Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık > Genel Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dogum, hastalıkları, jinekoloji, kadın

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)





Bulantı kusma ve gebelik hiperemezis gravidarum




Günlük yaşamda midesi bulanan birisine en sık yapılan espirilerden birisi hamilemisin? diye sormaktır Filmlerin bir çoğunda karakterlerden birinin hamile kaldığı izlenimi durup dururken midesinin bulanması ya da kusması yoluyla verilir Hamilelik ve bulantı arasındaki ilişki bu derece güçlüdür


Yapılan pekçok araştırmada her 100 hamile kadından 50 ile 70'inin az ya da çok bulantı ve kusma sorunu yaşadığı saptanmaktadır Her 1000 hamile kadından 5-10'unda ise bulantı ve kusmalar hastaneye yatacak ve besin maddelerinin damardan verilmesini gerektirecek kadar şiddetli olmaktadır


Yakınmalar sabahın erken saatlerinde daha şiddetli olduğu için durum İngilizce'de sabah hastalığı anlamına gelen "morning sickness" şeklinde adlandırılır Duruma verilen bir başka isim de gebelik hastalığıdır Bilimsel olarak ise emesis gravidarum olarak tanımlanır Şiddetli olgular ise hiperemesis gravidarum adını alır


Hamileliğe bağlı bulantı ve kusmalar genelde gebeliğin 6 haftası civarında başlar ve 14-16 haftalar arasında şiddetli giderek hafifler ve kaybolur Bununla birlikte bazı kadınlarda belirtiler 4 haftada başlayıp tüm hamilelik boyunca da devam edebilir


Bulantı ve kusmalar ilk hamileliğini yaşayanlarda daha fazla görülmekle birlikte bu bir kural değildir Her hamilelik birbirinden farklı olduğu için aynı kadının iki hamileliği arasında da farklılıklar olabilir İlk hamileliğinde sorun yaşamayan bir kadının ikinci hamileliğinde şiddetli bulantı ve kusmalar görülebileceği gibi bunun tam tersi de söz konusu olabilir


Gebeliğin erken dönemlerinde bu sorunu yaşayan ve bir miktar kilo da kaybeden anne adayının en büyük endişesi kendisi birşey yiyemediği için bebeğinde sorun çıkma olasılığıdır Kilo kaybının aşırı olmadığı, anne adayında sıvı elektrolit denge bozukluklarıın görülmediği olgularda bebeğin zarar görme olasılığı son derece düşüktür:


Genel olarak bulantı ve kusmaların olması gebeliğin yolunda gittiğinin bir göstergesi olarak kabul edilir Gözleme dayalı çalışmalarda bulantı ve kusma yaşayan kadınlarda düşük yapma olasılığının daha az olduğu gösterilmiştir Bu durumun nedeni tam olarak bilinmemektedir Ancak bazı araştırmacılar bulantıların anne adayını bebeğe zarar verebilecek bazı maddelerden uzak tuttuğunu kusmaların ise yine anne adayında bulunan ve yine bebeğe zarar verebilecek bazı toksinlerin uzaklaştırılmasına yaradığını ileri sürmektedirler ve bu iddialarını doğanın koruma mekanizmalarından biri olarak tanımlamaktadırlar Ancak bu iddiaları destekleyecek yeterli bilimsel kanıt mevcut değildir


Öte yandan anne adayında bulantı ve kusma olmaması ya da çok hafif olması da asla birşeylerin ters gittiği anlamına gelmez


Nedenleri

Hamilelik sırasında görülen bulantı ve kusmaların altına yatan nedenin ne olduğu tam olarak bilinmemektedir Yakınmaların kanda gebeliğe bağlı olarak yükselen hCG, ve östrojen hormonlarının artış şekline paralel olması, hormonların normalden yüksek olduğu çoğul gebelik ve mol gebelik gibi durumlarda daha şiddetli görülmesi gibi gözlemler nedeni ile bu hormonların beyindeki bulantı merkezini uyararak tabloya neden olduğu düşünülmektedir


Öte yandan psikolojik ve fiziksel stress ve yorgunluk da bulantı ve kusmaları arttırabilmektedir Özellikle istenmeyen gebelik varlığında durum daha şiddetli olabilmektedir


Hamile kadınların kokuya olan hassasiyetleri çok artmaktadır Bu hassasiyet özellikle sigara, yemek ve parfüm kokularında daha belirgindir Hamile bir kadın bu tür kokuları şaşılacak bir şekilde çok uzaklardan dahi fark edebilmektedir Bu durumun altında yatan neden de tam olarak bilinmemekle birlikte artan östrojen hormonunun sorumlu olduğu düşünülmektedir Kokular kadında öğürme refleksini harekete geçirerek kusmaları tetikleyebilir


Yapılan bir çalışmada şiddetli bulantı ve kusma sorunu yaşayan hamile kadınlarda mide ülserinden de sorumlu olduğu düşünülen hpylori isimli bakteriye daha sık rastlandığı saptanmıştır Bununla birlikte hpylori ile gebelik hastalığı arasında herhangi bir ilişki ortaya konamamıştır


Gebelik bulantı ve kusmalarında en etkili sonuçların B6 vitamini ile alınması bu vitamin eksikliğinin altta yatan neden olabileceğini düşündürse de yapılan çalışmalarda kusma olan ve olmayan hastalar arasında B6 vitamini eksikliğinin görülme sıklığında bir fark olmadığı ortaya konmuştur B6 vitamininin hangi mekanizma ile tabloyu düzelttiği bilinmemektedir


Bir başka iddia da hamilelik sırasında vücudun karbonhidratları sindirme şeklinde ortaya çıkan değişimlerin de bu tabloya neden olabileceğidir Bu değişimler direkt olarak bulantı ve kusmalara neden olmasa da kişiyi olayı tetikleyen faktörlere karşı daha hassas hale getirebilir


Kimler daha yüksek risk altındadır?

Kesin olmamakla birlikte


İkiz ya da daha fazla sayıda bebek bekleyen anne adaylarında hastalığın görülme olasılığı ve şiddeti daha fazladır Ancak bu bir kural değildir Hiçbir sorun yaşamayan pekçok çoğul gebelik olduğu da akıldan çıkartılmamalıdır

Daha önceden doğum kontrol hapı kullanan ve bu sırada hapa bağlı olarak bulantı yaşayanlarda gebelikleri sırasında gebelik hastalığı görülme olasılığı daha yüksektir Bunun nedeni östrojene olan aşırı duyarlılık olabilir

Araç tutuması olanlarda hastalık daha sık görülmektedir

Kendi annesi ya da kız kardeşlerinde gebelik hastalığı olanlarda bu tablonun ortaya çıkma olasılığı biraz daha yükektir

Migren öyküsü olanlarda gebelik hastalığı daha sık görülür

Genç yaştaki anne adaylarında daha sık görülür

İlk gebeliğini yaşayanlarda daha sık görülür

Belirtileri

Gebelik hastalığında en sık karşılaşılan bulgu hastalığın adından da anlaşılabileceği gibi bulantı ve kusmalardır Altıncı hafta civarında başlayan yakınmalar 8-12 haftalar arasında zirveye ulaşır, daha sonra giderek hafifler ve 14-16 haftalar civarında kaybolurYakınmalar genelde sabahları daha şiddetli olur Ancak bazı kadınlarda gün sonunda şikayetler artabilir


Yemek, parfüm, sigara gibi yoğun kokular genelde yakınmaları tetikler Bazı kadınlarda sadece öğürme hissi olurken bulantı ve kusma görülmez ya da sadece öğürtü ve bulantı olur ancak kusma olmaz Pekçok yemek kokusu olayı tetiklediğinden kişi yemek yemek istemeyebilir Buna bağlı olarak 3-4 kilogram civarında bir kilo kaybı görülebilir


Kişinin hayat kalitesi olaydan olumsuz yönde etkilenebilir iş ve ev yaşamında sorunlar yaşanabilir


Gebelik hastalığında görülebilen diğer yakınmalar çarpıntı, tükürük salgısında aşırı artış ve ağız kokusudur


Bulantıların şiddetine bağlı olarak yemek borusunda tahriş ve yemek borusu ile midenin birleştiği yerde küçük yırtıklar olabilir Mallory-Weis sendromu adı verilen bu durumda kusmuk materyali içinde taze kan görülebilir


Çok şiddetli olgularda sıvı elektrolit dengesizlikleri, dehidratasyon (sıvı azalması), ateş, kanda asit-baz bozuklukları, deride kuruluk, kan basıncında azalma, idrar miktarında azalma ortaya çıkabilir Bu hastalarda kanda keto asitler arttığı için diabet komasındakine benzer bir ağız kokusu olabilir


Tedavi edilmeyen ihmal edilmiş şiddetli hiperemesis gravidarum olgularında Wernicke ensefalopatisi adı verilen ve nadir görülen bir sinir sistemi hastalığı ve hatta ölüm dahi söz konusu olabilir


Bebek üzerindeki etkileri

Hafif ve orta derecede bulantı ve kusma varlığının gebeliğin yolunda seyrettiği şeklinde yorumlanabileceğini belirtlmiştik Tablonun daha şiddetli olduğu hiperemesis gravidarum olgularında yapılan pekçok çalışmada da yakınması olan ve olmayan kadınların bebeklerinin sağlık durumları arasında önemli bir farklılık olmadığı gösterilmiştir Bununla birlikte hastaneye yatmayı gerektirecek kadar şiddetli yakınması olan kişilerin bebeklerinde düşük doğum ağrılığına daha sık rastlanmaktadır


Tanı

Hafif ve orta şiddetle olgularda tanı öyküye dayanılarak konur Şiddetli olgularda ise değerlendirme daha farklıdır


Şiddetli hipermesis gravidarum olgularında öncelikle bu tabloya neden olabilecek mol gebelik, böbrek enfeksiyonu, pankreas iltihabı, safra kesesi hastalıkları hepatit, apandisit, gastroenterit, mide ülseri, tiroid hormon yüksekliği gibi hastalıkların olmadığının gösterilmesi için genel bir fizik muayene yapılır


Ardından olayın şiddetini saptamak amacıyla bazı laboratuvar testlerine başvurulur


İdrar testi yapılarak yoğunluğu ölçülür ve vücudun sıvı açığı hakkında fikir edinilir İdrarda aseton ve keton bulunması ve bunların miktarı da olayın şiddeti hakkında direkt bilgi verir


Kan şekeri ölçümü, kan sayımı ve hematokrit incelemesi yapılır, yine kanda sodyum, potasyum ve klor gibi elektrolitler ölçülür, sıvı açığından ve asit-baz dengesizliğinden direkt etkilenebilecek organlar olan böbrek ve karaciğerin fonksiyonlarını incelemeye yönelik testler ile tiroid fonksiyon testleri yapılır


Tedavi

Gebelik hastalığında tedavi olayın şiddetine göre değişir Hafif olgularda genelde herhangi bir tedavi uygulanmazken sadece basit önlemler ile olay atlatılmaya çalışılır Bunlar:


Bulantıyı tetikleyen sigara, yemek, parfüm kokusu gibi faktörlerden uzak durmak

Öğün sayısını altıya çıkarmak, az ama sık aralıklarla yemek yemek Midenin boş kalmasına izin vermemek

Bulantı hissedildiği anda beyaz leblebi, tuzlu kraker, peksimet, kuru ekmek gibi besin madderi yemek

Uyandıktan sonra yataktan kalkmadan önce kraker gibi kuru birşeyler yiyip bir süre yatakta dinlendikten sonra kalkmak

Yemek aralarında yeterli sıvı almak

Gün içinde zaman zaman mola vererek dinlenmek

gibi basit önlemlerdir Bilimsel kanıt olmasa da papatya çayı, zencefil, nane gibi bazı bitkilerin de yakınmaları azalttığı ileri sürülmektedir


Son zamanlarda gebelik bulantıları için bileklikler piyasada satılmaya başlamıştır Bu bilekliklerin bileğin iç kısmına hafif bir basınç uygulayarak bulantıları giderdiği ileri sürülmektedir Akupunkturun bir varyantı olan acupressure temeline dayanan bu bilekliklerden yarar gördüğünü ileri süren pekçok kişi olmakla birlikte bilimsel olarak kanıtlanmış bir veri yoktur Ancak bu bilekliklerin herhangi bir zararının olmadığı da göz önüne alınırsa kullanılmasında hiç bir sakınca yoktur


Bu dönemde 3-4 kilo kaybedilmesi çok önemli bir sorun yaratmaz Kişi canı ne istiyorsa ve ne yiyebiliyorsa onu yemelidir Önemli olan kusmaların az olması ve sıvı kaybı olmamasıdır


Bu önlemler ile yakınmaların azalmadığı olgularda ilaç tedavisi gündeme gelir En sık kullanılan ilaçlar bulantı gidericiler ve antihistaminiklerdir Her bulantı giderici ilaç hamilelikte kullanılmaz ancak kullanılabilen ilaçlar yıllardır denenen ve bebek üzerinde olumsuz bir etkisi saptanmayan ilaçlardır Bazı anne adayları doktorlarının önerisine rağmen ilaç kullanmaktan çekinmektedirler Bu son derece yanlış bir davranış şeklidir


Kullanılan diğer ilaç grubu ise B6 ve B12 vitaminleridir Hamilelik bulantı ve kusmalarında en etkili ilaçlar bunlar olup bebek üzerinde hiçbir olumsuz etkileri yoktur


Ağzıdan alınan ilaç tedavisine cevap vermeyen, kişinin ağzıdan beslenemediği ve sıvı alamadığı nadir görülen şiddetli durumlarda ve %10'dan fazla kilo kaybı görülen olgularda ise hastaneye yatırılarak tedavi gündeme gelir Burada amaç kişinin sıvı ve elektrolit açığını kapatmaktır Bu amaçla damar yolu açılarak sıvı desteği sağlanır Verilen sıvıların sodyum, potasyum ve klor gibi elektrolitlerden ve asit-baz dengesini sağlayıcı maddelerden dengeli miktarda içermesi gereklidir Kişinin enerji gereksinimini de karşılamak amacıyla elektrolitlerin yanısıra karbonhidrat da içeren sıvılar tercih edillir


Sıvı içerisine genelde B6-B12 vitaminleri de eklenir Bulantı giderici ilaçlar da kalçadan, ya da sıvı içerisinde verilir


Bulantı ve kusma kesilene kadar hastaya ağız yoluyla herhangi birşey verilmez daha sonra ise diyetisyen tarafından planlanan hiperemesis dietine geçilir Kişi ağızdan sıvı ve gıda alımını tolere ettikten sonra ise normal beslenmeye geçillir


Bu destekleyici tedavi ile genelde 2-3 gün içinde tablo hızla düzelir ve hasta ağızdan beslenebilecek hale gelir ve taburcu edilir Bazı durumlarda hamile kadının birkaç kere bu şekilde hastanede tedavi edilmesi gerekebilir


Destekleyici tedaviye cevap vermeyen olgularda ise ek önlemler alınır Hastanın loş bir odada yatırılarak ziyaret yasağı konabilir Hatta bazı durumlarda birkaç gün süreyle eşinin bile ziyaretine izin verilmeyebilir Ağzıdan hiçbir şekilde beslenemeyen kişilerde özel damar yolu açılarak total parenteral nutrisyon adı verilen tedavi uygulanır ve gereksinim duyulan karbonhidrat, protein ve yağ solüsyon şeklinde bu damar yolundan verilir


Çok nadir olarak hastada hiçbir tedaviye yanıt alınamaz ve gebeliğin sonlandırılması tek çözüm yolu olabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Bel Soğukluğu Gonore




Neisseria gonorrhoeae (gonokok) adı verilen bakterinin yol açtığı bir enfeksiyondur Cinsel yolla bulaşan hastalıkların en sık görülenidir


ABD'de her 30 saniyede bir kadının bel soğukluğuna yakalandığı ileri sürülmektedir Bu kişiler 3-5 gün süren kuluçka dönemi süresince ileri derecede bulaştırıcı olmaktadırlar Gonoreli bir erkek ile ilişki kuran her kadın enfekte olmaz Sadece %60-90 kadında enfeksiyon gelişir Kadından erkeğe bulaşma ise daha zordur


Gonoreli bir kadınla ilişkide bulunan erkeklerin %20-40'ı enfekte olur


Kadınlarda en çok rahim ağzında yerleşir


Dokuların yapısı nedeni ile vajina dokusunda gonore bakterisi yerleşemez Rahim ağzı (serviks) dışında sırasıyla ürethtra ve vajinanın hemen girişinde her ki yanda yer alan bartholin bezlerini tutar Kadınların %80'inden fazlası asemptomatik kalır yani hiçbir belirti olmaz Bu kuluçka döneminin değişken olabileceğinin belirtisidir Gonoreye neden olan diplokoklar



Bel soğukluğuna neden olan gonokoklar


Belirtileri

Bel soğukluğunun en sık yarattığı yakınma vajinal akıntıdır Bu akıntı sarı-yeşil renkli ve kötü kokuludur Sümüğümsü bir yapısı vardır Beraberinde nadiren kaşıntı da olabilir Bu tabloya idrar yaparken yanma da eşlik edebilir Akıntıdan sonra en sık görülen yakınma ise kasık ağrısıdırGenelde her iki tarafta da ağrı olur Öğleden sonra ve akşam çıkan ateş görülebilir Bartholin bezi tutulmuş ise vajina girişinde oldukça ağrılı bir şişlik yani bartholin absesi olabilir Mikroorganizma kan dolaşımına geçer ise eklemlerde de enfeksiyona neden olabilirEklem ağrıları ve şişlikleri görülür Tek bir eklemde belirtiler olmaz Ağrılar gezici tiptedir Bir eklem düzelir belirtiler bir diğerinde başlar Buna gezici eklem ağrıları adı verilir Nadiren gonokoka bağlı boğaz enfeksiyonları gelişebilir Doğum esnasında anneden bebeğe geçerek yenidoğanın gözlerinde konjuktivite yol açabilir


Gonorenin en önemli komplikasyonu pelvik iltihabi hastalıktır Enfeksiyonun tüplere ve yumurtalıklara kadar ilerlemesidir Kısırlık dahil pekçok komplikasyon yaratır


Tanı

Servikal ve vajinal akıntının incelenmesi ile konur Vajen kültürü alınmasının en faydalı olduğu durum gonoredir Kültürde gonokokların üretilmesi tanı için yeterlidirKlinik olarak tanı konmuş olsa bile bunun kültür ile doğrulanması gerekir


Tedavi

Bel soğukluğu tedaviye son derece duyarlı bir hastalıktır Antibiyotik tedavisi ile genelde iyileşme sağlanır Antibiyotik kullanımından bir hafta sonra kültürler tekrarlanarak enfeksiyonun geçtiği teyid edilmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Bebeklerde beslenme




Anne sütü tartışmasız bebeğiniz için en iyi besin kaynağıdır Ancak bebeğiniz anne sütü alamıyorsa, onu en doğru şekilde beslerken hastalıklara karşı da korumak istiyorsanız içiniz rahat olsun: Bu dönemde bebeklerin besinsel ihtiyaçlarına göre hazırlanmış devam mamaları sağlıklı büyüme ve gelişme için anne sütünden sonra en doğru, en sağlıklı alternatiftir


Bebeğin sağlıklı büyüme ve gelişimi için ilk bir yıl inek sütü kullanılmaması gereği tüm bilimsel çevreler tarafından kabul edilmiş bir gerçektir Büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu hayatın ilk bir yılında bebeğinizin sağlıklı ve doğru beslenmesi kadar mide barsak enfeksiyonları, allerji ve ishale karşı korunması da önemlidir


FONKSİYONEL BESİNLER NE DEMEKTİR?


Günümüzde sağlık için faydalı besin maddeleri araştırma çalışmaları yoğun olarak yapılmaktadır Bu çerçevede değerlendirilen en güncel bilimsel gelişmelerden biri olan “Fonksiyonel Besinler,” “Sağlıklı Besinler” (Healthy Foods) olarak da adlandırılır Fonksiyonel besinler, doğru ve dengeli bir beslenme sağlama haricinde, hastalıkların tedavisi de dahil olmak üzere tıbbi, koruyucu, faydalı ve sağlığa katkıda bulunan besinlerden oluşan bütünsel bir kavramlar dizisi olarak tanımlanabilir


PROBİYOTİK BESİN NE DEMEKTİR?


Bu kavramlardan birisi probiyotik besindir ve tüketilmesi barsak florası için faydalı etkilere sahip canlı bakteriler bileşimini içeren besinler olarak tanımlanırlar Probiyotikler, anne sütüyle beslenen bebeklerin barsak florasında yoğun olarak bulunur


BEBEK İÇİN PROBİYOTİKLERİN FAYDALARI NEDİR?


Probiyotikler doğal korumayı temin eder Bağışıklık sistemini destekler, hastalık yapan mikroorganizmaların üremesine engel olurlar Hastalıklara karşı direncin artmasını sağlarlar İshal ve allerjinin önlenmesi ve iyileştirilmesinde önemli faydaları vardır Sindirimi kolaylaştırır, vitaminlerin sentezinde rol oynarlar


BEBEK MAMALARINA PROBİYOTİK İLAVESİ MÜMKÜN MÜDÜR?


Bebek mamalarına probiyotik ilavesi yapılabilmesi ancak çok ileri teknolojinin kullanıldığı sistemlerde mümkündür


Probiyotik etkilerinin klinik çalışmalarla kanıtlanmış olmasının yanı sıra, bebek mamalarına ilave edilen probiyotiklerin, faydalı olabilmesi için taşıması gereken en önemli özelliklerden biri insan kaynaklı olmalarıdır


Çünkü probiyotik ilavesi değil, doğru anne sütüyle beslenen bebeklerde mevcut olan probiyotik ilavesi önemlidir


PROBİYOTİK İÇEREN BEBEK MAMASI ÜLKEMİZDE MEVCUT MUDUR?


Anne sütü ile beslenen bebeklerde doğal korumayı sağlayan probiyotikler ülkemizde sadece ÜLKER HERO BABY 2 PROBİYOTİK devam mamasında kullanılmıştır Bebeğinizi beslerken, onun aynı zamanda hastalıklardan doğal yollarla korunmasını sağlayacak çok yeni bir konsept olan fonksiyonel besinler Ülker Hero Baby 2 Probiyotik Devam maması ile sizlere ulaşıyor


Ülker Hero Baby 2, anne sütü ile beslenen çocuklarda dominant etkileri klinik deneylerle kanıtlanmış olan bbifidum&blongum türleri ile zenginleştirilmiş tek bebek maması olma özelliğini taşıyor Ülker Hero Baby 2, 4 aydan itibaren anne sütü alamayan bebeklerde doğal korumayı sağlayan, büyüme ve gelişmeyi destekleyen besleyici devam sütüdür


• Vücudun bağışıklıkla ilgili savunma mekanizmalarını güçlendirir

• İshal ve alerjiyi önler

• Sindirimi kolaylaştırır

• Enfeksiyonlara karşı direnci artırır

• Bebeğin özellikle bu dönemde artmış olan DEMİR, ESANSİYEL YAĞ ASİTLERİ ihtiyacını karşılar


Ülker Hero Baby 2 Probiyotik Devam Maması, bebeğinizi mükemmel bir şekilde beslerken, aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendirir, hastalıklara karşı direncinin artmasını sağlar


DENGELİ BESLENME NEDEN ÖNEMLİDİR?


İlk bir yılda doğru ve dengeli beslenme eğitimde başarı, bağışıklık mekanizmasının gelişimi, vücut kompozisyonunun doğru gelişimi, sağlıklı çalışma gücünü sağlarken, ilk bir yılda yanlış ve yetersiz beslenme, uzun dönemde şeker hastalığı, şişmanlık, kalp hastalığı, yüksek tansiyon ve yaşlanmanın hızlanmasına neden olmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Bakteriel vaginit




Bakteriyel Vajinit



İlk defa 1955 yılında tanımlanan ve Haemophilus vaginalis adı verilen bir bakterinin yol açtığı vajinal enfeksiyondur


Etkene Gardnerella vajinalis adı da verilir Cinsel ilişki ile bulaşabilir ancak bu konuda bilimsel bir görüş birliği yoktur


Halk arasında en çok görülen vajinal enfeksiyonun mantar enfeksiyonu olduğu sanılmasına rağmen gerçekte en sık bakteriyel vajinozis yani Gardnarella enfeksiyonu görülür Kadınların %10-68'inde gardnarelle vajiniti görülürGenelde üreme çağındaki kadınlarda rastlanır




Gardnarella vajinlis etkeni


Belirtileri

Vajina, ürethra (mesane ile idrar çıkış noktası arasındaki boru), mesane ve genital bölgedeki deriyi tutar


Normalde kadın vajinasında belirli miktarda gardnarella vajinalis mikroorganizması bulunur Vajina içerisinde pekçok mikroorganizma barınır ancak bunlar belirli bir denge içinde bulunduğundan enfeksiyona neden olmazlar Bu dengeyi sağlayan en önemli unsurlardan birisi laktobasil adı verilen mikroorganizmalardır Laktobasiller vajianın asit baz dengesini sağlayarak diğer organizmaların enfeksiyon yapacak kadar çoğalmalarını engellerler Bu denege bozulduğunda enfeksiyon ortaya çıkar


Gardneralla vajinalis enfeksiyonu çoğu zaman herhangi bir belirti vermez En sık karşılaşılan yakınma kötü kokulu bir akıntıdır Tipik olarak gri renkli ve kötü kokulu akıntı mevcuttur Vajinanın pH'ı bazik yöne kayınca ortaya bazı aminler çıkmakta ve enfeksiyonda tipik olan balık kokusu duyulmaktadır Bu balık kokusu bakteriyel vajinit için tipiktir En sık adet kanaması sonrası ya da cinsel ilişkiyi takiben duyulur


Tanı

Tanı muyanede akıntının görülmesi ile ya da alınan akıntı örneğinin mikroskop altında incelenmesi ile konur Bazen herhangi bir bulgu olmayan olgularda vajinal kültr ya da smear testi sonucu fark edilir


Tedavi

Tedavi edilmediği taktirde pelvik enfeksiyonlara neden olabilir Tedavide lokal ve sistemik antibiyotikler kullanılır Olguların %79'unda erkek ürethrasında da bu mikroorganizmaya rastanır Bu nedenle inatçı olgularda eş tedavisi de önerilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Bebeğin suyunun azalması oligohidroamnios





Anne karnındaki bebek (fetus), amniyon sıvısı adı verilen bir sıvı içinde bulunur Bu sıvı, rahim içindeki bebeği dışarıdan gelecek travmalara karşı koruduğu gibi, bebeğin büyümesi ve gelişmesine de olanak sağlar


Oligohidramniyos amniyon (rahim içi) sıvısı miktarının 500 ml'den az olması durumudur


Oligohidramniyos nedenleri şunlardır:


Bebekte böbrek yokluğu (birinin veya her ikisinin)

İdrar yollarında tıkanıklık oluşturan durumlar

Fetüse ait bazı anomaliler

Zarların erken yırtılması

Gün aşımı

Plasentada fonksiyon bozuklukları

İntrauterin gelişme geriliği


Oligohidramniyos saptandığında, gebeliğin son ayında ise veya gün aşımı varsa bebek doğurtulur Daha erken dönemde görülürse ve bebekte bir anomali saptanmamışsa, amniyoinfüzyon yöntemiyle amniyon boşluğuna sıvı verilmesi uygulanabilir Amniyoinfüzyon yöntemi her zaman başarılı olamamakta ve erken doğum engellenemeyebilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)





Cinsel İlişki ve Gebelik




Gebelik kadın hayatını kökten etkileyen son derece değişik bir süreçtir Bu süreç içerisinde fiziksel değişikliklerin yanısıra pekçok psikolojik değişiklik de ortaya çıkar Hayatın her evresinde büyük önem taşıyan cinsellik ve cinsel yaşam çoğu zaman gebelikten olumsuz etkilenir Özellikle ilk gebeliğini yaşayan anne adaylarında bu sürece uyum sağlama aşamalarında cinselliğe karşı soğukluk olabilir Aslında cinsellik ve cinsel istek insanın içinde doğuştan var olan 5 içgüdüden biridir Bu güdünün amacı varlıkların kendi soyunu devam ettirme isteğidir Gebeliğin fark edilmesi ile birlikte annelik içgüdüsü biraz daha baskın hale gelir İlk gebeliğini yaşayanlar da dışarıdan gelecek her türlü müdahalenin bebeğe zarar vereceği düşüncesi anne addayının cinsel isteklerini köreltebilir Oysa ki normal seyreden bir gebelikte cinsel ilişkinin olumlu yada olumsuz hiçbir etkisi yoktur Halk arasında erken dönemde yaşanacak cinsel ilişkinin bebekte sakatlık ya da ölüme neden olacağı veya bir düşük ile sonuçlanacağı fikri hakim olmasına rağmen bunun hiçbir bilimsel dayanağı yoktur Gebelik ilerledikçe ve anne adayı kendisinde gerçekleşen bu değişime uyum sağladıkça cinsel istekde de bir artış görülebilirRahimin iyice büyümesi ile birlikte cinsel ilişki teknik olarak zor bir hal alır Bu durum zaman zaman anne adayında ağrı ve acıya neden olabilir Gebeliğin son dönemlerinde bu nedenle cinsel istekte yeniden azalma görülebilir


Herşeyin normal olarak gittiği durumlarda son 4 haftaya kadar cinsel yaşamda hiçbir kısıtlama yoktur Son 4 haftada ise erkeğin ejekulasyon sıvısı içinde bulunan bazı maddelerin rahim kasılmalarını başlatabileceği düşüncesi ile ilişki önerilmez


Daha önceden tekrarlayan düşük öyküsü olan veya erken doğum yapan kadınlarda ilk 2 ayda ilişki kısıtlanabilir Yaşamakta olduğu gebeliğinde herhangi bir dönemde vajinal kanama olması durumunda ve düşük tehdidi, erken doğum tehtidi olan kadınlarda ilişki kesinlikle yasaklanır Bu yasak tehlikenin ortadan kalktığı kesin olarak saptanana kadar devam ederErkekde veya kadında teşhis edilmiş genital enfeksiyon varlığında da enfeksiyon tedavisi tamamlanıncaya kadar yasak konmalıdır Riskli gebelikler sınıfına giren plasenta previa durumunda da kanamayı başlatma riski nedeni ile ilişkiden kaçınmak gerekir


Gebe kadın psikolojik korkular nedeni ile ilişkiden kaçınıyorsa bu durumu anlayışla karşılamak ve zorlamamak gerekir

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Cilt değişiklikleri ve gebelik




Gebelik kadın vücudunda pekçok değişime neden olan bir süreçtir Hormonal ve mekanik nedenlere bağlı olarak gelişen bu değişimler gerek direk gerekse dolaylı yollardan kadının psikolojisini de etkiler Bazı kadınlar gebeliğin vücudunda meydana getirdiği değişimlerden büyük bir hoşnutluk duyar ve gebeliğin kendisini güzelleştirdiğini düşünürken, oldukça önemli bir grup kadında çirkinleştiğini düşünür ve hatta kendi vücudundan utanır hale gelir Oysa gebelik her kadına yakışan çok güzel ve farklı bir olaydır


Gebelikte kilo artışı, ve karnın büyümesi dışında görülebilen en önemli fiziksel değişim ciltte yaşanır Hem hormonların hem de büyüyen karnın etkisi ile ortaya çıkan bu değişikliklerin bir kısmı gebelik sonrası eskiye dönerken, bir kısmı da kalıcı olur


Çatlaklar

Gebelikte ortaya çıkan cilt değişimlerinden en sık bilineni karın çatlaklarıdır Stria Gravidarum adı verilen bu çatlaklar tüm gebe kadınların %50 ile 90'ında ortaya çıkar Hemen hemen bütün kadınlar bu çatlakların ortaya çıkmasından korkmakta ve çekinmektedir Büyük çoğunluğu karnın alt kısmında görülen lezyonlar gebeliğin ikinci yarısından itibaren belirmeye başlar Nadiren uyluklar, kalçalar, memeler ve kollarda da görülebilir


Tipik görüntüsü deride ufak ve fazla derin olmayan çöküntüler şeklindedir Açık tenli kadınlarda pembemsi bir rengi olabilir Esmer tenlilerde ise etrafındaki cilt bölümlerinden oldukça açık renkte, hatta gümüş rengindedir Ciltte bulunan kollajen adı verilen maddenin ayrılmasından dolayı görülürler Ağrılı değillerdir ancak hafif bir kaşıntıya yol açabilirler Hem mekanik gerilmeye bağlı olarak hem de hormonal nedenler ile ortaya çıkabilirler


Çatlakların önlenmesi her zaman mümkün olmaz Piyasada gebelik çatlaklarını engellemek için satılan pekçok ürün olmasına karşın etkinlikleri her zaman tatminkar değildir Ailevi yatkınlık söz konusudur Annesi ya da kızkardeşinde bu türden çatlaklar olanlarda daha sık görülür Irkın da etkisi olduğu tahmin edilmektedir Örneğin siyah ırkda daha az rastlanır Ani ya da olması gerekenden fazla kilo artışı olanlarda çatlaklar daha kötü olur Önlemek için yapılabilecek en iyi şey bol sıvı almaktır Sıvı miktarı yüksek olan sağlıklı bir cilt gerilmeye daha iyi yanıt verir


Çatlakların büyük bir kısmı doğumdan sonra kaybolmaz Rengi biraz daha açılarak gümüşi bir hal alır Pekçok kadın bu durumdan rahatsızlık duymaz ve bunu anne olmanın bir işareti olarak gururla taşır Daha az sayıda kadın ise çatlaklardan kurtulmak ister Bu amaçla geliştirimiş pek çok cerrahi teknik vardır ve bu teknikler plastik cerrahlar tarafından uygulanır Sonuçlar tatminkar olmaktadır


Özetleyecek olursak:


Aile öyküsü ve genetik yatkınlık çatlakların ortaya çıkmasında önemlidir Anneniz ya da kızkardeşlerinizde varsa büyük olasılıkla sizde de görülecektir

Eğer önceki hamileliklerinizde çatlak olduysa bu hamileliğinizde de oluşması kuvvetli bir olasılıktır Önceden kalan çatlakların rengi geçici olarak koyulaşabilir

Ani kilo artışı Çok hızlı ve fazla miktarda kilo aldıysanız çatak ile karşılaşma olasılığınız yüksek demektir

Beslenme durumu Yeterli miktarda sıvı alan ve dengeli beslenen kadınlarda daha az ve daha hafif şiddette çatlak olduğunu unutmayın

Irkın önemini akılda tutun

Gebelik Maskesi

Cholasma olarak da adlandırılan gebelik maskesi gebelik esnasında yüzde meydana gelen değişimleri ifade eder Gebelik sırasında melanotropin adı verilen madde fazla miktarda salgılanır Bu madde burun, yanaklar ve alın civarında pigmentasyon artışına yani koyulaşmaya yol açar Güneş ışınları duruma yol açmamakla birlikte olayın şiddetini arttırabilir Gebe kadınların %45 ile 70'inde gebeliğin 4 ve 5 ayından başlayarak gebelik maskesi görülebilir Kalıcı olmayan bu durum doğumdan sonra birkaç ayda kendiliğinden geriler ve kaybolur Gebeliği sırasında makyaj yapan kadınlar cholasma'yı saklayabilirler Gebelk maskesini önlemenin en kolay yolu güneşe çıkarken çok yüksek faktörlü koruma kremleri sürmektir Kış aylarında da güneşin bu tür etkisi olabileceği unutulmamalı ve koruyucu krem sürmek ihmal edilmemelidir

Koyulaşmalar sadece yüzde olmaz Meme başları, koltuk altları, genital bölge de de gebeliğin sonlarına doğru renk değişiklikleri görülebilir Bu değişiklikler önemli değildir ve doğumdan sonra kaybolurlar



Linea nigra

Orta hat üzerinde, kasıktan göbek deliğine kadar uzanan koyu renkli bir çizgidir İlk gebeliğini yaşayanlarda gebeliğin üçüncü ayından başlayarak ortaya çıkar Tecrübeli annelerde ise daha erken dönemde görülebilir Her kadında görülmezBazı toplumlarda bu çizginin görülmesi bebeğin erkek olduğu şeklinde yorumlanır ancak bunun gerçekle bir ilgisi yoktur


Sivilce

Gebelikte meydana gelen hormonal değişimler ciltte yağlanma ve sivilceye neden olabilir tamamen geri dönüşümlü olan bu sivilceler gebelik sırasında bol sıvı alımı ve düzenli yapilan cilt temizliği ile bir ölçüde engellenebilir


Damarlanma

Gebelik sırasında kanda artan östrojen seviyelerine bağlı olarak özellikle yüz, boyun, göğüs, kol ve bacaklarda değişik şekillerde damarlanmalar ortaya çıkabilir Bu damarlanma yıldız şeklinde ve ciltten hafif kabarık yapılardır Üzerine baskı uygulayınca renkleri solmaz Bu yapılara örümcek ağına benzedikleri için İngilizce'de örümcek anlamına gelen spider kelimesinden esinlenerek "spider veins" adı verilir Kadınların %60 civarında görülür ve doğumdan sonra kendiliğinden kaybolur


Palmar Eritem


Tıbbi adı palmar eritem olan avuç içlerinde kızarıklık ve beneklenmenin nedeni tam olarak bilinmemektedirBununla birlikte artmış östrojen miktarına bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir Gebe kadınların %50-55'inde rastlanır Zencilerde daha nadir görülür Nadiren ayak tabanlarında da saptanabilir Herhangi bir yakınma yaratmayacağı gibi hafif yanma ve kaşıntı olabilir Her zaman kullanılan nemlendiriciler yararlı olabilir

Karaciğer hastalıklarının önemli bir bulgusu olan palmar eritem varlığında kan tetkileri ile karaciğer fonksiyon testleri yapılmasında fayda vardır Palmar eritem doğumdan sonra östrojen düzeylerinin normale inmesi ile kaybolur


Diğer değişiklikler

Gebelik sırasında bazı kadınlrda saç ve tırnaklar normalden daha hızlı uzar Tırnaklarda incelme ve kolay kırılma görülebilir Bazı bölgelerde aşırı tüylenme olabilir Terleme artabilir Tüm bu değişiklikler hormonal artışlara bağlıdır ve gebelik sona erdikten sonra gerilerler

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Düşük: Abortus




Tanım:

Gebeliğin ilk 20 haftası içinde, 500 gramdan az embriyo veya fetüs ve eklerinin tamamının veya bir kısmının uterus kavitesi dışına atılması olayına abortus denilmektedir (1977 Dünya Sağlık Örgütü tanımlaması) Kısaca, 20 gebelik haftasından önce herhangi bir nedenle gebeliğin sonlanmasına abortus (düşük) adı verilir İlk 12 hafta içinde oluşan düşükler erken düşük, 13-20 haftalar arası oluşanlar da geç düşük adını alır

veya başak bir tanımla Gebeliğin 20 haftası tamamlanmadan önce (ya da bebek 500 gramlık ağırlığa erişmeden önce) herhangi bir nedenle gebeliğin bitmesine düşük adı verilir


Gebeliğin yasal sınırlar içerisinde istek üzerine aile planlaması amacıyla sonlandırılmasına yasal tahliye, başka bir nedenle (anne adayının sağlık durumunun gebeliğin devamına izin vermemesi, bebekte yaşamla bağdaşmayan anomaliler olması veya ölmüş olması) sonlandırılmasına ise tıbbi tahliye adı verilir


Gebeliğin sağlıklı ilerleyebilmesi için birçok şart uygun olmalıdır Tabii ki ilk şart bebeğin sağlıklı olmasıdır Daha sonra bebeğin büyüme ve gelişmesini sürdürebileceği "yuva" konforlu, sağlıklı olmalıdır Son olarak, zararlı dış etkenler ile karşılaşma önlenmelidir


Bebeğin sağlıklı olması; genetik şifresinin normal olması, rahim içine düzgün bir şekilde yerleşmesine bağlıdır Genetik şifre bozukluğu (kromozomal anormallik), erken gebelik kayıplarının önemli bir çoğunluğunun nedenidir Bu durum, doğanın bir savunma mekanizması olarak da yorumlanabilir Zaten yaşamla bağdaşmayacak sağlıksız gebelik ürünü, erken evrede kaybedilmektedir Geç gebelik kayıpları ise genellikle, genetik bozukluktan ziyade rahim ve rahim kanalının yapısal bozukluklarına bağlıdır Bu yapısal bozuklukların başlıcaları; servikal yetmezlik, rahim duvarı yapışıklıkları ve rahim içi anatomik bozukluklarıdır



Anembriyonik gebelik (anembriyonik=embriyo olmayan yani "boş" gebelik; ingilizce=blighted ovum)


Yapılan ultrasonda gebelik haftasına göre embriyo görülmesi gerekirken, embriyonun görülememesi durumudur Embriyonun abdominal (karından yapılan) ultrasonografide takriben 6 haftalıkken, vajinal ultrasonografide ise takriben 55 haftalıkken görülememesi durumunda anembriyonik gebelik düşünülür (Ancak gebelik haftası değerlendirmesi yapılırken son adet tarihi baz alındığında oluşabilecek hatalar nedeniyle (geç yumurtlama gibi), haftaya bağlı yorum çok dikkatli yapılmalıdır) Gebelik kesesi bu durumda haftasına uygun büyüklükte olabileceği gibi, normalden büyük ya da küçük olabilir Embriyo gebeliğin erken aşamasında aşağıdaki anlatılacak nedenlerden birine bağlı olarak ölmüş ve rezorbe olarak ("eriyerek") görülmez hale gelmiş, ya da baştan beri hiç gelişmemiştir Gebelik hormonları belli bir süre daha etkili olmaya devam eder ve belli bir süre sonra (ortalama 1 hafta içinde) gebeliğin düşükle sonuçlanması beklenir


Anembriyonik gebelik tanısının kesin olduğu durumlarda tıbbi tahliye uygulanmalıdır Şüphede kalınan durumlarda ikişer gün aralıklarla tercihan vajinal ultrasonografide gebelik kesesinin büyümesi izlenebilir ve /veya beta HCG değerlerinin normal artıp artmadığı araştırılabilir (beta HCG bu dönemde 48 saatte bir yaklaşık iki katına çıkar ve gebelik kesesi günde ortalama 12 milimetre büyür) Gebelik kesesinin büyümemesi, küçülmesi veya gerekenden yavaş büyümesi durumunda yine anembriyonik gebelik tanısı konarak gebelik sonlandırılmalıdır

Geç gebelik kayıpları genellikle, genetik bozukluktan ziyade rahim ve rahim kanalının yapısal bozukluklarına bağlıdır Bu yapısal bozuklukların başlıcaları; servikal yetmezlik, rahim duvarı yapışıklıkları ve rahim içi anatomik bozukluklarıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Bozulmuş gebelik


Anembriyonik gebelikle benzer bir durumdur Sıklıkla gebelik kesesinin düzensiz olarak izlendiği durumlarda bu tanı konur Normalde yusyuvarlak olması gereken gebelik kesesi düşükten hemen önceki dönemde düzensiz hale gelebilir ve yine sıklıkla kesenin etrafında az miktarda kan birikimi olur Bozulmuş gebelik ifadesi genellikle bu durumu tarif etmek için kullanılır Tanı konduktan sonra tıbbi tahliye ile gebeliğe son verilir


Missed abortion (missed abortus da denir)


Embriyo öldükten belli bir süre sonra anne adayının kanına bazı maddeler geçmeye başlar ve kısa süre içinde gebelik hormonları da azalmaya başlar Takiben gebelik belirtileri giderek azalır Döllenen yumurta hücresinin üretilmiş olduğu yumurtalıkta, ovulasyondan hemen sonra çatlamanın oluştuğu bölgede ortaya çıkan ve gebeliğe erken dönemde progesteron desteği veren corpus luteum (korpus luteum okunur) yapısı da çöker Buna bağlı olarak hormon desteğini yitiren gebelik, uterus kasılmalarıyla kendini dışarıya atma işlemlerine başlar Bu işlemler genellikle embriyo öldükten sonraki birkaç gün içinde başlar ve bir haftanın sonunda ağrı ve kanamayla gebelik ürünleri dışarı atılır Embriyonun ölmesinin üzerinden 2 hafta geçmiş olmasına rağmen düşük eyleminin başlamamasına missed abortus ("beklenen ama gerçekleşmeyen" düşük) adı verilir Bu tanı giderek azalmaktadır, zira günümüzde embriyonun ölü olduğu farkedildiğinde kısa zamanda tıbbi tahliye önerilir Bu tanı en sık ultrasonda son adet tarihine göre olması gereken embriyo gelişiminin en az iki hafta geri kaldığı ölmüş embriyo (12 haftadan sonra fetus denmelidir) görüldüğünde konur Tedavi yine gerekli ön tetkikler sonrası tıbbi tahliyedir


IUMF: Inutero mort fetalis (=fetusun ölmesi)


Fetusun herhangi bir nedene bağlı olarak öldüğünün gözlenmesi durumunda bu tanı konur Ölüm gerçekleştikten sonra anne adayının kanına geçen bazı maddelerin etkisiyle ve hormonların azalmasıyla sıklıkla en geç iki hafta içinde düşük eylemi kendi kendine başlar Ancak günümüzde bu tanı konduğunda beklemek yerine gerekli ön tetkikleri takiben tıbbi tahliye önerilir


Bu aşamada bir konudan daha bahsetmekte fayda vardır: Herhangi bir nedenle embriyo ya da fetus öldüğünde anne adayının kanına geçen maddeler kan pıhtılaşma mekanizmasını olumsuz yönde etkileyen maddelerdir Bebek öldüğünde gebelik haftası ne kadar ileriyse ve ölümün üzerinden geçen gün sayısı ne kadar fazlaysa kan pıhtılaşmasının olumsuz yönde etkilenme riski o kadar fazladır Bu pıhtılaşma bozukluğu basit bir şekilde yanlızca pıhtılaşma zamanını hafifçe etkileyen ve uzatan bir bozukluk olabileceği gibi, tüm pıhtılaşma faktörlerinin kısa zamanda tükenmesiyle sonuçlanan ciddi bir durum olabilir DIC (Disseminated intravascular coagulopathy, yaygın damariçi pıhtılaşması) adı verilen bu durum kanamaya bağlı ölüme bile neden olabileceğinden, bebeğin ölü olduğu saptandığında gerekli ön tetkikler yapıldıktan sonra fazla beklenmeden gebeliğin tahliye edilmesi tercih edilir Halk arasında bu durum "ölü bebeğin anneyi zehirlemesi" olarak bilinir


DIC ihtimalini araştırmak için kan pıhtılaşmasını değerlendiren testlerin fetusun ölü olduğu tüm durumlarda yapılması gerekir Özellikle yüksek riskli durumlarda (büyük gebelik, fetusun uzun zamandan beri ölü olduğundan şüphelenilmesi) tahliye öncesi hastanın kan grubuna uygun olarak taze kan hazır bulundurulması da önemlidir


Spontan (kendiliğinden) abortus


Bozulmuş gebelik veya anembriyonik gebelik oluştuğunda, bebek öldüğünde yukarıda anlatıldığı gibi fizyolojik mekanizmalar devreye girer ve uterusun içini boşaltarak gebelik öncesi duruma getirmeyi amaçlar Bu da kendini gebeliğin ilk 20 haftasında kanama, ağrı ve beraberinde "parçalar" düşürme şeklinde gösterir Gebelik haftası ilerledikçe kaybedilen kan miktarı artar ve düşen "parçaların" hacmi de daha fazla olur Muayenede serviks (rahimağzı) açıktır ve dışarıya kan ve gebelik ürünlerinin çıktığı gözlenir Düşük eylemi vücudun kendisi tarafından başlatılmıştır


Düşük eyleminin kendi kendine başlayıp bitmesi durumunda komplet abortus (tamamlanmış düşük) deyimi kullanılır Özellikle ilk 6 haftasında veya 14 haftalıktan büyük olan gebeliklerde oluşan düşüklerde sıklıkla komplet abortus oluşur Muayenede kanamanın az olduğu gözlenirse ve tercihan vajinal ultrasonografide uterusun içinin tamamen boşaldığı gözlenirse ek müdahale gerekmez


Bazı durumlarda ise düşük eylemi başlar ancak uterusun içinin kendi kendine boşalması uzun sürer ve bazen de tam boşalma hiç gerçekleşmez Bu duruma da inkomplet abortus (tamamlanmamış düşük) adı verilir Özellikle 6 hafta ile 14 haftalık gebeliklerin düşükle sonuçlandığı durumlarda zarlar ve yeni gelişmekte olan plasenta uterusa sıkıca tutunmuş olduklarından uterus kasılmaları bu yapıları yerinden söküp dışarı atmakta zorlanır Düşük eylemi sürdükçe uterus tam boşalamamış olduğundan kanama devam eder Bu durumlarda hem kanamayı durdurmak, hem de içeride kalan parçaların enfeksiyona yolaçmasını önlemek için kürtaj yapılması gerekir Kürtaj, gebelik haftasına göre değişmek üzere, 10 haftaya kadar genellikle plastik boru şeklinde aletlerle uterus içinde kalan parçaların temizlenmesi işlemine verilen isimdir Plastik borular, arka kısımlarına takılan vakumun emici etkisiyle ve yine uçlarının nispeten keskin olması nedeniyle uterus duvarına yapışık halde bulunan "parçaları" uterus dışına çekerler Bazı durumlarda aynı işlem küret adı verilen metal aletler yardımıyla hafifçe kazınarak yapılması gerekebilir


Rest plasenta ("parça kalması")


Düşük sonrası veya yasal tahliye sonrası uterus içinde plasenta ve gebeliğe ait diğer bazı parçaların kalmasına verilen isimdir Kanamayı durdurmak ve enfeksiyonu önlemek için genellikle kürtaj uygulanması tercih edilir


Habituel abortus (tekrarlayan düşükler)


Bir kadının en az iki kere (bazı ekollerde üç kere) düşük yapmasına verilen isimdir

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Düşük neden olur?


Oosit (yumurta hücresi) döllendiği andan itibaren gebelik başlar Döllenen yumurta hücresi Fallop tüpünde ilerleyerek uterus içine ulaşır ve burada en uygun yerde yerleşir Bu yerleşme (implantasyon) sonrasında beta HCG salgısı başlar


Doğanın en önemli görevlerinden biri yeryüzünün canlılara sunduğu sınırlı kaynaklarından en mükemmel olan canlıların faydalanmasını sağlamaktır Bunun için de doğa(l) mekanizmalar yeni canlı oluşumunun her aşamasında ve hatta canlılar dünyaya geldikten sonra da hayatın her aşamasında devreye girerek tüm canlılar bir sınava tabi tutulur, "hatalı" olanlar ortadan kaldırılır ve kusursuz olanlara "yer açılır" "En mükemmel" olan burada genetik, yapısal ve işlevsel olarak en mükemmel olan anlamında kullanılmaktadır Doğal seleksiyon (seçim) adı verilen bu fizyolojik mekanizma "hatalı" olan organizmaları bulur ve yukarıda anlattığımız gibi, mükemmel olanlarına yer açmak için bir anlamda kendi yaptığı hataları yokederek düzeltmeye çalışır En dar anlamda bakıldığında "düşük" bu fizyolojik mekanizmanın dışavurumlarından biri olarak görülebilir


Doğal seleksiyonun düşük eyleminde en önemli özelliklerinden biri en erken dönemlerde devreye girmesidir Hata henüz büyük boyutlara ulaşılmadan bertaraf edildiğinde mekanizma daha iyi işler Bu nedenle her ne kadar "düşük" terimini ilk 20 hafta içinde oluşan bir olay olarak tarif etmiş olsak da aslında düşükler en sık gebeliğin oluştuğu ilk günlerde oluşur ve önemli bir kısmı da henüz adet gecikmesi gibi gebelik belirtileri oluşmadan, yani kadın gebe olduğunu algılamadan meydana gelir Döllendikten hemen sonra süreç işlemeye başlar ve döllenmiş olan ancak "kalitesi düşük" yumurta hücresi hemen yokedilmeye çalışır Bu süreç o kadar hassas işler ki, bu aşamadan adet gecikmesi olan gebeliğin dördüncü haftasına kadar oluşmuş olan gebeliklerin yaklaşık %25'i düşükle sonuçlanır Bu gerçeği beta HCG hormonu ölçüm yöntemleri geliştirildikten sonra anlamış bulunuyoruz Yukarıda anlattığımız gibi implantasyon (uterus içinde yerleşme) oluştuktan hemen sonra başlayan beta HCG salgısı hassas laboratuar incelemeleriyle ölçülebilmekte ve kadında henüz adet gecikmesi olmadan beta HCG salgısının arttığının gözlenmesiyle gebelik tanısı kesin konabilmektedir (gebeliğin tanısı hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayın) Bu aşamada henüz biyolojik olarak gebelik başlamamış olduğundan ve kan biyokimyasına göre (yani beta HCG artışına göre ) gebelik tanısı konduğundan gebeliğe "kimyasal gebelik" adı verilir


Doğal seleksiyonun diğer bir özelliği de hatalarını düzeltme yönündeki tutumunu "inatçı" bir şekilde devam ettirmesidir Kadında adet gecikmesi olduktan sonra da takip devam eder ve tanısı konmuş gebeliklerin yaklaşık %15'i de gebeliğin ilerleyen haftalarında düşükle sonuçlanır Yani bunun anlamı, oluşmuş gebeliklerin yaklaşık %40'ı düşükle sonuçlanmaktadır! Bu durum doğanın çok hata yapmasından değil, en ufak hataları bile "affetmemesinden" kaynaklanan bir durumdur


Gebelik haftası ilerledikçe gebeliğin düşükle sonuçlanma olasılığı azalır Zira doğal seleksiyon süreci "hatalı gebelikleri" sıklıkla erken gebelik haftalarında yakalar ve sonlandırır Nitekim düşüklerin %80'i gebeliğin ilk 12 haftasında gerçekleşir ve bu haftadan sonra düşük riski giderek azalır Yapılan bazı çalışmalar bebeğin ultrasonografide kalp atışlarının gözlenmesi durumunda düşük riskinin %3'e kadar düştüğünü göstermektedir


Yukarıda anlattığımız bu doğal seleksiyon süreci elbette her düşüğün nedeni değildir Özellikle tekrarlayıcı düşüklerin önemli bir kısmı, kadında varolan bazı yapısal kusurlara (uterus şekil bozuklukları gibi), hormonal dengesizliklere (polikistik over gibi, tiroid işlev bozuklukları gibi), kadında ve /veya erkekte varolan genetik bazı kusurlara bağlı (dengeli translokasyonlar gibi) olarak da oluşabilir Aşağıda bu nedenlerin daha geniş bir listesini bulacaksınız


Ancak şunu kesinlikle söyleyebiliriz: Erken gebelikte ortaya çıkan düşüklerin %50'sinden fazlası bebekte tesadüfi olarak ortaya çıkan ve tekrarlayıcı özelliği bulunmayan kromozom anomalilerine bağlı meydana gelir Düşük esnasında gebelik haftası ne kadar ufaksa nedenin böyle olma olasılığı o kadar yükselir Bu yüzden de düşük, üreme çağında bulunan kadınların sıklıkla yaşadığı ve çoğunlukla tekrar etmeyen bir durum olarak kabul edilebilir


Doğal seleksiyon elbette her üretim hatasını saptayamaz ve bazı gebelikler hatalı üretilmiş olmalarına karşın devam eder Doğal seleksiyon süreci bu hataları gebeliğin ilerleyen haftalarında yakaladığında kendini geç düşükler ya da erken doğum, ölü doğum şeklinde belli edebilir Esasen erken doğumların bir kısmının nedeni de budur


Doğal seleksiyon hatalı üretimi doğuma kadar yakalayamadığında yeni doğan döneminde yakalayabilir Yeni doğan ölümlerinin önemli nedenlerinden biri de anomalili doğmuş bebeklerdir


Kimlerde düşük yapma riski daha yüksektir?


Anne (ve baba adayının) gebeliğin oluştuğu esnada yaşı ne kadar yüksekse ve kadının daha önceden yaşadığı gebelik sayısı ne kadar fazlaysa gebeliğin düşükle sonuçlanma riski de o kadar artar Bu doğaldır, zira yaş arttıkça gamet hücrelerinde (kadınlarda yumurta hücresi, erkeklerde sperm) genetik bozukluklar meydana gelme olasılığı ve bu meydana gelen bozukluğun döllenmiş hücreye geçme olasılığı artar 20 yaşından daha genç olan anne adaylarında düşük riski yaklaşık %10 iken (gebelik tanısı konulan gebeliklerin düşük oranı), 40 yaşından daha ileri yaşta olanlarda bu risk %30 civarındadır Baba adayının yaşının 40'ın üzerinde olduğu gebeliklerde de düşük riski iki kat artar


En önemli etken olan anne ve baba adayı yaşı dışında, anne adayında hormonal bazı hastalıklar (polikistik over, hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması)), kronik hastalıklar (özellikle kalp, karaciğer ve böbrek hastalıkları, bazı otoimmun hastalıklar, tüberküloz, kanser, ileri derecede kansızlık), jinekolojik hastalıklar (uterus şekil bozuklukları, uterusta yapışıklıklar, myomlar, tedavi edilmemiş bazı vajinit türleri, sigara ve alkol kullanımı ve mesleki olarak bazı maddelere sürekli maruz kalma da düşük oluşma riskini artırır


Daha önceki gebeliklerinden biri düşükle sonuçlanmış olan anne adaylarında da yeni bir gebeliğin düşükle sonuçlanma riski hafifçe artar Daha önce yapılan iki veya daha fazla düşükte ise önceden gerçekleşmiş düşük sayısı arttıkça yeni gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski artar Her ne kadar düşük sayısı arttıkça yeni oluşan bir gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski yükselse de, istatistikler üç veya çok daha fazla sayıda düşük yapmış anne adaylarında bile sağlıklı bir bebek doğurma olasılığının %55 ile %75 arasında olduğunu göstermektedir


Yeni doğum yapmış bir anne adayında doğumdan sonraki ilk üç ayda oluşan gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski nispeten yüksektir


Düşük nasıl belirti verir?


Düşüğün "olmazsa olmaz" belirtisi kanamadır Erken gebelik haftalarında kanamanın beraberinde ağrı olmayabilir ve "parça düşürme" de "parçaların" ufak olması nedeniyle algılanamayabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)





Düşük tehdidi nedir?


Gebeliğin ilk yarısında kanama ya da kanlı akıntı olması durumunda yapılan jinekolojik muayenede kanamanın uterus dışında bir yerden gelmediğine emin olunduğunda düşük tehdidi tanısı konur Bazı anne adaylarında basur kanaması, idrar yollarındaki kanama, ya da serviksteki bir hastalığa bağlı olarak özellikle cinsel ilişkiden sonra oluşan kanama da yetersiz bir değerlendirme sonucu düşük tehdidi sanılabilir Bu nedenle "düşük tehdidi" tanısını hemen koymadan komple bir jinekolojik ve genital muayene ihmal edilmemelidir Anne adaylarının çoğu bu muayeneye karşı isteksizdir Ancak jinekolojik muayene ve/veya ultrasonun düşüğe neden olduğu konusunda bilimsel bir veri bulunmamaktadır Gebeliğin erken dönemlerinde oluşan kanamanın diğer nedenlerini de asla gözardı etmemek gerekir Bunlar arasında en önemlileri dış gebelik, mol gebeliği, selim ve habis tümörler, sindirim sisteminden veya idrar yollarından olan kanamalardır


Beklenen adet döneminde oluşan kanama ("üstüne görme"), implantasyonda (beklenen adetten bir hafta önce) oluşan kanama, 8 hafta civarında plasentanın corpus luteum işlevlerini üzerine almasına bağlı oluşan kanama da sağlıklı seyreden bir gebelikte ender olarak görülen "lekelenmenin" nedeni olabilir


Düşük tehdidi tüm gebeliklerin %20-25'inde görülen ve özellikle erken gebelik haftalarında %40-50 düşükle sonuçlanan bir durumdur Düşük tehdidi kanaması genellikle hafiftir ancak günler hatta haftalar sürebilir Kanama miktarı arttıkça düşük tehdididin düşükle sonuçlanma riski de artar Gerçek bir düşük tehdidi geçiren anne adaylarında gebeliğin ilerleyen haftalarında da erken doğum, bebekte gelişme geriliği gibi normaldışı bir durum ortaya çıkma olasılığı nispeten artar Bu nedenle bu tanıyı almış anne adaylarının gebelik döneminde ve doğumdan hemen sonraki dönemde daha sıkı takip edilmeleri uygundur


Düşük tehdidi tanısı koyabilmek için jinekolojik muayenede serviksin kapalı olduğu gözlenmeli ve ultrasonda bebeğin kalp atışlarının olduğu gözlenmelidir Bebeğin kalp atışlarının henüz ultrasonla gözlenemeyecek kadar ufak olduğu veya henüz embriyonun bile görülemediği erken gebelik haftalarında ise uterus içinde gebelik kesesinin düzgün yapısının devam ettiği gözlenmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Düşük tehdidi durumunda ne yapılmalıdır?


Düşük tehdidi tanısı konduğunda cinsel ilişki uterusta kasılmalara yolaçtığından yasaklanır İstirahat edilmesi de dahil olmak üzere düşük tehdidinde alınan önlemlerin kesinlikle başarılı olduğu yönünde bilimsel veriler mevcut değildir Progesteron tedavisi sık uygulanmasına karşın bunun da etkili olduğunu söylemek için elimizde yeterli bilimsel veri mevcut değildir Hatta bazı çalışmalar bu tedavinini önlenmesi imkansız olan bir düşüğü geciktirdiğini göstermektedir


Düşüklerden sonra mutlaka uygulanması gereken anti-D immunglobulin (Rhogam, yani "uyuşmazlık iğnesi") kan uyuşmazlığı olan çiftlerde ihmal edilmemelidir


Gebeliğin sağlıklı olup olmadığını değerlendiren testler


Beta HCG


Beta-HCG, gebelik oluştuktan yaklaşık 6 gün sonra (gebelik ürünü endometriuma yerleştikten sonraki ilk saatlerde) kana geçmeye başlar Hassas gebelik testleri, kanda beta HCG'yi henüz adet gecikmesi olmayan bir dönemde, son adet tarihinden sonraki 24 günde saptayabilirler Beklenen adet geciktiğinde kanda beta HCG oranı yaklaşık 100-600 IU/l'dir Bu seviye 8-10 haftalar arasında 100000 IU/l'lik maksimum seviyeye ulaştıktan sonra giderek azalır ve 20 haftadan itibaren gebeliğin sonuna kadar 10000'lik seviyede kalır


Eczanelerde satılan testler güvenilir midir?


Bu testlerde iki sorun vardır: Öncelikle bu testler idrardaki beta HCG'yi saptadıklarından, kandaki beta HCG belli bir seviyeye ulaşıp idrara da yansıyana kadar, gebelik olmasına karşın negatif sonuç verebilirler Testin hassasiyetine bağlı olarak, idrarda beta HCG saptanması, adet gecikmesinin bir hafta ile 10 gün sonrasına kadar gerçekleşmeyebilir


Diğer bir sorun da LH adı verilen ve ovulasyonun yönetiminden sorumlu olan hormon yapısal olarak beta HCG'ye çok benzer ve özellikle eski teknolojiyle çalışan testler LH'yı beta HCG sanarak yanlış bir şekilde gebeliğin pozitif çıkmasını sağlayabilirler Bu tür testler özellikle LH'nin yumurtlamadan önceki fizyolojik yükseldiği dönemde uygulandıklarında pozitif sonuç vererek yanıltabilirler Bu yüzden piyasadan satın aldığınız testin özellikleri hakkında bilgi edinmeniz ve mümkün olan her durumda klinik veya hastanelerde kullanılan hassas testleri yaptırmanız daha uygundur


Gebeliğin seyrinin sağlıklı olup olmadığı konusunda kanda seri beta HCG ölçümleri değerli bilgiler verir Normal bir intrauterin (rahimiçi) gebelikte 48 saat arayla yapılan ölçümde (kural olmamakla beraber) beta HCG seviyesinin iki kat artması beklenir Bu artış olmadığında veya düşüş gerçekleştiğinde dış gebelik veya bozulmuş gebelik söz konusu olabilir Kesin tanı elbette klinik ve ultrasonografi bulgularıyla beraber konur


Yine kandaki beta HCG seviyesi haftaya göre aşırı yüksek bulunduğunda (çoğul gebelikte olması gerekenden bile yüksek olduğunda) mol gebeliği veya Down sendromu gibi normaldışı bir durumdan şüphelenilebilir Yine kesin tanı diğer tanı yöntemleri beraberce kullanılarak konur


Ultrasonografi


Transvajinal ultrasonografi abdominal (karından yapılan) ultrasonografiye göre daha güvenilir bilgiler verir ve gebelik yapıları vajinal yolla bakıldığında abdominal yola göre bir hafta daha erken görülebilir


Gebelik kesesi çapı, gebelik kesesinin düzenli olup olmaması, yolk sac (yolk sak okunur) adı verilen yapının büyüklüğü ve özellikleri, fetusun boyu ve kalp atışlarının gözlenip gözlenememesi, fetusun kalp atım sayısı gibi özellikler gebeliğin seyri hakkında değerli bilgiler verir Bunların beraberce veya birbirini takipeden sırada değerlendirilmesi düşük riski olan anne adaylarında gebeliğin durumu hakkında iyi bir kılavuz olabilir


Beta HCG değerinin 1500 IU/l olmasına karşın transvajinal ultrasonda gebelik kesesinin görülememesi, 6000 IU/l olmasına karşın transabdominal ultrasonda gebelik kesesinin görülememesi durumunda dış gebelik söz konusu olabilir


Yine transvajinal ultrasonda gebelik kesesi 13 mm ve daha büyük olmasına karşın yolk sac yapısının henüz gözlenememesi, kesenin 17 mm ve daha büyük olmasına karşın embriyonun gözlenememiş olması gebeliğin sağlıklı olmadığını düşündürür


Düşüğün tekrarlama riski nedir?


Bir kez düşük yapan kadının sonraki gebeliğinde tekrar düşük yapma riski %20'dir Üç ve daha fazla sayıda düşük yapmış bir kadının ise yeni bir gebelikte tekrar düşük yapma riski yaklaşık %50'dir


Her ne kadar düşük sayısı arttıkça yeni oluşan bir gebeliğin de düşükle sonuçlanma riski yükselse de, istatistikler üç veya çok daha fazla sayıda düşük yapmış anne adaylarında bile sağlıklı bir bebek doğurma olasılığının %55 ile %75 arasında olduğunu göstermektedir


Düşükten ne kadar sonra gebe kalınabilir?


Bir kez düşük yaşadıysanız, yaşadığınız düşük mol gebeliğine bağlı değildiyse, düşük sonrasında aşırı kanama, enfeksiyon gibi normal dışı bir durum söz konusu olmadıysa, tedavi gerektiren bir hastalığınız yoksa yaşadığınız düşük muhtemelen tekrarlayıcı özelliği yüksek olmayan bir düşüktür ve ileri inceleme gerektiren bir durum da değildir Kendinizi psikolojik olarak yeni bir gebeliğe hazır hissettiğinizde yeniden gebe kalabilirsiniz


Yukarıdakilerden daha farklı bir durumdaysanız (birden fazla düşük, mol gebeliği, düşük sonrası problem, kronik bir hastalığın varlığı gibi) doktorunuza danışmalı ve gerekli inceleme ve tedaviler sonrasında gebe kalmalısınız

Alıntı Yaparak Cevapla

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)

Eski 08-17-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları Ve Dogum)



Doğum Kontrol Yöntemleri




Doğum Kontrol Yöntemleri

Tüm aileler ve bireyler kendi doğurganlık davranışları konusunda doğru bilgiye dayalı, bilinçli ve gönüllü bir seçim yapmalıdırlar Böylece istemedikleri gebeliklerden sağlıklı ve etkin bir biçimde korunabilirler


A-Doğal Yöntemler

Doğal aile planlaması çiftlerin doğurganlık bilinci ile gebeliği önlemeyi ya da oluşturmayı sağlayan bazı kuralları birlikte uygulaması olarak tanımlanır Dünya Sağlık Örgütü, doğal aile planlamasını, manstrüel sişkusun (adet sişkusu) fertil ve infertil dönemlerinde, doğal belirti ve semptomları gözleyerek gebeliğin planlanması ya da gebeliğin önlenmesi yöntemleri olarak tanımlamıştır


Doğal Yöntemlerin Etkinliği %75’dir


1 Servikal Mukus Yöntemi (Rahim Ağzı Salgısı)

Kadın vajinadaki salgıyı kontrol eder Gözlemini ve salgının eldeki hissini her gün kaydeder Ovülasyon (yumurtlama) yaklaşırken mukus artar, incelir ve rengi berraklaşır Daha elastik ve kaygan olur İki parmak arasında yavaşça uzatılabilir Bu tür mukus spermlerin yaşamsını ve yumurtaya doğru ilerlemesini sağlar Ovülasyondan önce ve sonraki dönemlerde mukus azalır ve yapışkan bir hal alır Vajen kuru hissedilir Mukusun arttığı bu dönemde cinsel perhiz yapılır


2 Bazal Vücut Isısı Yöntemi

Ovülasyondan sonra salgılanan pregesteron hormonu ısı arttırıcıdır Yeni vücut ısısını 0,2 ?C ile 0,5 ?C arasında yükseltir ve bir sonraki menstrüasyona kadar yüksek ısıda tutar Bu yükselişe termalleşme denir ve bu da bazal vücut ısısı yönteminin temelidir Ovülasyon denime, vücut ısısını izleyerek saptanabilir


Cinsel perhiz, menstrüel kanamanın ilk gününden, ısı artışının saptandığı 3 günün sonuna dek sürdürülmelidir Isı çizgisinin üstünde 3 ısı kaydedene kadar beklenmelidir Bir sonraki menstrüel kanama başlayana kadar cinsel perhize ara verilir


Bu yöntem tek başına kullanılmamalıdır Servikalmukus ve/veya servikal palpasyon (elle muayene) yöntemleri ile birlikte kullanılmalıdır


3 Servikal Palpasyon (Rahim Ağzını Parmakla Muayene) Yöntemi

Kadın kendi kendini elle muayene ederek, servikal (rahim ağzı) kenarındaki değişiklikleri tanımlayabilir İnfertil (güvenli) dönemde serviks,dış ağzı kapalıdır ve elle kolayca ulaşılır Yaklaşan yumurtlama (ovülasyon) ile birlikte ostrojen harmonu düzeyi yükseldikçe serviks yumuşar Yukarı doğru çekilir ve dış ağızı açılır Ovülasyondan ortalama 4-5 gün nce yumuşamanın başlaması belirgin hale gelir Elle rahim ağzı daha zor ulaşılır bir hal alır ve ele gelince de yumuşaktır Eşler servikste ilk değişikliklerin belirlendiği andan, serviksin kolayca hissedildiği, sert olduğu ve ağzının kapalı olduğu zamana kadar cinsel ilişkide bulunmamalıdır


4 Takvim Yöntemi

Kadının bir periyodu 30 gün kabul edilirse ovülasyon adetin başlangıcından 16-18 gün sonradır Buna göre adetin başladığı gün birinci gün olursa, adetin başlangıcından sonraki 14 ile 21 gün arası döllenme için en riskli dönemi oluşturmaktadır Bu dönemde cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır Menstrvel sişkusun süresinin tam bilinememesi ve bir çok nedenden de etkilendiği için güvenli bir yöntem değildir ve kullanılmamalıdır


5 Geri Çekme

Cinsel ilişki sırasında erkeğin cinsel organının, boşalmadan önce vajenden çıkartılıp, meninin vajen dışına boşaltılmasıdır Başarı oranı %75’dir Başarı ile uygulandığında bile kadında ve erkekte psikolojik ve fizyolojik sorunlar ortaya çıkabilmektedir


6 Vajinal Yıkama

Bazı kadınlar, vajina duvar ve kanalındaki spermleri yıkayıp atma düşüncesi ile cinsel ilişkiden hemen sonra vajinayı su ile yıkamanın gebeliği önlediğine inanır Bu yöntem doğum kontrol yöntemi olarak tamamen etkisizdir Çünkü spermlerin birkaç saniye içinde servikal mukusa geçebilirler


B- Emzirme ve Gebeliğin Önlenmesi

Adet kanaması olmadıkça emzirmeyle gebelikten korunma yöntemi olarak tanımlanan bu yöntem özellikle doğumdan sonraki ilk aylarda, süt veren kadınların, belli koşullarla doğal olarak doğurgan olmadığı düşüncesine dayanır Emzirmenin her koşulda gebelikten korumadığı bilinmelidir Belli koşullarda ve belli süre için emzirme ile korunabilinir En fazla 6 ayı düzenli emzirme ve adet görülmemesi koşullarında emzirme, kadının bu dönemde yeniden ovülasyona ve adet görmesini geçiktirir Etkinliği %85’dir


C- Bariyer Yöntemler

Spermin rahim boşluğuna geçmesini engelleyerek gebelikten korurlar Bariyer yöntemleri güvenlidir, yan etkileri yoktur, birlikte kullanımı etkinliklerini arttırır Kondom (prezervatif), dioatrem ve spermisitler bu yöntemlerdendir


1 Kondom

Cinsel ilişki sırasında penise takılan bir kauçuk kılıftır Spermin vajinaya girmesini engeller Sperisitler ile birlikte kullanılması etkinliğini arttırır Doğum kontrolü dışında, AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılmasını önler


2 Diyafram

Diyafram rahim ağzını örten, kenarları daha sert, kauçuk bir araçtır ve servikal açıklığa uygulanan spermisit jel ya da krem ile birlikte kullanılır spermisit madde diyafram tarafından fiziksel olarak engellemeyen spermleri öldürür


3 Spermisitler

Vajinal spermisitler, spermlerin servikse ulaşmadan etkisiz hale getirilmeleri için vajinaya konur Köpük, tablet, krem şeklinde bulunurlar Diğer doğum kontrol yöntemlerine göre etkinliği daha azdır Etkinliğini artırmak için kondom veya diyafram ile birlikte kullanılmalıdır


D-Oral Konto Septitler (Doğum Kontrol Hapları)

Doğum kontrol hapları şunlardır;

- kombine doğum kontrol hapları

- Yalnız prefesteron içeren haplar (mini haplar)

- Ertesi gün hapı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.