|
|
Konu Araçları |
harfiile, harfiosmanlıca, ilgili, kelimeler, osmanlıca, sözlük |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (K Harfi) K Osmanlı alfabesinin yirmidördüncü harfi olan kaf ile, yirmibeşinci harfi olan kef harfini karşılar KA' (C: Akva') Düz yer KAA Ev avlusu KAA' Acı su KAAKI' Birbiri ardınca meydana gelen gök gürlemesi KAAN Hükümdar, hâkan KAARET Derinlik KAARET-İ DERYÂ Denizin derinliği KAAS Boynu göğüse girmek KAAT Gadap, hiddet, öfke * Darlık * Yaşlı koyun * Davar memesi * Bağırma ve çığlık şiddeti KA'B Topuk kemiği, ayak bileği, aşık kemiği * Mc: Şan, şeref, mecd, büyüklük * Geo: Sekiz yüzlü, sekiz köşeli (mükâb) cisim KA'B (Ölm: Hi: 32) Yahudi âlimlerinden olup İsrailiyatı İslâmiyet'e en çok aktaranlardan biridir Hz Ebubekir devrinde Müslüman olmuştur Sa'lebi ve Kisai gibi İslâm tarihçileri ondan çok rivayetlerde bulunmuşlardır KAB Çok eski devir silâhlarından olan yayın kabzası (tutacak yeri) ile köşesi arasındaki mesafe, her "yay" da "iki kab" olan miktar KAB-I KAVSEYN İmkân ve vücub ortasında bir makam * İki yay uzaklığı mesafesi( İşte mevcudatın en eşrefi olan zihayat; ve zihayat içinde en eşref olan zişuur; ve zişuur içinde en eşref olan hakiki insan; ve hakiki insan içinde geçmiş vezaifi en azamî bir derecede, en ekmel bir surette ifa eden zât, elbette o mi'rac-ı azîm ile Kab-ı Kavseyn'e çıkacak, Saadet-i Ebediye kapısını çalacak, hazine-i Rahmetini açacak, imanın hakaik-ı gaybiyesini görecek, yine o olacaktır S) KA'B (C: Kıâb) Ağaç çanak KAB' Seyahat edip gezmek * Nefesi tutulmak * Atın burnu içinden çıkan hırıltı KA'B Yemek yemek Su içmek KABA' (C: Akbiye) Üste giyilen elbise Kaftan, cübbe KABA-YI ÂHENİN Demirden yapılmış elbise Zırh KABAÇE f Entari Hafif giyecek KABADAYI Mc: Cesur, kahraman, cengâver Eskiden kabadayılar ağırbaşlı, fenalıktan kaçınır, iyiliği sever insanlar oldukları için muhitlerinde hürmet görürlerdi (OTDS) * Kimseden korkmaz görünerek şuna buna meydan okuyan kimse, yiğit taslağı KABAHÂT (Kabahat C) Kusurlar, kabahatler Suçlar, çirkin hareketler KABAHAT Kusur, çirkin iş, tekdir edilmeğe müstehak hareket KABAİH (Kabayih) (Kabiha C) Kabahatlar Çirkin işler, kabih haller KABAİL (Kabile C) Kabileler Bir soydan türemiş cemaatler, silsileler KABAİL-İ ARAB Arap kabileleri KABAKULAK Tıb: Daha ziyade tükrük bezlerini şişiren bulaşıcı ve ateşli bir hastalık KABALE Kadı'nın (hâkimin) verdiği hüccet * Toptan, götürü ile yapılan satış * Yahudilerin kendi cemaatlarına verdikleri vergi KABAS Ciğer hastalığı * Yüksek ve kalın * Hafiflik * Neşat, sevinç KABA'SER (C: Kabâis) Büyük, kuvvetli, sağlam Zayıf deve yavrusu * Deniz canavarlarından bir canavar KABATÎ (Kıbtî C) Çingeneler KABAZA Hız Sür'at KABB İnce belli olmak * Gönlün eğlendiği gönül eğlencesi * Makara ortasındaki ağaç KABBA İnce belli, zayıf kadın (Müz : Akbeb) KABBAN Büyük terazi, baskül KÂBBE Hüzünden ve gamdan dolayı, hali kötü ve kalbi kırık olmak KABBE Yağmur damlası * Gök gürlemesi KABCE (C: Kubec-Kibâc) Keklik kuşu KABE Usanmak, bıkmak * Kırılmak KABE Yumurta KÂ'BE (Kâbe) Dünyanın en kudsi ma'bedi Beytullah, Beyt-ül Ma'mur, Beyt-ül Atik Bütün mü'minlerin ibâdet esnâsında yöneldikleri merkez Dört köşe olduğu için Kâbe denir Bu mukaddes makamın etrafına Mescid-ül Haram ismi verilir İçinde bir kısım olarak Makam-ı İbrahim mevcuddur Burası İbrahim Aleyhisselâm'ın Kâbe'yi bina ederken, yahut insanları hacca davet ederken, üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir Tavaf namazı burada kılınır Kâbe'nin ilk inşası Hz Âdem (AS) tarafından olduğuna dair rivayetler vardır Bedahetle malûm olan ise; Sahih-i Buharî Tercümesine ve çok kıymetli delillere binaen İbrahim ve İsmail Aleyhisselâmlar inşa etmişlerdir Bu husus âyet-i kerime ile de sâbittir(Beyt-ül Muazzam'ın âmir-i inşası: Allah-ü Zülcelil; mübelliği ve mühendisi: Cibril; ilk bânisi: İbrahim Halil, muavini de İsmail olduğu en sahih rivayet olarak kabul edilmek icabeder diye Sahih-i Buharî Tercümesinde Hâfız İbn-u Kesir'den nakledilmiştir) Kâbe kıblegâhtır Üzerine farz olan müslümanların, hacc zamanında gidip ziyaret etmeleri icabeden en mühim ve en büyük mabedimiz KÂ'BE-İ KEMALÂT Kemâlât kâbesi Yâni herkesin teveccüh etmesi gereken en yüksek kemalât merkezi KÂ'BET-ÜL ÂMÂL İsteklerin ve emellerin yönelmiş olduğu yer KÂ'BET-ÜL ULYÂ şerefi ve kudsiyyeti pek yüksek Kâbe KABELE (C: Kıbel) Göz boncuğu KA'BERÎ Ailesine, arkadaşına, yoldaşına, kabilesine ve halkına katılık eden, kötü ahlâklı kişi KABES Ateş parçası * Ateş şulesi * Öğretmek * Öğrenmek KABET Kederli ve ıztırablı olma KÂ'BETEYN İki Kâbe Mekke-i Mükerreme'deki Kâbe-i Muazzama ile, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ KABINA SIĞMAMAK t Sabırsızlık, acelecilik * Şişmanlamak KABIZ Kabzeden, tutan KABIZ-I ERVAH Ruhları kabzeden Hz Azrail KABIZ-I MÂL Tahsildar KABİA Kılıç kabzasının başında olan gümüş veya demir KABİH (Kabiha) Çirkin, fena, kötü, yakışıksız, ayıp KABİH-ÜL VECH Çirkin yüzlü Suratı, siması güzel olmayan KABİHA (C: Kabâih) Çirkin davranış, ayıp iş Fena muamele KÂBİ' Dolu kap KABİL Kabul eden Olabilir, istidatlı, mümkün olan, önde ve ileride olan KABİL-İ EMÂNET İnsan KABİL-İ GAYR-İ TELAKKUH Gebeliği mümkün olmayan KABİL-İ HİTAB Sözden anlar Kendisi ile konuşulabilir olan kimse KABİL-İ İNKİSAR Kolaylıkla kırılabilir şeyler, kırılması kolay olan nesneler KABİL-İ KIYAS Düşünülebilen, ölçülebilen, kabul edilebilir olan KABİL-İ NESH Kaldırılması, iptal edilmesi mümkün olan KABİL-İ TEMYİZ Huk: Temyiz mahkemesinde görülebilecek olan dâvalar KABİL Gibi, türlü, biraz evvel, az önce Aşikâr İleri gelen Kabul eden * Sınıf, nevi, soy * Kefil * Birbirine muhalif kavimden üç beş kişi KABİLE Birlikte yaşayan, konup göçen, bir sülâleden türemiş insanlar Bir reisin idaresi altında bulunan ve ekserisi aynı soydan gelen insanlar KABİLE Kadın ebe * Kabul edici * Ses alıcı KABİLİYET Dıştan gelen te'sirleri alabilme gücü * İstidat, anlayış, kabul edebilirlilik Kabul edici yüksek bir kuvvete mâlik olmak, olabilirlilik KABİN f Güveğinin geline verdiği ağırlık, eşya, para KABİNE Fr Vekiller hey'eti Bakanlar kurulu * Küçük oda * Doktorun muâyene yeri KABİR Büyük, ulu KABİR (Bak: Kabr) KABİS Hızlı giden at Süratli at KABİS Yusuf Aleyhisselâm'ın rüyasında gördüğü yıldızlardan birisi KABİSA Parmak ucuyla yenen şey KABİSE Üveyik kuşu KÂBİSE Ucu üstüne eğri ve kıvrık olan burun KABKAB Karın, batn KABKABA Haykırma, kükreme (Deve ve arslan hakkında kullanılan bir tâbirdir) KABKABA-İ İBİL Devenin bağırması KABKABA-İ ŞİR Arslanın kükremesi KABL Önce Evvel İleride Evvelki KABL-EL BÜLUĞ Büluğdan evvel KABL-EL MİLÂD İsa'dan (AS) önce, milâddan evvel KABL-ET TAAM Yemekten önce KABL-ET TELAKİ Buluşmazdan önce KABL-EL VUKU' Vuku'dan evvel Olmadan evvel KABL-EL VÜCUD Gelmeden önce KABL-EZ ZEVAL Öğleden önce KABL-EZ ZUHR Öğleden evvel KABL-EZ ZUHUR Zuhurundan ve meydana çıkmadan evvel KABLÎ İlke ve önceliğe âit Hiçbir tecrübeye dayanmadan Yalnız akıl ile KABLO Fr : Telgraf, telefon hatlarında veya elektrik akımı iletmede kullanılan izole edilmiş tellerin bütünü KABOTAJ Fr Bir ülkenin kendi limanları arasında gemi işletme işi KABR (Kabir) Mezar Merkad Ölünün toprağa gömüldüğü yer (Bak: Âlem-i berzah) |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KABR-İ HÂMUŞ Sessiz mezar KABRİSTAN f Mezarlık KABS Parmak ucuyla yemek KABS Her şeyin esası, aslı * Tâlim etmek KABSA Başı büyük ve sivri olan kadın KABT El ile bir şey toplamak KABTARÎ Yünden dokunan bir elbise KÂBUK f Yuva Kuş yuvası KABUK Bir şeyin dışındaki sert örtü, kışır * Bazı hayvanların katı mahfazaları KÂBUL Avcıların kemendi KABUL Bir malı satın almak için kabul ettiğini bildiren sözdür (Bak: İcab) KABUL-İ ADEM Kalben ademi kabul etmektir Hakkı inkâr etmek, hatalı bir hüküm ve itikattır Hak mesleği kabul etmeyip indi ve şahsi görüşünü ileri sürerek başka bir yolda gitmektir, bir iltizamdır İmânın zıddına şahsi görüşüne tâbi olmak, bâtılı kabul etmektir KABULGÂH f Kabul yeri KABURGA Göğüs kemiklerinin beheri Göğüs kemiklerinin bel kemiğine bağlanmak suretiyle meydana getirdikleri şeklin bütünü * Gemi, sandal, kayık gibi deniz nakil vasıtalarının hayvan kaburgasına benzeyen ve omurga üzerine kaldırılan eğri ağaçları KABUS Uykuda ağırlık basması Korkulu ve insanda hareket bırakmayan rüya Karabasan KABZ Tutmak Ele almak Kavramak Almak * Tahsil etmek Teslim almak * Amelde zorluk çekmek * Kuşun süratle uçması * Mülk KABZ-I RUH Ruhun alınması Ölmek KABZA Kılınç gibi şeylerin tutacak yeri Sap * El, pençe * Bir tutam, bir avuç şey KABZA-İ TÎG Kılıncın kabzası, sapı KABZIMAL Meyve ve sebze yetiştiricileriyle, satıcı arasındaki aracı KABZ U BAST Ruhen sıkıntı Daralma ve genişleme Sıkıntı ve ferahlık * Birini diğeri üzerine tercih etme * Münkabız bir adama ferahlık ve sürurluluk vermek, sevindirmek * Beyan ve ifâde etmek * Uzun uzun ve etraflıca anlatmak KÂC f Küçük bir çeşit çam KAD Gr : İsmiyye veya harfiyye olan bir kelimedir İsmiyye olduğunda iki vecihle kullanılır yerine muzari olur Yetişir, kifayet eder mânasınadır Yahut kelimesine müradif isim olur Harfiyye olduğunda dâhil olduğu fiil, tahkik, ümid, rica, intizar, yakınlık, azlık veya çokluk ifade edebilir KÂD Mahzun olma, hüzünlü ve kederli olma KÂD f Hırs, tamahkârlık KA'D Çuval KAD' Men etmek, engel olmak KADAH Çömlek içinde pişen yemeğin kokusu KADAH Küçük toprak çanak KADANA Forsaların ayağına vurulan zincir KADASTRO Fr Bir ülkedeki arazi ve mülklerin alanını, sınırlarını ve yerini belirtip plânlama işi KADD Boy, bos KADD-İ BÂLÂ f Yüksek, uzun boy KADD-İ BÜLEND f Uzun, yüksek boy KADD-İ MEVZUN Mevzun boy, biçimli boy KADD-İ MÜSTESNA Müstesna boy Güzellikte emsalsiz ve benzeri olmayan endam KADD Ü KAMET Boy bos KADDA' şiddetli KADDAH Kadeh yapan Kadeh yapıcı * Zemmeden Gıybet eden Hicveden, yeren KADDAHE Çakmak taşı KADDESALLAH Allah mübarek ve mukaddes eylesin KADDESE Takdis etti, takdis eder, takdis etsin, mutlu olsun (gibi mânada en mübarek bir şeyin kudsiliğini, kusur ve noksanlıktan uzaklığını, müberra olduğunu bildirir fiil) KA'DE Bir defa oturuş Oturma * Ist: Namazdaki bir defa oturuş Teşehhüd için, Ettahiyyâtü duâsını okumak maksadı ile olan oturuş Birinci oturuşa Ka'de-i ulâ, ikinciye de Ka'de-i âhire denir KADE Gr: Yardımcı fiillerdendir Cümlede ifade edilen hükmün yaklaştığını bildirmek için söylenir Mübtedâ ile haberin başına gelerek, birincisini isim adı ile merfu' kılar, haberini de mansub eder Bu gibi fiillerin haberi muzâri olur KA'DEL Yağhane sepeti KADEM Ayak Adım Metrenin üçte biri kadar olan uzunluk Oniki parmak uzunluğu, yarım arşın * Uğur KADEM-BUS f Ayak öpen KADEME Derece, sıra * Merdiven basamağı KADEME-İ ULÂDA İlk basamakta Başlangıçta KADEME KADEME Basamak basamak, derece derece KADEMÎ Ayakla alâkalı Ayağa mensub KADEMİYYE Ayak bastı parası * Eskiden hükûmete ait bir davetiye veya emri tebliğ etmek için gönderilen memura, masrafları karşılığı olarak verilen ücret KADEMKEŞ f Ayağını çeken Yanaşmayan, gitmeyen KADEMNİH f Ayak basıcı KADEMNİHADE f Gelmiş, ayak basmış olan KADEMRAN f Adım atan, ilerliyen KADEMRENCE f Lütfen kabul, tenezzül KADER Cenâb-ı Hakk'ın kâinatta olmuş ve olacak her şeyin evsafını ve havassını ve sâir geleceğini ve geçmişini ezelden bilip, levh-i mahfuzunda takdiri ve yazması Takdir-i İlâhî * Ezelî kısmet * Tali' Baht Şans(Kader ve cüz-i ihtiyarî, İslâmiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, halî ve vicdanî bir imanın cüz'lerindendir Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir Yâni, mü'min her şeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenab-ı Hakk'a vere vere, tâ nihayette teklif ve mes'uliyetten kurtulmamak için "cüz-i ihtiyarî" önüne çıkıyor Ona: "Mes'ul ve mükellefsin" der Sonra ondan sudur eden iyilikler ve kemâlât ile mağrur olmamak için "kader" karşısına geliyor Der: "Haddini bil, yapan sen değilsin" S)( Eğer kader ve cüz-i ihtiyarîden bahseden adam, ehl-i huzur ve kemal-i iman sahibi ise; kâinatı ve nefsini Cenab-ı Hakk'a verir, Onun tasarrufunda bilir O vakit hakkı var, kaderden ve cüz-i ihtiyarîden bahsetsin Çünkü, madem nefsini ve her şeyi Cenab-ı Hak'tan bilir, o vakit cüz-i ihtiyarîye istinad ederek mes'uliyeti deruhde eder, seyyiata merciiyyeti kabul edip, Rabbini takdis eder, daire-i ubudiyyette kalıp teklif-i İlâhiyyeyi zimmetine alır S)(İrade-i cüz'iye-i insaniye ve cüz'-i ihtiyariyesi; çendan zaiftir, bir emr-i itibarîdir, fakat, Cenab-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zaif, cüz'î iradeyi, irade-i külliyesinin taallukuna bir şart-ı âdi yapmıştır Yâni, mânen der: "Ey abdim; ihtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm Öyle ise mes'uliyet sana aittir!" Teşbihte hatâ olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan O'nu muhayyer bırakıp "Nereyi istersen seni oraya götüreceğim" desen O Çocuk, yüksek bir dağı istedi, götürdün Çocuk üşüdü yahut düştü Elbette "Sen istedin" diyerek itab edip üstünde bir tokat vuracaksın İşte Cenab-ı Hak, Ahkem-ül-Hâkimîn, nihayet zaafta olan abdin iradesini, bir şart-ı âdi yapıp irade-i külliyesi ona nazar eder S) KADER-İ İLÂHÎ Allah'ın takdiri KADERÎ Kader ile alâkalı Kader, tali' nev'inden olan KADERİYE "Kul, kendi yaptıklarının halıkıdır" deyip ifrat ederek Hak mezhebinden ayrılan bir dalâlet fırkası (Bak: mu'tezile) KADH Zemmetme, çekiştirme Bir kimsenin ayıb ve kusurlarını söyleyerek gıybet etme * Men'etmek, engel olmak * Çakmak taşını çakmak * Bir kimsenin işine halel vermek KADIM(A) Kemirici hayvan KADIRGA Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan harp gemilerinden biri Kürek ve yelkenle kullanılırdı Kadırgalar 25 oturaklı idi ve her küreği dörder adam tarafından çekilirdi (OTDS) KADIZ Hep olduğu yerde kalan büyük fıçı KADÎ Hâkim Peygamber (ASM) nâmına suçluyu ve suçsuzu ayırıp şeriatla hükmeden hâkim * Kaza eden KADÎ-ÜL HÂCÂT Bütün ihtiyaçları yerine getiren Hâkim Allah (CC) KADİ-L KUDAT Kadıların kadısı En büyük kadı Kazasker veya şeyhül islâm makamında bulunan kimse KADÎB (C: Kıdbân) İnce ve düz fidan, dal veya çubuk * Erkeklik âleti KADÎD Kurutulmuş et * Pek zayıf, kuru ve çelimsiz insan * Etleri dökülmüş olup yalnız kemikten ibaret olan gövde İskelet KADİH(A) (Kadh dan) Bir kimse hakkında kötü söz söyleyen Zemmedici, çekiştirici, kötüleyici KADÎH Tencere dibinde arta kalan KADÎ İYAZ Lâkabı: Ebu-l Fadl bin Musa el Yahsabî'dir Muhaddislerin meşhurlarından ve edebiyatçılardan olup, 476 hicrî tarihinde Site kasabasında doğmuş, sonra Endülüse geçerek Kurtuba'da ve diğer ilim merkezlerinde ilim tahsili yapmıştır Daha sonra Site kasabasında uzun bir zaman durmuş, bir ara Garnata şehrinde kadılık yapıp, son ömrünü geçirdiği Merakiş şehrine gidip hicri 544 tarihinde vefat etmiştir Te'lifatı pek çoktur Kitab-ül İkmâl, Envâr-ül Meşârik, Ettenbihat kitapları hadis ilminde meşhurdur KADİM (A, uzun okunur) Ayak basan Ulaşan Varan * Azanın mukaddemesi olan insanın başı KADÎM Eski zaman * Başlangıcı olmayan Uzun zamandan beri var olan * Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet KADİME Ordunun ileri karakolu * Kuşun kanadının ön tarafındaki uzun tüyleri |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KADÎMEN Eskiden beri Kadim olarak KADÎMÎ Eskiden beri var olan Eski KADÎ NAİBİ Kadıların (hâkimlerin), gitmedikleri yerlere gönderdikleri vekiller KADİR Bir işi yapmaya gücü yeten Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten (Allah CC) KADÎR Mukaddir Muktedir Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan Nihayetsiz kudret sahibi (Allah CC)(İnsan kâinatın ekser envâına muhtaç ve alâkadardır İhtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış; arzuları ebede kadar uzanmış Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister Bir bahçeyi arzu ettiği gibi ebedî Cenneti de arzu eder Bir dostunu görmeğe müştak olduğu gibi, Cemil-i Zülcelâli de görmeğe müştaktır Başka bir menzilde duran bir sevdiğini ziyâret etmek için o menzilin kapısını açmağa muhtaç olduğu gibi, berzaha göçmüş yüzde doksandokuz ahbabını ziyâret etmek ve firak-ı ebediden kurtulmak için koca dünyanın kapısını kapayacak ve bir mahşer-i acâib olan âhiret kapısını açacak, dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak ve koyacak bir Kadir-i Mutlakın dergâhına ilticaya muhtaçtır İşte şu vaziyette bir insana Hakiki Ma'bud olacak; yalnız her şeyin dizgini elinde, her şeyin hazinesi yanında, her şeyin yanında nâzır, her mekânda hâzır, mekândan münezzeh, acizden müberra, kusurdan mukaddes, nakıstan muallâ bir Kadir-i Zülcelâl, bir Rahim-i Zülcemâl, bir Hakim-i Zülkemâl olabilir S) KADİR ALAYI Tar: Kadir gecesi padişahların saraydan çıkıp, civardaki camilerden birinde namaz kılmaları münâsebetiyle yapılan merâsim KADİR-AŞİNA Değer ve kadir bilen KADİRDAN f Kadirbilir Değerbilir KADİR-DANLIK Kadirbilirlik Herkesin mertebesini bilip ona göre muamele yapan Kadir ve kıymet bilen KADİR-ENDAZ f İyi ok atan ve attığı her oku hedefe isâbet ettiren kimse KADİR GECESİ (Bak: Leyle-i Kadir) KADİRÎ Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin yolunda olan, onun tarikatına mensub olan (Bak: Geylanî) KADİR-ŞİNAS f Kıymet ve değerden anlayan Değerli kimseleri tanıyabilen KADİYE Azlık Az cemaat KÂDİYE Soğuk * Afet, belâ KADKEŞİDE f Boy atmış, uzamış Boyu uzamış KADR İtibar Değer, kıymet Haysiyet Derece miktarı Miktar Meblağ Takat Takdir, rızkı taksim eylemek Gına KADR SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 97 sure olup İnna Enzelna diye de söylenir KADRO ing Bir işin yürütülebilmesi için icab eden bir cinsten şeylerin, bilhassa insanların tamamı veya bütünü KADR-ŞİNAS (Bak: Kadir-şinas) KADUM (C: Kudm) Keser * Şam yakınında bir köyün adı KADV Yemeğin kokusu iyi olmak KADY Yemeğin kokusu güzel olmak KAF Ufuk * karfinin ismi * Bir dağ adı KAF SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 50 suresidir Bâsikat ismi de verilir Mekkîdir KA'F (C: Kıâf) Ayağı sert olarak basmak * Ayak ile toprağı yerinden koparıp küremek * Kap içindeki suyun tamamını içmek * Koparmak KAF'A Yumuşak kuru ot * Parmakları soğuktan dökülmüş ayak KAF'A Yağcılar tokmağı * Hurma kabuğundan yapılan, zenbile benzer kulpsuz bir nesne KAFA (C: Akfâ) Baş Kafa * Ense, arka * Akıl, zekâ, anlayış KAFADAR f Arkası sıra giden, peşinden ayrılmayan * Kafaları birbirine uyan, kafaca birbirine denk olan arkadaş KAFAR Katıksız ekmek KAFAVE Sütten yapılan azık KAFAVÎ Kafa ile alâkalı KAFD Bileğin eğri olması KAFDER Çirkin yüzlü, katı başlı kimse KAFEDAN Attarların eczâ koydukları kese veya torba KAFENDER Çirkin yüzlü, katı başlı kimse KAFER Zayıf ve etsiz olmak KAFES Tel, ince demir veya ağaç çubuklarından yapılan ve içine kuş ve saire konulan şey * Dışardan içerisi görünmesin diye, ince tahta çubuklarından yapılıp harem pencerelerine takılan siper, * Ahşap bir binanın kaplama ve sıvası olmaksızın direklerden ibaret taslağı KAFF Parmak arasına birşey gizlemek * Ot kurutmak KAFFAF Parmakları arasında birşey gizleyip çalan kimse KAFFAL Çilingir Anahtarcı KAFFAN Büyük terazi KÂFFE Hep Bütün Cümle KÂFFE-İ EF'AL Bütün işler KÂFFE-İ EFRÂD Bütün fertler KÂFFETEN Bütünü Hepsi birden KAFH (KIFÂH) Başa vurmak * İçi boş olan şeyi vurmak KÂFİ Kifayet eden Vâfi, başka şeye ihtiyaç bırakmayan Yeten, yetişen, elveren KAFÎ Birine uyup peşinden giden KAFÎL Kuru ağaç * Parça parça olmuş ot * Kamçı Bir otun adı KÂFİL Birinin yerine ödemeyi kabul eden Kefil olan KAFİLE (A, uzun okunur) Birlikte sefere çıkanların cemaatı Kervan KAFİLE-SÂLÂR f Kafile reisi Kafile başı KAFÎNE Kafasından kesilen koyun KÂFİR Hakkı görmeyen ve örten İyilik bilmeyen Allah'ı inkâr eden Dinsiz İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan Mülhid(Arkadaş! İman, bütün eşya arasında hakiki bir uhuvveti, irtibatı, ittisali ve ittihad rabıtalarını te'sis ederKüfür ise, bürudet gibi bütün eşyayı birbirinden ayrı gösterir ve birbirine ecnebi nazarıyla baktırır Bunun içindir ki, mü'minin ruhunda adavet, kin, vahşet yoktur En büyük bir düşmaniyle bir nevi kardeşliği vardır Kâfirin ruhunda hırs, adavet olduğu gibi nefsini iltizam ve nefsine itimadı vardır Bu sırra binaendir ki, dünya hayatında bazan galebe kâfirlerde olur Ve keza kâfir, dünyada hasenatının mükâfatını (filcümle) görür Mü'min ise, seyyiatının cezasını görürBunun için dünya kâfire Cennet (yani âhirete nisbeten), mü'mine Cehennemdir (Yani saadet-i ebediyesine nisbeten) Yoksa dünyada dahi mü'min yüz derece ziyade mes'uttur, denilmiştirVe keza iman, insanı ebediyyete, Cennet'e lâyık bir cevhere kalbeder Küfür ise ruhu, kalbi söndürür Zulmetler içinde bırakır Çünkü, iman, kabuğunun içerisindeki "lübb"ü gösterir Küfür ise, lübb ile kabuğu tefrik etmez Kabuğu aynen "lübb" bilir ve insanı cevherlik derecesinden kömür derecesine indirir MN) KÂFİR-İ Nİ'MET Nankör Nimeti inkâr eden KÂFİRANE f Kâfire yakışır şekilde, kâfir gibi KÂFİRÛN Kâfirler KÂFİRÛN SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 109 sure olup El-Kâfirûn da denilir KAFÎR Hayvan tersi KAFİYE Tâbi olan şey * Herşeyin son tarafı *Edb: Manzum yazılan satırların ses bakımından sonlarının aynı olması (Yaman, duman, saman gibi) KAFİYEPERDÂZ f Kafiye uyduran Şair, nâzım KAFİYEPERESTLİK Kafiye için safiyeyi feda edecek derecede kafiyeye ehemmiyet vermek Birinci derecede kafiyeyi düşünüp, mânayı arka plana atmak KAFİYESENC f Kafiye dizen Nâzım, şair KAFİZ (C: Kufzân-Akfize) Ölçek KAFKAF şahtere otu KAFKAF şarap, hamr KAFKAFE Titremek, titretmek KAFN Kafa KÂF-NUN TEZGÂHI (Risale-i Nur Külliyatında geçen bir tabirdir) Allah'ın Kün emriyle her işin olması (Kün ) "Ol" emri olan bu kelime "Kâf" ve "Nun" harfleri ile yazıldığından böyle denilmiştir KAFR Arz Çöl Beyâban KAFS Zorla birşey almak * Gadap, hiddet * Mevt, ölüm KAFS Sıçramak * Hafiflik * Sevinç, neşat * Hayvanın ayaklarını bağlamak KAFSAL Arslan KAFŞ Yemekten lezzet alma, fazla yemek yemek * Pabuç * Cem'etmek, toplamak KAFŞELİL Kepçe KAFTA Cima etmek KAFTAN Ekseriya mükâfat ve taltif olarak giydirilen süslü üstlük elbise Hil'at, esvab KÂFUR Beyaz ve yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanan bir madde Sert, güzel kokulu, katı ve yağlı bir madde * Cennette bir kaynak ismi KAFUR (KUFUR) Hurma çiçeğinin kılıfı KAFV Bir kimsenin ardına düşüp ittibâ etmek, ona tâbi olup uymaKAFY : Uymak * Kafasına vurmak KAFZ (KAFAZÂN) Sıçramak KAFZEA (C: Kafâzi) Başın çevre yanlarının saçı KÂGAZ f Kâğıt KAĞITHANE Kâğıt fabrikası * İstanbul'da vaktiyle böyle bir fabrikanın bulunduğu yerdeki mesire KAĞNI (Kağlı) İki tekerleri dingille sâbit öküz arabası KAGŞAR Yıkılmak üzere Yıkılıp harabolmaya yüz tutmuş KÂH f Saman Saman çöpü KÂH f Köşk, kasır * Tek oda Bir gözlü oda * Yüksek binâ KAH Sultan KAHA Ev ortası, saha KAHAL Koyunların derisini kurutan bir hastalık KAHAME İlerlemiş yaşlılık KAHB Yaşlı, ihtiyar * Büyük dağ KAHBA (KAHBE-KUHBE) Kırmızısı çok olan beyaz nesne KÂHBAN f Harman bekçisi KAHBE Namussuz kadın Fâhişe * Mc: Hilekâr, kalleş ve sözünde durmaz adam KAHD Koyunun beyaz kuzusu * Açılmamış nergis KÂHDAN f Samanlık İçine saman doldurulan oda KAHDE (C: Kıhâd) Devenin hörgücü dibi KAHF Kap içindeki suyun tamamını içme KÂHGİL f Samanlı sıva çamuru KAHHAR Galib-i Mutlak ve her an kahretmeğe muktedir olan Allah (CC) Hak Celle ve A'lâ'nın esmâ ve sıfâtındandır KAHHARANE Kahharcasına Kahredercesine KAHİF Şiddetli yağmur KÂHİL Saçına ak düşmüş adam Yaşlı, ihtiyar Tembel KÂHİLANE f Tembelce, tembelcesine, tembel olana yakışır surette |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KÂHİN Karışık ve tahmini sözlerle gaibden haber verdiği söylenen kimse Haberci Falcı * Âlim(Kâhinlere gaybi haberleri getirmek için şeytanlar, tâ semavata çıkıp kulak veriyorlar, yarım yamalak yanlış haberler getiriyorlar diye tefsirlerdeki ifadelerin bir hakikatı şu olmak gerektir ki; semavat memleketinin pâyitahtına kadar gidip o cüz'i haberi almak değildir Belki cevv-i havaya dahi şumulü bulunan semavat memleketinin (teşbihte hata yok) karakol haneleri hükmünde bazı mevkileri var ki, o mevkilerde Arz memleketi ile münasebetdarlık oluyor, cüz'i hadiseler için, o cüz'i makamlardan kulak hırsızlığı yapıyorlar Hatta kalb-i insani dahi o makamlardan birisidir ki, melek-i ilham ile şeytân-ı hususi, o mevkide mübareze ediyorlar Ve hakaik-ı imaniye ve Kur'aniye ve hadisat-ı Muhammediye (ASM) ise, ne kadar cüz'i de olsa, en büyük, en külli bir hadise-i mühimme hükmünde en külli bir daire olan Arş-ı Azamda ve daire-i semavatta (temsilde hata olmasın) mukadderat-ı kâinatın mânevi ceridelerinde neşrolunuyor gibi her köşede medâr-ı bahsoluyor, diye beyan ile beraber, kalb-i Muhammediden (ASM) tâ daire-i Arşa varıncaya kadar ise, hiçbir cihetle müdahale imkânı olmadığından, semavatı dinlemekten başka, şeytanların çaresi kalmadığını ifade ile, Vahy-i Kur'ani ve Nübüvvet-i Ahmediye (ASM) ne derece yüksek bir derece-i hakkaniyette olduğunu ve hiç bir cihetle hilâf ve yanlış vahy ile ona yanaşmak mümkün olmadığını, gayet beliğane, belki mu'cizane ilân etmek ve göstermektir L) KÂHİNANE f Kâhin gibi ve ona benzer şeklide haberler veren Bir nevi zan ile gaibden haber verir gibi KÂHİNE Kadın kâhin KAHİR (A, uzun okunur) Üstün gelen Yenen Galip gelen * Zorlayan Mecbur eden KAHİR-ÜL EŞRÂR Şerleri ve kötülükleri ortadan kaldırıp yok eden Haydutları kahreden KAHİR-ÜS SÜMUM Panzehir KAHİT Şiddetli kıtlık olan sene KAHİZ Müşkil, zor nesne KAHKAHA Yüksek sesle ve çokça gülme KAHKAHAZEN f Kahkaha atan, fazlaca yüksek sesle gülen KAHKAHA' Öldürücü bir yılan KAHKAR Taş KAHKAR Katı, sert, sağlam taş KAHKARA Geri geriye gelme, dövüşerek çekilme KAHKARÎ Birdenbire geri dönme, aniden arkaya dönme * Geri çekilmekle ilgili, geri dönmekle ilgili KAHKARİYE Geri dönme Rücu' KAHL Göze sürme çekmek KAHL (KUHUL) Kurumak KAHL Zemmetmek * Nimete nankörlük etmek KAHLESE Yuvarlak baş KAHM (Kuhum) : Düşünmeden kendini bir iş içine atmak KAHPE (Bak: Kahbe) KAHR Zorlama Cebir * Ezme Mahvetme * Fazlaca üzüntü Keder içine işleme * Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi (Kahr, lütfun zıddıdır) (Bak: Celal) KAHR-I DEHR Dünyânın ve zamanın kahrı KAHR-I HİDDET Hiddetin ve kızgınlığın yıkıcı galebesi KAHR Yaşlı, ihtiyar kişi * Yaşlı at * Yaşlı deve KAHRAMAN (C: Kahramanan) f Yiğit, cesur, bahadır * Fars mitolojisinde Rüstem'in yendiği kişi * İş buyuran, hüküm sâhibi KAHRAMANAN (Kahraman C) f Kahramanlar Cesur kimseler, yiğitler KAHRAMANANE f Kahramanca, yiğitçe, cesurane KAHRAMANÎ f Yiğitlik, kahramanlık, cesurluk KAHREBAN Kehribar KAHRENÎ Kahr ile, zorla Ezerek, cebren KAHT Kıtlık Kuraklık Kuraklıktan dolayı mahsulün yetişmemesi KAHT-I RECUL (Kaht-ı rical) Adam kıtlığı Değerli devlet ve siyaset adamlarının yokluğu KAHT Ü GALÂ Yokluk Kıtlık Fakirlik * Pahalılık KAHUS Uzun boylu erkek KAHVALTI t Sabah ve ikindi vakitleri yenilen hafif yemek KAHVE şarap * Hâlis süt * Kahve * Güzel koku * Bolluk, bereket * Kahvehane KÂHYA Büyük konaklarda ev işlerini idare eden kimselerle san'at ve ticaret sahiplerinin işlerine bakmak üzere hükümet tarafından seçilen kimselere eskiden verilen addır KAHZ (Ok atmak * Sıçramak * Yarmak KAHZ (KIHZ) İbrişim karışıklı beyaz bez KAIF Yeri kazıp götüren, toprağı sürükleyen yağmur KAILE (C: Kavâil) Dağ başı KAİB (C: Kevâib) Tomurcuk memeli kız KAİBE Hüzün ve gamdan perişan olmak KAİD (A, uzun okunur) Süren Sevkeden * Koyunların önünden giden ve "Küsem" denilen koyun * Yedeğine alıp çeken Çavuş Serasker, kumandan * Sıradağ * Geniş ark KAİD (Kuud dan) Oturan, oturucu, oturmuş KAÎD (C: Kavayid) Çekirge * Ulu, yüce kişi KAİDAN (Kaid C) Kumandanlar, komutanlar, seraskerler KAİDE Esas Temel Düstur Nizam Yol Ayaklık * Dip taraf * Bir şeyin meydana gelmesine şart ve düstur olan husus * Bir ilim ve fennin düsturlarından her biri * Fık: Hayızdan ve çocuktan kesilmiş kadın KAİDE-İ KÜLLİYE Açık ve sarih olan kaide ve hüküm Herşey hakkında tatbik edilebilen, umumi kaide KAİDE-İ RABT Bağlama kaidesi, bağlama cümlesi KAİDEN Oturarak, oturduğu hâlde KAİDEŞİKEN f Kaide ve usullere uymayarak Kuralları çiğniyerek KAİDEŞİKENÂNE f Usul ve kaideye riayet etmeyerek, kuralları çiğneyerek, kaideyi bozarak KAİDETEN Kaide ve hükümlere göre Kurala uygun olarak KAİDEVÎ Kaide ve kural ile alâkalı * Mat: Tabana ait KAİD-ÜL CEBEL Dağın çıkıntısı, burnu KAİD-ÜL CEYŞ Orduyu, askeri idare ve sevkeden Kumandan Serasker KAİL Söyleyen Anlatan Nakleden Söz sahibi İnanmış * Boyun eğmiş Rıza göstermiş, razı olmuş KAİM Ayakta duran Mevcut Baki * Vaktini ibadetle geçiren KAİME Uzun bir kâğıda yazılan ferman * Kitap yaprağı * Kâğıt para KAİMEN Ayakta durarak Yıkılmamış * Canlı olarak KAİM-MAKAM Birinin yerine geçen Kaymakam Bir kazayı (İlçe) idâre eden memur Osmanlılarda, binbaşı ile miralay arasındaki askeri rütbe Yarbay KÂİN Olan Var olan Bulunan Mevcut KÂİNAT Var edilen şeylerin hepsi Yaratılanlar Mevcudat Âlemler KÂİNAT-I NÂİME Uyuyan kâinat KÂİNAT-EFRUZ f Kâinatı süsleyen, cihanı donatan KAÎR Daha derin, çok derin KAÎS Çok yağmur KÂJ f Eğri, bükülmüş * Şaşı KAK Uzun, tavil * Alaca karga KA'K Kuru ekmek Peksimet KA'KA Kuru, yâbis Meşakkatli yol * Yemame'den Kûfe'ye giden geniş yol KA'KA' Korkak, zayıf kişi KA'KAA Silâh çatırtısı Kılınç veya süngü gibi silâhların birbirine çarpmasından çıkan ses KA'KEA Men'etmek, engel olmak * Hapsetmek KAKUM Kürkü makbul bir cins kedi KAKUNC Kanbel otu (İt üzümünün bir nevidir) KAKUZE (C: Kavâkiz) Boş maşrapa KAKÜL (Kâgül) f Alnın üzerine sarkıtılan kısa kesilmiş saç KAL' Bir şeyi kökünden çekip koparmak * Kendisinden iyi kalay çıkan maden * Azletmek Bir tarafa ayırmak( İşte bak: şu cezire-i vasiada vahşi ve âdetlerine mutaassıb ve inadcı muhtelif akvamı ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-yi vahşiyanelerini def'aten kal' u ref' ederek bütün ahlâk-ı hasene ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medeni ümeme üstad eyledi MN) KAL'-İ EŞCAR Ağaçların sökülmesi KAL (A, uzun okunur) Söz KÂLA f Kumaş * Ev eşyası, giyim eşyası * Sermaye, anamal KAL'A Kale Eskiden yapılan büyük merkezlerin ve şehirlerin bulunduğu etrafı duvarlarla çevrili ve düşmanın hücumundan muhafaza edilen yüksek yerlerde inşa edilmiş yapı * Çobanın çantası * Hurma ağacının dibinden kesilen taze fidan KAL'A-BEND f Bir kale içinde yaşamağa mahkûm olmuş olan Kal'aya bağlanmış KAL'A-DÂR f Kale koruyucusu, kal'a muhafızı Dizdar KALA Buğz, adâvet KALAFAT Geminin tahtalarının aralıklarını üstüpü vs ile doldurup üzerine zift sürme işi * Sahte süs, düzen KALAFAT Vaktiyle Yeniçeri Ağasının giydiği kırmızı bir başlık KAL'A-GİR f Kale tutan KALAH Diş sarılığı * Sarık uzunluğu KALAİD (Kılâde C) Gerdanlıklar * Akarsular KALAİL (Kalil C) Az şeyler, kaliller KALAK Can sıkıntısı Gönül darlığı Kararsızlık * Zahmet Meşakkat KAL'A-KÜŞA f Kale zapteden KALALİB (Kullâb C) Çengeller, kancalar Uçları eğri olup bir şeyler asmağa yarayan demirler KALÂNİS Takkeler, külâhlar KALÂNİSÎ Takkeci KAL'A-NİŞİN f Kalede oturan KALANSUVE (KULENSİYE) (C: Kalânis-Kalânis-Kılâs) Takke, külâh, kavuk (Bak: Kalensüve) KALANTOR Zenginliğini göstermeye özenen kellifelli ve şişman adam KALAR f Büyük sel yarıntısı KALAVRA Eskimiş meşin eşya veya yamalı ayakkabı KALAYE Kilise odası KALB Vücudun kan dolaşımı merkezi Yürek * Gönül * Herşeyin ortası * Bir halden diğer bir hale çevirme Değiştirme *İmanın mahalli * Fuâd, sıkt-ül ilim, tâbut-ül ilim, beyt-ül hikmet, via-i ilim de denilir (Dâima değiştiği ve hareket halinde olduğu için kalb ismi verilmiştir) Bir şeyi geri döndürmek ve çevirmek * Yüreğe vurmak veya dokunmak Gönüle dokunmak * Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirmek * Aks ve tahvil(Ehl-i tahkik indinde; çam kozalağı şeklindeki cismanî et parçasına taalluk eden letaif-i Rabbaniyedir Bütün kuvvetin mebdeidir Dimağ ise; bütün hislerin mebdeidir)(Kalb, imanın mahalli olduğu gibi, en evvel Sâni'i arayan ve isteyen ve Sâni'in vücudunu delâili ile ilân eden, kalb ile vicdandır Zira kalb, hayat malzemesini düşünürken, en büyük bir acze mâruz kaldığını hisseder etmez, derhal bir nokta-i istinadı; kezalik, emellerin tenmiyesi (nemâlandırmak) için bir çare ararken, derhal bir nokta-i istimdadı aramağa başlar Bu noktalar ise, iman ile elde edilebilir Demek, kalbin sem' ve basara hakk-ı takaddümü vardırKalbden maksad; sanevberî (çam kozalağı) gibi bir et parçası değildir Ancak, bir latife-i Rabbaniyyedir ki, mazhar-ı hissiyatı, vicdan; ma'kes-i efkârı, dimağdır Binaenaleyh, o latife-i Rabbaniyyeyi tazammun eden o et parçasına kalb tabirinden şöyle bir letafet çıkıyor ki; o latife-i Rabbaniyenin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, cism-i sanevberînin cesede yaptığı hizmet gibidir Evet, nasıl ki bütün aktar-ı bedene mâ-ül hayatı neşreden o cism-i sanevberî bir makine-i hayattır; ve maddî hayat onun işlemesi ile kaimdir Sekteye uğradığı zaman cesed de sukuta uğrar Kezalik o latife-i Rabbaniye a'mâl ve ahvâl ve mâneviyatın hey'et-i mecmuasını hakikî bir nur-u hayat ile canlandırır, ışıklandırır; nur-u imanın sönmesi ile mâhiyeti, meyyit-i gayr-i müteharrik gibi bir heykelden ibaret kalır İİ) (Bak: Hiss-i sâdis) |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KALB-İ ÂHENİN Demir gibi metin ve sağlam olan kalb KALB-İ HABİDE Uyumuş kalb KALB-İ HARÂB Harab olmuş gönül KALB-İ MECRUH Yaralı kalb KALB-İ METRUK Terkedilmiş kalb, bırakılmış gönül KALB-İ MUNTAZAM Edb: Harfleri ters okunduğu zamanda da bir mâna çıkan kelimedir Meselâ: "Reşat, taşer" gibi KALB-İ MUZTARİB Iztırab çeken kalb KALB-İ NÂ-ŞÂD Hüzünlü gönül, kederli kalb KALB-İ SELİM Temiz gönül KALBEN İçten, kalbden, yürekten, gönülden Samimi olarak Kendi kendine KALBGÂH f Ordunun sağ ve sol kanadlarının ortası Merkez bölümü * Canevi KALBÎ İçten Yürekten Kalbe ait ve müteâllik Samimiyetle Riyâsızca KALBOLMA t Başka hâle gelme Değişme KÂLBÜD f Kalıp, şekil * Gövde, beden, insan veya hayvan cesedi KALBZEN f Kalpazan Sahte para basan * Yalancı KALD Gümüş bilezik KALE (A, uzun okunur) Dedi O söyledi KALE (Bak: Kal'a) KALE f Kumaş * Ham kavun, kelek KALE Söz söylemek KALEB Dudak dışarıya sarkmak KALEB (C: Kavâlib) Kalıp KALEBE Hastalık İllet KALEHZEM Yeyni, hafif * Suyu çok olan büyük deniz KALE-KÎLE Dedi-denildi şeklindeki nakiller KALEM (C: Aklâm) Kamış Yazı için ucu inceltilen bir nevi ince ve sert kamış * Yazı yazmak için kullanılan her türlü âlet * İfâde Üslub * Mâden, taş ve tahta üzerinde oymak için ucu sivri çelik âlet * İnce boya, fırçası * Yazı enva'ı * Resim Nakış * Resmi dâirelerde kâtiplerin çalıştıkları oda * Ağacı aşılamak için kullanılan ucu kalem gibi yontulmuş ince çöp * Çiçek ve sâir hastalıklara karşı kullanılan aşıyı hâvi ufak şişe * Ok KALEM SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 68 suresinin ismidir Mekkîdir KALEMDAN f Kalem kutusu, kalemlik KALEMEN Yazı ile, kalem ile * Sayıca, sayı bakımından KALEMGİR f Yazı yazarken kalemin kâğıda takılmadan rahatlıkla kayması KALEMÎ (Kalemiyye) Kalemle alâkalı Kalemle münâsebet ve alâkası olan KALEMİYYE Eskiden kalemlerde yazı karşılığı olarak alınan para KALEMKÂR f Tülbent veya ince kumaş üzerine fırça ile şekiller yapan yazmacı * Maden üzerine kazarak şekiller yapan kimse * Duvar veya tavanlara süs yapan, nakkaş KALEMKÂRÎ f Resimcilik, ince nakkaşlık * İnce nakkaşın elinden çıkmış KALEMKEŞ f Yazan, yazıcı, yazar, müellif * Çizen * Yazıda silinti yapan KALEMREV f Bir hükümdar veya hükümetin hükmünün geçtiği yer KALEMZEDE f Yazılmış, kaleme alınmış KALEMZEN f Yazan, yazıcı, kâtib KALEN (A, uzun okunur) Söylemek suretiyle Söyleyerek KALENDER f Dünyayı terkederek elini çekip Allah yolunda giden kimse * Dünyâdan elini çekip herşeyi hoş gören kimse * Dünya alâkalarından uzak, alâyişe aldanmaz hakikat adamı Filozof KALENDERÂNE f Kalenderce Kalender olan bir kimseye yakışır surette KALENDERÎ f Feylesofluk; kalenderlik; dervişlik; serserilik * Edb: Halk edebiyatı tâbirlerindendir Halk şâirleri "mef'ulü, mefaîlü, mefaîlü, feûlün" vezninde tanzim ettikleri gazele bu adı verirler KALENSÜVE Üzerine sarık sarılarak başa giyilen külâh * Mantarın başlığı, tablası KALES Kusuntu KALET (C: Kılât) Helâk olmak * Dağlarda, içinde su biriken çukur * Göz çukuru * Baş parmağın dibinde olan çukur KALFA Sarayla konaklardaki cariyeler hakkında kullanılan bir tâbir idi Konaklarda bu tâbir, daha çok bunların eskileri ve yaşlıları hakında kullanılırdı Gençlerine "kız" denilir ve adlarıyla çağrılırlardı * Eski tarz mekteblerde öğretmen yardımcısı * Bir san'atta usta ile çırak arasındaki işçi KALGAY Eskiden Kırım Hanlığı'nın veliahtlerine verilen ünvan KALH Eşek anırtısı Aygır kişnemesi KALH Ferc KALHEBAN Uzun, tavil KALHEBE Beyaz bulut KALIB (Ka, uzun okunur) Hususi bir biçim, bir şekil alması istenen bazı şeylerin konmasına mahsus araç (Buz kalıbı, çizme kalıbı gibi) * Hususi surette dökülmesi istenen şeylere mahsus zarf * Beden, vücut, gövde * Şekil ve suret nümunesi, örnek * Bir kalıba dökülmüş veya kalıptan çıkmış şey KALİ' (Kal dan) Kökten söküp atan Kökünden çıkaran KALÎ Dedikoducu, gıybet eden, çekiştirici * Söylemekle Söylenmiş Söz olarak Söze dair ve müteallik KALİ f Halı KÂLÎ Veresiye satmak KALÎB Kuyu, çok eski zamandan kalmış kuyu KÂLİB (KELİB) İt tutan kimse Köpeğe av tâlim ettiren kimse KALİÇE f Küçük halı KALÎF Hurma kabuğu KALİF Sünnet olmamış kimse KALİFİYE Fr Yetişmiş usta, işçi vs KÂLİH Katı, şiddetli, şedid KALİL Az * Bodur kimse KALİL-ÜL BİDÂA Sermayesi az KALİLEN Az olarak KALİTA ing Eskiden kalyon cinsinden yük gemisi KALİTE Fr Vasıf KALİYYE Tava kebabı * Kavrulmuş KALİZEM Kuyu * Suyu çok olan deniz KALKADİS Siyah boya KALKAL Deprenmiş, hareket etmiş KALKALE Bir şeyi titretmek * Tecvidde: Okurken harflerin üzerinde birden durarak harfi, mahrecinden çıkar çıkmaz kesmek suretiyle bu harfleri tekrar okumak Kalkale ile okunan harfler şunlardır: Kaf, tı, ba, cim, dal (Hakk kelimesinde okunduğu gibi) KALLA' Beylere koğuculuk yapan yalancı * Halk içinde tanınmak için kendine bir alâmet yapan kimse KALLAB (Kalb den) Düzenbaz, hilekâr * Kalpazan Sahte para basan kimse KALLAS Takke dikici, takke diken KALLAŞ Kalleş Hileci, dönek KALLAVÎ Vaktiyle vezirlerin giydikleri bir cins kavuk KALLE Az olmak KALLEYS San'a şehrinde bir kilise KALLİ t Sözlü Dil ile KALLİDNÂ Boynumuza geçir, tak (manâsındadır) KALM Kesmek KALMES Ulu kişi, seyyid KALORİ Lat Bir kilogram suyu bir derece ısıtmak için lâzım olan ısı miktarı * Gıdaların vücuda yarayışlı olması ve hararet vermesi bakımından değeri KALP t Hileli Sahte Taklit * Yalandan cesaret satan korkak adam * Yalancı Kendisine güvenilmez olan KALTABAN f Namussuz Pezevenk KALÛ (A, uzun okunur) Dediler Onlar söylediler (meâlinde fiil) KALÛ BELÂ Cenab-ı Hak ruhları yaratıp, onlara Rabbiniz değil miyim, meâlinde: "Elestü Bi-Rabbiküm" buyurduğunda, ruhlar: "Evet Rabbimizsin" meâlindeki Kalu Belâ diye cevap verdiklerini bildiren Kur'andaki bir tâbirdir (Bak: Bezm-i elest) KÂLUC f Küçük parmak * Güvercin kuşu KAL U KÎL "Dedi denildi" şeklindeki nakiller KÂLUS f Ahmak, ebleh, akılsız KALUS (C: Kulus-Kalâyıs) Ayakları uzun genç deve * Yüksek * Murdarlıklar akan çay Kirli ırmak KÂLUSANE f Akılsızcasına, ahmakçasına KALUŞE f Çömlek * Tencere KALY Et ve buğday kavurmak * Buğz, adavet, düşmanlık KALYAN f Nargile KALYON Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan yelkenli ve kürekli harp gemilerinden biri KÂM f İstek Arzu Maksad Murad Dilek Lezzet * Ağzın üstü Damak * Koyun, sığır ağılı * Ağaç kilit KÂM U NÂKÂM Elbette, ister istemez KAM' Kahretmek Zelil etmek * Zabtetmek Ezmek Kırmak * Hasta etmek * Başına vurmak * Bir sese kulak verip dinlemek * Ağzı dar olan bir şeyin içine huni ile akıcı maddeyi koymak * Huni KA'M (C: Kiâm) Devenin ağzını bağladıkları şey * İçinde silah saklanan kap * Bağlamak * Öpmek KAMA İki tarafı keskin, ucu sivri ve enli bıçak * Duvara veya keresteye çakılan büyük tahta çivi * Ağaç, kütük ve sâireyi yarmak için kullanılan ucu ince, arka tarafı kalın ağaç veya demir takoz KAMAKIM (Kumkuma C) İçlerine mürekkep, zemzem gibi şeyler konulan yuvarlak testiler KAMAME Süprüntülük KAMARA Vapurlarda mevki sayılan odalar ve salonlar * Gemide kaptan gibi erkâna mahsus odalar * Buğday ve arpa gibi mahsul demetlerinden harman yerinde yapılan küme * Avrupa devletlerinde millet meclisi KAMARÎ (Kumriye C) Dişi kumrular KAMAROT Vapurlarda kamaraların hizmetini gören adam KAMATIR (KAMTARİR) Katı, sağlam KÂMBAHŞ f Herkesin isteğini yerine getiren * Bağışçı, ihsan edici KAMBER (Bak: Kanber) KÂMBİN f Merâmına erdiren İsteğine kavuşturan KÂM-BİNAN (Kâm-bin C) f Bahtiyarlar, mesutlar, mutlu kimseler KÂM-BİNÎ f Bahtiyarlık, saadet, mutluluk KAMCERE Islah etmek KÂMCU f İsteğini ve meramını arıyan Maksadına ve gayesine ulaşmak isteyen KÂME f Arzu, istek, meram, gaye, maksadKAM'E $ (Kumu') : Hakaret KAME (C: Kumme) Başını sudan kaldıran davar KAMEA (C: Kamâ) Büyük gök sinek * Gözün kirpikleri diplerinde çıkan sivilceler KAMED Binanın temeli KAMEL Bitli kişi * Karnın büyük olması KAMEN Lâyık KAMENCER Yaycı, kavvas KAMER Gökteki ay Hilâl * Ay ışığında uyumayıp uyanık durmak KAMER SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 54 Suresinin ismi olup İktarabet Suresi de denir Mekkîdir KAMERÎ Ay ile alâkalı KAMERÎ SENE Arabi aylara göre olan yıl Senesi 360 gün olan yıl (Bak: Hicret) KAMERİYYE Çardak Bahçelerde, mehtaplı gecelerde oturmak üzere yapılıp, etrâfı sarmaşık vs çiçeklerle örtülü bulunan yer Küçük köşk KAMERVARİ f Ay gibi, kamere benzercesine KAMES Suya daldırmak ve batırmak * Hareket edip acı çekmek KAMET (A, uzun okunur) Namaza başlama işâreti, namaz kılmak için okunan ezan * Boy Boy-bos Endam KAMET-İ BÂLÂ Uzun boy KAMET-İ KIYMET Kıymet ve değerinin mertebesi Manevî büyüklük KAMET-İ MEVZUN Düzgün ve yakışıklı boy KAMET-İ NÂMİYE Gelişme ve büyüme kabiliyetinde olan endam, boy |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAMET-İ ÖMR Ömür boyu Bütün hayat müddetince KAMET ALMAK Namaza başlamak için, hususen farz namazından önce ezan okumak KAMEZ Menfaatsiz, hor hakir nesne KÂMGÜZAR f İsteğini elde edebilen Arzusuna kavuşabilen KAMH Buğday * Yukarı kaldırmak KAMH Yemeğe iştihâsı az olmak * Suya dalmak * Davarın başını sudan kaldırması KAMHA Kasap merhemi adı verilen ilaç KAMIH Kam' eden, ezip kıran, mahveden, perişan eden Kahreden, yok eden Alçaltan, zelil eden KAMIH Tarhana * Kokutup ekşitilmiş şey KAMIH Suyu içmeyip, başını kaldırıp duran davar KÂMİL (Kemal den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz Kemal ve fazilet sâhibi * Resul-i Ekrem'in de (ASM) bir vasfıdır * Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse * Âlim, bilgin kişi * Bir aruz kalıbı ismi(Büyük görünme küçülürsünKâmillerde, büyüklük mikyasıdır küçüklük, Nâkıslarda küçüklük mizanıdır büyüklük S) KÂMİL-İ UKALÂ Kemalde olan mükemmel akıl sâhibleri Akılların kâmili KÂMİLEN Noksansız, eksiksiz olarak Tam olarak Kâmil olarak Bütünü ile Tamamen KAMİM Tere otunun kurusu KÂMİN(E) Saklı Gizli Belirsiz Pusuda duran KÂMİNUN (Kâmin C) Saklı ve gizli olanlar KAMİS Gömlek * Döl yatağını kaplayan ince deri * Bâzı nebatlardaki ince zar KAMİT Bağlanmış * Tam olgun, kâmil KAMKAM (C: Kumâkım) Ulu, şerif kimse *İyi, keskin kılıç * Büyük deniz * Çok adet * Saç dibine düşen ****** * Küçük kene KAMKAME (C: Kamkâm) Büyük, derin deniz KÂMKÂR f İsteğine ulaşmış Matlubunu elde etmiş Hedef ve gayesine varmış * Mutlu, bahtiyar, mes'ud KÂMKÂRANE f Mutlu olan bir kimseye yakışır şekilde, mutlulukla KÂMKÂRÎ f Mutluluk, saâdet, bahtiyarlık Murada ermeklik KAML(E) Bit, kehle KAMLUL Yabâni hıyar KAMM Evi süpürmek KAMMAS Suya dalan KAMMAŞ Külhancı KAMME Süpürmek KÂM NA KÂM f İster istemez KAMP Karargâh Kırda asker, izci veya talebelerin kurdukları karargâh * Esirler karargâhı KAMPANYA Sıkı bir iş ve çalışma devresi * Maksatlı uğraşma Bir maksad için faaliyete geçme KÂM-PERVER (C: Kâmperverân) Emel besleyici KAMR Göz kamaşmak KAMRA Ay ışığı olan gece KÂMRAN f Arzusuna nâil olan, bahtiyar, mes'ud KÂMRANÎ f Mutluluk, kâmranlık İsteğine, arzusuna kavuşmuş olma KÂMREVA f İsteğine erişen Arsuzuna kavuşan Gayesine ulaşan KAMS (KIMÂS) Hareket ettirmek * Davar önüne sıçramak KAMŞ Bir şeyi şundan bundan toplamak KAMT Kuş, dişisine cima etmek * Doğan çocuğu beze sarmak KAMTARİR Çatık suratlı KAMU (Kamuğ) t Hep, bütün, tamamen KAMUFLAJ Fr Gizlenme, örtme Aldatma gayesiyle yapılan tertibat Daha ziyade harp zamanlarında araçlar ile insanların, bulundukları mekâna göre kılığa girmeleri KÂMURAN (Bak: Kâmran) KAMUS Deniz Derya * Denizin ortası, derin yeri * Büyük Lügat Kitabı KAMUS-İ ARABÎ Arapça lügat kitabı, Arapça sözlük KAMUS-İ OSMANÎ Osmanlıca sözlük KAMUS-İ TÜRKÎ Türkçe lügat kitabı, Türkçe sözlük * Şemseddin Sâmi'nin yayınladığı Türkçe lügat KAMUS Arslan, esed KÂMVER f İsteğine kavuşmuş Gaye ve maksadına vâsıl olmuş Mutlu, bahtiyar KÂMVERÂN (Kâmver C) f Mutlular, bahtiyarlar, arzularına kavuşmuş olanlar KÂMYAB İsteğine kavuşmuş Murâdına ermiş olan KÂN f Bir şeyin menbaı * Kuyu Kaynak * Mâden ocağı * Bir keyfiyetin (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse KÂN-I KEREM Kerem, lütuf ve ihsan menbaı KÂN-I MERHAMET Merhamet kaynağı KÂN f Ahmak, ebleh Câhil İdraksiz, düşüncesiz KANA Süngüler KANAAT Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek Kısmetinden fazlasına göz dikmemek Helâl ile yetinip haramı istememek Az şeyi de olsa kısmetine razı olmak(Semere-i sa'yine ve kısmetine rıza kanaattir, meyl-i sa'yi kuvvetlendirir Mevcuda iktifa dûnhimmetliktir M) (Bak: Himmet) KANAATBAHŞ f Kanaat verici, inandırıcı KANAATKÂR f Kanaat sâhibi Kanaat edip az şeyle iktifâ eden KANAATKÂRANE f Kanaat sâhibi bir kimseye yakışır tarzda KANADİL (Kandil C) Kandiller KANAFİZ (Kunfuz C) Kirpiler * Dağ fareleri KANAH (C: Kanevât-Kınâ-Kınaâ) Yer altında olan su yolu * Kendir ağacı KAN'AR Büyük, kaba budaklı ağaç KANAS Av yeri KANAT (C: Kanavât) Yeraltına döşenmiş olan künk Küçük kanal, su borusu * Sopa, mızrak KANATA ing Bol ağızlı su testisi * Sıvı koymaya mahsus kap * Bazan ölçü gibi de kullanılır KANATİR (Kantar C) Kantarlar KANATİR (Kantara C) Taştan yapılan kemerli büyük köprüler Kantarlar KANAVAT (Kanât C) Yeraltına döşenmiş olan künkler Su yolları * Mızraklar, sopalar KANAZI' (Kunzua C) Uzamış saç * Baş traş edilirken yer yer bırakılan saç KANBER Hz Ali'nin (RA) sâdık, vefakâr ve sevgili kölesinin adı * Mc: Bir evin gediklisi * Herşeye burnunu sokan, her düğün ve eğlencede bulunan bir adamdan kinâye olarak kullanılır KAND Şeker, şeker kamışının donmuş suyu KANDAL Büyük başlı KANDAVE Yaramaz huylu * Gıdası olmayan taam * Büyük iri KANDEFİR Yaşlı kimse, acuz KANDÎ şekerimsi, şekerle ilgili, şekerden KÂNE (Kevn den) İdi, oldumânasında, fiilin geçmiş zamanı KANEF Kulağın küçük ve kalın olması KANEME Kir * Yağdan gelen pis koku KANEŞVERE Hayız görmez kadın KANFA Kulakları küçük ve kaba olan kadın (Müz: Aknef) KANFAŞ Yaşlı, ihtiyar KANFESE Tesbih böceği KANH Suyu içip kandıktan sonra başını kaldırmak KANGREN Yun: Canlı vücudun belirli bir kısmında hücrelerin ölmesiyle meydana gelen bir hastalık KANIS Avcı KANIT Ümidi tamamen sönmüş Ye'se düşmüş, ümitsiz, kederli, hüzünlü KANIT (Bak: Delil) KANİ' (A, uzun okunur) Kanaat eden Kendinde olan helâla razı olup, başkasının hiçbir şeyine göz dikmeyen * Kanmış İnanmış Tatmin olmuş KÂNİ (Kinaye den) Dokunaklı ve iğneli söz söyleyen Kinayeli konuşan KANİB İnsan topluluğu KANİF İnsan cemaati * Çok yağmur ve bulut * Geceden bir parça KÂNİF Udul eden, dönen, yoldan çıkan KANİSA (C: Kavânıs) Taşlık denilen ve kuşlarda olan bir organ KANİT (A, uzun okunur) (Kunut dan) Kunut ve duâ eden * İtaatlı * Sükût eden KANİTÎN Kunut ve duâ edenler Allah'a itaat ve ibadet edenler KÂNİZ Defneden, gömen KANKAL Büyük kile KANKANE Yol göstermek KANKARİS Börek KÂNKEN f Madenci Maden kazıcısı KANNAD şeker yapan, şekerci KANNAS Avcı, seyyad KANNİS Avcı, av KANNUR Başı büyük kişi KANS Av Av avlama KANSA (Kuşlarda) Kursak KANTAR Ağırlık ölçüsü âleti * Binikiyüz dinar, onikibin okiyye, yüz okiyye gibi hudutsuz bir vezindir * Kırk okka KANTARA Taştan yapılan, kemerli büyük köprü KANTARİYYE Kantar ücreti Tartma parası KANTİN Fr Kışla, fabrika, mekteb gibi yerlerde bakkal veya aşcı dükkânı KANU' Kanaat sâhibi Kanaatkâr, kanaatli Hakkına razı olan KANUN (C: Kavânin) Herkesin uyması için devletin teşri kuvveti tarafından konulan her türlü meşru nizam, kaide, emir, nehiy ve yasaklar * Kaziye-i külliye Kâinatta Allah'ın koyduğu değişmez nizam KANUN-U ASKERÎ Askerlik kanunu KANUN-U ESASÎ Temel kanun Temel ve esasa ait kanun Bir bünyenin aslını ve mahiyetini teşkil eden kanun (Bak: Teşkilât-ı esasiye) KANUN-U KADİM Eski âdet KÂNUN Ocak Ateş yanan yer Zaman * Kış mevsimi * Sakil, ağır adam * Kış mevsiminin ilk iki ayı * Mangal Soba KÂNUN-U DEHA Dehâ kaynağı Dehâ ocağı, akıl, zekâ kaynağı KÂNUN-U EVVEL, KÂNUN-U SÂNİ Aralık, Ocak KANUNEN Kanuna göre Kanunca Kanuna uyarak Kanun yolu ile KANUNİ Kanuna dâir Kanuna ait * Avrupavâri kanuna vesile olan Osmanlı Padişahı Sultan Süleyman'ın bir nâmı (Bak: Sultan Süleyman Han) KANUNİYET Kanunluluk Kanun haline gelmek KANUNNAME f Kanun kitabı Anayasa KANUNŞİNAS f Kanun ve nizam koyan, kanunun inceliklerini bilen KANVA' Büyük burunlu kadın KANZAA İbik |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAPASİTE Fr İçine alma, ihtiva etme kabiliyeti * Kabiliyet, bilgi KAPÇAK Tar: Eski zaman muharebelerinde muhasara edilen kalelerin duvarlarına tırmanmak için kullanılan büyük çengel KAPIKULU Osmanlı devletinin daimi ordusunu teşkil eden yaya ve atlı askerlerin bütününe verilen addır KAPLICA Üstüne bina yapılmış sıcak maden suyu, üstü örtülü kaynarca, ılıca KAPORA (Kaparo) Pey olarak verilen para KAPRİS Geçici heves Maymun iştahlılık İnsanın zayıf tarafı Evham KAPTAN-I DERYA Vaktiyle bahriye nâzırı Deniz kuvvetleri komutanı KAPUT Fr Askerlerin üstlük elbisesi, yağmurluğu * Otomobillerin motor kısmını örten kapak KAR' (KUR') (C: Ekrâ) Cem'etmek, toplamak * Okumak, kıraat KA'R Derinlik Dip Her şeyin dibi Nihâyet * Yemeği dipten yemek * Çalmak koparmak KA'R-I NÂ-YÂB Dibi bulunmayacak derecede derin olan KÂR f İş Güç Amel Fiil Temettü' * Kazanç KÂR-I AKIL Aklın kabul edeceği iş Akıllıca iş KÂR-I KADİM Eski zaman işi KÂR-I REVÂ İşe yarar, kullanılabilir KÂR f (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkârgibi KAR' Vurmak Çakmak Kapı çalmak * Savt Avâz Ses * Kabak * Gülsuyu kabı * Eti soyulmuş kemik KAR'-UL ASÂ Doktorun, hastanın bedenine vurup muâyene etmesi * Mc: Hatayı hatırlatmak için işaret vermek ve ikaz etmek KAR (C: Kur-Kirân) Zift, kara boya * Deve Dağ keçisi * Ses çıkmasın diye ayağın kenarıyla yürümek * Küçük tepe * Kara taşlı yer * Kara büyük taş KA'R Karnı yemekten dolmak * Arkası yağlı olmak KARA' (Kar' C) Su kabakları * Gülsuyu kapları KARA' Deve yavrusunda çıkan beyaz bir sivilce ve kabarcık * Baştaki saçların hastalıktan dökülmesi KARA (C: Ekrây-Karvât) Bahçe ve bostan içindeki su arkı * Su ile karışmış süt KARA (C: Ekrâ) Arka KARABASAN t Kâbus Sıkıntılı ve korkunç rüya * Bir kimsenin içine düştüğü pek sıkıntılı ruh durumu KARABE Kırba Büyük testi KARA'BELANE Karnı büyük, yassı bir böcek KARABET Soyca yakınlık Hısımlık Akrabalık KARABET-İ KALB Kalb yakınlığı, gönül yakınlığı KARABET-İ NESEBİYYE Aynı soydan gelmek suretiyle olan asli hısım ve akrabalık KARABET-İ SIHRİYYE Kız alıp vermekle meydana gelen akrabalık, yakınlık, hısımlık KARABİN (Kurban C) Kurbanlar Allah için kesilen koyun, sığır ve deve gibi hayvanlar KARABORSA Piyasadan çekilen eşyanın, yüksek fiatla satıldığı gizli pazar KARAFİ (Şihâbüddin Ahmed El-Karafi) Maliki Mezhebi'nin büyük âlimlerindendir Milâdi 1285 de vefat etmiştir KÂR-ÂGÂH f İşbilir, uyanık KÂR-ÂGÂHÎ f Uyanıklık, iş bilirlik KARAH (C: Akriha) Bina ve ağaç olmayan arazi KARAİB (Karib C) Yakınlar, hısımlar Akraba KARAİN (Karine C) Karineler, ip uçları KARAKTER yun Huy Mizac Seciye Bir şeyi benzerlerinden ayırdetmeğe yarayan temel hususiyet KARAMİL Örülüp ucu sarkıtılan saç bağı KARAN Mekke arzı KARANFUL (KARANFÜL) Yaprağı, çiçeği ve kokusu güzel ve uzun olan budaklı bir nebat Karanfil KARANİTIS Kişiyi sersem eden dimağ dolgunluğu KARANTİNA İtl Bulaşıcı bir hastalığın yaygın olduğu bir ülkeden gelen kişileri, gemileri veya malları geçici olarak tecrit etme şeklinde alınan tedbir * Hastahanede yatması gereken hastaların kayıt ve kabul işlerinin yapıldığı yer * Bir bulaşıcı hastalığın yayılmasını önlemek üzere hasta olup olmadığı bilinmeyen insan ve hayvanlarla temasın menedilmesi KARAR Değişmez hâle gelmek * Sabit ve sakin olmak * Ne az ne çok olan tam ölçü Ölçülülük * Gitmeyip kalmak * Oturaklı yer Sâkin olacak yer * Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü * Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama * Dolanmak * Ayakları kısa ve çirkin yüzlü bir cins koyun KARAR-I KAT'Î Dâvâyı neticelendiren kesin karar KARAR-I SERİ Acele karar, seri karar KARARDÂDE f Durgun hâle gelmiş * İstikrar bulmuş Kararlaşmış Karar verilmiş KARARET Kısa ayaklı ve çirkin yüzlü bir cins koyun * Düz yuvarlak yer KARARGÂH f Karar verilen yer Karar yeri * Askerî birlikte kurmay heyetinin toplandığı yer Merkez KARARGİR f Karara bağlanmış Kararı verilmiş KARARİT (Kırat C) Kuyumcu tartıları Kıratlar KARARNAME f Bakanlar Kurulu'ndan çıkan resmî emirler * Verilen karârı bildiren yazı KARARYAB f Karar bulan * Bir yerde oturup dinlenen KARAŞİME Maymunların gece çıkıp yattığı bir ağaç KÂR-AŞİNA İş bilir İşten anlar KARATİS (Kırtâs C) Kâğıtlar, sahifeler Kâğıt tabakaları KARAVANA Bakırdan yayvan yemek kabı * Kışla, okul, hastahane gibi müesseselerde tevzi edilecek yemeği içine koydukları kap * İnce ve yassı elmas * Atışta hedefe vuramama KARAVOL f Karakol KÂRAZMA f Görgülü, tecrübeli KÂR-ÂZMAYÎ f Görgülülük, iş bilirlik, tecrübeli oluş KÂR-AZMUDE f Görgülü, tecrübeli, görmüş geçirmiş KÂRBAN f Kervan KÂRBAN-SARAY f Kervansaray Şehirlerde veya yol üzerlerinde kervanların ve yolcuların gecelemelerine mahsus büyük han KARBON Lât Basit olup kömürleşmiş hâlde bulunan bir temel unsur Kömür Billurlaşmış halde kömürleşmiş cisim KARBONİK Fr Bir karbonla, iki oksijenin birleşmesi ile meydana gelen gaz KARBUS (C: Karâbis) Eğerin ön ve arka kaşı * Saç KÂRD f Bıçak KÂRDAN f İşten anlar, iş bilir KÂR-DANÎ f Uyanıklık, iş bilirlik KÂRDAR f İşi elinde tutan KÂR-DARAN (Kârdar C) İşi elinde tutanlar, iş tutanlar KARDED Kaba mekan Düz arz KÂRDİDE (C: Kâr-didegân) f Uyanık, tecrübeli, iş bilir, görgülü KARDİNAL Fr Katolik mezhebinde en büyük pâye KARE (C: Kâr-Kur) Dişi ayı * Meşe * Yüksek yer * Kabile ismi KARE Anasından gözsüz doğan Kör olarak dünyaya gelen * Koyun sürüsü KÂRE Arka yükü KAREF Hastalara yakın olmak KAREH Kişinin gövdesi kirli olmak Vücut kirliliği KAREM Et arzu etmek * Deniz içinde biten çınar ağacına benzer bir ağaç KAREN (C: Akrân) Ok mahfazası * Kılıç * Ok * İki deveyi biribirine çattıkları ip Başka deveye çatılmış deve * Çatık kaşlı olmak * "Yakınlık" mânâsına mastar * Necid ahâlisinin mikâtı olan mevzi KARENBA Ayakları uzun bir böcek KARF Töhmet etmek, ayıplamak * Ayıp isnad etmek * Dibâgat olunmuş deriden yapılan dağarcık gibi bir kap KÂRFERMA f Amir, iş buyuran KÂRGÂH f Fabrika, iş yeri Atölye KÂRGER f İş yapan, işleyen * Etki yapan, tesir eden, nüfuzlu KÂRGİL f Kerpiçten yapılmış bina KÂRGİR f Taş veya harçla yapılmış olan * İş tutan, iş yapan KARGÜZAR f Becerikli İş yapabilen Elinden iş gelen KARH Yaralama * Hasta olmak * Bedende çıkan yara * Su olmayan yerde kuyu kazmak * Yanlış ve yalanla hakkı değiştirmek ve battal etmek KARHA (C: Kuruh) Yara, ceriha Ülser KARHA-İ ÂKİLE Tıb: Etrâfını yiyip, genişleyerek büyüyen yara KÂRHANE f İş yeri, iş yapılan yer * Süt satılan yer Süt fabrikası KARHEB Yaşlı, ihtiyar * Yaşlı öküz * Çok kıllı keçi * Ulu ve şerefli kişi KARIK Düz yer KARIS Ekşi yoğurt KARISA (C Kavâris) İncitici söz KARİ (A, uzun okunur) Köyde sâkin olan, köylü KARİ' (Kari'e) (A, uzun okunur) Okuyucu Okuyan * Âbid ve zâhid olan * Kur'anı tecvide göre okuyan KARİ' Ulu kişi, seyyid KARİA (A, uzun okunur) Ansızın gelen belâ Kıyâmet * Belâ ve musibetten hıfz-ı İlâhiye dâir okunan dua ve âyetler * Peygamberimiz'in (ASM) düşman üzerine saldığı asker grubu * Pek şiddetli rüzgâr KARİA SURESİ Kur'an-ı Kerim' in 101 Suresidir ve Mekkîdir KARİAT (Karie C) Okuyan kadınlar Kıraat eden kadınlar KARİB Çok yakın Yerce ve mekânca uzak olmayan * Yakın hısım KARİB-ÜL AHD Yakın zamanda KARİB (KAREB) (C: Kavarib-Ekrub) Gemi sandalı KÂRİBAN f Kervan KARİBEN Bir zaman sonra, yakın vakitte Çok zaman geçmeden * Sülâlece ve soyca yakın olan KARİE (C: Kariât) Okuyan kadın Kırâat eden kadın KARİH Yaralı, cerihalı * Çıbanlı KARİH (C: Kuruh-Kavârih) Kesbedici, kazanan * Dişleri tam olan davar KARİHA Fikir kabiliyeti Zihin kudreti Düşünme istidadı * Akıldan hâsıl olan fikirler Her şeyin evveli * Kuyudan çıkarılan ilk su KARİHA-ZÂD f Karihadan doğan, karihadan meydana gelen KARİKATÜR Bir insanın veya bir şeyin gülünç bir tarzda yapılan resmi * Kaba, âdi ve mizahi resim KARİN Yakın Hısım Akraba * Arkadaş Yaşı aynı olan arkadaş Refik Komşu * Bir şeyi elde eden, nâil olan * Pâdişahın daimi surette yakınında bulunan Mâbeynci KARİN-İ EVVEL Baş mâbeynci KARİN Kılıcı ve oku olan * Hacla umreyi birlikte yapan KARİNE Bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ip ucu Anlaşılması zor olan hususun hak ve hakikatına dâir cüz'i delil olan şey İşaret KARİNE-İ MÂNİA (Bak: Karine-i mecaz) KARİNE-İ MECAZ Mecaza ait işaret Kelimenin mecaz olmasını gerektiren, hakiki mânasında alınmasına mâni olan kayıt Buna Karine-i mânia da denir KARİNE-İ TAAYYÜN Belli edici ve tâyine yardım eden iz, işâret, delil KARİR Mesrur, sevinmiş, memnun Beşâret ve müjde sebebi ile parlayan göz KARİR-ÜL AYN Memnun, mesrur, gözü aydın KARİS Donmuş, câmid * Pıhtı Sirke ile pişmiş balık |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KARİYE (C: Kavâri) Uzun burunlu, kısa ayaklı, arkası yeşil bir kuş * Süngü demirinin keskin yeri * Kılıcın ve ona benzer şeylerin keskin yeri KARİYER Fr Bir insanın kendisini hasretmiş olduğu meslek * Bir meslekte alınan merhalelerin bütünü KARK Tavuk gıdaklaması KARKAF şarap, hamr KARKAL (C: Karâkıl) Kadın gömleği * Yeleksiz elbise KARKAR Kilim veya halı ucu * Hışımla gürleyerek çağır demek KARKAR (C: Karâkır) Düz açık yer KARKARA Karın gurultusu * Kumru kuşunun ötmesi * Kahkaha ile gülmek * Su içerken bardağın guruldayıp ötmesi KARKİSYUN (KARKİSYA) Kebâbe dedikleri devâ KARLAYL (Thomas Carlyle) (Hi: 1210-1298) İskoçya'da doğmuş, Londra'da ölmüştür İskoç tarihçisi ve filozofudur Babası dindar bir duvarcı ustası idi, oğlunu papaz yapmak istiyordu Onun dinî şüpheleri papaz olmasına mâni oldu Yedi sene manevî mücahededen sonra imanî mes'elelerde istikrar elde edebilmiştirCarlyle (Karlayl) şöyle diyor:Kur'anı bir kere dikkatle okursanız, Onun hususiyetlerini izhara başladığını görürsünüz Kur'anın güzelliği, diğer bütün edebî eserlerin güzelliklerinden kabil-i temyizdir Kur'anın başlıca hususiyetlerinden biri, Onun asliyetidir Benim fikir ve kanaatıma göre Kur'an, serapa samimiyet ve hakkaniyetle doludur Hazret-i Muhammed'in (ASM) cihana tebliğ ettiği davet, hak ve hakikattır(Karlayl) KARM (C: Kurum) Değerli insan Kıymetli insan KARMELE Yapraksız küçük ağaç KARMEŞE Cem'etmek, toplamak KARN Zaman, devre * Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene * Yüz yıllık zaman Asır * Boynuz Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç(Karn, iki mânaya gelir Birisi, zamandan bir müddete mukterin olan ümmet, bir zaman ahalisi olan hey'et-i içtimaiye ki, "hayrul kuruni karni" hadis-i şerifi bu mânayadır Bunda sivrilmek veya mukarenet etmek manası vardır Bu mukarenet veya efradın yekdiğerine mukareneti veya bir peygamber, bir âlim, bir reis gibi büyük bir şahsiyete mukareneti mülâhaza olunurDiğeri de müddet-i zamanın kendisine denir ki, asır gibi ekseriyetle yüz sene takdir edilmiştir) (ET) KARN-I EVVEL Hicretin birinci asrı KARN-I ZABY Geyiğin başındaki çatal boynuz KARNABİT Karnıbahar KÂRNAME f Usta çıkacak kişilerin ustalıklarını göstermek için yaptıkları iş örneği KÂRNEDAŞTE f İş bilmez, acemi, işten anlamaz KARNESA Doğan kuşunun, avının ardına düşmesi KARNEYN İki boynuz KÂR-NÜMA f Menfaat gösteren * Usta çıkacak olan çırakların, ustalıklarını göstermek için yaptıkları örneklik iş KÂRPERDAZ f İş düzenliyen * Konsolos, şehbender KÂRPERVERD f Becerikli, iş yapan, elinden bir iş gelen KARR Durma * Karar verme * Su dökmek * Kulağına söylemek * Mahfe KARRA' (C: Karrâun) Güzel okuyan KARRA' Ağaçkakan kuşu KARRA Bir kimsenin kulağına söylemek * Soğuk su dökmek KARRAUN (Karrâ C) Güzel okuyanlar KARRE Soğukluk, soğuk KARS İki parmağıyla çimdiklemek * Karıncanın ısırması KARS Şiddetli soğuk KARS Küçük ibrik KARSA (KARİSÂ) Bir hurma cinsi KARSA' Deve kuşunun erkeği KARSAA Buruşup büzülmek * Yazıyı sık yazmak KÂRSAZ f Becerikli, elinden iş gelen KARSEL Kısa boylu adam (Müe: Karsele) KARŞ Kesbetmek, kazanmak * Toplamak, cem'etmek KARŞAME Atmaca kuşu KÂRŞİNAS f İşten anlar, iş bilir KART Tazeliği geçmiş, katılaşmış * Gençliği geçmiş, geçkin, yaşça büyük KARTA' Gözünün birisine sürme çekip diğerini unutan ve gömleğini ters giyen budala kadın KARTABAN Karısı ile nâmahrem kimseyi gördüğü hâlde aldırış etmeyen KARTABUS Zahmet, meşakkat KARTAK (C: Karâtit) Kadife * Terlik * Etekli kaftan KARTALE Eşek yükünün dengi KARUN (A, uzun okunur) Peygamber Musâ (AS) devrinde yaşamış, malı ile mağrur olarak haddini aşmış ve Cenab-ı Hakkın zekât emrini dinlemediğinden Musa'nın (AS) duâsından sonra malı ile birlikte yere batmış olan dünya zengini Cenab-ı Hakkın lütuf ve ihsanını kendine mâlederek nankörlük ve enaniyetinden dolayı bu fena sıfatı ile meşhur olmuştur KARUN İki şeyi bir araya getiren * Tez terleyen hayvan * Arka ayaklarının tırnağı ön ayağının tırnağı yerine vâki olan hayvan *İleride olan memeleri geride olan memelerine pek yakın olan dişi deve KARUR Duş yapılacak soğuk su KARURE (C: Kavârir) Göz bebeği Gözün siyah kısmı * Şişe KAR'UŞ İki hörgüçlü deve * Arslan eniği KARV Ağaç kadeh * Köpek yalağı * Hurma ağacının kökü * Uzun havuz * Hayanın derisi inip büyümek * Kast * Etraflıca araştırmak, tetebbu * Bir kimsenin mesleğine girmek, onun yoluna süluk etmek KARVA Uzun hörgüçlü deve KARVAH Uzun ağaç * Uzun deve KÂRVAN f (Bak: Kervan) KARYA Eski çağlarda Bursa ve Balıkesir bölgesinin adı KARYE Köy Nâhiyeden küçük olan, insanlarla meskun yer KARYET-ÜN NAHL Kovan Arı yuvası KARYET-ÜL ENSÂR Medine-i Münevvere şehri KARYETEYN Mekke ile Taif şehirleri KARZ Selem ağacının yaprağı KARZ Borç, ödünç Kesmek, kat'etmek * şiir söylemek KARZ-I HASEN Sadece Allah rızâsı için verilen ödünç Faizsiz verilen borç KÂR-ZÂR (Kâr ü zâr) f Kavga, cenk, savaş, harp, muharebe KÂR-ZÂRGÂH f Savaş meydanı Harp alanı Muharebe sahası KARZEN Borç, ödünç olarak KAS' Bir şeye el ayası ile vurmak * Gidermek * Tahkir etmek, küçümsemek KA'S Ölüm, mevt KA'S (C: Kiâs) Parmak kemiği KA'S Çirkin kokulu toprak KAS'A (C: Kısâ') Çanak, kâse * Yemek kabı KA'SA Devamlı olarak yerinde sabit olan kadın * Arkası içerisine girdiğinden arkasını yere koyamayan kadın KASA Kabalık * Şiddet * Katılık KASAB Saz, kamış * Parmak kemikleri * Nefes borusu, bronş * İnce keten bezi KASAB-I MISRÎ Mısırda dokunmuş keten bezi KASAB-ÜL ENF Burun kemiği KASAB-ÜL FÂRİS Kalem kamışı KASAB-ÜL HABİB Şeker kamışı KASABA (C: Kasabât) Akciğerdeki nefes borularından herbiri Bronş * Küçük şehir Çarşısı olan büyük köy * Ahalisi beş-on bin raddelerinde olan mâmure KASABAT (Kasaba C) Bronşlar * Kasabalar KASABE Kötü hurma KASAH Sırtlan KASAİD (Kaside C) Kasideler KASAL Buğday içinde olan siyah taneler KAS'A-LİS Dalkavuk Çanak yalayıcı KASAM Şiddetli sıcaklık * Güzellik KASAME (Kasem den) Katili bilinmeyen kimsenin bulunduğu, şüphelenildiği mıntıka halkından elli kişiye yemin ettirme KASA'NİNE Katı olmak * Büyük olmak KASAR Üşenme, tembellik etme * Güç ve kuvvetin son sınırı * Boğazı tutup nefes aldırmayan bir zahmet KASARA (C: Kasr-Kasarât) Boyun kökü * Yoğun ağaç * Gemilerin baş ve arka taraflarında güverteden daha yüksek yapılan güverte KASARET Kısalık Kısa olma KASAS Haber vermek Hikâye etmek, anlatmak * Tetebbu' etmek * Tıb: Göğüs kemiği Göğüs ortası KASAS SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 28 Suresidir Mekkîdir (Kısas da denir) KASAS Arslan KÂSAT (Ke's C) Kadehler, ke'sler KASAT Davarın arka ayaklarının dik ve doğru olması KASATURA Askerlerin, bellerine bağlayıp taşıdıkları ve süngü gibi kullandıkları düz ve kısa kılıç KASAVET Kalb katılığı, gaflet * Kaygı, tasa, üzüntü, keder (Bak: Kasvet) KASAVİSE (Kıssis C) Papazlar, ruhbânlar, keşişler KASB Kat'etmek, kesmek KASB Ağızda tez dağılan ve çekirdeği katı olan kuru hurma * Sağlam, sert KASBA Kamış Kamışlık KASD Bir işi bile bile yapmak * İsteyerek Niyet ederek * Niyet Tasavvur * İstikamet Yolu doğru olmak KASDEN Bile bile, isteyerek KASDÎ İstiyerek, kastederek, niyetle ve bile bile yapılan KÂSE f Tas veya çanak Kâse gibi olan çukurluk * Başı kaplayan ve başın üstündeki kemik KÂSE-İ ÇEŞM Göz çukuru KÂSE-İ FAĞFUR f Çin porseleni Çin porseleninden yapılan kâse KÂSE-İ SER Kafatası KA'SEB Büyük karınlı, kalın KÂSE-BEND f Çatlamış, kırılmış * Kâse gibi şeyleri tamir eden kimse KASED şahyar dedikleri nesne KÂSE-GER f Kâseci, kâse yapan KÂSEHA (Kâse C) Kâseler KA'SELE Yürürken bir ayağını yere sürüyüp tozutmak KÂSE-LİS (Kâselis) f Çanak yalayıcı Çok yiyen, obur Hırslı * Dalkavukluk Alçak huylu kimse * Dilenci KÂSE-LİSAN (Kâselis C) Dalkavuklar, çanak yalayıcılar KASEM Yemin Ahdetme KASEMÂT Ahdler, yeminler KASEMÂT-I KUR'ANİYE Kur'andaki ahitler, yeminler KA'SERE (KA'SERÂ) Yoğun, sağlam, kalın, katı KASES Hidayet edici delil KASF Kırmak * Oyun, eğlence * Devenin diş gıcırdatması KASFE (C: Kasf-Kasefât) Deve sesi * Merdiven ayağı * Bir parça kum yığını KASH Kuruluk, katılık KASHAB Kalın, yoğun, büyük KASI'A Yaban fâresinin ini Yuvası ve bu yuvadaki iki deliğinden âşikâr olanıdır Diğeri gizlidir (Bak: Nâfıka) KASIB Düdük çalan KASID Kasd eden, niyet eden, isteyen KASIF Kasırga Rastladığı şeyi kıran şiddetli rüzgâr * Şiddetle seslenen Çok gürleyen KASIF Deve avazı * Ağacın ince ve kuru olması * Kırılması kolay olan şey KASIK t Karnın alt tarafı KASIM (A, uzun okunur) Taksim eden, ayıran, bölen KASIM (A, uzun okunur) Kırıcı, ezici, ufaltan KASIR (A, uzun okunur) Zorla işleten, yaptıran KASIR (A, uzun okunur) Kısa, eksik * Kusur işleyen Kusurlu KASIR-UL AKL Düşüncesi noksan, kısa akıllı KASIR-ÜL BASAR Görüşü kısa * Kısa görüşlü, dar düşünceli KASIR-ÜL FEHM Anlayışı noksan, kısa anlayışlı Anlayışsız KASIR-ÜL YED Eli kısa Âciz, işten anlamaz, beceriksiz KASIRANE Âcizane, beceriksizcesine KASIRAT-ÜT TARF Kocasından başkasına aslâ bakmayan (Cennet kadınlarının bir vasfı) Huriler KASIRGA Çevrintili rüzgâr Tozu ve toprağı birbirine katarak, ağaçları sökerek bir an esip kesilen rüzgâr KASITÎN (A, uzun okunur) Zulmeden ve haktan sapanlar * Haklı olanlar * Kısımlara bölenler KASÎ (Kasiye) Duygusuz Katı, hissiz, taş gibi katı KASİ' Yaramaz huylu, yaşlı ve boyu kısa olan kimse KÂSİB Kazanç sahibi Kazanmak için çalışan Kesbeden Marifet için çalışan KASİB (C: Kasâyib) Kadınların yüzleri üstüne bıraktıkları kıvırcık saç Kâkül KÂSİD Kesat olan, eksik olan, verimsiz olan KASİD (C: Kasidân) (Kasd dan) Tasarlıyan, kasdeden * Haberci, postacı KASİD Kaside KASİDE (C: Kasâid) Onbeş beyitten az olmamak üzere, her beyit kafiyeli olarak, büyük kimseleri veya herhangi bir şeyi medh ü senâ eden, öven manzume şekli Büyük zatları ve daha çok Cenâb-ı Hakk'ı veya Peygamberi (ASM) medheden manzume |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KASİDE-İ BÜRDE Hazret-i Peygamber (ASM) önünde meşhur Arab Şâiri Ka'b bin Züheyr'in okuduğu kasidenin adı olup, bu kasideyi Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm beğenmiş, mükâfat ve iltifat eseri olarak da kendi hırkasını ona giydirdiğinden bu isimle meşhur olmuştur KASİDE-İ ERCUZE (Ürcuze) Hz İmam-ı Ali (RA) tarafından bahr-ı recez vezni üzere yazılan ve istikbalden haber veren meşhur kasidenin adı(Mecmuat-ül Ahzab'ın 582 sahifesinden 597 sahifesine kadar o Ercuzedir O Ercuzenin mevzuu ve içindeki maksad-ı aslî; İsmi A'zamı tazammun eden altı ismin ehemmiyetini beyan etmek, hem o münâsebetle istikbaldeki bir kısım umur-u gaybiyeye ve te'sis-i İslâmiyette bir kısım mücâhedâtını işâret etmektir Evet, Hz İmâm Üstâdı olan Habibullah'dan (ASM) aldığı dersin bir kısmını işarî bir surette zikrediyor L) KASİDE-GÛ f Kaside yazan, kaside söyliyen KASİDE-PERDAZ f Kaside yazan, kaside düzenliyen KASİDE-SERÂ f Kaside söyliyen, kaside yazan KASÎF Kuru ince ağaç * Gök gürültüsü * Deniz sesi, dalga sesi KASÎL Hayvanlara vermek için vaktinden evvel biçilen yeşil ot * Kesilmiş nesne KASÎM Güzel kimse * Taksim eden, bölen KASÎME (C: Kasim) Dikenden başka ot bitmeyen kumlu yer KÂSİR Çok olan, kesir, bol olan KASÎR (Kasr dan) Kısa, boynuz, ufak boylu KASÎR-ÜL AKL Aklı kısa, aklı ermez KASÎR-ÜL BÂ' Kısa boylu, beceriksiz, zavallı KASÎR-ÜL BASAR Dar görüşlü, basireti kısa * Miyop KASÎR-ÜL HİMME Himmeti az veya kısa olan KASÎR-ÜL KAME Kısa boylu Boyu kısa olan KÂSİR (Kesr den) Kıran, kırıcı * Tavşancıl kuşu KÂSİR-ÜL ESNAM Putları kıran (Hz İbrahim'in AS lâkabıdır) KASİRE Evinde hapsedilip dışarı çıkartılmayan kadın KASİS Fr Bir yolu, bir tarafından diğer tarafına kadar kesen su arkı KASİSA (C: Kasis) Devecilerin, azıklarını ve elbiselerini yüklettikleri deve * Bir ot KASİYY (KISİYY) Soğuk gece * Kas adı verilen mahâlde yapılan ibrişimli bir elbise KASİYY Uzak, baid Irak KASKAS Açlık * Sür'at yapan, hızla giden * Yol gösterici * Devenin yediği bir ot KASKASE Çok karanlık gece * Asâ, sopa, baston KASKASE Yol göstermek * Köpeği "kuçu kuçu" diye çağırmak KASL Kesmek KASM Bölmek * Ayırmak * Bahsetmek * Kesmek KASM Kapa kapa yemek, bütün bütün yutmak * Kesmek * Cem'etmek, toplamak * İ'tâ etmek, vermek KASMA Ufak boynuzlu dişi koyun KASME Yüz, çehre, vech KASME Merdiven ayağı KASMEL Arslan, esed KASR Köşk Yüksek ve ferah bina Taştan veya kârgir küçük saray KASR-I CENNET Cennet köşkü KASR-I MÜŞEYYED Tahkim edilmiş, sağlam yapılmış büyük bina Büyük apartman KASR Kısa olmak Kısa kesmek * Birisini bir hususa, bir işe tahsis etmek * Bir işte tembellik etmek * Akşamlamak * Hapseylemek * Yekpâre taş * Beyazlatmak * Gevşetmek * Noksanlaştırmak KASR-ÜL KELÂM Sözü az etmek Kısa konuşmak KASR-I SALÂT Seferde olan bir kimsenin, dört rekâtlı farz namazları ikişer rekât kılması Namazı kısaltmak KASR-I YED El çekmek, ferâgat etme, vazgeçme KASR Men'etmek * Zorla bir şeyi yaptırmak * Galip olmak KASRÎ Zorla, cebren KASRİYYET Zorlama hâli KASS Cem'etmek, toplamak, biriktirmek KASS Talep etmek, istemek * Nemime, söz götürmek, lâf taşımak KASS Göğüs * Saç kesmek * Kırkmak * Koyundan kırkılmış yün KASSA Kireç KASSAB Düdükçü * Kesici * Parçalayıcı KASSABİYYE Hayvan kesme ücreti, kasaplık ücreti KASSAM Huk: Vârisler arasında miras malını taksim eden ve küçüklerin hakkını koruyan şeriat memuru * Taksim eden KASSAM Hayrı çok olan kimse * Yorulmuş, kendini bırakmış, mahzun kişi * Büyük hurma salkımı * Büyük et parçası KASSAR Leke çıkaran * Çırpıcı, yıkayıcı KASSÎ Göğüsle alâkalı Sadrî KAST f Noksan, eksik, kusur KASTA' Ayaklarının siniri büzülüp kurumuş olan deve KASTAL şeker tozu KASTAL Cenk ederken olan toz, dövüşürken çıkan toz KASTALANÎ (Hi: 851-923) (İmam-ı Ahmed İbn-i Muhammed) Büyük Şafiî âlimlerindendir Çok eser yazmıştır En meşhur eseri Mevahib-ül Ledüniyye'dir Mısır'da vefat etmiştir KASTALANÎ Ok atmak * Şafak kızıllığı KÂSTAR f Yalancı, hilekâr KASTAR (C: Kasâtıra) Hâzık, basiretli, mahâretli kimse * Paranın sahtesini seçip çıkaran kimse KÂSTE f Eksik, noksan, eksilmiş, azalmışKASUB : MestlerKASUS : Yalnız otlayan deveKASV : Deve kulağının kenarı KASVA Kulağının dörtte biri kesik olan koyun veya deve KASVERE Yaşça büyük olmak * şecaatli, kuvvetli * Aslan * Bir nebat ismi KASVET Katılık * Sıkıntı İç sıkıntısı * Kalb katılığı (Bak: Kasavet) KASVET-BAHŞ f Kasvet ve sıkıntı veren KASVET-EFZA f Kasvet ve iç sıkıntısı veren KASVET-ENGİZ f Kasvet ve iç sıkıntısı veren KASVET-NÂK f İç sıkan, sıkıntı veren KAŞ' (Kış') Şaşkın ve ahmak adam Zayıf adam * Açmak * Gidermek Dağıtmak * Kuru deri Deriden olan çadır * Hamam pisliği * Deriden yapılmış döşek * Balgam KA'Ş (C: Kuuş) Ağacın başını çekip eğmek * Cem etmek, toplamak * Kadınların bindiği merkep KÂŞ f Çok istek, arzu, özleme KAŞB Karıştırmak * Zehir içirmek * Yaramazlıkla hatırlamak * İncitmek KAŞAĞI Hayvanları kaşıyıp tozlarını düşürmeğe mahsus âlet * İhtiyar kimselerin, sırtlarını kaşımak için kullandıkları, ağaçtan uzun saplı ve bir ucundaki levhası dişli bir âlet KÂŞÂNE f Büyük, süslü ve gösterişli ev Saray Kışlık, rahat ve mükemmel ev, oda KÂŞÂNE-İ MÜRGÂN Kuş yuvası KAŞ'ARİRE Ürpermek, titremek KAŞBE Hasis kişi * Maymunun dişisi KAŞE Mühür, imza * Bir nevi kumaş KAŞEM Yetişmeden yenen beyaz hurma koruğu KAŞER Çok fazla kırmızılık Ziyâde kızıllık KAŞÎ f İran'ın Kâş şehrinde yapılan bir çeşit çini KAŞİ' Kararı ve sebâtı olmayan kişi * Dağılmış, müteferrik KAŞİB (C: Kuşbâ) Yeni veya eski KÂŞİF Keşfedici Keşfeden Gizli bir şeyi meydana çıkarıp, izah eden Açıklayan * Mısır'da nâhiye veya kaza idarecilerine verilen ad KÂŞİGER f Çinici, çini yapan san'atkâr KÂŞİH Düşmanlığını gizleyip izhar etmeyen * Dağılıp uzaklaşan kimse KAŞİRE Derisi yarılmış olan baş yarığı * Yerin yüzünü kazıp götürmüş olan yağmur KAŞKAŞA Bir şeyin kabuğunu soymak * Hasta iyi olmak * Halâs etmek, kurtarmak * Uyandırmak KAŞKİ f "Keşke, ne olurdu" gibi, özleme veya pişmanlık ifade eder KAŞM Yemek * Açlık * Cem'etmek, toplamak KAŞMEŞ Kuş üzümü KAŞR Bir şeyin kabuğunu soyma KAŞŞ Yaranın iyileşmesi * Hasta iyi olmak * Evmek KAŞT Deri yüzmek * Açmak * Koparmak KAŞUR (C: Kaşurât) Yarış atlarının en sonra geleni KAŞV Kabuğu soyulmuş olan KAŞVAN Zayıf erkek KA'T Kısa boylu kimse KAT' Kesme, ayırma * Geçme Yol almak Yüzerek geçmek * Delil ve bürhan ile ilzam etmek * Edb: Sözün te'sirini arttırmak ve dinleyenin anlayışına bırakmak için söz bitmeden kesivermek"İmtihan geliyor Çalışın, yoksa"Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz Size rehberlik eden haydudu artık koğunuzBunu benden duyunuz, ben ki, evet Arnavud'um!Başka bir şey diyemem İşte perişan yurdum!Mehmed Akif KAT'-I ALÂKA Alâkayı kesme KAT'-I DA'VÂ Dâvâyı halletme KAT'-I HAYÂT Hayatın kesilmesi Ölüm, mevt KAT'-I MERÂHİL Merhaleleri, durak yerlerini geçme Yol alma, ilerleme KAT'-I MERATİB Mertebeleri aşıp geçme KAT'-I MÜNÂSEBET Münasebeti ve ahbaplığı kesme KAT'-I NAZAR Bakmamak İtibar etmemek * Alâkayı kesmek KAT'-I TARİK Yol kesicilik KAT'A Aslâ, hiçbir zaman KATADE (C: Kutad) Dikenli ot Mugaylan dikeni KATAİF (Katife C) Saçaklı, tüylü havlular; ehramlar * Kadayıf tatlısı KATALOG Fr Kitaplık halinde, yahut neşriyata tabi bulunan bir şeye ait etraflı geniş liste, eşya listesi KATAM Toz, gubar KATAM Cimâ arzulamak * Et arzulamak KATAN Kuşların kuyruğu dibi * Dağ ismi KAT'AN Hiçbir zaman, aslâ, katiyyen KATANE Az yemeklik KATAR Birbiri arkasına dizilmiş hayvan sürüsü * Bir lokomotifin sürüklediği vagonların tamamı Tren KATAR Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir İstiklâlini 1/1/1971 de ilân etmiştir Hükümet merkezi Doha şehridir Üç yanı denizle çevrilidir Halkı müslümandır Resmi lisanı Arapçadır KATARAT (Katre C) Katreler, su damlaları KATARAT-I BÂRÂN Yağmur damlaları Yağmur katreleri KATARAT-I SEMİNE Kıymetli damlalar KATARAT-I ŞADÎ Sevinç damlaları Sevinçten dolayı akan gözyaşları KATARAT-I UYUN Göz yaşları KATARE Kuyudan veya başka bir yerden damlayan su KATAT Kısa, kıvırcık saç KATB (Katub) Daim çatık çehreli, ekşi yüz * Bir kimseyi darıltmak, gücendirmek * Birikmek, biriktirmek, doldurmak * Dolu çuval taşımak, götürmek için hazırlamak * Arslan KATEA (C: Kutâ) Güve *Ağaç kurdu KATEB (C: Aktâb) Deve palanı KATED (C: Aktâd-Kutud) Semer ağacı KATEDRAL Piskoposluk kilisesi Bir şehrin büyük kilisesi KATEGORİ Aralarında herhangi bir bakımdan alâka veya benzerlik bulunan şeylerin hepsi * Zümre, grup KATEL Nefs Cismin bakiyyesi KATELE (Katil C) Katiller İnsan öldürmüş kimseler KATER (Katre C) Katreler, damlalar KATERE Bir şey üzerine çökmüş toz * İs gibi bir karanlık * Toz * Kebap yapmak * Pişmiş şeyin kokması KATF Atın veya diğer davarın adımını geç atması * Tırmalamak * Üzüm kesmek * Ağaçtan meyve devşirme * Devşirme mevsimi KATI' (Kat' dan) Kesen, Kat' eden Durduran, mâni olan * Keskin ve iyi bileylenmiş kılıç KATI-UT TARİK Yol kesen, eşkiya KATI'A Kesen, kesici KATIBE (A, uzun okunur) Hepsi, tamamı Cümleten * Bütün hâllerde KATIBETEN Tamamıyla, bütünüyle, cümleten, hepsi * Hiçbir zaman, aslâ KATIN (C: Kuttân) Oturan, yerli Ev halkı KAT'Î Mutlak şüphesiz Tereddütsüz KATİ' (C: Ekâti-Aktâ-Kutân) Kamçı * Deve ve koyun sürüleri KATİA (C: Katâi') Kesme, kat etme * Kırılma * Alâkayı kesme Ahbaplığı kesme * Vergi * Arazi KÂTİB Yazan, yazıcı, kitâbet eden Usta yazıcı KÂTİB-İ ADL Noter KÂTİB-İ EZELÎ Her şeyin hayatının mukadderatını ezelden bilip yazan Cenab-ı Hak (CC) KÂTİB-İ HUSUSÎ Büyük bir kimsenin kullandığı özel kâtip, hususi kâtib KÂTİB-İ SIRR Gizli şeyler yazdırılan kâtip, sır kâtibi KÂTİB-İ VAHY Kur'an-ı Kerim âyetlerini yazan Vahy kâtibi KÂTİBANE Kitâbet kaidesine göre, kâtipcesine |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAT'Î DELALET şüphesiz, kat'i delil KATİFE (C: Katâif) Kadife KATİL (A, uzun okunur) Öldüren İnsanın ölümüne sebep olan insan KATİL-İ MA'FUV Can ve ırzını korumak için, tecavüze kalkanı öldüren kimse KATİL-İ MÜTEAMMİD Her ne sebeple olursa olsun, birini öldürmeyi evvelce zihninde tasavvur ederek öldüren kimse KATİL Öldürülmüş, vurulmuş Maktul KATİLE Su silmede kullanılan bez parçası KÂTİM (Ketm den) Ketmeden, saklıyan, tutan Sır saklayan KÂTİM-İ ESRAR Sır saklıyan KATİM Toz çokluğundan karanlık olan KATİN Kene * Az yiyen kimse * Testi KATİR İhtiyarlık, saç ağarmak * Perçin yapılan çivi uçları KAT'İYYEN Kat'i ve kesin olarak * Aslâ, hiçbir zaman KAT'İYYET Kesinlik, kat'ilik KAT'İYY-ÜD DELALE Bir ibârenin ifâde ettiği mânaya veya hükme delâletinin kat'i ve şeksiz olması Delilin kat'i, şüphesiz oluşu KAT'İYY-ÜL METİN Metnin, ibârenin kat'i ve şüphesiz oluşu (Ayet gibi) KATL (C: Mekâtıl) Kesmek KATL Öldürmek KATL-İ ÂM Bir yerde çoklarının öldürülmesi Herkesi kılıçtan geçirme Toptan imha KATL-İ AMD Huk: Kasden ve bile bile öldürme KATL-İ NEFS İntihar Kendi kendini öldürme KATL-İ NÜFUS Adam öldürme KATLÂ (Katîl C) Öldürülmüş kimseler KATLGÂH f Öldürme yeri Cinayet mahalli KATM Kesmek Isırmak * Tatmak, zevk * Devenin kükremesi KATMER t Bir şeyin kat kat olması * Çok yapraklı oluşu (Gülün, çiçeğin, böreğin, elbisenin kat kat olduğu gibi) KATNE Kırkbayır * Boş KATOLİK Fr: Hıristiyanlardan bazılarınca Hz İsa'nın (AS) vekili telâkki ettikleri papanın reisliği altında Hıristiyanlıkta bir mezheb ve bu mezhabe bağlı olanlar(Ehl-i bid'a, dinsizliklerine ve ilhadlarına şöyle bir bahane buluyorlar Diyorlar ki: "Alem-i insaniyetin müteselsil hadisâtına sebep olan Fransız ihtilâl-i kebirinde, papazlara ve rüesa-yı ruhaniyeye ve onların mezheb-i hassı olan Katolik mezhebine hücum edildi ve tahrib edildi Sonra çoklar tarafından tasvib edildi Frenkler dahi, ondan sonra daha ziyade terakki ettiler?"Elcevap: Bu kıyasın dahi, evvelki kıyaslar gibi farkı zâhirdir Çünkü: Fransızlarda, havas ve hükümet adamları elinde çok zaman din-i hıristiyani, bahusus Katolik mezhebi bir vasıta-i tahakküm ve istibdat olmuştu Havas, o vasıta ile nüfuzlarını avam üzerinde idame ediyorlardı Ve "serseri" tabir ettikleri avam tabakasında intibaha gelen hamiyet-perverlerini ve havas zalimlerin istibdadına karşı hücum eden hürriyet-perverlerin mütefekkir kısımlarını ezmeye vasıta olduğundan ve dörtyüz seneye yakın Frengistanda ihtilâller ile istirahat-ı beşeriyeyi bozmağa ve hayat-ı içtimaiyeyi zir ü zeber etmeğe bir sebep telâkki edildiğinden; o mezhebe, dinsizlik namına değil, belki Hristiyanlığın diğer bir mezhebi namına hücum edildi Ve tabaka-i avamda ve feylesoflarda bir küsmek, bir adavet hasıl olmuştu ki; mâlum hâdise-i tarihiye vukua gelmiştir Halbuki: Din-i Muhammedi (ASM) ve Şeriat-ı İslâmiyeye karşı; hiçbir mazlumun, hiçbir mütefekkirin hakkı yoktur ki, ondan şekva etsin Çünkü onları küstürmüyor, onları himaye ediyor Tarih-i İslâm meydandadır İslâmlar içinde bir iki vukuattan başka dahili muharebe-i diniye olmamış Katolik mezhebi ise, dörtyüz sene ihtilâlât-ı dâhiliyeye sebep olmuş M) KATR Damlamak Damlatmak Damlayan şey * Develeri katarlamak * Birisini şiddet ve hiddetle yere çalmak * Yağmur KATR Darlık KATRAN (Katıran) Siyah, sert kokulu, süretle yanan, hararetli, keskin ve suda erimeyen bir madde KATRE Damla Su damlası * Bir damla olan şey KATRE-İ BÂRÂN Yağmur damlası KATRE-İ GEVHER Cevher damlası İnci tanesi * Pek kıymetli şey KATRECU f Bir damla arıyan KATREFEŞAN f Damla saçan KATRED (KATÂRİD) Koyunu ve kuzusu çok olan kişi KATT Katı bir cismi yontma, enine kesme * Saçın kıvırcık olması * Narhın, fiatın fazla olması KATT Kuru yonca * Koğuculuk etmek, yalan söylemek, dedikodu yapmak * Zeytin yağını fesliğen ile kokutmak KATTA' Çok kat'eden, adah çok kesen KATTAL (Katl den) Çok öldüren, çok katleden KATTAN Pamuk satan KATTAT Hokkalar yapan, çıkrıkçı KATUB (Bak: Katb) KATUBE Arkasında semeri olan deve KATUF Tenbel * Yavaş yürüyüşlü davar, yavaş olan hayvan KATV Hizmet KATV Sürur ve neşeyle ağır ağır yürümek * Adımını biribirine yakın atmak KAUD Binilmeğe kabil deve (en az iki yaşında olur) KAUD Yavaş giden at KAUR Çok derin * Çöllerde, rüzgârların esmeleri sebebiyle yığılan kum tepeleri Kumullar KAUS Yaşlı, koca, ihtiyar KAV' (C: Akvâ) Erkek dişiye aşmak * Üstüne hurma ve buğday döktükleri düz yer KAVA' Kimse olmalan ıssız yer * İki tarafına yağmur yağıp ona yağmayan yer KA'VA' İncikleri ince olan kadın KAVABİL (Kabile C) Ebeler * (Kabiliyet C) Kabiliyetler veya kabiliyetliler KAVAD Kaltaban Arsız, gayretsiz KAVAD Katili maktul yerine kısas etmek KAVADİH (Kadiha C) Çekiştirenler, zemmediciler, kötüleyiciler * Çekiştirilecek ve zemmedilecek şeyler KAVADİM (Kadime C) Kuyruklar * Kuşların kanatlarının ön tüyleri KAVAF Kundura ve terlik gibi ayakkabıları hazır olarak satan KAVAFÎ (Kafiye C) Kafiyeler KAVAFİL (Kafile C) Kafileler Birlikte yolculuk eden topluluklar * Sıra sıra ve takım takım gönderilen şeyler KAVAİD (Kaide C) Kaideler Hareket porgaramları Dil öğreten bir kitaptaki kaideler Arab lisanındaki kaidelerin dercedildiği gramer kitabı KAVAİD-İ ESASİYE Esası teşkil eden temel kaideler KAVAİM (Kaime C) Kaimeler KAVAKİZ (Kakuze C) Boş maşrapalar KAVALİB (Kalıb C) Kalıplar KAVAM Adâlet * Güzel ve uzun boy KAVANİN (Kanun C) Kanunlar Devlet idare kaideleri Şeriatın her bir mes'elesi KAVANİN-İ ASKERİYE Askeri kanunlar KAVANİN-İ CEZAİYE Ceza kanunları KAVANİN-İ HADSİYE Hadse âit düstur ve kanunlar (Bak: Desâtir) KAVANİN-İ İLÂHİYE İlâhî kanunlar Şeriat (Bak: Şeriat) KAVARİ' (Karia C) İnsan öleceği zaman, halet-i nezi'de okunan âyet-i kerime * Şiddetli esen rüzgârlar * Ansızın Allah tarafından gönderilen belâ ve musibetler KAVARİR (Karure C) Gözbebekleri * ŞişelerKAVAS : Eskiden vezirlerin maiyetlerinde kullandıkları silâhlı adamlar KAVASIF (Kasıf C) Şiddetli esen rüzgârlar Fırtınalar KAVASIM (Kasım C) Ezici, kırıcı ve ufaltıcı şeyler KAVAYİM Davarın ayakları * Evin direkleri KAVB Kesmek * Çukur kazmak KAVD Boy uzunluğu * At sürüsü KAVDA (C: Kud) Uzun boyunlu kadın* Alt dişlerin uzun başlısı KA'VE Evin ortası KAVEME (Kavme) Namazda, rükudan kıyama kalkıp, bir kere "Sübhâne Rabbiyel Azim" diyecek kadar durmak KAVF Bir kimsenin peşinden gitmek * Ense saçı KAVİ Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed KÂVÎ (Key den) f Yakan, yakıcı Dağlayan Demirci KAVİM (Bak: Kavm) KAVİM Doğru, dik, ayakta * Dürüst * İsabetli * Boyu düzgün ve güzel KAVİSNAME f Okçular ve okçuluk hakkında yazılan eser KÂVİŞ f Eşme, kazma KÂVİŞGER f Kazıcı, eşici, kazan KAVİYYEN Kuvvetle, kat'i olarak Şüphesiz olarak KAVİYYEN ME'MUL Çok kuvvetle ümid edilen KÂVİYYET Yakıcılık, dağlayıcılık KAVİYY-ÜL BÜNYE Bünyesi sağlam olan Sağlam vücutlu KAVİYY-ÜL İKTİDAR İktidarı kuvvetli KAVKAA Salyangoz, midye gibi hayvanların sert kabuğu KAVKAH Tavuk gıdaklaması, tavuk sesi KAVKAL Bağırtlak kuşunun erkeği * Keklik * Turaç kuşu KAVL Anlaşma Sözleşme * Konuşulan söz Söz cümlesi * İtikad, delâlet * Tarif * İlham KAVL-İ LEYYİN Yumuşak söz Sert olmayan söz Enâniyetli olmayan söz KAVL-İ MÜCERRED Delilsiz söz KAVL-İ RÂCİH Daha makbul ve daha önde olan söz, kanaat, fikir KAVL-İ RESUL Hadis KAVL-İ ŞÂRİH Mânasını açıklayan söz Şerheden söz Tarif Şerhedenin sözü KAVLEN Söyleyerek Söz ile Anlaşarak KAVLÎ Sözle alâkalı Söz niteliğinde KAVLİYYAT Kaviller, kuru lâflar, boş sözler KAVM (Kavim) Bir peygambere tâbi ve bağlı insan topluluğu Aralarında dil, âdet, örf, kültür birliği olan cemâat, topluluk Millet Bir işe başlamak * Pazar kurmak * Müşteri ile anlaşmak KAVM-İ MAHSUR Nüfusu yüz kişiden az olan köy halkı KAVMÎ Kavme âit, kavimle alâkalı KAVMİYET Kavimcilik Milliyetçilik Bir kavmin hususiyetleri |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAVMİYETÇİLİK İslâmiyetin âyet-i kerime ve hadis-i şerifle men'ettiği, soy sop üstünlüğü ileri sürerek, kendi kavminden olmayanlardan ayrılmak ve onları hakir görmek (Bak: Asabiyet-i câhiliye) KAVNES (C: Kavânis) Atın iki kulağı arası * Başa giyilen miğferin tepesi KAVRA Geniş yer KAVS Yay * Eğri, yay biçiminde olan şey * Dokuzuncu burcun adı KAVS-I KUZAH (Kavs-i kuzeh) Gök kuşağı Alâim-i semâ Ebem kuşağı KAVSAF Kadife KAVSARRA Kamıştan yapılan hurma sepeti * Şeker yükü KAVSEYN İki yay KAVSÎ Yay biçiminde olan, yay gibi olan KAVS-PARE f Küçük yay, küçük kavs KAVT (C: Akvât) Koyun sürüsü KAVT İhtiyaç miktarı yemek vermek KAVVAD Arsız, pezevenk, deyyus, kaltaban, gayretsiz KAVVAL (Kavl den) Geveze, çok konuşan, çok söyliyen * Sözü yerinde söyliyen Lâf ebesi KAVVAM Nezaret ve muhafaza eden kimse İşlerin mes'uliyetini üzerine alıp iyi idare eden KAVVAS (Kavs dan) Oklu asker * Ok imâl eden kimse Okçu KAVZ (C: Akvâz-Akâviz-Kızân) Küçük kum tepesi * Düşmek * Bağlamak KAVZ Bozmak Yıkmak KAY Kusma, istifrağ Hastalıktan dolayı ağızdan çıkan hazmolmamış gıdâ maddesi(Âlim-i mürşid koyun olmalı; kuş olmamalı Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir M) KAY Yağmurlu hava KAY' Kedi, sinnevr KAY'AM (C: Kayâım) Kedi KAYANE Demircilik KAYASİRE (Kayser C) Kayserler Eski Bizans ve Roma İmparatorlarının lâkapları KAYD Kelepçe, bağ * Bağlamak * Bir şeyi bir yere yazmak * Deftere geçirmek * Sınırlamak * Şart KAYD-I HAYAT Ömür boyunca, yaşadığı müddetçe KAYDAHR Halkın her işine karşı gelen * İri gövdeli deve KAYDEHUR Yaramaz huylu KAYDETMEK Yazmak * Bağlamak * İlgilenmek, alâkalanmak KAYDİYYE Deftere kaydetme ücreti KAYDUM Her nesnenin önü KAYH (C: Kuyuh) İrin KAYID (C: Kıvâd-Kâde-Kavâyid) Çekici, çeken * Çavuş * Koyunların önünde yürüyen "kösem" dedikleri koyun KAYIF Ferasetle bir kimsenin nesebini bilen kişi KAYIM Durucu, duran * Kılıç kabzası KAYIN Kadının veya kocanın erkek kardeşi KAYINÇO Kayın Kayınbirader KAYISA (C: Kavâsi) Derenin son bulduğu yer KAYİLE (Bak: Kaylule) KAYKA' Tavuk avazı, tavuk sesi KAYKABAN İğde yemişi gibi akça yemişi olan bir ağaç KAYL (C: Akyâl) Ulu şerif kimse * Öğle vakti şarap içmek KAYLULE Kerâhet vakti olmayan kuşluk vakti uykusu, öğle uykusu(Re'fet, $ âyet-i celilesindeki $ kelimesinin mânasını merak edip sorması münasebetiyle ve hapiste sabah namazından sonra sairler gibi yatmasından gelen rehavet dolayısıyla, elmas gibi kalemini atâlete uğratmamak için yazılmıştır Uyku üç nevidir:Birincisi: Gayluledir ki, "fecirden sonra tâ vakt-i kerahet bitinceye kadardır" Bu uyku, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine Hadisçe sebebiyet verdiği için, hilâf-ı Sünnettir Çünkü; Rızk için sa'yetmenin mukaddematını ihzar etmenin en münasip zamanı, serinlik vaktidir Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet ârız olur O günkü sa'ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi, bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuşturİkincisi : Feyluledir ki, "İkindi namazından sonra mağribe kadardır" Bu uyku ömrün noksaniyetine, yâni uykudan gelen sersemlik cihetiyle o günkü ömrü nevm-âlud, yarı uyku, kısacık bir şekil aldığından maddi bir noksaniyet gösterdiği gibi, mânevi cihetiyle de o gün hayatının maddi ve manevî neticesi ekseriya ikindiden sonra tezahür ettiğinden, o vakti uyku ile geçirmek, o neticeyi görmemek hükmüne geçtiğinden, güya o günü yaşamamış gibi oluyorÜçüncüsü: Kayluledir ki, bu uyku Sünnet-i Seniyyedir Duha vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için Sünnet olmakla beraber, Ceziret-ül-Arabta vakt-üz-zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir tâtil-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan, o Sünnet-i Seniyyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir Bu uyku, hem ömrü, hem rızkı tezyide medardır Çünkü: Yarım saat kaylule, iki saat gece uykusuna muadil gelir Demek, ömrüne hergün bir buçuk saat ilâve ediyor Rızk için çalışmak müddetine, yine bir buçuk saati ölümün kardeşi olan uykunun elinden kurtarıp yaşatıyor ve çalışmak zamanına ilâve ediyor L) KAYN (C: Kuyun) Demirci, haddad, * Kul, köle KAYNAN At ve deve ayaklarının ip bağlanacak ve bukağı vuracak yeri KAYNATA Karı ve kocaya göre birbirlerinin babası * Kayınpeder KAYS Leylâ ile Mecnun hikâyesinin erkek kahramanı olan Amirinin adı * Süngü miktarı KAYS Düşmek, sukut KAYSER Eski Roma ve Bizans İmparatorlarının lâkabı KAYSERÎ f Hükümdarlık, imparatorluk, kayserlik KAYSERÎ (C: Kayâsir, Kayâsire) Büyük şeyh * Büyük deve KAYSUM Marsama denilen ot KAYTAS Balina balığı * Kadırga balığı KAYTUN (C: Kayâtin) Hazine Kiler Ziyâfethâne KAYTUS Bir yıldız kümesi KAYY Fakirlik KAYYIM İnsanları birbirine kardeşlikte ve sevgide bir araya toplayıp dünya ve âhirette necat ve iyilikler yolunda cem' edici olduğundan; bütün iyilikleri haseneleri toplayıcı ve muhtaçlara çok ihsan edici mânasında Peygamberimiz Resul-i Ekrem'e (ASM) verilen bir isim KAYYİME Müstakim, âdil Çok değerli KAYYUM Başlangıç, nihayet ve yeniden oluş gibi hallerden münezzeh ve ezelden ebede kaim, dâim ve var olan Allah (CC) Bütün eşyanın ancak kendisi ile kaim olduğu Cenab-ı Hak( Sırr-ı kayyumiyetin cilvesine bu noktadan bakınız ki; bütün mevcudatı ademden çıkarıp, herbirisini bu nihayetsiz fezada $ sırrıyla durdurup, kıyam ve beka verip, umumunu böyle sırr-ı kayyumiyetin tecellisine mazhar eyliyor Eğer bu nokta-i istinad olmazsa; hiçbir şey kendi başıyla durmaz Hadsiz bir boşlukta yuvarlanıp ademe sukut edecekHem nasıl ki bütün mevcudat, vücudları ve kıyamları ve bekaları cihetinde Kayyum-u Zülcelâl'e dayanıyorlar; kıyamları onunladır Öyle de, mevcudatın keyfiyat ve ahvalinde binler silsilelerin; (temsilde hata olmasın) telefon, telgraf silsilelerinin merkezi ve santral direği hükmünde olan sırr-ı kayyumiyette $ sırriyle, uçları bağlıdır Eğer o nurani nokta-i istinada dayanmazlarsa, ehl-i akılca muhâl ve bâtıl olan binler devirler ve teselsüller lâzım gelecek; belki, mevcudat adedince bâtıl olan devirler ve teselsüller lâzım gelir Meselâ: Bu şey (hıfz veya nur veya vücud veya rızık gibi) bir cihette buna dayanır; bu da ötekine; o da ona gitgide herhalde nihayetsiz olamaz, bir nihayeti bulunacakİşte bütün böyle silsilelerin müntehâları; elbette sırr-ı kayyumiyettir Sırr-ı kayyumiyet anlaşıldıktan sonra, o mevhum silsilelerde birbirine dayanmak rabıtası ve mânâsı kalmaz, kalkar; herşey doğrudan doğruya sırr-ı kayyumiyete bakar L) KAYYUM (Kıyâm dan) Camilerde iş gören kimse Cami hademesi KAYYUMİYET Allah'ın ezelî ve ebedî oluşu, dâimî mevcudiyeti, bâkiliği (Bak: Kayyum) KAYZ Yaz mevsiminin en sıcak zamanları KÂZ (Gâz) f Makas KAZ' Kesmek * Kahretmek * Çiğnemek * Fuhşiyat söylemek Sövmek KA'Z Keçi ve sığırın, ağacın başını çekip kendine eğmesi KAZA Birdenbire olan musibet Beklenmedik belâ * Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak * Allah'ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi * Hâkimlik, hâkimin hükmü * İstemeden yapılan zarar * Hükmeylemek, hüküm * Bir şeyi birbirine lâzım kılmak * Beyan eylemek * Ahdini yerine getirmek * Ödemek, edâ etmek * İcab * Ölüm (LR) * Şeriat hâkimi olan Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket (Yâni, eskiden bir hâkimin şeriat şeriat namına da'valara baktığı memlekete "kaza merkezi" denirdi)Fık: İnsanlar arasında vuku bulan dâva ve muhasamayı şer'î hükümler dairesinde fasletmek, halletmek(Fetvanın kazadan farkı, mevzuu âmdır; gayr-i muayyendir, hem mülzim değil Kaza ise; muayyen ve mülzimdir) |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAZA-İ HÂCET İhtiyacını gidermek * Büyük abdest bozmak KAZA-İ ŞEHVET Şehvet ihtiyacını gidermek Cinsî münasebet (ki, insanlar arasında nikâh olmadıkça haramdır) KAZA' Çocukların başını traş edip, bazı yerlerinde kısım kısım saç bırakmak KAZAA Bulut parçası KAZAB Katılık, şiddet KAZABE Kesinti Bağ ağacından ve diğer ağaçtan kesilen parçalar KAZAEN Kaza olarak, tesadüfen İstemiyerek Bilerek değil Beklenmedik halde KAZAET Ayıp, âr * Fesad KAZAHA (Kazâ dan) Kazalar İlçeler Kaymakamlık idareleri KAZAÎ Kaza ile alâkalı Hüküm vermeğe ait KAZAK Her kavmin askerliğe, akın ve çapula ayrılmış efradı * Çarlık Rusyasında ayrıca bir sınıf teşkil eden sipahiye benzer süvari askeri KAZAL (C: Kuzul-Akzile) Başın arka tarafı KAZAM şey KAZAN (KEVZÂN) Semiz şişman kimse KAZANFER (Bak: Gazanfer) KAZAN KALDIRMAK t Yeniçerilerin isyanı münasebetiyle kullanılan bir tabirdi Yeniçeriler isyan ettikleri zaman yemek pişirilen kazanlarını da, toplandıkları At Meydanı'na getirdikleri için bu tabir meydana gelmiştir Sonradan da devlete karşı koymağa kalkanlar hakkında kullanılırdı (OTDS) KAZAR Kirlenme, pislenme KAZARA f Kazâ olarak Rastlayarak KAZARET Murdarlık, necâset, pislik, pis olma hâli KAZASKER İlmiye mesleğinin en yüksek mertebelerinden biri Lügat mânası asker kadısı, ordu kadısı demektir Osmanlılarda Kazaskerliğin ihdası Sultan IMurat zamanındadır İlk Kazasker de "Çandarlı Kara Halil"dir KAZAYA (Kaziye C) Kaziyeler Hükümler KAZAYA-YI MAKBULE (Bak: Kaziye-i makbule) KAZAZ Ufak taş * Döşek üstünde olan toprak * Toz toprak bulaşmaz nesne KAZA-ZEDE Kazaya uğramış, başına felâket gelmiş KAZB Kesmek * Yonca otu KAZB Çok nikâh KAZBE (C: Kuzub) Yonca otu KÂZE Uyluk dibi KAZEF Irak, baid, uzak KAZEİN Fr Sütte bulunan albüminli maddeler KAZEL Çok fazla aksaklık (Müe: Kazlân) KAZEM Tez, seri, acele KAZEM Bütün bütün yutmak * Asılsızlık KAZER Nezafetsizlik, temiz olmamak KAZEZ Pire KAZF Atmak İftira atmak Ehl-i namus bir kadına zina isnad etmek Buna "kazf-ı muhsenat" da denir (Bak: Kebair) KAZF (KAZÂFE) (C: Kızâf) İncelik, zayıflık KAZH Atmak, saçmak KAZIB (C: Kavâzıb-Kızâb) Kesici, kesen KÂZIM Öfkesini yenen, meydana vurmayan KAZIM(A) Kemirici hayvan KÂZIME (C: Kezâyim) Yanında bir kuyu daha olup bundan ona, ondan buna su geçen kuyu * Büyük şehir KÂZIMÛN (KÂZIMÎN) Öfkesini yenenler Hırsını yenenler KÂZIMÎN-EL GAYZ Öfkesini yenenler KAZIYE Ölüm KAZİ (A, uzun okunur) Dâvalara hüküm ve kaza eden Şeriat kanunlarına göre dâvalara bakan hâkim Kadı * Yapan, yerine getiren KAZİ-YÜL HÂCÂT Bütün ihtiyaçları yerine getiren Allah (CC) KÂZİB(E) Yalancı Yalan söyleyen KAZİB (C: Kuzıbân) Ağaç dalı KAZİB Karada ve denizde ticarete hırslı olan kimse KAZİFE Sövdükleri söz * Attıkları nesne KAZİM (C: Kazmân-Kazam) Gümüş * Yazı yazmada kullanılan beyaz deri * Davara verdikleri arpa KAZİME (Bak: Kâzıme) KAZİYE (KAZİYYE) Man: Hüküm Bir hükmü ifâde eden kelâm * Karar Fikir İfâde * Hak veya bâtıl mâna ifade eden söz * Hükmeylemek * Hükümet KAZİYE-İ BEDİHİYYE Man: Delil ile isbata muhtaç olmaksızın, aklın cezmen hüküm ve tasdik eylediği hüküm Bu iki kısma ayrılır:1- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye: Aklın hârice danışmayarak ve havassın (hislerin) tavassut ve yardımına muhtaç olmayarak tasdik eylediği kaziyeye denilir ki; akıl mücerret mevzu ve mahmulünü tasavvur edince beyinlerindeki nisbet-i hükmiyeyi cezmen tasdik ediverir ve bunlara Ulum-u müteârife denir Bu da ya evveliye veya fıtriyye olur2- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye-i evveliye: Aklın mücerret tarafeyni tasavvur ile beynindeki nisbet-i hükmiyeyi cezmen tasdik ettiği kaziyyeye denir (LR) KAZİYE-İ BEDİHİYYE-İ FITRİYYE Man: Aklın tarafeyni tasavvur ederken zihinde hâzır olan bir hadd-ı vasat vâsıtası ile nisbet-i hükmiyyeyi cezmen tasdik eylemesinden ibaret olan kaziyyeye denir KAZİYE-İ CEHLİYYE Man: Esası cehl üzere mebni olan bâtıl kaziyyedir (LR) KAZİYE-İ CÜZİYYE Man: Hükmü, mevzuun bazı efradına şamil olan kaziye "Bazı şeyler serttir" gibi KAZİYE-İ HAMLİYYE Man : Mahmulün (yâni, haberin), mevzua (yani mübtedaya) sübut veya nef'i ile hükmü hâvi olan kaziyye Tabir-i diğerle: Mahmulün mevzua kayıtsız ve şartsız olarak isnad olunduğu kaziyyeye denir "Dünya fânidir" gibi KAZİYE-İ İHTİMALİYYE Man: Bir şeyin olması veya olmaması mümkün olmak ihtimâli üzerine bina olunan kaziyye KAZİYE-İ KÜLLİYE Man: Hüküm mevzuunun cemi efradına şâmil olan kaziyye "İnsanların cümlesi nâtıktır" gibi KAZİYE-İ MA'DULE Man: Selb, ya mevzuundan ya mahmülünden ikisinden cüz' olan, yâni kendinde hem isbat ve hem de nefiy kaziyyelerdir "Nefs-i nâtıka gayr-i mürekkebdir" gibi KAZİYE-İ MAHKÛMUN BİHÂ (Bak: Kaziye-i muhkeme) KAZİYE-İ MAHSUSA Man: Mevzuu yalnız bir fertten ibaret olup da hüküm onun üzerine olan kaziyyedir Buna Kaziye-i şahsiyye dahi denir "İstanbul en büyük şehirlerin birincisidir" gibi KAZİYE-İ MAKBULE Kabule mazhar olmuş hüküm ve iddia İtimad edilir zâtların söyledikleri ve bu itimada binâen kabul edilen kaziyye KAZİYE-İ MEŞHURE Man: Herkesce sâbit olduğu hasebiyle hükmolunan kaziyye KAZİYE-İ MEVHUME Man: Mâkul işler üzerine kuvve-i vâhimenin hükmeylediği kâzib kaziyyedir KAZİYE-İ MUHAYYELE Man: Kizb olduğu mâlum iken nefsin ya münbasit ya münkabız olduğu kaziyye Hayali olan hüküm KAZİYE-İ MUHKEME Tam, sağlam hüküm Temyizin tasdikinden geçmiş, değişmez hâle gelmiş mahkeme kararı ki, böyle bir karara mazhar olan herhangi birşey hakkında tekrar dava açılamaz; dâva mevzuu yapılamaz Aksi takdirde kanun namına kanunsuzluk yapılmış olur Buna "Kaziye-i mahkumun bihâ" da denir (Bak: Muhkem kaziyye) KAZİYE-İ MUTLAKA Man: Hiçbir ihtimâl gösterilmeyip, bir şeyin şöyle olduğuna veya olmadığına açıktan açığa hükmolunan kaziyye'dir KAZİYE-İ MÜMKİNE Mümkün olan hüküm, kaziyye(Meselâ: Kim iki rekât namazı filan vakitte kılsa, bir hac kadardır İşte iki rekât namaz bazı vakitte bir hacca mukabil geldiği hakikattır Herbir iki rekât namazda bu mâna külliyet ile mümkündür Demek şu nevideki rivayetler vukuu bilfiil dâimi ve külli değil, zira kabulün madem şartları vardır Külliyet ve daimilikten çıkar Belki ya bilfiil muvakkattır, mutlaktır, veyahut mümkinedir, külliyedir Demek şu nevi ehadisteki külliyet ise, imkân itibariyledir S) KAZİYE-İ NAZARİYYE Man: Aklın bir delil ile tasdik eylediği kaziyye Delilinin mukaddematı yakiniyyattan ise, yakiniyye'dir ve illâ zanniye olur KAZİYE-İ SÂLİBE Man: Mevzuun mahmulünden selbiyle hükmolunan, yâni; bir şeye nefi ile hükmeyleyen kaziyye'dir "Kamerin ziyası kendinden değildir" gibi KAZİYE-İ ŞARTİYYE Man: İki cümleden ibâret, fakat bunlardan birinde olan hüküm diğerinde gösterilen şarta mütevakkıf olan, yâni; aralarında mülâzemet ve irtibat bulunan kaziyedir KAZİYE-İ ŞARTİYYE-İ MUTTASILA Man: Mevzu ile mahmulü birer cümle olmakla, birinde bir şeyin üzerine olunan hüküm, diğerinde gösterilen şarta mütevakkıf olan kaziyyedir (Eğer bir cisim ağır ise, bir yere yerleştirilmedikçe düşer gibi) KAZİYE-İ ŞARTİYYE-İ MÜNFASILA Man: Mahmulü birden fazla olmakla bu mahmulllerin biri elbette mevzua isnad olunmak lâzım geldiğine hükmolunan kaziyyedir (Adet ya tektir, ya çifttir) gibi KAZİYE-İ TAKLİDİYYE Man: Mücerred Başkasından duymakla hükmolunan kaziyye KAZİYE-İ YAKÎNİYYE Man: Yakîni ifade eden kaziyyeye denir Ya bedihiyye veya nazariyye olur KAZİYE-İ ZANNİYE Man: Karineler ve emârelerden alınmış olan kaziyyeye denir ki; akıl galip zan ile hüküm eylerse de, onun nakzını dahi tecviz eder, bu cihetle zanniyatın cümlesi nazaridir KAZİYE-İ ZARURİYYE Man: Tasdikat-ı akliyyeden olmakla zıddı mümkün olamıyacak surette kat'i olan bir nevi kaziyyedir KAZİZ Ufak taşlar, taş parçaları * Topluluk, cemaat KAZKAZ Arslanın, kemiği parça parça etmesi * Yavuz arslan KAZKAZA Kemiği parçalamak KAZM Kuru şeyler yemek * Dişlerin etrafıyla bir şeyi ısırıp yemek KAZR Bir kimsenin peşinden gitmek KAZUF (KAZİF) Irak, uzak, baid KAZULET Kocaman KAZUR Temiz olmayan şeylerden sakınan kimse KAZURAT Pislikler, süprüntüler, insan pisliği KAZURE (C: Kazurât) Pislik * Mezbele, süprüntülük KAZUZE Maşrapa KAZZ Büyük taş * Topraklı olan * Topluluk, cemaat KAZZ Bükülmüş ibrişim Ham ipek * Sıçramak * Irak olmak, uzak olmak KAZZ Okun yeleğini kesmek * Yalnız, tek, ferd KAZZABE Çok keskin KAZZAFE Sapan KAZZAN Pire KAZZAZ İpekçi İpek yapan veya satan kimse KAZZE (C: Kuzâ) Su üstündeki çörçöp * Göze düşen çöp * Gözün çapağı KE "Gibi" mânasındadır (Arapça teşbih edâtı) Kelimenin başına getirilir Meselâ: (Kezâlike: Bunun gibi) * Harfin ve kelimenin sonuna gelirse "sen" zamiri yerindedir Meselâ (Kitâbü-ke: Senin kitabın) KE f Farsçada küçültme edatıdır Kelimelerin sonlarına gelir (Meselâ: "Merdüm: Adam; merdümek: Adamcağız" gibi) KEB' Men'etmek, mâni olmak, engellemek * Dinar Dirhem KEBAB Ateşte pişirilen et * Ateşte kavrularak veya alazlanarak pişirilen her türlü yiyecek KEBABE Bir ot ismi KEBAD İri limon KEBADE f Tâlim yayı KEBADE-KEŞ f Ok atma tâlimi yapan veya ok atmaya hevesli olan Tâlim yayını çeken KEBADE-KEŞÎ f Ok atmaya hevesli olma, tâlim yayını çekme KEBAİR (Kebire C) Büyük şeyler, büyük günahlar Kebairin sıralanışı:-Allah'ı inkâr etmek-Allah'a şirk koşmak-Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak-Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek-Allah'ın cezasından, mekrinden ve azabından emin olmak-Günah üzerinde ısrar etmek Yâni, herhangi bir günahı devamlı işleyip durmak-Namazı, orucu terketmek Allah yolunda cihaddan kaçmak-Anaya, babaya âsi olmak Yalan yere şehadet veya yemin etmek-Bir kimseyi haksız yere öldürmek Bir kimsenin bir uzvunu haksız yere kesmek veya muattal bir hale koymak-İffetli kadınlara fuhuş isnad etmek Nemmamlık etmek-Ribâda (fâizde) ve hırsızlıkta bulunmak Rüşvet almak-Yetim malı yemek-Zina ve livata denilen günahları işlemek Bu sayılan günahlar hülâsa edilse, "yedi kebair"i ifade eder Başta üçü el-iyâzü billah küfürdür Sonrakiler ise, üzerine İlâhî ceza terettüb edip, hadd-i şer'îyi icab ettiren, açıkça ve kat'i olarak nehyedilmiş bulunan büyük günahlardır (Bak: Mubikat-ı seb'a) KEBAS (KEBES) Misvak ağacının yemişi * Bir şeyin kokup bozulması KEBB Hor ve zelil etmek, yüzü üstüne bırakmak, helâk etmek KEBBAH Gönden bardak ve matara diken kimse KEBBAN Büyük terâzi Kantar KEBBE İzdihamlık, kalabalık * Cenk ve kıtal içinde sür'at etmek Savaşta acele hareket etmek KEBC Davarı durdurmak için dizginini çekmek KEBE Çobanların ve köylülerin giydikleri yünden bir nevi aba KEBED Ciğer ağrısı * Kara ciğer * Meşakkat Şiddet Mihnet * Karnın şişmesi KEBEL Kısa KEBG f Keklik KEBİB Darı KEBİCEK Kış otu KEBİR Büyük, âli, yüce KEBİRE (Müe) Büyükler Büyük günahlar (Bak: Kebair) KEBİSE Dört senede bir takarrur eden ve bir gün fazlası olan sene Şubatın 29 gün olduğu sene KEBİT Deve avazı Sığır avazı KEBKEB(E) f Ayak patırtısı KEBKEBE Yüz üstüne düşürme * Çukur bir yere döne döne düşme KEBL Bağlamak * Kovanın ağzını iki kat edip dikmek KEBN Kova ağzını iki kat edip dikmek * Udul etmek, dönmek, vazgeçmek * Besili ve semiz olmak * Kaybetmek KEBS Çukur bir yeri doldurup düzeltme * Bir cins hurma * Misk hokkası KEBSE Beraberlik, eşitlik, müsavat * Ebucehil karpuzu KEBŞ (C: Kibâş) Erkek koyun Koç KEBT Zelil etmek, hor hakir etmek * Sarfetmek, harcamak KEBUD f Mavi Gök rengi KEBUDFÂM f Gök renginde olan Mavi renkli KEBUDÎ f Mâvilik KEBUTER f Güvercin KEBUTER-İ NAME-BER Posta güvercini Mektup götüren güvercin KEBUTERÂN (Kebuter C) Güvercinler KEBUTER-BÂZ f Güvercin besleyen, yetiştiren, satan kimse KEBV (KEBVE) Davarın, başını vücuduna sürçmesi * Çakmak çöngelip ateşi çıkmaz olmak * Görmek * Kabın içindekini dökmek * Ateşi kül bürüyüp örtmek KEC f Eğri, çarpık KECABE f Devenin üstüne konan oturulacak bir çeşit tahtırevan KECAVE f Deve üstüne konulan bir cins tahtlrevan KECBAZ f Oyunda hile yapan KECBİN f Şaşı * Eğri gören * Yanlış ve ters düşüren KECÇEŞM f Şaşı gözlü Gözü şaşı olan KECFEHM f Yanlış anlıyan KECHULK Kötü huylu kimse Huyu kötü olan kişi KECKÜLAH f Eğri külâhlı, külâhı eğri olan * Mc: Hoppa KECMİZAC f Mizaç ve tabiatı hoş olmıyan Huysuz KECNAZAR f Kıskanç, hasetci * Eğri bakışlı KECNİGÂH f Eğri bakışlı Bakışları eğri olan kimse KECNİHAD f Aksi ve ters huylu olan |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KECREFTAR f Ters yürüyen Gidişi eğriKECREV : f Eğri giden * Tuttuğu yol sakat ve yanlış olan KECRE'Y f Reyi, sakat, düşüncesi ters olan KECTAB' f Mizacı, tabiatı ters olan kimse, aksi KEÇEL f Başı kel olan kişi Başında saç olmayan kimse KEÇELİ Tar: Yeniçerilerden keçekülâh giyenler KED f Ev, hâne, mesken KEDA' Defetmek, kovmak KEDA Mekke-i Mükerreme üstünde, Mekâbir yakınında bir yolun adı KEDAD Araplar arasında mâruf bir erkek eşeğin adı (Ona nisbet edip "benat-ul kedad" derler) KEDB Tâze kan KED-BANU f Bir daireyi idare eden kâhya kadın KEDD Emek İş Çalışma, uğraşma, çabalama KEDD-İ YEMİN El emeği KEDDERE Bulandırdı (meâlinde fiil) KEDE f "Mahal, ev, yer" anlamına gelir ve birleşik isimler şeklinde kullanılır Meselâ: Ateşkede, bütkede, meykede gibi KEDEME Hareket KEDER Tasa, kaygı, can sıkıntısı Bulantı Gam KEDEREFZÂ f Keder ve sıkıntı veren Keder verici KEDERENGİZ f Üzüntü, keder ve sıkıntı meydana getiren KEDERNÂK Keder verici, kederli KEDEN Toprak suyu çekip, yerinde bulanıklık kalmak KEDEVEN Palan atı KEDH Amel, cehd Sa'y * Isırma veya yırtma ile hasıl olan iz KEDHÜDA f Kâhya KEDİD Davar tırnağıyla didilmiş ve yumuşamış olan yumuşak yer KEDİN Etli ve yağlı kişi KEDİR (KEDİRÂ) İçinde hurma ıslanmış süt KEDKEDE Ağır ağır seğirtmek * Katı bir cisme dokunmaktan çıkan ses KEDM Isırma KEDME Yara izi, bere KEDS Tez tez yürütmek KEDŞ şiddetle sürmek * Yırtmak * Kazanmak KEDU f Kabak * Mc: Kafatası KEDUH Amel ve sa'yedici, çalışan KEDUM Adam ısıran eşek KEDURET Bulanıklık * Gam, tasa, keder KE-EN LEM YEKÜN Güyâ olmadı Sanki olmadı KE-ENNE (Ke-ennehu) (Teşbih edatıdır) Sanki, güyâ, öyle gibi (Bak: İnne) KEF Elin iç tarafı Avuç * Ayağın altı, tabanı * Avuç dolusu KEF f Köpük KEFA f Sıkıntı, meşakkat, mihnet KEFA' Kabı başaşağı etmek, ters çevirmek KEFAET Denklik Denk olmak Beraberlik Bir şeye yeterlik Küfüv oluş * Fık: Evlenen erkeğin, alacağı kadına neseb, diyanet, hürriyet ve mal hususlarında müsâvi ve daha üstün olması hususu (Bunun en mühimmi de diyânet noktasındadır) KEFAF Ancak yaşayabilecek kadar olan rızık * Misil, miktar * Berâberlik KEFAF-I NEFS Bir kimsenin ölmeyecek kadar olan nafakasıKEFALET : Kefillik Bir kimse kendine âid bir işi yapamadığı veya borcunu ödeyemediği takdirde, yerine onun işini göreceğini kabul etmek * Birine kefil olmak İşini üzerine almak KEFALET-İ BİL-MAL Fık: Bir mal için kefil olma KEFALET-İ BİNNEFS Birinin şahsına kefil olma KEFALET-İ MUTLAKA Huk: Bir kayıt ile bağlı olmıyan kefalet KEFALET-İ MUVAKKATA Geçici bir zaman için kefil olma KEFALET-İ NAKDİYE Bir hususu te'min için depozite yatırmak suretiyle kefil olma KEFALET-BİT-TESLİM Bir malın teslimine kefil olma KEFALETEN Kefil olarak Kefillik suretiyle KEFALETNAME f Kefillik kâğıdı, kefalet senedi KEFARET (Bak: Keffaret) KEFC f Ağızdan gelen köpük KEFÇE f Kepçe KEFE (Keffe) Terazinin bir gözü KEFEF (Keffe C) Kefeler Terazinin tablaları KEFEL Dip, ard, kıç KEFENBEDUŞ (Kefenberduş) f Kefeni sırtında Ölümü göze almış KEFENPUŞ f Kefene sarılmış Kefenlenmiş KEFERE (Kâfir C) Kâfirler KEFEŞ (Bak: Kafş) KEFETEYN Terâzinin iki tarafı KEFF Vaz geçme, el çekme, çekinmek, men'etme, imtinâ etmek, sâkit olmak * Avuç, el, avuç içi * Nimet KEFF-İ YED El çekme Karışmama KEFFARET (Masdar gibi kullanılıyorsa da "keffâr" mübalâğa isminin müennesi olup, asıl mânası: örtücü ve imhâ edici demektir) Bir mecburiyet altında veya yanlışlıkla işlenmiş günahı affettirmek ümidiyle şeriata uygun olarak verilen sadaka veya tutulan oruç * Günahtan arınma KEFFARET-İ HALK Hac için ihrama girip de bir özre mebni saçlarını vaktinden evvel traş ettiren kimsenin tutacağı üç günlük oruçtan ibârettir KEFFARET-İ KATL Bir müslümanı veya bir zımmiyi amden değil de bir hata neticesi olarak öldüren bir müslümana lâzım gelen keffârettir ki; muktedir ise, bir mü'min köle âzad etmekten; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmaktan ibârettir KEFFARET-İ SAVM Ramazan-ı Şerifte özürü bulunmaksızın muayyen şartlar dâhilinde orucunu bozan bir mükellefin, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azâd etmesinden; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmasından; buna da muktedir değilse, altmış fakire yemek yedirmesinden ibârettir KEFFARET-İ YEMİN Yaptığı bir yemine sadık kalmayıp bozan bir müslümana lâzım gelen keffâret demektir ki: Muktedir ise, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azad etmekten; muktedir değil ise, on fakiri akşamlı sabahlı doyurmaktan veya on fakire birer parça libas giydirmekten; bu üç şeyden birine muktedir olamayana da üç gün muttasıl oruç tutmaktan ibârettir KEFFARET-İ ZIHAR Zıhar keffaretiKeffâret-i zıharın vâcib olmasının şartı kudrettir Muktedir olan, köle azad eder; değilse iki ay oruç tutar, buna da gücü yetmezse altmış fakire yemek verir (Bak: Zıhâr) KEFFARET-ÜZ ZÜNUB Günahların keffareti Mü'min insanların çeşitli hastalık ve musibetlerine denir Çünkü günahlarından afvına vesile olabilir (Huk İslâmiye ve Ist Fık K) KEFFE (C: Kifef) Terazi kefesi * Her yuvarlak cisim * (C: Ükef) El ayası KEFGİR f Köpük tutan * Kevgir, delikli kap KEFH Karşı karşıya savaşma KEFİ Nazir, misil, benzer, denk, eş KEFİL (Kefâlet den) Birisinin bir borcu ifâsı lâzım gelirken, ifâ etmediği takdirde, o borcu ifâyı kendi üzerine alan kimse Kefâlet eden kimse KEFİL Bİ-T-TESLİM Bir malın teslimine kefil olan kimse KEFİT Seri yürüyüş, hızlı yürüyüş * Kuvvet KEFİYE Başa sarılan ve omuzların üzerine kadar gelen, uçları püsküllü ince ipek örtülü kumaş KEFKEFE Men'etmek, engel olmak KEFL Okşamak * Kefil olmak * Yaramaz gönüllü olan KEFN Yün eğirmek KEFR (C: Küfur) Örtme, sarma, * Köy, karye KEFŞ (Bak: Kafş) KEFT Cem'etmek, toplamak * Sarfetmek, harcamak * Evmek * Katı katı sürmek KEFTAR f Sırtlan KEFTER f Güvercin, kebuter KEFUR Hakkı gizleyici, doğruyu gizleyen KEH f Saman Saman çöpü KEHA f Mahcub, utangaç KEHAİL (Kehil C) Sürmeli gözler Sürme çekilmiş gözler KEHAM (KİHÂM) Yaşlı, ihtiyar (Kesmez kılıca "seyf-i kihâm"; peltek lisana "lisan-ı kihâm"; ağır yürüyüşlü ata "feres-i kihâm" derler) KEHANET Gaibden haber vermek Falcılık Kâhinlik etmek (İlâhi ihbârât-ı gaybiyyeye istinad etmeden, gaybdan haber vermek ve falcılık ve kâhinlik etmek dinen kat'iyyetle haramdır) KEHAT Büyük, semiz dişi deve KEHB Koruk KEHD Ayağı yere vurmak KEHDEL Genç hâtun * Yaşlı hâtun, acuze (Ezdattandır) KEHENE (Kâhin C) Kâhinler, falcılar KEHF Mağara, in Sığınacak yer altı * Tıb: Verem hastalığında akciğerde açılan oyuk KEHF-MİSAL Mağaraya benzer şekilde, mağara gibi sesi aksettiren KEHF SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 18 suresidir Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur KEHHAL Gözlere sürme süren * Göz doktoru KEHİB Patlıcan KEHİL (Kehile) Sürme çekilmiş göz Sürmeli göz KEHİLA Gözleri yaradılıştan sürmeli olan kadın KEHİRE Kısa boylu kadın KEHKAH Zayıf erkek KEHKEŞAN f Samanyolu Saman uğrusu (Gökte sık yıldız ışıklarıyla hasıl olan yol biçimi uzayıp giden ışıklı manzara) KEHL Göze sürme çekme * Kıtlık yılı (Bak: Kahl) KEHL(E) Otuz yaşını geçmiş, saçına aklık karışmış kimse (Bak: Kühulet) * Bit KEHLÂ' Sürmeli kadın * Sığırdili dedikleri ot KEHM Men'etmek, engel olmak * Kaldırmak KEHMEL Ağır ve kaba KEHMES Boyu kısa olan KEHR (KÜHRÜRE) Yüz pörtürmek * Men'etmek, engel olmak KEHREBA Bir şeffaf zamk ismi KEHRİBAR Cevher saçan * Güzel sözler söyleyen KEHRÜBA f Saman kapan * Bir yere hızlıca sürüldüğü zaman, hafif şeyleri kendine çeken bergâmi taş (Türkçede tahrif edilerek "Kehribâr" denilir) KEHRÜBAÎ Kehribar gibi, cezbedici, elektrikli olan KEHS Bir şeyi eliyle almak KEHULET (Bak: Kühulet) KEHVARE f Beşik KEİB Mahzun, hüzünlü, münkesir ve kötü halli olan kişi (Müe: Keibe) KEJ f Çarpık, eğri Kumral Tüylü keçi KEJÇEŞM f Şaşı, eğri bakışlı KEJDÜM f Akrep KEJDÜMÎ f Akrep gibi, akreple ilgili KE'KEE Zorla reddetmek, def'etmek KEKEME t Harfleri serbest söyliyemeyip tekrarlayan Dilinde tutukluk olan KEKRE t Ekşi, acımtırak KELA Yeşil ot KELAB Tıb: Kudurma Kuduz hastalığı KELACU f Kadeh KE-L-ADEM Yok Yokmuş gibi KELAET (Bak: Kilaet) KELAH Kıtlık olan yıl, kıtlık yılı KELÂL Yorgunluk Bitkinlik Usanç * Göz nuru zayıf olmak, yorgun olmak KELÂL-İ DİL Gönül yorgunluğu KELÂL-ÂVER f Yorgunluk ve bıkkınlık veren Sıkıcı, yorucu KELÂL-BAHŞ f Sıkıcı, yorucu Yorgunluk getiren KELÂLET Yorgunluk Bitkinlik Usançlık * Bıçak ve kılıç gibi şeylerin kesmez olması * Akrabalığı uzak olanlar (Amcazâdeler topluluğu gibi) * Kör ve kesmez olan KELÂLİB (Küllâb C) Çengeller, kancalar, uçları eğri olan demirler KELÂM Söz Bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde * Allah'a mahsus bir sıfat * Fık: Allah (CC) Kelâm sıfatını da hâizdir Onun kelâmı harften ve savttan (sesden) münezzehtir, ezelidir, ebedidir * Ist: Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın (CC) varlığı, birliği, İslâmiyetin doğruluğu ve hakkaniyetinden bahseden ilim (Bak: İlm-i kelâm ve Kelâmullâh) KELÂM-I AHSAR En kısa ve veciz söz KELÂM-I KADİM Kur'an-ı Kerim, Kadim kelâm KELÂM-I KİBÂR Büyük, akıllı, veli ve meşhur zâtların güzel, veciz ve çok kıymetdâr olan sözleri ve kelâmı KELÂM-I MAHREM Gizli kelâm Mahrem söz KELÂM-I MENSUR Nesir söz KELÂM-I MUDARÎ Arab kabilelerinden Mudar Kabilesinin konuştuğu Arapça Kur'an-ı Kerim bu lehçe üzerine nâzil olmuştur En fasih Arapça'dır KELÂM-I NEFSÎ Cenab-ı Hakk'ın lâfz, harf ve ses olmayan zâtî kelâmı İçten konuşma KELÂM-I RESUL Hadis Peygamberimizin sözü KELÂM-I TÜND f Sert söz KELÂMIN KUYUDAT VE KEYFİYATI Kelâmın küllünü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla, bunların sarf ve nahiv yönünden hususiyetleri Meselâ: Müzekkerlik - müenneslik, mârifelik - nekrelik, mübtedâ - haber, sıfat - mevsuf gibi KELÂMÎ Söz ve kelâma ait Sözle alâkalı KELÂMİYYUN Kelâmcılar İlm-i kelâm âlimleri (Bak: Mütekellimîn) KELÂMULLAH Allah kelâmı, Kur'ân-ı Kerim (Bak: Kur'ân)(Kur'ân başka kelâmlarla kabil-i kıyas olamaz Çünkü, kelâmın tabakaları, ulviyet ve kuvvet ve hüsn-ü cemâl cihetinden dört menbaı var Biri mütekellim, biri muhâtab, biri maksad, biri makamdır Ediblerin yanlış olarak, yalnız makam gösterdikleri gibi değildir Öyle ise, sözde "Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş? Ne makamda söylemiş?" ise bak Yalnız söze bakıp durmaMadem kelâm kuvvetini, hüsnünü bu dört menba'dan alır Kur'ânın menbaına dikkat edilse, Kur'ân'ın derece-i belagatı, ulviyet ve hüsnü anlaşılır Evet, madem kelâm mütekellime bakıyor; eğer o kelâm emir ve nehiy ise; mütekellimin derecesine göre irâde ve kudreti de tazammun eder O vakit söz mukavemetsûz olur, maddi elektrik gibi te'sir eder Kelâmın ulviyet ve kuvveti o nisbette tezâyüd eder S) KELAN f İri, cüsseli, büyük Heybetli* Geniş, enli * Baş KELÂNÎ (Kilâet den) Sakladı ve beni muhafaza etti veya eder, (meâlinde) KELANTER f Çok iri Daha büyük KELASENG f Sapan KELAVE İpek veya iplik saracak çark KELB (C: Ekâlib-Eklüb-Kilâb) Köpek, it * Meşhur bir yıldız * İki adım arasına koyarak dikilen kayış * Yolcuların, yük üstünde azıklarını astıkları demir çengel * Şiddet * Hırs KELB-İ AKUR Azgın, saldırgan köpek KELB-ÜL MÂ' f Köpek balığı * Kunduz KELBETAN f Kerpeten KELBÎ Köpeğe ait, köpekle alâkalı Köpek cinsinden olan ve köpeğe müteallik KELBİYYUN Kalenderane yaşamayı alışkanlık haline getiren meşhur Diyojenin de içinde bulunduğu bir fırka Bunlara Kelbiye tâifesi veya Melâmiyyun da denir KELCE Kile, mikyâl KELDE (C: Külud) Bir parça kaba yer KELE f Yanak KELE' Ayakta olan yarıklar * Kir KELEB (C: Kelâlib) İt sürüsü * İncitip eza etmek KELEBÇE Yakalanan suçluların iki bileğine birden takılan demir halka Demir bilezik KELEF Yüzdeki benek * şiddetli sevgi KELENDİ Bir para * Sağlam ve sert yer KELEPÇE (Bak: Kelebçe) KELEPİR Çok ucuz ele geçen Zahmetsiz, ücretsiz * Üvey evlât Evlâtlık KELFA Yüzünde çiğitli olan kadın (Müz: Eklef) KELH Katı yüzlülük KELH Söğüt ağacına benzer, uzunca, dik bir ot (İçi kamış gibi boş ve gâyet hafif olur; ondan hasıl olan zamka "eşk" derler, kokusu cündübâdester kokusu gibi olur, tadı acıdır) KELİF Haris kimse KELİL(E) Körleşmiş * Az gören, donuk gören göz Uzağı veya yakını iyi göremiyen göz Miyop veya hipermetrop göz * Kesmez olan âlet * Çakal * Yorulmuş kişi, yorgun kimse KELİM (Kelime C) Kelimeler, kelâmlar, lâkırdılar KELİM Kendine söz söylenilen, kendine hitab olunan * Hz Musa'nın (AS) bir ünvanı * Söz söyleyen, konuşan İkinci şahıs * Yaralı kimse KELİM Yaralı kimse * Konuşulan kimse KELİMAT (Kelime C) Kelimeler, kelâmlar, sözler KELİMAT-I NAHVİYE Nahv ilmine âit kelimeler Cümle teşkilinde mânâya tesir eden harfler ve kelimeler KELİMAT-I TAKDİRİYYE Takdir edici sözler KELİM-DEST f Olgun kimse |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KELİME Gr: Mânası olan en küçük söz veya cümlenin yapısını teşkil eden unsurlardan birisidir Kelime, isim, fiil ve harf olmak üzere dilbilgisinde üç kısma ayrılmıştır "Bir tek söze" kelime denir KELİME-İ HAMKA Ahmakça söz KELİME-İ MENHUTE Aslı iki kelime olan bir tâbirin bir kelime ile söylenişi: "El Hamdüllilâh" yerine "Hamdele" söylenmesi gibi "Bismillâh" yerine "Besmele" denmesi gibi KELİME-İ ŞEHÂDET şehâdet ifâdesini hülâsa eden (Eşhedü en Lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluh) cümlesi KELİME-İ TAYYİBE Allah ve Resulullah kelâmı Dua, niyaz ve salâvatlar gibi kelâmlar Meselâ (Sübhânallah velhamdülillah ve Lâilâhe illâllah vallahü Ekber) kelime-i tayyibedir KELİME-İ TEVHİD Tevhid-i İlahîyi ifade eden "Lâilahe illallah Muhammedür Resulullah" cümle-i kudsiyesidir (Bak: Tevhid)(Bütün esmâ-i hüsnânın ifâde ettiği mânalar ile bütün sıfât-ı kemaliyeye, Lâfza-i Celâl olan "Allah" bil'iltizam delâlet eder Sair ism-i haslar yalnız müsemmâlarına delâlet eder Sıfatlara delâletleri yoktur Çünki sıfatlar müsemmâlarına cüz olmadığı gibi aralarında lüzum-u beyyin de yoktur Bu itibarla ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delâletleri yoktur Amma Lâfza-i Celâl bil'mutâbakat Zât-ı Akdese delâlet eder Zât-ı Akdes ile sıfât-ı kemaliyye arasında lüzum-u beyyin olduğundan, sıfatlara da bil'iltizam delâlet eder Ve keza, Uluhiyet ünvanı sıfât-ı kemaliyeyi istilzam etmesi ism-i has olan "Allah"ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor Ve keza, "Allah" kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlar ile beraber düşünülür Binaenaleyh "Lâilâhe illâllah" kelâmı, esmâ-i hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelâmı, delâlet ettiği sıfatlar itibariyle bin kelâm iken bir kelâm oluyor "Lâ Hâlika İllallah", "Lâ Fâtıra, Lâ Râzıka, Lâ Kayyume İllâllah" gibi Binaenaleyh, terakki etmiş olan zâkir bir zât, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor MN) KELİMULLAH "Cenab-ı Hakk'ın hitab eylediği zat" (meâlindedir) Hazret-i Musa'nın (AS) bir ünvanıdır Çünkü O, Tur-u Sina'da Cenab-ı Hakk'ın kelâmını, hitabını duymak mazhariyetine erişmiştir * Resul-i Ekrem (ASM) mi'rac-ı şerifinde Cenab-ı Hak ile tekellüme mazhar olduğundan bir ismi de Kelimullah'tır KELİNG f Şaşı KELK f Koltuk (insanda) KELKÂHYA Mc: Vazifesi olmayan şeylerle alâkadar olan Her şeye karışan KELKEL (KELKÂL) (C: Kelâkil) Göğüs, sadr KELL (C: Külul) Ağırlık * Yorgunluk * Ufak taneli yağmur * Yetim * Semizlik, besililik * Cibinlik dedikleri ince örtü KELLÂ Öyle değil Aslâ KELLA Geminin durup demirlediği yer KELLAB İt tutan kimse Köpeğe av tâlim eden kimse KELLE f Kafa, baş * Ekinlerde başak * Baş gibi yuvarlak olan nesne KELLEPUŞ f Başa giyilen şey * Bir cins başörtüsü KELLİT (KİLLİT) Sırtlanın yataklandığı inin ağzını kapattıkları taş KELLUB (C: Kelâlib) Kerpeten * Çengel KELM (C: Külum-Kilâm) Cerâhat KELS Hamle etmek Cür'et etmek KELSEME Cem'olmak, toplanmak KELT Ahmaklık * Toplamak KELUL (KELÂL-KELÂLE) Kütelip kesmez olmak * Göz nuru zayıf olmak * Çocuğu ve anası olmayan şahıs KELZ Cem'etmek, toplamak KEM Gr: Ne kadar? Kaç? (Mikdar için soru ifâdesinde kullanılır) (Farsçada: Çend) KEM f Az, noksan, eksik * Kötü Fenâ Ayarı bozuk * Fakir, hakir KEMÂ (Ke ile Mâ edatlarından mürekkebdir) "Gibi" mânâsına gelir KEMÂ BİŞ f Aşağı yukarı Takriben KEMÂ Fİ-L-EVVEL Evvelki gibi KEMÂ Fİ-S-SÂBIK Eskisi gibi KEMÂ HİYE (Kemâ hüve) Onun gibi, nitekim, olduğu gibi KEMÂ HİYE HAKKUHÂ Gereği gibi KEMÂ-HÜVE (Bak: Kemâ hiye) KEMÂ HÜVE-L-MUTAD Mutad olduğu ve alışıldığı üzere KEMAİN (Kemin C) Pusuya gizlenmiş adamlar KEMÂ KÂNE Eskiden olduğu gibi, eski tarzda KEMÂ KÂNE Fİ-S-SÂBIK Eskisi gibi, eskisindeki gibi KEMAKL (Kem-akl) Aklı kıt Ahmak, ebleh KEMAL Kâmillik, olgunluk Olgunlaşma Erginlik Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak Fazilet * Değer, baha * Fazlalık * Sıdk ile yapılan güzel iş KEMAL-İ DİRAYET Dirayetin son derecesi KEMAL-İ İHTİMAM Son derece dikkat ve ihtimâm KEMAL-İ METANET Tam sağlamlıkla, sarsılmadan KEMAL-İ RAHMET Rahmet ve merhametin nihayet kemalde olması KEMAL-İ VÜSUK Tam bir itimad ve inanç KEMALÂT (Kemal C) Faziletler, iyilikler, mükemmellikler Ahlâk ve huy güzellikleri Terbiyelilik, edeblilik(Mâdem mevcudat, zeminin yüzünde büyük bir nehir gibi, kemalâtın lem'alariyle parlar geçer; o nehir, güneşin cilveleriyle parladığı gibi, şu seyl-i mevcudât dahi, hüsün ve cemal ve kemalin lem'alarıyla muvakkaten parlar gider Arkalarından gelenler aynı parlamayı, aynı lem'aları gösterdiklerinden anlaşılıyor ki: Cereyan eden suyun kabarcıklarındaki cilveler, güzellikler, nasıl kendilerinden değil; belki bir güneşin ziyasının güzellikleri, cilveleridir Öyle de şu seyl-i kâinattaki muvakkat parlayan mehasin ve kemalât, bir Şems-i Sermedî'nin lemaat-ı cemal-i esmasıdır S) KEMALÂT-PERVER f Kâmil ve olgun insan Kemalât sahibi KEMAN f Yay Kavis * Yayı andırır her şey * Keman KEMAN-DÂR f Yay tutan, yay tutucu KEMANE f Keman veya kemençe yayı * Güreşte bir çeşit oyun KEMAN-EBRU Kaşları yay gibi olan Keman kaşlı KEMAN-GER f Yay yapan san'atkâr KEMANÎ f Kemancı Keman çalan çalgıcı KEMAN-KEŞ f Keman çalan * Ok atmakta usta olan Yay çeken KEM-ASL f Aslı ve nesli bozuk KEM-AYAR f Ayârı doğru olmayıp bozuk olan Hileli, kalp KEMA YENBAGÎ İcabettiği gibi, uygun olduğu üzere, lâyıkı gibi KEM-BAHA f Kıymetsiz, değersiz, âdi KEM-BAHT f Tâlihsiz, bahtsız, şansız KEM-BİDAA f Sermayesi az * Bilgisi zayıf, câhil Az okumuş KEMC (KEMH) Atı dizgini ile durdurmak KEM'E Yer mantarı KEMED Gam, tasa KEMENAN (Kemin C) Pusuya gizlenmiş askerler * Pusular KEMENÇE f Çiftçilerin tarlalara kimyevi gübre atmak için kullandıkları bir nevi âlet * Tırnağı tellerine değdirmekle ses çıkaran kemana benzer küçük bir çalgı âleti KEMEND f Eskiden idam için boyna geçirilen yağlı kayış * Uzakta bulunan herhangi bir nesneyi yakalayıp çekmek için üzerine atılan ucu ilmekli uzunca ip * Geyik ve benzeri hayvanların yuları * Güzelin saçı KEMER f Yay gibi eğik olan yapı * Bele bağlanan kuşak * İç çamaşırın bele rastlayan kısmı KEMERBEND f Kemer bağı * Kemeri takılmış Belinde kemer olan * Mc: Derviş KEMERBESTE f Kuşak bağlamış, hazır olmuş Hazır olup emri bekler hâlde olan KEMERBESTE-İ UBUDİYET Cenab-ı Hakkın huzuruna çıkıp, kollarını önden bağlar şekilde, emre hazır vaziyette bekleyip, kulluğunu ifâde ve ilân etmek (Namazdaki gibi) KEMERDECE Yab yab yürümek KEMERGÂH f Kemer takılan yer Bel KEM-FEHM Anlayışı kıt İdrâki az KEM GÖZ Kötü niyetle bakan göz KEMGÛ f Az konuşan Az söyleyen KEM-GÜFTAR f Az konuşan Az söyliyen KEMH Gözsüzlük KEMHA f Bir cins ipek kumaş KEM-HARF f Az söyliyen kimse, az konuşan kişi KEM-HAVSALA f Tahammülü az olan kişi, tahammülsüz kimse KEMÎ (C: Kümât) Yiğit, kahraman, bahadır Savaşçı, cengâver KEMİ' Bir yerde ve bir döşekte beraber yatan kişi * Düz yer KEMİN f Pek küçük, çok ufak Çok az KEMİN (C: Kemâin) Pusuya saklanmış adam * Pusu * Belirsiz Gizli yer KEMİNE Hakir Aşağı Dûn Âciz Noksan Eksik KEMİNGÂH f Pusu yeri Tuzak kurulan yer KEMİNGÜŞA Pusu kuran Tuzak kuran KEMİNSAZ f Pusu tutmuş olan Tuzak kurmuş olan KEMİŞ Tez yürüyüşlü at * Zekeri küçük at * Memesi küçük koyun KEMİŞE Küçük emzikli deve KEM-İYAR f Ayarı bozuk Hileli Kalp altun veya gümüş KEMİYET (Bak: Kemmiyet) KEMİYY Bahadır kişi * Kahraman, şucâ KEMKADR f İtibar ve kıymeti düşük Adi, bayağı KEMKAİM f Anlayışsız İdrakten âciz KEMKÂM Katı yüzlü, kaba ve tıknaz kimse * Pelit ağacına benzer bir ağacın zamkı veya kabuğu KEMKIYMET f Değersiz, kıymetsiz KEMLUL Yabâni hıyar KEMMEN Sayıca azlık veya çokluk cihetiyle Sayıca KEMMÎ Azlık veya çokluğa dair Kemmiyete âit ve müteallik Cesur Yiğit Silâhlı KEMMİYAT (Kemmiyet C) Kemiyetler KEMMİYET (Kemiyet) Miktar, sayı, nice oluş Az veya çok oluş KEMMUN Kimyon KEMN Gizlemek, gizlenmek KEMNAM f Adı sanı belirsiz Namsız, şöhretsiz KEMNE Tıb: Karasu adı verilen bir göz hastalığı KEMPAYE f Rütbe ve derecesi düşük Pâyesi düşük olan KEMRA f Mandıra, ağıl KEMRE Gübre * Pul pul kalkmış deri KEMSAL f Genç Yaşı küçük KEMSERE Cem'olmak, toplanmak * Bazısı bazısına girmek * Yab yab yürümek KEMSUHAN f Az konuşan Az söyleyen KEMŞ Kesmek KEMTER f Aciz Fakir İtibarsız * Başka şeylere göre daha az olan Pek aşağı * Noksan, eksik KEMTERANE f Fakirce Acizce Çok küçük nisbette KEMTERÎN f Pek âciz ve güçsüz Çok hakir * En küçük, en âşağı Pek çok noksan veya eksik KEMY Gizlemek, ketmetmek KEMYAB Az bulunan Nâdir Bulunmayacak kadar az olan KEMZEBAN f Az konuşan kimse Az söyleyen kişi KEMZEDE f Tâlihsiz, şanssız, bahtsız KEMZEN f Tâlihsiz, şanssız KEN f "Kazan, kazıcı, koparan, yıkan, söken" anlamlarına gelir ve kelimelere katılır Meselâ: (Kuh-ken: Dağ deviren, tünel açan) gibi KEN' (C: Kün'ân) Tilki eniği * Cem'etmek, toplamak * Yakın olmak * Mülâyemet * Alçaklık yapmak * Firar, kaçmak KENA' Parmakların sinirleri çekilip yumulmak KEN'AD (C: Kenâıd) Balık kılçığı KENAİN (Kinâne C) Ok kılıfları, okluklar, sadaklar KENAİS Keniseler, kiliseler KENAK f Karın ağrısı Buruntu KEN'AN Filistin Hz Yâkub'un (AS) memleketi KENANE (KİNÂNE) (C: Kenâyin) İçine ok ve yay konulan ve beylik adı verilen kap KENAR f Çevre, kıyı, Sâhil, deniz kıyısı * Köşe, uç * Son, nihâyet * Çember * Etrâfı çevrilen şey * Kucaklama Kucağa alma KENAR-I ÂSMÂN Ufuk KENARE f Kıyı, kenar * Kucak * Kasap çengeli Kayış asılan çengel KENAR-GİR f Fıçı çemberi KEN'AT Bir balık cinsi KENAZ Zahire vakti KENB İş yapmaktan ellerin iri iri olması KENBUR (Kenbure) f Yalan, hile KEND Kesmek, kat'etmek * Bir kimsenin nimetini ve iyiliğini bilmeyip inkâr etmek KENDE f Hendek, çukur * Biçilmiş, kesilmiş * Kokmuş, ağır kokulu KENDE-HÂYE f "Hayası kesilmiş: Hadım ağası KENDEŞ Bir nevi devâ KENDİDE f Kokmuş KENDU f Epey genişçe toprak KENDUC Yer altında giyecek eşya koymak için yapılan oda KENDURE f Peşkir * Deriden yapılmış büyük sofra KENDÜM f Buğday KENE Hayvanın etine yapışıp kanını emen küçük bir böcek KENEF (C: Eknâf) Yön, taraf * Sığınılacak yer Korunulacak mekân * Tuvâlet, helâ, ayakyolu KENEHBÜL Bir cins ağaç KENEHVER Büyük beyaz bulut KENET (Esâsı: Kinet) İki sert cismi birbirine bağlamak için çakılan iki ucu kıvrık madeni parça KENF Hıfzetmek * Örtmek, setretmek KENFİLE (KENFELİK) Kaba ve uzun sakal KENİF (C: Künüf) Hıfzedici, koruyan * Örtücü * Kalkan * Deve ağılı * Ayakyolu, tuvalet KENİN Örtülü, gizli, mahfuz KENİSA (Kenise) (C: Kenâis) Kilise KENİZ f Esir kadın Hayalık, câriye KENİZEK f Küçük cariye KENKER Enginar KENN Örtülüp gizlenme KENNAS Süpürgeci KENNE (C: Kınât-Kenâyin-Kenânin) Bir kimsenin gelini, oğlunun hanımı KENNÎ (C: Ekniyâ) Lâkabdaş kimse, isimleri aynı olan KENS Süpürge ile süpürme KENTA Bir ot cinsi KENTAL Fr Yüz kilogram ağırlığında bir tartı birimi KENUD Çok küfran-ı nimet eden kimse Çok levm ve küfreden cahud * Birşey yetiştirilemiyen verimsiz arazi * Kocasının hukukuna ve iyiliklerine küfran eden nankör kadın * Yemeğini misafirden sakınarak yalnızca yiyen cimri * Kölesini, uşağını çok döven kimse (ET) KENZ şiddet, zorluk, meşakkat KENZ Define, hazine Yer altında saklı kalmış kıymetli eşya, para veya altın gibi şeyler KENZ-İ MAHFÎ Gizli hazine KENZ SURESİ Fâtiha Suresi KEPADE-KEŞ f Okçuluğa yeni başlıyan KEPAN f Büyük terazi KEPAZE İtibarsız, âdi, mübtezel, kıymetsiz kimse Haysiyetsiz, ********, rezil Hürmet ve saygıya müstahak olmıyan * Tâlim için kullanılır yay KEPENEK f Çobanların giydiği kolsuz ve dikişsiz, keçeden dövülerek yapılan giyecek KER' (C: Küru') Suyu yerinden ağız ile içmek * Yağmur suyu * (Kız) erkek istemek KER f Sağır, işitmez * Kudret, kuvvet * Maksad ve meramKERA' : Baldırları ince olmak * Yağmur suyu KERA Uyku, nevm KER'A Çocuk seven kadın KERA Turna kuşunun erkeği * Hafif uyku KERABİS (Kirbâs C) Kumaşlar Bezler KERAD(E) f Yırtık ve eski elbise KERAHE (Kerâhiye) Meşakkat, zahmet, şiddet KERAHET İğrenme, iğrençlik, mekruh oluş İslâmiyetçe iyi sayılmayan şey * İstenmiyerek, zorla *Fık: Şer'an yapılmaması sevablı ve hayırlı olan bir şeyin terk edilmeyip yapılması (Bak: Mekruh) KERAHETEN Kerahet olarak, makbul olmayarak, istenmiyerek KERAHET VAKTİ Güneşin doğuş, batış ve zeval vakti KERAHİYYET Mekruh oluş Kerih ve çirkin olan işin hâli KERAİH (Kerihe C) Nefret edilecek ve iğrenç şeyler KERAKER f Kuzgun * Karga KERAMAT (Keramet C) Kerametler KERAME İzzet, şeref Küp ağzına koydukları tabak KERAMEND f Münasib, muvafık, lâyık, uygun, şayeste KERAMET Allah (CC) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli * Bağış, kerem * İkram, ağırlama KERAMET-İ ALEVİYE (RA) Hz Ali Efendimize âid keramet (Bak: Kaside-i Ercuze) KERAMET-İ İLMİYE İktisab suretiyle olmayıp, vehbi yani Cenab-ı Hakk'ın atiyyesi olarak geniş bir ilme mazhariyyetten hâsıl olan ilmi keramet *İlim tahsili ile çok büyük ilim sâhibi olan bir allâmeden çok daha yüksek vâsi' ve hârikulâde bir ilme mazhar bulunan, hem ilmî dehâsı ve fart-ı zekâsı tecrübelerle ve harika eserleri ile sâbit ve müsellem olarak bir ferd-i ferid-i zaman hâlinde zuhur ve iştihar eden ender evliyâullahtan vücuda gelen ve zuhur eden, nur-efşân, hikmetfeşan ilmi kerâmet, ilmî harika (Z Gündüzalp)(Velilerde zuhur eden kerametler de Peygamber'in (ASM) Hak olduğuna bir delildir Çünkü bu veliler ona tabi' olmakla böyle harika hâllere mazhar olurlar Ş) KERAMET-İ KEVNİYE Kudret-i Rabbaniyenin ihsanı ile letâfet kesbedip havada uçmak, uzun yolu kısa zamanda gitmek, bir mü'minin bir sıkıntısı hâlinde Cenab-ı Hakk'a dua edip ind-i İlâhîde makbul bir zâttan yardım istemekle, o zatın, izn-i İlâhi ile o muztar kimsenin imdadına yetişmesi, kale gibi muhkem bir yerde üzerinden kilitli muhkem bir hücresinde hapis olan bir zatın, orada ibadet ve taatla meşgul olduğu bir zamanda görüldüğü halde, aynı zat aynı zamanda çarşıda halk arasında veya câmide görülmesi ve bir zâta şiddetli ve kesretli zehirlemelerle su-i kasdlar yapıldığı halde, ona zehir tesir etmemesi ve ona düşmanları tarafından kurşun isâbet ettirilememesi ve tayy-ı mekân ve bast-ı zaman gibi hârika hallere mazhar olması gibi hadiselere o zatın "keramet-i kevniyesi" denilmektedir Bu gibi hârika haller Cenab-ı Hak indinde ve Resul-ü Ekrem (ASM) yanında makbul ve mahbub olan ender velilerde zuhur eder (Z Gündüzalp) |
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KERAN Sabah KERAN f Kenar, uç, âhir, son, nihayet KERAN TÂ KERAN Bir uçtan bir uca KERAR Arap kadınlarının takındıkları boncuk KERARİS (Kürrâse C) El yazması kitapların sekiz sahifeden ibâret olan formaları KERAS Hilyon ve marulca dedikleri ot KERASTE f Kereste KERB (C: Kurub-Küreb) Yeri sürüp aktarmak * Dar etmek * Yakın olmak * Gam, tasa, keder, endişe KERBE (KÜRBE) Gam, tasa, endişe KERBELA Irakta Seyyid-üş şühedâ Hz İmam-ı Hüseyin Efendimizin (RA) meşhed-i mübârekleri olan yer(Cibril var haber ver Sultân-ı EnbiyâyaDüşdü Hüseyin atından sahra-yı Kerbelâya) (Kâzım) KERBELE Ayaklarda olan gevşeklik Yürüdüğünde balçık içinde yürür gibi yürümek * Buğday ve arpa gibi hububatın kalburlanması KERD Sürmek * Def'etmek, kovmak * Boyun KERDEM Şişman ve kısa boylu olan adam KERDEME Kısa düşman KERDESE Bağ, kayd * Ayağı bağlı olan kimsenin yürüyüşü KEREB Kova bağladıkları ip * Suyu yatıp ağızla içmek * Hurma ağacının kökü KEREBBE Yaz günlerinde kumlu yerlerde biten bir ağaç adı KEREBE (C: Kirâb) Suyun aktığı yer KEREFS Kereviz otu KEREM Nefaset, izzet, şeref Al-i-cenâbâne ihsan, inâyet * Kıymetli şeyleri kemal-i rıza-i nefisle verme * Mecd ve şeref *Cenab-ı Hakk'a atfolunursa eltaf ve ihsan-ı İlâhî kasdedilmiş olur * İnsan hakkında vasıf sureti ile zikrolunursa; mehasin-i ahlâk ve ef'âl kasdolunur KEREM ETMEK Müsâade etmek, lutfetmek Razı olmak KEREMGÜSTER f Cömert, mükrim, kerem sâhibi KEREMKÂR f Kerem eden, ikram eden Cömert, eli açık olan, bağışlayan KEREMPE Yun Denize doğru uzanan kayalık çıkıntı * Dağın en yüksek yeri, tepesi * Geminin baş tarafı KEREMPE BURNU Batı Karadeniz kıyısında Cide Kazasının sınırları içinde kalan kara çıkıntısı KEREMPERVER f Kerem sâhibi Eli açık, cömert Mükrim KEREV f Örümcek, ankebut KEREVET Tahtadan yapılan ve üzerine yatak veya minder konularak yatmağa ve oturmağa yarayan yüksekçe yer KERF Hımarın, bevlini koklayıp başını yukarı kaldırması KERH İğrenme, hoşlanmayıp tiksinme * Zorlama * Bir şey sonradan nâ-hoş ve kerih olmak KERHEN İstemiyerek, tiksinerek, zoraki KERH Bağdat şehrinde bir mevziin adı KERÎ f Örümcek ağı * Sağırlık, duymazlık, işitmezlik KERÎ Kazmak KERİBE (C: Kerâyib) Katı, sert KERİH İğrenç, tiksindirici * Muharebe ve cenkte olan şiddet * Pis, çirkin, fena şey * Nefse kerahetlik vercek kabahat KERİH-ÜL MANZAR Görünüşü ve manzarası çirkin ve iğrenç KERİH-ÜN NEFES Nefesi ve ağzı pis kokan KERİHE (C: Kerâih) Nefret edilecek, iğrenç şey KERİHET Harpte şiddet * Zahmetli ve meşakkatli olan KERİM Her şeyin iyisi, faydalısı Kerem ile muttasıf olan, ihsan ve inayet sâhibi Şerefli ve izzetli Muhterem, cömert, müsamahakâr (Kur'an-ı Kerim tâbirindeki kerim; muazzez, mükerrem mânâsınadır Kur'an-ı Kerim'de bu kelime 27 defa geçer ve ancak iki defa Cenab-ı Hak hakkında kullanılmıştır) KERİMANE f Kerim olana mahsus hâlde Lutfederek Kerime hâs bir suretde KERİME Kız evlâd * Kendine ikram edilmiş kimse Şerefli * Güzide, seçkin, kıymetli şey * Vücudun kıymettar yerlerinden her biri KERİR Boğulmuş ses gibi bir ses KERİŞ (C: Küruş) İşkembe KERİYY Kiraya veren veya kiraya alan (ikisine de ıtlak olunur) KERİZ Yoğurtan yapılan keş KERKEÇ Eskiden muhasara olunan kaleleri tazyik etmek ve top ve tüfekle dövmek için dışarısına yapılan kule ve tabyalar KERKER Karındaş sığır KERKERE Tavuğa çağırmak * Rüzgârın bulutu toplayıp dağıtması KERKES f Akbaba (kuş) KERKESE Tereddüt etmek, karar verememek KERKÜZ f Delil, işâret, alâmet KERM (C: Kürum) Bağ kütüğü Asma, üzüm çubuğu KERMARİK Ilgın ağacının koruğu KERME Etli ve yuvarlak olan uyluk başı KERNAF (C: Kerânif) Hurma ağacının budaklarının aslı (Kesildikten sonra ağacında bâki kalır) KERNAFE (C: Kürnüf) Dibinden kesilmiş olan hurma ağacının budakları KERNEBE Zengin kadınKERR : Çekilerek yeniden hücum etmek * Birşeyden vazgeçtikten sonra tekrar ona, o işe yönelmek * Devlet * Gemi halatı * Hurma ağacına çıkmakta kullanılan urgan KERRAM Bağcı KERRAR Harpte, çekilip tekrar saldırmak Döne döne saldırmak KERRAT Kerreler Defalar Çarpım cetveli KERRAZ Çobanın torbasını veya dağarcığını taşıyan kuvvetli boynuzsuz koç KERRE Bir defa Bir adet Bir KERREMALLAHU-VECHEHU Allah vechini mükerrem kılsın, meâlinde dua olup Hz Ali (RA) hiç putlara secde ve ibadet etmediği ve çocukluktan beri Allah'a secde ettiğinden, onun ismi anıldığında hürmeten söylenir (Bak: Aliyy-ül Murtaza) KERRETAN Sabah ve akşam KERRUBÎ Meleklerin büyüğü KERRUBİYYUN (Mukarrebûn) Sadece ibadetle meşgul olan melekler Allah'a en yakın olan melekler Büyük melekler Kerubiyyun yalnız hamele-i arştır diyenler olduğu gibi, Kerrubiyyun diyenler de olmuştur Aslı Kerubiyun'dur KERRUS Büyük başlı KERR U FERR Muharebede geri çekilerek tekrar hücum etmek KERS Kadının hayız görmesi * Cebretmek, zorlamak KERŞ Karın * İşkembe * Topluluk, cemaat * Kişinin çoluk çocuğu veya küçük evlâdı KERŞA Karnı büyük kadın * Parmakları kısa düz taban KERŞEB Yaşlı, ihtiyar * Hali kötü olan kimse * Kalın ve uzun nesne * Arslan * Çok yiyen, obur KERUB Allah'a en yakın olan melekler KERUBİYYUN (Bak: Kerrubiyyun) KERV Top oynamak * Kapı içini taş ile örmek KERVAN f Birbirini takib ederek giden insan veya hayvan sürüsü Kafile ve hey'etle giden yolcular takımı KERVAN (C: Kirvân-Kerâvin) Balıkçıl kuşu KERVANSARAY Büyük yollarda kervanların konaklamalarına mahsus büyük hanlar (Selçuklular ve Osmanlılar devrinde hayır eseri olarak yaptırılmışlardı) KERY Kazmak KERYAN Uyuyan kişi, nâim KERYE Tam olmak, tamam olmak KES f İnsan Kişi KES-İ BÎKESAN Kimsesizlerin yardımcısı KE'S Çanak * Kadeh Dolu kadeh KES' Uzun olmak * Çok olmak KES' El veya ayak ile bir nesnenin arkasına vurmak * İttibâ etmek, tâbi olmak * Yemen'de bir kabile adı KESAD Alış veriş durgunluğu Kıtlık Eksiklik Verimsizlik KESAFET Bulanıklık Kir Açık veya berrak olmamak * Kalınlık, yoğunluk, kesiflik, koyuluk Şeffaf olmamak KESAFET-İ NÜFUS Nüfus çokluğu, nüfus yoğunluğu, nüfus kalabalığı KESALET Tembellik Üşenmek Uyuşukluk Rehâvet KES'AM Pars (canavar) KESAN f Adamlar İnsanlar Kişiler KESANE f İnsan gibi İnsana yakışır şekil ve surette KESB Kazanç Çalışmak Sa'y ve amel ile kazanmak Elde etmek Edinmek Kazanç yolu * Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi KESB-İ KUDRET Kudret ve kuvvet kazanma KESB-İ MUÂREFE Bir mevzuda çalışarak ihtisas sahibi olmak Birbinini tanımak ve alışmak KESB-İ SERVET Para kazanma KESB-İ ŞER şerli bir işi işlemek veya o işe âlet olmak yahut da tarafdar olmak KESB-İ VUKUF Haberi olma Vukuf sahibi olma Bilgi edinme KESBÎ Çalışmakla kazanılan Sonradan elde edilen Doğuştan olmayan Vehbî olmayan KESD Davarı üç parmakla sağmak * Bir şeyi dişiyle kesmek KESE Kısa yol, kestirme yol * Mc: Mali iktidar, servet (Para kesesi manasında olan kelime için Bak: Kise) KES'E Bitmek * Yüksek olmak KESEB Yakınlık, kurbiyet KESEL Tembellik Uyuşukluk * Yorgunluk * Ağırlık KESELAN Tembellik Yorgunluk Uyuşukluk KE'SEN DİHAK (Kulpsuz) dolu kadehler KESER Hurma çiçeği KESES Alt dişleri çenesiyle çıkmak * Dişleri kısa olmak KESF (Güneş veya Ay) ışığını kesme * Görünmez olma * Kesmek * Yaramaz olmak KESH Aksaklık KESÎ f Bir kimse KESİB Kum tepesi KESİD Sürümsüz, geçmez, aranmaz Bayağı, aşağı KESİF Koyu Çok sık ve sert Şeffaf olmayan KESİL (KESLÂN) (C: Küsâlâ) Tenbel kimse KESİR Çok Bol Kesret üzere olan * Türlü Çeşitli KESİR-ÜL AHBÂB Tanıdıkları, bildikleri çok olan |
|