Mavi Pervazlı Pencere

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mavi Pervazlı Pencere



Fehmi YAKUT


Dubleks evin ikinci katındaki mavi pervazlı pencerenin önünde oturmuş, bahçede kuyruğuyla oynayan yavru kediyi seyrediyordu Kuyruğunu öne doğru uzatıp, ağzıyla yakalamaya çalışan kedi, etrafında hızla dönerekten taklalar atıyor, patileriyle de yüzünü ovuşturuyordu




Birden evin giriş kapısı, kuvvetli bir rüzgâr türbülansı varmış gibi hızla kapandı İrkilerek, ani bir hareketle başını sesin geldiği yöne çevirdi Vitrindeki biblolar ve cam eşyalar şangır şungur sesler çıkararak titreşti… Bir anlık sessiz bekleyişten sonra tekrar pencereden dışarıya baktı Bahçedeki ağaçların yapraklarında en ufak bir kıpırdanma yoktu, hava günlük güneşlik ve rüzgârsızdı Heyecanlandı, nefes alışları zorlaştı, sinirleri gerildi bir anda Ellerini dayadığı pencereden kendisini geriye doğru ittirerek doğruldu Oda kapısına yöneldi


Dizlerinin bağı çözülmüştü sanki Bir eliyle ahşap merdivenin tırabzanından tutunarak, parmak uçlarına basa basa dikkatli ve endişeli bir şekilde alt kattaki salona indi Her şey normaldi Gerilmiş sinirlerini akort edercesine, ciğerlerinde boşluk kalmayıncaya kadar derin bir nefes aldı ve “huh” diye boşalttı Bir nebze olsun rahatlamıştı Kendi kendini teskin etmeye çalıştı Dış kapıyı açtığında kamelyadaki, sallanan sandalyede oturan, sarı saçlı kâkülleri düz alnını kapatan, yeşil gözlü genç kızla göz göze geldi Kız arkasına yaslanmış, sandalyeyi gıcırdatarak hızlı bir şekilde sallanıyordu Dirseklerini sandalyenin kollarına dayayıp, iki elinin parmaklarını birbirine geçirmiş, başparmaklarını birbirine değdirmemeye özen göstererek daireler çiziyor ve alttan alttan kendisine bakıyordu Birden yüreğine ılık bir şeyin aktığını hissetti Sonra sırtından aşağı soğuk ter damlalarının aktığını hissetti Adeta büyülenmişti Beynin gönderdiği sinyalle, kalbinin bütün motorları tam kapasite kan pompalamaya başladı Ancak yüreğinin pompaladığı kan damarlarına sığmıyor, çeperlerini zorluyordu Gördüğü bu güzellik karşısında öfkesini dile getirmesi hiç de kolay değildi Öfkesini terbiye edercesine yumuşak bir ses tonuyla; “Buyurun… Kime bakmıştınız?” sorusunu gırtlağında düğümleye düğümleye ancak fısıldayabildi “Siz Gürhan olmalısınız Ben Selin” diyerek uzattı elini Gürhan; içine kapanık, oldukça utangaç, hanımlarla konuşmayı pek beceremeyen, kendi iç dünyasında da aşırı duygusal olan bir delikanlıydı Zor zahmet uzatabildi elini Selin’in stilo zarafetindeki parmaklarının ucuyla tokalaştı sıkılarak “Güler hanımın kızıyım, iki sokak yukarınızda oturuyorum Ailece Hollanda’ya gidiyoruz, artık oraya yerleşeceğiz Annemin sürekli olarak; ‘Merve hanımın bir oğlu var; terbiyeli, çalışkan, dürüst İmreniyorum ona’ diyerek bana hep övgüyle bahsettiği delikanlıyı tanımak istedim gitmeden önce" Selin kalemle çizilmiş gibi ince dudaklarını oynatarak konuşmaya başlamıştı Bu methiye dolu sözleri duydukça utangaçlığı bir o kadar daha arttı, yüzü kızardı, başı önüne düştü Gözleri mahcubiyetini saklamaya çalışırcasına başka tarafa yöneldi Sadece


“Yok canım Güler hanım biraz abartmış” diyebildi kısık bir sesle


Selin evin tek kızı, bir dediği iki edilmeden el bebek gül bebek yetiştirilmişti Çok şımarık ve kabına sığmaz bir genç kız olmuştu Bütün hayatını mizah ve macera üzerine kurmuş, son derece vurdumduymaz, tabiri yerindeyse “dünya yansa bir çöp samanı yanmaz” bir kişiliğe sahipti Öğretmenlerine bile bazen öyle ağır şakalar yapardı ki herkes şaşırırdı Bu yüzden annesi Güler Hanım sık sık okula davet edilerek Selin için uyarılırdı




Selin rahat bir tavırla; “sen de amma alçak gönüllüsün İnsan övülmenin biraz tadını çıkarır” diye takıldı Gürhan’a Zorla da olsa biraz gülümsedi Gürhan Bir saate yakın bir zaman dilimi içinde kamelyada oturdular Selin cebinden çıkardığı bir kurşunkalemi ortadan ikiye kırarak; “Gürhan, sen gerçekten çok iyi bir insansın Umarım hayatta başarılı olursun Keşke seninle daha önce karşılaşmış olsaydık; eminim ki hayatım başka turlu olurdu Al şu kurşunkalemi, bir yarısı sende kalsın, diğer yarısı bende Bunu baktıkça umarım beni hatırlarsın Sanırım bir daha görüşmemiz imkânsız gibi bir şey, belki birbirimizin hatıraları arasında yer alırız Allah’a ısmarladık” diyerek elini uzattı Gürhan bu defa daha samimi ve utangaçlığını atmış bir halde tokalaştı Selin’le Bu gecikmiş karsılaşmaya hazırlıksız yakalanmıştı Hiç konuşmadı, konuşamadı Kelimeler düğümlendi boğazına Sadece “Güle güle Selin” diyebildi, kırk yıllık bir dostunu uğurlar gibi Elinde kırık bir kurşunkalem parçasıyla arkasından öylece bakakaldı Selin dış kapıdan çıktığında, Gürhan hala boş gözlerle ardı sıra kapıya bakıyordu




On iki yıl önce böyle tuhaf bir şekilde tanışmışlardı Selin ailesiyle birlikte Hollanda’ya yerleşmişti İstanbul’a bir daha dönmedi Gürhan ise içindeki platonik duyguları bastırıp tahsilini tamamladı Ailesinin ve çevresinin ısrarlarına rağmen evlenmedi


Akşamları mavi pervazlı pencerenin önünde oturup, kırık bir kurşun kalemi parmaklarının arasında çevirerek dalıp gidiyordu


O gün canı çok sıkkındı Gürhan’ın Annesi ve babası Ümraniye’de oturan kız kardeşine gitmişlerdi Üç dört gün onda kalacaklardı Evde yalnızdı Yine mavi pervazlı pencerenin önünde oturup, hülyalara daldı Can sıkıntısını giderecek bir şeyler yapmak için oturduğu yerden kalktı Sinemaya gitmeye karar verdi Kendini İstiklal Caddesi’nin su gibi akan insan seline bıraktı Elleri cebinde, dalgın dalgın turladı caddeyi baştanbaşa Film seçmeden rasgele bir sinemanın gişesine yöneldi Gişe önünde bekleyen bilet simsarlarının “Abi beklemeden, aynı fiyata bilet var!” diye seslenmelerine kulak vermeden, bir bilet aldı gişeden Sinema doluydu El fenerli adam, üç beş kuruşluk bahşiş karşılığında en arka koltuklardan birine oturttu onu Filmin başı, ortası veya sonu, onun için önemli değildi Boş gözlerle perdeye bakarak yine dalıp gitti





Uyandığında sinema boşalmış, loş ışıklı kocaman salonda tek başına kalmıştı Saatin kaç olduğunun bile farkında değildi Hızla toparlandı uyuyakaldığı koltuktan Tam ayağa kalkacağı sırada giriş kapısı tarafından tedirgin ve telaşlı ayak sesleri duydu Nefesini tutup ayak seslerine kulak verdi Sesler gittikçe yaklaşmaya başladı Koşan bir insanın ayak sesleri olduğu net olarak anlaşılıyordu Toparlandığı koltuğa iyice gömülerek, başını öndeki koltuğun arkasına saklamaya çalıştı Loş ışıkta yüzü seçilmeyen bir insan silueti, salon kapısından içeriye paldır küldür giriş yaptı Sol bacağını peşine sürüyordu “Yaralı olmalı” diye geçirdi aklından Bütün bu olanları kafasında anlamlandırmaya çalışırken, bir yandan da soğukkanlı olmaya çalıştı ama kalp atışları sanki koca salonda yankılanıyordu Ayağını sürüyen siluet, elindeki paketi kendisinin bulunduğu yöne doğru gelişigüzel fırlatarak koşmaya devam etti Koltukların arkasından düşe kalka ama hızlı bir şekilde ilerledi EXIT yazan kırmızı ışıklı kapıya çarpıp kendini dışarı attı Bu sırada, giriş kapısından beş altı kişilik grup; “Dur!


Kaçma!” diye bağırarak salona girdiler İçlerinden birisi salonun çıkış kapısını tam kapanırken fark etti “Çıkış kapısını tutun! Oradan kaçıyor!” diye ünledi Bütün gurup çıkış kapısına doğru koştular ve birbirlerine çarpa çarpa dışarıya fırladılar Gürhan kısa bir süre, korku ve merak içerisinde çıkış kapısını gözetledi Birden, beynindeki gelgitleri dingin hale getirmek istercesine, başını hızla sağa sola salladı İrkildi ve kendine geldi Salon, mezarlık sessizliğine büründü sanki Saklandığı yerden çıkmaya cesareti yoktu Uzun süre kımıldamadan bekledi Solumalarını bile sık sık ve kısa kısa yaparak ses çıkarmamaya çalıştı Kalkıp kaçmayı düşündü bir an Sonra vazgeçti “ya çıkarken birisi onu görürse, ya adamlar dışarıda iseler, ya yaralı adam oralarda bir yerde saklanmışsa…”


Bir sürü cevapsız soru uçuştu beyninde Ama bir an önce bir karar vermesi gerektiğinin farkındaydı Eğer adam yakalanmışsa; mutlaka paketi almak için geri getirilecekti Bir an gözü fırlatılan pakete takıldı İçine bir kurt düştü “Acaba paketin içinde ne var?” diye geçirdi aklından İçindeki merak dürtüsü kalp atışlarına aldırış etmedi Ne pahasına olursa olsun paketi açmaya karar verdi Ayağa kalkmadan, koltukların arasından eğilerek pakete yaklaştı Uzak durmaya çalışarak, önce ayağını uzattı pakete doğru Vücudunu ve kafasını geriye çekip ayakucuyla paketi dürtükledi Bir an bekledi… Aynı hareketi ikinci kez daha kuvvetlice denedi Bütün cesaretini toplayarak bu defa eliyle kontrol etti Paketin dışındaki, alelade sarılmış gazeteyi elleri titreyerek açmaya çalıştı Gazete kâğıdının çıkardığı sesten olmalı ki, birden sağına soluna şüpheyle baktı Kendi kendine “Sakin olmalısın Panik yok Panik yok” diyerek yavaşça paketi açtı İçindeki şey, bir bayan çantasıydı Çantayı açmadan eliyle bastırarak, dışından kontrol etti Korkusu zirveye tırmandı “Ya paketin içinde başımı belaya sokacak bir şey varsa ki bu çok yüksek bir ihtimal” diye düşündü ve çantayı açmaktan vazgeçti Çok acil olacak burayı terk etmesi gerektiğine karar verdi Önce çantayı aldığı yere bıraktı Bir anlık mütereddit bekleyişten sonra tekrar çantayı yerden aldı ve ceketinin gizleyeceği şekilde koltuğunun altına yerleştirdi Çıkış kapısına, salonun ortasından değil de daha karanlık olan duvar diplerinden geçerek ulaştı Omuz üstünden arkasını kontrol ettikten sonra kafasını kapının açıldığı çıkmaz sokağa uzattı Aydınlatması olmayan, dar bir sokaktı Ancak sokağın bağlandığı caddenin ışıkları etraftaki yüksek binaların camlarından yansıyarak aydınlatıyordu sokağı Sokağın sonuna kadar koşarak ilerledi ve tam caddeye çıkacakken yavaşladı Hiçbir şey olmamış gibi davrandı ve kalabalığa karıştı Biraz yürüdükten sonra ilerideki kalabalığı fark etti Meraklı bir kalabalık toplanmıştı Polis otosunun dönen ışıkları, insanların uzun gölgelerini duvarlara düşürüyordu Hemen caddeden bir taksi çevirdi Taksinin arka koltuğuna attı kendini Sanki tonlarca yükün altında ezilmişçesine yorgun ve bitkindi Taksiciye heyecandan boğum boğum olan sesiyle zor da olsa “Çeliktepe” diyebildi sonunda




Gelgitlerle dolu yirmi dakikanın sonunda evine ulaşabildi Elleri titreyerek anahtarı kapının kilidine sokmaya çalıştı Kısa bir süre sonra kapıyı açtı Nihayet mavi pervazlı pencerenin bulunduğu odasındaydı Çantayı sehpanın üzerine koyarak, tekli koltuğa yığılıp kaldı Sanki bütün kemikleri kırılmış, hiçbir tarafı tutmuyordu İçinde ise, çantayı açıp açmamak konusunda karar verecek olan duyguların savaşı yaşanıyordu Saatlerce oturduğu koltuktan boş gözlerle çantayı seyretti durdu Sanki içindeki savaşın sonucunu bekliyordu Sonunda; “Nasıl olsa çanta artık bende, ne zaman istersem o zaman açabilirim” diyerek merak dürtüsü karşısında pes etmek üzere olan akıl ve mantık duygularına biraz daha zaman tanıdı ‘Çantayı bu gece açmayacağım’diye kendi kendine söz verdi Bu dürtünün kendisini uyutmayacağını bildiği için de, bu sözünü dönemeyeceği bir yeminle pekiştirdi Bedenen ve ruhen iflas etmişti sanki Selin’i düşündü bir an Acaba nerelerdeydi ve neler yapıyordu? Evlenmiş miydi? Kaç tane çocuğu vardı? Mutlu muydu? Bu düşünceler ve ettiği yeminle dizginlediği merak dürtüsü sanki yok oldu Yine dalıp gitti Gürhan için mavi pervazlı pencerenin önünde oturunca Selin’i düşünmek, bir yaşam biçimi olmuştu Sanki psikolojik bir şartlanmaydı bu Dalıp gittiği anlar, zaman kavramını tamamen unutuyordu Yine öyle oldu Ağırlaşan göz kapakları yavaşça kapandı Dalgınlığının ne kadar bir zaman devam ettiğini anlamadan uyuyakalmıştı


Gördüğü korkunç kâbustan kapının zili uyandırdı kendisini Uyuyakaldığı koltuktan kalktığında terden sırılsıklam olmuştu Gözlerini ovuşturarak “Aman Allah’ım! Ne geceydi?” diye kendi kendine mırıldanarak lavaboya gitti Avuçlarına doldurduğu suyu hızla yüzüne çarparak kendini toparlamaya çalıştı Aynaya baktığında gözaltlarının şiştiğini ve gözlerinin kan çanağı gibi olduğunu fark etti Kapı zili tekrar çaldı Aceleyle alt kata indi Kapıyı açtığında gazete dağıtan çocuk bahçe kapısından çıkıyordu Kapının koluna takılmış olan gazeteyi aldı ve tekrar odasına döndü Gazeteyi sehpanın üzerine açarak haber başlıklarına göz gezdirdi İkinci sayfanın en başında, büyük puntolarla “İstanbul’da kapkaç terörü” diye bir başlık dikkatini çekti Hemen ayrıntısını okumaya başladı:




Hollanda’dan vatanı ziyarete gelen Selin Y… adındaki bir bayan, İstiklal caddesinde kapkaç kurbanı oldu Çantasını kaptırmak istemeyen Y… Uzun süre yerlerde sürüklendi Ciddi şekilde yaralanan Y… Taksim İlkyardım Hastanesi’nde tedavi altına alındı Tedaviye alınmadan önce güçlükle, çantasında ziynet eşyaları ve bir miktar para olduğunu söyleyen Y'nin; “Çantadaki para ve ziynet eşyaları önemli değil, ama benim için çok daha kıymetli bir şey vardı içinde Paraların hepsi onların olsun istemiyorum, bana sadece çantamı getirsinler” ifadesi olayı iyice ilginç hale getiriyordu Paradan ve mücevherden daha önemli olan şeyin ne olduğu ise herkes için merak konusuydu




Gazetedeki isim zihninde şimşek gibi çakmıştı Artik kendine hakim olamıyordu Gürhan hızla gazeteyi yere fırlattı Titreyen elleriyle sehpanın üzerindeki çantayı, fermuarını yırtarcasına açtı ve ters çevirip odanın ortasına boşalttı Birçok makyaj malzemesi, tarak,


ayna gibi eşyaları iki eliyle hızlıca karıştırdı Kalbi duracak gibi olmuştu; evet, aradığı şey çantadaydı: Sekiz köşeli, koyu yeşil renkli, üzerinde altın sarısı yaldızlı bir boya ile HB yazılı bir kurşunkalemin arka kısmı Ucu hiç açılmamış Hemen cebindeki kırık kurşunkalemi çıkardı Kırık yerlerindeki girinti ve çıkıntıları ayarlayıp, birleştirdi Kalem, tam bir bütünlük arz ediyordu Demek bu çanta Selin’in çantasıydı ve Selin de onun için aynı duyguları taşıyordu Allak bullak oldu bir anda Fırtınalar koptu beyninde ve yüreğinde Ne yapacağını bilmez halde odanın içinde birkaç defa turladı Çantayla Selin’e gitse, kapkaçtan kendisi sorumlu tutulacaktı Gitmese belki de hayatının kadınını bir kez da kaybedecekti


Odanın ortasında dağılmış ne varsa toplayıp, çantaya koydu oturduğu koltuğun altına attı Kırık kurşunkalem ise birleştirilmiş şekilde elindeydi Hızla indi merdivenlerden Metronun Emniyetevleri çıkışına koşarak geldi Taksim’e metronun taksiden daha hızlı ulaşacağını düşündü Pantolonunun ceplerini iki eliyle dışarı boşalttı Aceleyle ve titreyen ellerle jetonu buldu Attığı jeton henüz kutuya inmeden turnikeye yüklendi Bir saniye kaybedecek zamanı yoktu Makinenin dijital uyarısıyla ikinci kez denedi ve bu defa turnikeleri geçti Yürüyen merdivenlerin hareket etmesini beklemeden, basamakları ikişer üçer atlayarak vagonların bulunduğu istasyona indi Ekranda metronun gelişine otuz saniye kaldığı yazılıydı ve gecikme yoktu O otuz saniyeyi, son vagonun olduğu bölümden, ilk vagonun olduğu bölüme yürüyerek geçirdi En azından, Taksim’e geldiklerinde dört beş vagon ileride olacaktı ve bu ona ekstra zaman kazandırmış olacaktı On iki dakikalık metro yolculuğundan sonra Taksim’deydi artık Yine koşarak çıktı yürüyen merdivenlerden Yürüyen bandı da koşarak geçti İlkyardım Hastanesi’nin bulunduğu caddeye yine koşarak ilerledi Kalabalık caddede insanlara çarpmamak için akrobat gibi sağ sol yaparak ulaştı hastanenin kapısına…


Nefesini toparlamaya çalışarak heyecanla sordu danışmadaki gözlüklü adama; “Selin! Selin hangi katta?” Görevli başını bilgisayardan kaldırmadan, gözlüklerinin üstünden bakarak soğuk bir ifadeyle; “alt katta…” dedi Gürhan sözünü bitirmesini beklemeden merdiven başına yöneldi, basamakları ikişer üçer atlayarak indiği kattın loş ışıkları ve ıssızlığı ile ürperdi Çünkü koridorda küçük bir mescit ve morgdan başka bir şey bulamadı “yanlış geldim galiba” diye geçirdi içinden ve geri dönüp danışmadaki görevlinin yanına geldi; “Beyefendi aşağıda hasta koğuşu yok” Gürhan’ın telaşlı sesi ile tekrar basını kaldırdı, karsısındakinin acısını paylaşmak istercesine kederli gözlerle bakıp; "Alt katta koğuş olduğunu kim söyledi evladım

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Mavi Pervazlı Pencere

Eski 03-13-2014   #2
Kayıtsız

Cevap : Mavi Pervazlı Pencere



Duygulu bir hikaye Teşekkürler
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.