Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alanındaki, devrinde, edebiyat, gelişmeler, kültür, lale, sanat, yenilikler

Lale Devrinde Kültür,sanat,ve Edebiyat Alanındaki Yenilikler Ve Gelişmeler

Eski 05-19-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Lale Devrinde Kültür,sanat,ve Edebiyat Alanındaki Yenilikler Ve Gelişmeler






LALE DEVRİNDE KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT ALANINDAKİ YENİLİKLER VE GELİŞMELER


Lale Devri, Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşmanın başladığı bir dönem olarak dikkat çekerken bu Batılılaşmaya paralel olarak kültür, sanat ve diğer alanlarda önemli gelişmelerin görüldüğü bir devir olarak da karşımıza çıkmaktadır Nitekim bu devirden önceki yüzyıllarda bu alanlarda görülen gerilemeler Lale Devri ile birlikte mucizevi bir şekilde tersine dönmüş ve bu devir sanatın, edebiyatın yoğunlaştığı bir devir olmuştur

Lale Devri’nde Osmanlı Devleti’nin ekonomik kaynaklarını tüketen savaşlar ve çarpışmalar son bulurken bu barış döneminde çeşitli Avrupa Devletleri’nde kurulan elçilikler sayesinde bu devletler ile kültür alışverişi güçlenmiştir Bu dönemde Avrupa’da Türk tarzı moda olurken, Osmanlı süsleme sanatlarında ve diğer sanat alanlarında da Avrupalı motifler Osmanlı sanatının dağarcığına girmiştir Nitekim bu dönemde özellikle Fransa ve Avusturya köşklerinden ilham alınarak, Boğaz ve Haliç’in kıyıları boyunca inşa edilen yalılar ve şairler, müzisyenlerin katıldığı eğlencelere mekan olmuştur

Bu dönemde sanatta ve edebiyatta görülen gelişmelerin en büyük nedeni olarak devlet yönetiminin tutumu gösterilebilir Devrin padişahı Sultan III Ahmet ve damadı sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, bu dönemde özellikle sanatçıları, edipleri ve şairleri himaye ederek bu alanlarda gelişmelerin yaşanmasını sağlamışlardır Böylece Osmanlı Devleti’nde ayrı bir dönem olarak karşımıza çıkan Lale Devri, bu yönden geleceğe bıraktığı miras ile de son derece önemlidir

Lale Devri ile birlikte Osmanlı sanatında bir rönesans devrinin başlaması kendisini seramik ve çinicilikte de göstermektedir Bu dönemde İznik’te kalan birkaç ustanın İstanbul’a getirilmesi ve Tekfur Sarayı’nda yeni bir üretim merkezinin faaliyete geçmesiyle canlandırılmaya çalışılan bu sanat sarayda klasik tasarım ve teknikler uygulanarak yapılan çini üretimi sayesinde tekrar canlanmıştır Bu canlanışı en iyi temsil eden örnekler Lale Devri’nin bittiği yıllarda yapılan Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nde kendini göstermektedir Bununla birlikte Tekfur Sarayı’nda imal edilmiş olan çinilere Topkapı Sarayı’nın çeşitli mekanlarında da yer verilmiştir

Bu dönemde yapılan imar faaliyetleri de sanat alnındaki gelişmelerin önemli göstergelerindendir Yapılan birçok saray, kasır, yalı ve köşklerin yanı sıra padişahın özel olarak yaptırdığı çeşmelerde de üstün sanat anlayışını görmek mümkündür İstanbul’da Bab-ı Hümayun ile Ayasofya arasında III Ahmet’in isteği üzerine yapılan III Ahmet Çeşmesi meydan çeşmelerinin bütün Türk sanatı tarihi içinde ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örneğidir Bununla birlikte III Ahmet kitabesini kendi yazdığı bir çeşmeyi de Üsküdar’da İskele Meydanı’nda yine kendi adına yaptırmıştır Yine kubbe ve tonozlarının iç yüzleri çok zengin bir biçimde renkli malakari tezyinat ile süslü ve duvarları da kısmen çini ile kaplı olan III Ahmed Kütüphanesi de Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusunda Arz Odası arkasında padişah tarafından yaptırılmıştır

Lale Devri’nde sanat alanında görülen en önemli kişi Levni’dir Asıl adı Abdülcelil Çelebi olan Levni bu devrin en büyük nakkaşıdır İlk büyük çalışması Osmanlı tarihi ile ilgili bir kitap için yaptığı 22 padişahlık bir portre olan Levni’nin en büyük eseri ise 1720 yılında dört şehzade düğününü ele alan Surname-i Vehbi’dir Şölenler,gösteriler, esnaf loncalarının geçişi gibi birçok etkinliğin toplam 137 minyatürle canlandırıldığı bu eser aynı zamanda Lale Devri hakkında da bizlere önemli bilgi vermektedir 18 yüzyılın başlarına kadar yaşamış olan Aşık Ömeri’nin de portesini yapan Levni, usta bir şair olmasına rağmen onun az sayıda şiiri bulunabilmiştir

Bu dönemde usta bir hattat olan padişah III Ahmet’in de bazı eserleri vardır Kendi el yazısıyla 4 adet Kur’an-ı Kerim yazmış olan III Ahmet, çeşme kitabeleri ve Sütlüce’deki sarayın harem kapısının kitabesini de kendisi yazmıştır Bununla birlikte birçok camiye levha yazmış olan III Ahmet’in halen Topkapı Sarayı’nda ondört sayfalık sülüs celisi ile kaleme alınmış olan murakka’sı vardır

Lale Devri’nde edebiyatta göze çarpan isim ise devrin en büyük şairi olan Nedim’dir Özellikle Lale Devri’nin Divan Edebiyatı’na getirdiği hava en olgun biçimiyle kendisini Nedim’in şiirlerinde göstermektedir Nedim, belki de ilk defa şiirin içine bir şehrin coğrafyasını ve iklimini kozmik hatlarıyla beraber kabul eden ve işleyen bir sanatkardı Kendisi böyle bir anlayışla edebiyatta parlarken böylece İstanbul’u da terennüm etmiş oluyordu Bu şekilde Nedim, Divan şiirinin küçük ve kısa çizgilerle verdiği tabiatı ve cemiyeti, geniş ve canlı tablolar halinde şiirine katıp işleyerek, Divan Edebiyatı’nda bir nevi realizm yapan kişi oluyorduBununla birlikte padişah III Ahmet de Nedim, Seyyid Vehbi, İzzet Ali, Neyli Ahmed, Vak’anüvis Raşid Mehmed, Küçük Çelebizade İsmail Asım, Sami gibi bir çok şairi himaye ve taltif ederken kendisi de Necib mahlasıyla şiirler yazmaktaydı

Bir eğlence devri olarak da telaffuz edilen Lale Devri, buna bağlı olarak da müziğin de geliştiği bir devirdir Nitekim bu devrin yaşama sevincini şiirde nasıl Nedim temsil ediyorsa musikide de Mustafa Çavuş temsil eder O, ileride kesin bir şekilde yerleşecek olan şarkı besteciliğinin ilk öncüsüdür Devrin klasik üsluptaki eserleri arasında hareketli, neşeli lirik şarkıları Lale Devri’nden sonra da insanların dillerinden düşmemiştir Bu dönemde Mustafa Çavuş’tan sonra müzikte Kutbünnayi Osman Dede gelmektedir O, bu dönemde 276 beyitlik Farsça nazariyat kitabını padişah III Ahmet’e sunmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Lale Devrinde Kültür,sanat,ve Edebiyat Alanındaki Yenilikler Ve Gelişmeler

Eski 03-24-2011   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Lale Devrinde Kültür,sanat,ve Edebiyat Alanındaki Yenilikler Ve Gelişmeler



LALE DEVRİNDEKİ YENİLİKLER hakkında Tarihçi Talha Gönülalanın çalışması

A-) MATBAANIN KURULMASI VE BİLİMSEL GELİŞMELER


III Ahmet devrinin içinde ayrı bir dönem olarak dikkat çeken Lale Devrine gelindiğinde Osmanlı ülkesinde henüz bir Türk matbaası bulunmamaktaydı Bununla birlikte Türkiye de açılan ilk matbaa da Museviler tarafından açılmıştı Museviler bu matbaayı 1493 yılında, yani Türk matbaasının kurulmasından 233 yıl önce İstanbul da bundan birkaç yıl sonra da Selanikte ilk matbaayı açmışlardır Bu matbaa da bir çok kitap basılırken Sivaslı Akpar adındaki bir Ermeni de, Venedikte basımcılık sanatı öğrendikten sonra 1567 de İstanbulda ve Nicodimus Metaxas adında bir Rum papazı da 1627 yılında yine aynı kentte bir matbaa kurmuştur

Osmanlı Devletinde ise ilk Türk matbaasının kurulması aşamasında ilk adımlar Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından atıldı Damat İbrahim Paşa, Yirmisekiz Mehmet Çelebiyi Parise Fransız uygarlığı görmesi ve Osmanlı Devletinde nelerin uygulana bileceğini bildirmek üzere göndermişti Paristen dönen Mehmet Çelebinin oğlu Mehmet Sait Efendi de matbaanın kurulmasında büyük rol oynamıştır Sait Efendinin Damat İbrahim Paşaya sunduğu raporda matbaanın Osmanlı ülkesinde mutlaka kurulması gerektiği de belirtilmekteydi Bunun üzerine matbaanın kurulması ve işletilmesi için bir Macar dönmesi olan İbrahim Müteferrika görevlendirildi

1674te Erdelde dünyaya gelen İbrahim Müteferrikanın kalvanist bir ilahiyat öğrencisi iken 1692 de veya 1693 de Thököly İmre komutasındaki ayaklanmada Türklere esir düştüğü doğru değildir Onun Türk ordusuna kendiliğinden sığındığı kaynaklar tarafından belirtilmektedirOsmanlı Devletinin hizmetine girdikten sonra kapıkulu süvarilerinin en itibarlı kısmı olan sipahıların kırkbirinci bölüğünde görev alan İbrahim Müteferrika , daha sonra dergah-ı ali müteferrikalığına getirilmiştir

IIIAhmet tarafından kendisine ilk Türk matbaasının kurulması için izin verilmesinden sonra İbrahim Müteferrika, bu matbaayı kurmak için bazı engellerle karşılaşmıştır Bu engellerden en önemlisi işlerini kaybedeceklerinden korkan hattatlardan geldi Fakat bu sorun şeyhülislamın dini kitaplar dışındaki eserlerin basılabileceğine dair fetva vermesiyle çözüme kavuştu

Matbaanın kurulması için çıkan pürüzlerden ortadan kalkmasıyla ortaya çıkan olumlu durumdan yararlanan İbrahim Müteferrika, Sait Mehmet Efendinin de yardımıyla İstanbuldaki Sultan Selim mahallesindeki evinde ilk Türk matbaasını kurdu 1727 yılında açılan bu matbaa aynı zamanda ilk defa Türkçe eser basan matbaa olarak da tarihe geçmekteydi

İstanbul da kurulan bu matbaada ilk basılan eserler haritalar oldu Marmara Deniz haritası ve Bahriye-i Bahr-ı Siyah ile Vankulu Lugatının basımından sonrada 20 ciltlik 16 eser basıldı Bunların arasında Katip Çelebinin Cihannüması ve kendisinin bazı eserleri de yer aldı İbrahim Müteferrikanın tarih alanındaki yayınları genel olarak gelenekçi bir yapıya sahipti Onun ilk tarih kitabı olan Tarih-i Timur Gurgan adlı eseri Timuru anlatırken matbaada basılan bir başka eser olan Süheyli Efendinin Tarihi Mısır el Cedid vel Kadim adlı eseri ise Arap tarihi niteliği taşımaktaydı

İbrahim Müteferrikanın Osmanlı ülkesinde matbaayı kurması bir takım yeni gelişmeleri de beraberinde getirmişti Özellikle Osmanlı devlet adamlarının gözlerini dünyaya çevirmesinde son derece mühim bir yeri olan matbaanın kurulması aynı zamanda da bir çok eserin basılmasını ve bir takım yeni ilmi gelişmelerin sağlanmasına katkıda bulunmuştur Bu bakımdan Lale Devri, belki de Osmanlı Devletinin sonraki devirleri için en kalıcı miras olmuştur

Lale Devrinde matbaanın kurulması yanında yaşanan bir diğer bilimsel gelişme de bir Tercüme Heyetinin kurulmuş olmasıdır Yanyalı Esad Efendi, Heratlı Kabızı Efendi, Müderris Fasıhı Efendi, Şam kadısı Medhi Efendi, Halep kadısı İlmi Efendi, Kara Halilzade Mehmed Said Efendi ve şair Nedim gibi ilim, fikir ve edebiyat adamlarından kurulan bu tercüme heyeti devamlı olarak toplanarak Doğu ve Batı dillerinden tercümeler yapmıştır Bu kurulun tutucu Müslüman geleneğine uygun konuların yanı sıra birkaç Batılı tarih, felsefe ve astronomi eseri de çevirdiği görülmektedir Bu dönemde Fransızcadan Türkçeye ilk defa bazı eserler çevrildiği gibi bazı Türkçe eserlerin de Fransızcaya tercüme edilerek basıldığı görülmektedir

B-) GEÇİCİ ELÇİLİKLERİN AÇILMASI VE AVRUPAYA ÖĞRENCİ YOLLANMASI

Lale Devrinde Osmanlı Devleti adına görülen en önemli gelişmelerden birisi de çeşitli Avrupa devletlerinde geçici olarak elçiliklerin açılması ve bu ülkelere ilk olarak eğitim için öğrencilerin gönderilmesi olmuştur Bu faaliyetlerde temel alınan husus Avrupanın gelişmişliğini görmek ve bunları Osmanlı ülkesinde tatbik etmekti Özellikle bu gelişmeler ileride Batılılaşmanın temelini oluşturacağı için Avrupa ile ilişkiler konusunda bir dönemin başlangıcı olarak gösterilebilir

Bu dönemde Avrupaya gönderilen elçiler arasında Yirmisekiz Mehmed Çelebi en önemlilerinden bir tanesidir Damat İbrahim Paşa tarafından Parise kaleleri, fabrikaları ve Fransız uygarlığının diğer eserlerini görmek ve Osmanlı İmparatorluğunda nelerin uygulanabileceğini görmek ve bildirmek için gönderilen Mehmet Çelebi, döndükten sonra sadrazama gerekli bilgileri getirerek Damat İbrahim Paşayı sevindirmiştir O, sadece sadrazamın istediklerini rapor etmemiş, sokaklarda, dükkanlarda, hastahanelerde, hayvanat bahçelerinde gördüklerini de anlatmış ve özellikle de Fransız askeri okulları ve eğitim alanları üzerinde durarak belki de Lale Devrinin gelişmesine bir katkı da kendisi yapmıştır Onun matbaa hakkında verdiği rapor da matbaanın Osmanlı ülkesinde kurulmasına zemin hazırlamıştır Bu dönemde Fransa dışında Avusturya gibi diğer Avrupa devletlerinde de elçilikler kurulurken Osmanlı ülkesinde de Avrupalı devletlerinin elçilikler kurduğu görülmektedir

Lale Devrinde Türk öğrencilerin batı usullerine göre eğitim veren Avrupalı devletlere eğitim maksadıyla gönderilmesi de Osmanlı Devleti tarihi açısından son derece önemlidir Bu olgu batı standartlarında eğitim alan öğrencilerin ileride Türk Batılılaşmasına temel teşkil etmelerine neden olmuştur Nitekim ülkelerine döndüklerinde devletin önemli kademelerinde memurluklar yapan bu gençler Osmanlının durumunu görerek gerekli düzenlemeler yapmaya çalışmışlardır

C-) KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT ALANINDAKİ GELİŞMELER


Lale Devri, Osmanlı İmparatorluğunda Batılılaşmanın başladığı bir dönem olarak dikkat çekerken bu Batılılaşmaya paralel olarak kültür, sanat ve diğer alanlarda önemli gelişmelerin görüldüğü bir devir olarak da karşımıza çıkmaktadır Nitekim bu devirden önceki yüzyıllarda bu alanlarda görülen gerilemeler Lale Devri ile birlikte mucizevi bir şekilde tersine dönmüş ve bu devir sanatın, edebiyatın yoğunlaştığı bir devir olmuştur

Lale Devrinde Osmanlı Devletinin ekonomik kaynaklarını tüketen savaşlar ve çarpışmalar son bulurken bu barış döneminde çeşitli Avrupa Devletlerinde kurulan elçilikler sayesinde bu devletler ile kültür alışverişi güçlenmiştir Bu dönemde Avrupada Türk tarzı moda olurken, Osmanlı süsleme sanatlarında ve diğer sanat alanlarında da Avrupalı motifler Osmanlı sanatının dağarcığına girmiştir Nitekim bu dönemde özellikle Fransa ve Avusturya köşklerinden ilham alınarak, Boğaz ve Haliçin kıyıları boyunca inşa edilen yalılar ve şairler, müzisyenlerin katıldığı eğlencelere mekan olmuştur

Bu dönemde sanatta ve edebiyatta görülen gelişmelerin en büyük nedeni olarak devlet yönetiminin tutumu gösterilebilir Devrin padişahı Sultan III Ahmet ve damadı sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, bu dönemde özellikle sanatçıları, edipleri ve şairleri himaye ederek bu alanlarda gelişmelerin yaşanmasını sağlamışlardır Böylece Osmanlı Devletinde ayrı bir dönem olarak karşımıza çıkan Lale Devri, bu yönden geleceğe bıraktığı miras ile de son derece önemlidir

Lale Devri ile birlikte Osmanlı sanatında bir rönesans devrinin başlaması kendisini seramik ve çinicilikte de göstermektedir Bu dönemde İznikte kalan birkaç ustanın İstanbula getirilmesi ve Tekfur Sarayında yeni bir üretim merkezinin faaliyete geçmesiyle canlandırılmaya çalışılan bu sanat sarayda klasik tasarım ve teknikler uygulanarak yapılan çini üretimi sayesinde tekrar canlanmıştır Bu canlanışı en iyi temsil eden örnekler Lale Devrinin bittiği yıllarda yapılan Hekimoğlu Ali Paşa Camiinde kendini göstermektedir Bununla birlikte Tekfur Sarayında imal edilmiş olan çinilere Topkapı Sarayının çeşitli mekanlarında da yer verilmiştir

Bu dönemde yapılan imar faaliyetleri de sanat alnındaki gelişmelerin önemli göstergelerindendir Yapılan birçok saray, kasır, yalı ve köşklerin yanı sıra padişahın özel olarak yaptırdığı çeşmelerde de üstün sanat anlayışını görmek mümkündür İstanbulda Bab-ı Hümayun ile Ayasofya arasında III Ahmetin isteği üzerine yapılan III Ahmet Çeşmesi meydan çeşmelerinin bütün Türk sanatı tarihi içinde ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örneğidir Bununla birlikte III Ahmet kitabesini kendi yazdığı bir çeşmeyi de Üsküdarda İskele Meydanında yine kendi adına yaptırmıştır Yine kubbe ve tonozlarının iç yüzleri çok zengin bir biçimde renkli malakari tezyinat ile süslü ve duvarları da kısmen çini ile kaplı olan III Ahmed Kütüphanesi de Topkapı Sarayının üçüncü avlusunda Arz Odası arkasında padişah tarafından yaptırılmıştır

Lale Devrinde sanat alanında görülen en önemli kişi Levnidir Asıl adı Abdülcelil Çelebi olan Levni bu devrin en büyük nakkaşıdır İlk büyük çalışması Osmanlı tarihi ile ilgili bir kitap için yaptığı 22 padişahlık bir portre olan Levninin en büyük eseri ise 1720 yılında dört şehzade düğününü ele alan Surname-i Vehbidir Şölenler,gösteriler, esnaf loncalarının geçişi gibi birçok etkinliğin toplam 137 minyatürle canlandırıldığı bu eser aynı zamanda Lale Devri hakkında da bizlere önemli bilgi vermektedir 18 yüzyılın başlarına kadar yaşamış olan Aşık Ömerinin de portesini yapan Levni, usta bir şair olmasına rağmen onun az sayıda şiiri bulunabilmiştir[ Bağlantıları görmek için üye olmalısınız ]

Bu dönemde usta bir hattat olan padişah III Ahmetin de bazı eserleri vardır Kendi el yazısıyla 4 adet Kuran-ı Kerim yazmış olan III Ahmet, çeşme kitabeleri ve Sütlücedeki sarayın harem kapısının kitabesini de kendisi yazmıştır Bununla birlikte birçok camiye levha yazmış olan III Ahmetin halen Topkapı Sarayında ondört sayfalık sülüs celisi ile kaleme alınmış olan murakkası vardır

Lale Devrinde edebiyatta göze çarpan isim ise devrin en büyük şairi olan Nedimdir Özellikle Lale Devrinin Divan Edebiyatına getirdiği hava en olgun biçimiyle kendisini Nedimin şiirlerinde göstermektedir Nedim, belki de ilk defa şiirin içine bir şehrin coğrafyasını ve iklimini kozmik hatlarıyla beraber kabul eden ve işleyen bir sanatkardı Kendisi böyle bir anlayışla edebiyatta parlarken böylece İstanbulu da terennüm etmiş oluyordu Bu şekilde Nedim, Divan şiirinin küçük ve kısa çizgilerle verdiği tabiatı ve cemiyeti, geniş ve canlı tablolar halinde şiirine katıp işleyerek, Divan Edebiyatında bir nevi realizm yapan kişi oluyordu Bununla birlikte padişah III Ahmet de Nedim, Seyyid Vehbi, İzzet Ali, Neyli Ahmed, Vakanüvis Raşid Mehmed, Küçük Çelebizade İsmail Asım, Sami gibi bir çok şairi himaye ve taltif ederken kendisi de Necib mahlasıyla şiirler yazmaktaydı

Bir eğlence devri olarak da telaffuz edilen Lale Devri, buna bağlı olarak da müziğin de geliştiği bir devirdir Nitekim bu devrin yaşama sevincini şiirde nasıl Nedim temsil ediyorsa musikide de Mustafa Çavuş temsil eder O, ileride kesin bir şekilde yerleşecek olan şarkı besteciliğinin ilk öncüsüdür Devrin klasik üsluptaki eserleri arasında hareketli, neşeli lirik şarkıları Lale Devrinden sonra da insanların dillerinden düşmemiştir Bu dönemde Mustafa Çavuştan sonra müzikte Kutbünnayi Osman Dede gelmektedir O, bu dönemde 276 beyitlik Farsça nazariyat kitabını padişah III Ahmete sunmuştur

D-) DİĞER GELİŞMELER

Lale Devrinde devlet kademelerinde eğlenceye ve sefaya bir düşkünlük olmasına rağmen bilide, sanatta, edebiyatta ve Osmanlı Devletinin batıya açılışının başlaması adına önemli gelişmeler olurken diğer bazı alanlarda da önemli gelişmeler olmuştur

1727de Üsküdarda açılan ve Avrupa usulü askeri eğitim vermeyi amaçlayan Hendesane bu alanda bir ilk teşkil etmektedir Fakat bu Hendeshane, yeniçerilerin karşı çıkması ve yakaladıkları öğrencileri öldürmeleri sonucu kapanmıştır ve başarısız fakat ümitli bir deneme olarak kalmıştır

Tekfur Sarayında açılan çini imalathanesinin yanı sıra, hatayi denilen kumaşı dokumaya mahsus kumaş dokuma fabrikasının kurulması ve Yalovada bir kağıt fabrikasının kurulması ile ilk itfaiye teşkilatı olan Tulumbacı Ocağının kuruluşu da bu devirde meydana gelmiştir


__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Lale devri olayları - Lale devrinde yapılan yenilikler - Lale devri özellikleri - Lale Devri ve Sonucları

Eski 03-24-2011   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Lale devri olayları - Lale devrinde yapılan yenilikler - Lale devri özellikleri - Lale Devri ve Sonucları



Konu : Lale devri olayları - Lale devrinde yapılan yenilikler - Lale devri özellikleri - Lale Devri ve Sonucları

Lâle Devri, Osmanlı Devleti'nde, 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile sona eren dönemdir Bu dönemin padişahı III Ahmet, sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır Zevk ve sefâ devri olarak bilinir Adını, o dönemde İstanbul'da yetiştirilen ve zamanla ünü dünyaya yayılan lale çiçeklerinden alırBu dönem gerileme dönemine dahil olmaktadır

Nedim, Lâle Devri'nin günlük hayatını ve İstanbul'un tasvirini aşağıdaki unutulmaz mısralarla yapmıştır:
Bu sehri İstanbul kî, bî misl ü behâdir;
Bir sengine yekpare Acem mülki fedadir
Bazari hüner madeni ilm ü ulemadir


İnce ve hassas bir ruha sahip olan Sultan III Ahmet, sadrazam Damat İbrahim Paşa ile uyum içerisinde çalışmış, bu sırada yaşanan Lâle Devri'nde sanata, edebiyata ve toplumsal hayata özgün bir anlayış getirilmişti Sultan III Ahmet, Topkapı Sarayı ile Yeni Câmii'de birer kütüphane, Ayasofya'da Bâb-ı Humâyun'un karşısında Türk sanat şaheserlerinden sayılan



Sultan Üçüncü Ahmet Çeşmesi ve İstanbul'un su ihtiyacını karşılamak amacıyla da Deryayi Sim adlı bir su bendi inşa ettirmiştir


Bunlardan başka Üsküdar Yeni Vâlide Câmii, Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Damat İbrahim Paşa Camii ve Külliyesi, İstanbul'da Yeni Postane arkasında Daarül Hadis ve Sebil, Ortaköy Camii önündeki çeşme, Üsküdar Şemsi Paşa'da Hüsrev Ağa Camii önündeki çeşme ve Çubuklu Camii yanındaki Mesire Çeşmesi gibi eserler yine bu dönemde yapılmıştır
Dönemin belki de en gözde eseri olan Sâdâbâd, maalesef günümüze kadar gelememiş, bize yıkıntıdan fazla bir şey kalmamıştır

Halkın büyük bir kısmı zor durumdayken İstanbul'da bazı devlet büyüklerinin rahat bir yaşam sürdürmeleri, eğlenceye düşkünlükleri huzursuzluklara sebep oluyordu Patrona Halil isimli bir hamam tellakı bu durumdan memnun olmayan halkı da yanına katarak isyan çıkardı İsyan sonucu Nevşehirli Damat İbrahim Paşa idam edildi ve yakınları öldürüldü Padişah III Ahmet tahttan indirildi ve yerine I Mahmut getirildiI mahmut'un tahta getirilme sonucunda lale devri kaldırılmıştır


Lale Devri Gelişmeleri

A-) MATBAANIN KURULMASI VE BİLİMSEL GELİŞMELER


III Ahmet devrinin içinde ayrı bir dönem olarak dikkat çeken Lale Devri’ne gelindiğinde Osmanlı ülkesinde henüz bir Türk matbaası bulunmamaktaydı Bununla birlikte Türkiye de açılan ilk matbaa da Museviler tarafından açılmıştı Museviler bu matbaayı 1493 yılında, yani Türk matbaasının kurulmasından 233 yıl önce İstanbul da bundan birkaç yıl sonra da Selanik’te ilk matbaayı açmışlardır Bu matbaa da bir çok kitap basılırken Sivaslı Akpar adındaki bir ermeni de, Venedik’te basımcılık sanatı öğrendikten sonra 1567 de İstanbul’da ve Nicodimus ****xas adında bir Rum papazı da 1627 yılında yine aynı kentte bir matbaa kurmuştur
Osmanlı Devletinde ise ilk Türk matbaasının kurulması aşamasında ilk adımlar Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından atıldı Damat İbrahim Paşa, Yirmisekiz Mehmet Çelebi’yi Paris’e Fransız uygarlığı görmesi ve Osmanlı Devleti’nde nelerin uygulana bileceğini bildirmek üzere göndermişti Paris’ten dönen Mehmet Çelebi’nin oğlu Mehmet Sait Efendi de matbaanın kurulmasında büyük rol oynamıştır Sait Efendi’nin Damat İbrahim Paşa’ya sunduğu raporda matbaanın Osmanlı ülkesinde mutlaka kurulması gerektiği de belirtilmekteydi Bunun üzerine matbaanın kurulması ve işletilmesi için bir Macar dönmesi olan İbrahim Müteferrika görevlendirildi


1674’te Erdel’de dünyaya gelen İbrahim Müteferrikanın kalvanist bir ilahiyat öğrencisi iken 1692 de veya 1693 de Thököly İmre komutasındaki ayaklanmada Türklere esir düştüğü doğru değildir Onun Türk ordusuna kendiliğinden sığındığı kaynaklar tarafından belirtilmektedir Osmanlı Devleti’nin hizmetine girdikten sonra kapıkulu süvarilerinin en itibarlı kısmı olan sipahıların kırkbirinci bölüğünde görev alan İbrahim Müteferrika , daha sonra dergah-ı ali müteferrikalığına getirilmiştir
IIIAhmet tarafından kendisine ilk Türk matbaasının kurulması için izin verilmesinden sonra İbrahim Müteferrika, bu matbaayı kurmak için bazı engellerle karşılaşmıştır Bu engellerden en önemlisi işlerini kaybedeceklerinden korkan hattatlardan geldi Fakat bu sorun şeyhülislamın dini kitaplar dışındaki eserlerin basılabileceğine dair fetva vermesiyle çözüme kavuştu


Matbaanın kurulması için çıkan pürüzlerden ortadan kalkmasıyla ortaya çıkan olumlu durumdan yararlanan İbrahim Müteferrika, Sait Mehmet Efendi’nin de yardımıyla İstanbul’daki Sultan Selim mahallesindeki evinde ilk Türk matbaasını kurdu 1727 yılında açılan bu matbaa aynı zamanda ilk defa Türkçe eser basan matbaa olarak da tarihe geçmekteydi

İstanbul da kurulan bu matbaada ilk basılan eserler haritalar oldu Marmara Deniz haritası ve Bahriye-i Bahr-ı Siyah ile Vankulu Lugatı’nın basımından sonrada 20 ciltlik 16 eser basıldı Bunların arasında Katip Çelebi’nin Cihannüma’sı ve kendisinin bazı eserleri de yer aldı İbrahim Müteferrika’nın tarih alanındaki yayınları genel olarak gelenekçi bir yapıya sahipti Onun ilk tarih kitabı olan Tarih-i Timur Gurgan adlı eseri Timur’u anlatırken matbaada basılan bir başka eser olan Süheyli Efendi’nin Tarihi Mısır el Cedid vel Kadim adlı eseri ise Arap tarihi niteliği taşımaktaydı

İbrahim Müteferrikanın Osmanlı ülkesinde matbaayı kurması bir takım yeni gelişmeleri de beraberinde getirmişti Özellikle Osmanlı devlet adamlarının gözlerini dünyaya çevirmesinde son derece mühim bir yeri olan matbaanın kurulması aynı zamanda da bir çok eserin basılmasını ve bir takım yeni ilmi gelişmelerin sağlanmasına katkıda bulunmuştur Bu bakımdan Lale Devri, belki de Osmanlı Devleti’nin sonraki devirleri için en kalıcı miras olmuştur
Lale Devri’nde matbaanın kurulması yanında yaşanan bir diğer bilimsel gelişme de bir Tercüme Heyeti’nin kurulmuş olmasıdır Yanyalı Esad Efendi, Heratlı Kabızı Efendi, Müderris Fasıhı Efendi, Şam kadısı Medhi Efendi, Halep kadısı İlmi Efendi, Kara Halilzade Mehmed Said Efendi ve şair Nedim gibi ilim, fikir ve edebiyat adamlarından kurulan bu tercüme heyeti devamlı olarak toplanarak Doğu ve Batı dillerinden tercümeler yapmıştır Bu kurulun tutucu Müslüman geleneğine uygun konuların yanı sıra birkaç Batılı tarih, felsefe ve astronomi eseri de çevirdiği görülmektedir Bu dönemde Fransızca’dan Türkçe’ye ilk defa bazı eserler çevrildiği gibi bazı Türkçe eserlerin de Fransızca’ya tercüme edilerek basıldığı görülmektedir




B-) GEÇİCİ ELÇİLİKLERİN AÇILMASI VE AVRUPA’YA ÖĞRENCİ YOLLANMASI


Lale Devri’nde Osmanlı Devleti adına görülen en önemli gelişmelerden birisi de çeşitli Avrupa devletlerinde geçici olarak elçiliklerin açılması ve bu ülkelere ilk olarak eğitim için öğrencilerin gönderilmesi olmuştur Bu faaliyetlerde temel alınan husus Avrupa’nın gelişmişliğini görmek ve bunları Osmanlı ülkesinde tatbik etmekti Özellikle bu gelişmeler ileride Batılılaşmanın temelini oluşturacağı için Avrupa ile ilişkiler konusunda bir dönemin başlangıcı olarak gösterilebilir
Bu dönemde Avrupa’ya gönderilen elçiler arasında Yirmisekiz Mehmed Çelebi en önemlilerinden bir tanesidir Damat İbrahim Paşa tarafından Paris’e “kaleleri, fabrikaları ve Fransız uygarlığının diğer eserlerini görmek ve Osmanlı İmparatorluğu’nda nelerin uygulanabileceğini görmek ve bildirmek için” gönderilen Mehmet Çelebi, döndükten sonra sadrazama gerekli bilgileri getirerek Damat İbrahim Paşa’yı sevindirmiştir O, sadece sadrazamın istediklerini rapor etmemiş, sokaklarda, dükkanlarda, hastahanelerde, hayvanat bahçelerinde gördüklerini de anlatmış ve özellikle de Fransız askeri okulları ve eğitim alanları üzerinde durarak belki de Lale Devri’nin gelişmesine bir katkı da kendisi yapmıştır Onun matbaa hakkında verdiği rapor da matbaanın Osmanlı ülkesinde kurulmasına zemin hazırlamıştır Bu dönemde Fransa dışında Avusturya gibi diğer Avrupa devletlerinde de elçilikler kurulurken Osmanlı ülkesinde de Avrupalı devletlerinin elçilikler kurduğu görülmektedir

Lale Devri’nde Türk öğrencilerin batı usullerine göre eğitim veren Avrupalı devletlere eğitim maksadıyla gönderilmesi de Osmanlı Devleti tarihi açısından son derece önemlidir Bu olgu batı standartlarında eğitim alan öğrencilerin ileride Türk Batılılaşmasına temel teşkil etmelerine neden olmuştur Nitekim ülkelerine döndüklerinde devletin önemli kademelerinde memurluklar yapan bu gençler Osmanlı’nın durumunu görerek gerekli düzenlemeler yapmaya çalışmışlardır




C-) KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT ALANINDAKİ GELİŞMELER


Lale Devri, Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşmanın başladığı bir dönem olarak dikkat çekerken bu Batılılaşmaya paralel olarak kültür, sanat ve diğer alanlarda önemli gelişmelerin görüldüğü bir devir olarak da karşımıza çıkmaktadır Nitekim bu devirden önceki yüzyıllarda bu alanlarda görülen gerilemeler Lale Devri ile birlikte mucizevi bir şekilde tersine dönmüş ve bu devir sanatın, edebiyatın yoğunlaştığı bir devir olmuştur
Lale Devri’nde Osmanlı Devleti’nin ekonomik kaynaklarını tüketen savaşlar ve çarpışmalar son bulurken bu barış döneminde çeşitli Avrupa Devletleri’nde kurulan elçilikler sayesinde bu devletler ile kültür alışverişi güçlenmiştir Bu dönemde Avrupa’da Türk tarzı moda olurken, Osmanlı süsleme sanatlarında ve diğer sanat alanlarında da Avrupalı motifler Osmanlı sanatının dağarcığına girmiştir Nitekim bu dönemde özellikle Fransa ve Avusturya köşklerinden ilham alınarak, Boğaz ve Haliç’in kıyıları boyunca inşa edilen yalılar ve şairler, müzisyenlerin katıldığı eğlencelere mekan olmuştur

Bu dönemde sanatta ve edebiyatta görülen gelişmelerin en büyük nedeni olarak devlet yönetiminin tutumu gösterilebilir Devrin padişahı Sultan III Ahmet ve damadı sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, bu dönemde özellikle sanatçıları, edipleri ve şairleri himaye ederek bu alanlarda gelişmelerin yaşanmasını sağlamışlardır Böylece Osmanlı Devleti’nde ayrı bir dönem olarak karşımıza çıkan Lale Devri, bu yönden geleceğe bıraktığı miras ile de son derece önemlidir

Lale Devri ile birlikte Osmanlı sanatında bir rönesans devrinin başlaması kendisini seramik ve çinicilikte de göstermektedir Bu dönemde İznik’te kalan birkaç ustanın İstanbul’a getirilmesi ve Tekfur Sarayı’nda yeni bir üretim merkezinin faaliyete geçmesiyle canlandırılmaya çalışılan bu sanat sarayda klasik tasarım ve teknikler uygulanarak yapılan çini üretimi sayesinde tekrar canlanmıştır Bu canlanışı en iyi temsil eden örnekler Lale Devri’nin bittiği yıllarda yapılan Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nde kendini göstermektedir Bununla birlikte Tekfur Sarayı’nda imal edilmiş olan çinilere Topkapı Sarayı’nın çeşitli mekanlarında da yer verilmiştir

Bu dönemde yapılan imar faaliyetleri de sanat alnındaki gelişmelerin önemli göstergelerindendir Yapılan birçok saray, kasır, yalı ve köşklerin yanı sıra padişahın özel olarak yaptırdığı çeşmelerde de üstün sanat anlayışını görmek mümkündür İstanbul’da Bab-ı Hümayun ile Ayasofya arasında III Ahmet’in isteği üzerine yapılan III Ahmet Çeşmesi meydan çeşmelerinin bütün Türk sanatı tarihi içinde ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örneğidir Bununla birlikte III Ahmet kitabesini kendi yazdığı bir çeşmeyi de Üsküdar’da İskele Meydanı’nda yine kendi adına yaptırmıştır Yine kubbe ve tonozlarının iç yüzleri çok zengin bir biçimde renkli malakari tezyinat ile süslü ve duvarları da kısmen çini ile kaplı olan III Ahmed Kütüphanesi de Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusunda Arz Odası arkasında padişah tarafından yaptırılmıştır

Lale Devri’nde sanat alanında görülen en önemli kişi Levni’dir Asıl adı Abdülcelil Çelebi olan Levni bu devrin en büyük nakkaşıdır İlk büyük çalışması Osmanlı tarihi ile ilgili bir kitap için yaptığı 22 padişahlık bir portre olan Levni’nin en büyük eseri ise 1720 yılında dört şehzade düğününü ele alan Surname-i Vehbi’dir Şölenler,gösteriler, esnaf loncalarının geçişi gibi birçok etkinliğin toplam 137 minyatürle canlandırıldığı bu eser aynı zamanda Lale Devri hakkında da bizlere önemli bilgi vermektedir 18 yüzyılın başlarına kadar yaşamış olan Aşık Ömeri’nin de portesini yapan Levni, usta bir şair olmasına rağmen onun az sayıda şiiri bulunabilmiştir

Bu dönemde usta bir hattat olan padişah III Ahmet’in de bazı eserleri vardır Kendi el yazısıyla 4 adet Kur’an-ı Kerim yazmış olan III Ahmet, çeşme kitabeleri ve Sütlüce’deki sarayın harem kapısının kitabesini de kendisi yazmıştır Bununla birlikte birçok camiye levha yazmış olan III Ahmet’in halen Topkapı Sarayı’nda ondört sayfalık sülüs celisi ile kaleme alınmış olan murakka’sı vardır


Lale Devri’nde edebiyatta göze çarpan isim ise devrin en büyük şairi olan Nedim’dir Özellikle Lale Devri’nin Divan Edebiyatı’na getirdiği hava en olgun biçimiyle kendisini Nedim’in şiirlerinde göstermektedir Nedim, belki de ilk defa şiirin içine bir şehrin coğrafyasını ve iklimini kozmik hatlarıyla beraber kabul eden ve işleyen bir sanatkardı Kendisi böyle bir anlayışla edebiyatta parlarken böylece İstanbul’u da terennüm etmiş oluyordu Bu şekilde Nedim, Divan şiirinin küçük ve kısa çizgilerle verdiği tabiatı ve cemiyeti, geniş ve canlı tablolar halinde şiirine katıp işleyerek, Divan Edebiyatı’nda bir nevi realizm yapan kişi oluyordu Bununla birlikte padişah III Ahmet de Nedim, Seyyid Vehbi, İzzet Ali, Neyli Ahmed, Vak’anüvis Raşid Mehmed, Küçük Çelebizade İsmail Asım, Sami gibi bir çok şairi himaye ve taltif ederken kendisi de Necib mahlasıyla şiirler yazmaktaydı
Bir eğlence devri olarak da telaffuz edilen Lale Devri, buna bağlı olarak da müziğin de geliştiği bir devirdir Nitekim bu devrin yaşama sevincini şiirde nasıl Nedim temsil ediyorsa musikide de Mustafa Çavuş temsil eder O, ileride kesin bir şekilde yerleşecek olan şarkı besteciliğinin ilk öncüsüdür Devrin klasik üsluptaki eserleri arasında hareketli, neşeli lirik şarkıları Lale Devri’nden sonra da insanların dillerinden düşmemiştir Bu dönemde Mustafa Çavuş’tan sonra müzikte Kutbünnayi Osman Dede gelmektedir O, bu dönemde 276 beyitlik Farsça nazariyat kitabını padişah III Ahmet’e sunmuştur


D-) DİĞER GELİŞMELER

Lale Devri’nde devlet kademelerinde eğlenceye ve sefaya bir düşkünlük olmasına rağmen bilide, sanatta, edebiyatta ve Osmanlı Devleti’nin batıya açılışının başlaması adına önemli gelişmeler olurken diğer bazı alanlarda da önemli gelişmeler olmuştur
1727’de Üsküdar’da açılan ve Avrupa usulü askeri eğitim vermeyi amaçlayan Hendesane bu alanda bir ilk teşkil etmektedir Fakat bu Hendeshane, yeniçerilerin karşı çıkması ve yakaladıkları öğrencileri öldürmeleri sonucu kapanmıştır ve başarısız fakat ümitli bir deneme olarak kalmıştır
Tekfur Sarayı’nda açılan çini imalathanesinin yanı sıra, hatayi denilen kumaşı dokumaya mahsus kumaş dokuma fabrikasının kurulması ve Yalova’da bir kağıt fabrikasının kurulması ile ilk itfaiye teşkilatı olan Tulumbacı Ocağı’nın kuruluşu da bu devirde meydana gelmiştir

Çiçek Aşısı Lale Devri

Lale Devri’nde zamanın başkenti Edirne’de yaşayan İngiliz İmparatorluğu Sefiri Edward Montegue’nın eşi Lady Mary Wortley Montegue, 1718 yılında bavullarıyla Londra’ya döner Britanya adası o yıllarda kıtaları dahi aşan ve toplu ölümlere neden olan çiçek hastalığı salgınıyla boğuşmaktadır Lady Montegue, belki bütün Britanya İmparatorluğu’nu değil, ancak o an için Kraliyet Ailesi’nin nefes almasını sağlayacak bir formülle yurduna dönmüştür Lady, eşinin sefaret görevi sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tabiplerin çiçek hastalığına çare bulduğunu keşfetmiştir Önce arkadaşı Sara’ya bir mektupla dönemin ölümcül hastalığı ‘çiçek’ten’ ölenleri sorar Çaresinin Osmanlı’da bulunduğunu yazar Dünya tıp tarihine aşı ile ilgili ilk kayıtlardan birini de bu mektupla düşmüş olur Edirne’de saraylarda çiçek hastalığına karşı aşı yapıldığına şahit olan Montegue, İngiltere’yi bu hastalıktan kurtaran formülü de ***üren isimdir

Hastalığı geçiren insanların kollarından sıvı alınıp güneşte kurutulduğunu, kuruyan sıvının da sulandırılarak iğneyle cildin çizilip üzerine damlatıldığını anlatır mektupta Lady, eşinin görevi bittiğinde ise varilasyon adı verilen yöntemle yapılan aşıları ülkesi İngiltere’ye ***ürür Aşının ilk defa Osmanlı’dan Batı’ya geçişi de bu şekilde olur

Aşı ile tedaviyi geliştirenlerin Türkler olduğunu kanıtlayan ilk belge işte bu hikaye ile kayıtlara geçer

Aradan bir asır geçer Louise Pasteur, Fransa’nın ünlü kimyagerlerinden biridir Kendine ait mütevazı laboratuarında çeşitli çalışmalar yapar 1885’in Temmuz ayında Fransa’da Jupille isimli bir çocuk, kuduz köpek tarafından ısırılır Pasteur, laboratuarında ürettiği kuduz aşısını ilk defa bu çocuğa uygular ve başarılı olur Olay akademik çevreler tarafından duyulsa da, “Kuduz’un da aşısı mı olurmuş!” denilerek tıp otoriteleri tarafından hiçbir destek gelmez Fransa hükümetinden de destek alamayan Pasteur’e sadece bir kişi el uzatır O da zamanın Osmanlı padişahı Abdülhamit’ten başkası değildir Abdülhamit gelişmelere seyirci kalmayıp Pasteur’u çalışmalarını geliştirmek için İstanbul’a davet eder Pasteur, ihtiyar olduğunu öne sürerek davete icabet etmez Fakat Abdülhamit’in, ‘Sana üç adamımı göndersem eğitebilir misin?” ricasını ‘Büyük bir şerefle!’ diyerek kabul eder Tabii bu dönemlerde kuduz Osmanlı’da ölümlere yol açmakta ve insanlar ölmektedir

Abdülhamit hiç vakit kaybetmeden Askeri Tıb Mektebi’nden Zoeros Paşa, Hüseyin Hüsnü ve Hüseyin Remzi Bey’i Pasteur’un yanına gönderir Gitmeden önce Abdülhamit üç kişiyi yanına çağırarak devletin en yüksek liyakat madalyası olarak bilinen, “ilmiye ve askeriyede mümtaz kişilere” verilen ‘Mecidiye Nişanı’nı’ Pasteur’e vermelerini söyler Ayrıca Pasteur’e Fransa’da insanların yararına bir ‘Aşı Hayırhanesi’ kurması için de 800 lira gönderir (O gün o parayla İstanbul’un en gözde semti Bebek’te yaklaşık 160 orta halli ev alınabiliyordu) Yaklaşık yedi aylık eğitimden sonra, 1887’nin Ocak ayında Zoeros Paşa’nın kliniğinde Daûl-Kelp Ameliyathanesi (Kuduz Tedavi Müessesesi) kurulur 1888’in Kasım ayında ise Pasteur, Abdülhamit’in de desteğiyle mütevazı laboratuarını genişleterek bir enstitü kurarÇiçek Aşısı Lale Devri

Lale Devri’nde zamanın başkenti Edirne’de yaşayan İngiliz İmparatorluğu Sefiri Edward Montegue’nın eşi Lady Mary Wortley Montegue, 1718 yılında bavullarıyla Londra’ya döner Britanya adası o yıllarda kıtaları dahi aşan ve toplu ölümlere neden olan çiçek hastalığı salgınıyla boğuşmaktadır Lady Montegue, belki bütün Britanya İmparatorluğu’nu değil, ancak o an için Kraliyet Ailesi’nin nefes almasını sağlayacak bir formülle yurduna dönmüştür Lady, eşinin sefaret görevi sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tabiplerin çiçek hastalığına çare bulduğunu keşfetmiştir Önce arkadaşı Sara’ya bir mektupla dönemin ölümcül hastalığı ‘çiçek’ten’ ölenleri sorar Çaresinin Osmanlı’da bulunduğunu yazar Dünya tıp tarihine aşı ile ilgili ilk kayıtlardan birini de bu mektupla düşmüş olur Edirne’de saraylarda çiçek hastalığına karşı aşı yapıldığına şahit olan Montegue, İngiltere’yi bu hastalıktan kurtaran formülü de ***üren isimdir

Hastalığı geçiren insanların kollarından sıvı alınıp güneşte kurutulduğunu, kuruyan sıvının da sulandırılarak iğneyle cildin çizilip üzerine damlatıldığını anlatır mektupta Lady, eşinin görevi bittiğinde ise varilasyon adı verilen yöntemle yapılan aşıları ülkesi İngiltere’ye ***ürür Aşının ilk defa Osmanlı’dan Batı’ya geçişi de bu şekilde olur

Aşı ile tedaviyi geliştirenlerin Türkler olduğunu kanıtlayan ilk belge işte bu hikaye ile kayıtlara geçer

Aradan bir asır geçer Louise Pasteur, Fransa’nın ünlü kimyagerlerinden biridir Kendine ait mütevazı laboratuarında çeşitli çalışmalar yapar 1885’in Temmuz ayında Fransa’da Jupille isimli bir çocuk, kuduz köpek tarafından ısırılır Pasteur, laboratuarında ürettiği kuduz aşısını ilk defa bu çocuğa uygular ve başarılı olur Olay akademik çevreler tarafından duyulsa da, “Kuduz’un da aşısı mı olurmuş!” denilerek tıp otoriteleri tarafından hiçbir destek gelmez Fransa hükümetinden de destek alamayan Pasteur’e sadece bir kişi el uzatır O da zamanın Osmanlı padişahı Abdülhamit’ten başkası değildir Abdülhamit gelişmelere seyirci kalmayıp Pasteur’u çalışmalarını geliştirmek için İstanbul’a davet eder Pasteur, ihtiyar olduğunu öne sürerek davete icabet etmez Fakat Abdülhamit’in, ‘Sana üç adamımı göndersem eğitebilir misin?” ricasını ‘Büyük bir şerefle!’ diyerek kabul eder Tabii bu dönemlerde kuduz Osmanlı’da ölümlere yol açmakta ve insanlar ölmektedir

Abdülhamit hiç vakit kaybetmeden Askeri Tıb Mektebi’nden Zoeros Paşa, Hüseyin Hüsnü ve Hüseyin Remzi Bey’i Pasteur’un yanına gönderir Gitmeden önce Abdülhamit üç kişiyi yanına çağırarak devletin en yüksek liyakat madalyası olarak bilinen, “ilmiye ve askeriyede mümtaz kişilere” verilen ‘Mecidiye Nişanı’nı’ Pasteur’e vermelerini söyler Ayrıca Pasteur’e Fransa’da insanların yararına bir ‘Aşı Hayırhanesi’ kurması için de 800 lira gönderir (O gün o parayla İstanbul’un en gözde semti Bebek’te yaklaşık 160 orta halli ev alınabiliyordu) Yaklaşık yedi aylık eğitimden sonra, 1887’nin Ocak ayında Zoeros Paşa’nın kliniğinde Daûl-Kelp Ameliyathanesi (Kuduz Tedavi Müessesesi) kurulur 1888’in Kasım ayında ise Pasteur, Abdülhamit’in de desteğiyle mütevazı laboratuarını genişleterek bir enstitü kurar

Lale Devri:
( 1718 -1730 )


* III Ahmet döneminde, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim zamanında barış, yenilik ve eğlenceyle geçen 12 yıllık döneme denir
* III Ahmet yeniliklere açılan ilk padişahtır

Yenilikleri:

* Saraylar, köşkler, camiler, çeşmeler yapıldı
* Lale bahçeleri açıldı
* Avrupa'ya elçiler gönderildi ( İlk defa,) (III Selim döneminde sürekli elçilikler kuruldu)
* 1727'de İbrahim Müteferika tarafından ilk matbaa kuruldu (Avrupa'dan alınan ilk teknik araç)
* Yalova'da kağıt fabrikası açıldı
* Yabancı dildeki kitaplar Türkçe'ye çevrildi
* Kütüphaneler açıldı
* Çini ve dokuma atölyeleri açıldı
* Çiçek aşısı, ülkeye getirildi
* İstanbul'da yeniçerilerden itfaiye bölüğü kuruldu

Sonuçları :


* Saraydaki zevk ve eğlenceyi halk iyi karşılamıyordu
* Halktan yersiz ve ağır vergiler alınıyordu
* Orduda yapılacağı söylenen yenilikler yeniçerilerin hoşuna gitmedi
* Halk, yeniçerilerin bir kısmı Patrona Halil öncülüğünde ayaklandı
* Sadrazam öldürüldü Padişah tahtdan indirildi

alıntıdır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.