Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dahiliye

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #16
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



APANDİSİT apandisit

Yaygın bir hastalık olan "apandisit", karnın alt kısmında bulunan ve apandis ya da apendiks denilen kör barsağin iltihaplanmasıdır

"Apendiks vermiformis uzun ince bir boru veya solucan şeklinde ortalama 9 cm uzunluğunda kör bir barsaktır iki ila 25 cm arasında değişen uzunlukta olabilir Çocuklarda, yetiş*kinlerden daha uzundur Normalde karnın sağ alt bölgesinde yer almakla birlikte farklı konumlarda bulunabilir"

Vücuttaki işlevi lam olarak bilinmeyen apendiks, bademcik gibi lenfoid doku bakımından zengin bir organ olarak tanımlanıyor

APANDİSİT NASIL OLUŞUR?

"Apandisit yüzde 90 oranda, apendiks lümeninin (yani apendiksin iç kısmının) dışkı ile tıkanmasından kaynaklanıyor Sık görülen nedenlerden biri de tenf dokularının şişmesidir

Çeşitli nedenlerle apendiksin içi tıkandığı zaman, apen*diks lümeninde sıvı birikir, mikroplar çoğalmaya başlar ve iç basınç artar Basıncın artması ile apendiks şişmeye başlar ve giderek apendiks dokusunun kanlanması ve beslenmesi bozulur Daha sonra nekroz (çürüme) ve patlama oluşur"

Türkiye Hastanesi uz*manları, iltihaplanmayı durdurmanın mümkün olmadığını belirterek "apandisit önlenemez; önlemek için herhangi bir metod veya ilaç bulunmuyor" diyorlar



GÖRÜLME SIKLIĞI

Eldeki verllere göre, apandisit her yasta görülmekte birlikte, en sık olarak genç erişkinlerde, 20-30 yaş grubunda ortaya çıkıyor 60 yaşından büyüklerde yüzde 5-10 dolayında görülüyor, Çocuklarda en sık 6-10 yas grubunda görülen apandisjtin, 2 yaşından küçüklerde görülme oranı yüzde 2 dolayında kalıyor

Görülme sıklığı bakrmından cinsîyete göre ilginç tablo gözleniyor, Ergenlik çağından Önce, kız ve erkeklerde apandisit oranı eşit olduğu görülüyor, 15-25 yas grubunda, erkeklerde apandisite 2 kat fazla rastlanıyor 25 yaşından sonraki dönemde oran tekrar eşitleniyor



BELİRTİLER VE TANI

Prof Dr Hasan Taşçı ile Opr Dr Cavit Hamzaoğlu, apandisitin belirtileri ve tanısıyla ilgili olarak şunları söylüyorlar "Karın ağrısı, iştahsızlık ve kusma temel belirtilerdir Bunların bir araya gelmesi tanıyı kolaylaştırır

Karın ağrısı; apandisitin en önemli belirtisidir Genellikle göbek çevresinde veya mide üstünde başlar Künt bir ağrıdır, azalma ve çoğalma gösterebilir, ama, hiçbir zaman tamamen yok olmaz Genellikle 4-6 saat sürer (1-12 saat arasında değişebilir) Daha sonra ağrı karın sağ alt bölgesine yerleşir Bazı hastalarda ağrı sağ alt kadranda başlar ve orada kalır Apendiksin değişik yerleşimlerine göre ağrı sırtta, sağ veya sol kasıkta veya mesane üstü ve makatta hissedilebilir

iştahsızlık, hastaların yüzde 90-95 inde ağrıdan daha önce görülen fakat önemsenmeyen bulgudur

Bulantı ve kusma; önemli bir göstergedir Hastaların yüzde 75'inde bulantı görülür Genellikle hasta bir şey yerse Kusar, midesi boşsa kusmaz

Bu belirtilerin yanında, hastanın, kabızlık, ishal ve gaz çıkaramama gibi şikayetleri de olabilir Ancak, bunlar tanı değeri taşımazlar"

Mauyene bulguları, apendiksin, vücutta yerleştiği yere göre değişebiliyor Patlama olup olmaması da bulguları etkiliyor Vücut ısısı bazı kişilerde normal kalmakla birlikte bazılarında 375-38 dereceye çıkıyor Hastanın, fazla hareket etmekten kaçınması ve öksürme zıplama gibi hallerde ağrılarının artması tanı bakımından önem taşıyor
Prof Taşçı ve Opr Hamzaoğlu, apandisitle ilgili önemli bir noktaya işaret ederek; apandisit belirtilerinin, birçok hastalığın belirtilerine benzediğini belirtiyorlar Bu nedenle bulguların değerlendirilmesi açısından hekimin deneyimi büyük önem taşıyor

Prof Taşçı ve Opr Hamzaoğlu'nun verdikleri bilgilere göre; karın içi lenf bezleri iltihabı, mide ve bağırsak iltihabı, kadın hastalıkları, dış gebelik, mide ve onikiparmak bağırsağının delinmesi, idrar yolları iltihabı ve taşları, safra kesesi iltihabı, pankreas İltihabı ve bağırsak damarlarının tıkanması gibi rahatsızlıklarla apandisit aynı bulguları verebiliyorlar



KESİN TEDAVİ

Özellikle gençlik döneminde ortaya çıkan bu yaygın rahatsızlığın ilaçla tedavi imkanı bulunmuyor Ancak, apandisit, tedavisi kolay hastalıklar arasında yer alıyor Türkiye Hastanesi hekimleri kesin tedavinin ameliyat olduğunu belirterek, "hasta, laparoskopik (kapalı) veya açık appendektomi yöntemiyle ameliyat edilip, apandisit alınmalıdır" diyorlar Prof Taşçı ve Opr Hamzaoğlu, apandisit ameliyatlarıyla ilgili şu bilgileri veriyorlar:

"Apandisit tanısı konan veya apandisit olabileceği düşünülen hastaların ağızdan beslenmemeleri, ağrı giderici almamaları gerekir Apandisit, 4 grupta toplanır Üç gruptaki vakalar;

akut apandisit, perfore (patlamış) apandisit, patlamış ve apse yapmış apandisit, kesin olarak ameliyatla tedavi edilmelidir Dördüncü grup plastrone apandisittir Bazen karın içinde omentum adı verilen bir yağ perdesi, apendiksi sarar ve iltihabın karın içine yayılmasını önler Buna plastrone apandisit denir Bu durumda hasta hastaneye yatırılır ve gözlem altına alınarak, antibiyotik tedavisine başlanır Eğer şikayetler gerilerse hasta taburcu edilir ve 6-8 hafta sonra tekrar değerlendirip ve ameliyata alınır



ÖLÜME NEDEN OLABİLİR

Günümüzde apandisit ameliyatları en basit ope*rasyonlardan biri sayılıyor Ancak tedavisi bu derece kolay olmasına rağmen, ihmal edilmesi halinde apandisit, tehlikeli bir hastalık oluveriyor Zamanında ameliyat edilmediği zaman İltihaplı apendiksin patlaması ölüme yol açabiliyor
Genç erişkinlerde yüzde 15-25, çocuklarda yüzde 50-85, yaşlılarda yüzde 60-90 arasında patlama ihtimali bulunuyor
Prof Taşçı ile Opr Hamzaoğlu, özellikle yaşlılar ve çocuklar açsından apandisitin büyük risk oluşturduğuna dikkat çekiyorlar ve "Yaşlı ve çocuklarda bulgular az olduğundan teşhis konulduğunda patlama olayı gerçekleşmiştir Bu nedenle ölüm riski çok fazladır
Genç erişkinlerde apandisitte ölüm oranı yüzde 01 in altındayken yaşlılarda bu oran yüzde 50 civarındadır" diyorlar


Zamanında doktora başvurulduğunda basit; ama, geç kalındığında ölümcül bir hastalık sorunu



DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN DURUMLAR


· Karın ağrısı olduğu zaman kesinlikle kendi başınıza ağrı kesici almayın, mutlaka bir doktara başvurun

· Bazen apandisitte doktorlarda yanılabilir ve yanlışlıkla mide tedavisine başlanır Eğer ağrınız geçmiyorsa tekrar doktora gitmelisiniz

· Normal bir apandisit ameliyatı eğer erken teşhis konulursa yaklaşık 15-30 dakika sürmekte ve hasta 1 gün hastanede yatıp çıkmaktadır

· Eğer apandisit patlamış ise, ameliyatla apandisit alınır, batın yıkanır ve karın içine 1 adet dren (hortum) konulur ve hasta yaklaşık 2-3 gün hastanede kalır

· Erken teşhis ve doğru tedavi hayat kurtarıcıdır

· Günümüzde yüzde 100 apandisit tanısını koyduracak tetkik, laboratuvar ve görüntüleme yöntemi yoktur Bu nedenle hastanın şikayetleri, muayene bulguları ve kan tetkikleri bir arada değerlendirilip teşhis konulur Şüpheli vakalar ağrı kesici verilmeden takip edilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #17
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Aplastik anemi

TANIM

Kemik iliğinin yeteri kadar periferik kan elamanlarını yapamamasıyla oluşan genel gidişi yavaş olan bir anemi tipidir Pür eritrosit aplazisi, eritroid elemanların yapımının selektif yetersizliğine bağlıdır Timoma ile birlikte olabilir Konstitüsyonel (Fanconi) anemi, konjenital anomalilerle birliktedirAplastik anemi ilk olarak 1888 yılında Alman patolog Ehrlich tarafından kemik iliği yetmezliği sonucu ölen gebe bir kadın üzrinde çalışması
sonucunda tanımlanmıştır 1904'de de ilk kez aplastik anemi terimi kullanılmaya başlanmıştır

ETKİLENEN SİSTEM VE ORGANLAR

Hematolojik , Lenfatik , Bağışıklık Sistemleri

GENETİK

Konstitüsyonel Tip ; Otozomal Resesiftir

İNSİDANS/PREVALANS

ABD'de her yıl 500 yeni vaka olmaktadır Bir kaç kez de Asya'da oldukça sık rastlanmıştırFransa'da milyonda 15 olarak bildirilmektedir

YAŞ VE CİNSİYET

Edinsel Tip ;Her yaşta olabilir Konstitüsyonel Tip ; Çocukluk Çağı ve Gençlerde

Sıktır Erkek ve kadın oranı eşittir

BELİRTİLERİ

Nefes darlığı

Ekimoz

Peteşi

Yorgunluk

Yüksek Ateş

Kanama, Menoraji, Gaitada Gizli Kan, Melena, Epistaksis

Solukluk

Çarpıntı

Progresif halsizlik

Retinada alev biçimli kanamalar

Sistolik ejeksiyon üfürümü

Kilo kaybı

Hiperpigmentasyon ( Edinsel Tipte )

Konstitüsyonel

Kısa boy

Mikrosefali

Radius ve Elbaşparmak anomalileri

Renal anomaliler

Hipospadias

NEDENLERİ

İdiopatik ( % 50 )

Plöripotent Kök Hücrelerin zarar görmesi/tahribi

İmmunolojik zarar

Benzen, İnorganik arsenik gibi toksik maddelere maruz kalma

Enfeksiyöz Hepatit

Radyasyon tedavisi

İlaçlar- özellikle antibiyotikler, antikonvülsanlar, altın

Gebelik

Kalıtsal ( Konstitüsyonel )

RİSK FAKTÖRLERİ

Viral Hastalıklar

Toksinlere maruz kalma

Timus tümörleri ( Kırmızı Hücre Aplazisi)

AYIRICI TANI

Diğer pansitopeni nedenleri

Miyelodisplastik Hastalıklar

Akut Lösemi

Hairy Cell Lösemi

Sistemik Lupus Eritematosus

Dissemine Enfeksiyon

Hipersplenizm

Çocukluk Çağı Geçici Eritroblastopenisi

LABORATUVAR

Pansitopeni

Anemi

Lökopeni

Nötropeni

Trombositopeni

Kanama Zamanının Uzaması

Retikülositlerin Azalması

Transfüzyona bağlı olarak Serum Demirinin Artması

Total Demir Bağlama Kapasitesinin normal olması

Ortalama Eritrosit Hacminin (MCV > 104) sınıra yükselmesi

Hematüri

Fetal hemoglobin artışı ( Fanconi )

Özel durumlarda kromozomal kırılmaların artması ( Konstitüsyonel )

PATOLOJİK BULGULAR

Normokromik Eritrositler

Kemik iliği

Demir depoları artmıştır

Selülarite azalmış (< % 10)

Megakaryositler azalmış

Miyelositler azalmış

Eritrosit prekürsörleri (öncülleri) azalmıştır

YAPILABİLECEK DİĞER TESTLER

Kromozom kırılmaları ( Konstitüsyonel ); Fetal hemoglobin

RADYOLOJİ / GÖRÜNTÜLEME

Bilgisayarlı tomografi ; Timoma ile beraber eritrosit aplazisinden kuşkulanılıyorsa timüs bölgesine yönelik

Radius ve el başparmağının Radyolojisi ( Konstitüsyonel )

Ultrasonografi ; Böbreğe yönelik ( Konstitüsyonel )

TANISAL İŞLEMLER

Kemik İliği Biyopsisi

BAKIM / ÖNLEMLER

Özelleşmiş Merkezlerde ve Hastanede tedavi edilir

Ciddi destekleyici önlemler

Oksijen tedavisi

İyi oral hijyen

Neden olan ajanlardan kaçınma

Tüm hastalara ve ailelerine İnsan Lökosit Antijen (HLA) Testi

Transfüzyon desteği

Ciddi aplastik anemili ve HLA- identik donorlü hastalara Kemik İliği Transplantasyonu

Transplantasyon kısıtlamasının üst yaş sınırı 30'dan 55 yaşa değişkendir

Uygun donör bulunmayan hastalara; İmmunosupressif tedavi: 5Siklosporin, Kortikosteroidler, Antitimosit Globulin (ATG)

Diğer tedaviler başarısız olduğunda İlgisiz Donör Transplantları

Timoma için Timektomi

Daha az ciddi ise; Androjen tedavisi

Nötropenik Hastalar izole edilmelidir

Dengeli beslenme enfeksiyonlara eğilimi azaltır

Olası toksik ajanlardan kaçınmalıdır

Radyasyon ile çalışıldığında güvenlik önlemleri kullanılmalıdır

TEDAVİ

Antitimosit Globulin (ATG)

Bu , insan T hücrelerine karşı geliştirilmiş poliklonal antikor içeren at serumudurHerhangi bir aşırı duyarlılığı saptamak için deri testi
yapılmalıdırYaşlı hastalara ve donör bulunamayan hastalara verilir 500 ml İzotonik serum içinde dilüe ederek, 10-20 mg/kg dozunda, 4-6 saat süreyle
infüzyon şeklinde, takiben 8-14 gün boyunca ardarda verilirTek başına verilebileceği gibi kortikosteroidlerle kombine edilerek verilebilir

Siklosporin

Başlangıçta 10 mg/kg , sonra 5-10 mg/kg/gün şeklinde azaltılarak verilirKan düzeyleri takip edilir, kullanılan ölçüm tekniğe göre normal değerler
değişir2-3 aylık uygulama yeterli olabilir

Diğer tedavi seçeneklerinin cevap vermediği ve daha az ciddi hastalığı olan hastalara yararlıdırOksimetalon- 1-2 mg/kg/gün, oral verilir

Cevabın değerlendirilmesi için 2-3 aylık uygulama yeterlidir

Prednison (Saf Eritrosit Aplazisinde)

İmmunosupresif tedaviye alınan ilk cevaplardan sonra nüksler oluşabilir Büyüme
hormonu ve kemik iliği transplantasyonu da tedavi seçenekleri arasındadır
Supportif tedavide;
eritrosit ve trombosit içeren kan transfüzyonları, enfeksiyon kontrolü için antibiyotikler ve demir birikimini önlemek üzere şelasyon tedavisi uygulanır

PEDİATRİK

Saf Eritrosit Anemisi ( Diamond-Blackfan Anemisi ) ve Konstitüsyonel Anemi, çocuklukta sık görülür

İdiyopatik Aplastik Anemi , adolesan çağda daha sıktır
Çocuklarda, Sekonder Aplastik Anemi, iyonize radyasyona maruz kalmış veya sitotoksik kemoterapötik ajanlarla tedavi edilmiş olanlarda görülür

YAŞLILARDA
Yaşlılar çok sayıda ilaca maruz kalmıştır ve dolayısıyla Sekonder Aplastik Anemiye daha açıktırlar

GEBELERDE
Gebelik , Aplastik Anemi'ye neden olabilir

KOMPLİKASYONLAR
Kanama

Enfeksiyon

Transfüzyon Hemosiderozu

Transfüzyon hepatiti

Kalp yetmezliği

Akut Lösemi

Neoplazi, konstitüsyonel anemiye neden olabilir

HASTALIĞIN SEYRİ

Tedavi ve hastanın durumuna bağlıdır

Aplastik Anemi yapabilen bazı ilaçlar ;

amfoterisin, sülfonamidler, fenasetin, trimetadion,klordiazepoksid , tolbutamid, tiourasil, karbamazepin, kloramfenikol, tetrasiklin , oksifenbutazon,arsenik, klorpromazin,
primetamin, karbimazol,asetazolamid, kolşisin, penisilin, aspirin,mefenitoin, bizmut, promazin, quinacrin,metimazol, klorotiazid, dinitrofenol, ristosetin,indometasin, fenitoin, altın, trifluoperazin,karbutamid, perklorat, klorfeniramin, streptomisin , fenilbutazon, primidon, meprobamat ,klorpropamid,
tiosiyanat, tripelenamin, benzen

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #18
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Araç Tutması

Araç Tutması Nedir? Bazı kimseler, uçakta, arabada, dönme dolaplarda bulantı hisseder hatta kusarlar Birçok kişi botta, gemide aynı rahatsızlığı yaşar

Araç tutması, çoğunlukla sadece can sıkıcı bir durum olarak ortaya çıkar ve altında önemli bir hastalık yoktur; bazı yolcular ise kendilerini bu durumlarda hiçbir şey yapamayacak kadar kötü hissedebilir, hatta bu hisleri yolculuktan birkaç gün sonraya kadar sürebilir

Ne Yapabilirsiniz?

1-Seyahat ettiğiniz araçta, vücudunuzun ve iç kulağınızın hissettiği yönü görmeye çalışınız Arabada önde oturunuz ve ileriye, yola bakınız; gemide güverteye çıkarak ufka bakınız; uçakta pencere kenarına oturarak dışarıya bakınız Uçakta, hareketin nispeten en az olduğu kanat üzerinde oturunuz

2-Araç tutmanız varsa, seyahat ederken okumayınız ve gidiş yönünün tersi yönde oturmayınız

3-Araç tutması olan yolcuya bakmayınız ve onunla konuşmayınız

4-Seyahatten hemen önce veya seyahat esnasında, size dokunan, sert kokulu, baharatlı ve yağlı yiyeceklerden sakınınız Halk arasında itibar gören "soda, gazoz, buzlu kola" gibi içeceklerin faydalı olduğu henüz tıp bilimince ispatlanmamıştır

5-Hekiminizin size tavsiye ettiği, araç tutması için olan ilaçlardan yolculuğa başlamadan önce alınız

Unutmayınız: Araç tutması vak'alarının çoğu, hafif ve tedaviye cevap veren türdendir Fakat, ağır ve gitgide kötüleşen vak'aların, bu konuda uzman, kulak, burun, boğaz, denge ve sinir sistemi ile ilgilenen hekimlerden yardım alması gerekir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #19
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Aretioskleroz damar sertliği


Atardamar duvarının sertleşerek esnekliğini yitirmesiyle oluşan ve daha çok erkeklerde görülen bir hastalıktır Arteriyosklerozun sözdük anlamı atardamar sertleşmesidir Ateroskleroz ise atardamar duvarında belli bir alanın ezilerek esnekliğini yitirmesi ve sertleşmesidir


-Nasıl Bir Hastalıktır?

Arteriyoskleroz bütün kalp enfarktüsü, beyin trombozu ve beyin kanaması olgularının başlıca nedenidir Ayrıca bacak kangrenlerinin büyük bir bölümü de arteriyoskleroz kaynaklıdır Arteriyoskleroz, klinik tablo olarak ortaya çıktığı bu gibi durumlar dışında, genellikle özgün belirti vermeyen bir hastalıktır Birçok varsayım ileri sürülmesine karşın hastalığın nedenleri tam olarak bilinmemektedir Bu nedenle hastalığın orta ve büyük atardamarlarda yaptığı lezyonlarla tanımlanması eğilimi güç kazanmaktadır Arteriyoskleroz en çok orta ve büyük atardamarlarda görülür
Olağan durumunda esnek olan atar-damar duvarları, damardan geçen kan miktarına göre genişler ya da daralır Atardamarlar bu özellikleriyle dolaşımdaki kan miktarını düzenlerler Arteriyosklerozda, atardamar duvarındaki esnek yapılar çok sert olan bağdokusu tarafından kaplanır ve esneklik yok olur Damar duvarının sertleşmesini, duvardan damar içine doğru büyüyen oluşumlar ya da aterom plakları izler Ozellilde aterom plaklarının gelişimi sonucunda damar boşluğunun çapı daralır ve geçen kan miktarı azalır Aterom plakları üzerinde kan pıhtılarının daha kolay oluşması, daralmayı artırarak damarın tıkanmasına neden olur

-Hastalığın Nedenleri
Arteriyosklerozun oluşum süreci ile ilgili birçok varsayım ileri sürülmüştür Klinik ve deneysel yerlerle desteklenen ancak henüz geçerlilikleri kamtlanmamış iki varsayım önemlidir İlk varsayım, arteriyosklerozun oluşumundan yağları sorumlu tutar Atardamar duvarı içten dışa doğru iç, orta ve dış olmak üzere üç katmandan oluşur İç katman bir kat hücre, yani endotel ile onun altında yer alan elastik bağdokusundan oluşur Orta katmanda daha çok kasdokusu egemendir Dış katman ise bağdokusu yapısındadır Yapı olarak bazı açılardan trigliserit, fosfolipit ve lipoproteine benzeyen yağlar damardaki kanın basıncıyla atardamar duvarının iç katmanlanna doğru itilir Bu yağlar olağan koşullarda atardamar duvarını aşarak lenf dolaşımına katılırlar Ama kan dolaşımmdaki yağların çok fazla, yağ moleküllerinin büyük olması ve atardamar duvarının esnekliğini yitirmesi durumunda yağlar atardamar duvarının iç ve orta katmanlarında sıkışıp kalırlar Atar-damar duvarındaki enzimler yağ moleküllerini parçalayarak arteriyoskleroz oluşumundan daha az önem taşıyan kolesterol, yağ asitleri ve başka maddelerin açığa çıkmasını sağlar Serbest kalan bu maddeler atardamar duvarını tahriş eder Damar duvarı bu uyarıya iltihabi bir tepki ile yanıt verir İltihap sonucu gelişen sert bağdokusu damar duvarını sertleştirir Bu süreç sırasında yıkıma uğrayan atardamar duvarında, kolayca parçalanabilen yeni kılcal damar-lar belirir Bu da, iltihaplanmanın daha da artmasına yol açar
Yağların sürekli olarak birikmesi ve atardamar duvarının belirli noktalarda kalınlaşması, damar duvarının içeriye doğru katlanarak aterom plaklarının oluşmasına neden olur Aterom plakları parçalanabilir, ülserleşebilir ya da içeriğinin bir kısmını damara bırakabilir (ateromun ezilerek pelteleşmesi) Özellikle ülserleşme durumunda, dolaşımdaki trombositlerin plak üzerinde birikmesiyle pıhtılaşma süreci başlar Bu, daha ileride pıhtı oluşumuna ve damar tıkanmasına yol açacaktır Pıhtıdan kopan parçalar kan dolaşımıyla taşınarak daha küçük çaptaki atardamarları tıkarlar ve ciddi sonuçlara neden olabilirler
İkinci varsayıma göre, buraya kadar sözü edilen olayları başlatan süreç farklıdır Arteriyoskleroz oluşumunda bozukluğu başlatan etmen, atardamar duyanmn iç katmanmdaki bir lezyona bağlı pıhtılaşmadır Başka bir deyişle, iç katmandaki küçük bir lezyon burada trombositlerin birikmesine ve hastalık zincirini başlatan olağandışı pıhtılaşmaya neden olur Bu durumda yağların damar duvarına girerek yerleşmesi nicel açıdan önemli görülse de, ikincil bir etkendir


-Hastalığın Belirtileri

Arteriyosklerozun özgün belirtileri olmadığı vurgulanmıştı Belirtiler ancak damar lezyonlan belirginleştikten sonra ortaya çıkar Arteriyoskleroz lezyonlan olan hastalann yalnız yüzde 5- l0'unda klinik belirtiler gözlenir Hastalığa bu nedenle "aysberg hastalığı" da denir Daha çok büyük damarlann iki dala aynldığı noktalarda yerleşir
Japonlar'da, Yemenliler'de ve Jamaikalılar'da arteriyoskleroz kalbe oranla beyinde daha çok görülmektedir Arteriyoskleroz belirti verdiğinde, belirtiler lezyonun yeri ile ilişkilidir Bunun nedeni dokulara yeterli oksijen iletilememesi ve söz konusu bölgedeki kan dolaşımının engellenmesidir
Yerleşimin beyinde olduğu durumlarda görme ve konuşma bozukluklan,ilerleyici bellek yitimi, anlık bilinç yitimleri, yer ve zaman kavramlannın bozulması, kol ya da bacaklarda kas gücünün ani ve geçici olarak zayıflaması ve son olarak da beyin trombozu gelişir
Hastalık kalbi tutarsa kalp kasının kasılma gücü, gelen oksijenin yetersizliği nedeniyle zayıflar Kalpte ek atımlar (ekstrasistol), kalp atışlarının nöbet halinde hızlanması (paroksismal taşikardi) ve kulakçığın hızlı kasılması (flater) gibi ritim bozuklukları görülür Koroner damar lezyonlanna, spazma yol açan refleksler de eklenirse anjinaya benzer göğüs ağrıları belirir Son aşamada ise miyokart enfarktüsü gelişir
Arteriyoskleroz bacak damarlarını tutarsa yürüme sırasında kramp ağrıları, deride kalınlaşma ve rengin koyulaşması, bacaklarda ısı düşmesi ve zamanla kangren gelişir
Son olarak, böbrek atardamarlarmnın tutulduğu olgularda kan basıncı yükselmesi ve böbrek işlevlerinde hafif bozukluklar görülür Böbreğin küçük damarlannın da tutulması ile durum daha tehlikeli olabilir

-Yaş ve cinsiyetin etkisi

Arteriyoskleroz erişkin erkeklerde daha yaygındır Orta yaş düzeyinde, erkeklerde kadınlardan daha sık görüldüğü uzun süredir bilinmektedir Menopoz sonrasmda iki cins arasmdaki fark ortadan kalkar Kadınlarda, östrojenin ve öteki eşey hormonlarının arteriyoskleroza karşı koruyucu rolü olduğu düşünülmektedir
Arteriyosklerozun orta yaşlı erişkinlerde daha yaygın olması gençlerde görülmeyeceği anlamına gelmez Kore Savaşı'nda ölen askerlerde yapılan otopsi incelemelerinin sonuçlanna göre, arteriyoskleroz lezyonlan bu yaş grubunda da oldukça yaygmdır
Bazı kişilerde arteriyosklerozun doğumdan hemen sonra gelişmeye başladığı yolunda görüşler vardır ABD'de 35 yaşında arteriyoskleroz kaynaklı hastalıklardan ölenlerde yapılan araştırmalarda, hiçbir belirti vermediği anlaşılan koroner lezyonlanna rastlanmıştır

Kolesterol ile ilişkisi

Kolesterolün arteriyoskleroz oluşumundaki etkisi önemli bir tartışma konusudur Birkaç yıl önce neredeyse kolesterol ile arteriyoskleroz özdeşleştinlmişti Daha sonra önemini belki de gereğinden çok yitiren kolesterol, günümüzde yeniden ele alınarak ğerçek boyutlarda değerlendirilmeye çalışılıyor Bu konuda birçok deneysel veri vardır Deney hayvanlanna yağ bakımından zengin bir beslenme rejimi uygulanınca, kan kolesterol düzeyi yükselir Bu da, arteriyoskleroz lezyonlanna yol açar Gerçekten de, arteriyoskleroz görülmeyen toplumlarda yağsız beslenme alışkanlıkları yaygındır Bol yağlı besinler tüketen toplumlarda ise bu hastalık oldukça sık görülür Amerika'ya yerleşmiş Yahudi ve Japonlar'da arteriyoskleroz sıklığı Amerikalılar'la eşdeğerdedir Bundan da anlaşılacağı gibi, hastalıkta ırk etkeninden çok yaşam ve beslenme alışkanlıldarının önemi vardır
Şeker hastalığı, böbrek hastalığı ve ksantomatoz (nadir doğumsal bir hastalık) gibi kanda yağ düzeyinin yüksek olduğu hastalıklara yakalananlarda arteriyoskleroz yaygındır Ote yandan miyebm gibi kanm yağ düzeyinin düşük olduğu hastalıklarda arteriyosklerozun görülme oranı düşer Ozetle, beslemne denetiminin arteriyosklerozdan korunma-da en iyi yöntem olduğu söylenebilir

Hipertansiyon ile ilişkisi

Yüksek tansiyon (kan basıncı yüksekliği) kuşkusuz arteriyosklerozu ilerleten bir etkendir Daha önce de belirtildiği gibi Japon ve Yemenliler'de arteriyoskleroz az görülür Ama bu kişilerin yüksek tansiyonu varsa arteriyoskleroz görülme sıklığı önemli ölçüde artmaktadır
Yüksek tansiyon atardamar duvannda daha çok kolesterol birikmesine neden olur Daha önce değinildiği gibi kolesterolün zedeleyici etkisi ile ortaya çıkan iltihabi tepki olası bir arteriyoskleroz nedenidir Süreç burada tamamlanmaz Atardamar duvarında da kolesterol üretimi olması aşın kolesterol birikimine yol açar Böylece, yüksek tansiyonun yalnız arteriyosklerozu artırmadığı, aynı zamanda arteriyosklerozun gelişimine neden olduğu söylenebilir
Araştırma sonuçlanna göre, atardamar duvanndaki kolesterol miktan, besinlerle alınan ya da kanda bulunan kolesterol miktarından çok, yüksek tansi
yonla ilgilidir Gerçekten de yüksek tansiyonla arteriyosklerozun birlikte görülmesi, damar hastalıklan tehlikesini çok yükseltir Aynca arteriyosklerozun büyük damarlann esneldiğini azaltarak, kan basıncını yükselttiği de hatırlanmalıdır
Şişmanlık ve şeker hastalığında yağlarla ilgili bozukluklar önem kazanır ve atardamarlan etkiler Atardamar duvannda yağlar daha kolay birikir ve arteriyoskleroza giden yol açılmış olur Arteriyoskleroz oluşumunda önemli rol oynayan öteki etkenler sigara alışkanlığı ve hareketsiz yaşamdır

Hastalığın Tedavisi

Arteriyosklerozun nedenleri bilinmediğinden, bu hastalığa özgü tedavi yöntemleri uygulamak olanaksızdır Hastalann belli bir beslenme programı izlemeleri gene de önemlidir
Arteriyoskleroz oluşumunu açıklayan kuramlar arasmda en geçerli olanı hastalıkla yağlar arasında ilişki kuran yaklaşımdır Bu yaklaşımı destekleyen birçok veri vardır: Aşın yağlı besinler verilen deney hayvanlannda mutlaka arteriyoskleroz gelişmektedir Değişik çevrelerde yaşayan aynı ırktan bireyler, beslenme alışkanlıklarında yağ bakimmdan zengin besinler çoğunluktaysa genellikle arteriyoskleroza yakalanırlar Şeker hastalığı ve hipotiroidizm (tiroit salgısı yetersizliği) gibi kanda yağ düzeyini yükselten hastalıklar arteriyosklerozu hazırlayıcı etki yapar Incelenen bütün koşullar, yağlarm arteriyoskleroz oluşumunda önemli bir etkisi olduğunu gösterir Ama bu etkinin bütün boyutlan gene de açıklıkla bilinmemektedirİlk iki veriden çıkarılabilecek sonuç, besinlerle alman yağların arteriyoskleroz oluşumunda belirleyici olduğudur Araştırmacılar bu konuda dikkatlerini iki yağ bileşiğinde yoğunlaştınr: Yağ asitleri ve kolesterolArteriyoskleroz tedavisine, hastalık klinik belirtiler vermeden önce başlamak gerekir Tedavide beslenme alışkanlıklan yeniden düzenlenir; pıhtılaşma önleyici ve pıhtı çözücü (fibrinolitik) ilaçlar, aynca lipoprotein miktannı azaltarak kolesterol sentezini ve taşınmasmı önleyen ilaçlar kullanılır
Arteriyosklerozda cerrahi tedavi de uygulanabilir Koroner damar ya da büyük atardamarlann arteriyoskleroz sonucunda tıkandığı olgularda cerrahi girişime başvurulabilir Günümüzde koroner baypas ameliyatı ya da tıkanan damarın vücuttan alman bir başka damar parçasıyla değiştirilmesi gibi uygulamalar yapılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #20
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



ASBETOSİS

Bir doğal silikat minerali olan asbestin ısıyı iletmemesi yüzünden insanlar ile birlikteliği eski çağlarda başlamıştır On dokuzuncu yüz yılın ikinci yarısından sonraki endüstri devriminde, ısı, elektrik, sürtünme ve asitlere dayanıklı olması yüzünden bir çok işyerlerinde kullanıldığı için "sihirli mineral" olarak anılırken, yirminci yüz yılın ikinci yarısından sonra karsinojenik olması ortaya çıkınca, ismi "öldürücü toz" olmuştur

Asbest fizik yapı olarak düz (amphibol) ve eğri lifli (chrysotile) iki türü vardır Amphibol asbestin, kimyasal yapısına göre, crocidolite (mavi asbest), amosite (kahverengi asbest), tremolite, anthophollite ve actinolite çeşitleri vardır Endüstride en çok kullanılan chrysotile , crocidolite ve amosite cinsleriydi Bunlardan sağlık için en tehlikelileri olan crocidolite ve amosite'nin kullanılışı bir çok ülkelerde yasaklanmıştır Endüstride kullanılan asbestin % 90'inı kapsayan chrysotile de bir çok ülkelerde yasaklanmış olmasına karşın daha az karsinojenisitesi tartışmalı olduğu için bazı ülkelerde sıkı kontrol altında kullanılmaktadır

Asbest sadece solunum yoluyla vücuda girdiğinde hastalık yapabilmektedir Sebep olduğu hastalıklar, beniğn veya maliğn olabilmektedir Birinci grubun içinde, plevrada fibrosis, kalsifikasyon, effüzyon; akciğer parankimasında fibrosis (asbestosis) yer alır İkinci grupta ise, plevra ve peritonun maliğn mezotelyomaları, akciğer kanserleri ve az da olsa larenks ve sindirim organı kanserleri bulunur Hiç sigara içmeyen ve endüstriyel ilişkisi olmayan kişilerde akciğer kanser riski 1 kabul edilirse, bu oran günde 20 sigara içenlerde 45'e, hem sigara içen ve hem de asbest tozu soluyanlarda ise 92 katına çıkmaktadır Kanserojen olan sigara ve asbest birlikte olduğu zaman insan sağlığı için çok tehlikeli bir mineral olabilmektedir Türkiye'de kırsal bölge erkeklerinin sigara içme oranı %70'leri bulduğunu ve bununla birlikte asbest lifi soluduğunu var sayarsak halkımızın ne kadar yüksek kansere yakalanma şansı olduğunu anlarız

Asbestin beniğn veya maliğn hastalık yapabilmesi için, solunduktan 20-40 yıl bir sürenin geçmesi gerekmektedir İnsanlar asbesti, iş ortamında (mesleksel veya occupational) veya çevresel (environmental veya domestik) yolla soluyabilir Az da olsa, asbest işçisinin giysisine takılmış olan tozu evdeki yakınları indirek olarak soluyabilmektedir ki buna in direk ya da paraoccupational yolla asbest solunması denilmektedir

Türkiye'de Orta Anadolu'da yaklaşık olarak 16 milyon kişinin kırsal bölgede yaşadığı kabul edilmektedir Bunların yirmi yaşın üstündekilerin yaklaşık % 25'inde asbeste bağlı beniğn plevral hastalıklar bulunmaktadır Bu oran yaş ilerledikçe lineer olarak artmakta ve % 80'lere ulaşabilmektedir Asbest denilince aklamMaliğn mezotelyoma gelmektedir Batı dünyasında maliğn mezotelyoma insidansı 1-22 / 1000000 / yıl iken Türkiye'de yılda en az 500 kişide bu hastalık görülmektedir Batı ülkelerinde emekli asbest işçisi hastalığı olan maliğn mezotelyoma, ülkemizde orta yaş hastalığı durumundadır Bizim kırsal bölgemizin insanları asbesti çevresel- domestik yolla solumaktadır Yukarıda bildirilen yıllık sayının en fazla onu mesleksel asbest solunmasıyla meydana gelebilmiştir Yani, batı dünyasının mesleksel hastalığı, bizim çevresel hastalığımızdır Aslen Orta Anadolu kökenli olup ta Avrupada çalışırken mezotelyomaya yakalanmış işçilerimiz tazminat almak için baş vurduğunda bu kabul edilmemekte ve akciğerindeki asbestin Anadolu toprağında bulunan tremolit olduğu gösterilerek istekleri kabul edilmemektedir Avrupa'daki işçilerimizdeki asbestle ilgili hastalıklar, "Imported asbestos" diye yayınlanması komik olduğu kadar yüz kızartıcı bir durumdur

Türkiye'de çalışan isçilerde de aynı karışıklık söz konusudur Asbest işlenen bir fabrikada çalışanda bununla ilgili bir hastalık ortaya çıktığında işveren- işçi arasında sorun ortaya çıkmaktadır İşçiyi hasta eden asbest onun köyünden mi gelmiştir, yoksa iş yerinden mi ?

Türkiye'de asbest liflerinin solunması, içinde asbest bulunan beyaz toprağın, "Ak toprak", "Gök toprak", "Ceren toprağı" "Çelpek" gibi çeşitli isimlerle, kireç, sıva, çatı ve zemin toprağı olarak kullanılmasından gelmektedir İç Anadolu köylerinde bu amaçla kullanılan toprağın çoğunun içinde hiçbir endüstriyel değeri olmayan tremolite asbest bulunmaktadır Bu tür asbestin lifleri tıpkı mavi ve kahverengi asbest gibi ince uzun veya kalın olabilmektedir

Ülkemizde çevresel yolla asbest solunmasına bağlı hastalıkların en yoğun olduğu bölgeler: Eskişehir'in Mihallıççik ilçe ve köyleri, Konya Ereğli'sinin Halkapınar ve Ayrancı köyleri, Çankırı'nın Ilgaz ve Şabanözü köyleri ve Yozgat'ın Sorgun ilçesi ve köyleri, Sivas'ın Yıldızeli ve Şarkışla köyleri, Güney Doğu Anadolu bölgesinde Diyarbakır'ın batısındaki Ergani ve köyleri, Elazığ'ın Maden ve Polu köyleri, Malatya, Adıyaman ve Urfa'nın Siverek ilçesi yer almaktadır Karadeniz'in sahil bölgeleri ve Doğu Anadolu yerleşim yerlerinde asbestle ilgili hastalık bulunmamaktadır Trakya'nın birkaç köyünde asbest solunmasına bağlı beniğn plevral değişikliklere rastlanmıştır Ege bölgesinde sadece Denizli'in Tavas ilçesi köylerinde, Burdur'un Yeşilova bölgesi, Kütahya'nın Aslanapa ve Gediz ilçesi, Afyon'un Elmadağ ilçesi köylerinde sporadik asbestle ilgi hastalıklar bulunmuştur Akdeniz bölgesinde, Toros dağları yamaçlarındaki köyler ve Hatay'ın Kırıkhan ve Reyhanlı köylerinin bazılarında tremolit asbest içiren toprağın yukarıda bahsedilen yolla kullanılması sonunda iç ortam havanının solunmasıyla asbesle ilgili hastalıklar gelişmektedir

Bir kristalize aluminosilikat olan zeolit'lerin doğal 30 türünün içinde sadece erionite ve mordenite lifsel yapıdadır Bunlardan yalnız kristal yapısi lifsel olan erionite'in epidemiyolojik, in vivo ve in vitro olarak karsinojenik ve fibrojenik olduğu gösterilmiştir Erionite'nin şimdiye kadar bilinen en potent kanser yapıcı bir mineral olduğu Dünya Sağlık Teşkilatına bağlı, Uluslararası Kanser Araştırma Kurumu (International Agency Research on Cancer) tarafından kabul edilmiştir

Binlerce yıl önce Erciyes, Hasandağ ve hemen yakınındaki Melendiz dağlarının volkanik lavlarının örttüğü, yabancıların Cappadocia, bizlerin Göreme dediği bölgede eşsiz doğa harikası olan jeolojik bir yapı ortaya çıkmıştır Bu yörenin sadece üç yerinde, su ve tuz ile reaksiyona giren volkanik lavlar chabazite, clinopitololite ve kristalize olarak lifsel yapıda erionite'nin oluştuğu yerlerde Karain, Tuzköy ve Sarıhıdır köyleri yerleşmiştir Erionite'nin asbestin yaptığı hastalıkların tümüne sebep olduğu Göreme bölgesindeki çalışmalarla gün yüzüne çıkmıştır Bu bölgedeki üç köyden ayrı olarak diğer köylerde seyrek de olsa maliğn plevral ve peritoneal mezotelyoma endemisi olduğu tarafımızdan gösterilmiştir Bölgeden gelen mezotelyomalı hastaların ortalama yaşı 50 olup en genci 26, en yaşlısı ise 75 bulunmuştur Hastalık hem kadınlarda ve hem de erkeklerde görülüyordu İşin ilginç yanı, hastalığın bazı ailelerde daha yoğun bir şekilde görülmesiydi Bir aile içinde plevral ve peritoneal mezotelyoma ile birlikte lenfoma, karaciğer kanseri, kemik sarkomu gibi mezotelyoma dışı tümörler de görülmekteydi Bu gözlemler kanserin oluşmasında esas etken erionite olmakla beraber genetik yatkınlığın da ek faktör olarak etkili olabileceğini işaret etmektedir

Göremenin Karain, Tuzköy ve Sarıhıdır köylerinde yapılan proportional mortalite çalışmalarında, ilk iki köyde ölenlerin % 70'inin maliğn hastalıktan öldüğü gerçeğini ortaya çıkarmıştır Buna karşın Kızırmağın güneyindeki eski yerleşim yerini nehrin taşkınları ve arkadaki kayaların düşerek insan ve hayvan zayiatına sebep olması nedeniyle zamanın hükümeti 1958 yılında köyün nehrin kuzey yakasındaki tuğla, briket gibi malzeme ile yapılmış yeni evlere taşınmasını sağlamıştır Sarıhıdır'daki mortalite oranının % 50'nin altında olması buna bağlı olsa gerek Bu köydeki hastaların birisi hariç tümü eski köyde doğmuş bireylerdi Bu olay Göreme'deki kanser sorununun ancak, köy yerlerinin değiştirilmesiyle çözülebileceğini göstermektedir

Göreme'deki kanserli köylerdeki insanlar, ev ve bahçe duvarlarının yapı taşları olan su kayasının içindeki erionit'ten solumaktadır Hasta ve sağlamların bronş sekresyonunda, soludukları evin havasında ve akciğerlerinde hem erionite lifleri ve asbest cisimciğine benzeyen zeolite cisimcikleri gösterilmiştir Bugün sadece 35 haneli bir köy haline gelen Karainliler'ın büyük bir kısmı, çeşitli nedenlerle, yurt içi ve yurt dışı yerlerde yaşamlarını sürdürmektedirler Köyden ilkokulu bitirdikten sonra ayrılanların bile dünyanın neresine giderse gitsin mezotelyoma riskini taşımaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #21
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



ASPERGİLLOSİS:ASPERGİLLOZ:AKCİĞER ASPERGİLLOZU


Akciğer aspergillozisi, dünyanın her bölgesinde görülen bir mantar enfeksiyonudur Aspergillus türü mantarlar toprakta ve çürümüş organik materyalde bulunurlar Akciğer aspergillozisinin hipersensitivite (aşırı duyarlılık) reaksiyonları, bölgesel üreme ve ilerleyici aspergillozis (aspirgillus mantarının enfeksiyonu) olmak üzere üç farklı klinik şekli vardır

En sık rastlanan şekil beölegsel üreme grubuna giren akciğer aspergillomadır Pulmoner miçetoma (mantar topu : küf mantarının bir yumak oluşturarak akciğerdeki tüberkülozun yaptığı boşluklara yani kavitelere yerleşmesi) isimlerini de alan aspergilloma, fibrin, mukus, inflamatuar (iltihap) hücreler ve debris (harap doku) artıklarının birikmesi ile birlikte mantarların oluşturduğu yoğun yuvarlak kitlelerdir En sık Aspergillus fumigatus olmak üzere Mucorales ve Candida türleri de miçetoma(mantar topu) nedeni olmaktadır (2, 3) Ancak her zaman histolojik tanı mümkün olmadığından miçetoma yerine aspergilloma ismi de kullanılmaktadır

Akciğerlerde kavite açılmasına neden olan herhangi bir hastalık miçetoma oluşumuna neden olabilir

Genellikle iyileşmiş açık tüberküloz kaviteleri içinde mantar kolonilerin birikimi ile oluşur Aspergilloma ikinci sıklıkta sarkoidoz(özel bir tüm sistemleri etkileyen hastalık) ile birliktedir Daha nadir olarak bronşektazi(bronş genişlemesi), bronşial kistler, kronik (müzmin)bakteriyel abseler, kaviter karsinomlar(kanserler)da oluşabilir

Pulmoner aspergilloma(akciğer aspergilloması) genellikle asemptomatiktir(belirtisizdir) Semptomatik (belirtili) olanlarda en sık aralıklı ve az miktarda hemoptizi (kanlı balgam) görülür Bir seride %55 oranında hemoptizi bildirilmiş olup, hastaların %21'inde masif (yoğun)hemoptizi tespit edilmiştir Değişik raporlarda hemoptizi oranı %50 ile %85 arasındadır Diğer semptomlar (bulgular) genellikle prodüktif(balgamlı) veya kuru öksürük, nefes darlığı ve kilo kaybıdır Fizik muayenenin özelliğinin olmadığı belirtilmektedir
Akciğerlerin radyolojik tetkiki aspergilloma teşhisinde en önemli metoddur Değişmez röntgen bulgusu, kavite duvarında hale veya yarımay şeklinde hava ile ayrılmış (Monod bulgusu), sferik veya oval, tek dansiteli solid bir kitledir Aspergilloma sıklıkla üst loblarda tek bir soliter lezyon olarak yerleşir ve bu görünümü oldukça patognomoniktir(teşhiskoydurucudur) Ayrıca, kavite içindeki fungus topunun değişik pozisyonlarda yer değiştirmesi, yani hareketli olması da tanıda önemli bir özelliktir Bilgisayarlı tomografi düz filmlerden daha hassas bir şekilde ve hatta fungus topu daha olgunlaşmadan lezyonu göstermektedir

Aspergilloma teşhisinde standart laboratuar bulguları çok az faydalıdır Olguların hemen tümünde serumda aspergillus antijenlerini presipite eden( çökelten) antikorlar mevcuttur (presipitasyon testi)Kesin tanı, balgam kültüründe aspergillus gösterilmesiyle histolojik olmasına rağmen radyoloji, klinik özellikler ve presipitasyon testi ile tanı sağlanabilir

Hastalığın prognozunu(gidişini) önceden tahmin etmek zordur Ölüm genellikle pulmoner(akciğer) enfeksiyonlar, masif kanama ve postoperatif (ameliyat sonrası)komplikasyonlardan olmaktadır (5)

Aspergillomanın tedavisi tartışmalıdır Sadece ciddi ve hayatı tehdit eden hemoptizili (kanlı balgamlı) olgularda lobektomi (akciğerin bir lobunun çıkarılması) herkes tarafından kabul edilmekle birlikte, bazı yazarlar tüm olgularda rezeksiyonu önermektedir (5) Ancak, yayınlanan serilerde çoğu fatal(ölümcül) olan postoperatif (ameliyat sonrası)komplikasyonlar bildirilmektedir (3) Aspergillomanın medikal(ilaçla) tedavisi başarısızdır Amphotericin B, fluconazole, miconazole gibi antifungal(mantar ilaçları) ilaçlar denenmiş, ancak başarılı olunmamıştır (10) Hastaların takibe alınması ve zorunlu olmadıkça cerrahiden kaçınılması en iyi yol gibi gözükmektedir

Kaynaklar

Wout JW, Beaumont F Clinical manifestations of systemic fungal infections and clinical manifestations of pulmonary aspergillus infections Mycoses 1988; 2: 9-14

Steven MA, George HT Pulmonary aspergillosis In: Fishman AP, editor Pulmonary disease and disorders Second ed New York; Mc Graw Hill, 1988:1639-56

Glimp RA, Bayer AS Pulmonary aspergilloma: diagnostic and therapeutic considerations Arch Intern Med 1983;143:303-8

British Thoracic and Tuberculosis Association Aspergilloma and residual tuberculosis cavities: the result of a survey Tubercle 1970;51:227-45

Daly RC, Pairolero PC, Piehler JM Pulmonary aspergilloma Results of surgical treatment J Thorax Cardiovasc Surg 1986;96:981-8

Sider L, Davis T Pulmonary aspergillosis: unusual radiographic appearance Radiology 1987;162:657-9

Roberts CM, Citron KM, Strickland B Intrathoracic aspergilloma: role of CT in diagnosis and treatment Radiology 1987;165:123-7

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #22
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Astım bronş astımı

Çok uzun süredir astımla yaşıyor olsanız bile, astımın tam olarak ne olduğunu, vücudunuz üzerindeki etkilerini ve bu sağlık durumunu nasıl kontrol altına alabileceğiniz konusunda yardıma ihtiyaç duyabilirsiniz Kendinizi daha iyi hissetmeye astım hakkındaki tüm gerçekleri öğrenerek başlayın

Astım akciğerlerinizde meydana gelen kronik bir rahatsızlık olup, iki farklı boyutu vardır:




Daralma(Constriction)
Akciğerlerinizdeki hava yollarının etrafındaki kaslar beraberce kasılır veya daralır Bu daralmaya genel olarak "bronkokonstriksiyon" denir, ve akciğerlerinizin nefes alıp vermesini zorlaştırabilir

İltihaplanma(Inflammation)
Astım hastasıysanız, akciğerlerinizde bulunan hava yollarınız genelde şişik ve rahatsızdır Nöbet başladığı zaman daha da şişer ve rahatsızlanır Doktorunuz bu şişme ve rahatsızlıktan "iltihaplanma" olarak bahsedebilir İltihaplanma, ciğerlerinizden alıp verebildiğiniz hava miktarında azalmaya sebep olabilir


Daralma ve iltihaplanma; hırıltılı solunum, öksürük, göğüs darlığı ve nefes darlığı gibi semptomlara yol açabilir Ayrıca, tedavi edilmediği takdirde, astım uzun vadede akciğer işlevlerinin kaybına da sebep olabilmektedir

Astımınız varsa ve herhangi bir tetikleyiciye maruz kalırsanız, akciğerlerinize giden hava yolları her zamankinden daha çok şişerek iltihaplanır ve nefes almanız zorlaşır Hava yollarını çevreleyen kasların daralması sonucu hava yolları da kasılır ve mukoza oluşması nedeniyle "tıkanırlar"

Astım semptomlarınızın alevlenmesine yol açan birtakım tetikleyiciler vardır Bunların arasında alerjiler, enfeksiyonlar ve eviniz veya ofisinizde maruz kalabileceğiniz kuvvetli koku veya buharlar olabilir Herhangi bir tetikleyiciye maruz kalıp tepki verdiğiniz zaman, hava yollarınız diğer tetikleyicilere karşı daha da hassaslaşır Bundan dolayı, astımınızı sürekli olarak kontrol altında tutmanız önemlidir Semptomlarınızın kuvvetli olmadığı zamanlarda bile hava yollarınız iltihaplı kalabilir

Belirtileri:
Astımınız kontrol altında olmadığı zamanlarda neler yaşıyorsunuz? Nefes alırken ötme sesi mi çıkarıyorsunuz? Göğsünüzde darlık mı hissediyorsunuz? Çoğu astımlı hasta aşağıdaki klasik semptomların bir veya daha çoğunu yaşar:
Ötme Sesi - Nefes verirken çıkan ıslığa benzer ses


Öksürük - Bir türlü kesilmeyen ve geceleri başlayan veya daha da kötüleşen bir öksürük


Göğüs Darlığı - Göğsünüzün çevresi halatla sıkılıyormuş gibi bir his


Nefes Darlığı - İncecik bir kamıştan nefes almaya çalışıyormuş, hatta hiç nefes alamıyormuş gibi bir his Özellikle nefes vermekte zorluk
Yukarıda sayılan semptomlar doktorunuzun önerdiği tedavi planına uymadığınız (hatta bazen uyduğunuzda bile) durumlarda oluşabilir

Astımın temel gerçeği şudur: Astım hiç yakanızı bırakmayan sessiz ve sinsi bir rahatsızlık olabilir Semptomlarınız olmadığı zamanlarda bile hava yollarınız daralmış ve iltihaplı olabilir Bu yüzden de kendinizi iyi hissediyor olsanız bile astımı sürekli olarak kontrol altında tutmak büyük önem taşır Tedavi edilmediği durumlarda, astımın uzun vadede akciğer işlevi kaybına yol açtığını gösteren kanıtların sayısı artmaktadır

Astım tetikleyicileri:
Astım tetikleyicileri, çevrenizde bulunan ve astım semptomları veya astım nöbeti yaşamanıza neden olabilecek şeylerdir Astım semptomlarınızı alevlendirebilecek çeşitli tetikleyiciler vardır ve bunlar insandan insana farklılık gösterir Siz tetikleyicilerinizi belirleyip bunlardan uzak kalarak, rahatsızlık veren astım semptomlarını önleyebilirsiniz Tetikleyicilerinizi tanıyıp, belirleyip bunlardan kaçınmak, astımınızı başarıyla kontrol altına alabilecek detaylı bir eylem planının parçası olmalıdır

Astım tetikleyicilerinin tümünden kurtulmak mümkün olmayabilir Yine de, onları ev ve iş ortamınızda olabildiğince kenidinizden uzak tutmalısınız Bu sayede, çok daha az astım semptomu veya nöbeti geçirerek daha sağlıklı bir yaşam sürebilirsiniz

Sigara
Evinizde ve etrafınızda sigara içilmesine izin vermeyin, bilhassa yatak odası ve arabanızda


Dumanaltı alanlardan uzak durun
Toz Böcekleri
Toz böcekleri, kumaş ve halılarda yaşayan, gözle görülmeyen hayvancıklardır


Yatak ve yastığınızı toz geçirmeyen özel bir kılıfla kaplayın


En az 5 yılda bir eski yastıklarınızı yenileri ile değiştirin


Yatağınızdaki çarşaf ve yorganları her hafta sıcak suda yıkayın Suyun ısısı 55 dereceden yüksek olmalıdır (ev tozları bu ısıda ölür)


Yatağınızın tozlanmaması için, gündüzleri tüm yatağı kaplayan bir yatak örtüsü serin Gece örtüyü başka bir odaya koyun
Ev Hayvanları

Bazı insanlar tüylü hayvanların derilerinden dökülen maddeler veya kurumuş tükürüğe karşı alerjik olabilmektedir Eğer sizin için de durum böyle ise;
Hayvanınız varsa ona yeni bir ev bulun veya baştan evinize sokmayın Bunu yapmak çok zor olabilir Ama hayvanlara alerjiniz varsa, astımınızı kontrol altına almanın en iyi yolu bu olacaktır


Evinizde hayvan bulunmasına engel olamıyorsanız hiç olmazsa yatak odanıza sokmayın ve yatak odasının kapısını sürekli kapalı tutun


Yatak odanızdaki klima mazgallarına filtre taktırmayı deneyin


Evinizdeki halıları ve varsa mobilyaların üzerine attığınız kumaşları kaldırın Bu mümkün değilse, hayvanı evde bunların olduğu odalara sokmayın
Hamamböcekleri

Astımı olan birçok kişi hamam böceklerinin kuru döküntü ve dışkılarına alerjiktir
Yatak odanızda yiyecek bulundurmayın


Yiyecek ve çöpü kapalı kutularda bulundurun (gıda maddelerini asla dışarıda bırakmayın)


Tuzaklar ve ilaçlar ile hamamböceklerini yokedin


Hamam böceklerini öldürmek için sprey kullanıyorsanız, koku geçene kadar o odaya girmeyin
Ev Küfü
Damlayan musluk, boru ve diğer su kaynaklarını onarın


Küflü yüzeyleri çamaşır suyu içeren bir temizlik maddesi ile silin


Küflenmiş banyo perdelerini yıkayın veya yenileyin
Duman, Kuvvetli Kokular ve Spreyler
Mümkünse odunlu soba, kerosenli ısıtıcı kullanmayın ve şömine yakmayın


Parfüm, talk pudrası, saç spreyi ve boya gibi kuvvetli koku ve spreylerden uzak durmaya çalışın
Polen veya Açık Hava Küfleri

Alerji mevsimi süresince aşağıdakileri yapmaya çalışın:
Pencereleri kapalı tutun


Mümkünse, öğlen ve öğleden sonra saatlerinde evde kalın ve pencereleri kapalı tutun Polen ve bazı küf tipleri bu saatlerde çok yoğundur


Alerji mevsimi başlamadan önce astım tedavinizde herhangi bir ayarlama gerekip gerekmediği konusunda doktorunuza danışın


Spor

Astımınız olsa da aktif bir yaşam sürebilirsiniz Egzersiz, spor, oyun veya yoğun çalışma gibi aktivitelerde bulunurken astım semptomları yaşıyorsanız doktorunuzla görüşün
Egzersiz yapmaya başlamadan önce semptomları önlemek amacıyla herhangi bir ilaç alma konusunda doktorunuza danışın


Egzersize başlamadan önce 6 ila 10 dakika boyunca gerilerek veya yürüyerek ısının


Hava kirliliği ve polen düzeylerinin (polene alerjiniz varsa) yüksek olduğu zamanlarda açık havada çalışmayın veya başka bir aktivitede bulunmayın
Soğuk Algınlığı ve Enfeksiyonlar

Soğuk algınlığı ve enfeksiyonlar astımınızı tetikliyorsa, kendinizi hasta hissettiğiniz zamanlarda nasıl bir tedavi planı uygulamanız gerektiği konusunda doktorunuz ile görüşün Ayrıca aşağıdakileri deneyebilirisiniz:
Grip aşısı olun


Bol bol dinlenin, dengeli beslenin, düzenli olarak egzersiz yapın, bol sıvı tüketin, ve soğuk algınlığı olanlardan uzak durarak sağlıklı kalmaya çalışın
Hava
Soğuk ve rüzgarlı günlerde ağız ve burnunuzu bir atkıyla kapatın


Polen ve küf alerjiniz varsa, polen ve küf düzeylerinin yüksek olduğu günlerde sokağa çıkmamaya çalışın (hava raporlarını takip edin)
Diğer Tetikleyiciler
Sülfitli gıdalardan uzak durun: Örneğin, astım semptomlarına neden oluyorsa, bira veya şarap içmeyin, karides, kuru meyve, veya işlenmiş patates yemeyin


Diğer ilaçlar: Doktorunuza diğer bütün almayı düşündüğünüz tüm ilaçları söyleyin Bunlara aspirin, nezle ilaçları, nonsteroidler (ibuprofen, naproksen) ve hatta göz damlası bile dahildir
Astım, genelde astım semptomları veya nöbetlerine yol açan "tetikleyicileri" temel alan kategori veya gruplara ayrılır Bu kategoriler veya astım türleri aşağıdaki gibidir:

Alerjik Astım

Alerjik astım, polenler veya hayvan dışkısı gibi alerjenlere karşı alerjik bir tepki olarak tetiklenir Bu tip astım hastalarının kendileri veya ailelerinde alerji (örneğin, saman nezlesi) ve/veya egzema (kaşıntılı, kızartılı ve su toplaması gibi sonuçlar doğuran bir cilt problemi) geçmişi vardır

Mevsimsel Astım

Alerjik astımın bir şekli olan mevsimsel astım, havaya polen bırakan ağaçlar, çimen ve çiçekler tarafından tetiklenebilir Örneğin, bazı insanların astımı ilkbaharda bitkiler çiçek açarken daha kötü olur Bazı insanlar ise yazın son dönemleri ve sonbaharın başlarında yapraklar küf tuttuğunda daha çok sorun yaşar

Alerjik Olmayan Astım

Bazı astım hastalarının nöbetleri alerji kökenli olmaz Bu kişilerin semptomları ve hava yollarında oluşan değişiklikler alerjik astımı olanlarla aynı olsa da, astımlarını tetikleyen şey alerji değildir Ancak, astımı olan birçok kişi gibi, tütün dumanı, tahta dumanı, oda deodorantları, çam kokuları, taze boya, ev ve temizlik ürünleri, mutfaktan gelen kokular, iş yerinde bulunan kimyasallar, parfümler ve hava kirliliği gibi havadan solunan bir veya daha fazla alerjik olmayan rahatsız edici madde yüzünden astım nöbeti geçirebilirler Nezle veya grip gibi sıradan solunum enfeksiyonları veya sinüs enfeksiyonu da semptomların ortaya çıkmasına neden olabilir Egzersiz, soğuk hava, hava sıcaklığında ani değişimler, ve hatta gastroözofageal reflü bile alerjik kökenli olmayan astım hastalarının semptomlarını tetikleyebilir

Spor/Egzersiz Kökenli Astım

Egzersiz kökenli astım, egzersiz veya benzeri fiziksel aktivitelerden tetiklenen astım semptomları anlamına gelir Bu semptomlar genelde egzersiz esnasında veya hemen sonrasında fark edilir Bu tip astım hastalarının kışın açık havada spor yapmaları özellikle yanlıştır

Gece Astımı

Astımı olan her kişide olabilir Gecenin ortasında, genellikle saat 2 ila 4 arasında kötüleşen astım semptomlarına bu ad verilir

Astım semptomlarının gece daha da kötüleşmesine neden olan şeyler arasında sinüs enfeksiyonları ve ev tozları, veya hayvan döküntülerinin neden olduğu burun akıntıları da sayılabilir Vücut saatinizin de burada bir rolü olabilir Vücudunuzun astımla savaşmak için ürettiği adrenalin ve steroid gibi maddeler sabah saat 4 ve 8 arasında en düşük düzeydedirler Bunun sonucunda, astım semptomlarının bu saatlerde nüksetmesi daha kolaydır

Tedavi:
Günümüzde astım tedavisi, enflamasyonu ve havayollarının çok fazla daralmasını önlemek üzerine odaklanmaktadır Yani, ataklarınızı başlamadan durdurabilmeniz hedeflenmektedir

Sizin durumunuzu göz önüne alarak, doktorunuz size gerekli tedaviyi önerecektir Düzenli izleme, tetikleyici faktörlerin anlaşılması ve doktorunuzla iletişim kurma aracılığıyla astımınızın kontrol altına alınması, hergün sağlıklı nefes almanıza yardımcı olacaktır Astım tedavisinde kullanılan ilaçların iki türü vardır:
Tüm hastalarda yakınmalar başladığı anda hemen alınacak şikayet giderici (rahatlatıcı) ilaçlar (kısa ve uzun etkili bronkodilatörler)


Hastaların çoğunda gerekli olan, yeni krizlerin gelmesini önleyen havayolları çeperlerindeki iltihabı tedavi eden koruyucu ilaçlar (anti-enflamatuarlar)
Size uygun tedavi yöntemi için doktorunuza danışın

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #23
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Astımınız İçin Siz ve Aileniz Neler Yapabilirsiniz

Astımı tamamen iyileştiremezsiniz, fakat kontrol altında tutabilirsiniz

Kişiler astımlarını kontrol etmeyi öğrendiklerinde normal ve aktif bir hayat sürdürebilirler Çalışabilirler, oyun oynayabilirler ve okula gidebilirler Geceleri rahat bir şekilde uyuyabilirler


Astım utanılacak bir durum değildir
Tüm dünyada astımı olan bir çok insan vardır

Astım ataklarının başlamasını nasıl önleyeceksiniz:

1 Astım ataklarını başlatacak şeylerden uzak durun

2 Doktorunuzun önerdiği şekilde astım ilaçlarınızı kullanmaya devam edin

3 Kontrolleriniz için yılda 2-3 kez doktorunuza başvurun Solunum probleminiz olmasa ve hatta kendinizi çok iyi hissetseniz bile doktorunuza gidin



Ailenizde astımlı bir kişi olduğunu biliyorsanız, bebeğinizde astım başlamaması için bazı önlemler alabilirsiniz:

Gebelik sırasında sigara içmeyin
Doğumdan sonra da bebeğinizden ve evinizden sigara dumanını uzak tutun
Bebeğinizin yatağına özel, toz geçirmeyen örtüler örtün
Kedi köpek gibi tüylü hayvanları evinizde barındırmayın


Uzun yıllar astımı ile birlikte yaşayan birçok insan vardır

Astımlı kişilerde nefes alma zorluğu olabilir Gelip geçici astım atakları yaşanabilir

Şunlar astım atağı belirtileridir:



Göğüs sıkışması Öksürük Hırıltılı solunum


Bazı astım atakları hafiftir Bazı astım atakları ise çok ciddi bir hale gelebilir Hatta insanlar kötü bir astım atağından ölebilir

Astımlı kişi öksürük ve nefes alma zorluğu ile gece uyanabilir

Astım akciğerlerdeki hava yollarının bir hastalığıdır



Herhangi bir yaşta astıma yakalanabilirsiniz Başka bir kişiden size astım bulaşma olasılığı yoktur Çoğu zaman aynı ailede birden çok kişide astım vardır


Hava yolları havayı akciğerlere taşır Havayolları bir ağacın dalları gibi gittikçe küçülür

Astım kontrol altında iken, havayolları temizdir ve hava kolaylıkla girer ve çıkar



Astım kontrol altında değilken, akciğerlerdeki havayollarının duvarları kalınlaşmış ve şişmiştir Astım atağı kolayca ortaya çıkabilir


Astım atağı sırasında akciğerlere daha az hava alınıp çıkarılabilir Kişi öksürür ve hırıldar Göğüs katılaşmış, sıkıştırılmış gibi hissedilir
Astım atağı sırasında, akciğerlerdeki hava yolları şu şekilde görünür:



Hava yolu duvarları daha şişkin, ödemli haldedir
Hava yolları daralmış haldedir
Hava yolları balgam yapar


Birçok şey astım atağını başlatabilir

Tüylü Sigara Duman Yatak takımlarındaki tozlar Hayvanlar Dumanı

Süpürmeye Güçlü kokular Ağaç ve çiçek hava

Bağlı tozlar ve spreyler polenleri durumu


Soğuk Algınlığı Koşma, spor yapma
ve ağır işte çalışma

Bu gibi şeyler bazen ‘Astım Tetik Faktörleri’ olarak adlandırılmaktadırlar

Astım atağını başlatan şeyleri evinizden uzak tutun



Astımlı birçok kişi tüylü hayvanlara allerjiktir
Bu tür hayvanlarınız varsa dışarıda tutun Başkalarına verin


İçerde sigara içmeyin Sigarayı bırakmak için yardım isteyin

Güçlü kokuları evden uzak tutun Parfümlü sabun, şampuan veya losyonlardan kaçının Tütsülerden uzak durun

Astımlı kişinin yatak odasında özel düzenlemeler yapın

Halı ve kilimleri kaldırın Bunlar tozu ve küfü çekerler
Tüylü koltukları, minderleri ve fazla yastıkları kaldırın Bunlar toz toplarlar


Hayvanların yatağa çıkmasına veya yatak odasına girmesine izin vermeyin Yatak odasında sigara dumanı veya güçlü kokulara engel olun


Yatak takımlarının sade olmasına özen gösterin

Yataklar, battaniyeler ve yastıklar toz tutar Çoğunlukla bu tozlar astımı artırır Yatak takımlarınızı özel toz geçirmeyen, fermuarlı nevresim takımları ile kaplayın

Kuş tüyü yada samandan yapılmış yastık, döşek kullanmayın
Döşek yerine basit bir minder daha iyi olabilir


Çarşaf ve nevresim takımlarını sık sık, çok sıcak suda yıkayın ve güneşte kurutun


İçerdeki havayı temiz ve taze tutmak için pencereleri kullanın

Yemek pişirirken oluşan buhar ve güçlü kokulara bağlı sıcak ve sıkıcı hava oluştuğunda pencereleri olabildiğince açın

Pişirme sırasında odun ateşi veya gaz ocağı kullanıyorsanız oluşan dumanın çıkması için pencereyi sürekli, bir miktar açık tutun
Dışardaki hava egzos gazı, araba, fabrika dumanı veya çiçek ve ağaç polenleri ile kirli ise pencerelerinizi kapalı tutun

Şu zahmetli işleri astımlı kişi evde değilken yapın

Süpürge, elektrikli süpürge, toz bezi ile temizlik yapmak
Boya–badana yapmak
Böcek ilacı olarak sprey, filit vs yapmak
Güçlü temizleyiciler kullanmak
Çok kokan yiyecekler pişirmek


Astımlı kişi gelene kadar içerdeki havanın dışarı çıkmasını sağlayın
Yardımcı kimse yoksa astımlı kişi süpürme ve temizlik sırasında bir maske veya tülbent kullanmalıdır


Astımlı kişilerin bir çoğunda iki ayrı çeşit astım ilacı gereklidir



Astımlı herkeste astım ataklarını durdurmak için çabuk açıcılara gereksinim vardır
Birçok astımlıda ayrıca akciğerleri korumak ve astım ataklarının başlamasını önlemek için koruyucu ilaçlara gereksinim vardır

Doktorunuzdan hangi astım ilaçlarını ve ne zaman kullanmanız gerektiğini yazılı olarak bir Tedavi Planı şeklinde size vermesini isteyin

Doktorunuz bu kitapçıktaki planı kullanabilir Tedavi planınızda olması gereken yanıtlar şunlardır:

Bir astım atağı olduğunda hangi ilacı çabuk açıcı olarak, hangi miktarda ve nasıl kullanacağınız,
Her gün kullanacağınız koruyucu ilaçlar, dozları ve kullanımları,
Spor veya ağır bir iş yapmadan önce ilaç kullanmanız gerekip gerekmediği, nasıl ve hangi ilacın kullanılacağı

Astımda koruyucu ilaçların hergün kullanılması güvenlidir



Yıllarca kullansanız bile koruyucu ilaçlar bağımlılık veya alışkanlık yapmaz Koruyucu ilaçlar akciğerlerdeki hava yollarındaki şişkinliği azaltırlar

Doktorunuz, şu durumlarda koruyucu ilaçları hergün almanızı söyleyebilir:

Haftada birden fazla öksürük, hırıltı,
göğüste sıkışmanız varsa,
Astım nedeniyle gece uykudan uyanıyorsanız,
Birçok astım atağınız oluyorsa,
Astım ataklarını geçiştirmek için hergün
Çabuk Açıcı kullanmanız gerekiyorsa

Astım İlaçları ile ilgili herhangi bir probleminiz olursa doktorunuza danışın



Doktorunuz astım ilacınızı veya günlük miktarını değiştirebilir Yine sorun çözülmezse bir çok astım ilacı vardır

Astım ilaçlarının yeterli olup olmadığını değerlendirebilmesi için, yılda 2-3 kez doktorunuza kontrole gidin

Astım yıllar içinde daha iyiye veya daha kötüye doğru gidebilir Doktorunuzun astım ilaçlarını değiştirmesi gerekebilir

Astım ilaçları birçok yoldan alınabilir

Astım ilacı nefesle içeri çekildiğinde ilaç akciğerlere, yani ihtiyaç olan yere gider Astımda kullanılan ‘İnhaler’ ilaçlar bir çok şekilde olabilir



Hap yada şurup şeklinde de astım ilaçları vardır

İhtiyatlı olun Her zaman elinizin altında ilacınız olsun



Astım ilacınız için yanınızda para bulundurun
Uzağa giderken daha çok ilaç alın
Evden çıkarken çabuk açıcı ilacınızı her zaman yanınıza alın

Bir sprey inhaler nasıl kullanılır

Yavaş yavaş nefes almayı unutmayın

1 Kapağı açın İnhaleri iyice çalkalayın

2 Ayağa kalkın Nefesinizi dışarı verin

3 İnhaleri ağızınızın içine veya hemen önüne yerleştirin Nefes almaya başladığınız anda inhaleri üstten sıkıştırın ve yavaşça nefes almaya devam edin

4 Nefesinizi 10 saniye tutun Nefesinizi dışarı verin

Sprey inhalerin kullanılmasını kolaylaştırmak için yardımcı bazı cihazlar kullanılabilir

1 Cihazın içine astım spreyinizi bir kez sıkın

2 Sonra derin bir nefes alın ve 10 saniye tutun



3 Nefesinizi cihazın içine verin

4 Tekrar sprey sıkmadan önce nefes alın

Birçok çeşit yardımcı cihaz vardır
Bunların bazılarında ağızlık, bazılarında yüz maskesi vardır
Bir astım atağı başlarsa hızlı davranın

Astım atağını gösteren belirtileri bilin

Atağı başlatan şeyden hemen uzaklaşın
Çabuk açıcı astım ilacınızı kullanın
Nefesinizin daha iyi olduğundan emin olana kadar, bir saat sakin bir şekilde kalın

Daha iyi olamadıysanız acil servise başvurun


Şu tehlike belirtilerinden herhangi birini görürseniz acil servise başvurun:

Çabuk açıcı ilacınızın yararı kısa sürüyor yada hiç olmuyor
Solunum hala hızlı ve zorlu
Konuşmak zor geliyor
Dudaklar veya tırnaklar gri veya mor
Nefes alma sırasında burun delikleri genişçe açılıyor
Nefes alma sırasında kaburga ve boyun bölgelerindeki deride çekilmeler oluyor
Kalp atışı veya nabız çok hızlanmış
Yürümek zorlaşmış

Lütfen Dikkat! Ataklar için çabuk açıcı ilaçlardan çok fazla kullanmak size zarar verebilir

Çabuk açıcı ilaç kısa bir süre daha iyi hissetmenizi sağlar Atağı durdurabilir Bazı atak durumlarında daha iyiye gittiğinizi düşünebilirsiniz ama hava yolları gittikçe daha da şişkin hale gelir Bu durum ölümünüze neden olabilecek kadar tehlikeli bir astım atağına girmeniz ile sonuçlanır

Astım ataklarını durdurmak için gün aşırıdan fazla çabuk açıcı kullanıyorsanız, bu durum koruyucu ilaç kullanmanız gerektiği anlamına gelir



Astım ataklarını durdurmak için bir günde dört kereden fazla çabuk açıcıya gerek duyuyorsanız, hemen bugün doktorunuzdan yardım isteyiniz
Bir kişinin ne kadar rahat nefes alıp almadığını öğrenmek için, klinikte yada evde bir Tepe Akım Ölçer kullanılabilir



Bu cihaz doktorun, bir kişinin astımlı olup olmadığına karar vermesine yardımcı olur

Bir astım atağının ne kadar kötü olduğunu anlamada yardımcı olur

Zaman içinde astımın ne kadar kontrol altına alındığını görmede yardımcı olur

Her gün evde bir Tepe Akım Ölçer kullanıldığında, kişi hırıltı veya öksürük başlamadan önce bile solunum problemlerinin farkına varabilir Buna göre de insanlar ne kadar astım ilacına gereksinim duyduklarını bilirler

Tepe Akım Ölçerlerin bir çok çeşidi vardır


Tepe Akım Ölçer Nasıl kullanılır

1 Küçük işareti gittiği kadar aşağıya doğru kaydırın Bu ölçerin sıfıra ayarlanmasını sağlar

2 Ayağa kalkın Ağzınız açıkken büyük bir nefes alın Ölçeri bir elinizle tutun Parmaklarınızı rakamlardan uzakta tutun

3 Dudaklarınızı sıkıca tüp kısmını örtecek şekilde, hızlıca kapatın Dilinizi deliğe sokmayın Bir seferde, yapabildiğiniz kadar hızla ve zorla üfleyin
4 İşaretleyici ileri gidecek ve orada kalacaktır İşaretleyiciye dokunmayın Durduğu yerdeki rakamı bulun

5 Bu rakamı bir kağıda veya bir karta işleyin

6 Ek olarak 2 kez daha üfleyin

Her defasında düğmeyi aşağıya indirin Rakamı her defasında yazın

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #24
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



At nalı böbrek

Böbreklerde görülen bir füzyon (birleşme) anomalisidir Diğer füzyon anomalilerine göre daha sık görülür Böbrekteki bu doğuştan anormallikte, böbrek orta çizgisiyle alt kutuplar arasında parankimal bir istmus (daralan bir bölge) vardır İki böbrek birleşmiş ve at nalı şeklinde tek böbrek halini almıştır
Bu anomalide; böbreklerle idrar torbası (mesane) arasında yer alan üreterler, bu istmus'un önünden ve iç-yanından geçer Bu nedenle ikincil tıkanmalar meydana gelir Üreterden idrar geçişi zorlaşmıştır
At nalı böbreklilerin üçte birinde herhangi bir sorun çıkmaz Kişi hayatına hiçbir sorun yaşamadan devam eder Hatta bu durum, başka bir nedenle ultrason vs yapılmadıkça öğrenilemez
Üçte bir olguda hidronefroz gelişebilir İdrar daralan üreterden geçemez ve böbrek büyür Sadece bu durumda böbrek fonksiyonları tam olarak bozulur


Bu durum hayli tehlikelidir Acilen ameliyat yapılıp düzeltilmezse böbrek kaybedilebilir
Diğer üçte bir olguda ise sadece kişinin arkaya doğru aşırı hareketinde (belin arkaya doğru hareketinde) şiddetlenen karın ağrısı olur Bu kişilerde de bazen ameliyat gerekebilir
At nalı böbreği olanların dikkat etmesi gereken en önemli husus travmadır Özellikle karına gelecek yumruk,tekme ve diğer travmalar çok ciddi sonuçlara yol açabilir
Ameliyatla tedavide böbrekteki daralan bölge (istmus) çıkartılır ya da böbreğe yeniden pozisyon verilir Bu ameliyatların ortak amacı üreterden idrar geçişini rahatlatmaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #25
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Ateş Nedir?

Günümüzde ateş hekimlerin en sık karşılaştıkları sağlık sorunlarından birisidir

İnsan vücudunun normal şartlardaki ısısı 36,5 C'dir Bu değer bebeklerde ve küçüklerde 36,8 olabilirVücut tüm fonksiyonlarını bu ısı değerleri arasında yerine getirdiği için "ateş" diye adlandırılan vücut ısısının yükselmesi vücudun normal dengelerinde bir bozulma olduğunu gösterir Ateş, kendi başına bir hastalık değil, hastalık belirtilerinden bir tanesidir Bir enfeksiyon, ödem, doku hasarı veya aşı gibi nedenlerle vücut ısısını düzenleyen termoregülatör merkezdeki dengenin bozulması sonucu ateş oluşur Dolayısıyla ateşin temelinde yatan etmenin ne olduğunun mutlaka bir doktor tarafından tesbit edilmesi gerekir

Ateş, aslında doğal bir savunma mekanizması olması ve doktorlar için gerekli bir uyarı olmasına karşın aileler için önemli bir korku nedenidir Gereksiz yaşanan korkular paniklemeye ve zamam zaman da hatalı uygulamalar yapılmasına neden olabilir Unutulmaması gereken şey, ateşin pek çok nedenden dolayı ortaya çıkabileceğidir Buna karşın özellikle bebeklerde ateş olmaksızın da çok ciddi hastalıklar oluşabilir


Yüksek Ateş Nedir? Ateş Neden Yükselir

Çocukların kulaktan ve ağızdan ölçülen ateşleri 36-36,8 C ise bu normal vücut ısısıdır Koltukaltından 37 C,ağızdan 37,5 C ve makattan (rektal olarak) 38 C ve üzerinde ölçümler alınıyorsa, bu yüksek ateş olarak tanımlanabilir Ateşi yükselen çocuklar için ateşi kontrol altına almaya yönelik müdahalelerin yapılması gerekmektedir
Ateşe neden olabilen bakteri,virüs, gibi mikroorganizmalar vücuda girer
Bu mikroorganizmalar pirojen adı verilen çeşitli maddeler salgılarlar
Cevap olarak vücutta endojen adı verilen maddeler salgılanır
Vücut ısısını dengede tutan termoregülatör bölge harekete geçer Ve bunun sonucunda da ateş çıkar
Ateşin yükselmesiyle havale geçirme arasında her zaman ilinti yoktur Ateş sadece hastalık yapıcı bir mikroorganizmanın vücuda girmesiyle yükselmez Rutin yapılan aşılar sonucu, 5 aylık-2,5 yaş arasındaki bebeklerin diş çıkarmaları dönemlerinde, vücutta oluşan bir doku hasarı sonucunda da ateş yükselebilirBazen çok yüksek ateşte havale görülmezken, bazı çocuklarda düşük ateşte bile havaleye rastlanabilir Havale nöbetleri genellikle 6 ay ile 5 yaş arasında görülür Eskiden havale geçiren çocuklarda mutlaka bir beyin hasarı kalacağı düşünülürken, artık bunun doğru olmadığı düşünülmektedir Önemli olan havalenin kendisinden çok havaleye neden olan hastalıktır Tipik havale nöbetinde bebeklerde şuur kaybı, kol ve bacaklarda kasılmalar oluşur

Kontrol altına alınamayan uzun süreli yüksek ateşlerde ve havale belirtilerinin görülmeye başlandığı anda hemen en yakın sağlık kuruluşuna başvurup çocukların doktor kontrolüne alınması gerekir


Hipotermi ve Hipertermi

Hipertermi çevresel faktörler nedeniyle, içinde bulunulan ortam ısısının artmasıyla vücut ısısının yükselmesidir Hipertermi yüksek ateşle karşılaştırılmamalıdır Hipertermi nedeniyle kişiler terler ve soğuk bir şeyler içmek isterler Ateşi yükselen kişiler üşüdüğünü, hipertermik kişi ise vücudunun ısısndığını hisseder

Hipotermi ise vücut sıcaklığının 35 derecenin altına düşmesidir ve hayatı tehdit eden bir olaydır Özellike küçük çocuklarda, yaşlılarda ve bazı hastalarda vücut ısı dengesinin hassas olması nedeniyle hipotermi, yani ateşin normalin altına düşmesi,ciddi durumlara neden olur Ateş düşmesinin belirtisi titreme, derinin soğuk ve soluk olması,bitkinlik,konuşma güçlüğüdür Dağcılık sporu ile uğraşanların çok sık karşı karşıya kaldıkları ve halk arasında donma olarak bilinen ateş düşmelerine sebep genel olarak aşırı soğuğa maruz kalmak olabildiği bazı ilaçların (nonsteroid-antienflamatuarlar gibi) yan etkisi olarak da görülebilmektedir

Hipotermi olan kişilerde tüm giysilerin çıkarılıp,kişinin normal sıcaklıktaki bir odaya alınması bir battaniye yardımı ile yavaş yavaş ısıtılması, çok sıcak olmayan içeceklerin verilmesi gerekir Sık aralıklarla örneğin yarım saatte bir ateş ölçümü yapılarak doktora ulaşana kadar ısıtıcı önlemlerle devam edilmelidir Özellikle kullanılan bir ilaçtan dolayı hipotermi yaşandığı şüphesi varsa zaman kaybetmeden doktora başvurulmalıdır


Ateş Nasıl Ölçülür?

Ateş çeşitli şekillerde ölçülebilir
Koltuk altı
Rektal (makattan ölçüm)
Timpana (kulaktan ölçüm)
Oral (ağız içinden ölçüm)
Ölçümünde hangi yöntemin uygulanacağı çocuğun yaşına göre belirlenebilir Bebeklerde rektal ölçümler, daha büyük çocuklarda ise koltuk altından ateş ölçülmesi daha doğru olmaktadır Genellikle koltuk altına oranla rektal yoldan alınan ölçümler 0,5-1 C daha yüksek bulunur Koltuk altı ölçümü yapılırken terleme varsa önce kurulanmalı sonra cıvalı kısım koltuk altına gelecek şekilde yerleştirilmelidir Tercihen kucakta tutularak 3 dakika termometre kapalı koltuk altında tutulmalıdır Civalı termometreler en güvenilir ölçümlerin yapıldığı termometreler olmakla beraber kırılmaları durumunda oluşabilecek yaralanmalara, civalı yerlerinin dökülmesi nedeniyle zehirlenmeler oluşmasına karşı dikkatli olunmalıdır

Ağız içinden ölçüm yapılırken ölçümden 5-10 dakika önce soğuk ve sıcak yiyecek ve içeceklerin alınmamasına dikkat edilmeli, termometre ağız içerisinde 2-3 dakika bekletildikten sonra okuma yapılmalıdır

Hızlı ölçüm yöntemlerinden biri de timpanik termometrelerle kulaktan yapılan ölçümlerdir Trmometre kulak içine dikkatlice yerleştirilip ölçüm yapılabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #26
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



ateşli havale febril konvulsiyon

Ateşin ani olarak yükselmesi bazı çocuklarda ateşli havale denilen bilinç kaybı, katılaşma ve istem dışı kasılmalara yol açabilir 6 ay - 7 yaş arasındaki çocukların % 2 ile 4 'ünde görülür Olguların hemen hemen yarısı 1-2 yaşlarındadır Ateşli havaleye ailevi yatkınlık söz konusu olabilir

Bir kez ateşli havale geçirmiş olan çocukta tekrar havale görülme olasılığı % 30 kadardır Üç yıl hiç havale geçirmezse bu sıklık % 10 'a iner 15 dakikadan kısa süren, gün içinde yinelemeyen havale için "basit ateşli havale" deyimi kullanılır Çok sayıda ve uzun süren havale nöbetleri "kompleks ateşli havale" olarak adlandırılır Basit ateşli havale hiçbir araz bırakmazken, kompleks olgularda ileride sara hastalığı görülme sıklığı artarak % 9 'u bulur

Ateş çeşitli enfeksiyon hastalıkları ile ilişkili olarak meydana gelebilir Ateşin yüksek ya da hafif oluşu her zaman hastalığın ciddiyetiyle bağlantılı değildir Basit bir viral enfeksiyonda yüksek ateş, belirgin boğaz ya da idrar yolu iltihabında hafif ateş görülebilir Başlatan faktör her ne olursa olsun ateş, vücudun savunma araçlarından birisidir Mikroplar en iyi doğal vücut sıcaklığı olan 365 - 375 santigrat derecede ürerler Bağışıklık sitemimiz bir enfeksiyon söz konusu olduğunda beyindeki vücut sıcaklığını düzenleyen merkezin termostat ayarını değiştirerek ısıyı yükseltir Böylece ideal üreme ortam sıcaklığından yoksun kalan mikro organizmalar istedikleri gibi çoğalamazlar Görüldüğü gibi hafif ateş aslında enfeksiyonla mücadelede başarıyı arttırmaktadır Yüksek ateş ise istenmeyen bir durumdur Vücut sıcaklığı gerekli müdahalelerle 395 C derecenin altında tutulmalıdır


Eğer bir bebeğin makattan ölçülen ateşi 38 dereceden fazla ise, o bebekte yüksek ateş olduğunu kanıtlar Ancak çoğu zaman ateşin yüksekliğinden çok bebeğin genel durumu daha da önemlidir Ateşi normale yakın ama halsiz, devamlı uyuyan, mama yemek ya da süt içmek istemeyen bir bebek, 39 derece ateşi olmasına rağmen, canlı hareketli, beslenmesini sürdüren bir bebeğe oranla daha hastadır Eğer iki aylıktan küçük bir bebeğin ateşi 38 dereceyi aşarsa doktora götürmek gerekir İki aylıktan büyük bebek için doktora götürme sınırı 39 derece ateştir Ancak daha düşük rakamlarda da olsa ateş, üç günden daha fazla sürüyorsa, doktora götürmek gerekecektir


Yüksek ateşin tehlikeleri nelerdir?

Ateş yükselmesi vücudun savunma mekanizmalarından biridir Vücutta virüs ya da bakteri cinsi bir hastalık etkeni olduğunu ve vücudun buna karşı tepki gösterdiğini kanıtlar Ateş yükselmesi halinde hastalık etkenleri faaliyetlerini sürdüremez ya da ölürler Bu nedenle ateş yükselmesi hastanın yararına bir durumdur Ancak, yüksek ateşin devam etmesi, vücudun hastalığı yenemediğini gösterir Hastalığın devam etmesi organlarda kalıcı bir bozukluk yaratabileceği için, müdahale edilmelidir Doktor, yapacağı muayeneden sonra hastalığı teşhis edecek ve gerekli önlemleri alacaktır Gerekli tedaviye başlamadan ateşi düşürmek yararlı bir davranış değildir

Ateşin, savunma sistemi için yararlı olduğunu belirttim ancak bunun tek istisnası, yüksek ateşle gelen havale nöbetidir


Havale nedir?

Beyin hücrelerinin normal dışı bir aktivite göstermesi sonucu ortaya çıkan, vücuttaki istemsiz kasılmalara, tıp dilinde konvülsiyon, halk arasında da havale adı verilmektedir

Tipik bir havale nöbetinde bebek şuurunu kaybeder, kol ve bacakları kasılır Birkaç saniye sonra, kol ve bacaklarla yüzde ritmik kasılmalar olmaya başlar Bir süre sonra da bütün belirtiler kaybolur

Havale nöbetleri genellikle 6 aylık ile 5 yaş arasındaki çocuklarda olur Çoğu zaman yüksek ateş ile beraberdir Ancak ateşin yüksekliği ile havale geçirme arasında her zaman bir ilinti yoktur Yani bazılarında çok yüksek ateşte havale olmazken, bazı bebeklerde daha düşük ateşlerde bile havaleye rastlanabilir Çocukların %4-5 inde hayatlarında en az bir kez havaleye rastlanırken, bunların yarısında bir kereden sonra havale görülmez Eskiden, havale geçiren çocuklarda mutlaka beyin hasarı kalacağı düşünülürken, bunun doğru olmadığı artık anlaşıldı Önemli olan havalenin kendisi değil, havaleye neden olan hastalıktır Bu iyi tedavi edilmediği taktirde hasar kalabilir

Havale sırasında neler yapılmalı?

Havale nöbeti anne ve babalar için korkutucu olabilir Ancak bilmeniz gereken en önemli şey, havalenin birkaç dakika sonra kendiliğinden geçeceğidir Eğer bebeğin ateşi yüksekse, düşürmek için, giysilerini çıkartmak, başına ve göğsüne ıslak bez koymak, tüm vücudu serin su ile ıslatılmış bezlerle silmek yararlıdır Havale geçiren bebekte, kolonya gibi alkollü maddeler kesinlikle kullanılmaz Ayrıca ateş düşürmek için su dolu küvete sokmak da tehlikeli olabilir

Kusmaya başlarsa, yüzükoyun ya da yan yatırarak kusmuğun nefes borusunu tıkamasını önleyin

Nefes alması güçleşirse, alt çenesini hareket ettirmeye çalışarak nefes almasına yardımcı olun Çoğu insan, havale geçiren kişinin dilini ısıracağını ya da yutacağını ve nefes yolunun kapanacağını düşünür Dil ısırma olursa da çok önemli değildir Bunu önlemek için ağzına elinizi ya da başka cisimleri sokmak tehlikeli olabilir

Eğer nefesi durursa, yapay solunuma başlamayın, kısa bir süre sonra kendiliğinden soluk alıp vermeye başlayacaktır

Havale nöbeti geçtikten sonra, bebeğin devamlı doktoru varsa, ona haber verin Bebeği muayene etmek isteyecektir Eğer bu doktora ulaşamıyorsanız, bir hastanenin acil kısmına götürün Yukarıda da belirttiğim gibi, havaleye neden olan hastalık, çoğu zaman havaleden daha ciddi sorun yaratır



Soru: "Çocuğumun ateşi var, ne yapmalıyım?"

Yanıt: Çocuğunuzun üzerinde varsa yorganı kaldırın, kalın giysileri çıkarın Ateşi 38'in üzerindeyse doktorunuzun önerdiği miktarda "parasetamol" şurubu içirin İçemiyorsa fitil de kullanabilirsiniz Ateş düşerken terleme ile sıvı kaybı meydana geldiğinden sık sık su vermeyi ihmal etmeyin Islak iç çamaşırlarını değiştirin Ateş 395'in üzerindeyse anlatılanlara ek olarak çocuğunuzu tamamen soyun, yatağına bir havlu serin, üzerine yatırın Islak bir sünger ya da bezle alın, boyun, koltuk altları, bacak araları ve büklüm yerlerini sık sık silin Bu iş için buzlu, kolonyalı, sirkeli değil sadece ılık su kullanın Yarım saat içinde ateş düşmezse doktorunuzla görüşün ya da hastaneye başvurun Hastalığın nedenine yönelik tedavi gerekliliği (antibiyotik vb) mutlaka hekim tarafından verilmesi gereken bir karardır

Soru: "Ateşi düşürmek için ASPİRİN verebilir miyim?"

Yanıt: Aslında kesinlikle aspirin kullanmayın demek mümkün değildir Ancak çocuğunuz "viral enfeksiyon" örneğin grip, kızamık ya da su çiçeği geçiriyorsa aspirin kullanıldığında çok nadir olarak "Reye sendromu" sorunuyla karşı karşıya kalınabilir Reye Sendromu karaciğer hasarı ile seyreden bir hastalık tablosudur Tek nedeni aspirin kullanımı değildir Ama viral enfeksiyonlarda aspirin kullanılan olgularda sıklığının arttığına dair yayınlar vardır Aniden ateşi yükselmiş bir çocukta etken viral midir değil midir diye araştırmaya çoğu kez zaman olmayacağı için aspirin yerine parasetamol kullanmak daha güvenli bir seçenek olmaktadır

Soru: "Çocuğum havale geçirirken, ne yapmalıyım?"

Yanıt: Yaptığınız tüm müdahalelere rağmen çocuğunuz gözlerini bir noktaya dikip sizinle iletişimini kaybeder, ağzı köpürür, vücudunda kasılmalar meydana gelirse ilk yapılacak şey paniğe kapılmamaktır Onu hemen yere yatırın, ayıltmaya çalışmayın, sağa sola koşup yalnız bırakmayın, yanında durun Kusarsa gövdesini ve başını bir yana çevirin Dişlerinin arasına elinizi ya da bir cismi sokuşturmaya çalışmayın, zorlamayın Eğer kendiliğinden aralanmış ise bükülmüş bir kumaşı araya hafifçe sokabilirsiniz Bu uygulamada amaç dilin ısırılmasını önlemektir Tekrar ediyorum bir şey sokmak için zorlamak yok!
Havale bir kaç dakika içinde kendiliğinden duracaktır Sabırla bekleyin (bu bekleyiş insana saatler geçiyor hissini veriyor olsa da) Havale geçiren çocuğu kapıp soğuk duşun altına sokmayın Siz duş yaptırsanız da yaptırmasanız da havale duracaktır Havale durduktan sonra doktorunuza baş vurun O gereken tedaviyi düzenleyecektir Eğer havale durmuyorsa vakit yitirmeden acil servisi olan bir hastaneye götürürün

Soru: "Hastanede neler yapılıyor?"

Yanıt: Hastanede çocuğunuzun solunum yolları aspiratör denilen aletle temizlenecek, oksijen solutulacak, makatından içeriye havale durdurucu madde (diazepam, klonazepam) verilirken bir yandan serum takılacaktır Havale bu şekilde de sona ermezse damar yolundan havale durdurucu maddeler verilebilir Çocuğunuz bir süre gözlem altında tutularak gerekli incelemeler yapılacaktır Ateşin nedeni saptandıktan sonra asıl nedene yönelik tedaviler düzenlenecektir Kompleks ateşli havale geçiren çocuklara uzunca bir süre (6 ay-2 yıl) havale önleyici ilaç kullanılması gerekebilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #27
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Atrial septal defekt ASD çocukta

Kalpteki kulakçıkların arasındaki duvarda açıklık olmasına verilen addır (Şekil 1) Bu yüzden temiz kanın bir kısmı sağ kalbe geçiş yapar Bu olay yıllar içinde akciğere giden kanın artmasına bağlı olarak akciğer damarlarında ve kalp kasında hasara sebep olabilir

Tanı Nasıl Konulabilir ?

Genellikle uzun yıllar hiçbir belirti vermez Hatta doktora ve hastaneye pek gitmemiş kişilerde tanının 30-40 yaşına kadar konulamadığı durumlar vardır Bu tip hastalarda, ancak tesadüfen başka bir nedenle doktora gidildiğinde, dikkatli bir muayene sırasında kalpte üfürümün ve bazı ek seslerin duyulması ile kuşkulanılır Kesin tanı çocuk kardiyoloji uzmanınca yapılan muayene ve ekokardiyografi ile konur

Tedavide ne yapılabilir ?

Defektin büyüklüğü ve akciğer atardamarının basıncı cerrahi tedavinin zamanını belirler Kendiliğinden kapanmayan, akciğer atardamarında basınç yükselmesi tehlikesi olan açıklıklar genellikle 4-6 yaşlarında, yani çocuk okula başlamadan cerrahi olarak kapatılır Ameliyat sırasında ve sonrasında genellikle problem oluşmaz Göğüsün orta kısmında ameliyata ait bir iz kalır Bazı hastalarda açıklığı kateterle kapatma da uygulanmaktadır Bu her hastaya uygulanamamakta, ancak bazı ölçümler uygun ise yapılabilmektedir

İleriye dönük yapılması gerekenler :

Ameliyat, sünnet, diş çekimi ve dolgusu gibi bazı girişimler öncesinde endokardite (kalbin iç tabakasının iltihabı) karşı koruyucu tedaviye ihtiyaç gösterirler Hastaların beklenmedik komplikasyonlardan korunabilmeleri için yaklaşık 1 yıllık aralıklarla doktor kontrolunde olmaları gerekir Bu ameliyat olmuş hastalar için de 3-4 yıl süreyle geçerlidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #28
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Ayak başparmağında çıkıntı halluks valgus hallux valgus

Ayak başparmağınızın başladığı yerde (tarak kemiği ile parmağın başlağı eklemde) şişlik, çıkıntı varsa halluks valgus'unuz var demektir Kadınların neredeyse % 40 ında bu yakınma vardır Bu hastalıkta %70 oranında genetik bir eğilim vardır Genetik olarak 1-2 tarak kemikleri arasındaki açı fazla olduğunda zamanla başparmak diğer parmaklara yaklaşır ve bu keskin açılanma bir çıkıntı olarak görülür Genetik eğilimliler dışında uzun yıllar topuklu, sivri burunlu ayakkabı giyenlerde de meydana gelebilir Bu nedenle bu rahatsızlığı olan her 10 hastadan 9 u kadındır

Bu çıkıntı ayakkabı içinde sıkışınca ciltte kızarıklık ve ağrı olur Zaman içinde cilt altındaki “bursa” denilen kesecik su toplar ve ağrı-şişlik artar, yakınmalar daha belirgin hale gelir Uzun zaman devam eden eklemdeki kötü pozisyon kireçlenmeye neden olur Bu aşamadan sonra yakınmalar iyice artar, ilaç ve diğer tedavi yöntemleri başarısız olur Tedavinin kireçlenme başlamadan yapılması, ilerideki tedavi başarısını belirleyen ana faktörlerden biridir

Başparmak zamanla 2 parmağın altına veya üstüne doğru ilerleyebilir Bu tür mekanik sorunlara nasırlar eşlik eder

Adolesan halluks valgus

10 lu yaşlarda, özelliklede 10-15 yaş arası kızlarda görülür Bu yetişkinlerinkinden farklı olarak ağrısızdır Ağrı oluşursa aşağıda anlatılan koruyucu önlemleri almak gerekir Bu şekil bozukluğu ileri yaşlarda artacağı için büyüme tamamlanınca cerrahi tedavi önerilir

Koruyucu tedavi

Bu rahatsızlığa sahip kişilerin büyük kısmı cerrahi olmayan bir biçimde rahatlatılabilir Öncelikle belirtileri arttıran ayakkabılar bir daha giyilmemelidir Özellikle dar, sivri burunlu, 5 cm den yüksek topuklu ayakkabılar giyilmemelidir Ayakkabı alırken başparmak üstünde baskı olmayacak kadar rahat olmalarına dikkat edilmelidir Ayakkabı içinde başparmak ile 2 parmak arasında makara biçiminde destekler (parmak arası makarası) kullanılması da yardımcıdır Ağrı kesici ve ödem giderici ilaçlar yakınmaların azaltılmasında yardımcıdır

Bu tür tedaviler yakınmaları giderir, hastalığın meydana gelmesine neden olan anatomik rahatsızlığı ortadan kaldırmaz Bu durum yukarıda anlatılan önlemler bırakıldığında yakınmalar devam edecek demektir

Size cerrahi gerekiyor mu?

Cerrahi olamayan önlemler sizi tatmin eden bir sonuç vermediyse size cerrahi gerekir denilebilir Günümüzde cerrahi taleplerinde estetik kaygılar ve moda ayakkabıları giyme zorlukları daha fazla yer almaya başlamışsa da asıl cerrahi kararına aşağıdaki gereksinimlerde varmak daha doğru bir yaklaşım olur

Günlük aktiviteleri kısıtlayan ağrı
Uzun süreli, dinlenme ve ilaçla geçmeyen baş parmak şişlik ve kızarıklığı
Yandaki parmağın yönünü değiştirecek kadar yön değişikliği
Baş parmakta sertlik Bükülme ve esneme zorlukları
Unutulmamalıdır ki operasyon sonrası ayak numarası asla küçülmez

Cerrahi tipleri

Halluks valgusta yüzlerce tip operasyon vardır Bunlardan hangisinin yapılacağına doktorunuz karar vermektedir

Başparmak çevresi tendon ve bağlara yönelik girişimler: Nadiren tek başına kullanılırlar Tek başına uygulandıklarında genellikle nüks sıktır Genellikle operasyon sonrası alçı gerekir


Eklemin dondurulması: Aşınmış eklem yüzeyinin ortadan kaldırılarak başparmak tabanındaki eklemi oluşturan tarak kemiği-parmak kemiği uygun pozisyonda birbirine kaynatılır Özellikle ilerlemiş kireçlenmenin ön planda olduğu vakalarda tercih edilir


Çıkıntının alınması: Başparmak dibindeki çıkıntının alınmasıdır Nüks sıktır Operasyon sonrası alçı gerektirmez


Eklemin kesilmesi: Aşınmış ve biçimi bozulan eklemin kesilerek çıkarılmasıdır İleri yaşlarda en sık tercih edilen prosedürlerdendir Alçı gerektirmez Ancak parmakta kısalmaya neden olur


Osteotomi: Tarak kemiğinin değişik seviyelerden kesilerek yeniden yönlendirilmesidir Günümüzde en popüler cerrahi yöntemlerdir Hastalığa neden olan anatomik bozukluğun düzeltilmesini sağlarlar Kullanılan kesme ve tesbit yöntemine göre alçı gerekebilir veya gerekmeyebilir
Cerrahi sonrası muhtemel problemler

Ameliyat sonrası %10 oranında komplikasyon görülmektedir Bunlardan en sık olanı enfeksiyondur Erken farkedilen ve önlem alınan enfeksiyonlar sorunsuz tedavi edilebilir Geç kalan vakalarda yeni bir cerrahi gerekebilir

Diğer komplikasyonlar cerrahi sırasında sinir kesilmesi sonucu başparmakta kalıcı his kaybı, devam eden ağrı, çıkıntının nüksü, eklemde kısıtlılık, cerrahi tesbit yönteminde yetersizlik olaraksayılabilir

Genelde yeni teknikler, iyi ellerde yapılmış cerrahi, cerrahi sonrası iyi doktor-hasta iletişimi ile % 98 civarında tatmin edici sonuçlar alınmaktadır

Cerrahi sonrası problemlerden korunma

Aşağıdaki durumlarla karşılaşırsanız derhal doktorunuzu arayın;

Pansumanınız düşerse, ıslanırsa
Pansumanınız kan veya sızıntı ile kirlenirse
Kullanılan ilaçlara karşı yan etkiler ortaya çıkarsa
Ateşiniz çıkarsa
Titreme olursa
Yara çevresinde ısı artışı veya kızarıklık durumunda
Artan veya azalmayan ağrı durumunda
Dizaltında-ayak üzerinde belirginbir şişlik
Evde bakım

Cerrahinin başarısı büyük ölçüde sizin doktorununzun önerilerini ne ölçüde uyguladığınıza bağlıdır Özellikle ameliyat sonrası ilk üç hafta çok önemlidir


Pansuman ve bandajlar: Hastaneden parmağınızı doğru pozisyonda tutan bir bandajla çıkarsınızDoktorunuz size özel bir ayakkabı vermiş veya alçı yapılmış olabilir Bunları genellikle 6-7 hafta korumanız gerekir

Dikişler alınana kadar pansuman malzemesini korumalı doktorunuz dışında kesinlikle açtırmamalısınız Kesinlikle ıslatmamalısınız Yaranızda koku, ıslanma, pansumanın kirlendiğini hissederseniz zaman geçirmeden doktorunuza başvurunuz


Ayağa basma: Doktorunuzun seçtiği ameliyat tipine göre, ayağa değişik yük verme önerileri olabilir Bunlara mutlaka uymalısınız Bazı ameliyat tiplerinde mutlaka koltuk değneği kullanmak gerekirken bir kısmında gerek yoktur


Şişme: Hangi ameliyat tipi seçilirse seçilsin ilk hafta hatta 15 gün mümkün olduğu kadar ayağın yukarıda tutulması çok önemlidir Bu ödemin hızla azalmasına ve daha iyi bir yara iyileşmesine neden olur İlk günler her saat başı 15 dakika buz uygulaması şişlik ve ağrının kontrolünde önenlidir Yalnız buz su sızdırmayan bir torba içinde olmalı ve bir havlu üzerinden uygulanmalıdır


Ayakkabı giyimi: Dikişler alındıktan, alçı ve bandajlar kaldırıldıktan sonra hastalar spor ayakkabılar, ucu geniş topuksuz ayakkabıları giymeye başlarlar Topuklu ve sivri burunlu ayakkabılara 6 ay sonra izin verilir


İlaçlar: Ameliyat sonrası antibiotik kullanımı genellikle rutindir Ağrı kesicilere ilk günlerde ihtiyaç olmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #29
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Hiperhidrozis = Aşırı Terleme Bozukluğu

Terleme: egzersiz esnasında, sıcak veya soğuk havalarda vücut sıcaklığını ayarlamak için gerekli fizyolojik bir mekanizmadır Bunların dışında stres ve heyecan nedeniyle terlemede artma olabilir

İnsan vücudunda bulunan iki sinir sisteminden biri olan somatik (istemli) sinir sistemi bize ağrı, ısı ve dokunma gibi duyuları hissetmemizi ve vücudun farklı bölümlerinin hareketlerini sağlayan kaslarımızı kontrol etmemizi sağlar
Otonom (istemsiz) sinir sistemi ise solunum hızı, kalp atışı ve vücut ısısının ayarlanmasında önemli olan ter üretimi gibi bedensel fonksiyonların şuur dışı kontrol edilmesini sağlar Otonom sinir sistemi sempatik ve parasempatik sistem adı verilen iki bölümden oluşur

Sempatik sinir sistemi vücudun her yerinde ter salgılanmasını kontrol eden sistemdir Bu sistemin bazen hiçbir nedene bağlı olmadan kendiliğinden çok yüksek seviyede çalışması belirli bölgelerde aşırı terlemeye neden olur

Günlük hayatı etkileyen aşırı terleme durumuna hiperhidrozis adı verilmektedir

Nedenleri

Hiperhidrozis insanların %1’inde görülen bir rahatsızlıktır
Birkaç özel durum dışında aşırı terlemenin nedeni bilinmemektedir
Aşırı terleme genellikle adolesan (ergenlik) döneminde başlar ve hayat boyu sürer

Geçici bir durum değildir, ancak aralıklı veya devamlı olabilir
Sinirlenme ve kaygı terlemeyi artırır
Hipertiroidi, psikiyatrik hastalıklar, menapoz ve şişmanlık, diyabet, böbreküstü bezi hastalıkları ve vücutta oluşan enfeksiyonlar kendini aşırı terleme ile gösterebilir
TEDAVİ ZAMANLAMASI

Aşırı terleme normalde sağlığa zarar vermeyen bir rahatsızlıktır

Ancak kişilerin sosyal yaşantısını, öğrenimini, iş hayatını, psikolojik durumunu etkiliyorsa tedavi edilmelidir


Nasıl hareket etmeliyim?



Aşırı terleme olan kişiler öncelikle Pratisyen Hekime başvurmalıdır
Pratisyen hekim aşırı terlemeye neden olabilecek sistemik hastalık düşünürse ilgili uzmana yönlendirmeli ve öncelikle bu hastalık tedavi edilmelidir
Anksiyete bozukluğu gibi psikiyatrik rahatsızlık varsa bu durum düzeltilmelidir


Aşırı terlemeye neden olabilecek bir hastalık yoksa hasta Dermatoloji Uzmanına yönlendirilmelidir Dermatoloji uzmanı hafif ve orta derecede şikayeti olan hastalara öncelikle terlemeyi önleyen pomad ve spreyler önerebilir

Bu tedaviden yarar görmeyen ve ileri derecede şikayeti olan hastalarda diğer tedavi yöntemleri uygulanmalıdır



TEDAVİ YÖNTEMİ SEÇİMİ

Primer (bir nedene bağlı olmayan) aşırı terlemede uygulanan temel tedaviler:

İlaç tedavileri

Terleme önleyici pomad ve losyonlar

İyontoforez

Botox enjeksiyonu

Cerrahi tedavi (sempatektomi)'dir



İlaç Tedavileri

Terlemeyi etkileyen birçok ilaç mevcuttur
Psikotrop (sedatif) ve antikolinerjik (atropin) gibi ilaçlar bir süreliğine faydalı olabilirler Ancak bunların sedasyon, ağız kuruluğu, görme bulanıklığı, üriner problemler ve hatta kalp krizi riskini artırma gibi yan etkileri bulunduğundan genellikle önerilmezler
Özellikle strese bağlı aşırı terlemelerde sedatifler (sakinleştirici ilaçlar) ve sinir sistemini etkileyen ilaç tedavileri kullanılabilir
Psikoterapi genellikle bu durumda fazla yardımcı değildir



Terleme Önleyiciler

Terleme önleyici merhemler ve spreyler ilk önerilen basit tedavi şeklidir
En sık kullanılan Aluminum chloride’li ajanlardır
Özellikle koltuk altı terlemelerinde ilk seçilen ilaçlardan biridir

El ve ayak terlemelerinde hafif ve orta şiddetteki olgularda kullanılabilir
Sıkıştırma etkisi ile ter kanalının ağzını fiziksel olarak tıkar ve ter bezlerinden ter atılımını önler Tedavide ilaç gece kuru deriye uygulanır ve 6-8 saat kadar burada kalır
Ertesi sabah tamamen yıkanarak temizlenir Önce hergün, durum düzeldikçe daha seyrek uygulanırTedavinin tekrarlanması gerekir Uygulamadan sonra kapama ile etki artırılabilir Erken dönemde hastaların yarısında cilt irritasyonu gelişebilir

Cilt irritasyonu yapması ve cevabın gecikmesi nedeniyle uzun süreli tedaviler bıktırıcıdır



Terleme önleyici pomad ve losyon uygulama uyarıları !
Uygulama öncesinde:
Kullanımdan hemen önce banyo yapmayın
Zedelenmiş ya da irritasyonlu deride kullanmayın
Uygulama esnasında:
Gözler ya da mukoza ile temas ettirmeyin
Uygulama sonrasında:
Koltuk altları 12-24 saat kadar tıraş etmeyin
Tüy dökücü kullanılmayın
Giysilerle temas ettirmeyin

İYONOFOREZ TEDAVİSİ

Aşırı el ve ayak terlemesinde kullanılır

Eller ve/veya ayaklar içinde elektrolit solüsyonu veya metal plaka bulunan küvete konulur Solüsyon veya plakadan insanı rahatsız etmeyen düşük şiddette elektrik akımı verilir


Etki şekli elektrik akımının oluşturduğu iyonlarının ter kanallarını (basit olarak su musluğunu) belirli bir süre kapatılması olarak tanımlanabilir

Her seansın uygulama süresi 20-30 dakika kadardır

Başlangıçta 3 günde bir, sonra haftada bir tedavi yapılır

Durumun şiddetine bağlı olarak tedavi gerekebilir
4-7 haftalık bir tedaviden sonra terleme

tamamen kesilebilir


Terleme tam olarak kesilemezse banyo içine ilaç (Glycopyromium Bromide) eklendiğinde iyi sonuçlar alınabilir

Tedavi sonrası terleme olmayan dönem 2-12 hafta kadar devam eder
Bu nedenle tedavinin tekrarı gerekir

Zaman alıcı ve toplamda pahalı bir yöntemdir

Uygulama ağrısız olup hafif iğne batması şeklinde duyum alınabilir

Emniyetli bir tedavi yöntemidir Cihaz satın alındığı takdirde evde uygulanabilir

Gebelikte, kalp pili ve metal ortopedik implant olanlarda uygulanmaz

BOTULİNUM TOKSİN TEDAVİSİ (BOTOX)

Özellikle koltuk altı terlemelerinde kullanılır El ve ayak terlemelerinde de uygulanabilir

Botox düşük dozlarda enjekte edilerek yüz veya boyunda kırışıklıkları önlemek için lokal kasların felç edilmesi için kozmetik amaçla veya kas spazmlarını çözmek için kullanılan bir maddedir

Benzer etki nedeniyle terlemeye neden olan sempatik sinirleri felç ederek ter bezlerinden ter üretimini önlemek için kullanılmaktadır

Uygulamada Botox olarak bilinen Botulinum Toksin’i terleme olan bölgede deri içine enjekte edilir ve sinir uçlarında 6-12 hafta süre ile geçici blok yapar

Etkisi geçici (1-6 ay) olduğundan tedavinin tekrarı gerekir

Ayaktan uygulanabilir

Uygulama yaklaşık 30 dakika kadar sürer

Lokal anestezik krem uygulandıktan sonra bölgeye enjeksiyonlar yapılır

Tedavinin etkisi birkaç saat veya gün sonra ortaya çıkar

İlk uygulamadan sonra ikinci seans 2-3 hafta sonra yapılır ve tedaviye 6 ay aralıklarla devam edilir

Oldukça pahalı bir yöntemdir

Tedaviden sonra enjeksiyon yerinde birkaç gün devam eden ağrılar olabilir

Bazen yapılan enjeksiyon kaslara giden sinirleri de etkileyebilir ve kolda geçici güç kaybına neden olabilir

Botox’un bu ilaca karşı allerjisi olanlarda, gebelerde ve kas problemi olanlarda kullanılması uygun değildir Antibiyotikler veya kas gevşetici ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır


CERRAHİ TEDAVİ


Endoskopik Torakal Sempatektomi

Özellikle el ve koltuk altı terlemelerinde uygulanmaktadır
Kalıcı çözüm sağlar

Cerrahi tedavinin esası aşırı çalışarak fazla terlemeye neden olan sempatik sinirlerin kesilmesi veya çıkarılmasıdır Bazen sempatik zincir ve dalları klips ile sıkıştırılabilir veya koter ile yakılabilir

Bu sinirlerin terleme dışında fonksiyonu olmadığı için; ameliyatın felç oluşturma, his kaybı, refleks azalması gibi etkileri olmaz



Koltuk altından açılan 1 cm kadar küçük 1-2 delikten sokulan kamera ve küçük aletlerle işlem gerçekleştirilmektedir Diz artroskopisi veya laparoskopi gibi bir yöntemdir

Hastaya genel anestezi verilir
İşlem süresi bir saatin altındadır
Ameliyatın etkisi hemen ortaya çıkar
Hasta uyandığında elleri kuru ve sıcaktır

Operasyon sonrası hasta 12-24 saat kadar hastanede kalınır

Ameliyat sonrası çok az rahatsızlık verir

Deri kıvrımları içinde kaybolacak kadar çok küçük bir iz bırakır

İyileşme bir veya birkaç gün gibi kısa bir sürede olur
Hastaların çoğu 1 haftada normal çalışma düzenlerine dönerler

Ağır kalp-akciğer hastalığı olan, plevral hastalık veya akciğer ameliyatı geçiren, tedavi edilemeyen tiroid hastalığı olanlar cerrahi tedavi için uygun değildir

Etkili, kalıcı, emniyetli ve çok az rahatsızlık veren bir tedavi yöntemidir

Vücudun başka bölgelerinde (sırt, kalça) terlemenin artması (%20-50) en sık görülen yan etkidir Ancak hastaların çok azında (%2) önemli olur Nadir görülen diğer bir yan etki de yemek esnasında terleme olmasıdır


Komplikasyonlar %1 civarında, çok az görülür

Nadiren veya her cerrahi işlemde görülebilen anestezik maddelere ve ilaçlara karşı allerjik reaksiyonlar, kanama, enfeksiyon ve komşu organ yaralanması oluşabilir

Bazen göğüs boşluğunda hava kalması (pnömotoraks) gelişebilir Ancak çoğunda kendiliğinden kaybolur ve pek problem yaratmaz

Horner sendromu denilen (göz kapağında düşme, göz bebeğinde küçülme ve yüzde terleme azalması) komplikasyon; çok nadiren kalıcı olsada birkaç ay içinde normale dönebilir

Bu yöntemle: el terlemesinde: %98, koltuk altı terlemesinde: %80 üzerinde, ayak terlemesi için yapılmasa da ayak terlemesinde: %25 civarında başarılı sonuç alınmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #30
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Aşırı zayıflamanın etkileri

BEYİN

Karbonhidrat diyeti beynin fonksiyonlarını düzenleyen özellikle hafıza kapasitesini artıran serotonin maddesini etkiler Hafıza kaybı ve çeşitli beyin bozuklukları başlar Zeka kaybı başlar ve beynini hızlı ve doğru karar verme fonksiyonu bozulur

KALP

Kısa sürede kilo vermek kalp hastalıklarına yol açar Tansiyon yükselir ve kalp hastalıkları başlar Süratli kilo kaybı sırasında yağ kaybıyla birlikte kaslarda zayıflar Diyet kesildiğinde mide ve karın bölgesi süratle yağ toplar Şok diyetlerden sonra alınan kiloları kaybetmek çok zordur

ADALELER

Protein eksikliği adale zayıflığına yol açar Özellikle sabahları kahvaltıyı kesmek adaleleri etkiler

CİLT

Şok diyet B vitamini öncelikli olmak üzere tüm vitaminlerin ve minerallerin kaybolmasına yol açar Cilt kurur ve dökülür

KAN

Kanda demir azalması nedeniyle çeşitli kan hastalıkları başlar Anemi ve hemoglobin bozuklukları görülür Çabuk yorulma, kırgınlık, halsizlik görülür

SAFRA KESESİ

Diyet safra kesesi faaliyetini etkiler Çalışmayan safra kesesi taş üretmeye başlar

KEMİK

Süt, yoğurt ve peynirin az tüketilmesinden dolayı ortaya çıkan kalsiyum eksikliği kemik erimesine yol açar Kemiklerin kırılması kolaylaşır, kırıkların iyileşme süresi ise uzar

ENERJİ

Metabolizma bozuklukları lahana diyeti, greyfurt diyeti gibi sebze meyve diyeti sonucu ortaya çıkarSadece meyve ve sebze ile beslenenlerde (et ve balık yemeyenlerde) metabolizma bozuklukları ortaya çıkar, tüketilen her türlü besin kilo yapar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.