Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anlatım, detaylı, efendimizin, hayatı, peygamber

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)

Eski 05-01-2009   #16
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)



Güruh, önce şaşırdı sonrra gazaba geldiler Bu nasıl tanrı ki Muhammed'i yüceltiyor O'nu şiirler ve güzel sözlerle kendilerine övüyor?

-İşte bu da Muhammed'in ayrı bir sihri!

der demez tanrılarını paramparça ettiler Söz dinlemeyen yaramaz bir tanrının sonu işte böyle olurdu Zavallı ağaç parçasını iyice kırdıktan sonra kainatın Seyyidine saldırdılar; bazısı tartaklıyor, bazısı taş atıyor; mübarek saçları darmadağınık oldu Adamlar kudurmuş Ağızları köpük içinde Biri de düşünemiyor ki "Biz Muhammed'in sahri" diyoruz ama bu nasıl ilah ki sihrin tesirinde kalarak ne diyeceğini şaşırıyor?

İnsanlığın en metin ve en sabırlısı, şu bir çift sözden gayri hiç bir şey demediler:

-Ey kureyşliler siz bana vuruyorsunuz ama; ben sizin peygamberinizim!

Bunak yaşta bir putperest, ucu sivri demirli bir değneği sevgili Peygamberimiz'in mübarek karnına saplamak üzereydi ki ihtiyarın "kütt" diye eli kırıldı Sürü, şaşkın halde donup kaldı Peygamberimiz ve hizmetçisi aralarından geçip gittiler



Hamza!!

Namlı bir insan Herkesin sayıp çekindiği birri Güçlü-kuvvetli pehlivan yapılı bir bahadır iyi ok çekip mükemmel kılıç kullanıyor Ava düşkün Vaktinin çoğunu da avlanarak geçiriyor Puta tapıcıların, Resulullahı hırpaladığı gün O, yine çölde ceylan peşindeydi Sürmeli gözlü bir ceylanın oradan oraya sekerek kaçışları kendisini haylice yormuştu ama av ihtirası hayvanı kovalamaktan caymasına mani oluyordu Bir yere geldiler ki ceylan artık kaçamaz oldu Hayvancık nefes nefese olduğu yerde durdu ve Yüce Allah'ın izni ile dile geldi:

-Ey Hamza; sen benimle uğraşıyorsun ama üzerime çevirdiğin o oku şu anda yeğenini öldürmek isteyenlere çeksen herhalde daha hayırlı bir iş yaparsın!

dedi Hamza'nın şaşkın bakışlarına ve iki yanına salınan ellerine aldırmadan bir sıçrayışta kaçıp canını kurtardı

Avcı ise başına gelenden ürkmüş halde karışık bir kafa ile evine döndü Aç olduğunu; yemek çıkarmalarını söyledi Hanımı O'na yemeğini hazırlarken aniden gözlerinden yaşlar boşandı Hamza, hayret dolu bakışlarla soruyor:

-Hayırdır; niçin ağlıyorsun?

-Hiç sorma! Muhammed'i çok fena dövdüler Yüzü gözü kan içinde, insan insana böyle muamele eder mi?

Hamza'nın tüyleri diken diken oldu Az sonra kopacak bir fırtına gibi

-Ebu Talib neredeydi?

-Hayvanları kırlara götürmüştü

-Ya Ebu Lehep!

-O mu? Ah o, ah o! "Öldürün şu yalancı sihirbazı" diyerek saldırganları kırıştırıyordu Düşmandan beter bir amca?

-Peki Abbas'a n'oldu?

-Ellerinden kurtarmak için haylı uğraştı ama

Hamza, yemeği bir kenara iterek öfkesinden hüngür hüngür ağlamaya başladı Ve:

-O'nun intikamını almadıktan sonra yiyip içmek bana haram olsun!

Diyerek acele zırhını giydi, kılıcını kuşandı, atına atladı ve yayı elinde olduğu halde bir yel gibi Safa Tepe'sini buldu Ucuz kahramanlar henüz dağılmamışlardı Hamza'nın gelişi dikkatlerini çekti Bir anda yüzleri donuklaştı Bütün bakışları ile O'nu izliyorlar:

-Eğer, dediler, önce gelip bizi selamlar sonra tavafa giderse korkacak bir şey yokAma ilkin tavafa yönelirse bu öç almak için geldiğini simgeler

Hamza, yanlarından hışımla geçerek tavafını yaptı ve az sonra çakmak gözler ve dağ gibi bir heybetle önlerine dikildi

-İnsafsızlar sizi! Vallahi o sırada burada olsaydım hepinizi gebertirdim!!! Muhammed'i kim dövdü?

Şeytan zekalı Ebu Cehil, hemen lafın önüne geçti:

-Ben!

Hamza derhal atını O'na doğru sürerek elindeki yayı baş kafirin kafasına indirirken bir taraftan da:

-Böyle müstesna bir insana yaptıklarınızdan hiç mi utanmıyorsunuz? Sizi alçak reziller sizi Eğer O'nun dedikleri suçsa işte ben de Müslümanım ve buradayım! Var mı bir diyeceğiniz?

Kimse bir şey diyemiyordu Çünkü O'ndan ciddi şekilde korkarlardı Ebu Cehil'in kafası birkaç yerden yarılmış kanıyordu

Ses-soluk çıkmayınca Hamza, tekrar atını mahzumladı Cins arap atı, az sonra görünmez oldu Hamza, geldiğinde Alemlerin efendisi bir kenarda yüzünü Kabe'ye dönmüş olarak düşünceli bir halde oturuyordu

-Esselamü aleyke sevgili yeğenim!

Peygamberimiz, selamı aldıktan sonra hüzünle konuştular:

-Bu şahıs terket ki kimsesizdir Ne pederi, ne amcası, ne kardeşi, ne arkadaşı, ne de bir destekçisi var

Mukaddes insan, böylece amcasına sitem ediyordu Önce yakın akrabasın'n müslüman olması lazım gelmez miydi?

Hamza teselli etmek için:

-Üzülme! Sana zulmeden Ebu Cehil'in başını bir kaç yerinden yardım, düşmanlarını sindirdim intikamın alınmıştır

-Beni Hak Peygamber olarak gönderen Allah için söylüyorum ki kılıcınla bütün müşrikleri katletsen; vücudun da baştan aşağı kana bulanmış olsa kelime-i şahadet getirmedikçe bu yaptıkların Allah indinde hiç makbul olmaz

Hamza, duyduklarından irkilmiş olarak ve biraz da müdafaa kabilinden:

-Müsterih ol Artık sana ilişemezler

-Amca! Sen iman etmedikçe ben müsterih olamam İman etmen yeğenin için alacağın önceden daha üstündür

Hamza onun yanına otururken lafı değiştirdi:

-Kureyş arasında bir söz dolaşıyor Gökten sana bir kelam inmiş ki hayli çekiciymiş kimden öğrendin onları?

-Hiç kimseden Onlar Rabbim'in sözleri

-Biraz okusan

Sevgili Peygamberimiz, sallallahü aleyhi ve sellem, Ha-Mim suresinin başından bir kaç ayet okudular

-Efendimiz sustuklarında Hamza:

-Buradan anlaşılıyor ki, senin Rabbin "La ilahe illallah" diyenleri affediyor; doğru anlamış mıyım?

-Evet

-Galiba bunu söyleyenlerin pişmanlıklarını da kabul ediyor?

-Doğru

-"La ilahe illallah" demiyenlerse büyük azaplarla korkutuluyor

Evet

-Bir miktar da diğer ayetlerden okur musun?

Peygamberimiz, biraz da Taha Suresi'nden okumaya başladılar "Yerde-gökte ve bu ikisi arasında olanlar ve yerin altındakiler, hepsi O'nundur" ayetine gelince amcası Resulullah'ın okumasını kesti:

-Bizim Mekke'de binbeşyüz putumuz var Bunların üçyüzaltmışı Kabe'de, diğerleri etrafta bulunuyor Onların, tek karış toprağa bile hükmü geçmez Sen ne diyorsun: "Yerde ve Gökte olanlar benim Rabbimindir"

-Ta kendisi

-Bu gece bir düşüneyim yarın gelip iman ederim Şimdilik hoşça kal

Amcasının Müslüman olma vaadi Server-i alemi sevindirdi Çünkü onun Müslüman olması müminleri çok kuvvetlendirecekti



Hamza'nın oradan ayrılmasından hemen sonra, Sevgili Peygamberimiz'e dört melek geldi Habibine yapılan kötü muamele Yüce Allah'ı incitmişti melekler, selam vererek kendilerini ve ziyaret sebeplerini arz ettiler

-Ben, dede birincisi, denizler meleğiyim Emret bunları da Nuh ümmeti gibi sulara gömeyim!

Peygamberimiz:

-La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim, dediler

İkinci melek söz aldı:

-Ben rüzgar ve fırtına meleğiyim İzin ver; Ad milleti gibi Mekke'yi de içindekilerle beraber havaya savurup yele vereyim

Peygamberimiz aynı sözü tekrarladılar:

-La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim

Üçüncüsü:

-Ya Resulallah! Ben Güneş meleğiyim Sen buyur ben, güneşi onların tepesine yaklaştırayım; cümlesini kavurup kömür etsin

-La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim

Sonuncu melek:

-Ben Dağların meleğiyim Şayet sen istersen Ebu Kubeys dağını yerinden alıp mekke'nin üzerine bırakayım; ne şehir kalsın ne içindekiler

Mübarek dudaklarda hep değişmez karşılık:

-La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim ve devam buyurdular:

-Ey melekler! Siz benim ricamı kırmazsınız değil mi?

-Elbette ya Resulallah!

-Gelin öyleyse ben dua edeyim siz de "amin" deyin

Ve mübarek ellerini semaya açarak yalvarmaya başladılar

-Ya Rabbi! Üzerimden azabı kaldır Milletimize iyilikler ver Onları doğru yola getir Milletim Peygamberliğimi bilmiyor Sen onlara hidayet ver; azap eyleme

Melekler hayret içindeler:

-Amin, amin, amin, amin Allahü teala, sana güzel karşılıklar versin Evvelki Nebiler güç durumda kaldığı vakit yardımlarına koştuğumuzda; onlar beddua eder ve kavimleri helak olurdu Sense şu kadar kötülüklerine rağmen bunların iyilik ve kurtuluşları için dua ediyorsun?

Diyerek Hatemül Enbiyadaki üstün ve güzel ahlaka hayret ve hayranlıklarını gizleyemediler

-Hak teala hazretleri, beni alemlere rahmet olarak gönderdi Ben, azap sebebi değil, ebedi saadet vesilesiyim, buyurdular

Melekler sevinerekk ayrıldı



Sevgili Peygamberimizin nnur kaynağı kalbleri o gece hep amcası Hamza'nın Müslüman olması için dua ile meşgul oldu

Peygamber duası, kalbden kalbe aksediyordu Hamza, Efendimize duyduğu sevgi ve O'nu korumak için gösterdiği gayret yüzünden, eşikten atlamak üzereydi ve son tereddütlerden de kurtulması için kendisine rahmet yağmurları gibi dua yağıyordu Üzerine çisil çisil dökülen bu dualar sebebi ile Hamza, kalbini dolduran aşk ve iştiyakdan dolayı o gece tam kırk kere Resul-i Ekrem'in kapısına geldi geri döndü gitti geri geldi med-cezir halindeki engin bir deniz gibiydi Resulullah ay O, deniz gibiydi

uykusuz geçen bir geceen sonra nahayet son gelişinde yeğeninin kapısını çaldı Artık sabah olmuştu Büyük Peygamber O'nu içeri alıp münasip şekilde ağırladıktan sonra söze girdiler:

-Hatırlayacağın gibi aramızda bir ahd vaki oldu İman edecektin Vaadine vefa göstermeni bekliyorum

-Doğru Ancak biraz daha Kur'an okusan!

Peygamberler peygamberi Rahman suresinin başından bir mikdar okumuşlardı ki amcası durdurdu

-Yeter! En ufak şüphe ve tereddüdüm kalmadı La ilahe illallah Muhammedün Resulullah!

Evet, beyaz köpüklü o dalgalı denizin gel-gitleri bitti; Hamza müslüman oldu ve Hazret-i Hamza oldu Mü'minlere müjdeler olsun Hazret-i Hamza, radıyallahü anh, otuzdokuzuncu müslüman Bu demektir ki kırka bir şey kalmadı Kırkı bulunca da rakamları makara ipliği gibi çözülecek

Bu büyük insanın islam saflarına iltihakı, küfrün cesaretini kırdı O'ndan duyulan korku yüzünden müşrikler şimdi eskisi kadar saldıramıyor

Yarınlar, iman ehline tebessüme hazırlanmakta

40veya meydanlar selama dursun!

BENİ BİLEN BİLİR

BİLMİYEN BİLSİN Kİ

ÖMER İBNİ'L HATTABIM !

Hazret-i Ömer radıyallahü anh

Kureyş, Hazret-i Hamza radıyallahü anh'ın müslüman olma şokunu henüz atlatmış değil Ama asıl şok; daha doğrusu büyük darbe geride Ummadıkları biri müslüman olmak üzere Bu beklemedikleri şahsın müslüman olması ile küfrün dünyası başına yıkılacak



Ömer, Kureyş'in şöhretli isimlerinden

İri yarı, heybetli görünüşü, kızıl gür saçlı, sık sakallı bir insan

Tehlikeleri hiçe sayan bir tabiatı var Ticaretle uğraşıyor

O'nu Kabe yolunda görüyoruz Niyeti Peygamberimizi uyarmak "Vazgeç bu ettiklerinden diyecek Dinimize, yolumuza ilişme Eğer insanları kendine çekmeye devam edersen bunun hesabını verirsin!" ihtarını yapacak Aksi halde şu cemiyet çözülecek, gemi su alacak, asırlık çınar kurumaya yüz tutacak, töre bozulacak

Hayır! Ömer, yanılıyor Kız çocuğunu diri diri toprağa gömerken nasıl hata ediyorsa öyle yanılıyor Asırlık çınar yani Kureyş, yani bütün arap milleti, yani bütün yeryüzü kurumuşken; görünüşteki aldatıcı canlılığa rağmen ölmüşken; O'nun sallallahü aleyhi ve sellem, getirdiği ebedi nizamla dirilecek

Bir dağ gibi yolları doldura doldura yürüyen Hattaboğlu'nun Kabe'ye vardığı esnada Resul-i Ekrem, oradaydı ve Elhakka Suresi'ni okuyordu "Okuması bitsin, dikkatini çekerim" diye niyetlendi ve bir kenara saklanarak dinlemeye başladı Fakat dinledirçe kendine birşeyler oluyordu; Kur'an-ı Kerim'e karşı hayranlık duyguları kabardı Bunun üzerine şöyle düşündü; "Evet; galiba doğru, O, Kureyşin söylediği gibi şair"

Niçin şair?

Çünkü, Ömer İbni'l Hattab'ın o anki mantığına göre; "Bu kadar güzel cümleleri ancak bir şair kurabilir Şu sözlerde ne kadar güzellik ve çekicilik var Bu denli güzel kelimeler yalnızca bir şairin dudaklarından dökülebilir" O, saklandığı köşede, içinden bu muhakemeyi yaparken Sevgili Peygamberimiz, surenin kırk ve kırkbirinci ayetlerine gelmişlerdi:

"-Muhakkak ki, O Kur'an, Allah katında çok şerefli bir Resulün (Cebrail'in) sözüdür O, bir şair sözü değildir Siz ne az inanır kemselersiniz!"

Ömer, hayretler içinde kaldı "Tamam" dedi kendi kendine "Zihnimden geçenleri anladığına göre aynı zamanda bir kahin" Ama bu yorum da cevabını aldı Efendimiz, okumaya devam ediyorlar:

-"O, bir kahin kelamı değildir O Kur'an, Alemlerin Rabbinden inzal olmuştur Eğer, Peygamber, indirmediğimiz bazı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, biz onu kuvvetle yakalar ve hayatına son verirdik! Hiç biriniz de onu muhafaza edemezdiniz Doğrusu Kur'an, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir nasihattır İçinizde yalanlayanlar bulunduğunu elbette bilmekteyiz Kur'an münkirler için bir iç yarasıdır O, hiç şüphesiz tam bilginin kesin gerçeğidir Öyle ise, O büyük, O Yüce Rabbinin ismini an!"

Ömer; o heybetli adam, işittikleriyle alt-üst olmuş ve kalbinin şuracığı yumuşayıvermişti O kadar hislendi ki gözlerininyaşlanmasına mani olamadı Ama çevere yok mu, çevre? Kötüler! Kötüler, dört yanı kuşatmışken Allah'ın izni olmadan onları aşarak zulmet bölgesini geçip ışığa varmak ne mümkün! Nitekim Hattaboğlu'da hakikate bu kadar yaklaşmışken; imanla arasında handiyse bir tül perdelik mesafe kalmışken küfür yine arayı derinleştirdi, ortalık yine zifiri karanlığa boğuldu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)

Eski 05-01-2009   #17
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)



Hakikaten, Sevgili Peygamberimiz "Ya Ali Yatağımda yat Ben hicret edeceğim; gitme zamanım geldi" anlamında talimat verince, Hazreti Ali, her türlü korku hissine yabancı olarak denileni yaptı Çünkü O, Peygamber uğruna ölmenin yaşamanın ana gayesi olduğuna tam iman etmişti Hal böyle olunca kim, müşrikin kılıcından, hapsinden tehdidinden korkar Nezarette bir mikdar kaldıktan sonra serbest bırakıldı Serbest kalır kalmaz da Efendimize bırakılan emanetleri sahiplerine götürdü İşte bu ahlâk İslâmiyeti yüzyıllardan yüzyıllara taşıdı O'na iman etmiyorlar; ama, mallarını emanet edecek tek insan olarak yine Muhammedül Emin'i görüyorlar O üstün ahlak sahibi Peygamberin ise en zor ânında ilk hatırladığı şey emanetler "Ya Ali emanetleri sahiplerine ulaştır!" Ve gerçekten Hazreti Ali serbest kalınca bir yolunu bulup kaçma yerine bu defa kendisine emanet edilmiş olan malları sahiplerine götürüyorBu ahlâkı, hangi kılıç yenebilir? Emanete titizlenen, en olmadık bir vakitte bile emaneti unutmayan görülmemiş bir üstün ahlâk

Büyük Peygamber, o gece meçhul bir yerde saklandıktan sonra ertesi gün ıssız bir ânda sevgili arkadaşının evine doğru geliyor Vakit öğlen

Birisi Hazreti Ebu Bekr'e haber veriyor:

-Ebûl Kasım size geliyor Haberiniz olsun

Ebu Bekr, radıyallahü anh, hayrette kalıyor ve mırıldanıyor;

-Sevdiklerim yoluna feda olsun; acaba niçin bu öğlen vaktinde teşrif buyuruyorlar

Zira; Efendimizin âdetleri, Ebu Bekr'in evine sabah veya akşam uğramak Bu güne kadar hep böyle olmuşHerhalde mühim bir şey var ki âdetlerini bozmuşlar

Hazreti Ebu Bekr, kapıya fırlıyor:

-Buyur ey Allahın Resulü Buyur Hoşgeldin, şeref verdin

-Yabancı kimse var mı?

-Hayır ya Resulallah



İçeri girdiler

Fahri kâinat apaydınlık bir ifade ile müjdeyi bildirdiler:

-Rabbimden haber geldi; hicret edeceğim

Sâdık dost, heyecanlandı;

-Ayağının tozları başıma tac, gözüme sürme olsun ey Allah'ın Sevgilisi,ben; bana da izin var mı?

Tebessüm buyurarak yumuşacık cevaplandırdılar:

-Evet



Ebu Bekr-i Sıddık sevinç ve heyecandan ağladı ve:

-Ya Resulallah, develer hazır, dedi İstediğini alabilirsin

Peygamberimiz:

-Bana ait olmayan deveye binmem

Hicretin bütün nimetlerine kavuşmak için kendilerini taşıyacak bineğin parasını vermek istiyorlardıBu sebeple:

-Bedelini kabul etmeni rica edeceğim dediler

Tam teslimiyet sahibi büyük insan ne diyebilir?:

-Nasıl emrederseniz Yeter ki mubarek gönlünüz hoşnud olsun



Evi bir ânda bir heyecandır doldurduİşte yol azığı hazırlanıyor: Et, ekmek ve yola dayanıklı yiyeceklerden bir çıkın Hatta Ebu Bekr'i Sıddık'ın kızlarından Esma, çıkının ağzını bağlamak için bir ânda belinden kuşağını çıkartıp ortadan ikiye yardıktan sonra bir parçasını tekrar beline bağladı; ikinci parça ile çıkının ağzını sıkı sıkıya sardı Bu güzel günün ve bu güzel tezcanlılığın hâtırasına Esma radıyallahü anh'ın ismi o günden sonra "Çifte Kuşaklı Esma" olduBir küçük bez parçası ile gönüller fethetmişti Hem de son Peygamberin gönlünüAna zamanlama ne kadar isabetli, ne kadar denk



daha sonra Abdullah bin Üreyket'i çağırdılar Meşhur bir kılavuz olan bu şahsın, gayrımüslim olmasına rağmen meslekî terbiyesinden dolayı sır verme ihtimali yoktu Ücret üzerinde anlaşmaya varıldıktan sonra her iki deveyi üç gün sonra Sevr mağarasına getirmesi hususunda talimat verilerek yollandı

Büyük Peygamber, o gece meçhul bir yerde saklandıktan sonra ertesi gün ıssız birânda sevgili arkadaşının evine doğru geliyor Vakit öğlen

Bilahare Hazreti Ebu Bekr'in çobanı Âmr bin Fehr'e güneş çekilince sürüyü otlatarak Sevr'e doğru getirmesi tenbih edildi ki koyunların sütünden yararlanalar

Ebu Bekr'in oğlu Abdullah'ın vazifesi ise bilgi toplamak Gündüz, müşriklerin arasında dolaşarak, konuşmalara kulak kabartacak; akşam olunca bunları mağaraya gizlenmiş olan Sevgili Peygamberimizle, babasına getirecek

Bütün bu tedbirlerden başka Hazreti Ebu Bekr, yanına beşbin dirhem de para aldı Safer ayının yirmiyedinci Pazartesi gecesi evin arka penceresinden çıkarak Sevr mağarasına yöneldiler Sanki ayak parmakları üzerinde yürüyorlardı Bazan da Ebu Bekr, ileri geri, sağ sola gidiyordu İzler, takipçileri şaşırtsın; nereye gittikleri belli olmasın, diye



Gözü dönmüş kâfirler, Peygamber Efendimiz yerine Hazreti Ali'yi bulunca her tarafı didik didik aramaya başladılarellerinden gelse kuş uçurtmayacaklarÇünkü korkuyorlar; hem de çok korkuyorlar Ya ellerinden kurtulur da Medine'yi arkasına alarak kendilerinden, yaptıklarının hesabını sorarsa?



Bu korkunun sevki ile girip çıkmadıkları yer kalmadı Hazreti Ebu Bekr'in evine de geldiler Kapıyı yumrukluyorlar:

-Ya Eba Bekr! Ya Eba Bekr! Peygamberin nerede? Ya Eba Bekr Peygamberin nerede?

Sese Esma, radıyallahü anha, geldi Kapıyı açtı Müşriklerin karşısında dimdik "Ne istiyorsunuz?" Dercesine onlara bakıyor Vakur ve heybetli Soruyor:

-Efendim?

Müşrikler, Eba Ber efendimizi bulacakları zannı ile gelmişler; başka bir sürpizle sarşılaşıyorlardı Şimdi Ebu Bekr de yoktu Hakaret edercesine sordular:

-Baban nerede?

Sualin üzerinden kurşun gibi ağır bir-iki saniye geçti:

-Bilmiyorum

der demez Esmacığın gül yüzüne şiddetli bir tokat ve sert tokatın sarsması ile küpesi yere uçtu



Vaziyet anlaşılmıştı Ebül Kasım, Ebu Bekr'i de alarak gitmişti İz takibinde şöhretli Ebu Kürz'ü buldular Bir kâfir konuşuyor:

-Ya Eba Kürz Muhammedle Eba Bekr kaçmışlar!

Diğeri lafı kaptı

-İstikbal iyi görünmüyor Onları mutlaka bulup geri getirmemiz lâzım

Üçüncü müşrik diş gıcırdattı:

-Ne getirmesi! Gördüğümüz yerde işlerini bitireceğiz

Ebu Kürz, kafasından boca edilen bu haberlerle aptallaşmıştı Bir ona bir diğerine bakıyordu

Azgın bir müşrik, hançeresini yırtarcasına Ebu Kürz'e bağırdı:

-Bre ahmak ne duruyorsun kımıldasana!

-He, he, hemen Hemen yola çıkalım, haydi

Sevr mağarasına yaklaştıklarında Peygamberimizin nalini parçalanmış mubarek ayağı kanıyordu Hazreti Ebu Bekr, Kâinatın Sultanını sırtına alarak mağaranın kapısına kadar getirdi

Ay, her tarafı gündüz gibi aydınlatıyordu

Aziz dost, Efendimizden müsaade rica ederek mağaraya önce kendisi girdi Maksadı, yılan, çiyan gibi haşerat varsa onları zararsız hale getirmekti

Mağaranın içinde her hangi bir haşerat görünmemekle beraber duvarlarda yılan delikleri vardı Ebu Bekr, radıyallahü anh, gayet pahalı bir kumaştan dikilmiş olan gömleğini hemen üstünden çıkartıp parçalayarak bu delikleri tıkamaya başladı Az sonra bütün delikleri tıkamış fakat yere yakın noktadaki birine çaput yetmemişti

Bu son deliği de ayak tabanı ile kapattıktan sonra Resulullahı içeriye davet etti Çok yorgun düşmüş olan Sevgili Peygamberimiz, arkadaşının dizine başını koyarak uyumaya başladı Serveri âlem böylece uyurken bir nice zamandır Peygamberimizi görme arzusuyla bu mağarada bekleyen bir yılan, dışarıya çıkacak başka hiçbir delik bulamayınca içeriden Hazreti Ebu Bekr'in ayağını soktu Ebu Bekr'in canı öylesine yandı ki kendini ne kadar sıktıysa da zehirin etkisinden göz yaşlarını tutamadı Gayri ihtiyari akan damlalardan bir ikisi de Efendimizin mubarek yüzünü ıslattıhemen uyandılar ve yarı-ı ğara/mağara arkadaşına niçin ağladığını sordular

-Yılan dedi, Hazreti Ebu Bekr, ayağımı yılan soktu ya Resulallah

Sevgili Peygamberimiz, yaraya mubarek tükrüklerinden birazcık sürdüler; acı derhal dindi



Bu esnada Ebu Kürz ve peşindeki müşrik gurubu Sevr'e çıkan izleri tesbit etmiş geliyorlardı

-Ey Ebu Kürz nerde kaldı senin hünerin? Hâlâ bulamadık

-Yanılıyor olmayasın Bu izlerin yeni olduğundan emin misin?

-Şüpheniz mi var?

-Eminsin yani

-Evet, eminim İşte bakın mağaraya doğru çıkıyor Yukarı tırmanıyoruz Takip edin beni Ben, demedim mi, "kimse elimden kurtulamaz" diye



Mekke müşrikleri, Resulullah'la arkadaşı Ebu Bekr'in saklandıkaları Sevr mağarasına tehlikeli şekilde yaklaşırken Vahiy Meleği Cebrail aleyhisselam, Allahü Teâlâ'ya bir dileğini sundu:

-Ya İlâhî Şayet müsaade buyurursan mağaranın ağzını kunutlarımla kapatmak istiyorum Düşmanları Habibinle Ebubekr'e iyice yaklaştılar

Rabbimizden nida geldi ki:

-Ya Cebrail! Saklamak/settarlık bana mahsusdur Ben, sevdiklerimi küçücük bir örümcekle düşmanlarının gözünden saklayacağım



Mağara ağzına gelen bir örümcek, çok kısa bir zamanda kapıyı ağları ile tamamen örttü Sonra bir güvercin, bu ağlara hemen bir yuva yaptı; yuvaya yumurtladı ve üzerine yattı Ve kapının önünde âniden "Mugilan" isminde bir ağaç yükseldi

derken, Allah düşmanları, yirmi metre kadar yaklaştıklarında sesleri işitilmeye başlandı

-İşte aradıklarınız bu mağarada olmalı Daha öteye gidemezler

-Aferin Ebu Kürz Sözlerin doğru çıkarsa mükafatı fazlası ile hakettin demektir Ama orada da yoklarsa

-Canım ne yapayım Ben saklamadım ya

Sesler yaklaşıyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)

Eski 05-01-2009   #18
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)



İkinin ikincisi çok üzüldü ve göz yaşlarını zaptedemez oldu

-Niçin ağlıyorsun kardeşim?

-Ya Resulallah, korkum kendim için değil Şayet hazretinize bir zarar gelirse İslâm dîni mahvolur Bu müteesser oluyorum

Efendimiz Sıddık'ı tesseli buyurdular

-Hayır, üzülme Allahü teâlâ bizimle beraberdir

-İşte mağaranın ağzına dayandılar; eğilseler bizi görecekler

En kritik ân Ancak, tevekkülde de zirve nokta Peygamberimiz Rabbinin himayesinden en ufak bir ümidsizliğe düşmeden arkadaşına cesaret telkin ediyor İşte tarihe altın harflerle geçen unutulmaz cümle:

-Üçüncüsü Allah olan iki dosta kimse zarar veremez

Ebu Kürz Bin Alkame, şaşkın ve neş'esi kaçmış halde konuşuyor:

-İzler buraya kadarYa yere girdiler; ya göğe uçtular Garip; çok garip!

-Ee, belki içerdelirdiye fikir yürütenlere

Ümeyye bin Halef,cevap verdi:

-Dediğin söze bak! Güvercin, biz yaklaşırken uçtu Yumurtaları da yuvada sapasağlam Bu örümcek ağı, belki Ebul Kasım'ın doğumundan evvel bile vardı Şayet mağaraya girmiş olsalardı ağ bozulmuş, yumurtalar yere düşmüş olurdu

Bunlar cereyan ederken insan gözünün ötesinde de bir mücadele oluyordu İblis, kâfirlere yardım etmek isteyince, Cebrail, kanadı ile O4na öy le bir darbe indirdi ki yerin dibini boyladı Son nefeste, Şeytan, mü'münin kalbinden imanı almak isterken de benzeri akıbete uğrayacaktır İşte o akıbeti önce burada tattı



-Hadi hadi! Bırakın şimdi ağı, kuşu, yumurtayı Ebul Kürz biz de sin bir adam bilirdik

-Neyim ya?

-Adam olsan izlerini bulurdun

-Ne yapayım? İzler buraya kadar

-Kolundan tutarsam aşağı fırlatırım seni Ebu Kürz sus bari



Ayaklarının altında yuvarlanan taşlarla birlikte çekip gittiler

Kâfirlerin bütün ümidleri kırılsın ve aramaktan vazgeçsinler diye mağarada üç gün üç gece kaldılar Abdullah, tanbih edildiği gibi gündüz Mekke kâfirlerinin arasına girip çıkarak bilgi topluyor; akşamları gelip bunları haber veriyordu Hazreti Ebu Bekr'in çobanı da sürüyü otlata otlata akşamdan sonra mağaraya yaklaşıyor ve koyunlardan süt sağarak iki mağara arkadaşına ikram ediyordu Sütü çöl güneşinde kavrulmuş taşların çukurunda ısıtıyorlar



Ve iki seçilmişin ikincisine Efendimizin ince İslâmi bilgileri talim ettirmeleri Ebu Bekr, diz üstünde; dil damakta; Yüce Allah zikredililyor



Mağaradan sağ salim çıkabilecekleri kanaati hasıl olunca, Efendimizin talimatı ile amir Bin Fuhre ve Abdullah bin Üreyket develeri getirdiler Bir deveye bu ikisi binerek yol göstermek için öne düştüler; diğerine de Peygamberimiz bindi ve terkisine Hazreti Ebu bekr'i aldı

Mekke kapır kıpır Herkes aynı şeyi konuşuyor

-Hiç bir yerde bulamamışlar

-Hayret İzler Sevr mağarasına kadar gidip kayboluyormuş

-Herhalde Muhammedin sihirlerinden biridir

-Ebu Kürz bin Alkame de bulamadğına göre; başka izahı olamaz

-Ebu Kürz tazı gibidir Müthiş iz sürer ama bu defa hiç bir şey yapamamış

-Bu yüzden bizimkiler bayağı tartaklamışlar

-Eh ne yaparsın Herkesin canı burnunda Şu gelen Ebu Cehil değil mi?

-Evet o; hâlâ mağrur

-Merhaba, kolay gelsin

-Buyur ya eba Cehil, şöyle gel Meclisimiz şenlensin

-Ağzımızda tad mı kaldı ki şenlik olsun Bir cemiyet altüst oldu

Şimdi de bulunamıyor Fakat bulunacak

-Çok eminsin

-Çünkü bugün yeni bir karar aldık Bulana yüz deve ilaveten mal ve para verilecek

-Ooo, büyük servet



Muhterem ve muhteşem yolcular, gece boyunca dağ yolundan gittiler Hacfe denilen yerde sahile indiler Artık müşrik tehlikesi kalmamıştı

Şimdi, çocukluk, gençlik, olgunluk yıllarının geçtiği; bin türlü hatıranın yetiştiği bir vatan arkada bırakılarak yeni ufuklara, yeni yurdlara doğru gidiyorlardı

Sevgili Peygamberimiz, Mekke, iştiyakı ile derinden bir "ah" çektiler

-Ey Mekke! Vallahi sen, Allahü teâlânın yarattığı yerlerin en hayırlısı; indi ilahide en sevgili şehirsin Eğer beni senden zorla çıkarmasalardı; imkânı yok ayrılmazdık Benim için en güzel, en makbul vatan sensin İnsan, hiç kendi iradesiyle senden ayrılıp yeni yurdlar edinir mi? Ah Mekke, ah güzel belde

Cebrail aleyhisselam geldi

-Ya Resulallah Mekke'yi mi özledin?

-Evet

Vahiy Meleği, Mekke'nin İslâm orduları tarafından fethedileceğine dair Kasas Suresi seksenbeşinci ayeti kerimesini müjdeleyerek Resulullah'ın mahzun gönlüne serin sulan serpti



Kudeyd'e vardıklarında erzakları tükenmişti Hazreti Ebu Bekr:

-Ya Üreyket! Yiyeceğimiz, içeceğimiz kalmadı Bak şu ileride bir çadır var

-Evet, hemen önümüzde sayılır

-Kapısında da bir ihtiyar hatun görünüyor

-Ha o mu? O'na Ümmü Mabed derler

-Sor bakalım! Et, hurma içecek ne varmışbedelini vermeyi ihmal etme

-Peki, hemen geliyorum; diyen Üreyket devesi ile ileri atıldı



-Ana, merhaba!

-O, Üreyket yine mi sen? Buraları su yolu yaptın bakıyorum

-Ee, ne yaparsın ekmek parası

-İyi iyi; hiç değilse sayende biz de arada bir insan yüzü görüyoruz

-Ama bu defaki insanların benzerini görmedin ve göremezsinYiyecek içecek ne var ana, hurma , et, süt? Ama parasını alman şartıyla kabul edebilirim

Ümmü Mabed sitem etti:

-Deliye bak! Hem kıymetli kimseler; hem para; Onlar benim misafirim sayılır; amadedi ve derin bir iç geçirdi:

-OhhŞu sıra buralar yer demir, gök bakır Ne Süt, ne et- ne hurma var

-Sahi mi diyorsun ana

-Ne yazık ki sahi Eli hep vermeye alışmış bir insana "Yok" demek ne kadar ağır geliyor bilir misin?

Efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem ile yol arkadaşları da yanlarına gelmişlerdi

Ebu Bekr:

-Merhaba Hatun N'oldu Üreyket ne aldın?

Ümmü Mabed:

-Hoşgeldiniz bey Maalesef hiç bir şek ikram edemedim Şu aralar buralar kavruluyor Bir şeycik yok

-Hurma da mı yok?

-Üreyket:

-Bu çevrede kıtlık hüküm sürüyormuş Ümmü Mabed, çok cömert bir hanımdır, ikramlık bir şey olsaydı bizi yedirip içirmeden, imkânsız, göndermezdi

Efendimizin gözüne çadırın yanında bağlı olan sıska bir koyun çalındıSordular:

-Ey Ümmü Mabed O koyun niçin şurada bağlı?

-Çok hasta ve zayıf, sürüyle gidemedi

-Sağmama müsaade eder misin?

-Feda olsun ama; hiç sütü yok ki!

-Olsun Bir kab rica ediyorum

Sevgili Peygamberimiz, hayvanın yanına gelerek bereket vermesi için Allahü Teâlâya dua ettiler Koyunun memeleri bir anda sütle doldu Besmele çekerek sağmaya başladılar; dolan kabı önce Ümmü Mabede, sonra Ebu Bekr ve öbürlerine ikram ettiler; en son kendileri içti Herkes kana kana içmişti

Sonra:

-Ey Ümmü Mabed! Çadırdaki en büyük kabı getirir misin?

Buyurdular

Şaşkınlıklar içinde kalan kadıncağız, denileni yaparak; Resulullah'a koca bir güğüm uzattı Peygamberimiz bunu da doldurarak sahibine teslim ettiler

Efendimiz ve arkadaşları, içtikleri sütün bedelini Ümmü Mabedin ısrarlarına rağmen ödeyerek yola devam ettiler

Ebu Bekr:

-Allahaısmarladık Ümmü Mabed Allah, cömertleri mahrum bırakmaz

-Güle güle Bu işde bir hikmet var Güle güle

Yolcular uzaklaşırken güngörmüş kadıncağız hâlâ hayretteydi "Beşer kudretini aşan bir taraf var bu işde" Evet, Ümmü Mabed, haklı Hakikaten inasn kudretinin üstünde bir hadisenin şahidi olmuş; bir mucizeyi görmüştü

Aradan çok geçmeden Ebu Mabed geldi ve sıhhat bulmuş koyunla süt dolu göğümü görünce hanımına sordu:

-Bir fevkaladelik görüyorum Bu hasta koyun nasıl iyileşti? Bu sün ne?

Ümmü Mabed, olup biten ne varsa her şeyi bütün tafsilatı ile anlattı

Ebu Mabed, çok heyecanlandı:

-Nasıl biriydi, şekli şemali nasıldı?

Ümmü Mabed:

-Aydınlık yüzlü ve kibar bir insandı Halinde bir başkalık var Menkıbelerini dinlediğimiz geçmiş Peygamberlere benzer bir hâli var sankikimbilir belki de bana öyle geldi

Anlaşıldı O, Kureyş'den çıkan Peygamber Burada olsam O'na tabi olurdum Keşke daha evvel gelseydim Dedi ve devam etti:

-devem nerede? Onları muhakkak bulacak ve getirdiği dine gireceğimsen bir mucizeyi yaşamışsın ama farkında değilsin

Allahın hikmeti bazıları O'nu katletmek hırsıyla izine düşerken bazıları da Müslüman olmak için ardınca koşturuyordu Nitekim, Ebu Mabed, Rim denilen mevkide Efendimize yetişti; hurmetlerini arz ederek kendini tanıttı; ve eshan-ı kiram'dan olmakla şereflendi

Döndüğünde Ümmü Mabed de kocasından İslamiyeti öğrenerek hidayete erdi



Resulullaha süt veren o eski sıska koyun mu?

Ta Hazreti Ömer'in Hilafeti zamanında vuku bulan kuraklık gönlerine kadar yaşadı Sütü hiç bir zaman kesilmedi Hep süt verdi durdu



-Hey Süraka! Haberin olsun bu salı toplantımız var Herkes iştirak edecek Sen bilhassa gelmesilin

-Neymiş o herkesin katılacağı mühim toplantı?

-Hani şu Kureyş kabilesinden çıkan biri var ya Peygamber olduğunu söylüyormuş

-İşittim

-Bütün taraftarı Medine'ye geçtikten sonra kendisi de ortadan kaybolmuş

-N'olacaktı ya? "İşte ben geldim Düşündüğünüz ceza neyse verin" mi diyecekti? Bunu mu bekliyorlarmış?

-Bırak şimdi eğlenmeyi Kureyş bulana veya bulanlara yüz deve ve bir sürü mal ve nakdî mükafat vaad ediyor

-Tabii vaad eder "Medine yarın İslam Devleti olursa" diye yürekleri küt küt atıyor

-Bütün Müdlicoğulları gelecekler İhmal etmemelisin

-Etmem etmem Hadi bana müsaade



Süraka bin Malik, Müdlicoğulları aşiretindendi Yaman at sürerdi Kudey'de ikamet ediyordu Toplantı bu kasabada yapılacağına göre niçin iştirak etmesindi

Ancak, İlahi cilve O'nu yolda karşılaştığı bir Müdlicoğlunun ısrarla "gel" diye tenbih ettiği Salı meclisine gitmekten alıkoydu

Süraka, oradan ayrıldıktan sonra bir kaç dostuna rastladı Oturmuş şuradan buradan konuşuyorlardı kibir Kureyşli çıkageldi:

-Hey Süraka! Ben az evvel sahil yolunda deve ile giden bir kaç insan karaltısı gördüm Mamafih aramız bayağı uzaktı ama öyle tahmin ediyorum ki onlar Muhammed ve adamları

-Hayır dedi, Süraka, ben şimdi o taraftan geliyorum Dediğin yolcuları gördüm Alâkasız insanlar

-Emin misin?

-Canım gördüm, diyorum Ötesi var mı?

Süraka, ne o tarafa gitmiş, ne de onları görmüştü Bu Kureyşlinin haberi, birden zihninde bir fikrin çakmasına sebep olmuştu: "O yüzden bu lafları uydurmuştu Nitekim orada biraz oyalandıktan sonra bir bahane ile kalkıp evinin yolunu tuttu

Hemen hizmetçisine atını hazırlattı ve O'nunla vadinin arkasına gitmesini söyledi Kendisi de mızrağını yanına alarak başka bir yola çıktı Mızrağın temreni parlayıp dikkat çekmesin diye yere doğru tutuyordu Biraz sonra hizmetkârının olduğu yere geldi; ve sür'atle atına binerek derhal gözden kaybolduAtı o kadar hızlı sürüyordu ki, adamcağızın ağzı açıkta kaldı; efendisine n'olmuştu böyle



Hadi kızım, hadi daha hızlı Hadiyüz deve biliyor musun, yüz deve Müthiş servet Yüz deve paralarmallar!

Süraka, çatlatırcasına koşturuyordu Sanki rüzgârla yarışa çıkmıştı

-Hadi, kimseler ayıkmadan biz onları yakalayalım, hadi, hadi, hadi



-İşte izleri Şimdi geçmişler belli Hadi kızım ter içinde kaldın ama, sen cins arap atısın Bu mesafeler sana vız gelir Yaklaşmış olmalıyız HadiHaİşte oradalar!



Efendimiz ve arkadaşları, her adımda biraz daha yaklaşın kılıçlı, mızraklı suvariyi çoktan farketmişlerdi Ancak Peygamberimizde hiç bir telaş eseri yoktu O, sallallahü aleyhi ve sellem, Kur'an-ı kerim okuyordubir ara şöyle bir dönüp gözucuyla baktılar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)

Eski 05-01-2009   #19
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)



Halbuki "siz yukarı gelin" diyebilirdi Ama bu basit teklifi yapamadı Peygamber duası ile yola çıkmış müminler karşısında şaşırmıştıkarısının ikaz ve itirazları da kâr etmedi:

-Gitme ya Kâ'b! Gecenin bu saatinde bilmedik insanların arasında ne işin var? Sesleri sanki kan kokuyor!

-Korkma! Onlar öyle kimseler ki, beni uykuda görseler uyandırmaya kıyamazlar

-Bari dışarı çıkma; damdan konuş

-Hayır; korkma dedim ya!

-Kâ'b söz dinle! Hiç değilse bir kaç adamla yanlarına git

-Kendime "korkak" dedirtmem

kadın ağlamaklı bir sesle bağırmaya başladı:

-Bu iş bana sıkıntı verdi Sonu iyi değil!

Kâ'b sertleşti:

-N'olursa olsun gideceğim!

ve gitti

Sıcacık yatağından çıkarak, genç hanımının çırpınışlarına zerrece aldırmadan ve yanına kimseyi de almadan kale kapısına yürüdü; sürgüyü çekerek ağır kapıyı araladı ve müminlerin yanına vardı



Hoş-beşten sonra bir saat kadar ödünç ve rehin meselelerini görüştüler

Muhammed bin Müslime birden farketmiş gibi:

-Bu gece ne güzel bir mehtab var, dedi

Diğer arkadaşları O'nu doğruladılar:

-Sanki gündüz Şu yıldızlara bakın; elini uzat da topla

-Haydi öyleyse Acuz vadisine doğru uzanalım Ne öyle, bir saattir kalakaldık şurada!

Kâ'b bir ânda kendini misafirleri arasında yürüyor buldu

Böcek sesleri ile dolu, aydınlık güzel bir geceydi Sultan bin Selâme, Kâ'b'ın saçına eğilerek:

-Ya Kâ'b! Ne güzel koku sürünmüşsün!

-Elbette bu muhitin en güzel kadınları ile ben evliyim

Muhammed bin Müslime de süt kardeşinin saçlarına uzandı:

-Hakikaten güzel bir kokuymuş

Kâ'b bin Eşref şişti

Sultan, Kâ'b'a doğru uzanırken:

-Nadir ve bayıltıcı bir şey

derken kuvvetli pençeleri ile Kâ'b'ın örgülü saçlarından öyle bir kavradı ki, yahudi'nin kurtulması artık imkânsızdı

-Ahh! N'oluyor ya Sultan! Bırak saçlarımı! Kalleş!! İmdaat! Bırakın beni! Ahhh!

Sultan bin Selâme, can havliyle elinden kurtulmaya çalışan düşmanı zaptetmeye uğraşırken bağırıyordu:

-Vurun Allah düşmanına! Müslümanlar aleyhine şiirler yazarsın ha!

kılıçlar inip kalkmaya başladı Muhammed bin Müslime, hançeri ile kâfirin karnını göğsüne kadar yardı; bir kılıç darbesi ile de kafası gövdesinden ayrıldı

Kâ'b, can verirken öyle müthiş bir çığlık kopardı ki, bütün vadi yankılandı

Gecenin sükûnetinde şaşkına dönen insanlar, pencerelere üşüştüler

Müminler, öyle bir hırsla kılıç vurmuşlardı ki, arkadaşlarından Haris bin Evs de yaralanmıştı; O'nu ve Kâ'b'ın kanlı kafasını alarak hızla Acuz Vadisini terkettiler

Yahudiler, peşlerine düştülerse de, müslümanlar, izlerini kaybettirmeyi başardılar

Vur-kaç ekibi, tekbir sesleri ile gelirken sabaha karşıydı Tekbir seslerinden Kâ'b şirretinin kellesinin getirilmekte olduğunu anlayan Sevgili Peygamberimiz, kalkıp namaza durdular

Ve; namazdan sonra mücahidleri evin kapısında karşılayarak kendilerini tebrik ettiler Yaralı sahabinin yarasına mubarek tükrüklerinden bir mikdar sürdüler, yara iyileşti



Ertesi sabah Resulullah hazretleri buyurdular ki:

-Yahudi ricalinden öldürmeye muktedir olduklarınızı öldürünüz Zira onlar, aramızdaki anlaşmayı çiğnediler



Biraz sonra da yahudiler geldi Panikte idiler Bir yahudi:

-Adamların bu gece büyüklerimizden Kâ'b bin Eşref'i kaçırıp öldürdüler

Başka bir yahudi:

-Hem de sebepsiz yere öldürüldü!

Peygamberimiz, şamatacıları susturdular:

-Eğer yerinde rahat dursaydı kimse kılına bile dokunmazdı Ama o öyle yapmadı Şiirleri ile bizleri çok incitti Münkirleri üzerimize kışkırttı İçinizden başkaları da aynı hatayı işlerse, onlara da layık oldukları ceza verilir! Haberiniz olsun!



Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz, bazı müminler ve Medine yahudi liderleri, Remle binti Haris'in bahçesindeki hurma ağacının altında bir araya gelerek bir barış andlaşması/sulhname yaptılar Andlaşma saklanmak üzere Hazreti Ali'ye verildi



Kâ'b'ın katli yahudileri bir güzel hizaya getirdi; sinmişlerdi Peygamber Şairi Hasan bin Sabit, yazdığı bir şiirle Kâ'b'ın öldürülmesindeki hüner ve ustalığı methü senâ eyledi

İKİ GÜZEL DÜĞÜN: Eşi, Peygamber Efendimiz'in sevgili kızı Rukayye radıyallahü anha'nın vefatı, kocası Hazreti Osman'ı çok üzdüağlıyor, sık sık hanımının kabrine gidiyor ve uzun zaman kabrin başında kalıyordu Osman bin Affan radıyallahü anh'ın bu ağır üzüntüsü bütün dostları gibi Hazreti Ömer radıyallahü anh'ı da üzüyordubu sebeple bu üstün kıymetteki arkadaşının evine gitti:

-Ya Osman! Kabul edersen sana Ömer'in kızı Hafsa'yı nikâhlayabilirim

Hazreti Osman, bir baba olarak Hazreti Ömer'in kendisi için gösterdiği takdire şayan bu fedakârlığa memnun oldu ve şükranlarını dile getirdi:

-Teşekkür ederim Ancak bana lütfen biraz düşünebileceğim vakit ver



Bu konuşmalarının üzerinden bir-iki gün geçtikten sonra iki güzel arkadaş, yolda rastlaştılar Hazreti Osman, Hazreti Ömer'in merakını bildiği için selâmdan sonra mevzuu açtı:

-Beni düşündüğün için; böyle büyük bir fedakârlıkta bulunduğun için tekrar şükranlarımı arz ediyorumancak lütfen bağışlayınız Bir zaman daha evlenme fikrinde değilim

Hazreti Ömer, tabii ki bir şey demediama kalbine hüzün çiselerinin düşmesine mani olamadı



Şimdi dul olan Hazreti Ömer'in kızı Hafsa radıyallahü anha, Efendimize nebilik vazifesi gönderilmeden beş yıl önce dünyaya gelmişti

kocası Huneys bin Huzafe radıyallahü anh ile birlikte Medine'ye hicret etmişti Hazreti Huneys, Bedr Cenginde aldığı ağır bir yara sebebi ile bilahare Medine'de vefat etti O'nun vefatı Hafsa'yı genç yaşta yalnız bıraktı

Bu hal, her babayı düşündüreceği gibi, Ömer bin Hattab'ı da kızına bir şey farkettirmese de düşündürüyordubu yüzden, dul kızını, dul ve hâlâ eşini kaybetmenin acıları ile sarsılan Osman bin Affan'a teklif etmişti

ama cevap malûm

Bunun üzerine Hazreti Ömer, aynı teklifi müslümanların gözbebeği Ebu Bekr radıyallahü anh'a yaptı Şüphesiz ki koca mümin'in yavrularından yana kalbi dağlıydıcahiliyet zamanında küçücük kızını kendi elleri ile diri diri nasıl toprağa gömdüğünü hatırlayalım Nerede o islam öncesi katı ve sert tavır; nerede bugün ciğerparesinin dul kalmasını bile kendine dert edinen pamuk gibi yumuşak kalb? Sanki Hafsa'nın şahsında toprağa gömdüğü kızının da gönlünü alıyordu

Zaten gayet az konuşan Hazreti Ebubekr, sevgili arkadaşının bu teklifine karşı birşey söylemedi

Hazreti Osman, hiç olmazsa, olumsuz da olsa bir cevap vermişti; Ebubekr'in Ömer'i bundan bile mahrum etmesi, iki kelime ile bir cevap bile vermemesi Hazreti Ömer radıyallahü anh'ı haylice üzdü O muhteşem insanın narin kalbi örselenmişti

Bir gün dayanamayıp derdini dertliler sığınağı O yüce Resule açtı:

-Hafsa'yı zevce olarak almaları için önce Osman'a sonra Ebubekr'e söyledim İkisi de kabul etmedi Halbuki Osman, şu ân dul

Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, bu seçilmişlerin seçkini can dostu ferahlandırdılar:

-Ya Ömer! Üzülme Hak teâlâ, kızını Osman'dan hayırlı bir kimseye nasib etti ve Osman'a da kızından hayırlı bir hanım müyesser eyledi

Hazreti Ömer'in kalbinde bir ânda huzur papatyaları açtı



Bir gün Allah'ın Resulü, Hazreti Osman'ı yanlarına davet ettiler ve sordular:

-Seni çok kederli görüyorum Niçin?

-Ya Resulallah ben, hem hanımımı kaybettim; hem de Peygambere damat olma nimetini

Efendimiz, Hazreti Osman'ı da sevindirdiler

-Ya Osman! Kardeşim Cebrail, yüce Allah'ın emrini getirdi ki, bu emr-i ilahide diğer kızım Ümmü Gülsüm'ü de Rukayye'nin mehri ile sana nikâhlamam buyuruluyor

tarifsiz sevinçler, Hazreti Osman'ın oldu Bir kere daha Resulullah'a damat olma şanına kavuşuyordu Böyle bir saadet yeryüzünde sadece O'na nasip oluyordu; evet sadece O'na Yani Osman-ı Zinnureyn oldu; iki nura kavuşan Peygamberimiz, Ümmü Gülsümle Osman bin Affan'ın nikâhlarını Hicri takvimle üçüncü yıl Rebiül evvel ayında yaptıdüğünse Cümadelahire ayında oldu



Sevgili Peygamberimiz Şaban ayında da Hafsa'yı Ömer bin Hattab'dan istedilerböylece mahzun Hafsa radıyallahü anha'yı Peygambere hanımlık; müminlere annelik tahtına çıkardılar

Peygamberimiz'in, Hafsa validemize verdiği mehir, dörtyüz dirhemfarklı sebeplerle gönlü kırık iki yüksek dosttan biri damatlık, diğeri de Efendimize kayınpederlik şerefine kavuşuyordu Hafsa hazretleri ise herkesten üstün bir yereher şey ne kadar muntazam ne kadar yerli yerince Ne gönül kırıklıkları kaldı, ne bir şey



Aradan bir zaman geçtikten sonra, bir gün yeri ve vesilesi gelince Hazreti Ömer, Hazreti Ebubekr'e sormadan edemedi:

-Ya kardeşim Ebubekr! Hafsa'yı sana teklif ettiğimde niçin hiç bir cevap vermedin?

Hazreti Ebubekr aziz dostunun yüzüne sevgi dolu gülücüklerle baktı:

-Çünkü O'nu Resulullah'ın isteyeceğini biliyordum

Hazreti Ömer, heyecanına mani olamadı:

-E, peki bana niçin bu müjdeyi vermemiştin?

Üstün insan, bir umman kadar sâkindi:

-O'na ait bir sırrı nasıl açıklayabilirdim ki?



GÜNEŞ GİBİ CÖMERT: Zeyneb binti Cahş, Sevgili Peygamberimiz'in halası Ümeyye radıyallahü anha'nın kızı Babasının ismi Bürre; iman etmeyince kendisine "Cahş" denildi Zeyneb radıyallahü anha, ilk iman eden müminelerden Yetim, yoksul, kimsesizleri yedirip, içiren, giydiren, bol bol sadaka dağıtan, akrabaları görüp gözeten ve akraba ziyareti/sıla-i rahme dikkat eden çok cömert bir insan Efendimiz, halasının bu kızını azatlı kölesi Zeyd bin Harise'ye nikâhladılarancak bir zaman sonra Zeyd radıyallahü anh, eşinden ayrılmak istediğini arz etmeye başladı Peygamberimiz sebebini sordular:

-Niçin?

-Ya Resulallah, Zeyneb'den hiç bir kötülük görmedim Hatta hep iyilik gördümfakat Zeyd köle iken hür olmuş biri; O ise ana tarafından Haşimoğulları mensubu; bana karşı nesebinin şerefi ile övünüyor; hatta başıma kakıyor İşte bu harekete dayanamıyorum ve bu sebeple boşanmak istiyorum

Efendimiz, aynı zamanda oğulluğu olan Zeyd'i teselli etmeye çalıştılar:

-Bu sözlere ehemmiyet vererek hatununu boşama!

ancak, Allahü teâlâ, Habibine bu boşanmaya / talaka engel olmamasını buyurdular

Bu sebeple Zeyd-Zeyneb çifti, boşandılar Bu netice, aynı zamanda bir bâtıl âdetin yıkılma imkânını da getirmişti Öteden beri sürüp gelen örfe göre; evlatlık, öz evlâd gibi kabul edilerek evlâd edinenin evlâtları ile evlatlığın çocukları arasında nikâh akdedilemiyor ve yine bunun gibi meselâ bir oğulluk ölse veya boşansa eşi ile evlilik yapılamıyordu

Sevgili Peygamberimiz, bu yanlış geleneği ortadan kaldırmak için Zeyneb binti Cahş'ı kendilerine hanım olarak almayı düşündüler Çünkü, mubarek kadın, bir asilzade olmasına rağmen eski bir köle ile evlenerek islâmiyette imtiyazlı sınıf olmadığının ilk örneği olmuştu Şimdi de evlâdlıklarla ilgili yersiz bir âdetin yıkılmasına vesile olabilirdi Efendimiz, önce bu yüzden kendisi ile evlenmek istiyorlardı İkinci olarak da seçkin bir aile üyesinin boşanmış olarak kalması uygun olmayacağından Zeyneb radıyallahü anha'yı taht-ı nikâhlarına almayı arzu ediyorladı

Peygamberimiz, boşanmanın üzerinden üç ay kadar bir zaman geçtikten sonra Hazreti Zeyneb'e haberci göndererek fikrini sorular:

-Zeyneb binti Cahş, Allah'ın Resulü ile evlenmek ister mi?

Bir hanım için Peygambere zevce olmaktan üstün bir şeref olabilir mi ki? Hazreti Zeyneb, çok sevindi ve hemen odasına çekilerek iki rekât namaz kıldı Allah'a yöneldi ve öyle bir istekte bulundu ki, olursa o kadar olur:

-Ya Rabbi! Resulün bana talib Eğer böyle bir izdivaca rızan varsa beni O'na sen ver



Peygamberimize ahzab suresi otuzyedinci ayeti kerimesi inzal oldu Mealen buyuruluyordu ki:

-Zeyd o kadından alakasını kesince biz, O'nu sana nikâhladık

Resulullah Efendimiz, Zeyneb radıyallahü anha'ya dörtyüz dirhem altın mehir verdilerYüce Allah'ın duasını kabul ettiği bu yüksek kıymet sahibi hanımefendi, Kâinatın tâcı ile hayatını birleştirdiğinde otuzsekiz yaşında bulunuyordu



Zeyneb binti Cahş, kavuştuğu nimetin şükrünü dile getirmek için zaman zaman şöyle derdi:

-Başkalarını babaları, kocalarına verdi Beni ise Resulullah'a doğrudan ve bizzat Allahü teâlâ nikâhladı

Efendimizin bir diğer mubarek eşi, güzel annelerimizden Aişe radıyallahü anha, Zeyneb validemizi şöyle anlatırlar:

-Haram ve şüphelilerden uzak durmakta, hakikati söylemekte, akraba ziyaretine düşkünlükte, bol sadaka vermekte ve hayır-hasenad işlemekte Zeyneb'den üstün bir hanım görmedim

El hünerinde de gayet becerikli olan Zeyneb binti Cahş, o kadar cömertti ki, göz nuru dökerek işlediği nadide eşyaları ve eline geçen her şeyi akrabalarıyla fakir-fukaraya dağıtırdı

O kadar cömert ki; güneş gibi

kuvvetli bir edebiyatçı olması da gönül zenginliğinin bir başka delili

ÇOCUK KOKUSU: Hicri üçüncü yıl Ramazan ayının ortaları Hazreti Fatıma radıyallahü anha, hamiledoğum günleri yakın Bu haber Peygamberimize arz edilince, Esma binti Ümeys ve Ümmü Eymen radıyallahü anha'yı ayetel kürsi, felak ve nas surelerini okumaları için sevgili kızlarına gönderdiler



Çocuk dünyaya gelince Resulullah Efendimiz, Hazreti Ali ve Hazreti Fatıma'nın evlerine geldiler Allah Resulü'nün istemeleri üzerine Esma binti Ümeys, çocuğu sarı renkte bir örtüye sarılmış olarak huzura getirdiler Peygamberimiz:

-Bebeği sarı örtüyle sarmayınız, buyurdular

Bunun üzerine Esma radıyallahü anha, çocuğu götürerek beyaz bir örtüye belenmiş olarak geri getirdiler

Peygamber Efendimiz, bebeği kucağına alarak sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okudular ve ismini Hasen/Hasan koydular ki mânâsı güzel demektir Hasan o güne kadar bilinmeyen bir isim Efendimiz, bebeğe isim verdikten sonra damağına yumuşak hurma sürdüler Bebeğe süt anneliği Hazreti Abbas'ın hanımı Ümmül Fadl yaptı

Yedinci gün bebeğin saçı kesilerek fakirlere ağırlığınca gümüş sadaka verildi ve ayrıca akika olarak da iki koç kesildi Ve yine o günlerde bebek sünnet ettirildi

Efendimiz, Hasan radıyallahü anhı ne kadar çok sevdiler, ne kadar Zira "Çocuk kokusu, cennet kokusu" mubarek sözleri de onlara ait Bu kadar merhamet dolu bir sözün sahibi, tabii ki çocukları çok sever; hele o öz canı bir güzel bebek ise

UHUD,

KÜÇÜK

CİHADDAN

BÜYÜK

CİHADA

Bedr Savaşının üzerinden bir sene geçmiş olmasına rağmen Mekke'de hâlâ öfkeler, alev alev Müşrikler, ne mağlubiyeti hazmedebiliyor; ne de kaybettikleri kardeş, koca, baba gibi en yakınlarını unutabiliyorlar

ateşli üç müşrik genci, Saffan bin Ümeyye, İkrime bin Ebi Cehil, Abdullah bin Rebia, Mekke'nin yeni reisi Ebu Süfyan'a gittiler:

-Ya Eba Süfyan!

-Sizi dinliyorum gençler! Hoş geldiniz

-Bu kahredici mağlubiyet lekesini alnımızda daha ne kadar taşıyacağız?

-Ayakta kalmayın! Oturun bakalım

-Zaten bugüne kadar oturmaktan başka ne yaptık ki?

Ebu Süfyan sordu:

-Bir düşündüğünüz var mı?

-Var ya Eba Süfyan!

-Evet sizi dinliyorum

-Şam seferinden ne kadar kazanç elde edildi?

-Ellibin altın Bunu hepiniz biliyorsunuz?

Gencin biri reise sordu:

-Bu para Da'rün Nedve'de saklı değil mi?

-Evet

Bir başka genç bir teklif yaptı

-Öyleyse ya reis bu kârı ikiye ayırsak ve yarısını silaha, diğer yarısını asker toplamaya harcasak; nasıl olur?

-Şayet bu parada hissesi olan herkes razı olursa gayet güzel olur

Ateşli gençlerden biri patladı:

-Hele hayır diyecek biri çıksın!

-Hadi bakalım öyleyse Gösterin hünerinizi



İkna kabiliyeti yüksek ve konuşması güzel Amr bin Âs, Cübeyr bin Dehl, Abdullah bin Zeb'ari ile Şair Ebu Uzze Cemhi'yi seçerek, asker vermeleri için kabilelere yollamak istediler

Ebu Uzze, önce kendisine yapılan teklifi reddetti Zira; Bedr cenginde esir düşmüş; fakat bir daha müslümanlara karşı asla savaşmayacağına dair kahraman Peygambere söz vermesi üzerine fidye alınmadan serbest bırakılmıştı Şimdi gelenlere bu vaadini hatırlatıyordu:

-Gelemem, sözüm var Bir daha düşmanlık etmemek ve aleyhlerinde faaliyette bulunmamak üzere Bedr'de Muhammed'e söz verdim

-Canım, düşmana verilen bir söz

-Söz ya Bana yapılan iyiliğe nankörlük edemem

Saffan bin Ümeyye; Ebu Uzze'nin damarına bastı

-Korktuğun için gelmiyorsun Söz bahane

-Eğer korksaydım Bedr'e gitmezdim

-Ama şimdi korkuyorsun Bak benzin sapsarı!

-Yalancı! Beni de kendine benzettin! Yürü nereye isterseniz oraya gidiyoruz

Saffan bin Ümeyye neş'elendi:

-Eğer sağ dönerseniz seni zengin yapacağım Ölürsen, kızların kızlarımdır Onları kendi kızlarımdan ayırmayacağım Sen yeter ki hey'ette ol Dilinle yardımcı olmasan bile, varlığınla bizi destekle

önce Tilame bölgesine gittiler

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)

Eski 05-01-2009   #20
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)



Tihame Bölgesi'nde yaşayan Huzaa Kabilesi' nin müslümanları gibi müşrikleri de Resûlullah'a hürmetkâr ve bağlı idiler

Bu kabilenin mensuplarından Mâ'bed bin Ebi Mâ'bed, bir iş için bazı adamları ile Mekke'ye giderken yolları üzerinde bulunan Hamrâ'ül Esed/Kızılaslan'a geldiğinde islâm ordugâhını gördü ve Uhud şehidlerinden dolayı Sevgili Peygamberimiz'e taziyetlerini bildirmek için ziyaretlerine geldi Mâ'bed henüz imân etmemişti:

-Yâ Ebel Kâsım! Uhud sebebiyle emin ol ki biz de çok üzüldük Ancak dileriz ki bundan sonra Kureyş'e karşı galip gelirsin

dedi ve gitti

Mâ'bed ve arkadaşları şirk ordusu ile de Revha'da karşılaştılar Onlar da burada konaklamışlardı Bu sırada Kureyş'in önde gelenleri hâlâ ısrarla aynı fikrin peşindeydiler:

-Nice Muhammedî bahadırı öldürdük Bu işi neden yarına bırakıyoruz Köklerini kazımak varken bu ürkeklik neden? Hayır! Mekke'ye dönmeyeceğiz Medine'ye gidecek ve tarihi görevimizi yerine getireceğiz

Böyle bir hareketin bir mağlubiyete sebep olabileceğini ileri süren Safvan ibni Ümeyye ise Mekke yolundan dönmenin yanlış olacağını anlatıyordu Bu sırada Mâ'bed yanlarına vardı Mâb'ed'i farkeden Ebu Süfyan seslendi:

-Yâ Mâ'bed bin Ebi Mâ'bed! Geldiğin yollarda ne var-ne yok?

-Sizin için iyi haberler yok yâ Eba Süfyan!

-Ne gibi?

-Müslümanlar, Uhud'a katılmış olanı olmayanı yekvücut olmuş büyük bir ordu halinde üzerinize geliyorlar Ben ömrümde böyle kalabalık bir ordu görmedim

-Nasıl olur? Müslümanlarda harp edecek kuvvet kalmadı ki?

-Ben, onları Hamrâ'ül Esed'de gördüm; yakında siz de şu ufuktan atlarının alınlarını görürsünüz

-Eyvah yâ Mâ'bed sen ne diyorsun?

-Eğer bana inanmıyorsanız bekleyin ve bizzat görün

Safvan ibni Ümeyye lafa karıştı:

-İşte ne kadar haklı olduğum anlaşılıyor Haydi bir kazaya uğramadan Mekke'ye dönelim

Ebu Süfyan dahil müşrik önderlerini korku sardı Bu sebeple bir ân evvel toparlanarak Mekke yolunu tuttular Onlar, mü'min olmayan birinin müslümanları korumak için bu şekilde hareket edebileceğini hiç bir şekilde düşünememişlerdiaslında her şey Allah'dan 'Allahü teâlâ, isterse bu dine kâfirler ve fasıklarla da yardım eder' değişmez kaidesi bir kere daha yaşanıyordu

Mâ'bed, kendi adamlarından birini gizlice İslâm ordugâhına göndererek Kureyş'in sıvışıp gittiği haberini Resûlullah Efendimize ulaştırdı Ebu Süfyan komutasındaki müşrik ordusu Mekke'ye dönerken, yolda Medine'ye gıda almak için giden Abdülkaysoğulları'nın ticaret kervanı ile karşılaştılar

Ebu Süfyan:

-Yolunuz açık olsun! Ne yana böyle?

Kervan reisi cevap verdi:

-Medine'ye gidiyoruz

-Yâ? Güzel Sizden bir ricam var

-Elbette yâ Ebâ Süfyan! Söyle lûtfen!

-Size bazı şeyler tenbih edeceğim Eğer bu sözlerimi Muhammed'e nakletmek için bize vekil olursanız, bunun bedelini Ukaz Panayırı'nda kuru üzüm olarak karşılarım

-Tabiî elbette yâ Ebâ Süfyan!

-Muhammed'e deyin ki: Şimdi gidiyoruz Ama yakında toplanarak yeniden öyle bir geleceğiz ki, kendisinin de, kendisine inanmış olanların da köklerini kazıyacağız

-Dediklerini aynen söyleyeceğiz



Abdülkayslar, Hamrâ'ül Esed'den geçerken reisleri, ısmarlanmış haberi Peygamberimize nakletti:

-Sevgili Peygamberimiz:

-Hasbunallâh ve ni'mel vekil/Allah bize yeter; O, ne güzel vekildir, dediler

Ve devamla buyurdular ki:

-Varlığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki; eğer, müşrikler, bizimle çarpışmak için tekrar gelirlerse taş kesilecekler ve mazi olmuş dünkü gün gibi silinip gideceklerdir

Sevgili Peygamberimiz sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz ve cesur ve fedakâr ordusu aleyhimürrıdvan, Hamrâ'ül Esed'de üç gün kaldıktan sonra Medine'ye avdet ettiler Hamrâ'ül Esed seferi üzerine, yol gösteren, takdir eden ve müjdeleyen bir çok âyeti kerimeler geldi



diğer taraftan Ebu Süfyansa hâlâ koyu bir gaflet içindeydi Mekke'ye dönünce ilk iş olarak Hübel putuna gitti:

-Uhud'a gitmeden önce falımı buldurarak öcümü almama imkân verdin Kalbim soğudu, içim ferahladı Teşekkürler ederim sana ey Hübel, dedi ve gidip başını tıraş ettirdi



Abdullah bin Übey, orası kendisine tapuluymuş gibi Mescid'de hep aynı yere otururdu Mevkiine ve sülalesinin hatırına binaen münafıklığı anlaşılıncaya kadar bu hareketi hoş görülüyordu İki Cihan Güneşi, cum'a günleri minberde hutbe irad ettikten sonra aşağı inince Abdullah bin Ubey her defasında ayağa kalkar ve cemaate hitaben:

-Ey insanlar! Allah'ın aranızda bulundurup sizi O'nunla gâlip ve üstün kıldığı ve O'nunla şereflendirdiği Resulüne yardımcı ve O'na hürmetkâr olunuz Sözlerini dinleyerek kendisine itaat ediniz, der ve yerine otururdu

tâ Uhud savaşına giderken kendisine uyanlarla beraber yoldan geri döndüğü güne kadar ne oturduğu yer için, ne söyledikleri için kimsenin bir itirazı olmadı Ordu, Hamrâ'ül Esed'den döndükten sonraki ilk cum'a hutbesinden sonra, başmünafık yine ayağa kalkarak yukarıdaki benzeri sözlerle aslında hiç bir kalemin ve hiç bir kelamın övmeye gücünün yetmeyeceği aziz ve üstün Peygamberi methetmeye kalkışınca, bazı mü'minler eteklerinden aşağı çektiler:

-Otur yerine ey münafık! Sen en olmayacak şeyi yaptın! Bugün iki yüzlülükle övmeye kalkıştığın Peygamberi düşman karşısında zayıf bırakmak için adamlarınla cepheden kaçtın Sen ne oturduğun bu yere; ne de bu Mescid-i Nebi'ye layıksın! Defol!

Ebu Eyyûb El Ensari Halid bin Zeyd radıyallahü anh, sakalından çekiyor, Ubade bin Samit radıyallahü anh de O'nu dışarı itiyordu Sahabilerin elinden kurtulan münafık, kendini güçlükle kölelerin arasına attıbir taraftan da yüksek sesle söyleniyordu:

-Ne yaptım ben? O'nu övmekten başka ne yaptım?

Münafık, mescidin kapısında Muavviz bin Afra'yla karşılaştı?

Hazreti Muavviz radıyallahü anh, Abdullah'ı bir telaş içinde aniden karşısında bulunca sordu:

-N'oldu? Ne var?

-Hiç Ben O'nu övdüm Eshabıysa hakaret ederek beni itip kaktılar Kötü bir şey mi dedim?

Hazreti Muavviz, öfkenin sebebini anlamıştı O da münafıkı paylamadan edemedi:

-Senin yaptığını kim yaptı ki? Bari Resûlullah'a git de senin için Allah'dan af ve mağfiret dilesin!

İşte bir zavallılık misali:

-Kimse benim için af dilemesin

Muavviz bin Afra radıyallahü anh, donup kaldı



Bundan sonra Efendimiz, Zeyneb binti Huzeyme/Huzeyme kızı Zeyneb ile evlendi Hazreti Zeyneb radıyallahü anha, kocası Abdullah bin Cahş radıyallahü anh'ın Uhud'da şehid olmasından sonra dul ve korumasız kalmıştı Üstün ve güzel özellikleri vardı Çok ibadet eder daima fakir fukarayı görüp gözetir; onların dertleri ile dertlenir; sıkıntılarına çare olurdu Bu yüzden insanlar, O'na "Ümmü'l Mesakin" mişkinlerin / yoksulların annesi lakabını takmışlardı İşte bu yoksullara annelik hasleti Hazreti Zeybeb'i bir hanımın varabileceği en yüksek yere; Resulullah'a kadınlık ve dolayısıyla bütün ümmete annelik makamına yükseltmişti

Mubarek annemiz, Resûlullah ile evlenmesinden sadece sekiz ay sonra hayata veda ettiler; radıyallahü anha



Putları ilâh sayarak yüce Allah'a şerik/ortak koşmak gibi bir bahtsızlık içinde olan Kureyş kâfirleri, Uhud'u hâlâ kendileri için bir zafer sanarak o sarhoşlukla birbirlerini öven; mü'minleri yeren şiirler yazıp meydanlarda okuyorlardı Mü'min şairleri, bunlara hemen gerekli karşılığı veriyorlardı



KATAN SEFERİTayyi Kabilesi'nden Züheyroğlu Velid, Tuleyb bin Umeyr'in hanımı olan yeğenini ziyaret için Medine'ye gelmiş Tuleyb radıyallahü anh'ın evinde misafirdi Velid, sohbet esnasında Necd taraflarından ilgi çekici haberler veriyordu

Velid'in haberleri Esedoğulları kabilesi merkezliydi

Esedoğullarından Tuleyha bin Huveylid ile kardeşi Seleme bin Huveylid, kendi kabileleri ile kendilerine bağlı daha küçük kabileleri Uhud'dan henüz ve yorgun dönmüş müslümanlar üzerine kışkırtarak Medine'yi basmak gibi tehlikeli bir faaliyet içindeydiler



Tuleyha ve Seleme, kavim ve kabilelerinden insanlara sesleniyorlardı:

-Aldığımız haberlere göre müslümanlar, Uhud çarpışmalarından bitkin, yorgun ve çoğu yaralı dönmüşler Bu bir fırsattır Bugüne kadar atalar dininden ayrılan bu insanları kimse hakkıyle cezalandırıp yok veya ıslah edemedi

Dinleyenlerden biri atıldı:

-Bu şeref belki bize ait olur

Bir başkası onu destekledi

-Hem dediklerine göre Kureyş, müslümanları perişan etmiş Darma-dağınık imişlerderlenip toparlanma ümidleri yokmuş

Aşka gelen bir başkası ortaya bir teklif attı:

-Hem Yesrib'de koyun, deve, at ne varsa sürülerini de yağmalar buraya getiririz!

Yine Esedoğullarından birisi Kays bin Haris, onların görüşlerine karşı çıktı:

-Şu dedikleriniz hiç de kabul edilecek görüşler değil

Sesler yükseldi:

-Niçin, niçin?

-Bir kere Yesrib bize çok uzak Yağma yapmamız çok zor olur Ayrıca bizim, Kureyş gibi asker toplamamız da mümkün değildir Kureyş, uzun bir hazırlık döneminden sonra ve arap kabilelerinden yardım ve destek alarak üçbin kişilik atlı-develi bir orduyla müslümanların üzerine yürüdü Siz üç yüz kişiden fazla bir kalabalığı bile bir araya getiremezsiniz Şahsen ben, zafer ve talih rüzgârının üzerinize eseceğine ihtimal vermiyorum

Bu soğukkanlı değerlendirmeye karşı çıkanlar oldu:

-Ama şimdi müslümanlar, hayli hırpalanmış vaziyetteler

Bu ısrar karşısında sözlerinin faydası olmayacağını anlayan Kays, ancak şu cümleyi mırıldanabildi:

-

Heveslerin tatmini için yapılan savaşların sonu hüsran olur



Tuleyb, Velid'den öğrendiği bu çok mühim haberi zaman kaybetmeden hemen Sevgili Peygamberimiz sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz'e ulaştırdı

Ne çetin imtihandır ki mücadelenin biri bitmeden; veya biter bitmez hemen bir başkası başlıyordu



Resulullah Efendimiz, Muhacirîn ve Ensar'dan yüzelli kişilik bir birlik toplayarak üç bölük teşkil ettiler ve başlarına kendisine sancak da verdikleri Ebu Seleme bin Abdul'Esed'i tayin ettiler ve buyurdular ki:

-Yâ Ebu Seleme! Seni bu mücahidlerin başına kumandan tayin ettim Esedoğulları henüz hazırlık halindeyken sen onlara baskın ver ve sürülerini yağmala Çünkü onlar, müslümanların canlarına ve mallarına zarar vermek azmindeler Ancak Allah'ın emir ve yasaklarına uy ve emrin altındakilere şefkatle muamele et

Efendimizi can kulağı ile dinleyen Ebu Seleme, tam bir teslimiyetle cevap verdi:

-Başüstüne yâ Resûlallah

İslâm bölüğünün kılavuzluğunu, haberi getiren Velid bin Zübeyr, yapıyordu



Mücahidler, başlarında komutanları Ebu Seleme bin Abdül'Esed önlerinde kılavuz Velid bin Zübeyr olduğu halde Esedoğulları'nın yaşadığı Necd'e doğru yol aldılar Issız ve sapa yolları takip ediyorlardıbu sırada müşrikler, Katan denilen yerde toplanmışlardı Burası Esedoğulları'na ait bir su başıydı Müslümanlar Katan'a yaklaşırken sürülerini yayan Esedoğulları çobanlarını gördüler Çobanlardan üçü yakalandı; sürülere el kondu Bir kısım çobanlarsa kaçarak Katan'a vardılar Bir İslâm birliğinin yaklaşmakta olduğu ve hayvanlarını yağma ve bazı çobanları esir ettiği haberi düşmanı hayli sarstı: "Muhammedîler Uhud'da mağlub olmuş ve kendilerine gelemez haldelerbir daha toparlanamazlar" diyorlardı Halbuki onlar, şimdi Katan'a kadar gelmiş; rahat durmayan ve Medine'ye karşı hasmâne niyetler içinde olanların kafasına balyoz gibi inmek üzereydiler

Esedoğulları, büyük-küçük savaşabilecek kim varsa olanca güçleri ile silahlanarak Katan önündeki su başına dizilip islâm kuvvetlerini beklemeye koyuldular Medine'yi basmak isteyenler şimdi ancak kendi şehirlerini müdafaa için hazırlanıyorlardı O da müdafaa edebilirlerse

Ebu Seleme radıyallahü anh kuvvetleri, Katan'a vardığında şafak vaktiydikumandan askerlerini hücum nizamına soktuktan sonra onlara kısa bir konuşma yaptı:

-Ey mücahidler! Allah'ın yüce emirlerine aykırı bir davranışın olmasın Düşmanı elinizden kaçırmamak için dikkatli olunuz Bize kendisi ve Habibi yolunda çarpışma şerefi veren Allah'a hamdü senalar olsun Haklarınızı bana ve birbirinize helâl ediniz! Haydi ey Allah'ın seçkin kulları hücum!!!

Mü'minler, alacakaranlıkta alevden oklar gibi düşmana doğru atıldılar Sa'd bin Ebi Vakkas radıyallahü anh, bir düşman kâfirini ânında haklarken; bir bedevi de Urve bin Mes'ud'u şehid etti, radıyallahü anhancak düşman, dehşetli mücahid taarruzu karşısında duramayacağını anlayınca yüz-geri edip kaçtı ve çil yavrusu gibi her biri bir tarafa dağıldı Savaş sadece bir şehidle bitmişti



Esedoğulları kaçınca aynı su başına müslümanlar karargâh kurdular Ebu Seleme'nin emriyle bir bölük karargâhta kaldı İki bölükse çevreyi tarayarak düşmanın kalan koyun ve develerini de yağmaladılar

İslâm birliği, aynı gün Medine'ye dönmek için yola çıktı Bir gece yol alındıktan sonra bir mola ânında komutan, ganimet taksimi yaptı En evvel Başkumandan hakkı olarak Resûlullah Efendimiz'in hissesi ayrıldı: Bir köle ve diğer malların beşte biri Her mücahide yedi deve ve bir mikdar küçük baş hayvan düştü

Sefer on gün sürmüştü

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)

Eski 05-01-2009   #21
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)



BİR İDAM MAHKÛMUNUN İKİ REK'AT NAMAZIŞanlı Eshab'dan Abdullah bin Üneys radıyallahü anh, müşriklerden Halid bin Süfyan'ı öldürünce; Halid'in kabilesi Lıhyanoğulları, kan davası peşine düştüler ve bu ihtirasla kendilerine destek bulmak için Adal ve Elkare kabilelerine gittiler Lıhyanoğulları, bu iki kabileden birkaç kişilik bir heyetin Medine'ye giderek Ebül Kasım'ın yani Sevgili Peygamberimizin huzuruna çıkmasını istiyorlardı

plan şuydu: Hey'et, Kâinatın Efendisi'nden şu istekte bulunacaktı:

-Ey Allah'ın Resûlü! Kabilemizde mü'minler vardır Ancak onlar İslâmiyeti bilmiyorlar Bize eshabdan bir-kaç kişi insan gönder ki Kur'an-ı Kerim ve fıkıh öğrenelim

müslümanlar, şüphe edebilir endişesi ile doğrudan kendileri Medine'ye vararak bu isteği dile getiremiyeceklerdi Bu sebeple ve daha inandırıcı olsun; hiç bir başka düşünce uyanmasın diye üstelik iki ayrı kabileden kişiler gitsinler istiyorlardı Lıhyanoğulları diyordu ki:

-Bize gönderilecek müslümanlardan bazısını Halid bin Süfyan'a karşılık öldürür; diğerlerini ise Mekke'ye götürerek satarız Böylece biz intikamımızı aldığımız gibi Kureyş de satın aldığı müslümanları Bedr'deki kayıplarına karşılık katledebilirler

Lıhyanoğulları, gözleri parlayarak sözlerine devam ediyorlardı:

-Kureyşliler için Bedr'de akrabalarını öldürenleri işkencelerle katletmekten daha zevkli hiç birşey tasavvur edilemez



Adal ve Elkare kabilelerinden Medine'ye gidecekler tesbit edildi

Bunların başına kimin geçmesi sözkonusu olduğunda, içinde sinsi arzular büyüten Süfyan bin Halid, büyük bir istekle buna talip oldu Zira, Süfyan, kocası ile oğlunu Uhud'da kaybeden Talha ibni Ebi Talha'nın karısı Sülafe'nin bunları öldüren Âsım bin Sabit'in başı için yüz kızıl tüylü deve vereceğini vaadettiğini öğrenmişti

Süfyan, Mekke'de bir yolunu bularak Sülafe ile görüşmüş ve vaadini bizzat kendisine doğrulatmıştı

artık rüyasında kızıl tüylü develer gören ve, yüreği mal hırsı ile kavrulan Süfyan bin Halid, Adal ve Elkare'den seçilen yedi sahtekârla beraber Peygamber aleyhisselâma gittiler Rollerini güzel ezberlemişlerdi ve iyi oynamaya hazırdılar Çünkü bu iman düşmanlarına da kızıl tüylü develerden pay verileceği kulaklarına fısıldanmıştı



Bu sırada Büyük Peygamber de müşriklerin Medine üzerine gelmek hususunda herhangi bir hazırlıkları olup olmadığını sorup-öğrenmek için sahabilerden birkaç kişiyi gizli haber alma elemanı olarak Mekke'ye göndermeyi düşünüyordu

Medine'ye gelen müşrik davetçileri, doğrudan Âsım radıyallahü anh'ın babası Sabit'in evine misafir oldular Hazreti Âsım'a gayet mültefit davranarak O'nu yanlarında götürmeyi çok istediklerini söylüyorlar

daha sonra Sevgili Peygamberimiz'in sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem, yüksek huzuruna kabul edildiler Davetçiler, bütün şeytani hünerlerini takınmışlardı En inandırıcı halleri ile konuşuyorlardı:

-Yâ Resûlallah! Bizden çok kimse müslüman oldu Ancak ne Kur'an-ı Kerim okumayı biliyoruz; ne de şeriat'den haberimiz var Bunları öğretecek insanlara muhtacız Bu sebeple bize dinimizi öğretecek kimseler göndermeni istemek için buraya kadar geldik

Peygamberler Peygamberi, hemen cevap vermedilerbu davet, göndermeyi düşündükleri istihbarat elemanları için de iyi bir fırsat olabilir; giden mü'minler, değerli bilgilerle dönebilirlerdi

İlahî bir işaret de bekliyor olabilirlerdi Bu sebeple yalancılar, daha bir kaç gün Âsım bin Sabit'lerde misafir kaldılar Mübarek sahabi, nereden bilsin ki ekmek yedirdiği bu insanlar, O'nun canına susamışlar Nihayet Peygamberimizden izin çıktı Bu iş için eshabından on kişiyi vazifelendirdilerbunların yedisi tanınmış simalardı: Âsım bin Sabit, Mürsed bin Ebi Mürsed, Habib bin Adi, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Tarık, Halid bin Ebu Bekr, Mus'ab bin Abdullah Emirleri, Efendimiz'in kararları ile Âsım bin Sabit hazretleri oldu

Savaş için değil, ilim için yola çıkan mü'minler, yanlarına sadece kılıçlarıyla bir kaç ok ve mızrak almışlardıdavetçi kâfirlerle birlikte yol alıyor ve fakat emniyet için gündüz gizlenip gece gidiyorlardı Çünkü asil sahabiler, yanlarındakileri de müslüman biliyorlardı

Nihayet Nahide adlı yere varıldı Hilebazlar, içlerinden birini müslümanlara farkettirmeden Süfyan bin Halid'e yolladılar Merak ve heyecanla beklediği haberi alan Süfyan, hemen yanına yüzelli kişi alarak yola çıktı Onlar gelirken malûm yolcular, bir sabah Reci Suyu başına kondular Burada hurmayla azık yiyerek bir mikdar dinlendikten sonra yanıbaşlarındaki dağdan yukarı doğru çıktılar Onların su başından ayrılmasından hemen sonra bir kadın çoban, suya geldi ve yerde Medine hurması çekirdekleri gördü; korktu

yakınlarda Medinelilerin bulunduğunu anlamıştı Müslümanlar, kendilerine bir baskın verebilirlerdi Bu sebeple kavmini vaziyetten derhal haberdar etmek için oradan ayrıldı O, daha yoldayken Süfyan bin Halid kumandasındaki müşrikler de oraya yetiştilerkadın, gördüklerini anlattı Kâfirler, Reci suyu boyunca iz sürerek Âsım bin Sabit ve arkadaşlarını buldular Müslümanlar, bir davetçinin küffar arasında olduğunu görünce o ân tuzağa düştüklerini anladılar

manzara vahimdi Kendileri birer çıplak kılıçla bir kaç ok ve mızrağa sahip on garip; düşmansa kalabalık ve bütün imkânlara mâlik gözü dönmüş bir güruh Mü'minler, yukarıda dağın tepeye yakın noktasında; müşriklerse aşağıda eteklerde dizilerek gergin bir şekilde beklemeye başladılar Sahabilerle birlikte gelen kâfirlerin tamamı karşı saflara geçmişlerdi Her iki tarafta da kılıçlar çekilmiş güneşte yanıp duruyordu Âsım bin Sabit, kâfirler de duyacak şekilde mü'min kardeşlerine hitap etti:

-Kardeşlerim! Kahpeye kahpelik yakışır! Günlerce ekmeğimizi yiyenler; kendilerine hizmet için şu kadar meşakkate katlandığımız kimseler, bizi tuzağa düşürmüş bulunuyorlar Sayıları bizden fazla, silahları çok Ama biz de mücadeleyi elden bırakmayacağız Aslında bu belki de hesapta olmayan bir ânda şehidlik nimetine kavuşmamız demektir Ben, sizlere haklarımı helal ettim; ey Resûlullah'ın dostları siz de haklarınızı bana helal ediniz

Birden dağlar yankılandı:

-Helal ettik

Mü'minler kendi aralarında da helâlleştiler

Tekrar Âsım radıyallahü anh konuştu:

-Şehidlikten nasibi olanlara şimdiden mübarek olsun; esir düşeceklere sabır diliyorum Allah, sabredenlerle beraberdir

Bir avuç yiğidin ölüm karşısındaki bu soğukkanlı tavırlarından bir ân hayrete düşerek öylece onlara bakakalan islâm düşmanları, nihâyet toparlandılar Süfyan bin Halid aşağıdan bağırdı:

-Yâ Âsım! Teslim olun! Bize karşı gelmeye yeltenmeyin! Böyle bir şey hayatınıza malolur!

-Allah'ın verdiği canı kimse alamaz!

-Yâ Âsım! Bize âsi olursanız size acımayız

-Biz size değil, Allah'a âsi olmaktan korkarız Siz kendi cehennemlik halinize acıyın

-Yâ Âsım gelin teslim olun!

-Biz mü'miniz Bir mü'min hainlerin merhametine sığınmaz

-Yâ Âsım! Bize gelirseniz hiç birinize dokunmayacağız Buna söz veriyoruz Maksadımız sizi öldürmek değil Size karşılık Mekkelilerden bazı menfaatler koparmak istiyoruz Hepsi bu kadar

-Hayır yalan söylüyorsunuz Biz kâfirlere inanmayız Hem niçin sizin menfaatlerinize âlet olalım?

Bunu diyen sahabi, aşağıdaki kâfirlere şimşek gibi bir ok fırlattı İlk taarruz müslümanlardan gelmişti Zira en iyi müdafaa taarruzdur Ve mü'minler düşünüyordu ki "biz ölmeden öldüreceğimiz kadar kâfir öldürelim Onların noksanlığı müslümanlar için kazanç olur"

Âsım bin Sabit, ok atarken bir taraftan da ölümün hak, bu dünyanın geçici ve kaderde olanın karşımıza çıkacağına dair şiirler söylüyordu

Hazreti Âsım, okları büyük bir ustalıkla düşmana savuruyor ve her ok isabet kaydediyordu Bu arada diğer müslümanlar da aynı gayrette ok atıyorlardınerede yüzelli kişiden gelen ok sayısı, nerede on mücahidin fırlattığı oklar? Küffara can kaybı verdiriyor ama kendileri de şehid oluyorlardı Âsım bin Sabit radıyallahü anh, ok tirkeşindeki yedi okun hepsini tükettikten ve mızrağı kırıldıktan sonra kılıcını eline aldı ve yanık bir yürekle dua etti:

-Allahım! Ben, senin dinini ta ilk zamandan beri müdafaa ettim; sen de benim cesedimi düşmandan mahafaza eyle

Zira kahraman sahabi, Talha ibni Ebi Talha'nın karısı Sülafe'nin kendisi için beslediği zalim niyeti; yani başını getirene yüz deve vermeyi vaadettiğini ve kafatasında şarap içmeye ahdettiğini işitmişti



İki ayağından oklanan Âsım bin Sabit, şehid oldu Bir çok yaralar almıştı O'nun şehid olmasıyla müşriklerin Âsım hazretlerine doğru koşturmaları bir olduancak, mübarek şehidin yanına varmışlardı ki tahmin edilmedik bir şeyle karşılaştılar Binlerce arı, Âsım radıyallahü teâlâ anh'ın cesedinin etrafını sarmış çevresinde uçuşup duruyorlardı Arılar şehidin başını keserek Sülafe'ye götürmek için yaklaşmak isteyenlere arılar, öyle şiddetle hucüm ettiler ki her defasında kaçıp uzaklaşmak zorunda kaldılar Sonunda "gece olsun o zaman kafasını keseriz" dediler Gece karanlığında arı olmayacağına kani idiler Bu esnada çarpışma devam ediyordu Müslümanlar, Hazreti Âsım'dan başka altı şehid daha vermişlerdi Geriye sadece üç mümin kalmıştı Bu üç yiğit insan da yaralar içinde ve bitkindi

Süfyan bin Halid yine seslendi:

-Size eman veriyoruz Dokunmayacak ve zarar da yapmayacağız Teslim olun

-Sözünüz kat'i mi?

-Evet kat'i söz veriyoruz

Habib bin Adi, Abdullah bin Tarık, Zeyd bin Desinne aşağı indiler

ancak yalan söyleyen hainler hemen üzerlerine saldırarak bu sahabileri kirişlerle bağladılar

Abdullah bin Tarık, öfkeyle bağırdı:

-Hani eman vermiştiniz! Nerede sözünüz? Yalancı sahtekârlar! Bizi hiç bir yere götüremezsiniz!!!

Müşriklerle onlara direnen Hazreti Abdullah arasında şiddetli bir çekişme başladıbu sırada Mekke'ye yakın Merr-üz Zahran'a gelmişlerdi Nasıl yaptıysa Abdullah radıyallahü anh ellerini kurtararak serbest kaldı Serbest kaldığı ân düşmana kılıçla hamle yaptıysa da aynı anda üzerine atılan yağmur gibi taşlarla o da şahadet şerbetini içti

Kâfirler, diğer iki müslüman ve mazlum esir Habib bin Adi ve Zeyd bin Desinne'yi önlerine katarak ite kaka gittiler

O akşam şiddetli bir yağmur yağdı ve çıkan seller bir çok şey gibi Âsım bin Sabit hazretlerinin mübarek cesedini de alıp götürdü

Yağmura rağmen gece vuruşmanın cereyan ettiği tepeye gelen kâfirler, Âsım bin Sabit'in ölüsünü bulamayarak, ah-tühlerle geri döndüler Yüce Allah, Âsım bin Sabit'in duasını kabul ederek cesedinin zalimlerin eline geçmesine izin vermemişti

Çünkü:

Âsım bin Sabit radıyallahü teâlâ anh, Sevgili Peygamberimizin eshabındandı Efendimiz, O'nu Abdullah bin Cahş ile kardeş yapmıştı Peygamberimizin okçularındandı Bedr'de müslümanların savaş şekli O'nun teklif ettiği gibi cereyan etmişti Şanlı Bedr'den başka Uhud'da da bulunmuş ve bu müthiş mücadelede Resûlullah'ın etrafında pervane olmuş sayılı kahramanlardan ve O'nun sadık dostlarındandı

Lıhyanoğulları, Habib bin Adî ve Zeyd bin Desinne'yi Mekke'ye götürerek sattılar:

Habib radıyallahü anh'ı, Huceyr bin Ebi İhab, Bedr'de müslümanlar tarafından öldürülen kardeşi Haris yerine öldürülmek üzere seksen miskal altın karşılığı; Zeyd radıyallahü anh'ı da Safvan bin Ümeyye yine Bedr'de öldürülen Ümeyye bin Halef'e karşılık öldürülmek üzere elli deveye satın aldılar

Huceyr, esirini kölesi Maviye'nin evine, Safvan bin Ümeyye ise kendi kölesi Nıstas'ın evine hapsetti İki mübarek sahabinin içi yanıyordu Bir taraftan aldatılıp oyuna getirilmek, bir taraftan arkadaşlarını şehid vermek, hür insanlarken düşmana esir olmak, köle gibi alınıp satılmak, aile hasreti ve hepsinden daha ağırı Resûlullah ayrılığıama bu kadar zorluklara rağmen onlar yine de sabırla dayanıyor ve her şeyi yüce Allah'dan bilerek şükrediyorlar

Nitekim Maviye anlatır:

-Habib benim evimde zincirlere bağlıydı Birgün yanına gittiğimde elinde gayet iri taneli bir üzüm salkımı gördüm Halbuki ne üzüm mevsimiydi, ne de çevrede veya evimde üzüm vardı Hatta üzüm mevsimi olsa bile Arabistan'da o irilikte üzüm yetişmezdi

Belli ki mübarek esir, cennet nimetleri ile mükafaatlandırılıyordu Belki de bu hadiseye şahid olmak Maviye adlı hizmetçi kadının daha sonra müslüman olmasına sebep oldu

Maviye, Habib hazretlerine bir ihtiyacı olup olmadığını sordu:

-Ya Habib bir ihtiyacın var mı? Yiyecek, içecek veya başka bir şey?

-Bana putlar adına kesilmiş et getirme! Bir de beni idam tarihini öğrendiğinde haber verirsen memnun olurum

Habib, haram aylar boyunca hapiste kaldı Maviye, idam tarihini öğrenince bunu esire haber verdi Bu ânı şöyle anlatır:

-Öldürüleceği günü haber verdiğimde zannettim ki O, türlü taşkınlıklar yapacak Tam aksine halinde hiç bir değişiklik olmadı Haber, kendisiyle değil de bir başkası ile alâkalıymış gibi soğukkanlıydı

Maviye devam ediyor:

-Ölüm hazırlığı için bazı ricaları oldu Onları küçük çocuğumla gönderdim Ancak oğlumu gönderdikten sonra korkuya kapıldım Çünkü çocukla esirin isteği üzre bir de ustura yollamıştım Bir ân için "Esir, ya çocuğu ustura ile öldürürse" diye bir endişeye kapıldım ve hemen korkuyla O'nun hücresine koştum

Habib hazretleri vaziyeti anlamıştı:

-Biz sebepsiz yere insan öldürmeyiz Bu haramdır, dedi ve gülerek ilave etti, hem benim öldürülmemi siz mi istiyorsunuz ki?



Zeyd bin Desinne ise zincirler içinde olduğu halde geceleri teheccüd namazı kılıyor, gündüzleri oruç tutuyordu

Zeyd radıyallahü anh'ın bütün gıdası sütten ibaret Ne et; ne de etli bir şey yiyor Kitapsız kâfirlerin kestiği hayvan leş olmaktaleş yemekse yasak; caiz değil



Haram ayların üçüncüsü Ramazan-ı Şerif'ten sonra her iki sahabi de hücrelerinden alınarak Mekke hareminin/yasak bölge dışında ve şehre iki fersah uzaklıkta olan Ten'im'e getirildiler İki çilekeş mücahid, yolda birbirlerine sabır ve tevekkül tavsiye ediyorlar İki darağacı daha evvelden kurulmuş ve etrafları akrabaları müslümanlarla savaşırken öldürülmüş kırk mızraklı gençle kadın, çoluk-çocuk ve halktan birçok meraklılar tarafından doldurulmuştu

Ayrıca Kureyş meşhurları İkrime bin Ebi Cehil, Sa'd bin Abdullah, Ahnes bin Şerik, Ubeyde bin Hakim, Umeyye bin Ebi Utbe ve Hadramioğulları da oradaydılar

Habib bir darağacının dibine Zeyd ötekine götürüldü



Habib Hazretleri sehbaya çıkartılmadan evvel iki rek'at namaz kıldı

İdam mahkûmlarının asılmadan önce iki rek'at namaz kılma adetlerinin başlangıcı Habib radıyallahü anh'ın işte bu namazıdır Hazreti Habib namazdan sonra Rabbine el açarak derinden derine dua etti Ayağa kalktığında da mü'min olduğuna ve tek hak yolun da islâmiyet olduğuna dair şiirler okudu ve yüreği kavrula kavrula Kureyş'e beddualar etti Kureyşliler başlarına yıldırım düşmüşe döndüler Müşrikler, büyük mazlumu daha fazla konuşturmayarak idam sehbasına çıkardılar Ve önce mânevi işkenceye başladılar:

-Yâ Habib işte ölüyorsun Gel İslâmiyetten dön canını bağışlayalım!

-İslâmdan çıkmış Habibe can ne lâzım olur ki! Vallahi şu dünyanın bütün zenginliklerini ayaklarımın dibine serseniz ben dinimden asla vazgeçmem!

Müşrikler, bu defa O'nu Peygamberine karşı kışkırtmaya niyetlendiler

-Ama sen burada hayatını verirken Peygamberin evinde rahat ve huzur içinde yaşıyor Madem ki dininizin sahibi O, senin yerinde Peygamberin olması lazım gelmez miydi?

-Sizler bakan ama görmeyen insanlarsınız O'nu tanıyabilseydiniz şimdi ne şu cinayeti işler ne de böyle konuşurdunuz!

-Biz cinayet işlemiyoruz

-Siz cinayet işliyorsunuz Hem en adi cinsinden Nedir şu kalabalık? Burada bir cana mı kıyılıyor; yoksa cambaz mı oynuyor?

Müşrikler yine sordular?

-Yâ Habib son kere ihtar ediyoruz! Müslüman olmadığını söyle Aksi takdirde Lat ve Uzza üzerine and olsun ki seni öldüreceğiz Çünkü siz de Bedr'de bizim yiğitlerimizi öldürdünüz

-Ama biz böyle haysiyetsizce tuzaklar kurarak öldürmedik Müslüman, dostuna da düşmanına da mertçe davranır

-Biz de mertiz

-Bu nasıl mertlik ki yüzümü Kıbleye çevirmeme bile mani oluyorsunuz? Ey Yüce Allahım! Şayet yanında makbul biri isem bari yüzümü sen kıbleye çevir

Muhteşem sahabi, bu sözlerden sonra kendini büsbütün Allah'a verdi:

-Eyy herşeyi bilen ve her şeye gücü yeten Allahım! Şurada karşımda düşman simasından gayrı bir sima göremiyorum Halimizi O'na bildirecek hiç kimse yok Yâ Rabbi! Sen Resûlünün risaletini bize tebliğ ettin; bizim de selamımızı ve başımıza gelenleri kendisine tebliğ et



Bedr'de babası, kocası kardeşi ölmüş kırk kişi, mızraklarla darağacındaki garip ve mazlum müslümana saldırdılar Mızraklar, insafsızca inip kalkarken hazreti Habib'in yüzü kıbleye döndü Sanki görünmez eller, düşmana rağmen O'nu kıbleye çevirmişti Mübarek sahabi, kan-revan içinde iken bile şükrünü dile getiriyor:

-Elhamdülillah ki Rabbim, yüzümü kendisi, Peygamberi ve mü'minler için seçtiği Kâbeye döndürdü

Bir mızrak, aziz insanın göğsünden girip sırtından çıktıbir kelime-i şahadet Ten'im ufuklarını çınlattı

Safvan bin Ümeyye'nin kölesi Tetaş idam ipini çektibir müslüman ilk defa darağacında can veriyordu: Habib bin Adî radıyallahü teâlâ anh



Bu sırada Medine'de eshabıyla birlikte olan Sevgili Peygamberimiz'i bir ân için uyku benzeri bir hâl kapladı; tıpkı vahiy geldiği zamanlardaki gibi Başlarını kaldırdılar ve:

-Ve aleyhisselâm, dediler

Eshab merak edince buyurdular ki:

-Cebrail geldi; müşrikler, Habib bin Adî'yi öldürmüşler Bana selâmını ve ölüm haberini getirdi Ben de "O'nun üzerine de olsun" diyerek selâmını aldım

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)

Eski 05-01-2009   #22
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)



Müşrikler, aziz şehid Habib bin Adî'nin cesedini öylece ipte asılı bırakarak dağılıp gittiler

Haber, her tarafta işitilsin istiyorlardı Böylece bu hareketle akıllarınca müşriklere cesaret; müslümanlara da gözdağı vereceklerdi

Günler geçmesine rağmen Hazreti Habib'in hâlâ idam sehbasında sallanıp durduğu haberi Medine'ye gelince ince kalbli merhametli Peygamber, çok üzüldüler ve eshabına buyurdular ki:

-Kim, Habib'in cesedini darağacından indirirse cennet onun nasibi olur

Bu gayrı insani hareket, bütün Peygamber dostlarını incitmişti Bu bakımdan Efendimizin arzusu onları ferahlandıran bir emir oldu Zübeyr bin Avvam ve Mikdat bin Esved, bu canavarlığa son verme işini üzerlerine aldılar Ve gündüz saklanıp gece yürümek sureti ile Te'nim'e geldiler Ne var ki zâlimler, darağacının çevresine bekçiler koymuşlardı İki sahabi, geldikleri günün gece yarısına kadar bir yerde gizlenerek bekçileri gözetlediler Onların tahmin ettikleri gibi uykuya mağlup olmaları üzerine de mübarek cesedi sür'atle darağacından alarak atlarına yüklediler ve yine sür'atle oradan uzaklaştılar Habib bin Adî, idamının üzerinden kırk gün geçmiş olmasına rağmen sanki yeni şehid edilmiş gibiydi Hâlâ yaralarından gül kırmızısı bir kan sızıp duruyordu

Sabah olduğunda kâfirler, cesedin sehbadan alınmış olduğunu görünce takipçiler çıkardılar Yıldırım gibi at koşturan kalabalık sayıdaki müşrik, ertesi gün öğleden sonra Zübeyr bin Avvam ile Mikdat bin Esved'e yetiştiler

Zübeyr radıyallahü anh, şehidin cesedini attan alıp yere koydudüşman karşısında rahat hareket edebilmesi lazımdı Fakat O'nun cesedi yere koyduğu ân müthiş bir şey oldu Herkesin gözü önünde cereyan eden hadise, görenleri iliklerine kadar ürpertti Olan şuydu: Hazreti Zübeyr'in mübarek cesedi yere koyduğu ân toprak, O'nu hemen içine aldı Sanki yer hasretle yarılmış ve nicedir özlediği şehidi kalbine gömmüştü

Zübeyr, kendisini ve arkadaşı Mikdat'ı Kureyş kâfirlerine aile mensuplarını sayarak tanıttı ve:

-İsterseniz karşılıklı ok atalım, isterseniz herkes kendi yoluna gitsin, dedi

O kalabalık insanlar, iki mücahide ilişmeden uzaklaşıp gittiler

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)

Eski 05-02-2009   #23
aysem
Varsayılan

Cevap : Peygamber Efendimizin Hayatı (detaylı Anlatım)



tesekkur ederım:)
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.