![]() |
=>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#1 |
gülgüzeli
![]() |
=>İslami SözlükZÜLKARNEYN ALEYHİSSELÂM: Peygamber veya velî ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Senden Zülkarneyn'i sorarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsmini duyduğunuz kimselerden, yeryüzüne dört kişi mâlik oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbrâhim aleyhisselâm zamânında yaşayan Zülkarneyn aleyhisselâm, onunla birlikte haccetti ve elini öpüp duâsını aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her tarafa Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yaydı ![]() ![]() ![]() ![]() ZÜLKİFL ALEYHİSSELÂM: İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: (Yâ Muhammed!) İsmâil'i, İdrîs ve Zülkifl'i de yâd et (onların yüksek ve pek mükemmel hâllerini hâtırla) ![]() ![]() ![]() ![]() (Yâ Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem!) İsmâil'i, Elyesâ'ı ve Zülkifl'i yâd et ![]() ![]() ![]() Elyesâ aleyhisselâmın amcasının oğlu olan Zülkifl aleyhisselâm, İsrâiloğullarına Mûsâ aleyhisselâmın dîninin emir ve yasaklarını teblîğ etti ![]() ![]() ![]() ![]() ZÜMER SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin otuz dokuzuncu sûresi ![]() Zümer sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Zümer sûresinde meâlen buyruldu ki: Bilen ile bilmeyen hiç bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir ![]() Resûl-i ekrem, Zümer ve İsrâ sûrelerini okumadan uyumazdı ![]() ZÜNNÂR: Papazların bellerine bağladıkları ipten veya kıldan örme kaba sert ve uçları öne sarkık kuşak ![]() Allahü teâlânın evliyâsını, enbiyâsını (peygamberlerini) ve ulemâsını (İslâm âlimlerini), bunların sözlerini ve fıkıh kitablarını ve fetvâları tâzim edecek (saygı gösterecek, hürmet edecek) yerde tahkîr etmek yâni aşağılamak küfürdür ![]() ![]() ![]() ![]() (Niyâzi Mısrî) ZÜRRİYYET: Soy, nesil ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey Rabbimiz! Bizi sana teslîmde, boyun eğmekte ve ihlâsta sâbit kıl ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZÜYÛF: Altın ve gümüş oranı yarıdan az olan paralar ![]() Züyûf ile ödünç verdikten sonra, o züyûfun kıymeti kalmasa, İmâmeyne yâni İmâm-ı Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre teslim ettiği zamandaki kıymetinde altın veya bu kadar altın karşılığı geçer akçe ile ödenir ![]() ![]() ZÎ RAHM-İ MAHREM: Bir erkeğin ve kadının nikâhlanıp hiç evlenmeyeceği, kan ile olan nesebten (soydan) akrabâsı ![]() Zî rahm-i mahrem şunlardır: Erkekler: 1) Baba, 2) Baba ve annesinin babası, 3) Oğlu, oğlunun oğlu, 4) Erkek kardeşi, 5) Erkek kardeşinin oğlu, 6) Kız kardeşinin oğlu, 7) Amca, dayı ![]() Kadınlar: 1) Anne, 2) Anne ve babasının annesi, 3) Kızı, kızının kızı, 4) Kız kardeşi, 5) Kızkardeşinin kızı, 6) Erkek kardeşinin kızı, 7) Hala, teyze ![]() Amca, dayı, hala ve teyze kızı ve yenge yâni kardeş zevcesi (hanımı) zî rahm-i mahrem değildir ![]() ![]() ![]() Âkıl ve bâliğ olmayan (akıllı ve ergenlik çağına gelmemiş) oğlan ve her yaştaki evlenmemiş veya dul kız ve hasta veya kör adam fakîr olup, babaları yok ise, nafakalarını vermek zengin olan zî rahm-i mahremleri üzerine mîrâs miktârı ile farz olur ![]() ZİKR: Anmak; gafleti gidermek için her işte Allahü teâlâyı hatırlamak ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: İyi biliniz ki, kalbler, Allahü teâlânın zikri ile itmînâna, râhata kavuşur ![]() (Kullarım!) Siz beni (tâat ile beğendiğim işleri yapmak sûretiyle) zikr ederseniz, ben de sizi (rahmet, mağfiret, ihsân ve tövbe kapılarını açmak sûretiyle) anarım ![]() Derecesi en yüksek olanlar, Allah'ı zikr edenlerdir ![]() Allah'ı sevmenin alâmeti, O'nu zikr etmeği sevmektir ![]() Cennettekiler en çok dünyâda Allahü teâlâyı zikr etmeden geçirdikleri zamanlar için üzülürler ![]() Zikr, yalnız, Kelime-i tevhîdi söylemek ve tekrar tekrar "Allah" demek değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her vakit Allahü teâlâyı zikr etmek lâzımdır ![]() ![]() ![]() Zikr bir kazma gibidir ki, onunla gönülden yabancı duygu dikenleri temizlenir ![]() Her an dilleriyle Allahü teâlâyı zikr edip, O'nu bir an unutmayanlardan her biri, güler bir hâlde Cennet'e gireceklerdir ![]() Vaktini Allahü teâlâyı zikirle geçiren kimse, belâ ve sıkıntılara düşmez ![]() ![]() (İmâm-ı Rabbânî) Zikr-i Cehrî: Allahü teâlâyı yüksek sesle anma ![]() Zikr-i Hafî: Allahü teâlâyı gizli (sessiz) olarak ve kalb ile hatırlama ![]() Zikr-i hafî, zikr-i cehrîden yetmiş kat üstündür ![]() Zikr-i hafî, zikr-i cehrîden daha efdâldir, üstündür ![]() ZİLHİCCE: Kamerî senenin ayları olan Arabî ayların sonuncusu ![]() Zilhicce ayının onuncu günü Kurban bayramı günüdür ![]() ![]() Her kim Zilhicce-i şerîfin son on günü ve Muharrem ayının birinci günü oruç tutarsa, o senenin tamâmını oruç tutmuş gibi fazîlete mazhâr olur ![]() ![]() ![]() ![]() ZİLLET: Aşağılık, horluk, hakîrlik ![]() Zillete düşmeyecek şekilde tevâzu gösteren, meşrû kazancını meşrû yolda sarfeden, düşkünlere acıyan, fakîr ve hakîmler ile oturup kalkan kimseye müjdeler olsun ![]() Zillet on kısımdır ![]() ![]() ZİLZÂL SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin doksan dokuzuncu sûresi ![]() Zilzâl sûresi Medîne'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Zilzâl sûresinde meâlen buyruldu ki: Zerre kadar iyilik yapan, onun mükâfâtına, zerre kadar kötülük yapan da, onun karşılığına kavuşur ![]() Kim Zilzâl sûresini dört defâ okursa, sanki Kur'ân-ı kerîmin tamâmını okumuş olur ![]() ZİNÂ: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: De ki: Geliniz size Rabbiniz neleri harâm etmiştir, okuyayım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mü'minlere söyle, yabancı kadınlara bakmasınlar ve zinâ etmesinler ![]() ![]() Zinânın dünyâda üç fenâlığı vardır: Biri, güzelliği ve parlaklığı giderir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kadınlardan istenen üçüncü şart zinâ etmemektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zinâ, fâiz, yalan gibi her dinde harâm olan bir şey için, helâl olsaydı da ben dahi işleseydim diye temennî eder ise, bu dahi küfürdür, îmânı giderir ![]() 2 ![]() ![]() Gözler de zinâ yapar ![]() ZÎNET: Fâidesi, menfaati olmayıp, yalnız gösteriş için kullanılan şey, süs ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Dünyâ hayâtı elbette la'b, yâni oyun ve lehv yâni eğlence ve zînet (süslenmek) ve tefâhür yâni öğünme ve malı, parayı, evlâdı çoğaltmaktır ![]() Erkeğin tedâvî için sürme çekmesi câizdir, olabilir ![]() ![]() ZİNNÛREYN: İki nûr sâhibi ![]() ![]() Eshâb-ı kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşlarının) en üstünü Ebû Bekr-is-Sıddîk, ondan sonra Ömer-ül-Fârûk'dur (radıyallahü anhümâ) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZRÂ' (Zirâ): Kırk sekiz santimetrelik bir ölçü birimi ![]() Misâfirin; bir milden yâni 1920 metreden az uzakta su bulacağını alâmetlerle veya âkıl bâliğ ve âdil bir müslümanın haber vermesi ile çok zannettiği zaman her tarafa doğru, dört bin zirâ'a (bir mil) giderek veya birini göndererek ve mümkün ise yalnız bakarak, suyu araması farz olur ![]() ZUHRUF SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin kırk üçüncü sûresi ![]() Zuhrûf sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Zuhrûf sûresinde meâlen buyruldu ki: "Nefsine uyarak Allahü teâlânın dîninden yüz çevirenlere, dünyâda bir şeytan musallat ederiz ![]() ZULM (Zulüm): Adâletsizlik, adâletin sınırını aşmak, başkasının hakkına tecâvüz etmek ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Allahü teâlâ kullarına zulm etmez, haksızlık etmez ![]() ![]() Zulme mâni olarak zâlime de, mazlûma da yardım ediniz ![]() Allahü teâlâ buyurdu ki: "Ey kullarım! Ben kendi nefsime zulmü harâm ettim ![]() ![]() ![]() ![]() Benden sonra ümmetim için üç şeyden korkarım ![]() ![]() Ey oğul! Şakîlerin (kötü kimselerin) alâmeti sende bulunmasın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her müslüman hem îmânını korumaya, kaptırmamaya çalışmalı, hem de Allahü teâlâya ve O'nun Peygamberine inanmayan kâfirleri sevmemelidir ![]() ![]() ![]() Sana zulmedeni affet ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zımmîye yâni gayr-i müslim vatandaşa zulm etmek, müslümana zulm etmekten daha fenâdır ![]() ![]() (M ![]() ZULMET: Karanlık, kalbin kararması ![]() Dört haslet kalbin zulmetindendir ![]() ![]() Hak teâlâ nûr ile zulmeti, aydınlık ile karanlığı zikrettiği yerde, aydınlıktan ilmi, karanlıktan câhilliği murâd etti ![]() ![]() Günâh işleyen kimsenin kalbini zulmet kaplar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZÜHD: 1 ![]() ![]() Zühd, insanın kalbini dünyâ sıkıntılarından uzak tutar ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Zühd, kalbe ve bedene rahatlık verir; dünyâya rağbet ise, düşünce ve hüzün verir ![]() ZÜL-CELÂLİ VE'L-İKRÂM: Esmâ-i hüsnâdan (Allahü teâlânın güzel isimlerinden) ![]() ![]() Zülcelâli ve'l-ikrâm ism-i şerîfini söyliyenin kıymet ve şerefi artar ![]() ZÜLCENÂHAYN: "İki kanatlı" mânâsına hem ilim hem de mârifette (tasavvufta) yüksek dereceye ulaşmış olan âlimlere verilen lakab (isim) ![]() Mürşid-i kâmiller, ictihâd derecesinde yüksek âlim oldukları için, hem zâhirî ilimlerde ve hem de tasavvufta derin ilim sâhibidirler, yâni zülcenâhayndırlar ![]() ZELÎL: Aşağı, alçak, hor, hakîr ![]() Kıyâmet günü, dünyâdaki kibir sâhibleri, küçük karınca gibi zelîl ve hakîr olarak kabirden çıkarılacaktır ![]() ![]() ![]() Nefsini azîz eden dînini yıkar ![]() ![]() İlmi azîz ederseniz, azîz olursunuz, zelîl ederseniz zelîl olursunuz ![]() ![]() Biz zelîl bir kavim idik ![]() ![]() ZELLET-ÜL KÂRÎ: Kırâat hatâsı ![]() ![]() Zellet-ül kârî dört şekilde olabilir:Birincisi i'râbda hatâdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZEMHERİR: Cehennem'deki soğuk yer, soğuk cehennem ![]() Zemheririn soğukluğu pek şiddetlidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZEMM: Kötüleme, yerme, kınama ![]() İnsana yakışan; başkalarını zemmetmekten utanıp kendi kusurlarını düzeltmekle meşgûl olmasıdır ![]() ![]() ![]() ZEMZEM: Kâbe-i muazzamanın Hacer-ül-esved köşesi karşısındaki kuyudan çıkan mübârek su ![]() İbrâhim aleyhisselâmın zevcesi (hanımı) , İsmâil aleyhisselâmın annesi olan Hâcer, su aramak üzere Safâ ve Merve tepeleri arasında gidip gelirken, Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde, Cibrîl (Cebrâil) aleyhisselâm göründü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zemzem suyu ne için içilirse, ona şifâdır ![]() Kim hac niyeti ile Beyt-i şerîfe (Kâbe'ye) gelip, Kâbe-i şerîfin etrâfında yedi kere tavâf etse, dolaşsa sonra Makâm-ı İbrâhim'e gelip iki rek'at tavâf namazı kılsa, ondan sonra Zemzem kuyusuna gelip, suyundan içse, cenâb-ı Hak onu anasından doğduğu gün gibi günahından tertemiz yapar ![]() Zemzem içerken, Kıbleye karşı yönelmeli, ayakta ve üç yudumda içmelidir ![]() ![]() Zemzem Kuyusu: Kâbe-i muazzamanın Hacer-i esved köşesi karşısında bulunan, mübârek suyun çıktığı kuyu ![]() Yeryüzünde bulunan kuyuların en hayırlısı, Zemzem suyunun mübârek kuyusudur ![]() Allahü teâlânın İsmâil aleyhisselâma bir ihsânı olan Zemzem'in etrâfını ilk önce hazret-i Hâcer kum ile çevirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zemzem kuyusu Mescid-i harâm içinde Hacer-i esved köşesi karşısında ve köşeden on dört buçuk metre uzakta bir odada olup, 1,9 metre yüsek olan taş bileziği vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZENGİN: İhtiyaç eşyâsının ve borçlarının dışında nisâb miktârı malı, parası olan kimse ![]() ![]() Eshâbım için fakirlik seâdettir ![]() ![]() Beş şey gelmeden evvel beş şeyin kıymetini biliniz ![]() ![]() Ey malına, mülküne güvenen zengin! Dünyânın çabuk geçip gidici malı, parası, seni aldatmasın! Bunlar, senden önce başkalarının idi ![]() ![]() ![]() ZERDÜŞT: Mecûsîliğin kurucusu ![]() Mecûsîliğin kurucusu olan Zerdüşt mîlâddan 600 sene önce, Hindistan'da doğdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZEVÂİD: Fazla, ziyâde olan şeyler ![]() Zevâid Sünnet: 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Peygamber efendimizin elbiseleri, oturması, kalkması, iyi şeyleri yapmaya sağdan başlaması, sünnet-i zevâiddir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zevâid Tekbirleri: İkişer rek'at olan Ramazân ve Kurban bayramı namazlarının her rek'atinde alınan üçer tekbir ![]() Zevâid tekbirleri vâcibdir ![]() ![]() ZEVÂL: Yok olma, sona erme ![]() ![]() (Yûnus Emre) Zevâl Vakti: Güneşin tam tepeden ayrıldığı an ![]() Zuhr yâni öğle namazının evvel vakti, güneşin zevâlden ayrıldığı vakit başlar ![]() ZEVCÂT-I TÂHİRÂT: Peygamber efendimizin iffetli, pâk, muhterem zevceleri ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimiz ikinci defâ olarak elli beş yaşında iken hazret-i Ebû Bekr'in kızı, hazret-i Âişe ile evlendi ![]() ![]() ZEVİL ERHÂM: İslâm mîrâs hukûkunda, Eshâb-ı ferâiz (farz hisse sâhibi) ve asabe denilen kimseler dışındaki yakın akrabâ ![]() Eshâb-ı ferâizden ve asabeden kimse yoksa veya bunlardan yalnız zevc (koca) ve zevce (hanım) varsa, mîrâs zevil erham denilen en yakına verilir ![]() ZEYDİYYE FIRKASI: Hazret-i Ali'yi sevdiğini söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâma düşmanlık besleyen, onlar hakkında kötü sözler söyleyen şîanın kollarından ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Hüseyn'in oğlu İmâm-ı Zeynelâbidîn'in vefâtından sonra, hazret-i Ali taraftârı olduklarını söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâma karşı kötü sözler söyleyenler, âlim ve fakîh bir zât olan oğlu Zeyd'in etrâfında toplandılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zeydiyye fırkası mensubları 864 (H ![]() ![]() ![]() ![]() Zeydiyye fırkasının temel görüşleri şunlardır: Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem isim ve şahsını belirtmek sûretiyle yerine bir imâm (halîfe) vasiyet etmiş değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZIHÂR: Erkeğin, hanımını veya onun yüz, baş, ferc gibi bir uzvunu, kendisine nikâhı ebedî haram olan bir kadına veya onun bakılması harâm yerine; "Sen anam gibisin" veya "Senin sırtın anamın sırtı gibidir" gibi sözlerle benzetmesi ![]() Hanımına "Senin başın anamın sırtı gibidir" diyen bir erkeğin, keffâret vermedikçe hanımına sarılması, öpmesi ve cimâ etmesi harâm olur ![]() ![]() ZILL: Gölge, görünüş, Kâmil bir müslüman, namaza durunca, sanki dünyâdan çıkıp âhirete girer ![]() ![]() ![]() ![]() Ulemâ-i râsihîn (yüksek ilim sâhibi âlimler), vilâyetin yâni evliyâlığın üstün derecelerinin hepsini geçip, peygamberlere mahsûs olan dâvet makâmına kavuşmuşlardır ![]() ![]() ![]() Zıll Makâmı: Tasavvuf yolunda bir makâm, derece ![]() ![]() Zıll makâmının üstünde abdiyyet, kulluk makâmı vardır ![]() ![]() ZIMMÎ: İslâm devletindeki gayr-i müslim vatandaş ![]() Zımmîlerden cizye alınmasından maksat, kâfirliğin aşağılığını, müslümanlığın ise, izzet ve şerefini göstermektir ![]() ![]() ![]() ![]() Zımmîler, cizye vermekle onlar için iki hak ortaya çıkar ![]() ![]() ![]() ![]() ZINDIK: Hiçbir dinde olmadığı ve Allahü teâlâya inanmadığı hâlde, müslüman görünüp müslümanlığı değiştirmeye, îmânı bozmaya, dinsizliği müslümanlık olarak yaymaya çalışan ve İslâmiyet'i içerden yıkmaya uğraşan sinsi İslâm düşmanı, azılı kâfir, münâfık ![]() ![]() Zındık, Allahü teâlâya ve Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğuna inandığını, Kur'ân'a ve hadîslere uyduğunu söyler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh öğrenmeyip tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındık olur ![]() ![]() ![]()
__________________
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#2 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükZÂHİD: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu dünyâda zâhid, âhirete râgıb (isteyen) yapar ![]() ![]() Dünyâda zâhid olanı, Allah sever ![]() ![]() Dünyâyı sevmek, bütün hatâların başlangıç noktasıdır ![]() ![]() Âlimler buyuruyor ki: "Bir kimse ölürken, malının, zamânın en akıllısına verilmesini vasiyyet etse, zâhide vermek lâzımdır ![]() ![]() ![]() Zâhid, dünyâya gönül bağlamadığı için insanların en akıllısıdır ![]() 2 ![]() ![]() Zâhid âlimin iki rek'at namazı, zâhid olmayanın ömrü boyunca kıldığı namazdan hayırlıdır ![]() Ey oğlum! Yakîn ve sabrı san'at edin ![]() ![]() ZÂHİR (Ez-Zâhir): 1 ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Her şeyin başlangıcı ve sonu, Zâhir ve Bâtın O'dur ![]() Allahü teâlâ Zâhirdir ![]() ![]() ![]() İşrak vaktinde ez-Zâhir ism-i şerîfi söylendiğinde kalbde evliyâlık nûru meydana gelir ![]() 2 ![]() ![]() Bâzı kimseler, güzellikleriyle tekebbür ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Resûlümün size verdiğini alınız ![]() ![]() Bu âyet-i kerîme harbsiz ele geçen malların (fey'in) taksiminde (bölüştürülmesinde) Resûlullah'a sallallahü aleyhi ve sellem itâat edilmesi hakkında nâzil olmuştur ![]() ![]() ![]() Zâhir Haberler: Hanefî mezhebinin, İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe ve talebelerinden gelen kuvvetli, güvenilir haberlerine verilen ad ![]() ![]() Hanefî mezhebinin bilgileri sonraki âlimlere üç yoldan gelmiştir ![]() ![]() Zâhir haberler, İmâm-ı Muhammed'in altı kitâbı ile bildirilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zâhir Mânâ: Lafızdan (sözden) anlaşılan, açık, görünen mânâ ![]() Ehl-i sünnet âlimleri, nasslara (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere) zâhir mânâlarını vermişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Zâhirî İlimler: Okuyarak, çalışarak ve araştırarak elde edilen, öğrenilen ilimler ![]() ![]() Zâhirî ilimlerde mütehassıs, tasavvuf derecelerinde çok yüksek olan derin âlim, büyük velî Abdullah-ı Dehlevî buyurdu ki: "Hazîn ses ve Allah sevgisini anlatan şiirler ve evliyây-ı kirâmın hayâtını bildiren kasîdeler, kalbdeki bağlılığı harekete geti rir ![]() ![]() Zâhirî ilimlerden olan tefsîr ilmini öğrenmek ve Kur'ân-ı kerîmin tefsîrini yapabilmek için şu on beş ilmi bilmek lâzımdır:Lügat, sarf, nahv, iştikak, meânî, beyân, bedî, kırâat, usûl-i din, fıkıh, esbâb-ı nüzûl, nâsih ve mensûh, usûl-i fıkh, hadîs, ilm-i kulûb ![]() ![]() ZÂHİRİYYE: Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerin zâhir, görünen mânâlarından başka hiçbir delîl ve kıyâsı kabûl etmeyen Dâvûd-i Zâhirî'nin kurduğu mezheb ![]() Zâhiriyye mezhebine mensûb kimseler, hükmü açık omayan âyet-i kerîmeleri ve hadîs-i şerîfleri te'vil ettiler, yâni yanlış mânâlar vererek Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolundan) ayrıldılar ![]() ![]() Zâhiriyye mezhebini 1184-1198 yıllarında iktidârda olan Muvahhidî hükümdârı Yâkub bin Yûsuf bin Abdülmü'min, Kuzey Afrika ve Endülüs'te yaymaya çalışmıştır ![]() ![]() ![]() ZÂLİM: 1 ![]() ![]() Zâlimin çok yaşamasına duâ etmek, Allahü teâlâya isyân olunmasını istemektir ![]() Zâlime yardım eden, ondan zarar görür ![]() Bir zâlime yardım edene Allahü teâlâ o zâlimi musallat eder ![]() Ananın-babanın çocuğuna olan ve mazlûmun, zâlime olan bedduâları red olunmaz ![]() Sabah ve akşam tevbe etmeyen kimse zâlimlerdendir ![]() Âsi ve fâsıklarla arkadaşlık etmemeli, fıskı çok olanlardan çok kaçınılmalıdır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Allahü teâlâ zâlimleri sevmez ![]() ZÂMİN: Kefil, birisinden belli bir veya birkaç kimsenin istedikleri bir şeyi, kendisinin de ödeyeceğine söz veren kimse ![]() ![]() ![]() Mübâşir (kişi, bizzat kendisi) müteammid (kasten) olmasa da zarar verdiği şeyi zâmin olur ![]() ![]() Birinin hayvanı bir kimseden ürküp de kaçarken koybolsa, ürkmesine sebeb olan zâmin olmaz ![]() ZAMM-I SÛRE: Farz namazın ilk iki rek'atinde, sünnet namazların ve vitrin her rek'atinde ayakta Fâtiha'dan sonra okunan sûre veya en az üç kısa âyet ![]() Farzın ilk iki rek'atinde zamm-ı sûreyi unutan, üçüncü ve dördüncü rek'atlerde okuyup, sonra secde-i sehv yapar ![]() ![]() ZAN: Sanma ve düşünme ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Zanların çoğundan kaçının, zîrâ bâzı zanlar günâhtır ![]() ![]() ![]() ![]() Kulum beni nasıl zannederse, ona zannettiği gibi muâmele ederim ![]() Şu kimselere şaşarım; zanla konuşurlar ve onunla amel ederler ![]() Yolda rastlanan bir suyun temiz olduğu, iyi bilinir veya temiz olduğu çok zannedilirse, bununla abdest alınır ![]() Zann-ı Gâlib: Çok kuvvetli zan ![]() Abdest aldım mı, almadım mı diye şüpheye düşüp, zann-ı gâlibi abdestsiz olduğu yönde olursa, abdesti bozulur ![]() Zannî Delil: Mânâsı açık anlaşılmayan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ile bir sahâbî tarafından bildirilen mânâsı açık hadîs-i şerîf ![]() Zannî deliller, vâcibler ile tahrîmen (harama yakın) mekrûhları bildirir ![]() ![]() ![]() ZÂRİYÂT SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin elli birinci sûresi ![]() Zâriyât sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Zâriyât sûresinde meâlen buyruldu ki: Şüphesiz ki muttakîler (takvâ sâhipleri) , Cennetlerde pınar başlarındadır ![]() ![]() ![]() Kim Zâriyât sûresini okursa, Allahü teâlâ ona, dünyâda cereyân eden ve esen her bir rüzgârın adedi için on hasenât (sevâb) verir ![]() ZARÛRET: Haram olan, yasaklanan bir işin yapılmasını mübâh (dînen serbest) kılan sebeb, özür ![]() Zarûretler, dînen haram, yasak olan şeyleri mübâh kılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zarûretler, kendi miktarlarınca takdîr olunurlar ![]() ![]() ![]() ![]() ZARÛRİYYÂT-I DİN: İnanılacak ve yapılacak işlerle ilgili, âlim ve câhil herkesin bilmesi lâzım olan din bilgileri ![]() Her şeyden önce zarûriyyât-ı dîni öğrenmek lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ZÂT: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ zâtı ile vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ZÂVİYE: 1 ![]() ![]() ![]() Türkiye Selçuklu Devleti'nden sonra kurulan Osmanlı Devleti zamânında Anadolu'nun çeşitli yerlerinde zâviyeler kuruldu ![]() ![]() Zâviyeye devâm eden genç, orta yaşlı, ihtiyar her zümreden insan, gerekli dînî ilimleri okuyarak ve yaşayarak öğrenir, güzel ahlâk sâhibi ve herkes tarafından sevilen, topluma faydalı bir kişi olarak cemiyete katılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ZEÂMET: Osmanlılar zamânında subaylara verilen ve geliri en az yirmi bin ve en çok 99 ![]() ![]() ZEBÂNÎ: Cehennem meleği, azâb yapıcı melek ![]() Cehennem zebânîleri, günâh işleyen hâfızlara, puta tapanlardan daha önce azâb yapacaklardır ![]() ![]() Zebânîlere Cehennem'deki vazîfeleri esnâsında, Cehennem ateşi zarar vermez ![]() ![]() ZEBÂYIH: Kesilecek kurbanlık hayvanlar ![]() ![]() ![]() ZEBH: Boğazlama, kesme ![]() ![]() "Bismillâhi Allahü ekber" diyerek deveden başka hayvanın boğazının herhangi bir yerinden zebh edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Deve kesmekte sünnet olan nahrdır (damarları boynun alt tarafından, göğsün bitim yerinden kesmek) ![]() ![]() ![]() Hayvanın boğazında merî denilen yemek borusu, hulkûm denilen hava borusu ve evdâc denilen iki yanda birer kan damarı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Eti helal olan hayvanlardan boynu uzun olanların hepsi nahr, boynu kısa olanların hepsi zebh edilir ![]() Zebh edilmeksizin ölen hayvan, meyte (leş) olduğu gibi dînin bildirdiği şekilde zebh edilmeyip de boğulmak ve başı koparılmak yâhut beyni üzerinde tokmak vurulmak veya kulak tozuna şiş saplanmak şeklinde öldürülen hayvan dahi meyte (leş) demektir ![]() ![]() ZEBÛR: Dört büyük kitabdan biri ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Dâvûd'a (aleyhisselâm) Zebûr'u verdiğimiz gibi, (Habîbim) şüphesiz sana da vahy ettik ![]() Tevrât'tan sonra Zebûr'da da yazmışızdır ki, arza (Cennet'e ancak) sâlih kullarım mîrâsçı olur ![]() Allahü teâlânın peygamberleri vâsıtasıyla kullarına gönderdiği dört büyük kitabdan biri olan Zebûr, manzûm (şiir hâlinde) olup, İbrânî dili üzere idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Dâvûd aleyhisselâma güzel ve gür bir ses ihsân etmişti ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın kitâbları vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ZEKÂ: Sebeb ile netîce arasındaki bağlılıkları bulmak, benzeyiş ve ayrılışları anlamak, yeni îcab ve vaziyetlere zihnin en iyi şekilde uyması ![]() Akıl başka, zekâ başkadır ![]() ![]() Akıl, iyiyi ve kötüyü, fâideliyi ve zararlıyı anlar, ayırır ![]() ![]() ![]() İlk insanların ve her asrın, geri kalmış kısımları, tabîate uymak, hayvanlar ve kendileri arasında münâsebet kurmak için âletler yapmışlardır ![]() ![]() Bir arslanın zekâsı, insan zekâsı kadar kuvvetli olsaydı, bu arslan öteki arslanlardan, on bin kat daha çok korkunç olurdu ![]() ![]() ZEKÂT: İslâm'ın beş şartından biri ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Allahü teâlânın ihsân ettiği malın zekâtını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını sanıyorlar ![]() ![]() ![]() Malı, parayı biriktirip, zekâtını, müslüman fakirlerine vermeyenlere çok acı azâbı müjdele! Zekâtı verilmeyen mallar, paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sâhiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına mühür basar gibi bastırılacaktır ![]() Akıllı olan ve büluğ çağına giren ve hür olan müslüman erkek ve kadının, zengin olup şartları bulununca, zekat vermeleri farzdır ![]() Zekâtın farzı birdir ![]() ![]() ![]() ![]() Dört çeşit malın zekatı vardır ![]() ![]() Zekat şu yedi sınıfa verilir: Fakir, miskîn (bir günlük nafakasından fazla bir şeyi olmayan müslüman), âmil (zekât toplayan memur), mükâtep (efendisinden kendisini satın alıp, borcunu ödeyince âzâd olacak köle), münkatı' (hac ve cihâd yolunda olup mu htaç kalanlar), medyûn (borcu olan ve ödeyemeyen müslüman), ibn-üs-sebîl (kendi memleketinde zengin ise de, bulunduğu yerde yanında mal kalmamış olan ve çok alacağı varsa da alamayıp muhtaç kalan) ![]() Malı zarardan korumanın ilâcı, zekât vermektir ![]() Zekât niyeti ile az bir miktar vermek, dağlar kadar altını sadaka vermekten kat kat daha sevâbdır ![]() ZEKERİYYÂ ALEYHİSSELÂM: İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Bunun üzerine Rabbi onu (Meryem'i) güzel bir kabûl ile kabûl etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zekeriyyâ aleyhisselâm mihrâbında (odasında) namaz kılarken, melekler (Cebrâil aleyhisselâm) ona şöyle nidâ etti (seslendi : "Muhakkak Allahü teâlâ sana kendinden gelen kelimeyi (yâni Îsâ aleyhisselâmı) tasdîk edici ve kavminin seyyidi (efendisi) ve nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olduğu hâlde Yahyâ'yı müjdeler ![]() Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'da Tevrât yazan ve kurban kesme ibâdetini idâre eden Zekeriyyâ aleyhisselâm, İsrâiloğullarına peygamber gönderildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#3 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükYAKÎN: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Biraz bekledi, çok geçmeden Hüdhüd gelip, şunları söyledi:"Ben senin bilmediğin bir şey öğrendim ![]() ![]() Îmân ağaç gibi olup; kökü yakîn, dalı takvâ, nûru hayâ, meyvesi cömertliktir ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Âgâh olunuz ki; insana dünyâda yakîn ve âfiyetten (günahlardan uzak olmaktan) daha hayırlı bir şey verilmemiştir ![]() ![]() Yakîn ihsân edilen birinin kerâmetlere, hârikalara, ihtiyâcı olmaz ![]() ![]() Kalb, bid'at pisliklerinden temizlenmedikçe ve Ehl-i sünnet îtikâdı ile süslenmedikçe, hakîkat güneşinin ışıkları oraya giremez ![]() ![]() Her şeyi akıl ile isbât ederek inandırmak kolay değildir ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: Sana yakîn gelinceye kadar da Rabbine ibâdet et ![]() Mücrimlere, sizi Cehennem'e sokan nedir? derler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YÂKÛB ALEYHİSSELÂM: Ken'an diyârındaki (Fenike denilen Sayda, Sur ve Beyrut ile Filistin ve Sûriye'nin bir kısmından ibâret olan eski bir memleket) insanlara gönderilmiş olan peygamber ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Kullarımız, İbrâhim, İshâk ve Yâkûb'u da hâtırla ki, onlar tâat ve ibâdette, kuvvet, kudret ve dinde basîret sâhibidir ![]() Biz İbrâhim'e, isteği üzerine İshâk'ı ve isteğinden ziyâde olarak torunu Yâkûb'u ihsân ettik ![]() ![]() Şam'da veya Medyen'de dünyâya gelen Yâkûb aleyhisselâmın çocukluğu, babasının; gençliği ise, Harran'da bulunan dayılarının yanında geçti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YÂSÎN SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin otuz altıncı sûresi ![]() Yâsîn sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil olmuştur (inmiştir) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yâsîn, Kur'ân-ı kerîmin kalbidir ![]() ![]() Her kim Cumâ günü annesinin, babasının veya bunlardan birinin kabrini ziyâret eder de baş ucunda Yâsîn sûresini okursa, okuduğu her harfi adedince onlar mağfiret edilir (bağışlanır) ![]() Ölmek üzere bulunan bir hastanın yanında Yâsîn sûresi okunursa, okunan her harfi için, onar melek iner ![]() ![]() ![]() ![]() Yâsîn sûre-i şerîfesini okumanın on faydası vardır ![]() 1) Aç olan, tok olur yâni ummadığı yerden rızık gelir ![]() 2) Susuz olan, kanıncaya dek su bulur ![]() 3) Elbisesi olmayan elbise bulur ![]() 4) Eceli gelmeyen hasta şifâ bulur ![]() 5) Eceli gelen hasta ölüm acısı duymaz ![]() 6) Ölürken, Cennet melekleri gelip görünür ![]() 7) İnsan korktuğundan emîn olur ![]() 8) Misâfir ve garîb yardımcı bulur ![]() 9) Bekârların evlenmesi kolay olur ![]() 10) Gayb olan şey bulunur ![]() Fakat bunları niyyet ederek ve inanarak okumak lâzımdır ![]() Yâsîn, Peygamber efendimizin ism-i şerîflerinden olup, "Ey benim bahr-i yakînimin sabbâhı (yakîn deryâmın dalgıcı) olan habîbim!" demektir ![]() YE'CÛC VE ME'CÛC: Kur'ân-ı kerîmde adı geçen ve kıyâmete yakın, yeryüzüne yayılacak olan zararlı ve bozguncu iki kötü kavim ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Nihâyet Ye'cûc ve Me'cûc'ün seddi açılıp da her tepeden saldırdıkları ve hak olan va'd (kıyâmet) yaklaştığı vakit, işte o zaman kâfir olanların gözleri hemen dikilecek: "Vah bizlere! Biz bundan gaflet ettik, doğrusu kendimize zulmetmiş olduk" diyecekler ![]() Cenâb-ı Hak (kıyâmete yakın) Ye'cûc ve Me'cûc'ü gönderir ![]() ![]() Resûlullah efendimiz, Zülkarneyn'in inşâ ettiği sed hakkında buyurdular ki: "Ye'cûc ve Me'cûc, onu her gün oyuyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() Resûlullah efendimiz, kıyâmet alâmetlerinden her ne haber verdi ise hepsi doğrudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ye'cûc ve Me'cûc denilen kimseler, Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes'in soyundandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zülkarneyn, Avrupa ve Asya kıt'alarına mâlik oldu ![]() ![]() ![]() YED: Kelime mânâsı "el" demek olup, Allahü teâlâ hakkında kudret, gücü yetmek mânâsı verilen lafız, söz ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Habîbim) de ki: Ey mülkün sâhibi (olan) Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yed-i Beydâ: Parlak el ![]() ![]() Yed-i Emîn: Kânûnen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs ![]() ![]() Yed-i Kudret: Allahü teâlânın kudreti ![]() Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki; mü'min olmadıkça Cennet'e giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe mü'min olamazsınız ![]() ![]() Nefsim yed-i kudretinde olana yemîn ederim ki, sizlerden biriniz beni evlâd ve babasından fazla sevmedikçe lâyıkı ile mü'min olamaz ![]() YEHOVA ŞÂHİDLERİ: Amerika Birleşik Devletleri'nde Ch ![]() ![]() Yehova şâhidleri, Tevrât'ın, Yehova adını verdikleri tanrının kelâmı olduğunu, kendilerinin hazret-i Âdem'in oğlu olan Hâbil'den, hazret-i Îsâ'ya kadar süregelen uzun devredeki şâhidlerin son temsilcileri olduklarını, Îsâ krallığının 144 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yehova şâhidleri tatlı, okşayıcı dillerle müslüman yavrularını aldatmaya çalışıyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YEMÎN: Kuvvet ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Yeminlerinizi koruyun ![]() Alış-verişte vallahi böyledir, vallahi öyle değildir diye yemîn edenlere ve san'at sâhiplerinden, yarın gel, öbür gün gel diye sözünde durmayanlara yazıklar olsun ![]() Doğru olsa bile çok yemîn etmek, son nefeste îmânsız gitmeğe sebeb olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yemîn Keffâreti: Yapılan yemîne riâyet etmeyip, yemîni bozan bir müslümana lâzım gelen keffâret, cezâ ![]() Yemîni bozmadan keffâret verilmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yemîn-i Gâmûs: Günâha ve Cehennem'e sokan yemin ![]() ![]() Yemîn-i gâmûs eden kimse için peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: Kim yalan yere yemîn ederse, Allahü teâlâ onu Cehennem'e koyar ![]() Yemîn-i Gâmûs büyük günâhtır ![]() ![]() ![]() Yemîn-i Lağv: Boş yere yemîn ![]() ![]() ![]() Yemîn-i Mün'akıde: Geleceğe âit bir iş hakkında meselâ ilerde yapacağım veya yapmayacağım diyerek yapılan yemîn ![]() Mün'akıde yemin üç türlüdür: Birincisi zaman bildirmeden yapılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YERHAMÜKALLAH: Aksırıp, Elhamdülillah diyene, yanında bulunan kimsenin; "Allahü teâlâ sana merhamet etsin" mânâsına söylediği mübârek bir söz, teşmit ![]() ![]() Müslümanın müslüman üzerinde beş hakkı vardır ![]() ![]() Aksırıp, Elhamdülillah diyene, namazda iken yerhamükallah demek namazı bozar ![]() ![]() YE'S: Ümitsizlik, ümîd kesmek ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Allah'ın rahmetinden (af ve lütfundan) ye'se düşmeyiniz ![]() ![]() Ye's hâlinde tövbe makbûldür ![]() ![]() Ey insan! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YESEVİYYE: Evliyânın büyüklerinden Ahmed Yesevî hazretlerinin tasavvuftaki yolu ![]() Tarîkatler başlıca ikidir ![]() ![]() ![]() Yeseviyye yolunun kurucusu olan Ahmed Yesevî hazretleri, Buhârâ'da yetişen evliyâdan Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinden tasavvuf ilmini tahsîl etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YETÎM: Ergenliğe ulaşmadan babası ölmüş çocuk ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Yetimlere bâliğ oldukları zaman mallarını verin ![]() ![]() ![]() ![]() Yetimlerin mallarını zulmen (haksız olarak) yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yerler ve yakında alevli ateşe girecekler ![]() Yetimin malına da yaklaşmayın ![]() ![]() ![]() ![]() Kim şefkat ve merhametle bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu tüyler sayısınca sevâb alır ![]() Müslüman evlerinin en hayırlısı içinde kendisine iyi muâmele yapılan yetimin bulunduğu evdir ![]() ![]() İlâhî! Ben iki zayıfın, yetim ile kadının haklarına tecâvüz etmeyi yasaklıyorum ![]() Dul ve yetimlerin ihtiyâcına koşan, Allah yolunda cihâd edenlerle, gündüzün oruç tutup geceyi ibâdetle geçiren gibidir ![]() Yetîmi kendine yakın tut ![]() ![]() ![]() Her kim kıymetli günlere hürmeten bir yetimin başını okşarsa, Hak teâlâ hazretleri, o yetimin başındaki kıl sayısınca o kimseye nîmet lutfeder ![]() Haksız yere yetîm malı yemek, büyük günâhlardandır ![]() İslâm dîninde yetîmlik, büluğa (ergenlik, evlenecek yaşa gelmekle) sona erer ![]() YETMİŞ İKİ FIRKA: Ehl-i sünnet yolundan (Peygamber efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın bildirdiği doğru yoldan) ayrılan ve Cehennem'e gidecekleri hadîs-i şerîfte bildirilen bozuk fırkalar ![]() ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Benî İsrâil (İsrâiloğulları) yetmiş bir fırkaya ayrılmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yetmiş iki sapık fırkaya mensub olanlar, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları gibi inanmıyanlar, mânâsı açık olmayan nassları (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri) yanlış te'vil ettikleri (yorumladıkları) için kâfir olmuyorlar ise de, sapık inanışları yüzünden Cehennem'e gideceklerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Muhammed aleyhisselâmın ümmeti yetmiş üç fırkaya ayrıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yetmiş iki bid'at (sapıklık) yolunun esâsı dokuz fırkadır ki bunlar; hâricî, şiî, mûtezile, mürcie, müşebbihe, cehmiyye, dırâriyye, neccâriyye ve kilâbiyyedir ![]() ![]() ![]() Eshâb-ı kirâmın hepsinin hakkında mümkün olduğu kadar iyi söyleyiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YEVM-İ ÂHİR: Âhiret günü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YEVM-İ NAHR: Kurban kesme günü ![]() ![]() ![]() YEVM-İ ŞEK: Şüpheli gün ![]() ![]() Yevm-i şekte Ramazân-ı şerîf orucuna veya vâcib bir oruca niyet edilerek oruç tutulması tahrîmen (harama yakın) mekrûhtur ![]() ![]() Yevm-i şek'te öğle namazı zamânına kadar oruç tutup, o gün Ramazan olduğu îlân edilmezse, orucu bozmak lâzım olur ![]() ![]() YEZÎDÎLER: Hazret-i Ali'ye düşman olan ve şeytana tapan kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka ![]() ![]() ![]() Hâricîler yedi fırkadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İleri sürdükleri bozuk fikirlerden dolayı tâkibe uğrayan Yezîdîler, on ikinci asırda Kuzey Irak'taki Lâdeş vâdisine sığındılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yezîdîler, Arabî ve kürtçe yazılmış olan Kitâb-ül-Celve adlı kitâba çok önem verirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YILBAŞI: Sene başı ![]() ![]() ![]() ![]() Mîlâdî sene Îsâ aleyhisselâmın doğum günü zannedilen târih ile başladığı kabûl edilir ![]() ![]() ![]() ![]() Hicrî sene, Peygamber efendimizin Mekke'den, Medîne'ye hicret ettiği seneden başlar ![]() ![]() ![]() YOLCU: Yola çıkan, konuk, seferî kimse ![]() ![]() Dünyâda sanki bir garîb gibi veya yola çıkacak bir yolcu gibi ol ve kendini kabir ehlinden bil ![]() YUHANNA: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Hıristiyanların dinlerinin esâsı olan ve İncîl dedikleri dört kitâb, Allahü teâlânın Cebrâil aleyhisselâm ile gönderdiği asıl İncîl-i şerîf değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YÛNUS ALEYHİSSELÂM: Musul yakınındaki Nineve (Ninova) ahâlisine gönderilen peygamber ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Muhakkak Yûnus (bin Metâ aleyhisselâm) da peygamberlerdendir ![]() Biz Yûnus'un (aleyhisselâm) duâsına icâbet edip, onu gamdan (gecenin, denizin ve balığın karnındaki karanlıktan) halâs eyledik (kurtardık) ![]() ![]() Balığın karnındayken Yûnus'un (aleyhisselâm) yaptığı duâ "Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minez-zâlimîn" idi ![]() ![]() Yûnus aleyhisselâmın babası olan Metâ sâlih bir kimseydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YÛNUS SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin onuncu sûresi ![]() Yûnus sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yûnus sûresinde meâlen buyruldu ki: Biliniz ki; Allahü teâlânın evliyâsı için azâb korkusu, nîmetlere kavuşmamak üzüntüsü yoktur ![]() Kim Yûnus sûresini okursa, Yûnus aleyhisselâmı tasdîk (îmân) ve tekzîb edenlerin (yalanlayanların) ve Fir'avn ile boğulanların adedinin on katı sevâb verilir ![]() YÛSUF ALEYHİSSELÂM: Kur'ân-ı kerîmde adı geçen peygamberlerden ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Yûsuf (aleyhisselâm) ve kardeşlerinin kıssasında, ondan suâl edenler (ve başkaları) için, Allahü teâlânın kudret ve hikmetine (veya Muhammed aleyhisselâmın peygamberliğine) deliller vardır ![]() Yûsuf (aleyhisselâm) onların (kardeşlerinin) zahîre yüklerini hazırladı ![]() ![]() ![]() Abdurrahîm Dehlevî şöyle anlattı: "Kardeşim Yûsuf benden sabîh (güzel) ben ise ondan daha melihim (sevimliyim) " hadîs-i şerîfinin mânâsını kavrayamamıştım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yüzünün ve ahlâkının güzelliği ile meşhûr olan Yûsuf aleyhisselâmı, babası Yâkûb aleyhisselâm diğer kardeşlerinden çok severdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YÛSUF SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin on ikinci sûresi ![]() Yûsuf sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yûsuf sûresinde meâlen buyruldu ki: Onların çoğu Allahü teâlâya îmân ediyoruz diyorlar ![]() ![]() ![]() YÛŞÂ ALEYHİSSELÂM: İsrâiloğullarına, Mûsâ aleyhisselâmın vefâtından sonra gönderilen peygamber ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Allahü teâlâya îmân edip, O'ndan korkanlardan (Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ adındaki) iki kimse, İsrâiloğullarına dediler ki: "Ey İsrâiloğulları! Cebbârların (zâlimlerin) şehrinin kapısından hemen girin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Güneş, hiçbir kimse için batmaktan alıkonmaz ![]() ![]() Yûşâ aleyhisselâm Mısır'da doğdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#4 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükVÂRİDÂT-I İLÂHİYYE: Allahü teâlâdan gelen feyzler ve ilhamlar ![]() Vâridât-ı ilâhiyyenin hepsi âdet-i ilâhiyye içinde yâni bir sebeb altında meydana gelmektedir ![]() Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin çok kerâmetleri görüldü ![]() ![]() ![]() VÂRİS: 1 ![]() ![]() Bir kimse maraz-ı mevtte (ölüm hastalığında), vârislere veya başkasına hediye verse, ölünce, alacaklıları geri alıp paylaşırlar ![]() 2 ![]() ![]() Âlimler peygamberlerin vârisleridir ![]() VASÎ: Bir kimsenin, mallarında veya çocuklarının işlerinde tasarruf etmek üzere tâyin ettiği kimse ![]() Ölüm hastası, küçük çocuğuna bırakacağı malını, bu çocuğun ihtiyâçlarına sarf etmesi için birini vasî tâyin edince, çocuk âkıl (akıllı), bâliğ (ergenlik, evlenme yaşına gelmiş) olduğunda, reşîd olduğu (malını, dînin ve aklın beğendiği yerlerde kullan dığı) görülmedikçe vasîden malları alamaz ![]() Emîn (güvenilir) olmayan, fâsık (açıkça haram işleyen) veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş) vasî yapılırsa, kâdı (hâkim) bunları değiştirir ![]() Vasî muhtâc olunca, yetimin malından yiyebilir ![]() ![]() ![]() VÂSİ' (El-Vâsi'): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Allahü teâlâ mülkün sâhibidir ![]() ![]() ![]() El-Vâsi' ism-i şerîfini söyliyen, fakirlik sıkıntısına düşmez ![]() ![]() VASİYETNÂME: Vasiyet yazılan kâğıt ![]() Her müslüman, ölüm hastalığında bir vasiyetnâme yazmalıdır ![]() ![]() Hazırlanan vasiyetnâmede evlâdına, ahbâbına, son nasîhatini yapmalıdır ![]() ![]() ![]() Seyyid Abdülkâdir Geylânî'nin, oğlu Abdurrezzak'a vasiyetnâmesi şöyledir: Ey oğlum! Allahü teâlâ bize ve sana ve bütün müslümanlara muvaffâkiyet ihsân eylesin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VASİYYET (Vasiyet): Bir kimsenin vefâtından sonra yapılmasını istediği şey veya sonraya bağlı olmak üzere bir malı veya menfeatini (faydayı) bir şahsa veya bir hayır işine teberrû' (bağış) yoluyla temlik etmek (sâhib ve mâlik kılmak) ![]() ![]() Bir müslümanın üzerinden iki gece geçer ve bu gecelerde vasiyet edeceği bir şey olup da vasiyetini yazmaması ona lâyık değildir ![]() ![]() Her müslüman, ölüm hastalığında bir vasiyet yazmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Îmâ ile dahî kılması mümkün iken, kılmadan ölüm hâline gelen kimsenin, namazlarının keffâreti yapılması için vasiyet etmesi lâzımdır ![]() VASL: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Muhammed Sıddîk bin Saîd) 2 ![]() ![]() ![]() (Muhammed Sıddîk bin Saîd) (Sıla:İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, şerîat ile tarîkati birleştiren mânâsına gelen, hadîs-i şerîfle bildirilmiş ismidir ![]() Vasl-ı Uryânî: Tasavvuf yolculuğunun sonunda Allahü teâlâya kavuşma hâli ![]() ![]() Vasl-ı uryânîde sâlik (tasavvuf yolcusu), vücûdunun her zerresi ile Allahü teâlâyı zikr eder ![]() Vasl-ı uryânî, nûrânî perdelerin tamâmen yanmasından sonradır ![]() ![]() (Mevlânâ) VATAN: İnsanın yerleştiği, oturduğu yer, memleket ![]() Vatan sevgisi îmândandır ![]() Hanefî mezhebinde üç türlü vatan vardır: Vatan-ı aslî, vatan-ı ikâmet, vatan-ı süknâ ![]() Vatan-ı Aslî: İnsanın doğduğu veya evlendiği veya ayrılmamak niyeti ile yerleştiği yer ![]() Vatan-ı aslî birden fazla olabilir ![]() ![]() ![]() Sefere çıkmak, vatan-ı aslîyi bozmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vatan-ı İkâmet: Geçici olarak ikâmet edilen yer ![]() ![]() Bir kimse, okumak veya vazîfe yapmak için bir yerde senelerce kalmaya ve sonra buradan çıkmaya niyet ederse, vatan-ı ikâmet olur ![]() Vatan-ı Süknâ: Hanefî mezhebinde on beş günden az kalmak için niyet edilen yâhut yarın çıkarım diyerek senelerce oturulan yer ![]() Misâfir, vatan-ı süknâda farzları hep iki kılar ![]() ![]() VATY ETMEK: Erkeğin hanımına yaklaşması; cimâ etmek ![]() Zinâdan hâmile kadını, vad'ı haml etmeden (doğum yapmadan) evvel nikâh etmek sahîhtir, olur ![]() ![]() VA'Z (Vaaz): Öğüt, nasîhat; emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yâni iyiliği emr, kötülükten menetme ![]() İnsanlara va'z edici olarak ölüm yetişir ![]() ![]() Va'z edenlerin, din adamlarının, cemâatin anlayamayacakları şeyleri söylemeleri ve yazmaları fitne olur ![]() ![]() ![]() VECD: Tasavvuf yolunda bulunan bir kimsenin çok zikretmesi (Allahü teâlâyı anması) veya bir başka sebeb netîcesinde hâsıl olan mânevî lezzetleri tadarak rûhunun coşması, kalbinin gayr-i ihtiyârî (elinde olmadan) kendinden geçmesi, taşması hâli ![]() Sâlikin (tasavvuf yolunda bulunan kimsenin) zâhirini (dışını, bedenini), dînin emir ve yasaklarına uydurması, ibâdet ve tâatlerden tad almasına sebeb olduğu gibi, bâtın (kalb) işlerine, Allahü teâlânın rızâsından başka düşünceleri kalbinden çıkarmaya , kibir, hased (kıskançlık), kin gibi mânevî hastalıklardan temizlemeye çalışması da, kalbde ve rûhta vecd hâlinin meydana gelmesine vesîle olur ![]() Hâller ve vecdler, matlûbun (aranılanın) başlangıcıdır, maksad değildir ![]() VEDÂ HACCI: Hicretin onuncu senesinde Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem yüz bin kişiden fazla sahâbinin katılmasıyla yaptığı son haccı ![]() Peygamber efendimiz Vedâ haccında Arafât vâdisinin ortasında öğleden sonra, Kusvâ adındaki devesinin üstünde Vedâ hutbesini okuyup Eshâb-ı kirâm ile vedâlaştı ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Vedâ haccında, Vedâ hutbesini okuduğu gün, Mâide sûresinin "Bugün dîninizi sizin için ikmâl eyledim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VEDÂ HUTBESİ: Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem hicretin onuncu senesinde yaptığı Vedâ haccı sırasında îrâd buyurduğu (okuduğu) hutbe ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem hicretin onuncu senesi Zilhicce ayının dokuzuncu (Arefe) günü Arafat vâdisinin ortasında öğleden sonra Kusvâ adındaki devesinin üstünde 124 bini aşkın sahâbîye hitâben Vedâ hutbesini okuyup, Eshâb-ı kir âmı ile vedâlaştı ![]() Peygamber efendimiz Vedâ hutbesinde buyurdu ki: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VEDÎ: İdrârdan sonra çıkan, yapışkan, beyaz ve bulanık koyu sıvı ![]() Vedî çıkınca dört mezhebde de abdest bozulur ![]() ![]() Hanefî, Mâlikî ve Şâfiî mezhebinde vedî, guslü (boy abdestini) gerektirmez ![]() Vedî, Hanefî mezhebinde kaba necâsettir ![]() VEDÎA: Güvenilen kimseye saklamak için verilen mal ![]() ![]() Vedîa söz veya hâl ile yapılan îcâb ve kabûl netîcesinde olur ![]() ![]() Vedîa, sâhibinden izinsiz kullanılamaz; âriyet, kirâ ve rehin ve ödünç verilemez ve sâhibinin borcu, onun izni olmadan ödenemez ![]() ![]() VEDÛD (El-Vedûd): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() El-Vedûd ism-i şerîfini söyliyen karı-kocanın birbirine karşı sevgi ve muhabbeti çoğalır ![]() VEFÂ: Sözünde durmak ![]() ![]() Muâz bin Cebel şöyle rivâyet etmiştir:Resûl-i ekrem bana; "Yâ Muâz! Allah'tan kork! Doğru konuşmak, sözüne vefâ, emâneti edâ, hıyâneti terk, komşuyu himâye, öksüze acımak, yumuşak konuşmak, herkese selâm vermek, kanatları alçaltmağı (tevâzu'u) sana tavsiye ederim ![]() ![]() VEHHÂB (El-Vehhâb): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden), mahlûkâtına (yarattıklarına) ihsân hazînelerinden karşılıksız veren Allahü teâlâ ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Yâ Rabbî! Bizi doğru yola hidâyet ettikten (ilettikten) sonra kalblerimizi şek ve şüpheye saptırma, meylettirme ![]() ![]() ![]() El-Vehhâb ism-i şerîfini kim duhâ (kuşluk) namazından sonra söylerse, başkasına muhtaç olmaz ![]() ![]() VEHHÂBÎLİK: Sapık bir fırka ![]() ![]() ![]() Vehhâbîliğin kökü hicrî dördüncü asırlara uzanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vehhâbîliğin belli başlı husûsiyetleri şunlardır: Amel, ibâdet, îmânın parçasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VEHM: İnsanın kalbinde bir şey hakkında iki ihtimâlden az, zayıf olanı ![]() Mü'minleri haram işleyici yâni fâsık zannetmek, sû-i zan olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vehm Mertebesi: Var olmayıp, var görünen ![]() Nokta-i cevvâleden (dönen nokta) meydana gelen dâirenin varlığı, vehm mertebesindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VEKÂHET: Hayâsızlık, utanmazlık, edebsizlik, yüzsüzlük ![]() Vekâhet kalb âfetlerinden (hastalıklarından)dir ![]() Vekâhet ile îmânın bir arada durmayacağını, bir gün belki ânında îmânı yok edeceğini düşünmedin ise, nefs-i emmâreye hoş gelen şeylerin Allahü teâlâ tarafından gadab edilen şeyler olduğunu hâlâ anlayamadınsa ve "Din, edebden ibârettir" mübârek sözünü tutmadın ise, İslâm ipine, yâni baştan başa edeb olan İslâm dînine sarılmadın ise yazıklar olsun sana! (Hâdimî) VEKÂLET: Bir kimsenin, bir veya birçok işi yapmak için, başkasını kendi yerine koyması yâni başkasına iş havâlesi ![]() ![]() ![]() Vekâlet, îcâb ve kabûl ile olur ![]() ![]() VEKAR (Vakar): Ağır başlı olup yerine göre uygun davranmak, şahsiyetli olmak ![]() Mü'min vakar sâhibi olur, yumuşak olur ![]() Âlimlerin vakâr sâhibi olmaları, şereflerine uygun giyinmeleri lâzımdır ![]() Vakar sâhibi dünyâ işlerinde kolaylık gösterir ![]() ![]() Her mubah iyi niyetle yapılınca tâat olur ![]() ![]() ![]() İlmin süsü ve kıymeti, vakardır ![]() ![]() Çok gülmek heybeti, çok şaka vakarı ve şahsiyeti giderir ![]() ![]() ![]() Temiz ve yeni elbise giyiniz ![]() ![]() VEKÎL (El-Vekîl): 1 ![]() ![]() ![]() Bir kısım kimseler mü'minlere; "Düşmanlarınız size karşı toplandılar, aman onlardan sakının" dediklerinde, bu, onların îmânlarını bir kat daha artırmış ve "Allah bize yeter ![]() ![]() Allah her şeyin yaratanıdır ![]() ![]() Bir şeyden korkan el-Vekîl ism-i şerîfini söylerse, emniyet bulur ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Vekil asıl gibidir ![]() Yemeğe çağrılan kimseye, malımdan istediğin kadar ye ve al ve dilediğine ver, hepsi helâl olsun denilse yedikleri helâl olur ![]() ![]() ![]() ![]() Vekil edenin, işi yapabilecek kimse olması, vekîlin de âkıl (akıllı) olması şarttır ![]() ![]() Alış-verişe, borç vermeye veya ödemeye vekîl olan kimsenin teslim aldığı mallar kendinde emânet olur ![]() Vekîl, sâhibinden ayrıca izin almadıkça veya istediğini yap diyerek umûmî vekil edilmedikçe başkasını kendine vekîl, yapamaz ![]() ![]() Her şeye vekîlimsin denilen umûmî vekil, talak, hediye, sadaka ve vakftan başka her şeyi, sâhibi adına yapabilir ![]() Vekîlin vekil olmayı kabûl etmesi şart değildir ![]() ![]() Kurbanını hayır cemiyetine hediye etmek isteyen bir kimse, kurbanını veya parasını götürüp bu işle vazîfeli me'mura teslim ederken; "Allah rızâsı için bayram veya nezir (adak) kurbanımı kesmeye ve dilediğine kestirmeye ve etini ve derisini dilediğine vermeye seni vekîl ettim" demelidir ![]() ![]() VELED-İ ZİNÂ: Nikâhsız evlenmeden meydana gelen çocuk ![]() Çocuğun dîni, yanında bulunan ana-babasından dîni daha iyi olanı gibidir ![]() ![]() ![]() Akıllı çocuğun, âmânın, veled-i zinânın, vakitleri ve ezân okumasını bilen câhil köylünün ezân okuması kerâhetsiz (mekruh olmayıp) câizdir ![]() Veled-i zinânın imâm olması mekruhtur ![]() VELÎ (El-Veliyyü): 1 ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Allahü teâlâ mü'minlerin velîsidir ![]() Her Cumâ gecesi el-Veliyyü ism-i şerîfini söyliyenin işleri kolay olur ![]() 2 ![]() ![]() Eskiden müslümanlar dînî nikâhın dört mezhebe uygun yapılmasına çok dikkat ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() Bir kimse, ağır hasta olursa, öldükten sonra namaz keffâreti yapılması için vasiyyet etmesi, velîsinin de bu vasiyyeti yerine getirmesi lâzımdır ![]() 4 ![]() ![]() ![]() Bir velî kuluma düşmanlık eden, benimle harb etmiş gibi olur ![]() Allah'ın velîleri öyle kimselerdir ki, görüldüklerinde Allah hâtırlanır ![]() Farzların birincisi Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmektir ![]() ![]() ![]() Velîlerin kalbleri, Hakk'ın nazargâhıdır ![]() ![]() Eğer insanlar velî zâtların kadrini, kıymetini bilip, iyice anlayacak derecede olsalardı, herkes karşılaştığı bütün insanlara karşı edebli olurdu ![]() ![]() Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmak için en kısa ve kolay yol; bir velîyi tanıyıp, onun sözlerinden Ehl-i sünnet îtikâdını, ibâdetlerini ve tasavvufun edeblerini kolayca öğrenmek ve bunlara uymak ve onu sevmektir ![]() Velî hayatta iken kınındaki kılıç gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Erbâb-ı dil: Gönül ehli ![]() ![]() ![]() ![]() VELÎME: Düğün yemeği ![]() Peygamber efendimiz Abdurrahmân bin Avf'a (r ![]() ![]() Velîme sünnettir ![]() ![]() Velîme dâvetine gitmek için şartlar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() VERÂ': Haramlardan ve helâl ve haram olduğu bilinmeyen şüpheli şeylerden sakınmak ![]() Hiçbir şey verâ gibi olamaz ![]() Dîninizin direği verâdır ![]() Kıyâmet günü Allahü teâlânın huzûrunda kıymetli olanlar verâ ve zühd sâhibleri (dünyâya düşkün olmayanlar)dir ![]() Bir kimse, şu on şeyi kendine farz bilmedikçe, tam verâ sâhibi olamaz: Gıybet etmemek, mü'mine sû-i zân etmemek, kötü bilmemek, kimse ile alay etmemek, yabancı kadınlara, kızlara bakmamak, doğru söylemek, kendini beğenmemek için, Allahü teâlânın, ken disine yaptığı ihsânları nîmetlerini düşünmek, malını helâl yere harc edip, harâmlara vermemek, nefsi keyfi için, mevkî-makam istemeyip, bunları insanlara hizmet yeri bilmek, beş vakit namazı vaktinde kılmağı birinci vazîfe bilmek, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği îmân ve işleri iyi öğrenip, kendini bunlara uydurmak ![]() Zerre kadar verâ sâhibi olmak, bin nâfile oruç ve namazdan daha hayırlıdır ![]() Verâ-ül-Verâ: Ötelerin ötesi ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ verâ-ül-verâdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VERÂSET: Maddî ve mânevî olarak vâris olmak ![]() ![]() VERESİYE SATIŞ: Bedelini, parasını sonra ödemek üzere yapılan alış-veriş ![]() Veresiye satışta satılan malın bedelinin ödeneceği zamânı belirtmek lâzımdır ![]() ![]() ![]() Eskiden ticârette ihsân sâhipleri, fakirlere veresiye verip, parası olmayandan istememeyi niyet ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Fâiz illeti bulunan yâni, ölçülen ve tartılan mallar aynı cinsten oldukları takdirde veresiye satışları fâiz olup, câiz değildir ![]() VESENİYYE: Putperestlik, puta tapma inancı ![]() ![]() ![]() Beş sınıf kâfir vardır: Dehriyye (dinsizler), seneviyye (iki ilâh olduğuna inanan mecûsîler), felâsife (felsefeciler), veseniyye ve ehl-i kitâb (hıristiyanlar, yahûdîler) ![]() ![]() ![]() ![]() Mecûsîler yâni ateşe tapanlar ve veseniyye inancında olanlar ve bütün müşrikler kitablı kâfirlerden fenâ (kötü)dır ![]() İdris aleyhisselâm diri olarak Cennet'e çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VESÎLE: Kişiyi Allahü teâlâya yaklaştıran, Allahü teâlânın nezdinde (katında) yakınlığa ve hâcetlerin yâni ihtiyâçların giderilmesine sebeb olan her şey ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki: Ey îmân edenler! Allahü teâlâdan korkunuz! O'na yaklaşmak için vesîle arayınız! (Mâide sûresi: 35) Hazret-i Ömer, kuraklık sebebiyle kıtlık olduğu zaman, Resûlullah efendimizin amcası hazret-i Abbâs'ı vesîle ederek; "Allah'ım! Biz kıtlığa düştüğümüz zaman, Resûlullah'ı vesîle ettiğimizde, sen bize yağmur verirdin ![]() ![]() Duânın kabûl olması için; Peygamberleri ve sâlih (makbûl, kıymetli) kulları vesîle etmelidir ![]() İbâdetler, duâlar, mübârek zâtlar, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için hep vesîledirler ![]() VESK: Bir deve yükü miktârında bir hacim ölçeği ![]() İmâm-ı a'zam'a göre, her sebzenin ve meyvenin, az olsun çok olsun mahsul topraktan alındığı zaman öşrünü vermek farz olur ![]() ![]() ![]() VESVESE: Zararlı olan şüphe, kuruntu ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Cinden olsun insanlardan olsun insanların göğüslerine (kalblerine) vesvese veren hannâsın (şeytânın) şerrinden (kötülüğünden) insanların Rabbine ![]() ![]() ![]() ![]() Şeytan kalbe vesvese verir ![]() ![]() ![]() Melekten gelen ilhâm, İslâmiyet'e uygundur ![]() ![]() Vesvese şeytandandır ![]() ![]() Çamaşır yıkarken, su kullanırken, acaba temiz mi diye vesvese etmek verâ değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Helâl yiyen kimse, ilhâm ile vesveseyi birbirinden ayırır ![]() ![]() ![]() VEYL: Vay hâline, yazıklar olsun ![]() 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Ölçüde ve tartıda hîle yapanlara veyl olsun ![]() (Ey Habîbim!) De ki: "Ben ancak sizin gibi bir insanım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Hayır biz hakkı bâtılın tepesine atarız da onu parçalar ![]() ![]() ![]() Çok müslüman evlâdı, babaları yüzünden veyl ismindeki Cehennem'e gideceklerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VİLÂYET (Velâyet): Evliyâlık, velîlik makâmı, Allahü teâlâya yakın olma, gafletten uzak bulunma ![]() Vilâyetin hâsıl olması için, hârikaların, kerâmetlerin meydana gelmesi lâzım değildir ![]() ![]() Vilâyete kavuşmak için mâsivâyı (Allahü teâlâdan başka şeyleri) kalbden çıkarmak lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() Evliyâ, vilâyetten, muhabbetten, mârifetten ve kurb-i ilâhîden (Allahü teâlâya yakın olmaktan) kazandıkları her şeyi, peygamberlere tâbi olmak sâyesinde elde ederler ![]() ![]() Vilâyet Yolu: Bir vâsıtanın yâni yetişmiş bir velînin yol göstermesi lâzım olan, insanı Allahü teâlâya kavuşturan evliyâlık yolu ![]() Vilâyet yolundan vâsıl olanların (kavuşanların) önderi ve en üstünleri ve ötekilere vâsıta olanı hazret-i Ali Murtezâdır ![]() ![]() Bütün peygamberlerin eshâblarının hepsinin nefsleri mutmainne olmuş yâni îmân etmiştir ![]() ![]() Vilâyet-i Âmme: İslâmiyet'in yalnız sûretine uyanların kavuştuğu evliyâlık makâmı ![]() Vilâyet-i âmmeye kavuşanlar tasavvuf yolunda ilerleyerek vilâyet-i hâssaya (seçilmiş olanların evliyâlığına) kavuşabilirler ![]() Vilâyet-i Hâssa: Tasavvufta, nefsin îmân ve itâate geldiği ve bütün ibâdetlerin hakîkî ve kusursuz olduğu makam ![]() Kulun dileği ve isteği sâdece sâhibi ve sâhibinin dileği olmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Vilâyet-i Kübrâ: Vehimden ve hayâlden kurtulma makâmı ![]() ![]() Vilâyet-i Muhammediyye: Peygamber efendimizin kendine mahsûs vilâyetle birlikte bütün peygamberlerin vilâyetlerini (evliyâlık derecelerini) kendisinde toplamış olması ![]() ![]() Peygamberlerden birinin vilâyetine kavuşmak, Vilâyet-i Muhammediyye'nin bir parçasına kavuşmaktır ![]() Vilâyet-i Sugra: Vehimden ve hayâlden kurtulamadan ilerlenen evliyâlık yolu ![]() ![]() Vilâyet-i sugrada, vehmden ve hayâlden kurtuluş yoktur ![]() ![]() VİLDÂN: Allahü teâlânın cennettekilere hizmet için nûrdan yarattığı güler yüzlü ve tatlı dilli hizmetçiler ![]() Sen o vildânları görünce, onları Cennet'e saçılmış inci zannedersin ![]() Ehl-i Cennet'in içtikleri şaraptan, başları ağrımaz ve akıllarına halel gelmez ![]() ![]() ![]() VİRD: Nâfile olarak devamlı yapılan ibâdet, tesbih ve duâlar ![]() ![]() Kulun duâ, zikr, Kur'ân-ı kerîm okuma ve tefekkür (mahlûklardaki ve kendi bedenindeki ince san'atları, düzenleri birbirine bağlılıklarını düşünerek, Allahü teâlânın büyüklüğünü anlaması, insanın günahlarını hatırlayıp, bunlara tövbe etmesi lâzım geld iğini, ibâdetlerini ve tâatlerini düşünerek bunlara şükretmesi gerektiğini hâtırına getirmesi), sabah namazından sonra âhiret yolcusunun virdi olmalıdır ![]() Okunmalarında fazîlet olduğu bildirilen bâzı âyet-i kerîmeleri vird edinip, okumak da müstehabdır ![]() ![]() ![]() Hazret-i Ömer, gece virdinden bir âyet-i kerîme okuyamadığı zaman, gündüzleri bayılırdı ![]() ![]() Bir gece uyuya kaldım ve virdlerimi yerine getiremedim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VİTR NAMAZI: Yatsı namazından sonra kılınan üç rek'atlik vâcib namaz ![]() Vitr namazının vâcib olduğu şu hadîs-i şerîf ile bildirildi: "Rabbim bana farz kıldığı namazlara bir namaz daha ekledi; bu vitr namazıdır ![]() İmâm-ı a'zam vitr namazı vâcibdir, buyurdu ![]() ![]() ![]() ![]() Vitr namazında üçüncü rek'atte rükûa eğilmeden önce Kunut duâsını okumak vâcibdir ![]() ![]() Vitr namazı tek başına kılınır ![]() ![]() ![]() VUKÛF-İ ADEDÎ: Nakşibendiyye yolunun on temel esâsından biri ![]() ![]() ![]() VUSLAT: Erişmek, kavuşmak, gönlün devâmlı olarak ve kıl kadar istikâmet değiştirmeyerek Allahü teâlâya bağlı kalması ![]() Tasavvuf yolunun âşıkları, yakınlık görünen uzaklıkla sevinmezler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (M ![]() VÜCÛB ŞARTLARI: Bir ibâdetin bir kimseye farz olmasının şartları ![]() Haccın vücûb şartları, İmâm-ı a'zam'a göre sekizdir: 1) Müslüman olmak, 2) Kâfir memleketinde olanın, haccın farz olduğunu işitmesi, 3) Akıllı olmak, 4) Bâliğ (ergenlik, yâni evlenecek çağa gelmiş) olmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VÜCÛD: Var olmak ![]() Allahü teâlânın zâtı hakkında, bilmemiz vâcib olan sıfatlar beştir: 1) Kıdem: Allahü teâlânın varlığının evveli olmamak, 2) Bekâ: Varlığının sonu olmamak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vücûd-i Adem: Tasavvufta cezbe denilen makâmda kendini yok bildikten sonra, hâsıl olan bir hâl, makam ![]() Vücûd-i adem, fenâ makâmından öncedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vücûd-i Vehmî: Tasavvuf ehlinin, eşyânın gördüğümüz varlığına verdikleri isim ![]() VÜCÛH İLMİ: Kur'ân-ı kerîmin çeşitli okunuş şekillerini bildiren ilim ![]() VÜCÛH ŞİRKETİ: Sermâyesiz olup, halk arasında emniyet ve îtibârları ile veresiye alıp-satmak üzere kurulan şirket ![]() Vücûh şirketinde kâr, malın helâki veya ziyandaki tazmin nisbeti şartına göre taksim edilir ![]() ![]() Vücûh şirketlerinde, ortaklardan herbirinin satın alınan malda hissesi ne kadarsa kârdaki hissesi dahi o kadar olur ![]() ![]() ![]() Vücûh şirketi ile ortak olan iki kimse, alıp vermelerinde mutazarrır oldukları (zarar gördükleri) sûrette, eğer satın alınan mal aralarında yarı yarıya olmak şartı ile sözleşilmiş ise, zarar ve ziyan dahi müsâvat (eşitlik) üzere taksîm olunur ![]() ![]() ![]() YÂD ETMEK: Hatırlamak, anmak ![]() ![]() Dünyâdaki bütün insanlara peygamber olarak gönderilen, peygamberlerin sonuncusu ve en üstünü Muhammed aleyhisselâmın doğduğu Rebî'ul-evvel ayının on birinci ve on ikinci günleri arasındaki geceye Mevlid gecesi denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Tâceddîn Halvetî) YÂD-I DAŞT: Nakşibendiyye yolundaki on temel esastan biri ![]() ![]() Yâd-ı daşt en yüksek mertebedir ![]() ![]() YÂD-I GİRD: Hatırlamak; Nakşibendiyye yolundaki on temel esastan biri ![]() ![]() YAĞMUR DUÂSI: Yağmur yağdırması için Allahü teâlâya yapılan duâ ![]() ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz ve Eshâb-ı kirâm ve İslâm âlimleri yağmur duâsı yaptılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yağmur duâsı kabûl olduğunda ânında yağmur yağar ![]() ![]() ![]() YAHÛDÎLER: Ehl-i kitabdan birisi olan kavim, topluluk ![]() ![]() ![]() Yâkûb aleyhisselâm, İbrâhim aleyhisselâmın oğlu olan İshâk aleyhisselâmın oğlu idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() YAHYÂ ALEYHİSSELÂM: İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Ey Zekeriyyâ! Biz seni Yahyâ isminde bir oğulla müjdeleriz ![]() ![]() (Biz Zekeriyyâ'ya Yahyâ'yı ihsân ettik ve şöyle dedik:); "Ey Yahyâ! Kitâbı (Tevrât'ı) kuvvetle tut" ve biz ona (Yahyâ aleyhisselâma) daha çocuk iken (rivâyete göre henüz üç yaşındayken) hikmet verdik (Tevrât'ı ve fıkhî hükümlerini anlama kâbiliyeti v erdik) ![]() Allahü teâlâ rahmet etsin kardeşim Yahyâ'ya ki o, küçük iken çocuklar kendisini oyun için çağırdıklarında; "Ben oyun için mi yaratıldım?" derdi ![]() Babası Zekeriyyâ aleyhisselâmın duâsı üzerine dünyâya gelen ve isminin Yahyâ olduğu Allahü teâlâ tarafından bildirilen Yahyâ aleyhisselâm, küçük yaşından îtibâren Tevrât'ı öğrendi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#5 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükUBÛDİYYET: Allahü teâlânın emirlerine teslîmiyet ve boyun eğmek ![]() ![]() ![]() Ubûdiyyetin alâmeti, Allahü teâlânın emirlerini yapmak, yasak ettiklerinden sakınmaktır ![]() UCB (Ucub): Kendini başkasından üstün bilmek, ayıplarını görmeyip kendini beğenmek, yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmek ![]() Üç şey insanı felâkete sürükler: Buhl (cimrilik), hevâ (nefsin arzuları) ve ucb ![]() İslâmiyet'in emirlerini bildiriniz ve yasak ettiklerini anlatınız! Bir kimse ucb eder, sizi dinlemezse, kendi hâlinizi ıslâh ediniz ![]() Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Hased (kıskançlık), riyâ (gösteriş), ucb ![]() Ucb sâhibi, Allahü teâlânın mekrini ve azâbını unutur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ucbun zararları, âfetleri çoktur: Kibre sebeb olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yaptığı ibâdetlerin, iyiliklerin kıymetini bilerek, bunların elden gitmesini düşünerek korkmak, üzülmek ucb olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() UĞURSUZLUK: Bir şeyi veya bir hâdiseyi şerre, kötülüğe yorumlamak ![]() ![]() Uğursuzluğa inanmamalı, te'sir eder sanmamalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() UHREVÎ: Âhiretle ilgili ![]() UKBÂ: Cezâ; âhiret âlemi ![]() UKNÛM: Hıristiyanların kabûl ettiği teslis (üç tanrı) inancındaki üç asıl veya üç esas varlıktan her birine verilen ad ![]() ![]() Tevhîd, yâni Allahü teâlânın birliği akîdesi (inancı) bütün semâvî dinlerde başka başka olmayıp, hepsi aynıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hıristiyanlığın başlangıcında üç uknum inanışı yoktu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() UKÛBÂT: Cezâlar ![]() ![]() Fıkıh ilmi dört büyük kısımdır: 1) İbâdât, 2) Münâkehât (evlenme, boşanma, nafaka v ![]() ![]() ![]() ![]() Fıkıh ilminin ibâdât kısmını kısaca öğrenmek her müslümana farzdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ukûbâtta kefâlet sahîh değildir ![]() ![]() ULEMÂ: Âlimler, ilim sâhibleri; zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve binlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilim ve kolları olan seksen ilimde mütehassıs (uzman), tasavvufun (evliyâlığın) en yüksek derecesine ulaşmış, yetişmiş ve yetiştirebilen, insanların ilminden faydalandığı zâtlar ![]() ![]() ![]() Ulemâ-i Âmilîn: İlmi ile amel eden âlimler ![]() ![]() Ulemâ-i âmilînin bulunduğu mecliste olmanın sevâbı halka görünseydi, onun için dövüşürler, hattâ onun için hükümdârlar, hâkimiyetlerini, tüccârlar da ticâretlerini bırakırlardı ![]() Ulemâ-i Râsihîn: Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ve ince mânâlarını, işâretlerini anlayan yüksek din âlimlerine verilen isim ![]() ![]() Ulemâ-i râsihîn, Peygamber efendimize tam uydukları ve O'na vâris oldukları için, sevgili Peygamberimize ihsân olunan nîmetlerden bunlara da pay düşmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Ulemâ-i Sû: Kötü âlimler; insanları doğru yoldan saptıran, ilmini dünyâ kazancına, mala ve mevkîye kavuşmaya vâsıta eden din adamları ![]() Din adamları içinde, mevki, maaş arzûsunda olmayan, yalnız şerîatin (İslâmiyet'in) yayılması ve yalnız onun kuvvetlenmesi için uğraşan hemen hemen yok gibi olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ULÛHİYYET: İlâhlık, ibâdet olunmaya hakkı olmak ![]() Ulûhiyyete, ma'bûdiyyete hakkı olan yalnız Allahü teâlâdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ulûhiyyet sıfatları bulunana ibâdet edilir ![]() ![]() ![]() ![]() ULÛM-İ AKLİYYE: Tecribî (deneye bağlı) ilimler ![]() ![]() Ulûm-i akliyye mantık, fizik, tabîat, kimyâ, matematik, geometri ve astronomi gibi tecrübeye dayanan bilgilerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ulûm-i akliyyeyi İslâmiyet yasaklamamış, sınırlamamış ancak bunların dînin nakl bilgileri ile birlikte öğrenilmesini ve sonuçlarının dîne uygun, insanlara faydalı olarak kullanılmasını, zulm, işkence, felâket vâsıtası yapılmamasını emretmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ULÛM-İ ÂLİYYE: Yüksek din bilgileri ![]() Ulûm-i âliyye bilgileri sekizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ULÛM-İ DÎNİYYE: İslâm bilgileri, din bilgileri ![]() Ulûm-i dîniyye, dünyâ ve âhirette huzûru, seâdeti kazandıran bilgilerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ULÛM-İ İBTİDÂİYYE: Âlet ilimleri; ana ilimleri öğrenmek için yardımcı olan sarf, nahiv, belâgat, mantık vs ![]() ![]() ULÛM-İ İSLÂMİYYE: İslâm bilgileri, din bilgileri, müslümanların öğrenmesi lâzım olan bilgiler ![]() Ulûm-i İslâmiyye'nin bir kısmını öğrenmek farz, bir kısmını öğrenmek sünnet, bir kısını öğrenmek de mubâhtır ![]() ![]() ULÛM-İ NAKLİYYE: Din bilgileri; edille-i şer'iyye denilen dînin dört temel kaynağından yâni Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden, icmâ-ı ümmet, kıyâs-ı fukahâdan elde edilen bilgiler, ilimler ![]() Ulûm-i nakliyye, yüksek din bilgileri olup, aklın, insan dimağı gücünün dışında ve üstündedir ![]() ![]() ![]() ![]() UMRE: Ziyâret etmek ![]() ![]() ![]() Umre, kendisiyle öbür umre arasında işlenilen (küçük) günâhlara keffârettir (onların af edilmesine, bağışlanmasına vesîle olur) ![]() Hacc-ı ekber, farz olan hacdır ![]() ![]() Umre, Hanefî ve Mâlikîlere göre sünnet-i müekkede (kuvvetli sünnet)dir ![]() ![]() UMÛMÎ VEKİL: Yerine geçirilen kimseye mutlak halde istediğini yap diyerek verilen vekâlet ![]() Vekil sâhibinden izin almadıkça veya umûmî vekil olmadıkça, başkasını kendine vekil yapamaz ![]() ![]() UMÛR-İ ZEVKİYYE: Tasavvufta kalb ile tadarak, yaşayarak kavuşulan haller ![]() Umûr-i zevkiyye, kalbin temizlenmesi ile hâsıl olur ![]() ![]() ![]() ![]() URÛZ: Altın ve gümüşten başka canlı ve cansız her çeşit mal ![]() Hayvandan başka menkûl olan, taşınabilen ve kıymetli olan yâni çarşıda benzeri bulunmayan veya bulunsa da fiyatları farklı olan mallar urûzdur ![]() ![]() URVET-ÜL-VÜSKÂ: Tutunulacak en sağlam kulp ![]() 1 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Kim kendini Allahü teâlâya O'nu görür gibi teslim eder (tamâmen O'na yönelir, bütün işlerinde Allahü teâlânın rızâsını gözetir ise) muhakkak ki, urvet-ül-vüskâya yapışmış olur ![]() Abdullah (bin Selâm) urvet-ül-vüskâya tutunmuş olarak ölecek ![]() Bizim tasavvuftaki yolumuz urvet-ül-vüskâya yapışmaktır ![]() ![]() ![]() 2 ![]() Urvet-ül-Vüskâ Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî'nin rahmetullahi aleyh nasîhatlarından bâzısı şöyledir: Kur'ân-ı kerîm okumak, Allahü teâlâ ile tekellüm (konuşmak) gibidir ![]() Son nefes korkusu bir nîmettir ki, Hakk'ın dostları bu derde griftârdır (tutulmuşlardır) ![]() USÛL: Asıllar, kökler, temeller ![]() ![]() Usûl Bilgileri: İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe ile İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed'in kavillerini (ictihâdlarını, re'ylerini, sözlerini) içerisinde bulunduran El-Mebsût, Ez-Ziyâdât, El-Câmi-us-Sagîr, Es-Siyer-us-Sagîr, El-Câmi-ül-Kebîr, Es-Siyer-ül-Kebîr kitablarındaki fıkıh (din) bilgileri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefî mezhebindeki bilgiler üç ana kısımda toplanır:Birincisi, Usûl bilgileri, ikincisi, Nevâdir haberler:Bunlar da İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed'den gelen haberlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Usûl ve Fürû': 1 ![]() ![]() Usûl ve furû'a ve zevceye (hanıma) zekât verilmez ![]() 2 ![]() ![]() Usûl-i Din: Kalb ile inanılması lâzım olan bilgiler, îmân ve îtikâd bilgileri ![]() Allahü teâlânın gösterdiği emirlere ve kulluk vazîfelerine İslâmiyet denir ![]() ![]() ![]() ![]() Usûl-i Fıkıh: Fıkıh (ibâdet ve amel) bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim ![]() Usûl-i Kelâm: Îmân bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim ![]() UŞR (Uşur): Topraktan alınan mahsûlün zekâtı ![]() ![]() UŞŞÂKİYYE: Evliyânın büyüklerinden Hasan Hüsâmeddîn Uşâkî'nin tasavvuftaki yolu ![]() Uşşâkiyye tarîkatının kurucusu olan Hasan Hüsâmeddîn Efendi, Buhârâ'da Seyyid Ahmed-i Semerkandî'den feyz aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Üçüncü Murâd Han zamânında İstanbul'a gelen Hasan Hüsâmeddîn Uşâkî, evliyânın büyüklerinden Ümmî Sinan hazretleriyle görüştü, onun sohbetlerinde bulundu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() UTANMA: Âr, hayâ ![]() ![]() UZEYR ALEYHİSSELÂM: İsrâiloğullarına gönderilen peygamber veya velî ![]() ![]() Peygamber olup olmadığı Kur'ân-ı kerîmde açıkça bildirilmedi ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Yâhut o kimse gibisini görmedin mi? O kimse (Uzeyr aleyhisselâm) bir karyeye (beldeye, kendi eski vatanı olan Kudüs'e) uğramıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Uzeyr aleyhisselâm, Hârûn aleyhisselâmın neslinden olan Şureyha'nın oğludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() UZLET: Yalnız başına yaşama, insanlardan ayrılarak bir köşeye çekilme ![]() İslâm âlimleri zaman ve şartlara göre uzlet etmenin bâzan faydalı ve bâzan da zararlı olduğunu bildirmişlerdir ![]() Mevki sâhibi olmak arzûsunu gideren en kuvvetli ilaç, uzlet etmektir ![]() Uzlet eden, insanların şerrinden kurtulur ve râhat olur ![]() ![]() Kanâat eden, kimseye muhtâc olmaz, uzlet eden selâmete erer, hasedi bırakan mürüvvete kavuşur ![]() İnsanlara karışmakta ve haklarını yerine getirmekte bir çeşit tevâzu bulunur ![]() ![]() ![]() Bizim yolumuzun temeli sohbettir ![]() ![]() ![]() ÜCRET: Bir iş, hizmet, bir şeyden faydalanma veya satılan bir şey karşılığında verilen para veya mal, karşılık ![]() Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: Ey kavmim! Peygamberliği tebliğ işinden dolayı sizden bir ücret istemiyorum ![]() ![]() Allah için gazâ edip buna ücret alan, Mûsâ aleyhisselâmın annesine benzer ![]() ![]() İşçinin ücretini teri kurumadan ödeyiniz ![]() Her san'atı ve ticâreti yapmak, maaş, ücret karşılığında mubâh olan işleri yapmak, meselâ çobanlık, bahçıvanlık yapmak, inşâatta ve hafriyâtta çalışmak ve sırtında yük taşımak tezellül (aşağılık) değildir ![]() ![]() ![]() Velîsinin izni olmadan, çocuğa iş yaptıran, ücret vermeye mecbûrdur ![]() Ücret ile okunan Kur'ân-ı kerîmden ölüye ve okuyana sevâb hâsıl olmaz ![]() ÜLFET: Bir topluluğun din ve dünyâ düşüncelerinde inançlarında birbirlerine uygun olmaları ![]() ![]() Allahü teâlâya en sevimli olanınız, ülfet edip, kendisiyle ülfet olunandır ![]() ![]() Mü'min, geçim ehli olup, herkes ile iyi geçinendir ![]() ![]() ÜLÜ'L-AZM: Şerîat sâhibi, yeni din getiren peygamberlerden altı tânesine ve en büyüklerine verilen ad ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Peygamberlerden ülü'l-azm olanların sabrettikleri gibi sen de sabr et ![]() ![]() Peygamberlerin aleyhimüsselâm sayısı belli değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberlik makâmı dört derecedir ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ her bin senede bir ülü'l-azm peygamber göndermiş ve o insanların buna uymalarını emr buyurmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ÜLÜ'L-EMR: Emir sâhibleri ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Ey îmân edenler! Allah'a itâat edin ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün mezheb imâmları; "Ülü'l-emr'in, sultânın, âmirin Allah'a isyân ve günâh olmayan emirlerine uymak vâcibdir" demişlerdir ![]() ![]() Sultânın kendi aklı, düşüncesi ile verdiği emre itâat da elbette vâcib olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ÜMMET: Topluluk, cemâat ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: (İbrâhim aleyhisselâmı dünyâda hayırlı, âhirette sâlihlerden) kıldığımız gibi, ey müslümanlar sizi (de) seçkin ve hayırlı bir ümmet kıldık ki, kıyâmet gününde peygamberlerin ümmetlerine vahyi tebliğ ettiklerine şâhidler olasınız, Peygamber de sizin adâletiniz üzerine şâhid ola ![]() Siz ümmetlerin en iyisi oldunuz ![]() ![]() ![]() Ümmetimin âlimleri İsrâiloğullarının peygamberi gibidir ![]() Ümmetimden büyük günâh işleyenlere şefâat edeceğim ![]() Ümmetimden Ehl-i beytimi sevenlere şefâat edeceğim ![]() Peygamberler (aleyhimüsselâm) ümmetlerini Allahü teâlâya çağırmak, azgın, yanlış yoldan, doğru seâdet yoluna çekmek için gönderilmişlerdir ![]() Âhirette azâblardan kurtulmak, ancak Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlıdır ![]() ![]() ![]() Oğlum! Şimdi o zamandayız ki, geçmiş ümmetlerde böyle çok karanlık zaman gelince, büyük bir peygamber gönderilerek yeni bir din kurulurdu ![]() ![]() ![]() (M ![]() Ümmet-i Dâvet: Kendilerine gönderilen peygambere inanmaya dâvet edilip de îmân etmeyen kimseler ![]() Şimdi yeryüzünde müslümanlardan başka bütün insanlar ümmet-i dâvettirler ![]() Ümmet-i İcâbet: Kendilerine gönderilen peygamberin dâvetini kabûl edip, ona inanan ve tâbi olan kimseler ![]() Muhammed aleyhisselâmın ümmeti, son sınıf talebesi gibi olduğundan, insanları dünyâda ve âhirette kurtuluşa götüren sırların toplandığı Kur'ân-ı kerîm ile muhâtab oldular ![]() ![]() ![]() ÜMM-İ VELED: Efendisinden (sâhibinden) çocuğu olan câriye, köle kadın ![]() Ümm-i veled satılamaz ve hibe olunamaz ![]() ![]() ![]() ![]() ÜMM-ÜL-KİTÂB: 1 ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Habîbim!) Sana kitâbı indiren O'dur ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Allahü teâlâ ne dilerse (onu yapar ![]() ![]() ![]() Bir kimse Cehennem'e götürücü kötü işleri yapar Cehennem'e yaklaşır ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ÜMM-ÜL-MÜ'MİNÎN: "Mü'minlerin anası" mânâsına Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek zevcelerinden her birine verilen lakab (isim) ![]() Ümm-ül-mü'minîn Âişe vâlidemiz şöyle buyurdu: Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem karnı hiçbir zaman yemekle doymamıştır ![]() ![]() ![]() ÜMMÎ: Kitab okumamış, yazı yazmamış, kimseden ders görmemiş kimse ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Onlar ki, yanlarında bulunan Tevrât ve İncîl'de ismini yazılı buldukları O ümmî resûle tâbi olurlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, ümmî idi ![]() ![]() ![]() Muhammed aleyhisselâm ümmî olduğu hâlde, târih, fen, ahlâk, siyâset ve sosyal bilgilerle dolu bir kitâb ortaya koydu ![]() ![]() ![]() ![]() ÜMMÎD (Ümîd): Ummak, arzu, istek ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey günâhı çok olan kullarım! Allahü teâlânın rahmetinden ümîdinizi kesmeyiniz ![]() ![]() ![]() Akıllı kendini murâkabe (kontrol) edip ölüm sonrası için çalışan kimsedir ![]() ![]() Allahü teâlâdan korkmalı, O'nun rahmetinden ümidi kesmemelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ümmîd ve Korku: Allahü teâlânın rahmetini ummak ve azâbından korkmak ![]() ![]() ÜSTÂD: Muallim, öğretici, rehber ![]() İnsan, yaratılışta iki taraflıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üstâd mâhir ve müşfik, talebe de zekî ve çalışkan olursa, öğrenilmeyecek mes'ele yoktur ![]() ÜVEYSÎ: Üstâdı, hocası olsun olmasın, hayatta veya vefât etmiş bir büyüğün rûhâniyetinden istifâde ederek, terbiye görerek yetişen, olgunlaşan kimse ![]() ![]() Üveysî olmak öyle yüksek bir mertebedir ki, o dereceye ulaşmak pek ender (az) olur ![]() ![]() Peygamberler aleyhimüsselâm ve evliyâ vefât ettikten sonra, bunlardan yardım istemeğe âlimler câizdir, olur dedi ![]() ![]() ![]() Behâüddîn-i Buhârî'nin üstâdı (hocası),Seyyid Emîr Külâl hazretleri idi ![]() ![]() VÂCİB: Kur'ân-ı kerîmde açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin açıkça bildirmesi ile anlaşılmış olan emirler ![]() ![]() Vâcibin terk edilmesi, tahrîmen mekrûhtur ![]() ![]() ![]() Namazın vâciblerinden birini bilerek yapmamak namazı bozmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vâcib-ül-Vücûd: Varlığı mutlaka lâzım olan Allahü teâlâ ![]() Vücûd var olmak demektir, yalnız Allahü teâlâ vâcib-ül-vücûddur ![]() ![]() ![]() Îmânın altı şartından birincisi, Allahü teâlânın vâcib-ül-vücûd ve hakîki ma'bûd ve bütün varlıkların yaratıcısı olduğuna inanmaktır ![]() ![]() Allahü teâlâ vâcib-ül-vücûddur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VÂCİD (El-Vâcid): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() El-Vâcid ism-i şerîfini okuyanın kalbi kuvvet bulur ![]() VA'D: Söz verme, söz verilen şey ![]() 1 ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Allah mü'min (inanan) erkeklere ve mü'min kadınlara kendileri içinde ebedî kalıcı olmak üzere ağaçları altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetinde güzel meskenler (kalacak yerler) vâ'detti ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Münâfıklık alâmeti üçtür ![]() ![]() Nifak yâni münâfıklık; zâhirin (dışın) bâtına (içe) uymaması demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VA'DE: 1 ![]() ![]() Taksitle mal alırken, paranın bir miktârını peşin ve geri kalanını eşit miktarlarda vâde ile ödemek için, yâhut peşinsiz hepsini belli vâdelerde eşit taksitlerle ödemek için sözleşerek satın almak câizdir ![]() Ödünç verirken zaman tâyin etmemelidir ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Va'desi gelen ölür ![]() ![]() ![]() ![]() VAD'I HAML: Doğum yapmak ![]() Zinâdan hâmile kadını, vad'ı haml etmeden evvel nikâh etmek sahîhtir ![]() ![]() VÂDİ-Yİ URENE: Arafât ovasında bulunan bir vâdi ![]() Arefe günü Arafât'ın Vâdi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde öğle ile ikindi namazlarından sonra vakfeye durmak, haccın farzlarındandır ![]() VAHDÂNİYYET: Allahü teâlânın zâtî sıfatlarından ![]() ![]() ![]() Vahdâniyyet sıfatı ve diğer zâtî sıfatların hiçbiri varlıkların hiçbirinde yoktur ![]() ![]() ![]() VAHDET-İ VÜCÛD: Sâlikin (tasavvuf yolunda bulunan kimsenin) muhabbetle zikir yapması esnâsında, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutup, yalnız O'nu bilmesi hâli ![]() "Vahdet-i vücûd vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vahdet-i vücûd, tasavvufun ince mes'elelerindendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VÂHİD (El-Vâhid): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Habîbim!) De ki: Allah her şeyin yaratıcısıdır ![]() ![]() ![]() ![]() VÂHİME KUVVETİ: His organları ile anlaşılamayan, fakat duyulanlardan çıkarılabilen mânâları anlayan iç kuvvet ![]() Düşmanlık, doğruluk bir organla hissedilmez ![]() ![]() ![]() ![]() VAHY (Vahiy): Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını, peygamberlerine melek vâsıtasıyla veya vâsıtasız olarak bildirmesi ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: O (Muhammed aleyhisselâm) boş şey söylemez ![]() ![]() Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını, îmânı ve ibâdet esaslarını, güzel ahlâkı içine alan ilâhî kitablara inanmak, dînimizin üçüncü temel şartıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vahy Kâtibi: Peygamber efendimize gelen vahyi, O'nun emri ile yazan sahâbîlere verilen isim ![]() Eshâb-ı kirâm arasında kırk kadar vahiy kâtibi vardı ![]() ![]() Vahy-i Gayri Metlûv: Allahü teâlâ tarafından peygamberlerin kalblerine bildirilen vahyi, peygamberlerin kendilerine âit kelimelerle yanındakilere bildirmesi ![]() ![]() ![]() Vahy-i Metlûv: Cebrâil aleyhisselâmın, Allahü teâlâdan aldığı haberleri getirerek peygamberlere okuması ![]() Vahy-i metlûvun kelimeleri de, mânâları da Allahü teâlâdan gelmiştir ![]() ![]() VA'ÎD: Allahü teâlânın azâb yapacağına söz vermesi ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Şimdi, benim dünyâda ve âhirette va'îdimden korkanlara va'z-u nasîhat et! (Kâf sûresi: 45) Mekke müşriklerinden önceki kavimler, Peygamberlerini tekzîb ettiler (yalanladılar) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() VAKF (Vakıf): 1 ![]() ![]() ![]() ![]() Vakf dünyâda insanlara ihsân (iyilik) ve ikrâm etmek, âhirette de sevâb kazanmak gâyesiyle kurulur ![]() ![]() ![]() Abdullah ibni Ömer buyurdu ki: Babam Ömer (r ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Zellet-ül kârinin (yanlış okumanın) biri de, vakıf ve geçilecek yerde olur ![]() ![]() VAKFE: Durma; haccın farzlarından olup, Arefe günü Arafat'ta öğle ve ikindi namazından sonra bir miktar durmak ![]() Vakfe, Arafat'ın Vâdi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde yapılır ![]() VÂKIA SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin elli altıncı sûresi ![]() Vâkıa sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vâkıa sûresinde meâlen buyruldu ki: Îmânları ileri olanlar, Allahü teâlâya yaklaşmakta olanlardır ![]() ![]() Kim her gece Vâkıa sûresini okursa, ona fakirlik aslâ isâbet etmez ![]() VÂKI'ÂT HABERLERİ: Hanefî mezhebinde, üç imâmdan (İmâm-ı a'zam, İmâm-ı Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed'den) bildirilmiş olmayıp, bunların talebelerinin ve talebesi talebelerinin ictihâd ettikleri, bildirdikleri hükümler ![]() Hanefî mezhebinde vâkı'ât haberlerini ilk toplayan Ebü'l-Leys Semerkandî olup, Nevâzil kitabını yazmıştır ![]() Hanefî mezhebinde namazda hareketsiz olmak lâzım olduğundan, otururken parmakla işâret edilmez ![]() ![]() VÂKIF: 1 ![]() ![]() ![]() Vâkıfın müslüman, hür, akıllı ve bâliğ yâni ergenlik çağına ulaşmış olması lâzımdır ![]() Şart-ı Vâkıf (Vâkıfın koyduğu şart), nass-ı şârî (din sâhibinin koyduğu kânun) gibidir ![]() 2 ![]() ![]() Meşveret olunan kimsenin vâkıf olmadığı şeyi veya vâkıf olduğunun aksini söylemesi günâhtır ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() VAKT (Vakit): 1 ![]() ![]() Namazın dışındaki yedi farzdan birisi olan vakt üç şeyle tamam olur ![]() 1) Her namazın vaktinin evvelini bilmekle, 2) Her namazın âhir (son) vaktini bilmekle, 3) Namazı mekrûh olan vakte vardırmamakla ![]() Farzları vaktinde sünnetlerle birlikte kıl ![]() Beş vakt namazı, vakitleri girer girmez kılmalıdır ![]() ![]() 2 ![]() Kim vaktini câmide geçirmeyi âdet ederse, Allahü teâlâ da ona ülfet eder (onu himâyesine alır) ![]() Vakitleri çok kıymetli ganîmet bilmelidir ![]() ![]() Vakt insanı havanda gibi döğer, ezer ![]() Vakt keskin bir kılıç gibidir ![]() ![]() VÂLÎ (El-Vâlî): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() El-Vâlî ism-i şerîfini söyleyen, yıldırım ve başka âfetlerden kurtulmuş olur ![]() VALLÂHÎ: Allahü teâlâya yemin ederim mânâsına, bir sözün, niyyetin, bir işi yapmak veya yapmamak arzûsunun kuvvetli olduğunu gösteren, söylendiği şeye aykırı hareket edildiğinde, yemin keffâreti lâzım gelen sözlerden birisi ![]() Yemin yalnız Allahü teâlânın isimleri ile olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#6 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükTEHİYYÂT (Tahiyyât): Namazın ka'delerinde yâni birinci ve ikinci oturuşlarında okunan Ettehiyyâtü duâsı ![]() Son rek'atte otururken, tahiyyât okumak namazın vâciblerindendir ![]() ![]() Son rek'atte tahiyyât okuyacak kadar oturmak farzdır ![]() Tahıyyâtın mânâsı; yapılan bütün tâzimler, hürmetler ve ibâdetler Allahü teâlâya mahsustur ve ey Muhammed aleyhisselâm! Selâmet ve Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun ![]() ![]() ![]() TEHİYYET-ÜL-MESCİD: Mescide girince, oturmadan önce, mescidin sâhibine yâni Allahü teâlâya ta'zîm ve hürmet için kılınan iki rek'at nâfile namaz ![]() Câmiye girenin tahiyyet-ül-mescid olarak iki rek'at namaz kılması, söz birliği ile sünnettir ![]() ![]() Mescide girdiği esnâda kılınan farz veya sünnet ile tehiyyet-ül-mescid sevâbı dahi hâsıl olduğu gibi, abdesti müteâkib (sonra) kılınan farz veya sünnet ile de bu fazîletler meydana gelir ![]() ![]() TEHLÎL: "Lâ ilâhe illallah (Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur)" sözünü söylemek ![]() Tesbîh (sübhânallah), tehlîl ve takdîse (Allahü teâlânın büyüklüğünü, yüceliğini, noksan sıfatlardan uzak olduğunu söylemeye) devâm edin ![]() ![]() ![]() ![]() İnsan için boş sözlerden kaçıp, tesbîh (sübhânallah) ve tehlîle devâm etmek, daha hayırlıdır ![]() ![]() Hacca giden kimse, Safâ tepesine çıkınca, Kâbe'ye döner; tekbir (Allahü ekber), tehlîl ve salevât getirir ![]() ![]() Fısk meclislerinde (günah işlenen yerlerde), alay edenler arasında tesbîh (sübhânallah), tehlîl, zikr (Allahü teâlâyı anma), tekbîr (Allahü ekber), hadîs ve benzerlerini okumak günâhtır ![]() TEKÂSÜR SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yüz ikinci sûresi ![]() Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Tekâsür sûresinde meâlen buyruldu ki: O gün dünyâda kazanıp harcadığınız nîmetlerden hesâba çekileceksiniz ![]() Tekâsür sûresini okuyan kimse, bin âyet okumuş gibi olur ![]() TEKÂYÂ: Tekkeler ![]() ![]() ![]() TEKBÎR: 1 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey örtüye bürünen Muhammed! Kalk da (kâfirleri, Allahü teâlânın azâbı ile) korkut! Rabbini tekbîr et! Giydiklerini temiz tut! Haram edeceğim şeylerden sakın! Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma! Rabbin için sabret! Sûr'a üfürüldüğü zaman, kâfirlere çok sıkıntılı bir gündür ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() Farz namazdan sonra otuz üç tesbîh (sübhânellah), otuz üç tahmîd (Elhamdülillah), otuz üç tekbîr ve bir de tehlîl (Lâ ilâhe illallah) söyleyiniz! (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Her namazdan sora otuz üç kere sübhânellah, otuz üç kere el-hamdülillah, otuz üç kere (tekbîr) Allahü ekber deyip, lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke lehu lehülmülkü velehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr, demek sûretiyle yüzü tamamlayan kimsenin günâhları deniz köpüğü kadar olsa da af olunacaktır ![]() Tekbîr kelimesi, Allahü teâlânın, kullarına yaptığı şükürlerden çok yüksek olduğunu, O'na yakışan şükür yapılamıyacağını ifâde etmektedir ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tekbîr-i Tahrîme: Tahrime Tekbîri ![]() ![]() ![]() Tahrîme tekbîri, namazın şartlarından yâni dışındaki farzlarındandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tekbîr-i Zevâid: Bayram namazlarında birinci rek'atte Sübhâneke'den sonra üç, ikinci rek'atte zamm-ı sûreyi okuyup rükûa gitmeden önce de üç kerre olmak üzere alınan altı vâcib tekbir ![]() ![]() Tekbîr-i zevâid bayram namazlarında şöyle alınır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEKEBBÜR: Kibir sâhibi olma, büyüklenme, kibirlenme, kendini büyük gösterme ![]() Allahü teâlâ tevâdu' üzere olmağı bana emr eyledi ![]() ![]() Tevâdu' (alçak gönüllülük) gösteren azîz olur, yükselir ![]() ![]() Allahü teâlâ; "Tekebbür edenleri sevmem, tevâdu' edenleri severim" buyuruyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mal, evlâd, mevki ve rütbe ile tekebbür etmek insana hiç yakışmaz ![]() ![]() ![]() ![]() Tekebbür edene tekebbür sadakadır ![]() TEKFÎN: Kefenleme ![]() Ensârdan (Medîneli müslümanlardan) bir genci Cehennem korkusu yakaladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEKFÎR: Bir kimseye küfr, îmânsızlık nisbet etmek, kâfir demek ![]() Küfre sebeb olan sözler ve hareketler çoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEKKE: Tasavvufun yâni İslâm ahlâkı ilminin ve diğer dînî ilimlerin öğretildiği ve tatbik edildiği yer ![]() ![]() Tekke ilk defâ, Kûfeli Ebû Hâşim adına hicrî ikinci asır sonlarına doğru, Şam yakınlarındaki Remle'de kuruldu ![]() Tekkelerde yetişenlerden Zünnûn-i Mısrî, Ahmed Yesevî, Hallâc-ı Mensûr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Yûnus Emre, Erzurumlu İbrâhim Hakkı gibi sayısız büyük velîler, yaşadıkları asırlara, eserleri ve yaşayışlarıyla mühürlerini vurmuşlardır ![]() ![]() TEKMÎL MAKÂMI: Olgunlaştırmak, tamamlamak, kemâle erdirmek makâmı ![]() ![]() Tasavvuf yolunda nihâyete kavuştuktan sonra geriye dönenler, irşâd (öğretme, yetiştirme) ve tekmîl makâmına kavuşur ![]() ![]() TEKVÎN: "Yaratmak" mânâsına Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından ![]() Allahü teâlânın sübûtî (zâtında bulunmakla birlikte başka varlıklarda da sınırlı olarak bulunan) sıfatları sekiz tânedir ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ hakkında bizlere bilmesi vâcib olan sıfât-ı sübûtiyyeden bir tânesi de tekvîndir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i sünnet âlimleri (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda bulunan âlimler) buyuruyorlar ki: "Allahü teâlâ, ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsân buyurmuştur ![]() ![]() ![]() TEKVÎR SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin seksen birinci sûresi ![]() Tekvîr sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Tekvîr sûresinde meâlen buyruldu ki: Güneşin karardığı, yıldızlar yerlerinden ayrılıp döküldükleri ve dağların dağılıp saçıldıkları zaman ![]() ![]() ![]() ![]() Kim kıyâmet gününe, sanki gözleriyle görüyormuş gibi bakmak isterse, Tekvîr, İnfitâr ve İnşikâk sûrelerini okusun ![]() TELBİYE: "Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk, lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk ![]() ![]() ![]() Erkekler hac ve umre için ihrâmda bulunduğu müddetçe, arkadaşları ile karşılaştığı vakitte, toplantı yerlerinde, tepelere yükselip, vâdilere indikte, vâsıtaya biniş ve inişlerde yüksek sesle telbiye okur ![]() ![]() TELFİK: Helâl ve harâm, emir ve yasak, ibâdet ve tâatte, belli bir mezhebin hükümlerine uymayıp, mezheblerin hükümlerinden kolay olanı yapma ve karıştırma ![]() Bir ibâdeti veya bir işi yaparken, birkaç mezhebi telfik etmek, dört mezhebden çıkmak ve beşinci bir mezheb meydana getirmek olur ![]() ![]() ![]() İşlerini, mezhebleri telfik ederek yapmak câiz değildir ![]() ![]() TE'LÎF: Başkalarının sözlerini kendine mahsus bir sıra ile toplayıp kitâb hâline getirme ![]() Kalp ve rûh ilimlerinin mütehassısları ya kitab tasnîf ederler veya te'lif ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEL'İN: Lânetleme, lânet etme ![]() ![]() ![]() TELKÎN: Definden sonra meyyitin (vefât edenin) yüzüne karşı ayakta durarak okunan, kabir suâllerini ve cevaplarını bildiren sözler ![]() Mevtânıza (ölülerinize) telkîn ediniz ![]() Definden sonra telkîn vermek sünnettir ![]() Telkîn özetle şöyledir: "Ey falan kişi! Bil ki bu kabir senin dünyâya âit son, âhirete âit ilk konağındır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yâ Rabbî! Bu kişiyi doğru cevap vermeye kâdir eyle ![]() ![]() ![]() ![]() TELVÎN: Tasavvuf yolundaki talebenin kalbinde meydana gelen değişik haller ![]() Kıymetli kardeşim Hâfız Mahmûd'un şerefli mektûbu geldi ![]() ![]() ![]() TEMELLUK: İfrât (aşırı) derecede tevâzû ![]() Temelluk, müslüman ahlâkından değildir ![]() Temelluk ancak üstâda ve tabibe karşı câizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (M ![]() TEMENNÎ: Sebebe yapışmadan, gerekli çalışmayı yapmadan, Allahü teâlâdan bir şeyin olmasını dileme ![]() Temennî insanı tembelliğe götürür ![]() ![]() Müslüman temennî sâhibi değildir ![]() ![]() TEMETTU' HAC: Hac günlerinden önce umre için ihrâma girip ve bu umre yapıldıktan sonra memleketine dönmeden, tekrar ihrâma girerek yapılan hac ![]() ![]() ![]() Temettû' hac sevâbı, ifrâd haccından çoktur ![]() TEMÎME: Bir sebeb, vesîle olarak görülmeyip, doğrudan te'sir edeceğine ve bir zararı def edeceğine inanılarak yapıldığı için, dînen şirk (Allahü teâlâya ortak koşmak) sayılan, mânâsı bilinmeyen ve küfre (îmânın gitmesine) sebeb olan şeyleri okumak ![]() Temîme ve tivele (muhabbet hâsıl etmek için okumak veya üzerinde bir şey taşımak) şirktir ![]() TE'MÎNÂT: Güven ve garanti vermek ![]() ![]() TEMKÎN: Tasavvufta değişmekten, hâlden hâle geçmekten kurtulup, huzur ve sükûna kavuşma ![]() Kalb, telvinden (değişik hallerden), hâllere kul olmaktan kurtulmuş ve temkîn makâmına yetişmiş ise, hâller artık nefse gelir ![]() Temkîne eren kimse üstünlerin üstünü olur ![]() Temkîn Zamânı: Güneşin doğuş, batış vakti ve namaz vakti hesapları yapılırken, vakitlere eklenen veya çıkarılan zaman miktârı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Güneş tepede iken yâni öğle namazının vaktinden temkin zamânı kadar evvel olan zaman içinde her namazı kılmak haramdır ![]() Temkîn zamânı değiştirilemez ![]() ![]() ![]() TEMLÎK: 1 ![]() ![]() Zekât vermek, malı müslüman fakire temlik etmekle olur ![]() Devamlı hasta veya çok yaşlı olup altmış gün keffâret orucunu tutamaz ise, altmış fakiri bir gün sabah akşam doyurur ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Temlik haberini başkası ile veya mektubla zevceye ulaştırma hâlinde zevce, haberi aldığı mecliste kendini boşayabilir ![]() TEMYÎZ: İyiyi kötüden ayırt etme ![]() ![]() ![]() Temyiz sâhibi olmayan çocukların bütün sözleşmeleri bâtıldır (geçersizdir) ![]() ![]() ![]() Bunamış ihtiyarlar da temyiz sâhibi çocuk gibidir ![]() ![]() ![]() TENÂSÜH: Ölen kimsenin rûhunun başka bir bedene geçtiğine dâir, bâtıl, asılsız bir inanış ![]() ![]() Tenâsüh, îmânı giderir, Tenâsüh vardır diyen, İslâm dînine inanmamış olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Derezîlerin (Fâtımî hükümdârı Hâkim biemrillah'ın ilâh olduğuna ve onun vezîri Hamza'nın imâmlığına yâni peygamberliğine inananların) îmânları bozuktur ![]() ![]() ![]() ![]() Şeytanlar, diri insanın içine de girer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TENEŞİR: Serîr; ölünün yıkandığı masa şeklindeki dört ayaklı uzun tahta zemin ![]() Teneşir (serîr) etrâfında önce buhur yakılıp üç defâ dolaştırılır ![]() ![]() ![]() ![]() Cenâze, örtülü olarak, tütsülenmiş teneşir üzerine, sırt üstü veya kolay gelen şekilde yatırılır ![]() ![]() ![]() TENZÎH: Allahü teâlâyı, şânına lâyık olmayan şeylerden, her türlü eksik ve noksanlıklardan uzak tutmak ![]() Kim her gece yatarken; "Sübhânallahi velhamdülillahi velâ ilâhe illallahü vallahü ekber" diye yüz defâ okursa, tenzîh, tesbih, hamd ve tekbir söylemiş olur ![]() ![]() TENZÎHEN MEKRÛH: Yasak olmasına kuvvetli, açık bir delil, senet bulunmayıp, yapılması iyi olmayan şeyler ![]() Dinde müekked, kuvvetli olmayan sünnetleri ve müstehabları yapmamak tenzîhen mekrûhtur ![]() ![]() ![]() Dünyâ nîmetleri için gıbta etmek tenzîhen mekrûhtur ![]() ![]() Namazda gözleri yummak tenzîhen mekrûhtur ![]() ![]() TENZÎL: İndirmek, indirilmek; Allahü teâlâ tarafından indirilen kitab, Kur'ân-ı kerîm ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Kur'ân-ı kerîm, Allahü teâlânın tenzîlidir ![]() TERAKKÎ: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ, İslâm dînini, hayâtın yürümesini, ihtiyâçların değişmesini karşılayacak, terakkîleri sağlayacak esaslar üzerine kurmuştur ![]() ![]() Müslümanlar İslâmiyet'e yapışıp bağlandığı müddetçe terakkî etmişler, İslâmiyet'ten uzaklaştıkça da, zelîl ve hakîr olmuşlardı ![]() 2 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîm okuyarak, Allahü teâlâya yaklaşmaya uğraşınız ![]() ![]() ![]() Rûh da, melekler de terakkî etmez ![]() ![]() ![]() Terakkî; verâ ve takvâ yâni haramlardan ve şüphelilerden sakınmakla olur ![]() TERÂVİH NAMAZI: Ramazân ayında yatsı namazından sonra kılınan yirmi rek'atlik nâfile namaz ![]() Ey müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece (Kadir gecesi) bin aydan daha hayırlıdır ![]() ![]() ![]() Erkeklerin ve kadınların terâvih namazı kılması sünnet-i müekkededir ![]() ![]() ![]() ![]() Eshâb-ı kirâmın hepsi terâvih namazını cemâat ile yirmi rek'at kıldılar ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîm, Ramazan'da indi ![]() ![]() ![]() ![]() TERBÎ': 1 ![]() ![]() Cenâzeyi terbi' şeklinde taşımak sünnettir ![]() 2 ![]() ![]() Kabrin üzerine terbi' yapmak Hanefî'de sünnet değildir ![]() ![]() TERBİYE: 1 ![]() ![]() Oyunun faydası olmaz ![]() ![]() Peygamber efendimiz; "Bütün çocuklar müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çocuğun terbiyesine çok dikkat etmelidir ![]() ![]() ![]() Zarar veren kediyi, kuduz köpeği ve yırtıcı hayvanları keskin bıçakla kesmek ve vurmak, zehirlemek câizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Erkek, çocukları terbiyede hanımına yardım etmelidir ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ bir kulunu severse, âhirete yarar işler, iyi, güzel ameller yaptırır ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Mısır'daki Fâtımî hükümdârları, Ehl-i sünnetten ayrıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TERCEME (Tercüme): Bir sözü bir dilden başka bir dile çevirmek ![]() Kur'ân-ı kerîm, hiçbir dile, hattâ Arabcaya da terceme edilemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TERCÎ': Geri çevirme, döndürme ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmi ve ezânı tercî' ile okumak hadîs-i şerîf ile men edildi ![]() ![]() TERCÎH EHLİ: Hanefî mezhebinde, dînî hükümleri bildiren fıkıh âlimlerinin beşinci tabakasında bulunan ve ictihâd (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden dînî hüküm çıkarma) gücüne sâhib olmayan, sâdece bağlı oldukları mezhebin kavillerinden (sözlerinden) ve hüküml erinden sahîh ve evlâ (en iyi) olanı seçen mukallid (bir müctehide, yâni Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden mânâ, hüküm çıkarana tâbi olan) âlimler ![]() ![]() TERCÎHUN BİLÂ MÜRECCİH: Tercih sebebi olmadığı hâlde bir şeyi diğerine tercîh etmek yâni üstün tutmak ![]() Tercîhun bilâ müreccih bâtıldır, geçersizdir ![]() TERİKE (Tereke): Ölenin geriye bıraktığı mal, mülk, eşyâ vs ![]() Vefât eden kimsenin terekesinden sırasıyla şunlar yapılır: 1) Techîz ve tekfîni (yıkama, kefenleme ve defn masrafları) 2) Borçlarının ödenmesi (kul borçlarının ödenmesi) ![]() 3) Vasiyetlerinin tenfîzi (kalan malının üçte biriyle dîne uygun vasiyetlerinin yerine getirilmesi) ![]() 4) Geriye kalan malın kendileri veya satılıp paraları mîrâsçılar arasında Allahü teâlânın bildirdiği şekilde dağıtılmasıdır ![]() TERK-İ DÜNYÂ: Dünyâyı terk etmek ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() İslâmiyet'in haram dediği, yasak ettiği şeylerden sakınmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TERK-İ HÜKMÎ: Dünyâyı hükmen terk etmek, (terk etmiş sayılmak) yâni her işte İslâmiyet'e uymak ![]() ![]() ![]() Din ile dünyâyı birlikte kazanmak imkânsızdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TERTÎB: Sırayı gözetmek ![]() ![]() Namazdaki tertîb vâcibtir ![]() ![]() Tertîb Sâhibi: Üzerinde kazâya kalmış namaz borcu bulunmayan veya kazâya kalmış namazların toplamı beş vakti geçmemiş bulunan ve namazda sırayı gözetmesi gereken kimse ![]() Kazâ namazı kılarken cemâate başlanırsa, tertîb sâhibi olan namazını bozup cemâate uymaz ![]() ![]() TERTÎL: Kur'ân-ı kerîmi tecvîdle yâni usûl ve kâidelerine uyarak, açık açık, tâne tâne, harfleri ve kelimeleri birbirinden ayırarak okuma ![]() Kur'ân'ı (güzel sesle tegannî yapmadan) tertîl üzere oku ![]() Kur'ân-ı kerîmi tertîl üzere okumalıdır ![]() TERVİYE GÜNÜ: Zilhicce ayının sekizinci günü ![]() ![]() ![]() Bir müslüman, Terviye günü oruç tutarsa ve günâh söylemezse, Allahü teâlâ onu elbette Cennet'e kor ![]() Terviye denmesinin sebebi, hacca gidenler umûmiyetle bu günde susuz bir sâhayı katetmeye (gelmeye) hazırlık olmak üzere hayvanlarını bol bol suladıkları ve zemzem suyundan çok içip kandıkları ve yanlarına gerektiği kadar su aldıkları ve böylece Minâ' ya hareket ettikleri içindir ![]() ![]() Terviye günü sabah namâzından sonra Arafat'a gitmek için Mekke'den çıkmak haccın sünnetlerindendir ![]() TESBİH: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunan (melekler, cinler ve insan) lar Allahü teâlâyı tesbîh ederler ![]() ![]() ![]() Deccâl'in zamânında bulunan mü'minlerin gıdâsı, meleklerin gıdâsı gibi, tesbîh ve takdîs etmek olur ![]() ![]() Allahü teâlâ, ibâdetler içinde, Zilhicce'nin ilk on gününde yapılanları daha çok sever ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tesbîh etmek, tövbenin anahtarı, hattâ özüdür ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Akşam ve sabah vakitlerinde Allah'ı tesbîh edin ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Resûlullah efendimiz, bir kadının tesbîhleri, çekirdeklerle saydığını görerek men etme-miştir ![]() ![]() TESBÎH NAMAZI: Hadîs-i şerîfte, af ve mağfiret olunmak için kılınması tavsiye buyrulan namazlardan biri ![]() Resûlullah efendimiz, tesbîh namazını, amcası hazret-i Abbâs'a öğretmiş ve şöyle buyurmuştur: "Ben, sana bir şey öğreteyim ki, onu işlediğin zaman, Allahü teâlâ, senin günâhının evvelini ve âhirini, yenisini ve eskisini, kasıtlısını ve kasıtsızını, küçüğünü ve büyüğünü, gizlisini ve açığını bağışlasın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tesbîh namazında efdâl (makbûl, kıymetli) olan odur ki, müsebbihâttan yâni; Benî İsrâil, Hadîd, Haşr, Sâf, Cumâ, Tegâbûn ve A'lâ sûrelerinden dört sûre okumaktır ![]() TESELSÜL: Burhân-ı tatbîk delîli ve benzerlerinde, Allahü teâlânın varlığının lâzım olduğunu isbat etmekte kullanılan delillerden biri ![]() ![]() ![]() Teselsülün muhâl (imkânsız) olduğu, Burhân-ı tatbîk ile isbât olunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TESETTÜR: Örtünme ![]() ![]() ![]() Tesettür, İslâmiyet'te pek mühim bir konudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TESLİM: Kendini, başkasının irâdesine terketme (bırakma), onun emrine uyma, boyun eğme, itâat etme ![]() İslâm, Allahü teâlânın emirlerine teslim olup kurtulmaktır ![]() Hocam Şems-i Tebrîzî'ye tam teslim oldum ![]() ![]() ![]() (Yûsuf Sinânüddîn) TESLÎS: Üçleme; Hıristiyanların tanrı üçtür veya tanrı üç unsurdan (Baba-Oğul-Rûh-ul-kudüsten) meydana gelmiştir şeklinde kabûl ettikleri bozuk inanış ![]() ![]() Îsevîliğin zuhûrunda (ortaya çıkışında) teslîs inancı yoktu ![]() ![]() ![]() Bir rivâyete göre milâddan 200 sene sonra, Sibelius adlı bir papaz teklif etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Îsâ aleyhisselâmdan sonra yahûdîler ve hıristiyanlar hakîki İncîl'i yok ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TESVÎF: Hayırlı işleri yapmayı sonraya bırakma ![]() Uygunsuz işlerin hepsinden Allahü teâlâya tövbe etmeli, O'na yalvarmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEŞEFFÜ': Bir isteğin, dileğin yerine gelmesi için, peygamberleri veya evliyâyı vesîle ederek (araya koyarak), onların hatırı için diyerek Allahü teâlâya yalvarma, duâ etme, isteme ![]() ![]() TEŞEHHÜD: Namazın her ka'desinde (ilk ve son oturuşlarda) ettehiyyâtü duâsını okumak veya bunu okuyacak kadar oturmak ![]() ![]() Namazda ikinci rek'atten sonraki oturuşta teşehhüd miktârı oturmak ve ka'de-i ahîrede (son rek'atteki oturuşta) teşehhüd okumak vâcibdir ![]() ![]() TEŞE'ÜM: Bir şeyi uğursuz saymak, kötüye yormak ![]() İslâmiyet'te teşe'üm yoktur ![]() ![]() Uğursuzluğa inanmamalı, te'sir eder sanmamalıdır ![]() ![]() TEŞMÎT: Aksırdığı zaman Elhamdülillah diyen kimseye "Yerhamükellah: Allahü teâlâ sana merhâmet etsin" demek ![]() Müslümanın, müslüman üzerinde beş hakkı vardır:Selâmına cevâb vermek, hastalığında ziyâret etmek, cenâzesinde bulunmak, dâvetine gitmek ve teşmît etmek ![]() TEŞRÎ: Kânun koyma ![]() ![]() Teşrî', Allah ve Resûlüne (peygamberine) âittir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimizin teşrî' vazîfeleri fiilî (bizzât yaparak) ve kavlî (söyleyerek) olduğu gibi, dîne aykırı olmayan bir şey gördüklerinde de susarlar, o işe mâni olmazlardı ![]() ![]() ![]() TEŞRİK GÜNLERİ: Kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEŞRİK TEKBÎRİ: Arefe günü yâni Kurban bayramından önceki gün, sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar yirmi üç vakit her farz namazdan sonra getirilen tekbîr; "Allahü ekber, Allahü ekber, lâ ilâhe illallahü vallahü ekber ![]() ![]() Hacıların ve hacca gitmeyenlerin, erkek kadın herkesin, cemâat ile kılsın, yalnız kılsın, yirmi üç vakit farz namazda veya bu bayramdaki farzlardan birini, yine bu bayram günlerinden birinde kazâ edince, selâm verir vermez Allahümme entesselâmü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Teşrik tekbîri, Hanefî'de tehlil (Lâ ilâhe illallah)'dan evvel iki ve tehlilden sonra yine iki tekbir ile bir hamdele (lillahil-hamd)den ibârettir ![]() ![]() ![]() TEŞYİ': Bir yerden ayrılıp gideni uğurlama, hürmet için biraz onunla birlikte gitme ![]() Vefât eden kul kabrine konduğu ve onu teşyi' edenler geri döndüğünde, daha onların ayak sesleri kaybolmadan kabirdeki mevtânın (ölünün) yanına iki melek gelip onu oturturlar ve derhâl; Muhammed aleyhisselâm hakkında îtikâdın (îmânın) ne idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Misâfirliğin edeplerinden birisi de; misâfir gideceği zaman, ev sâhibinin onu kapıya kadar teşyi' etmesidir ![]() TETAVVU' (Tetavvû): Farz ve vâcib olmayıp, sırf Allah rızâsı için yapılan nâfile ibâdet ![]() Tetavvu' namazlarının kendilerine mahsus sevâbları ve fazîletleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Farz olan zekâtı açıkça vermek riyâ olmaz, daha sevâb olur ![]() ![]() ![]() ![]() TETAYYUR: Uğursuzluk, uğursuzluğa inanma ![]() Tetayyur eden ve tetayyur olunan ve kâhinlik yapan ve kâhine giden ve sihir, büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir ![]() ![]() TEVÂ: Havâlenin bozulma sebebi ![]() ![]() ![]() Havâlede tevâ iki türlü olup; birincisi, kabûl eden sözünden döner ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEVÂCÜD: Vecd ve muhabbette kemâle ermeyenin (olgunlaşmayanın) isteğiyle vecde kavuşmaya tâlib olması, istemesi ![]() ![]() Bu yüksek yolun yâni Ahrâriyye yolunun büyükleri, yüksek sesle zikr etmekten bile sakındırmışlardır ![]() ![]() ![]() TEVÂTÜR: Yalan üzere birleşmeleri mümkün olmayan, her asırda güvenilen kimselerin hepsinin bir şeyi, bir haberi bildirmeleri ![]() Mûsâ'nın, Îsâ'nın ve diğer peygamberlerin (aleyhimüsselâm) hârikalar, mûcizeler gösterdiği haber verildiği gibi, Muhammed aleyhisselâmın da mûcizeler gösterdiği haber verilmiştir ![]() ![]() ![]() Üç halîfeyi yâni hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Ömer ve hazret-i Osman'ı metheden hadîs-i şerîflerin birkaçını bir sahabî bildirmiş ise de bunları çok kimseler çeşitli yollardan haber vermiş, bu yüzden tevâtür derecesini bulmuştur ![]() ![]() TEVÂZU' (Tevâdu'): Alçak gönüllülük; kendisini başkaları ile bir görmek, başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemek ![]() Allahü teâlâ, tevâzû üzere olmağı bana emreyledi ![]() ![]() Allah için tevâzû edeni, Allahü teâlâ yükseltir ![]() Nîmete kavuşmuş olanlardan, tevâzû gösterenlere ve kendilerini kusurlu bilenlere ve helâlden kazanıp, hayırlı yerde sarf edenlere ve fıkıh bilgileri ile hikmeti (yâni tasavvufu) birleştirenlere ve helâle harama dikkat edenlere ve fakirlere merhamet edenlere ve işlerini Allah rızâsı için yapanlara ve huyu güzel olanlara ve kimseye kötülük yapmayanlara ve ilmi ile amel edenlere ve malının fazlasını dağıtıp, lafının fazlasını saklayanlara müjdeler olsun ![]() Tevâzû, insan için çok iyi bir huydur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tevâzû, dünyâ rütbelerinde kendinden aşağı olanlara büyüklük göstermemektir ![]() ![]() ![]() TEVBE (Tövbe): Haram, günah işledikten sonra, pişman olup, Allahü teâlâdan korkmak, bir daha yapmamaya karar vermek ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey mü'minler! Hepiniz Allah'a tövbe ediniz ki felâh (kurtuluş) bulasınız ![]() Allahü teâlâ tövbe edenleri sever ![]() En iyiniz, günâhtan sonra hemen tövbe edeninizdir ![]() Tövbe eden, günah işlememiş gibi olur ![]() Rûh gargaraya gelmedikçe, Allahü teâlâ kulun tövbesini kabûl eder ![]() Günâhlarınız çok olup göklere kadar ulaşsa, tövbe edince Allahü teâlâ tövbenizi kabûl eder ![]() Günahtan sonra hemen tövbe etmek, farzdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ey oğlum! Bir hatâ işlediğin zaman hemen tövbe et ve sadaka ver ![]() ![]() ![]() İnsanları iki şey helâk eder: Biri tövbe ederim diyerek günâh işlemeleri, diğeri de sonra yaparım diyerek tövbeyi geciktirmeleridir ![]() Her uzvun tövbesi vardır ![]() ![]() Şartlarına uygun yapılan tövbe muhakkak kabûl olur ![]() ![]() (Abdurrahîm Rûmî) Tevbe Bi'atı: Mürşid-i kâmil denilen velî bir zâtın, huzûrunda tövbe edip günâh işlememek üzere söz vermek ![]() Tevbe Sûresi: Kur'ân-ı kerîmin dokuzuncu sûresi ![]() ![]() Tevbe sûresi Medîne'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tevbe sûresinde buyruldu ki: Allahü teâlâya ve kıyâmet gününe inanmayan ve Allahü teâlânın ve Resûlünün haram ettiklerine haram demiyen ve hak olan İslâm dînini kabûl etmeyen kâfirlerle, cizyeyi kabûl ettiklerini veya müslüman olduklarını bildirinceye kadar harb ediniz! Onları öldürünüz ![]() Kur'ân-ı kerîm bana âyet âyet, harf harf nâzil oldu ![]() ![]() ![]() Tevbe-i İstigfâr: Kendini kusurlu görerek, günâhlara tövbe etmek, Allahü teâlâdan af dilemek ![]() Tevbe-i istigfâr devâmlı olmalıdır ![]() ![]() Tevbe-i Nasûh: Sâdık tövbe, işlediği günâhı bir daha yapmamak üzere tövbe etmek ve bu tövbesinde tam kararlı olmak ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey îmân edenler! Günâhlarınızdan Allahü teâlâya tevbe-i nasûh ile tövbe ediniz ![]() Tevbe-i nasûh dört şey ile tamam olur ![]() 1) Dil ile istiğfâr etmek (bağışlanmayı dilemek) ![]() 2) Günâhı işleyen âzâ ile günâhı terk etmek ![]() 3) Bu günâhı bir daha işlemiyeceğine kalb ile kesin karar vermek ![]() 4) Günâh işlemeye sevk eden her türlü vâsıta ve arkadaştan uzaklaşmak ![]() Bir kimse bir günâhı yapıp, sonra onu gözünün önüne getirip, ölünceye kadar, ben Rabbimin emrine niçin karşı geldim, niçin bu günâhı işledim?diye pişman olup, bir daha öyle bir günâha dönmemesidir ![]() ![]() TEVECCÜH: Yönelme ![]() 1 ![]() ![]() ![]() Resûlullah'ın yanına bir âmâ (gözleri görmeyen) birisi geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Pîrin (tasavvuf büyüğünün) teveccühü, her ne sûretle ortaya çıkarsa çıksınlar, sâdık talebeden, zulmet ve keder dağlarını kaldırıp, uzaklaştırır ![]() Tasarruf sâhibleri üç nev'idir (kısımdır) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tasavvuf yolunda çok yüksekleri aramalı, ele geçenlere bağlanıp kalmamalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Rûhu olgun bir velînin kabri yanına gidip, bir zaman durulur ve o tapraktaki velîye teveccüh edilirse, rûhu o toprağa bağlanır ![]() ![]() ![]() ![]() Bâtındaki yâni kalbindeki nisbetin (bağlılığın) artmasına çalış ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEVEKKÜL: Allahü teâlâya teslim olma ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Kim ki, Allahü teâlâdan korkarsa, Allahü teâlâ ona (darlıktan genişliğe) bir çıkış yolu ihsân eder ve ona ummadığı yerden rızık verir ![]() ![]() Eğer îmânınız varsa, Allahü teâlâya tevekkül ediniz ![]() Allahü teâlâ, tevekkül edenleri sever ![]() Allahü teâlâya tam tevekkül etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, size de gönderirdi ![]() ![]() ![]() Yâ Ebâ Hüreyre! Allah'tan başka hiçbir şeye ümid bağlama! Allah'a tevekkül eyle! Bir arzun varsa, Allahü teâlâ hazretlerinden iste! Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesi (işi, kânunu) şöyledir ki; her şeyi bir sebeb altında yaratır ![]() ![]() ![]() Sebeblere yapışmak, tevekküle mâni değildir ![]() ![]() Tevekkül, iş yapmayıp tembel olmak için değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Tevekkülün alâmeti üçtür:Kimseden bir şey istememek (dilenmemek), verileni reddetmemek, ele geçeni biriktirmemek ![]() Allahü teâlâya tevekkül ettim diyen kimsenin; cenâb-ı hakk'ın, kendisi hakkındaki muâmelesine, yâni takdîr ettiği şeylere, başına gelen sıkıntı ve musîbetlere de râzı olması lâzımdır ![]() ![]() TEVELLÎ: Dostluk, birisini Allah rızâsı için sevme, dost edinme ![]() Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır ![]() ![]() TEVERRÜK: Kadınların namazda oturma şekli; kaba etlerini yere koyup, uyluklarını birbirine yaklaştırarak, ayaklarını sağ taraftan dışarı çıkarıp, sol uylukları üzerine oturmaları ![]() Kadınlar, namazda teverrük ederek otururlar ![]() Namazda dizleri dikip, başını dizlerine koyarak, diz çökerek, bağdaş kurarak, teverrük ederek uyursa, abdesti bozulmaz ![]() ![]() TEVESSÜL: Bir isteğin, bir maksadın hâsıl olması için bir şeyi vesîle, sebeb yapmak ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimiz; "Allahümme innî es'elüke bihakkıs sâilîne aleyke" yâni "Yâ Rabbî! Senden isteyip de verdiğin kimselerin hatırı için, senden istiyorum" diye tevessül eder ve böyle duâ ediniz buyururdu ![]() Ömer bin Hattâb radıyallahü anh kıtlık olduğu zaman Peygamber efendimizin amcası hazret-i Abbâs ile tevessül etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yüzyıllardır, doğru yolda olan müslümanlar, Allahü teâlânın sevgili kullarını vesîle ederek duâ etmişler, böylece arzu ve isteklerine kavuşmuşlar, sıkıntılardan kurtulmuşlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEVFÎK: Allahü teâlânın kullarının işini, rızâsına muvâfık (uygun) kılması, şer (kötülük) yolunu kapayıp, hayır (iyilik) yolunu kolaylaştırması ![]() (Şuayb aleyhisselâm), kavmine şöyle dedi: "Benim tevfîkim, Allahü teâlânın hidâyeti ve yardımı iledir ![]() TEVHÎD: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanların ilk dîni tevhîd dînidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Tevhîd-i Şuhûdî: Mâsivâyı (Allahü teâlâdan başka her şeyi) görmemek ve düşünmemek ![]() Tasavvuf yolunda yürümekten, nefsin istemediği zor gelen şeyleri yapmaktan ve sıkıntı çekmekten maksad, Allahü teâlâdan başka, her şeyin sevgisinden kurtulmaktır ![]() ![]() ![]() Tevhîd-i Vücûdî: Mâsivâyı (Allahü teâlâdan başka her şeyi) yok bilmektir ![]() Tevhîd-i vücûdîyi ilk açıklayan Muhyiddîn-i Arabî'dir ![]() Büyük pederim Abdülehad, tevhîd-i vücûdda çok ileride idi ![]() ![]() ![]() TE'VÎL: 1 ![]() ![]() Bir müslümanın bir sözü veya bir işi birçok bakımdan kâfir (îmânsız) olacağını gösterse, bir bakımdan ise, kâfir olmıyacağını gösterse, bu bir bakıma göre te'vîl edilmeli ona kâfir dememelidir ![]() 2 ![]() ![]() Tefsîr âlimleri, tefsîre uygun olan te'villeri de tefsîr olarak kabûl etmişlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Te'vîllerin doğruluğu tefsîr ile ölçerek anlaşılır ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i sünnet âlimleri, nassları, zâhirleri üzere almışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() TEVKÎFÎ: İslâmiyet'in bildirmesine bağlı olan ve değiştirilmesi câiz olmayan ![]() Allahü teâlânın ism-i şerîfleri tevkîfîdir ![]() ![]() ![]() TEVKÎL: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmiyet'te erkeğin talak (boşama) hakkını başkasına bırakması üç türlü olur: 1) Tefvîd: Erkeğin zevcesine (hanımına); "Kendini sen boşa" diyerek talağı (boşamayı) zevcesinin arzûsuna bırakması ![]() ![]() 2) Tevkîl etmek ![]() 3) Temlîk haberini başkası ile veya mektupla zevceye (kadına) ulaştırmaktır ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Zenginin kesmesi vâcib olan kurbanı, fakîrlere veya hayır, yardım cemiyetlerine diri olarak sadaka vermek kurbân olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEVLİYE SATIŞI: Bir malın alış fiyatını söyleyerek aynı fiyatla, satmak ![]() Bir kimse aldığı bir malı kendisine kaça mal olmuş ise onu söyleyerek tam alış fiyâtına satarsa, meselâ on bin liraya aldığı bir malı on bin liraya aldığını söyleyip, on bin liraya satarsa, bu satış tevliye satışı olur ![]() TEVRÂT: Dört büyük kitabdan biri ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Biz, Mûsâ için Tevrât'ın levhalarında, mev'izaya (nasîhatlere) ve din hükümlerinin açıklamasına âit her şeyi yazdık ![]() Tevrât kırk cüz idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âsûrî hükümdârı Buhtunnasar, Kudüs'ü alıp Mescid-i Aksâ'yı yıktığı zaman, Tevrât nüshalarını yaktı ![]() ![]() ![]() Bugün elimizde bulunan Tevrât'ın içine birçok yabancı yazılar ilâve edilmiştir ![]() ![]() ![]() Bugünkü Tevrât, Mûsâ aleyhisselâmdan birkaç asır sonra yaşayan beş haham tarafından kaleme alınmış ve Azrâ adındaki haham bunları tek tek toplayarak Ahd-i atîk'in asıl nüshası olduğu iddiası ile çoğalttırmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEVVÂB (Et-Tevvâb): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Ve o zaman İbrâhim ve İsmâil (aleyhimesselâm) Kâbe'nin temellerini yükselttiler ve şöyle duâ ettiler: "Ey Rabbimiz! Bizden bu hayırlı işi kabûl buyur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onlar bilmediler mi ki, şüphesiz Allahü teâlâ kullarından tövbeyi kabûl edecek, sadakaları alacak olan ancak kendisidir ![]() ![]() Bir kimse duhâ namazından sonra üç yüz altmış defâ et-Tevvâb ism-i şerîfini söylerse tövbesi kabûl olur ![]() ![]() TEYEMMÜM: Su bulunmadığı veya bulunup da özür sebebiyle kullanmak mümkün olmadığı takdirde; temiz toprak veya taş, kum, kerpiç gibi toprak cinsinden bir şey ile hadesi yâni mânevî kirliliği, abdestsizliği gidermek için, elleri toprağa sürüp yüzü ve kolları mes h etmek ![]() Hicretin beşinci senesinde Benî Müstalak Gazvesi sırasında mücâhidler yâni Eshâb-ı kirâm su bulamadıkları için bir sabah namazını kılamama tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardı ![]() ![]() ![]() Teyemmüm, suyu bulamadığı zaman müslümanın temizliğidir ![]() Gusül (boy) abdesti alınca, soğuktan ölmek veya hasta olmak tehlikesi varsa, şehirde dahî olsa, hamam parası yoksa ve başka çâre bulamazsa, gusül abdesti için teyemmüm eder ![]() ![]() Hastanın, abdest veya gusül ile veya hareket etmekle, hastalığının artacağı veya iyi olması uzayacağı, kendi tecrübesi ile veya mütehassıs ve açıkça günâh işlemeyen müslüman bir doktorun söylemesi ile anlaşılırsa, teyemmüm eder ![]() Teyemmüm ile namaz kılmak ancak Muhammed aleyhisselâmın dînine mahsustur ![]() TEZEKKÜR: Hâfızadaki bilgileri, istenildiği zaman hatırlamak ![]() İnsanın bâtınında (içinde) hiss-i müşterek, hayâl, tefekkür, tezekkür ve hıfz kuvvetleri vardır ![]() Tezekkür-i Mevt: Ölümü hatırlamak ![]() ![]() Tezekkür-i mevt, lezzetleri yıkar, eğlencelere son verir ![]() Muhammed Behâüddîn-i Buhârî (kuddise sirruh) her gün yirmi kere tezekkür-i mevt ederdi ![]() Tezekkür-i mevt edenler, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına sarılıp, günâhlardan sakınırlar ![]() ![]() TEZELLÜL: Bayağılık, kendini aşağı tutmak ![]() ![]() Tezellül kötü huylardan biridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEZKİYE: Pâk ve temiz etmek, kalbi temizlemek ![]() Bir sâlik (tasavvuf yolcusu), niyetini düzelttikten ve kendini dünyâ arzularından kurtardıktan sonra, Allahü teâlânın ismini zikr etmeğe başlar ![]() ![]() ![]() ![]() Tezkiye-i Nefs: 1 ![]() ![]() Tezkiye-i nefs yapınca, kalb tasfiye bulur yâni kalbin Allahü teâlâdan başkasına, mahlûklara bağlılığı kalmaz ![]() ![]() ![]() (İmâm-ı Rabbânî, Mevâkıb Tefsîri) 2 ![]() ![]() ![]() TEZVÎC: Evlendirme, kocaya verme ![]() Kadını, kendisi veya vekîli yâhut velîsi (babası, dedesi, sonra erkek kardeşi, amcası ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Erkek velîleri bulunmayan yetimleri, Hanefî mezhebinde anaları tezvîc edebilir ![]() Hanefî mezhebindeki bir kimse, kolaylık olmak bakımından nikâhını tâzelemek, yenilemek için, zevcesinden (hanımından) vekâlet almalı, iki şâhit yanında "Öteden beri nikâhım altında bulunan zevcemi onun tarafından vekîl olarak ve tarafımdan asîl olara k kendime tezvîc ettim" demelidir ![]() TEZYÎN: Süslemek ![]() Dünyâ hayâtı, geçilecek bir köprü gibidir ![]() ![]() Yâ Ali! İnsanları görürsün ki dünyâyı tezyîn etmeye çalışıyorlar ![]() ![]() Müslümanın her şeyden evvel kalbini temizlemesi lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Herkes dışa kıymet verip, dışını süslerken siz içinizi tezyîn edin ![]() ![]() TILA': Tâze üzüm şırasının, ateşte veya güneşte ısıtılarak üçte birinden fazlasının uçmasıyla elde edilen içki ![]() Tıla', gaz çıkararak kabarıp, tadı keskin olunca, sarhoş eder ![]() ![]() TİCÂNİYYE: Evliyânın büyüklerinden Ebü'l-Abbâs Ticânî hazretlerinin tasavvuftaki yolu ![]() Ticâniyye yolunun kurucusu olan Ebü'l-Abbâs Ticânî evliyânın büyüklerinden olup, Ahmed bin İdrîs hazretlerinin halîfesi (talebesi)dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebü'l-Abbâs Ahmed Ticânî ve yetiştirmiş olduğu talebeleri Ticâniyye yolunu Afrika içlerine ve Kuzey Afrika ülkelerine yaydılar ![]() ![]() ![]() TİCÂRET EŞYÂSI: Ticâret niyetiyle alınıp, ticâret için saklanılan eşyâ ![]() Eşyânın ticâret eşyâsı sayılması için ticâret niyetiyle satın alınması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() Canlı cansız her mal, meselâ yerden, denizden çıkarılmış tuzlar, oksidler, naft, yâni petrol ve benzerleri, ticâret yapmak için, yâni satmak için satın alındıkları zaman ticâret eşyâsı olurlar ![]() ![]() ![]() TİLÂVET: Kur'ân-ı kerîm okumak ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Onlar geceleri secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini tilâvet ederler ![]() Onlara Allah'ın âyetleri tilâvet olunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı ![]() Bu Kur'ân-ı kerîmi öğreniniz ![]() ![]() Mahşer günü (insanlar ve bütün canlılar diriltilip bir yerde toplandıkları zaman); "Muhammed aleyhisselâm nerededir?" diye bir nidâ işitilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tilâvet Secdesi: Kur'ân-ı kerîmdeki on dört secde âyetinden herhangi birini okuyan veya işiten bir mükellefin yâni akıllı ve ergenlik çağına erişmiş bir müslümanın yapması vâcib (lâzım gelen) secde ![]() ![]() ![]() Namazda aranan şartlar tilâvet secdesinde de aranır ![]() ![]() Tilâvet secdesi şöyle yapılır: Niyet edilerek eller kaldırılmadan Allahü ekber diyerek secdeye varılır ![]() ![]() ![]() ![]() Tilâvet secdesinin hükmü, dünyâda bir vâcibi yerine getirip borcundan kurtulmak ve âhirette de sevâba kavuşmaktır ![]() ![]() Fonografta (gromafonda, teybde, radyoda ve televizyonda) okunan secde âyetini işitenin tilâvet secdesi yapması vâcib olmaz ![]() Bir kimse hüzünden, sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya kalbinden yalvararak on dört secde âyetini (ezberden ayakta) okuyup her birinden sonra, hemen tilâvet secdesi yaparsa, Allahü teâlâ o kimseyi o derd ve belâdan korur ![]() TİMÂR: Osmanlı Devleti'nin geçimlerine ve hizmetlerine âit masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyen bölgelerde kendi nâm ve hesaplarına tahsîl selâhiyeti ile birlikte tahsîs etmiş olduğu vergi kaynaklarına verilen isim ![]() ![]() Arâzi, timar verilen kimsenin mülkü değildir ![]() ![]() TİMSÂL: Kumaşa, kâğıda, duvara ve başka yerlere yapılmış canlı resimler ![]() Saneme (odundan, altından, gümüşten yapılan insan heykeline), vesene (taştan yapılan insan heykeline), sûrete ve timsâle tapınmak, onların fayda ve zarar yapacaklarına inanmak, şirk (Allahü teâlâya ortak koşma) çeşitlerinden biri olup, böyle tapınanl ara putperest ve müşrik denir ![]() Üzerinde timsâl bulunan elbise ile namaz kılmak tahrîmen mekruhtur ![]() ![]() Namazda giymese de üzerinde timsâl bulunan elbise giymek her zaman mekrûhtur ![]() TÎN SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin doksan beşinci sûresi ![]() Tîn sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Tîn sûresinde meâlen buyruldu ki: Biz insanın rûhunu, güzel bir sûrette yaratıp, sonra en aşağı dereceye indirdik ![]() Kim Tîn sûresini okursa, sağ olduğu müddetçe Allahü teâlâ ona (dünyâda) yakîn ve âfiyet verir ![]() ![]() TİVELE: Bir kadına kocası buğzedip (gizli düşmanlık edip) kendisinden soğuduktan sonra, kadının, kocasının sevgisini tekrar celbetmek (çekmek) için mutlak te'sir edeceğine inanarak sihir yapması ![]() Tivele şirktir (Allahü teâlâya eş, ortak koşmadır) ![]() Hadîs-i şerîfte tivelenin şirk sayılması, tivelenin Allahü teâlânın takdîrinin ve dilediğinin aksini yapabileceğine inanıldığından dolayıdır ![]() Kadının tivele yapması bir çeşit sihirbazlıktır ![]() ![]() Kadının yapmış olduğu rukye, âyetlerin ve Resûlullah'tan gelen duâların yazılması değil de; bunlardan başka şeyler de orada yazılır veya okunursa, o tivele sihir hükmünde olur ![]() TRİNİTE: Hıristiyanların teslîs (üç tanrı) inancı ![]() ![]() TÛBÂ: Kökleri yukarıda, dal ve budakları aşağıya doğru sarkan cennet ağacı ![]() Tûbâ bir ağaçtır ![]() ![]() ![]() ![]() (Yûnus Emre) TÛL-İ EMEL: Uzun emel; zevk ve safâ sürmek için çok yaşama arzusu ![]() ![]() Cennet'e gitmek isteyen, tûl-i emel sâhibi olmasın ![]() ![]() Tûl-i emel sâhipleri, ibâdetleri vaktinde yapmazlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TUMÂNÎNET: Namaz kılarken rükû' ve secdelerde ve kavmede (rükû'dan kalktıktan sonra ayakta durmakta) ve celsede (iki secde arasında oturmada) bütün âzânın (uzuvların) hareketsiz kalması ![]() ![]() Sizlerden biriniz namaz kılarken rükû'dan sonra ve iki secde arasında tumânînet yapmadıkça namazı tamâm olmaz ![]() Bir gün Peygamber efendimiz birinin namaz kılarken namazın şartlarına dikkat etmediğini ve kavmede ve celsede tumânînet yapmadığını görüp buyurdu ki: "Eğer namazlarını böyle kılarak ölürsen, kıyâmet günü sana benim ümmetimden demezler ![]() ![]() Bir kimse, terk edilmiş, unutulmuş bir sünneti meydana çıkarırsa, yüz şehîd sevâbı kazanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TÛR SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin elli ikinci sûresi ![]() Tûr sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Tûr sûresinde meâlen buyruldu ki: Allahü teâlânın azâb yapacağı gün elbette gelecektir ![]() ![]() Şüphesiz ki takvâ sâhipleri cennetler (ve) nîmetler içindedirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kim Tûr sûresini okursa, Allahü teâlânın onu azâbından emîn kılması ve Cennet'te nîmetlendirmesi hak olur ![]() TÛR-İ SÎNÂ: Tûr dağı ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Biz Mûsâ'ya Tûr-i Sînâ yanında, sağ tarafından nidâ ettik ve münâcât ettiği (yalvardığı) hâlde kendisine yüksek mertebe verdik ![]() Vaktâ ki, Mûsâ (aleyhisselâm, kararlaştırılan) vakti tam olarak yerine getirdikten sonra (Hazret-i Şuayb'dan izin alıp) hanımıyla birlikte (Mısır'a gitmek üzere) yola çıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mûsâ aleyhisselâma Allahü teâlâ tarafından Medyen dönüşünde Tûr-i Sînâ'ya gidişinde peygamber olduğu, kardeşi Hârûn aleyhissselâmın da peygamber olarak vazîfelendirildiği bildirildi ![]() ![]() Allahü teâlâ Tûr-i Sînâ'da Mûsâ aleyhisselâma buyurdu ki: "Bir kimseye, Hak teâlâdan kork deseler, o kimse de Allah'tan kormağı bana mı öğretiyorsun, sen Allah'tan kork derse en fenâ insan odur ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#7 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükTASDÎK: Kabûl etmek, inanmak, doğrulamak ![]() Îmân; Peygamber efendimizin Allahü teâlâdan getirdiklerinin hepsini kalb ile tasdîk, dil ile ikrâr etmek, söylemektir ![]() Haram işlememek ve bütün ahkâm-ı İslâmiyyeyi (İslâmiyet'in hükümlerini) yerine getirmek, çok kolaydır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dünyâ nîmetleri geçici ve aldatıcıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TASFİYE: Temizleme, parlatma ![]() ![]() Nefs tezkiye edilince, yâni nefs kötü isteklerinden kurtarılınca kalb tasfiye bulur ![]() Seyr ve sülûktan (yâni tasavvuf yolunda ilerlemekten) ve nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye etmekten maksad; mânevî âfetleri gidermek, kalbi hastalıklardan kurtarmaktır ![]() Kalbin tasfiyesi, dînimizin emir ve yasaklarına uymakla ve sünnetlere yapışmakla ve bid'atlerden (Peygamber efendimiz zamânında olmayıp, dinde sonradan ortaya çıkarılıp, ibâdet olarak yapılan şeylerden) kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınma kla olur ![]() TASHÎH: Düzeltme ![]() Âkıl ve bâliğ (ergenlik, evlenecek yaşa gelen erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, îtikâdını (îmânını) Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği şekilde tashîh etmesi ve bunlara uygun olarak yaşamasıdır ![]() Hoca, talebesinin hatâlarını yerinde ve zamânında tashîh etmeli, onun yanlış şeyleri öğrenmesine fırsat vermemelidir ![]() TASNİF: 1 ![]() ![]() Kalb ve rûh ilimlerinin mütehassısları ya kitab tasnif ederler veya te'lif ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı a'zam, İmâm-ı Gazâlî, İmâm-ı Rabbânî gibi büyük İslâm âlimlerinin eserleri tasniftir ![]() 2 ![]() ![]() Hadîs-i şerîflerin tedvîn ve tasnifi, Emevî halîfesi Ömer ibni Abdülazîz'in Medîne vâlisine yazdığı emirle başladı ![]() TASVÎR: Kâğıda, kumaşa, duvara ve başka yerlere canlı ve cansız resimleri yapmak veya bu şekilde yapılan resimler ![]() Hazret-i Âişe rivâyet ediyor (naklediyor): Odama, üzerinde tasvirler bulunan ince bir perde takmıştım ![]() ![]() ![]() Tasvîre tapınmak, onların fâide ve zarar yapacaklarına inanmak, şirk (Allahü teâlâya ortak, eş koşmak) çeşitlerinden biri olur ![]() TATLÎK: Boşama, talak verme ![]() ![]() TÂÛN: Vebâ ![]() Tâûn olan yere girmeyiniz ve Tâûn olan bir yerden başka bir yere gitmeyiniz, oradan kaçmayınız ![]() Tâûn hastalığı bulunan yerden kaçmak, muhârebede kâfir karşısından kaçmak gibi büyük günâhtır ![]() Tâûn eski ümmetlere azâb olarak gönderildi ![]() ![]() Tâûn bulunan yerden dışarı çıkmanın yasak edilmesine sebeb, sağlam olanlar çıkınca, hastalara bakacak kimse kalmaz, helâk olurlar ![]() ![]() Daha önce, İsrâiloğulları zinâ etmeye başladı ![]() ![]() ![]() Tâûn gelince kızmamalı, üzülmemelidir ![]() ![]() ![]() TAVÂF: Kâbe-i muazzamanın etrâfında Hacer-i esvedin bulunduğu köşeden başlamak sûretiyle Kâbe sola alınarak yedi defâ dolaşmak ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Şüphe yok ki Safâ ile Merve Allahü teâlânın şeâirinden (Allahü teâlâya ibâdet etmeye vesîle olan nişâneler, alâmetler) dir ![]() ![]() Tavâfta telbiye edilmeyip (Lebbeyk okunmayıp) tekbîr ve tehlîl edilir ve salevât-ı şerîfe okunur ![]() ![]() ![]() Haccın farzlarından üçüncüsü; dördü farz, üçü vâcib olmak üzere yedi kere tavâf etmektir ![]() ![]() Kâbe'den başka bir câmi etrâfında ibâdet için tavâf edenin kâfir (îmânsız) olmasından korkulur ![]() Her tavâftan sonra Mescid-i Harâm içinde (Kâbe avlusunda) iki rek'at namaz kılmak haccın vâciblerindendir ![]() Erkeksiz kadın hacca gidemez ![]() ![]() ![]() Tavâf yaparken abdestsiz ve cünüb olmamak, elbise temiz olmak, Hatîm denilen yerin dışından dolaşmak, Kâbe-i muazzama hep sol tarafta kalmak haccın vâciblerindendir ![]() Tavâf yedi nevidir ![]() ![]() ![]() ![]() Tavâf-ı İfâda: Hacıların Arafât'tan indikten sonra yaptıkları farz tavâf ![]() ![]() Tavâf-ı Kudûm: Mekke-i mükerremeye varınca, yapılan ilk tavâf ![]() ![]() Tavâf-ı Kudûm, Âfâkîler için yâni dışardan gelenler için sünnettir ![]() ![]() Tavâf-ı Nâfile: Mekke-i mükerremede bulunanların fırsat buldukça yaptıkları tavâf ![]() Tavâf-ı Sadr (Sader): Hac esnâsında cemrelerin taşlanması bittikten sonra Mina'dan Mekke'ye inildiğinde yapılan tavâf ![]() ![]() ![]() Âfâkî olan yâni Mîkât denilen yerden daha uzak memleketlerin hacılarının Mekke'den ayrılacağı gün, Tavâf-ı sadr yapmaları haccın vâciblerindendir ![]() ![]() ![]() Tavâf-ı sadrdan sonra Zemzem suyu içilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tavâf-ı Umre: Umreye niyet edenin yedi defâ yaptığı tavâf ![]() Umre tavâfının dört şavtı (dolaşımı) umrenin rüknündendir ![]() Tavâf-ı Ziyâret: Hacıların Arafât'tan indikten sonra, Kurban bayramı günlerinde yapılan tavâf ![]() ![]() Her hac edene, Tavâf-ı ziyâreti Arafât'tan sonra yapmak farzdır ![]() ![]() ![]() ![]() TAVASSUT: Araya girme, aracılık etme; bir peygamberi veya bir evliyâyı vâsıta kılarak, araya koyarak, bir isteğin yerine gelmesi için Allahü teâlâya yalvarma ![]() ![]() TA'VÎZ: Kur'ân-ı kerîmde bildirilen ve Peygamberimizden naklen gelen duâları okumak veya bunları yazıp üzerinde taşımak ![]() Ta'vîz câizdir ![]() ![]() ![]() TAYERE: Uğursuzluğa inanmak ![]() İnsan üç şeyden kurtulamaz: Sû'-i zan, tayere, hased ![]() ![]() ![]() TAYFÛRİYYE: Evliyânın büyüklerinden Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerinin tasavvuftaki yolu ![]() ![]() Tarîkatlerin çeşitli isimler alması, başka başka olduklarını göstermez ![]() ![]() ![]() ![]() Tayfûriyye yolunun kurucusu olan Bâyezîd-i Bistâmî hazretleri; "Dilini Allahü teâlânın ismini anmaktan başka işlerle uğraşmaktan ve başka şeyler konuşmaktan koru ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TA'YÎN (Tâyin): 1 ![]() ![]() Alış-verişte bir mal ta'yin edilirse, teayyün eder yâni ta'yin edilen malın kendisini vermek, teslim etmek lâzımdır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Hazret-i Ömer halîfeliği zamânında devleti idârî bakımdan bölgelere ayırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TAYY-İ MEKÂN: Mekânı, mesâfeyi katetme, geçme, mesâfelerin dürülmesi ![]() ![]() Şeytanın bir anda şarktan garba ulaşması gibi Allahü teâlânın velî kulları da tayy-i mekân ile uzak mesâfeleri bir anda geçip yer değiştirebilirler ![]() TAYY-İ ZEMÂN: Zamânın dürülmesi ![]() ![]() Tayy-i zemân, evliyâda görülen hârikulâde (olağanüstü) hâllerdendir ![]() TAYYİB: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki: Ey îmân edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin tayyib olanlarından yiyin! (Bekara sûresi: 172) Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın en tayyib olanından, Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin) ![]() Yetimlere (rüşdüne gelince, âkıl bâliğ olunca) mallarını verin ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Tarlayı abdestsiz sürmek, tohumunu abdestsiz ekmek; rızkın bereketini, tayyib olmasını giderir ![]() Yemekte dört farz vardır:Yemeği, rızkı Allah'tan bilmek ![]() ![]() ![]() ![]() TAZARRU': 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Rabbinize tazarru' ederek ve gizlice duâ edin ![]() Sabah ve akşam, içinden tazarru' ederek ve (Allahü teâlânın azâbından) korkarak, yüksek olmayan bir sesle Rabbini (Kur'ân-ı kerîm okuyarak, duâ ederek ve zikrederek) an! (A'râf sûresi: 205) Her günâhı yaptıktan sonra, pişmanlık duyarak, günâhının bağışlanması için, Allahü teâlâya tazarru' etmelidir ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() (Yâ Muhammed!) Andolsun ki biz, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik ![]() ![]() ![]() Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız ve dağlara çıkar, göğüslerinizi döver ve Rabbinize tazarru' ederdiniz ![]() TA'ZÎM: Hürmet ve saygı gösterme, üstün tutma ![]() Allahü teâlâ, beni size peygamber gönderdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın emirlerini ta'zîm etmek ve O'nun yarattıklarına acımak lâzımdır ![]() Allahü azîm-üş-şânın evliyâsını ve enbiyâsını ve ulemâsını, bunların sözlerini ve fıkıh kitablarını ve fetvâları ta'zîm etmeyip tahkîr etmek (aşağılamak), küfürdür yâni îmânın gitmesine sebeb olur ![]() ![]() TA'ZÎR: Suça ve şahsa göre değişen tenbîh (uyarma), ihtâr, tekdîr ve dövmek gibi cezâlarla cezâlandırma ![]() Müslümanları dili ve eli ile haksız inciten ta'zîr olunur ![]() Ramazan ayında özürsüz açıkça oruç yiyen bir müslüman, fıskını (günâhını) îlân ettiğinden hükûmet tarafından ta'zîr edilir ![]() ![]() Harâm işleyeni görünce gadaba gelmek (öfkelenmek) iyidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TA'ZİYE: Ölen kimsenin yakınlarına sabır, ölene rahmet dileme ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve selem Eshâb-ı kirâmdan (arkadaşlarından) Mu'âz bin Cebel'e yazdırdığı ta'ziye mektûbunda buyurdu ki: Allahü teâlâ sana selâmet versin! O'na hamd ederim ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ, sana çok sevâb versin ![]() Muhakkak bilmeliyiz ki, kendi varlığımız, mallarımız, Allahü teâlânın sayısız nîmetlerinden, tatlı ve faydalı ihsânlarındandır ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ nîmetlerini bize vererek sevindirdiği zaman, şükretmemizi, vakti gelip geri alarak üzüldüğümüz zaman da, sabretmemizi emreyledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ hepinize selâmet versin! Âmîn (Hilyet-ül-Evliyâ) Meyyit (cenâze) sâhiblerinden büyük, küçük erkeklere ve yaşlı kadınlara rast gelince, ta'ziye etmek, sabır tavsiye etmek müstehabdır ![]() ![]() ![]() Üç günden sonra ta'ziye yapmak mekruhtur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TAZMÎN: Sebeb olunan zarar ve ziyânı ödeme ![]() Çeşitli kimselerden aldığı haram malları birbirleri ile veya kendi helâl malı ile yâhut kendinde emânet bulunan mallar ile karıştırırsa ve bunları birbirlerinden kolayca ayıramazsa, bu karışımlar kendi mülkü olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEADDÜD-İ ZEVCÂT: Birden fazla kadınla evlenmek; poligami ![]() Şunu iyi bilmelidir ki, İslâm dîni teaddüd-i zevcât'ı emretmemiş, ancak izin vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm düşmanlarının ve Avrupalıların müslümanlığa ve müslümanlara saldırmalarının sebeplerinden biri de teaddüd-i zevcâttır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmiyet'i incelerken, teaddüd-i zevcât bahsini buldum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEAKKUL: Aklı kullanarak, lüzumlu şeyleri öğrenirken, her şeyin haddini, sınırını aşmamak, yâni lüzumlu olanı terk etmemek, lüzûmsuz olanla meşgûl olmamak, bunlarla vakit öldürmemek ![]() Hikmetten (ilimden) yedi şey meydana gelir: 1)Zekâ, 2)Sür'ât-ı selim, yâni ihtiyâc olunca, lâzım olan şeyi hemen anlama, 3)Zihin açıklığı, istediği şeyleri çabuk anlamak, elde etmek, 4)Dikkat, 5)Teakkul, 6)Tehaffuz yâni unutmamak, rûhun anladığı şeyl eri unutmaması, 7)Tezekkür, hâfızadaki bilgileri istenilen zamanda hatırlamaktır ![]() TEÂLÂ VE TEKADDES: Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında, işitildiğinde veya yazıldığında: "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına hürmet, saygı ifâdesi ![]() Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerine hamdolsun ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEÂMÜL: İ'tiyâd, alışkanlık olarak yapılagelen şey ![]() ![]() TEASSUB (Taassub): Haksız yere düşmanlık etmek, inadcılık etmek; kendi yanlış fikrine körü körüne bağlanıp başkalarının doğru fikrini kabûl etmeme ![]() Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Eshâb-ı kirâmı (arkadaşları) Resûlullah'ın huzûrunda oturmakla, O'nun mübârek sözlerini işitmekle; teassub, mevki arzûsu ve dünyâya düşkün olmak, hepsinin kalblerinden sıyrılmış gitmişti ![]() ![]() Mezhebsizler bir mezhebi taklîd eden müslümanları kötülemek için ilmî kelimelere yanlış mânâ vererek iftirâ ediyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TE'ÂTÎ: Yalnız bir taraftan veya her iki taraftan teslim etmekle yapılan alış-veriş ![]() Satıcı, bu malı bin liraya sana sattım dese, müşteri dahi bir şey söylemeden alsa, bu te'âtî yoluyla câiz olur ![]() ![]() TEAYYÜN: Alış-verişte söz kesilirken tâyin (belli) edilen malın, belli olarak kalması ![]() Teayyün eden malın kendisini vermek lâzımdır ![]() ![]() Teayyün-i Evvel: İlm-i ilâhîde ilk teayyün, zuhûr, ortaya çıkış ![]() Peygamberlerin ve meleklerin bütün vilâyetleri, teayyün-i evveldedir ![]() Teayyün-i İmkânî: İnsanın hakîkati olan teayyün-i vücûbîsinin zılli yâni görüntüsü ![]() ![]() ![]() ![]() Teayyün-i Vücûbî: Bir şeyin, insanın hakîkati ![]() Îsâ aleyhisselâm gökten inerek, âhir zaman Peygamberinin dînine uyunca, onun teayyün-i vücûbisi kendi makâmından yükselerek, ona uyduğu için, hakîkat-i Muhammedî'nin makâmına gelir ![]() ![]() Teayyün-i Vücûdî: Varlıkta meydana gelme, hâsıl olma ![]() Teayyün-i ilmî, teayyün-i vücûdîden evveldir ve onun husûsiyetlerinden bir husûsiyettir ![]() TEBÂREKE SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin altmış yedinci sûresi ![]() ![]() Ey oğul! Yatacağın zaman, Tebâreke sûresini oku ![]() ![]() ![]() ![]() Mü'minlerden dokuz kimseye de kabir süâli olmaz:Şehîd, düşman karşısında nöbette iken ölen, vebâ, kolera gibi bulaşıcı hastalıktan ölen, böyle hastalıklar yayıldığı zaman kaçmayıp sabrederek başka sebeble ölen, sıddîklar, bâliğ olmayan çocuklar, Cumâ günü ve gecesi ölenler ![]() ![]() TEBÂREKE VE TEÂLÂ: Allahü teâlânın ism-i şerîfi anıldığında ve yazıldığında, söylenen ve yazılan, "Yüce ve noksan sıfatlardan münezzeh (uzak, temiz)" mânâsına ta'zîm ve hürmet ifâdesi ![]() Allahü tebâreke ve teâlâ lutf ederek, acıyarak kullarına çok şeyleri mubâh etmiş, izin vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEBASBUS: Bir menfaate kavuşmak veya bir zarardan korunmak için tevâzu göstermek, yaltaklanmak ![]() Dünyâ rütbelerinde kendinden aşağı olanlara büyüklük göstermemek tevâdûdur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEBBET SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yüz on birinci sûresi ![]() Tebbet sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Tebbet sûresinde meâlen buyruldu ki: Ebû Leheb'in iki eli kurusun ![]() ![]() ![]() ![]() Kim Tebbet sûresini okursa, umarım ki, Allahü teâlâ onunla Ebû Leheb'i bir yerde birleştirmez ![]() Siyâsete karışmış olan din adamlarından Hüsâmeddîn Peçeli, tefsirinde bilhassa Tebbet sûresinin ittihâdcıları methettiğini yazmaktadır ![]() ![]() Resûlullah efendimizin mübârek kerîmeleri Rukayye çok güzel idi ![]() ![]() ![]() ![]() TEBCÎL ETMEK: Ta'zîm, hürmet etmek ve saygı göstermek ![]() Kâfirlere (müslüman olmayanlara) ancak iş düştüğü zaman selâm verilebilir ![]() ![]() TEBE-İ TÂBİÎN: Peygamber efendimizin Eshâbını gören ve sohbetinde bulunmakla Tâbiîn denen büyükleri görmekle şereflenenler ![]() ![]() Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiînin toplam zamânı yaklaşık iki yüz yıldır ![]() ![]() Namazın, husûsî hareketleri yapmak ve husûsî şeyler okumak olduğu, Peygamber efendimiz tarafından bildirilmiş, kendisi de böyle kılmıştır ![]() ![]() Tebe-i tâbiînden olan ve zamânında, Kûfe'nin en çok ibâdet edeni diye tanınan Muhammed bin Nadr el-Hârisî buyurdu ki: "İlmin evveli sükûttur ![]() ![]() ![]() Tebe-i tâbiînin büyüklerinden Süfyân bin Uyeyne hazretleri buyurdu ki: "Allahü teâlâyı seven, Allahü teâlânın sevdiklerini de sever ![]() ![]() TEBERRÎ: Uzaklaşmak, uzak durmak ![]() Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır ![]() ![]() ![]() ![]() Her akşam yatarken tecdîd-i îmânda bulunmalı ve "İslâm dînine muhâlif (aykırı, uymayan) herşeyden teberrî ettim" demelidir ![]() TEBERRU': Bir kimsenin, mecbur ve mükellef (yükümlü) olmadan, herhangi bir şeyi kendi rızâsı ile karşılıksız olarak birisine onun mülkü olacak şekilde vermesi ![]() Teberru' ancak kabz (teslim almak) ile tamâmlanır yâni mülkolur ![]() ![]() ![]() Kadının ev işlerini yapması zevcine (kocasına) teberru' ve ihsândır ![]() ![]() ![]() ![]() TEBERRÜK: Bereketlenme, mânen istifâde etme, faydalanma ![]() Ebû Hanîfe ile teberrük ediyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbâtını teberrük niyeti ile her gün okumalıdır ![]() ![]() TEBESSÜM: Gülümseme, kendinin işitmeyeceği şekilde sessiz gülme ![]() Peygamber efendimiz güler yüzlü idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eshâb-ı kirâm mescid-i şerîfte saf bağlayıp Ebû Bekr-i Sıddîk'ın arkasında sabah namazını kılarken, Peygamber efendimiz mescide girdi ![]() ![]() ![]() ![]() Rükû ve secdeleri olan namazda kahkaha ile gülmek, namazı da abdesti de bozar ![]() ![]() TEBLÎĞ: Peygamberlerin, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını, insanlara eksiksiz ve noksansız olarak bildirmeleri ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Onlar (Peygamberler) Allahü teâlânın insanlara gönderdiklerini tebliğ ederler ![]() ![]() ![]() Peygamberler aleyhimüsselâm hakkında bilmemiz vâcib olan sıfatlar yedidir: 1) Emânet (güvenilir olmak), 2)Sıdk (doğruluk), 3) Teblîğ, 4) Adâlet (âdil olmak), 5) İsmet (hiç günah işlememek), 6)Fetânet (diğer insanlardan daha akıllı olmak, 7)Emn-ül-azl (peygamberlikten azl olunmamak, atılmamak) ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem 632 (H ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEBŞÎR: Müjdeleme, sevindirici bir haber ulaştırma ![]() Eğer ölüyü ağzı açık, sanki gülüyor, yüzü gülümsüyor, gözü dahi kırpık gibi görür isen; bilmiş ol ki, o kimse, âhirette kavuşacağı sürûr (sevinç, neş'e) ile tebşîr olunmuştur ![]() Ölen kimse sa'îd yâni Cennetlik ise, bir takım melekler başlarında Cebrâil aleyhisselâm olduğu hâlde, o kimsenin rûhunu alıp, altıncı kat semâyı geçtikten sonra, surâdikat-i celâl denilen, celâl perdelerinin bulunduğu bir makâma varırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEBZÎR: Malı, İslâmiyet'in ve aklın uygun görmediği yerlere dağıtma, isrâf ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede buyurdu ki: Akrabâya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver ![]() ![]() ![]() ![]() Tebzîr'in haram olduğu muhakkaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TECDÎD-İ ÎMÂN: Bilerek veya bilmeyerek küfrü gerektiren (îmânı gideren) bir sözü söylemek veya bir işi yapmak yâhut böyle bir şeyi yapmış olma ihtimâli üzerine, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah sözünü; mânâsını bilerek ve inanarak söyleyip, îmânını yenileme, tâzeleme ![]() Lâ ilâhe illallah diyerek tecdîd-i îmân yapınız ![]() Îtikâdında (inancında) veya sözünde veya işinde küfre (îmânın gitmesine) sebeb olacak bir şey bulunan kimsenin tecdîd-i îmân etmesi lâzımdır ![]() Kadın ve erkek her müslümanın, her gün sabah ve akşam tecdîd-i îmân duâsını okuması lâzımdır ![]() ![]() Nikâh yapmadan önce, îmânında şüphe olunan erkeğe ve kıza, îmânın altı şartını ve İslâm'ın beş şartını sormalı, bilmiyorlarsa öğretmeli, ezberden okutmalı ve Kelime-i şehâdet okumalıdırlar ![]() ![]() ![]() Küfre sebeb olan sözü, hatâ ederek yanılarak söyleyenin îmânı ve nikâhı bozulmaz ![]() ![]() ![]() Her gün tecdîd-i îmân müstehabtır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TECDÎD-İ NİKÂH: Nikâhı yenileme, tâzeleme ![]() Erkek veya kadın bir müslüman, âlimlerin sözbirliği ile küfre sebeb olacağını bildirdikleri bir sözün veya işin küfre sebeb olduğunu bilerek, amden (tehdîd edilmeden, istekle) ciddî olarak veya hezl (şaka ve güldürmek) için söyler, yaparsa, mânâsını düşünmese dahi îmânı gider, mürted olur (dinden çıkar) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tecdîd-i îmân ve tecdîd-i nikâh duâsı şöyledir: "Allahümme innî ürîdü en üceddidel-îmâne ven-nikâha tecdîden bikavli lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah ![]() ![]() TECELLÎ: Görünme ![]() ![]() Evliyâ herkes gibi, bir mezhebe tâbi olarak yükselmişlerdir ![]() ![]() ![]() Zât-ı ilâhînin (Allahü teâlânın) tecellîsi bu dünyâda yalnız Muhammed aleyhisselâma nasîb oldu ![]() ![]() Allahü teâlâ insanın kalbine tecellî eder ![]() ![]() Tasavvufta keder ve ümidsizlik yoktur ![]() ![]() Tecellî-i Cemâl: Allahü teâlânın cemâlinin zuhûru ![]() Cennet'te mü'minlerin makbûl olanları, her sabah ve akşam, derecesi aşağı olanlar ise, her Cumâ günü ve kadınlar, dünyâ bayramı gibi yılda birkaç kere tecellî-i cemâl ile şerefleneceklerdir ![]() Tecellî-i Ef'âl: Sâlikin, yâni tasavvuf yolcusunun, kulların fiillerini Allahü teâlânın fiilinin zılleri (görüntüleri) olarak görmesi ve bu fiillerin varlığının O'nun fiili ile olduğunu bilmesi ![]() ![]() Tecellî-i ef'âl sâhibi, her işte arada olan vâsıtaların var olmasının bahâne olduğunu, asıl yapanın Allahü teâlâ olduğunu bilir ![]() Tecellî-i Sıfat: Allahü teâlânın sıfatlarının tecellîsi ![]() Seyyid Nûr'un bir teveccühü (bakması) ile tâliblerin (kendisine talebe olanların) kalbleri zikre başlardı ![]() ![]() Tecellî-i Sûrî: Zât-ı ilâhînin veya isimlerinin kendilerinin değil, sûretlerinin, görüntülerinin tecellîsi ![]() Başkalarının yolun sonunda kavuştukları ve Hakk-ul yakîn dedikleri, bize yolun başında Tecellî-i sûrî olarak hâsıl olmaktadır ![]() Tecellî-i sûrî, sâliki yâni tasavvuf yolcusunu fânî yapmaz ![]() ![]() Tecellî-i Zât: İsim ve sıfatlar araya girmeden sâdece zât-ı ilâhînin tecellî etmesi ![]() Tecellî-i zât,Peygamberlerin sonuncusuna (Muhammed aleyhisselâma) mahsûstur ![]() ![]() ![]() ![]() Ahrâriyye büyükleri, vecdlerin İslâmiyet'e uygun olmasına dikkat ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TECEMMÜL: Çirkinliği gidermek, vakar sâhibi olmak, şükr etmek ve nîmeti göstermek için zînetlenmek, süslenmek ![]() Tecemmül etmek, müstehâbdır ![]() ![]() ![]() TECESSÜS: İnsanların gizli hallerini, ayb ve kusûrunu merâk edip, iç yüzünü araştırıp öğrenmeye çalışmak ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Ey îmân edenler! Zannın bir çoğundan kaçının ![]() ![]() ![]() ![]() Sû-i zan etmeyiniz (kötü zanda bulunmayınız) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tecessüs etmek harâmdır ![]() Bir kimsenin muhtâc olduğu malı kazandıktan sonra, fazla çalışmayıp, ibâdet etmesi câizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TECHÎZ: Vefât edenin (ölenin) yıkanmasından kabre defnedilmesine kadar yapılması lâzım gelen şeyler ![]() Meyyitin (ölü kimsenin) techîzi, tekfini ve cenâze namazı farz-ı kifâyedir ![]() ![]() Meyyitin bıraktığı maldan ilk önce onun techîz ve tekfînine harcanır ![]() ![]() TECRİBE (Tecrübe): Deneme, sınama, bilgi edinmeyi sağlayan üç yoldan biri ![]() Eshâb-ı kirâm (Peygamber efendimizin mübârek arkadaşları) bir gün Peygamber efendimize sallallahü aleyhi ve sellem gelerek; "Yemen'e gidenlerimiz orada hurma ağaçlarını başka türlü aşıladıklarını ve daha iyi hurma aldıklarını gördük ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kim tecrübelerden ders alır ve tecrübeler kendini olgunlaştırırsa, ona akıllı; kim tecrübelerden bir şey anlamazsa, ona ahmak ve câhil denir ![]() Ahlâkı değiştirmek, kötüsünü yok edip, yerine iyisini getirmek mümkündür ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmiyet, her ilmi, her fenni ve her tecrübeyi emreden bir dindir ![]() ![]() ![]() Tecribî İlimler: Tecribe ve müşâhede (gözlem) ile elde edilen bilgiler, ulûm-i akliyye (aklî ilimler) ![]() Bâzılarının İslâmiyet'ten ayrı ve uzak gördükleri tecribî ilimler, fenler, vesîkalar ve senetler hep İslâm dîninin birer şûbesi, dallarıdır ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm bilgileri başlıca iki kısma ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm ilimlerinden ikinci kısmı olan akıl bilgilerinin yâni tecrübî ilimlerin iyi öğrenilmesi; ince ve derin din bilgilerinin kolay ve açık anlaşılmasına yardım eder ![]() TECVÎD: Güzel yapmak, Kur'ân-ı kerîmi harflerin mahreclerine (çıkış yerlerine) ve sıfatlarına uygun olarak okumak ve bunu anlatan ilim ![]() Kur'ân-ı kerîmi tecvîde uygun okuyana şehîd sevâbı verilir ![]() Kur'ân-ı kerîmi tecvîd bilgisine uyarak okuyunca, her harfine yirmi sevâb verilir ![]() ![]() Kırâati güzel olan imâm olur ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmi okurken riâyet edilecek on edepten altıncısı; Kur'ân-ı kerîmi güzel sesle ve tecvîd üzere okumaktır ![]() ![]() ![]() Din adamlarının insanlara yapamayacakları fetvâları bildirmeleri de fitneye sebeb olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TECVÎZ: İzin verme, yapılmasına rızâ gösterme ![]() ![]() ![]() TEDBÎR: Bir şeyi elde edecek veya önliyecek yol, çâre; bir işin sonunu düşünerek hareket etmek ![]() Tedbîr gibi akıl, güzel huy gibi asâlet olamaz ![]() İnsan bu âlemde; sebeblere yapışmakla vazîfelidir ![]() ![]() Kul tedbîr alır, takdîri bilmez; kişinin tedbîri ile Allahü teâlânın takdîri değişmez ![]() ![]() ![]() (İbn-i Kemâl) Tedbîr-i Menzil: İnsanın çoluk-çocuğuna karşı hareketlerinin nasıl olacağı ve ev idâresi ile ilgili husûslardan bahseden ilim ![]() İslâm ahlâkı üçe ayrılır: Birincisi; insan yalnız iken, başkasını düşünmeden, işlerinin iyi veya kötü olduğunu anlatan ilm-i ahlâk ![]() ![]() ![]() TEDEBBÜR: Bir şeyin üzerinde düşünmek, tefekkür etmek ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Onlar, Kur'ân-ı kerîmi tedebbür etmezler mi? Yoksa (münâfıkların) kalbleri üzerinde (kat kat) kilidler mi var? (Muhammed (aleyhisselâm) sûresi: 24) Kur'ân-ı kerîmi tedebbür, onun emirleri ve yasaklarını düşünmek demektir ![]() ![]() ![]() Tedebbür, huzûr-ı kalbden yâni, kalbin dünyâ meşgâlelerinden kurtulmasından sonra gelir ![]() ![]() ![]() TE'DÎB: 1 ![]() ![]() ![]() Kişinin çocuğunu te'dîb etmesi, sadaka vermesinden daha hayırlıdır ![]() Rabbim beni en güzel bir edeb ile te'dîb etti ![]() 2 ![]() ![]() TEDVÎN: Biraraya getirip toplama, düzenleme; kitab hâline getirme ![]() Birinci asrın sonuna doğru ilk defâ hadîs tedvîn eden zât, İbn-i Şihâb-ı Zührî'dir ![]() ![]() ![]() Eshâb-ı kirâm, sözbirliği ile bildirdiler ki, hazret-i Ebû Bekr'den ve hazret-i Ömer'den fetvâ alıp da, bunları taklîd eden bir kimse, başka işlerini başka sahâbîlere de sorar ve öğrendiği ile amel ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() TEENNÎ: İlerisini düşünerek acele etmeden yavaş ve ihtiyatlı hareket etme ![]() İşlerde acele etmemeli ve hemen karar vermemelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1) Misâfir gelince önüne yemek getirmelidir ![]() 2) İnsanlık îcâbı bir günâh işleyince, hemen tövbe ve istiğfâr etmelidir ![]() 3) Beş vakit namazı vakti çıkmadan, erken kılmalıdır ![]() 4) Kız ve oğlan çocuklarına, din bilgilerini ve namaz kılmasını öğretmeli, bülûğa erişince, geciktirmeden evlendirmelidir ![]() 5) Ölen şahsın defnedilmesinde acele etmelidir ![]() TEFÂHÜR: Öğünme ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Biliniz ki, dünyâ hayâtı; elbette la'b (oyun) ve lehv (eğlence) ve zînet (süslenmek) ve tefâhür ve malı, parayı ve evlâdı çoğaltmaktır ![]() Üç şey için ilim öğrenme ve üç şey için de ilmi terk etme: Mücâdele, tefâhür ve riyâ (gösteriş) için ilim öğrenme! Öğrenmekten utanarak veya lüzûmu yok veya bilmesem de olur demek sûretiyle de ilmi terk etme! (Hazret-i Ömer) Zînet eşyâsını, başkalarına gösteriş, üstünlük sağlamak için kullanmak tefâhür olur ![]() ![]() Bu dünyâda tefâhür; mal, evlâd ve mevki gibi şeylerle olur ![]() ![]() Tefâhürden zevk duyarak büyüklenen kişi, malından soyunmuş olsaydı, hakîkatte kendisinin tefâhür edecek ve büyüklenecek hiçbir şeye sâhib olmadığını, yalnız bir vücûdu olup onun da göçe dönüşe (ölüme) hazır vaziyette beklediğini görür ve değerini anl ardı ![]() TEFEKKÜR: İbret alacak ve faydalanacak şekilde derin düşünme ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Onlar (o selîm akıl sâhipleri öyle insanlardır ki) ayakta iken, otururken, yanları üstünde (yatar) iken (hep) Allah'ı hatırlayıp anarlar ve göklerin, yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler ![]() ![]() ![]() ![]() İşte biz tefekkür eden bir kavim (topluluk) için âyetleri (delilleri) böyle açıklarız ![]() Varlıklardaki nizâmı tefekkür ederek Allahü teâlâya îmân ediniz ![]() İnsanın günahlarını tefekkür etmesi ve bunlara tövbe etmesi, tâatlarını, ibâdetlerini düşünüp bunlara da şükr etmesi lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEFE'ÜL: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm'da teşe'üm (uğursuzluk) yoktur ![]() ![]() Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem tefe'ülü sever, fakat uğursuz saymayı sevmezdi ![]() 2 ![]() ![]() Zamânımızdaki bâzı falcılar, tefe'ül ederek hayrı ve şerri öğrendiklerini, sanki gaybı bildiklerini iddiâ ediyorlar ![]() ![]() ![]() TEFSÎR: Örtülü, kapalı olan şeyi ortaya çıkarmak, açmak, beyân etmek, beşerî kudret dâhilinde, Kur'ân-ı kerîm âyetlerindeki murâd-ı ilâhîyi (Allahü teâlânın murâdını) anlamak ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmi kendi görüşüne, anlayışına göre tefsîr eden kâfir olur ![]() Bize tefsîr kitaplarına göre amel etmek emredilmedi ![]() ![]() Tefsîr ve fıkıh kitaplarına hakâret eden; bunları beğenmeyen, kötüleyen kimse kâfir olur ![]() Kur'ân-ı kerîmi tam olarak yalnız Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem anlamış, kapalı ve anlaşılması zor âyet-i kerîmeleri, Eshâb-ı kirâma açıklamışlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEFVÎZ: Ismarlama, havâle etme ![]() 1 ![]() ![]() ![]() (İbrâhim Hakkı Erzurûmî) 2 ![]() ![]() ![]() ![]() Tevfîz, zevcenin arzusuna bırakılarak; "Ne zaman istersen" diye ilâve edilirse, zevce istediği zaman kendini boşayabilir ![]() TEGÂBÜN SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin altmış dördüncü sûresi ![]() Tegâbün sûresi Medîne'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Tegâbün sûresinde meâlen buyruldu ki: Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizi imtihan etmek için verildi ![]() ![]() Kim Tegâbün sûresini okursa, ansızın ölüm ondan uzak olur ![]() TEGANNÎ: Sesi mûsikî perdelerine uydurmak için, hareke, harf ve med (uzatma) ilâve etme ve çıkarma yapmak sûretiyle, kelimelerin asıllarını dolayısıyle mânâyı bozarak okuma ![]() İlk tegannî eden şeytandır ![]() Tegannî ile sesini yükselten kimseye Allahü teâlâ iki şeytan musallat eder ![]() ![]() Lokman sûresindeki Levh-el-hadîs âyet-i kerîmesi tegannî ile okumağı yasak etmek için indi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmi, ezânı, mevlidi mûsikî ile tegannî ederek okumak, mânâyı bozuyor ve zararlı oluyor ![]() ![]() ![]() Başkalarını hicveden (kötüleyen) ve fuhş, içki anlatan ve şehveti harekete getiren şiirleri tegannî ile okumak her dinde haramdır ![]() ![]() Vâz, hikmet, nasîhat, güzel ahlâk bildiren şiirleri tegannî ile okumak câizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmi güzel ses ile tecvide göre okumalıdır ![]() ![]() TEHADDÎ: Meydan okumak ![]() Âlimlerin çoğuna göre peygamberlerin mûcize gösterirken açıkça tehaddî etmeleri şart değil ise de mûcizenin mânâsında tehaddî vardır ![]() ![]() TEHARRÎ: Bir şeyi anlamak için araştırmak ![]() Sofradakiler, içeri gelen kimseyi yemeğe çağırsalar, âdil bir müslüman da, yedikleri eti mürted kesti veya içtiklerinde şarâb karışık dese, çağıranlar âdil ise, oturur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEHÂVÜN: Gevşeklik ![]() Âdâb-ı Nebeviyyede tehâvün edeni ve Peygamber efendimizin sünnetini terk edeni ârif, velî zan etme ![]() TEHAVVÜL: Değişme ![]() ![]() Sıcak havada tazyik azalır, barometre düşer ![]() ![]() ![]() ![]() TEHECCÜD NAMAZI: Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra ve imsak vaktinden önce iki ile on iki rek'at arasında kılınan namaz ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Ey Resûlüm!) Sana mahsûs fazla bir namaz olarak, gece uykudan kalk da, Kur'ân-ı kerîm ile teheccüd (namazı) kıl ![]() Teheccüd namazına devâm ediniz ![]() ![]() Teheccüd namazını zarûret olmadıkça elden kaçırmamalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() TEHEVVÜR: Çok kızmak, çok öfkelenmek, sertlik; hilmin (yumuşaklığın) zıddı ![]() ![]() ![]() Tehevvür sâhibi hiddetli, sert olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TE'HÎR: Geciktirmek, geri bırakmak ![]() ![]() Her sabah ve akşam tövbe etmeyen kimse, kendine zulm eder ![]() ![]() İyi, hayırlı işler akla gelince bunu te'hîr etmeden hemen yerine getirmelidir ![]() ![]() ![]() Yavrucuğum tövbeni te'hîr etme! Zîrâ ölüm âni gelir ![]() TEHİYYÂT (Tahiyyât): Namazın ka'delerinde yâni birinci ve ikinci oturuşlarında okunan Ettehiyyâtü duâsı ![]() Son rek'atte otururken, tahiyyât okumak namazın vâciblerindendir ![]() ![]() Son rek'atte tahiyyât okuyacak kadar oturmak farzdır ![]() Tahıyyâtın mânâsı; yapılan bütün tâzimler, hürmetler ve ibâdetler Allahü teâlâya mahsustur ve ey Muhammed aleyhisselâm! Selâmet ve Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun ![]() ![]() ![]() TEHİYYET-ÜL-MESCİD: Mescide girince, oturmadan önce, mescidin sâhibine yâni Allahü teâlâya ta'zîm ve hürmet için kılınan iki rek'at nâfile namaz ![]() Câmiye girenin tahiyyet-ül-mescid olarak iki rek'at namaz kılması, söz birliği ile sünnettir ![]() ![]() Mescide girdiği esnâda kılınan farz veya sünnet ile tehiyyet-ül-mescid sevâbı dahi hâsıl olduğu gibi, abdesti müteâkib (sonra) kılınan farz veya sünnet ile de bu fazîletler meydana gelir ![]() ![]() TEHLÎL: "Lâ ilâhe illallah (Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur)" sözünü söylemek ![]() Tesbîh (sübhânallah), tehlîl ve takdîse (Allahü teâlânın büyüklüğünü, yüceliğini, noksan sıfatlardan uzak olduğunu söylemeye) devâm edin ![]() ![]() ![]() ![]() İnsan için boş sözlerden kaçıp, tesbîh (sübhânallah) ve tehlîle devâm etmek, daha hayırlıdır ![]() ![]() Hacca giden kimse, Safâ tepesine çıkınca, Kâbe'ye döner; tekbir (Allahü ekber), tehlîl ve salevât getirir ![]() ![]() Fısk meclislerinde (günah işlenen yerlerde), alay edenler arasında tesbîh (sübhânallah), tehlîl, zikr (Allahü teâlâyı anma), tekbîr (Allahü ekber), hadîs ve benzerlerini okumak günâhtır ![]() TEKÂSÜR SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yüz ikinci sûresi ![]() Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Tekâsür sûresinde meâlen buyruldu ki: O gün dünyâda kazanıp harcadığınız nîmetlerden hesâba çekileceksiniz ![]() Tekâsür sûresini okuyan kimse, bin âyet okumuş gibi olur ![]() TEKÂYÂ: Tekkeler ![]() ![]() ![]() TEKBÎR: 1 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey örtüye bürünen Muhammed! Kalk da (kâfirleri, Allahü teâlânın azâbı ile) korkut! Rabbini tekbîr et! Giydiklerini temiz tut! Haram edeceğim şeylerden sakın! Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma! Rabbin için sabret! Sûr'a üfürüldüğü zaman, kâfirlere çok sıkıntılı bir gündür ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() Farz namazdan sonra otuz üç tesbîh (sübhânellah), otuz üç tahmîd (Elhamdülillah), otuz üç tekbîr ve bir de tehlîl (Lâ ilâhe illallah) söyleyiniz! (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Her namazdan sora otuz üç kere sübhânellah, otuz üç kere el-hamdülillah, otuz üç kere (tekbîr) Allahü ekber deyip, lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke lehu lehülmülkü velehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr, demek sûretiyle yüzü tamamlayan kimsenin günâhları deniz köpüğü kadar olsa da af olunacaktır ![]() Tekbîr kelimesi, Allahü teâlânın, kullarına yaptığı şükürlerden çok yüksek olduğunu, O'na yakışan şükür yapılamıyacağını ifâde etmektedir ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tekbîr-i Tahrîme: Tahrime Tekbîri ![]() ![]() ![]() Tahrîme tekbîri, namazın şartlarından yâni dışındaki farzlarındandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tekbîr-i Zevâid: Bayram namazlarında birinci rek'atte Sübhâneke'den sonra üç, ikinci rek'atte zamm-ı sûreyi okuyup rükûa gitmeden önce de üç kerre olmak üzere alınan altı vâcib tekbir ![]() ![]() Tekbîr-i zevâid bayram namazlarında şöyle alınır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEKEBBÜR: Kibir sâhibi olma, büyüklenme, kibirlenme, kendini büyük gösterme ![]() Allahü teâlâ tevâdu' üzere olmağı bana emr eyledi ![]() ![]() Tevâdu' (alçak gönüllülük) gösteren azîz olur, yükselir ![]() ![]() Allahü teâlâ; "Tekebbür edenleri sevmem, tevâdu' edenleri severim" buyuruyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mal, evlâd, mevki ve rütbe ile tekebbür etmek insana hiç yakışmaz ![]() ![]() ![]() ![]() Tekebbür edene tekebbür sadakadır ![]() TEKFÎN: Kefenleme ![]() Ensârdan (Medîneli müslümanlardan) bir genci Cehennem korkusu yakaladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEKFÎR: Bir kimseye küfr, îmânsızlık nisbet etmek, kâfir demek ![]() Küfre sebeb olan sözler ve hareketler çoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TEKKE: Tasavvufun yâni İslâm ahlâkı ilminin ve diğer dînî ilimlerin öğretildiği ve tatbik edildiği yer ![]() ![]() Tekke ilk defâ, Kûfeli Ebû Hâşim adına hicrî ikinci asır sonlarına doğru, Şam yakınlarındaki Remle'de kuruldu ![]() Tekkelerde yetişenlerden Zünnûn-i Mısrî, Ahmed Yesevî, Hallâc-ı Mensûr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Yûnus Emre, Erzurumlu İbrâhim Hakkı gibi sayısız büyük velîler, yaşadıkları asırlara, eserleri ve yaşayışlarıyla mühürlerini vurmuşlardır ![]() ![]() TEKMÎL MAKÂMI: Olgunlaştırmak, tamamlamak, kemâle erdirmek makâmı ![]() ![]() Tasavvuf yolunda nihâyete kavuştuktan sonra geriye dönenler, irşâd (öğretme, yetiştirme) ve tekmîl makâmına kavuşur ![]() ![]() TEKVÎN: "Yaratmak" mânâsına Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından ![]() Allahü teâlânın sübûtî (zâtında bulunmakla birlikte başka varlıklarda da sınırlı olarak bulunan) sıfatları sekiz tânedir ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ hakkında bizlere bilmesi vâcib olan sıfât-ı sübûtiyyeden bir tânesi de tekvîndir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i sünnet âlimleri (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda bulunan âlimler) buyuruyorlar ki: "Allahü teâlâ, ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsân buyurmuştur ![]() ![]() ![]() TEKVÎR SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin seksen birinci sûresi ![]() Tekvîr sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Tekvîr sûresinde meâlen buyruldu ki: Güneşin karardığı, yıldızlar yerlerinden ayrılıp döküldükleri ve dağların dağılıp saçıldıkları zaman ![]() ![]() ![]() ![]() Kim kıyâmet gününe, sanki gözleriyle görüyormuş gibi bakmak isterse, Tekvîr, İnfitâr ve İnşikâk sûrelerini okusun ![]() TELBİYE: "Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk, lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk ![]() ![]() ![]() Erkekler hac ve umre için ihrâmda bulunduğu müddetçe, arkadaşları ile karşılaştığı vakitte, toplantı yerlerinde, tepelere yükselip, vâdilere indikte, vâsıtaya biniş ve inişlerde yüksek sesle telbiye okur ![]() ![]() TELFİK: Helâl ve harâm, emir ve yasak, ibâdet ve tâatte, belli bir mezhebin hükümlerine uymayıp, mezheblerin hükümlerinden kolay olanı yapma ve karıştırma ![]() Bir ibâdeti veya bir işi yaparken, birkaç mezhebi telfik etmek, dört mezhebden çıkmak ve beşinci bir mezheb meydana getirmek olur ![]() ![]() ![]() İşlerini, mezhebleri telfik ederek yapmak câiz değildir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#8 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükŞEM'ÛN ALEYHİSSELÂM: İsrâiloğulları'na gönderilen peygamberlerden ![]() ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Geçmiş zamanda Şem'ûn (Şemsûn aleyhisselâm) adlı bir peygamber vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Îsâ aleyhisselâm ile Muhammed aleyhisselâm arasında yaşamış olan Şem'ûn aleyhisselâm, İncîl ehlindendi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞER: Dînin ve aklın zararlı gördüğü şey ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki; Zerre kadar hayır (iyilik) yapan onun mükâfâtını; Zerre kadar şer yapan da onun karşılığını, cezâsını görecektir ![]() Kalbe iki yönden baskı gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ramazân-ı şerîfin ilk gecesi olunca şeytanlar zincire vurulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnanılması lâzım olan altı şeyden (âmentüden) altıncısı; "Kadere, hayr ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır ![]() ![]() Kalbe gelen hâtıra (düşünce), nefse acı gelirse, hayr olduğu anlaşılır ![]() ![]() ![]() (İbrâhim Hakkı) Şerri öğrendim kötü olmak için değil, Şerri bilmeyen içine düşer iyi bil ![]() (İmâm-ı Şâfiî) ŞERÂB (Şarâb): Alkollü içkilerden ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Ey îmân edenler! Şarab, kumar, ibâdet için dikilen putlar, câhiliyye devrinde kullanılan fal okları, hep şeytânın işlerinden birer pisliktir ![]() ![]() ![]() Şarab içmek büyük günahların en büyüğü ve bütün fenâlıkların ve günahların anasıdır ![]() Bütün fenâlıklar (kötülükler), bir yere toplanmıştır ![]() ![]() Sarhoşluk veren her içki şarabdır ve hepsi haramdır ![]() Şarab içen ile arkadaşlık etmeyiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şarabda, devâ, ilâc hâssası (özelliği) yoktur ![]() ![]() Şerab içmenin çeşitli hastalıklara yol açtığı meydandadır ![]() ![]() ŞEREF: Yükseklik, büyüklük, yüksek mertebe ![]() ![]() ![]() İnsanların en akıllısı ölümü çok hatırlayandır ![]() ![]() Allahü teâlâ müslüman yapmakla bizleri şereflendirdi ![]() ![]() İnsanın şerefi ilim ve edeb iledir, mal ve neseb ile değildir ![]() Şerefli bir insan olabilmek için; edeb sâhibi olmak, farzları edâ etmek, sâlihlerle sohbet etmek ve fâsıklardan (açıkça günah işleyenlerden) uzak durmak lâzımdır ![]() ![]() (Sa'dî Şîrâzî) ŞEREH: İnsanın muhtâc olduğu şeylerin lüzûmundan fazlasını istemesi, şiddetli hırs, tamahkârlık, aç gözlülük ![]() Şereh sâhibi, helâl ve haram gözetmeksizin her istediğini elde etmeye çalışır ![]() ![]() ![]() ŞERH: Yarmak, açmak, açıklamak; bir kitâbın metnini kelime kelime açıklayıp îzâh etmek ![]() Münyet-ül-musallîdeki; "(Halâda ve her yerde) abdest bozarken kıbleye dönülmesi" ibâresi, Halebî kitâbında şöyle şerh edilmektedir: "Çünkü ihtiyâç giderme sırasında ön ve arkayı kıbleye çevirmemek edeptendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şerh-i Sadr: 1 ![]() ![]() ![]() Yeşil elbiseli iki kimse gördüm ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ben Kâbe'nin yanında uyur uyanık bir hâlde iken, iki kişi; içinde zemzem suyu bulunan bir tasla bana geldiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Şerh-i sadrın sebeblerinden bâzıları şunlardır: İlim sebebiyle kalb o kadar genişler açılır ki, onun her köşesi göklerden ve yerden daha geniş olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şerh-i sadrın sebeblerinden biri de, Allahü teâlânın kullarına mal, para, makam ve benzeri şeylerde ihsânda bulunmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şerh-i sadr sebeblerinden biri de, kalbi, sıfât-ı zemîme yâni kötü sıfatlar denilen, hased, ucb, kibir, riyâ, buğz, kin ve Allah için olmayan mal ve makâmı, yâni dünyâ sevgisi gibi kötü huylardan temizlemektir ![]() ![]() ![]() ![]() ŞER'Î: Şerîate âit, İslâmiyetle ilgili, İslâmiyet'e uygun ![]() ![]() Bir işten, o işi işleyen kimsenin maksadı, niyeti her ne ise, o iş hakkındaki şer'î hüküm de, o maksada göredir ![]() ![]() ![]() ![]() ŞERÎAT: Peygamberlere gelen ilâhî hükümler (emirler ve yasaklar), din ![]() ![]() İslâm dîni, insanların hem rûhî, hem de maddî refâhını te'min edecek bir şerîat getirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Îmân edip de kendini şerîate uyduran müslümândır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞERÎF: Şerefli ![]() ![]() Hazret-i Fâtımâ ile kıyâmete kadar olan çocukları Ehl-i beyttirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Beyt-ül-mâlden (devlet hazînesinden) hakkı olan fakirler, zekât me'murları, âlimler, muallimler, vâizler, din dersi öğrenen talebeler, borçlular, Ehl-i beyt-i nebevî yâni seyyidler ve şerîfler, askerler, beyt-ül-mâl parası ellerine geçerse, hakları k adar almaları câizdir ![]() Şerîf-i Câferî: Hazret-i Ali'nin, hazret-i Fâtıma'dan dünyâya gelen Zeyneb adlı kızınınAbdullah bin Câfer-i Tayyâr ile evlenmelerinden meydana gelen evlâdına verilen ad ![]() ŞERÎK: 1 ![]() ![]() Benim şerîkim yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() (Yâ Ebüdderdâ!) Parça parça parçalansan, ateşte yakılsan bile Allahü teâlâya hiçbir şeyi şerîk yapma!Farz namazları terk etme! Farz namazları bile bile terk eden, müslümanlıktan çıkar ![]() ![]() Bütün varlığımla inanırım ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Mudârebe şirketi, şeriklerden bir kısmı sermâye vermek, bir kısmı da iş yapmak üzere kurulur ![]() ![]() ![]() ŞETM: Bir kimseye dil uzatmak, sövmek, kötülemek ![]() Eshâb-ı kirâma yâni Peygamber efendimizin mübârek arkadaşlarına şetm, Allahü teâlânın Peygamberine şetm olur ![]() ![]() ŞEVVÂL AYI: Arabî ayların onuncusu, Ramazân-ı şerîften sonraki ay ![]() Ramazân-ı şerîf ayında oruç tutup, ardından Şevvâl ayından da altı gün daha oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi olur ![]() Ramazân-ı şerîf ayında orucunu tutup, ardından Şevvâl ayında altı gün daha oruç tutan, günâhlardan, anadan doğduğu gün gibi sıyrılır, kurtulur ![]() Şevvâl ayının birinci günü, fıtr (Ramazân) bayramının; Zilhicce'nin onuncu günü ise, Kurban bayramının birinci günleridir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞEYH: 1 ![]() ![]() Şeyhlere hürmet ediniz ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i sünnet yolunda (Peygamber efendimiz ve O'nun Eshâbının yolunda) bulunan ve onu yayan şeyhinizin sohbetini büyük nîmet biliniz ![]() ![]() ![]() Şeyhlerin âlim olması ve mes'eleleri herkesin anlıyabileceği şekilde çözmesi lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şeyh-i Ekber: Büyük âlim, velî, rehber ![]() ![]() ![]() ![]() Şeyh-i ekber "Fütûhât-ül mekkiyye" kitâbında; "Belâlardan, tehlikelerden gücünüz yettiği kadar sakınınız ![]() ![]() Şeyh-i ekber bir eserinde "Sin, Şın'a gelince Muhyiddîn'in kabri meydana çıkar" buyurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ŞEYHAYN: 1 ![]() ![]() ![]() Şeyhayn bu ümmetin en üstünüdür ![]() ![]() ![]() Şeyhaynın, diğer bütün ümmetten üstün olduğu muhakkaktır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Mîdeden ve ciğerden gelen kan sıvı, şeyhayne göre az olsa dahi abdesti bozar ![]() 3 ![]() ŞEYHÜLİSLÂM: İslâm devletinde en yüksek dînî yetkili ![]() ![]() Osmanlı târihinde sadrâzam olmak için tahsîl aranmazdı ![]() ![]() Ebüssü'ûd Efendi, Kânûnî Sultan Süleymân Han ve İkinci Sultan Selîm'in saltanatları zamânında 30 sene şeyhülislâmlık yaptı ![]() ![]() İbn-i Hacer-i Mekkî, yaşadığı asırda Ehl-i sünnet müslümanlarının gözbebeği oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ŞEYTAN: Kovulmuş, uzaklaştırılmış ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Şeytan insana çok şeyi söz verir ve birçok şeyi hatırlatır ![]() ![]() Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur ![]() ![]() ![]() Gadab (kızmak) şeytandandır ![]() ![]() ![]() ![]() İçinizden her kim, Cennet safâsını isterse, cemâate devâm etsin ![]() ![]() ![]() Sağ el ile yiyiniz, sağ el ile içiniz ![]() ![]() Kalbini, şeytanın oyuncağı yapma ![]() Büyüklerden biri şeytana dedi ki: "Senin gibi mel'ûn (lânetlenmiş) olmak istiyorum, ne yapayım?" Şeytan sevinip benim gibi olmak istersen, namaza ehemmiyet verme ve doğru-yalan her şeye yemin et, yâni çok yemin et" dedi ![]() ![]() Birçok istekler insanda bulunmaz, dışarıdan gelirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şeytanların hepsi kâfirdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞÎA: Taraftar, yardımcılar ![]() ![]() "Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem vefâtından sonra, halîfelik hazret-i Ali'ye âitti ![]() ![]() ![]() ![]() Eshâb-ı kirâma düşman olan Şîa fırkası üç grupta toplanmaktadır: 1) Tafdîliyye; hazret-i Ali, Eshâbın en üstünüdür, diyorlar ![]() 2) Sebbiyye; Eshâb-ı kirâmdan birkaçından başkası, zâlim, kafir oldular, diyorlar ![]() ![]() 3) Gulât; hazret-i Ali tanrıdır, diyorlar ![]() ![]() Şîa yirmi fırkadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şîa'ya göre imâmlar yâni devlet başkanları mâsûm yâni günâh işlemezler ![]() ![]() ![]() ŞİFÂ: Hastalıktan kurtulma, iyileşme, iyi olma ![]() Allahü teâlâ harâm olan şeylerde size şifâ yaratmamıştır ![]() Duâ ile ilâç, ömrü uzatmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem üç türlü ilâç kullanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Ali Rızâ hazretleri Nişâbur'a gelince, Ehl-i sünnetten yirmi binden çok âlim ve talebe, kendisini karşıladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Balda şifâ vardır ![]() ![]() Şifâ için okunacak duâ yazmamı istiyorsunuz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şifâ Âyet-i Kerîmeleri: Kur'ân-ı kerîmdeki altı şifâ âyeti ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmdeki şifâ âyetleri bir tabağa yazılıp, su koyarak eritilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞÎÎ: Şîa fırkasına mensub kimse ![]() ![]() ![]() Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem Eshâbının kıymetlerini, üstünlüklerini anlıyarak hepsini sevenlere, hepsine saygı gösterenlere ve onların yolunda gidenlere Ehl-i sünnet denir ![]() ![]() ![]() Şiîler, kendilerine Câferî diyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() Şiîlerin, yaptıkları müt'a nikâhı ve para ile muvakkat (geçici) nikâh yapmak yâni metres tutmak haramdır ![]() ŞİRÂ: Satın almak ![]() ![]() ŞİRK: Allahü teâlâya eş, ortak koşma ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Muhakkak ki, Allahü teâlâ kendisine şirk koşanı mağfiret etmez ![]() ![]() Şirkten sakınınız, şirk, karıncanın ayak sesinden daha gizlidir ![]() Ey oğlum! Allah'a şirk koşma! Zîrâ şirk büyük günâhtır ![]() Kıyâmet günü muhakkak affolunmayacak günâh, şirktir ![]() Şirk-i Asgar: Riyâ; iki yüzlülük, gösteriş ![]() Sizde bulunmasından en çok korktuğum şey, şirk-i asgara yakalanmanızdır ![]() ![]() Şirk-i Ekber: Putlara tapınmak ![]() ![]() Şirk-i Hafî: Gizli şirk; riyâ ![]() ![]() ŞİRKET: Ortaklık, ortak olmak, iki veya daha çok kimsenin bir mala berâber sâhib olmaları ![]() ![]() İslâmiyet'te şirketler iki kısımdır ![]() ![]() ![]() Şirket-i A'mâl: İki veya daha fazla san'at sâhiblerinin, başkasından iş kabûl ederek ücretini veya bir fabrika kurup îmâlât kârını paylaşmak üzere kurdukları şirket, ortaklık ![]() ![]() ŞİT (ŞÎS) ALEYHİSSELÂM: Âdem aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamber ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ebû Zer Gıfârî radıyallahü anh şöyle rivâyet etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âdem aleyhisselâmın oğullarından Kâbil'in Hâbil'i şehîd etmesinden beş veya otuz sene sonra dünyâya gelen Şit aleyhisselâmın alnına son peygamber Muhammed aleyhisselâmın nûru intikâl etti ve onun alnında parladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âdem aleyhisselâm vefât edeceği zaman oğlu Şit aleyhisselâma; "Yavrum! Bu alnında parlıyan nûr, son peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûrudur ![]() ![]() ŞÖHRET: Meşhûr olma, ün, şân, adı duyulup yayılma ![]() Mal ve şöhret hırsının insana yapacağı zarar, iki aç kurdun, bir koyun sürüsüne girdiği zaman yaptıkları zarardan daha çoktur ![]() Bir kimse, dünyâda şöhret elbisesi giyerse, Allahü teâlâ ona kıyâmet günü aynı elbiseyi giydirerek kötü şöhretle teşhir eder ve nihâyet onu ateş alır ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Din ve dünyâ işlerinde iyi tanınarak parmakla gösterilmek, bir kimseye zarar olarak yetişir ![]() ![]() ![]() Tevâzu'un başı, bir müslüman ile yolda karşılaşırsan ilk önce selâmı senin vermen, bir mecliste en geride oturmaya râzı olman ve şöhretten uzak durmandır ![]() Ey oğul! Her hâlinde ilim, edeb ve takvâ üzere ol ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şöhret için vâz vermek, nasîhat etmek, kitap yazmak riyâ (gösteriş) olur ![]() Şöhreti seven kimse, Allah'tan korkmaz ![]() ŞUARÂ SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin yirmi altıncı sûresi ![]() Şuarâ sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Şuarâ sûresinde meâlen buyuruyor ki: O zamanda ki Şu'ayb (aleyhisselâm) onlara; " (Allah'tan) korkmaz mısınız, şüphesiz ben size gönderilmiş emîn bir peygamberim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kim Şuarâ sûresini okursa, Nûh'u tasdîk edenlerin, Hûd, Sâlih, Şuayb ve İbrâhim'i yalanlayanların ve Îsâ'yı yalanlayanların ve Muhammed'i (aleyhisselâm) tasdîk edenlerin adedinin on katı sevâb verilir ![]() ŞUAYB ALEYHİSSELÂM: Medyen ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Biz evlâd-ı Medyen'e (neseben) kardeşleri Şuayb'ı (aleyhisselâm) gönderdik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Azâb emrimiz gelince, Şuayb'a ve onunla olan mü'minlere (rahmetimizle) necât (kurtuluş) verdik ve küfürle nefislerine zulm edenleri (Cebrâil aleyhisselâmın) sayhası (korkunç, heybetli sesi) yakalayıp, evlerinde helâk oldular ![]() Şuayb aleyhisselâm, Medyenlilerin neseben (soy yoluyla) kardeşleridir ![]() ![]() Arabistan'da Akabe körfezinden Humus vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselâm, azıtıp sapıtan Medyen halkına peygamber gönderildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞUHH: Mala düşkün olup, fakirlere vermeyi sevmemek, cimrilik etmek ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Şuhhtan korunan kimse, dünyâda ve âhirette kurtuluşa ericidir ![]() Şuhhtan kaçının ![]() ![]() ![]() ŞÛRÂ SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin kırk ikinci sûresi ![]() Şûrâ sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Şûrâ sûresinde meâlen buyuruyor ki: Âhireti kazanmak için çalışanların kazançlarını arttırırız ![]() ![]() ![]() Kim Şûrâ sûresini okursa, meleklerin istiğfâr ve merhamet istedikleri kimselerden olur ![]() ŞUÛR: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâya karşı sorumluluğunun şuûruna varan nice akıllı kişiler var ki, halk katında îtibârı, kıymetleri yoktur; fakat âhirette kurtulacak olanlar, onlardır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Sekr (şuûrsuzluk) hâlinde bulunan evliyânın uygunsuz sözleri söylemeleri suç sayılmayabilir ![]() ![]() ŞÜF'A: Başkasına satılmış olan bir mülkü, satış değeri ile satın almak hakkı ![]() ![]() Şüf'a hakkı bulunan kimsenin, satış yapıldığını işitince, hemen hakkını istemesi, iki şâhit yanında tekrâr söylemesi ve bir ay içinde mahkemeye başvurması lâzımdır ![]() Müşterinin teslim etmesi ile veyâ hâkimin karar vermesi ile şüf'a sâhibi, satılan binâya mâlik olur ![]() Nakl edilebilen şeylerin ve vakıf ve mîrî (devlete âit) toprak üzerindeki mülklerin satılmasında şüf'a hakkı yoktur ![]() ŞÜHEDÂ: Şehîdler, vatan, din ve milletine hizmette ölenler ![]() ![]() ŞÜHÛD: Görme ![]() ![]() Keşf (gizli bilgilerin açılması) ve şühûd sâhibi milyonlarca âşık, Fahr-i âlemi (sallallahü aleyhi ve sellem) ziyâret ederek, Allahü teâlânın sonsuz nîmetlerine kavuşmuşlardır ![]() Cezbe (çekilmek) ancak bir üst makâma olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şühûd-i Ehadiyet: Tasavvuf yolunda çalışan kimselerin, mahlûklardaAllahü teâlânın sıfatlarını görmeleri hâli ![]() ![]() Şühûd-i Enfüsî: Kendi hakîkatini görme ![]() ![]() ![]() Şühûd-i enfüsîye kavuşmak için önce seyr-i âfâkî lâzımdır ![]() Şühûd-i İlâhî: Bu âlem (mahlûklar âlemi) ile hiçbir münâsebeti olmadan Allahü teâlâyı müşâhede, görme ![]() Sülûkun (tasavvuf yolunun) sonuna varmadıkça ve orada fenâ-i mutlak (her bakımdan Allahü teâlâ ile olma, onda yok olma) hâsıl olmadıkça şühûd-i ilâhî mümkün değildir ![]() ![]() Şühûd-i Tecellî (Şühûd-i Sûrî): Tasavvuf yolunda ilerleyen kimsenin tecellinin sûretlerini müşâhedesi ![]() Şühûd-i tecellî nasıl olursa olsun hep seyr-i âfâkîde hâsıl olmaktadır ![]() ![]() ŞÜKR (Şükür): Verilen nîmetleri yerli yerinde kullanma ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Îmân eder ve şükür ederseniz azâb yapmam ![]() Nîmetlerime şükür ederseniz elbette arttırırım ![]() İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükür etmiş olmaz ![]() Şükürden maksad; aczini îtirâf edip, kulluğunu bilmektir ![]() Nîmetlere şükreden, onun elden çıkacağından korkmasın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cenâb-ı Hakk'a şükürden yüz çevirme ki, yarın mahşer günü boynu bükük kalmayasın (Sa'dî Şirâzî) Herhangi bir kimse, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir kimseye, herhangi bir şeyden dolayı, herhangi bir sûretle hamd ve şükr ederse, bu medh ü senâların ve teşekkürlerin hepsi, Allahü teâlâya mahsûstur ![]() ![]() ![]() ![]() Hak teâlâ hazretleri buyurdu ki: Yâ Mûsâ! Bir kimse kendine verdiğim nîmeti benden bilip kendinden bilmezse nîmetlerimin şükrünü edâ etmiş olur ![]() ![]() Ne zaman Hak teâlâ, size sağlık gibi, mal gibi, evlât gibi nîmet verse, sevinip Elhamdü lillah, bizim Rabbimiz bize ikrâm eyledi dersiniz ![]() ![]() İyilik edene, mal ile hizmet ile karşılığı yapılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (İmâm-ı Rabbânî) Şükr Secdesi: Kendisine nîmet gelen veya bir dertten ve sıkıntıdan kurtulan kimsenin, Allahü teâlâ için yaptığı secde ![]() ![]() Şükür secdesi, tilâvet secdesi gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ŞÜPHELİ ŞEYLER: Helâl ve haram olduğu açıkça bildirilmeyen şeyler; şüpheliler ![]() Helâl olan şeyler bellidir, haram olan şeyler de bellidir ![]() ![]() ![]() Şüphelilerden sakınmaya vera', haramlardan sakınmaya takvâ denir ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ lutf ederek, kerem ederek, acıyarak kullarına çok şeyleri mubâh (serbest) etmiş, izin vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbâdetlerden lezzet alamamanın sebeblerinden biri de haram ve şüpheli yemeklerdir ![]() ![]() ![]() ![]() Şüpheli olan bir dirhemi sâhibine geri vermeyi, bin dirhem sadaka vermekten daha çok severim ![]() Kırk gün şüpheli lokma yiyenin kalbi kararır ve lekelenir ![]() İnsan mubâh olan, dünyâ işlerine çok dalarsa, şüpheli şeyleri yapmaya başlar ![]() ![]() ![]() ![]() ŞÜÛNÂT: Şanlar, haller, keyfiyetler, hâdiseler, vak'alar ![]() ![]() TA'AMMÜDEN: Bilerek, isteyerek, önceden hazırlayarak yapma ![]() Taammüden adam öldürmek, büyük günâhtır ![]() ![]() ![]() ![]() TÂ'AT: İbâdet ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın râzı olduğu; tâat etmenin tatlı, günâh işlemenin acı gelmesinden anlaşılır ![]() Üç şey, üç şeye sebebdir ![]() ![]() TABAKÂT-I MUHADDİSÎN: 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() TABAKÂT-I MÜFESSİRÎN: 1 ![]() ![]() Tabakât-ül-müfessirînin birinci derecesinden olan Hülefâ-i râşidîn (dört halîfe; hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Ömer, hazret-i Osman ve hazret-i Ali), İbn-i Abbâs, Câbir bin Abdullah, Enes bin Mâlik, Abdullah bin Mes'ûd, Ebû Hüreyre, hazret-i Âişe ve di ğer Eshâb-ı kirâmdan olan tefsîr bilgilerini Tâbiîn almış ve onlar da talebeleri olan Tebe-i tâbiîne öğreterek kitaplara geçirmişlerdir ![]() 2 ![]() ![]() TABAKÂT-ÜL-FUKAHÂ: 1 ![]() ![]() ![]() Tabakât-ül-fukahâ, yedi derece olup, birinci derece, müctehid fiş-şer' (mutlak müctehid); ikinci derece, müctehid fil-mezheb; üçüncü derece, müctehid fil-mes'ele; dördüncü derece, eshâb-ı tahric; beşinci derece, eshâb-ı tercih; altıncı derece eshâb-ı temyîz; yedinci derece, yukarıda bildirilen derecelerdeki hizmetleri yapamayan, ancak önceki derecelerde bulunan âlimlerin kitablarından doğru olarak nakil yapabilen, onları bildiren mukallidler, mutlak müctehidlerden birine bağlı olan âlimler ![]() ![]() 2 ![]() ![]() TABASBUS: Yaltaklanma, kendini küçülterek beğendirmeye çalışma ![]() Bir menfaate kavuşmak veya bir zarardan korunmak için tabasbus büyük günahtır ![]() İnsanların eline geçenler, Allahü teâlânın lütfu ve ihsânı iledir ![]() ![]() ![]() TÂBİ: Uyan ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Ey sevgili peygamberim! Onlara de ki: Eğer Allahü teâlâyı seviyorsanız ve Allahü teâlânın da, sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz! Allahü teâlâ bana tâbi olanları sever ![]() Resûlullah efendimize tâbi olan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, O'na tâbi olmaksızın, birçok geceleri ibâdetle geçirmekten, kat kat daha kıymetlidir ![]() ![]() ![]() İki cihan seâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmağa bağlıdır ![]() ![]() Bir mezhebe tâbi olmayanlar ya zındık (kâfir) veya mezhepsiz olurlar ![]() Ehl-i sünnet, yâni Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olan kimsenin, ibâdetlerini dört hak mezhebden birine tâbi olarak yapması lâzımdır ![]() ![]() TABÎB-İ MÜSLİM-İ HÂZIK: Mütehassıs (uzman) ve açıkça günâh işlemeyen müslüman doktor ![]() Hasta, hastalığının artmasından veya iyi olmasının gecikmesinden yâhut şiddetli ağrı gelmesinden veya hasta bakıcı hastalanarak, onlara bakamayıp helâk olmalarından korkar ise, oruç tutmayıp sonra kazâ eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TABÎÎ İLİMLER: Fen ilimleri, aklî ilimler ![]() Din ile tabiî ilimleri karşılaştıracak olursak, hiçbir yerinde bunların birbirinden aykırı bir bilgi vermediğini görürüz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TÂBİÎN: Hadîs-i şerîflerle medhedilen, Eshâb-ı kirâmdan sonra gelen şerefli nesil ![]() ![]() ![]() Eshâb-ı kirâm ile Tâbiînin îmânları hep aynı idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TABÎ'İYYECİLER (Tabî'iyyûn): Canlılarda ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizâmı (düzeni) ve incelikleri görerek, bir yaratanın varlığını söylemekle berâber; öldükten sonra tekrar dirilmeği, âhireti, Cennet'i ve Cehennem'i inkâr edenler (red edip, kabûl etmeyen, inanmaya nlar) ![]() Kendilerini akıllı, ilim adamı ve hiç yanılmaz sanan dinsizlerden biri de tabî'iyyecilerdir ![]() İslâm âlimleri, kitaplarında, tabî'iyyecilerin ve maddîcilerin, Allahü teâlânın varlığına inanmayıp; "Âlem böyle kendiliğinden gelmiş ve böyle gidecektir" diyen dinsizlerin sözlerini ve müslüman olmayanların, İslâmiyet'e sokmak istedikleri uydurmalar ı, delîller ve tartışmalar ile reddederek hepsini susturmuşlar, din düşmanlarının hazırladıkları fitne ve fesâd ateşlerini söndürmüşlerdir ![]() ![]() ![]() TÂBÛT-İ SEKÎNE: İsrâiloğullarının, içinde mukaddes emânetleri sakladıkları ve Mûsâ aleyhisselâmdan beri nakledilerek gelen altın kaplamalı sandık ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Nebîleri (İşmoil aleyhisselâm) onlara; hükümdârlığının açık alâmeti size o tâbûtu (Tâbût-ı sekîneyi) getirmesidir ki, içinde Rabiniz tarafından size sekînet (gönül rahatlığı) ve Âl-i Mûsâ ve Hârûn'un (aleyhimesselâm) geriye bıraktıklarından bir bakiyye (Tevrât levhâları ve kıymetli eşyâlar) vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İçerisinde Tevrât-ı şerîf, Tevrât'ın nâzil olduğu levhalar, Mûsâ aleyhisselâmın asâsı, elbisesi, Tih sahrasında İsrâiloğullarına gökten inen men'den (kudret helvası) bir miktâr, Hârûn aleyhisselâmın sarığı gibi mukaddes emânetlerin bulunduğu Tâbût-i sekîne İsrâiloğulları için birlik, berâberlik ve râhat yaşama vesîlesi idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TA'DÎL-İ ERKÂN: Namazda rükûda, secdelerde, kavmede (rükûdan kalktıktan sonra ayakta durmada) ve celsede (iki secde arasında oturmada) her âzâ hareketsiz olduktan sonra bir miktar durmak ![]() ![]() Ta'dîl-i erkân, İmâm-ı a'zam ile İmâm-ı Muhammed'e göre vâcibdir ![]() ![]() Bir kimse, terk edilmiş, unutulmuş bir sünneti meydana çıkarırsa, yüz şehîd sevâbı kazanır ![]() ![]() ![]() Vaktin kıymetini bil! Gece-gündüz ilim öğrenmeye çalış! Her zaman abdestli bulun! Beş vakit namazı, sünnetleri ile ta'dil-i erkân ile, huzûr ile şerîatin sâhibinin bildirdiği gibi kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyâ ve âhirette sayısız nîmetlere ka vuşursun ![]() Ta'dîl-i erkânın terkinden meydana gelen zarardan bâzıları şunlardır: 1) Fakirliğe sebeb olur ![]() 2) Namaz kıldığı yer, kıyâmet gününde aleyhine şehâdet eder ![]() 3) O namazın tekrar kılınması vâcib olur ![]() 4) Namazın hırsızı olur ![]() 5) Şeytanı sevindirmiş olur ![]() 6) Sağında ve solunda olan meleklere eziyyet etmiş olur ![]() 7) Peygamber efendimizi üzmüş olur ![]() TAFDÎLİYYE: Şîanın kollarından biri ![]() ![]() Eshâb-ı kirâma iftirâ edenler, üç grupta toplanmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şiîlerin hîlelerinden biri de şudur: Eshâb-ı kirâmı kötüleyen kitapları, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları gibi göstererek, câhilleri aldattılar ![]() ![]() ![]() ![]() TAFSÎLÎ ÎMÂN: Îmân edilecek hususlara genişçe, delîlerini bilerek ve ayrı ayrı inanmak ![]() ![]() Tafsîlî îmânın dereceleri vardır ![]() ![]() TAĞRÎR: Yalan söyleyerek aldatma ![]() Tağrîr olunan kimse, bey'i (satışı) feshedebilir, bozabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TÂĞÛT: Allahü teâlânın emir ve yasaklarına karşı gelen ve ibâdetten alıkoyan şeytânî varlık ve güçler ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: Îmân edenler Allah yolunda cihâd ederler, küfredenler ise tâğût yolunda savaşırlar ![]() Dinde zorlama yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın indirdiği hükümlere mukâbil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler koyan her varlık tâğûttur ![]() TAHÂRET: Necâset denilen yâni maddeten pis olan şeylerden ve hades denilen hükmî ve mânevî pisliklerden (abdestsizlik, cünüplük, kadınlar için hayz ve nifas hâllerinden) su ile abdest alarak, su yoksa, toprak ve toprak cinsinden şeylerle teyemmün ederek yapıl an temizlik (Bkz ![]() ![]() ![]() Tahâret îmânın yarısıdır ![]() Necâsetten tahâret, bedende, elbisede ve namaz kılacak yerde pislik bulunmamaktır ![]() Özür olmadıkça sağ el ile tahâretlenmemelidir ![]() Su olmadığı zaman, gıdâ maddesi ile, gübre ile, kemik ile, hayvan gıdâsı ile, kömür ile ve başkasının malı ile, saksı, kiremit parçası ile, kamış ile ve yaprak ile ve bez ile, kâğıt ile tahâretlenmek mekruhtur ![]() Taş ve benzeri şeyler ile tahâretlenmek su yerine geçer ![]() İki eli çolak olan tahâretlenemez ![]() ![]() Tahâret-i Kâmile: Tam temizlik ![]() ![]() Özür sâhibi, özre sebeb olan şeyi durduğu zaman, abdest alıp, o şey tekrar başlamadan önce, mestlerini giyse tahâret-i kâmile ile giymiş olup, yirmi dört saat mesh eder ![]() TÂHİR: Temiz ![]() Mü'min tayyib (güzel, hoş) ve tâhirdir ![]() TAHKÎR ETMEK: Hor görmek, kötülemek, aşağılamak, birine veya bir şeye söz ve hareketle hakâret etmek, saygı ve hürmet gösterilmesi, üstün tutulması lâzım olan şeyleri aşağı tutmak, saygısızlık etmek ![]() İnsanın îmânının gitmesine, dinden çıkmasına sebeb olan şeylerden biri de dînen tâzim edilmesi (hürmet gösterilmesi) lâzım olan şeyleri tahkîr etmek ve tahkîr edilmesi lâzım olan şeyleri tâzim etmektir ![]() Allahü teâlânın peygamberini, İslâm âlimlerini, evliyâyı, fıkıh kitablarını ve fetvâları (âlimlerin dînî süâllere verdikleri cevabları) tâzim edecek iken tahkîr etmek, dinden çıkmaya sebeb olur ![]() ![]() TAHLÎF: Yemin vermek ![]() ![]() ![]() TAHLÎL ETMEK: Abdest alırken el ve ayak parmakları arasına sol, sakalın sarkan kısmının içine ise sağ elin yaş parmaklarını tarak gibi sokarak karıştırmak ![]() ![]() Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest aldıklarında, bir avuç su ile çeneleri altından sakallarını tahlîl eder ve şöyle buyururlardı: "Rabbim bana böylece emretti" (Hazret-i Enes bin Mâlik) TAHLİYE: 1 ![]() ![]() Tasavvuf ehlinin yolu, ilim ve amel ile tamam olur ![]() ![]() 2 ![]() ![]() TAHMÎD: "Elhamdülillah" demek ![]() ![]() Farz namazdan sonra otuz üç tesbîh (sübhânallah) otuz üç tahmîd, otuz üç tekbîr (Allahü ekber) ve bir de tehlîl (Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül-hamdü yuhyî ve yümît ve hüve alâ külli şey'in kadîr) söyleyiniz ![]() Onlar ki, Allahü teâlânın celâlini (büyüklüğünü) zikr eder, O'nu tesbîh, tekbîr ve tahmîd eder ![]() ![]() ![]() Namazların sonunda, tesbih, tahmîd ve tekbirleri okumak, sonra duâ etmek ve duâ ederken iki eli kaldırmak müstehâbdır ![]() ![]() ![]() ![]() Tesbîh, tahmîd, tekbîr, Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf ve Allahü teâlânın emir ve yasaklarını, dînî hükümlerini bildiren fıkıh kitablarını okumak çok sevâbdır ![]() TAHRÎC: Çıkarma, meydana koyma; hadîs-i şerîflerin kaynağını, nasıl geldiklerini, kimlerin naklettiklerini, sahih ve zayıflık gibi derecelerini bulup gösterme, bildirme işi ![]() Hadîs âlimlerinden Irâkî, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin İhyâu ulûmiddîn isimli kıymetli eserindeki hadîslerin tahrîcini yapmıştır ![]() TAHRÎF: Bozma, değiştirme ![]() Kur'ân-ı kerîmi güzel sesle ve tecvîd kâidelerine uyarak okumalıdır ![]() ![]() ![]() Şu anda dünyâda semâvî kitâbı olan üç din vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İslâm dîni bütün peygamberleri aleyhimüsselâm tanır ve hepsine îmân etmeyi emr eder ![]() ![]() ![]() TAHRÎM SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin altmış altıncı sûresi ![]() Tahrîm sûresi on iki âyet-i kerîmedir ![]() ![]() ![]() Tahrîm sûresinde meâlen buyruldu ki: Ey îmân edenler! Kendinizi ve âilenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun ![]() Ey kâfirler! Bugün özür bahâne ileri sürmeyin ![]() ![]() Kim Tahrîm sûresini okursa, Allahü teâlâ ona Tevbe-i nasûh ihsân eder ![]() TAHRÎME TEKBÎRİ: Namaza Allahü ekber diyerek başlama; iftitâh tekbîri ![]() ![]() Tahrime tekbîri farzdır ![]() ![]() ![]() Tahrime tekbîri üç şeyle tamam olur: 1-Erkekler ellerini kulağına kaldırmakla (kadınlar, iki ellerini omuz hizâsına kaldırır, sağ el sol el üstünde olarak göğse kor) ![]() ![]() ![]() Tahrime tekbîri, AAAllahü ekbaar gibi uzun söylenirse, namaz sahîh (mûteber, geçerli) olmaz ![]() ![]() TAHRÎMEN MEKRÛH: Kur'ân-ı kerîmdeki ve hadîs-i şerîfteki delîlinden zan ile anlaşılan yasak ![]() ![]() ![]() Dinde vâcib ve sünnet-i müekkede olan emirleri kasden, bilerek ve özürsüz terk etmek tahrîmen mekruhtur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tahrîmen mekrûhu işlemek, küçük günâh olur ![]() Abdest bozarken kıbleye önünü ve arkasını dönmek mekruhtur ![]() TAHSÎL-İ İRFAN: 1 ![]() ![]() ![]() (Muallim Receb Efendi) 2 ![]() ![]() TÂİB: Tövbe eden, günahlarına pişmân olan ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Allahü teâlâ tâibleri ve (fevâhişten yâni pislik ve günâhlardan) temizlenenleri sever ![]() Cenâb-ı Hakk'a, tâib gençten daha sevgilisi yoktur ![]() Günahtan tâib, sanki hiç günâh işlememiş gibidir ![]() Tâiblerin makâmı, bütün makamların en fazîletlisi ve üstünüdür ![]() ![]() Şeytan, nâfile ibâdetleri teşvîk ederken, tâibe farzları yapmayı unutturur ![]() ![]() ![]() ![]() Tâibin, hiçbir nefesini zâyi etmemesi gerekir ![]() ![]() TAKDÎM VE TE'HÎR: İkindi namazını öğle namazı ile veya öğleyi ikindi ile ve yatsı namazını akşam namazı ile veya akşamı yatsı ile birleştirerek kılmak ![]() Takdîm ve te'hir, Hanefî mezhebinde hac sırasında Arafât'ta ve Müzdelife'de; Mâlikî'de ve Şâfiî mezhebinde seferde (yolculukta); Hanbelî mezhebinde ise, özür sebebiyle yapılabilir ![]() Hanefî mezhebinde olan bir kimse yolculuk esnâsında, diğer üç mezhebi taklid ederek (vâsıta durduğu zaman) takdim ve te'hir ile namazlarını kılabilir ![]() TAKDÎR: Ölçme, değer biçme, değer verme, tâyin etme ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: O, gece karanlığından sabahı yarıp çıkarandır ![]() ![]() ![]() O Allah ki, göklerin ve yerin tasarrufu hep O'nundur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyâda olacak herşey, dünyâ yaratılmadan önce ezelde Levh-i mahfûza yazılmış, takdîr edilmiştir ![]() ![]() İbâdet yapınız ![]() ![]() Allahü teâlâ ezelde her varlığın kaderini takdir buyurmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsan tedbir alır, sebeblere yapışır, takdîri bilmez ![]() ![]() Takdîr-i İlâhî: Allahü teâlânın, olacak hâdiseleri ezelde ilm-i ezelîsi ile bilip tâyin etmesi ![]() ![]() TAKIYYE: İdâre, korunmak, sakınmak; iki yüzlülük; sevmediği kimse ile dost geçinmek ![]() ![]() ![]() Şevkânî'nin birkaç kitabı meselâ İrşâd-ül-fuhûl kitabı uzun incelenirse, onun takıyye yaptığı görülür ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i sünnet îtikâdından ayrılmış olan bozuk fırkalar, korkudan saklanmış veya takıyye yapmışlardır ![]() ![]() Şiîler, Peygamber efendimizin vefâtından sonra hazret-i Ali'nin Fedek bahçesini almamasının takıyye için olduğunu söylediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şîanın isnâ aşeriyye (on ikiciler) veya imâmiyye adlarıyla bilinen kolunun îmân esaslarından birisi de takıyye yapmaktır ![]() ![]() TAKLÎD: 1 ![]() ![]() Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğuna göre taklîd ile inananın îmânı sahîhtir, doğrudur ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde; "Bilenlerden sorun" buyruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müctehîd olmayanların dört mezhebden birini taklîd etmeleri lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Herkes dört hak mezhebden kendine kolay gelen mezhebi seçer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Kendi mezhebinde yapamadığı bir işi başka mezhebi taklîd ederek yaptığında o mezhebde bu iş için olan farzları, vâcibleri de yapması, müfsidlerinden (o şeyi bozan şeylerden), haramlarından sakınması lâzımdır ![]() ![]() Taklîdî Îmân: İnanılacak şeylerde düşünmeden anlamadan, yalnız başkasından işiterek inanma, îmân etme ![]() ![]() TAKRÎR: Anlatma, anlatım, bir âlimin kitâbdan okuyarak îzâh ve açıklamalarda bulunması ![]() Pâdişâhın huzûrunda yapılan huzur dersleri; Ramazan ayının ilk gününden başlamak ve sekiz derste sona ermek üzere, "mukarrir" adı verilen zamânın tanınmış âlimleri tarafından takrîr olunurdu ![]() TAKRÎRÎ SÜNNET: Peygamber efendimizin, görüp de mâni olmadığı şeyler ![]() ![]() TAKSÎRÂT: Günâhlar, kabahatlar, kusûrlar ![]() Bâzı kimseler Allahü teâlânın emrettiği ibâdetleri îfâ ediyorsa (yerine getiriyorsa) da, diğer taraftan nehy (yasak) ettiği şeylerden kendilerini alamayarak, günâh işlemekten vazgeçmezler ![]() ![]() TAKSİT: Bir borcun belli zamanlarda ödenmesi ![]() Taksitle satışın câiz olması için, taksit ödeme târihlerinin ve her taksitte ödenecek miktarların belli olmaları lâzımdır ![]() ![]() Paranın bir miktârını peşin ve geri kalanını müsâvî (eşit) miktârlarda taksitle ödemek için yâhut peşinsiz hepsini belli zamanlarda müsâvî taksitlerle ödemek için sözleşerek bir şeyi satın almak câizdir ![]() Mevcûd parası olan kimsenin taksitle mal almasında mahzûr yoktur ![]() ![]() ![]() TAKTÎR: Nafakada (yeme-içme, giyme ve meskende) ihtiyaçlarından kısıp, çok mal ve para biriktirmek ![]() Nafakada yâni yeme-içme, giyinme ve barınacak yerde, zarûret (ölmemek, bir uzvu telef olmamak için lâzım olan şey) miktârına râzı olup, daha çok istememek kanâattir ![]() ![]() ![]() ![]() TAKVÂ: Allahü teâlâdan korkarak, haramlardan (yasaklardan, günâhlardan) sakınmak ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Allahü teâlâ o takvâ sâhiplerini sever ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Yâ Rabbî! Bana ilim, hilm, takvâ ve âfiyet ihsân eyle" duâsını çok söylerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün iyiliklerin temeli takvâdır ![]() Dünyâda felâketlerden, âhirette Cehennem'den, ateşte yanmaktan kurtulmak için iki şey lâzımdır: Emirlere sarılmak, yasaklardan sakınmak! Bu ikisinden en büyüğü, daha lüzumlusu, yasaklardan sakınmak yâni verâ ve takvâdır ![]() Verâ ve takvâyı tam yapabilmek için, mübahları lâzım olduğu kadar kullanmalı, zarûret miktârını aşmamalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Takvâ Ehli: Takvâ sâhibi ![]() ![]() Hâli ile sana fayda vermeyen kimseyle arkadaş olma ![]() ![]() ![]() ![]() TAKVÎM: Zamânı; sene, ay, hafta, gün ve saat gibi sâbit bölümlere ayıran, dînî-millî gün ve bayramları gösteren cetveller ![]() Ramazân-ı şerîfin birinci gününü anlamakta takvimlere güvenilmemelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gökte, Ramazân-ı şerîf hilâlini aramak, bir ibâdettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Namazın sahîh olması için, vakti girdikten sonra kılınması ve vaktinde kılındığını bilmek şarttır ![]() ![]() ![]() ![]() TALÂK: Nikâh bağını çözmek; nikâh akdini (sözleşmesini), belli sözlerle derhal veya geleceğe bağlı olarak sona erdirmek ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Ey Peygamber (ve O'na ümmet olanlar)! Kadınlara talâk vermek istediğinizde, onlara (âdet hâllerinden) temizlendiklerinde talâk verin ve iddeti (üç hayzdan temizlenme müddetini) sayın ![]() ![]() Eğer size itâat ediyorlarsa, artık talâk için yol aramayın ![]() Allahü teâlânın izin verip de yapılmasından hoşnûd olmadığı, beğenmediği şey talâktır ![]() Evleniniz, dînî bir özür bulunmadıkça, talâk vermeyiniz ![]() Allahü teâlâ talâk kelimesini söylemeğe izin verdiği hâlde söylenmesini hiç beğenmez ![]() ![]() ![]() Talâk olması için önce, dînen geçerli olan nikâhın bulunması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() Erkeğin zevcesine (hanımına) karşı vazîfelerinden biri de zevcesini boşamamaktır ![]() ![]() ![]() Talâk-ı Bâin: Boşanmada kullanılan sözleri söyler söylemez evliliği sona erdiren boşama ![]() ![]() Vaty etmediği (cinsî münâsebette bulunmadığı) zevcesine "Seni boşadım" derse veya vatydan sonra "Sen bâin olarak boşsun" veya "Sen elbette boşsun" veya "Şiddetli talâk" gibi çokluk bildiren kelime ile boşarsa, bir talâk-ı bâin ile boşamış olur ![]() ![]() ![]() Talâk-ı bâinde verilen talâk bir veya iki ise, ayrılışa, beynûnet-i suğrâ denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Talâk-ı Ric'î: Geri dönülebilen talâk ![]() ![]() Talâk-ı ric'îde zevc (koca), kadının iddet (üç âdet müddeti) zamânı içinde, söz ile veya fiilen eski nikâhına rücû edebilir (dönebilir) ![]() ![]() ![]() Ric'î talâkta, eğer erkek hanımına dönmezse, nikâh; iddet (üç hayz yâni âdet) müddeti bitince bozulur ![]() Talâk-ı Selâse: Bir sözü üç kere veya daha fazla sayı söyleyerek, erkeğin zevcesini (hanımını) boşaması ![]() ![]() Talâk-ı selâse ile boşanan kadın, bir başkası ile evlenip boşanmadıkça, eski kocası bununla evlenemez ![]() Talâk Sûresi: Kur'ân-ı kerîmin altmış beşinci sûresi ![]() Talâk sûresi on iki âyet-i kerîme olup, Medîne-i münevverede nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() Talâk sûresinde Allahü teâlâ meâlen buyurdu ki: (Boşanan) o kadınları, gücünüzün yettiği kadar ikâmet ettiğiniz yerin bir kısmında oturtun ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TALEB: İstemek, aramak ![]() İlim Çin'de de olsa, taleb ediniz ![]() Her müslüman kadın ve erkeğe ilim taleb etmek (ilmihâlini öğrenmek) farzdır ![]() Taleb (aramak), kavuşmanın müjdecisidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Yûnus Emre) TÂLİB: Taleb eden, isteyen ![]() Yetişmiş ve yetiştirebilen bir rehberden ders alan talebe, öğrenci ![]() Tâlib sâdık olunca, zikr ve teveccüh olmasa dahi yalnız ihlâsı ve muhabbeti ile ilerler ![]() Tâlib, niyyeti ve işleri, ne kadar hâlis ve iyi olsa da, kendini kusurlu ve kabahatli bilmelidir ![]() ![]() Tâlib, kâmil ve mükemmil olan (yâni yetişmiş ve yetiştirebilen) bir rehberi ele geçirebilirse, bütün arzûları, istekleri, onun eline bırakmalı, ölü yıkayıcının elinde teneşirdeki meyyit (ölü) gibi olmalıdır ![]() Tâlib, sâdık olmalıdır ![]() ![]() Tâliblerin üç husûsa dikkat etmeleri lâzımdır: 1) Her ne kadar kendisinden evliyânın yanında makbul bir amel dahi meydana gelse yine kendisine enâniyyet (benlik) varlık gelmeyip, kendisini kusurlu görmeli, hizmet etmeye çalışmalı ![]() ![]() ![]() TALLÂHİ: Allahü teâlânın ism-i şerîfinin başına "te" harfi getirilerek yapılan yemin sözü ![]() ![]() Yemîn ya harf ile veya kelime ile olur ![]() ![]() ![]() ![]() TALMÛD: Yahûdîlerin Tevrât'tan sonra mukaddes kabûl ettikleri, sözlü emirlerin toplandığı Mişnâ ve Gamâra olmak üzere iki kısımdan meydana gelen kitap ![]() Yahûdîlerin Tevrât'tan sonra mukaddes kitabları Talmûd'dur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsrâiloğulları kendi yazdıkları din kitabına uydular ![]() ![]() Bâbil Talmûdu, Kudüs Talmûdu'nun üç misli daha uzundur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Talmûd, müneccimliğin (yıldızlara bakarak geleceğe âit hüküm vermenin) insan hayâtına hükmeden bir ilim olduğunu bildirmektedir ![]() ![]() TÂLÛT: İsrâiloğullarının hükümdârlarından ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Vakta ki Tâlût askeriyle (Kudüs-i şerîften cihâd için) ayrıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Bedr günü Eshâb-ı kirâmına; "Bugün siz Tâlût'un (söz dinleyen) eshâbı (arkadaşları) adedincesiniz ![]() ![]() İşmoil aleyhisselâm, Allahü teâlânın emriyle Tâlût'u hükümdâr tâyin etmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TAM FENÂ: Allahü teâlâdan başka her şeyi unutma, mutlak fenâ ![]() ![]() Kul kendi nefsini düşünmekten büsbütün kesilmedikçe Rabbini düşünemez ![]() ![]() ![]() TAM ŞEHÎD: Allah yolunda canını fedâ eden; dînini, vatanını, bayrağını, nâmusunu müdâfaa ederken ölen, haksız yere öldürülen müslüman ![]() ![]() Tam şehîd, dünyâda yıkanmaz, kefene sarılmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TAM TEMİZLİK: Sıhhatli bir kadının âdet zamânından sonra başlayan, on beş gün veya daha fazla devâm eden temizlik ![]() ![]() İki hayz (âdet) arasında tam temizlik bulunması lâzımdır ![]() TAMA': Aç gözlülük, dünyâ malına aşırı düşkünlük ![]() Tama'ın en kötüsü insanlardan beklemektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şeytan, riyâyı ihlâs olarak ve tama'ı da tersi olarak göstererek insanı aldatmağa çalışır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TA'N ETMEK: Kötülemek, dil uzatmak ![]() Mü'min ta'n etmez, kimseye dokunmaz, lânet etmez ![]() ![]() Belli bir mü'minin ayıbını, ta'n etmek için arkasından söylemek gıybet olur ![]() ![]() ![]() ![]() TANRI: Ma'bûd, tapılan şey, ilâh ![]() Allahü teâlânın isimleri tevkîfîdir, yâni İslâmiyet'te bildirilen isimleri söylemek câiz olup, bunlardan başkasını söylemek câiz değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TARAFEYN: İki taraf; İmâm-ı a'zam ile talebelerinden İmâm-ı Muhammed'in bir mes'elede reylerinin (ictihâdlarının) aynı olması sebebiyle ikisine birden verilen isim ![]() Bir vakıf, mescid harâb olup tâmir eden bulunmaz ise veya etrâfında ev, insan kalmayıp kullanılmaz ise de, Tarafeyne göre yine vakıf olarak kalır ![]() ![]() ![]() Tarafeyne göre, nass (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf) olan yerde örf ve âdet mûteber değildir ![]() TÂRIK SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin seksen altıncı sûresi ![]() Târık sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Târık sûresinde meâlen buyruldu ki: Gizlenen işlerin ortaya döküldüğü hesâb gününde insan için Allahü teâlâdan başka ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı ![]() Kim Târık sûresini okursa, Allahü teâlâ ona gökteki yıldızların adedinin on katı sevâb verir ![]() TARÎKAT: Tasavvuf yolu; insanları mânen olgunlaştırmak, terbiye etmek, yetiştirmek için, tasavvuf büyüklerinin tâkib ettikleri yol ![]() Hicrî beşinci asırdan îtibâren sistemleşmeye başlayan tarîkatların fert ve cemiyet hayâtında büyük te'sirleri olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tarîkatların çeşitli isimler alması, başka başka olmalarından değildir ![]() ![]() Son zamanlarda tarîkat diyerek birçok şeyler uyduruldu ![]() ![]() ![]() TA'RÎZ: Üstü kapalı ve dokunaklı söz; kapalı îtirâz etmek; bir tarafı gösterip diğer tarafı kasd etmek ![]() Gıybet, açıkça söylemek sûretiyle olduğu gibi fiille, ta'rîzle, yazıyla, hareketle ve işâretle de olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir kimse, diğer bir şahsın sözü geçince, onu kastederek; "Bizi şu şu ayıplardan kurtaran Allahü teâlâya hamdolsun" derse, ta'rîz yoluyla onu gıybet etmiş olur ![]() İhtiyaç ve zarûret yokken ta'rîz câiz olmaz ![]() ![]() ![]() TÂRÛH: İbrâhim aleyhisselâmın asıl, öz babası ![]() Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden anlaşıldığı ve binlerce İslâm âliminin kitâbında yazıldığı üzere Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem anaları ve babaları arasında bulunmakla şereflenen bahtiyârların hepsi; zamanlarının ve memleketle rinin en asîl, en şerefli, en cemîl, en temiz zâtları idi ![]() ![]() ![]() ![]() En'âm sûresinin meâl-i şerîfi; "İbrâhim (aleyhisselâm) babası Âzere dediği zaman" olan yetmiş dördüncü âyet-i kerîmesine açık mânâ verilmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âzer'in amca olduğunu Ehl-i kitâb ve târihçiler söz birliği ile bildirmişlerdir ![]() ![]() Âzer, İbrâhim aleyhisselâmın üvey babasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() TASADDUK: Sadaka vermek ![]() ![]() ![]() İnsanlar tasadduk ettiği şeyi, Allah rızâsı için verirse, Hak teâlâ hazretlerine verilmiş gibi sayılır ki, mukâbilinde (karşılığında) bin sevâb (pekçok sevab) alır ![]() Ödünç vermek, tasadduk etmekten on sekiz derece daha fazîletlidir ![]() Tasadduk etmek nâfile ibâdettir ![]() ![]() TASARRUF: 1 ![]() ![]() ![]() Sadaka vererek rızkınızı çoğaltınız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ mülkünde tasarruf ediyor ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Yaratılışı, kalb ve rûh mertebesine kadar olan kimseyi tasarrufu kuvvetli olan pîri, daha yüksek mertebelere ulaştırabilir ![]() Sıddîkiyye yolunda ilerlemek üstâdın tasarrufu, kuvveti ile olur ![]() ![]() ![]() ![]() Îtikâdı ve ameli doğrulttuktan, bu iki kanadı ele geçirdikten sonra, Allahü teâlâya yaklaştıran yolda ilerlemek sırası gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TASAVVUF: Ahlâk ve kalb ilmi ![]() ![]() ![]() ![]() Tasavvuf büyüklerinin hepsi, Ehl-i sünnet îtikâdında idi ![]() ![]() ![]() Tasavvuf ehlinin üç vasfı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Tasavvuf hâldir, söz değildir, söz ile ele geçmez ![]() Tasavvuf, Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymak, fazla konuşmayı, fazla yemeği ve fazla uykuyu terk etmektir ![]() Tasavvuf, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin hepsini terketmektir ![]() İnsana lâzım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra şerîate (dînin emir ve yasaklarına) uymak, daha sonra tasavvuf yolunda yükselmektir ![]() Şimdiye kadar yedi yüz velî, tasavvufun târifinde türlü sözler söylemişlerdir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#9 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükSEYYİD: 1 ![]() ![]() Genç olarak Cennet'e girenlerin Seyyidi Hasen ve Hüseyin'dir ![]() 2 ![]() ![]() Seyyidlerin bulunduğu bir memlekette ben oturamam ![]() ![]() Seyyidler, İmâm-ı Hasen'in torunları olan şerîflerden daha üstündür ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid-ül-Enâm: Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın lakablarından biri ![]() ![]() Seyyid-ül-enâm Muhammed aleyhisselâm, her zamanda, her memlekette, yâni dünyâ yaratıldığı günden, kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid-ül-İstiğfâr: Duâ ve istiğfârların başı ![]() ![]() ![]() "Allah'ım! Sen benim Rabbimsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid-ül-Mürselîn: Muhammed aleyhisselâmın lakablarından ![]() ![]() Seyyid-ül-mürselîn sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Bir kimse, bir günâh yapmak istese ve sonra Allah'tan korkup, onu terk eylese, Hak teâlâ hazretleri, o kula iki Cennet ihsân eder ![]() Allahü teâlânın rızâsına; Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdıyla yâni Resûlullah efendimizin ve O'nun sohbetinde yetişen Eshâb-ı kirâmın yolunda olmakla, onların bildirdiklerine tam inanmakla kavuşulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid-üs-Sakaleyn: Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın lakablarından ![]() ![]() Hak teâlâ kullarını Cennet'e dâvet edip cemâlini (güzelliğini) müşâhede etmelerini (görmelerini) vâd eyledi ![]() ![]() ![]() SEYYİE: Kötülük, günah ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Her güzel, her iyi şey, sana Allahü teâlâdan geliyor ![]() ![]() Hiçbir kimse yoktur ki, tertemiz abdestini alsın, sonra (şu) mescidlerden birine gitsin de Allah, ona attığı her adım karşılığında bir sevâb yazmasın; her adım karşılığında onun bir seyyiesini affetmesin! (Hadîs-i şerîf-Müslim) Mü'minin başına sâbit bir sızı veya bir meşakkat, bir hastalık, bir hüzün, hattâ kendini üzen bir keder gelirse, onunla seyyielerinden bâzısı örtbas edilir ![]() Kalbe gelen düşünce seyyie olup, terk edilirse sevâb yazılır ![]() ![]() ![]() ![]() SIBTEYN-İ MÜKERREMEYN: Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın iki mübârek torunu; hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyn (radıyallahü teâlâ anhümâ) ![]() SIDDÎK: 1 ![]() ![]() Doğru sözlü olmak iyiliğe götürür ![]() ![]() ![]() Doğru olan tüccar kıyâmette sıddîklarla ve şehîdlerle berâber olacaktır ![]() Aralarında şu dört kimseden biri bulunan topluluk helâk olmaz: İmâm, velî, sıddîk ve üstâd ![]() Sıddîklar, harama sebeb olmak korkusu bulunmayan hallerden de sakınır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, mîrâcdan döndükten sonra, sabahleyin Kâbe'nin yanına gidip mîrâcını anlatmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SIDK: 1 ![]() ![]() Sıdk, sözün süsüdür ![]() İnsanları, sıdktan daha güzel birşey süsleyemez ![]() Sabır bütün hayırların; sıdk ise kurtuluşun ve nîmetlere şükretmek, bereketin anahtarlarıdır ![]() ![]() Araştırıldığında sıdkın şecâatle, yalanın da korkaklıkla berâber olduğu görülür ![]() 2 ![]() ![]() Bütün peygamberler sıdk sâhibidirler ![]() ![]() ![]() SIFAT: Özellik, hâl, keyfiyyet ![]() ![]() Varlıklar birbirlerinden sıfatlarıyla ayırt edilmektedir ![]() Allahü teâlânın insanlar içinden seçmiş olduğu peygamberler (aleyhimüsselâm) da insanlık sıfatlarında diğer insanlarla aynıdır ![]() ![]() ![]() Noksan sıfatlar Allahü teâlâda yoktur ![]() ![]() Sıfat-ı İlâhiyye: Allahü teâlânın zâtî ve subûtî sıfatlarının hepsi ![]() Perdeler tamâmen kalkıp, hakîkat bütün açıklığıyla bildirilince anladım ki, âlemler, mahlûklar (yaratılmışlar) sıfat-ı ilâhiyyenin aynaları ve esmâ-i ilâhiyyenin (Allahü teâlânın isimlerinin) görünüşleri ise de, görünenler gösterenin kendi değildir ![]() ![]() Sıfat-ı Ma'neviyye: Allahü teâlânın subûtî sıfatları ![]() Allahü azîm-üş-şân hakkında bize bilinmesi vâcib (lâzım) olan sıfat-ı ma'neviyye sekizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sıfat-ı Nefsiyye: Allahü teâlânın Vücûd yâni var olma sıfatı ![]() Allahü teâlâ hakkında bizlere bilmesi vâcib olan sıfat-ı nefsiyye birdir ![]() ![]() ![]() Sıfat-ı Selbiyye: Allahü teâlâda bulunması câiz olmayan sıfatlar ![]() Allahü teâlânın sıfat-ı zâtiyye ve sıfat-ı subûtiyyeden başka sıfatları ya îtibârî (var kabûl edilen) veya selbîdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sıfat-ı Sübûtiyye: Allahü teâlânın zâtında (kendisinde) bulunmakla birlikte başka varlıklarda da sınırlı olarak bulunan sıfatları ![]() ![]() Mükellef yâni âkıl ve bâliğ olan, kadın-erkek her müslümanın Allahü teâlânın sıfat-ı zâtiyyesini ve sıfat-ı sübûtiyyesini, doğru bilmesi ve inanması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın sıfatları sıfat-ı zâtiyye (zâtında bulunan sıfatlar) ve sıfat-ı sübûtiyye olmak üzere ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sıfat-ı Zâtiyye: Allahü teâlânın zâtında (kendisinde) bulunup diğer varlıklarda bulunmayan, yalnız Allahü teâlâya mahsûs sıfatları ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın sıfatları, zâtî (kendisine âit olan) ve sübûtî (başka varlıklarda sınırlı olarak bulunan) sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SILA: Fıkıh ve tasavvufu (kalb bilgilerini) meczeden, birleştiren mânâsına İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin lakabı ![]() Ümmetimden sıla isminde bir zât gelecek, onun şefâati ile grup grup insanlar Cennet'e gireceklerdir ![]() Beni iki dünyâ arasında sıla kılan Rabbime hamd olsun ![]() Sıla-i Rahm: Akrabâyı, yâni ana, baba, dede, çocuklar ve torunları; süt ve evlilik yoluyla olan yakınları ziyâret etmek, gözetmek ve onlara yardım etmek ![]() Allahü teâlâdan korkun ve akrabânızı ziyâret edin ![]() ![]() Sıla-i rahm, âilede muhabbetin, malda servetin artmasına ve ömrün uzamasına sebeptir ![]() Üç sınıf kimseye, yarın kıyâmet gününde arşın altında yer verilir ![]() ![]() "Müslüman olan ve sıla-i rahmde bulunan bir kimseye, yetmiş nâfile hac sevâbı verilir ![]() SIR: 1 ![]() ![]() Kader, Allahü teâlânın mahlûku hakkında bir sırrıdır ![]() ![]() Kimseye sırrını söyleme ![]() ![]() ![]() Kimse senin sırrını senden daha iyi saklayamaz ![]() Çok konuşmak, kendisinde sır olarak bulunanları açıklamak ve herkesin sözünü kabûl etmek insanı küçük düşürür ![]() Sırrın senin esirindir ![]() ![]() İki kişinin bildiği şey sır olmaz ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Âlem-i emrin birinci basamağı kalbdir ![]() ![]() ![]() SIRÂT KÖPRÜSÜ: Cennet'e geçilmek üzere, Cehennem üzerine kurulmuş, mâhiyeti kesin bilinmeyen köprü ![]() ![]() Herkesten önce ben ve benim ümmetim Sırat köprüsünden geçeriz ![]() ![]() ![]() Büyük kurban alınız ve kesiniz! Çünkü kurbanlarınız, sırât üzerinde sizin bineklerinizdir ![]() Sırât köprüsü, Allahü teâlânın emri ile, Cehennem'in üstünde kurulacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i sünnet âlimleri (Resûlullah efendimizin ve O'nun sohbetinde yetişmiş Sahâbe'nin yolunda olan mübârek insanlar), İslâmî bilgilerden hiçbirine, akıl ermediği için, karşı gelmediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SIRÂT-I MÜSTEKÎM: İslâmiyet'in gösterdiği doğru yol ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerimelerde meâlen buyuruyor ki: Ey âdemoğulları! Şeytana itâat etmeyin; o size apaçık bir düşmandır, diye size öğüd vermedim mi? Bir de bana ibâdet edin; sırât-ı müstekîm budur (diye emretmedim mi?) ![]() (Ey Resûlüm!) Sen, hemen sana vahy edilen (indirilen) Kur'ân'a yapış (Onunla amel et!) Şüphesiz ki sen, sırât-ı müstekîm üzerindesin ![]() Hazret-i Âişe, Resûl-i ekrem efendimiz teheccüde (gece namazına) kalktığı zaman şöyle duâ ederdi diyor: "Ey Mikâil, Cebrâil ve İsrâfil'in Rabbi olan, gökleri ve yeri yaratan, gizli ve âşikâre her şeyi bilen Allah'ım! Kullarının arasındaki ayrılıkları düzeltecek olan Hâkim (hüküm sâhibi) sensin ![]() ![]() ![]() Sâdıklar (doğru söyliyenler) ve hakîkate erenler (gerçeği bulanlar, kurtuluşa erenler) sözbirliği ile diyoruz ki: "Sırât-ı müstekîm; Ehl-i sünnet vel-cemâatin, yâni Resûlullah efendimizin ve O'nun sohbetinde yetişen Sahâbe-i kirâmın yoludur ![]() SIYÂM: Oruç tutmak ![]() ![]() ![]() SİCCÎN: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Sakın (hîleye sapmayın, âhiret hesâbını unutmayın) ![]() ![]() ![]() Hafaza (koruyucu melekler) yâni Kirâmen Kâtibîn, bir kişinin amel defteri ile göğe çıkıp, Allahü teâlâya arz makâmına vardıklarında; "Siz kullarımın üzerine hafazasınız ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Mü'min öldükten sonra, kendisini rüyâda gösterebilir ![]() ![]() ![]() ![]() Bir insan eğer îmânsız gittiyse, üç yüz altmış Siccîn melekleri, Cehennem'den, katrandan daha kara zakkum yaprağı getirip, o îmânsız çıkan cânı (rûhu), ona sarıp, derhal Cehennem'e iletip yerini gösterirler ![]() Rûhlar, Siccîn'de iken, cesed olunmaksızın da azâb çekerler ![]() 3 ![]() ![]() SİDRET-ÜL-MÜNTEHÂ: Yedinci kat semâda (gökte) Arş'ın sağında bulunan ağaç ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Muhammed aleyhisselâm, Cebrâil aleyhisselâmı hakîkî sûreti ile) diğer bir inişinde Sidret-ül-müntehâ'nın yanında gördü ![]() İbn-i Mes'ûd radıyallahü anh anlatıyor: "Resûl-i ekremin ayrılığı yaklaştığı sırada vâlidemiz hazret-i Âişe'nin evinde ziyâretine gittik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sehâvet (cömertlik), Allah'ın cömerdliğinden gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resûlullah efendimiz, mîrâc yâni göklere çıkarıldığı ve bilinmeyen âlemleri gezdiği ve gördüğü gece, Mekke-i mükerremeden Sidret-ül-müntehâya kadar, Cebrâil aleyhisselâm ile birlikte gitti ![]() ![]() ![]() Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem, Cennet'te bulunduğu makâmın ismi Vesîle'dir ![]() ![]() ![]() ![]() Saîd, Cennetlik kimsenin rûhu, bal arısı kadar insan şeklindedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SİHR (Sihir): Tabiat kuvvetleri, fizik, kimyâ ve biyoloji kânunları dışında gizli sebebler kullanarak, garip şeyleri yapmayı sağlayan iş, büyü ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: (Mûsâ aleyhisselâma inanan sihirbâzlar Fir'avn'a) "Bize zorla yaptırdığın sihrin vebâlini mağfiret buyurması için Rabbimize îmân ettik" dediler ![]() Tetayyur eden ve tetayyur olunan; kâhinlik yapan ve kâhine giden; sihir yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir ![]() ![]() Sihir yaparken küfre sebeb olan kelime veya iş olursa, küfürdür ![]() ![]() Sihir insanları hasta eder, sevgi veya muhabbetsizlik yapar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir sâhir (büyücü) sihir ile istediğini elbette yapar, sihr muhakkak te'sir eder demek ve böyle inanmak küfrdür, îmânı giderir ![]() ![]() SİLİS-ÜL-BEVL: Devamlı idrar kaçırmak ![]() ![]() ![]() Silis-ül-bevl sâhibinin özrü tam bir namaz vaktini kaplarsa yâni bir namaz vaktinin başından sonuna kadar zaman içinde abdest alıp farz namazı kılacak kadar bir vakit özrü durmayıp akarsa, o kimse özür sâhibidir ![]() ![]() ![]() Silis-ül-bevlin ilâcı, bir kaba bir fincan nohut ve iki fincan sirke konur ![]() ![]() ![]() ![]() SİLSİLE-İ ALİYYE: Yüksek silsile ![]() ![]() ![]() Hâcetlere (dilek ve isteklere) kavuşmak için, Fâtiha, üç ihlâs ve üç salevât ve sonra silsile-i aliyyeyi okuyup, sevâbını bu mübârek zâtların rûhlarına hediye etmeli, bunları vesîle yaparak duâ etmelidir ![]() (M ![]() SİLSİLET-ÜZ-ZEHEB: Altın silsile ![]() ![]() ![]() Silsilet-üz-zehebe dâhil olan büyük âlimlerden Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr buyurdu ki: "İnsanın yaratılışından murâd, kulluk yapmasıdır ![]() ![]() SİMÂ' (Semâ'): Bir kişinin veya birkaç kişinin çalgısız, âletsiz ve müzik perdelerine uydurmadan okudukları dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleştiren şiirleri, kasîdeleri, ilâhileri ve mevlidleri dinlemek ![]() Simâ' kalbe rikkat (incelik) verir, yumuşatır ![]() ![]() ![]() ![]() Simâ', evliyânın kalbindeki kabz (sıkıntı) hâlini bast (rahatlık) hâline çevirmek içindir ![]() ![]() Yüksek sesle zikr yapabilmek için kalbinde yalan ve gıybet bulunmamak, boğazından harâm ve şüpheli şey geçmemiş olmak, gönlü riyâdan (gösterişten), süm'adan (şöhretten) pâk (temiz, uzak) olmak lâzımdır ![]() ![]() Ey oğlum! İlim, edeb ve takvâ üzere ol ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmi, kasîdeleri ve mevlidi güzel sesle okumak câizdir ![]() ![]() ![]() ![]() SİNN-İ BÜLÛĞ: Büluğ yaşı, ergenlik (evlilik) çağı ![]() Sinn-i bülûğun başlangıcı, erkekte on iki ve kızda dokuz yaşları doldurmaktır ![]() ![]() ![]() ![]() Müslüman ana-babanın çocuğu sinn-i bülûğa erip, âkıl ve bâliğ olduğu zaman, yalnız "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah" demekle müslüman olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() Yedi ve on yaşında olan gösterişli kızlar ve on beş yaşını dolduran veya sinn-i bülûğa varan bütün kızlar, kadın hükmündedir ![]() ![]() Sİ'R: Fiyat, mala biçilen değer ![]() ![]() SÎRET: Ahlâk, gidişât, hal, hareket, tavır, yaşayış ![]() İki haslet var ki, bunlar münâfıkta (içi dışı başka olanda) bulunmaz; güzel sîret ve ahlâk ile din ilmi ![]() İnsan sîretle insandır, sûretle (görünüşle) değil ![]() Sîret-i Nebevî: Sevgili Peygamberimizin örnek hayâtı, güzel ahlâkı ![]() Sîret-i Nebevî'yi bütün müslümanların öğrenmesi ve o şekilde yaşaması lâzımdır ![]() ![]() SİRKAT: Hırsızlık ![]() Herkesin elindeki mal kendi mülküdür ![]() ![]() ![]() ![]() Başkasının az veya çok malına sirkat haramdır ![]() SİYER: Gidişât ![]() ![]() İslâm târihinde ilk yazılan siyer kitabı Muhammed bin İshâk Yesâr'ın yazdığıdır ![]() ![]() SÔFÎ (Sûfî): Tasavvuf ehli ![]() ![]() Sûfînin kalbinde hiçbir kir ve kötülük olmaz ![]() Sôfîlerin kulağı, Allahü teâlânın zikrinden başka bir şey duymamalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() (Ebû Ali Rodbârî) Sôfiyye-i Aliyye: Tasavvuf büyükleri ![]() Sôfiyye-i aliyyenin tasavvufa âit sözleri, mübârek kalblerine ve temiz ruhlarına akıp gelmekle anladıkları mârifetler (bilgiler)dir ![]() Ahkâm-ı şer'iyye (İslâmiyet'in hükümleri) ile tam bezenmek, ibâdetleri yapmakta ve yasaklardan kaçmakta kolaylık, nefsin fânî olmasına bağlıdır ![]() ![]() SÔFİSTÂİYYE: Mîlâddan önce beşinci asırda Yunanistan'da ortaya çıkan felsefî bozuk bir fırka, topluluk ![]() Sofistâiyyeden bir kısmı, eşyânın hakîkatini inkâr edip, eşyânın boş vehm ve hayâl olduğunu iddiâ ederler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SOHBET: Berâberlik ![]() ![]() Kişinin kendinden üstün olanla berâber olmasının hakîkati, o zâta hizmettir ![]() ![]() ![]() Kalbinde bir katılaşma gördüğünde, sâlihlerle sohbet et, onlarla bulun, yemeği azalt, nefsinin isteklerini yapma ve onu sıkıntılara alıştır ![]() Sohbet, dünyâ bağlılıklarını keser ve hakîkî îmân kazandırır ![]() Eshâb-ı kirâm, Resûlullah'ın daha ilk sohbetinde öyle şeyler kazanmışlardır ki, ümmet arasındaki velîlerin, bunlara en sonda kavuştukları bilinmektedir ![]() ![]() ![]() Sohbeti ganîmet bilmelidir ![]() ![]() Bir kimse âlimlerin sohbetinde bulunur, fakat onlara hürmet etmezse, onlardaki feyz ve bereketlerden mahrûm kalır ![]() ![]() İnsanların en kötü ahlâklısı, dostunu, düşmanını ayırmayan ve sohbet ehlinden uzak yaşayandır ![]() Nâkıs olanların yâni tasavvufta yetişmemiş olanların sohbeti öldürücü zehirdir ![]() ![]() (M ![]() SON PEYGAMBER: Kendisinden sonra başka peygamber gelmeyecek olan Muhammed aleyhisselâm ![]() ![]() SOSYAL ADÂLET: Herkesin, bilgi ve kâbiliyeti ve gördüğü iş nisbetinde çalıştığının karşılığını alması, başkaları tarafından sömürülmemesi ![]() ![]() Sosyal adâlet, millî gelirin en uygun şekilde taksîmini sağlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÛ'-İ EDEB: Edebsizlik, edeb dışı hareket, insanlara iyi muâmele etmemek, haddini bilmemek ![]() Namaz ta'dîl-i erkânına uymadan yâni rükû ve secdeleri tam yapmadan kılınırsa, Allahü teâlâya münâcâtta (yalvarmada) sû'-i edeb edilmiş olur ![]() SÛ'-İ EF'ÂL: Kötü davranışlar, tavır ve işler ![]() ![]() (Beykozlu Muhammed bin Recep Efendi) SÛ'-İ FEHM: Kötü anlayış ![]() ![]() (Diyarbakırlı Saîd Paşa) SÛ'-İ HÂL: Kötü hal ![]() ![]() (Diyarbakırlı Sâid Paşa) (Bir kimseyi aşağılamak için zahmet çekerek meşgûl olma ![]() ![]() SÛ'-İ HÂTİME: Îmânsız ölmek, kötü son ![]() Sû'-i hâtimenin birçok sebebleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âlimlerden bâzısı buyurdu ki: Dört şey vardır ki, sû'-i hâtime ile gitmeye sebeb olur: Namazı terk etmek, şarab içmek, Allahü teâlânın emirlerine itâat etmemek ve müslümanlara eziyet etmek, sıkıntı vermek ![]() Sû'-i hâtimenin sebeblerinden ikisi de şudur: 1) Îmânı kuvvetli olsa bile, çok günâh işlemek ![]() ![]() Müslüman olmak nîmetine şükrü terk etmek, îmânının gitmesinden korkmamak, mü'minlere zulmetmek, haksızlık etmek; sû'-i hâtime ile gitmeye sebeb olur ![]() SÛ'-İ NİYYET: Kötü niyet ![]() SÛ'-İ ZAN: Kötü zan ![]() Sû'-i zan etmeyiniz ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanlara sû'-i zan etmemeli, kötü bilmemeli, kimse ile alay etmemeli, doğru söylemelidir ![]() Ey oğul! Müslümanlar hakkında kötü düşünme ![]() ![]() ![]() Bir kimse gözümün önünde bir hatâ işledikten sonra kaybolup gitse, onun tövbe ettiğine inanır, hakkında sû'-i zanda bulunmam ![]() SUHUF: 1 ![]() ![]() ![]() Yüz suhûftan, on suhûfu hazret-i Âdem'e, elli suhûfu Şit aleyhisselâma, otuz suhufu İdrîs aleyhisselâma, on suhûfu İbrâhim aleyhisselâma inmiştir ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() Suhuflar getirilip açıldığında, gökyüzü yerinden koparıldığında her kişi (hayır ve şerden) neler yapıp getirdiğini anlar ![]() SULBİYYE: Ferâiz ilminde yâni İslâm mîrâs hukûkunda bir kimsenin öz kız evlâdı ![]() Sa'd bin Rebî'in hanımı, iki kızını yanına alarak Peygamber efendimizin huzûruna geldi: "Yâ Resûlallah! Bunlar Sa'd'ın sulbiyyesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SULEHÂ: Sâlihler, günâh işlememeye gayret edenler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İyi huylu olmak, iyi huyunu korumak için sulehâ ile, güzel huylularla arkadaşlık etmelidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kıyâmet gününde Arş-ür-rahmân altında, enbiyâ (peygamberler), evliyâ ve sulehâ ile birlikte gölgelenmek, mü'min için bir bayramdır ![]() Ölüm hastasının yanına kimseyi sokmamak doğru değildir ![]() ![]() SULH: Barış ![]() Harb zamânında, askerin kıymeti artar ve muhârebede ufak bir hizmeti, sulh zamânındaki büyük gayretlerinden daha kıymetli olur ![]() Düşman ordusu kuvvetli ise, mal vererek bile sulh yapmak câiz olur ![]() SULTÂN-ÜL-ULEMÂ: İzzeddîn bin Abdüsselâm ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin babası gibi birçok İslâm âlimine, derin ve geniş ilimleri ve İslâm'a hizmetleri sebebiyle verilen lakab (isim) ![]() Bir kimse, bir günâh işleyip, tövbe etmeden Sultân-ül-ulemâ Behâeddîn-i Veled'in huzûruna çıksa, Allahü teâlânın izni ile gelenin bu durumu ona mâlûm olur; "Allahü teâlânın velî kullarının huzûruna temiz olmayan kalb ile gelmeyiniz ![]() ![]() ![]() ![]() SÛR: Kıyâmet kopacağı zaman, dört büyük melekten biri olan İsrâfil aleyhisselâmın üfleyeceği, nasıl olduğu bilinmiyen boru ![]() Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Sûra bir kerre üfürülünce, yeryüzü ve dağlar, yerlerinden kaldırılıp silkilecektir ![]() ![]() Kıyâmetin yok edici sûrundan sonra, ikinci bir sûr üflenir ![]() ![]() ![]() Meleklerin en üstünlerinden ikincisi, sûr denilen boruyu üfürecek olan İsrâfil aleyhisselâmdır ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ, Sûr üfürüldükten sonra, kıyâmetin kopmasını murâd buyurduğu (dilediği) vakit; dağlar uçar, bulutlar gibi yürümeye başlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÛRE: Kur'ân-ı kerîmin en az üç âyetten meydana gelen bölümlerinden her biri ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Kulumuza gönderdiğimiz Kur'ân'dan şüphe ediyorsanız, siz de ona benzer bir sûre söyleyiniz ![]() ![]() ![]() Kim yatacağı zaman Kur'ân-ı kerîmden herhangi bir sûre okursa, Allahü teâlâ ona; uyanıncaya kadar her şeyden kendisini koruyacak bir melek gönderir ![]() Sünnetlerin ve vitrin her rek'atinde ve yalnız kılarken farzların ilk iki rek'atinde, ayakta,Kur'ân-ı kerîmden bir âyet okumak, farzdır ![]() ![]() SÛRET: 1 ![]() ![]() (Büyük olan ve hürmet mevkiinde bulunan) canlı sûreti ile köpek ve cünüp kimsenin bulunduğu eve rahmet melekleri girmez ![]() Üzerinde sûret bulunan elbise ile namaz kılmak tahrîmen mekrûh olup, harama yakın günahtır ![]() ![]() Üzerinde sûret bulunan mendil, para gibi şeyleri kullanmak câizdir ![]() ![]() ![]() İslâm dîni, insanlarla alay edilmesine ve canlılara tapılmasına ve gençlerin fuhşa sürüklenmesine, evlilerin baştan çıkarılmasına âlet olan sûretleri, heykelleri haram etmiş, canlıların anatomik parçalarının ve bitkilerin ve her çeşit fizik, kimyâ, a stronomi, inşaat sûretlerini helâl etmiş, serbest bırakmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Ölüm hastasında ölüm alâmetleri görülünce, yanında çocuk, cünüp, özürlü kadın bulundurulmamalı, odada ve evde (asılı) canlı sûret bulunmamasına çok dikkat etmelidir ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Âlem-i misâl, bütün âlemlerin en genişidir ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Allahü teâlâ sizin amellerinize, sûretlerinize bakmaz ![]() ![]() Zâhidâ! Sûret gözetme, içeri gelen cânâ bak ![]() SURRE: Para kesesi, cüzdan ![]() ![]() ![]() Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvereye surre gönderme âdetini ilk olarak beşinci Osmanlı pâdişâhı Sultan Birinci Mehmed Han çıkarmıştır ![]() ![]() Her sene surre alayı ile gönderilen paralar, Haremeyn'in idâresinde sarf edilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() SÜÂL: Soru ![]() Kıyâmet günü, kulun amelinden ilk süâl namazdandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kabirde süâl meleklerine şöyle cevap verilir ![]() ![]() SÜBHA NAMAZI: Abdest aldıktan sonra Allah rızâsı için kılınan iki rek'at namaz ![]() Eğer bir kulum abdestsiz olursa bana cefâ etmiş olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, sübha namazı ile ilgili olarak şöyle buyurdu: Bir müslüman, güzelce abdest alır, kalkar kalbi ve bedeni ile yönelerek iki rek'at namaz kılarsa, Cennet ona vâcib olur ![]() Abdestin edeblerinden birisi, abdest aldıktan sonra iki rek'at sübha namazı kılmaktır ![]() "SÜBHÂNE RABBİKE" ÂYET-İ KERÎMESİ: Kur'ân-ı kerîm okuduktan, duâ ettikten, ders ve va'zlardan sonra okunmasının çok sevâb olduğu bildirilen "Bütün insanların üstünde, akılların ermediği, kemâllerin, üstünlüklerin sâhibi olan senin gibi bir peygamberi yaratan, yetiştiren Rabbin her aybdan münezzehtir, temizdir" mânâsına Sâffât sûresinin yüz sekseninci âyet-i kerîmesi ![]() Kıyâmet günü büyük ölçeklerle, bol sevâb kazanmak isteyen kimse, bir meclisten kalkınca, Sübhâne Rabbike âyet-i kerîmesini okusun ![]() Kıyâmet günü bol sevâba kavuşmak istiyen, her toplantı sonunda, Sübhâne Rabbike âyetini sonuna kadar okusun ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bu âyet-i kerîmeyi okurken ve ümmetine tavsiye buyururken, Kur'ân-ı kerîmdeki şeklini değiştirmemiş, hep Sübhâne Rabbike demiştir ![]() ![]() SÜBHÂNE RABBİYEL A'LÂ: "Yüce olan Rabbimi tesbih ve tenzih ederim" mânâsına secdede söylenen tesbih ![]() Secdede en az üç kerre sübhâne rabbiyel a'lâ denir ![]() SÜBHÂNE RABBİYEL-AZÎM: "Büyük olan Rabbimi tesbih ve tenzih ederim" mânâsına rükû'da söylenen tesbih ![]() Rükû'da erkekler parmaklarını açıp, dizlerinin üstüne kor, sırtını ve başını düz tutar ![]() ![]() Rükû' tesbihi olan Sübhâne rabbiyel-azîm'de Zı ile Azîm denir ki, "Rabbim büyüktür" demektir ![]() ![]() SÜBHÂNEKE: Her namazın ilk rek'atinde, ayrıca ikindi ve yatsı namazlarının sünnetlerinin üçüncü rek'atinde, besmele çekmeden önce okunan duâ ![]() Sübhâneke duâsının mânâsı şöyledir: "Ey Allah'ım! Seni noksanlıklardan tenzîh eder; bütün kemâl sıfatlarıyla tavsîf ederim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cemâatle namaz kılan kimse, imâm Allahü ekber diye tekbir aldıktan sonra, tekbir alır, sağ elini sol eli üzerine kor, sağ elin küçük ve baş parmaklarını, sol bilek etrâfına halka yapar, sübhânekeyi okur, başka bir şey okumaz ![]() ![]() ![]() SÜBHÂNELLAH: Allahü teâlâyı noksanlık ve kusur olan şeylerden tenzîh ederim, uzak tutarım mânâsına, mübârek, kıymetli bir söz ![]() Her namazın akabinde, peşinden otuz üç defâ Sübhânellah, otuz üç defâ elhamdülillah, otuz üç defâ Allahü ekber demek sûretiyle "Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîkeleh lehülmülkü ve lehülhamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve alâ külli şey'in kadîr" demek sûretiyle yüzü tamamlayan kimsenin günâhları deniz köpüğü kadar olsa da affolunacaktır ![]() İki kelime vardır: Söylemesi çok kolaydır ![]() ![]() ![]() ![]() Sübhânellah demek, tövbenin anahtarıdır hattâ özüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÜCÛD: Secde; namazın içindeki farzlardan biri ![]() ![]() ![]() SÜDÜS: Altıda bir ![]() ![]() Südüs hisseyi yedi kimse alır ![]() ![]() ![]() SÜFTECE: Tahrîmen mekrûh olan bir havâle şekli ![]() ![]() Süftece yoluyla borc vermek tahrîmen mekrûhtur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÜHREVERDİYYE: Evliyânın büyüklerinden Ebû Hafs Ömer bin Muhammed Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin tasavvuftaki yolu ![]() Zikr-i cehri (Allahü teâlânın adını sesli anmak) hazret-i Ali'den on iki imâm vâsıtasıyla gelmiştir ![]() ![]() ![]() Sühreverdiyye yolunun kurucusu Şihâbüddîn-i Sühreverdî, oğluna şöyle buyurdu: "Ey oğul! Bu fânî dünyânın zînetine, süsüne, aldanıp gurûrlanma ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÜKNÂ: Oturulacak yer, ev ![]() Nafaka, İslâmiyet'te, taâm (yiyecek, içecek şeyler), kisve (elbise, yâni giyecek şeyler) ve süknâ demektir ![]() ![]() ![]() ![]() SÜKÛT: Susmak ![]() Sükûtun en küçük faydası, sıkıntı ve belâdan kurtarmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Konuşmak hoşuna giderse sükût et ![]() ![]() SÜLEYMÂN ALEYHİSSELÂM: Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Biz Dâvûd'a Süleymân'ı (aleyhisselâm) verdik ![]() ![]() ![]() Biz, Dâvûd ve Süleymân'a (aleyhimesselâm hüküm ve kazâya dâir) ilim verdik ![]() ![]() İsmini duyduğunuz kimselerden yeryüzüne dört kişi mâlik oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Süleymân'a (aleyhisselâm) verilen (o kadar) geniş mülk, onda huşûdan (Allah korkusu) başka bir şeyi arttırmadı ![]() ![]() Süleymân aleyhisselâm, Dâvûd aleyhisselâmın oğludur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÜLÛK: Tasavvuf yoluna girmek ![]() Evliyâlık kemâlâtına kavuşmak sülûk, kalbin zikretmesi ve murâkabe (nefsi kontrol) ve râbıta (bir büyüğe kalben bağlanma) ile olur ![]() ![]() ![]() Takvâ sâhiblerinin ihlâs ile yaptığı farzlar, kurb yâni Allahü teâlâya yakınlık hâsıl eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cezbe yolunda, Allahü teâlâ çektiği ve tâlibe çok ihsânda bulunduğu için, vesîleye, vâsıtaya lüzum yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sülûk Yolu: İnsanı Allahü teâlânın sevgisine kavuşturan yollardan biri ![]() ![]() İnsanı Allahü teâlânın sevgisine kavuşturan yol ikidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÜLÜS: Üçte bir ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde eshâb-ı ferâizden yâni hisseleri takdîr edilenlerden (bildirilenlerden) sülüs hisseyi iki kimse alır ![]() ![]() ![]() ![]() SÜLÜSÂN: Üçte iki ![]() ![]() Hissesi nısıf (yarım) olanlardan zevcden (kocadan) başka olan birden fazla olunca, sülüsânı alıp, aralarında eşit olarak pay ederler ![]() ![]() SÜMÜN: Sekizde bir ![]() ![]() Ölüden kalan mîrasın sümün hissesini alacak olan yalnız bir kimsedir ![]() ![]() ![]() SÜNEN: 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Sünen kelimesi yalnız olarak söylenince, dört âlimin kitablarından biri anlaşılır ![]() ![]() ![]() SÜNNET: Yol, kânun, âdet ![]() 1 ![]() ![]() Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehîd sevâbı vardır ![]() On şey sünnettir: Bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvâk kullanmak, nazmaza (ağıza su alma) , iştinşak (buruna su çekme) , tırnak kesmek, ayak parmaklarını yıkamak, koltuk altını temizlemek, kasıkları temizlemek, su ile istincâ (önden ve arkadan necâset, pislik çıkan yerleri temizlemek) ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Edille-i şer'iyye, din bilgilerinin elde edildiği kaynaklar dörttür: Kitab (Kur'ân-ı kerîm), sünnet, icmâ-ı ümmet (bir asırda bulunan, Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden mânâ çıkarabilen müctehid denilen derin âlimlerin, dînî bir işin hükmünde bir leşmeleri, aynı sözü söylemeleri veya aynı işi yapmaları), ve kıyâs-ı fukahâ (hükmü, mânâsı nasstan yâni Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîften açıkça anlaşılamayan bir şeyin hükmünü, hükmü bilinen ve bu şeye benzeyen başka bir şeyin hükmünden anlamak)dır ![]() Sünnet, Kur'ân-ı kerîmi tefsir etmekte, açıklamaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Sünnetimi terk edene, şefâatim harâm oldu ![]() İslâm dîni garîb olarak başladı ![]() ![]() ![]() Sünneti en iyi bilen, imâm olur ![]() Peygamber efendimizin gösterdiği İslâmiyet yolunda bulunabilmek ve O'nun sünneti üzere yaşayabilmek için; önce doğru îmân etmek, sonra harâmlardan sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra mekrûhlardan sakınmak, daha sonra müstehâbları yapmak lâzımdır ![]() Allahü teâlâya götüren en emîn yol; bütün iş, hareket ve ibâdetlerde Peygamber efendimizin sünnetine tâbi olmaktır ![]() Sünnet-i Gayri Müekkede: (Kuvvetli olmayan sünnet) Peygamber efendimizin, ibâdet maksadı ile arasıra yapıp, arasıra terk ettikleri işler ve ibâdetler ![]() ![]() İkindi ve yatsı namazlarının ilk dört rek'atlik sünnetleri, sünnet-i gayr-i müekkededir ![]() Sünnet-i Hasene: İlk asırda (Resûlullah efendimiz ve O'nun arkadaşları olan Eshâb-ı kirâm zamânında) asılları îtibâriyle bulunan, sonraları daha da geliştirilen, minâre, mektep yapmak ve kitâb yazmak gibi, İslâm'ın izin verdiği, hattâ emrettiği güzel ve faydalı işler ![]() Bir kimse, İslâm'da bir sünnet-i hasene yaparsa, bunun sevâbına ve bunu yapanların sevâblarına kavuşur ![]() Minâre, müstehab olan sünnet-i hasenedir ![]() ![]() ![]() İslâm âlimlerinin çoğu, amelde bid'atleri (dinde ortaya çıkan, yapılan yenilikleri) iki kısma ayırdılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnet-i Hüdâ: Sünnet-i Müekkede ![]() ![]() Sünnet-i Kifâye: Başkalarının meselâ beş-on kişiden birinin işlemesiyle, diğerlerinden sâkıt olan (düşen) sünnet ![]() Selâm vermek, î'tikâfa girmek (ibâdet niyyetiyle mescidde bir miktâr durmak) ve dînin izin verdiği işlerin evvelinde Besmele-i şerîfeyi söylemek, terâvih namazını câmide cemâatle kılmak sünnet-i kifâyedir ![]() Sünnet-i Müekkede: Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları, pek az terk ettikleri işler ve ibâdetler ![]() ![]() Sabah, öğle ve akşam namazının sünnetleri, yatsı namazının son iki rek'at sünneti, sünnet-i müekkededir ![]() ![]() Namazda müekked sünneti terk, tahrîmen (harama yakın) mekrûh olur ![]() Sünnet-i Seniyye: Övülen, medh edilen sünnet; İslâm dîni ![]() ![]() Seâdete (kurtuluşa) ermek için; sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid'atlerden (dinde sonradan çıkan yeniliklerden, reformlardan) kaçınmak lâzımdır ![]() Mest üzerine mesh etmenin câiz olduğu, sünnet-i seniyye ile sâbittir ![]() Kalbin, Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmesi, onu karartır, paslandırır ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnet-i Seyyie: İslâmiyet'in yasak ettiği, sonradan ortaya çıkan, kötü, beğenilmeyen şeyler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bid'atler, yâni dinde reformlar, sonradan ortaya çıkarılan yenilikler, sünnet-i seyyiedir ![]() ![]() ![]() Sünnet-i Zevâid: Peygamber efendimizin, ibâdet olarak değil de, âdet olarak devâmlı yaptığı işler ![]() ![]() Resûlullah efendimizin elbiseleri, oturması, kalkması, iyi şeyleri yapmağa sağdan başlaması sünnet-i zevâiddendir ![]() Sünnet-i zevâidi yapmak mecbûrî değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Sünnet Olmak: Çocuğun sünnet derisinin çepeçevre kesilmesi ![]() ![]() Çocuğu sünnet ettirmek Peygamber efendimizin mühim sünnetlerindendir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resûlullah efendimiz doğduğu zaman, göbeği kesilmiş ve sünnet olmuş görüldü ![]() Îmâna gelen yaşlı adamın sünnet olması şart değildir ![]() ![]() SÜNNETULLAH: Allahü teâlânın koyduğu kânunu, nizâmı, âdeti ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki: Fakat azâbımızı gördükleri zaman îmânları kendilerine bir fayda vermeyecektir ![]() ![]() ![]() SÜNNÎ: Peygamber efendimizin ve Eshâbının inandığı gibi inanan ve Ehl-i sünnet âlimlerine tâbi olan müslüman ![]() ![]() ![]() Sünnî olanlar, amelde dört mezhebe ayrılmışlardır ![]() ![]() ![]() (Kemahlı Feyzullah) SÜRME: Kirpik diplerine sürülen bir çeşit siyah madde, kühl ![]() Üç şey, gözü kuvvetlendirir: Sürme çekmek, yeşilliğe ve (bakması helâl olan) güzel yüze bakmak ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, misvâkını ve tarağını yanından ayırmazdı ![]() ![]() ![]() SÜRYÂNÎLER: Hıristiyanlıktaki katolik mezhebine bağlı olan ve süryânî dili ile konuşan bir hıristiyan topluluğu ![]() Süryânîler, katolik kısmından Yâkûbiye fırkasındandırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÜT ANNE: İki buçuk yaşından küçük olan çocuğu emziren kadın ![]() Süt çocuğu; süt annesi ve babası ve bunların nesep ve rıdâ'dan (sütten) olan mahremleri ile ebedî evlenemez ![]() ![]() SÜT KARDEŞ: Aynı kadından süt emmiş çocuk ![]() ![]() İki buçuk yaşından küçük iki çocuk aynı kadından süt emince, süt kardeşi olurlar ![]() ![]() ![]() Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde, bir kadından bir damla bile süt emen erkek ve kız, süt kardeşi olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öz kardeşinin süt kızı ile evlenmek haram olduğu gibi, süt kardeşinin öz kızı ile ve süt kardeşinin süt kızı ile evlenmek de haramdır ![]() Süt annenin bu emmeden evvel veya sonra başka erkekten de, nesepten (soydan) veya rıdâ'dan (süt emmeden) olan çocukları ve süt babanın başka kadınlardan hâsıl olmuş ve olacak, nesepten ve rıdâ'dan çocuklarının hepsi, bu çocuğun süt kardeşleri olurlar ![]() SÜTRE: Namaz kılarken imâmın veya yalnız kılanın sol kaşı hizâsında, önüne diktiği yarım metreden uzun çubuk ![]() ![]() Bir okla da olsa sütre kullanın ![]() Sütre koymak müstehâbdır ![]() ![]() Cemâatle kılınan namazda, imâmın sütresi, arkasında bulunanlar için dahi sütredir ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Ebû Yûsuf hazretleri hac yolunda namaza durdukça, önünde sütre olarak kamçısını koyardı ![]() ![]() ŞA'BÂN AYI: Arabî ayların sekizincisi, üç aylardan ikincisi ![]() Her kim Şa'bân-ı şerîfte üç gün oruç tutarsa, Hak teâlâ, Cennet-i a'lâda ona bir yer hazırlar ![]() Şa'bân-ı şerîf, bana mahsûs bir aydır ![]() ![]() ![]() ŞÂFİÎ: 1 ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Şâfiî Mezhebi: Ehl-i sünnetin ameldeki dört hak mezhebinden biri ![]() ![]() ![]() Hanefî mezhebinden sonra en çok mensûbu bulunan Şâfiî mezhebi, İmâm-ı Şâfiî hayatta iken Mekke, Medîne ve Filistin'de yaşayan müslümanlar arasında yayıldı ![]() ![]() ![]() İbâdetlerin en kıymetlisi, farz-ı ayn olanlardır ![]() ![]() ![]() Şâfiî ve Mâlikî mezheblerinde, zekât farz olunca, hemen ayırıp vermek farzdır ![]() Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî, Celâleddîn-i Rûmî ve Muhyiddîn-i Arabî gibi velîler, herkes gibi bir mezhebe tâbi olarak yükselmişlerdir ![]() ![]() ŞÂHİD: Şâhidlik eden, görüp bilen ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey îmân edenler! Dâimâ adâletle hareket ediniz ![]() ![]() ![]() Yalancı şâhid, daha şehâdet ettiği yerden ayağını kaldırmadan kendisine göklerde ve yerde bulunan melekler lânet ederler ![]() Şâhidin âdil olması, yâni büyük günâh işlememesi ve küçük günâha devâm etmemesi lâzımdır ![]() ŞÂHİK-UL-CEBEL: Dağda, çölde veya baskı ve zulüm rejimleri altında yaşayıp da peygamberleri ve onların getirdikleri dinleri işitmemiş kimseler ![]() Şâhik-ul-cebel olanların peygamberliğe ve peygamberlerin gönderilmiş olmasına inanmaları mümkün değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞAKÎ: Cehennemlik ![]() ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Şakî olanlara gelince: Onlar Cehennem ateşindedirler ki, orada onların (çok acı) bir nefes alıp vermeleri vardır ![]() Evliyânın sevmesi, seâdetin sermâyesidir ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın indinde saîdlerden mi yoksa şakîlerden miyim? diye düşünmek, böylece ilmine ve ameline güvenmemek lâzımdır ![]() ŞAKÎK: Ferâiz ilminde yâni mîrâs hukûkunda ana-baba bir erkek kardeşler (Benül-a'yân) ![]() ![]() Şakikler ve Benü'l-allât yâni yalnız baba bir kardeşler; oğul, oğul oğlu, baba ve dededen biri bulunduğu zaman vâris olamazlar yâni ölüden kalan maldan alamazlar ![]() ŞAKK-I KAMER: Ayın yarılması, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâmın ayı ikiye ayırması mûcizesi ![]() Muhammed aleyhisselâmın mûcizelerinin en büyüklerinden birisi de, Şakk-ı kamer mûcizesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Apollo-10, ayın her tarafını fotoğraflarla tesbit ettikten sonra, Apollo-11 ile gelecek olan ay fâtihlerinin iniş yerlerini belirledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞAKK-I SADR: Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâmın mübârek göğsünün yarılması hâdisesi ![]() Şakk-ı sadr hâdisesi iki defâ vukû bulmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞÂMÂNÎLER: İyi ve kötü ruhların bütün âlemi te'siri altında tuttuğu inancına dayanan sapık bir yolun mensupları ![]() Şâmânîler, güneşte bulunuyor dedikleri bir tanrıya ve cinne ve meleklere tapınır ![]() ![]() ![]() ŞÂN: 1 ![]() ![]() Eshâbımın ismini işitince, susunuz ![]() ![]() Allahü teâlâdan râzı olandan, Allahü teâlâ da râzıdır ![]() ![]() Haramlardan sakınmak; akıllıların şânı, şereflilerin tabîatındandır ![]() 2 ![]() ![]() Gaddârlık (Zulüm, vefâsızlık), herkes için kötü bir şeydir ![]() ![]() ŞÂRÎ': Kullarının dünyâ ve âhiret seâdetine (mutluluğuna) kavuşmaları için Peygamberleri aleyhimüsselâm vâsıtasıyla emir ve yasaklarını bildiren Allahü teâlâ ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Şâri-i Mübîndir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞART: Bir işin veya hükmün yapılmasını îcâbettirmeyen, fakat yapılmaması ile de o iş veyâ hükmün meydana geldiği şey ![]() Şâhitlerin bulunması; nikâhın sıhhati, mûteber olması için şarttır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞAVT: Hac esnâsında sa'y denen vazîfeyi yaparken, Safâ'dan Merve'ye ve Merve'den Safâ'ya her bir geliş ve tavaf yaparken Kâbe'nin Hacer-ül esved köşesinden başlayan ve başlanılan yere gelince sona eren her bir dönüş ![]() Şavt sona erip Hacer-ül esved taşına gelince şu duâ okunur: Allah'ım! Rahmetinle beni mağfiret eyle ![]() ![]() Tavâf yedi şavttan ibârettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞA'YÂ ALEYHİSSELÂM: İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden ![]() ![]() Mûsâ aleyhisselâmdan sonra hak yoldan ayrılıp, bozuk yollara sapan İsrâiloğulları kendilerine gönderilen peygamberlere ya kısa dönemler hâlinde tâbi oldular veya hiç tâbi olmayıp isyân ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞÂZİLİYYE: Evliyânın büyüklerinden Ebü'l-Hasen Şâzilî hazretlerinin tasavvuftaki yolu ![]() Ebü'l-Hasen-i Şâzilî 1196 (H ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zikr-i cehrî (açıktan zikr) hazret-i Ali'den on iki imâm vâsıtasıyla gelmiştir ![]() ![]() ![]() Şâziliyye yolunun esâsı beş şeydir: Birincisi; gizli ve âşikâr her hâlükârda Allahü teâlâdan korku hâlinde olmak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞEÂ'İRULLAH: Görülünce, Allahü teâlâyı hatırlatan şeyler ![]() Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Bir kimse, Şeâ'irullahı ta'zim ederse, bu iş kalblerin takvâsındandır ![]() Safâ ve Merve, Allahü teâlânın, Şeâ'irindendir ![]() Şeâ'irullah yalnız Safâ ve Merve tepeleri değildir ![]() ![]() ![]() Şeâ'irullahı sevmek demek, Kur'ân-ı kerîmi ve Peygamberi sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem ve Ka'be'yi sevmek demektir ![]() ![]() ![]() ŞEBEKE-İ SEÂDET: Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek kabrinin bulunduğu Hücre-i seâdet denilen yerin dış duvarı etrâfında yerden Mescid-i Nebî'nin tavanına kadar yükselen demir parmaklık ![]() Şebeke-i seâdetin kıble tarafına muvâcehe-i seâdet, doğu tarafına kadem-i seâdet, batı tarafına Ravda-i mütahhera ve kuzey tarafına da Hucre-i Fâtımâ denir ![]() ŞECÂ'AT: Yiğitlik, bahadırlık, cesâret, kahramanlık ![]() Şecâ'atin temeli, Allahü teâlânın takdîrine râzı olmak, O'na tevekkül etmek, O'na güvenmektir ![]() ![]() Ey oğlum! Üç şey, üç şey ile bilinir: Hilm (yumuşaklık) gadab ânında, şecâ'at harb meydanında, kardeşlik ise ihtiyâç ânında ![]() ŞECERE-İ PÂK-İ MUHAMMEDÎ: Muhammed aleyhisselâmın mübârek, temiz soy kütüğü, soy ağacı ![]() Allahü teâlâ Şecere-i Pâk-i Muhammedî ile ilgili olarak meâlen buyurdu ki: Sen, yâni senin nûrun hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır ![]() Şecere-i pâk-i Muhammedî'nin ilk ferdi Âdem aleyhisselâmdır ![]() ![]() ![]() ![]() ŞECERE-İ RIDVÂN: 628 (H ![]() ![]() Hudeybiye andlaşması imzâlanmadan önce Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem anlaşma şartlarını görüşmek ve konuşmak üzere hazret-i Osman'ı Mekkeli müşrikler tarafına gönderdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞECERE-İ TAYYİBE: Temiz ağaç ![]() ![]() Zâhir (beden) her zaman İslâmiyet'in emirlerini yapmaya mecbûrdur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞEFÂ'AT: Kıyâmet günü, Allahü teâlânın izni ile, başta Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem olmak üzere, diğer peygamberler, âlimler, şehîdler, sâlihler (iyi kimseler) ve küçük yaşta ölen müslüman çocuklar ve Allahü teâlânın izin verdiklerinin; gün ahkâr olan mü'minlerin günahlarının affedilip Cehennem'den kurtulmalarını, cennetlik olanların da Cennet'teki derecelerinin artmasını Allahü teâlâdan istemeleri, bu hususta vâsıta olmaları ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: O gün, Allahü teâlânın kendisine şefâat etmeye izin verdiği ve sözünden hoşnûd olduğu kimselerden başkasının şefâati fayda vermez ![]() Ümmetimden, büyük günâhı olanlara şefâat edeceğim ![]() Şefâatime inanmayan, ona kavuşamaz ![]() Kıyâmet günü peygamberler, sonra âlimler, sonra şehidler şefâat edecektir ![]() Şefâat haktır ![]() ![]() Küçük çocuklar, anasına ve babasına şefâat ederler ![]() ![]() Mahşerde (kıyâmette bütün insanların toplanıp, hesâba çekileceği yerde), şefâat beş türlüdür: Birincisi; kıyâmet günü, mahşer yerinde kalabalıktan ve çok uzun beklemekten usanan günâhkârlar, feryâd ederek, hesâbın bir an önce yapılmasını isteyecekler dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Peygamberlerin sonuncusu, Resûlullah efendimiz gibi bir şefâatçı olmasaydı, bu ümmetin günâhları kendilerini helâk ederdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şefâ'at-ı Kübrâ: Kıyâmette, o günün dayanılmaz dehşeti ve şiddetli sıkıntıları sebebiyle, insanların mürâcaatları üzerine Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem), onların muhâkeme ve hesâblarının bir an evvel görülmesi için Allahü teâlâya yalvarması ve bu dileğinin kabûl olması ![]() ![]() ![]() ŞEFÎ': Şefâat eden, bir suçun, günâhın bağışlanması için vâsıta, aracı olan ![]() ![]() Şefî-i Rûz-i Cezâ: "Cezâ gününün yâni kıyâmet gününün şefâat edicisi" mânâsına Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm ![]() ![]() Şefî-i rûz-i cezâ Resûlullah efendimizin çeşit çeşit şefâat edeceği bildirilmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ŞEFKAT: Acımak, merhamet etmek ![]() Büyüklerine hürmet, küçüklerine şefkat etmeyen bizden değildir ![]() Allahü teâlânın emirlerini büyük bilmek, yarattıklarına şefkat lâzımdır ![]() Herkese şefkat ve merhamet et ![]() ![]() ŞEHÂDET: 1 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Onlar yalan yere şehâdet etmezler ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "En büyük günâhları size haber vereyim mi?" "Evet, yâ Resûlallah" dedik ![]() ![]() ![]() Şehâdet, zan ve şek (şüphe) ifâde eden sözlerle olmaz ![]() ![]() Namaz kılmayanın şehâdeti kabûl olmaz ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Cemel ve Sıffîn vak'alarını hazırlayan karışıklıkların ortaya çıkması, hazret-i Osman'ın şehâdeti ile başlamıştır ![]() Şehâdet Kelimesi: Kelime-i şehâdet, İslâm'ın beş şartından birincisi ![]() ![]() ![]() Şehâdet kelimesini okumanın yüz otuz kadar fâidesi vardır ![]() ![]() ŞEHÂMET: İyi işler yapmak, yüksek mertebeler ele geçirmek; zekâ ve akıllılıkla berâber olan cesâret, yiğitlik ![]() Şecâatten yâni yiğitlik, kahramanlıktan hâsıl olan iyi huylardan biri de şehâmettir ![]() ŞEHÎD (Eş-Şehîd): 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Allah yolunda şehîd olanlara ölü demeyiniz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allah yolunda öldürülüp şehîd olanlar, kıyâmet gününde, yaralarının kanı akarak gelirler ![]() ![]() ![]() Cennet'te ağlayan bir adam bulunur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şehîdin, kul haklarından başka bütün günâhları affolur ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün müslümanlar, kalben ve severek şehidliği arzu etmeye memurdur ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Evden kaçan çocuk üzerine eş-Şehîd ism-i şerîfi söylenirse, hâli düzelir, hak yola döner ![]() Ana-baba, isyankâr evlâdının alnından tutar ve Allahü teâlânın eş-Şehîd ism-i şerîfini okursa, o çocuk Allahü teâlânın izniyle itâatkâr olur ![]() Şehîd-i Âhiret: Bir kimsenin Allah için olan cihâdın hazırlığı esnâsında tâlimlerde veya zulüm ile öldürülmesi veya cihâdda ve eşkıyâ, âsî, yol kesici, gece hırsızla vuruşmada yaralanarak hemen ölmeyip bir namaz vakti çıkıncaya kadar yaşayan veya başka yere götürülü p, orada ölen ![]() ![]() Şehîd-i âhiret, dünyâda yıkanır ve kefenlenirler ![]() ![]() Şehîd-i âhiret olan kimselerin cesedi dağılmaz ve çürümez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şehîd-i Dünyâ: Allah rızâsı için cihâd etmeye, savaşmaya niyet etmeyip, dünyâ kazancı için harb eden kişi ![]() ![]() Şehîd-i dünyâya da şehîd muâmelesi yapılır ![]() ![]() ![]() ![]() Şehîd-i Tâm: Allah yolunda savaşırken öldürülen ![]() ![]() ![]() Cünüp, hayız olmayan, âkıl ve bâliğ bir müslüman, zulüm ile haksız olarak, vurucu veya kesici vâsıtalarla öldürülünce ve harpte din ve vatan düşmanları ile Allah için cihâd ederken düşman tarafından; sulh zamânında âsîler, yol kesiciler, şehir eşkıyâ ları, gece hırsız tarafından herhangi bir vâsıta ile öldürülünce, hemen ölürlerse, bunlar şehîd-i tâm olurlar ![]() Şehîd-i tâm dünyâda yıkanmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞEHR (Şehir): Cemâati, en büyük câmiye sığmayan yer veyâ İslâmiyet'in emrini yapabilecek güçte müslüman vâli ve hâkimi bulunan yer ![]() Bir âlimin ölmesi, bir şehir halkının ölümünden daha büyük ziyândır ![]() Cumâ namazının birinci şartı, namazı şehirde kılmaktır ![]() ![]() Kâfirlerin eline geçen İslâm şehirlerinde, vâli ve hâkimler İsâmiyet'e uygun iş işliyorlarsa, bu şehirler, Dâr-ül-harb olmaz; Dâr-ül-İslâm sayılır ![]() ![]() ŞEHVET: Nefsin arzu ve istekleri ![]() Cehennem şehvet perdesiyle kuşatılmıştır ![]() ![]() ![]() Şehvet üç çeşittir: Yeme arzusu, konuşma arzusu, bakma ve görme arzusu ![]() ![]() Şehvet, şeytanın yularıdır ![]() ![]() İslâmiyet, şehvetin ve gadabın, kızmanın yok edilmesini değil, her ikisine hâkim olup, dîne uygun kullanılmalarını emretmektedir ![]() Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır ![]() ![]() ŞEK: Şüphe, zan ![]() Îtikâdda şek, yakîni bozar, îmânı yok eder ![]() Cümle âlem bir yere gelse ve bir müslümana Rabbini inkâr et deseler, o kimse inkâr etmez ve kalbine aslâ şek getirmezse işte onun îmânı, îmân-ı hakîkîdir ![]() ŞEKÂVET: Kâfir veya fâsık olma, cehennemlik olma ![]() ![]() Şekâvetin alâmeti dörttür: Geçmiş günâhları unutmak; hâlbuki onlar Allahü teâlânın yanında muhâfaza edilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seâdet ve şekâvet, Allahü teâlânın iki hazînesi gibidir ![]() ![]() ![]() ŞEKÛR (Eş-Şekûr): 1 ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Îmân ehli, Adn adlı Cennetlere girerler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Lâ ilâhe illallah" diyenler için, mezârlarında vahşet (yalnızlık) , mahşer meydanında dehşet (korku) yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() Eş-Şekûr ism-i şerîfini söyleyenin vücûduna âfiyet gelir, sıhhat ve selâmete kavuşur ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Şüphesiz ki bunda (Sebe' halkının hikâyesinde; günahları, nefislerinin arzû ve isteklerini yapmamaya, şehvetlerine uymamaya, ibâdet ve tâatları yapmanın meşakkatine, belâ ve musîbetlere) çok sabreden (bütün hâllerde ve vakitlerde Allahü teâlânın lutf ettiği nîmetlere) , şekûr olan herkes için, elbette ibretler vardır ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem ayakları şişinceye kadar namaz kılardı ![]() ![]() ŞEMÂİL-İ ŞERÎFE: Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin mübârek ahlâk ve âdetleri ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin şemâil-i şerîfelerini Eshâb-ı kirâmdan Ebû Saîd-i Hudrî şöyle anlatmıştır: "Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, hayvana ot verirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ŞEMÂTET: Başkasına gelen belâya, zarâra sevinmek ![]() Din kardeşinize şemâtet etmeyiniz ![]() ![]() Zâlimin zulmünden, şerrinden kurtulmak için, onun ölümüne sevinmek şemâtet olmaz ![]() Düşmanın başına gelen ölümden başka belâlara sevinmek şemâtet olur ![]() ![]() ŞEMS SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin doksan birinci sûresi ![]() Şems sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Şems sûresinde meâlen buyuruyor ki: Nefsini tezkiye eden (kötülüklerden arındıran) kurtuldu ![]() ![]() Kim Şems sûresini okursa, güneşin ve ayın üzerine doğduğu her şeyi sadaka vermiş gibi sevâb verilir ![]() ŞEMSÎ SENE: Güneş senesi ![]() ![]() ![]() ![]() Başlangıç zamânına göre Mîlâdî ve Hicrî olmak üzere, iki türlü sene kullanılmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Muharrem ayının birinci gecesi, müslümanların kamerî yılbaşı gecesidir ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#10 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükSAHÂBE: Peygamber efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem sağlığında bir an gören, eğer âmâ ise (gözü görmüyorsa), bir an konuşan, îmân etmiş büyük-küçük mü'minlerin birkaç tânesine veya daha fazlasına verilen isim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün din büyükleri buyuruyor ki: "Sahâbe-i kirâm aleyhimürrıdvân, peygamberlerden aleyhimüssalevâtü vetteslîmât sonra insanların en efdali, en üstünüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sahâbe-i kirâmın aleyhimürrıdvân üstünlüklerini bildiren âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler pekçoktur ![]() SAHÂBÎ: Peygamber efendimizi sağlığında ve peygamber iken bir ân gören, eğer âmâ (gözü görmüyor) ise bir ân konuşan büyük ve küçük müslümanlardan bir tânesine verilen isim ![]() Sahâbîleri aleyhimürrıdvân sevmek, onlara bağlı olmak, insanlar içinden seçilmiş, beğenilmiş, süzülüp ayrılmış olan bu çok kıymetli tabakanın hayat tarzlarına imrenip onlar gibi olmaya özenmek, Allahü teâlânın en büyük nîmetidir ![]() ![]() ![]() SÂHİB-İ HAYRÂT: Hayırlar sâhibi ![]() "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır" hadîs-i şerîfini kendilerine düstûr edinen Osmanlı sultanları, sâhib-i hayrât olarak yaptıkları sayısız vakıflarıyla İslâm âlemini ihyâ etmişlerdir ![]() SÂHİB-İ TERTÎB: Tertîb sâhibi ![]() ![]() Sâhib-i tertîbin bir günlük beş vakit farzı ve vitir namazını kılarken ve kazâ ederken tertibi (namaz sırasını) gözetmesi farzdır ![]() Sâhib-i tertîb olan, bir farz namazını özürsüz yere vaktinde kılmazsa, bu namazı gelen ilk vaktin namazından önce kazâ etmesi lâzımdır ![]() Kaçırılan namazlar altı veya daha çok vakte ulaşırsa, kaçırılan namaz ile vakit namazının her ikisini de kılamayacak şekilde vakit dar olursa; bu durumda önce vakit namazı kılınır, sonra kaçırılmış namaz kazâ edilir ![]() ![]() ![]() Sâhib-i tertîb önce kılmadığı namazı namaz içinde hatırlarsa, namazı bozulur ![]() ![]() Beşten fazla kazâları olan bunları kazâ ede ede azalarak altıdan aşağıya inince, sâhib-i tertiblik vasfı tekrar geri gelmez ![]() ![]() ![]() SAHÎFE: Peygamberimizden sallallahü aleyhi ve sellem önce gelen peygamberlere gönderilen küçük kitablardan herbiri ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîme ve sahîfelere inanmak îmânın şartlarındandır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SAHÎH: Şartlarına uygun olan iş veya ibâdet ![]() Bir amelin, ibâdetin sahîh olması başkadır, kabûl olması başkadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sahîh Bey': Aslı ve sıfatı dîne uygun olan satış ![]() ![]() ![]() Sahîh bey'in meydana gelmesi için alıcı ve satıcının aynı kimse olmaması yâni bir kimsenin hem satıcıya, hem alıcıya vekîl olarak kendi kendisine satış yapmaması, akd yapılması yâni birinin îcâb yâni teklif edip, karşısındakinin onu ayrılmadan önce k abûl etmesi yâni söz kesilmesi, mebîin (malın) ve semenin (bedelin) mal olmaları, mütekavvim (kullanılmasına dînen izin verilen ve kullanılması mümkün) mal olmaları lâzımdır ![]() Mal, sözleşme sırasında satanın mülkünde değilse, sonra satarak teslim etse, bu sahîh bey olmaz ![]() ![]() Sahîh Ced: Ölenin babasının babası veya babasının babasının babası gibi derecesi yakın olsun uzak olsun aralarında kadın bulunmayan dede ![]() ![]() ![]() Sahîh ced, ya ölenin babası ile bulunur veya bulunmaz ![]() ![]() ![]() ![]() Sahîh Hadîs: Âdil yâni yalancılıktan uzak, büyük günah işlemeyen ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, Resûlullah efendimize kadar, rivâyet edenlerden hiçbiri noksan olmayan ve mütevâtir yâni birçok Sahâbînin Resûl-i ekremden ve başka birçok kimselerin onla rdan naklettikleri hadîsler ve meşhûr, yâni ilk zamanları bir kişi bildirmişken, ikinci asırda şöhret bulan hadîsler ![]() ![]() Dört mezheb imâmının (İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Hanbelî'nin) her biri, kendi re'yi (görüşü) ile konuşmadığını bildirmiş ve talebelerine; "Sahîh hadîse rastlarsanız, benim sözümü bırakın ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sahîh Kan: Sekiz yaşını bitirip, dokuz yaşına bastıktan birkaç gün veya ay, yâhut seneler sonra, sıhhatli bir kızın veya âdet zamânı son dakikasından îtibâren tam temizlik (on beş gün) geçmiş olan kadının önünden çıkan ve Hanefî mezhebine göre, en az üç gün (ye tmiş iki saat) devâm eden kan; hayız ve aybaşı kanı ![]() ![]() Bir kız, sahîh kan ve sahîh temizlik gördükten sonra istimrar ederse (kan devâm ederse), bu kız âdeti belli olan kadın olur ![]() ![]() ![]() Sahîh Kavl: Fıkıh âlimlerinin bir iş hakkında müctehid âlimlerin kavillerinden (re'y ve ictihâdlarından) hakkında doğrudur veya doğru olan budur dedikleri kavl, hüküm, söz ![]() Bir müctehidin veya iki ayrı müctehidin bir iş hakkında iki ayrı kavli bulunsa, birine sahîh, diğerine esahh kavil dense, esahh kavl ile fetvâ verilir ![]() ![]() Sahîh Temizlik: Ergenlik çağına erişmiş bir kızda veya kadında, âdet zamânından sonra başlayan ve içinde hiç kan görülmeyen, öncesi ve sonrası hayız günleri olan on beş veya daha fazla sayıdaki temiz gün ![]() Âdeti beş gün olan bir kadın, sahîh temizlikten sonra altı gün kan görürse, bu altı gün yeni hayız olur ve yeni âdeti olur ![]() Sahîh-i Buhârî: Kur'ân-ı kerîmden sonra, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan meşhur altı hadîs kitâbından birincisi ![]() Sahîh-i Buhârî'de yedi bin iki yüz yetmiş beş hadîs-i şerîf vardır ![]() ![]() ![]() ![]() Sahîh-i Buhârî, en kıymetli hadîs-i şerîf kitâbıdır ![]() ![]() Sahîh-i Buhârî'deki hadîs-i şerîflerde buyruldu ki: İçinizde en sevdiğim kimse, huyu en güzel olanınızdır ![]() Hayâ îmândandır ![]() ![]() ![]() ![]() Kızdığı zaman istediğini yapabilecek bir kimse, kızmazsa, Allahü teâlâ kıyâmet günü onu herkesin arasından çağırır ![]() ![]() SAHÎHAYN: Kur'ân-ı kerîmden sonra, doğru oldukları, bütün İslâm âlimleri tarafından tasdîk edilmiş olan altı hadîs kitâbından Sahîh-i Buhârî ile Sahîh-i Müslim'in ikisine birden verilen isim ![]() Sahîhayn'daki hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmaktadır: Müslüman müslümanın kardeşidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SÂHİR: Büyü ve sihir yapan ![]() ![]() Sihir yapmak büyük günâhlardandır ![]() ![]() Sâhir, sihir ile istediğini elbette yapar, sihir muhakkak te'sir eder diyenin ve inananın îmânı gider ![]() ![]() SAHÛR: Güneşin batmasından imsak vaktine kadar olan zamânın son altıda biri, seher vakti; oruç tutmak için yemeğe kalkılan vakit ![]() Sahur yemeğini yeyiniz ![]() ![]() Bir yudum su ile de olsun sahur yapınız ![]() Sahur yemeğinden gündüzün orucu, kaylûleden de gecenin namazı için istifâde edin ![]() Üç şey vardır ki, bunlar üzerine kul hesâba çekilmez: Sahur yemeği, iftâr yemeği ve din kardeşleriyle birlikte yenilen yemek ![]() Mü'minin sahûrunun hurma ile olması ne güzeldir ![]() Ramazân-ı şerîfte, iftarı erken yapmak, sahuru geciktirmek sünnettir ![]() ![]() ![]() ![]() SAHV: Uyanıklık, aklı başında, şuuru yerinde olma hâli, sekr hâlinin zıddı ![]() ![]() ![]() Sahv hâlinde olan, emirlere uygunsuz davranabilir ![]() ![]() Sahv hâlinde olanlarda sekr (kendinden geçme hâli) hiç bulunmaz sanmamalıdır ![]() ![]() ![]() SÂÎ: Emvâl-i zâhirenin zekâtını toplayan me'mûr; sâime (senenin ekserisini çayırda otlayan) hayvanların ve toprak mahsûllerinin zekâtlarını toplamakla vazîfeli kimse, zekât me'muru ![]() Dört çeşit zekât malından ikisine yâni zekât hayvanları ile topraktan elde edilen mallara (Emvâl-i zâhire) denir ![]() ![]() ![]() SA'ÎD: Allahü teâlânın, kendisinden râzı olduğu kimse ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Sa'îd olanlara gelince, onlar Cennet'tedirler ![]() Şakîler dünyâya sarılır, sa'îdler, bâkî olana (ebedî, sonsuz olan âhirete) sarılır ![]() Bir kimsenin sa'îd olmasının nişânı (alâmeti) şudur ki, Hak teâlâ hazretlerinin kazâ ve kaderine râzı olur ![]() ![]() SÂİL: İsteyen, yoksul, dilenci ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Sâile gelince (onu) azarlayıp koğma ![]() SÂİME: Senenin yarısından fazla, meralarda, kırlarda sırf sütleri alınmak veya üreme ve beslenmeleri için otlatılan (koyun, keçi, sığır, manda, at ve deve cinsinden olan), ehlî hayvanlar ![]() Sâime hayvan sayısı nisâb miktârı olduktan (zekât sınırına ulaştıktan) bir yıl sonra zekâtı verilir ![]() ![]() Deve, sığır gibi başka cinsten sâime hayvanlar birbirlerine ve diğer ticâret eşyâsına eklenmezler ![]() ![]() Sâime hayvanlarda; koyunlardan kırk koyunda bir koyun, sığır ve mandalardan otuz sığırdan kırk sığıra kadar, iki yaşına girmiş erkek veya dişi bir buzağı, develerde nisâb (zenginlik ölçüsü) beş olup, birer yaşlarını bitirmiş beş deve için bir koyun z ekât verilir ![]() SAKAL-I ŞERÎF: Peygamber efendimizin mübârek sakal-ı şerîfi ![]() ![]() Peygamber efendimizin mübârek saçları ve sakal-ı şerîfinin kılı çok kıvırcık ve çok düz değil, yaratılışta ondüle idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SAKALÂN (Sakaleyn): 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Ey sakalân! Yakında (kıyâmet günü) sizi hesâba çekeceğiz ![]() Sakalân, yeryüzünde bulunan diğer mahlûkâta nazaran yüklendikleri emir ve yasaklar îtibâriyle daha büyük bir varlığa sâhib oldukları için bu adı almışlardır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Ben size sakalânı bırakıyorum: Kitâbullah (Kur'ân-ı kerîm) ve Ehl-i beytim (akrabâlarım) ![]() SAKÎM AKIL: Hasta, ileriyi göremeyen akıl ![]() ![]() Sakîm akıllılar yaptıklarından hep pişmân olurlar ![]() ![]() ![]() ![]() SALÂ: Minârelerde Cumâ ve cenâze namazı için okunan salât u selâm ![]() Salâ okunması asr-ı seâdette olmayıp, sonradan dîne sokulan bir bid'attır ![]() ![]() SALÂBET-İDÎNİYYE: Din sağlamlığı, din gayreti, din kuvveti ![]() Salâbet-i dîniyyesi olanların, malları ile, canları ve sözleri ile ve kalemleri ile, Allah rızâsı için cihâd etmeleri (İslâm dîni uğrunda düşmanla savaşmaları) lâzım olduğu, " Allah yolunda cihâd edenler, kötülenmekten korkmazlar" (Mâide sûresi: 54) âyet-i kerîmesinde bildirilmektedir ![]() Müdâhenenin, yâni kudreti olduğu, gücü yettiği hâlde, haram işleyene mânî olmamanın zıddı, karşılığı; gayret ve salâbet-i dîniyyedir ![]() Türkler zekîdirler ve kendilerini müsbet (olumlu) yolda sevk ve idâre edecek devlet adamlarına sâhib oldukları müddetçe de çalışkandırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SALÂH: Sâlih olmak, iyilik, dürüstlük; iyi huylarla süslenme, dînine bağlı olma ![]() İlim, din ve salâh sâhibi bir kızı, fâsıkın yâni günah işleyenin nikâh etmesi câiz (uygun) olmaz ![]() ![]() Babanın malını oğulları arasında pay ederken, reşîd (malını isrâf etmiyen) ve sâlih iyi veya ilim tahsîlinde olan çocuklarına daha çok vermesi câizdir ![]() ![]() SALÂT: 1 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Allahü teâlâ ve melekleri Peygambere (Muhammed aleyhisselâma) salât ederler ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Resûlüm) sana vahyolunan Kur'ân-ı kerîmi oku ![]() ![]() ![]() Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "Birinin evi önünde nehir olsa, hergün beş kerre bu nehirde yıkansa, üzerinde kir kalır mı?" diye sordu ![]() ![]() ![]() Salâtı kılmayanlar, kıyâmet günü, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulacaklardır ![]() Salât, dînin direğidir ![]() İslâm âlimleri buyuruyor ki: Beş şeyi yapmıyan, beş şeyden mahrûm olur: Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() Cumâ günleri bana çok salât okuyunuz! Bunlar bana bildirilir ![]() Allahü teâlâdan bir şey isteyen kimse, önce Allahü teâlâya hamd ve senâ ettikten sonra,Resûlullah efendimize salât okumalıdır ![]() ![]() ![]() Resûlullah'a salevât getirmemiz, hâşâ ki, O'nun için Hak teâlâ katında şefâat değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Bâzı âlimler diyor ki: Salâtla emr olunmanın bir faydası da, salevâtın fazîleti hakkındaki hadîs-i şerîfler içinde bildirilen dünyâ ve âhiret iyiliklerinin salât okuyanda da hâsıl olmasıdır ![]() Salât u Selâm: Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem ism-i şerîfleri anılınca, işitilince veya yazılınca söylenen veya yazılan hayır duâlardan ibâret olan sözler yâni sallallahü aleyhi ve sellem, Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed, Essalâtü ves-selâmü aleyke yâ Resûlallah mübârek sözleri ve benzerleri ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey mü'minler! O'na (peygambere) salât ve selâm edin ![]() Kim bir kitabda bana salât u selâm getirirse (yazarsa) benim ismim o kitabda bulunduğu müddetçe, melekler, onun için istiğfâr ederler (Allahü teâlâya onun günâhını bağışlaması için yalvarırlar) ![]() Cimrilik sâdece malı tutmak, onu hayır yerlere sarfetmemek değildir ![]() ![]() SALÎB: Hıristiyanlık dîninin sembolü kabûl edilen birbirini dik kesen iki doğrunun meydana getirdiği şekil, haç, istavroz ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Bu bir de inkârlarından, Meryem'e büyük iftirâda bulunmalarından, Allah'ın Resûlü Meryem oğlu Îsâ'yı öldürmelerinden ötürüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Canlı resmi; namaz kılanın başında, önünde, sağ ve sol hizâsında duvara çizilmiş veya beze kağıda yapılarak asılmış veya konmuş ise namaz kılmak mekrûhtur ![]() ![]() ![]() ![]() SÂLİH: İyi insan ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Sizden biriniz ölüm (alâmetleri) gelip de: "Ey Rabbim! Beni yakın bir zamâna kadar geciktirsen de, sadaka versem ve sâlihlerden olsam" demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) harcayın ![]() Sâlih kullarım için, Cennet'te, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın gönlünden geçirmediği bir takım nîmetler hazırladım ![]() Ümmetimin sâlihlerinin Cennet'e girmeleri, namaz ve oruçları sebebiyle değil, cömertlik, müslümanlara karşı kalblerinde kötülük beslememeleri ve müslümanlara nasîhatleri sâyesindedir ![]() Sâlihlerle sohbette berâber olunuz ![]() ![]() ![]() Kim cennetliklerden olmayı isterse, sâlih kimselerle berâber olsun ![]() Sâlihlerin hizmetinde bulunan kimse yükselir ![]() ![]() Allah'ım! Arzularımızın düşüklüğünden, kötülüğünden, amellerimizin noksanlığından, ecelimizin yaklaşmasından, sâlih kullarının aramızdan ayrılmasından sana sığınırız ![]() Sâlih Amel: Allahü teâlânın beğendiği iş ![]() ![]() İnsanoğlunun, yaptığı sâlih amelleri gözünde büyüterek bir hayli ibâdet yaptığını, ibâdet ve tâat husûsunda durumunun iyi olduğunu düşünerek, günahlarını unutmaktan sakınması gerekir ![]() ![]() ![]() SÂLİH ALEYHİSSELÂM: Semûd kavmine gönderilen peygamber ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Biz Semûd kavmine kardeşleri Sâlih'i peygamber olarak gönderdik ![]() ![]() ![]() Semûd kavmi, gönderilmiş olan peygamberlerini (Sâlih aleyhisselâmı) yalanladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sâlih (aleyhisselâm) ve onunla olan mü'minlere necât (kurtuluş) verdik ![]() ![]() Hûd aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Âd kavmi helâk olduktan sonra, felâketten kurtulanlardan olan Semûd, berâberindekilerle birlikte Şam ile Hicâz arasındaki Hicr denilen yere giderek yerleştiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu durum karşısında Semûd kavmi Sâlih aleyhisselâma karşı hakâret etmeye başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sâlih aleyhisselâm kendisine inanan 4000 kişi ile birlikte o beldeyi terk ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sâlih aleyhisselâm, kavminin helâk olmasından sonra kendisine îmân edenlerle birlikte Mekke veya Şam taraflarına gitti ![]() ![]() ![]() SÂLİK: Tasavvuf yolcusu ![]() Şunu iyi bilmelidir ki, maksada kavuşmak için çalışan sâlikin hep şerîate, İslâmiyete uyması şarttır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tasavvuf büyüklerinin rûhlarına Fâtiha ve salevât sevâbı göndererek onları, Allahü teâlâya kavuşmak için vesîle yapmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Sâlik-i Meczûb: Tasavvufta cezbesi yâni hak yola çekilmesi sülûkünden sonra olan sâlik ![]() Tasavvuf yolunun sâlikleri (yolcuları), ikiye ayrılır: Ya mürîd olurlar yâhut murâd olurlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM: Peygamber efendimizin ism-i şerîfi anıldığı, işitildiği ve yazıldığında söylenen ve yazılan, Allahü teâlâdan, O'nun dünyâda ve âhirette her türlü iyiliğe ve üstünlüğe kavuşmasını istemekten ibâret olan hayır duâ, hürmet, saygı ve bağlılık ifâdesi ![]() ![]() ![]() Kim bana bir kere salât ederse (meselâ sallallahü aleyhi ve sellem derse) Allahü teâlâ ona on kere salât (rahmet) eder ![]() ![]() SALSÂL: Pişmemiş kuru çamur ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Andolsun ki, biz insanı hame-i mesnûndan (balçık çamurundan), salsâlden yarattık (Hicr sûresi: 26) Âdem aleyhisselâm yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamberdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âdem aleyhisselâm salsâl hâlinde iken, melekler bedenini görüp, ondaki uygunluğa, âhenge ve ilâhî san'ata hayran kaldılar ![]() ![]() SALVELE: Allahümme salli alâ Muhammed ve benzeri salât u selâm denilen ve Peygamber efendimize okunan hayır duâ ![]() Allahü teâlâdan bir şey isteyen kimse, önce Allahü teâlâya hamdele (hamd) ve salvele ile başlamalı, yine bunlarla bitirmeli ![]() ![]() ![]() SÂM: Nûh aleyhisselâmın üç oğlundan büyüğü ![]() İdrîs aleyhisselâm göğe çıkarıldıktan sonra, insanlar azdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nûh aleyhisselâmdan sonra Arabistan yarımadasında yerleşenlere Arab-ı bâide denir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SAMED (Es-Samed): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Ey Resûlüm!) De ki: O Allah tektir (eşi ortağı yoktur) ![]() ![]() SAN'AT: Ustalıkla, hünerle yapılan iş ![]() En iyi ticâret bezzâzlıktır, yâni kumaş satmaktır ![]() ![]() Allahü teâlâ, fende ilerleyen, san'at sâhibi olan kulunu elbette sever ![]() En üstün helâl kazanma yolu, silâhla ve kalemle cihâddır ![]() ![]() Bütün san'atlar, farz-ı kifâyedir ![]() ![]() ![]() İnsanoğlunun bir san'atı öğrenmeğe ihtiyâcı vardır ![]() ![]() ![]() Bir insanın, her san'atı öğrenmesi mümkün değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SANÂYİ' ŞİRKETİ: İki veya daha fazla san'at sâhibinin başkasından iş kabûl ederek ücretini paylaşmak üzere veya fabrika kurup îmâlât kârını paylaşmak üzere kurdukları şirket, ortaklık ![]() ![]() Sanâyi' şirketinde iş, işçilik eşit, kâr farklı olabilir ![]() ![]() ![]() SANEM: Put, odundan, altından ve gümüşten yapılan insan heykeli ![]() ![]() Saneme tapınmak ve onun fayda ve zarar vereceğine inanmak şirktir (Allahü teâlâya ortak koşmaktır ![]() SAPIK: Doğru yoldan ayrılan, îtikâdında (îmân bilgilerinde) ve ibâdetleri yapmasında veya yaşayışında Ehl-i sünnet vel-cemâat mezhebinden (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolundan) ayrılan, yanlış yollara sapan kimse ![]() İlmin azalması, âlimlerin azalmasıyla olur ![]() ![]() ![]() Müslüman olduğunu söyleyen veya cemâat ile namaz kılarken görülen bir kimsenin müslüman olduğu anlaşılır ![]() ![]() ![]() ![]() Mânâları açık olmayan nassları (âyeti kerîme ve hadîs-i şerîfleri) yanlış te'vîl ederek (yorumlayarak) yanlış inanan kimseler, sapık veya bid'at ehli olur ![]() ![]() ![]() Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâbının (arkadaşlarının) yolunda gidenler Cehennem'den kurtulacağı müjdelenen kimselerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SARF SATIŞI: Nakd hâlindeki veya işlenmiş altını ve gümüşü birbirleri karşılığında satmaktır ![]() Sarf satışında satanın ve alanın sözleşmeden sonra, ayrılmadan kabz etmeleri yâni eline veya cebine almaları lâzımdır ![]() SARF VE NAHV İLMİ: Arabî dilbilgisi ![]() ![]() ![]() SARIK: Kavuk, fes, takke gibi başlıkların üzerine sarılan tülbent veya şal ![]() ![]() Başa beyaz sarık sarmak müstehâbdır ![]() ![]() SARÎH: Belli, açık, meydanda olan ![]() ![]() Yalnız boşamakta kullanılan seni boşadım, sen bana haramsın gibi sarîh bir lafzı (sözü) şaka olarak veya şaşırarak da söylediği anda, yanında değil ise, mektup veya vekîli ile bildirince, bir talâk (boşama) olur ![]() Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde sarîh bildirilmemiş bulunan ahkâmı (hükümleri) ve mes'eleleri, sarîh ve geniş anlatılmış mes'elelere benzeterek meydana çıkarmaya uğraşmaya ictihâd denir ![]() ![]() Bir şey anlatıldığı zaman sarîh olarak îzâh edilmelidir ![]() ![]() SAVM: Oruç ![]() ![]() ![]() SAVMEA: Hıristiyanların ibâdet yeri ![]() ![]() ![]() SA'Y: 1 ![]() ![]() ![]() Kârin hacı yâni hac ile ömreye birlikte niyet eden, önce ömre için tavâf ve sa'y eder, sonra ihrâmını çıkarmadan ve traş olmadan hac günlerinde hac için, tekrar tavâf ve sa'y yapar ![]() Sa'y, hac ve ömrenin vaciplerindendir ![]() ![]() Sa'y ederken her bir tepede (Safâ ve Merve'de) Kâbe görününceye kadar tepeye çıkılır ![]() ![]() Tavâf ve sa'y ederken ezân okunursa, bunlar bırakılıp namazdan sonra tamamlanır ![]() 2 ![]() ![]() Cenâb-ı Hak sa'yinizi meşkûr eylesin (karşılığını versin) ![]() SAYD: Av hayvanı yâni eti yenen hayvanların etleri için, eti yenmeyenlerin ise (domuz hâriç) deri ve diş gibi yerlerinden faydalanmak veya zararlarından emin olmak için avlanan hayvan ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Deniz saydı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı ki hem size, hem de yolcu olanlarınıza faydalı olsun ![]() ![]() SAYHA: Şiddetli ses; korkunç gürültü ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Azâb emrimiz gelince, Şuayb aleyhisselâmı ve berâberinde îmân edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık ![]() ![]() SEÂDET: Mutluluk, bahtiyarlık ![]() ![]() Eshâbım için, fakir olmak seâdettir ![]() ![]() Sâlihlerle berâber olmak sonsuz seâdetin anahtarıdır (Ca'fer-i Huldî) Seâdet, ömrü uzun ve ibâdeti çok olanındır ![]() İki cihân seâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız dünyâ ve âhiretin efendisi olan, Muhammed aleyhisselâma tâbi olmağa bağlıdır ![]() Bütün üstünlükler, faydalı şeyler İslâmiyet'in içindedir ![]() ![]() ![]() ![]() Din bilgileri, dünyâda ve âhirette huzûru, seâdeti kazandıran bilgilerdir ![]() Bir kulun, Allahü teâlânın beğendiği işleri kolayca yapabilmesi, sünnete göre hareket etmesi, sâlih kimseleri sevmesi, eş dost ile güzel geçinmesi, Allah rızâsı için insanlara iyilik yapması, müslümanların işini görmesi ve vakitlerini Allahü teâlânın dînine hizmetle geçirmesi, seâdet alâmetlerindendir ![]() Seâdet-i Ebediyye: Sonsuz, ebedî mutluluk, bahtiyârlık ![]() Seâdet-i ebediyyeye kavuşmak için müslümân olmak lâzımdır ![]() Cehennem'den kurtulmak ve seâdet-i ebediyyeye kavuşmak, Peygamberlere aleyhimüsselâm tâbî olmaya bağlıdır ![]() SEB' ETMEK: Kötülemek, dil uzatmak ![]() Eshâbımdan birini seb' edenlere, Allahü teâlâ, melekler ve bütün insanlar lânet etsin ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Bir kimsenin ana-babasına seb' etmesi büyük günâhlardandır ![]() ![]() ![]() ![]() Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolundan) ayrılmış olan yetmiş iki bozuk fırkanın hepsi, Ehl-i kıble oldukları, her ibâdeti yaptıkları hâlde âdil değildirler ![]() ![]() ![]() Müslümanları seb' etmek, günahtır ![]() ![]() SEBBİYYE: Hazret-i Ali'yi seviyoruz deyip Eshâb-ı kirâmın çoğunu kötüleyen bozuk fırka ![]() Eshâb-ı kirâma iftirâ edenler üç grupta toplanmaktadır:Birincisi; Tafdîliyye; hazret-i Ali Eshâbın en üstünüdür diyorlar ![]() ![]() ![]() SEBE' SÛRESİ: Kur'ân-ı kerîmin otuz dördüncü sûresi ![]() Sebe' sûresi, Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Sebe' sûresinde meâlen buyuruyor ki: (Ey sevgili Peygamberim!) Seni, dünyâdaki, bütün insanlara ebedî seâdeti müjdelemek ve bu seâdet yolunu göstermek için gönderiyorum ![]() ![]() ![]() Kim Sebe' sûresini okursa, hiçbir resûl ve nebî kalmaz ki, kıyâmet günü ona arkadaş olmasın ve müsâfeha etmesin ![]() SEBEB: Vâsıta ![]() ![]() Allahü teâlâ, her şeyin yaratılması için belli şeyleri sebeb yapmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ, herkese lâyık olanı, umduğunu verir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Başkalarının günâh işlemelerine sebeb olmak, yalnız günah işlemekten daha çok günâhtır ![]() ![]() ![]() Vakt, namazın sebebidir ![]() ![]() ![]() Sebeb-i Nüzûl: Kur'ân-ı kerîmin nüzûl (inme) sebebi ![]() ![]() Sebeb-i Vürûd: Hadîs-i şerîflerin buyurulma, söylenme sebebi ![]() Âyet-i kerîmeleri tefsîr etmek için nüzûl sebeblerini bilmek lâzım olduğu gibi, hadîs-i şerîflerin de açıklanması, îzâhı için sebeb-i vürûdlarını bilmek lâzımdır ![]() SEBEİYYE: Hazret-i Ali'ye tanrı diyen bozuk fırka ![]() ![]() Sebeiyye fırkasının kurucusu, Abdullah ibni Sebe'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SEBÎL: Yol; su dağıtılan yer ve dağıtılan şeyler ![]() Eskiden işlek yollar üzerinde, gelip-geçenlerin su ihtiyâçlarını Allah rızâsı için ücretsiz olarak karşılamak üzere inşâ edilen çeşme ![]() İnsanlara insanca muâmeleyi şiâr edinen, onlara her an Allah rızâsı için hizmet vermeyi kendine vazîfe bilen müslümanlar, asırlar boyunca, inşâ ettikleri sebiller ve çeşmeler vâsıtasıyla, dînimizce çok sevâb olan su dağıtımını gerçekleştirdiler ![]() ![]() Osmanlılar zamânında, bütün memleket arâzisi boyunca, hanlar ve kervansaraylar bulunur; buralarda ve hac yolunda, Kâbe-i muazzamada ve Medîne-i münevverede sebîl dağıtılırdı ![]() SEB'İYYE: Bozuk fırkalardan biri olan İsmâiliyye fırkasının diğer bir adı ![]() ![]() Seb'iyye'nin kurucusu, Kaddah diye bilinen Meymun bin Deysan'dır ![]() ![]() ![]() ![]() SEC': Nesirde cümle sonlarının kâfiye şeklinde birbirine uygunluğu ![]() İslâm âlimleri, Kur'ân-ı kerîmin î'câzını (eşsizliğini, mûcize olduğunu) başka başka bildirdiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SECÂVEND: Kur'ân-ı kerîmin, mânâsına uygun ve doğru okunabilmesi için durak ve geçiş yerlerini gösteren işâretler ![]() Kur'ân-ı kerîmin secâvendleri şunlardır: Cim: Câiz geçmek ondan, hem revâ Durmak fakat evlâdır sana ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Ahmed İbni Kemâl Paşa) Secâvendlerden ayn harfi rükû demektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SECCÂDE: Yere serilip üzerinde namaz kılınan küçük halı, kilim, hasır, bez gibi temiz sergi, namazlık ![]() Üzerinde dînî yazı, hattâ bir harf bulunan kâğıdı, örtüyü, seccâdeyi yere koymak, yere sermek tahrîmen mekruhtur (Harama yakın günâhtır) ![]() ![]() ![]() Üzerinde Kâbe resmi, câmi resmi veya mübârek yazılar bulunan halıları, seccâdeleri yere sermek câiz değildir ![]() ![]() SECDE: Namazın içindeki farzlarından; namazda alnı, burnu, el ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarını yere koyma ![]() Kul şu yedi âzâ üzerine secde eder; yüzü, iki avucu, iki dizi, iki ayağı ![]() Secde ettiğin zaman, yırtıcı kuşlar gibi, iki kolunu yere döşeme, avucuna dayan ![]() ![]() ![]() Yâ Fâtıma! Allahü teâlâ, bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emir buyursa idi, ben de kadının kocasına secde etmesini emr ederdim ![]() Cenâb-ı Hak kulunu yoktan var etti ![]() ![]() ![]() Secde yalnız, Kâbe'ye karşı Allahü teâlâ için yapılır ![]() ![]() Secde Âyetleri: Okunduklarında veya işitildiğinde secde yapılan, Kur'ân-ı kerîmdeki on dört secde âyet-i kerîmesi ![]() ![]() ![]() Secde âyetlerinden birini okuyanın veya işitenin, mânâsını anlamasa da, bir secde yapması vâcibdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Secde-i Sehv: Yanılma secdesi; namazda bir farzın veya vâcibin, vaktinden önce veya sonra yapılması yâhut vâcibin terkinde yapılması lâzım gelen secde ![]() Birkaç kere secde-i sehv îcâb etse, bir kere yapmak yetişir ![]() Secde-i Şükr: Bir nîmete kavuşan veya bir dertten kurtulan kimsenin Allahü teâlâ için yaptığı secde ![]() Secde-i şükr, tilâvet secdesi gibidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Secde-i Tilâvet: Kur'ân-ı kerîmin on dört yerindeki secde âyetinden birini okuyan veya duyanın yapması vâcib olan secde ![]() Bir kimse hüzünden, sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya kalbinden yalvararak, on dört secde âyetini ezberden ayakta okuyup, herbirinden sonra hemen secde-i tilâvet yaparsa, Allahü teâlâ o kimseyi o derd ve belâdan korur ![]() Secde Sûresi: Kur'ân-ı kerîmin otuz ikinci sûresi ![]() Secde sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Secde sûresinde meâlen buyuruyor ki: İsrâiloğullarından da (dinlerinde) sabrettikleri için, emrimizle (insanları doğru yola götürecek) imâmlar kılmıştık ![]() Kim Secde ve Mülk sûrelerini yatsı namazından sonra okursa, sanki Kadir gecesini ihyâ etmiş (ibâdetle geçirmiş) gibi sevâb verilir ![]() SECİYYE: Ahlâk, tabiat, huy ![]() Bir insan İslâm âlimlerini görüp, doğru yolu öğrendikten sonra yolunu şaşırırsa, bu onun seciyyesinin bozukluğundandır ![]() SEDD-İ ZÜLKARNEYN: Kur'ân-ı kerîmde Zülkarneyn adıyla bildirilen peygamber veya evliyâ olan mübârek bir zâtın, Ye'cûc ve Me'cûc için yaptırdığı sed ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede Sedd-i Zülkarneyn ile ilgili meâlen şöyle buyurdu: (Zülkarneyn) Sonra yine bir yol buldu (doğudan kuzeye gitti) ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Koca Râgıb Paşa) SEFÂHET: Aklın az ve hafîf olması ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sefâhet kalb hastalıklarındandır ![]() ![]() ![]() Aklı olmayan delidir ![]() ![]() ![]() SEFER: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: ![]() ![]() ![]() ![]() Sizden birisi sefere çıktığında kardeşlerine vedâ etsin ![]() ![]() Seferde kavmin seyyidi (efendisi) onlara hizmet edendir ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Eğer (dâvet olundukları şey) yakın (ve dünyevî) bir menfaat, orta bir sefer olsaydı elbette senin arkana düşerlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sefer Der Vatan: Nakşibendiyye yolunun on bir temel esâsından biri ![]() ![]() Şahsı kötü bir kimse, nereye sefer ederse etsin, kötü çirkin vasıflar ondan gitmez ![]() ![]() Sefer der vatan nasîb olunca, başkaları arasında düşüncenin dağılması da vatan gibi olan yalnızlığa sefer eder gider ![]() ![]() SEFERÎ: Seferde olan, misâfir, yolcu ![]() ![]() ![]() Seferî olan kimsenin dört rek'at olan farz namazlarını iki rek'at kılması Hanefî mezhebinde vâcibdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hanefî mezhebinde seferî olan, farzı dört rek'at kılarsa, son iki rek'at nâfile olur ![]() ![]() Hür kadının, zevci (beyi) veya ebedî mahrem (evlenmesi haram olan) akrabâsından biri yanında bulunmadan, yalnız veya başka kadınlarla yâhut âkil, bâliğ ve sâlih olmayan mahremi ile üç günlük yola gitmesi (üç mezhebde de) haramdır ![]() ![]() SEFERÎLİK: Senenin kısa günlerinde insan veya deve yürüyüşü ile üç günde gidilecek yere gitmeye niyet ederek bulunduğu yerin kenar evlerinin dışına çıkmak ![]() ![]() SEFÎH: Malını dînin ve aklın uygun görmediği yere harc eden, aklı az olan ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Mallarınızı sefihlere vermeyiniz ![]() Bir kimsede üç şeyden biri bulunmazsa ameli (ibâdeti) kıymet ifâde etmez ve hesâba değmez ![]() ![]() Kalbine ilâhî bir nûr penceresinin açılmasını isteyen, sefîh kimselerle düşüp kalkmayı bıraksın ![]() Sefîh ve câhil bir kimse, konuşunca; ona cevap verme! Sükût, ona cevap vermekten daha hayırlıdır ![]() SEFÎNE-İ NÛH: Nûh'un (aleyhisselâm) tûfân sırasında bindiği gemisi ![]() Sefîne-i Nûh'un yapımı bitince, tûfân oldu ![]() ![]() ![]() SEHÂVET: Cömert olmak ![]() ![]() ![]() Sehâvet, Cennet'te bir ağaçtır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sehâvet, iyi huyların en yükseklerindendir ![]() SEHER VAKTİ: Duâların kabûl olduğunun bildirildiği, gecenin (güneşin batmasından imsâk vaktine kadar olan zamânın) son altıda biri ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Onlar, geceleri pek az (bir zaman) uyurlar, seher vakitlerinde hep istiğfâr (tövbe) ederlerdi ![]() Üç ses vardır ki, onları, Allahü teâlâ sever ![]() ![]() Gece seher vaktinde ve namazlardan sonra yapılan duâ kabûl olunur ![]() Seher vaktinde uyanık olmayı mümkün olduğu kadar elden bırakmamalı ![]() ![]() Seher vaktinde ibâdet eyle ki, yarın Sırat'tan geçerken her tarafın aydınlık olsun ![]() ![]() (Muhammed Rebhâmî) SEHV: Yanılma ![]() Ey dünyâ ile mağrûr olan zavallı, gündüzün sehv ve gafletle, gecen de uyku ve istirâhatle geçmektedir ![]() ![]() Sehv Secdesi: Yanılma secdesi; namazda bir farzın veya vâcibin, vaktinden önce veya sonra yapılması yâhut vâcibin terkinde yapılması lâzım gelen secde ![]() ![]() SE'ÎR: Cehennem'i meydana getiren tabakaların ikincisi ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SEKAR: Cehennem'i meydana getiren tabakalardan üçüncüsü ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Ben, onu (Velîd bin Mugîre'yi) Sekar'a atacağım ![]() ![]() SEKER: Hurmadan elde edilen içki, bir nevi şarap ![]() Hurma su içinde ısıtmadan bırakılınca, köpüklenir ve tadı keskin olursa buna seker denir ![]() ![]() ![]() SEKERÂT-ÜL-MEVT: Ölüm sarhoşluğu, can çekişmesi hâli ![]() Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki: Bir de (bakarsın ki) sekerât-ül-mevt, hak (gerçek) olarak gelmiştir ![]() ![]() Misvâk kullanmanın on beş kadar faydası vardır ![]() ![]() İnsan, sekerât-ül-mevt hâlinde iken; cesedi terler, gözleri sür'atle iki tarafa gider, burnunun iki tarafı çekilir, göğüs kemikleri kalkar, soluğu kabarır ve benzi sararır ![]() SEKÎNE: Rahatlık ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: O (Allahü teâlâ) , îmânları üstüne îmân artırsınlar diye mü'minlerin kalblerine, sekîne indirdi ![]() ![]() ![]() Eğer siz O'na (Resûlüme) yardım etmezseniz, bilin ki Allah vaktiyle O'na yardım ettiği gibi yine eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlim ve sekîne sâhibi olunuz ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâyı anmak için oturan kimseleri melekler kuşatırlar ![]() ![]() ![]() ![]() SEKR: Şuursuzluk, kendinde olmama hâli ![]() ![]() Tasavvuf yolunda ilerlerken, İslâmiyet'te bulunmayan şeylerle karşılaşılmakta ve sekr hâli bulunmakta ise de, yolun sonuna varınca bu bilgilerin ve hâllerin hepsi yok olur ![]() ![]() Sekr hâlinde olan şeyler, vilâyet (evliyâlık) makâmlarında bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() Sekri çok olanın, sözlerindeki uygunsuzluk da çok olur ![]() Hâlinde doğru ve istikâmet üzere olan sâlik (tasavvuf yolcusu), sekr ânında sevinçli ve hâlini gizleyici olur ![]() Şerîat bilgilerinin hepsi nübüvvet mertebesinden çıkmış oldukları için baştan başa sahvdırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SELÂM (Es-Selâm): 1 ![]() ![]() ![]() Eceli gelmeyen bir hastaya elem ve hastalıkları için yüz yirmi bir defâ Selâm (es-Selâm) ism-i şerîfi okunursa, Allahü teâlânın izniyle o kimse şifâ bulur veya hastalığı hafifler ![]() 2 ![]() ![]() Birbirinize selâm veriniz ![]() Îmân etmedikçe Cennet'e giremezsiniz ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanın müslüman üzerinde beş hakkı vardır ![]() ![]() Selâmda sünnet şöyledir ki; önce büyük küçüğe, şehirli köylüye, devedeki ata binmiş olana, attaki merkebde olana, merkeb üstündeki yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az olan çok olana, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına verir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İki müslüman karşılaşınca, birinin "Selâmün aleyküm" demesi sünnet, diğerinin cevap olarak "Ve aleyküm selâm" demesi farz-ı kifâyedir ![]() 3 ![]() ![]() Allahü teâlâya hamd olsun ![]() ![]() ![]() ![]() (Yûnus Emre) SELÂMET: Her türlü korku ve tehlikeden uzak olma, kurtulma ![]() Kimi, selâmette olmak sevindirirse, onun san'atı susmak olsun ![]() Birbirinize selâm veriniz! Birbirinize yiyecek ikrâm ediniz! Akrabânızın haklarını gözetiniz! Gece herkes uyurken namaz kılınız ![]() ![]() Sâlih ameller, İslâm'ın beş şartıdır ![]() ![]() Nefsin arzûlarını terk eden temiz olur, âfetlerden selâmet bulur ![]() SELÂMÜN ALEYKÜM: İki müslüman karşılaşınca veya ayrılırken birinin diğerine; "Ben müslümanım ![]() ![]() ![]() ![]() "Selâmün aleyküm" diyerek selâm vermek sünnet "Ve aleyküm selâm" diyerek cevap vermek farz-ı kifâyedir ![]() SELEF: Önce gelenler ![]() ![]() Selef-i Sâlihîn: Hicrî ilk asrın müslümanları ![]() ![]() Zamânımız tarîkatçileri, câmilerde mevlid cemiyetleri, ilâhîler, mersiyeler okutuyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Selef-i sâlihînin halefleri (sonra gelenleri) olan Ehl-i sünnet âlimleri zamânımıza kadar, hattâ bugün bile yazdıkları kitablarında Selef-i sâlihînin mezhebi olan Ehl-i sünnet îtikâdı (îmân) bilgilerini savunmuşlardır ![]() Eshâb-ı kirâmdan sonra insanların en üstünleri, Eshâb-ı kirâmı gören ve onların sohbetinde yetişen müslümanlardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SELEFİYYE: Selef-i sâlihînin (Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn, Tebe-i tâbiînin) yolunda olduklarını iddiâ ettikleri hâlde, onların yolundan ayrılan bozuk îtikâdlı kimseler ![]() İlk devir müslümanları olan Selef-i sâlihîn, Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdında idiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SELEM: İleride teslim edilecek bir malın peşin para ile satılması ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Ey îmân edenler! (Yaptığınız alış-veriş sonunda) muayyen (belirlenmiş) bir vâde ile birbirinize borçlandığınız zaman, onu yazın ![]() (Buradaki borç mânâsı umûmî olup, selem borcunu da bildirir ![]() ![]() ![]() Sizden selem satışı (selem akdi) yapan kimse, belirli bir vâdeye kadar ölçeği bilinen ve tartısı bilinen bir mal ile selem yapsın ![]() Selem, söz kesilirken ve malı teslim edinceye kadar geçen zaman içinde, çarşıda benzeri hep bulunan ve sıfatı, iyilik ve aşağılık derecesi ve miktârı belli edilebilen, yâni hacm (ölçek), vezn (tartı), metre ve sayı ile ölçülen ve tayin edilince teayy ün eden (belli olan) malda sahîh (geçerli) olur ![]() Selem yapılan mal, belli zamanlarda taksit ile verilebilir ![]() ![]() ![]() ![]() Selemden iki taraf uyuşarak vaz geçebilir ve bâyi' (malı satan), semeni (parayı) veya mislini (benzerini) veya kıymetini geri verir ![]() SELÎM AKIL: Yanılmayan, pişman olacak bir işi yapmayan ve peygamberlere, âlim ve evliyâlara mahsus, ileriyi gören akıl ![]() ![]() Selîm akıl sâhibi, nefsine uymaz ![]() ![]() ![]() SELVÂ: Mûsâ aleyhisselâma îmân eden İsrâiloğullarına Allahü teâlânın ihsân ettiği bıldırcın eti ![]() ![]() SEM': İşitme, işitici olma ![]() ![]() SEMÂ': Bir veya birkaç kişinin çalgısız, âletsiz okudukları, dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleştiren ilâhî, mevlid, kasîde ve şiirleri dinlemek ![]() ![]() Hoş âhenk ve güzel nağmelerden doğan semâ' ve aynı şekilde okunan şiir ve gazelleri dinlemek; nefsine hâkim olan, onun isteklerine gâlib gelen ve her türlü gayr-i meşrû yâni dîne uygun olmayan işlerden sakınıp uzak duran kişiler için mübâhtır ![]() SEMÂHAT: Cömertlik ve el açıklığı; vermesi lâzım ve vâcib olmayan şeyleri seve seve vermek ![]() Resûl-i ekreme, "Hangi amelin daha faziletli" olduğu soruldukta; "Sabır ve semâhattır" buyurmuştur ![]() SEMÂVÎ: Allahü teâlâdan gelen ![]() Malın iki ortağı vardır ![]() ![]() ![]() Semâvî Din: İnsanları dünyâ ve âhirette seâdete, mutluluğa kavuşturmak için, Allahü teâlâ tarafından gösterilen yol ![]() Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmdan beri, her bin senede, bir peygamber vâsıtası ile insanlara bir semâvî din göndermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Semâvî Kitab: Hak dinlerin kitapları ![]() ![]() ![]() ![]() SEMEN: Mebî'ye yâni satın alınan şeye karşılık verilen mal veya para ![]() Altın ile gümüş semen olarak yaratılmıştır ![]() ![]() Kâğıt liralar fülûstur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir satışta semen gösterilmeden akd (sözleşme) yapıp da sonra semen olarak haram olduğu bilinen şey verilirse, bu şey karşılığı alınan mebî' (mal) helâl ve tîb (güzel) olur ![]() ![]() ![]() Semen-i Misl: Satılan malın piyasadaki fiyatı ![]() Semen-i Müsemmâ: Bâyi' (satıcı) ile müşterinin karşılıklı rızâ ile mebî (mal) için hakîkî kıymetine uygun olsun veya olmasın, tâyin ettikleri yâni uyuştukları bedel ![]() Semen-i müsemmâ, mebîin (malın) hakîkî kıymeti olacağı gibi, az çok ondan ziyâde veya noksan da olabilir ![]() ![]() ![]() ![]() Semen-i Râyic: Bir malın o günkü değeri ![]() SEMÎ': İşitilecek şeyleri ne kadar gizli olsa da işiten, hamd ve senâda bulunanların, hamdini işitip mükâfat veren, kullarının duâlarını işiten ve icâbet eden, münâfık ve yalancıların kalbden söyledikleri sözleri işiten mânâsında Allahü teâlânın Esma-i hüsn âsından (güzel isimlerinden) ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Semî'dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Duhâ namazından sonra beş yüz kere Semî' ism-i şerîfini okuyan kimsenin duâsı kabûl olur ve Allahü teâlânın izniyle murâdına kavuşur ![]() SEMİ'ALLAHÜ LİMEN HAMİDEH: "Allahü teâlâ, hamd ve senâ eden kimsenin hamd, şükür ve senâsını (övgüsünü) işitir" mânâsına rükûdan kalkarken (doğrulurken) söylenen söz (tesbih) ![]() Rükûdan kalkarken "Semi'allahü limen hamideh" demek, imâma ve yalnız kılana sünnettir ![]() ![]() SEMÛD KAVMİ: Sâlih aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği ve îmân etmedikleri için büyük bir sayha (korkunç gürültü) ile helâk olan kavim ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Biz Semûd'a (nesebde) kardeşleri Sâlih'i resûl (peygamber) olarak gönderdik ![]() Hûd aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Âd kavmi, âsî olup, şiddetli rüzgârla helâk edilince, îmân ettikleri için bu azâbdan kurtulan mü'minler kendilerine yeni yurtlar bulmak için çeşitli bölgelere dağıldılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Semûd kavmi, Âd kavmi gibi taşları yontup, dağları oyarak kayalara, tepelere saraylar yapıp, ovalara köşkler kurup, bağlar, bahçeler meydana getirdiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SENÂ: Hamd, medh, övgü ![]() Görünen, görünmeyen, bilinen, bilinmeyen bütün nîmetleri gönderen, bizlere kurtuluş yolunu gösteren ve çok sevdiği Muhammed aleyhisselâmın ümmeti yapmakla şereflendiren Allahü teâlâya hamd-ü senâlar olsun ![]() Hamd, senâ etmenin, övmenin en üstün şeklidir ![]() ![]() ![]() SENED: 1 ![]() ![]() Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü teâlâ, çocuğun anasının, babasının ve hocasının Cehennem'e girmemesi için sened yazdırır ![]() Din âlimi olmak, sözü dinde sened olmak için, sekiz yüksek din bilgisini bütün incelikleri ile öğrenmek, fen bilgilerinde lüzumu kadar ilim sâhibi olmak lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîm okumak sünnettir ve sevâbı çoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() Ödünç verdiğinin senedine ödeme târihi koymak haramdır, fâiz olur ![]() SEREYÂN: Yayılma, dağılma, sirâyet etme ![]() Allahü teâlâ için söylenen kurb (yakın olmak), maiyyet (berâberlik), ittisâl (kavuşma), ihâta (çevirme) ve sereyân gibi sözlere inanmalı, nasıl olduklarını düşünmemeli ve araştırmamalıdır ![]() ![]() SERMÂYE: Ana para ![]() Ortaklardan bir kısmı sermâye vermek, bir kısmı da iş yapmak üzere kurulan şirketlere müdârebe şirket denir ![]() ![]() ![]() Ömrün en kıymetli sermâyesi vakitlerdir ![]() SERVER-İ ÂLEM: Âlemin efendisi, en üstünü Muhammed aleyhisselâm ![]() Server-i âlem (sallallahü aleyhi ve sellem) bizim bilmediğimiz bir hayat ile şimdi hayattadır ![]() ![]() ![]() ![]() Server-i âlemin (sallallahü aleyhi ve sellem) mübârek gözleri uyur, kalb-i şerîfi uyumazdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Server-i âlemin (sallallahü aleyhi ve sellem) isimleri, hâlleri, Tevrât'ta ve İncîl'de yazılı idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî) SERVER-İ KÂİNÂT: Kâinâtın efendisi, en kıymetlisi Muhammed aleyhisselâm ![]() Server-i kâinât, habîb-i Rabbil'âlemîn (Alemlerin Rabbi olan Allahü teâlânın sevgilisi) aleyhisselâm buyurdu ki: "Dünyâ ile âhiret birbirinin zıddıdır, birbirine uymaz ![]() ![]() Server-i kâinât sallallahü aleyhi ve sellem güzel huylu idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SETR-İ AVRET: Mükellef olan yâni akıllı ve bâliğ (ergenlik, evlenme yaşına erişmiş) bir kimsenin namazda veya her zaman başkasına göstermesi haram olan yerlerini örtmek ![]() ![]() Setr-i avret namazda da, namaz dışında da farzdır ![]() Setr-i avret üç şeyle tamam olur: 1) Erkekler göbeği altından dizi altına varıncaya kadar olan yerlerini örtmekle, 2) Kadınlar yüz, el ve bir rivâyete göre ayaktan başka bütün bedenlerini örtmek ve göstermemekle, 3) Câriyeler (harpte esir edilen kadın) sırtını ve göbekten diz altına kadar örtmekle ![]() SETTÂR (Es-Settâr): "Kulların günâhını örten" mânâsında Allahü teâlânın sıfatlarından ![]() Ey müslüman! Sen de Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem güzel huyları ile ahlâklanmalısın! Hattâ Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmak, her müslümana lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() SEVÂB: İyilik ve ibâdet yapana âhirette Allahü teâlâ tarafından verilecek mükâfât, iyi karşılık ![]() ![]() ![]() Benim şerîkim (ortağım) yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() Ümmetimin arasında fitne (ve) fesâd yayıldığı zaman, sünnetime sarılana yüz şehîd sevâbı vardır ![]() Allahü teâlâ, dünyâda iyilik ve ibâdet yapanlara sevâb vereceğini vâd etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sâlih amellerin sevâbını bütün mü'minlerin rûhuna hediye etmek iyi ve makbûldür ![]() ![]() ![]() SEVÂD-I A'ZAM: Müslümanların çoğunluğu ![]() Ümmetim dalâlet (sapıklık) üzere birleşmez ![]() ![]() Allahü teâlâ bu ümmeti aslâ dalâlet (sapıklık) üzerine birleştirmez ![]() ![]() ![]() ![]() Dört mezhebden ayrılmak, Sevâd-ı a'zamdan ayrılmaktır ![]() Fıkıh âlimleri doğru yoldadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() SEV'ETEYN: Kadın ve erkeğin galiz yâni kaba avret mahalli, ön ve arka uzuvları; iki abdest bozma uzvu ![]() ![]() Mübâşeret-i fâhişe yâni çıplak olarak sev'eteyni sürtünmek erkeğin de kadının da abdestini bozar ![]() Konuşmaya başlamamış olan küçük çocukların avret mahalli yalnız sev'eteynidir ![]() Başkasının sev'eteynine bakmak haramdır ![]() Sev'eteyn dört hak mezhebde de kaba avrettir ![]() ![]() ![]() ![]() SEVK-İ TABİÎ: İstek dışı hareket ![]() ![]() ![]() Aklı olan kimse, sevk-i tabiîleri, İslâmiyet'in emrettiği, izin verdiği gibi kullanır ve günah olmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SEVM-İ NAZAR: Bir malı görmek yâhut göstermek üzere sâhibinin izniyle almak ![]() Sevm-i nazar yoluyla alınan mal, fiyatı belli olsun veya olmasın kabz eden (alan) kimsenin elinde emânet bulunduğundan, bu mal istemeyerek telef ve zâyi (yok) olsa, bunu alan kimsenin tazmin etmesi (ödemesi) lâzım gelmez ![]() SEVM-İ ŞİRA': Bâyi'in (satıcının) ve müşterinin, mebî'e (mala) fiyat koymaları, bir fiyatta anlaşmaları ![]() Sevm-i şira' yoluyla uyuşup malı götür, beğenirsen al deyip müşteri de beğenirsem alırım diyerek alıp götürürken mebi' (mal) telef ve zâyi olsa (zarar görse veya yok olsa) müşteri kıymetini veya mislini öder ![]() SEYF-İ NEBEVÎ: Peygamber efendimizin kılıcı ![]() Seyf-i Nebevînin iki tânesi Topkapı Sarayında bulunmaktadır ![]() ![]() SEYR: Tasavvuf yolunda ilerleme ![]() Başka tarîkatlerde seyre nefsin tezkiyesinden yâni temizlenmesinden başlanır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyr-i Âfâkî: Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin; ilminin, bilgisinin ve kendi ihtiyârı (dilemesi, istemesi) olmaksızın dış âlemde ilerlemesi ![]() Seyr-i âfâkîde kötülüklerden temizlenmek ve seyr-i enfüsîde iyi ahlâk ile ahlâklanmak vardır ![]() Seyr-i Anillah-i Billâh: Yüksek bilgilerden, aşağı bilgilere inme ![]() ![]() Seyr-i anillah-i billah ve seyr-i fil-eşyâ (velînin geri döndükten yâni yol gösterip sonra eşyânın bilgilerine tekrar vâkıf olması) başkalarını irşâd edip kemâle getirmek içindir ![]() Seyr-i Enfüsî: Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kendinde ilerlemesi, kötü huylardan temizlenen nefsin, iyi huylarla bezenmesi, süslenmesi ![]() Seyr-i âfâkî (kendinin dışında ilerleme) insanı matlûbdan (aranılandan) uzaklaştırır; seyr-i enfüsî ise insanı, matlûba kavuşturur ![]() İnsan her şeyi, kendini sevdiği için sever ![]() ![]() ![]() ![]() Seyr-i Fil-Eşyâ: Tasavvufta nihâyete kavuşan bir velînin geri döndükten sonra daha önce unutmuş olduğu eşyânın bütün bilgilerine yeniden sâhib olması ![]() Seyr-i fil-eşyâ, dâvet makâmını elde etmek içindir ![]() ![]() Seyr-i Fillah: Allahü teâlânın isimlerinde ve sıfatlarında ilerleme ![]() ![]() Allahü teâlâya kavuşmakta zulmet perdelerinin kalkması için mahlûkların hepsini aşmak, yâni seyr-i âfâkîyi ve seyr-i enfüsîyi tamamlamak lâzımdır ![]() ![]() Seyr-i İlallah: Allahü teâlâya doğru olan yolda ilerlemek, mânevî ilimde durmadan yükselmek ![]() ![]() Seyr-i ilallah ve seyr-i fillah yâni Allahü teâlânın beğendiği şeylerde fânî olma hâsıl olmadıkça, tam ihlâs (her işini yalnız Allahü teâlânın rızâsı için yapma) elde edilemez ![]() ![]() Seyr-i Murâdî: Murâdların, seçilmişlerin Allahü teâlânın lutf ve ihsânı ile çekilerek kavuştukları yol ![]() Tasavvuf yoluna girip ilerlemek, yol gösteren rehberi sevmeğe bağlıdır ![]() ![]() ![]() Seyr ve Sülûk: Tasavvuf yolculuğu, tasavvuf yolunda ilerlemek ![]() Seyr ve sülûktan maksad, nefsi kötü huylardan ve çirkin sıfatlardan temizlemektir ![]() ![]() SEYYİD: 1 ![]() ![]() Genç olarak Cennet'e girenlerin Seyyidi Hasen ve Hüseyin'dir ![]() 2 ![]() ![]() Seyyidlerin bulunduğu bir memlekette ben oturamam ![]() ![]() Seyyidler, İmâm-ı Hasen'in torunları olan şerîflerden daha üstündür ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid-ül-Enâm: Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın lakablarından biri ![]() ![]() Seyyid-ül-enâm Muhammed aleyhisselâm, her zamanda, her memlekette, yâni dünyâ yaratıldığı günden, kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid-ül-İstiğfâr: Duâ ve istiğfârların başı ![]() ![]() ![]() "Allah'ım! Sen benim Rabbimsin ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid-ül-Mürselîn: Muhammed aleyhisselâmın lakablarından ![]() ![]() Seyyid-ül-mürselîn sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Bir kimse, bir günâh yapmak istese ve sonra Allah'tan korkup, onu terk eylese, Hak teâlâ hazretleri, o kula iki Cennet ihsân eder ![]() Allahü teâlânın rızâsına; Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdıyla yâni Resûlullah efendimizin ve O'nun sohbetinde yetişen Eshâb-ı kirâmın yolunda olmakla, onların bildirdiklerine tam inanmakla kavuşulur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid-üs-Sakaleyn: Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın lakablarından ![]() ![]() Hak teâlâ kullarını Cennet'e dâvet edip cemâlini (güzelliğini) müşâhede etmelerini (görmelerini) vâd eyledi ![]() ![]() ![]() SEYYİE: Kötülük, günah ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Her güzel, her iyi şey, sana Allahü teâlâdan geliyor ![]() ![]() Hiçbir kimse yoktur ki, tertemiz abdestini alsın, sonra (şu) mescidlerden birine gitsin de Allah, ona attığı her adım karşılığında bir sevâb yazmasın; her adım karşılığında onun bir seyyiesini affetmesin! (Hadîs-i şerîf-Müslim) Mü'minin başına sâbit bir sızı veya bir meşakkat, bir hastalık, bir hüzün, hattâ kendini üzen bir keder gelirse, onunla seyyielerinden bâzısı örtbas edilir ![]() Kalbe gelen düşünce seyyie olup, terk edilirse sevâb yazılır ![]() ![]() ![]() ![]() SIBTEYN-İ MÜKERREMEYN: Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın iki mübârek torunu; hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyn (radıyallahü teâlâ anhümâ) ![]() SIDDÎK: 1 ![]() ![]() Doğru sözlü olmak iyiliğe götürür ![]() ![]() ![]() Doğru olan tüccar kıyâmette sıddîklarla ve şehîdlerle berâber olacaktır ![]() Aralarında şu dört kimseden biri bulunan topluluk helâk olmaz: İmâm, velî, sıddîk ve üstâd ![]() Sıddîklar, harama sebeb olmak korkusu bulunmayan hallerden de sakınır ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, mîrâcdan döndükten sonra, sabahleyin Kâbe'nin yanına gidip mîrâcını anlatmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() SIDK: 1 ![]() ![]() Sıdk, sözün süsüdür ![]() İnsanları, sıdktan daha güzel birşey süsleyemez ![]() Sabır bütün hayırların; sıdk ise kurtuluşun ve nîmetlere şükretmek, bereketin anahtarlarıdır ![]() ![]() Araştırıldığında sıdkın şecâatle, yalanın da korkaklıkla berâber olduğu görülür ![]() 2 ![]() ![]() Bütün peygamberler sıdk sâhibidirler ![]() ![]() ![]() SIFAT: Özellik, hâl, keyfiyyet ![]() ![]() Varlıklar birbirlerinden sıfatlarıyla ayırt edilmektedir ![]() Allahü teâlânın insanlar içinden seçmiş olduğu peygamberler (aleyhimüsselâm) da insanlık sıfatlarında diğer insanlarla aynıdır ![]() ![]() ![]() Noksan sıfatlar Allahü teâlâda yoktur ![]() ![]() Sıfat-ı İlâhiyye: Allahü teâlânın zâtî ve subûtî sıfatlarının hepsi ![]() Perdeler tamâmen kalkıp, hakîkat bütün açıklığıyla bildirilince anladım ki, âlemler, mahlûklar (yaratılmışlar) sıfat-ı ilâhiyyenin aynaları ve esmâ-i ilâhiyyenin (Allahü teâlânın isimlerinin) görünüşleri ise de, görünenler gösterenin kendi değildir ![]() ![]() Sıfat-ı Ma'neviyye: Allahü teâlânın subûtî sıfatları ![]() Allahü azîm-üş-şân hakkında bize bilinmesi vâcib (lâzım) olan sıfat-ı ma'neviyye sekizdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sıfat-ı Nefsiyye: Allahü teâlânın Vücûd yâni var olma sıfatı ![]() Allahü teâlâ hakkında bizlere bilmesi vâcib olan sıfat-ı nefsiyye birdir ![]() ![]() ![]() Sıfat-ı Selbiyye: Allahü teâlâda bulunması câiz olmayan sıfatlar ![]() Allahü teâlânın sıfat-ı zâtiyye ve sıfat-ı subûtiyyeden başka sıfatları ya îtibârî (var kabûl edilen) veya selbîdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sıfat-ı Sübûtiyye: Allahü teâlânın zâtında (kendisinde) bulunmakla birlikte başka varlıklarda da sınırlı olarak bulunan sıfatları ![]() ![]() Mükellef yâni âkıl ve bâliğ olan, kadın-erkek her müslümanın Allahü teâlânın sıfat-ı zâtiyyesini ve sıfat-ı sübûtiyyesini, doğru bilmesi ve inanması lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın sıfatları sıfat-ı zâtiyye (zâtında bulunan sıfatlar) ve sıfat-ı sübûtiyye olmak üzere ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#11 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükREDDİYE: Ferâiz yâni İslâm mîrâs hukûkunda, Eshâb-ı ferâiz adı verilen Kur'ân-ı kerîmde hisseleri bildirilen mîrâsçılar hisselerini aldıktan sonra terike (ölenin bıraktığı mal) artmış ise ve kalanı alacak kimse yoksa, artan terikenin yine aynı mirasçılar aras ında payları oranında taksim edilmesi ![]() ![]() Zevc (koca) ve zevce (hanım) dışındaki Eshâb-ı ferâiz (belli pay sâhipleri) reddiye yoluyla mîrâsçı olur ![]() ![]() ![]() REF': Yukarı kaldırma, yükseltme ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Kitabda İdrîs'i de (aleyhisselâm) an ![]() ![]() ![]() Doğrusu Allah onu (Îsâ aleyhisselâmı) ref' edip himâyesine almıştır ![]() ![]() ![]() Biz, dilediğimizi derecelerle ref' ederiz ve her ilim sâhibinin üstünde bir âlim vardır ![]() (Ey Resûlüm! Biz) Senin şânını (ismini ezân ve ikâmetlerde okunmakla) ref' etmedik (yükseltmedik) mi? (İnşirâh sûresi: 4) RE'FET: Acıma, merhamet ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Sonra (Nûh ve İbrâhim aleyhimesselâmın) arkalarından peygamberlerimizi ardarda gönderdik ![]() ![]() ![]() Acımak ve şefkat duygusunu kalbine yerleştirmiş olan re'fet sâhibleri, himmetlerini zayıf ve âciz bir hayvana varıncaya kadar uzatırlar ![]() ![]() REFÎK: 1 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Kim Allahü teâlâya ve Resûl'e itâat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine lütuflarda, ihsânlarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehîdler ve sâlih kişilerle berâberdir ![]() ![]() Her peygamberin bir refîki vardır ![]() ![]() Önce refîk sonra yol ![]() ![]() (M ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ refîktir, yumuşaklığı sever ![]() ![]() Refîk-i A'lâ: 1 ![]() ![]() Ölüm hastalığında Resûl-i ekrem, dünyâda kalmakla, âhirete kavuşmak husûslarında serbest bırakıldığı vakit; "Allah'ım, senden Refîk-i a'lâ'yı isterim" buyurmuştur ![]() 2 ![]() ![]() Rûhun, bedendeki hâlinden başka hâlleri vardır ![]() ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Rabbânî hazretleri, dilediklerine kavuşup, Allahü teâlânın ihsân ettiği derecelere varıp, cenâb-ı Hakk'ın takdîri yerini bulunca, Azrâil aleyhisselâmın dâvetini kabûl edip, hicrî bin otuz dört senesi, Safer ayının yirmi dokuzuncu Salı günü Ref îk-i a'lâ'ya kavuştu ![]() ![]() Allah'tan korkan takvâ sâhipleri için, başkalarının ortak olmıyacağı üstün makamlar vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() REFREF: İnce, yumuşak kumaş, bir çeşit döşek; Peygamber efendimizin mîrâc esnâsında (bilinmeyen yerlere götürüldüğü, Cennet'i ve Cehennem'i gördüğü gece) bindikleri Cennet yaygısı ![]() Resûlullah efendimiz, mîrâc gecesinde, Cebrâil aleyhisselâm ile Burak adındaki beyaz hayvana bindi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Süleymân Çelebi) REGÂİB GECESİ: Mübârek gecelerden ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ, Regâib gecesinde mü'min kullarına, ragîbetler yapar ![]() ![]() ![]() Türkiye'de ve birçok İslâm memleketlerinde bir asırdan beri Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek babası Abdullah'ın evlendiği geceye, Regâib kandili ismi veriyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() REGÂİB NEMAZI: Receb ayının ilk Cumâ gecesi olan Regâib gecesinde kılınan nâfile namaz ![]() Regâib, Berât ve Kadir gecesi namazını cemâatle (toplu olarak) kılmak mekrûhtur ![]() ![]() REHBER: Yol gösteren, kılavuz; bir kimseye veya bir topluluğa iyi ile kötüyü görmesinde ve doğru yolu bulmasında yardımcı olan, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmaya çalışan, ilim ve ahlâk sunan zât ![]() ![]() Allahü teâlânın sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâm; insanların rehberi, her bakımdan en güzeli, en iyisi ve en üstünüdür ![]() Allahü teâlâyı tanımaya çalışmak, bunun için, İslâm ahlâkını bilen ve cenâb-ı Hakk'a kavuşturma yolunu gösteren bir rehber aramak ve ona uymak, İslâmiyet'in emirlerindendir ![]() İnsanlara rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz ![]() ![]() Târihi inceleyecek olursak, insanların, önlerinde Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan kendi başlarına gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıklarını görürüz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() REHN (Rehin): Bir sebebden dolayı bir şeyi habsetmek, alıkoymak; ödenecek mal karşılığında bir malı, alacaklıda veya başka emin bir kimse elinde emânet bırakmak ![]() ![]() Rehn ancak mal borcu için verilir ve zor ile alınmaz ![]() ![]() Rehin bırakılan malın, satılmaya elverişli olması şarttır ![]() ![]() Rehin edilen şeyin satışı, rehn sâhibinin izni olmadan bâtıldır, geçersizdir ![]() ![]() Rehn, borç ödeninceye kadar habs olunur ![]() ![]() Alacaklı; rehnin, borçlunun mülkünden çıkmasına sebeb olamaz, satamaz, kiraya veremez ![]() ![]() Borçlu, rehndeki malını, alacaklının izni olmadan satamaz ![]() ![]() REK'AT: Namazın bölümlerinden her biri; bir namazda kıyâm, rükû ve iki secdenin toplamı ![]() Bir kimse kırk gün (cemâatle kılınan) namazın birinci rek'atini kaçırmazsa, ona iki berât (kurtuluş vesîkası, senedi) yazılır: Cehennem'den kurtulma berâtı ve nifâktan (münâfıklıktan) kurtulma berâtı ![]() Ağız misvâklanmış olarak kılınan iki rek'at namaz, misvaklanmadan kılınan yetmiş rek'at namazdan daha üstündür ![]() Âkil (akıllı) ve bâliğ (ergenlik çağına gelmiş) olan her müslümanın her gün beş vakit namaz kılması farzdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci rek'at, namaza durunca; diğer rek'atler ayağa kalkınca başlar ve tekrar ayağa kalkıncaya kadar devâm eder ![]() ![]() İki rek'atten az namaz olmaz ![]() ![]() Her bir rek'atte namazın farzları, vâcibleri, sünnetleri, müfsidleri ve mekrûhları vardır ![]() ![]() Namazda rükûa yetişemeyen, o rek'ati imâmla kılmış olmaz ![]() ![]() REML (Remel): Hac ibâdeti yerine getirilirken, tavâfın (Kâbe'nin etrâfında dönmenin) ilk üçünde, erkeklerin kısa adımlarla, omuzları silkerek, çalımlı yürümeleri ![]() Reml, haccın sünnetlerindendir ![]() ![]() ![]() ![]() Kâbe'nin etrâfında yedi defâ tavâf eden (dönen) bir kimse, ilk üçünde reml yapar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() REMY-İ CİMÂR: Hac ibâdeti esnâsında Kurban bayramının birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde Minâ'da bulunan ve Cemre adı verilen taş yığınlarına nohut büyüklüğündeki taşları atmak ![]() ![]() Remy-i cimâr haccın vâciblerindendir ![]() ![]() ![]() Remy-i cimâr, Kurban bayramının dört gününde de yapılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() RESÛL: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Resûl size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâmdan beri her bin senede bir resûl vâsıtasıyla insanlara bir din göndermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın, resûlleri vâsıtasıyla bildirdiği emirlerin, bilgilerin herhangi birine inanmamak ve şüphe etmek küfürdür ![]() ![]() ![]() ![]() Cenâb-ı Hak, bütün insanlara, sayılamayacak kadar çok nîmet, iyilik vermiştir ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Onlara o şehir (Antakya) halkını misâl getir ![]() ![]() ![]() ![]() Resûl-i Ekrem: Peygamberlerin en üstünü, en kıymetlisi olan Muhammed aleyhisselâm ![]() Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün âlemlere rahmet, canlı ve cansız her mahlûka peygamber olarak gönderilmiştir ![]() Resûl-i ekremin mübârek gözleri uyur, kalb-i şerîfi uyumazdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resûl-i ekremin güzel huyları pekçoktur ![]() ![]() ![]() Resûl-i ekrem nâzik idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resûl-i ekrem, kahkaha ile gülmediği gibi, yüksek sesle de ağlamazdı; amma mübârek gözlerinden yaş akar, mübârek göğsünün sesi işitilirdi ![]() ![]() Resûl-üs-Sakaleyn: İnsanlara ve cinne peygamber olarak gönderilen Muhammed aleyhisselâm ![]() Rivâyet olunur ki, Mekke'de bir ağaç, Resûl-üs-sakaleyn'in önüne gelip; "Yâ Resûlallah! Cinnîlerden bir cemâat sizinle görüşmeye gelmişler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Resûl-üs-sakaleyn Muhammed aleyhisselâma tâbi olmak demek; O'nun gittiği yolda yürümektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#12 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükRESÛLÎLER: Yemen'de 1231 (H ![]() ![]() ![]() Abbâsî halîfeleri, Muhammed bin Hârûn isminde bir kimseye elçilik görevi verdiler ![]() ![]() Resûl adı verilen Muhammed bin Hârûn Bağdâd'da çıkan bir isyân üzerine âilesiyle birlikte Mısır'a gitti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eshâb-ı kirâm (Peygamberimizin arkadaşları) ve Tâbiîn-i ızâm (Eshâbı gören büyükler) zamanlarında paralar üzerine mübârek kelimeler yazılmadı ![]() ![]() ![]() ![]() RESÛLULLAH: Allahü teâlânın peygamberi Muhammed aleyhisselâm ![]() Resûlullah efendimiz buyurdu ki: Ümmetimin iki kötü huya yakalanmalarından çok korkuyorum ![]() ![]() Namaz, insanı kötü ve çirkin işler yapmaktan korur ![]() Ölümü çok hatırlayınız ![]() ![]() ![]() (M ![]() REŞÎD (Er-Reşîd): 1 ![]() ![]() ![]() Er-Reşîd ism-i şerîfini söyleyenin yaptığı ameller kabûl olur ![]() 2 ![]() ![]() Çocuk bâliğ olunca, malını kullanmaya hak kazanır ![]() ![]() REVÂFID: Râfizîler ![]() ![]() ![]() ![]() REVÂTİB SÜNNETLER: Peygamber efendimizin beş vakit namazın farzından önce veya sonra devamlı kıldığı müekked sünnetler ![]() Revâtib sünnetler, sünnet-i hüdâ olup, bunlar İslâm dîninin şiârıdır (alâmetidir) ![]() ![]() Revâtib sünnetler nâfile niyeti ile veya yalnız namaza niyet etmekle sahîh olur ![]() ![]() ![]() Revâtib sünneti özr ile terk edenler af olur ![]() ![]() RE'Y: Müctehid İslâm âlimlerinin, açıkça bildirilmeyen bir mes'ele hakkında dînî delillerden yâni Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf ve icmâ-i ümmetten çıkardıkları hüküm, kıyâs ![]() Eshâb-ı kirâm (Resûlullah efendimizin yakın arkadaşları), önlerine çıkan bir işin nasıl yapılacağını sünnet-i seniyyede bulamazlarsa, re'y ve kıyâs ederek o işi yaparlardı ![]() Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, uzak memleketlere gönderdiği Eshâb-ı kirâma, karşılaşacakları mes'elelerde, Kur'ân-ı kerîmin hükmü ile hareket etmelerini, aradıklarını Kur'ân-ı kerîmde açıkça bulamazlarsa, hadîs-i şerîflerde aramalarını, b urada da açıkça bulamazlar ise, kendi re'y ve ictihâdları ile amel etmelerini emir buyurdu ![]() Hazret-i Ömer, Bedir savaşında alınan esirlerin katline (öldürülmesine) hükmetmişti ![]() ![]() Re'y Yolu: Kıyas yolu ![]() ![]() ![]() Eshâb-ı kirâmdan (radıyallahü teâlâ anhüm) sonra re'y yolunda olan müctehidlerin reisi, imâmı, İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfedir ![]() REZÂLET: Rezillik, kötü ahlâk, fazîletin zıddı ![]() Huy, iyi veya kötü iş yapmağa sebeb olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyâdaki pekçok rezâletler, cinâyetler, kavgalar, kıskançlıklar, hülâsa bütün fenâlıklar, iffetsizlik yüzünden meydana gelmektedir ![]() REZÎL: Alçak, îtibârsız ![]() Allah için tevâzû edeni, Allahü teâlâ yükseltir ![]() ![]() Cehennem'den kurtulmak isteyen, helâl ve haramları iyi öğrenmeli, haramdan kaçınmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() REZZÂK (Er-Rezzâk): Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden) ![]() ![]() Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Şüphesiz rezzâk olan, güç ve kuvvet sâhibi ancak Allahü teâlâdır ![]() Rezzâk olan Hak teâlâ, rızıklara kefil olmuş, kullarını bu sıkıntıdan kurtarmıştır ![]() Hak teâlâ rezzâk iken bir kulunu Mukassim-i rızk (Rızıkları taksim edici) tâyin etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ öyle bir Rezzâktır ki, kullarının rızıklarını günâhları sebebiyle kesmiyor ![]() Sabah namazından sonra er-Rezzâk ism-i şerîfini söyleyenin rızkı genişler ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#13 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükRIDÂ' (Radâ'): Süt emme çağında yâni iki buçuk yaşından küçük bir çocuğun bir kadının memesinden süt emmesi veya bir kadının sütü bir vâsıta ile çocuğun mîdesine gitmesi ![]() Evlenmede nesebden (soydan) haram olanlar, rıdâ'dan da haram olur ![]() Rıdâ' sebebiyle çocuğun, süt anası ve süt babası ile ve bunların anaları, babaları ve kardeşleri ve çocukları ve her kuşaktan torunları ile evlenmesi ebedî haramdır ![]() Rıdâ'ın hükmü, sütün azı ile de çoğu ile de meydana gelir ![]() ![]() RIDVÂN: 1 ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Muhammed (aleyhisselâm) Allahü teâlânın peygamberidir ve O'nunla birlikte bulunanların (yâni Eshâb-ı kirâmın) hepsi kâfirlere karşı şiddetlidirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ Cennet'tekilere; "Ey ehl-i Cennet!" diye hitâb eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() Cennet her sene Ramazan ayının gelmesi ile süslenir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() RIDVÂNULLAHİ TEÂLÂ ALEYHİM ECMAÎN: Daha çok Eshâb-ı kirâmın isimleri anılınca söylenen; "Allahü teâlânın rızâsı onlar üzerine olsun" mânâsına, duâ, hürmet ve saygı ifâdesi ![]() ![]() Bütün duâlar, iyilikler, Allahü teâlânın peygamberi ve en sevdiği kulu, insanların her bakımdan en güzeli, en üstünü olan Muhammed aleyhisselâma ve Ehl-i beytine (akrabâsına) ve Eshâbına (arkadaşlarına) rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn ve bunları se venlere ve izlerinde gidenlere olsun ![]() RIFÂİYYE: Evliyânın büyüklerinden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinin tasavvuftaki yolu ![]() Zikr-i Cehrî (Allahü teâlânın ism-i şerîfini sesli olarak söylemek) hazret-i Ali'den, on iki imâm vâsıtasıyla gelmiştir ![]() ![]() ![]() Rıfâiyye yolunun kurucusu olan Seyyid Ahmed Rıfâî hac dönüşü Medîne-i münevverede Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem türbesini ziyâreti esnâsında;"Uzaktık, toprağını öpmek için efendim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri, Rıfâiyye yolunun esaslarıyla ilgili olarak buyurdu ki: "Yolumuz üç şey üzerine binâ edilmiştir ![]() ![]() Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinin kurduğu Rıfâiyye yolu da zamanla diğer tarîkatler gibi bozuldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() RIFK: Yumuşak huyluluk ![]() Rıfk sâhibi olmayan kimseden hayır gelmez! (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb ve't-Terhîb) Allahü teâlâya kavuşturan yola dâvet edenler, fâsık (açıkça günah işleyen) kimselere dahi kaba ve kırıcı olmamalıdır ![]() ![]() ![]() RIKK: Kölelik ![]() Mîrâsa hak kazanmaya mâni olan hâller şunlardır: 1)Rıkk, 2) Amden katl yâni öldürülmesi meşrû olmayan, dînen izin verilmeyen bir kimseyi bilerek öldürmek, 3)Din ayrılığı, 4) İhtilâf-ı dâr (başka devletin tebeası olmak), 5)Mürted olmak yâni müslüman i ken dinden çıkmak veya dinden çıkmayı gerektiren bir iş yapmak ![]() RITL: 130 dirhem-i şer'îlik (436 ![]() ![]() Abdestte ve gusülde, lüzûmundan fazla su kullanmak isrâf olup, haramdır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#14 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükRIZÂ: Râzı olma, hoşnutluk, memnunluk ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Dünyâ malından, sarıldığınız, sakladığınız her şey yanınızda kalmayacaktır ![]() ![]() Kim benim kazâma rızâ göstermez, verdiğim belâya sabretmez ve nîmetlerime şükretmezse, benim yerimden ve göğümden çıksın ![]() ![]() Rızâ sâhiblerine belâlar, musîbet değildir ![]() ![]() ![]() Allahü teâlânın takdîrine rızâ göstermeyen kimse ahmaktır ve tedâvisi yoktur ![]() Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için dünyâ nîmetlerinden aza kanâat eden kullarının, amelleri az olsa da, cenâb-ı Hak böyle kullarından hoşnûd olur ![]() Bu kadar zahmet ve meşakkatlere, sıkıntılara katlanarak aradığımı, annemin rızâsını almakta buldum ![]() ![]() RIZK (Rızık): Allahü teâlânın takdir ettiği maddî ve mânevî nîmet, kısmet ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Dünyâdaki maddî ve mânevî bütün rızıklarını aralarında taksim ettik ![]() Allahü teâlâ tarafından rızkı gönderilmeyen yeryüzünde bir canlı yoktur ![]() Rızık husûsunda endişeye düşmeyiniz ![]() ![]() ![]() ![]() Rızık husûsunda Allahü teâlâya tevekkül eden kimsenin güzel huyları fazlalaşır; cömert olur ve ibâdetlerinde vesvese bulunmaz ![]() Allahü teâlâ bir kimsenin sûretini ve rızkını güzel yapar, o da, Allah için tevâzû gösterirse, o, Allahü teâlânın yakın ve hâlis kullarından olur ![]() Rızık mukadderdir, ezelde takdir edilmiş, ayrılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdîr edip, ayırmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() RİBÂ: Fâiz; ödünç vermekte, rehnde (ipotekte) ve alış-verişte, alıcıdan veya vericiden (satıcıdan) birinin ötekine karşılık olarak vermesi şart edilen fazla mal ![]() ![]() Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyuruyor ki: Allahü teâlâ bey'i (alış-verişi) helâl ve ribâyı ise haram kılmıştır ![]() Allahü teâlâ ribâ karışan malı yok eder ve sadakaları verilen malı artırır (ona bereket verir) ![]() Aralarında, zinâ ve ribâ yayılan bir memlekette bulunanlara, Allahü teâlânın azâbı helâl oldu ![]() Fâiz (ribâ) almak ve vermek, insanın son nefesinde îmânsız gitmesine sebeb olabilir ![]() Alış-veriş yaparken ve ödünç verirken, ribâdan çok sakınmalıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zekâtı ve fıtraları, dînin emrettiği kimselere seve seve vermelidir ![]() ![]() ![]() ![]() Ribâ'l-Fadl: Ölçü veya tartıyla alınıp satılan şeyleri, kendi cinsleriyle peşin olarak, karşılığı olmayan bir fazlalıkla değişmek ![]() Bir dirhem gümüşü, bir buçuk dirhem gümüş ile, peşin olarak değişmek, ribâ'l-fadl olur ![]() Ribe'n-Nesîe: Gecikme ribâsı ![]() ![]() ![]() Kışın bir kile buğdayı yazın vermek üzere bir buçuk kile ile satın almak ribe'n-nesîedir ![]() ![]() ![]() ![]() RİBÂT: Sınır karakolu; İslâm dînini üstün kılmak, müslümanlardan kâfirlerin şerrini, zararını def etmek için düşman sınırında nöbet beklemek ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Ey îmân edenler! Din uğrundaki eziyetlere sabredin ve düşmanlarınızla olan savaşlarda üstün gelmek için sabır yarışı yapın ![]() ![]() Bir kimse, Allah için bir gece ribât bekler, müslümanları muhâfaza ederse, onların oruç ve namaz sevâbına kavuşur ![]() Benim mescidimdeki namaz, on bin namaza, mescid-i harâm'daki bir namaz yüz bin namaza, ribât bölgesindeki namaz ise bir milyon namaza denktir ![]() RİCÂL-İ GAYB: Her devirde bulunan fakat herkesçe tanınıp bilinmeyen ve görülmeyen, dünyânın nizâmı ile vazîfeli mübârek, büyük zâtlar ![]() Nûr Muhammed Pünti, ricâl-i gaybdendir ![]() RİC'Î TALÂK: Geri dönülebilen talâk (boşanma) ![]() ![]() ![]() Ric'î talâkta zevc (koca), iddet zamânı içinde (talâktan sonra ilk temizlik müddetinin başından, üçüncü hayzın sonuna kadar olan müddette) söz ile veya fiilen eski nikâhına rücû' edebilir (dönebilir) ![]() ![]() ![]() RİCS: Pis, murdar ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Ey îmân edenler! İçki, kumar, (tapmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları, ancak şeytanın amelinden birer rics'tir ![]() ![]() (Ey Resûlüm!) Deki: Bana vahy olunanlar (bildirilenler) içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği arasında dediğiniz gibi haram edilmiş bir şey bulmuyorum ![]() ![]() ![]() ![]() RİDDET: İrtidâd etme ![]() ![]() ![]() Riddet, niyyetle yâni kalbinden dinden çıkmaya karar vermekle yâhut küfr olan söz veya fiil ile İslâm'dan ilgiyi, alâkayı kesmek ile olur ![]() Ahkâm-ı İslâmiyye (İslâmî hükümler) dört büyük kısma ayrılır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Cevap : =>İslami Sözlük |
![]() |
![]() |
#15 |
gülgüzeli
![]() |
![]() Cevap : =>İslami SözlükRİKKAT: Kalb inceliği ve yumuşaklığı ![]() İslâm âlimleri, dîni, îmânı kuvvetlendiren ve ahlâkı güzelleştiren, şiirleri, kasîdeleri, ilâhîleri ve mevlidleri dinlemek; kalbdeki Allah sevgisini ve rikkati arttırır buyurmuşlardır ![]() Rikkat, her din ve kitabda, her selîm akıllı kişiler yanında makbûl görülmüştür ![]() ![]() ![]() Kalbin rikkat zamanlarında duâ etmelidir ![]() ![]() Şecâatten (yiğitlikten, kahramanlıktan) hâsıl olan iyi huylardan birisi de; insanlarla olan münâsebetlerinde rikkatli olmaktır ![]() ![]() ![]() RİSÂLE: Mektûb; bir mes'eleye, bir ilme ve fenne dâir yazılan müstakil küçük kitâb ![]() Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Edeb risâlesi adlı eserine başlarken buyuruyor ki: "Edebi, kendine yaklaşmaya ve evliyâlığa anahtar kılan Allahü teâlâya hamd olsun ![]() RİSÂLET: Peygamberlik, resûllük ![]() ![]() ![]() (Süleyman Çelebi) Risâlet, çalışmakla elde edilemez ![]() ![]() RİVÂYET: 1 ![]() ![]() Hazret-i Ali radıyallahü anhtan gelen rivâyetlerde şöyle buyruldu: "Kalbler, kablara benzer ![]() ![]() "Her fenâlıktan uzak kalmanın yolu dili tutmaktır ![]() 2 ![]() ![]() Ahmed bin Hanbel'in rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bâzısı şöyledir: Kişinin günâhları çoğaldığı zaman, günâhlarına keffâret için, Allahü teâlâ onu geçim sıkıntısına düşürür ![]() Îmânın en sağlam kulpu; Allah için sevmek ve Alah için buğzetmektir (düşmanlık etmektir) ![]() Dünyâyı seven, âhiretine zarar eder ![]() ![]() ![]() Hâşim-i Sugdî hazretleri, hocası Ebû Bekr-i Verrâk rahmetullahi aleyhten rivâyet ederek buyurdu ki: "Çok uyumak, çok yemek ve çok konuşmak, gönlü katılaştırır ![]() Rivâyet Tefsiri: Kur'ân-ı kerîmdeki bâzı âyet-i kerîmelerin başka âyetlerle veya Peygamber efendimizin sünneti veya Eshâb-ı kirâmın mübârek sözleriyle açıklanması ![]() ![]() Rivâyet Yolu: İctihâdda Medîne-i münevvere halkının âdetlerini kıyastan üstün tutan ![]() ![]() ![]() ![]() RİYÂ: Gösteriş, iki yüzlülük ![]() ![]() Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Veyl (şiddetli azâb) namaz kılanlara ki, namazlarından gâfildirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyâda riyâ ile ibâdet edene, kıyâmet günü, ey kötü insan! Bugün sana sevâb yoktur ![]() ![]() Riyâ sâhibinin üç alâmeti vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İbâdetin âfeti; riyâ ile başkalarının işitmesi için ve Allahü teâlâdan başkası için yapmaktır ![]() RİYÂZET: Nefsin isteklerini yapmamak ![]() Riyâzet, verâ ve takvâ ile olur ![]() ![]() ![]() Peygamberlik için, insanda riyâzet ve mücâhede gibi bâzı şartların bulunması veya buna elverişli olarak doğmak lâzım değildir ![]() ![]() ![]() İnsanlar, riyâzet deyince, açlık çekmeği ve oruç tutmağı anladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bizim yolumuz riyâzet ve mücâhede çekme yolu değildir ![]() ![]() Çok açlık ve çok uykusuzluk dimağı yorar ![]() ![]() ![]() Riyâzet ve nefsle mücâhede, hârika ve kerâmeti arttırır ![]() ![]() ![]() RUB'-I DÂİRE: Namaz vakitlerinin hesaplanmasında, yükseklik ölçülmesinde ve bâzı trigonometrik hesapların yapılmasında kullanılan el âleti ![]() ![]() Rub'-ı dâire tahtasının bir yüzüne Rub'-ı mukantara, diğer yüzüne de Rub'-ı müceyyeb denir ![]() ![]() RUBU': Ferâiz ilminde yâni İslâm mîrâs hukûkunda dörtte bir hisse (pay) ![]() Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde hisselerini bildirdiklerinden Rubu' hisse alacak iki kimsedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() RUBÛBİYYET: İlâhlık, ma'bûdluk ![]() Ey Âdemoğulları! Bir kimse benim kazâma râzı olmaz ve benim tarafımdan gelen belâlara sabretmez, verdiğim nîmetlerime şükr etmez, ihsân ettiğim dünyâ nîmetlerine kanâat etmezse, başka bir Rab arasın ![]() ![]() O (hazret-i Muhammed) olmasaydı, Allahü teâlâ mahlûkları elbette yaratmazdı ve rubûbiyyetini belli etmezdi ![]() |
![]() |
![]() |
|