Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > Marmara Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgi, edirne, hakkında

Edirne Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edirne Hakkında Bilgi



Edirne Sivil Mimari Örnekleri


Edirne’de ilk yerleşim ve Edirne Evleri

Yörede uzun süre egemenliklerini sürdüren Trakların göçebe bir toplum oluşlarının bunda büyük payı olmuştur Trakya’nın büyük bir bölümüne yayılmış olan Traklar, korumalı kalelerinde ve açık arazilerde yaşamışlardır Savaşçı bir topluluk olan Traklar dışarıdan gelecek saldırılardan pek etkilenmemişler, konutlarında yöredeki ormanlardan yararlanmışlar, ahşabın yanı sıra saz ve samanı kullanarak balçıkla da onları pekiştirmişlerdir

VIIIyüzyılda Grek kolonizasyonu Ainos (Enez), Perinthos (Marmara Ereğlisi) gibi kendi kültürlerini yansıtan doğa koşullarını göz önünde bulunduran yerleşimlerinden Traklar etkilenmemişlerdir Trakya ve Edirne’de Roma döneminde yerleşimler daha çok kale görünümündedir Bunların içerisinde kendilerine özgü evlerden oluşan mahalleler kurmuşlarsa da onlar daha çok taşra evleri niteliğini taşımaktadırlar

Edirne’de, başlangıçta 360000 m2’lik bir alana yayılan ilk yerleşim yerine Roma İmparatoru hadrianus (117-138) savunma amaçlı bir kale yaptırmıştır Günümüzde bu kalenin doğusunda Saraçlar Caddesi, kuzeyinde Mumcular Sokak, batısında Darülhadis Caddesi, güneyinde de Tunca nehri bulunmaktadır Edirne’nin fethinden sonra yerleşim kalenin dışına taşmaya başlamış ve ilk Türk mahallesi olarak Karanfiloğlu semti ortaya çıkmıştır Sultan IMurad Edirne’ye Ermenileri, Sultan IIBeyazıt da Yahudileri yerleştirmiştir Özellikle Yahudiler burada dinsel ağırlıklı bir yerleşim kurmuş, sinagogları Osmanlı yapıları arasında yer almıştır XVIyüzyılda Kaleiçi’nde on Müslüman mahallesi olduğu halde Evliya Çelebi 1660’da kentteki 16 mahalleden ikisinin Müslümanlara ait olduğunu yazmışsa da bunun doğruluğu tartışmaya açıktır Bununla birlikte 1878-1912 yıllarında ticari boşluğun Gayrimüslimler tarafından doldurulduğu da bilinmektedir

Kent doğal afetlerden, savaşlardan büyük ölçüde etkilenmiştir

Tunca Nehri’nin 1808’de taşması kenti sular altında bırakmış, 1844’te bir başka su baskını 1200’den fazla evi yıkmıştır Aynı yıl Menzilhane’de başlayan yangın Eski Cami Caddesi ile Bedesten çevresindeki 400 dükkanı yakmıştır Üç Şerefeli cami’nin yakınındaki doğramacılarda çıkan yangın cami ile çevresini, Tophane semtindeki yaklaşık 400 ev ile dükkanı yakmıştır Bunları 1855 Eski Cami Caddesi, Gümrük Hanı, Unkapanı, Kıyık, Murat Paşa Mahalleleri yangınları izlemiştir Bu felaketlerde 300 dükkan, hanlar ve birçok ev ortadan kalkmıştır Yüzyılımızın başında, 1903’te Topkapı hamamından çıkan yangın 1514 evi ortadan kaldırdığı gibi, 1914 yangını da Ayasofya Kilisesi ile Kaleiçi Mahallesi’ni yakmıştır

Siyasi olaylar, iç çekişmeler ve savaşlar da Edirne’yi büyü ölçüde etkilemiştir Sultan IIISelim’in yenilik hareketlerine karşı ayaklanmada, Edirne Vakası denilen olay, 1828-1829 ve 93 Harbi denilen Osmanlı-Rus Savaşları kentin doğal afetlerden arta kalan mahallelerinin de yıkılmasına neden olmuştur Bundan etkilenen Edirnelilerin çoğu kentten göç etmiştir Göç eden Müslümanlardan boşalan yerlere de azınlıklar yerleşmiştir İstatistik bilgilere bakıldığında 1830-1835’te kentin 8000-10000 nüfusu; 1870’li yıllarda 144 mahallesi, 25451 evi bulunuyordu XXyüzyılın başlarında ise nüfus 8700’e inmiş, IDünya Savaşı’nda daha da azalmıştır

Bu olayların ardından Edirne Askeri Rüştiyesi resim öğretmeni Mehmet Selami Bey Edirne’nin yangından kurtulan bölümlerin planlarını çizmiştir Bugün bu planlar incelendiğinde Edirne Kaleiçi sokaklarının düzgün bir planda olmadıkları görülmektedir O günlerin Belediye Başkanı Dilaver Bey Edirne’nin imarıyla ilgili çalışmaları başlatmış, Fransız mimarlarının hazırladıkları plan uyarınca sokak ve caddeler birbirlerini dik olarak kesecek biçimde düzenlenmiştir

Kaleiçi’ndeki yeni yapılanmalarda yükseklik oldukça küçük tutulmuş Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün sattığı arsalar üzerinde evler birbirini izlemiştir

Cumhuriyet döneminde Edirne’nin ilk imar planını 1940’ta ProfDrErnest Eğli çizmiştir Onun bu çalışmasını 1963’te İller Bankası’nın çalışmaları ile 1947’de kentin ilave imar planı izlemiştir Bu arada Kaleiçi’ndeki eski evlerin büyük bir bölümünün tescili yapılmış ve korunulmasına çalışılmıştır Kaleiçi’nin sit alanı olarak ilân edilmesinden sonra çalışmalar yoğunlaşmış, alınan kararlar Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca 1985’te yeniden gözden geçirilmiştir Bu arada özelliğini yitirenler, onarılmayacak durumda olanlar tescil dışı bırakılmıştır Bütün bu çalışmalar yapıldıktan sonra 24 10 1991 gün ve 986 sayılı Koruma Kurulu Kararı uyarınca “Edirne Kentsel Sit Alanı Koruma İmar Planı” yürürlüğe girmiştir

Edirne’de bugün ahşap konut sayısı çok azdır Yine de günümüz Edirne’sinde eski konutları bir araya toplayan ve korunmaya çalışılan 360000 m2’lik alanı kapsayan Kaleiçi’nin özel bir konumu vardır Bu yerleşim alanı sonraki yıllarda güneyde Tunca kıyısındaki Darülhadis Medresesine doğru genişlemiştir Öte yanda siyasi ve ekonomik nedenlerle Kaleiçi’ni terk eden gayrimüslimlerin evleri de ilginç mimarileri ile korunması gereken örneklerdendir

Ancak, bunların mimari tiplerini tam anlamı ile saptayabilmek de çok güçtür Türk evlerinin çoğunda karşılaşılan genel özellikler Edirne evlerinde de vardır Avlular, taşlıklar, niyazlıklar, merdivenler, odalar, raflar, hücreler, tandırlar, ocaklar, pencereler, kapılar, tavanlar, sedirlikler, hayatlar, yazlık ve kışlık divanhaneler, hamamlar, helalar, mutfaklar, kilerle, çamaşırlıklar, çeşmeler, havuzlar, selsebiller Edirne evlerinde de bulunmaktadır

Tarih boyunca Edirne’de Müslümanların yaşadıkları evlerin cepheleri bağdadi sıvalı veya ahşap kaplamaydı Genellikle iki katlı olan evler, çıkmalarla, cumbalarla, cihannümalarla, balkon korkuluklarıyla, ahşap oymalı saçaklıklarla zengin bir görünümde idiler Çoğunlukla girişler içeriye niş şeklinde çekilmiştir Ayrıca bu girişler yanlarda ve üstlerde aynı zamanda aydınlatmayı sağlayan pencerelerle kontrol altına almışlardı Odalar oldukça büyük tutulmuş, yüksek tavanları, geniş pencereleri ile ferah görünüm sergilemektedirler Ayrıca barok ve rokoko üslubundaki görkemli tavanları da onları tamamlamaktadır

Harem ve Selamlık olarak yapılan konakların sayısı ise günümüzde hemen hemen yok gibidir Bunlardan selamlık yola daha yakın, Harem ise dışarıdan görünmeyecek konumda arka bahçede yer almıştır Buradaki odaların kapıları açıldığında karşılaşılan uzunca sofalarda aile bireyleri topluca zaman geçirdikleri gibi aynı yeri geçit olarak da kullanılmışlardır Bu evlerde üzeri örtülü hayat denilen sofaların yanları açıktır, böylece önlerindeki bahçeyle yakınlaşmışlardır Ancak son yıllarda sofaların önleri camlarla kapatılarak bu bağlantı ortadan kısmen de olsa kaldırılmıştır

Bunlardan sokak üzerindekilerin alt katlarında pencere dizilerine pek rastlanmamakla birlikte, üst katlar son derece mükemmel aydınlatılmıştır Tek katlı evlerde dışarıya kesinlikle pencere açılmamakta, aydınlanma yalnızca bahçeden sağlanmaktadır Komşu evlere yönelik duvarlarda ise pencere bulunmamakta, pencereler kendi bahçelerine açılmaktadır

ProfDrMetin Sözen, Edirne evlerinin odalarını belli başlı işlevlere göre şöyle sıralamıştır:
“Oturma Odası: Günlük oda olarak bilinir Yatak Odası: Eski dönemlerde musandralık denirdi Misafir Odası: Konuklara ayrılan odaya aynı zamanda hoşametlik denirdi

Bazı evlerde namaz odaları adı verilen, namaz kılmaya ayrılmış bir mekân daha vardı Oturma odaları aile fertlerinin bir arada oturdukları odalardır Harem ve Selamlık bölümleri olan evlerde oturma odası yalnız Harem bölümünde bulunurdu Bu odalarda genellikle evin bahçesine bakacak şekilde pencereler açılırdı Sonraki dönemlerde sokak tarafına da oturma odalarının açıldığı görülmüştür Pencereleri sokağa bakan odalar daha çok erkeklere aitti

Eski yatak odalarında yerden 1-1,5 m yükseltilmiş ayaklar üzerindeki yataklarda yatılırdı Bunlara portatif merdivenlerle çıkılır ve merdiven yukarıdan çekilirdi Döşekler Musandıra denilen etrafı siperlenmiş olan bu yükseltilmiş döşemeye serilirdi Musandıralar zamanla evlerde terk edilmiş, bunun yerine yerden en çok 30-40 cm yükseltilmiş sedirler tercih edilmiştir

Neo-klasik üslupta, bodrum üzerinde iki katlı bu konağı Rum mimarı ile ressamları 1908’de yapmışlardır DrDimsa’nın muayenehanesi olarak yapılan konağı, sonraki yıllarda DrFuat Koman satın almıştır Mermer taklidi, bağdadi sıvalı girişteki holün çevresindeki odalardan biri muayenehane, diğeri de kütüphaneye ayrılmıştır Üst kattaki büyük salon çeşitli aile kutlamalarına, törenlerine ayrılmıştır Özel olarak Romanya’dan fırınlanmış kerestesi getirtilen konağın içerisi ve dışı oldukça güzel bezenmiştir Ahşap bezemeli kaplamaların yanı sıra tavanları bağdadi sıva üzerine “fresco-secco” (kuru fresk) tekniğindeki resimlerle bezenmiştir Burada zengin Türk barok motifleri arasında İstanbul, Boğaziçi, Rumelihisarı, Arnavutköy’den görünümlere, aile fotoğraflarına, Yunan filozof portrelerine, dor üslubunda bir mabede, Erektein’a yer verilmiştir Erkek ve kadın portreleri, Aphrodite resimleri de onları tamamlamıştır

Edirne günümüzde yeni yapılanmaya ayrılan semtleri ile birlikte kimlik değişimiyle karşı karşıyadır Bu arada yeni yapılanma ile birlikte eski yerleşimin ilişkileri sağlıklı biçimde birleştirilemeyince kentteki sivil yapılanmada yozlaşma hız kazanmıştır

Edirne Tren istasyonu (Gar Binası) (Merkez)

yüzyılda başlayan ve XXyüzyılın ilk çeyreğine kadar süregelen yeni bir mimari akım Edirne’ye de yansımıştır Bu yeni üslupta eski çağların yapı elemanlarından yararlanılmış, daha sonra da Klasik Türk mimarisi ile bağdaştırılmıştır Ancak Ziya Gök Alp’in başlattığı milliyetçi düşünce kısa sürede mimariye de yansımış, Batının Barok, Rokoko, Ampir, Eglektik ve Art-Nouveau üsluplarından sıyrılarak tamamen Klasik Türk mimarisine yönelinmiştir Ali Talat Bey, Kemalettin Bey ve Vedat Bey’in başlattığı bu yeni mimari de Klasik Türk mimarisinden esinlenen yapılar birbirini izlemeye başlamıştır Bunlardan Mimar Kemalettin bey tarafından Neo-Klasik üslupta yapılan, İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan demiryolunun en önemli istasyonlarından birisi de Karaağaç tren istasyonu’dur Bu istasyonun yapımına 1914 yılında başlanmış ancak, IDünya Savaşı’ndan ötürü yapımı yarıda kalmıştır Cumhuriyetin ilanından sonra da işletmeye açılmıştır

Mimar Kemalettin Bey’in tasarımını yaptığı diğer istasyon yapıları arasında Filibe Garı, Selanik Garı ve Sofya Garı bulunmaktadır Bunlardan Selanik Garı’nın yalnızca temelleri atılabilmiş, Sofya Garı IIMeşrutiyetten önce tamamlanmıştır

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra demiryolunun 337 kmlik bir bölümü Türk toprakları içerisinde kalmıştır Bunun için de karaağaç Tren istasyonuna İstanbul’dan ulaşabilmek için Yunan sınırından geçme zorunluluğu ortaya çıkmıştır Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Türk sınırı içerisinden geçen yeni bir demiryolu yaptırınca da Karaağaç tren İstasyonu önemini yitirmiş ve terk edilmiştir 1974 Kıbrıs harekâtı sırasında istasyon bir süre ileri karakol görevini üstlenmiş ve daha sonra da Trakya Üniversitesi’ne verilmiştir Bu istasyon binası bugün Trakya Üniversitesi rektörlük binası olarak kullanılmaktadır Edirne için son derece önemli olan Lozan Antlaşmasını simgeleyen bir anıt ve bir de müze üniversite tarafından tren istasyon binasının yanına yapılmıştır

uzunluğunda bir yapıdır Yığma duvar sistemine göre tuğladan yapılan istasyonun ortasında büyük bir hol bulunmaktadır Bu bölümün dış duvarlarında, pencerelerinde, kapı kemerlerinde ve girişin iki yanındaki kulelerde kesme taşlar kullanılmıştır Binayı çevreleyen sivri kemerli pencereler tamamen bu üslubu yansıtmaktadır Bu arada döşemelerin yapılmasında da çelik kirişlerden yararlanılmıştır İstasyon binasının üzeri asbest plaka kaplı çelik makaslı, kırma bir çatı ile örtülmüştür Yapının iki ucunda yer alan yuvarlak gövdeli kuleler kesme taştandır Bunların üzerinde dolaşan silmeler, kuşaklar, stalaktitli yarım başlıklar, güçleler, kum saati motifleri, saçaklar ve Türk üçgenleri Neo-Klasik Türk mimarisini Edirne’de yaşatan bir örneği ortaya koymuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Edirne Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edirne Hakkında Bilgi



Edirne Müzeleri


Edirne Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi (Merkez)

Müzenin kuruluşunda Trakya Umumi Müfettişi olan Kazım Dirik’in büyük payı olmuştur Bu nedenle Edirne’de dağınık bulunan eserlerin toplanması ve bir araya getirilmesi için “Edirne ve Yöresi Eski Eserleri Sevenler Kurumu”nu l935 yılında kurmuştur Bundan sonra Edirne Selimiye Külliyesi’nin Darüs Sıbyan (Dar ül Kurra) masrafları bu kurum tarafından karşılanmak üzere onarılmış ve daha önce depo halındaki eserler buraya taşınmıştır Etnoğrafik ağırlıklı bu müze Edirne’nin işgalden kurtarılışının 13yılında, 25 kasım l936’da ziyarete açılmıştır Bunun ardından Topkapı Sarayı ve Ankara Etnografya Müzesi’nden getirilen eserler ile takviye edilmiştir Bundan sonra l954 yılında müdürlük konumuna getirilen müzeye Muzaffer Batur atanmıştır

Edirne’nin yeni bir müze müdürlüğü binasına ihtiyaç duyması üzerine Selimiye Camisi’nin arkasındaki alanda YMimar İhsan Kıyğı’nın hazırladığı plan doğrultusunda yeni bir müze binası yapılmıştır Bu müze planı standart olup Anadolu’nun bir çok illerinde uygulanmıştır

Müzenin arkeoloji bölümünde Paleontolojik dönem fosillerinden başlayarak Edirne ve yakın çevresinde bulunan 3zamanın sonlarına ait fil, gergedan, ve at türü hayvanların çene, omur gibi parçaları bulunmaktadır Ayrıca 30000000 yıl öncesine ait Miyosen dönemin balık fosilleri, deniz hayvanları, bitkilerin fosilleri de onları tamamlamaktadır Kalkolitik döneme tarihlenen ve Enez Hocaçeşme Höyüğünde bulunan Orta Neolitik, Erken Kalkolitik pişmiş toprak eserler müzede yer almaktadır Ayrıca Edirne yöresinde çok bol olan Lalapaşa, Araplık dolmeni, Taşlicabayır Tümülüsü eserleri, MÖ 1400-800 yıllarına tarihlenen Tunç ve Demir Çağ eserleri de arkeoloji bölümünün önemli eserleridir

Steller arasında Trakya bölgesinin yerli halkı olan Traklara ait mezar stelleri da bulunmaktadır
Bizans ve Osmanlı dönemine tarihlendirilen altın ve gümüş sikkelerden oluşan koleksiyonlar da müzede yer almaktadır

Müze bahçesinde Roma dönemine tarihlenen lahitler, dolmenler, menhirler ve çitten yapılmış iki Trak evi, Eroslu sunak, Bizans ve Roma dönemi sütunları, sütun başlıkları XV-XVIII yüzyıllara tarihlenen Osmanlı mezar taşları da ayrı bir bölüm halinde sergilenmektedir
Müzenin Etnografya bölümünde Selimiye Camisi’nin ziyarete açılışında mihraba konulan halı, Edirnekari ağaç işleri, Edirne Sünnet yatağı, Edirne gelin odası, Edirne evleri oturma odası ayrı bir bölüm halindedir Ayrıca erkek ve kadın giysileri, oyalar, üç etekler, bohçalar, ve Edirne’ye özgü sabunlar burada sergilenmektedir Edirne köy evlerinin mutfağı, ve çeşitli sanatlara ait tezgahlar da yine Etnografya bölümündedir

Atatürk’ün Edirne’yi ziyaretinde kullandığı eşyalar, haritası da burada bulunmaktadır

Selimiye Camisi yanı
Tel: (0284) 225 11 20
Faks(0284) 225 57 48


Türk-İslam Eserleri Müzesi (Merkez)

Medresenin 14 odası ile avlusunda Türk ve İslam dönemine ait eserler sergilenmektedir

Müzenin Pehlivanlar odasında Kırkpınar güreşlerinin ünlü baş pehlivanlarının fotoğrafları ile Kırkpınar ağası giysili, kısbetli mankenler bulunmaktadır Tekke Eşyaları odasında dergahlardan toplanmış çeşitli eşyalar, Sultan IIBeyazıt külliyesinin kapıları, büyük ölçüde mumlar, el yazmaları, levhalar, alemler, zikir tespihleri, son şeyhülislamın giysisi, fildişi ve sedef kakmalı Kur’an mahfazaları ve Mevlevihane’ye ait eşyalar bulunmaktadır Ayrıca işlemeler de onları tamamlamaktadır Balkan Savaşı ile ilgili fotoğraflar, sancaklar, çeşitli çiniler, Çanakkale seramikleri, porselenler, Edirne Sarayında l973 yılında yapılan kazıda çıkarılan duvar çinileri, cam eşyalar, yemek kazanlar, çeşitli ölçü aletleri, fenerler, mangallar, zemzemlikler, sedef kakmalı koltuk takımları, çeşitli ağaç işi örnekleri müzedeki başlıca eselerdir

Selimiye Camisi Dar ül tedris (Dar-ül Kurr’a) Medresesi
Tel: (0284) 225 11 20


Lozan Anıtı ve Müzesi (Merkez)

DrOsman İnci başkanlığındaki senatonun almış olduğu kararla yapılan Lozan Anıtı Karaağaç’ta eski Edirne tren istasyonu, bugünkü Rektörlük birasının bahçesinde bulunmaktadır

19 Temmuz l998’de ziyarete açılan anıt Lozan’ın Edirne için önemini simgelemektedir
Anıt üç beton sütun ve ortasındaki bir genç kız figüründen oluşmaktadır Sütunlardan uzun olana Anadolu’yu, kısa olanı Trakya’yı, en küçüğü de Karaağaç’ı simgelemektedir Bunların arasındaki figür ise estetiği, zarafeti ve hukukun sembolüdür Bir elinde tutmuş olduğu güvercin barış ve demokrasiyi, diğer elindeki belge de Lozan Antlaşmasını anlatmaktadır Ayrıca bu sütunlar bir çemberle birleştirilerek birlik ve beraberlik sembolize edilmiştir

Lozan Anıtının yanındaki tek katlı yapı Lozan Müzesidir Anıt ile beraber l998’de açılan Müzede Lozan Antlaşması ile ilgili belgelerin örnekleri, Atatürk ve İsmet İnönü ile ilgili fotoğraflar, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, diğer çeşitli tarih dergileri ve günün gazetelerinden alınmış konuyla ilgili yazıları içeren örnekler bulunmaktadır

Karaağaç
Tel: (0284) 214 4210/l87



Sağlık Müzesi (Merkez)

Dr Osman İnci Başkanlığında, Üniversite Senatosunun almış olduğu kararla Sultan IIBayezid’ın 1484-1488 yıllarında yaptırmış olduğu Sultan IIBayezıd Külliyesinin Darüşşifası’nda 23 Nisan l997 yılında Sağlık Müzesi ziyarete açılmıştır Trakya Üniversitesi ve Ruh Hastalarını Reaptasyon Derneği’nin katkıları ile Darüşşifa restore edilmiştir
Edirne'yi i ziyaret eden Evliya Çelebi buradan “Orada bir Darüşşifa vardır ki dil ile tarif ve kalemler ile yazılmaz” diye söz ederek şöyle devam etmiştir:

”Adı geçen bağın ortasında, göğe baş uzatmış bir kağir yüksek kubbedir ki güya aydınlık hamam camekanı gibi tepesi açıktır Bu açık yerde altı adet ince mermer sütunlar üzerinde Kiyanıyan tacı gibi bir kubbecik vardır San'atkar iş üstadı, bu küçük kubbenin ta tepesine halis altın ile yaldızlanmış bir çeşit demir mil üzerine bir bayrak yapmış, ne taraftan rüzgar eserse, o bayrak o tarafa döner Garip görünüşlüdür Ama aşağı büyük kubbe sekiz köşelidir Bu kemerli kubbe içinde dahi sekiz kemer vardır Her kemerin altında bir kış odası vardır Bu odaların her birinde ikişer pencere vardır Bir penceresi odanın dışında olan gülistanlı ağaçlığa bakar, diğeri de bu büyük kubbenin ortasındaki büyük havuz ve şadırvana bakar Bu sekiz adet kış odalarının önünde , yine büyük kubbe içinde sekiz adet yazlık odalar vardır


Böyle dikkat ve özenle yapılmış şifa yurdunun anlatılan odalarında çeşitli hastalıklara tutulmuş zengin ve fakir, ihtiyar ve genç doludur

Bazı odalarda ilkbaharda delilik mevsiminde Edirne'nin aşk denizi derinliğine düşmüş sevdalı aşıklar çoğalıp, hekimin emriyle bu tımarhaneye getirilerek altun ve gümüş yaldızlı zincirlerle kerevetlerine takılıp, her biri aslan yatağında yatar gibi kükreyip yatarlar Kimisi havuz ve şadırvanlara bakıp kalender hülyası kabilinden sözler eder, nicesi dahi o kemerli kubbenin etrafında olan gülistan ve bağ ve bostan içindeki binlerce kuşların cıvıltılarını dinleyip, delilerin perdesiz ve ölçüsüz sesleriyle feryada başlarlar”

Evliya Çelebi, hastanenin musiki ile tedavi konusunu da şu şekilde anlatmıştır:

“Merhum ve Mağfur Bayezid Veli Hazretleri Vakfiyesinde, hastalara deva, dertlere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve defi seva olmak üzere 10 adet hanende ve sazende gulan (genç erkek) tayin etmiş ki, üçü hanende, biri neyzen, biri kemancı, biri musikarcı, biri santurcu, biri çengi, biri çeng santurcu, biri udçu olup, haftada 3 kez gelerek hastalara ve delilere musiki faslı ederler Allah'ın emriyle , nicesi saz sesinden hoşlanır ve rahat ederler
Doğrusu musiki ilminde neva, rast, dügah, segah, çargah,suzinak makamları onlara mahsustur Ama zengule makamı ile buselik makamında rast karar kılsa insana hayat verir Bütün saz ve makamlarda ruha gıda vardır”

Beyazıd Külliyesinin Darüşşifası, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün l984’de yaptığı bir protokol ile Trakya Üniversitesine eğitim amaçlı olarak tahsis edilmiştir

Edirne Darüşşifası’nda musiki ile hasta tedavisi, hastanenin başta gelen özellikleri arasındaydı Bu konuda inceleme yapan müzisyen hekimler Türk musikisindeki bazı makamların bazı hastalıkların tedavisinde özel bir iyileştirici etkisi olduğunu saptamışlardır Tedavide musikinin yanı sıra su sesi ve güzel kokudan da yararlanılmıştır Buradaki şadırvandan dökülen suların çıkardığı sesler hastayı huzura kavuşturmaktaydı

l876-l877 Osmanlı-Rus savaşında Edirne’nin işgali ile buradaki tıp eğitimi işlevini yitirmiş ve Darüşşifa içerisindeki hastalar İstanbul’a gönderilmiştir

Trakya Üniversitesi Sağlık Müzesi Avrupa Parlamentosunun 2004 yılı Avrupa Müzesi ödülünü kazanmıştır 2004 yılında bu ödülü alabilmek için 48 ülkeden 60 müze değerlendirmeye katılmış, birincilik ödülü Trakya Üniversitesi Sağlık Müzesi’ne verilmiştir

Müzede Osmanlı İmparatorluğu’nun başlangıcından sonuna kadar sürdürdüğü sağlık hizmetleri en küçük ayrıntısına kadar çağına uygun dekorlarla, mankenler eşliğinde canlandırılmıştır

Müzenin birinci bölümünde poliklinik, özel diyet mutfağı, ve personel odaları bulunmaktadır İkinci bölümde ilaç deposu ve hekimlere ait bölümlere yer verilmiştir Üçüncü bölümde hasta odaları aslına uygun biçimde canlandırılmıştır Bu bölümde altı ve dört kişilik yatak odaları ve musiki bölümleri görülmektedir

Müzede Tıp tarihi ve Ontoloji ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır Şifalı Bitkiler, Eczacılık, XVyüzyılda Osmanlılarda Cerrahi, Osmanlı’da Darüşşifalar, Bulaşıcı Hastalıklar, Hekimliğin Gelişim Tarihi, Mimar Sinan ve Eserleri, Türk Psikiyatri Tarihi OrdProf DrASüheyl Ünver ile Tosyavizade Dr Rıfat Osman’ın odaları müzenin başlıca bölümlerini oluşturmaktadır

Türkiye’de başka bir örneği olmayan müzede Osmanlı döneminin dekor ve kostümleri kullanılarak hekimbaşı, çömezleri (asistan), Osmanlıların ruh ve akıl hastaların musiki ile tedavi etmelerini, terapiyi gösteren hanendeleri, sazendelerinin ruh hastalarını tedavi edişleri mankenlerin eşliğinde sergilenmiştir Müzenin sahne düzenlemeleri de İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından yapılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Edirne Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edirne Hakkında Bilgi



Edirne Tabyaları



Edirne’nin 4-5 km uzağında bulunan ve bugün büyük çoğunluğu tarlalar içerisinde kalmış olan bu tabyaların büyük çoğunluğu moloz ve kaba taştan, top mermilerine dayanacak şekilde yaklaşık bir metre kalınlığında yapılmıştır
Sultan IIMahmud zamanında 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Edirne'nin savunması için alınan önlemlerin başında tabyaların yapılması gelmiştir Bunun için de şehrin çevresindeki tepelerde tabyalar yapılmıştır Edirne savunmasında göreve getirilen Halil Paşa, Vecihi Paşa ve İbrahim Paşa, Rus ordusunu durdurmak üzere bu tabyaların yapımını başlatmışlardır Genelde bazıları topraktan, bazıları kâgir ve üzerleri dal veya kalaslarla örtülü bu tabyalar tamamlanamadan savaş başlamıştı Savaşın sona ermesinden sonra tabyaların yapımına hız verilmiştir

İlk kez 1828’de yapılan bu tabyalar daha sonra Tahir Paşa yönetimindeki bir komisyon yeniden yaptırmış ve bazılarını da onarmıştır 1903 yılında 30’dan fazla tabya bulunuyordu ve bunların Balkan Savaşı’nda büyük yararı olmuş, şehir 155 gün boyunca bu tabyalar yardımı ile korunmuştur Bu tabyalardan Hıdırlık tabyasını Şükrü Paşa karargâh olarak kullanmış, Kıyık Tabyasını da Edirne kale komutanı İsmail Paşa karargâh olarak kullanmıştır Bu tabyalar içerisinde en görkemlisi Hıdırlık Tabyasıdır
Kıyık Tabyası üzerine ordu kumandanı Muhtar Paşa bir de kitabe yerleştirmiştir:
Bârek-Allah işbu istihkâm nev tarz-ı rasîn
Kahr ve tedmîr adüvvü dânedir hassa hasîn
Bâni-i fidyesidir sarh-ı muhkemin
Mazhar-ı teyyid hak Abdülhamid Hân güzin
İşbu şehrin sû-be-sû tahkimini azmeyledi
Azm-i pâk cümlesinden de bu tesis metin
Cilve-gâh olsun bu bir yâ-rabb şuâi nusrete
Düşman kalsın top altında siyah rûz mühîn
Lâ-cerem eyler bu istihkâma düşman serfürû
Söyledi Muhtar tarihini zafergâh-ı mübin
1304 (1886)



Şükrü Paşa’nın Balkan Savaşı sırasında beş ay açlık ve yoksulluk içerisinde savunduğu Hıdırlık Tabyası günümüzde Genel Kurmay Başkanlığı tarafından Balkan Savaşı Müzesi’ne dönüştürülmüştür Burada bütün tabyalar onarılmış, Balkan Savaşı konu mankenleri, fotoğraflar, tabelalar, ses ve ışık düzeni ile ziyarete açılmıştır Müzede savaş canlı şekilde ziyaretçilere yaşatılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Edirne Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edirne Hakkında Bilgi



Edirne'de Kırkpınar


Edirne Vilayeti Salnamesine göre (1901) Kırkpınar’ın asıl yeri olarak Simavna ile Sarıhızır bölgeleri arasında çayırlık alan gösterilmektedir Bir başka görüşe göre de Kırkpınar Edirne il merkezine 16 km uzaklıktaki Görmutlu ile Seymenli köyleri arasındadır Kırkpınar’ın Ahırköy yakınında olduğu da iddia edilmektedir Bütün bunlar gösteriyor ki tarihi Kırkpınar Çayırı Balkan Savaşı’ndan sonra Türkiye sınırları dışında kalmıştır

Sultan IMurad Edirne’yi aldığı zaman güreş sporuna önem vermiş ve bir pehlivanlar tekkesi kurdurmuştur Bu tekkeden de güçlü Türk pehlivanları yetişmiştir Kırkpınar ile ilgili olarak bir de efsane vardır Buna göre; iki pehlivan güreşirler ve yenişemezler Gece de güreşlerini sürdürürler ve her ikisi de yorgunluktan orada ölürler Güreştikleri yere bu pehlivanlar gömülür Daha sonra bu yerden kırk tane pınar fışkırır ve bu yere de bundan ötürü Kırkpınar ismi verilmiştir Bir başka söylentiye göre de, Türklerin Anadolu’dan Rumeli’ye geçişleri sırasında kırk Türk akıncısı Balkanlar’da bir mola sırasında aralarında güreş tutmuşlar ve aralarından ikisi güreşirken yorgunluktan ölmüştür Arkadaşları tarafından buradaki ağaçlık bir yere gömülmüşlerdir Akıncılar geriye döndüklerinde, aynı yerden geçerlerken arkadaşlarını gömdükleri ağaçların altından buz gibi bir pınarın kaynadığını görmüşlerdir Halk arasında Kırkların Pınarı diye isimlendirilen bu pınarlı çayır daha sonra Kırkpınar’a dönüşmüştür

Edirne Çocuk esirgeme Kurumu’ndan Rasim, Kavaf Recep, Terzi Şevket, Bedestenli Mehmet, Çubukçu Rasim, Kıyıkçı Rıza Efendiler Kırkpınar’ı Sarayiçi’nde canlandırmış ve bugünlere ulaşmasını sağlamışlardır Cumhuriyetin ilanından sonra da Kırkpınar Güreşleri Edirne’nin Sarayiçi bölgesinde her yıl yapılmaya başlanmıştır

Edirne’nin en önemli iç turizmi olan Kırkpınar’ı Edirne Belediyesi yönetmektedir Her yıl Edirne’de bir Kırkpınar Komitesi kurulur, komite önce Kırkpınar Güreşlerinin başlayacağı günü çeşitli yayın organlarında ilan eder ve katılacakları davet eder Kırkpınar Güreşlerinde deste, küçük orta, büyük orta, baş altı ve baş pehlivanlara verilecek ödüller belirlenir ve bunlar ilan edilir

Öncelikle güreşlerin başlayacağı Cuma günü sabahı Atatürk heykeline çelenk konur, saygı duruşunda bulunulur Pehlivanlar mezarlığı ziyaret edilir oraya da çelenk konularak dua edilir Cuma namazından sonra Selimiye Camisi’nde Mevlüt okunur ve öğleden sonra güreşler başlar Güreşler Cuma-Cumartesi_Pazar günleri devam eder Güreşlerin son günü bir kuzu açık arttırmaya çıkarılır ve en çok arttıran da Kırkpınar’ın Ağası olur Güreşlerde hakem heyetine itiraz olmaz

Kırkpınar’da ünlü Türk pehlivanları yetişmiştir Bunların başında; 26 yıl aralıksız baş pehlivanlığı kazanan Kel Aliço, 16 yıl baş pehlivanlığını sürdüren Adalı Halil ile Koca Yusuf, Kurtdereli Mehmet, Hergeleci İbrahim, Çolak Molla Mümin, Kara Ahmet, Filiz Nurullah, Katrancı Mehmet, Kara İbo, Makarnacı Halil, Mardalı Ahmet, Küçük Yusuf, Edirneli Kara Emin, Manisalı Rıfat, Bandırmalı Kara Ali, Gostivarlı Mülayim, Tekirdağlı Hüseyin, Tekirdağlı Hüseyin Aklaya, Babaeskili İbrahim, Hayrabolulu Süleyman, Sındırgılı Şerif, İrfan Atan, İbrahim Karabacak, Adil Atan, Mehmet Ali Yağcı gelmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Edirne Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edirne Hakkında Bilgi



Edirne Mezarlıkları


yüzyılın başlarında bir çok şehirde olduğu gibi parsellenerek satılmış ve yerlerinde yeni yapılar yükselmiştir Bu nedenle de Edirne’deki tarihi bir çok mezar taşı da yok olmuştur Edirne’de mezarlar Türk sanat ve tarihini en güzel biçimi ile anlatan örneklerdendir

Edirne mezarlıklarının belli başlıları; İstanbul Yolu Mezarlığı, Uzun Kaldırım Mezarlığı, Tatarlar Mezarlığı (Zindan Mezarlığı), Buçuktepe Mezarlığı, Bademlik Mezarlığı, Tepe Mezarlığı, Seyit Celali Mezarlığı, Acıçeşme Mezarlığı’dır Bunların dışında cami ve derg3ahların avlularında da önemli her biri ayrı birer tarihi belge niteliğinde olan mezar taşları bulunmaktadır Bu tür mezarlıkların başında Sezai Dergâhı Mezarlığı, Saruca Paşa Camisi Haziresi, Gazi Mihal Camisi Mezarlığı, Kasımpaşa Camisi Haziresindeki Mezarlık gelmektedir

Bu mezarlıkların en önemlileri de İstanbul Yolu Mezarlığı, Uzun Kaldırım Mezarlığı, Saruca Paşa Mezarlığı, Gazi Mihal Mezarlığı, Sezai Dergâhı Mezarlığı ve Kasımpaşa Mezarlığı’dır Çeşitli nedenlerle büyük bir kısmı ortadan kalkan Edirne mezarlıklarına ait tarihi değerdeki mezar taşlarından bazıları Edirne Müzesi’nin avlusunda bulunmaktadır Bunların başında da Yeniçeri mezar taşları gelmektedir

Bu mezarlıklardaki mezar taşları tarihi şahsiyetler yönünden ve mezar taşlarının sanat tarihi yönünden iki ayrı gurupta toplanmaktadır

İstanbul Yolu Mezarlığı Edirne’nin en büyük mezarlığı idi Edirne’yi İstanbul’a bağlayan yolun her iki yanında geniş bir alanı kaplıyordu Ne yazık ki bugün bu mezarlığın büyük bir kısmı yapılanma nedeni ile yok olmuştur Buradaki mezarlar XVI-XIXyüzyıl arasındaki tarihi kişilerine aitti Bunların başında Ispartalı Kınalızâde Ali Efendi’nin mezarı (1572), Pertev Paşa’nın mezarı (1837), İbrail Muhafızı Yeğen Mahmut Paşa’nın mezarı (1796), Selanik Valisi Selim paşa’nın mezarı (1790), Muhzirzâde Muhammed Zihni Efendi’nin mezarıdır İstanbul Yolu Mezarlığında bulunan ve bugün Edirne Müzesi’nde bulunan Yeniçeri mezar taşlarının benzerlerine İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ndeki birkaç örnekten başka yerde rastlanmamaktadır Yeniçeri 18bölüğün çorbacısı Süleyman Ağa’nın mezarı (1755), Gazi Mihal Bey’in oğlu Hızır Bey’in mezarı, Mahmut Bey’in oğlu Mehmet Bey’in mezarı (1608), Edirne Kadısı Kalyonizâde Mehmet Emin Efendi’nin oğlu Seyit Ahmet Dai Efendi’nin mezarı bunların başında gelmektedir

Edirne Uzun Kaldırım Mezarlığında da eski ve tarihi mezarlar bulunmaktadır Viyana bozgunundan sonra Belgrat’ta idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa paşa’nın kesik başı Saruca Paşa Camisi haziresinde gömülüdür Budin kalesini savunan ancak bazı kişilerin hışmına uğrayan Melek İbrahim Paşa da 1685-1686 yılında idam edilmiş ve kesik başı Kara Mustafa Paşa’nın yanına gömülmüştür Sadrazam Sürmeli Ali Paşa’nın 1694-1695 yılları arasında idam edilmesinden sonra Kasımpaşa Camisi haziresine gömülmüştür Daha sonra bu mezar taşı Edirne Müzesi’ne götürülmüştür Üç Şerefeli Cami’nin haziresinde de pek çok tarihi kişinin mezarı bulunmaktadır Bunların başında Cizyedar Abdullah Paşa (1693-1694), Osman Paşa (1698-1699), Bozoklu Mustafa Paşa (1783-1784) ve Atıf Paşa’nın (1783-1784) mezarları bulunmaktadır

Enez’de Has Yunus Paşa’nın türbesinin çevresinde de Osmanlı dönemine ait mezar taşlarının bulunduğu bir mezarlık vardır Enez çalışmaları sırasında İstanbul Üniversitesi bu mezarlığı düzenlemiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Edirne Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edirne Hakkında Bilgi



Edirne Dolmen ve Menhirleri


Dolmenler (Lalapaşa)

AKansu tarafından yeniden bulunmuştur Ş:AKansu daha çok Lalapaşa ilçe sınırları içerisindeki dolmenleri tespit etmiş, çeşitli raporlar ile 19 dolmenin fotoğraf ve tanımlarını yayınlamıştır Daha sonra Edirne Müzesince 5 tane daha dolmen tespit edilmiştir

Dolmenler, tarih öncesinde mezar olarak kullanılan iki tanesi dikili, üçüncüsü de bunların üzerine kapak gibi yatırılmış üç büyük taştan meydana gelmiş yapılardır

Trakya dolmenleri genelde ortak özelliklere sahiptirler Dolmenler esas mezar ve giriş odaları ile bunları çevreleyen küçük bir tepeden oluşmuştur Mezar odaları ile ön odaların yapımında boyutları 2-3 mye kadar olan iri taş bloklar kullanılmıştır Esas mezar odasının dört yanı iri blokların dik olarak yerleştirilip, üzerinin de yine iri bir blok taş ile örtülmesi ile biçimlendirilmiştir Yan taşlar, arkada küçük bir antre oluşturacak şekilde çıkıntı yapar Odanın ön kısmındaki kenar taşına “Ruh deliği” olarak adlandırılan küçük bir delik açılmıştır Genellikle iki tane olan giriş odaları da aynı yöntemle şekillendirilmiştir Bazen bir ruh deliği ikinci odanın girişinde de bulunmaktadır En öndeki giriş odası daha çok önü açık bir koridor niteliğindedir Mezarı genellikle küçük ve alçak bir tepe çevreler Doplmenlerden bazıları ikili, bazıları da dörtlü gruplar halindedir

Dolmenlerin yönleri kuzeybatıya doğrudur 1990 yılında ProfDrMehmet Özdoğan başkanlığında bir ekip daha önceden bilinen 50 dolmenin dışında 24 tane daha dolmeni tespit ederek belgelemiştir

Trakya dolmenleri genel olarak Son Tunç Çağı-İlk Demir Çağı geçiş dönemine, MÖ1400-900 yılları arasına tarihlendirilmektedir Bazı görüşlere göre dolmenlerin üstünü kaplayan büyük taş üzerinde tören yapılmaktadır

Edirne Müzesi tarafından 1994 yılında Lalapaşa’da yapılan kazıda bir dolmenin içerisinde insan kemiklerine rastlanmıştır Birden fazla kişiye ait kemikler, burasının bir aile mezarı olduğuna işaret etmektedir Kemiklere iki odalı ve bir girişi olan dolmenin ortasındaki odada rastlanmıştır

Trakya dolmenlerinin bir devamı niteliğinde olan Yunanistan’da Batı Trakya’daki ve özellikle Bulgaristan’da Istranca, Sakar ve Rodop olmak üzere üç dolmen bölgesi olup, bu bölgede bilinen 750 kadar dolmen bulunmaktadır


Menhirler (Lalapaşa)

boyunda kabaca yontulmuş olarak toprağa gömülerek dikilen taşlardır Bu taşların işlevi hala tam olarak bilinmemektedir Büyük olasılıkla mezarların yerini belirtmek için kullanılmıştır Bazılarının ise sınır taşı olarak kullanıldığı sanılmaktadır

Trakya bölgesi menhirler bakımından zengin bir bölgedir Trakya’nın Türkiye sınırları içerisinde kalan bölümünde bu megalitik anıtlar hakkında yeterli sayılabilecek çalışmalar yapılmamıştır Bölgede Kırıkköy, Lalapaşa ve Çömlekpınar Köyü çevresinde toplu olarak bulunurlar Bölgenin genelinde tek tek dağılmış bir çok menhir bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Edirne Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edirne Hakkında Bilgi



Edirne Kütüphaneleri

Selimiye Cami Kütüphanesi (Merkez)

Edirne Selimiye cami Kütüphanesi yavuz Sultan Selim tarafından 1574’te kurulmuştur Caminin yapımı bittikten sonra, Yavuz Sultan selim’in buraya vakfettiği kitaplarla açılmıştır Başlangıçta 257 kitabı vardır Daha sonra bağışlanan ve vakfedilen kitaplarla, kütüphanenin kitap sayısı 5757’yi bulmuştur Kısa zamanda yazma ve basma kitaplarla Türkiye’nin en zengin kütüphanelerinden biri durumuna gelmiştir

Cumhuriyetin ilanından sonra tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra oradaki kitaplar da Selimiye Yazmalar kütüphanesine devredilmiştir

Edirne İl Halk Kütüphanesi 1968 yılında açılınca da yazma kitaplar Selimiye Kütüphanesinde kalmış, diğer kitaplar da buraya taşınmıştır



Sultan IIMurad’ın Edirne’de Kurduğu Kütüphaneler (Merkez)

Sultan IIMurad Edirne’de Üç Şerefeli Cami’nin medresesinde, Saatli Medresede ve Muradiye Medresesinde kütüphaneler kurmuştur Sonraki yıllarda bu üç kütüphane birleştirilmiştir Bu medrese ve kütüphaneler döneminin ilim yuvası olmuş, İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey, Müftü Ahmet Paşa gibi ünlü alimler de buradan yetişmiştir

Sultan IIMurad’dan sonra Fatih Sultan Mehmet bu kitapları Edirne’de yaptırmış olduğu Cihannüma Kasrı’ndaki Kasr-ı Padişah-ı Kütüphanesine taşıtmıştır


Sultan IIBeyazıt Kütüphanesi (Merkez)

Sultan IIBeyazıt Edirne’de yaptırmış olduğu Sultan IIBeyazıt Külliyesinin Tıp Medresesinde bir vakıf kütüphanesi kurdurmuştur Bu kitaplar Sultan IIBeyazıt’ın vakfiyesinde de kitapların isimleri ve sayfa sayıları ile aynen yazılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Edirne Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edirne Hakkında Bilgi



Edirne Dergâhları



Bunların başında da Mevlevi dergahı olarak kurulan sonra da Muradiye Camisi’ne dönüşen yapı gelmektedir Bu arada caminin yanına bir Mevlevihane yapılmış ancak, bu yapı da günümüze gelmemiştir
Evliye Çelebi, Edirne dergahları konusunda bazı bilgiler vermiştir Ardından Rıfkı Melül Meriç Edirne’de kurulan ve zamanla yıkılarak ortadan kalkan dergahların listesini vermiştir Oral Onur da günümüze gelemeyen dergahların kitabelerini yayınlamıştır

Edirne dergâhlarının başında Hünkar Dede Dergâhı gelmektedir Bu dergâh, Hıdırlık Tepesi’nde Bektaşi tekkesi olarak kurulmuştu Ancak burada bazı uygunsuz kişilerin toplandığı ve devlet itibarını sarsacak işlerin yapıldığı saraya ihbar edilmiş ve Sultan İbrahim zamanında Kara Mustafa Paşa tarafından 1051’de yıktırılmıştır

Edirne’de bir de güreşçiler dergâhı bulunuyordu Derviş hücreleri ve matbahtan oluşan bu yapı ahşap idi İçerisinde pehlivanlarla ilgili çeşitli eşyalar, güreş malzemeleri bir araya getirilmişti Bu dergâhın Ali Paşa Çarşısı yakınında bulunduğunu Evliye Çelebi belirtmiştir

XVII yüzyılda Zindan Kapısı dışında küçük bir dergâh bulunuyordu Şeyh Zindani Tekkesi isimli bu dergah İstanbul’un fethine katılmış bir velinin türbesi çevresinde kurulmuştu

Edirne’de Kurtbayırı denilen yerde geniş bir arazi içerisinde bir Kadiri dergâhı vardıBu dergâh da Şeyh Sezai-i Gülşeni tarafından kurulmuştu

Bunların yanı sıra Ağaçpazarı yakınında Hacı Ömer Ağa’nın kurduğu dergâh, Beylerbeyi Camisi yakınında Şeyh Mestçizade İbrahim Efendi dergâhı da halveti tarikatına bağlı olarak işlev yapıyordu

Üç Şerefeli Cami’nin yanında Müezzin Sultan ve İshakilerin Ebu İshak Kazeruni dergâhları da vardı

XVIIyüzyılda Eski Cami yakınında Taşkent Baba Dergâhı, Ağaçpazarı yakınında Tütünsüz Baba Tekkesi de devrinin önemli dergâhları arasında idi

Gülşeni Tarikatından Hasan Sezai Efendi’nin kurduğu Hasan Sezai Dergâhı 1428’de kurulmuş ve sonra camiye dönüşmüştü

Kadirhane semtinde, Selçuk Hatun Camisi’nin karşısında bir Kadiri Dergâhı bulunuyordu Bu dergâhı Kadiriliği Edirne’de yaygınlaştıran Şeyh İsmail Rumi Efendi kurmuştur Bu dergâh 1746 yılında yanmış, Vezir-i azam Muhsinzade Mehmet Paşa tarafından 1773 yılında tamir edilmişti Dergah sonraki yıllarda birkaç kez yanmış ve Edirne valilerinden Hacı İzzet Paşa tarafından onarılmış, l885 yılında törenle açılmıştır

Edirne Müzesi’nde bulunan bir kitabeden Edirne’de Celvetiye Dergâhı olduğu öğrenilmektedir Müzedeki kitabesinde l639 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır

Edirne Halk eğitim binasına giden yolun üzerinde Kargı Baba Dergâhı bulunuyordu Evliya Çelebi Kargı Baba’nın Bektaşi olduğunu ve orduya kargı yaptığını belirtmiştir Bu dergâha ait 1865 tarihli onarım kitabesi Edirne Müzesi’ndedir

Lari Camisi’nin arkasında Rami Efendi’nin 1625 yılında kurduğu Gülşeni Dergâhı bulunuyordu Bu dergah 1625,1636 yıllarında yenilenmiş ve semahanesi yeniden yapılmıştır Bu onarımları gösteren kitabe yakın tarihlere kadar dergâhın kapısı üzerinde bulunuyordu

Edirne’de Şıh İbrahim Efendi’nin kurmuş olduğu Rıfai Dergâhının 1780 tarihli kitabesi Edirne Müzesi’nde bulunmaktadır

Evliya Çelebi Edirne’de bunların dışında Üçler-Yediler, Şütüraplar, Karacaahmet Sultan dergâhlarının isimlerini vermektedir Ayrıca Edirne Müzesi’nde bazı dergâh kitabeleri bulunuyorsa da bunların hangi dergâha ait oldukları ve bu dergâhların yerleri bilinmemektedir
Sokollu Külliyesinin cami avlusunun kuzeydoğusunda bulunan dergâhtan yalnızca mihrap duvarı ve mihrabın çıkıntısı günümüze ulaşabilmiştir Dergâhın hangi tarikata ait olduğu anlaşılamamaktadır ProfDrAra Altun ve Tülay Reyhanlı bu bölümün bir süre mescit olarak kullanıldığını belirtmişlerdir Onlardan öğrenildiğine göre, dergâhın batıdan bir girişi ve girişin iki yanında da biri mihraplı olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Edirne Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edirne Hakkında Bilgi



Edirne Su Yolları ve Kemerleri



uzaklıktaki Sinanköy ve Taşlımüsellim’deki kaynaklardan su getirilmiştir XVIyüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a yaptırdığı su kemerleri vasıtası ile şehre gelen sular çeşitli çeşmelere ve kuruluşlara dağıtılmıştır

Edirne’ye su getiren Sinanköy ve Taşlımüsellim su yolları farklı dönemlerde yapılmıştır Edirne’de yapılan su kemerleri ve su yolları sonraki yıllarda İstanbul’a su taşıyan Kırkçeşmeler su taşıma sistemlerine öncülük etmiştir Taşlımüsellim’den getirilen sular 35 km uzaklıktan ve 150 m yükseklikten geçmektedir Sinanköy’den getirilen sular 5,5 km uzaklıkta ve 115 m yükseklikten şehre ulaşmakta idi

Edirne’ye sular bir takım tünellerden ve kemerlerden getirilmektedir Bu kemerlerin en önemlilerinden birisi de 105 m uzunluğundaki Kırkgöz Kemeri’dir Günümüzde bu su taşıma sisteminden yararlanılmaktadır Ayrıca belirli yerlerde de su toplama havuzları bulunmaktadır Bunun dışında Hançerli Kemer, Ortakçı Kemeri, Arap Kemeri, Çifte Kemer, Karayusuf Kemeri, Yedigöz Kemeri, Kurt Kemeri, Bahçe Kemeri, Hıdırağa Kemeri, Oğlanlı Kemeri, Hasan Ağa Kemeri ve Üçgöz (Ağa Hamamı) Kemeri vardır

Hançerli, Ortakçı, Arap, Çifte, Karayusuf, Kurt Kemeri, Bahçe Kemeri ve Oğlanlı kemer tek gözlüdür Yedigöz kemerinin yedi gözü; Üçgöz Kemeri ile Hıdırağa Kemeri üç gözü bulunmaktadır

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 1666-1667 yılında Edirne’ye yaptırdığı 12 çeşmenin yanı sıra kentin su ihtiyacını yeni kaynakların eklenmesi ile daha da geliştirmiştir

IIAbdülhamid döneminde Edirne Valisi olan Hacı İzzet Paşa şehre gelen su kemerlerini ve su yollarını 1890 yılında onarmıştır Bazı yerlerini de yenilemiştir Nitekim bu dönemde Edirne’de 190’dan fazla çeşme olduğunu Rıfkı Melül Meriç’ten öğrenmekteyiz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.