapları Kurtuluş Savasını işlediği 'Ateşten Gömlek', 'Vurun Kahpeye', İstanbul ve Osmanlı’nın karmaşık toplumsal yapısının bir panoraması gibi olan 'Sinekli Bakkal'dir Halide Edip Adıvar'in, Seviye Talip (1910), Handan (1912) ve Son Eseri (1913) gibi ilk romanları aşk öyküleri anlatır Roman kahramanlarının yakıp yıkan sevgilerini, tutkulu aşklarını anlatmak için iç dünyalarına yönelir Romanların en büyük özelliği kadın kahramanları, onların aşığı olan erkeklerin ağzından anlatmasıdır Konu anlatıcı olarak aşık erkeği seçer Kadınların kişililiklerini erkeklerin gözüyle değerlendirir Romanda erkek evli ise, aşk daha da fırtınalı bir hal alır, iç çatışmalar olur, romanın sonunda aşıklardan birisi ölür

Halide Edip Adıvar'in kadın kahramanları, o dönemde ideal saydığı Türk kadınını temsil eder Bu kahramanlarda yazarın kendini anlattığı iddialarında doğruluk payı olduğuna inanıyorum

Çünkü yazılar yazarın içinden kopup gelen parçalardır Yazının yazarın kimliğinden tamamen bağımsız olmasını düşünemiyorum Seviye Talip, Handan, Kâmuran güçlü kişilikleri olan,
olan, her durumda haklarını savunan, modern görüşlü batı terbiyesi almış, sanatçı yönü olan, yabancı dil bilen, kültürlü çekici kadınlardır




Halide Edip Adıvar, Türkocağı'ında çalışmaya başladıktan sonra Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu ile birlikte yazdığı 'Yeni Turan'da (1912) yurt sorunlarını dile getirir
Romandaki olaylar IIMeşrutiyet döneminde yaşanmaktadır ve Yeni Turan adlı idealist bir partinin programı anlatılmaktadır Bu ütopik romanında yazar, o zamanki siyasi görüşlerini açıklama fırsatı bulmuştur
Halide Edip, Kurtuluş savası yıllarını, direniş olaylarını, kahramanlıkları anlattığı, Ateşten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye (1923) adli romanlarını birebir gözlemlerinden yararlanarak yazdığı için oldukça gerçekçidir Bu romanlarındaki kadın kahramanlarında diğerlerinde olduğu gibi yüceltilmiş olduğunu görürüz Bu kitaplardaki kadın kahramanlar entelektüel yönleriyle değil, zorluklara göğüs geren, Anadolu'da erkeklerle beraber düşmanla

savaşan, erdemli vatansever kadınlar olarak yüceltilmiştir Halide Edip Adıvar'ın yapıtlarındaki kadın kahramanlar batili kültürü almıştır ve özgür düşünüp yasar ama aynı zamanda milli değerlerine bağlı ve ahlaklıdır Gerektiği yerde bir erkek gibi davranabilen, spor yapan, ata binen bu kadınlar, aynı zamanda 'kadın' olduklarının da bilincindedir Halide Edip Adıvar en ünlü romanı 'Sinekli Bakkal'da kişisel ilişkileri anlattığı roman anlayışından farklı olarak Osmanlı toplumunun genel yapısını anlatmıştır Sinekli Bakkal 1943'te CHP Ödülü'nü alarak Türkiye'de en çok baskı yapan roman olmuştur Halide Edip Adıvar, çok çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda Türkçe ve İngilizce kitaplar yazmış, İngilizce’den Türkçe'ye çeviriler yapmıştır Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özellikle yer vermiştir Çağdaşları arasında yurtdışında en çok tanınan Türk yazarı olmuştur Eserlerinden bazıları İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Macar, Fin, Urdu, Sırp, Portekiz dillerine çevrilmiştir
ESERLERİ:

Roman: Heyula (1909), Raik'in Annesi (1909), Seviye Talip (1910), Handan (1912), Yeni Turan (1912), Son Eseri (1913), Mev'ud Hüküm (1918), Ateşten Gömlek (1923), Vurun Kahpeye (1923), Kalp Ağrısı (1924), Zeyno'nun Oğlu (1928), Sinekli Bakkal (1936), Yolpalas Cinayeti (1937), Tatarcık (1939), Sonsuz Panayır (1946), Döner Ayna (1954), Akile Hanim Sokağı (1958), Kerim Ustanın Oğlu (1958), Sevda Sokağı Komedyası (1959), Çaresaz (1961), Hayat Parçaları (1963)
Öykü: Harap Mabetler (1911), Dağa Çıkan Kurt (1922), Kubbede Kalan Hoş Sada (1974)

Oyun: Kenan Çobanları (1916), Maske ve Ruh (1945)
Anı: Türkün Ateşle İmtihanı (1962), Mor Salkımlı Ev (1963)
Diğer Eserleri: Talim ve Terbiye (1911), Turkey Faces West (1930), Conflict of East and West in Turkey (1935), Inside India (1937), Türkiye'de Sark-Garp ve Amerikan Tesisleri (1955), İngiliz Edebiyat Tarihi, 3 cilt (1940-1949), Doktor Abdülhak Adnan Adıvar (1956)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)

Eski 03-02-2008   #40
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Kitap Özetleri (Güncellenecek...)






KİTABIN ADI : BEYAZ GECELER

KİTABIN YAZARI : DOSTOYEVSKİ

YAYIM EVİ : VARLIK YAYINLARI

ADRESİ : CAĞALOĞLU YOKUŞU 40/2
İSTANBUL

BASIM YILI : DOKUZUNCU BASIM, 1986

KİTABIN KONUSU : Kitapta yalnız bir adamın iç dünyası anlatılmakta Yazarımız kendini insanlardan soyutlamış birisi olduğu için sekiz yıldan beri aynı şehirde olmasına rağmen hiç arkadaşı olmayan bir kişiliğe sahiptir Hayalci bir kimliği vardır Hikayede bu yalnız adamın genç bir kızla tanışarak onunla arkadaş olması sonra da bu kıza aşık olması ve bu kızın yazarın hayatında meydana getirdiği değişiklikler kitabın ana konusudur


KİTABIN ÖZETİ : Hikayenin ana karakteri olan yazar sekiz yıldır Petersburg’da yaşamasına rağmen hiç arkadaşı olmayan birisidir Ama o bunu kendine pek dert etmemektedir Çünkü tüm Petersburg sokaklarının kendisine ait olduğunu düşünmekte olan bir hayalcidir Her gün saatlerce Petersburg sokaklarında gezer ve insanları, binaları izler Petersbug’da kendine ait köşeler seçer ve saatlerce buralarda tek başına hiç ayrılmadan oturur Petersburg’daki insanlar onun her şeyidir Onlar mutlu ve neşeliyse o da mutlu ve neşelidir onlar hüzünlüyse o da hüzünlüdür Yaz gelince herkes yazlıklara gittiğinde sokakların bomboş kalması onu hüzünlü bir ruh yapısına sokar Üç gün boyunca Petersburg’da oradan oraya dolaşır durur Ertesi gün yine böyle dolaşırken birden şehrin dışına çıktığını fark eder Geri dönmek yerine kırlara ve ormanlara doğru yürür Neşesi ve keyfi yerine gelmeye başlar Gece yarısına kadar dolaşırEvine dönerken nehir kenarında bir kızın parmaklıklara dayanarak ağladığını görür Kadınlarla arası iyi olmamasına rağmen kıza yaklaşarak seslendi Kız yazarın farkına varınca hemen oradan uzaklaşmaya başladı Yazar da kızın peşinden gitmeye başladı ancak bir süre sonra bıraktı Tam bu sırada kızın peşine başka bir adam takıldı ve kızın kolundan yakaladı Yazar hemen devreye girerek kızı adamın elinden kurtardı ve evine kadar kıza eşlik etti Bu sırada kız yazardan hoşlanmaya başlar Yazar da kızdan çok etkilenmiştir
ve onun niçin ağladığını öğrenmek ister Kız da onu daha yakından tanıdığı takdir de belki sorununun ne olduğunu söyleyebileceğini diyerek adamın hikayesini dinlemek için ertesi gün buluşmaya karar verir Buna en çok yazar sevinir İlk defa bir kadınla bu kadar yakın olarak konuşmuştur ve ertesi gün için ondan randevu almıştır Yazar tüm gün boyunca akşamın gelmesini sabırsızlıkla beklerGece sözleştikleri gibi buluşurlar Kız buluştuklarında yazarın hikayesini dinlemeye başlamadan önce onun kendisine aşık olmamasını ister Aksi takdirde onunla arkadaşlığını bitirmek zorunda kalacağını söyler Yazar bunu hemen kabul eder ve hikayesini anlatmaya başlar Ona ne kadar yalnız olduğunu, nasıl bir hayalci olduğunu, yani her şeyi olduğu gibi anlatır Kız yazarın hikayesini dinleyip de içinde bulunduğu durumu öğrenince yazara kendisinin onu asla bırakmayacağını söyler Aslında Nastenka’nın durumu da yazarınkinden pek de farklı değildir O da en az onun kadar yalnız biridir Nastenka ninesiyle birlikte kalmaktadır Anne ve babasını küçük yaşta kaybetmiştir Yaptığı bir yaramazlıktan dolayı ninesi onu iki yıldır kendi eteğine ilikleyerek bir yere gitmesini engellemiştir Bu nedenle o da çok büyük bir yalnızlık içindedir Ninesi kör olduğu için devemlı olarak tüm gününü ona kitap oku¤¤¤¤¤ ya da örgü olarak geçirmektedir Kızın ninesinin tavan aralı küçük, eski ve ahşap bir evi vardır Tavan arasını kiraya vermektedirler Bir gün tavan arasını taşralı biri kiralar Nastenka adama aşık olur Kiracı bir gün ayrılıp Moskova’ya gideceğini söylediğinde Nastenka onu da götürmesi için kiracıya yalvarır Kiracıysa fakir biri olduğunu, onu o an için Moskova’ya götüremeyeceğini ve evlenemeyeceğini, tam bir yıl sonra geri döneceğini, döndüğünde o da isterse ondan başkasıyla evlenmeyeceğini söyler ve ertesi gün ayrılır Yazarın Nastenka’yla karşılaştığı gün bir yıl dolmuştur fakat kiracı sözünde durma¤¤¤¤¤ gelmemiştir Yazar kızı teselli etmek için ona bir mektup yazmasını ister Kız yazdığı mektubu yazara vererek ondan mektubu ona iletmesini ister Yazar mektubu kızın verdiği adrese teslim eder ama iki gün boyunca bir cevap gelmez Bu arada yazar da kıza aşık olmuştur ama onu kaybetmek istemediği için bunu söyleyemez İki gün boyunca kiracıdan bir mektubun gelmemesi kızı çok üzer Yazar kızın bu üzüntüsü karşısında kendisini daha fazla tutamaz ve onu sevdiğini söyler Kız ilk başta çok şaşırır Ama kiracı gelmeyerek onun sevgisini hiçe saymıştır Böyle bir adamın sevgisini hakketmediğini düşünür Kendini seven ve değer veren biri varken neden başkasını beklediğine bir anlam veremez ve o da yazarı sevdiğini söyler İkisi beraber Petersburg sokaklarında mutlulk içinde dolaşmaya ve evlilik hayalleri kurmaya başlarlar Petersburg sokaklarında el ele dolaşırlarken karanlıkta bir adam görürler Adam bunlara yaklaştığında Nastenka birden durur Adam yavaşça onlara yaklaşır ve Nastenka’ya seslenir Nastenka hemen ona koşar ve el ele tutuşarak karanlık içinde kaybolurlar Ertesi gün Nastenka yazara bir mektup gönderir ve ondan özür dileyerek onu affetmesini ister Mektupta bir hafta içinde evleneceklerini, eşini onunla tanıştırmak istediğini ve ölene kadar onunla arkadaş kalmak istediğini söyler Yazar Nastenka’ya kızamaz Ona yaşatmış olduğu dört gün için Nastenka’ya minnettardır


ANA FİKİR : Kitapta aşkın insanlar için ne kadar önemli olduğu, hayattan ve insanlardan tamamen kopmuş birini bile tekrardan canlandırdığı, aşık olunan kişiden kolay kolay vazgeçilemeyeceği, sevilen kişi sevene ne kadar acı çektirirse çektirsin ona karşı bir kin güdülemeyeceği öykünün ana fikrini oluşturuyor



KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ


YAZAR : Petersburg’da sekiz yıl geçirmesine rağmen hiç arkadaşı olmayan biri Ancak bu durumdan pek de şikayetçi sayılmaz Oturmak için çoğu zaman cehennemin bucağındaki yerleri seçer Gündüz ışığından kaçmak için oralara sığınır ve sümüklü böcek gibi oradan ayrılmak bilmez Hayalci, yalnız ve fakirdir Kendini kimseye benzemeyen, gülünç bir adama benzetiyor Kendine özgü bir tabiatı olduğuna inanıyor

NASTENKA : On yedi yaşında, sevimli, esmer bir kız Küçükken anne ve babasını kaybettiği için ninesiyle kalıyor Fazla eğitimi yok Ninesi onu eteğine iğneleyerek bir yere gitmesini engelliyor Bütün gününü kitap oku¤¤¤¤¤ ya da örgü örerek geçiriyor Bu yüzden de çok yalnız bir kız Kiracılarına aşık

NASTENKA’NIN NİNESİ : Eskiden zengin biridir Tavan aralı eski ve ahşap bir evi vardır Geçimini dul maaşı ve tavan arasının kirasıyla sağlamaktadır Kör ve yaşlı bir kadındır

KİRACI : Taşralı, Petersburg’a yeni gelmiş, orta yaşlı, yakışıklı, fakir, bir yıllığına iş için Moskova’ya gitmiş birisi


KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Kitapta yazar biraz sanatsal bir dil kullanmıştır Kişileri yalnıca davranış ve ilişkilerini betimlemekle kalmayıp, bütün bunların altında yatan ruh durumlarını da çok iyi bir şekilde yansıtmıştır Olaydaki ana kişi ne kadar söylediklerini bir yerlerden okuyormuş gibi görünse de diğer kahraman olan Nastenka’da aynı şeyi görememekteyiz Yazar öyküyü çok akıcı bir şekilde bizlere aktarmakta Yine diğer kitaplarıyla karşılaştırdığımızda olayın yine Petersburg şehrinde geçtiği dikkati çekmektedir Arkadaşlara bu öyküyü okumalarını tavsiye ederim












FİODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ
Rus romancısı ( Moskova, 1821- Petersburg, 1881 )
1837 yılında Petersburg Askeri Mühendislik Okulu’na girdi 1843’te öğrenimini tamamladı; ama ertesi, yıl edebiyatla uğraşmak için ordudan ayrıldı
İlk romanı İnsancıklar’ın ilgi görmesi üstüne edebiyat çevrelerine girdiyse de, çok geçmeden döneminin önde gelen yazarlarıyla bozuştu Özgürlük yanlısı gençlerle ilişki kurup, dostlarıyla birlikte yönetime karşı komplo düzenlemek suçuyla tutuklandı ve ölüm cezasına çarpıldı Cezanın yerine getirilmesine birkaç dakika kala, cezası dört yıl sürgüne çevrilerek, Sibirya’ya gönderildi Orada sara hastalığına yakalandı ve ömrü boyunca bu hastalıktan kurtulamadı
Cezası bittkten sonra Semipalatinsk’teki bir alayda er olarak yeniden silah altına alındı Önce astsubaylığa, daha sonra da subaylığa yükseldi Mariya Dimitrievna İrsayev’le evlendi Karısı birkaç yıl sonra veremden öldü
1959’da Petersburg’a dönebilme iznini elde ederek, kardeşiyle Vremia (Zaman) dergisini kuran Dostoyevski, kumar tutkusundan ötürü büsbütün yoksullaştı ve borçlarından kurtulmak için gece gündüz, kendini tüketircesine çalışmaya koyuldu Dergisi yasaklanınca, Epokha (Dönem) adlı bir dergi çıkardı; ama bu kez de başarılı olamadı ve tutuklanmaktan kurtulmak için yurt dışına kaçmak zorunda kaldı Ülkesine dönünce , Suç ve Ceza’yı yayımla¤¤¤¤¤ büyük bir başarı kazandı ve sekreteri Anna Snitkana’yla evlendi İsviçre ve Almanya’da dört yıl geçirdikten sonra Rusya’ya dönerek, Bir Yazarın Günlüğü adlı aylık bir dergi çıkarmaya başladı Karamazov Kardeşler yayımlandıktan sonra , bir akciğer kanaması sonucu öldü
BİLİNÇALTININ FELSEFESİ
Dostoyevski, insanın iç dünyasına yönelmiş, o ana kadar karanlıklarda kalmış bilinçaltını aydınlatmaya çalışmıştır: Nietzche “Bana ruh bilim konusunda bir şeyler öğreten tek kişi Dostoyevski’dir” demiştir Gerçekten Dostoyevski, kişilerin yazgılarını dokurken, onların yalnızca davranışlarını, ilişkilerini, tepkilerini betimlemekle kalmayıp, bütün bunların altında yatan ruh durumlarına yer vermiş bir sanatçıdır
Dostoyevski yapıtlarında kompozisyona ve biçime pek önem vermemiş, para gereksinimlerini karşılamak için hep çalakalem yazmış, romanlarında, önceden kurduğu çatıya çok ender uymuştur; üslubu karmaşık, hatta yer yer baştan savmadır Ama bir sözcükten, bir düşünceler ve duygular bütünü çağrıştırmayı ve sanat ile tutkunun birbiriyle kaynaştığı sahnelerde kusursuzluğa ulaşmayı başarmış bir yazardır

ESERLERİ
Öykü: Beyaz Geceler, Yer Altından Notlar vb
Anı-roman: Ölüler Evinden Anılar
Roman: İnsancıklar, Netoçka Nezvanova, Ezilenler, Kumarbaz, Suç ve Ceza, Budala, Ebedi Koca, Ecinniler, Delikanlı, Karamazov Kardeşler

Özgür BELEN 6863 82A KISIM

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.