Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Sanat Tarihi / Arkeoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
300, 750, frigya, uygarlığı

Frigya Uygarlığı (Mö 750 - Mö 300)

Eski 10-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Frigya Uygarlığı (Mö 750 - Mö 300)



FRİGYA UYGARLIĞI (MÖ 750 - MÖ 300)

GİRİŞ

Frigler, Ege Göçleri ile Anadolu’ya gelen Balkan kökenli boylardan biridir Ancak siyasi bir topluluk olarak ilk defa MÖ 750’den sonra ortaya çıkmışlardır, Midas döneminde ise (MÖ 725-695/675) bütün Orta ve Güneydoğu Anadolu’ya egemen, güçlü bir krallık düzeyine ulaşmışlardır Hint-Avrupa kökenli oldukları halde kısa bir süre içinde Anadolululaşmışlar ve bir yandan Helen, öbür yandan Geç Hitit etkileri altında kalmış olamakla birlikte özgün ve Anadolulu bir kültür oluşturmuşlardır Friglerin maden ve ağaç işçiliğinde, dokumacılıkta üretikleri eserler Helen piyasasında beğeni kazanmış ve Helenli ustalar tarafından taklit edilmişlerdir Makara kulplu bronz tabaklar ve bronz kazanlar; dönemin “teknolojik” bir başarısı olan altın, gümüş ve bronzlardan yaylı çengelli iğneler (fibulalar); değerli madenlerden giysi kemerleri, tokalar ve zengin bezemeli tekstil ürünleri; geometrik desenlerle süslü mobilya eşyası bunlar arasındadır Frigler, Helenlere ayrıca müzik alanında da esinlenme kaynağı olmuşlardır

FRİGLERİN TARİHİ

Güçlü bir uygarlık kuran Friglerin tarihi ve sosyal yaşamı ile ilgili bilgilerimiz ne yazık ki yeterli değildir Bu konudaki ilk bilgileri antik yazarlardan öğreniyoruz Tarihçi Herodot ile coğrafyacı Strabon’a göre Frigler, Avrupalı bir kavimdi ve Anadolu’ya gelmelerinden önce “Brigler” olarak anılıyorlardı Friglerle ilgili bu yazılı kaynakları ve bölgedeki kazı sonuçlarını değerlendiren bilim adamları Friglerin, büyük olasılıkla MÖ 1200’lerde Trakya ve Boğazlar üstünden Anadolu’ya geldikleri, ilk yıllarda Trakya ve Güney Marmara Bölgesi’nde geçici yerleşim merkezleri kurduktan sonra Batı Anadolu’nun iç kesimlerine yayıldıklarını ileri sürmektedirler Friglerin Anadolu topraklarında ilk siyasal birliği kurmaları MÖ 750 yıllarına rastlar

Friglerin bilinen ilk kralı ülkenin başkenti Gordion’a adını veren Gordias’tır Dağınık Frig topluluklarını siyasal bir birlik altına toplamayı başaran bu kral ve yaşadığı dönemin siyasal olaylarıyla ilgili bilgilerimiz yok denecek kadar azdır Tarihçi Arianos’a göre Gordias Thelmessos’lu (Fethiye) bir kadınla evlenmiş ve Midas adını verdiği bir oğlu olmuştur Midas Friglerin bilinen tek kralıdır (Araştırmacılar Frig krallarının hepsine Midas denildiğini belirtmektedirler) Midas’ın ünü kendi ülkesinin sınırlarını aşıp, Batı Anadolu kıyılarındaki Yunan kentlerine, hatta Kıta Yunanistanı’na dek yayılmıştır

Başlangıçta Eskişehir, Afyon, Ankara ve Sakarya vadilerini içine alan bir bölgede yerleşen Frigler, sonraları Kütahya’dan Kızılırmak’a, Ankara’dan Denizli’ye dek olan bölgede güçlü bir uygarlık oluşturmuşlardır Midas’ın Frig tahtına geçtiği ilk yıllarda ülkenin en önemli düşmanı Asurlar’dır Midas, Asurlar’la barış yaparak Güneydoğu sınırlarını güvenceye aldıktan sonra batı ülkeleriyle dostça ilişkiler kurmaya yönelir (Batı Anadolu kentlerinden Kyme kralının kızıyla evlenir) Öte yandan fildişi tahtını Yunanistan’daki Delfoi Apollon Tapınağı’na armağan ederek Kıta Yunanistanı ile ilişkileri güçlendirir Gordion’da yapılan kazılarda ele geçen Yunan çanak-çömlekleri bu ilişkilere ait diğer örneklerdir

MÖ 700 yıllarına doğru, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu’ya giren Kimmerler, önce bölgedeki Urartular’ı güçsüzleştirdikten sonra Kızılırmak’a kadar uzanırlar Frig-Kimmer savaşı sonunuda Frigya tamamen tahrip olur Kral Midas ise öküz kanı içerek yaşamına son verir (MÖ 676) Batıya kaçan Frigler, küçük beylikler halinde bir süre daha varlıklarını sürdürürlerse de Lidyalıların egemenliğine boyun eğerler

Frigler, başlıca Gordion (Yassıhöyük), Pessinus (Ballıhisar), Dorylaion (Eskişehir) ve Midas’da (Yazılıkaya) yerleşmişlerdir

FRYGİA UYGARLIĞI (MÖ 750-300)

Hitit İmparatorluğunun çökmeye başladığı yıllarda Anadolu Kafkaslar ve Boğazlar üzerinden gelen bazı göçmen grupların etkisi altına girmeye başlamıştı Doğudan gelenlere Muşkiler deniyordu ve Elazığ yöresine yerleşmişlerdi Batıdan (Makedonya’dan) gelenler ise Bryg adını taşıyorlardı ve Marmara denizinin güney bölümüne yerleşmişlerdi Anadolu’da Phrygler adını alan grup MÖ 10 yüzyıldan başlayarak daha içeriye, Gordion yöresine ulaşmışlardı MÖ 8 yüzyılın ortalarında merkezi bir devlet kuran Friglerin kurucularının Gordios olduğu sanılmaktadır Asurluların Muşkili Mita dedikleri oğlu Midas ise önceleri Urartu ve Tabal Krallıkları ile birleşip Asur’a karşı bir koalisyon oluşturmuşsa da MÖ 8 yüzyılın sonlarında doğudan gelen Kimmerlere karşı Asur ile dostluk anlaşması yaparak dikkatini batıya yöneltti Yunanistan’daki Delphoi tapınağına armağanlar yolladı, Lydia Krallığı ile dostluk ilişkileri kurdu ve Batı Anadolu kıyılarındaki Kyme kenti Nemrutkale-Aliağa) kralının kızı ile evlendi

Frig Krallığı en güçlü döneminde batıda Burdur yöresinden, doğuda Amasya’ya, kuzeyde Samsun’dan, güneyde Niğde civarına kadar yayılmıştı Fakat Kimmer tehlikesi giderek artıyordu Asur kralı II Sargon bu göçebelerle yaptığı bir savaşta öldü (MÖ 705) Asur desteğini yitiren Frigler de Kimmerlerin istilalarına maruz kaldı MÖ 7 yüzyıl başlarında Gordion Kimmerler tarafından yakılarak tahrip edildi Kral Midas bu yenilgiden sonra intihar etti

Frigler bu yenilgilere rağmen Orta Anadolu’nun çeşitli yörelerine dağılarak beylikler halinde bir müddet daha hüküm sürdüler Çorum’un kuzeyindeki Pazarlı ve eski Hitit başkenti Boğazköy bu yerleşim yerlerinden bazılarıdır Ancak, en güçlü oldukları bölge Eskişehir ve Afyon civarıydı Küçük Frigya denilen bu bölgede bulunan Midas kentinin dini açıdan da büyük önemi vardı

Friglerin çok tanrılı bir dinleri vardı Güneş Tanrısı Sabazios ile Ay Tanrısı Men bunlardan en tanınmışlarıydı Ancak Frigler denince akla ilk gelen tanrıça Kybele’dir Anadolu’da Erken Neolitik Dönemden beri tapınılan Kybele Frigler için bir doğa tanrıçası, hatta doğanın bizzat kendisiydi Kybele için en büyük tapınma yeri Pessinus’ta (Sivrihisar - Ballıhisar) idi Burada tanrıçayı siyah meteorik bir taş temsil ediyordu Frigler bu tanrıçayı o kadar benimsediler ki, tüm ülkelerini Agdistis Dindymene de dedikleri Kybele’nin mülkü saydılar Bunun sonucunda, aslında bir Anadolu tanrıçası olduğu halde Kybele tarihe bir Frig tanrıçası olarak geçti Kybele kutsal alanları genellikle kayalıklar üzerine yapılmıştı Çünkü tanrıçanın buralarda yaşadığına inanılıyordu MÖ 8-6 yüzyıllar arasında Eskişehir-Afyon arasındaki ovaya tanrıçanın tapınaklarını temsil eden pek çok kaya anıtı yapılmıştı

Frig soyluları ölülerini ya kayaya oyulmuş mezarlara ya da tümülüs denen yığma mezar tepelerinin altındaki odalara gömerlerdi Kaya mezarlarının kimilerinde cephe kabartmalarla süslenmişti Tümülüslere Gordion, Ankara ve Kerkenezdağ bölgelerinde yoğun olarak rastlanmaktadır Bunlardan en büyüğü Midas’a ait olduğu sanılan 300 m çapında ve 53 m yüksekliğindeki Büyük Tümülüs’tür Tümülüs geleneği Anadolu’ya yabancıydı ve Frigler tarafından Makedonya’dan getirilmişti

Frig kentleri içinde Gordion’un özel bir yeri vardır Saray yapılarının bulunduğu kesim bir tepe üzerine kurulmuştu Bu yapıların en dikkat çekici özelliği tümünün megaron planlı oluşlarıdır Batı Anadolu’da MÖ 3 binyılın başlarından beri kullanılan bu tür yapılar önde bir giriş holü ile arkadaki büyük salondan oluşuyordu

Hint-Avrupa kökenli bir dil kullanan Friglerin yazıları tam olarak çözülememiştir Frigler dokumacılık, marangozluk ve madencilikte çok ustaydılar Gordion tümülüslerinde bulunan çivi kullanılmaksızın birbirine geçmelerle tutturulmuş panolar ve mobilyalar ile fibula adı verilen çengelli iğneler ve makara kulplu kaseler Friglere özgü eserlerdir

FRİGYA UYGARLIĞI

a Dil ve Yazı

Frig uygarlığını kuranların, bir türlü aydınlığa kavuşturulamayan yazı ve dilleri üstüne bilgilerimiz oldukca sınırlıdır Friglerin başlı başına bir yazı sistemi vardı Kaynağı ve gelişimi henüz aydınlatılmamış olan bu yazı bir taraftan Arami, diğer taraftan Ege yazı sistemlerinin etkisi altında meydana gelmişe benzemektedir Frig yazısı henüz tümüyle çözülememiş olmasına karşın okunabilmektedir Ancak bu okuma, “Midas” ya da “Ana Tanrıça” gibi çok bilinen sözcükler için geçerlidir

Gordion’da bulunan bronz vazoların bazılarında Erken Yunan yazısının alfabesine benzeyen Frigçe yazılar görülmüştür Kayalara yazılmış yazıtlarda da aynı yazıları görmek mümkündür Bunların hepsi, tarih olarak MÖ VII yüzyıla kadar çıkar Frig ve Yunan alfabelerinin aynı Fenike kaynağından gelmesi olasıdır Frig alfabesi MÖ V yüzyıla kadar kullanılmıştır Frig dili ise Yunanca ile karışarak MS II ve III yüzyıllara kadar yaşamıştır Frig diline ait kalıntılarla Yunan yazarlarından gelme otuz kadar sözcük bu dili tam olarak açıklamaya yetmemektedir Fakat genel olarak bu dilin Hint-Avrupa dilerinden olduğu ve içinde İslav, Arami ve hatta Frig öncesi Hitit dillerinden de sözcükler bulunduğu söylenebilir

Onlardan kalan yazılı belgeler yok denecek kadar az olduğundan, edebiyatları hakkında da bir bilgimiz bulunmamaktatır; fakat Frigyalılar hayvan öykülerinin bulucuları olarak kabul edilir

b Mimari

Frigya sanat ve mimarisi konusunda bilgi edinebilmek için, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde, özellikle Gordion, Midas şehirleri ve Pazarlı’da tümülüs şeklindeki mezarlarda veya kayalar içine oyulmuş zengin cepheli binalarda yapılan kazılara başvuruyoruz Frigler, özellikle maden işçiliğinde çok ileri gitmişlerdi Kaya ve taş mimaride kullanılan malzemeyi işlemek için madenden çeşitli aletler yapıyorlardı Frigler zamanında korunaklı kalelerin varlığı, Pazarlı kazılarından anlaşılmıştır Yüksekçe bir tepenin üzerine yapılmış olan bu kalenin içinde muntazam dörtgen şeklinde küçük evler vardı Evlerin temelleri taştan, üst kısımları tahta hatıllarla desteklenmiş kerpiçten yapılmıştı; damlar ise ahşaptı Çatı ve dış cephelerin bazı kısımları boyalı kabartmalarla süslü toprak levhalarla kaplanmıştı Bu türden toprak levhalara Pazarlı’dan başka Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ve özellikle Gordion’da rastlandı Bunlardaki resimler ve nakışlar Frigya sanatının, Anadolu’da eskiden beri köklenmiş geleneklerin, doğudan (özellikle Mezopotamya) ve batıdan (İonya ve Yunanistan) etkilerle geliştiğini göstermektedir Bu mimarinin en iyi örnekleri Eskişehir ve Afyonkarahisar arasındaki eserlerde görülür Bunlar zengin süslemeli tapınak kalıntılarıdır Alınlıklarında bir pencere bulunmaktadır Frig ahşap mimarisinin Likya’da da görülen bir çeşidi Eski Bronz Çağ prototiplerine kadar gider Bu mimari aynı zamanda erken doğu mimarisini de etkilemiştir Klasik geleneğe göre frizi ilk defa Frigler kullanmıştır

Amerikalıların Gordion’da son yıllarda yaptıkları kazılarda MÖ VIII yy’da Frig evlerinin bazen taştan, bazen de tahta çerçeve kullanarak kaba tuğladan yapıldığı anlaşılmıştır Bu evlerin bazılarının planı megaron tipindedir Gordion’da şehrin etrafını çeviren surlar, şehir kapısı ve çeşitli binalar ortaya çıkarıldı Frigler, doğu komşuları Urartular gibi kaya mimarlığında çok ileri gitmişlerdir, kayalar içinde hücreler, odalar, koridorlar, neye yaradığı henüz tam olarak anlaşılamayan yüksek kademeli merdivenler ve sunaklar yapmışlardır Aynı zamanda kayalıklarda, çoğu hallerde direkli ve alınlıklı binaları bulunan cepheler oluşturmuşlardır Üzerinde birtakım geometri ve ya hayvan motifleri yeralan bu kaya cephelerinin Frig devletinin parlak devrinde yapıldığı anlaşılmıştır Yalnız bu yapıların mezar olup olmadığı konusunda bir fikir birliği yoktur Gerilerinde mezar odaları şeklinde hücreler bulunan bazı cepheler mezar olarak kabul edilmektedir Fakat, Midas’ın mezarı olarak gösterilen Yazılıkaya’daki bir cephenin mezar olmadığı ve sadece bir tapınak cephesi olarak kullanıldığı düşünülmüştür Bu mezar odası semerdanlı idi

Saray depoları, hizmet yerleri ayrı yapılar halindedir Bazılarının tabanı renkli taşlardan yapılmış mozaiklerle kaplıdır Üzerinde zengin geometrik motifler bulunan süslemeler, Anadolu’da bugüne kadar bilinen en eski mozaik süslemeleridir İçlerinde mobilya parçaları, fildişinden özenle işlenmiş sanat eserleri, insan ve hayvan kabartmaları, çeşitli çanak çömlek bulunmuştur Kimmer istilası sırasında yıkılan şehir, yeniden yapılırken tapınakların dış cepheleri kabartmalı, renkli, pişmiş topraktan levhalarla süslenmiştir Lidya devletinin hakimiyeti, doğu Yunan sanantının Gordion’a girmesine neden oldu

c Mitoloji, Din ve Kibele İnanışı

Frigya uygarlığı denildi mi akla ilk gelen Kral Midas olur O zamandan günümüze Kral Midas ile ilgili iki efsane ulaşmıştır Bunlardan ilki şöyledir:

“Midas Frigya Kralıydı Pek öyle akıllı biri değildi; ama akılsızlığının cezasını sadece kendisi çekmiştir Birgün Midas’ın adamları sarayın yakınlarındaki gül bahçelerinde yaşlı Silenos’u buldular Dionisos’u ararken yolunu kaybetmisti Silenos Her zamanki gibi zil zurna sarhoştu yine Ağaçların arasında sızıp kalmıştı Midas’ın adamları, tepeden tırnağa güllerle süslediler onu, sonrada krala götürdüler Midas, güler yüzle karşıladı Silenos’u, tam on gün on gece ağırladı Yedikçe yedi Silenos, içtikçe içti Sarhoş oldu, şarkılar söyledi, sızdı, ayıldı Onuncu günün sonunda da Frigya kralı elinden tutup tıpış tıpış Dionisos’un yanına götürdü onu

Dionisos, Silenos’a yeniden kavuştuğuna öyle sevindi öyle sevindi ki, “Midas, dile benden ne dilersen” dedi Kral, hiç düşünmeden, “Aman Dionisos”, diye cevap verdi, “Her dokunduğum altın olsun; başka birşey dilemem” Tanrı bu dileğini yerine getirdi onun; ama akşam olunca yemekte başına neler geleceğini düşündükçe kıs kıs güldü Zavallı Midascık Karnı acıkıp da sofraya oturunca ne kötü bir dilekte bulunmuş olduğunu anladı Ağzına her götürdügü şey altına dönüveriyordu Ekmeği mi tuttu, al sana altın bir ekmek Elmaya mı dokundu, işte sapsarı, kaskatı bir elma

Hemen Dionisos’a koştu Midas Yalvardı yakardı “Ne olursun bu büyüyü boz” diye göz yaşı döktü Dionisos, “Git de Paktolos ırmağında yıkan O zaman büyü bozulur” diye cevap verdi Frig kralı, Paktolos ırmağına koştu hemen, bir güzel yıkandı Ondan sonra da sarayına dönüp tıkabasa yedi içti

Şimdi onun yıkandığı ırmağa bakanlar, altın kum tanecikleri görürler sularda

Bir ikinci öyküsü daha vardır Midas’ın O da Apollonla ilgilidir Yüce tanrı, Frigya kralının kulaklarını eşek kulaklarına çevirmişti Bir suç işlediği için değil de aptallığı yüzünden bu cezayı görmüştür Midas:

“Apollon ile Pan arasında yapılacak bir çalgı çalma yarışmasında Midas, yargıçlardan biri olarak seçilmişti Kır tanrısı, kavalıyla hoş sesler çıkarıyordu; ama Apollon’un gümüşten lira’sı her çalgıdan üstündü Bir çalmaya başlamasın Apollon; Musalar bile durup kendini dinlerdi

Yargıçlardan ikincisi dağ tanrısı Tmolos, yengi çelengini Apollon’a verdi Ama yüce musikiden ne anlasın Midas, tuttu oynak havalar çalan Pan’ı kazandırdı Apollon da kızıp onun kulaklarını eşek kulakları yapıverdi

Midas bir süre, tanrının armağanlarını koca bir külah içinde sakladı Sakladı ama onun saçlarını kesen berber sonunda kulaklarını gördü Kulakları gördüğünü kimseye söylemeyeceğine yemin etti Berber bu, konuşmadan durur mu, gitti bir çukur kazdı sazların arasında, usulca “Kral Midas’ın kulakları eşek kulakları” diye fısıldadı

Aradan zaman geçti Çukurun çevresinde büyüyen sazlar yel estikçe, “Kral Midas’ın kulakları eşek kulakları!” diye bağırmaya başladılar Böylece herkes gerçeği öğrendi

Bu olaydan sonra, Midas şunu öğrenmiştir herhalde: İki tanrı yarışırken beğendiğini tutma güçlü olanı tut

Frigya uygarlığının yaratıldığı dönemde “Ana Tanrıça İnancı” etkisinin doruğuna çıkmış, Ana Tanrıça adına tapınaklar, kutsal alanlar yapılmış, dinsel törenler düzenlenir olmuştu Bu dönemde Ana Tanrıça ile ilgili olarak anlatılan bir efsane, Tanrıça’ya nasıl tapıldığını da anlatmaktadır

Efsaneye göre, Ana Tanrıça (Kibele), Attis adlı bir delikanlıya aşık olur Attis, Ana Tanrıça’nın kendisine karşı duyduklarından habersiz, Pessinus (Ballıhisar) kralının kızıyla evlenme hazırlığındadır Düğün yeri kurulmuş, düğüne çağrılı tüm konuklar yerini almıştır Gözünü aşk bürüyen Ana Tanrıça, olanca görkemiyle birden düğün yerinde ortaya çıkar Ve tanrısal gücünü kullanarak sevdiği erkek Attis’i çıldırtır Bir anda çılgına dönen Attis, bir yandan dans eder, bir yandan da bıçağını çekerek erkeklik organını keser Attis’in kasıklarından fışkıran kanlar toprağı sular, topraktan bitkiler fışkırır Attis’in kendisi de ölüp bir çam ağacına dönüşür Ana Tanrıça da onun hiç bozulmamasını sağlar Çam ağacının, yaz-kış hiç bozulmadan kalması böyle bir efsaneye bağlanır

d Friglerde Ölü Gömme Geleneği

Frig beyleri ölülerini ya kayalara oyulmuş mezarlara ya da tümülüslere gömerlerdi Kaya mezarlarının çoğu soyulmuş oldukları için mimari dışında fazla bilgi vermezler Buna karşın tümülüsler, yani yığma mezar tipleri Frig ölü gömme geleneğini öğrenmemizde önemli rol oynarlar MÖ 8 yüzyıl başlarından MÖ 6 yüzyıl ortalarına kadar kullanıldıkları sanılan tümülüslerin büyük bölümü Gordion’dadır Bu yığma toprak mezarları kentin sırtlarında yeralır ve sayısı 100’e yaklaşır

Bu türde ölü gömme tekniği gelişmiş olarak birden ortaya çıkar Bu durum tümülüs mezarlarının Frigya’ya dışarıdan gelmiş olduğuna işaret eder Gerçekten de Arnavutluk ve Makedonya’da soylu kişileri gömmek amacıyla tümülüs mezarların MÖ 1800-1500’den itibaren kullanıldığı bilinmektedir

Frigya tümülüslerindeki mezar odalarının ahşap yapısı çok ileri bir tekniğin eseridir Ölüler önceleri yakılmadan ahşap sedirler üzerine uzatılmış, MÖ 7 yüzyılın sonlarından itibaren de, Yunanistan’dan gelen etkilerle yakılmaya başlamıştır Ahşap mezar odasına ölü ve ölü armağanlarının bırakılasından ve ahşap çatının kapatılmasından sonra, odanın üzeri büyük bir yığma tepeyle örtülmüştür

Toprak yığınının ahşap mezar odasına yapacağı baskıyı en aza indirmek için mezar şu şekilde yapılırdı: Ahşap mezar odasının üstü moloz taşlarla kaplanmış, bunun üzerine kalitesi ve direnci fazla olan, sulandırılarak bulamaç haline getirilmiş kil serilmiş , sonra da kuru kilden tepe yığılmıştı Toprak kümesi, altındaki nemli kilin iyice kurumasından sonra yığılmış olmalıdır; çünkü ıslak kil kuruyunca mukavemeti artıyordu

Tümülüslerin yüksekliği gömülen kişinin önemine göre 2-3 ile 60-70 metre arasında değişmektedir

Frig tümülüslerini, Lidya ve Yunan mezarlarından ayıran; mezar odaları yapımında taş yerine tahta kullanılması, yığma tepe toprağının çevreye yayılmasını önlemeye yarayan krepis duvarı ve mezar odasınına geçit veren dromos kullanılmamasıdır

Toprak yığını altında kalan mezar odalarının yeri büyük boy tümülüslerde ortada, alçak tümülüslerde ise mezar soyguncularına karşı alınan önlemle merkezden uzak yerlerde olurdu

Soylular için kentlerin dışında görkemli yığma mezarlar yapılırken, geniş halk kiltleleri için gösterişsiz mezarlar kullanılmıştır Pazarlı halkı, ölülerini kalenin içindeki basit mezarlara, sırt üstü yatırarak gömmüşlerdi Boğazköy halkı ölülerini yakıp, küllerini küpler içine koyarak gömmüşlerdi Ayrıca Boğazköy’de çocuk mezarı olarak kullanılan bir vazo bulunmuştur

Bu Boğazköy ve Pazarlı’daki ölü külleriyle iskeletlerin tümü geç Frig dönemine aittir ve sürekli kent içine gömülmüşlerdir Ancak Ankara’da yakılmış ölülerin küpler içinde gömüldüğü kent dışı mezarlar da bulunmuştur Bu Ankara’da bugünkü Hacıbayram Camisi çevresindeki Frig kentinde yaşayan farklı halk sınıflarının varlığını gösterir

BÜYÜK TÜMÜLÜS

Gordion’daki büyük tümülüs, mezar odasının çukur içinde değil de zemin yüzeyinde yapılmış olmasıyla dikkat çeker Mezar odası (iç boyutlları 515x620, yüksekliği 325m), kireç taşından kaba bir duvarla çevrilmiştir Bu 53 metre boyundaki tümülüsün yapılış tekniğine gösterilen özen, tam mezarın Friglerin en güçlü döneminde yaşayan bir krala ait olduğunu düşündürmektedir Çeşitli iddialara göre mezar ya Midas’a ya da Midas’ın babası Gordias’a aittir

“Anadolu’nun piramitleri” denilen tümülüslerden biri olan Büyük Tümülüs’ün 53 metre altındaki mezar odasının bozulmadan ortaya çıkarılışı 20 yüzyılın ikinci yarısında ortaya konulan başarılı arkeolojik uygulamalardan biridir Kazı başkanı Roudney S Young eski tümülüsün 250 metre çapında ve 70-80 metre yüksekliğinde olabileceğini tespit etmiştir

GORDİON (YASSIHÖYÜK)

Frig Krallığı’nın başkenti Gordion’un kalıntıları Ankara-Eskişehir karayolu ve Sakarya ile Porsuk nehirlerinin birleştiği yerin yakınında Polatlı’nın kuzeybatısında bulunmaktadır Gordion’un geçmişi MÖ 8 yüzyıl ortalarına kadar gider Şehir en parlak dönemini MÖ 725 ve 675 yılları arasında yaşamıştır Midas bu kentte oturmuştur Gordion, MÖ 7 yüzyıl başlarında Kimmer saldırısına uğramıştır Şehir, Büyük İskender tarafından bağımsızlığına kavuşturuluncaya kadar 6yy ortalarından başlayarak Pers istilası altında kalmıştır Ayrıca Büyük İskender çözenin Asya fatihi olacağına inanılan gördüğümü Gordion’da kılıçıyla kesmiştir (MÖ 334)

Kent Höyüğü: 350x500 metre ölçüsündeki yassı bir höyük durumundaki Frig kenti, Sakarya ırmağının hemen doğusunda yer almaktadır Arkeologlar, anıtsal bir kapı ile birlikte kral ailesine ait bir çok yapı ve evlere kent duvarlarına ilişkin kalıntılar ortaya çıkarmışlardır Bunların tümü Frig krallığına en parlak dönemine (MÖ 725-667) tarihlenmektedir

Kent Kapısı: MÖ 8yüzyılın sonunda yapılmıştır Yumuşak kireç taşından 9 metre yükseklikteki kısmı günümüze kadar korunmuş anıtsal bir yapıdır Kente asıl giriş 9 metre genişliğinde ve 23 metre uzunluğunda üstü açık bir koridorla sağlanıyordu Kapının iki yanında yer alan kulelerin kente açılan birer kapısı vardır Tamamı kazılan kuzey avlu depo olarak kullanılıyordu Güney avlusu ise Pers kapısının büyük güney duvarının korunması amacıyla kazılmadan bırakılmıştır

Kent Merkezi: Höyüğün orta kısmı saraylara ayrılmıştır Kerpiçten bir duvar (B) dört yapıyı içeren sarayın birinci avlusunu kent kapısından ayırmaktadır Daha kalın bir duvar (E1, E2, E3) iç avluyu kuzey, batı ve güney yönlerinden çevirmektedir Olasılıkla bu duvarlar saray yapılarının doğu yönünce de uzanmakta ve böylelikle onları dışarıdan tümüyle ayırmaktadır

Saraylar: Birinci avludaki iki yapı birer megarondur Megaron 2, geometrik desenli bir mozaik ile döşenmiştir Bu mozaik, bilinen en eski çakıltaşı mozaik örneğidir ve bugün bir kısmı Gordion Müzesi’nde sergilenmektedir

Megaron 3: Bu, günümüze kadar Gordion’da çıkarılmışen önemli yapıdır İç avluda yer alan yap Frig akropolünün en büyük binasıdır Yapı, iki sıra ahşap direkle bir orta ve iki yan nefe ayrılmıştır Arkeologlara göre orta bölüm tek katlı ve yüksek bir salondu Yan kısımlar ise iki katlı ahşap galeriler şeklindeydi Megaron 3, MÖ 8 yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş en eski yapılardan biri olmalıdır

Teras Yapısı: Terasın batı kesimindeher biri 11x14 metre ölçülerinde yan yana sıralanmış 8 adet megaron yer alır Her birinde ortada bir ocak ve yanlarda direklerle desteklenen ahşap galeriler bulunmaktadır Büyük olasılıkla bunlar sarayın günlük işlerinin görüldüğü yapılardır Megaron 3’ün yanına yapılan bir merdivenle yeni oluşturulan terasa geçiş sağlanmıştır

PESSİNUS (BALLIHİSAR)

Pessinus ören yeri, Ankara-Eskişehir karayolu üzerinde Sivrihisar yakınlarındaki Ballıhisar’da bulunmaktadır Pessinus, tanrıların anası Kibele olarak anılan tanrıçanın ünlü kutsal yerleşmesiyle birlikte "Rahipler Devleti" şeklindeki antik bir Frig yerleşmesiydi Ana Tanrıça’nın şekilsiz taştan yapılmış kült heykelinin (Baitylas) gökten indiğine inanılıyordu Kent, Bergamalılar’ın egemenliği altında kalmıştı, fakat Galatlar’ın saldırısına rağmen buradaki rahipler sınırlı bir özgürlüğe sahip olabilmişlerdi Kenti beş Frigyalı ve beş de Galat rahiple birlikte bir baş rahip yönetmişti 204 yılında Roma senatosunun Pessinus’a elçiler gönderip Kibele’nin kült heykelini Roma’ya getirtmesi ve orada inşa ettirilen bir tapınağa bu heykelin yerleştirilmesiyle kent çok büyük bir üne kavuştu 25 yılında Augustus, Galatia eyaletini kurunca, Pessinus Romalıların yönetimine geçmiştir

TAPINAK: Yapı çok ilginç bir plana sahiptir Dar kenarlarında altı, uzun kenarlarında on bir sütun bulunan peristasis (antik tapınağın etrafını çeviren sütun dizisine verilen ad) Hellen tapınağının değişik bir uygulamasını göstermektedir Yapıyla ilişkisi olan ve bir theatron (Antik Yunan tiyatrosunda seyircilerin oturduğu kısma verilen ad) işlevi gören gösterişli bir basamak sırası ortaya çıkarılmıştır Bu nedenle Belçikalı araştırıcılar onu bir tiyatro-tapınak olarak tanımlamışlardır Buna rağmen Ekrem Akurgal söz konusu basamakların Kibele kültü ile ilgili olduğunu düşünmektedir Çünkü tapınağın yeraltı bölümü Aizonai Tapınağı’nda olduğu gibi buna işaret etmektedir Mimari süslemelerine göre tapınak MS 1 yy’ın ilk yarısında yapılmıştır Açık bir alanı üç yandan çeviren portiko (çatısı sütunlarla taşınan hol) kalıntıları buranın bir agora olarak düzenlendiği görünümünü vermektedir Yapı, eski Anadolu kültürleriyle ilişkili Hellen tapınakları şeklinde batıya bakmaktadır

NEKROPOL: Kentin nekropolünde yapılan kazılarda ön yüzleri kapı şeklinde olan Geç Roma mezarlarının güzel örnekleri bulunmuştur Nekropol seramiğini inceleyen İnci Bayburtoğlu’na göre halen Ballıhisar’daki yerel bir depoda korunan mezar taşları MS 3 ya da 4 yy’a tarihlenebilir Bunların içinde en önemlisi üzerinde bir aslan heykelinin yer aldığı steldir

Belçikalı arkeologlar Pessinus’un sığ vadisinde yapılmış geniş ve olasılıkla uzun bir kanalı da ortaya çıkarmışlardır Bu kanalın her iki yanı basamaklıdır ve söz konusu basamaklar yazın kanaldaki su düzeyi aşağı indiğinde vatandaşlara kolaylık sağlıyordu Bundan başka kanalın kuzey ucundan Roma çağında varolan derenin suyunu düzenleyen kapatma sistemini de Belçikalı arkeologlar bulmuşlar dır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.