Karagöz İle Hacivat Konuşmaları - 3

Eski 03-18-2021   #1
Mountain

Karagöz İle Hacivat Konuşmaları - 3



KARAGÖZ İLE HACİVAT: PARAYI KİM BULDU
Karagöz iş bulur Yedi gün çalışır ve ilk haftalığını alır Akşamüstü evine dönerken haftalığını kaybeder Geldiği yoldan geriye döner ve düşürdüğü paralarını aramaya başlar Diğer yandan da söylenmektedir: " Paracıklarım, paracıklarım, gitti paracıklarım Keşke paralarım cebimde dursaydı da ben kaybolsaydım "
Aynı saatte evine dönmekte olan Hacivat Karagöz'le karşılaşır
Hacivat: " Hayrola Karagözüm, yanımdan geçersin beni görmezsin Paracıklarım dersin Para mı kaybettin? "
Karagöz: " Hiç sorma Hacivat Haftalık almıştım, onu kaybettim "
Hacivat: " Bir gören, bir bulan yok mu? "
Karagöz: " Dört gören, beş bulan var Canımı sıkma, canını yakarım "
Hacivat: " Aman Karagözüm kızma Para kaybedince ararsın bulamazsan, kadıya gidersin "
Karagöz: " Hı "
Hacivat: " Para kaybettin, aradın bulamadın, ne yaparsın? Kadıya gidersin "
Karagöz: " Demek paramı kadı bulmuş "
Hacivat: " Kadının para falan bulduğu yok Parayı bulan kadıya bırakır Kaybeden kadıya gider Para kadıdaysa parasını alır "
Karagöz: " Ya para kadıda yoksa "
Hacivat: " O zaman avcunu yalar "
Karagöz: " Yani şimdi avcumu yalarsam param bulunur mu? "
Hacivat: " Nereni yalarsan yala paran bulunmaz "
Karagöz: " Ne yapmak gerekir? "
Hacivat: " Kadıya gitmek gerekir Buyur Karagözüm, önden sen yürü "
Karagöz: " Önden ben yürümem, yan yana gidelim "
Hacivat ile Karagöz kadıya giderler Yolda para bulan birisi parayı getirip kadıya teslim etmiştir Fakat paranın sahibinin kim olduğunu bilmemektedir Karagöz'ün haftalığını kaybettiğini öğrenen Hacivat onu kadıya yönlendirir, çünkü Karagöz'ün kaybettiği parayı bulan Hacivat'tır

Yazan: Serdar Yıldırım

-------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: LEYLEK
Mart ayının ortası Kar yeni kalkmış Ortalık ayaz, hava buz gibi Karagöz nicedir işsiz Kazağını, paltosunu eskiciye satmış Yarı aç, yarı tok Üstünde bir fanila, bir mintan Soğuk havada iş bulmak için gezerken, dişlerinin takırtısı Uludağ'dan duyuluyor Karagöz tam bu esnada Hacivat'la karşılaşır
Hacivat: " Merhaba Karagözüm Nasılsın, iyi misin? "
Karagöz: " İyi değilim Hacivat Donuyorum "
Hacivat sağa sola bakınır Bir evin bacası üstündeki leyleği görür Parmağıyla leyleği işaret ederek: " Bak Karagözüm, leylekler gelmiş Artık yaz geliyor "
Karagöz: " Hacivat, anlamsız konuşma Hem leylek gelmiş diyorsun, hem kaz geliyor diyorsun "
Hacivat: " Kaz demedim Karagözüm, yaz geliyor dedim "
Karagöz: " Kaz yazayım ama ben yazı bilmem ki Yaz demek kolay "
Hacivat: " Dediklerimi yanlış anlıyorsun Karagözüm Bak leylek nasıl da takırdıyor "
Karagöz çenesini tutar: " Takırtı benden geliyor Paltom yok da, soğuktan dişlerim takırdıyor "
Hacivat: " Palton yok mu? Doğru ya, paltonu giymemişsin Al benim paltomu giy " der ve paltosunu Karagöz'e verir Karagöz paltoyu giyer ve dişlerinin takırdaması durur Bu sefer üşüyen Hacivat'ın dişleri takırdamaya başlar
Karagöz: " Hacivat, bu leylek yolunu kaybetmiş, kış günü Bursa'ya gelmiş Şimdi gerçekten takırdamaya başladı "
Hacivat: " Karagözüm, leylek değil, ben takırdıyorum O palto senin olsun Kürkçü Emin'den kendime kürklü palto alacağım "
Karagöz: " Körükçü Cemil'den palto mu çalacaksın? "
Hacivat: " Çalmayacağım, parasıyla kürklü palto alacağım "
Karagöz: " Hacivat'ım, paltonu geri al, bana kürklü palto satın al "
Hacivat: " Olmaz Karagözüm, benim eski paltomu sen giy Ben kendime kürklü palto alacağım "
Karagöz, kendine alma, bana al dedikçe, Hacivat, sana değil, kendime alacağım der ve birlikte Kürkçü Emin'in dükkanına girerler Bunlar dükkanda tartışa dursunlar, Kürkçü Emin bir diğer lakabı da tilki Emin: Gençliğinde bir taşla dört kuş vurmuşluğu vardır Şimdi ise, bir taşla iki kuş vurmanın derdindedir Sensin der, büyüksün der, zenginsin der ve Hacivat'a iki kürklü palto satar Paltoların birini Hacivat, diğerini Karagöz giyer
Hacivat, Karagöz ile birlikte yolda giderken, gördüğü bir fakire eski paltosunu verir İki arkadaş ilk karşılaştıkları yerden geçerken, leyleğin o evin bacasında olmadığını görürler
Hacivat: " Bak Karagözüm, leylek yok, gitmiş "
Karagöz başını kaldırır, etrafına bakınır:
" Başka leylekler mi gelmiş? Hani nerede? "
Hacivat: " Başka leylek falan yok Tek leylek vardı, o da gitmiş "
Karagöz: " Ha, şu zamansız gelen leylek Onun sayesinde kürklü palto sahibi oldum Şansım açıldı Bundan sonra beni kimse tutmasın "

Yazan: Serdar Yıldırım

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Milli Eğitim Ve Kültür Bakanlığı / 2017
Türkçe 5 Sınıf Ders Kitabı 108 sayfa
http://talimterbiye.mebnet.net/Kitap...ce5_Kitap2.pdf

--------------------------------------------------------------------------

DİLENCİ HACİVAT
Hacivat tüccarın biriyle ortak olur Birlikte mal alıp satmaya başlarlar İlk zamanlar işler iyi gider, sonradan bozulur Bir sabah erkenden tüccar çıkagelir ve Hacivat'a iflas ettiklerini, elde avuçta birşey kalmadığını söyler Hacivat parasız ve çaresiz kalır, evine ekmek götüremez olur İş arar bulamaz, dilencilik yapmaya başlar:
" Fakire bir sadaka, fakire bir sadaka, " diyerek dolanır durur
Karagöz Hacivat'ı dilenirken görünce beyninden vurulmuşa döner Kendini çabucak toparlar ve Hacivat'ın yanına gider
Karagöz: " Hacivat'ım, bu ne hal böyle? "
Hacivat: " Halim haraptır, Karagözüm Tüccarın biriyle ortaklık kurdum, koca serveti har vurup harman savurdum "
Karagöz: " Koca servet mi? Bu işe ne yatırdın sen onu söyle "
Hacivat: " Bin beş yüz altın Gitti, gitti, bin beş yüz altınım "
Karagöz: " Ne?! Senin o kadar altının var mıydı, Hacivat? "
Hacivat: " Olmaz olur mu Karagözüm? Babamdan kalan servet pek çoktu "
Karagöz: " Hazıra dağlar dayanmaz derler "
Hacivat: " Dayandı "
Karagöz: " Mirasyedinin mirası biter derler "
Hacivat: " Bitmedi "
Karagöz daha sonra Hacivat'tan tüccarın adını öğrenir Tüccara giderek, ortak aradığını, evini ve bahçesini ortaya koyarak iş yapmak istediğini söyler ama gelir gider defterini kendisinin tutması gerektiğini bildirir Tüccar, Hacivat'tan sonra yolunacak kaz olarak gördüğü Karagöz'e elindeki bin beş yüz altını verir
Karagöz ertesi gün Hacivat'a bin beş yüz altını verir ve bir daha kimseyle ortak olmamasını söyler Daha ertesi gün Karagöz'ün evine gelen tüccar yanındaki adamı göstererek, evi ve bahçeyi satın almak isteyen bir müşteri buldum, der Ayrıca ortaklık gereği verdiği altınların bundan sonra kendisinde duracağını söyler Bunun üzerine Karagöz altınları gece evine giren hırsızın götürdüğünü, ortaklık kalmadığı için, evini ve bahçesini satmaktan vazgeçtiğini söyler Tüccar durumu kabullenmek istemez Karagöz sesini yükseltir, tüccara diklenir Tüccar, Karagöz'ün karşısında tutunamaz Müşteri kaçar gider Çaresiz kalan tüccar yol kenarına oturup ava giderken avlandım der ve hüngür hüngür ağlamaya başlar

---------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ BALIKÇI
İşsiz kalan Karagöz Hacivat'ın yönlendirmesi üzerine Misi Köyü'ne giderek oradaki gölden alabalık tutmaya başlar Akşamüstü at arabasına binerek Bursa'ya döner Alabalıkların bir kısmını kendine ayıran Karagöz geri kalanı balıkçılara satar
Bir akşamüstü alabalıkları temizleyen Karagöz'ün hanımı balığın birinin içinde inci bulur Çok sevinir Odada oturmakta olan Karagöz'e inciyi gösterir Karagöz sevinçten ne yapacağını şaşırır ve oynamaya başlar Akşam yemeğinden sonra evde konuşulan tek konu incidir Karagöz'ün oğlu Yaşar, baba, ya tuttuğun öteki balıklarda da inci varsa, deyince Karagöz: "Doğru oğlum, o balıklarda inci olabilir O zaman alabalıkların içini evde temizleriz, karnında inci olup olmadığına bakar, öyle satarız On-on beş alabalığın birinden inci çıksa zengin olduk demektir "
Karagöz sonraki günlerde düşüncesini aynen uygular Evde temizlenen alabalıkların birinden, ikisinden inci çıkmaktadır İncileri kuyumcuya satan Karagöz kısa zamanda fakirlikten kurtulur Kuyumcu incinin kaynağını merak eder Karagöz'ün ağzını arayan kuyumcu hiçbir şey öğrenemez Bunun üzerine gizlice Karagöz'ü takip etmeye başlar Sonunda olayı çözer ve gölün karşı kıyısında çadır kurarak, beş karısını, oğullarını, kızlarını, gelinlerini, damatlarını ve torunlarını getirir Birlikte çok çalışarak, çok balık tutarak kısa zamanda göldeki alabalık neslini kuruturlar Gölde bir tane alabalık kalmaz Kuyumcu, torbalar dolusu inciyle servetine servet katar
Aradan günler, haftalar geçmesine karşın, bir tek alabalık tutamayan Karagöz yol parası, evin geçimi derken, giderek fakirleşir Daha sonra yine Hacivat'ın yönlendirmesi üzerine Hacivat ile birlikte Ulucami'nin yapım işinde çalışmaya başlar

---------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: MANGAL SEFASI
Hacivat: " Karagözüm, sucuk aldım Gel mangal sefası yapalım "
Karagöz: " Birer kangal alalım ama benim bahçe küçük, kangala dar gelir "
Hacivat: " Kangal demedim Karagözüm, mangal dedim Mangalda sucuk pişirelim "
Karagöz: " Kangalla çocuk bir arada olmaz Yaşar'ı kangal ısırır "
Hacivat: " Canım, ne Yaşar'ı, ne kangalı, sucuk dedim, mangal dedim "
Karagöz: " He öyle söylesene, sucuğu mandalla tavana asarsın "
Hacivat: " O neden? Neden sucuğu tavana asıyorsun? "
Karagöz: " Kurusun diye Kuru sucuğun tadı farklı olur "
Hacivat: " Tamam Karagözüm, sucuğu kuruttum, mangalı bahçeye oturttum "
Karagöz: " Ben senin bahçeye gelmem, Hacivat "
Hacivat: " Gelmezsen gelme Ben de kendime ziyafet çekerim "
Uzaklaşıp giden Hacivat'ın arkasından Karagöz söylenir:
" Seni gidi beni bilmez Kangalı kesmiş, sucuk yapmış, mangalda pişirecekmiş Bende o sucuğu yiyecek göz var mı?

------------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: BUZAĞI
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşırlar Karşılıklı selamlaşmadan sonra iş arayan Karagöz'ün moralinin bozuk olduğunu gören Hacivat, ona derdini unutturmak için, bilmece sormaya karar verir: " Karagözüm, sana bir bilmece sorayım da cevabını ver Öküz altında ne arıyor derler?
Karagöz: " Tavşan arıyor derler "
Hacivat: " Olmaz, tavşanın öküzle ilgisi yok "
Karagöz: " Tilki arıyor derler "
Hacivat: " Tilkinin öküzle hiç ilgisi yok "
Karagöz: " Kurt arıyor derler "
Hacivat: " Kurt öküz altında aranmaz Öküz bunu babası, inek bunun annesi "
Karagöz: " Koyun bunun amcası, keçi bunun dayısı "
Hacivat: " Hani o şey büyür dana olur, tosun olur "
Karagöz: " Dana olur, tosun olur "
Hacivat: " Tamam, dana dedin, dananın küçüğü "
Karagöz: " Küçük dana "
Hacivat: " Hah, küçük danaya ne derler? "
Karagöz: " Dana küçük "
Hacivat: " Karagözüm, galiba bilemeyeceksin "
Karagöz: " Ben bilemezsem sen bil "
Hacivat: " Buzağı arıyor derler "
Karagöz: " Hı? "
Hacivat: " Öküz altında buzağı arıyor derler "
Karagöz: " Ben onun öyle olduğunu biliyordum ama aklıma gelmedi Sorunun cevabı buzağı Bildim mi? "
Hacivat: " Bildin Karagözüm, bildin "
Karagöz: " Bilemesem şaşardım Bu soru kolaydı Zor sorsan onları da bilirim "
Karagöz' ün güldüğünü, neşelendiğini gören Hacivat sevinir Karagöz'ü de sevindirmek ister ve ona pazar yerinde hamallık bulur Günün geri kalan kısmında sandıkla portakal, limon taşıyan Karagöz akşamüstü kazandığı iki akçeyle evinin yolunu tutar

-----------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: TURŞU
Hacivat: " Hanım turşu kurduydu Turşular bir olmuş "
Karagöz: " Hanım tarla kurduydu Kuş mu olmuş? "
Hacivat: " Canım Karagözüm Ne kurdu, ne kuşu? "
Karagöz: " Kurt Bozkurt, kuş Zümrüdü Anka Kuşu "
Hacivat: " Hanım turşu kurduydu Turşular olmuş dedim "
Karagöz: " Hani masalda Bozkurtlar Zümrüdü Anka Kuşu'nu tepelemiş "
Hacivat: " Eee "
Karagöz: " Ben de seni tepelerim "
Karagöz Hacivat'ın üstüne yürür
Hacivat: " Dur Karagözüm, ben ne yaptım? "
Karagöz: " Daha ne yapacaksın? Tepeme çık öt bari "
Hacivat: " Tepene çıkıp öteyim mi? Ne gibi ötmemi istersin? "
Karagöz: " İster horoz gibi öt, ister bülbül gibi öt "
Hacivat: " Eşek gibi öteyim mi? "
Karagöz: " Eşek ötmez anırır İstersen anırabilirsin "
Hacivat: " Ben anıramam ama sen iyi anırırsın "
Hacivat tarafından eşek yerine konmak Karagöz'ü çileden çıkarır Hacivat'ın üstüne hamle yapar Hacivat geri dönüp kaçmaya başlar Karagöz Hacivat'ı evinin önüne kadar kovalar Hacivat evine girer ve kapıyı sürgüler Kapının önünde bağırıp çağıran Karagöz'e pencereye çıkan Hacivat'ın hanımı söylenir:
" Aaa yeter be! Git kendi evinin önünde bağır "
Hacivat'ın hanımının sözleri karşısında Karagöz sessizce oradan uzaklaşır On gün ne Hacivat'ı arar ne de onun evinin önünden geçer İki ayrılmaz dost sonradan barışırlar

--------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: LEYLEK ETİ
Hacivat: " Karagözüm, ziyafet var "
Karagöz: " Hı "
Hacivat: " Ziyafet var, ziyafet Al hanımı, Yaşar'ı Bu akşam bize gelin Levrek aldım, pişirip yeriz "
Karagöz: " Bu akşam size gelemeyiz, leylek eti yiyemeyiz "
Hacivat: " Leylek demedim Karagözüm, levrek dedim Levrek balığı "
Karagöz: " Bırak ya Hacivat, ne zamandan beri leylekler balık oldu "
Hacivat: " Leylekler balık olmaz, tıpkı benim Karagöz olamadığım gibi "
Karagöz: " Keşke Karagöz olsan, bana benzesen Hacivat "
Hacivat: " Aman, hayatta isteyeceğim en son şey sana benzemek Ben bu halimden memnunum
Karagöz: " Tamam, bana benzeme Git Halim'le Memduh'a benze "
Hacivat: " Sen ne diyorsun Karagözüm? Halim'le Memduh da kim? "
Karagöz: " Sizin mahalleden yeni taşınmışlar Bizim mahalleye geldiler "
Hacivat: " Eee sonra? "
Karagöz: " Bizim mahalleyi beğenmediler Sizin mahalleye geri dönecekler "
Hacivat: " O neden? "
Karagöz: " Çünkü onları dövdüm Alaycı konuşmaya devam edersen seni de döverim "
Hacivat: " Sustum Karagözüm, yeter ki beni dövme "
Karagöz: " Leylek eti falan da yemem "
Hacivat: " Yeme Karagözüm, leylek eti yeme

------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: KARAGÖZ AŞIK
Genç Karagöz Bursa sokaklarında elinde bir demet ısırgan otuyla hızlı adımlarla yürürken, Hacivat'la karşılaşır Hacivat sorar:
" Hayrola Karagözüm, bu ne acele? Sanki peşinden köpek kovalıyor "
Karagöz: " Sus Hacivat! Köpek beni niye kovalasın? O ancak senin gibileri kovalar "
Hacivat: " Hemen kızma Karagözüm, lafın gelişi öyle dedim Hızlı hızlı nereye böyle? "
Karagöz: " Hı "
Hacivat: " Hızlı hızlı nereye böyle? Yani nereye yetişeceksin? "
Karagöz: " Şey, yavuklumla buluşacağım da "
Hacivat: " Yavuklun mu? Senin yavuklun mu var? "
Karagöz: " Var tabi, neden olmasın? Ben sevemez miyim yani? "
Hacivat: " Tabi seversin, yavuklun da olur O elindeki nedir? Isırgan otu mu? "
Karagöz: " He ya ısırgan otu Yavukluma verecektim "
Hacivat: " Olur mu Karagözüm, hiç insan sevdiğine ısırgan otu verir miymiş? "
Karagöz: " Ee o zaman ne verir?
Hacivat: " Karanfil verir "
Karagöz: " Kara fil mi? Afrika mı burası? Fil ne arar? "
Hacivat: " Karanfil dedim Karagözüm Bir tür çiçek "
Karagöz: " Çilek bulunmaz şimdi, mevsimi değil "
Hacivat: " Çilek değil, çiçek dedim Her neyse sen iyisi kırmızı gül götür "
Karagöz: " Hı "
Hacivat: " Kırmızı gül, kırmızı gül "
Karagöz: " Kırmızı tül mü? Perdelik tüllerden mi? "
Hacivat: " Dur Karagözüm, ne perdesi ne tülü Kırmızı gül dedim "
Karagöz: " Kırmızı kül mü? Amma yaptın Hacivat, külün kırmızısı mı olurmuş? "
Hacivat: " Yine yanlış anladın Peki o zaman senin dilinle konuşalım Ya nesi olur? "
Karagöz: " Sen de ne cahilsin Hacivat Külün rengi kül rengi olur Bilmiyorsan öğren "
Karagöz'ün yanlış anlamaları karşısında sinirlenen Hacivat ne kadar hırslandığını Karagöz'e fark ettirmemeye çalışır Kuruyan dili damağında zorlukla döner:
" Tamam Karagözüm, yavukluna ne istersen götür Isırgan götür, sarımsak götür, soğan götür "
Hacivat, ister ıspanak götür, ister pırasa götür, diye söylenerek uzaklaşır gider Hacivat'ın arkasından bakakalan Karagöz çabucak aklını toplar Kendini daha sağlıklı düşünmeye zorlar:
" Hacivat'ın her dediğini ısırganın yanında yavukluma hediye etsem iyi olacak Şimdi ben sarımsak, soğan, ıspanak, pırasa nerede bulurum? "
Karagöz aradıklarını komşuların yardımıyla tamamlar Hepsini bir sepete koyarak yavuklusuna verir Karagöz'ün yavuklusu genç kız hediyelerden dolayısıyla memnun olur Bu genç kız Karagöz'ün oğlu Yaşar'ın annesidir

------------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: KÖSE
Güzel, güneşli bir yaz gününde Pınarbaşı Meydanı'nda bir sürü adam toplanmış, kahkaha patlatıyordu Şişiren ağızdır da balonu patlatan iğnedir Ağızdan çıkan iğneli sözler, adama nasıl kahkaha patlattırır, dilerseniz bunu öğrenelim
Hacivat: " Ak akçe kara gün içindir "
Karagöz: " Akçe yok ki kara güne saklasam "
Hacivat: " Bir elin nesi var, iki elin sesi var "
Karagöz: " Kurnada oturanın elinde hamam tası var "
Hacivat: " Söz gümüşse sükut altındır "
Karagöz: " Söz altınsa sükut tenekedir "
Hacivat: " Olur mu Karagözüm, sükut yani susmak altındır "
Karagöz: " İyi, o zaman susalım, konuşmayalım Buradaki kalabalık hemen dağılır İnsanlar, işini bırakıp bizi dinlemeye geliyorsa sözüm altın değerinde olduğu içindir "
Karagöz kalabalığa dönerek:
" Beni haklı görenler alkışlasın " diye bağırdı Bir alkış fırtınasıdır koptu
Bu sefer Hacivat kalabalığa dönerek:
" Beni haklı görenler alkışlasın " diye bağırdı Bir alkış boranıdır koptu Eee ne diyelim onları alkışlayanlar sayıldığında birbirine eşit olduğu görüldü Yalnız karşıda duran ve Karagöz ile Hacivat'ın her iğneli vuruşuna kahkahasını patlattıran köse kimseyi alkışlamadı Sonradan sordum, benim oyum ikisine, dedi

----------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: EKMEK
Bursa sokaklarında gezip dolaşan Karagöz ile Hacivat, Pınarbaşı Meydanı’na geldiklerinde yorulduklarını anlarlar ve bir ağacın altına oturup dinlenirler
Daha sonra Hacivat:“ Aman Karagözüm, içim bayıldı Fırından ekmek al da suya banıp yiyelim
Karagöz: “ Ekmek alayım da yakında fırın var mıdır? “
Hacivat: “ Var ya Az önce önünden geçtik
Karagöz: “ Hiç fark etmedim Yerini tarif et, hangi somun fırınında? “
Hacivat eliyle işaret eder: “ Şuradaki inek ahırının ilerisindeki somun fırınında
Karagöz: “ Ne işi varmış elinin ineğin kuyruk sokumunda? “
Hacivat: “ Karagözüm, nereden çıkarırsın ineğin kuyruk sokumunu? Şu ahırın ilerisindeki somun ekmek fırınında
Karagöz: “ Ahırda samandan ekmek mi pişiriyorlar? “
Hacivat: “ Hiç samandan ekmek olur mu? Buğday ekmeği olur, buğday
Karagöz: “ Atlara buğday ekmeği, insanlara saman ekmeği
Hacivat: “ İnsanlar saman ekmeği yemezler İnsanlara buğday ekmeği, atlara saman ekmeği
Karagöz: “ Demek o fırında atlara saman ekmeği pişiriyorlar
Hacivat: “ Öyle demek istemedim
Karagöz: “ Ama öyle dedin Atlara saman ekmeği dedin
Hacivat: “ Dur Karagözüm Sana cümle anlatayım derken, ben kelimeleri şaşırdım Gitmemek için, böyle yaptın Ağzımdan çıkanı kulağıma duyurmadın Ben bir ekmek alıp geleyim, “ diyen Hacivat hızlı adımlarla oradan ayrılır Biraz sonra elinde bir somun ekmek ve bir çanak suyla gelir Ekmeği ikiye böler ve yarısını Karagöz’e verir Birlikte ekmeklerini suya banıp yerler

--------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: PINARBAŞI MEYDANI
Bursa’daki Pınarbaşı Meydanı’nda takriben yirmi kişilik bir kalabalık toplanmış ve neşeli vakit geçirmekteydi, çünkü orta yerde tartışanlar, gelmiş, geçmiş en iyi güldürü ustalarından ikisiydi: Karagöz ile Hacivat Dilerseniz şimdi biz de hoşça vakit geçirmek için, tartışmaya küpe olalım ve küpeyi parmağımıza takalım
Hacivat: “ Olur mu Karagözüm, hiç küpe parmağa takılır mı? “
Karagöz: “ Ya nereye takılır? “
Hacivat: “ Küpe kulağa takılır Kulağına küpe takan hanımlar, daha bir güzel görünürler Hanım hanımcık olurlar
Karagöz: “ Hamam açıksa bizim hanıma söyleyeyim de, Yaşar’ı da götürsün Hamamda bir güzel yıkansınlar
Hacivat: “ Ah Karagözüm, Yaşar hiç kadınlar hamamına gider miymiş? Büyüdü, kocaman adam oldu
Karagöz: “ Kocaman adam mı? Yaşarcık daha altısını sürüyor
Hacivat: “ Olsun Karagözüm Altı yaşında oğlan çocuğu kadınlar hamamına götürülmez, çünkü kadınlar ondan korkarlar
Karagöz: “ Amma yaptın ha Hacivat Yıllar önce annem beni on beş yaşındayken kadınlar hamamına götürmüştü de yalnız yıkanmıştım "
Hacivat: “ Yapma ya, iyi ki hamamda kadın yokmuş
Karagöz: “ Aslında hamamda yıkanan kadınlar vardı ama ben göbek taşına doğru yürüyünce hamam boşalıverdi Benden neden kaçtılar, anlayamadım
Hacivat: “ Paçalı uzun donunla mı girmiştin hamama
Karagöz: “ Sen ne diyorsun Hacivat? Hamamda donla yıkanılmaz ki
Pınarbaşı Meydanı’ndaki kalabalık kahkahaların çağırdıklarıyla birlikte kırk kişi olmuştu Yirmi kişide kırk ayak vardı da, kırk kişide kaç ayak vardı?
Karagöz: “ Bak Hacivat, okumam, yazmam yoktur ama hesabım kuvvetlidir Kırk kişide altmış ayak vardır Altmış ayakta dört yüz parmak vardır
Hacivat: “ Olur mu Karagözüm Kırk kişide ikişerden seksen ayak vardır Seksen ayakta beşerden dört yüz parmak olur
Karagöz: “ Tamam işte, ben de dört yüz parmak demiştim
Gülmekten gözleri yaşaran, karınlarını tutarak gülen ve yerlerde debelenenler haricindeki çoğulcu kalabalıktan bir alkış tufanı koptu Hacivat’ın, ama sen altmış ayakta dört yüz parmak demiştin, Karagözüm, dediğini benden başka kimse duymadı
İnsanlar, doğar, büyür ve olgunlaşırlar Olgunlaşma geçici değil, kalıcıdır Olgunlaşma yeni olgunlaşmaları beraberinde getirir Bu böyle sürüp gider İnsan olgun bir meyvedir, dersek yanlış olmaz
Karagöz: “ Olur mu öyle şey, Hacivat? Şimdi ben meyve mi oldum? Elma, armut gibi mi yani? “
Hacivat: “ Hayır, erik gibi
Karagöz: “ Demek beni erik yaptın? Şimdi görürsün Sen de olsan olsan şu ekşi limon olursun Üç, iki değil, bir işe yaramayan limon
Hacivat: “ Doğru Karagözüm Limon bir işe yaramaz, çok işe yarar Hani limonu ortadan kesersin, çaya, çorbaya sıkarsın Tadı leziz olur
Karagöz: “ Adı keriz mi olur? “
Hacivat: “ Hayır Karagözüm Adı keriz değil, tadı leziz olur yani lezzetli olur İç ferahlatır, gönül açar
Karagöz: “ Hayda bre pehlivan Limon anahtar mı ki, Gönül teyzenin kapısını açsın Teyzem ellisini geçti hala evlenmedi Gönül teyzenin gönlünü açacak anahtar daha yapılmadı
Dünyanın pek çok şehrinde, belli günlerde pazar kurulur Bu pazarlarda köyden getirilen sebze, meyve satılır Pazara gidenin kesesi doluysa ve cimri değilse ürünün en iyisini alır Anadolu’da sebze ve meyveler şehirlerin isimleriyle anılır olmuştur Amasya’nın elması, İnegöl’ün pırasası gibi
Karagöz: “ Bırak ya Hacivat Ne demek Amasya’nın elması, İnegöl’ün pırasası Yani elma almak için Amasya’ya mı gidelim? “
Hacivat: “ Karagözüm, elma almak için, Amasya’ya gitmene gerek yok Salı pazarında Amasya elması satılıyor Elma alırken, Amasya elması almak gerekir
Karagöz: “ Amasya’nın elması elma da başka yerin elması armut mu? Benim bahçedeki elmalar, Amasya elmasına bin basar Tadı güzel kokusu hoş, eder insanı sarhoş
Hacivat: “ Armut alırken deveci armudunu, üzüm alırken Mürefte üzümünü tercih etmek gerekir
Karagöz: “ Deveci armudunu boş ver şimdi Çocukken köye gittiğimizde dedemin bağına koşardık Dedemin üzümlerinin tadını, sonraki senelerde yediğim üzümlerin hiçbirinde bulamadım Elma alırken Bursa elması, pırasa zaten Bursa’dan, armut Bursa’dan, üzüm Bursa’dan, erik Bursa’dan, domates, patates, şeftali, vişne, kiraz hep Bursa’dan Hey benim güzel Bursam, kovsalar gitmem şu Bursa’dan
Hacivat: “ Karagöz, az önce kiraz dedin Söyle bakalım bu kiraz Bursa’nın neresinde yetişiyor? Sen eskiden hiç yalan söylemezdin
Karagöz: “ De git oradan Hacivat Şimdi de yalan söylemiyorum On yaşlarındaydım Edebey Köyü’ne gitmiştik Orada bir kiraz ağaçları vardı, aklın durur Sanırsın kiraz ormanı Epey bir gezindim orada, dallardaki kiraz çokluğundan güneşi göremedim
Hacivat: “ Güneş görünmüyorsa orman karanlıktır, kirazları nasıl gördün? “
Karagöz: “ Pöh, şunun sorduğu soruya bak Kirazların verdiği ışıltı ormanı aydınlatıyordu Ağaçlara çıktım, belki iki kilo kiraz yedim Sen Edebey kirazının tadını nereden bileceksin
Aradan zaman geçtikçe kalabalık çoğalmış ve yüz kişiyi bulmuştu Hava kararmaya başlamıştı, akşam oluyordu İşi tadında bırakmak gerekirdi Karagöz ile Hacivat ellerini havaya kaldırıp teslim işareti çizdikten sonra kahkahalar bıçak gibi kesildi
Karagöz: " Haydi bakalım ağalar, bu günlük bu kadar, " dedi ve yürüdü gitti
Hacivat: " Yarın aynı saatte buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın, deyip Karagöz'ün peşine topal ördek gibi yürüyerek takılması kahkahaları meydana paraşütle geri getirdi

Yazan: Serdar Yıldırım

-----------------------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: İBİŞ SIRTLAN AVINDA
İbiş ok ve yay alarak Uludağ'a sırtlan avına çıkmış Gezmiş, dolaşmış, ortalıkta hiç sırtlan yokmuş Derken, Serdar Yıldırım'a rast gelmiş Serdar yaşadığı zamandan 650 yıl gerideymiş Elinde tüfek varmış, belinde fişek doluymuş İbiş'e aslan avına çıktım, demiş
İbiş: " Hani ok, hani yay? Neyle vuracaksın aslanı? "
Serdar: " Bak İbiş, ok ve yay ilkel silahlar Bu gördüğün tüfektir Tüfeğe şu fişeklerden koyarsın, sonra tetiği çektin mi, dan, hop aslan yerde "
İbiş: " Küçücük fişek mi aslanı yere düşürecek? Fişek aslana çarpar sonra aslan sana kızar Kaçarken tozu dumana katarsın Hele yakalamasın aslan seni, bir lokmada yutar "
Serdar: " Öyle değil işte Fişek aslanın vücudunu deler geçer "
İbiş: " Dediğin gibi olsun Sen bu tüfekle aslan avladın mı? "
Serdar: " Avlamam mı? Yüzden çok aslan vurdum"
İbiş: " Yüzden çok mu? Hepsini Uludağ'da mı vurdun? "
Serdar: " Tabi ya ne sandın? "
İbiş: " Ama Uludağ'da aslan yok diyorlar "
Serdar: " Var canım, olmaz olur mu? Ormanın derinlikleri aslan kaynıyor İstersen gidelim, bak Uludağ'da aslan var mı, yok mu, kendi gözlerinle gör "
İbiş: " Çok isterdim ama şunu başka bir güne bıraksak "
Serdar: " Sen nasıl istersen İbiş Aslan avı cesaret isteyen bir iş Kolay olsaydı her önüne gelen aslan avcısı olurdu"
İbiş ile Serdar çene yarıştırırken ileriden iki avcının geldiğini görmüşler Bunlar Karagöz ile Hacivat'mış Karagöz ile Hacivat, İbiş'i tanıyorlarmış, Serdar ile de tanışmışlar
Karagöz Serdar'ın aslan avına çıktığını duyunca şaşırmış Tüfek, fişek olayını duyunca aklı karışmış Serdar, ben bu tüfekle Uludağ'da yüz aslan vurdum, deyince kaşları çatılmış
Karagöz: " Bak Serdar, bol keseden konuşma Ben böyle şeylere kızarım İbiş de atar tutar ama sen onu beşe katladın İbiş'i dövdüm, seni de döverim "
Bunun üzerine Serdar: " Geçen kış aralık ayında Uludağ'a çıkmıştım Ne bereketli avdı Dört tane gergedan avladım " deyince Karagöz Serdar'ın üstüne atıldı Aralarında bir boğuşma başladı İkisi birlikte yere yuvarlanınca Serdar İbiş'in yardımıyla Karagöz'ün elinden kurtuldu, kaçmaya başladı Karagöz Serdar'ın peşine takıldı Az sonra yorulan Karagöz bir taşın üstüne oturarak Hacivat'ın ve İbiş'in gelmesini beklemeye başladı Onlar geldikten sonra Karagöz: " Geyik gibi koşuyor, yakalamak ne mümkün "
Hacivat: " Aman Karagözüm, yakalayamadın iyi oldu "
Karagöz: " Nee? Sen hangi taraftansın Hacivat? "
Hacivat: " Ben senin tarafındanım Karagözüm "
Karagöz: " Ama ondan tarafa çıktın "
Hacivat: " Serdar İbiş'le konuşurken, biz araya girdik Nasıl olsa bir şey vuracağımız yok Bırak anlatsın Avda böyle hikayelerin anlatılması ava renk verir Ortam neşelenir Bol bol gülünür "
Karagöz: " Orhan neşelensin, gülsün Ben gülemem Boş keseden böyle avcı hikayelerini duyunca kan beynime çıkıyor "
Hacivat: " Canım Karagözüm, büyüklük göster Bırak gelsin, anlatsın "
İbiş: " Sen büyüksün, yücesin, güçlüsün Karagöz Baba He mi, geliversin mi? "
Karagöz: " Siz bu kadar istedikten sonra Gelsin bakalım "
Hacivat'ın çağırmasıyla Serdar anında onların yanında bitti Karşısındaki Karagöz'ün kara gözlerinin içine bakarak avcı hikayelerinin son versiyonunu anlatmaya başladı:
" Bir çakal varmış Bu çakal tilkiden kurnaz, kurttan kavgacıymış Kaplanları rakip bilmiş Uludağ'da günün her saati kaplan kovalarmış Kaplanların çakal karşılarına çıkacak diye ödü koparmış Olaydan haberim oldu Tüfek, tesisat kuşandım Tam tekmil çakalı aramaya koyuldum Çakala benim onu aradığımı söylemişler Çakal yüz arkadaşını toplayıp geldi, benim etrafımı sardılar Tüfekle çaktım aldım Son kalan çakal, çak al beni de, dedi Çaktım o çakalı da aldım Dünya kurulalı beri böyle bir avcı görmekse Uludağ'ın kısmeti oldu Uludağ benimle ne kadar gururlansa azdır "
Müdahale etmemek için kendini zorlayan, hırstan dudağını ısırarak kanatan Karagöz dinamit gibi patladı Önüne çıkan İbiş'e vurdu, Serdar'a vurdu Yere yuvarlanan İbiş'le Serdar kaçıp gittiler Karagöz'ü sakinleştirmek Hacivat'a düştü İleride dere boyunda İbiş'le Serdar yüzlerini yıkayıp, su içtiler, biraz kendilerine geldiler
İbiş: " Karagöz amma kızdı ha Arada ben de tokadı yedim Gülüp geçeceği yerde kızıyor "
Serdar: " Doğru İbiş Ben böyle hikayeleri eğlencelik olsun diye anlatıyorum Son hikayeyi anlatırken, onun gülmese bile kızmayacağını düşündüm Gülmedi ama kızdı Hem çok kızdı Hacivat'ın güldüğü yanına kar kaldı Sen ne kar ne zarardasın Ben de bu işten sebeplendim "
İbiş: " Nee, sebeplendin mi? Tokadı yedin yeri öptün, sonra? "
Serdar: " Bir haftadır ağrıyan çürük dişim vardı Sallanıp duruyordu Korkudan dişçiye gidememiştim Karagöz bir tokatta o dişi bana yutturdu Buraya gelirken konuşmadık ya dilimi diş oyuğunda tutup kanı durdurdum Derede ağzımı çalkaladım İnanmazsan gel de bak "
İbiş gelir, bakar: " Gerçekten oradan yeni diş çıkmış Belli oluyor " der ve kahkahalarla güler

SON

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.