Arkeoloji Nedir - Arkeoloji Hakkında Bilgi |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Arkeoloji Nedir - Arkeoloji Hakkında BilgiArkeoloji yöntemlerle ortaya çıkarılan tarihî eserleri kültürel, sanatsal ve tarihsel yönden inceleyen bir bilimdir "Arkeoloji" sözcüğü, Yunanca arkheos (αρχαίος, eski) ve logos (λόγος, bilim) kelimelerinin birleştirilmesiyle türetilmiş bir kelimedir ve "eskinin bilimi" anlamını taşır Türkçe'de ise bu bilim tarihî eserlerin bulunma yöntemine atıfta bulanarak, "kazı bilimi" adını almıştır Arkeoloji kendi içinde birçok farklı bilim dalını barındırmaktadır Bunlar arasında tarihöncesi (prehistorya) arkeolojisi, klasik arkeoloji, protohistorya ve önasya arkeolojisi, mısır arkeolojisi, tevrat arkeolojisi, ortaçağ arkeolojisi sayılabilir Arkeoloji, yazılı tarihten önce ve sonra yaşamış insanlara ilişkin bilgi edinme olanağı sağlaması açısından özellikle önemlidir Bu bilim dalının uzmanları olan arkeologlar, alet, eşya ve yapı kalıntılarını inceleyerek, eski insanların nasıl yaşadıklarını anlayabilirler Arkeologlar çalışmalarını çoğunlukla eskiden insanların yaşadığı varsayılan yerleşimleri gün yüzüne çıkararak yürütürler Yıkılan bir kentin üstüne yenisi yapıldığından, eski kentler genellikle toprağın altında kalır ve üst üste kurulan yerleşmelerin mimari (özellikle kerpiç) yıkıntıları zamanla bir tepe oluşturur Bu tür tepeler Türkiye'de höyük, Yunanistan'da "Magula", Yakındoğu'da "Tell", İran'da "Teppe" olarak adlandırılır Ülkemizdeki Alacahöyük ve Çatalhöyük gibi eski yerleşmeler birer höyüktürAncak her arkeolojik buluntu yeri bir höyük değildir Mağaralar, düz yerleşme yerleri, antik kentler de arkeolojinin araştırma alanları arasında yer alır Tarihöncesi arkeolojisi yazının ortaya çıkmasından önceki dönemleri inceler Bu incelemede kazılar çok büyük bir dikkatle yürütülür Tarihöncesi dönemden günümüze kalan çanak çömlek parçaları, taş aletler, mimari kalıntılar ya da organik kalıntılar çok önem taşımaktadır Arkeoloji neleri araştırır? [değiştir] Eski dönemlere ilişkin günümüze ulaşmış pek çok yazılı belge vardır Ama bu yazılı belgelerin çoğu vergilere, yasalara, din kurallarına, krallara ve yöneticilere ilişkin bilgiler içerir Bu belgeleri inceleyerek o dönemin insanlarının nasıl yaşadıkları bilgisine ulaşamayız Oysa arkeolojik kazılarla ev kalıntılarını, krallık saraylarını, mezarları ve tapınakları ortaya çıkararak, sıradan insanlardan soylulara değin bütün insanların nasıl yaşadıklarını öğrenebiliriz Meksika'da ve Mısır'daki piramitleri, Atina'daki Akropol gibi ilginç yapıları, insanlar yüzyıllarca hayranlık ve ilgiyle izlediler Daha meraklı olan bazı kişilerin bu tür yapıları izlemekle yetinmeyip, onları yakından incelemeye başlamalarıyla arkeoloji doğdu Bu meraklı kişiler dolayısıyla ilk arkeologlar oldular Toprağın üzerinde yükselen eski yapıları incelemek kolaydır Ama toprağın derinliklerinde saklı yerleşmeleri incelemek o kadar kolay değildir Önce bu yerleşmelerin yerlerini saptamakla işe başlamak gerekir Bazen bir tarlada bulunan kırık çömlek parçaları arkeologlar için araştırmanın ilk adımı olabilir Günümüzde arkeologlar, uçaktan çekilen fotoğraflardan yararlanmaktadırlar Tarlalardaki ürünlerin büyüme biçimi de, toprağın altında eski duvarların ya da hendeklerin varlığını gösterebilir Tarihler ve çağlar Arkeologların yapması gereken en önemli işlerden biri, ulaştıkları buluntuların hangi dönemden kaldığını saptamaktır Bu buluntular arasında ele geçen yazılı belgeler, bu iş kolaylaştırır Ama yazılı bir belge yoksa, örneğin binlerce yıl öncesinden kaldığı tahmin edilen bir eşyanın kesin yapım tarihini bulmak çok zordur Arkeolojinin eski yerleşmeleri ve buluntuları tarihlendirmede yararlandığı yazılı tarih öncesi dönemleri, ilk kez Danimarkalı bir arkeolog sınıflandırmıştır Bu yazılı tarih öncesi dönem, Prehistorya ya da Tarihöncesi olarak adlandırılır İnsanların çok sert bir taş olan çakmak taşından alet ve silah yaptıkları ilk dönem Taş Devri'dir Alet ve silahların tunçtan yapıldığı bir sonraki döneme Tunç Çağı denmiştir Demirin kullanılmaya başlandığı son dönem ise Demir Çağı olarak adlandırılır Çağdaş arkeologlar bu üç çağı da kendi içinde daha kısa süreli dönemlere ayırırlar Bir arkeolog ortaya çıkardığı aletlerin hangi çağdan kaldığını saptasa bile, bu aletlerin yapıldıkları tarihe ilişkin bilgi edinmesi her zaman kolay olmaz Çünkü bir bölgede yaşayan insanlar taştan aletler kullanırken, aynı dönemde başka bir bölgede insanların tunçtan aletler kullandığı bilinmektedir İlk buluntular Bir bilim dalı olarak arkeolojinin geçmişi çok eski değildir Büyük çaplı ilk kazılar 18 yüzyılda, MS 79'da patlayan Vezüv Yanardağı'nın püskürttüğü lavların ve küllerin altında kalan eski Pompei ve Herkulaneum kentlerinde yapıldı Bu kentlerin ortaya çıkarılması, eski Roma kentleri konusunda yeni bilgilere ulaşılmasını da sağladı Aynı yüzyılda İngiliz arkeolog John Frere taştan yapılmış aletler ile soyu tükenmiş bazı hayvanların kemiklerini bir arada buldu Frere, bu aletleri yapmış olan insanlar ile soyu tükenmiş hayvanların aynı dönemde yaşadıklarını gösterdi Ama hiç kimse, dünya da on binlerce yıl önce yaşamış insanların olabileceğine inanmak istemedi Daha sonra bu bilgi bilim adamlarınca da doğrulandı Eski Mısır yazısı olan hiyeroglifin 1822'de arkeologlar ve yazı uzmanları tarafından çözülmesi, arkeoloji için bir dönüm noktası oldu Hiyeroglifin çözülmesinde kilit rol oynayan Rosetta Taşı’nda aynı sözcükler hem hiyeroglif, hem de Eski Yunan yazısı ve başka bir tür Mısır yazısıyla yinelenmişti Bu gelişme, çok sayıda arkeologun Mısır'a ilgi göstermesine yol açtı Yapılan kazılarla Eski Mısır’daki yaşama ilişkin yeni bilgilere ulaşıldı Arkeolojinin en önemli buluşlarından olan Rosetta Taşı, günümüzde Londra'da British Müzesi'nde sergilenmektedir Ortadoğu'daki buluntular Arkeolojinin en zengin kaynakları Ortadoğu'da bulunmaktadır Bundan dolayı bu bölge pek çok arkeologun çalışma alanı olmuştur İngiliz arkeolog ve Eski Mısır uzmanı Sir Flinders Petrie, 1880’den sonra Mısır'da yaptığı kazılarda değişik katmanlarında bulduğu çanak çömlek türlerinin ne kadar eskiye dayandığını saptadı Mısır'da 1922'de Firavun Tutankamon'un mezarının ortaya çıkarılması büyük bir heyecan yarattı Mezarda, firavunun mumyasının bulunduğu işlemeli altın bir tabut ile paha biçilmez değerde ve güzellikte takılar bulundu Firavun mezarları, içindeki zenginliklerinden dolayı daha ilkçağlarda soyulduğu için, arkeologların el değmemiş olarak buldukları mezar sayısı çok azdır 19 yüzyılın ortalarında Mezopotamya'da (bugünkü Irak), Asur krallarının saraylarında çok büyük insan ve hayvan heykelleri bulundu Buluntuların bir bölümü Avrupa'ya ***ürüldü Sir Leonard Woolley, 1926'da Irak'ta yaptığı kazılarda Ur kentinde Sümer kral mezarlarını ortaya çıkardı Ur'da bulunan mezarlar açılınca, Sümerlerin tarihine daha ayrıntılı ve yeni bilgiler eklendi Truva ve Girit Eski Yunan şairi Homeros şiirlerinden birinde, 10 yıllık bir kuşatmadan sonra ele geçirilen Troya kentinin öyküsünü anlatır Ama bu kentin nerede olduğu kesin olarak bilinmiyordu Troya’nın gerçek yerini 1871'de Alman arkeolog Heinrich Schliemann saptadı Schliemann, kazılarda ortaya çıkardığı buluntuları gizlice yurtdışına kaçırmasına karşın Osmanlı hükümetinden 1876'da yeniden kazı izni aldı ve Wilhelm Dörpfeld ile birlikte Troya’daki kazıları sürdürdü Eski krallıklara ilişkin bir başka önemli kazının yapıldığı yer Akdeniz'deki Girit Adası'ydı Arkeolog Sir Arthur Evans, 1900'da Knossos'ta yaptığı kazılarda eski Girit krallarının yaşadığı büyük bir sarayı ortaya çıkardı O tarihe kadar yalnızca Yunan mitolojisinin bir kahramanı sanılan Minos'un gerçek bir kral olduğu anlaşıldı Bulunan sarayın duvarları, boğa güreşlerinin, çiçeklerin ve hayvanların sanki 3000 yıl önce değil de, bir gün önce yapılmış gibi duran parlak renkli resimleriyle bezenmişti Su altındaki kalıntılar Toprak altındaki eski kentler, binlerce yıl dayanmış ve kalıntıları günümüze ulaşmıştır Su da toprak gibi Tarihöncesi’nde yaşamış olan insanların evlerini ve eşyalarını zamana karşı korumuştur Bundan dolayı suyun altında da arkeoloji için pek çok zengin malzeme bulunmaktadır Arkeolojinin su altındaki kalıntılarını incelen dalı sualtı arkeolojisi olarak adlandırılır 1854'te, İsviçre'nin Zürich kentindeki gölün suları çok azalınca, dibindeki eski ev kalıntıları ortaya çıktı Arkeologlar evlerin bulundukları katmanları inceleyerek yapıldıkları dönemleri saptadılar Bulunan tahta aletler, keçeler, sepetler ve hatta elma, armut ve ekmek artıkları o insanların günlük yaşamlarına ilişkin önemli bilgiler sağladı Türkiye'de de Bodrum ve Antalya yöresinde su altı çalışmaları yapılmış ve çok sayıda buluntu ortaya çıkarılmıştır ki bunlar Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmiştir Günümüzde arkeoloji Eskiden zengin hazineler, saraylar ve tapınaklar bulma umuduyla kazı yapılırdı Sıradan insanların yaşadıkları yerler definecileri ilgilendirmiyordu Oysa arkeologlar geçmişi iyi anlayabilmenin yolunun, bulunabilen her şeyi incelemekten geçtiğini bilirler Arkeologlar buluntuları incelerken, o topluluğun ekonomisini, değişik işleri ve görevleri olan insanlar arasındaki ilişkileri ve dinsel inanışlarını da araştırıyorlar Yetiştirdikleri bitkilere ve hayvanlara bakarak insanların çevrelerini nasıl değiştirdiklerini, kendilerinin de çevreden nasıl etkilendiğini anlamaya çalışıyorlar Ortadoğu'da bazı arkeologlar çöllerde araştırmalar yaparak, kentlerin henüz kurulmadığı ve uygarlıkların yerleşmediği dönemlerdeki göçebe topluluklara ilişkin bilgi edinmeye çalışıyorlar Çok kısa bir zaman öncesine kadar kitaplarda, elyazmalarında ve iyi korunmuş yapılarda ortaçağa ilişkin yeterince bilgi bulunduğu sanılıyordu Yakın tarihlerde bu alanda da yepyeni gelişmeler oldu Birçok araştırmacı son 200 yılda yapılmış kanalları, demiryollarını, fabrikaları konu alan sanayi arkeolojisi alanında çalışıyor Günümüzde kısaca, geçmişe ilişkin her şey arkeolojinin kapsamına girmektedir Alan araştırması Havadan çekilen fotoğraflar arkeologların çalışmalarına büyük katkı sağlamaktadır Bu fotoğraflar, araştırılacak alanı yere serilmiş bir harita gibi gösterir Örneğin, birbirine bağlı kısa, düzenli yollar ya da setler Roma dönemini işaret eder Güneş ışınlarının eğik olduğu saatlerde çekilmiş fotoğraflarda görülen hafif tümsekler ve çukurlar ise buralarda eski yerleşmelerin izlerini gösterir Bunlar hisar, hendek ve yapı kalıntıları olabilir Yılın belli zamanlarında çimenlerin ya da ekinlerin renginde ve boyunda gözlenen bazı değişiklikler de arkeologlara önemli ipuçları verir Örneğin, bir tarlanın genelinde tahıllar yeşilken bir bölümü kısa zamanda olgunlaşıp sararmış olması, o toprağın altında taştan temellerin bulunduğunu gösterir Eğer tarlanın altında doldurulmuş çukurlar ya da hendekler varsa, buralarda su birikeceği için, ekili ürünün olgunlaşması gecikir Bu yerler fotoğraflarda yeşil çizgiler ya da noktalar olarak göze çarpar Bu tür belirtilerden birçok eski yerleşme yeri saptanmış ve gün ışığına çıkartılmıştır Toprak altında kalmış çanak çömlek ocakları, pişmiş kilde bulunan magnetik güçten dolayı, duyarlı magnetometrelerle (magnetik güç ölçme aleti) saptanabilir Bir zamanlar canlıların yaşamış olduğu ve organik maddelerin bulunduğu yerlerde de, çevrelerine göre daha çok magnetizma vardır Arkeologlar magnetometreyle çanak çömlek ya da çini gibi eşyaların bulunduğu ve insanların yaşadığı yerleri kolayca saptayabilirler Alan araştırmasında kullanılan bir başka yöntem de, topraktaki direncin elektrikle ölçülmesidir İçi nemli toprakla dolu bir hendek daha az, taş duvarlar ya da sert zeminler daha çok direnç gösterir Ekili tarlalarda toprak sürülürken ortaya çıkmış bir çömlek ya da çini parçası ile tümsek ya da çukurlar, bir arkeologun buradaki eski kalıntıları bulmasına yardımcı olur Ayrıca, eski haritalardan, belgelerden, yer adlarından ve yerel geleneklerden de yeni ipuçları çıkarılabilir ve dünya da pek çok yerleşme kalıntısı bu yolla bulunmuştur Kazı nasıl yapılır? Çağdaş kazıların nasıl yürütüldüğünü daha iyi anlayabilmek için, Roma dönemi bir evin yapılış öyküsünü örnek almak iyi bir yol olabilir Çünkü arkeologlar günümüzde Roma dönemi bir evi ortaya çıkarmak üzere kazıya başladığında, bu öyküyü sondan başa doğru yeniden kurmaktadır Roma dönemin yapı ustası, bir evi yapmaya giriştiğinde önce toprağı temizler, ardından temel çukurlarını kazar Sonra, mozaiklerle resimler ya da motifler yaparak zemini döşer Duvarları örüp üstünü bir çatıyla kapatır Ev artık oturulacak hale gelmiştir ve insanlar gelip yerleşirler Ustanın cebinden düşen bir ****l para evin temelinde kalabilir Evde yaşayanlar bazı küçük eşyalarını evde yitirebilir Kırılan çanak çömlek parçaları çöp çukuruna atılır Böylece evde yaşayanların öteberileri kıyıda köşede kalabilir Arkeolojide bu süreç yerleşme dönemi olarak adlandırılır Daha sonra bir savaştan dolayı insanlar yaşardığı evi terk etmek zorunda kalabilir, ev bir depremde çökebilir Artık içinde insanın yaşamadığı evin zamanla tamamen çöker; ahşap kısımları çürür, duvarlar yıkılır Aradan uzun yıllar geçince de ev bütünüyle toprağın altında kalır Aradan yüzyıllar geçince üzerindeki toprak dümdüz olur Burası ekili bir alan haline gelebilir ya da üzerine yine bir ev yapılabilir Arkeologlar önce toprak altında böyle bir evin varlığını saptar Kazı alanının tümünü ya da çevresini ince çelik çubuklarla çevirir Bu, kazı boyunca yapılacak ölçümlerin doğruluğu, çıkarılacak plan ve sonuçların güvenilirliği için gereklidir Artık sıra, çatıdan temele doğru bütün tabakaları tek tek özenle kaldırmaya gelmiştir İlk tabakaya ulaşıncaya değin kazı makineleri kullanılabilir Ama ilk tabaka kaldırılınca, artık kazıda yalnızca sivri uçlu mala, kürek ve kova kullanılır Kazı sırasında ortaya çıkarılan duvarlar, ocaklar, fırınlar ve insan yapımı öbür yapılar örselenmeden birbirinden ayrılır Arkeologlar bütün bunları inceler ve ayrıntılı notlar tutar Ele geçen eşyalar tek tek özenle temizlenir ve bulundukları tabakayı belirtecek biçimde numaralanır Eşyaların üzerinde o dönemin hükümdarının resimleri varsa, bu eşyanın yapılış tarihini saptamayı kolaylaştırır Ama buluntular daha eski dönemlerden kalmış, yazısız ve resimsiz de olabilir Ayrıca başka döneme ait eşya o tabakadaki eşyayla karışmış olabilir Böyle durumlarda kesin tarihlendirme yapılırken, bir üst tabakaya hiç dokunulmamış olması gerekir Kazıyı yapan kişi, bu evin yapıldığı, değiştirildiği ya da yıkılmaya bırakıldığı tarihleri saptar Ayrıca evde yaşamış olanların ne gibi özellikleri olduğunu ve yaşam biçimlerini ortaya çıkarabilir Örneğin bir çiftlik eviyse, çevresinde tarlalar, otlaklar ve korular bulunacağını bilir Buradaki bitki, tohum, polen ve tahıl kalıntıları, çevrenin o zamanki bitki örtüsünü gösterir Hayvan kemikleri, burada yaşamış insanların yedikleri etin cinsini anlamamızı sağlar Kullandıkları araç gereçler insanların günlük yaşamları hakkında bilgi verir Kentlerde kazı çalışmaları, açık alanlardaki kazılardan daha zor ve karmaşıktır İnsanların yüzyıllardır yaşamakta oldukları kentlerde kazılar yıllarca sürebilir Öte yandan bir kalıntının varlığı saptansa bile, bu mevcut yapıların ya da sokakların altında bulunacağından kazı yapma olanağı da yoktur Bu gibi nedenlerden dolayı büyük kentlerde daha az kazı yapılmaktadır Yapıların ortaya çıkarılmasında kullanılan yöntemler, Roma yolları, kanallar, surlar gibi öteki alanlarda yapılan arkeolojik kazılarda kullanılmaz Bu tür kazılarda birbiri üzerine binen bütün katmanların görülebileceği bir kesit elde edilmeye çalışılır Bilimsel yöntemler Arkeolojide günümüzde tarihlendirmede çeşitli bilimsel yöntemler kullanılmaktadır Bunlardan biri olan radyokarbonla tarihlendirme yönteminin bulunması, arkeolojide büyük bir gelişme sağladı Bu yöntemle odunun, kömürün ve eski yerleşim bölgelerinde bulunan kemiklerin yaşlarını saptamak olanaklı hale geldi Her canlıda karbon bulunur ve bunun neredeyse tamamı karbon-12'dir Belli bir oranda da radyoaktif ve "ağır" olan karbon-14 vardır Örneğin bir ağaç kesilince, artık yeni karbon-14 atomları alamaz ve var olan radyoaktif karbon atomları da belli bir hızla yok olmaya başlar Böylece yaklaşık 5500 yıl sonra bu atomların yarısı karbon-12 atomlarına dönüşür Radyoaktif karbonun karbon-12'ye oranı ölçülerek, canlının ne kadar zaman önce öldüğü saptanabilmektedir Ne var ki bu yöntem, tarihi belli olan Mısır buluntularına uygulandığında, saptanan tarihlerin çok kesin olmadığı anlaşılmıştır Bir başka tarihlendirme yöntemi de ısıyla ışıldamadır (ısıl ışıldama) Bu yöntem yalnızca pişmiş kile uygulanabilmektedir Kilde radyoaktif atomlar içeren elementler vardır Kil pişirilmeden önce bunlar çevrelerine ışık biçiminde parçacıklar saçarlar Pişme işleminin sonunda, atomların saçtığı bu parçacıklar kristalleşmiş yapının içinde hapsolur Isıyla ışıldama yönteminde çömlekten alınan bir örnek, parçaların yeniden serbest kalacağı noktaya kadar ısıtılır Bu parçacıklar ışık biçiminde (ışıldayarak) açığa çıktıkları için fotometre aygıtıyla ölçülür Çömlek ne kadar çok ışık verirse, o kadar eskidir Bir ağacın yaşının, gövdesindeki yıllık büyüme halkalarına göre saptanmasına dendrokronoloji denir Ağaç gövdesinin kesitinde iç içe ince ve kalın halkalar görülür Havaların iyi gittiği yıllarda ağaç daha çabuk büyüyeceğinden halkaların kalınlığı artar Bu yöntemle ağacın yaşadığı dönemdeki iklim koşulları bile anlaşılabilir Bir çam türünün 4000 yıl önceki ve günümüzde yaşamakta olan örnekleri bu yöntemle karşılaştırılmıştır yüzyılda Avrupalı gezginlerin dikkatini çekmişti Nitekim ilk kazılar da, 19 yüzyılda Avrupalı arkeologlarca yapıldı Bunlardan biri olan Alman arkeolog Schliemann'ın eski Troya kentinin yerini saptadı ve burada uzun yıllar kazı çalışmalarını sürdürdü 1882'de Türkiye'deki ilk arkeoloji müzesinin kurucusu ressam ve arkeolog Osman Hamdi Bey (1842-1910), 1887'de en önemli kazısını Sayda'da (bugün Lübnan'da) gerçekleştirdi Bu kazıda Fenike krallarına ait 20'den fazla lahit ortaya çıkarıldı Daha sonra Anadolu'daki ilkçağ uygarlıklarını araştırmak isteyen Alman, Avusturyalı ve ABD'li arkeologlar da Bergama, Bodrum, Boğazköy, Didyma, Priene, Miletos, Ephesos ve Sardes gibi tarihi bölgelerde kazılar yaptılar Bu kazılarda, Dünyanın Yedi Harikası’ndan ikisi olan Ephesos’taki Artemis Tapınağı ve Bodrum’daki Mausoleion gibi önemli yapıtlar ortaya çıkarıldı Arkeoloji eğitimi Cumhuriyet döneminde arkeolojiye daha fazla önem verildi 1931'de Türk Tarih Kurumu, 1934'te İstanbul Üniversitesi'ne bağlı Türk Arkeoloji Enstitüsü, iki yıl sonra da Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kuruldu 1933'te Türk Tarih Kurumu adına ilk kazılar, Hamit Zübeyr Koşay başkanlığında Ahlatlıbel'de yapıldı 1935'te Koşay ve Remzi Oğuz Arık Alacahöyük kazılarına başladılar Ayrıca Türkiye’de 1930'lardan başlayarak Alman, Fransız, İngiliz ve Hollanda arkeoloji enstitüleri kuruldu Bu dönemde yerli ve yabancı uzmanlar birçok eski yerleşim bölgesinde araştırma ve kazılar gerçekleştirdiler Kazılardan çıkarılan eski yapıtları korumak ve sergilemek için yeni müzeler açıldı Bunların başında, dünyanın en önemli arkeoloji müzelerinden biri olan İstanbul Arkeoloji Müzesi gelir Arkeolojik çalışmalar Karain Mağarası, Anadolu'nun en büyük doğal mağaralarından ve Tarihöncesi yerleşmelerinden biridir[*]Arif Müfid Mansel, Perge (1946) ve Side (1947);[*]Bahadır Alkım, Karatepe (1947);[*]Tahsin Özgüç/Kutlu Emre, Kültepe (1948) ve Altıntepe'de Urartu Kalesi (1959); *Ekrem Akurgal, eski İzmir (Smyrna), Foça, Sinop; Afif Erzen, Van'da Urartu (1961); Kenan Erim Afrodisias (1961);[*]Nimet Özgüç, Acemhöyük (1962) ve Samsat (1978);[*]Nezih Fıratlı, Uşak Selçikler (1966) kazılarını yürüttüler[*]Ufuk Esin, 1968'de Tepecik'te, 1971'de Tülintepe'de kurtarma kazılarını yönetti Bu yöre 1975'te Keban Baraj Gölü'nün dolmasıyla birlikte sular altında kaldı Gene Ufuk Esin'in 1978 sonrasında, Karakaya Barajı suları altında kalan Değirmentepe’de kurtarma kazıları yaptı[/list]Türkiye'de yazılı belgelerden ya da toprak üstündeki kalıntılardan yola çıkılarak yapılan planlı kazılara örnek olarak Boğazköy, Kültepe ve Efes kazıları gösterilebilir Türkiye’de son yıllardaki en önemli kazı alanlarından biri Zeugma’dır Gaziantep’te Nizip’in 10 kilometre doğusunda ve Fırat Irmağı’nın batı kıyısında bulunan, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait antik kentte, Birecik Barajı’nın suları altında kalacağı için 2000 yılında kurtarma kazılarına başlandı Bu kazılarda çok önemli mozaikler ve buluntular ortaya çıkarıldı Son yıllarda, Bodrum'da sualtı arkeolojik araştırmalarına büyük önem verilmeye başlandı Türkiye’nin ilk sualtı arkeoloji müzesi olan Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'ne bağlı olarak yürütülen çalışmalar sonucu denizden çıkarılan birçok buluntu bu müzede sergilenmektedir |
|