Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
icatlar

::İcatlar::.

Eski 04-18-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

::İcatlar::.







::İCATLAR::

TELEFONUN İCADI
Edinburg doğumlu Alexsander Graham Bell, Amerikan yurttaşlığına geçmişti ve sağır bir kıza aşıktı Sağırlara nasıl yardımcı olabileceğini düşünüyordu Boston Üniversitesi'nde ses fizyolojisi profesörü iken sesleri mekanik olarak yeniden üretme fikri kafasını sürekli meşgul ediyordu

Ses dalgaları, elektrik akımına dönüştürülebilirse, o zaman elektrik akımının da bir devrenin öteki ucunda yeniden sese dönüşürülebileceğini düşünüyordu 1876 yılıydı Bir gün sesi taşımak üzere tasarladığı bir araçla deney yaparken, pilin asiti pantolonuna döküldü Asistanı Thomas Watson'dan, Watson'ın binanın başka bir tarafında olduğunu bilmeden yardım istedi

Bundan sonra neler olduğunu laboratuvar notlarında şöyle anlatır: "Ağızlıktan şu tümceyi söylemiştim: 'Bay Watson, buraya gelin Sizi görmek istiyorum' Şaşılacak bir şey, ama geldi ve söylediklerimi duyup anladığını söyledi O'ndan sözlerimi yinelemisini istedim Harfi harfine yineledi Sonra yer değiştirdik Watson, kitabın birinden ağızlığa birkaç bölüm okurken alıcıdan dinledim Çıkan seslerin alıcıdan geldiğine hiç kuşku yoktu Duyulan ses yüksek, ama anlaşılmaz ve boğuktu Ne söylendiğini çıkaramadım, ama rastgele bazı sözcükler çok açıktı; en sonunda da çok açık ve anlaşılır biçimde "Bay Bell, söylediklerimi anladınız mı" tümcesi duyuldu

Bell, bir yıl sonra telefonun patentini aldı Birkaç ay sonra Bağımsızlık Bildirgesi’nin yayımlanışının 100 yıl kutlamalarının en coşkulu günleriydi Konuk Brezilya İmparatoru 2Pedro, "Bu konuşuyor" diye haykırarak onu bütün dünyaya duyurdu

Telefon bulunduğu sıralarda, Amerikalı bir belediye başkanı "Bir gün her kentte bir tane olacak" dediğinde cüretkar bir öngörü sayıldı İngiltere’de de Postane Başmühendisi Sir William Preece, bir halk komitesinde, "Amerikalıların telefona ihtiyaçları var, ama bizim yok Bizim elimizde bir yığın haberci çocuk var" dedi

Arthur C Clarke, yirminci yüzyılın sonlarından önce dünyadaki her köyde değil, her evde bir telefon olacağını daha o günden tahmin etmişti

Thomas Edison, telefonu geliştirdi, gramofonun habercisi olan fonografı buldu Joe Nickell, bu şeyin kolay kabul görmediğini şöyle anlatır: "1878'de, Fransız Bilimler Akademisi’nin üyeleri Du Moncel’in, Thomas Edison’un son buluşu ile ilgili olarak gerçekleştireceği bir gösteriye tanıklık etmek için toplanmışlardı Toplantıya ünlü fizikçi Jean Bouilland da katılmıştı Küçük, ilkel fonograf konuşmaya başladığı sırada (Du Moncel’in biraz önce söylediği sözleri yanlışsız yinelerken) 82 yaşındaki Bouilland, fizikçinin üzerine atılıp boğazına sarıldı

"Seni sefil!" diye bağırdı"Bir vantroluğun hileleriyle bize aldatmak istemeye nasıl cüret edersin! "Bouilland, bir tek insanların konuşabildiğini, makinelerin konuşamayacağını "kavramış" biriydi!"

Maxwel’in konuyla ilgili makalesi aslında 1865 yılında yayınlanmıştı

Maxwel'in Elektromanyetik Dalga Kuramı, büyük bir düşünsel başarıydı ama bazı İngiliz ve Avrupalı bilim adamlarının fazlaca ilgisini çekmemişti Makalesinin yayınlanışından tam 23 yıl sonra 1887 yılında Alman fizikçi Heinrich Hertz (1857-1894), elektromanyetik dalgaların varlığını denel olarak kanıtladı

Hertz, bunu başarabilmek için, dalgaları yayan bir verici ve bir alıcı yapmıştı Böylelikle dalgaların iddia edildiği gibi hareket ettiklerini kanıtlayabilecekti; ama o zamanların iyi donanımlı laboratuvarlarının çoğunda bulunabilecek basit elektrikli teçhizatı kullanmıştı

Hertz'in vericisi, aküyle çalışan bir endüksiyon bobiniydi; yani günümüz otomobillerinde bulunan ateşleme bobinine (kontakt) benzeyen ve ayarlanabilir bir kıvılcım boşluğu bulunan bir kıvılcım veya endüksiyon bobiniydi Ayrıca vericinin üzerinde çift kutuplu anten olarak işlev gören iki tane düz metal plaka bulunuyordu

Hertz'in alıcısı küçük bir boşlukla ayrılmış bir tel devreydi Vericilerin boşluğundaki salınım yükü, Uzay'da ışıyan elektromanyetik dalgalar, alıcıya ulaşırken, telde bulunan sabit elektronların hareket etmesine ve devredeki boşlukta bir kıvılcımın oluşmasına neden oluyordu

Sonuçta, Hertz'in laboratuvarında kıvılcımlı telsiz telgraf sistemi doğmuş oldu Üzerinde yapılacak önemsiz değişikliklerle Hertz'in cihazı, kodlu mesajlar gönderebilecek bir biçime dönüştürülebilrdi Ama ne var ki Hertz, iletişim teknolojisiyle ilgilenmiyordu

Sonuçta o, Maxwell'in kuramsal çalışmasının önemli bir kısmını deneylerle doğrulayan bir bilim adamıydı Hertz'in yaptığı deneyleri açıklayan popüler, çağdaş yorumlar, bu deneylerin olası pratik kullanımlarından söz ediliyordu; ama Hertz, araştırmasının bu yönüne ilişkin olarak hiçbir yorumda bulunmadı


Bu sıralarda İngiltere’de Sir Oliver Lodge (1851-1940) da benzer çalışmalar yapıyordu Bu çalışmaların aksayan yanları bulunmasına karşın, Hertz, telsiz dalgalarının, telgrafın keşfinde ilk adımları yansıtır

Hertz ve Lodge, verici ve alıcı cihazları belirli bilmsel ilkeleri kanıtlamak amacıyla yapmışlardı; ama yine de Lodge, Alman meslektaşına kıyasla, teknolojik sorunlarla daha fazla ilgileniyordu Sözgelimi, elektrik dalgaları üzerine yaptığı araştırma, fırtınalı havalar sırasında yeterli koruma sağlayamayan yıldırımsavarların gelişkin hale getirilmesine yönelik bir araştırmadan türemişti

Uygulamaya yönelik ilgisine ve elektromanyetik ışıma hakkındaki üstün bilgisine rağmen Lodge, telsiz telgraf düşüncesine ilk yönelenlerden birisi olamadı

1892 yılında bir başka İngiliz fizikçi (tabi ki o da bir Sir), Sir William Crookes, popüler bir bilim dergisinde, Hertz'in keşfettiği dalgaların mucizelerini öven bir makale yazmıştı Crookes'in kehanetlerine göre bu dalgalar, gelecekte hava koşullarının kontrol edilmesini, daha iyi ürünler yetiştirilmesini, aktarım telleri kullanmaksızın evlerin aydınlatılmasını sağlayacaktı; o sıralarda ise tellere, direklere, kablolara veya pahalı aletlere gerek duymayan bir telgraf sisteminin yaratılmasında kullanılabilirlerdi

Tarihçi Hugh GJAitken ise, 1892 yılının telsizle iletişimin gelişiminde bir sınır çizdiğine inanıyor Önceleri, elektromanyetik dalgalar üzerine yapılan deneyler, Maxwell Kuramı'nı geçerli kılma amacını güdüyordu Ama 1892 yılından sonra deney yapan kişiler, sinyal gönderme sistemlerine, yeni cihazların geliştirilmesine veya icat edilmesine ve bilimsel makaleler yerine, patent başvuruları gerektiren ticari gelişmelere yöneldiler

Lodge, 1894 yılında İngiliz Bilim Geliştirme Derneği'nin yıllık toplantısında, icat ettiği vericiyi tanıttı Yaklaşık 55 metrelik bir uzaklığa, mors alfabesiyle sinyaller gönderdi ve telsiz telgrafın sunacağı olanakları anlattı O sıralarda Lodge, telsizle iletişim konusunda bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından takip ediyordu ve bu alandaki bilgisi oldukça fazlaydı

Bunun yanısıra, bu konunun gelecekte çok büyük bir etkiye sahip olacak yönleri üzerinde de çalışmalarda bulunuyordu ki bunlar arasında en önemlisi 'seçici akort' tu Bu buluş, telsizle iletişimden yararlanan kişilerin daha düşük frekanslarda haberleşmelerini sağlayacak ve böylelikle başka sinyallerin araya girmesini engelleyecekti

Maxwell, 19 yüzyılın büyük öncülerinden biridir Bir gazın sıcaklığının o gazın molekülleriyle ilişkisini açıkladı ve "gazların kinetik kuramı" nın oluşmasında belirleyici rol oynadı Aynı matemaktiksel hünerini, elektrik ve manyetizma olayları arasındaki ilişkiyi açıklayan denklemleri kurarken de kullandı O, gerçek bir araştırmacıydı Mekanik ve astronomi ile de ilgilendi 1861 yılında renkli fotoğrafı ilk olarak o çekti

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : ::İcatlar::.

Eski 04-18-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : ::İcatlar::.




::İCATLAR & BULUŞLAR::
EDİSON AMPULÜ NASIL İCAT ETTİ
Edison bir dinleme gezisi sırasında metal fabrikatörü ve Amerika dinamo makinesinin imalatçısı Willam Wallace�ın yaptığı yeni elektrik lambasını gözden geçirmeye davet edildi Edison tahta çerçeveyle hareket eden iki koldan ibaret basit cihazın karşısına grafit plaka iliştirilmiştiHer iki plakayı birleştiren elektrik akımı ve mavi ışık yayı gibi görünüyorduGözleri kamaştıran bu alev, grafit plakaları çabucak eritiveriyordu

Edison bu sahneyi konuşmadan seyrediyordu Elektrik ışığı! Cidden büyük fikirdi bu! İnsanlık öteden beri geceyi gündüze çevirmeye uğraşmış; bunun için mum,yağ ve nihayet 19yüzyılın başından beri hava gazı kullanmıştıMadem ki bilim insanlığa elektriği hediye etmiştiElektriğin ideal bir enerji kaynağı olduğu meydandaydı Fakat Wallece�in metodu Edison�a doğru bir yol görünmüyordu Yanındakilere döndü ve �Zannedersem ben daha iyisini yaparım� dedi


Edison'un 40-50 iş arkadaşıyla işe koyulma tarzı, bilim araştırmaları tarihinde eşsizdirAra vermeden çalışıyorlardıAtölyede yapılan ufak cam ampullerin içerisindeki hava,elektrik akımının kızgın hale getireceği maddenin yanmasına engel olmak için boşaltıyordu Fakat esas mesele bu maddenin ne olacağı konusundaydıKimi maddeler çok az dayanabiliyor, kimileri çok pahalıya mal oluyordu Halbuki Edison öylesine ucuz bir lamba yapmak istiyordu ki,herkes alıp evine takabilsinKömürleştirme işleminden geçmiş mukavva, hindistan cevizi kabuğu, mantar, hatta laboratuarı gezmeye gelen bir misafirin kızıl sakalından bir iki tel bile denendi


Durmadan çalışmak yüzünden Edison�un gözleri yanıyor, dayanılmaz sancılar veriyordu Ama o bunları kimseye söylemiyor, sadece hatıra defterine kaydediyordu

Peşpeşe deneylerin sürdüğü bir gün asistanı �Artık bu işten vazgeçsek!� deyiverdi
�Niçin?�
�Çünkü şu ana kadar iki bin deney yaptık ve hiçbir sonuç alamadık!�
Edison hemen itiraz etti:
�Bu doğru değilEvet, amacımıza ulaşamadık ama hiçbir netice elde edemediğimiz doğru değildirÇünkü aradığımız şeyin yaptığımız şeyin yaptığımız bu iki bin deney içinde bulunmadığını öğrenmiş bulunuyoruz

1879 Kasım�ında Edison bir gece yazı masasının başına oturmuş, sönük bir puroyu emerek ne yapacağını düşünüyordu Dalgın dalgın ceketinin düğmelerinden birini çevirirken düğme koptuÜstünden bir iplik parçası sarkıyorduBirden yerinden fırladı, laboratuara geçti ve teknisyenlerine iplik parçasını gösterdi � Böylesini acaba ceyran nakledici olarak kullandık mı hiç? Demek kullanmadık!Öyleyse gidin bir yumak ip alın,ufak parçalar halinde kesin, kömürleştirin ve lambalarınızı takın

Asistanları sonuç ummamakla beraber hemen dediğini yaptılarEdison�un bu fikri, bu sahadaki çalışmalarından vazgeçmeden önce başvurulacak son çare olarak görülüyordu

Kömürleştirilen iplikler her seferinde kırılmasına rağmen bu hassas ipliklerden biri kırılmadan lambaların birine takılabildiLambanın havası hemen boşaltıldıLambaya elektrik verildiğinde iplik kızdı ve tatlı sarı bir ışık meydana geldiEdison ve arkadaşları ışığı meydana geldiEdison ve arkadaşları ışığa büyülenmiş gibi bakıyorlarAcaba ne kadar sürecekti?Ampul saatlerce sönmediSüren çalışmalar sonunda elektrik santrali yapmak, 900 binada elektrik şebekesi kurmak,binlerce sayaç yerleştirmek,duylarıyla beraber 14000 ampul yapmak gerekti

4 eylül 1882�de meşhur mucidin bir işareti üzerine akım verildiği zaman, bütün mahallenin yüzlerce binasında binlerce elektrik hallenin yüzlerce binasında binlerce elektrik ampulü yandı ve etrafa parlak, tatlı ışıklar saçılmaya başladı

Edison devrinin en büyük meraklısı ilan edildiHerkes sadece lambaları değil,onu da görebilmek için akın etti Edison�u tanımayan kimse kalmadı

Albert Einstein (Aynştayn)
Albert Einstein (14 Mart 1879 - 18 Nisan 1955) , Alman asıllı fizikçi

20 yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi olarak nitelenebilir Görelilik kuramını geliştirmiş, kuantum mekaniği, istatistiksel mekanik ve kozmoloji dallarına önemli katkılar sağlamıştır Kuramsal fiziğine katkılarından ve fotoelektrik etki olayına getirdiği açıklamadan dolayı 1921 Nobel Fizik Ödülü'ne layık görülmüştür (Nobel Ödülü'nün ve Nobel Komitesi'nin o zamanki ilkeleri doğrultusunda, bugün en önemli katkısı olarak nitelendirilen görecelik kuramı fazla kuramsal bulunmuş ve ödülde açıkça söz konusu edilmemiştir)

Ulm'da doğdu Çocukluğunu Münih'de geçirdi ve ilk öğrenimini burada yaptı Lise öğrenimini 1894'te İsviçre'de tamamladı ve 1896'da Zürih Politeknik Enstitüsü'ne (ETH) girdi Sonradan İsviçre vatandaşı oldu ve Sırp asıllı bir kız öğrenci ile evlendi Sonra Bern'de federal patent dairesinde görev aldı Bu görevden arta kalan zamanlarda çağdaş fizikte ortaya atılmaya başlanan problemler üzerinde düşünmek fırsatını buldu Önce atomun yapısı ve Max Planck'ın kuvantum teorisi ile ilgilendi Brown hareketine ihtimaller hesabını uygulayarak bunun teorisini kurdu ve Avogadro sayısının değerini hesaplayarak teorisini test etti Kuvantum teorisinin önemini ilk anlayan fizikçilerden birisi oldu ve bunu ışıma enerjisine uyguladı Bu da onun, ışık tanecikleri veya fotonlar hipotezini kurmasını sağladı Bu yoldan fotoelektrik olayını açıklayabildi Bu çalışmalarını açıklayan ve 1905 yılında "Annalen der Physik" dergisinde yayımlanan iki yazısından başka, üçüncü bir yazısı daha çıktı ve bu yazıda görecelik teorisinin temelini attı Teorileri sert tartışmalara yol açtı 1909'da Zürih Üniversitesi'nde öğretim görevlisi oldu Prag'da bir yıl kaldıktan sonra, Zürih Politeknik Enstitüsü'nde profesör oldu 1913'de Berlin Kaiser-Wilhelm Enstitüsünde ders verdi ve Prusya Bilimler akademisine üye seçildi İsviçre vatandaşı olarak 1 Dünya Savaşı'nda tarafsız kaldı

İkinci defa, bu kez akrabası olan bir kadınla, evlendi; bu yirmi yıl içinde birçok özlü inceleme yazısı yayımladı ve bunlarda teorilerini geliştirdi 1921'de Fizik Nobel Ödülü'nü kazandı

Yabancı ülkelere bir çok gezi yapmakla birlikte 1933'e kadar Berlin'de yaşadı Almanya'da yönetime gelen Nasyonal Sosyalist (Nazi) rejimin ırkçı tutumu dolayısıyla, pek çok Musevi asıllı bilim adamı gibi o da Almanya'dan ayrıldı Paris'te College de France'ta ders verdi; burdan Belçika'ya oradan da İngiltere'ye geçti Son olarak Amerika Birleşik Devletleri'ne giderek Princeton Üniversitesi kampüsünde etkinlik gösteren Institute for Advanced Study'de (İleri Araştırma Enstitüsü) profesör oldu 1940 yılında Amerikan yurttaşlığına geçti 1955'de Princeton'da öldü

Fizik alanındaki çalışmaları modern bilimi büyük ölçüde etkiledi Kendisi özellikle zaman ve uzay için düzenlenmiş bağlılık (izafiyet) teorisiyle tanındı Bu teori üç bölüme ayrılır: Newton mekaniğinin yasalarını değiştiren ve kütle ile enerjinin eşdeğerli olduğunu öne süren sınırlı bağlılık (1905); eğrisel ve sonlu olarak düşünülen dört boyutlu bir evrene ait çekim teorisini veren genel bağlılık (1916); elektro-manyetizma ve yerçekimini aynı alanda birleştiren daha geniş kapsamlı teori denemeleri İlk iki teorinin geçerliliği atom fiziği ve astronomi alanında yapılan deneylerle çok başarılı bir biçimde sınanmıştır; çağdaş fiziğin temel taşları arasında yer alırlarSöylediği güzel bir söz vardır "Ben atomu iyi birşey için keşfettim,insanlar atomla birbirlerini öldürüyorlar"

Alfred Bernard Nobel
Alfred Bernard Nobel,
(21 Ekim 1833, Stockholm, İsveç � 10 Aralık 1896, San Remo, İtalya)
Alfred Bernhard Nobel (21 Ekim 1833, Stockholm, İsveç � 10 Aralık 1896, San Remo, İtalya), İsveçli kimyager ve mühendis, dinamit'in mucidi

Nitrogliserin'i patlayıcı madde olarak kullanma yollarını araştırdı 1863 yılında Stockholm'de az miktarda nitrogliserin yapmaya başladı Birkaç ay süren araştırmaların sonunda bir patlama ile laboratuvar yıkıldı Çalışmalarına devam eden Alfred Nobel 1865'te yeni bir fabrika kurdu, bir süre sonra ikinci fabrikasını da açtı 1864 yılında araştırmalarının sonucunu aldı ve dinamit barutunu buldu Araştırmalarına devam eden Nobel, 1877'de Balistit adını verdiği yeni bir çeşit barut tasarladı 1879'da, Paris yakınlarındaki Servan'da bir laboratuvar kuran Nobel, buradaki çalışmaları sırasında dumansız barut adını verdiği ve eşit miktarlarda nitrogliserinle nitroselüloz karışımından oluşan, itici barutu buldu

Birkaç yıl sonra kordit adlı patlayıcı madde konusunda İngiliz hükümeti aleyhine dava açtı, ancak davayı kaybetti Bu dönemde Fransa'ya karşı kurulan bir ittifakta İtalya ile işbirliği yapan Nobel, aleyhindeki kampanyalar sonucunda Paris'i terk ederek İtalya'nın San Remo şehrine yerleşti, laboratuvarını da oraya taşıdı
Arşimet
Archimedes (Arşimet) (MÖ 287-212)
Arşimet (Archimedes), MÖ 287 - 212 yılları arasında yaşamış Sicilya doğumlu Yunan matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendis Bir hamamda yıkanırken bulduğu iddia edilen suyun kaldırma kuvveti bilime en çok bilinen katkısıdır ancak pek çok matematik tarihçisine göre integral hesabın babası da Arşimet'tir

Roma generali Marcellus, Sirakuza'yı kuşattığında, Archimedes adlı bir mühendisin yapmış olduğu silahlar nedeniyle şehri almakta çok zorlanmıştı Bunların çoğu mekanik düzeneklerdi ve bazı bilimsel kurallardan ilham alınarak tasarlanmıştı Örneğin, makaralar yardımıyla çok ağır taşlar burçlara kadar çıkarılıyor ve mancınıklarla çok uzaklara fırlatılıyordu Hatta Archimedes'in aynalar kullanmak suretiyle Roma donanmasını yaktığı da rivayet edilmektedir Ancak bütün bunlara karşın MÖ 212 yılında Romalılar Sirakuza'yı zapt ettiler ve şehrin diğer ileri gelenleriyle birlikte Archimedes'i de öldürdüler Söylendiğine göre, bu sırada Archimedes toprak üzerine çizdiği bir problemin çözümünü düşünüyormuş ve yanına yaklaşan Romalı bir askere oradan uzaklaşmasını ve kendisini rahat bırakmasını söylemiş; ancak asker Archimedes'e aldırmayarak hemen öldürmüş Tarihin nadir olarak yetiştirdiği bu çok yetenekli bilim adamının öldürülüşü Romalı generali de çok üzmüş

Archimedes hem bir fizikçi, hem bir matematikçi, hem de bir filozoftur Gençliğinde bir süre İskenderiye'de bulunmuş, burada Eratosthenes ile arkadaş olmuş ve daha sonra da onunla mektuplaşmıştır Archimedes'in mekanik alanında yapmış olduğu buluşlar arasında bileşik makaralar, sonsuz vidalar, hidrolik vidalar ve yakan aynalar sayılabilir Bunlara ilişkin eserler vermemiş, ancak matematiğin geometri alanına, fiziğin statik ve hidrostatik alanlarına önemli katkılarda bulunan pek çok eser bırakmıştır

Geometriye yapmış olduğu en önemli katkılardan birisi, bir kürenin yüzölçümünün 4πr2 ve hacminin ise 4/3 πr3 eşit olduğunu kanıtlamasıdır Bir dairenin alanının, tabanı bu dairenin çevresine ve yüksekliği ise yarıçapına eşit bir üçgenin alanına eşit olduğunu kanıtlayarak pi'nin değerinin 3 l/7 ve 3 10/71 arasında bulunduğunu göstermiştir

Archimedes'in en parlak matematik başarılarından biri de, eğri yüzeylerin alanlarını bulmak için bazı yöntemler geliştirmesidir Bir parabol kesmesini dörtgenleştirirken sonsuz küçükler hesabına yaklaşmıştır Sonsuz küçükler hesabı, bir alana tasavvur edilebilecek en küçük parçadan daha da küçük bir parçayı matematiksel olarak ekleyebilmektir Bu hesabın çok büyük bir tarihi değeri vardır Sonradan modern matematiğin gelişmesinin temelini oluşturmuş, Newton ve Leibniz'in bulduğu diferansiyel ve entegral hesap için iyi bir temel oluşturmuştur

Archimedes Parabolün Dörtgenleştirilmesi adlı kitabında, tüketme metodu ile bir parabol kesmesinin alanının, aynı tabana ve yüksekliğe sahip bir üçgenin alanının 4/3'üne eşit olduğunu ispatlamıştır

İlk defa denge prensiplerini ortaya koyan bilim adamı da Archimedes'dir Bu prensiplerden bazıları şunlardır:

Eşit kollara asılmış eşit ağırlıklar dengede kalır
Eşit olmayan ağırlıklar eşit olmayan kollarda aşağıdaki koşul sağlandığında dengede kalırlar: f1 · a = f2 · b
Bu çalışmalarına dayanarak söylediği "Bana bir dayanak noktası verin Dünya'yı yerinden oynatayım" sözü yüzyıllardan beri dillerden düşmemiştir

Archimedes, kendi adıyla tanınan sıvıların dengesi kanununu da bulmuştur Söylendiğine göre, bir gün Kral II Hieron yaptırmış olduğu altın tacın içine kuyumcunun gümüş karıştırdığından kuşkulanmış ve bu sorunun çözümünü Archimedes'e havale etmiş Bir hayli düşünmüş olmasına rağmen sorunu bir türlü çözemeyen Archimedes, yıkanmak için bir hamama gittiğinde, hamam havuzunun içindeyken ağırlığının azaldığını hissetmiş ve "Buldum, buldum" diyerek hamamdan fırlamış Acaba Archimedes'in bulduğu neydi? Su içine daldırılan bir cisim taşırdığı suyun ağırlığı kadar ağırlığından kaybediyordu ve taç için verilen altının taşırdığı su ile tacın taşırdığı su mukayese edilerek sorun çözülebilirdi

Archimedes'in araştırmalarından önce, tahtanın yüzdüğü ama demirin battığı biliniyordu; ancak bunun nedeni açıklanamıyordu Archimedes'in bu kanunu doğada tesadüflere yer olmadığını, her zaman aynı koşullarda aynı sonuçlara ulaşılacağını göstermiştir Archimedes, 23 yüzyıl önce, modern bilimsel yöntem anlayışına çok yakın bir anlayışla, bugün de geçerli olan statik ve hidrostatik kanunlarını bulmuş ve bu katkılarıyla bilim tarihinin en büyük üç kahramanından birisi olmaya hak kazanmıştır


Arşimed'in Siraküza Savunması
MÖ 216 yılında Arşimed 70 yaşını aşmış, akrabalarından biri olduğu söylenen Siraküza kıralı Hieron ölmüştü İkinci Pön Savaşı sonunda da şehir yenilgiye uğramış, Kartaca'lılarla birleşmeyi kabul etmişti Bunun üzerine Romalılar, ünlü konsüllerinden biri olan Claudius Marcellus'u bir orduyla Siraküza'ya gönderdiler

Yaşlı Arşimed, hiçbir zaman katılmadığı siyaset alanından uzakta kendini çalışmalarına vermiş, sessiz ve sakin bir hayat sürüyordu Ama onun hikmet ve zekasına hayranlık duyan hemşehrileri şehri savunması için kendisinden yardım dilediler Arşimet, bu çağrıyı adeta istemeyerek kabul etti

Romalılar, onun bir mucit ve mühendis olarak yaratıcı kabiliyetini öğrenmekte gecikmediler Bir gün, kıyıdaki şehir surlarına kadar sokulan bir Roma savaş gemisi birdenbire dev gibi korkunç bir kerpetenle karşılaştı Duvarların arkasından çıkan bu alet gemiyi pruvasından yakaladığı gibi çeneleri arasında kıstırarak parçaladı Kaldıraç kolları ve dönel kasnaklar yardımıyla işleyen bu aletin çalışma prensipleri Arşimed tarafından ortaya konulmuştu Böylece bir kaldıraç mekanizması ilke defa olarak gerçekleştiriliyordu

Bu arada surların arkasına yerleştirilen dev mancınıklar, düşmanın üzerine ağır oklar ve taş yağdırıyordu Güvertesi ve bordası delik deşik olan gemilerin direkleri parçalanıyor, gemidekilerin üzerine düşüyor, düşman ağır kayıplar veriyordu

Arşimed'in Güneş ışınlarını büyük bir ayna aracılığıyla düşman üzerine yansıtıp gemileri ateşe verdiği de söylenir Ama inanılması oldukça güç olan bu hikaye, belki de bir efsaneden başka bir şey değildir

Bununla birlikte Arşimed'in icat ettiği makineler, Romalıların gözlerini o derece yıldırmıştı ki surların üzerinde bir ip ya da değnek gördükleri zaman gene onun bir makinesi sanarak bağırıp kaçışıyorlardı Claudius Marcellus, ister istemez hayranlık duyduğu bu düşmanıyla kendi mühendislerinin başa çıkamayacağını anladı "Bu matematik devi ile neden savaşalım ? Bizimle alay eder gibi kıyıda oturup donanmamızı yok ediyor !" diyerek Siraküza'yı tam bir ablukaya aldı

Nobel, San Remo'da 1896 yılında beyin kanaması sonucu öldü Vasiyetinde, mirasının Nobel Ödüllerinin enstitüleştirilmesi yönünde kullanılmasını ve 33200000 kronunun her yıl insanlığa hizmette bulunanlara sunulmasını istemiştir

Bu ödüller, fizik, kimya, tıp ya da fizyoloji, edebiyat ve barışa hizmet olmak üzere toplam beş dalda verilecekti Nobel'in bu vasiyeti önceleri büyük tartışma yarattı Ancak 1900 yılında İsveç hükümetinin Nobel Vakfı'nı kurmasıyla, Nobel Ödülleri düzenli olarak verilmeye başlandı Daha sonra 1968'de İsveç Bankası Alfred Nobel'in anısına bir ekonomi ödülü vermeyi kararlaştırdı, ödül ilk kez 1969'da verildi

Sentetik bir element olan Nobelium onun anısına bu isim ile anılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : ::İcatlar::.

Eski 04-18-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : ::İcatlar::.



Fahrenheit - Fahranayt
Daniel Gabriel Fahrenheit (1686 - 1736)
Fahrenheit niçin suyun donma noktasını 0 değilde 32 olarak seçti? Niçin 180 derecelik bir aralığı kullandı?
Fahrenheit (1686-1736) bugün hala batı ülkelerinde kullanılan en eski sıcaklık (Fahrenheit) ölçeğini geliştirmekle kalmayıp aynı zamanda ilk civalı termometreyi yapmıştır
Fahrenheit1714�te tanıştırdığı ilk termometresinde sıcaklığı ölçmek için �derece� kullanma fikrini de taşıyordu Derece denince aklımıza hemen açılar gelir acaba aralarında bir ilişki var mıydı?
Suyun donma noktası ve kaynama noktası arasındaki farkın hem �180� aralık ve bu aralıkların �derece� olmasında Fahrenheit bazı düşünceleri vardı 180 derece yarım çemberin gören açı değeriydi Eski astronomi alimleri gökyüzündeki yıldızların hareketlerini günler ve yıl arasındaki ilişkiye yakın olan 360 dereceli dilimlerde açıklıyorlardı180 aynı zamanda 360 sayısı gibi bölenlerinin sayısı oldukça fazla olan bir sayıdır
Fahrenheit ölçeğinde suyun donma ve kaynama noktaları arasında 0-180 aralığını veya 180-360 aralığını kullanmayı düşündü Ama sonunda suyun donma noktasını 0 olarak almamaya karar verdi 0 º olarak laboratuarında deniz tuzu, buz ve su karışımıyla elde edebileceği en düşük sıcaklığı aldı
Fahrenheit ölçeğinde suyun donma noktası 32º olarak kaynama noktasıda bunun tam 180º üstünde olan 212º dir

Fahrenheit ölçeğinden sonra, Anders Celsius ölçeğini 1742 de ve daha sonra Kelvin ölçeğini 1800 lü yıllarda bilim dünyasına sunmuştur
Farabi

Farabi (Ebu Nasr Muhammed Bin Tahran Bin Uzlug) (870 - 950)

Türk asıllı İslam felsefecisi (Maveraünnehir, Farab, 870-Şam, 950)

Asıl adı Ebu Nasr Muhammed bin Muhammed bin Tahran bin Uzlug olan ve Batı kaynaklarında "Alpharabius" adıyla anılan Farabi (Türkistan�ın Farab [Otrar] kentinde doğduğu için Farabi [Farablı] diye anılır) İlk öğrenimini Farab�da, medrese öğrenimini Rey ve Bağdat�ta gördükten sonra, Harran�da felsefe araştırmaları yaptığı yıllarda tanıştığı Yuhanna bin Haylan�la birlikte Aristoteles�in yapıtlarını okuyarak gezimciler okulunun ilkelerini öğrendi Halep�te Hemedani hükümdarı Seyfüddevle�nin konuğu oldu Arap ülkelerinde yaşamış, Türk kimliğini ve Türk törelerini ölünceye kadar bırakmamış olan Farabi�yi anlatan kitaplar, İslam aleminde Ebul Hasan el-Beyhaki, İbn-el-Kıfti, İbn Ebu Useybiye, İbn el-Hallikan adlı yazarlar tarafından Farabi�nin ölümünden birkaç yüzyıl sonra gerçekleştirildi Ama bu yapıtlar, birer araştırma olmaktan çok, Farabi�yle ilgili söylenceleri derliyor,bir felsefeciyle değil, bir ermişi açıklıyordu

Aristotales�in ortaya attığı madde ve suret kavramını hiçbir değişiklik yapmadan benimseyen, eşyanın oluşumunda, yani yaradılışta madde ve sureti iki temel ilke olarak gören Farabi�nin fiziği de, metafiziğe bağlıdır Buna göre, evrenin ve eşyanın özünü oluşturan dört öğe (toprak, hava, ateş, su) ilk madde olan el-aklül-faalden çıkmıştır Söz konusu dört öğe, birbirleriyle belli ölçülerde kaynaşır, ayrışır ve içinde bulunduğumuz evreni (el-alem) oluştururlar

Farabi, ilimleri sınıflandırdı Ona gelinceye kadar ilimler trivium (üçüzlü) ve quadrivium (dördüzlü) diye iki kısımda toplanıyordu Nahiv, mantık, beyan üçüzlü ilimlere; matematik, geometri, musiki ve astronomi ise dördüzlü ilimler kısmına dahildi Farabi ilimleri; fizik, matematik, metafizik ilimler diye üçe ayırdı Onun bu metodu, Avrupalı bilginler tarafından kabul edildi

Hava titreşimlerinden ibaret olan ses olayının ilk mantıklı izahını Farabi yaptı O, titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını deneyler yaparak tespit ettiBu keşfiyle musiki aletlerinin yapımında gerekli olan kaideleri buldu Aynı zamanda tıp alanında çalışmalar yapan Farabi, bu konuda çeşitli ilaçlarla ilgili bir eser yazdı

Farabi insanı tanımlarken �alem büyük insandır; insan küçük alemdir� Diyerek bu iki kavramı birleştirmiştir İnsan ahlakının temeli, ona göre bilgidir; akıl iyiyi kötüden ancak bilgiyle ayırır İnsan için en yüksek en yüksek erdem olan bilgi, insan beyninin çalışması sonucu elde edilemez; çünkü tanrısaldır, doğuştandır (Vehbi) Bilimin ise üç kaynağı vardır: Duyu; akıl; nazar Bilimler ikiye ayrılırlar: Kurumsal (nazari) bilimler; uygulamalı (ameli) bilimler Ahlak, siyaset, müzik, matematik uygulamalı bilimlere girer Toplumlarda öz bakımından ikiye ayrılırlar: Erdemli toplumlar ve erdemsiz toplumlar Bu toplumları yöneltecek en kusursuz devletse, bütün insanlığı kapsayan dünya devletidir

Eserleri ( Bu günkü Türkçe adlarıyla ):
İki Felsefeci Arasındaki Düşüncelerin Uzlaştırılması
Ele Alınan Kaynakların Kaynakları
Hikmetlerin Özleri
Erdemli Toplumun İlkeleri Üstüne Kitap
Aklın Anlamları
Bilimlerin Sayımı
Büyük Müzik Kitabı
Müziğe Giriş

İsaac Newton
İsaac Newton(4 Ocak 1643-20 Mart 1727)
Sir Isaac Newton, (4 Ocak 1643 (25 Aralık 1642) � 31 Mart 1727(20 Mart 1727)) İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, felsefeci ve simyacıdır Tarihteki en etkileyici bilim adamı olduğu düşünülür Bilim devrimi ve bilimsel metod, onun adıyla anılır

Bir çiftçi olan babası, Newton doğmadan üç ay önce öldü On iki yaşında Grantham'da King's School'a yazılan Newton, bu okulu 1661'de bitirdi Aynı yıl Cambridge Üniversitesi'ndeki Trinity Kolej'e girdi Nisan 1665'te bu okuldan lisans derecesini aldı Lisansüstü çalışmalarına başlayacağı sırada ortalığı saran veba salgını yüzünden üniversite kapatıldı

Salgından korunma amacıyla annesinin çiftliğine sığınan Newton, burada geçirdiği iki yıl boyunca en önemli buluşlarını gerçekleştirdi 1667'de Trinity Kollej'e öğretim üyesi olarak döndüğünde diferansiyel ve integral hesabın temellerini atmış, beyaz ışığın renkli bileşenlerine ayrıştırılabileceğini saptamış ve cisimlerin birbirlerini, uzaklıklarının karesi ile ters orantılı olarak çektikleri sonucuna ulaşmıştı Çekingenliği yüzünden Newton her biri bilimde devrim yaratacak nitelikteki bu buluşların çoğunu uzun yıllar sonra (örneğin türev ve integral hesabı 38 yıl sonra) yayımlamıştır

Lisansüstü çalışmasını ertesi yıl tamamlayan Newton 1669'da henüz 27 yaşındayken Cambridge Üniversitesi'nde matematik profesörlüğüne getirildi 1671'de ilk aynalı teleskobu gerçekleştirdi, ve ertesi yıl Royal Society üyeliğine seçildi Royal Society'ye sunduğu renk olgusuna ilişkin bildirisinin eleştirilere hedef olması, özellikle Robert Hooke tarafından şiddetle eleştirilmesi üzerine Newton tümüyle içine kapanarak, bilim dünyasıyla ilişkisini kesti

1675'de optik konusundaki iki bildirisi yeni tartışmalara yol açtı Hooke makalelerdeki bazı sonuçların kendi buluşu olduğunu, Newton'un bunlara sahip çıktığını öne sürdü Bütün bu tartışma ve eleştiriler sonucunda 1678'de ruhsal bunalıma giren Newton ancak yakın dostu ünlü astronom ve matematikçi Edmond Halley'in çabalarıyla altı yıl sonra bilimsel çalışmalarına geri döndü

Cambridge Üniversitesi'nde Katolikliği yaygınlaştırma ve egemen kılma çabalarına karşı başlatılan direniş hareketine öncülük eden Newton, kral düşürüldükten sonra 1689'da üniversitenin parlamentodaki temsilciliğine seçildi 1693'de yeniden bir ruhsal bunalıma girdi ve yakın dostlarıyla, bu arada Samuel Pepys ve John Locke ile arası bozuldu İki yıl süren bir dinlenme döneminden sonra sağlığına yeniden kavuştuysa da bundan sonraki yaşamında bilimsel çalışmaya eskisi gibi ilgi duymadı Daha sonra 1699'da Fransız Bilimler Akademisi'nin yabancı üyeliğine 1703'de Royal Society'nin başkanlığına seçildi

Gelmiş geçmiş bilim adamlarının en büyüklerinden biri olarak kabul edilen Newton, matematik ve fizikte çok önemli buluşlar gerçekleştirdi Matematikte (a+b)ª ifadesinin üstel seriye açınımını veren genel iki terimli teoremini buldu Newton'un bilime en büyük katkısı mekanik alanındadır Merkezkaç kuvveti yasası ile Kepler yasalarını birlikte ele alarak kütle çekim yasasını ortaya koydu Newton hareket yasaları olarak bilinen eylemsizlik ilkesi, kuvvetin kütle ile ivmenin çarpımına eşit olduğunu ifade eden yasa ve etki ile tepkinin eşitliği fiziğin en önemli yasalarındandır

Newton yaptığı çalışmalarda bazı hesaplamaların içinden çıkamayınca kendi bulduğu formüllere uyması için bazı varsayımlar ortaya atmak zorunda kalmıştır Kendisi de bu varsayımların hatalı olduğunu bilmesine rağmen bunları kullanmak zorunda kalmış İlerleyen yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla Newton'un bu hataları tespit edilmiştir Ama yine de yaptığı çalışmalara kıyasla bunlar göz ardı edilmiştir
Başlıca eserleri:
Method of Fluxions (1671)
De Motu Corporum in Gyrum (1684)
Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (1687)
Opticks (1704)
Arithmetica Universalis (1707)
An Historical Account of Two Notable Corruptions of Scripture(1754)

Galile

Galileo Galilei (1564 - 1642)
Galileo Galilei, (1564 - 1642), modern fiziğin ve teleskobik astronominin kurucularından olan İtalyan bilim adamı

1564'te İtalya'nın Pisa şehrinde doğdu Döneminin tanınmış müzikçilerinden Vincenzo Galilei'nin oğlu olan Galilei, ilk tahsilini Floransa'da yaptı 1581'de Pisa Üniversitesinde tıp tahsiline başladı, ancak parasızlıktan okulu terk etti 1583'ten itibaren matematiğe ilgi duyan Galilei, bu konudaki çalışmaları sayesinde 1589'da Pisa'da profesörlük elde etti

Sarkacın, yüzen cisimlerin ve hareketin Aristo fiziğinden farklı bir düşünceyle matematiksel olarak ele alınması gerektiğine inanan Galilei, Pisa Kulesinden ağırlık düşürerek Aristo'nun yanlışlığını açıkça gösterdi Bu davranışı yaşlı profesörlerle anlaşmazlığa düşmesine sebep oldu 1592'de Pisa'yı terk ederek, Padova Üniversitesi matematik kürsüsüne geldi

1597'de pratikte çok faydası olan pusulayı ticari olarak piyasaya arz etti 1600 senesinden hemen sonra ilkel bir termometre, insan kalp atışının ölçümünde kullanılmak üzere bir sarkaç ve 1604'te serbest düşüşün matematik kanunlarını keşfetti Ancak düzgün ivmeli hareket kavramı hatalıydı 1609'da Hollanda'da teleskopun bulunduğunu işitti Kendisi daha ileri bir alet yaparak bunu astronomi gözlemlerinde kullandı 1610' da aydaki dağlar, yıldız kümeleri ve Samanyolu üzerine ilk tespitlerini yayınladı Bu arada Jupiter'in dört uydusunun varlığını bildirdi Bu kitabı çok ilgi uyandırdı ve Floransa'da saray matematikçisi olmasını sağladı Hemen sonra Venüs gezegeninin devreleri ve Satürn�ün şekli hakkında bilgi verirken, astronomideki Ptolemy (Batlamyus) sistemini tartıştı

1611'de Roma'ya gitti ve oradaki Bilim Akademisi'ne üye seçildi Floransa'ya dönüşünde hidrostatik üzerine pek çok profesörün itirazına sebep olan kitabı ile 1613'te güneş lekeleri üzerine yazdığı eserini yayınladı Bu eserinde Kopernik sistemini açık bir şekilde müdafaa etti Bundan dolayı papazların ağır hücumuna uğradı 1615'te bizzat Roma'ya giderek iddiasını müdafaa eti Ancak 1616'da Papa Beşinci Paul tarafından kitaplarını tetkik için bir komisyon kuruldu Bu komisyon Galileo'nun kitaplarını yasaklamadı Sadece dünyanın döndüğü iddiasından vazgeçmesini istedi

Galilei, bir müddet bilimin pratik yönüne döndü, mikroskobu geliştirdi Ancak 1618'de üç kuyruklu yıldızın görülmesiyle kiliseyle münakaşaya girdi Arkadaşının Sekizinci Urban olarak Papa seçilmesinden cesaret alarak yazdığı "İki Kainat Sistemi Üzerine Konuşmalar" adlı eserini 1632'de yayınladı Ancak kitabı daha önce yapılan uyarılarla çeliştiği söylentilerine rağmen Roma�da mahkemeye çağrıldı 1633'te bu kitap yasaklandı ve kendisi müebbet hapse mahkum edildi

Yetmiş yaşında hapsedilen Galilei'nin gözleri kör oldu ve 1642 yılında hapiste öldü

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : ::İcatlar::.

Eski 04-18-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : ::İcatlar::.



Pasteur - Pastör

Louis Pasteur, (1822 - 1895)
Louis Pasteur, 1822 yılında Fransa'nın Dura bölgesindeki Dole kasabasında dünyaya geldi
Pasteur kimyager ve daha sonra bakteriyolog olarak yaşadığı çağda, tıbbın ilerlemesine çok büyük katkılarda bulundu Fakat o tıp doktoru olmadığı için, 1800'lü yılların doktorları onun teorilerine burun kıvırıyorlardı Pasteur buna hiç aldırmadan çalışmalarını sürdürdü, çünkü Pasteur'ün bakterilerin ya da mikropların gerçekten var olduklarına ve bunların hastalıklara yol açabileceğine olan inancı tamdı
O kendi bildiği yöntemle yaptığı işe ve kendine inancını sürdürerek araştırmalarına devam etti Bundan sonra ise ipekböceği hastalığına ve kuduza çare buldu Pasteur ayrıca içtiğimiz sütün bozulmasını önlemenin yöntemini de keşfetti Burada sütü 140 (fahrenheit) derecede otuz dakika süreyle ısıtmak ve sonra hızlı bir biçimde soğuttuktan sonra sütü kapalı ve sterilize edilmiş şişelere koymak gerekiyordu Bu yöntem sütü mikroplardan arındırmak için günümüzde de kullanılmaktadır
Bu yönteme, Louis Pasteur'ün adıyla 'Pastörize' etmek denilmektedir Pasteur, Strasberg'li Marie Laurent ile evlendi Birbirlerini çok seviyorlardı Marie eşini, araştırmalarını her şeyin üstünde tutması için özendiriyordu Bu yüzden Pasteur, laboratuar çalışmaları üzerinde yoğunlaşabiliyor ve işine gereken zamanı ve önemi verebiliyordu

Küçük Joseph Meister kuduz bir köpek tarafından on dokuz yerinden ısırıldığında, anne ve babası yavrucağı Louis Pasteur'e getirdiler Bu bilim insanı daha önce insan üzerinde hiç denenmemiş olan kuduz aşısını çocuğa uygulamakta tereddüt etti Pasteur bunu ancak, kendisine gelen iki doktorun, çocuğun kuduzdan her durumda öleceğini ve başarılı olursa ilacın kuduza bir çare olabileceğini söylemesinden sonra denemeye karar verdi

Pasteur kuduzun çaresini bulmuştu Louis'nin aşısı küçük Joseph Meister'in hayatını kurtardı Meister büyüdüğünde Pasteur Enstitüsü'nün kapıcılarından biri olacaktı Çünkü Louis Pasteur'e karşı duyduğu minnet duygusu, ömrünün sonuna kadar Enstitü'de çalışmak istemesine neden olmuştu

Pasteur kendine inanan bir insandı Başkalarının söyledikleriyle değil, kendi doğrularıyla yaşayan ve sezgilerine güvenen bir bilim insanıydı 1895 yılında hayata gözlerini yumduğu güne kadar son derece alçak gönüllü, gösterişiz ve sade bir yaşam sürdürdü Yaşlılık yıllarında insanların ona gösterdikleri büyük saygı karşısında şaşkınlığa düşer ve bunu pek komik bulurdu Bir keresinde Londra'da bir uluslarası tıp kongresine davet edilmişti
Kongre salonuna girdikten kısa bir süre sonra Pasteur kürsüye davet edildi Pasteur'ün yüzünde hayal kırıklığına uğramış gibi bir ifade belirdi Pasteur, "İngiltere veliaht (kral adayı) Prens'i buraya geliyor olsa gerek" dedi "Keşke dışarda dursaydık Gelişini de izleyebilirdik böylece" Bu içten sözler herkesi çok duygulandırmıştı Kongre başkanı Pasteur'e "Hayır Bay Pasteur" dedi "Gelen sizsiniz Herkesin takdir ettiği ayakta alkışladığı insan sizsiniz"
James Watt
James Watt (1736 - 1819)
James Watt (19 Ocak 1736 Greenock - 19 Ağustos 1819 Heathfield) modern buhar makinesinin geliştiricisi olan İskoçyalı mucit ve mühendistir Endüstüriyel devrimin oluşmasında önemli rol oynamıştır

Gemi işleten zengin bir baba ve kültürlü bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen James; çocukken sık hastalandığı için okula devamlı gidememiş, evde annesi tarafından eğitilmiştir 17 yaşında iken annesini kaybetmiş ve babasının işleri kötüleşmiştir Londra'ya bir seneliğine ölçüm aletleri yapımını öğrenmeye giden Watt, Glosgow'a dönüp bu mesleği icra etmek istemişti Fakat 7 sene çıraklık yapma zorunluluğundan, İskoçya'da başka bir ölçüm aletleri yapımcısı olmamasına rağmen, Demirciler Locası tarafından başvurusu red edilmiştir

Watt bu durumdan, kendisine Glosgow Üniversite'sinde atölye öneren profesörler tarafından kurtulmuş, fizikçi ve kimyacı olan profesör Joseph Black kendisine hocalık etmiştir Atölyenin açılmasından 4 sene sonra Watt buhar gücü üzerinde çalışmaya başlamış daha önce hiç görmemiş olmasına rağmen bir prototip yapmaya çalışmıştı 1765'de Thomas Heathfield yaptığı bir model üzerinde uğraşarak buhar makinesini çalıştırmayı başardı

1767'de kuzeni Margaret Miller ile evlenmiş ve 6 çocuk sahibi olmuştur

Tam kapsamlı bir buhar makinesi geliştirmeye çalışan Watt'a Carron Demir İşleri şirketinin kurucusu Joh Roebuck maddi olarak destek olmuştur Hemen başarılı olmayan tasarım maddi sıkıntıya düşünce Watt 8 sene anketçilik yapmıştır Roebuck iflas edince, Matthew Boulton patent haklarını satın almış ve Watt ile 25 yıl sürecek başarılı bir ortaklığa imza atmıştır

Mimar Sinan
Kayseri�nin Ağırnas köyünde doğdu Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul�a getirildi Zeki, genç ve dinamik olduğu için seçilenler arasındaydı Sinan, At Meydanı�ndaki saraya verilen çocuklar içinde mimarlığa özendi, vatanın bağlarında ve bahçelerinde su yolları yapmak, kemerler meydana getirmek istedi Devrinin mahir ustaları mahiyetinde han, çeşme ve türbe inşaatında çalıştı 1514�te Çaldıran, 1517�de Mısır seferlerine katıldı Kanunî Sultan Süleyman zamanında yeniçeri oldu ve 1521�de Belgrad, 1522�de Rodos seferinde bulunarak atlı sekban oldu 1526�da katıldığı Mohaç Meydan Muharebesinden sonra sırası ile acemi oğlanlar yayabaşılığı, kapı yayabaşılığı ve zenberekçibaşılığa yükseldi

1532�de Alman, 1534�de Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte �Haseki� rütbesi aldı Bağdat seferinde Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerleştirdi

Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katılan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman�ın takdirini kazandı Aynı sene başmimarlığa yükseldi
Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar, Viyana�ya kadar Güney Avrupa�yı görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi İstanbul�da devrin en meşhur mimarları ile Bayezid Camii�nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı
Bazı Eserleri
Sinan�ın mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir Bunlar Halep�de Hüsreviye Külliyesi, Gebze�de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi ve İstanbul�da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi�dir

Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, O�nun sanatının gelişmesini gösteren basamaklar gibidir Bunların ilki, Şehzadebaşı Camii ve Külliyesidir Külliyede ayrıca imaret, tabhane (mutfak), kervansaray ve bir sokak ile ayrılmış medrese bulunmaktadır
Süleymaniye Camii, Mimar Sinan�ın İstanbul�daki en muhteşem eseridir Yirmiyedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanın üzerine gayet nisbetli ve ahenkli bir şekilde oturtulmuştur Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil etmektedirSekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Fatih�ten sonra şehrin ikinci üniversitesi olmuştur
Mimar Sinan�ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı Edirne Selimiye Camii�dir Selimiye�nin kubbesi, Ayasofya kubbesinden daha yüksek ve derindir 31,50 metre çapındaki kubbe, sekizgen şeklindeki gövde üzerine oturmuştur Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda birbirini görmeden çıkabilmektedirMimar Sinan bu camiin ustalık eseri olduğunu ve bütün sanatını Selimiye�de gösterdiğini belirtmektedir
Mimar Sinan, gördüğü bütün eserleri büyük bir dikkatle incelemiş, fakat hiçbirini aynen taklid etmeyip, sanatını devamlı geliştirmiş ve yenilemiştir Eserlerindeki sütunlar, duvarlar ve diğer kısımlar taşıdıkları yüke mukavemet edebilecek miktardan daha kalın değildir Kullandığı bütün mimari unsurlarda bu hesap dikkati çeker
Mimar Sinan aynı zamanda bir şehircilik uzmanıdır Yapacağı eserin, önce çevresini tanzim ederdi Yer seçiminde de büyük başarı göstermiş ve eserlerini, çevresine en uygun tarzda yerleştirmiştir
Bilinen eserleri: 84 camii, 53 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray, 8 mahzen, 48 hamam olmak üzere 364 adettir
Depreme Dayanıklı
Mimarın çok sayıdaki eserini inceleyenler, Sinan�ın depreme karşı bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldığını söylemektelerBu tedbirlerden biri, temelde kullanılan taban harcıdırSadece Sinan�ın eserlerinde gördüğümüz bu harç sayesinde, deprem dalgaları emilir, etkisiz hale gelir Yine yapıların yer seçimi de ilginç Zeminin sağlamlaşması için kazıklarla toprağı sıkıştırmış dayanak duvarları inşa ettirmişMesela Süleymaniye�nin temelini 6 yıl bekletmesi, temelin zemine tam olarak oturmasını sağlamak içindir

Mimar Sinan, yapılarında ayrıca drenaj adı verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmuşturDrenaj sistemiyle yapının temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanıklı kalması öngörülmüştür Ayrıca yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmış Bunların dışında yazın suyun ve toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanalları kullanmıştır Buhar tahliye ve rutubet kanalları drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya konulmuştur
İşte Sinan�ın eserlerini inceleyen ve birçoğunu da restore eden Mimar Abdülkadir Akpınar�ın söyledikleri:
�Karşılaştığım bir özellikten dolayı gözlerime inanamadım Sinan�ın eserlerinde en ufak bir çıktı ve desen dahi tesadüf değil Renklere bile bir fonksiyon yüklenmiş Çünkü yapıyı herşeyi ile bir bütün olarak ele almış Bütün ölçülerini ebced hesabına göre yapmış ve bir ana temayı temel almış Ölçülerini asal sayıya göre yapmış ve onun katlarını baz almış İlmini din ile bütünleştirip mükemmel eserler ortaya koymuş Örneğin SinanKur�an-ı Kerim�de geçen �Biz dağları yeryüzüne çivi gibi gömdük� ayetinden etkilenerek yapılarının yer altındaki kısmını ona göre inşa etmiş Yapıları hislerine göre değil, matematiksel olarak oluşturmuş Bugünün teknolojisi bile Sinan�ın yapmış olduğu bazı uygulamaları çözemiyor Küresel ve piramidal uygulamalarının bir başka benzeri daha yok Ama bunların hepsi estetik sağladığı gibi yapının sağlamlığını da pekiştirmiştir

Mimar Sinan Türbesi

Süleymaniye Camii 'nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde, yol ayrımında üçgen bir alandadır Önde som mermerden yapılmış bir sebil görülmektedir Sebilin arkasındaki ufak mezerlıkta 6 sütunlu, üstü örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan'ın mezarı bulunmaktadır Türbesini ölümünden az önce kendisi yapmıştır 1933 yılında Mimar Vasfi Egeli tarafından restore edilmiştir Sandukanın uçları ile üzerindeki burma kavuk, mermerdendir Sokağa bakan demir parmaklıklı bir pencereden türbe görünür

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : ::İcatlar::.

Eski 04-18-2009   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : ::İcatlar::.



İbni Sina
İbn-i Sina (980-1037)
İslam filozofu Aristotelesçi felsefe anlayışını İslam düşüncesine göre yorumlayarak, yaymaya çalışmış, görgücü-usçu bir yöntemin gelişmesine katkıda bulunmuştur
Buhara yakınlarında Hormisen'de doğdu, 21 Haziran 1037'de Hemedan'da öldü Gerçek adı Ebu'l-Ali el-Hüseyin b Abdullah İbn Sina'dır Babası, Belh'ten göçerek Buhara'ya yerleşmiş, Samanoğulları hükümdarlarından II Nuh döneminde sarayla ilişki kurmuş, yüksek görevler almış olan Abdullah adlı birisidir İbn Sina, önce babasından, sonra çağın önde gelen bilginlerinden Natilî ve İsmail Zahid'den mantık, matematik, gökbilim öğrenimi gördü Bir süre tıpla ilgilendi, özellikle, hastalıkların ortaya çıkış ve yayılış nedenlerini araştırdı, sağıltımla uğraştı Bu alandaki başarısı nedeniyle, II Nuh'un özel hekimi olarak görevlendirildi, onu sağlığa kavuşturunca, dönemin önde gelen tıp bilginlerinden biri olarak önem kazandı
İbn Sina'nın felsefeye karşı ilgisi deney bilimleriyle başlamış, Aristoteles ve Yeni-Platoncu görüşleri incelemekle gelişmiştir İslam ve Yunan filozoflarının görüşlerini yorumlayan ve eleştiren İbn Sina'nın ele aldığı sorunlar genellikle, Aristoteles ve Farabi'nin düşünceleriyle bağımlıdır Bunlar da, bilgi, mantık, evren (fizik), ruhbilim, metafizik, ahlak, tanrıbilim ve bilimlerin sınıflandırılmasıdır Belli bir düşünce dizgesine göre yapılan bu düzenlemede her sorun bağımsız olarak ele alınıp çözümüne çalışılır
Bilgi sezgi ile kazanılan kesin ilkelere göre sonuçlama yoluyla sağlanır Bu nedenle, bilginin gerçek kaynağı sezgidir Bilginin oluşmasında deneyin de etkisi vardır, ancak bu etki usun genel geçerlik taşıyan kurallarına uygundur Ona göre "bütün bilgi türleri usa uygun biçimlerden oluşur" Bilginin kesinliği ve doğruluğu usun genel kurallarıyla olan uygunluğuna bağlıdır Us kuralları, insanın anlığında doğuştan bulunan, değişmez ve genel geçerlik taşıyan ilkelerdir Sonradan, duyularla kazanılan bilgi için de bu kurallara uygunluk geçerlidir Deney verileri us ilkelerine göre, yeni bir işlemden geçirilerek biçimlenir, onların bundan öte bir önem ve anlamı yoktur Çelişmezlik, özdeşlik ve öteki varlık ilkeleri, usta bulunur, deneyden gelmez
İbn Sina'ya göre varlık, tasarlamakla bağlantılıdır Bütün düşünülenler vardır ve var olanlar tasarlanabilen düşünülür biçimlerdir (makuller) Bu nedenle, düşünmekle var olmak özdeştir Atomcu görüşün ileri sürdüğü nitelikte bir boşluk yoktur Uzay ise, bir nesnenin kapladığı yerin iç yüzüdür Varlık kavramı altında toplanan bütün nesnelerin değişmeyen, sınır ve niteliklerini koruyan belli bir yeri vardır Devinme, bir nesnenin uzayda eyleme geçişidir
Mantık insanı gerçeklere ulaştırmaz, yalnız birtakım yanılmalardan korur Düşünme yetisi gerçeği kavramak için mantıktan geçici bir araç olarak yararlanır Düşünme eyleminin sağlıklı olması için mantık, ilkeler ve kurallar koyabilir, anlıkta bulunan ve bilinen bilgilerden yola çıkarak, bilinmeyenleri saptama olanağı sağlar Bu özelliği nedeniyle, mantık, düşünmenin genel kurallarını bulan, düzenleyen, bu kurallar arasındaki gerekli bağlantıyı ve birliği kuran bir bilimdir Mantık kuralları, genel geçerlik taşıyan ve değişmeyen kesin kurallardır Mantığın kavramlar ve yargılar olmak üzere iki alanı vardır Her bilimsel bilgi ya kavram ya da yargılara dayanır Kavram, ilk bilgidir ve terim ya da terim yerine geçen bir nesneyle kazanılır Yargı ise, tasımla kazanılır
Mantığın konusu incelenirken, tanım temel alınmalıdır Tanımlar birbirlerine bağlandıklarında, kanıt ve çıkarıma varılır Kavram, önce tekil bir algıdır (sezgi) Yargı ise, iki tekil terim arasındaki ilişkidir Kavramlar, açık ve kapalı belirleme olarak ikiye ayrılır Varlığın, töz, nicelik, nitelik, ilişki, yer, zaman, durum, iyelik, etki, edilgi gibi on kategorisi vardır
İbn Sina mantığında en önemli yeri tanım tutar Bir kavramı tanımlamak için, bu kavramın bireylerinden biri göz önüne alınmalıdır Tikelin belirlenmesi tümelden kolaydır Eksiksiz bir tanım yakın cins ile yapılmalıdır En yetkin tanımsa, kavramın yakın cinsi ile türsel ayrımdan oluşur Tanım ikiye ayrılır; Gerçek tanım ve sözcük tanımları
Önermeler, yüklemli ve koşullu olabilirler Yüklemli önerme, bir düşünce ötekine yüklendiği zaman ya onaylanır ya da yadsınır Koşullu önermeler, bir ötekinin koşulu ya da sonucu olarak bağlanan terimlerde görülür Önermeler varsayımlı, nitelik ve nicelikleri bakımından, tekil, belirsiz ve belirli olur Tasım, bitişik ve ayrık olmak üzere ikiye ayrılır Bitişik tasımların öncüleri anlam bakımından, sonuç önermesini içerir Ayrık tasımlarda ise sonuç önermesi öncüllerde bulunabilir
Tümeller, bütün varlık türlerinin oluşumundan önce, Tanrı düşüncesinde, birer tanrısal kavram olarak vardır Varlıkların oluş nedeni ve onlara biçim kazandıran tümellerdir Tümeller Tanrı'da ussal olarak bulunan, nesnelerde ve bireylerde içkin olan, öteki de nesnelerin dışında ve anlıkla birlikte olan mantıksal tümel diye üçe ayrılır Birinci türe giren tümel, metafiziği ilgilendirir İbn Sina fiziği, metafiziğe giriş olarak düşünür
Fiziğin konusu madde ve biçimden oluşan nesnelerdir Biçim, maddeden önce yaratılmıştır Maddeye bir töz özelliği kazandıran biçimdir Maddeden sonra ilinek gelir Biçimler maddeye, ilinekler ise, töze katılır Doğal nesneler kendi öz ve nitelikleriyle bilinir Bütün nitelikler de birinci nitelikler ve ikinci nitelikler olmak üzere ikiye ayrılır Birinci nitelikler nesnelere bağlıdır, ikinciler ise, nesnelerden ayrı olarak varlığını sürdürür İbn Sina'ya göre, nesnel evrende bulunan güç ve devinimin temelini ikinci nitelikler oluşturur Nesneler, kendilerinde bulunan gizli güçle devinime geçerler Bu güç ise, doğal güç, öznel güç, tinsel güç olmak üzere üç türlüdür Doğal güç, nesnede doğal biçim ve yerlerle ilgili nitelikleri taşır Çekim ve ağırlık bu türdendir Öznel güç, nesneyi devingen ya da durağan duruma getirir Bunda da, bilinçli ya da bilinçsiz olma özelliği bulunur Tinsel güç, herhangi bir organın, aracın yardımı olmaksızın doğrudan doğruya bir istençle eylemde bulunmaktadır Buna, gökkatlarının özleri adı da verilir İbn Sina'nın geliştirdiği bu güç kuramının kaynağı Aristoteles ve Yeni-Platonculuk'tur Ancak, o bu güçlerin sonsuz olduğu kanısında değildir Ona göre, zaman ve devinim kavramları da birbirine bağlıdır, çünkü, devinimin bulunmadığı, algılanmadığı bir yerde zaman da yoktur
İbn Sina'nın felsefesinde, Aristotelesi'in geliştirdiği düşünce dizgesine uygun olarak, ruh kavramının önemli bir yer tuttuğu görülür Ona göre, biri bitkisel, öteki insanla ilgili olmak üzere, iki türlü ruh vardır İnsan ruhu, gövdeye gereksinme duymadan, doğrudan doğruya kendini bilir, bu nedenle, tinsel bir tözdür Gövdeyi devindiren, ona dirilik kazandıran bu tözün başka bir özelliği de, yetkin düşünme yeteneği anlık olmasıdır Düşünme eylemi yaratan ruhtur, o gövdeyi gerektirmez, ancak gövde var olabilmek için tini gereksinir İnsan ruhu gövde biçiminde değildir, usa uygun biçimleri kavramaya elverişli bir töz olduğundan, gövdesel yapıda yer alamaz Gövde, bölünebilen öğelerden oluşmuş bir bütündür, oysa tin, bir birliktir, bölünmeye elverişli değildir, sürekli olarak özünü ve birliğini korur Tin, bütün izlenimleri gövde aracılığıyla alır, anlık yoluyla kavramları, kavramlara dayanarak usa vurmayı oluşturur Bu yüzden, gövdeyle dolaylı bir bağlantısı vardır Ancak, bu bağlantı tin için bir oluş koşulu değildir
Canlı sorununa, gözleme dayalı bir ruhbilim anlayışıyla çözüm arayan İbn Sina'ya göre dirilik bir bileşimdir Doğal organların, göksel güçler yardımıyla bileşmesinden canlılar ortaya çıkar Bu olay da, belli aşamalara uygun olarak gerçekleşir İlk ortaya çıkan canlı bitkidir Bitkide tohumla üreme, beslenme ve büyüme güçleri vardır İkinci aşamada ortaya çıkan hayvanda ise, kendi kendine devinme ve algı güçleri bulunur Devinme gücünden isteme ve öfke doğar Algı gücü de, iç ve dış algı olmak üzere ikiye ayrılır İnsan özü doğal evrim sürecinde en üst düzeyde gerçekleşmiş bir oluşumdur, bu nedenle, öteki varlıklardan ayrılır İnsanda dış algı duyumlarla, iç algı da , beynin ön boşluğunda bulunan ortak duyu ile sağlanır Duyularla alınan izlenimler bu ortak duyu ile beyne gider Beynin, ön boşluğunda sonunda, tasarlama yetisi bulunur Bu yeti duyu izlenimlerini sağlamaya yarar İnsan için en önemli olan düşünen öz yapıcı ve bilici güçlerle donatılmıştır Yapıcı güç (us) gerekli ve özel eylemler için gövdeyi uyarır Bilici güç ise, yapıcı gücü yönlendirir Özdekten ayrılan tümel biçimlerin izlerini alır Bu biçimler soyutsa onları kavrar, değilse soyutlayarak kavrar İnsanda iyiyi kötüden, yararlıyı yararsızdan ayıran yapıcı güçtür, bu nedenle bir istenç niteliğindedir
Us konusunda İbn Sina ayrı bir düşünce ortaya atmıştır Ona göre us beş türlüdür Özdeksel us, bütün insanlarda ortak olup, kavramayı, bilmeyi sağlayan bir yetenektir Bir yeti olarak işlek us, yalın, açık ve seçik olanı bilir, eyleme yöneliktir, durağan bir güç niteliğinde değildir Eylemsel us, kazanılmış verileri kavrar ve ikinci aşamada bulunan ustan daha üstündür Kazanılmış us, kendisine verilen ve düşünebilen nesneleri bilir Aşama bakımından usun olgunluk basamağında bulunur Bu aşamada usun kavrayabileceği konular kendi özünde de vardır Kutsal us, usun en yüksek aşamasıdır Bütün varlık türlerinin özünü, kaynağını, onları oluşturan gücü, başka bir aracıya gereksinme duymadan, bir bütünlük içinde kavrar
İnsan, ayrıntıları duyularla algılar, tümelleri usla kavrar Tümelleri kavrayan yetkin us, nesneleri anlama yeteneği olan etkin usa olanak sağlar İnsan usunun algıladığı ayrıntılar, kendi varlıkları dolayısıyla değil, nedenleri yüzünden vardır Us, bu kavranabilir nesneleri kazanabilmek için ilkin duyu verilerinden yararlanır Sonra duyu verilerini usun genel kurallarına göre işlemden geçirir, yargıları ortaya koymada onları aşar
Yaratılış konusunda İbn Sina, varlığın sıralı düzeninde, "bir'den bir çıkar" ilkesine dayanır İlk "bir", zorunlu varlık, Tanrı'dır O'nun varlığı yalnız kendisini gerektirir Var olma, Tanrı'nın özünden gelen gerekimdir İlk neden ilk gerçekliktir Tanrı'dan ilk us ortaya çıkar Çokluk bu usla başlar Bundan da felek ve nefsin usları türer Her ustan da, o usun özü ve cismi oluşur Us cismi aracısız olarak devindiremeyeceği için, uslar sırasının sonunda etkin us, akıl bulunur Ondan da dünya ile ilgili nesnelerin maddesi, cisimlerin biçimleri ve insan özleri doğar Etkin us, tümünün yöneticisidir Yaratılış önsüzdür ve yeri de maddedir Madde, soyut ve tüm varlığın öncesiz olanı, nefsin eylem alanı, sınırı ve tüm parçaların kaynağıdır İlk us, kendisini ve zorunlu varlığı bilir Buradan ikilik doğar İlk us kendinde olanaklı, ilk varlık için ise zorunludur Her tikel feleğin ilk kımıldatıcısı vardır İlk kımıldatıcıları eyleme sokan tinsel varlıklardır Her feleğin de iyiliğini düşünen kımıldatıcı bir nefsi vardır Nefsin eylemi, etkin usa ulaşır
Evrenin varlığı, zorunlu olan, Tanrı'yı gerektirir Başka bir varlığın etkisiyle var olan evren sonsuz olamaz Devinme, nesnenin özünde saklı güçten doğar Her nesnenin özünde devindirici bir güç vardır Nesne kendini kendinin etkin öznesi değildir Bu güç, nesneye biçim de kazandırır
İbn Sina metafiziği genelde Aristoteles metafiziği ile Yeni-Platonculuk ve Kelam'ın bireşimidir Konusu, ilkler ilki, tüm oluşların, yaratışların, varlık bütününün kaynağı olan Tanrı'dır Tanrı, bütünlüğü nedeniyle nesnelerde, olay ve eylemlerde görünüş alanına çıkar Varlık vardır, yok olamaz
Varlık üç bölüme ayrılır:
  • 1- Olanaklı varlık, nesnelerle ilgili değişimin, oluş ve bozulmanın egemen olduğu varlıktır Bu varlık ortamında görülen ne varsa belli bir süre içinde başlar ve biter
    2- Kendiliğinden olanaklı varlık Olanaklı olmasına karşın, ilk nedenle ilişkilerinden dolayı zorunluluk kazanır Tümellerin, yasaların bulunduğu evren Gökkürelerin usları böyledir
    3- Kendiliğinden zorunlu varlık, ilk neden ya da Tanrı'dır Değişmez ve çoğalmaz Çokluklar ondadır Tanrısal zorunluluk illkesi tüm yaratılanların da temel ilkesidir
İbn Sina'nın benimsediği tanrıbilim dört ana konuyu içerir; Evren, ötedünya, ahiret, peygamberlik, Tanrı
Evren yaratılmıştır Yaratıcı ve varedici Tanrı'dır O Kelamcılar'ın dediği gibi özgün yapıcı değildir, zorunludur İlk neden önsüz ve sonsuzdur Evrenin yaratılması, Tanrı'nın daha önceden varoluşunu gerektirir Evrenin bütününde yer alan gök katları tanrısal evrenin varlıklarıdır, bunların özleri meleklerdir Madde dünyasında oluş ve bozulma vardır Onların tanrısal niteliği yoktur Bu yaratma olayı da bir fışkırmadır
Ölüm, tinin gövdeden ayrılmasıdır Gövdelerden ayrılan tinlerin geldikleri kaynakta toplanmaları insanda ötedünya kavramını oluşturur Ruh, tinsel bir tözdür, ölümsüzdür Gövdeye egemendir Ruh gövdeye girmeden önce etkin usta vardı İnsana bireyselliğini kazandıran odur Gövdenin yok olması, ruhun varlığını etkilemez Dirilme tinseldir
İnsanları yaratan Tanrı, onlara verdiği özgür istençle iyi ile kötüyü seçme olanağı sağladı İstenç özgürlüğü, usla utku arasındaki çatışmadan ve ilkinin üstünlüğünden doğar İnsan elinden çıkan bütün bağımsız eylemler tanrısal kayra ile gerçekleşir Özgür istenç tüm insanlarda vardır Peygamberler de bu bakımdan birer insandır Ancak, onlarda insanların en yüceleri olan bilginlerde, bilgilerde olduğu gibi bir seziş vardır Bu üstün seziş gücü, kavrayış yeteneği peygamberlerin etkin us ile buluşmalarını, gerçekleri kavramalarını sağlar Bu üstün güç ve kavrayış vahy adını alır Üstün anlayış gücü taşıyan melekler, vahyi peygamberlere ulaştırırlar
Tanrı, özü gereği bilicidir Kendi özünü bilmesi yaratmayı gerekli kılar İbn Sina İslam dinine ve Kuran'a dayanarak bilmeyi yaratma olarak niteler Yaratma eylemi Tanrı'nın kendi özüne karşı duyduğu sevgiden dolayıdır Tanrı tümelleri bilir Tikellerle ilgili bilgisi de, tümel nedensellikleri bilmesindendir
Madde ve biçimin ilişkileri üzerinde bilimleri iç bölümde ele alırlar:
  • 1- Maddeden ayrılmamış biçimlerin bilimi: Doğa bilimleri ya da aşağı bilimler
    2- Maddesinden iyice ayrı biçimlerin bilimi: Metafizik, mantık gibi yüksek bilimler
    3- Maddesinden ancak zihinde ayrılabilen, kimi yerde ayrı kimi yerde bir olan biçimlerin bilimi:
    Matematik, geometri, orta bilimler Zihin bu biçimleri doğru olarak maddesinden soyutlar
Felsefe ise, kuramsal ve pratik diye ikiye ayrılır Kuramsal olan, bilmek yeteneğiyle elde edilen bilgileri kapsar Doğa felsefesi, matematik felsefesi ve metafizik gibi pratik felsefe, bilmek ve eylemde bulunmak üzere elde edilen bilgilere dayanır
İbn Sina, gerek Doğu gerekse Batı filozoflarını etkiledi Gazali, özellikle, ruh anlayışında ondan etkilendi İbn Sina'nın deneyci yanı, Gazali'yi kuşkuculuk'a götürdü Yapıtları 12yy'da Latince'ye çevrildi, ünü yayıldı Tanrıbilimci filozof Albertus Magnus, tin ve us ile güçleri konusunda İbn Sina'dan yararlandı
BAŞLICA ESESRLERİ :
el-Kanun fi't-Tıb, (ös), 1593, ("Hekimlik Yasası"); Kitabü'l-Necat, (ös), 1593, ("Kurtuluş Kitabı"); Risale fi-İlmü'l-Ahlak, (ös), 1880, ("Ahlak Konusunda Kitapçık"); İşarat ve'l-Tembihat, (ös), 1892, ("Belirtiler ve Uyarılar"); Kitabü'ş-Şifa, (ös), 1927, ("Sağlık Kitabı")
Enrico Fermi

Enrico Fermi (1901 - 1954)
Enrico Fermi, 29 Eylül 1901 Roma'da doğdu, 29 Kasım 1954 Chicago'da öldü, İtalyan fizikçi 1938 Nobel Fizik Ödülü sahibi

Babası polis şefi Alberto Fermidir İlk olarak dilbilgisi okuluna kaydolduOnun ilk matematik ve fiziğe olan yeteneğini keşfeden ve destekleyen babasının arkadaşlarından A Amidei olmuştur

1918'de Pisa Üniversitesinin bursunu kazandı Pisa Universite'sinde 4 yıl kaldıktan sonra 1922'de professör Puccianti'den doktorasını aldı

Bir yıl sonra 1923'de Italyan hükümetinden burs kazandı Ve Göttingen'de professör Max Born'la birkaç ay birlikte çalıştı Rockefeller bursuyla 1924'de Leyden'e Paul Ehrenfest'le birlikte çalışmaya gitti Aynı yıl Floransa üniversitesinde matematiksel fizik dersleri vermek için Italya'ya gitti

1926'da Fermi günümüzde Fermi istatistiği olarak bilinen Pauli parçaçıklarının istatistiğini keşfetti Bose-Einstein istatistiğine göre hareket eden bozonların tersine, bu parcacıklar fermion olarak bilinir 1927'de Fermi, Roma üniversite'sinde teorik fizik profesörü oldu Bu görevini 1938'de Mussolini'nin faşist diktatörlüğünden kaçıp Amerika'ya göç edinceye kadar sürdürdü (Nobel ödülünü aldıktan hemen sonra)

Roma'daki ilk yıllarında kendini elektromanyetik problemlerin çözümüne ve bazı spectroskopik olayların teorik olarak açıklamasına verdi Fakat asıl ilerlemesini çalışmalarını elektron ve atom çekirdeği üzerine yaptığı zaman gerçekleştirdi 1934'de Beta bozonu Teorisini geliştirerek Pauli'nin radyasyon teorisi ile birleştirdi Curie ve Joliot' un yapay radyasyonu keşfinden sonra nötron bombardımanına tutulan aşağı yukarı her elementin nükleer dönüşüme tabi olduğunu keşfetti Bu araştırma, yavaş notronların ve nükleer füzyon'un keşfine, ayrıca o zamana kadar periyodik tabloda bilinen elementlerden farklı elementlerin bulunmasına yol açtı

1938'de Fermi tartışmasız nötronlar konusunda en iyiydi Bu çalışmalarına Amerika'da da devam etti Amerika'ya varışından hemen sonra Columbia Universite'sine fizik profesörü olarak atandı Hahn ve Strassmann'nin 1939'un başlarında füzyon'u keşfinden sonra ikincil notronların yayılma ve zincirleme reaksiyon olasılığını hesapladı Bu çalışmalarına büyük bir istekle devam etti ve birçok deneyden sonra kontrol altındaki ilk zincirleme reaksiyonu gerçekleştirdi Bundan sonra atom bombası yapımındaki sorunların aşılmasında önemli rol oynadı, Manhattan Projesi liderlerinden biriydi

1944'de Fermi Amerikan vatandaşı oldu II Dünya Savaşından sonra 1954'de ölümüne kadar sürecek olan nükleer çalışmaları için Chicago Universite'sinden profesörlük teklifini kabul etti Burada yoğunluğunu yüksek enerji fiziğine verdi ve pion-nucleon etkileşimi çalışmalarına öncülük etti Yaşamının son yıllarında Fermi kozmik ışınların kaynağını araştırmakla geçirdi Sonunda kozmik ışınların çok büyük enerji kaynakları olduğunu gösteren bir teori geliştirdi

Söz konusu tertip nötronları, termik hızlarla yavaşlatan grafit blokları ile bir araya getirilmiş uranyum içerecek şekilde Chicago Üniversitesinin bahçesinde kurulmuştur Nötronları soğurmak ve böylece reaksiyonun hızını kontrol etmek amacıyla, atom piline kadmiyum çubuklar yerleştirildi Kadmiyum çubuklar yavaş yavaş çekildi ve kendi kendine devam eden zincir reaksiyon gözlendi Ferminin bu başarısı, dünyada ilk nükleer reaktörün imali ve atom çağının başlangıcı olmuştur Fermi 53 yaşında iken kanserden öldü Bir yıl sonra yüzüncü element keşfedildi ve kendisinin onuruna bu element fermiyum olarak adlandırıldı

Ona Nobel ödülü yavaş nötronların yarattığı radyasyon ve nükleer enerji alanındaki çalışmalarından dolayı verildi Fermi Laura Capon ile 1928'de evlendi Giulio adında bir oğlu Nella adında bir kızı vardır Boş zamanlarında yürümeyi, tırmanmayı ve kış sporlarını severdi 29 kasım 1954'de Chicago'da öldü

Yayımları
Fermi'nin teorik ve deneysel fiziği konu alan bir çok yayımı vardır Bunlardan bazıları, elektronik gazların istatistiğinin hesabı ve Paul'i parçacıklarından oluşan gazları konu alan "Sulla quantizzazione del gas perfetto monoatomico", Rend Accad Naz Lincei, 1935, Atomun istatistiksel modelini (Thomas-Fermi atom modeli) ve atomik özelliklerin hesaplanmasında yeni bir yaklaşımı (semiquantitative method) inceleyen Quantentheorie und Chemie, Leipzig, 1928, Über die magnetischen Momente der Atomkerne, Z Phys, 1930, Tentativo di una teoria dei raggi ß, Ricerca Scientifica, 1933 sayılabilir
Morse - Mors

Samuel Finley Breese Morse (1791 - 1872)
Samuel Finley Breese Morse (27 Nisan 1791 � 2 Nisan 1872) Amerikan Mucit, portre ve tarih sahnesi ressamı

Samuel F B Morse coğrafyacı ve papaz Jedidiah Morse ile Elizabeth Ann Breese Morse'un ilk çocukları olarak Massachusetts, Charlestown'da doğdu Daha küçük bir çocukken Phillips Akademisi'ne katıldı daha sonra 14 yaşında yüksekokula başladı Kendini sanata ve çok tanınan bir Amerikan ressam olan Washington Allston'ın öğrencisi olmaya adadı Yale Üniversitesi'nde iken, Benjamin Silliman ve Jeremiah Day'in elektrik hakkındaki konferanslarına katıldı Portre resimler yaparak para kazandı 1810'da Yale Üniversitesi'nden mezun oldu Morse daha sonra 1811'de Allston'a Avrupa'ya giderken eşlik etti

Morse bir taşı yada mermeri 3 farklı boyutta yontabilen mermer kesme makinesini icat etti Morse bunun patentini alamadı, çünkü 1820'de Thomas Blanchard'ın benzer bir icadı vardı

Morse 1837'de elektrikli telgrafı icat etti Joseph Henry, bugün Princeton Üniversitesi'nde bulunan çalışan ilk prototipi yapmıştı Henry ayrıca, Morse'un O'Reilly'ye karşı dava açmasına rağmen yayınlayamadığı bilimsel dokümanlara da sahipti Patent denemesi sürecinde, Morse'un avukatı, Morse'un kendi el yazısıyla yazılmış olan bilimsel dokümanların yakıldığını iddia etti Joseph Henry zamanının açık kaynaklı teşebbüs sahiplerindendi ve Morse gizlilik avantajlarını elinde bulunduruyordu 1837'de Morse cihazın patentini aldı 1832'de, Morse elektomanyetik telgraf ve Dr Charles T Jackson'la yaptığı telgraf görüşmelerinde kullandığı Morse Kodları olarak bilinen sinyal alfabesi fikirlerini geliştirdi

1830'da Roma'da öğrenim görürken, Danimarkalı/İzlandalı heykeltıraş Bertel Thorvaldsen tarafından eğitildi; Bazen bu iki sanatçı Antik Roma yıkıntılarında yürüyüşe çıkardı Morse ayrıca Thorvaldsen'in portresini de yaptı 1835 sonbaharında, Morse hareketli kâğıt şerit üstüne kayıt yapan bir telgraf geliştirdi ve sergiledi 1836 başlarında, Morse kayıt yapan telgrafını Dr Leonard Gale'e sundu Aynı yıl topladığı 1496 oyla New York belediye başkanlığı seçimlerinde başarısız oldu

1836'da Morse çalışan ilk telgraf örneğini bitirdi Bu telgraf tek elementli bir pil ve basit bir manyetizma kullanıyordu Bu örnek 13 � 14 metre gibi çok kısa mesafelerde çalışıyordu 1836 kışında Morse ilk örneğini Leonard Gale'e gösterdi Gale, Joseph Henry'nin elektromanyetik röleler üzerine çalışmalarından haberdardı Bu bilgilere dayanarak Gale, Morse'a birkaç gelişme tavsiyesinde bulundu ve Henry'nin bu gelişmeleri anlatan 1831 tarihli bilimsel yayınlarını okuması için teşvik etti Bu gelişmelerle birlikte Morse ve Gale 16 kilometrelik bir alandan gelen mesajları kaydedebilecekti Aynı yılın Eylül ayında, Alfred Vail New York Üniversitesi�nde telgrafın gösteriminde asistanlık yaptı Vail�in babası iyi bağlantıları olan mucit, avukat, topluluk lideri ve teknoloji yatırımcısıydı Morse�un telgraf üstündeki çalışmalarını finanse etti

1838�de, Morse her harfe bir nümerik kod atanmış olan telgrafik sözlüğünü, telgrafik bir şifreyle değiştirdi Alfred Vail ilk günlerden beri tartışılan bu basit kodların asıl mucididir Bu konuda ki birçok yazıya göre Vail gerçek mucitti, buna karşın Morse ve taraftarları bunun akisini iddia etti

Morse telgrafı 24 Ocak�ta yüksekokullarda sergiledi Morse elektrikli telgrafın ilk halka açık sunuşunu 8 Şubat 1838�de Philadelphia Pensilvanya�da bulunan Franklin Enstitüsü�nde bir bilim komitesinin karşısında gerçekleştirdi(İlk çalışma tarihi 6 Ocak�tır) Morse 21 Şubat�ta telgrafı başkan Martin Van Buren�e sundu Kısa bir zaman sonra, Birleşik Devletler Ticaret Temsilcileri Komitesi başkanı FOJ Smith Maine, Morse�un arkadaşı oldu ve Kongrede 30,000 Amerikan Dolarını geçmeyen telgraf hattı projesini önerdi Morse ayrıca bir su kütlesi üstünden, demiryolu altından veya iletken herhangi bir şeyden sinyal gönderebilen radyo telgrafın icadına öncülük etti

1839�da Samuel Morse (Paris�den) Louis Daguerre tarafından Daugerreptype Fotoğrafçılığın ilk Amerikan tanımlamasını yayınladı Morse Amerikan daugerreptypelara öncülük etti 24 Mayıs 1844�de Morse Washington DC�de bulunan Yüksek Mahkeme binasından Baltimore, Maryland�de bulunan asistanı Alfred Vail�e şu telgraf mesajını gönderdi; �What hath God wrought� (İncil�den alıntı, Numaralar 23:23)

1850�ler de Morse Kopenhag�a gitti ve heykeltıraşın mezarının da bulunduğu Thorvaldsen müzesini ziyaret etti Kral VII Frederick tarafından kabul edildi ve Thorvaldsen�in 1830�da yapmış olduğu portresini vasiyeti gereği kraliyet ailesine bağışladı Thorvaldsen�in portresi halen Danimarka Kraliçesi II Margaret�tedir

1872 yılında 80 yaşında New York 5 West 22 Sokakta ki evinde öldü ve Brooklyn, New York�ta bulunan Gren-Wood Mezarlığına gömüldü

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : ::İcatlar::.

Eski 04-18-2009   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : ::İcatlar::.



Toricelli
Evangelista Torricelli, (1608 - 1647)
Evangelista Torricelli 15 Ekim 1608'de İtalyanın Feanza şehrinde doğdu, 5 Ekim 1647 in Floransa'da öldü Açık hava basıncı üzerine yaptığı deneyleriyle tanınan İtalyan fizik ve matematik bilgini

Çocukluğunda matematiğe olan merakıyla dikkatleri çekti 1627'de Roma'ya giderek, hidrolik biliminin kurucusu ve Galilei'nin talebesi olan Benedetto Castelli ile birlikte çalıştı 1641'de Galilei ile mektuplaşmaya başladı
Aynı sene, Castelli nin tavsiyesi üzerine Galile, Torricelli'yi Tuscany'ye davet etti Galile ile görüştükten birkaç hafta sonra, Galilei ölünce, Tuscany büyük dükü Torricelli'yi onun makamına tayin etti 1644 yılında geometri ve mekanik üzerinde bir kitap yayınladı Matematik sahasında mühim bir boşluğu dolduran bu kitapta aynı zamanda Galile'nin mekanik üzerindeki ilk çalışması, birbirine bağlı cisimlerin ortak ağırlık merkezleri aşağıya doğru hareket ederken, ani hareket edebilecekleri prensibi bir neticeye bağlanıyordu
Torricelli, bu çalışmalarını yaparken açık hava basıncı üzerindeki deneylerinde de devam etti Basınçtan faydalanarak, civa doldurulmuş tüplerle yaptığı deneyler neticesinde, deniz seviyesinde 1cm²ye düşen basıncı 1033 gr/cm² olarak tespit etti Geometri ve mekanik alanındaki fikirlerini ise ilk önceleri kimse önemsemedi Torricelli aynı zamanda hocası Galile'nin teleskobunu ve kendi mikroskobunu geliştirmeye uğraştı

1643 Torricelli, hava basıncını ölçmek için şimdi cıvalı barometre denilen cihaz icat etti
W Röntgen

Wilhelm Conrad Röntgen (27 Mart 1845-10 Şubat 1923)
Hayatı ve Akademik Kariyeri
Prusya'nın Lennep şehrinde (bugün Remscheid, Almanya) doğdu Çocukluğu ve ilköğretim yılları Hollanda'da ve İsviçre'de geçti 1865 yılında girdiği Zürih Politeknik'te üniversite eğitimi gördü ve 1868 yılında makine mühendisi olarak mezun oldu 1869 yılında Zürich Üniversitesi'nden doktorasını aldı Mezuniyetinin ardından 1876'da Strassburg'da, 1879'da Giessen ve 1888'de Würzburg Üniversitelerinde fizik profesörü olarak öğretim görevi yaptı 1900'de Münih Üniversitesi Fizik kürsüsüne ve yeni Fizik Enstitüsünün Yöneticiliğine getirildi

X Işınlarını Bulması
Öğretim üyeliği görevinin yanı sıra araştırmalar da yapmaktaydı 1885 yılında kutuplanmış bir yalıtkan hareketinin, bir akımla aynı manyetik etkileri gösterdiğini açıkladı 1890'lı yılların ortalarında çoğu araştırmacı gibi o da katot ışın tüplerinde oluşan lüminesans olayını incelemekteydi Crookes tüpü adı verilen içi boş bir cam tüpün içine yerleştirilen iki elekroddan (anot ve katot) oluşan bir deney düzeneği ile çalışıyordu Katottan kopan elektronlar anoda ulaşamadan cama çarparak, floresan adı verilen ışık parlamaları meydana getirmekteydi 8 Kasım 1895 günü deneyi biraz değiştirip tüpü siyah bir karton ile kapladı ve ışık geçirgenliğini anlayabilmek için odayı karartıp deneyi tekrarladı Deney tüpünden 2 metre uzaklıkta baryum platinocyanite sarılı olan kağıtta bir parlama farketti Deneyi tekrarladı ve her defasında aynı olayı gözlemledi Bunu mat yüzeyden geçebilen yeni bir ışın olarak tanımladı ve cebirde bilinmeyeni simgeleyen x harfini kullanarak x ışını ismini verdi


23 Ocak 1896 yılında Röntgen tarafından çekilmiş bir radyografi, bu buluşundan sonra Röntgen farklı kalınlıktaki malzemelerin ışını farklı şiddette geçirdiğini gözlemledi Bunu anlamak için fotoğrafsal bir malzeme kullanmaktaydı Tarihteki ilk tıbbi x ışını radyografisi de (Röntgen filmi) yine bu deneyleri sırasında gerçekleştirdi Ve 28 Aralık 1895 tılında bu önemli keşfini resmi olarak duyurdu

Olayın fiziksel açıklaması 1912 yılına kadar net olarak açıklanamasa da, buluş fizik ve tıp alanında büyük bir heyecan ile karşılandı Çoğu bilim adamı bu buluşu modern fiziğin başlangıcı saydı Amerikalı mucit Thomas Edison 1896 yılında tıpta fizik tedavide kullanılmak üzere x ışınları üreten bir aygıt geliştirdi Ama çok miktarda X ışınlarına maruz kalındığında meydana gelebilecek sağlık sorunlarını kimse farketmedi

Aldığı Ödüller
X ışınlarının bulmasından dolayı kıskanç diğer bilimadamları tarafından çeşitli saldırılara uğramasının yanı sıra kendisine sayısız ödül verildi 1901 yılında tamamladığı bu araştırmaları sonucu aynı yılın fizik dalında Nobel Bilim ödüllüne layık görüldü Ödülün tüm gelirini Würzburg Üniversitesi'ne bağışladı Tüm insanlığın özgürce kullanabilmesi için x ışını olayının patent altına alınmasını reddetti

Son Yılları
Karısının ölümünün dört yıl ardından 1923 yılında, I Dünya Savaşı'nın yarattığı yüksek enflasyon ekonomisi ortamında parasız olarak, Münih'te öldü
Wright Kardeşler
Wright Kardeşler
Wright Kardeşler, ilk motorlu uçağı yapan ünlü kardeşlerdir Wilbur Wright 1867 yılında doğmuş, 1912 yılında ölmüştür Kardeşi Orville Wright ise 1871 yılında doğmuş, 1948 yılında ölmüştür

Ohio, Daytonlu iki bisiklet ustası olan Wilbur ve Orville Wright, 1899'da kuşların nasıl uçtukları hakkında kendilerine ipucu verebilecek her şeyi sistemli bir şekilde incelemeye başladılar Bilimsel eserlerde ve eski insanların deneyimleri arasında kendi işlerine yarayacak hiçbir şey olmadığını kısa sürede anlayan Wright kardeşler sadece Berlin yakınlarındaki bir tepe üstünden planörle uçuş denemeleri yapan ve bu konuda çok dikkatli notlar tutan Alman mühendisi Otto Lilienthal'in çalışmaları vardı


Orville Wright
Wilbur WrightLilienthal kuşların uçmalarını çok yakından incelediği için planörünün bir kuşu andırmasına fazla şaşmamak gerekir Fakat o içlerinde ünlü ressam Leonardo Da Vinci'nin de olduğu birçoklarını cezbeden tuzağa, yani kuş uçuşunu temsil eden kanat çırpma olayının cazibesine kapılmadı Lilienthal uçabilecek bir uçağın havayla temas halinde olan sabit bir kanadı olması gerektiğini gösterdi Kararlı bir uçuşu gerçekleştirebilmek için gerekli kontrol sadece onun söylediği böyle bir kanat tarafından sağlanabilirdi ve bu konuda Wright kardeşler de onunla uyuşuyordu

Wilbur ve Orville Wright bilimsel öğrenim görmemişler, liseden sonra yüksek bir okulda gitmemişlerdi Fakat uçma alanındaki çalışmalarını ilerlettirken kendi bilimsel yönlerini de model uçaklar, uçurtmalar, insan taşıyan planörler ile yaptıkları yüzlerce deney sayesinde bu konuda bilimsel bir eser hazırlayacak kadar ilerlettiler Hatta hazırladıkları 200'den çok farklı tipteki kanatları denemek için bir rüzgar tüneli dahi yaptılar Wright kardeşlerin 17 Aralık 1903'te North Carolina'da Orville'in kontrolünde havalanan ilk uçağı aerodinamik ses teorisine bağlı kalınarak yapılmıştı

Bu uçak iki pervaneliydi Pilotla birlikte ağırlığı 335 kg Bu uçuşun beş tane görgü şahidi vardır Orville birinci denemede 12 saniye uçtu Ve sadece 37 metre mesafe katetti O günkü son denemesinde ise, bu süre 59 saniyeye çıkmıştı ve 280 metrelik bir mesafeye uçmuştu Daha sonra uçaklarını geliştirdiler ve 1904 yılında uçağa havada dönüşler yaptırarak, geri dönmek suretiyle kalktıkları noktaya inmeyi başardılar

Wright kardeşler, iyi bir uçak tasarımında kanadın ani esen şiddetli rüzgarların zararlı etkisiyle sert havanın aşağı ve yukarı çekici etkisine karşın pilotun düzeltmesiyle kanadın daha uygun bir vaziyet almasını sağlayan bir mekanizma bulunması gerektiğini anladılar Kuşları gözleyerek sert havalarda uçuş düzeylerini korumak için kanat uçlarını nasıl büktüklerini not aldılar Kanat bükmeyi planörlerinin kanatlarının uçaklarını bir mekanizma yardımıyla eğerek taklit ettiler Deneylerinden bunun işe yarayacağını tahmin etmişlerdir Gerçekten de işe yaramıştır Kanat eğmenin uçuş aerodinamiğini nasıl etkilediğini doğru bir şekilde tahmin ettiler ve anladılar

Wright kardeşler artık uçabilen bir uçak yaratmışlardı ama onu nasıl uçuracaklarını bilmiyorlardı Bunu onlara gösterebilecek ne bir kitap ne de bir öğretmen vardı Yavaş yavaş ve metotlu bir şekilde uçakla dönüş yapabileceklerinden çok zaman önce emin olmuşlardı Daha ilk denemelerinde uçak tam bir daire dönüşünü kolaylıkla tamamlayarak havalandıkları noktanın yanına indi Uçak dizaynı, diğerleri Wright kardeşlerinin seviyesine gelinceye kadar bir süre olduğu yerde saydı Pilotun kanadın üzerine yatık bir şekilde durmaktan kurtarıp oturmasını sağlayacak bir yer yapılması gibi zorunlu bir takım şeyler gerekiyordu
Wright kardeşler pilotun oturabildiği bir uçak dizaynı hazırladılar Ayrıca bir de iniş takımı yaparak kendilerini ilk uçuşlarında yanlarında taşıdıkları tekerlekli kriko ve monoraydan kurtardılar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : ::İcatlar::.

Eski 04-18-2009   #7
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : ::İcatlar::.



Harikasınız Sevgili Şengül Paylaşımlar için teşekkürler:)
__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.