Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
harfiile, harfiosmanlıca, ilgili, kelimeler, osmanlıca, sözlük

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler
Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler

Osmanlıca Sözlük (K Harfi) K Osmanlı alfabesinin yirmidördüncü harfi olan kaf ile, yirmibeşinci harfi olan kef harfini karşılar
KA' (C: Akva') Düz yer
KAA Ev avlusu
KAA' Acı su
KAAKI' Birbiri ardınca meydana gelen gök gürlemesi
KAAN Hükümdar, hâkan
KAARET Derinlik
KAARET-İ DERYÂ Denizin derinliği
KAAS Boynu göğüse girmek
KAAT Gadap, hiddet, öfke * Darlık * Yaşlı koyun * Davar memesi * Bağırma ve çığlık şiddeti
KA'B Topuk kemiği, ayak bileği, aşık kemiği * Mc: Şan, şeref, mecd, büyüklük * Geo: Sekiz yüzlü, sekiz köşeli (mükâb) cisim
KA'B (Ölm: Hi: 32) Yahudi âlimlerinden olup İsrailiyatı İslâmiyet'e en çok aktaranlardan biridir Hz Ebubekir devrinde Müslüman olmuştur Sa'lebi ve Kisai gibi İslâm tarihçileri ondan çok rivayetlerde bulunmuşlardır
KAB Çok eski devir silâhlarından olan yayın kabzası (tutacak yeri) ile köşesi arasındaki mesafe, her "yay" da "iki kab" olan miktar
KAB-I KAVSEYN İmkân ve vücub ortasında bir makam * İki yay uzaklığı mesafesi( İşte mevcudatın en eşrefi olan zihayat; ve zihayat içinde en eşref olan zişuur; ve zişuur içinde en eşref olan hakiki insan; ve hakiki insan içinde geçmiş vezaifi en azamî bir derecede, en ekmel bir surette ifa eden zât, elbette o mi'rac-ı azîm ile Kab-ı Kavseyn'e çıkacak, Saadet-i Ebediye kapısını çalacak, hazine-i Rahmetini açacak, imanın hakaik-ı gaybiyesini görecek, yine o olacaktır S)
KA'B (C: Kıâb) Ağaç çanak
KAB' Seyahat edip gezmek * Nefesi tutulmak * Atın burnu içinden çıkan hırıltı
KA'B Yemek yemek Su içmek
KABA' (C: Akbiye) Üste giyilen elbise Kaftan, cübbe
KABA-YI ÂHENİN Demirden yapılmış elbise Zırh
KABAÇE f Entari Hafif giyecek
KABADAYI Mc: Cesur, kahraman, cengâver Eskiden kabadayılar ağırbaşlı, fenalıktan kaçınır, iyiliği sever insanlar oldukları için muhitlerinde hürmet görürlerdi (OTDS) * Kimseden korkmaz görünerek şuna buna meydan okuyan kimse, yiğit taslağı
KABAHÂT (Kabahat C) Kusurlar, kabahatler Suçlar, çirkin hareketler
KABAHAT Kusur, çirkin iş, tekdir edilmeğe müstehak hareket
KABAİH (Kabayih) (Kabiha C) Kabahatlar Çirkin işler, kabih haller
KABAİL (Kabile C) Kabileler Bir soydan türemiş cemaatler, silsileler
KABAİL-İ ARAB Arap kabileleri
KABAKULAK Tıb: Daha ziyade tükrük bezlerini şişiren bulaşıcı ve ateşli bir hastalık
KABALE Kadı'nın (hâkimin) verdiği hüccet * Toptan, götürü ile yapılan satış * Yahudilerin kendi cemaatlarına verdikleri vergi
KABAS Ciğer hastalığı * Yüksek ve kalın * Hafiflik * Neşat, sevinç
KABA'SER (C: Kabâis) Büyük, kuvvetli, sağlam Zayıf deve yavrusu * Deniz canavarlarından bir canavar
KABATÎ (Kıbtî C) Çingeneler
KABAZA Hız Sür'at
KABB İnce belli olmak * Gönlün eğlendiği gönül eğlencesi * Makara ortasındaki ağaç
KABBA İnce belli, zayıf kadın (Müz : Akbeb)
KABBAN Büyük terazi, baskül
KÂBBE Hüzünden ve gamdan dolayı, hali kötü ve kalbi kırık olmak
KABBE Yağmur damlası * Gök gürlemesi
KABCE (C: Kubec-Kibâc) Keklik kuşu
KABE Usanmak, bıkmak * Kırılmak
KABE Yumurta
KÂ'BE (Kâbe) Dünyanın en kudsi ma'bedi Beytullah, Beyt-ül Ma'mur, Beyt-ül Atik Bütün mü'minlerin ibâdet esnâsında yöneldikleri merkez Dört köşe olduğu için Kâbe denir Bu mukaddes makamın etrafına Mescid-ül Haram ismi verilir İçinde bir kısım olarak Makam-ı İbrahim mevcuddur Burası İbrahim Aleyhisselâm'ın Kâbe'yi bina ederken, yahut insanları hacca davet ederken, üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir Tavaf namazı burada kılınır Kâbe'nin ilk inşası Hz Âdem (AS) tarafından olduğuna dair rivayetler vardır Bedahetle malûm olan ise; Sahih-i Buharî Tercümesine ve çok kıymetli delillere binaen İbrahim ve İsmail Aleyhisselâmlar inşa etmişlerdir Bu husus âyet-i kerime ile de sâbittir(Beyt-ül Muazzam'ın âmir-i inşası: Allah-ü Zülcelil; mübelliği ve mühendisi: Cibril; ilk bânisi: İbrahim Halil, muavini de İsmail olduğu en sahih rivayet olarak kabul edilmek icabeder diye Sahih-i Buharî Tercümesinde Hâfız İbn-u Kesir'den nakledilmiştir) Kâbe kıblegâhtır Üzerine farz olan müslümanların, hacc zamanında gidip ziyaret etmeleri icabeden en mühim ve en büyük mabedimiz
KÂ'BE-İ KEMALÂT Kemâlât kâbesi Yâni herkesin teveccüh etmesi gereken en yüksek kemalât merkezi
KÂ'BET-ÜL ÂMÂL İsteklerin ve emellerin yönelmiş olduğu yer
KÂ'BET-ÜL ULYÂ şerefi ve kudsiyyeti pek yüksek Kâbe
KABELE (C: Kıbel) Göz boncuğu
KA'BERÎ Ailesine, arkadaşına, yoldaşına, kabilesine ve halkına katılık eden, kötü ahlâklı kişi
KABES Ateş parçası * Ateş şulesi * Öğretmek * Öğrenmek
KABET Kederli ve ıztırablı olma
KÂ'BETEYN İki Kâbe Mekke-i Mükerreme'deki Kâbe-i Muazzama ile, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ
KABINA SIĞMAMAK t Sabırsızlık, acelecilik * Şişmanlamak
KABIZ Kabzeden, tutan
KABIZ-I ERVAH Ruhları kabzeden Hz Azrail
KABIZ-I MÂL Tahsildar
KABİA Kılıç kabzasının başında olan gümüş veya demir
KABİH (Kabiha) Çirkin, fena, kötü, yakışıksız, ayıp
KABİH-ÜL VECH Çirkin yüzlü Suratı, siması güzel olmayan
KABİHA (C: Kabâih) Çirkin davranış, ayıp iş Fena muamele
KÂBİ' Dolu kap
KABİL Kabul eden Olabilir, istidatlı, mümkün olan, önde ve ileride olan
KABİL-İ EMÂNET İnsan
KABİL-İ GAYR-İ TELAKKUH Gebeliği mümkün olmayan
KABİL-İ HİTAB Sözden anlar Kendisi ile konuşulabilir olan kimse
KABİL-İ İNKİSAR Kolaylıkla kırılabilir şeyler, kırılması kolay olan nesneler
KABİL-İ KIYAS Düşünülebilen, ölçülebilen, kabul edilebilir olan
KABİL-İ NESH Kaldırılması, iptal edilmesi mümkün olan
KABİL-İ TEMYİZ Huk: Temyiz mahkemesinde görülebilecek olan dâvalar
KABİL Gibi, türlü, biraz evvel, az önce Aşikâr İleri gelen Kabul eden * Sınıf, nevi, soy * Kefil * Birbirine muhalif kavimden üç beş kişi
KABİLE Birlikte yaşayan, konup göçen, bir sülâleden türemiş insanlar Bir reisin idaresi altında bulunan ve ekserisi aynı soydan gelen insanlar
KABİLE Kadın ebe * Kabul edici * Ses alıcı
KABİLİYET Dıştan gelen te'sirleri alabilme gücü * İstidat, anlayış, kabul edebilirlilik Kabul edici yüksek bir kuvvete mâlik olmak, olabilirlilik
KABİN f Güveğinin geline verdiği ağırlık, eşya, para
KABİNE Fr Vekiller hey'eti Bakanlar kurulu * Küçük oda * Doktorun muâyene yeri
KABİR Büyük, ulu
KABİR (Bak: Kabr)
KABİS Hızlı giden at Süratli at
KABİS Yusuf Aleyhisselâm'ın rüyasında gördüğü yıldızlardan birisi
KABİSA Parmak ucuyla yenen şey
KABİSE Üveyik kuşu
KÂBİSE Ucu üstüne eğri ve kıvrık olan burun
KABKAB Karın, batn
KABKABA Haykırma, kükreme (Deve ve arslan hakkında kullanılan bir tâbirdir)
KABKABA-İ İBİL Devenin bağırması
KABKABA-İ ŞİR Arslanın kükremesi
KABL Önce Evvel İleride Evvelki
KABL-EL BÜLUĞ Büluğdan evvel
KABL-EL MİLÂD İsa'dan (AS) önce, milâddan evvel
KABL-ET TAAM Yemekten önce
KABL-ET TELAKİ Buluşmazdan önce
KABL-EL VUKU' Vuku'dan evvel Olmadan evvel
KABL-EL VÜCUD Gelmeden önce
KABL-EZ ZEVAL Öğleden önce
KABL-EZ ZUHR Öğleden evvel
KABL-EZ ZUHUR Zuhurundan ve meydana çıkmadan evvel
KABLÎ İlke ve önceliğe âit Hiçbir tecrübeye dayanmadan Yalnız akıl ile
KABLO Fr : Telgraf, telefon hatlarında veya elektrik akımı iletmede kullanılan izole edilmiş tellerin bütünü
KABOTAJ Fr Bir ülkenin kendi limanları arasında gemi işletme işi
KABR (Kabir) Mezar Merkad Ölünün toprağa gömüldüğü yer (Bak: Âlem-i berzah)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KABR-İ HÂMUŞ Sessiz mezar
KABRİSTAN f Mezarlık
KABS Parmak ucuyla yemek
KABS Her şeyin esası, aslı * Tâlim etmek
KABSA Başı büyük ve sivri olan kadın
KABT El ile bir şey toplamak
KABTARÎ Yünden dokunan bir elbise
KÂBUK f Yuva Kuş yuvası
KABUK Bir şeyin dışındaki sert örtü, kışır * Bazı hayvanların katı mahfazaları
KÂBUL Avcıların kemendi
KABUL Bir malı satın almak için kabul ettiğini bildiren sözdür (Bak: İcab)
KABUL-İ ADEM Kalben ademi kabul etmektir Hakkı inkâr etmek, hatalı bir hüküm ve itikattır Hak mesleği kabul etmeyip indi ve şahsi görüşünü ileri sürerek başka bir yolda gitmektir, bir iltizamdır İmânın zıddına şahsi görüşüne tâbi olmak, bâtılı kabul etmektir
KABULGÂH f Kabul yeri
KABURGA Göğüs kemiklerinin beheri Göğüs kemiklerinin bel kemiğine bağlanmak suretiyle meydana getirdikleri şeklin bütünü * Gemi, sandal, kayık gibi deniz nakil vasıtalarının hayvan kaburgasına benzeyen ve omurga üzerine kaldırılan eğri ağaçları
KABUS Uykuda ağırlık basması Korkulu ve insanda hareket bırakmayan rüya Karabasan
KABZ Tutmak Ele almak Kavramak Almak * Tahsil etmek Teslim almak * Amelde zorluk çekmek * Kuşun süratle uçması * Mülk
KABZ-I RUH Ruhun alınması Ölmek
KABZA Kılınç gibi şeylerin tutacak yeri Sap * El, pençe * Bir tutam, bir avuç şey
KABZA-İ TÎG Kılıncın kabzası, sapı
KABZIMAL Meyve ve sebze yetiştiricileriyle, satıcı arasındaki aracı
KABZ U BAST Ruhen sıkıntı Daralma ve genişleme Sıkıntı ve ferahlık * Birini diğeri üzerine tercih etme * Münkabız bir adama ferahlık ve sürurluluk vermek, sevindirmek * Beyan ve ifâde etmek * Uzun uzun ve etraflıca anlatmak
KÂC f Küçük bir çeşit çam
KAD Gr : İsmiyye veya harfiyye olan bir kelimedir İsmiyye olduğunda iki vecihle kullanılır yerine muzari olur Yetişir, kifayet eder mânasınadır Yahut kelimesine müradif isim olur Harfiyye olduğunda dâhil olduğu fiil, tahkik, ümid, rica, intizar, yakınlık, azlık veya çokluk ifade edebilir
KÂD Mahzun olma, hüzünlü ve kederli olma
KÂD f Hırs, tamahkârlık
KA'D Çuval
KAD' Men etmek, engel olmak
KADAH Çömlek içinde pişen yemeğin kokusu
KADAH Küçük toprak çanak
KADANA Forsaların ayağına vurulan zincir
KADASTRO Fr Bir ülkedeki arazi ve mülklerin alanını, sınırlarını ve yerini belirtip plânlama işi
KADD Boy, bos
KADD-İ BÂLÂ f Yüksek, uzun boy
KADD-İ BÜLEND f Uzun, yüksek boy
KADD-İ MEVZUN Mevzun boy, biçimli boy
KADD-İ MÜSTESNA Müstesna boy Güzellikte emsalsiz ve benzeri olmayan endam
KADD Ü KAMET Boy bos
KADDA' şiddetli
KADDAH Kadeh yapan Kadeh yapıcı * Zemmeden Gıybet eden Hicveden, yeren
KADDAHE Çakmak taşı
KADDESALLAH Allah mübarek ve mukaddes eylesin
KADDESE Takdis etti, takdis eder, takdis etsin, mutlu olsun (gibi mânada en mübarek bir şeyin kudsiliğini, kusur ve noksanlıktan uzaklığını, müberra olduğunu bildirir fiil)
KA'DE Bir defa oturuş Oturma * Ist: Namazdaki bir defa oturuş Teşehhüd için, Ettahiyyâtü duâsını okumak maksadı ile olan oturuş Birinci oturuşa Ka'de-i ulâ, ikinciye de Ka'de-i âhire denir
KADE Gr: Yardımcı fiillerdendir Cümlede ifade edilen hükmün yaklaştığını bildirmek için söylenir Mübtedâ ile haberin başına gelerek, birincisini isim adı ile merfu' kılar, haberini de mansub eder Bu gibi fiillerin haberi muzâri olur
KA'DEL Yağhane sepeti
KADEM Ayak Adım Metrenin üçte biri kadar olan uzunluk Oniki parmak uzunluğu, yarım arşın * Uğur
KADEM-BUS f Ayak öpen
KADEME Derece, sıra * Merdiven basamağı
KADEME-İ ULÂDA İlk basamakta Başlangıçta
KADEME KADEME Basamak basamak, derece derece
KADEMÎ Ayakla alâkalı Ayağa mensub
KADEMİYYE Ayak bastı parası * Eskiden hükûmete ait bir davetiye veya emri tebliğ etmek için gönderilen memura, masrafları karşılığı olarak verilen ücret
KADEMKEŞ f Ayağını çeken Yanaşmayan, gitmeyen
KADEMNİH f Ayak basıcı
KADEMNİHADE f Gelmiş, ayak basmış olan
KADEMRAN f Adım atan, ilerliyen
KADEMRENCE f Lütfen kabul, tenezzül
KADER Cenâb-ı Hakk'ın kâinatta olmuş ve olacak her şeyin evsafını ve havassını ve sâir geleceğini ve geçmişini ezelden bilip, levh-i mahfuzunda takdiri ve yazması Takdir-i İlâhî * Ezelî kısmet * Tali' Baht Şans(Kader ve cüz-i ihtiyarî, İslâmiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, halî ve vicdanî bir imanın cüz'lerindendir Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir Yâni, mü'min her şeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenab-ı Hakk'a vere vere, tâ nihayette teklif ve mes'uliyetten kurtulmamak için "cüz-i ihtiyarî" önüne çıkıyor Ona: "Mes'ul ve mükellefsin" der Sonra ondan sudur eden iyilikler ve kemâlât ile mağrur olmamak için "kader" karşısına geliyor Der: "Haddini bil, yapan sen değilsin" S)( Eğer kader ve cüz-i ihtiyarîden bahseden adam, ehl-i huzur ve kemal-i iman sahibi ise; kâinatı ve nefsini Cenab-ı Hakk'a verir, Onun tasarrufunda bilir O vakit hakkı var, kaderden ve cüz-i ihtiyarîden bahsetsin Çünkü, madem nefsini ve her şeyi Cenab-ı Hak'tan bilir, o vakit cüz-i ihtiyarîye istinad ederek mes'uliyeti deruhde eder, seyyiata merciiyyeti kabul edip, Rabbini takdis eder, daire-i ubudiyyette kalıp teklif-i İlâhiyyeyi zimmetine alır S)(İrade-i cüz'iye-i insaniye ve cüz'-i ihtiyariyesi; çendan zaiftir, bir emr-i itibarîdir, fakat, Cenab-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zaif, cüz'î iradeyi, irade-i külliyesinin taallukuna bir şart-ı âdi yapmıştır Yâni, mânen der: "Ey abdim; ihtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm Öyle ise mes'uliyet sana aittir!" Teşbihte hatâ olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan O'nu muhayyer bırakıp "Nereyi istersen seni oraya götüreceğim" desen O Çocuk, yüksek bir dağı istedi, götürdün Çocuk üşüdü yahut düştü Elbette "Sen istedin" diyerek itab edip üstünde bir tokat vuracaksın İşte Cenab-ı Hak, Ahkem-ül-Hâkimîn, nihayet zaafta olan abdin iradesini, bir şart-ı âdi yapıp irade-i külliyesi ona nazar eder S)
KADER-İ İLÂHÎ Allah'ın takdiri
KADERÎ Kader ile alâkalı Kader, tali' nev'inden olan
KADERİYE "Kul, kendi yaptıklarının halıkıdır" deyip ifrat ederek Hak mezhebinden ayrılan bir dalâlet fırkası (Bak: mu'tezile)
KADH Zemmetme, çekiştirme Bir kimsenin ayıb ve kusurlarını söyleyerek gıybet etme * Men'etmek, engel olmak * Çakmak taşını çakmak * Bir kimsenin işine halel vermek
KADIM(A) Kemirici hayvan
KADIRGA Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan harp gemilerinden biri Kürek ve yelkenle kullanılırdı Kadırgalar 25 oturaklı idi ve her küreği dörder adam tarafından çekilirdi (OTDS)
KADIZ Hep olduğu yerde kalan büyük fıçı
KADÎ Hâkim Peygamber (ASM) nâmına suçluyu ve suçsuzu ayırıp şeriatla hükmeden hâkim * Kaza eden
KADÎ-ÜL HÂCÂT Bütün ihtiyaçları yerine getiren Hâkim Allah (CC)
KADİ-L KUDAT Kadıların kadısı En büyük kadı Kazasker veya şeyhül islâm makamında bulunan kimse
KADÎB (C: Kıdbân) İnce ve düz fidan, dal veya çubuk * Erkeklik âleti
KADÎD Kurutulmuş et * Pek zayıf, kuru ve çelimsiz insan * Etleri dökülmüş olup yalnız kemikten ibaret olan gövde İskelet
KADİH(A) (Kadh dan) Bir kimse hakkında kötü söz söyleyen Zemmedici, çekiştirici, kötüleyici
KADÎH Tencere dibinde arta kalan
KADÎ İYAZ Lâkabı: Ebu-l Fadl bin Musa el Yahsabî'dir Muhaddislerin meşhurlarından ve edebiyatçılardan olup, 476 hicrî tarihinde Site kasabasında doğmuş, sonra Endülüse geçerek Kurtuba'da ve diğer ilim merkezlerinde ilim tahsili yapmıştır Daha sonra Site kasabasında uzun bir zaman durmuş, bir ara Garnata şehrinde kadılık yapıp, son ömrünü geçirdiği Merakiş şehrine gidip hicri 544 tarihinde vefat etmiştir Te'lifatı pek çoktur Kitab-ül İkmâl, Envâr-ül Meşârik, Ettenbihat kitapları hadis ilminde meşhurdur
KADİM (A, uzun okunur) Ayak basan Ulaşan Varan * Azanın mukaddemesi olan insanın başı
KADÎM Eski zaman * Başlangıcı olmayan Uzun zamandan beri var olan * Evveli bilinmeyen hâl ve keyfiyet
KADİME Ordunun ileri karakolu * Kuşun kanadının ön tarafındaki uzun tüyleri

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KADÎMEN Eskiden beri Kadim olarak
KADÎMÎ Eskiden beri var olan Eski
KADÎ NAİBİ Kadıların (hâkimlerin), gitmedikleri yerlere gönderdikleri vekiller
KADİR Bir işi yapmaya gücü yeten Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten (Allah CC)
KADÎR Mukaddir Muktedir Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan Nihayetsiz kudret sahibi (Allah CC)(İnsan kâinatın ekser envâına muhtaç ve alâkadardır İhtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış; arzuları ebede kadar uzanmış Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister Bir bahçeyi arzu ettiği gibi ebedî Cenneti de arzu eder Bir dostunu görmeğe müştak olduğu gibi, Cemil-i Zülcelâli de görmeğe müştaktır Başka bir menzilde duran bir sevdiğini ziyâret etmek için o menzilin kapısını açmağa muhtaç olduğu gibi, berzaha göçmüş yüzde doksandokuz ahbabını ziyâret etmek ve firak-ı ebediden kurtulmak için koca dünyanın kapısını kapayacak ve bir mahşer-i acâib olan âhiret kapısını açacak, dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak ve koyacak bir Kadir-i Mutlakın dergâhına ilticaya muhtaçtır İşte şu vaziyette bir insana Hakiki Ma'bud olacak; yalnız her şeyin dizgini elinde, her şeyin hazinesi yanında, her şeyin yanında nâzır, her mekânda hâzır, mekândan münezzeh, acizden müberra, kusurdan mukaddes, nakıstan muallâ bir Kadir-i Zülcelâl, bir Rahim-i Zülcemâl, bir Hakim-i Zülkemâl olabilir S)
KADİR ALAYI Tar: Kadir gecesi padişahların saraydan çıkıp, civardaki camilerden birinde namaz kılmaları münâsebetiyle yapılan merâsim
KADİR-AŞİNA Değer ve kadir bilen
KADİRDAN f Kadirbilir Değerbilir
KADİR-DANLIK Kadirbilirlik Herkesin mertebesini bilip ona göre muamele yapan Kadir ve kıymet bilen
KADİR-ENDAZ f İyi ok atan ve attığı her oku hedefe isâbet ettiren kimse
KADİR GECESİ (Bak: Leyle-i Kadir)
KADİRÎ Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin yolunda olan, onun tarikatına mensub olan (Bak: Geylanî)
KADİR-ŞİNAS f Kıymet ve değerden anlayan Değerli kimseleri tanıyabilen
KADİYE Azlık Az cemaat
KÂDİYE Soğuk * Afet, belâ
KADKEŞİDE f Boy atmış, uzamış Boyu uzamış
KADR İtibar Değer, kıymet Haysiyet Derece miktarı Miktar Meblağ Takat Takdir, rızkı taksim eylemek Gına
KADR SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 97 sure olup İnna Enzelna diye de söylenir
KADRO ing Bir işin yürütülebilmesi için icab eden bir cinsten şeylerin, bilhassa insanların tamamı veya bütünü
KADR-ŞİNAS (Bak: Kadir-şinas)
KADUM (C: Kudm) Keser * Şam yakınında bir köyün adı
KADV Yemeğin kokusu iyi olmak
KADY Yemeğin kokusu güzel olmak
KAF Ufuk * karfinin ismi * Bir dağ adı
KAF SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 50 suresidir Bâsikat ismi de verilir Mekkîdir
KA'F (C: Kıâf) Ayağı sert olarak basmak * Ayak ile toprağı yerinden koparıp küremek * Kap içindeki suyun tamamını içmek * Koparmak
KAF'A Yumuşak kuru ot * Parmakları soğuktan dökülmüş ayak
KAF'A Yağcılar tokmağı * Hurma kabuğundan yapılan, zenbile benzer kulpsuz bir nesne
KAFA (C: Akfâ) Baş Kafa * Ense, arka * Akıl, zekâ, anlayış
KAFADAR f Arkası sıra giden, peşinden ayrılmayan * Kafaları birbirine uyan, kafaca birbirine denk olan arkadaş
KAFAR Katıksız ekmek
KAFAVE Sütten yapılan azık
KAFAVÎ Kafa ile alâkalı
KAFD Bileğin eğri olması
KAFDER Çirkin yüzlü, katı başlı kimse
KAFEDAN Attarların eczâ koydukları kese veya torba
KAFENDER Çirkin yüzlü, katı başlı kimse
KAFER Zayıf ve etsiz olmak
KAFES Tel, ince demir veya ağaç çubuklarından yapılan ve içine kuş ve saire konulan şey * Dışardan içerisi görünmesin diye, ince tahta çubuklarından yapılıp harem pencerelerine takılan siper, * Ahşap bir binanın kaplama ve sıvası olmaksızın direklerden ibaret taslağı
KAFF Parmak arasına birşey gizlemek * Ot kurutmak
KAFFAF Parmakları arasında birşey gizleyip çalan kimse
KAFFAL Çilingir Anahtarcı
KAFFAN Büyük terazi
KÂFFE Hep Bütün Cümle
KÂFFE-İ EF'AL Bütün işler
KÂFFE-İ EFRÂD Bütün fertler
KÂFFETEN Bütünü Hepsi birden
KAFH (KIFÂH) Başa vurmak * İçi boş olan şeyi vurmak
KÂFİ Kifayet eden Vâfi, başka şeye ihtiyaç bırakmayan Yeten, yetişen, elveren
KAFÎ Birine uyup peşinden giden
KAFÎL Kuru ağaç * Parça parça olmuş ot * Kamçı Bir otun adı
KÂFİL Birinin yerine ödemeyi kabul eden Kefil olan
KAFİLE (A, uzun okunur) Birlikte sefere çıkanların cemaatı Kervan
KAFİLE-SÂLÂR f Kafile reisi Kafile başı
KAFÎNE Kafasından kesilen koyun
KÂFİR Hakkı görmeyen ve örten İyilik bilmeyen Allah'ı inkâr eden Dinsiz İmanın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan Mülhid(Arkadaş! İman, bütün eşya arasında hakiki bir uhuvveti, irtibatı, ittisali ve ittihad rabıtalarını te'sis ederKüfür ise, bürudet gibi bütün eşyayı birbirinden ayrı gösterir ve birbirine ecnebi nazarıyla baktırır Bunun içindir ki, mü'minin ruhunda adavet, kin, vahşet yoktur En büyük bir düşmaniyle bir nevi kardeşliği vardır Kâfirin ruhunda hırs, adavet olduğu gibi nefsini iltizam ve nefsine itimadı vardır Bu sırra binaendir ki, dünya hayatında bazan galebe kâfirlerde olur Ve keza kâfir, dünyada hasenatının mükâfatını (filcümle) görür Mü'min ise, seyyiatının cezasını görürBunun için dünya kâfire Cennet (yani âhirete nisbeten), mü'mine Cehennemdir (Yani saadet-i ebediyesine nisbeten) Yoksa dünyada dahi mü'min yüz derece ziyade mes'uttur, denilmiştirVe keza iman, insanı ebediyyete, Cennet'e lâyık bir cevhere kalbeder Küfür ise ruhu, kalbi söndürür Zulmetler içinde bırakır Çünkü, iman, kabuğunun içerisindeki "lübb"ü gösterir Küfür ise, lübb ile kabuğu tefrik etmez Kabuğu aynen "lübb" bilir ve insanı cevherlik derecesinden kömür derecesine indirir MN)
KÂFİR-İ Nİ'MET Nankör Nimeti inkâr eden
KÂFİRANE f Kâfire yakışır şekilde, kâfir gibi
KÂFİRÛN Kâfirler
KÂFİRÛN SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 109 sure olup El-Kâfirûn da denilir
KAFÎR Hayvan tersi
KAFİYE Tâbi olan şey * Herşeyin son tarafı *Edb: Manzum yazılan satırların ses bakımından sonlarının aynı olması (Yaman, duman, saman gibi)
KAFİYEPERDÂZ f Kafiye uyduran Şair, nâzım
KAFİYEPERESTLİK Kafiye için safiyeyi feda edecek derecede kafiyeye ehemmiyet vermek Birinci derecede kafiyeyi düşünüp, mânayı arka plana atmak
KAFİYESENC f Kafiye dizen Nâzım, şair
KAFİZ (C: Kufzân-Akfize) Ölçek
KAFKAF şahtere otu
KAFKAF şarap, hamr
KAFKAFE Titremek, titretmek
KAFN Kafa
KÂF-NUN TEZGÂHI (Risale-i Nur Külliyatında geçen bir tabirdir) Allah'ın Kün emriyle her işin olması (Kün ) "Ol" emri olan bu kelime "Kâf" ve "Nun" harfleri ile yazıldığından böyle denilmiştir
KAFR Arz Çöl Beyâban
KAFS Zorla birşey almak * Gadap, hiddet * Mevt, ölüm
KAFS Sıçramak * Hafiflik * Sevinç, neşat * Hayvanın ayaklarını bağlamak
KAFSAL Arslan
KAFŞ Yemekten lezzet alma, fazla yemek yemek * Pabuç * Cem'etmek, toplamak
KAFŞELİL Kepçe
KAFTA Cima etmek
KAFTAN Ekseriya mükâfat ve taltif olarak giydirilen süslü üstlük elbise Hil'at, esvab
KÂFUR Beyaz ve yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanan bir madde Sert, güzel kokulu, katı ve yağlı bir madde * Cennette bir kaynak ismi
KAFUR (KUFUR) Hurma çiçeğinin kılıfı
KAFV Bir kimsenin ardına düşüp ittibâ etmek, ona tâbi olup uymaKAFY : Uymak * Kafasına vurmak
KAFZ (KAFAZÂN) Sıçramak
KAFZEA (C: Kafâzi) Başın çevre yanlarının saçı
KÂGAZ f Kâğıt
KAĞITHANE Kâğıt fabrikası * İstanbul'da vaktiyle böyle bir fabrikanın bulunduğu yerdeki mesire
KAĞNI (Kağlı) İki tekerleri dingille sâbit öküz arabası
KAGŞAR Yıkılmak üzere Yıkılıp harabolmaya yüz tutmuş
KÂH f Saman Saman çöpü
KÂH f Köşk, kasır * Tek oda Bir gözlü oda * Yüksek binâ
KAH Sultan
KAHA Ev ortası, saha
KAHAL Koyunların derisini kurutan bir hastalık
KAHAME İlerlemiş yaşlılık
KAHB Yaşlı, ihtiyar * Büyük dağ
KAHBA (KAHBE-KUHBE) Kırmızısı çok olan beyaz nesne
KÂHBAN f Harman bekçisi
KAHBE Namussuz kadın Fâhişe * Mc: Hilekâr, kalleş ve sözünde durmaz adam
KAHD Koyunun beyaz kuzusu * Açılmamış nergis
KÂHDAN f Samanlık İçine saman doldurulan oda
KAHDE (C: Kıhâd) Devenin hörgücü dibi
KAHF Kap içindeki suyun tamamını içme
KÂHGİL f Samanlı sıva çamuru
KAHHAR Galib-i Mutlak ve her an kahretmeğe muktedir olan Allah (CC) Hak Celle ve A'lâ'nın esmâ ve sıfâtındandır
KAHHARANE Kahharcasına Kahredercesine
KAHİF Şiddetli yağmur
KÂHİL Saçına ak düşmüş adam Yaşlı, ihtiyar Tembel
KÂHİLANE f Tembelce, tembelcesine, tembel olana yakışır surette

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KÂHİN Karışık ve tahmini sözlerle gaibden haber verdiği söylenen kimse Haberci Falcı * Âlim(Kâhinlere gaybi haberleri getirmek için şeytanlar, tâ semavata çıkıp kulak veriyorlar, yarım yamalak yanlış haberler getiriyorlar diye tefsirlerdeki ifadelerin bir hakikatı şu olmak gerektir ki; semavat memleketinin pâyitahtına kadar gidip o cüz'i haberi almak değildir Belki cevv-i havaya dahi şumulü bulunan semavat memleketinin (teşbihte hata yok) karakol haneleri hükmünde bazı mevkileri var ki, o mevkilerde Arz memleketi ile münasebetdarlık oluyor, cüz'i hadiseler için, o cüz'i makamlardan kulak hırsızlığı yapıyorlar Hatta kalb-i insani dahi o makamlardan birisidir ki, melek-i ilham ile şeytân-ı hususi, o mevkide mübareze ediyorlar Ve hakaik-ı imaniye ve Kur'aniye ve hadisat-ı Muhammediye (ASM) ise, ne kadar cüz'i de olsa, en büyük, en külli bir hadise-i mühimme hükmünde en külli bir daire olan Arş-ı Azamda ve daire-i semavatta (temsilde hata olmasın) mukadderat-ı kâinatın mânevi ceridelerinde neşrolunuyor gibi her köşede medâr-ı bahsoluyor, diye beyan ile beraber, kalb-i Muhammediden (ASM) tâ daire-i Arşa varıncaya kadar ise, hiçbir cihetle müdahale imkânı olmadığından, semavatı dinlemekten başka, şeytanların çaresi kalmadığını ifade ile, Vahy-i Kur'ani ve Nübüvvet-i Ahmediye (ASM) ne derece yüksek bir derece-i hakkaniyette olduğunu ve hiç bir cihetle hilâf ve yanlış vahy ile ona yanaşmak mümkün olmadığını, gayet beliğane, belki mu'cizane ilân etmek ve göstermektir L)
KÂHİNANE f Kâhin gibi ve ona benzer şeklide haberler veren Bir nevi zan ile gaibden haber verir gibi
KÂHİNE Kadın kâhin
KAHİR (A, uzun okunur) Üstün gelen Yenen Galip gelen * Zorlayan Mecbur eden
KAHİR-ÜL EŞRÂR Şerleri ve kötülükleri ortadan kaldırıp yok eden Haydutları kahreden
KAHİR-ÜS SÜMUM Panzehir
KAHİT Şiddetli kıtlık olan sene
KAHİZ Müşkil, zor nesne
KAHKAHA Yüksek sesle ve çokça gülme
KAHKAHAZEN f Kahkaha atan, fazlaca yüksek sesle gülen
KAHKAHA' Öldürücü bir yılan
KAHKAR Taş
KAHKAR Katı, sert, sağlam taş
KAHKARA Geri geriye gelme, dövüşerek çekilme
KAHKARÎ Birdenbire geri dönme, aniden arkaya dönme * Geri çekilmekle ilgili, geri dönmekle ilgili
KAHKARİYE Geri dönme Rücu'
KAHL Göze sürme çekmek
KAHL (KUHUL) Kurumak
KAHL Zemmetmek * Nimete nankörlük etmek
KAHLESE Yuvarlak baş
KAHM (Kuhum) : Düşünmeden kendini bir iş içine atmak
KAHPE (Bak: Kahbe)
KAHR Zorlama Cebir * Ezme Mahvetme * Fazlaca üzüntü Keder içine işleme * Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi (Kahr, lütfun zıddıdır) (Bak: Celal)
KAHR-I DEHR Dünyânın ve zamanın kahrı
KAHR-I HİDDET Hiddetin ve kızgınlığın yıkıcı galebesi
KAHR Yaşlı, ihtiyar kişi * Yaşlı at * Yaşlı deve
KAHRAMAN (C: Kahramanan) f Yiğit, cesur, bahadır * Fars mitolojisinde Rüstem'in yendiği kişi * İş buyuran, hüküm sâhibi
KAHRAMANAN (Kahraman C) f Kahramanlar Cesur kimseler, yiğitler
KAHRAMANANE f Kahramanca, yiğitçe, cesurane
KAHRAMANÎ f Yiğitlik, kahramanlık, cesurluk
KAHREBAN Kehribar
KAHRENÎ Kahr ile, zorla Ezerek, cebren
KAHT Kıtlık Kuraklık Kuraklıktan dolayı mahsulün yetişmemesi
KAHT-I RECUL (Kaht-ı rical) Adam kıtlığı Değerli devlet ve siyaset adamlarının yokluğu
KAHT Ü GALÂ Yokluk Kıtlık Fakirlik * Pahalılık
KAHUS Uzun boylu erkek
KAHVALTI t Sabah ve ikindi vakitleri yenilen hafif yemek
KAHVE şarap * Hâlis süt * Kahve * Güzel koku * Bolluk, bereket * Kahvehane
KÂHYA Büyük konaklarda ev işlerini idare eden kimselerle san'at ve ticaret sahiplerinin işlerine bakmak üzere hükümet tarafından seçilen kimselere eskiden verilen addır
KAHZ (Ok atmak * Sıçramak * Yarmak
KAHZ (KIHZ) İbrişim karışıklı beyaz bez
KAIF Yeri kazıp götüren, toprağı sürükleyen yağmur
KAILE (C: Kavâil) Dağ başı
KAİB (C: Kevâib) Tomurcuk memeli kız
KAİBE Hüzün ve gamdan perişan olmak
KAİD (A, uzun okunur) Süren Sevkeden * Koyunların önünden giden ve "Küsem" denilen koyun * Yedeğine alıp çeken Çavuş Serasker, kumandan * Sıradağ * Geniş ark
KAİD (Kuud dan) Oturan, oturucu, oturmuş
KAÎD (C: Kavayid) Çekirge * Ulu, yüce kişi
KAİDAN (Kaid C) Kumandanlar, komutanlar, seraskerler
KAİDE Esas Temel Düstur Nizam Yol Ayaklık * Dip taraf * Bir şeyin meydana gelmesine şart ve düstur olan husus * Bir ilim ve fennin düsturlarından her biri * Fık: Hayızdan ve çocuktan kesilmiş kadın
KAİDE-İ KÜLLİYE Açık ve sarih olan kaide ve hüküm Herşey hakkında tatbik edilebilen, umumi kaide
KAİDE-İ RABT Bağlama kaidesi, bağlama cümlesi
KAİDEN Oturarak, oturduğu hâlde
KAİDEŞİKEN f Kaide ve usullere uymayarak Kuralları çiğniyerek
KAİDEŞİKENÂNE f Usul ve kaideye riayet etmeyerek, kuralları çiğneyerek, kaideyi bozarak
KAİDETEN Kaide ve hükümlere göre Kurala uygun olarak
KAİDEVÎ Kaide ve kural ile alâkalı * Mat: Tabana ait
KAİD-ÜL CEBEL Dağın çıkıntısı, burnu
KAİD-ÜL CEYŞ Orduyu, askeri idare ve sevkeden Kumandan Serasker
KAİL Söyleyen Anlatan Nakleden Söz sahibi İnanmış * Boyun eğmiş Rıza göstermiş, razı olmuş
KAİM Ayakta duran Mevcut Baki * Vaktini ibadetle geçiren
KAİME Uzun bir kâğıda yazılan ferman * Kitap yaprağı * Kâğıt para
KAİMEN Ayakta durarak Yıkılmamış * Canlı olarak
KAİM-MAKAM Birinin yerine geçen Kaymakam Bir kazayı (İlçe) idâre eden memur Osmanlılarda, binbaşı ile miralay arasındaki askeri rütbe Yarbay
KÂİN Olan Var olan Bulunan Mevcut
KÂİNAT Var edilen şeylerin hepsi Yaratılanlar Mevcudat Âlemler
KÂİNAT-I NÂİME Uyuyan kâinat
KÂİNAT-EFRUZ f Kâinatı süsleyen, cihanı donatan
KAÎR Daha derin, çok derin
KAÎS Çok yağmur
KÂJ f Eğri, bükülmüş * Şaşı
KAK Uzun, tavil * Alaca karga
KA'K Kuru ekmek Peksimet
KA'KA Kuru, yâbis Meşakkatli yol * Yemame'den Kûfe'ye giden geniş yol
KA'KA' Korkak, zayıf kişi
KA'KAA Silâh çatırtısı Kılınç veya süngü gibi silâhların birbirine çarpmasından çıkan ses
KA'KEA Men'etmek, engel olmak * Hapsetmek
KAKUM Kürkü makbul bir cins kedi
KAKUNC Kanbel otu (İt üzümünün bir nevidir)
KAKUZE (C: Kavâkiz) Boş maşrapa
KAKÜL (Kâgül) f Alnın üzerine sarkıtılan kısa kesilmiş saç
KAL' Bir şeyi kökünden çekip koparmak * Kendisinden iyi kalay çıkan maden * Azletmek Bir tarafa ayırmak( İşte bak: şu cezire-i vasiada vahşi ve âdetlerine mutaassıb ve inadcı muhtelif akvamı ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-yi vahşiyanelerini def'aten kal' u ref' ederek bütün ahlâk-ı hasene ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medeni ümeme üstad eyledi MN)
KAL'-İ EŞCAR Ağaçların sökülmesi
KAL (A, uzun okunur) Söz
KÂLA f Kumaş * Ev eşyası, giyim eşyası * Sermaye, anamal
KAL'A Kale Eskiden yapılan büyük merkezlerin ve şehirlerin bulunduğu etrafı duvarlarla çevrili ve düşmanın hücumundan muhafaza edilen yüksek yerlerde inşa edilmiş yapı * Çobanın çantası * Hurma ağacının dibinden kesilen taze fidan
KAL'A-BEND f Bir kale içinde yaşamağa mahkûm olmuş olan Kal'aya bağlanmış
KAL'A-DÂR f Kale koruyucusu, kal'a muhafızı Dizdar
KALA Buğz, adâvet
KALAFAT Geminin tahtalarının aralıklarını üstüpü vs ile doldurup üzerine zift sürme işi * Sahte süs, düzen
KALAFAT Vaktiyle Yeniçeri Ağasının giydiği kırmızı bir başlık
KAL'A-GİR f Kale tutan
KALAH Diş sarılığı * Sarık uzunluğu
KALAİD (Kılâde C) Gerdanlıklar * Akarsular
KALAİL (Kalil C) Az şeyler, kaliller
KALAK Can sıkıntısı Gönül darlığı Kararsızlık * Zahmet Meşakkat
KAL'A-KÜŞA f Kale zapteden
KALALİB (Kullâb C) Çengeller, kancalar Uçları eğri olup bir şeyler asmağa yarayan demirler
KALÂNİS Takkeler, külâhlar
KALÂNİSÎ Takkeci
KAL'A-NİŞİN f Kalede oturan
KALANSUVE (KULENSİYE) (C: Kalânis-Kalânis-Kılâs) Takke, külâh, kavuk (Bak: Kalensüve)
KALANTOR Zenginliğini göstermeye özenen kellifelli ve şişman adam
KALAR f Büyük sel yarıntısı
KALAVRA Eskimiş meşin eşya veya yamalı ayakkabı
KALAYE Kilise odası
KALB Vücudun kan dolaşımı merkezi Yürek * Gönül * Herşeyin ortası * Bir halden diğer bir hale çevirme Değiştirme *İmanın mahalli * Fuâd, sıkt-ül ilim, tâbut-ül ilim, beyt-ül hikmet, via-i ilim de denilir (Dâima değiştiği ve hareket halinde olduğu için kalb ismi verilmiştir) Bir şeyi geri döndürmek ve çevirmek * Yüreğe vurmak veya dokunmak Gönüle dokunmak * Bir şeyin içini dışına ve dışını içine çevirmek * Aks ve tahvil(Ehl-i tahkik indinde; çam kozalağı şeklindeki cismanî et parçasına taalluk eden letaif-i Rabbaniyedir Bütün kuvvetin mebdeidir Dimağ ise; bütün hislerin mebdeidir)(Kalb, imanın mahalli olduğu gibi, en evvel Sâni'i arayan ve isteyen ve Sâni'in vücudunu delâili ile ilân eden, kalb ile vicdandır Zira kalb, hayat malzemesini düşünürken, en büyük bir acze mâruz kaldığını hisseder etmez, derhal bir nokta-i istinadı; kezalik, emellerin tenmiyesi (nemâlandırmak) için bir çare ararken, derhal bir nokta-i istimdadı aramağa başlar Bu noktalar ise, iman ile elde edilebilir Demek, kalbin sem' ve basara hakk-ı takaddümü vardırKalbden maksad; sanevberî (çam kozalağı) gibi bir et parçası değildir Ancak, bir latife-i Rabbaniyyedir ki, mazhar-ı hissiyatı, vicdan; ma'kes-i efkârı, dimağdır Binaenaleyh, o latife-i Rabbaniyyeyi tazammun eden o et parçasına kalb tabirinden şöyle bir letafet çıkıyor ki; o latife-i Rabbaniyenin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, cism-i sanevberînin cesede yaptığı hizmet gibidir Evet, nasıl ki bütün aktar-ı bedene mâ-ül hayatı neşreden o cism-i sanevberî bir makine-i hayattır; ve maddî hayat onun işlemesi ile kaimdir Sekteye uğradığı zaman cesed de sukuta uğrar Kezalik o latife-i Rabbaniye a'mâl ve ahvâl ve mâneviyatın hey'et-i mecmuasını hakikî bir nur-u hayat ile canlandırır, ışıklandırır; nur-u imanın sönmesi ile mâhiyeti, meyyit-i gayr-i müteharrik gibi bir heykelden ibaret kalır İİ) (Bak: Hiss-i sâdis)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KALB-İ ÂHENİN Demir gibi metin ve sağlam olan kalb
KALB-İ HABİDE Uyumuş kalb
KALB-İ HARÂB Harab olmuş gönül
KALB-İ MECRUH Yaralı kalb
KALB-İ METRUK Terkedilmiş kalb, bırakılmış gönül
KALB-İ MUNTAZAM Edb: Harfleri ters okunduğu zamanda da bir mâna çıkan kelimedir Meselâ: "Reşat, taşer" gibi
KALB-İ MUZTARİB Iztırab çeken kalb
KALB-İ NÂ-ŞÂD Hüzünlü gönül, kederli kalb
KALB-İ SELİM Temiz gönül
KALBEN İçten, kalbden, yürekten, gönülden Samimi olarak Kendi kendine
KALBGÂH f Ordunun sağ ve sol kanadlarının ortası Merkez bölümü * Canevi
KALBÎ İçten Yürekten Kalbe ait ve müteâllik Samimiyetle Riyâsızca
KALBOLMA t Başka hâle gelme Değişme
KÂLBÜD f Kalıp, şekil * Gövde, beden, insan veya hayvan cesedi
KALBZEN f Kalpazan Sahte para basan * Yalancı
KALD Gümüş bilezik
KALE (A, uzun okunur) Dedi O söyledi
KALE (Bak: Kal'a)
KALE f Kumaş * Ham kavun, kelek
KALE Söz söylemek
KALEB Dudak dışarıya sarkmak
KALEB (C: Kavâlib) Kalıp
KALEBE Hastalık İllet
KALEHZEM Yeyni, hafif * Suyu çok olan büyük deniz
KALE-KÎLE Dedi-denildi şeklindeki nakiller
KALEM (C: Aklâm) Kamış Yazı için ucu inceltilen bir nevi ince ve sert kamış * Yazı yazmak için kullanılan her türlü âlet * İfâde Üslub * Mâden, taş ve tahta üzerinde oymak için ucu sivri çelik âlet * İnce boya, fırçası * Yazı enva'ı * Resim Nakış * Resmi dâirelerde kâtiplerin çalıştıkları oda * Ağacı aşılamak için kullanılan ucu kalem gibi yontulmuş ince çöp * Çiçek ve sâir hastalıklara karşı kullanılan aşıyı hâvi ufak şişe * Ok
KALEM SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 68 suresinin ismidir Mekkîdir
KALEMDAN f Kalem kutusu, kalemlik
KALEMEN Yazı ile, kalem ile * Sayıca, sayı bakımından
KALEMGİR f Yazı yazarken kalemin kâğıda takılmadan rahatlıkla kayması
KALEMÎ (Kalemiyye) Kalemle alâkalı Kalemle münâsebet ve alâkası olan
KALEMİYYE Eskiden kalemlerde yazı karşılığı olarak alınan para
KALEMKÂR f Tülbent veya ince kumaş üzerine fırça ile şekiller yapan yazmacı * Maden üzerine kazarak şekiller yapan kimse * Duvar veya tavanlara süs yapan, nakkaş
KALEMKÂRÎ f Resimcilik, ince nakkaşlık * İnce nakkaşın elinden çıkmış
KALEMKEŞ f Yazan, yazıcı, yazar, müellif * Çizen * Yazıda silinti yapan
KALEMREV f Bir hükümdar veya hükümetin hükmünün geçtiği yer
KALEMZEDE f Yazılmış, kaleme alınmış
KALEMZEN f Yazan, yazıcı, kâtib
KALEN (A, uzun okunur) Söylemek suretiyle Söyleyerek
KALENDER f Dünyayı terkederek elini çekip Allah yolunda giden kimse * Dünyâdan elini çekip herşeyi hoş gören kimse * Dünya alâkalarından uzak, alâyişe aldanmaz hakikat adamı Filozof
KALENDERÂNE f Kalenderce Kalender olan bir kimseye yakışır surette
KALENDERÎ f Feylesofluk; kalenderlik; dervişlik; serserilik * Edb: Halk edebiyatı tâbirlerindendir Halk şâirleri "mef'ulü, mefaîlü, mefaîlü, feûlün" vezninde tanzim ettikleri gazele bu adı verirler
KALENSÜVE Üzerine sarık sarılarak başa giyilen külâh * Mantarın başlığı, tablası
KALES Kusuntu
KALET (C: Kılât) Helâk olmak * Dağlarda, içinde su biriken çukur * Göz çukuru * Baş parmağın dibinde olan çukur
KALFA Sarayla konaklardaki cariyeler hakkında kullanılan bir tâbir idi Konaklarda bu tâbir, daha çok bunların eskileri ve yaşlıları hakında kullanılırdı Gençlerine "kız" denilir ve adlarıyla çağrılırlardı * Eski tarz mekteblerde öğretmen yardımcısı * Bir san'atta usta ile çırak arasındaki işçi
KALGAY Eskiden Kırım Hanlığı'nın veliahtlerine verilen ünvan
KALH Eşek anırtısı Aygır kişnemesi
KALH Ferc
KALHEBAN Uzun, tavil
KALHEBE Beyaz bulut
KALIB (Ka, uzun okunur) Hususi bir biçim, bir şekil alması istenen bazı şeylerin konmasına mahsus araç (Buz kalıbı, çizme kalıbı gibi) * Hususi surette dökülmesi istenen şeylere mahsus zarf * Beden, vücut, gövde * Şekil ve suret nümunesi, örnek * Bir kalıba dökülmüş veya kalıptan çıkmış şey
KALİ' (Kal dan) Kökten söküp atan Kökünden çıkaran
KALÎ Dedikoducu, gıybet eden, çekiştirici * Söylemekle Söylenmiş Söz olarak Söze dair ve müteallik
KALİ f Halı
KÂLÎ Veresiye satmak
KALÎB Kuyu, çok eski zamandan kalmış kuyu
KÂLİB (KELİB) İt tutan kimse Köpeğe av tâlim ettiren kimse
KALİÇE f Küçük halı
KALÎF Hurma kabuğu
KALİF Sünnet olmamış kimse
KALİFİYE Fr Yetişmiş usta, işçi vs
KÂLİH Katı, şiddetli, şedid
KALİL Az * Bodur kimse
KALİL-ÜL BİDÂA Sermayesi az
KALİLEN Az olarak
KALİTA ing Eskiden kalyon cinsinden yük gemisi
KALİTE Fr Vasıf
KALİYYE Tava kebabı * Kavrulmuş
KALİZEM Kuyu * Suyu çok olan deniz
KALKADİS Siyah boya
KALKAL Deprenmiş, hareket etmiş
KALKALE Bir şeyi titretmek * Tecvidde: Okurken harflerin üzerinde birden durarak harfi, mahrecinden çıkar çıkmaz kesmek suretiyle bu harfleri tekrar okumak Kalkale ile okunan harfler şunlardır: Kaf, tı, ba, cim, dal (Hakk kelimesinde okunduğu gibi)
KALLA' Beylere koğuculuk yapan yalancı * Halk içinde tanınmak için kendine bir alâmet yapan kimse
KALLAB (Kalb den) Düzenbaz, hilekâr * Kalpazan Sahte para basan kimse
KALLAS Takke dikici, takke diken
KALLAŞ Kalleş Hileci, dönek
KALLAVÎ Vaktiyle vezirlerin giydikleri bir cins kavuk
KALLE Az olmak
KALLEYS San'a şehrinde bir kilise
KALLİ t Sözlü Dil ile
KALLİDNÂ Boynumuza geçir, tak (manâsındadır)
KALM Kesmek
KALMES Ulu kişi, seyyid
KALORİ Lat Bir kilogram suyu bir derece ısıtmak için lâzım olan ısı miktarı * Gıdaların vücuda yarayışlı olması ve hararet vermesi bakımından değeri
KALP t Hileli Sahte Taklit * Yalandan cesaret satan korkak adam * Yalancı Kendisine güvenilmez olan
KALTABAN f Namussuz Pezevenk
KALÛ (A, uzun okunur) Dediler Onlar söylediler (meâlinde fiil)
KALÛ BELÂ Cenab-ı Hak ruhları yaratıp, onlara Rabbiniz değil miyim, meâlinde: "Elestü Bi-Rabbiküm" buyurduğunda, ruhlar: "Evet Rabbimizsin" meâlindeki Kalu Belâ diye cevap verdiklerini bildiren Kur'andaki bir tâbirdir (Bak: Bezm-i elest)
KÂLUC f Küçük parmak * Güvercin kuşu
KAL U KÎL "Dedi denildi" şeklindeki nakiller
KÂLUS f Ahmak, ebleh, akılsız
KALUS (C: Kulus-Kalâyıs) Ayakları uzun genç deve * Yüksek * Murdarlıklar akan çay Kirli ırmak
KÂLUSANE f Akılsızcasına, ahmakçasına
KALUŞE f Çömlek * Tencere
KALY Et ve buğday kavurmak * Buğz, adavet, düşmanlık
KALYAN f Nargile
KALYON Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan yelkenli ve kürekli harp gemilerinden biri
KÂM f İstek Arzu Maksad Murad Dilek Lezzet * Ağzın üstü Damak * Koyun, sığır ağılı * Ağaç kilit
KÂM U NÂKÂM Elbette, ister istemez
KAM' Kahretmek Zelil etmek * Zabtetmek Ezmek Kırmak * Hasta etmek * Başına vurmak * Bir sese kulak verip dinlemek * Ağzı dar olan bir şeyin içine huni ile akıcı maddeyi koymak * Huni
KA'M (C: Kiâm) Devenin ağzını bağladıkları şey * İçinde silah saklanan kap * Bağlamak * Öpmek
KAMA İki tarafı keskin, ucu sivri ve enli bıçak * Duvara veya keresteye çakılan büyük tahta çivi * Ağaç, kütük ve sâireyi yarmak için kullanılan ucu ince, arka tarafı kalın ağaç veya demir takoz
KAMAKIM (Kumkuma C) İçlerine mürekkep, zemzem gibi şeyler konulan yuvarlak testiler
KAMAME Süprüntülük
KAMARA Vapurlarda mevki sayılan odalar ve salonlar * Gemide kaptan gibi erkâna mahsus odalar * Buğday ve arpa gibi mahsul demetlerinden harman yerinde yapılan küme * Avrupa devletlerinde millet meclisi
KAMARÎ (Kumriye C) Dişi kumrular
KAMAROT Vapurlarda kamaraların hizmetini gören adam
KAMATIR (KAMTARİR) Katı, sağlam
KÂMBAHŞ f Herkesin isteğini yerine getiren * Bağışçı, ihsan edici
KAMBER (Bak: Kanber)
KÂMBİN f Merâmına erdiren İsteğine kavuşturan
KÂM-BİNAN (Kâm-bin C) f Bahtiyarlar, mesutlar, mutlu kimseler
KÂM-BİNÎ f Bahtiyarlık, saadet, mutluluk
KAMCERE Islah etmek
KÂMCU f İsteğini ve meramını arıyan Maksadına ve gayesine ulaşmak isteyen
KÂME f Arzu, istek, meram, gaye, maksadKAM'E $ (Kumu') : Hakaret
KAME (C: Kumme) Başını sudan kaldıran davar
KAMEA (C: Kamâ) Büyük gök sinek * Gözün kirpikleri diplerinde çıkan sivilceler
KAMED Binanın temeli
KAMEL Bitli kişi * Karnın büyük olması
KAMEN Lâyık
KAMENCER Yaycı, kavvas
KAMER Gökteki ay Hilâl * Ay ışığında uyumayıp uyanık durmak
KAMER SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 54 Suresinin ismi olup İktarabet Suresi de denir Mekkîdir
KAMERÎ Ay ile alâkalı
KAMERÎ SENE Arabi aylara göre olan yıl Senesi 360 gün olan yıl (Bak: Hicret)
KAMERİYYE Çardak Bahçelerde, mehtaplı gecelerde oturmak üzere yapılıp, etrâfı sarmaşık vs çiçeklerle örtülü bulunan yer Küçük köşk
KAMERVARİ f Ay gibi, kamere benzercesine
KAMES Suya daldırmak ve batırmak * Hareket edip acı çekmek
KAMET (A, uzun okunur) Namaza başlama işâreti, namaz kılmak için okunan ezan * Boy Boy-bos Endam
KAMET-İ BÂLÂ Uzun boy
KAMET-İ KIYMET Kıymet ve değerinin mertebesi Manevî büyüklük
KAMET-İ MEVZUN Düzgün ve yakışıklı boy
KAMET-İ NÂMİYE Gelişme ve büyüme kabiliyetinde olan endam, boy

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAMET-İ ÖMR Ömür boyu Bütün hayat müddetince
KAMET ALMAK Namaza başlamak için, hususen farz namazından önce ezan okumak
KAMEZ Menfaatsiz, hor hakir nesne
KÂMGÜZAR f İsteğini elde edebilen Arzusuna kavuşabilen
KAMH Buğday * Yukarı kaldırmak
KAMH Yemeğe iştihâsı az olmak * Suya dalmak * Davarın başını sudan kaldırması
KAMHA Kasap merhemi adı verilen ilaç
KAMIH Kam' eden, ezip kıran, mahveden, perişan eden Kahreden, yok eden Alçaltan, zelil eden
KAMIH Tarhana * Kokutup ekşitilmiş şey
KAMIH Suyu içmeyip, başını kaldırıp duran davar
KÂMİL (Kemal den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz Kemal ve fazilet sâhibi * Resul-i Ekrem'in de (ASM) bir vasfıdır * Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse * Âlim, bilgin kişi * Bir aruz kalıbı ismi(Büyük görünme küçülürsünKâmillerde, büyüklük mikyasıdır küçüklük, Nâkıslarda küçüklük mizanıdır büyüklük S)
KÂMİL-İ UKALÂ Kemalde olan mükemmel akıl sâhibleri Akılların kâmili
KÂMİLEN Noksansız, eksiksiz olarak Tam olarak Kâmil olarak Bütünü ile Tamamen
KAMİM Tere otunun kurusu
KÂMİN(E) Saklı Gizli Belirsiz Pusuda duran
KÂMİNUN (Kâmin C) Saklı ve gizli olanlar
KAMİS Gömlek * Döl yatağını kaplayan ince deri * Bâzı nebatlardaki ince zar
KAMİT Bağlanmış * Tam olgun, kâmil
KAMKAM (C: Kumâkım) Ulu, şerif kimse *İyi, keskin kılıç * Büyük deniz * Çok adet * Saç dibine düşen ****** * Küçük kene
KAMKAME (C: Kamkâm) Büyük, derin deniz
KÂMKÂR f İsteğine ulaşmış Matlubunu elde etmiş Hedef ve gayesine varmış * Mutlu, bahtiyar, mes'ud
KÂMKÂRANE f Mutlu olan bir kimseye yakışır şekilde, mutlulukla
KÂMKÂRÎ f Mutluluk, saâdet, bahtiyarlık Murada ermeklik
KAML(E) Bit, kehle
KAMLUL Yabâni hıyar
KAMM Evi süpürmek
KAMMAS Suya dalan
KAMMAŞ Külhancı
KAMME Süpürmek
KÂM NA KÂM f İster istemez
KAMP Karargâh Kırda asker, izci veya talebelerin kurdukları karargâh * Esirler karargâhı
KAMPANYA Sıkı bir iş ve çalışma devresi * Maksatlı uğraşma Bir maksad için faaliyete geçme
KÂM-PERVER (C: Kâmperverân) Emel besleyici
KAMR Göz kamaşmak
KAMRA Ay ışığı olan gece
KÂMRAN f Arzusuna nâil olan, bahtiyar, mes'ud
KÂMRANÎ f Mutluluk, kâmranlık İsteğine, arzusuna kavuşmuş olma
KÂMREVA f İsteğine erişen Arsuzuna kavuşan Gayesine ulaşan
KAMS (KIMÂS) Hareket ettirmek * Davar önüne sıçramak
KAMŞ Bir şeyi şundan bundan toplamak
KAMT Kuş, dişisine cima etmek * Doğan çocuğu beze sarmak
KAMTARİR Çatık suratlı
KAMU (Kamuğ) t Hep, bütün, tamamen
KAMUFLAJ Fr Gizlenme, örtme Aldatma gayesiyle yapılan tertibat Daha ziyade harp zamanlarında araçlar ile insanların, bulundukları mekâna göre kılığa girmeleri
KÂMURAN (Bak: Kâmran)
KAMUS Deniz Derya * Denizin ortası, derin yeri * Büyük Lügat Kitabı
KAMUS-İ ARABÎ Arapça lügat kitabı, Arapça sözlük
KAMUS-İ OSMANÎ Osmanlıca sözlük
KAMUS-İ TÜRKÎ Türkçe lügat kitabı, Türkçe sözlük * Şemseddin Sâmi'nin yayınladığı Türkçe lügat
KAMUS Arslan, esed
KÂMVER f İsteğine kavuşmuş Gaye ve maksadına vâsıl olmuş Mutlu, bahtiyar
KÂMVERÂN (Kâmver C) f Mutlular, bahtiyarlar, arzularına kavuşmuş olanlar
KÂMYAB İsteğine kavuşmuş Murâdına ermiş olan
KÂN f Bir şeyin menbaı * Kuyu Kaynak * Mâden ocağı * Bir keyfiyetin (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse
KÂN-I KEREM Kerem, lütuf ve ihsan menbaı
KÂN-I MERHAMET Merhamet kaynağı
KÂN f Ahmak, ebleh Câhil İdraksiz, düşüncesiz
KANA Süngüler
KANAAT Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek Kısmetinden fazlasına göz dikmemek Helâl ile yetinip haramı istememek Az şeyi de olsa kısmetine razı olmak(Semere-i sa'yine ve kısmetine rıza kanaattir, meyl-i sa'yi kuvvetlendirir Mevcuda iktifa dûnhimmetliktir M) (Bak: Himmet)
KANAATBAHŞ f Kanaat verici, inandırıcı
KANAATKÂR f Kanaat sâhibi Kanaat edip az şeyle iktifâ eden
KANAATKÂRANE f Kanaat sâhibi bir kimseye yakışır tarzda
KANADİL (Kandil C) Kandiller
KANAFİZ (Kunfuz C) Kirpiler * Dağ fareleri
KANAH (C: Kanevât-Kınâ-Kınaâ) Yer altında olan su yolu * Kendir ağacı
KAN'AR Büyük, kaba budaklı ağaç
KANAS Av yeri
KANAT (C: Kanavât) Yeraltına döşenmiş olan künk Küçük kanal, su borusu * Sopa, mızrak
KANATA ing Bol ağızlı su testisi * Sıvı koymaya mahsus kap * Bazan ölçü gibi de kullanılır
KANATİR (Kantar C) Kantarlar
KANATİR (Kantara C) Taştan yapılan kemerli büyük köprüler Kantarlar
KANAVAT (Kanât C) Yeraltına döşenmiş olan künkler Su yolları * Mızraklar, sopalar
KANAZI' (Kunzua C) Uzamış saç * Baş traş edilirken yer yer bırakılan saç
KANBER Hz Ali'nin (RA) sâdık, vefakâr ve sevgili kölesinin adı * Mc: Bir evin gediklisi * Herşeye burnunu sokan, her düğün ve eğlencede bulunan bir adamdan kinâye olarak kullanılır
KAND Şeker, şeker kamışının donmuş suyu
KANDAL Büyük başlı
KANDAVE Yaramaz huylu * Gıdası olmayan taam * Büyük iri
KANDEFİR Yaşlı kimse, acuz
KANDÎ şekerimsi, şekerle ilgili, şekerden
KÂNE (Kevn den) İdi, oldumânasında, fiilin geçmiş zamanı
KANEF Kulağın küçük ve kalın olması
KANEME Kir * Yağdan gelen pis koku
KANEŞVERE Hayız görmez kadın
KANFA Kulakları küçük ve kaba olan kadın (Müz: Aknef)
KANFAŞ Yaşlı, ihtiyar
KANFESE Tesbih böceği
KANH Suyu içip kandıktan sonra başını kaldırmak
KANGREN Yun: Canlı vücudun belirli bir kısmında hücrelerin ölmesiyle meydana gelen bir hastalık
KANIS Avcı
KANIT Ümidi tamamen sönmüş Ye'se düşmüş, ümitsiz, kederli, hüzünlü
KANIT (Bak: Delil)
KANİ' (A, uzun okunur) Kanaat eden Kendinde olan helâla razı olup, başkasının hiçbir şeyine göz dikmeyen * Kanmış İnanmış Tatmin olmuş
KÂNİ (Kinaye den) Dokunaklı ve iğneli söz söyleyen Kinayeli konuşan
KANİB İnsan topluluğu
KANİF İnsan cemaati * Çok yağmur ve bulut * Geceden bir parça
KÂNİF Udul eden, dönen, yoldan çıkan
KANİSA (C: Kavânıs) Taşlık denilen ve kuşlarda olan bir organ
KANİT (A, uzun okunur) (Kunut dan) Kunut ve duâ eden * İtaatlı * Sükût eden
KANİTÎN Kunut ve duâ edenler Allah'a itaat ve ibadet edenler
KÂNİZ Defneden, gömen
KANKAL Büyük kile
KANKANE Yol göstermek
KANKARİS Börek
KÂNKEN f Madenci Maden kazıcısı
KANNAD şeker yapan, şekerci
KANNAS Avcı, seyyad
KANNİS Avcı, av
KANNUR Başı büyük kişi
KANS Av Av avlama
KANSA (Kuşlarda) Kursak
KANTAR Ağırlık ölçüsü âleti * Binikiyüz dinar, onikibin okiyye, yüz okiyye gibi hudutsuz bir vezindir * Kırk okka
KANTARA Taştan yapılan, kemerli büyük köprü
KANTARİYYE Kantar ücreti Tartma parası
KANTİN Fr Kışla, fabrika, mekteb gibi yerlerde bakkal veya aşcı dükkânı
KANU' Kanaat sâhibi Kanaatkâr, kanaatli Hakkına razı olan
KANUN (C: Kavânin) Herkesin uyması için devletin teşri kuvveti tarafından konulan her türlü meşru nizam, kaide, emir, nehiy ve yasaklar * Kaziye-i külliye Kâinatta Allah'ın koyduğu değişmez nizam
KANUN-U ASKERÎ Askerlik kanunu
KANUN-U ESASÎ Temel kanun Temel ve esasa ait kanun Bir bünyenin aslını ve mahiyetini teşkil eden kanun (Bak: Teşkilât-ı esasiye)
KANUN-U KADİM Eski âdet
KÂNUN Ocak Ateş yanan yer Zaman * Kış mevsimi * Sakil, ağır adam * Kış mevsiminin ilk iki ayı * Mangal Soba
KÂNUN-U DEHA Dehâ kaynağı Dehâ ocağı, akıl, zekâ kaynağı
KÂNUN-U EVVEL, KÂNUN-U SÂNİ Aralık, Ocak
KANUNEN Kanuna göre Kanunca Kanuna uyarak Kanun yolu ile
KANUNİ Kanuna dâir Kanuna ait * Avrupavâri kanuna vesile olan Osmanlı Padişahı Sultan Süleyman'ın bir nâmı (Bak: Sultan Süleyman Han)
KANUNİYET Kanunluluk Kanun haline gelmek
KANUNNAME f Kanun kitabı Anayasa
KANUNŞİNAS f Kanun ve nizam koyan, kanunun inceliklerini bilen
KANVA' Büyük burunlu kadın
KANZAA İbik

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAPASİTE Fr İçine alma, ihtiva etme kabiliyeti * Kabiliyet, bilgi
KAPÇAK Tar: Eski zaman muharebelerinde muhasara edilen kalelerin duvarlarına tırmanmak için kullanılan büyük çengel
KAPIKULU Osmanlı devletinin daimi ordusunu teşkil eden yaya ve atlı askerlerin bütününe verilen addır
KAPLICA Üstüne bina yapılmış sıcak maden suyu, üstü örtülü kaynarca, ılıca
KAPORA (Kaparo) Pey olarak verilen para
KAPRİS Geçici heves Maymun iştahlılık İnsanın zayıf tarafı Evham
KAPTAN-I DERYA Vaktiyle bahriye nâzırı Deniz kuvvetleri komutanı
KAPUT Fr Askerlerin üstlük elbisesi, yağmurluğu * Otomobillerin motor kısmını örten kapak
KAR' (KUR') (C: Ekrâ) Cem'etmek, toplamak * Okumak, kıraat
KA'R Derinlik Dip Her şeyin dibi Nihâyet * Yemeği dipten yemek * Çalmak koparmak
KA'R-I NÂ-YÂB Dibi bulunmayacak derecede derin olan
KÂR f İş Güç Amel Fiil Temettü' * Kazanç
KÂR-I AKIL Aklın kabul edeceği iş Akıllıca iş
KÂR-I KADİM Eski zaman işi
KÂR-I REVÂ İşe yarar, kullanılabilir
KÂR f (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkârgibi
KAR' Vurmak Çakmak Kapı çalmak * Savt Avâz Ses * Kabak * Gülsuyu kabı * Eti soyulmuş kemik
KAR'-UL ASÂ Doktorun, hastanın bedenine vurup muâyene etmesi * Mc: Hatayı hatırlatmak için işaret vermek ve ikaz etmek
KAR (C: Kur-Kirân) Zift, kara boya * Deve Dağ keçisi * Ses çıkmasın diye ayağın kenarıyla yürümek * Küçük tepe * Kara taşlı yer * Kara büyük taş
KA'R Karnı yemekten dolmak * Arkası yağlı olmak
KARA' (Kar' C) Su kabakları * Gülsuyu kapları
KARA' Deve yavrusunda çıkan beyaz bir sivilce ve kabarcık * Baştaki saçların hastalıktan dökülmesi
KARA (C: Ekrây-Karvât) Bahçe ve bostan içindeki su arkı * Su ile karışmış süt
KARA (C: Ekrâ) Arka
KARABASAN t Kâbus Sıkıntılı ve korkunç rüya * Bir kimsenin içine düştüğü pek sıkıntılı ruh durumu
KARABE Kırba Büyük testi
KARA'BELANE Karnı büyük, yassı bir böcek
KARABET Soyca yakınlık Hısımlık Akrabalık
KARABET-İ KALB Kalb yakınlığı, gönül yakınlığı
KARABET-İ NESEBİYYE Aynı soydan gelmek suretiyle olan asli hısım ve akrabalık
KARABET-İ SIHRİYYE Kız alıp vermekle meydana gelen akrabalık, yakınlık, hısımlık
KARABİN (Kurban C) Kurbanlar Allah için kesilen koyun, sığır ve deve gibi hayvanlar
KARABORSA Piyasadan çekilen eşyanın, yüksek fiatla satıldığı gizli pazar
KARAFİ (Şihâbüddin Ahmed El-Karafi) Maliki Mezhebi'nin büyük âlimlerindendir Milâdi 1285 de vefat etmiştir
KÂR-ÂGÂH f İşbilir, uyanık
KÂR-ÂGÂHÎ f Uyanıklık, iş bilirlik
KARAH (C: Akriha) Bina ve ağaç olmayan arazi
KARAİB (Karib C) Yakınlar, hısımlar Akraba
KARAİN (Karine C) Karineler, ip uçları
KARAKTER yun Huy Mizac Seciye Bir şeyi benzerlerinden ayırdetmeğe yarayan temel hususiyet
KARAMİL Örülüp ucu sarkıtılan saç bağı
KARAN Mekke arzı
KARANFUL (KARANFÜL) Yaprağı, çiçeği ve kokusu güzel ve uzun olan budaklı bir nebat Karanfil
KARANİTIS Kişiyi sersem eden dimağ dolgunluğu
KARANTİNA İtl Bulaşıcı bir hastalığın yaygın olduğu bir ülkeden gelen kişileri, gemileri veya malları geçici olarak tecrit etme şeklinde alınan tedbir * Hastahanede yatması gereken hastaların kayıt ve kabul işlerinin yapıldığı yer * Bir bulaşıcı hastalığın yayılmasını önlemek üzere hasta olup olmadığı bilinmeyen insan ve hayvanlarla temasın menedilmesi
KARAR Değişmez hâle gelmek * Sabit ve sakin olmak * Ne az ne çok olan tam ölçü Ölçülülük * Gitmeyip kalmak * Oturaklı yer Sâkin olacak yer * Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü * Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama * Dolanmak * Ayakları kısa ve çirkin yüzlü bir cins koyun
KARAR-I KAT'Î Dâvâyı neticelendiren kesin karar
KARAR-I SERİ Acele karar, seri karar
KARARDÂDE f Durgun hâle gelmiş * İstikrar bulmuş Kararlaşmış Karar verilmiş
KARARET Kısa ayaklı ve çirkin yüzlü bir cins koyun * Düz yuvarlak yer
KARARGÂH f Karar verilen yer Karar yeri * Askerî birlikte kurmay heyetinin toplandığı yer Merkez
KARARGİR f Karara bağlanmış Kararı verilmiş
KARARİT (Kırat C) Kuyumcu tartıları Kıratlar
KARARNAME f Bakanlar Kurulu'ndan çıkan resmî emirler * Verilen karârı bildiren yazı
KARARYAB f Karar bulan * Bir yerde oturup dinlenen
KARAŞİME Maymunların gece çıkıp yattığı bir ağaç
KÂR-AŞİNA İş bilir İşten anlar
KARATİS (Kırtâs C) Kâğıtlar, sahifeler Kâğıt tabakaları
KARAVANA Bakırdan yayvan yemek kabı * Kışla, okul, hastahane gibi müesseselerde tevzi edilecek yemeği içine koydukları kap * İnce ve yassı elmas * Atışta hedefe vuramama
KARAVOL f Karakol
KÂRAZMA f Görgülü, tecrübeli
KÂR-ÂZMAYÎ f Görgülülük, iş bilirlik, tecrübeli oluş
KÂR-AZMUDE f Görgülü, tecrübeli, görmüş geçirmiş
KÂRBAN f Kervan
KÂRBAN-SARAY f Kervansaray Şehirlerde veya yol üzerlerinde kervanların ve yolcuların gecelemelerine mahsus büyük han
KARBON Lât Basit olup kömürleşmiş hâlde bulunan bir temel unsur Kömür Billurlaşmış halde kömürleşmiş cisim
KARBONİK Fr Bir karbonla, iki oksijenin birleşmesi ile meydana gelen gaz
KARBUS (C: Karâbis) Eğerin ön ve arka kaşı * Saç
KÂRD f Bıçak
KÂRDAN f İşten anlar, iş bilir
KÂR-DANÎ f Uyanıklık, iş bilirlik
KÂRDAR f İşi elinde tutan
KÂR-DARAN (Kârdar C) İşi elinde tutanlar, iş tutanlar
KARDED Kaba mekan Düz arz
KÂRDİDE (C: Kâr-didegân) f Uyanık, tecrübeli, iş bilir, görgülü
KARDİNAL Fr Katolik mezhebinde en büyük pâye
KARE (C: Kâr-Kur) Dişi ayı * Meşe * Yüksek yer * Kabile ismi
KARE Anasından gözsüz doğan Kör olarak dünyaya gelen * Koyun sürüsü
KÂRE Arka yükü
KAREF Hastalara yakın olmak
KAREH Kişinin gövdesi kirli olmak Vücut kirliliği
KAREM Et arzu etmek * Deniz içinde biten çınar ağacına benzer bir ağaç
KAREN (C: Akrân) Ok mahfazası * Kılıç * Ok * İki deveyi biribirine çattıkları ip Başka deveye çatılmış deve * Çatık kaşlı olmak * "Yakınlık" mânâsına mastar * Necid ahâlisinin mikâtı olan mevzi
KARENBA Ayakları uzun bir böcek
KARF Töhmet etmek, ayıplamak * Ayıp isnad etmek * Dibâgat olunmuş deriden yapılan dağarcık gibi bir kap
KÂRFERMA f Amir, iş buyuran
KÂRGÂH f Fabrika, iş yeri Atölye
KÂRGER f İş yapan, işleyen * Etki yapan, tesir eden, nüfuzlu
KÂRGİL f Kerpiçten yapılmış bina
KÂRGİR f Taş veya harçla yapılmış olan * İş tutan, iş yapan
KARGÜZAR f Becerikli İş yapabilen Elinden iş gelen
KARH Yaralama * Hasta olmak * Bedende çıkan yara * Su olmayan yerde kuyu kazmak * Yanlış ve yalanla hakkı değiştirmek ve battal etmek
KARHA (C: Kuruh) Yara, ceriha Ülser
KARHA-İ ÂKİLE Tıb: Etrâfını yiyip, genişleyerek büyüyen yara
KÂRHANE f İş yeri, iş yapılan yer * Süt satılan yer Süt fabrikası
KARHEB Yaşlı, ihtiyar * Yaşlı öküz * Çok kıllı keçi * Ulu ve şerefli kişi
KARIK Düz yer
KARIS Ekşi yoğurt
KARISA (C Kavâris) İncitici söz
KARİ (A, uzun okunur) Köyde sâkin olan, köylü
KARİ' (Kari'e) (A, uzun okunur) Okuyucu Okuyan * Âbid ve zâhid olan * Kur'anı tecvide göre okuyan
KARİ' Ulu kişi, seyyid
KARİA (A, uzun okunur) Ansızın gelen belâ Kıyâmet * Belâ ve musibetten hıfz-ı İlâhiye dâir okunan dua ve âyetler * Peygamberimiz'in (ASM) düşman üzerine saldığı asker grubu * Pek şiddetli rüzgâr
KARİA SURESİ Kur'an-ı Kerim' in 101 Suresidir ve Mekkîdir
KARİAT (Karie C) Okuyan kadınlar Kıraat eden kadınlar
KARİB Çok yakın Yerce ve mekânca uzak olmayan * Yakın hısım
KARİB-ÜL AHD Yakın zamanda
KARİB (KAREB) (C: Kavarib-Ekrub) Gemi sandalı
KÂRİBAN f Kervan
KARİBEN Bir zaman sonra, yakın vakitte Çok zaman geçmeden * Sülâlece ve soyca yakın olan
KARİE (C: Kariât) Okuyan kadın Kırâat eden kadın
KARİH Yaralı, cerihalı * Çıbanlı
KARİH (C: Kuruh-Kavârih) Kesbedici, kazanan * Dişleri tam olan davar
KARİHA Fikir kabiliyeti Zihin kudreti Düşünme istidadı * Akıldan hâsıl olan fikirler Her şeyin evveli * Kuyudan çıkarılan ilk su
KARİHA-ZÂD f Karihadan doğan, karihadan meydana gelen
KARİKATÜR Bir insanın veya bir şeyin gülünç bir tarzda yapılan resmi * Kaba, âdi ve mizahi resim
KARİN Yakın Hısım Akraba * Arkadaş Yaşı aynı olan arkadaş Refik Komşu * Bir şeyi elde eden, nâil olan * Pâdişahın daimi surette yakınında bulunan Mâbeynci
KARİN-İ EVVEL Baş mâbeynci
KARİN Kılıcı ve oku olan * Hacla umreyi birlikte yapan
KARİNE Bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ip ucu Anlaşılması zor olan hususun hak ve hakikatına dâir cüz'i delil olan şey İşaret
KARİNE-İ MÂNİA (Bak: Karine-i mecaz)
KARİNE-İ MECAZ Mecaza ait işaret Kelimenin mecaz olmasını gerektiren, hakiki mânasında alınmasına mâni olan kayıt Buna Karine-i mânia da denir
KARİNE-İ TAAYYÜN Belli edici ve tâyine yardım eden iz, işâret, delil
KARİR Mesrur, sevinmiş, memnun Beşâret ve müjde sebebi ile parlayan göz
KARİR-ÜL AYN Memnun, mesrur, gözü aydın
KARİS Donmuş, câmid * Pıhtı Sirke ile pişmiş balık

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KARİYE (C: Kavâri) Uzun burunlu, kısa ayaklı, arkası yeşil bir kuş * Süngü demirinin keskin yeri * Kılıcın ve ona benzer şeylerin keskin yeri
KARİYER Fr Bir insanın kendisini hasretmiş olduğu meslek * Bir meslekte alınan merhalelerin bütünü
KARK Tavuk gıdaklaması
KARKAF şarap, hamr
KARKAL (C: Karâkıl) Kadın gömleği * Yeleksiz elbise
KARKAR Kilim veya halı ucu * Hışımla gürleyerek çağır demek
KARKAR (C: Karâkır) Düz açık yer
KARKARA Karın gurultusu * Kumru kuşunun ötmesi * Kahkaha ile gülmek * Su içerken bardağın guruldayıp ötmesi
KARKİSYUN (KARKİSYA) Kebâbe dedikleri devâ
KARLAYL (Thomas Carlyle) (Hi: 1210-1298) İskoçya'da doğmuş, Londra'da ölmüştür İskoç tarihçisi ve filozofudur Babası dindar bir duvarcı ustası idi, oğlunu papaz yapmak istiyordu Onun dinî şüpheleri papaz olmasına mâni oldu Yedi sene manevî mücahededen sonra imanî mes'elelerde istikrar elde edebilmiştirCarlyle (Karlayl) şöyle diyor:Kur'anı bir kere dikkatle okursanız, Onun hususiyetlerini izhara başladığını görürsünüz Kur'anın güzelliği, diğer bütün edebî eserlerin güzelliklerinden kabil-i temyizdir Kur'anın başlıca hususiyetlerinden biri, Onun asliyetidir Benim fikir ve kanaatıma göre Kur'an, serapa samimiyet ve hakkaniyetle doludur Hazret-i Muhammed'in (ASM) cihana tebliğ ettiği davet, hak ve hakikattır(Karlayl)
KARM (C: Kurum) Değerli insan Kıymetli insan
KARMELE Yapraksız küçük ağaç
KARMEŞE Cem'etmek, toplamak
KARN Zaman, devre * Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene * Yüz yıllık zaman Asır * Boynuz Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç(Karn, iki mânaya gelir Birisi, zamandan bir müddete mukterin olan ümmet, bir zaman ahalisi olan hey'et-i içtimaiye ki, "hayrul kuruni karni" hadis-i şerifi bu mânayadır Bunda sivrilmek veya mukarenet etmek manası vardır Bu mukarenet veya efradın yekdiğerine mukareneti veya bir peygamber, bir âlim, bir reis gibi büyük bir şahsiyete mukareneti mülâhaza olunurDiğeri de müddet-i zamanın kendisine denir ki, asır gibi ekseriyetle yüz sene takdir edilmiştir) (ET)
KARN-I EVVEL Hicretin birinci asrı
KARN-I ZABY Geyiğin başındaki çatal boynuz
KARNABİT Karnıbahar
KÂRNAME f Usta çıkacak kişilerin ustalıklarını göstermek için yaptıkları iş örneği
KÂRNEDAŞTE f İş bilmez, acemi, işten anlamaz
KARNESA Doğan kuşunun, avının ardına düşmesi
KARNEYN İki boynuz
KÂR-NÜMA f Menfaat gösteren * Usta çıkacak olan çırakların, ustalıklarını göstermek için yaptıkları örneklik iş
KÂRPERDAZ f İş düzenliyen * Konsolos, şehbender
KÂRPERVERD f Becerikli, iş yapan, elinden bir iş gelen
KARR Durma * Karar verme * Su dökmek * Kulağına söylemek * Mahfe
KARRA' (C: Karrâun) Güzel okuyan
KARRA' Ağaçkakan kuşu
KARRA Bir kimsenin kulağına söylemek * Soğuk su dökmek
KARRAUN (Karrâ C) Güzel okuyanlar
KARRE Soğukluk, soğuk
KARS İki parmağıyla çimdiklemek * Karıncanın ısırması
KARS Şiddetli soğuk
KARS Küçük ibrik
KARSA (KARİSÂ) Bir hurma cinsi
KARSA' Deve kuşunun erkeği
KARSAA Buruşup büzülmek * Yazıyı sık yazmak
KÂRSAZ f Becerikli, elinden iş gelen
KARSEL Kısa boylu adam (Müe: Karsele)
KARŞ Kesbetmek, kazanmak * Toplamak, cem'etmek
KARŞAME Atmaca kuşu
KÂRŞİNAS f İşten anlar, iş bilir
KART Tazeliği geçmiş, katılaşmış * Gençliği geçmiş, geçkin, yaşça büyük
KARTA' Gözünün birisine sürme çekip diğerini unutan ve gömleğini ters giyen budala kadın
KARTABAN Karısı ile nâmahrem kimseyi gördüğü hâlde aldırış etmeyen
KARTABUS Zahmet, meşakkat
KARTAK (C: Karâtit) Kadife * Terlik * Etekli kaftan
KARTALE Eşek yükünün dengi
KARUN (A, uzun okunur) Peygamber Musâ (AS) devrinde yaşamış, malı ile mağrur olarak haddini aşmış ve Cenab-ı Hakkın zekât emrini dinlemediğinden Musa'nın (AS) duâsından sonra malı ile birlikte yere batmış olan dünya zengini Cenab-ı Hakkın lütuf ve ihsanını kendine mâlederek nankörlük ve enaniyetinden dolayı bu fena sıfatı ile meşhur olmuştur
KARUN İki şeyi bir araya getiren * Tez terleyen hayvan * Arka ayaklarının tırnağı ön ayağının tırnağı yerine vâki olan hayvan *İleride olan memeleri geride olan memelerine pek yakın olan dişi deve
KARUR Duş yapılacak soğuk su
KARURE (C: Kavârir) Göz bebeği Gözün siyah kısmı * Şişe
KAR'UŞ İki hörgüçlü deve * Arslan eniği
KARV Ağaç kadeh * Köpek yalağı * Hurma ağacının kökü * Uzun havuz * Hayanın derisi inip büyümek * Kast * Etraflıca araştırmak, tetebbu * Bir kimsenin mesleğine girmek, onun yoluna süluk etmek
KARVA Uzun hörgüçlü deve
KARVAH Uzun ağaç * Uzun deve
KÂRVAN f (Bak: Kervan)
KARYA Eski çağlarda Bursa ve Balıkesir bölgesinin adı
KARYE Köy Nâhiyeden küçük olan, insanlarla meskun yer
KARYET-ÜN NAHL Kovan Arı yuvası
KARYET-ÜL ENSÂR Medine-i Münevvere şehri
KARYETEYN Mekke ile Taif şehirleri
KARZ Selem ağacının yaprağı
KARZ Borç, ödünç Kesmek, kat'etmek * şiir söylemek
KARZ-I HASEN Sadece Allah rızâsı için verilen ödünç Faizsiz verilen borç
KÂR-ZÂR (Kâr ü zâr) f Kavga, cenk, savaş, harp, muharebe
KÂR-ZÂRGÂH f Savaş meydanı Harp alanı Muharebe sahası
KARZEN Borç, ödünç olarak
KAS' Bir şeye el ayası ile vurmak * Gidermek * Tahkir etmek, küçümsemek
KA'S Ölüm, mevt
KA'S (C: Kiâs) Parmak kemiği
KA'S Çirkin kokulu toprak
KAS'A (C: Kısâ') Çanak, kâse * Yemek kabı
KA'SA Devamlı olarak yerinde sabit olan kadın * Arkası içerisine girdiğinden arkasını yere koyamayan kadın
KASA Kabalık * Şiddet * Katılık
KASAB Saz, kamış * Parmak kemikleri * Nefes borusu, bronş * İnce keten bezi
KASAB-I MISRÎ Mısırda dokunmuş keten bezi
KASAB-ÜL ENF Burun kemiği
KASAB-ÜL FÂRİS Kalem kamışı
KASAB-ÜL HABİB Şeker kamışı
KASABA (C: Kasabât) Akciğerdeki nefes borularından herbiri Bronş * Küçük şehir Çarşısı olan büyük köy * Ahalisi beş-on bin raddelerinde olan mâmure
KASABAT (Kasaba C) Bronşlar * Kasabalar
KASABE Kötü hurma
KASAH Sırtlan
KASAİD (Kaside C) Kasideler
KASAL Buğday içinde olan siyah taneler
KAS'A-LİS Dalkavuk Çanak yalayıcı
KASAM Şiddetli sıcaklık * Güzellik
KASAME (Kasem den) Katili bilinmeyen kimsenin bulunduğu, şüphelenildiği mıntıka halkından elli kişiye yemin ettirme
KASA'NİNE Katı olmak * Büyük olmak
KASAR Üşenme, tembellik etme * Güç ve kuvvetin son sınırı * Boğazı tutup nefes aldırmayan bir zahmet
KASARA (C: Kasr-Kasarât) Boyun kökü * Yoğun ağaç * Gemilerin baş ve arka taraflarında güverteden daha yüksek yapılan güverte
KASARET Kısalık Kısa olma
KASAS Haber vermek Hikâye etmek, anlatmak * Tetebbu' etmek * Tıb: Göğüs kemiği Göğüs ortası
KASAS SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 28 Suresidir Mekkîdir (Kısas da denir)
KASAS Arslan
KÂSAT (Ke's C) Kadehler, ke'sler
KASAT Davarın arka ayaklarının dik ve doğru olması
KASATURA Askerlerin, bellerine bağlayıp taşıdıkları ve süngü gibi kullandıkları düz ve kısa kılıç
KASAVET Kalb katılığı, gaflet * Kaygı, tasa, üzüntü, keder (Bak: Kasvet)
KASAVİSE (Kıssis C) Papazlar, ruhbânlar, keşişler
KASB Kat'etmek, kesmek
KASB Ağızda tez dağılan ve çekirdeği katı olan kuru hurma * Sağlam, sert
KASBA Kamış Kamışlık
KASD Bir işi bile bile yapmak * İsteyerek Niyet ederek * Niyet Tasavvur * İstikamet Yolu doğru olmak
KASDEN Bile bile, isteyerek
KASDÎ İstiyerek, kastederek, niyetle ve bile bile yapılan
KÂSE f Tas veya çanak Kâse gibi olan çukurluk * Başı kaplayan ve başın üstündeki kemik
KÂSE-İ ÇEŞM Göz çukuru
KÂSE-İ FAĞFUR f Çin porseleni Çin porseleninden yapılan kâse
KÂSE-İ SER Kafatası
KA'SEB Büyük karınlı, kalın
KÂSE-BEND f Çatlamış, kırılmış * Kâse gibi şeyleri tamir eden kimse
KASED şahyar dedikleri nesne
KÂSE-GER f Kâseci, kâse yapan
KÂSEHA (Kâse C) Kâseler
KA'SELE Yürürken bir ayağını yere sürüyüp tozutmak
KÂSE-LİS (Kâselis) f Çanak yalayıcı Çok yiyen, obur Hırslı * Dalkavukluk Alçak huylu kimse * Dilenci
KÂSE-LİSAN (Kâselis C) Dalkavuklar, çanak yalayıcılar
KASEM Yemin Ahdetme
KASEMÂT Ahdler, yeminler
KASEMÂT-I KUR'ANİYE Kur'andaki ahitler, yeminler
KA'SERE (KA'SERÂ) Yoğun, sağlam, kalın, katı
KASES Hidayet edici delil
KASF Kırmak * Oyun, eğlence * Devenin diş gıcırdatması
KASFE (C: Kasf-Kasefât) Deve sesi * Merdiven ayağı * Bir parça kum yığını
KASH Kuruluk, katılık
KASHAB Kalın, yoğun, büyük
KASI'A Yaban fâresinin ini Yuvası ve bu yuvadaki iki deliğinden âşikâr olanıdır Diğeri gizlidir (Bak: Nâfıka)
KASIB Düdük çalan
KASID Kasd eden, niyet eden, isteyen
KASIF Kasırga Rastladığı şeyi kıran şiddetli rüzgâr * Şiddetle seslenen Çok gürleyen
KASIF Deve avazı * Ağacın ince ve kuru olması * Kırılması kolay olan şey
KASIK t Karnın alt tarafı
KASIM (A, uzun okunur) Taksim eden, ayıran, bölen
KASIM (A, uzun okunur) Kırıcı, ezici, ufaltan
KASIR (A, uzun okunur) Zorla işleten, yaptıran
KASIR (A, uzun okunur) Kısa, eksik * Kusur işleyen Kusurlu
KASIR-UL AKL Düşüncesi noksan, kısa akıllı
KASIR-ÜL BASAR Görüşü kısa * Kısa görüşlü, dar düşünceli
KASIR-ÜL FEHM Anlayışı noksan, kısa anlayışlı Anlayışsız
KASIR-ÜL YED Eli kısa Âciz, işten anlamaz, beceriksiz
KASIRANE Âcizane, beceriksizcesine
KASIRAT-ÜT TARF Kocasından başkasına aslâ bakmayan (Cennet kadınlarının bir vasfı) Huriler
KASIRGA Çevrintili rüzgâr Tozu ve toprağı birbirine katarak, ağaçları sökerek bir an esip kesilen rüzgâr
KASITÎN (A, uzun okunur) Zulmeden ve haktan sapanlar * Haklı olanlar * Kısımlara bölenler
KASÎ (Kasiye) Duygusuz Katı, hissiz, taş gibi katı
KASİ' Yaramaz huylu, yaşlı ve boyu kısa olan kimse
KÂSİB Kazanç sahibi Kazanmak için çalışan Kesbeden Marifet için çalışan
KASİB (C: Kasâyib) Kadınların yüzleri üstüne bıraktıkları kıvırcık saç Kâkül
KÂSİD Kesat olan, eksik olan, verimsiz olan
KASİD (C: Kasidân) (Kasd dan) Tasarlıyan, kasdeden * Haberci, postacı
KASİD Kaside
KASİDE (C: Kasâid) Onbeş beyitten az olmamak üzere, her beyit kafiyeli olarak, büyük kimseleri veya herhangi bir şeyi medh ü senâ eden, öven manzume şekli Büyük zatları ve daha çok Cenâb-ı Hakk'ı veya Peygamberi (ASM) medheden manzume

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KASİDE-İ BÜRDE Hazret-i Peygamber (ASM) önünde meşhur Arab Şâiri Ka'b bin Züheyr'in okuduğu kasidenin adı olup, bu kasideyi Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm beğenmiş, mükâfat ve iltifat eseri olarak da kendi hırkasını ona giydirdiğinden bu isimle meşhur olmuştur
KASİDE-İ ERCUZE (Ürcuze) Hz İmam-ı Ali (RA) tarafından bahr-ı recez vezni üzere yazılan ve istikbalden haber veren meşhur kasidenin adı(Mecmuat-ül Ahzab'ın 582 sahifesinden 597 sahifesine kadar o Ercuzedir O Ercuzenin mevzuu ve içindeki maksad-ı aslî; İsmi A'zamı tazammun eden altı ismin ehemmiyetini beyan etmek, hem o münâsebetle istikbaldeki bir kısım umur-u gaybiyeye ve te'sis-i İslâmiyette bir kısım mücâhedâtını işâret etmektir Evet, Hz İmâm Üstâdı olan Habibullah'dan (ASM) aldığı dersin bir kısmını işarî bir surette zikrediyor L)
KASİDE-GÛ f Kaside yazan, kaside söyliyen
KASİDE-PERDAZ f Kaside yazan, kaside düzenliyen
KASİDE-SERÂ f Kaside söyliyen, kaside yazan
KASÎF Kuru ince ağaç * Gök gürültüsü * Deniz sesi, dalga sesi
KASÎL Hayvanlara vermek için vaktinden evvel biçilen yeşil ot * Kesilmiş nesne
KASÎM Güzel kimse * Taksim eden, bölen
KASÎME (C: Kasim) Dikenden başka ot bitmeyen kumlu yer
KÂSİR Çok olan, kesir, bol olan
KASÎR (Kasr dan) Kısa, boynuz, ufak boylu
KASÎR-ÜL AKL Aklı kısa, aklı ermez
KASÎR-ÜL BÂ' Kısa boylu, beceriksiz, zavallı
KASÎR-ÜL BASAR Dar görüşlü, basireti kısa * Miyop
KASÎR-ÜL HİMME Himmeti az veya kısa olan
KASÎR-ÜL KAME Kısa boylu Boyu kısa olan
KÂSİR (Kesr den) Kıran, kırıcı * Tavşancıl kuşu
KÂSİR-ÜL ESNAM Putları kıran (Hz İbrahim'in AS lâkabıdır)
KASİRE Evinde hapsedilip dışarı çıkartılmayan kadın
KASİS Fr Bir yolu, bir tarafından diğer tarafına kadar kesen su arkı
KASİSA (C: Kasis) Devecilerin, azıklarını ve elbiselerini yüklettikleri deve * Bir ot
KASİYY (KISİYY) Soğuk gece * Kas adı verilen mahâlde yapılan ibrişimli bir elbise
KASİYY Uzak, baid Irak
KASKAS Açlık * Sür'at yapan, hızla giden * Yol gösterici * Devenin yediği bir ot
KASKASE Çok karanlık gece * Asâ, sopa, baston
KASKASE Yol göstermek * Köpeği "kuçu kuçu" diye çağırmak
KASL Kesmek
KASM Bölmek * Ayırmak * Bahsetmek * Kesmek
KASM Kapa kapa yemek, bütün bütün yutmak * Kesmek * Cem'etmek, toplamak * İ'tâ etmek, vermek
KASMA Ufak boynuzlu dişi koyun
KASME Yüz, çehre, vech
KASME Merdiven ayağı
KASMEL Arslan, esed
KASR Köşk Yüksek ve ferah bina Taştan veya kârgir küçük saray
KASR-I CENNET Cennet köşkü
KASR-I MÜŞEYYED Tahkim edilmiş, sağlam yapılmış büyük bina Büyük apartman
KASR Kısa olmak Kısa kesmek * Birisini bir hususa, bir işe tahsis etmek * Bir işte tembellik etmek * Akşamlamak * Hapseylemek * Yekpâre taş * Beyazlatmak * Gevşetmek * Noksanlaştırmak
KASR-ÜL KELÂM Sözü az etmek Kısa konuşmak
KASR-I SALÂT Seferde olan bir kimsenin, dört rekâtlı farz namazları ikişer rekât kılması Namazı kısaltmak
KASR-I YED El çekmek, ferâgat etme, vazgeçme
KASR Men'etmek * Zorla bir şeyi yaptırmak * Galip olmak
KASRÎ Zorla, cebren
KASRİYYET Zorlama hâli
KASS Cem'etmek, toplamak, biriktirmek
KASS Talep etmek, istemek * Nemime, söz götürmek, lâf taşımak
KASS Göğüs * Saç kesmek * Kırkmak * Koyundan kırkılmış yün
KASSA Kireç
KASSAB Düdükçü * Kesici * Parçalayıcı
KASSABİYYE Hayvan kesme ücreti, kasaplık ücreti
KASSAM Huk: Vârisler arasında miras malını taksim eden ve küçüklerin hakkını koruyan şeriat memuru * Taksim eden
KASSAM Hayrı çok olan kimse * Yorulmuş, kendini bırakmış, mahzun kişi * Büyük hurma salkımı * Büyük et parçası
KASSAR Leke çıkaran * Çırpıcı, yıkayıcı
KASSÎ Göğüsle alâkalı Sadrî
KAST f Noksan, eksik, kusur
KASTA' Ayaklarının siniri büzülüp kurumuş olan deve
KASTAL şeker tozu
KASTAL Cenk ederken olan toz, dövüşürken çıkan toz
KASTALANÎ (Hi: 851-923) (İmam-ı Ahmed İbn-i Muhammed) Büyük Şafiî âlimlerindendir Çok eser yazmıştır En meşhur eseri Mevahib-ül Ledüniyye'dir Mısır'da vefat etmiştir
KASTALANÎ Ok atmak * Şafak kızıllığı
KÂSTAR f Yalancı, hilekâr
KASTAR (C: Kasâtıra) Hâzık, basiretli, mahâretli kimse * Paranın sahtesini seçip çıkaran kimse
KÂSTE f Eksik, noksan, eksilmiş, azalmışKASUB : MestlerKASUS : Yalnız otlayan deveKASV : Deve kulağının kenarı
KASVA Kulağının dörtte biri kesik olan koyun veya deve
KASVERE Yaşça büyük olmak * şecaatli, kuvvetli * Aslan * Bir nebat ismi
KASVET Katılık * Sıkıntı İç sıkıntısı * Kalb katılığı (Bak: Kasavet)
KASVET-BAHŞ f Kasvet ve sıkıntı veren
KASVET-EFZA f Kasvet ve iç sıkıntısı veren
KASVET-ENGİZ f Kasvet ve iç sıkıntısı veren
KASVET-NÂK f İç sıkan, sıkıntı veren
KAŞ' (Kış') Şaşkın ve ahmak adam Zayıf adam * Açmak * Gidermek Dağıtmak * Kuru deri Deriden olan çadır * Hamam pisliği * Deriden yapılmış döşek * Balgam
KA'Ş (C: Kuuş) Ağacın başını çekip eğmek * Cem etmek, toplamak * Kadınların bindiği merkep
KÂŞ f Çok istek, arzu, özleme
KAŞB Karıştırmak * Zehir içirmek * Yaramazlıkla hatırlamak * İncitmek
KAŞAĞI Hayvanları kaşıyıp tozlarını düşürmeğe mahsus âlet * İhtiyar kimselerin, sırtlarını kaşımak için kullandıkları, ağaçtan uzun saplı ve bir ucundaki levhası dişli bir âlet
KÂŞÂNE f Büyük, süslü ve gösterişli ev Saray Kışlık, rahat ve mükemmel ev, oda
KÂŞÂNE-İ MÜRGÂN Kuş yuvası
KAŞ'ARİRE Ürpermek, titremek
KAŞBE Hasis kişi * Maymunun dişisi
KAŞE Mühür, imza * Bir nevi kumaş
KAŞEM Yetişmeden yenen beyaz hurma koruğu
KAŞER Çok fazla kırmızılık Ziyâde kızıllık
KAŞÎ f İran'ın Kâş şehrinde yapılan bir çeşit çini
KAŞİ' Kararı ve sebâtı olmayan kişi * Dağılmış, müteferrik
KAŞİB (C: Kuşbâ) Yeni veya eski
KÂŞİF Keşfedici Keşfeden Gizli bir şeyi meydana çıkarıp, izah eden Açıklayan * Mısır'da nâhiye veya kaza idarecilerine verilen ad
KÂŞİGER f Çinici, çini yapan san'atkâr
KÂŞİH Düşmanlığını gizleyip izhar etmeyen * Dağılıp uzaklaşan kimse
KAŞİRE Derisi yarılmış olan baş yarığı * Yerin yüzünü kazıp götürmüş olan yağmur
KAŞKAŞA Bir şeyin kabuğunu soymak * Hasta iyi olmak * Halâs etmek, kurtarmak * Uyandırmak
KAŞKİ f "Keşke, ne olurdu" gibi, özleme veya pişmanlık ifade eder
KAŞM Yemek * Açlık * Cem'etmek, toplamak
KAŞMEŞ Kuş üzümü
KAŞR Bir şeyin kabuğunu soyma
KAŞŞ Yaranın iyileşmesi * Hasta iyi olmak * Evmek
KAŞT Deri yüzmek * Açmak * Koparmak
KAŞUR (C: Kaşurât) Yarış atlarının en sonra geleni
KAŞV Kabuğu soyulmuş olan
KAŞVAN Zayıf erkek
KA'T Kısa boylu kimse
KAT' Kesme, ayırma * Geçme Yol almak Yüzerek geçmek * Delil ve bürhan ile ilzam etmek * Edb: Sözün te'sirini arttırmak ve dinleyenin anlayışına bırakmak için söz bitmeden kesivermek"İmtihan geliyor Çalışın, yoksa"Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz Size rehberlik eden haydudu artık koğunuzBunu benden duyunuz, ben ki, evet Arnavud'um!Başka bir şey diyemem İşte perişan yurdum!Mehmed Akif
KAT'-I ALÂKA Alâkayı kesme
KAT'-I DA'VÂ Dâvâyı halletme
KAT'-I HAYÂT Hayatın kesilmesi Ölüm, mevt
KAT'-I MERÂHİL Merhaleleri, durak yerlerini geçme Yol alma, ilerleme
KAT'-I MERATİB Mertebeleri aşıp geçme
KAT'-I MÜNÂSEBET Münasebeti ve ahbaplığı kesme
KAT'-I NAZAR Bakmamak İtibar etmemek * Alâkayı kesmek
KAT'-I TARİK Yol kesicilik
KAT'A Aslâ, hiçbir zaman
KATADE (C: Kutad) Dikenli ot Mugaylan dikeni
KATAİF (Katife C) Saçaklı, tüylü havlular; ehramlar * Kadayıf tatlısı
KATALOG Fr Kitaplık halinde, yahut neşriyata tabi bulunan bir şeye ait etraflı geniş liste, eşya listesi
KATAM Toz, gubar
KATAM Cimâ arzulamak * Et arzulamak
KATAN Kuşların kuyruğu dibi * Dağ ismi
KAT'AN Hiçbir zaman, aslâ, katiyyen
KATANE Az yemeklik
KATAR Birbiri arkasına dizilmiş hayvan sürüsü * Bir lokomotifin sürüklediği vagonların tamamı Tren
KATAR Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir İstiklâlini 1/1/1971 de ilân etmiştir Hükümet merkezi Doha şehridir Üç yanı denizle çevrilidir Halkı müslümandır Resmi lisanı Arapçadır
KATARAT (Katre C) Katreler, su damlaları
KATARAT-I BÂRÂN Yağmur damlaları Yağmur katreleri
KATARAT-I SEMİNE Kıymetli damlalar
KATARAT-I ŞADÎ Sevinç damlaları Sevinçten dolayı akan gözyaşları
KATARAT-I UYUN Göz yaşları
KATARE Kuyudan veya başka bir yerden damlayan su
KATAT Kısa, kıvırcık saç
KATB (Katub) Daim çatık çehreli, ekşi yüz * Bir kimseyi darıltmak, gücendirmek * Birikmek, biriktirmek, doldurmak * Dolu çuval taşımak, götürmek için hazırlamak * Arslan
KATEA (C: Kutâ) Güve *Ağaç kurdu
KATEB (C: Aktâb) Deve palanı
KATED (C: Aktâd-Kutud) Semer ağacı
KATEDRAL Piskoposluk kilisesi Bir şehrin büyük kilisesi
KATEGORİ Aralarında herhangi bir bakımdan alâka veya benzerlik bulunan şeylerin hepsi * Zümre, grup
KATEL Nefs Cismin bakiyyesi
KATELE (Katil C) Katiller İnsan öldürmüş kimseler
KATER (Katre C) Katreler, damlalar
KATERE Bir şey üzerine çökmüş toz * İs gibi bir karanlık * Toz * Kebap yapmak * Pişmiş şeyin kokması
KATF Atın veya diğer davarın adımını geç atması * Tırmalamak * Üzüm kesmek * Ağaçtan meyve devşirme * Devşirme mevsimi
KATI' (Kat' dan) Kesen, Kat' eden Durduran, mâni olan * Keskin ve iyi bileylenmiş kılıç
KATI-UT TARİK Yol kesen, eşkiya
KATI'A Kesen, kesici
KATIBE (A, uzun okunur) Hepsi, tamamı Cümleten * Bütün hâllerde
KATIBETEN Tamamıyla, bütünüyle, cümleten, hepsi * Hiçbir zaman, aslâ
KATIN (C: Kuttân) Oturan, yerli Ev halkı
KAT'Î Mutlak şüphesiz Tereddütsüz
KATİ' (C: Ekâti-Aktâ-Kutân) Kamçı * Deve ve koyun sürüleri
KATİA (C: Katâi') Kesme, kat etme * Kırılma * Alâkayı kesme Ahbaplığı kesme * Vergi * Arazi
KÂTİB Yazan, yazıcı, kitâbet eden Usta yazıcı
KÂTİB-İ ADL Noter
KÂTİB-İ EZELÎ Her şeyin hayatının mukadderatını ezelden bilip yazan Cenab-ı Hak (CC)
KÂTİB-İ HUSUSÎ Büyük bir kimsenin kullandığı özel kâtip, hususi kâtib
KÂTİB-İ SIRR Gizli şeyler yazdırılan kâtip, sır kâtibi
KÂTİB-İ VAHY Kur'an-ı Kerim âyetlerini yazan Vahy kâtibi
KÂTİBANE Kitâbet kaidesine göre, kâtipcesine

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAT'Î DELALET şüphesiz, kat'i delil
KATİFE (C: Katâif) Kadife
KATİL (A, uzun okunur) Öldüren İnsanın ölümüne sebep olan insan
KATİL-İ MA'FUV Can ve ırzını korumak için, tecavüze kalkanı öldüren kimse
KATİL-İ MÜTEAMMİD Her ne sebeple olursa olsun, birini öldürmeyi evvelce zihninde tasavvur ederek öldüren kimse
KATİL Öldürülmüş, vurulmuş Maktul
KATİLE Su silmede kullanılan bez parçası
KÂTİM (Ketm den) Ketmeden, saklıyan, tutan Sır saklayan
KÂTİM-İ ESRAR Sır saklıyan
KATİM Toz çokluğundan karanlık olan
KATİN Kene * Az yiyen kimse * Testi
KATİR İhtiyarlık, saç ağarmak * Perçin yapılan çivi uçları
KAT'İYYEN Kat'i ve kesin olarak * Aslâ, hiçbir zaman
KAT'İYYET Kesinlik, kat'ilik
KAT'İYY-ÜD DELALE Bir ibârenin ifâde ettiği mânaya veya hükme delâletinin kat'i ve şeksiz olması Delilin kat'i, şüphesiz oluşu
KAT'İYY-ÜL METİN Metnin, ibârenin kat'i ve şüphesiz oluşu (Ayet gibi)
KATL (C: Mekâtıl) Kesmek
KATL Öldürmek
KATL-İ ÂM Bir yerde çoklarının öldürülmesi Herkesi kılıçtan geçirme Toptan imha
KATL-İ AMD Huk: Kasden ve bile bile öldürme
KATL-İ NEFS İntihar Kendi kendini öldürme
KATL-İ NÜFUS Adam öldürme
KATLÂ (Katîl C) Öldürülmüş kimseler
KATLGÂH f Öldürme yeri Cinayet mahalli
KATM Kesmek Isırmak * Tatmak, zevk * Devenin kükremesi
KATMER t Bir şeyin kat kat olması * Çok yapraklı oluşu (Gülün, çiçeğin, böreğin, elbisenin kat kat olduğu gibi)
KATNE Kırkbayır * Boş
KATOLİK Fr: Hıristiyanlardan bazılarınca Hz İsa'nın (AS) vekili telâkki ettikleri papanın reisliği altında Hıristiyanlıkta bir mezheb ve bu mezhabe bağlı olanlar(Ehl-i bid'a, dinsizliklerine ve ilhadlarına şöyle bir bahane buluyorlar Diyorlar ki: "Alem-i insaniyetin müteselsil hadisâtına sebep olan Fransız ihtilâl-i kebirinde, papazlara ve rüesa-yı ruhaniyeye ve onların mezheb-i hassı olan Katolik mezhebine hücum edildi ve tahrib edildi Sonra çoklar tarafından tasvib edildi Frenkler dahi, ondan sonra daha ziyade terakki ettiler?"Elcevap: Bu kıyasın dahi, evvelki kıyaslar gibi farkı zâhirdir Çünkü: Fransızlarda, havas ve hükümet adamları elinde çok zaman din-i hıristiyani, bahusus Katolik mezhebi bir vasıta-i tahakküm ve istibdat olmuştu Havas, o vasıta ile nüfuzlarını avam üzerinde idame ediyorlardı Ve "serseri" tabir ettikleri avam tabakasında intibaha gelen hamiyet-perverlerini ve havas zalimlerin istibdadına karşı hücum eden hürriyet-perverlerin mütefekkir kısımlarını ezmeye vasıta olduğundan ve dörtyüz seneye yakın Frengistanda ihtilâller ile istirahat-ı beşeriyeyi bozmağa ve hayat-ı içtimaiyeyi zir ü zeber etmeğe bir sebep telâkki edildiğinden; o mezhebe, dinsizlik namına değil, belki Hristiyanlığın diğer bir mezhebi namına hücum edildi Ve tabaka-i avamda ve feylesoflarda bir küsmek, bir adavet hasıl olmuştu ki; mâlum hâdise-i tarihiye vukua gelmiştir Halbuki: Din-i Muhammedi (ASM) ve Şeriat-ı İslâmiyeye karşı; hiçbir mazlumun, hiçbir mütefekkirin hakkı yoktur ki, ondan şekva etsin Çünkü onları küstürmüyor, onları himaye ediyor Tarih-i İslâm meydandadır İslâmlar içinde bir iki vukuattan başka dahili muharebe-i diniye olmamış Katolik mezhebi ise, dörtyüz sene ihtilâlât-ı dâhiliyeye sebep olmuş M)
KATR Damlamak Damlatmak Damlayan şey * Develeri katarlamak * Birisini şiddet ve hiddetle yere çalmak * Yağmur
KATR Darlık
KATRAN (Katıran) Siyah, sert kokulu, süretle yanan, hararetli, keskin ve suda erimeyen bir madde
KATRE Damla Su damlası * Bir damla olan şey
KATRE-İ BÂRÂN Yağmur damlası
KATRE-İ GEVHER Cevher damlası İnci tanesi * Pek kıymetli şey
KATRECU f Bir damla arıyan
KATREFEŞAN f Damla saçan
KATRED (KATÂRİD) Koyunu ve kuzusu çok olan kişi
KATT Katı bir cismi yontma, enine kesme * Saçın kıvırcık olması * Narhın, fiatın fazla olması
KATT Kuru yonca * Koğuculuk etmek, yalan söylemek, dedikodu yapmak * Zeytin yağını fesliğen ile kokutmak
KATTA' Çok kat'eden, adah çok kesen
KATTAL (Katl den) Çok öldüren, çok katleden
KATTAN Pamuk satan
KATTAT Hokkalar yapan, çıkrıkçı
KATUB (Bak: Katb)
KATUBE Arkasında semeri olan deve
KATUF Tenbel * Yavaş yürüyüşlü davar, yavaş olan hayvan
KATV Hizmet
KATV Sürur ve neşeyle ağır ağır yürümek * Adımını biribirine yakın atmak
KAUD Binilmeğe kabil deve (en az iki yaşında olur)
KAUD Yavaş giden at
KAUR Çok derin * Çöllerde, rüzgârların esmeleri sebebiyle yığılan kum tepeleri Kumullar
KAUS Yaşlı, koca, ihtiyar
KAV' (C: Akvâ) Erkek dişiye aşmak * Üstüne hurma ve buğday döktükleri düz yer
KAVA' Kimse olmalan ıssız yer * İki tarafına yağmur yağıp ona yağmayan yer
KA'VA' İncikleri ince olan kadın
KAVABİL (Kabile C) Ebeler * (Kabiliyet C) Kabiliyetler veya kabiliyetliler
KAVAD Kaltaban Arsız, gayretsiz
KAVAD Katili maktul yerine kısas etmek
KAVADİH (Kadiha C) Çekiştirenler, zemmediciler, kötüleyiciler * Çekiştirilecek ve zemmedilecek şeyler
KAVADİM (Kadime C) Kuyruklar * Kuşların kanatlarının ön tüyleri
KAVAF Kundura ve terlik gibi ayakkabıları hazır olarak satan
KAVAFÎ (Kafiye C) Kafiyeler
KAVAFİL (Kafile C) Kafileler Birlikte yolculuk eden topluluklar * Sıra sıra ve takım takım gönderilen şeyler
KAVAİD (Kaide C) Kaideler Hareket porgaramları Dil öğreten bir kitaptaki kaideler Arab lisanındaki kaidelerin dercedildiği gramer kitabı
KAVAİD-İ ESASİYE Esası teşkil eden temel kaideler
KAVAİM (Kaime C) Kaimeler
KAVAKİZ (Kakuze C) Boş maşrapalar
KAVALİB (Kalıb C) Kalıplar
KAVAM Adâlet * Güzel ve uzun boy
KAVANİN (Kanun C) Kanunlar Devlet idare kaideleri Şeriatın her bir mes'elesi
KAVANİN-İ ASKERİYE Askeri kanunlar
KAVANİN-İ CEZAİYE Ceza kanunları
KAVANİN-İ HADSİYE Hadse âit düstur ve kanunlar (Bak: Desâtir)
KAVANİN-İ İLÂHİYE İlâhî kanunlar Şeriat (Bak: Şeriat)
KAVARİ' (Karia C) İnsan öleceği zaman, halet-i nezi'de okunan âyet-i kerime * Şiddetli esen rüzgârlar * Ansızın Allah tarafından gönderilen belâ ve musibetler
KAVARİR (Karure C) Gözbebekleri * ŞişelerKAVAS : Eskiden vezirlerin maiyetlerinde kullandıkları silâhlı adamlar
KAVASIF (Kasıf C) Şiddetli esen rüzgârlar Fırtınalar
KAVASIM (Kasım C) Ezici, kırıcı ve ufaltıcı şeyler
KAVAYİM Davarın ayakları * Evin direkleri
KAVB Kesmek * Çukur kazmak
KAVD Boy uzunluğu * At sürüsü
KAVDA (C: Kud) Uzun boyunlu kadın* Alt dişlerin uzun başlısı
KA'VE Evin ortası
KAVEME (Kavme) Namazda, rükudan kıyama kalkıp, bir kere "Sübhâne Rabbiyel Azim" diyecek kadar durmak
KAVF Bir kimsenin peşinden gitmek * Ense saçı
KAVİ Sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü * Varlıklı, zengin, sâlih, emin, mutemed
KÂVÎ (Key den) f Yakan, yakıcı Dağlayan Demirci
KAVİM (Bak: Kavm)
KAVİM Doğru, dik, ayakta * Dürüst * İsabetli * Boyu düzgün ve güzel
KAVİSNAME f Okçular ve okçuluk hakkında yazılan eser
KÂVİŞ f Eşme, kazma
KÂVİŞGER f Kazıcı, eşici, kazan
KAVİYYEN Kuvvetle, kat'i olarak Şüphesiz olarak
KAVİYYEN ME'MUL Çok kuvvetle ümid edilen
KÂVİYYET Yakıcılık, dağlayıcılık
KAVİYY-ÜL BÜNYE Bünyesi sağlam olan Sağlam vücutlu
KAVİYY-ÜL İKTİDAR İktidarı kuvvetli
KAVKAA Salyangoz, midye gibi hayvanların sert kabuğu
KAVKAH Tavuk gıdaklaması, tavuk sesi
KAVKAL Bağırtlak kuşunun erkeği * Keklik * Turaç kuşu
KAVL Anlaşma Sözleşme * Konuşulan söz Söz cümlesi * İtikad, delâlet * Tarif * İlham
KAVL-İ LEYYİN Yumuşak söz Sert olmayan söz Enâniyetli olmayan söz
KAVL-İ MÜCERRED Delilsiz söz
KAVL-İ RÂCİH Daha makbul ve daha önde olan söz, kanaat, fikir
KAVL-İ RESUL Hadis
KAVL-İ ŞÂRİH Mânasını açıklayan söz Şerheden söz Tarif Şerhedenin sözü
KAVLEN Söyleyerek Söz ile Anlaşarak
KAVLÎ Sözle alâkalı Söz niteliğinde
KAVLİYYAT Kaviller, kuru lâflar, boş sözler
KAVM (Kavim) Bir peygambere tâbi ve bağlı insan topluluğu Aralarında dil, âdet, örf, kültür birliği olan cemâat, topluluk Millet Bir işe başlamak * Pazar kurmak * Müşteri ile anlaşmak
KAVM-İ MAHSUR Nüfusu yüz kişiden az olan köy halkı
KAVMÎ Kavme âit, kavimle alâkalı
KAVMİYET Kavimcilik Milliyetçilik Bir kavmin hususiyetleri

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAVMİYETÇİLİK İslâmiyetin âyet-i kerime ve hadis-i şerifle men'ettiği, soy sop üstünlüğü ileri sürerek, kendi kavminden olmayanlardan ayrılmak ve onları hakir görmek (Bak: Asabiyet-i câhiliye)
KAVNES (C: Kavânis) Atın iki kulağı arası * Başa giyilen miğferin tepesi
KAVRA Geniş yer
KAVS Yay * Eğri, yay biçiminde olan şey * Dokuzuncu burcun adı
KAVS-I KUZAH (Kavs-i kuzeh) Gök kuşağı Alâim-i semâ Ebem kuşağı
KAVSAF Kadife
KAVSARRA Kamıştan yapılan hurma sepeti * Şeker yükü
KAVSEYN İki yay
KAVSÎ Yay biçiminde olan, yay gibi olan
KAVS-PARE f Küçük yay, küçük kavs
KAVT (C: Akvât) Koyun sürüsü
KAVT İhtiyaç miktarı yemek vermek
KAVVAD Arsız, pezevenk, deyyus, kaltaban, gayretsiz
KAVVAL (Kavl den) Geveze, çok konuşan, çok söyliyen * Sözü yerinde söyliyen Lâf ebesi
KAVVAM Nezaret ve muhafaza eden kimse İşlerin mes'uliyetini üzerine alıp iyi idare eden
KAVVAS (Kavs dan) Oklu asker * Ok imâl eden kimse Okçu
KAVZ (C: Akvâz-Akâviz-Kızân) Küçük kum tepesi * Düşmek * Bağlamak
KAVZ Bozmak Yıkmak
KAY Kusma, istifrağ Hastalıktan dolayı ağızdan çıkan hazmolmamış gıdâ maddesi(Âlim-i mürşid koyun olmalı; kuş olmamalı Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir M)
KAY Yağmurlu hava
KAY' Kedi, sinnevr
KAY'AM (C: Kayâım) Kedi
KAYANE Demircilik
KAYASİRE (Kayser C) Kayserler Eski Bizans ve Roma İmparatorlarının lâkapları
KAYD Kelepçe, bağ * Bağlamak * Bir şeyi bir yere yazmak * Deftere geçirmek * Sınırlamak * Şart
KAYD-I HAYAT Ömür boyunca, yaşadığı müddetçe
KAYDAHR Halkın her işine karşı gelen * İri gövdeli deve
KAYDEHUR Yaramaz huylu
KAYDETMEK Yazmak * Bağlamak * İlgilenmek, alâkalanmak
KAYDİYYE Deftere kaydetme ücreti
KAYDUM Her nesnenin önü
KAYH (C: Kuyuh) İrin
KAYID (C: Kıvâd-Kâde-Kavâyid) Çekici, çeken * Çavuş * Koyunların önünde yürüyen "kösem" dedikleri koyun
KAYIF Ferasetle bir kimsenin nesebini bilen kişi
KAYIM Durucu, duran * Kılıç kabzası
KAYIN Kadının veya kocanın erkek kardeşi
KAYINÇO Kayın Kayınbirader
KAYISA (C: Kavâsi) Derenin son bulduğu yer
KAYİLE (Bak: Kaylule)
KAYKA' Tavuk avazı, tavuk sesi
KAYKABAN İğde yemişi gibi akça yemişi olan bir ağaç
KAYL (C: Akyâl) Ulu şerif kimse * Öğle vakti şarap içmek
KAYLULE Kerâhet vakti olmayan kuşluk vakti uykusu, öğle uykusu(Re'fet, $ âyet-i celilesindeki $ kelimesinin mânasını merak edip sorması münasebetiyle ve hapiste sabah namazından sonra sairler gibi yatmasından gelen rehavet dolayısıyla, elmas gibi kalemini atâlete uğratmamak için yazılmıştır Uyku üç nevidir:Birincisi: Gayluledir ki, "fecirden sonra tâ vakt-i kerahet bitinceye kadardır" Bu uyku, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine Hadisçe sebebiyet verdiği için, hilâf-ı Sünnettir Çünkü; Rızk için sa'yetmenin mukaddematını ihzar etmenin en münasip zamanı, serinlik vaktidir Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet ârız olur O günkü sa'ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi, bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuşturİkincisi : Feyluledir ki, "İkindi namazından sonra mağribe kadardır" Bu uyku ömrün noksaniyetine, yâni uykudan gelen sersemlik cihetiyle o günkü ömrü nevm-âlud, yarı uyku, kısacık bir şekil aldığından maddi bir noksaniyet gösterdiği gibi, mânevi cihetiyle de o gün hayatının maddi ve manevî neticesi ekseriya ikindiden sonra tezahür ettiğinden, o vakti uyku ile geçirmek, o neticeyi görmemek hükmüne geçtiğinden, güya o günü yaşamamış gibi oluyorÜçüncüsü: Kayluledir ki, bu uyku Sünnet-i Seniyyedir Duha vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için Sünnet olmakla beraber, Ceziret-ül-Arabta vakt-üz-zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir tâtil-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan, o Sünnet-i Seniyyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir Bu uyku, hem ömrü, hem rızkı tezyide medardır Çünkü: Yarım saat kaylule, iki saat gece uykusuna muadil gelir Demek, ömrüne hergün bir buçuk saat ilâve ediyor Rızk için çalışmak müddetine, yine bir buçuk saati ölümün kardeşi olan uykunun elinden kurtarıp yaşatıyor ve çalışmak zamanına ilâve ediyor L)
KAYN (C: Kuyun) Demirci, haddad, * Kul, köle
KAYNAN At ve deve ayaklarının ip bağlanacak ve bukağı vuracak yeri
KAYNATA Karı ve kocaya göre birbirlerinin babası * Kayınpeder
KAYS Leylâ ile Mecnun hikâyesinin erkek kahramanı olan Amirinin adı * Süngü miktarı
KAYS Düşmek, sukut
KAYSER Eski Roma ve Bizans İmparatorlarının lâkabı
KAYSERÎ f Hükümdarlık, imparatorluk, kayserlik
KAYSERÎ (C: Kayâsir, Kayâsire) Büyük şeyh * Büyük deve
KAYSUM Marsama denilen ot
KAYTAS Balina balığı * Kadırga balığı
KAYTUN (C: Kayâtin) Hazine Kiler Ziyâfethâne
KAYTUS Bir yıldız kümesi
KAYY Fakirlik
KAYYIM İnsanları birbirine kardeşlikte ve sevgide bir araya toplayıp dünya ve âhirette necat ve iyilikler yolunda cem' edici olduğundan; bütün iyilikleri haseneleri toplayıcı ve muhtaçlara çok ihsan edici mânasında Peygamberimiz Resul-i Ekrem'e (ASM) verilen bir isim
KAYYİME Müstakim, âdil Çok değerli
KAYYUM Başlangıç, nihayet ve yeniden oluş gibi hallerden münezzeh ve ezelden ebede kaim, dâim ve var olan Allah (CC) Bütün eşyanın ancak kendisi ile kaim olduğu Cenab-ı Hak( Sırr-ı kayyumiyetin cilvesine bu noktadan bakınız ki; bütün mevcudatı ademden çıkarıp, herbirisini bu nihayetsiz fezada $ sırrıyla durdurup, kıyam ve beka verip, umumunu böyle sırr-ı kayyumiyetin tecellisine mazhar eyliyor Eğer bu nokta-i istinad olmazsa; hiçbir şey kendi başıyla durmaz Hadsiz bir boşlukta yuvarlanıp ademe sukut edecekHem nasıl ki bütün mevcudat, vücudları ve kıyamları ve bekaları cihetinde Kayyum-u Zülcelâl'e dayanıyorlar; kıyamları onunladır Öyle de, mevcudatın keyfiyat ve ahvalinde binler silsilelerin; (temsilde hata olmasın) telefon, telgraf silsilelerinin merkezi ve santral direği hükmünde olan sırr-ı kayyumiyette $ sırriyle, uçları bağlıdır Eğer o nurani nokta-i istinada dayanmazlarsa, ehl-i akılca muhâl ve bâtıl olan binler devirler ve teselsüller lâzım gelecek; belki, mevcudat adedince bâtıl olan devirler ve teselsüller lâzım gelir Meselâ: Bu şey (hıfz veya nur veya vücud veya rızık gibi) bir cihette buna dayanır; bu da ötekine; o da ona gitgide herhalde nihayetsiz olamaz, bir nihayeti bulunacakİşte bütün böyle silsilelerin müntehâları; elbette sırr-ı kayyumiyettir Sırr-ı kayyumiyet anlaşıldıktan sonra, o mevhum silsilelerde birbirine dayanmak rabıtası ve mânâsı kalmaz, kalkar; herşey doğrudan doğruya sırr-ı kayyumiyete bakar L)
KAYYUM (Kıyâm dan) Camilerde iş gören kimse Cami hademesi
KAYYUMİYET Allah'ın ezelî ve ebedî oluşu, dâimî mevcudiyeti, bâkiliği (Bak: Kayyum)
KAYZ Yaz mevsiminin en sıcak zamanları
KÂZ (Gâz) f Makas
KAZ' Kesmek * Kahretmek * Çiğnemek * Fuhşiyat söylemek Sövmek
KA'Z Keçi ve sığırın, ağacın başını çekip kendine eğmesi
KAZA Birdenbire olan musibet Beklenmedik belâ * Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak * Allah'ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi * Hâkimlik, hâkimin hükmü * İstemeden yapılan zarar * Hükmeylemek, hüküm * Bir şeyi birbirine lâzım kılmak * Beyan eylemek * Ahdini yerine getirmek * Ödemek, edâ etmek * İcab * Ölüm (LR) * Şeriat hâkimi olan Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket (Yâni, eskiden bir hâkimin şeriat şeriat namına da'valara baktığı memlekete "kaza merkezi" denirdi)Fık: İnsanlar arasında vuku bulan dâva ve muhasamayı şer'î hükümler dairesinde fasletmek, halletmek(Fetvanın kazadan farkı, mevzuu âmdır; gayr-i muayyendir, hem mülzim değil Kaza ise; muayyen ve mülzimdir)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KAZA-İ HÂCET İhtiyacını gidermek * Büyük abdest bozmak
KAZA-İ ŞEHVET Şehvet ihtiyacını gidermek Cinsî münasebet (ki, insanlar arasında nikâh olmadıkça haramdır)
KAZA' Çocukların başını traş edip, bazı yerlerinde kısım kısım saç bırakmak
KAZAA Bulut parçası
KAZAB Katılık, şiddet
KAZABE Kesinti Bağ ağacından ve diğer ağaçtan kesilen parçalar
KAZAEN Kaza olarak, tesadüfen İstemiyerek Bilerek değil Beklenmedik halde
KAZAET Ayıp, âr * Fesad
KAZAHA (Kazâ dan) Kazalar İlçeler Kaymakamlık idareleri
KAZAÎ Kaza ile alâkalı Hüküm vermeğe ait
KAZAK Her kavmin askerliğe, akın ve çapula ayrılmış efradı * Çarlık Rusyasında ayrıca bir sınıf teşkil eden sipahiye benzer süvari askeri
KAZAL (C: Kuzul-Akzile) Başın arka tarafı
KAZAM şey
KAZAN (KEVZÂN) Semiz şişman kimse
KAZANFER (Bak: Gazanfer)
KAZAN KALDIRMAK t Yeniçerilerin isyanı münasebetiyle kullanılan bir tabirdi Yeniçeriler isyan ettikleri zaman yemek pişirilen kazanlarını da, toplandıkları At Meydanı'na getirdikleri için bu tabir meydana gelmiştir Sonradan da devlete karşı koymağa kalkanlar hakkında kullanılırdı (OTDS)
KAZAR Kirlenme, pislenme
KAZARA f Kazâ olarak Rastlayarak
KAZARET Murdarlık, necâset, pislik, pis olma hâli
KAZASKER İlmiye mesleğinin en yüksek mertebelerinden biri Lügat mânası asker kadısı, ordu kadısı demektir Osmanlılarda Kazaskerliğin ihdası Sultan IMurat zamanındadır İlk Kazasker de "Çandarlı Kara Halil"dir
KAZAYA (Kaziye C) Kaziyeler Hükümler
KAZAYA-YI MAKBULE (Bak: Kaziye-i makbule)
KAZAZ Ufak taş * Döşek üstünde olan toprak * Toz toprak bulaşmaz nesne
KAZA-ZEDE Kazaya uğramış, başına felâket gelmiş
KAZB Kesmek * Yonca otu
KAZB Çok nikâh
KAZBE (C: Kuzub) Yonca otu
KÂZE Uyluk dibi
KAZEF Irak, baid, uzak
KAZEİN Fr Sütte bulunan albüminli maddeler
KAZEL Çok fazla aksaklık (Müe: Kazlân)
KAZEM Tez, seri, acele
KAZEM Bütün bütün yutmak * Asılsızlık
KAZER Nezafetsizlik, temiz olmamak
KAZEZ Pire
KAZF Atmak İftira atmak Ehl-i namus bir kadına zina isnad etmek Buna "kazf-ı muhsenat" da denir (Bak: Kebair)
KAZF (KAZÂFE) (C: Kızâf) İncelik, zayıflık
KAZH Atmak, saçmak
KAZIB (C: Kavâzıb-Kızâb) Kesici, kesen
KÂZIM Öfkesini yenen, meydana vurmayan
KAZIM(A) Kemirici hayvan
KÂZIME (C: Kezâyim) Yanında bir kuyu daha olup bundan ona, ondan buna su geçen kuyu * Büyük şehir
KÂZIMÛN (KÂZIMÎN) Öfkesini yenenler Hırsını yenenler
KÂZIMÎN-EL GAYZ Öfkesini yenenler
KAZIYE Ölüm
KAZİ (A, uzun okunur) Dâvalara hüküm ve kaza eden Şeriat kanunlarına göre dâvalara bakan hâkim Kadı * Yapan, yerine getiren
KAZİ-YÜL HÂCÂT Bütün ihtiyaçları yerine getiren Allah (CC)
KÂZİB(E) Yalancı Yalan söyleyen
KAZİB (C: Kuzıbân) Ağaç dalı
KAZİB Karada ve denizde ticarete hırslı olan kimse
KAZİFE Sövdükleri söz * Attıkları nesne
KAZİM (C: Kazmân-Kazam) Gümüş * Yazı yazmada kullanılan beyaz deri * Davara verdikleri arpa
KAZİME (Bak: Kâzıme)
KAZİYE (KAZİYYE) Man: Hüküm Bir hükmü ifâde eden kelâm * Karar Fikir İfâde * Hak veya bâtıl mâna ifade eden söz * Hükmeylemek * Hükümet
KAZİYE-İ BEDİHİYYE Man: Delil ile isbata muhtaç olmaksızın, aklın cezmen hüküm ve tasdik eylediği hüküm Bu iki kısma ayrılır:1- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye: Aklın hârice danışmayarak ve havassın (hislerin) tavassut ve yardımına muhtaç olmayarak tasdik eylediği kaziyeye denilir ki; akıl mücerret mevzu ve mahmulünü tasavvur edince beyinlerindeki nisbet-i hükmiyeyi cezmen tasdik ediverir ve bunlara Ulum-u müteârife denir Bu da ya evveliye veya fıtriyye olur2- Kaziye-i bedihiyye-i akliyye-i evveliye: Aklın mücerret tarafeyni tasavvur ile beynindeki nisbet-i hükmiyeyi cezmen tasdik ettiği kaziyyeye denir (LR)
KAZİYE-İ BEDİHİYYE-İ FITRİYYE Man: Aklın tarafeyni tasavvur ederken zihinde hâzır olan bir hadd-ı vasat vâsıtası ile nisbet-i hükmiyyeyi cezmen tasdik eylemesinden ibaret olan kaziyyeye denir
KAZİYE-İ CEHLİYYE Man: Esası cehl üzere mebni olan bâtıl kaziyyedir (LR)
KAZİYE-İ CÜZİYYE Man: Hükmü, mevzuun bazı efradına şamil olan kaziye "Bazı şeyler serttir" gibi
KAZİYE-İ HAMLİYYE Man : Mahmulün (yâni, haberin), mevzua (yani mübtedaya) sübut veya nef'i ile hükmü hâvi olan kaziyye Tabir-i diğerle: Mahmulün mevzua kayıtsız ve şartsız olarak isnad olunduğu kaziyyeye denir "Dünya fânidir" gibi
KAZİYE-İ İHTİMALİYYE Man: Bir şeyin olması veya olmaması mümkün olmak ihtimâli üzerine bina olunan kaziyye
KAZİYE-İ KÜLLİYE Man: Hüküm mevzuunun cemi efradına şâmil olan kaziyye "İnsanların cümlesi nâtıktır" gibi
KAZİYE-İ MA'DULE Man: Selb, ya mevzuundan ya mahmülünden ikisinden cüz' olan, yâni kendinde hem isbat ve hem de nefiy kaziyyelerdir "Nefs-i nâtıka gayr-i mürekkebdir" gibi
KAZİYE-İ MAHKÛMUN BİHÂ (Bak: Kaziye-i muhkeme)
KAZİYE-İ MAHSUSA Man: Mevzuu yalnız bir fertten ibaret olup da hüküm onun üzerine olan kaziyyedir Buna Kaziye-i şahsiyye dahi denir "İstanbul en büyük şehirlerin birincisidir" gibi
KAZİYE-İ MAKBULE Kabule mazhar olmuş hüküm ve iddia İtimad edilir zâtların söyledikleri ve bu itimada binâen kabul edilen kaziyye
KAZİYE-İ MEŞHURE Man: Herkesce sâbit olduğu hasebiyle hükmolunan kaziyye
KAZİYE-İ MEVHUME Man: Mâkul işler üzerine kuvve-i vâhimenin hükmeylediği kâzib kaziyyedir
KAZİYE-İ MUHAYYELE Man: Kizb olduğu mâlum iken nefsin ya münbasit ya münkabız olduğu kaziyye Hayali olan hüküm
KAZİYE-İ MUHKEME Tam, sağlam hüküm Temyizin tasdikinden geçmiş, değişmez hâle gelmiş mahkeme kararı ki, böyle bir karara mazhar olan herhangi birşey hakkında tekrar dava açılamaz; dâva mevzuu yapılamaz Aksi takdirde kanun namına kanunsuzluk yapılmış olur Buna "Kaziye-i mahkumun bihâ" da denir (Bak: Muhkem kaziyye)
KAZİYE-İ MUTLAKA Man: Hiçbir ihtimâl gösterilmeyip, bir şeyin şöyle olduğuna veya olmadığına açıktan açığa hükmolunan kaziyye'dir
KAZİYE-İ MÜMKİNE Mümkün olan hüküm, kaziyye(Meselâ: Kim iki rekât namazı filan vakitte kılsa, bir hac kadardır İşte iki rekât namaz bazı vakitte bir hacca mukabil geldiği hakikattır Herbir iki rekât namazda bu mâna külliyet ile mümkündür Demek şu nevideki rivayetler vukuu bilfiil dâimi ve külli değil, zira kabulün madem şartları vardır Külliyet ve daimilikten çıkar Belki ya bilfiil muvakkattır, mutlaktır, veyahut mümkinedir, külliyedir Demek şu nevi ehadisteki külliyet ise, imkân itibariyledir S)
KAZİYE-İ NAZARİYYE Man: Aklın bir delil ile tasdik eylediği kaziyye Delilinin mukaddematı yakiniyyattan ise, yakiniyye'dir ve illâ zanniye olur
KAZİYE-İ SÂLİBE Man: Mevzuun mahmulünden selbiyle hükmolunan, yâni; bir şeye nefi ile hükmeyleyen kaziyye'dir "Kamerin ziyası kendinden değildir" gibi
KAZİYE-İ ŞARTİYYE Man: İki cümleden ibâret, fakat bunlardan birinde olan hüküm diğerinde gösterilen şarta mütevakkıf olan, yâni; aralarında mülâzemet ve irtibat bulunan kaziyedir
KAZİYE-İ ŞARTİYYE-İ MUTTASILA Man: Mevzu ile mahmulü birer cümle olmakla, birinde bir şeyin üzerine olunan hüküm, diğerinde gösterilen şarta mütevakkıf olan kaziyyedir (Eğer bir cisim ağır ise, bir yere yerleştirilmedikçe düşer gibi)
KAZİYE-İ ŞARTİYYE-İ MÜNFASILA Man: Mahmulü birden fazla olmakla bu mahmulllerin biri elbette mevzua isnad olunmak lâzım geldiğine hükmolunan kaziyyedir (Adet ya tektir, ya çifttir) gibi
KAZİYE-İ TAKLİDİYYE Man: Mücerred Başkasından duymakla hükmolunan kaziyye
KAZİYE-İ YAKÎNİYYE Man: Yakîni ifade eden kaziyyeye denir Ya bedihiyye veya nazariyye olur
KAZİYE-İ ZANNİYE Man: Karineler ve emârelerden alınmış olan kaziyyeye denir ki; akıl galip zan ile hüküm eylerse de, onun nakzını dahi tecviz eder, bu cihetle zanniyatın cümlesi nazaridir
KAZİYE-İ ZARURİYYE Man: Tasdikat-ı akliyyeden olmakla zıddı mümkün olamıyacak surette kat'i olan bir nevi kaziyyedir
KAZİZ Ufak taşlar, taş parçaları * Topluluk, cemaat
KAZKAZ Arslanın, kemiği parça parça etmesi * Yavuz arslan
KAZKAZA Kemiği parçalamak
KAZM Kuru şeyler yemek * Dişlerin etrafıyla bir şeyi ısırıp yemek
KAZR Bir kimsenin peşinden gitmek
KAZUF (KAZİF) Irak, uzak, baid
KAZULET Kocaman
KAZUR Temiz olmayan şeylerden sakınan kimse
KAZURAT Pislikler, süprüntüler, insan pisliği
KAZURE (C: Kazurât) Pislik * Mezbele, süprüntülük
KAZUZE Maşrapa
KAZZ Büyük taş * Topraklı olan * Topluluk, cemaat
KAZZ Bükülmüş ibrişim Ham ipek * Sıçramak * Irak olmak, uzak olmak
KAZZ Okun yeleğini kesmek * Yalnız, tek, ferd
KAZZABE Çok keskin
KAZZAFE Sapan
KAZZAN Pire
KAZZAZ İpekçi İpek yapan veya satan kimse
KAZZE (C: Kuzâ) Su üstündeki çörçöp * Göze düşen çöp * Gözün çapağı
KE "Gibi" mânasındadır (Arapça teşbih edâtı) Kelimenin başına getirilir Meselâ: (Kezâlike: Bunun gibi) * Harfin ve kelimenin sonuna gelirse "sen" zamiri yerindedir Meselâ (Kitâbü-ke: Senin kitabın)
KE f Farsçada küçültme edatıdır Kelimelerin sonlarına gelir (Meselâ: "Merdüm: Adam; merdümek: Adamcağız" gibi)
KEB' Men'etmek, mâni olmak, engellemek * Dinar Dirhem
KEBAB Ateşte pişirilen et * Ateşte kavrularak veya alazlanarak pişirilen her türlü yiyecek
KEBABE Bir ot ismi
KEBAD İri limon
KEBADE f Tâlim yayı
KEBADE-KEŞ f Ok atma tâlimi yapan veya ok atmaya hevesli olan Tâlim yayını çeken
KEBADE-KEŞÎ f Ok atmaya hevesli olma, tâlim yayını çekme
KEBAİR (Kebire C) Büyük şeyler, büyük günahlar Kebairin sıralanışı:-Allah'ı inkâr etmek-Allah'a şirk koşmak-Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak-Allah'ın rahmetinden ümidini kesmek-Allah'ın cezasından, mekrinden ve azabından emin olmak-Günah üzerinde ısrar etmek Yâni, herhangi bir günahı devamlı işleyip durmak-Namazı, orucu terketmek Allah yolunda cihaddan kaçmak-Anaya, babaya âsi olmak Yalan yere şehadet veya yemin etmek-Bir kimseyi haksız yere öldürmek Bir kimsenin bir uzvunu haksız yere kesmek veya muattal bir hale koymak-İffetli kadınlara fuhuş isnad etmek Nemmamlık etmek-Ribâda (fâizde) ve hırsızlıkta bulunmak Rüşvet almak-Yetim malı yemek-Zina ve livata denilen günahları işlemek Bu sayılan günahlar hülâsa edilse, "yedi kebair"i ifade eder Başta üçü el-iyâzü billah küfürdür Sonrakiler ise, üzerine İlâhî ceza terettüb edip, hadd-i şer'îyi icab ettiren, açıkça ve kat'i olarak nehyedilmiş bulunan büyük günahlardır (Bak: Mubikat-ı seb'a)
KEBAS (KEBES) Misvak ağacının yemişi * Bir şeyin kokup bozulması
KEBB Hor ve zelil etmek, yüzü üstüne bırakmak, helâk etmek
KEBBAH Gönden bardak ve matara diken kimse
KEBBAN Büyük terâzi Kantar
KEBBE İzdihamlık, kalabalık * Cenk ve kıtal içinde sür'at etmek Savaşta acele hareket etmek
KEBC Davarı durdurmak için dizginini çekmek
KEBE Çobanların ve köylülerin giydikleri yünden bir nevi aba
KEBED Ciğer ağrısı * Kara ciğer * Meşakkat Şiddet Mihnet * Karnın şişmesi
KEBEL Kısa
KEBG f Keklik
KEBİB Darı
KEBİCEK Kış otu
KEBİR Büyük, âli, yüce
KEBİRE (Müe) Büyükler Büyük günahlar (Bak: Kebair)
KEBİSE Dört senede bir takarrur eden ve bir gün fazlası olan sene Şubatın 29 gün olduğu sene
KEBİT Deve avazı Sığır avazı
KEBKEB(E) f Ayak patırtısı
KEBKEBE Yüz üstüne düşürme * Çukur bir yere döne döne düşme
KEBL Bağlamak * Kovanın ağzını iki kat edip dikmek
KEBN Kova ağzını iki kat edip dikmek * Udul etmek, dönmek, vazgeçmek * Besili ve semiz olmak * Kaybetmek
KEBS Çukur bir yeri doldurup düzeltme * Bir cins hurma * Misk hokkası
KEBSE Beraberlik, eşitlik, müsavat * Ebucehil karpuzu
KEBŞ (C: Kibâş) Erkek koyun Koç
KEBT Zelil etmek, hor hakir etmek * Sarfetmek, harcamak
KEBUD f Mavi Gök rengi
KEBUDFÂM f Gök renginde olan Mavi renkli
KEBUDÎ f Mâvilik
KEBUTER f Güvercin
KEBUTER-İ NAME-BER Posta güvercini Mektup götüren güvercin
KEBUTERÂN (Kebuter C) Güvercinler
KEBUTER-BÂZ f Güvercin besleyen, yetiştiren, satan kimse
KEBV (KEBVE) Davarın, başını vücuduna sürçmesi * Çakmak çöngelip ateşi çıkmaz olmak * Görmek * Kabın içindekini dökmek * Ateşi kül bürüyüp örtmek
KEC f Eğri, çarpık
KECABE f Devenin üstüne konan oturulacak bir çeşit tahtırevan
KECAVE f Deve üstüne konulan bir cins tahtlrevan
KECBAZ f Oyunda hile yapan
KECBİN f Şaşı * Eğri gören * Yanlış ve ters düşüren
KECÇEŞM f Şaşı gözlü Gözü şaşı olan
KECFEHM f Yanlış anlıyan
KECHULK Kötü huylu kimse Huyu kötü olan kişi
KECKÜLAH f Eğri külâhlı, külâhı eğri olan * Mc: Hoppa
KECMİZAC f Mizaç ve tabiatı hoş olmıyan Huysuz
KECNAZAR f Kıskanç, hasetci * Eğri bakışlı
KECNİGÂH f Eğri bakışlı Bakışları eğri olan kimse
KECNİHAD f Aksi ve ters huylu olan

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KECREFTAR f Ters yürüyen Gidişi eğriKECREV : f Eğri giden * Tuttuğu yol sakat ve yanlış olan
KECRE'Y f Reyi, sakat, düşüncesi ters olan
KECTAB' f Mizacı, tabiatı ters olan kimse, aksi
KEÇEL f Başı kel olan kişi Başında saç olmayan kimse
KEÇELİ Tar: Yeniçerilerden keçekülâh giyenler
KED f Ev, hâne, mesken
KEDA' Defetmek, kovmak
KEDA Mekke-i Mükerreme üstünde, Mekâbir yakınında bir yolun adı
KEDAD Araplar arasında mâruf bir erkek eşeğin adı (Ona nisbet edip "benat-ul kedad" derler)
KEDB Tâze kan
KED-BANU f Bir daireyi idare eden kâhya kadın
KEDD Emek İş Çalışma, uğraşma, çabalama
KEDD-İ YEMİN El emeği
KEDDERE Bulandırdı (meâlinde fiil)
KEDE f "Mahal, ev, yer" anlamına gelir ve birleşik isimler şeklinde kullanılır Meselâ: Ateşkede, bütkede, meykede gibi
KEDEME Hareket
KEDER Tasa, kaygı, can sıkıntısı Bulantı Gam
KEDEREFZÂ f Keder ve sıkıntı veren Keder verici
KEDERENGİZ f Üzüntü, keder ve sıkıntı meydana getiren
KEDERNÂK Keder verici, kederli
KEDEN Toprak suyu çekip, yerinde bulanıklık kalmak
KEDEVEN Palan atı
KEDH Amel, cehd Sa'y * Isırma veya yırtma ile hasıl olan iz
KEDHÜDA f Kâhya
KEDİD Davar tırnağıyla didilmiş ve yumuşamış olan yumuşak yer
KEDİN Etli ve yağlı kişi
KEDİR (KEDİRÂ) İçinde hurma ıslanmış süt
KEDKEDE Ağır ağır seğirtmek * Katı bir cisme dokunmaktan çıkan ses
KEDM Isırma
KEDME Yara izi, bere
KEDS Tez tez yürütmek
KEDŞ şiddetle sürmek * Yırtmak * Kazanmak
KEDU f Kabak * Mc: Kafatası
KEDUH Amel ve sa'yedici, çalışan
KEDUM Adam ısıran eşek
KEDURET Bulanıklık * Gam, tasa, keder
KE-EN LEM YEKÜN Güyâ olmadı Sanki olmadı
KE-ENNE (Ke-ennehu) (Teşbih edatıdır) Sanki, güyâ, öyle gibi (Bak: İnne)
KEF Elin iç tarafı Avuç * Ayağın altı, tabanı * Avuç dolusu
KEF f Köpük
KEFA f Sıkıntı, meşakkat, mihnet
KEFA' Kabı başaşağı etmek, ters çevirmek
KEFAET Denklik Denk olmak Beraberlik Bir şeye yeterlik Küfüv oluş * Fık: Evlenen erkeğin, alacağı kadına neseb, diyanet, hürriyet ve mal hususlarında müsâvi ve daha üstün olması hususu (Bunun en mühimmi de diyânet noktasındadır)
KEFAF Ancak yaşayabilecek kadar olan rızık * Misil, miktar * Berâberlik
KEFAF-I NEFS Bir kimsenin ölmeyecek kadar olan nafakasıKEFALET : Kefillik Bir kimse kendine âid bir işi yapamadığı veya borcunu ödeyemediği takdirde, yerine onun işini göreceğini kabul etmek * Birine kefil olmak İşini üzerine almak
KEFALET-İ BİL-MAL Fık: Bir mal için kefil olma
KEFALET-İ BİNNEFS Birinin şahsına kefil olma
KEFALET-İ MUTLAKA Huk: Bir kayıt ile bağlı olmıyan kefalet
KEFALET-İ MUVAKKATA Geçici bir zaman için kefil olma
KEFALET-İ NAKDİYE Bir hususu te'min için depozite yatırmak suretiyle kefil olma
KEFALET-BİT-TESLİM Bir malın teslimine kefil olma
KEFALETEN Kefil olarak Kefillik suretiyle
KEFALETNAME f Kefillik kâğıdı, kefalet senedi
KEFARET (Bak: Keffaret)
KEFC f Ağızdan gelen köpük
KEFÇE f Kepçe
KEFE (Keffe) Terazinin bir gözü
KEFEF (Keffe C) Kefeler Terazinin tablaları
KEFEL Dip, ard, kıç
KEFENBEDUŞ (Kefenberduş) f Kefeni sırtında Ölümü göze almış
KEFENPUŞ f Kefene sarılmış Kefenlenmiş
KEFERE (Kâfir C) Kâfirler
KEFEŞ (Bak: Kafş)
KEFETEYN Terâzinin iki tarafı
KEFF Vaz geçme, el çekme, çekinmek, men'etme, imtinâ etmek, sâkit olmak * Avuç, el, avuç içi * Nimet
KEFF-İ YED El çekme Karışmama
KEFFARET (Masdar gibi kullanılıyorsa da "keffâr" mübalâğa isminin müennesi olup, asıl mânası: örtücü ve imhâ edici demektir) Bir mecburiyet altında veya yanlışlıkla işlenmiş günahı affettirmek ümidiyle şeriata uygun olarak verilen sadaka veya tutulan oruç * Günahtan arınma
KEFFARET-İ HALK Hac için ihrama girip de bir özre mebni saçlarını vaktinden evvel traş ettiren kimsenin tutacağı üç günlük oruçtan ibârettir
KEFFARET-İ KATL Bir müslümanı veya bir zımmiyi amden değil de bir hata neticesi olarak öldüren bir müslümana lâzım gelen keffârettir ki; muktedir ise, bir mü'min köle âzad etmekten; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmaktan ibârettir
KEFFARET-İ SAVM Ramazan-ı Şerifte özürü bulunmaksızın muayyen şartlar dâhilinde orucunu bozan bir mükellefin, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azâd etmesinden; buna muktedir değilse, iki ay muttasıl oruç tutmasından; buna da muktedir değilse, altmış fakire yemek yedirmesinden ibârettir
KEFFARET-İ YEMİN Yaptığı bir yemine sadık kalmayıp bozan bir müslümana lâzım gelen keffâret demektir ki: Muktedir ise, müslim veya gayr-i müslim bir köle veya câriye azad etmekten; muktedir değil ise, on fakiri akşamlı sabahlı doyurmaktan veya on fakire birer parça libas giydirmekten; bu üç şeyden birine muktedir olamayana da üç gün muttasıl oruç tutmaktan ibârettir
KEFFARET-İ ZIHAR Zıhar keffaretiKeffâret-i zıharın vâcib olmasının şartı kudrettir Muktedir olan, köle azad eder; değilse iki ay oruç tutar, buna da gücü yetmezse altmış fakire yemek verir (Bak: Zıhâr)
KEFFARET-ÜZ ZÜNUB Günahların keffareti Mü'min insanların çeşitli hastalık ve musibetlerine denir Çünkü günahlarından afvına vesile olabilir (Huk İslâmiye ve Ist Fık K)
KEFFE (C: Kifef) Terazi kefesi * Her yuvarlak cisim * (C: Ükef) El ayası
KEFGİR f Köpük tutan * Kevgir, delikli kap
KEFH Karşı karşıya savaşma
KEFİ Nazir, misil, benzer, denk, eş
KEFİL (Kefâlet den) Birisinin bir borcu ifâsı lâzım gelirken, ifâ etmediği takdirde, o borcu ifâyı kendi üzerine alan kimse Kefâlet eden kimse
KEFİL Bİ-T-TESLİM Bir malın teslimine kefil olan kimse
KEFİT Seri yürüyüş, hızlı yürüyüş * Kuvvet
KEFİYE Başa sarılan ve omuzların üzerine kadar gelen, uçları püsküllü ince ipek örtülü kumaş
KEFKEFE Men'etmek, engel olmak
KEFL Okşamak * Kefil olmak * Yaramaz gönüllü olan
KEFN Yün eğirmek
KEFR (C: Küfur) Örtme, sarma, * Köy, karye
KEFŞ (Bak: Kafş)
KEFT Cem'etmek, toplamak * Sarfetmek, harcamak * Evmek * Katı katı sürmek
KEFTAR f Sırtlan
KEFTER f Güvercin, kebuter
KEFUR Hakkı gizleyici, doğruyu gizleyen
KEH f Saman Saman çöpü
KEHA f Mahcub, utangaç
KEHAİL (Kehil C) Sürmeli gözler Sürme çekilmiş gözler
KEHAM (KİHÂM) Yaşlı, ihtiyar (Kesmez kılıca "seyf-i kihâm"; peltek lisana "lisan-ı kihâm"; ağır yürüyüşlü ata "feres-i kihâm" derler)
KEHANET Gaibden haber vermek Falcılık Kâhinlik etmek (İlâhi ihbârât-ı gaybiyyeye istinad etmeden, gaybdan haber vermek ve falcılık ve kâhinlik etmek dinen kat'iyyetle haramdır)
KEHAT Büyük, semiz dişi deve
KEHB Koruk
KEHD Ayağı yere vurmak
KEHDEL Genç hâtun * Yaşlı hâtun, acuze (Ezdattandır)
KEHENE (Kâhin C) Kâhinler, falcılar
KEHF Mağara, in Sığınacak yer altı * Tıb: Verem hastalığında akciğerde açılan oyuk
KEHF-MİSAL Mağaraya benzer şekilde, mağara gibi sesi aksettiren
KEHF SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 18 suresidir Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur
KEHHAL Gözlere sürme süren * Göz doktoru
KEHİB Patlıcan
KEHİL (Kehile) Sürme çekilmiş göz Sürmeli göz
KEHİLA Gözleri yaradılıştan sürmeli olan kadın
KEHİRE Kısa boylu kadın
KEHKAH Zayıf erkek
KEHKEŞAN f Samanyolu Saman uğrusu (Gökte sık yıldız ışıklarıyla hasıl olan yol biçimi uzayıp giden ışıklı manzara)
KEHL Göze sürme çekme * Kıtlık yılı (Bak: Kahl)
KEHL(E) Otuz yaşını geçmiş, saçına aklık karışmış kimse (Bak: Kühulet) * Bit
KEHLÂ' Sürmeli kadın * Sığırdili dedikleri ot
KEHM Men'etmek, engel olmak * Kaldırmak
KEHMEL Ağır ve kaba
KEHMES Boyu kısa olan
KEHR (KÜHRÜRE) Yüz pörtürmek * Men'etmek, engel olmak
KEHREBA Bir şeffaf zamk ismi
KEHRİBAR Cevher saçan * Güzel sözler söyleyen
KEHRÜBA f Saman kapan * Bir yere hızlıca sürüldüğü zaman, hafif şeyleri kendine çeken bergâmi taş (Türkçede tahrif edilerek "Kehribâr" denilir)
KEHRÜBAÎ Kehribar gibi, cezbedici, elektrikli olan
KEHS Bir şeyi eliyle almak
KEHULET (Bak: Kühulet)
KEHVARE f Beşik
KEİB Mahzun, hüzünlü, münkesir ve kötü halli olan kişi (Müe: Keibe)
KEJ f Çarpık, eğri Kumral Tüylü keçi
KEJÇEŞM f Şaşı, eğri bakışlı
KEJDÜM f Akrep
KEJDÜMÎ f Akrep gibi, akreple ilgili
KE'KEE Zorla reddetmek, def'etmek
KEKEME t Harfleri serbest söyliyemeyip tekrarlayan Dilinde tutukluk olan
KEKRE t Ekşi, acımtırak
KELA Yeşil ot
KELAB Tıb: Kudurma Kuduz hastalığı
KELACU f Kadeh
KE-L-ADEM Yok Yokmuş gibi
KELAET (Bak: Kilaet)
KELAH Kıtlık olan yıl, kıtlık yılı
KELÂL Yorgunluk Bitkinlik Usanç * Göz nuru zayıf olmak, yorgun olmak
KELÂL-İ DİL Gönül yorgunluğu
KELÂL-ÂVER f Yorgunluk ve bıkkınlık veren Sıkıcı, yorucu
KELÂL-BAHŞ f Sıkıcı, yorucu Yorgunluk getiren
KELÂLET Yorgunluk Bitkinlik Usançlık * Bıçak ve kılıç gibi şeylerin kesmez olması * Akrabalığı uzak olanlar (Amcazâdeler topluluğu gibi) * Kör ve kesmez olan
KELÂLİB (Küllâb C) Çengeller, kancalar, uçları eğri olan demirler
KELÂM Söz Bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde * Allah'a mahsus bir sıfat * Fık: Allah (CC) Kelâm sıfatını da hâizdir Onun kelâmı harften ve savttan (sesden) münezzehtir, ezelidir, ebedidir * Ist: Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın (CC) varlığı, birliği, İslâmiyetin doğruluğu ve hakkaniyetinden bahseden ilim (Bak: İlm-i kelâm ve Kelâmullâh)
KELÂM-I AHSAR En kısa ve veciz söz
KELÂM-I KADİM Kur'an-ı Kerim, Kadim kelâm
KELÂM-I KİBÂR Büyük, akıllı, veli ve meşhur zâtların güzel, veciz ve çok kıymetdâr olan sözleri ve kelâmı
KELÂM-I MAHREM Gizli kelâm Mahrem söz
KELÂM-I MENSUR Nesir söz
KELÂM-I MUDARÎ Arab kabilelerinden Mudar Kabilesinin konuştuğu Arapça Kur'an-ı Kerim bu lehçe üzerine nâzil olmuştur En fasih Arapça'dır
KELÂM-I NEFSÎ Cenab-ı Hakk'ın lâfz, harf ve ses olmayan zâtî kelâmı İçten konuşma
KELÂM-I RESUL Hadis Peygamberimizin sözü
KELÂM-I TÜND f Sert söz
KELÂMIN KUYUDAT VE KEYFİYATI Kelâmın küllünü meydana getiren harf, kelime gibi parçalarıyla, bunların sarf ve nahiv yönünden hususiyetleri Meselâ: Müzekkerlik - müenneslik, mârifelik - nekrelik, mübtedâ - haber, sıfat - mevsuf gibi
KELÂMÎ Söz ve kelâma ait Sözle alâkalı
KELÂMİYYUN Kelâmcılar İlm-i kelâm âlimleri (Bak: Mütekellimîn)
KELÂMULLAH Allah kelâmı, Kur'ân-ı Kerim (Bak: Kur'ân)(Kur'ân başka kelâmlarla kabil-i kıyas olamaz Çünkü, kelâmın tabakaları, ulviyet ve kuvvet ve hüsn-ü cemâl cihetinden dört menbaı var Biri mütekellim, biri muhâtab, biri maksad, biri makamdır Ediblerin yanlış olarak, yalnız makam gösterdikleri gibi değildir Öyle ise, sözde "Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş? Ne makamda söylemiş?" ise bak Yalnız söze bakıp durmaMadem kelâm kuvvetini, hüsnünü bu dört menba'dan alır Kur'ânın menbaına dikkat edilse, Kur'ân'ın derece-i belagatı, ulviyet ve hüsnü anlaşılır Evet, madem kelâm mütekellime bakıyor; eğer o kelâm emir ve nehiy ise; mütekellimin derecesine göre irâde ve kudreti de tazammun eder O vakit söz mukavemetsûz olur, maddi elektrik gibi te'sir eder Kelâmın ulviyet ve kuvveti o nisbette tezâyüd eder S)
KELAN f İri, cüsseli, büyük Heybetli* Geniş, enli * Baş
KELÂNÎ (Kilâet den) Sakladı ve beni muhafaza etti veya eder, (meâlinde)
KELANTER f Çok iri Daha büyük
KELASENG f Sapan
KELAVE İpek veya iplik saracak çark
KELB (C: Ekâlib-Eklüb-Kilâb) Köpek, it * Meşhur bir yıldız * İki adım arasına koyarak dikilen kayış * Yolcuların, yük üstünde azıklarını astıkları demir çengel * Şiddet * Hırs
KELB-İ AKUR Azgın, saldırgan köpek
KELB-ÜL MÂ' f Köpek balığı * Kunduz
KELBETAN f Kerpeten
KELBÎ Köpeğe ait, köpekle alâkalı Köpek cinsinden olan ve köpeğe müteallik
KELBİYYUN Kalenderane yaşamayı alışkanlık haline getiren meşhur Diyojenin de içinde bulunduğu bir fırka Bunlara Kelbiye tâifesi veya Melâmiyyun da denir
KELCE Kile, mikyâl
KELDE (C: Külud) Bir parça kaba yer
KELE f Yanak
KELE' Ayakta olan yarıklar * Kir
KELEB (C: Kelâlib) İt sürüsü * İncitip eza etmek
KELEBÇE Yakalanan suçluların iki bileğine birden takılan demir halka Demir bilezik
KELEF Yüzdeki benek * şiddetli sevgi
KELENDİ Bir para * Sağlam ve sert yer
KELEPÇE (Bak: Kelebçe)
KELEPİR Çok ucuz ele geçen Zahmetsiz, ücretsiz * Üvey evlât Evlâtlık
KELFA Yüzünde çiğitli olan kadın (Müz: Eklef)
KELH Katı yüzlülük
KELH Söğüt ağacına benzer, uzunca, dik bir ot (İçi kamış gibi boş ve gâyet hafif olur; ondan hasıl olan zamka "eşk" derler, kokusu cündübâdester kokusu gibi olur, tadı acıdır)
KELİF Haris kimse
KELİL(E) Körleşmiş * Az gören, donuk gören göz Uzağı veya yakını iyi göremiyen göz Miyop veya hipermetrop göz * Kesmez olan âlet * Çakal * Yorulmuş kişi, yorgun kimse
KELİM (Kelime C) Kelimeler, kelâmlar, lâkırdılar
KELİM Kendine söz söylenilen, kendine hitab olunan * Hz Musa'nın (AS) bir ünvanı * Söz söyleyen, konuşan İkinci şahıs * Yaralı kimse
KELİM Yaralı kimse * Konuşulan kimse
KELİMAT (Kelime C) Kelimeler, kelâmlar, sözler
KELİMAT-I NAHVİYE Nahv ilmine âit kelimeler Cümle teşkilinde mânâya tesir eden harfler ve kelimeler
KELİMAT-I TAKDİRİYYE Takdir edici sözler
KELİM-DEST f Olgun kimse

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KELİME Gr: Mânası olan en küçük söz veya cümlenin yapısını teşkil eden unsurlardan birisidir Kelime, isim, fiil ve harf olmak üzere dilbilgisinde üç kısma ayrılmıştır "Bir tek söze" kelime denir
KELİME-İ HAMKA Ahmakça söz
KELİME-İ MENHUTE Aslı iki kelime olan bir tâbirin bir kelime ile söylenişi: "El Hamdüllilâh" yerine "Hamdele" söylenmesi gibi "Bismillâh" yerine "Besmele" denmesi gibi
KELİME-İ ŞEHÂDET şehâdet ifâdesini hülâsa eden (Eşhedü en Lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluh) cümlesi
KELİME-İ TAYYİBE Allah ve Resulullah kelâmı Dua, niyaz ve salâvatlar gibi kelâmlar Meselâ (Sübhânallah velhamdülillah ve Lâilâhe illâllah vallahü Ekber) kelime-i tayyibedir
KELİME-İ TEVHİD Tevhid-i İlahîyi ifade eden "Lâilahe illallah Muhammedür Resulullah" cümle-i kudsiyesidir (Bak: Tevhid)(Bütün esmâ-i hüsnânın ifâde ettiği mânalar ile bütün sıfât-ı kemaliyeye, Lâfza-i Celâl olan "Allah" bil'iltizam delâlet eder Sair ism-i haslar yalnız müsemmâlarına delâlet eder Sıfatlara delâletleri yoktur Çünki sıfatlar müsemmâlarına cüz olmadığı gibi aralarında lüzum-u beyyin de yoktur Bu itibarla ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delâletleri yoktur Amma Lâfza-i Celâl bil'mutâbakat Zât-ı Akdese delâlet eder Zât-ı Akdes ile sıfât-ı kemaliyye arasında lüzum-u beyyin olduğundan, sıfatlara da bil'iltizam delâlet eder Ve keza, Uluhiyet ünvanı sıfât-ı kemaliyeyi istilzam etmesi ism-i has olan "Allah"ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor Ve keza, "Allah" kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlar ile beraber düşünülür Binaenaleyh "Lâilâhe illâllah" kelâmı, esmâ-i hüsnânın adedince kelâmları tazammun ediyor Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelâmı, delâlet ettiği sıfatlar itibariyle bin kelâm iken bir kelâm oluyor "Lâ Hâlika İllallah", "Lâ Fâtıra, Lâ Râzıka, Lâ Kayyume İllâllah" gibi Binaenaleyh, terakki etmiş olan zâkir bir zât, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor MN)
KELİMULLAH "Cenab-ı Hakk'ın hitab eylediği zat" (meâlindedir) Hazret-i Musa'nın (AS) bir ünvanıdır Çünkü O, Tur-u Sina'da Cenab-ı Hakk'ın kelâmını, hitabını duymak mazhariyetine erişmiştir * Resul-i Ekrem (ASM) mi'rac-ı şerifinde Cenab-ı Hak ile tekellüme mazhar olduğundan bir ismi de Kelimullah'tır
KELİNG f Şaşı
KELK f Koltuk (insanda)
KELKÂHYA Mc: Vazifesi olmayan şeylerle alâkadar olan Her şeye karışan
KELKEL (KELKÂL) (C: Kelâkil) Göğüs, sadr
KELL (C: Külul) Ağırlık * Yorgunluk * Ufak taneli yağmur * Yetim * Semizlik, besililik * Cibinlik dedikleri ince örtü
KELLÂ Öyle değil Aslâ
KELLA Geminin durup demirlediği yer
KELLAB İt tutan kimse Köpeğe av tâlim eden kimse
KELLE f Kafa, baş * Ekinlerde başak * Baş gibi yuvarlak olan nesne
KELLEPUŞ f Başa giyilen şey * Bir cins başörtüsü
KELLİT (KİLLİT) Sırtlanın yataklandığı inin ağzını kapattıkları taş
KELLUB (C: Kelâlib) Kerpeten * Çengel
KELM (C: Külum-Kilâm) Cerâhat
KELS Hamle etmek Cür'et etmek
KELSEME Cem'olmak, toplanmak
KELT Ahmaklık * Toplamak
KELUL (KELÂL-KELÂLE) Kütelip kesmez olmak * Göz nuru zayıf olmak * Çocuğu ve anası olmayan şahıs
KELZ Cem'etmek, toplamak
KEM Gr: Ne kadar? Kaç? (Mikdar için soru ifâdesinde kullanılır) (Farsçada: Çend)
KEM f Az, noksan, eksik * Kötü Fenâ Ayarı bozuk * Fakir, hakir
KEMÂ (Ke ile Mâ edatlarından mürekkebdir) "Gibi" mânâsına gelir
KEMÂ BİŞ f Aşağı yukarı Takriben
KEMÂ Fİ-L-EVVEL Evvelki gibi
KEMÂ Fİ-S-SÂBIK Eskisi gibi
KEMÂ HİYE (Kemâ hüve) Onun gibi, nitekim, olduğu gibi
KEMÂ HİYE HAKKUHÂ Gereği gibi
KEMÂ-HÜVE (Bak: Kemâ hiye)
KEMÂ HÜVE-L-MUTAD Mutad olduğu ve alışıldığı üzere
KEMAİN (Kemin C) Pusuya gizlenmiş adamlar
KEMÂ KÂNE Eskiden olduğu gibi, eski tarzda
KEMÂ KÂNE Fİ-S-SÂBIK Eskisi gibi, eskisindeki gibi
KEMAKL (Kem-akl) Aklı kıt Ahmak, ebleh
KEMAL Kâmillik, olgunluk Olgunlaşma Erginlik Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak Fazilet * Değer, baha * Fazlalık * Sıdk ile yapılan güzel iş
KEMAL-İ DİRAYET Dirayetin son derecesi
KEMAL-İ İHTİMAM Son derece dikkat ve ihtimâm
KEMAL-İ METANET Tam sağlamlıkla, sarsılmadan
KEMAL-İ RAHMET Rahmet ve merhametin nihayet kemalde olması
KEMAL-İ VÜSUK Tam bir itimad ve inanç
KEMALÂT (Kemal C) Faziletler, iyilikler, mükemmellikler Ahlâk ve huy güzellikleri Terbiyelilik, edeblilik(Mâdem mevcudat, zeminin yüzünde büyük bir nehir gibi, kemalâtın lem'alariyle parlar geçer; o nehir, güneşin cilveleriyle parladığı gibi, şu seyl-i mevcudât dahi, hüsün ve cemal ve kemalin lem'alarıyla muvakkaten parlar gider Arkalarından gelenler aynı parlamayı, aynı lem'aları gösterdiklerinden anlaşılıyor ki: Cereyan eden suyun kabarcıklarındaki cilveler, güzellikler, nasıl kendilerinden değil; belki bir güneşin ziyasının güzellikleri, cilveleridir Öyle de şu seyl-i kâinattaki muvakkat parlayan mehasin ve kemalât, bir Şems-i Sermedî'nin lemaat-ı cemal-i esmasıdır S)
KEMALÂT-PERVER f Kâmil ve olgun insan Kemalât sahibi
KEMAN f Yay Kavis * Yayı andırır her şey * Keman
KEMAN-DÂR f Yay tutan, yay tutucu
KEMANE f Keman veya kemençe yayı * Güreşte bir çeşit oyun
KEMAN-EBRU Kaşları yay gibi olan Keman kaşlı
KEMAN-GER f Yay yapan san'atkâr
KEMANÎ f Kemancı Keman çalan çalgıcı
KEMAN-KEŞ f Keman çalan * Ok atmakta usta olan Yay çeken
KEM-ASL f Aslı ve nesli bozuk
KEM-AYAR f Ayârı doğru olmayıp bozuk olan Hileli, kalp
KEMA YENBAGÎ İcabettiği gibi, uygun olduğu üzere, lâyıkı gibi
KEM-BAHA f Kıymetsiz, değersiz, âdi
KEM-BAHT f Tâlihsiz, bahtsız, şansız
KEM-BİDAA f Sermayesi az * Bilgisi zayıf, câhil Az okumuş
KEMC (KEMH) Atı dizgini ile durdurmak
KEM'E Yer mantarı
KEMED Gam, tasa
KEMENAN (Kemin C) Pusuya gizlenmiş askerler * Pusular
KEMENÇE f Çiftçilerin tarlalara kimyevi gübre atmak için kullandıkları bir nevi âlet * Tırnağı tellerine değdirmekle ses çıkaran kemana benzer küçük bir çalgı âleti
KEMEND f Eskiden idam için boyna geçirilen yağlı kayış * Uzakta bulunan herhangi bir nesneyi yakalayıp çekmek için üzerine atılan ucu ilmekli uzunca ip * Geyik ve benzeri hayvanların yuları * Güzelin saçı
KEMER f Yay gibi eğik olan yapı * Bele bağlanan kuşak * İç çamaşırın bele rastlayan kısmı
KEMERBEND f Kemer bağı * Kemeri takılmış Belinde kemer olan * Mc: Derviş
KEMERBESTE f Kuşak bağlamış, hazır olmuş Hazır olup emri bekler hâlde olan
KEMERBESTE-İ UBUDİYET Cenab-ı Hakkın huzuruna çıkıp, kollarını önden bağlar şekilde, emre hazır vaziyette bekleyip, kulluğunu ifâde ve ilân etmek (Namazdaki gibi)
KEMERDECE Yab yab yürümek
KEMERGÂH f Kemer takılan yer Bel
KEM-FEHM Anlayışı kıt İdrâki az
KEM GÖZ Kötü niyetle bakan göz
KEMGÛ f Az konuşan Az söyleyen
KEM-GÜFTAR f Az konuşan Az söyliyen
KEMH Gözsüzlük
KEMHA f Bir cins ipek kumaş
KEM-HARF f Az söyliyen kimse, az konuşan kişi
KEM-HAVSALA f Tahammülü az olan kişi, tahammülsüz kimse
KEMÎ (C: Kümât) Yiğit, kahraman, bahadır Savaşçı, cengâver
KEMİ' Bir yerde ve bir döşekte beraber yatan kişi * Düz yer
KEMİN f Pek küçük, çok ufak Çok az
KEMİN (C: Kemâin) Pusuya saklanmış adam * Pusu * Belirsiz Gizli yer
KEMİNE Hakir Aşağı Dûn Âciz Noksan Eksik
KEMİNGÂH f Pusu yeri Tuzak kurulan yer
KEMİNGÜŞA Pusu kuran Tuzak kuran
KEMİNSAZ f Pusu tutmuş olan Tuzak kurmuş olan
KEMİŞ Tez yürüyüşlü at * Zekeri küçük at * Memesi küçük koyun
KEMİŞE Küçük emzikli deve
KEM-İYAR f Ayarı bozuk Hileli Kalp altun veya gümüş
KEMİYET (Bak: Kemmiyet)
KEMİYY Bahadır kişi * Kahraman, şucâ
KEMKADR f İtibar ve kıymeti düşük Adi, bayağı
KEMKAİM f Anlayışsız İdrakten âciz
KEMKÂM Katı yüzlü, kaba ve tıknaz kimse * Pelit ağacına benzer bir ağacın zamkı veya kabuğu
KEMKIYMET f Değersiz, kıymetsiz
KEMLUL Yabâni hıyar
KEMMEN Sayıca azlık veya çokluk cihetiyle Sayıca
KEMMÎ Azlık veya çokluğa dair Kemmiyete âit ve müteallik Cesur Yiğit Silâhlı
KEMMİYAT (Kemmiyet C) Kemiyetler
KEMMİYET (Kemiyet) Miktar, sayı, nice oluş Az veya çok oluş
KEMMUN Kimyon
KEMN Gizlemek, gizlenmek
KEMNAM f Adı sanı belirsiz Namsız, şöhretsiz
KEMNE Tıb: Karasu adı verilen bir göz hastalığı
KEMPAYE f Rütbe ve derecesi düşük Pâyesi düşük olan
KEMRA f Mandıra, ağıl
KEMRE Gübre * Pul pul kalkmış deri
KEMSAL f Genç Yaşı küçük
KEMSERE Cem'olmak, toplanmak * Bazısı bazısına girmek * Yab yab yürümek
KEMSUHAN f Az konuşan Az söyleyen
KEMŞ Kesmek
KEMTER f Aciz Fakir İtibarsız * Başka şeylere göre daha az olan Pek aşağı * Noksan, eksik
KEMTERANE f Fakirce Acizce Çok küçük nisbette
KEMTERÎN f Pek âciz ve güçsüz Çok hakir * En küçük, en âşağı Pek çok noksan veya eksik
KEMY Gizlemek, ketmetmek
KEMYAB Az bulunan Nâdir Bulunmayacak kadar az olan
KEMZEBAN f Az konuşan kimse Az söyleyen kişi
KEMZEDE f Tâlihsiz, şanssız, bahtsız
KEMZEN f Tâlihsiz, şanssız
KEN f "Kazan, kazıcı, koparan, yıkan, söken" anlamlarına gelir ve kelimelere katılır Meselâ: (Kuh-ken: Dağ deviren, tünel açan) gibi
KEN' (C: Kün'ân) Tilki eniği * Cem'etmek, toplamak * Yakın olmak * Mülâyemet * Alçaklık yapmak * Firar, kaçmak
KENA' Parmakların sinirleri çekilip yumulmak
KEN'AD (C: Kenâıd) Balık kılçığı
KENAİN (Kinâne C) Ok kılıfları, okluklar, sadaklar
KENAİS Keniseler, kiliseler
KENAK f Karın ağrısı Buruntu
KEN'AN Filistin Hz Yâkub'un (AS) memleketi
KENANE (KİNÂNE) (C: Kenâyin) İçine ok ve yay konulan ve beylik adı verilen kap
KENAR f Çevre, kıyı, Sâhil, deniz kıyısı * Köşe, uç * Son, nihâyet * Çember * Etrâfı çevrilen şey * Kucaklama Kucağa alma
KENAR-I ÂSMÂN Ufuk
KENARE f Kıyı, kenar * Kucak * Kasap çengeli Kayış asılan çengel
KENAR-GİR f Fıçı çemberi
KEN'AT Bir balık cinsi
KENAZ Zahire vakti
KENB İş yapmaktan ellerin iri iri olması
KENBUR (Kenbure) f Yalan, hile
KEND Kesmek, kat'etmek * Bir kimsenin nimetini ve iyiliğini bilmeyip inkâr etmek
KENDE f Hendek, çukur * Biçilmiş, kesilmiş * Kokmuş, ağır kokulu
KENDE-HÂYE f "Hayası kesilmiş: Hadım ağası
KENDEŞ Bir nevi devâ
KENDİDE f Kokmuş
KENDU f Epey genişçe toprak
KENDUC Yer altında giyecek eşya koymak için yapılan oda
KENDURE f Peşkir * Deriden yapılmış büyük sofra
KENDÜM f Buğday
KENE Hayvanın etine yapışıp kanını emen küçük bir böcek
KENEF (C: Eknâf) Yön, taraf * Sığınılacak yer Korunulacak mekân * Tuvâlet, helâ, ayakyolu
KENEHBÜL Bir cins ağaç
KENEHVER Büyük beyaz bulut
KENET (Esâsı: Kinet) İki sert cismi birbirine bağlamak için çakılan iki ucu kıvrık madeni parça
KENF Hıfzetmek * Örtmek, setretmek
KENFİLE (KENFELİK) Kaba ve uzun sakal
KENİF (C: Künüf) Hıfzedici, koruyan * Örtücü * Kalkan * Deve ağılı * Ayakyolu, tuvalet
KENİN Örtülü, gizli, mahfuz
KENİSA (Kenise) (C: Kenâis) Kilise
KENİZ f Esir kadın Hayalık, câriye
KENİZEK f Küçük cariye
KENKER Enginar
KENN Örtülüp gizlenme
KENNAS Süpürgeci
KENNE (C: Kınât-Kenâyin-Kenânin) Bir kimsenin gelini, oğlunun hanımı
KENNÎ (C: Ekniyâ) Lâkabdaş kimse, isimleri aynı olan
KENS Süpürge ile süpürme
KENTA Bir ot cinsi
KENTAL Fr Yüz kilogram ağırlığında bir tartı birimi
KENUD Çok küfran-ı nimet eden kimse Çok levm ve küfreden cahud * Birşey yetiştirilemiyen verimsiz arazi * Kocasının hukukuna ve iyiliklerine küfran eden nankör kadın * Yemeğini misafirden sakınarak yalnızca yiyen cimri * Kölesini, uşağını çok döven kimse (ET)
KENZ şiddet, zorluk, meşakkat
KENZ Define, hazine Yer altında saklı kalmış kıymetli eşya, para veya altın gibi şeyler
KENZ-İ MAHFÎ Gizli hazine
KENZ SURESİ Fâtiha Suresi
KEPADE-KEŞ f Okçuluğa yeni başlıyan
KEPAN f Büyük terazi
KEPAZE İtibarsız, âdi, mübtezel, kıymetsiz kimse Haysiyetsiz, ********, rezil Hürmet ve saygıya müstahak olmıyan * Tâlim için kullanılır yay
KEPENEK f Çobanların giydiği kolsuz ve dikişsiz, keçeden dövülerek yapılan giyecek
KER' (C: Küru') Suyu yerinden ağız ile içmek * Yağmur suyu * (Kız) erkek istemek
KER f Sağır, işitmez * Kudret, kuvvet * Maksad ve meramKERA' : Baldırları ince olmak * Yağmur suyu
KERA Uyku, nevm
KER'A Çocuk seven kadın
KERA Turna kuşunun erkeği * Hafif uyku
KERABİS (Kirbâs C) Kumaşlar Bezler
KERAD(E) f Yırtık ve eski elbise
KERAHE (Kerâhiye) Meşakkat, zahmet, şiddet
KERAHET İğrenme, iğrençlik, mekruh oluş İslâmiyetçe iyi sayılmayan şey * İstenmiyerek, zorla *Fık: Şer'an yapılmaması sevablı ve hayırlı olan bir şeyin terk edilmeyip yapılması (Bak: Mekruh)
KERAHETEN Kerahet olarak, makbul olmayarak, istenmiyerek
KERAHET VAKTİ Güneşin doğuş, batış ve zeval vakti
KERAHİYYET Mekruh oluş Kerih ve çirkin olan işin hâli
KERAİH (Kerihe C) Nefret edilecek ve iğrenç şeyler
KERAKER f Kuzgun * Karga
KERAMAT (Keramet C) Kerametler
KERAME İzzet, şeref Küp ağzına koydukları tabak
KERAMEND f Münasib, muvafık, lâyık, uygun, şayeste
KERAMET Allah (CC) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli * Bağış, kerem * İkram, ağırlama
KERAMET-İ ALEVİYE (RA) Hz Ali Efendimize âid keramet (Bak: Kaside-i Ercuze)
KERAMET-İ İLMİYE İktisab suretiyle olmayıp, vehbi yani Cenab-ı Hakk'ın atiyyesi olarak geniş bir ilme mazhariyyetten hâsıl olan ilmi keramet *İlim tahsili ile çok büyük ilim sâhibi olan bir allâmeden çok daha yüksek vâsi' ve hârikulâde bir ilme mazhar bulunan, hem ilmî dehâsı ve fart-ı zekâsı tecrübelerle ve harika eserleri ile sâbit ve müsellem olarak bir ferd-i ferid-i zaman hâlinde zuhur ve iştihar eden ender evliyâullahtan vücuda gelen ve zuhur eden, nur-efşân, hikmetfeşan ilmi kerâmet, ilmî harika (Z Gündüzalp)(Velilerde zuhur eden kerametler de Peygamber'in (ASM) Hak olduğuna bir delildir Çünkü bu veliler ona tabi' olmakla böyle harika hâllere mazhar olurlar Ş)
KERAMET-İ KEVNİYE Kudret-i Rabbaniyenin ihsanı ile letâfet kesbedip havada uçmak, uzun yolu kısa zamanda gitmek, bir mü'minin bir sıkıntısı hâlinde Cenab-ı Hakk'a dua edip ind-i İlâhîde makbul bir zâttan yardım istemekle, o zatın, izn-i İlâhi ile o muztar kimsenin imdadına yetişmesi, kale gibi muhkem bir yerde üzerinden kilitli muhkem bir hücresinde hapis olan bir zatın, orada ibadet ve taatla meşgul olduğu bir zamanda görüldüğü halde, aynı zat aynı zamanda çarşıda halk arasında veya câmide görülmesi ve bir zâta şiddetli ve kesretli zehirlemelerle su-i kasdlar yapıldığı halde, ona zehir tesir etmemesi ve ona düşmanları tarafından kurşun isâbet ettirilememesi ve tayy-ı mekân ve bast-ı zaman gibi hârika hallere mazhar olması gibi hadiselere o zatın "keramet-i kevniyesi" denilmektedir Bu gibi hârika haller Cenab-ı Hak indinde ve Resul-ü Ekrem (ASM) yanında makbul ve mahbub olan ender velilerde zuhur eder (Z Gündüzalp)

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (K Harfi)-Osmanlıca Sözlük (K Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (K Harfi) KERAN Sabah
KERAN f Kenar, uç, âhir, son, nihayet
KERAN TÂ KERAN Bir uçtan bir uca
KERAR Arap kadınlarının takındıkları boncuk
KERARİS (Kürrâse C) El yazması kitapların sekiz sahifeden ibâret olan formaları
KERAS Hilyon ve marulca dedikleri ot
KERASTE f Kereste
KERB (C: Kurub-Küreb) Yeri sürüp aktarmak * Dar etmek * Yakın olmak * Gam, tasa, keder, endişe
KERBE (KÜRBE) Gam, tasa, endişe
KERBELA Irakta Seyyid-üş şühedâ Hz İmam-ı Hüseyin Efendimizin (RA) meşhed-i mübârekleri olan yer(Cibril var haber ver Sultân-ı EnbiyâyaDüşdü Hüseyin atından sahra-yı Kerbelâya) (Kâzım)
KERBELE Ayaklarda olan gevşeklik Yürüdüğünde balçık içinde yürür gibi yürümek * Buğday ve arpa gibi hububatın kalburlanması
KERD Sürmek * Def'etmek, kovmak * Boyun
KERDEM Şişman ve kısa boylu olan adam
KERDEME Kısa düşman
KERDESE Bağ, kayd * Ayağı bağlı olan kimsenin yürüyüşü
KEREB Kova bağladıkları ip * Suyu yatıp ağızla içmek * Hurma ağacının kökü
KEREBBE Yaz günlerinde kumlu yerlerde biten bir ağaç adı
KEREBE (C: Kirâb) Suyun aktığı yer
KEREFS Kereviz otu
KEREM Nefaset, izzet, şeref Al-i-cenâbâne ihsan, inâyet * Kıymetli şeyleri kemal-i rıza-i nefisle verme * Mecd ve şeref *Cenab-ı Hakk'a atfolunursa eltaf ve ihsan-ı İlâhî kasdedilmiş olur * İnsan hakkında vasıf sureti ile zikrolunursa; mehasin-i ahlâk ve ef'âl kasdolunur
KEREM ETMEK Müsâade etmek, lutfetmek Razı olmak
KEREMGÜSTER f Cömert, mükrim, kerem sâhibi
KEREMKÂR f Kerem eden, ikram eden Cömert, eli açık olan, bağışlayan
KEREMPE Yun Denize doğru uzanan kayalık çıkıntı * Dağın en yüksek yeri, tepesi * Geminin baş tarafı
KEREMPE BURNU Batı Karadeniz kıyısında Cide Kazasının sınırları içinde kalan kara çıkıntısı
KEREMPERVER f Kerem sâhibi Eli açık, cömert Mükrim
KEREV f Örümcek, ankebut
KEREVET Tahtadan yapılan ve üzerine yatak veya minder konularak yatmağa ve oturmağa yarayan yüksekçe yer
KERF Hımarın, bevlini koklayıp başını yukarı kaldırması
KERH İğrenme, hoşlanmayıp tiksinme * Zorlama * Bir şey sonradan nâ-hoş ve kerih olmak
KERHEN İstemiyerek, tiksinerek, zoraki
KERH Bağdat şehrinde bir mevziin adı
KERÎ f Örümcek ağı * Sağırlık, duymazlık, işitmezlik
KERÎ Kazmak
KERİBE (C: Kerâyib) Katı, sert
KERİH İğrenç, tiksindirici * Muharebe ve cenkte olan şiddet * Pis, çirkin, fena şey * Nefse kerahetlik vercek kabahat
KERİH-ÜL MANZAR Görünüşü ve manzarası çirkin ve iğrenç
KERİH-ÜN NEFES Nefesi ve ağzı pis kokan
KERİHE (C: Kerâih) Nefret edilecek, iğrenç şey
KERİHET Harpte şiddet * Zahmetli ve meşakkatli olan
KERİM Her şeyin iyisi, faydalısı Kerem ile muttasıf olan, ihsan ve inayet sâhibi Şerefli ve izzetli Muhterem, cömert, müsamahakâr (Kur'an-ı Kerim tâbirindeki kerim; muazzez, mükerrem mânâsınadır Kur'an-ı Kerim'de bu kelime 27 defa geçer ve ancak iki defa Cenab-ı Hak hakkında kullanılmıştır)
KERİMANE f Kerim olana mahsus hâlde Lutfederek Kerime hâs bir suretde
KERİME Kız evlâd * Kendine ikram edilmiş kimse Şerefli * Güzide, seçkin, kıymetli şey * Vücudun kıymettar yerlerinden her biri
KERİR Boğulmuş ses gibi bir ses
KERİŞ (C: Küruş) İşkembe
KERİYY Kiraya veren veya kiraya alan (ikisine de ıtlak olunur)
KERİZ Yoğurtan yapılan keş
KERKEÇ Eskiden muhasara olunan kaleleri tazyik etmek ve top ve tüfekle dövmek için dışarısına yapılan kule ve tabyalar
KERKER Karındaş sığır
KERKERE Tavuğa çağırmak * Rüzgârın bulutu toplayıp dağıtması
KERKES f Akbaba (kuş)
KERKESE Tereddüt etmek, karar verememek
KERKÜZ f Delil, işâret, alâmet
KERM (C: Kürum) Bağ kütüğü Asma, üzüm çubuğu
KERMARİK Ilgın ağacının koruğu
KERME Etli ve yuvarlak olan uyluk başı
KERNAF (C: Kerânif) Hurma ağacının budaklarının aslı (Kesildikten sonra ağacında bâki kalır)
KERNAFE (C: Kürnüf) Dibinden kesilmiş olan hurma ağacının budakları
KERNEBE Zengin kadınKERR : Çekilerek yeniden hücum etmek * Birşeyden vazgeçtikten sonra tekrar ona, o işe yönelmek * Devlet * Gemi halatı * Hurma ağacına çıkmakta kullanılan urgan
KERRAM Bağcı
KERRAR Harpte, çekilip tekrar saldırmak Döne döne saldırmak
KERRAT Kerreler Defalar Çarpım cetveli
KERRAZ Çobanın torbasını veya dağarcığını taşıyan kuvvetli boynuzsuz koç
KERRE Bir defa Bir adet Bir
KERREMALLAHU-VECHEHU Allah vechini mükerrem kılsın, meâlinde dua olup Hz Ali (RA) hiç putlara secde ve ibadet etmediği ve çocukluktan beri Allah'a secde ettiğinden, onun ismi anıldığında hürmeten söylenir (Bak: Aliyy-ül Murtaza)
KERRETAN Sabah ve akşam
KERRUBÎ Meleklerin büyüğü
KERRUBİYYUN (Mukarrebûn) Sadece ibadetle meşgul olan melekler Allah'a en yakın olan melekler Büyük melekler Kerubiyyun yalnız hamele-i arştır diyenler olduğu gibi, Kerrubiyyun diyenler de olmuştur Aslı Kerubiyun'dur
KERRUS Büyük başlı
KERR U FERR Muharebede geri çekilerek tekrar hücum etmek
KERS Kadının hayız görmesi * Cebretmek, zorlamak
KERŞ Karın * İşkembe * Topluluk, cemaat * Kişinin çoluk çocuğu veya küçük evlâdı
KERŞA Karnı büyük kadın * Parmakları kısa düz taban
KERŞEB Yaşlı, ihtiyar * Hali kötü olan kimse * Kalın ve uzun nesne * Arslan * Çok yiyen, obur
KERUB Allah'a en yakın olan melekler
KERUBİYYUN (Bak: Kerrubiyyun)
KERV Top oynamak * Kapı içini taş ile örmek
KERVAN f Birbirini takib ederek giden insan veya hayvan sürüsü Kafile ve hey'etle giden yolcular takımı
KERVAN (C: Kirvân-Kerâvin) Balıkçıl kuşu
KERVANSARAY Büyük yollarda kervanların konaklamalarına mahsus büyük hanlar (Selçuklular ve Osmanlılar devrinde hayır eseri olarak yaptırılmışlardı)
KERY Kazmak
KERYAN Uyuyan kişi, nâim
KERYE Tam olmak, tamam olmak
KES f İnsan Kişi
KES-İ BÎKESAN Kimsesizlerin yardımcısı
KE'S Çanak * Kadeh Dolu kadeh
KES' Uzun olmak * Çok olmak
KES' El veya ayak ile bir nesnenin arkasına vurmak * İttibâ etmek, tâbi olmak * Yemen'de bir kabile adı
KESAD Alış veriş durgunluğu Kıtlık Eksiklik Verimsizlik
KESAFET Bulanıklık Kir Açık veya berrak olmamak * Kalınlık, yoğunluk, kesiflik, koyuluk Şeffaf olmamak
KESAFET-İ NÜFUS Nüfus çokluğu, nüfus yoğunluğu, nüfus kalabalığı
KESALET Tembellik Üşenmek Uyuşukluk Rehâvet
KES'AM Pars (canavar)
KESAN f Adamlar İnsanlar Kişiler
KESANE f İnsan gibi İnsana yakışır şekil ve surette
KESB Kazanç Çalışmak Sa'y ve amel ile kazanmak Elde etmek Edinmek Kazanç yolu * Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi
KESB-İ KUDRET Kudret ve kuvvet kazanma
KESB-İ MUÂREFE Bir mevzuda çalışarak ihtisas sahibi olmak Birbinini tanımak ve alışmak
KESB-İ SERVET Para kazanma
KESB-İ ŞER şerli bir işi işlemek veya o işe âlet olmak yahut da tarafdar olmak
KESB-İ VUKUF Haberi olma Vukuf sahibi olma Bilgi edinme
KESBÎ Çalışmakla kazanılan Sonradan elde edilen Doğuştan olmayan Vehbî olmayan
KESD Davarı üç parmakla sağmak * Bir şeyi dişiyle kesmek
KESE Kısa yol, kestirme yol * Mc: Mali iktidar, servet (Para kesesi manasında olan kelime için Bak: Kise)
KES'E Bitmek * Yüksek olmak
KESEB Yakınlık, kurbiyet
KESEL Tembellik Uyuşukluk * Yorgunluk * Ağırlık
KESELAN Tembellik Yorgunluk Uyuşukluk
KE'SEN DİHAK (Kulpsuz) dolu kadehler
KESER Hurma çiçeği
KESES Alt dişleri çenesiyle çıkmak * Dişleri kısa olmak
KESF (Güneş veya Ay) ışığını kesme * Görünmez olma * Kesmek * Yaramaz olmak
KESH Aksaklık
KESÎ f Bir kimse
KESİB Kum tepesi
KESİD Sürümsüz, geçmez, aranmaz Bayağı, aşağı
KESİF Koyu Çok sık ve sert Şeffaf olmayan
KESİL (KESLÂN) (C: Küsâlâ) Tenbel kimse
KESİR Çok Bol Kesret üzere olan * Türlü Çeşitli
KESİR-ÜL AHBÂB Tanıdıkları, bildikleri çok olan

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.