Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
nöroloji, nörosrüji

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji





CUSHİNG HASTALIĞI :SENDROMU


Cushing sendromu, böbrek üstü bezi tarafından aşırı kortizol üretimi veya dışardan ilaç olarak yüksek dozda glukokortikoid hormonlarının verilmesinden kaynaklanan belirti ve bulguların tablosudurBu hastalık adını 20ci yüzyılın başlarında ortaya çıkan Amerikalı bir cerrah olan Harvey Cushing den alır



Neden kaynaklanıyor?

Böbrek üstü bezi tarafından fazla miktarda kortizol üretiminin başlıca nedeni; hipofizden salgılanan ve böbrek üstü bezini uyaran hormonun (ACTH) aşırı salgılanması Bu durum Cushing hastalığı olarak adlandırılır ve ayrıca sendromun en sık nedenidir (yüzde 80 oranında) İkinci sırada, böbrek üstü bezinin çeşitli hastalıkları sonucu, aşırı kortizol hormonu salgılanması yer alıyor Sayılan bu iki neden vücudun kendi kortizol yapımının fazlalığından kaynaklanır Ancak Cushing sendromunun en sık nedeni, tedavi amaçlı dışardan verilen kortizon türevi ilaçların bilinçsiz kullanımıdır


Belirtileri neler?

- Aydede yüzü: Yuvarlak, dolgun ve pembe yüz yapısı

- Omuzlar arasında aşırı yağ dokusu birikimi

- Merkezi şişmanlık: Göbek bölgesinde aşırı yağ birikimi, kol ve bacakların incelmesi

- Halsizlik bitkinlik ve kaslarda zayıflık

- Yorgunluk

- Baş ağrısı

- Sırt ağrısı

- Akne

- Tüylenme

- Karın, meme ve kollarda deri çatlaması

- Kadınlarda adet düzensizliği

- Erkeklerde cinsel güçsüzlük

- Yüksek tansiyon

- Psikolojik bozukluklar

- Su toplanması (ödem)

- Özellikle omurga ve leğen kemiklerinde osteoporoz

- Şeker hastalığının başlaması

- Çürüklerin çok kolay bir şekilde ortaya çıkması



Tanı nasıl konur?


Doktorunuz fizik muayenede omuzları ve başınızı, Cushing e özgü değişiklikler açısından dikkatlice inceleyecektir Yüzde yuvarlaklaşma ve kızarma, boyun kemikleri ve omuzlar arasındaki yağ dokusunda artış, teşhis açısından önemli bulgulardır Bunlara sıklıkla kol ve bacaklarda morluklar da eşlik eder Herhangi bir hastalığınızın tedavisi için (romatoid artrit, astım ya da bir deri hastalığı) kortikosteroid kullanıyorsanız, cushingin teşhisi oldukça kolay olacaktır Ancak hastalık, böbrek üstü bezlerinizde aşırı hormon artışına bağlıysa, bazı testler için hastaneye yatmanız gerekebilir Bu hormon artışı, böbreküstü bezi tümörü her iki bezde aşırı büyüme ya da bu bezlerin aşırı uyarılmasına yol açan bir hipofiz tümörüne bağlı olabilirKaraciğerin ya da bazı başka organların habis tümörleri de Cushlng sendromuna yol açabilirler Kan ve idrar testleri yapılarak, steroid hormonların düzeyinin artıp artmadığı anlaşılabilir Hipofiz ve böbreküstü bezlerinin bilgisayarlı tomografisi de alınabilir

Başlangıçta yapılması gereken testler arasında, gecelik bir miligram deksametazon süpresyon(baskılama) testi ve 24 saatlik idrarda serbest kortizol düzeyi ölçümü Bu testlerin sonucu normal değilse, hasta endokrinoloji kliniğine sevk edilmelidir


Tedavi için ne yapılır?

Hipofiz adenomlarının tedavisi transsfenoidal adenomektomidir Cerrahi girişimin başarısız olduğu hastalarda hipofiz ışınlaması yapılabilir Böbrek üstü bezi hastalıklarına bağlı Cushing sendromunda, hastalığın tipine göre cerrahi girişim veya ilaç tedavisi yapılır


İlaç Tedavisi


Eğer belirtiler bir ilaç tedavisi olarak steroid hormonların alınması nedeniyle ortaya çıkıyorsa, tedavi bunların kullanımı durdurmayı veya dozajı azaltmayı içerir Ancak bu türden bir ilaç tedavisini doktorunuza danışmadan kesmeyin çünkü steroid tedavisinin aniden durdurulması, söz konusu olan hastalığı hızlandırabilir (astım veya steroidin önerildiği diğer hastalıklar) Doktorunuz steroid dozajında kademeli bir şekilde giden bir azaltmayı önerecektir Bazı durumlarda ilk başta önerilen steroidin yerine başka bir ilaç kullanılabilir: Stereoid ilaç tedavisinin dur-durulmasından bir yıl kadar sonra, yaralanma, enfeksiyon veya ameliyat gibi fiziki bir stres adrenal hormonun üretilmesinde tehlikeli bir yetersizliği ortaya çıkarabilir ve bu da acil tedaviyi gerektirebilir (Addison hastalığına bakın)


Cerrahi Müdahale


Cushing sendromu adrenal bezlerde, hipofiz bezlerinde veya karaciğerde bir tümörün sonucu olarak ortaya çıkıyorsa tümörün alınması veya hatta eğer adrenal bezlerde ise bezlerin hepsinin alınması en iyi tedavi şekli olabilir Hipofiz bezlerindeki bir tümör için radyasyon tedavisi bir çözüm olabilir


Eğer tedavi sonucunda adrenal bezler vücudun gerektirdiği hormonları temin edemez hale geliyorsa, doktorunuz eksik hormonları karşılaması için ağızdan bazı ilaçların alınmasını önerecektir

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Demans : Bunama


Demans Nedir, Demanslı Kime Denir


Kişide ilerleyen yaş ile , beyindeki bir takım değişmeler sonrası oluşan bellekte bozulma (yakın döneme ait hafızada güçlükler) yanısıra, konuşma, söylenen şeyleri ya da daha önce bilinen şeyleri yapamama, çevresindeki eşya ve varlıkları tanıyamama; hesaplama, plan yapma, yürütme, sorunları çözme, davranışları yeri geldiğinde sonlandırabilme, uygun yargıda bulunma gibi daha çok beynin frontal bölgesine ait becerilerde kayıplar ile kendini gösteren ilerleyici bir rahatsızlıktır

Hangi yaş grubunda , ne oranda görülmektedir?

65 yaş üzerindeki grubun % 2-4'ünde, 85 yaş üzerinde ise % 20 oranında görülmektedir

Bu duruma neden olan rahatsızlıklar

Yaklaşık olarak % 60 kadarı Alzheimer dediğimiz rahatsızlıktan dolayı,%10-20'si beyin damar hastalıkları ve tıkanmaları, tekrarlayan felçlerden ötürü, % 10'u alkole bağlı, geri kalanı ise travma,ilaç zehirlenmeleri, kafa içindeki tümörler, abse ve diğer vücut hastalıkları (bazı vitamin eksiklikleri, tiroid, paratiroid ,böbrek üstü bezleri, karaciğer, böbrek, hipofiz hastalıkları gibi) sonrası oluşmaktadır


Riski arttıran etkenler:


İlerleyen yaş (özellikle 75 yaş üzeri), Alzheimer tipinde yakın akrabalarda risk artmaktadır Damarsal tipte ise yüksek tansiyon, kalp-kapak hastalıkları,beslenme yetersizlikleri riski yükseltmektedir

Alzheimer tipi rahatsızlık neden olmaktadır?

Beyinde bulunan sinir hücrelerinin kaybı , bunların yerini iş görmeye uygun olmayan maddelerin alması ve sinir hücreleri arasındaki ilişkiyi sağlayan maddelerin üretiminde azalma olması ön planda düşünülmektedir Bulaşıcı değildir Daha nadiren 50'li yaşlarda da görülmektedir Çok yavaş, sinsi bir seyir izlemektedir


Demanslı Bir Hastaya Yapabileceğiniz Yardımlar:


İlk olarak hastanın tek başına yaşamaması gerekmektedir Yanında yakınları kalmıyorsa, hiç değilse bir bakıcı bulunmalıdır

Bu kişi de hastalık konusunda bilgilendirilmeli ve karşılaşılabilecek tehlikeler konusunda uyarılmalıdır Hasta ile iletişim en üst düzeyde sağlanmalıdır Olabildiğince konuşmaya, kendi düşünce ve hislerini anlatmaya çalışılmalıdırHasta yapamadıkları ya da farklılıkları nedeniyle yargılanmamalıdır Kendisinin yapabilecekleri işleri yapmaları yönünde desteklenmelidirler Onun her işini sizin yapmanız uygun bir davranış değildir Yemesi, içmesi, uyuması,tuvalet alışkanlıkları, ilaçlarının alımı belirli bir düzen içinde olmalıdır Olabilecek değişikliklerde erken müdahale etmek gerekmektedir Hastanın bulunduğu mekan,odası, eşyaları, giysilerinde değişiklikler yapılmamalı, hasta kendini alışık olduğu düzen içinde yaşamalıdır



Akşamları idrar kaçırmayı önlemek için ilaç kullanımı öncesinde, tuvalete daha çok gitmeyi sağlama, akşam idrarını çoğaltacak bazı maddelerden (çay ,meşrubat,idrar söktürücü gibi) kaçınılmalıdır Alkol,,kahve sinirliliği arttırıp, münakaşalara yol açabileceğinden ,alımları engellenmelidir Kendisi ile tartışılmamalı, azarlanmamalı , yapamayacağı şeyler istenmemelidir Yürümesini kolaylaştıracak yürüteçlerin kullanımı teşvik edilmeli, hızlı yürüme yerine sakin ,önüne bakar şekilde dikkatli yürümesi sağlanmalıdır Uykusu için ilaç başlanmadan önce gündüz uykusunun önlenmesi, yatağını sadece gece kullanması, aynı saatte yatağa girme ve gündüz hareket miktarını arttırma, gece sıvı alımının azaltılması uygundur Varsanı ve sanrıları oluyorsa, zıtlaşmayın,onunla konuşacak başka şeyler bulun Alınmayın, kızmayın ,onun gönlünü almaya çalışın Yanıcı,keskin parçaları olan ev-mutfak gereçlerini evden uzaklaştırın Sıcak-soğuk hissi yaşla birlikte kaybolduğu için banyosunun suyunu siz ayarlayın Pencereler, balkon ve merdivenler yanına, düşmeye engel olacak trabzanlar yerleştirebilirsiniz Tüm bunları sağlama imkanına sahip değilseniz, bir bakımevine başvurmak idealdir Bulunacağı ortamdaki benzer özellikteki yaşıtları ile daha hoşça vakit de geçirebilir Bu durum utanılacak bir şey değil, bilakis kişinin daha sosyal bir yaşantı sürmesine olanak sağlayabilmektedir


Dikkat Edilecek Noktalar


Eve giren çıkan kişilerin çok sayıda olması hasta için zararlıdır Kişi aşırı gürültü, çok parlak renkli ışıklardan korunmalıdır Her şey hastayı dinlendirecek ve hoş bir şekilde dikkatini çekecek özellikte olmalıdır

Ev eşyaları düşmeyi,kazaları ve yaralanmayı önleyecek özelliklerde olmalı, keskin şeylere dikkat edilmeli, yere sağlam oturan özelliklerde olmalı, zemini kayganlaştırıp, düşmelere yol açabilecek malzemelerden kaçınılmalı, eşyalar rahat hareket edecek, dolaşmaya engel olmayacak şekilde düzenlenmelidir Evden tek başına dışarıya gitmeler, kaza ve kaybolmalara yol açabileceğinden bakım verenlerin dikkat etmesi sağlanmalıdır


Görme keskinliği azaldığı için kazaları ya da eşya ve gölgeleri yanlış değerlendirmeyi (illüzyon) önlemek amacı ile oda iyi aydınlatılmalıdır Kişinin daha önce severek kullandığı bir takım ufak eşyaları (saat, kalem,tespih, ruj, parfüm, çanta gibi) yanında olmalı, sevdiği ve anılarını tazeleyebileceği ,konuşma olanağı yaratabilecek albüm,resimlikler göz önünde bulunmalıdır Geçmişte yapıp zevk aldığı hobi ve alışkanlıklarını ( bahçe ile uğraşma, çok yormayan sporlar, resim, elişi, koleksiyonculuk, ufak tefek tamiratlar, şarki söyleme , film seyretme gibi) sürdürmeye özendirilmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Dengesizlik ve baş dönmesi


Denge Sistemi: Vestibüler Sistem

Vestibüler sistemin iki işlevi vardır

Dengenin korunması ve böylece yaralanmanın önlenmesi

Gözün konumunun korunması ve bakılan nesnenin en yüksek çözünürlüğünün eldesi yoluyla ayrıntıların görülmesi

Sistemin duyu organları:

İç kulağın Vestibüler Kısmı (Vestibüler Labirent)

Gözler

Somatosensorlar (Kas, kiriş, eklem ve deri)



Duyu organları doğrudan beyin sapıyla bağlantılıdır, aynı zamanda beyincik ve beyinle de bağlantıları vardır Zemin, duvar, tavan gibi görsel bilgilerin ve yer çekiminin etkilerinin beyinde yorumlanması vucut oryantasyonu hakkında değerli ipuçları verir Beyincik, denge duyu organlarından gelen bilgileri birbirleriyle kıyaslar, işler ve sonuçta vucudun duruşunun ve gözün konumunun korunması için tüm vucut kaslarına refleks şeklinde yanıtlar gönderir

İç kulağın vestibüler kısmının iki işlevi vardır:


Vucudun tabii dik duruşunun refleks olarak ayarlanması

Vucudun o andaki durumu hakkında bilgi sağlamak (vucut oriyantasyonu)

İç kulağın vestibüler kısmının sezici organları:

Yarım daira kanalları: Her biri birbirine dik düzlemde bulunan yarım daire şeklindeki 3 kanaldan oluşur Bir tanesi yatay düzlemle 30 derece açı yapar Her kanal kendi düzlemindeki dönme gibi açısal eylemleri sezer ve yanıt verir

Utrikül: Makulası (sezgi yapısı) yatay düzlemdedir, dik alçalma ve doğrusal ivmeye yanıt verir

Sakkül: Makulası utriküldekine diktir, doğrusal ivmeye yanıt verir


--------------------------------------------------------------------------------


Postür (Vucudun Dik Duruşu)

İç kulaktan kaynaklanan refleksler, diğerleriyle birlikte, postürün korunmasıyla ilgilidir Postüral refleksler 2 türdür

Statik refleksler: Bunlar istirahat durumundaki bedenin postüral tepkileridir Kas, eklemler ve diğer yapılardan çıkan reflekslerle birlikte iç kulağın ( özellikle utrikül'den) reflekslerini içerir

Tonik labirent refleksleri: Beden, el, kol, ayak, bacak, boyun ve gözleri etkiler

İçkulağın dik duruş refleksleri: Vucut anormal bir konumda durursa vucudu normal duruş konumuna döndürür

Kinetik Refleksler: Hareket eden vucudun postüral tepkileridir İvmesi olan eylemler tarafından üretilir

Açısal: Herhangi bir düzlemdeki dönme eylemlerindeki gibi

Progresif: Doğrusal eylemlerindeki gibi

Vucudun bir yanı hareket ettiğinde dengeyi korumak için postürün refleks ayarı gereklidir

Genel olarak kinetik refleksler vucudu normal duruşuna getirir, statik refleksler normal duruşu korur



--------------------------------------------------------------------------------


Vestibüler sistemin bozuklukları iki sınıfa ayrılır:


Periferik: İç kulak ve denge siniri ile ilgili

Santral: Beyin sapındaki denge sinirinin girdiği denge merkezleri, beyincik ve beyin ile ilgili

Vestibüler sistemin periferik bozuklukları beyindeki vestibüler merkezler tarafından telafi edilir Bu telafi işlemi, iç kulaktan gelen denge bilgileri yerine gözden ve kas-eklem-deriden oluşan somatosensor sistemden gelen denge bilgileri konularak yapılır ve 3 ile 6 haftada telafi işlemi tamamlanır ve denge tam olarak sağlanır Bu telafi mekanizmasına "Santral Vestibüler Kompenzasyon" adı verilir

Vestibüler sistemin santral bozuklukları da aynı mekanizmayla telafi edilirse de denge hiçbir zaman tam olarak sağlanamaz


Vestibüler sistemin bozukluğunda ortaya çıkan yakınmalar:


Baş dönmesi ve

Dengesizlik

olup nistagmus adı verilen göz hareketleri tek bulgudur

Başdönmesinde mutlaka bir dönme hissi vardır; ya kendinizin döndüğünü ya da çevredeki duvar veya cisimler sizin etrafınızda döndüğünü hissedersiniz Bu durum iç kulakta vestibuler sistem etkilendiğinde ortaya çıkar


Vestibüler bozukluklarda dönme hissi hemen hemen daima nistagmusun hızlı hareketi yönündedir


Dengesizlikte ise bir sersemlik hissi, denge bozukluğu hissi, yürümekte zorluk hissidir, ve bir çok sebebi olabilir




--------------------------------------------------------------------------------


Nistagmus

Nistagmus gözün postür'ündeki (normal duruşundaki) bozulmadır ve özelliği gözde az çok ritmik bir sallantı olmasıdır Göz hareketlerinin hızı her iki yönde aynı olabilir, veya bir yönde diğer yöne göre daha hızlı olabilir yavaş ve hızlı hareketler arasında aralık yoktur Göz hareketleri yatay, düşey veya rotatuar (burgu gibi dönmeli) olabilir

Gözün postürü görsel ve vestibüler uyarılara dayanır Görsel uyarılar görmek istediğimiz cisimle ilgilidir


Vestibüler sistem ise başın ve vucudun hareketine göre gözün konumunu ayarlayarak cismin görülmesini devam ettirir Gözün postürü denge sisteminden göz kaslarına gelen uyarılarla düzenlenir


Gözün postürünü düzenleyen uyarıların oluşmasında veya iletilmesinde bozukluk olduğunda nistagmus ortaya çıkar


Periferik Vestibüler Sistemden kaynaklanan nistagmusun bir hızlı bir de yavaş hareketi vardır


Hastalıklı olan yavaş hareket olmasına karşın hızlı hareketin yönü nistagmusun yönü olarak kabul edilmiştir Hızlı hareket aslında yavaş hareketin merkez tarafından telafisi olarak ortaya çıkar


Spontan Nistagmus: İleri bakışta ritmik göz hareketleri varsa buna Spontan nistagmus adı verilir

Sağa ya da sola bakışta ortaya çıkan nistagmuslar da kolaylık olsun diye spontan nistagmuslar adı altında değerlendirilir


İç kulaktan kaynaklanan nistagmusun dört özelliği vardır:


Baş dönmesi ile birlikte olur

Tek yönlüdür

Hızlı hareket yönüne bakılınca çoğalır

Karanlıkta, göz kapatıldığında veya kalın mercekli gözlük takılarak cisimler net görülemediğinde çoğalır



Bir iç kulak tamamen tahrip olduğunda ortaya çıkan nistagmus genellikle 4 haftada tamamen yok olur Fakat karanlıkta telafi mekanizması aksayacağı için yeniden ortaya çıkabilir


İç kulaktan kaynaklanan nistagmusların yönünü belirtmek kadar derecesini belirtmek de gerekir


Birinci-Derrece-Nistagmus: Hızlı hareket yönüne bakılınca ortaya çıkan nistagmustur

İkinci-Derrece-Nistagmus: Hızlı hareket yönüne bakılınca ve ileriye bakılınca ortaya çıkan nistagmustur

Üçüncü-Derrece-Nistagmus: Hızlı hareket yönüne bakılınca ve ileriye bakılınca ortaya çıkan nistagmustur

Örneğin, sağ iç kulağı hızla tutan tahrip edici bir hastalık gözlerin sağa doğru yavaş hareketle, sola doğru hızlı hareketle sallanmasına neden olur Bu sola nistagmus demektir Hastalığın ilk günlerinde üçüncü-derece-nistagmus vardır ve vertigo şiddetlidir Sonraki günlerde "santral telafi mekanizması" işler ve nistagmus ikinci-dereceye ve birinci-dereceye dönüşürken vertigo da giderek azalır ve 4 hafta sonra " santral telafi" tam oluşunca nistagmus ve vertigo hiç kalmaz



--------------------------------------------------------------------------------


Tedavi

Denge sisteminin mükemmel bir telafi mekanizması vardır ve tedavide bu mekanizmadan büyük olçüde yararlanmak gerekir Herkes buz üzerinde kaymayı ya da kayak yapmayı öğrenebilir Sistemin bir kısmında sorun çıksa bile sıkı bir eksersiz-eğitim ile birkaç haftada telafi edilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



duchanne musculer distrofi


Bu hastalık vücudun neresindedir?

Duchanne kas distrofisi bir kas hastalığıdır


Vücudun Neresi Hastadır?

Vücudumuzu hareket ettiren ve kolumuza, bacağımıza dokunup sıktığımızda elimize gelen kitleler kaslardır Kaslar, binlerce kas hücresinden oluşur; bu hücrelerin her biri zarla çevrilidir Sizde bu kasların her bir hücresinin zarında var olması gereken bir madde (DİSTROFİN isimli protein), yapısal olarak eksiktir


Bu bozukluk; nasıl hastalık belirtisi ortaya çıkarıyor?

Hareket etmemizi ve gücümüzü sağlamak için kaslarımız kasılır Bu kasılma her bir kas hücresine çok fazla yük bindirir Eğer çevresindeki zar yeterince kuvvetli değilse kas hücresi bu kasılma sırasında bu güce dayanamaz ve zar yırtılır İşte kas hücresi zarındaki DİSTROFİN, kaslarımızı kasılma sırasında yırtılmaya karşı koruyan maddelerden biridir Dolayısıyla DİSTROFİN eksik olduğunda bu dayanıklılık sağlanamaz ve kas hücresi yırtılır, ölür Eğer bir kasımızdaki hücrelerin çoğu yok olur, ortadan kalkarsa, geride kalanlar kasılmaya, yani hareket etmeye ve güç oluşturmaya yetmez Böylece gücümüz ve hareketlerimiz azalır Yani, DİSTROFİN’ in eksikliği doğuştan beri olduğu halde şikayetler ancak çok sayıda kas hücresi öldükten sonra, belli bir yaşta ortaya çıkar


Hastalığın belirtileri nelerdir, seyri nasıldır?

Hastalığın belirtileri, güç kaybı ve hareketlerde azalmadır Bu belirtiler ilk olarak kalça çevresindeki kaslarda başlar Bu nedenle ilk belirtiler yokuş ve merdiven çıkmayı, oturduğu yerden kalkmayı etkiler Giderek normal yolda yürüme zorlaşır, hasta sık sık düşer Omuz çevresindeki kaslar etkilendiği zaman kollarda zayıflık ortaya çıkar En son olarak solunum ve gövde kaslar etkilenir Hastalık kalp kasını da tutabilir ama bu genellikle ciddi bir belirti ortaya çıkarmaz


Hastalık kimlerde ve ne sıklıkta görülür?

Hastalık genel olarak erkek çocuklarda görülür Doğan her 3500 erkek çocuktan biri bu hastalığa yakalanmış olarak doğar Kızlar genellikle taşıyıcıdır, hastalık belirtisi göstermezler Ancak, seyrek de olsa taşıyıcı kızlarda da hastalık belirtisi ortaya çıkabilir


Hastalığın nedeni biliniyor mu?

Evet biliniyor Vücuttaki DİSTROFİN eksikliği, bu maddeyi üreten (kodlayan) bir gendeki bozukluk nedeni ile ortaya çıkmaktadır Yani genetik (kalıtımsal) geçişlidir Hastalık ya bir önceki kuşaktan aktarılmıştır veya anne karnındaki oluşum sırasında bu gen yanlış oluşmuştur Her iki durumda da ortaya çıkan sonuç aynıdır Arada hiçbir fark yoktur Hasta olan gen, cinsiyet kromozomlarından biri olan X kromozomunun Xp21 bölgesindedir


Gen, kromozom, genetik (kalıtımsal) ne demektir?

Her bir hücrenin olduğu gibi kas hücrelerinin de her biri içinde çekirdek vardır Çekirdek, bir hücrenin adeta beyni gibidir İşte bize ait bütün bilgiler, karakterlerimizi belirten her türlü bilgi (örneğin saç rengimiz, göz şeklimiz, kas hücresi zarımızın dayanıklılığı gibi) bu çekirdek içindeki kromozomlarda bulunur Kıvrılmış birer şerit halindeki kromozomlar üzerinde sıralanmış (adeta bir ipe dizilmiş gibi) genlerin her biri ise bu özelliklerden yalnızca bir tanesini belirler Yani kas hücremizin dayanıklılığını belirleyen 10 özellik varsa ve bunlardan yalnızca bir tanesi DİSTROFİN ise, DİSTROFİN’ i tek bir gen yapar Dayanıklılığını belirleyen özelliklerin tümü ise o çekirdekteki bilginin içindedir Çekirdeklerdeki bilgiler bize annemiz ve/veya babamız tarafından verilir Bu nedenle, örneğin gözümüz annemize, kaşımız babamıza benzeyebilir Eğer bozuk bir gen anne veya babada hasta ise, bazı ihtimaller dahilinde çocuğa da aktarılabilir Bazen de herhangi bir gen anne ve babada bozuk olmadığı halde çocukta bozuk olabilir Yani hastalık bir kuşaktan başlamış olabilir Ancak bozukluğu, bir sonraki kuşağa geçirme olasılığı olduğu için, buna da genetik (kalıtımsal) hastalık diyoruz


Eğer hastalık bir önceki kuşaktan geçirilmişse tüm kardeşlere de geçirilmiş midir, yeni bir kardeş doğarsa hasta olma şansı var mıdır?

Eğer kardeş erkek ise hastalık taşıma ihtimali vardır Ancak hastalığın ilk belirtileri 2-3 yaşında ortaya çıktığından, kardeş te bu yaşa geldiğinde hastalık belirtileri fark edilecektir Yeni doğacak kardeş erkek olursa (ki bunu saptamak mümkündür) hasta olma ihtimali vardır Ancak, anne, hamileliğin başında başvurursa bebeğin hasta doğup doğmayacağı anlaşılabilir Bu durumda, isteğe göre, bebek doğurulabilir ya da doğurulmayabilir


Hastalığın tanısı nasıl konuyor?

Yakınları hastalık belirtisi gözlediğinde çocuğu doktora getirir Doktor muayene ettikten sonra bazı incelemeler ister Bunların ilki bir kan testidir Damardan iğne ile alınan kanda CPK isimli maddenin yüksek olup olmadığına bakılır İkinci inceleme EMG’ dir Bu inceleme sırasında, incelemeyi yapan doktor, kaslara çok ince birkaç iğne batırır Bu iğnelerin batması, sivrisinek ısırığından daha fazla acıtmaz hafifçe acı duyulur Eğer bu testlerle bir kas hastalığı saptanırsa, o zaman sıra hangi kas hastalığı olduğunu araştırmaya gelir Bu durumda önce yine damardan bir kan alınarak Xp21 genindeki bozukluğa bakılır Eğer bu bozukluk gösterilebilirse hastalığınızın tanısı %100 doğrulukla konmuş olur Bazen bu gen bozuk olduğu halde bozukluk görülemez Bu durumda hastadan küçük bir kas parçası alıp onu incelemek gerekir Kas biyopsisi adı verilen bu incelemeye başlarken kol veya bacak kaslarından birinin üstü temizlendikten sonra bir iğne yapılır Bu iğne hafifçe yakar, ama o bölgeyi tümüyle uyuşturur, duyarsız hale getirir Bu duyarsızlık birkaç saat sürer O arada o bölge kesilerek içerden küçük bir kas parçası alınıp dikilir Hasta bu işlemi, o bölge uyuşturulmuş olduğu için hiçbir şekilde duymaz Alınan parçada daha sonra sizde DİSTROFİN olup olmadığına bakılır ve hastalığın tanısı konur


Hastalığın tedavisi var mıdır?

Hastalığın bugün için bilinen ilaç tedavisi yoktur Yani, hastalığı tümüyle ortadan kaldıracak bir ilaç bugün için bilinmemektedir Ancak, hastalığın sebebinin bilinmiyor olması, tedavi konusundaki çalışmaları çok kolaylaştırmaktadır Bilim çok hızla ilerlemekte ve gelişmiş ülkeler bu çalışmalara çok para yatırmaktadırlar Bu çalışmalar, hastalığın tedavisinin yakın gelecekte bulunacağı ümidini vermektedir


Tedavi bulununca hastalar bundan yararlanabilir mi?

Elbette yararlanabilir Gücünü çok kaybetmiş olan kaslarda belki bir düzelme görünmeyebilir; Ancak hafif güç azalması olan kaslar ile henüz gücünü yitirmemiş olanlar, etkili olabilecek bir tedaviden mutlaka yararlanacaklardır Buradaki dikkat edilmesi gereken nokta, güç kaybının hızını mümkün olduğunca yavaşlatabilmektir


Son gelişmeler nelerdir?

Şu sıralarda hastalığın tedavisi üzerinde çalışılmaktadır Amaç, kas hücrelerinde yok olan distrofini yerine koyabilecek veya distrofin dışında onun görevini yapacak yöntemler geliştirmektir Hayvan deneyleri sürmekle beraber henüz uygun bir yöntem bulunabilmiş değildir


Güç kaybının hızını azaltabilmek için ne yapılması lazım?

Duchennei ve benzeri hastalıklarda hiç gözden kaçırılmaması gereken nokta, bu hızı biraz olsun yavaşlatabilmenin elinizde olduğudur Bunun için hastanın aktif çabası gerekmektedir Çünkü hastalık sırasında güç kaybına neden olan iki etken vardır Birincisi, daha önce belirttiğimiz gibi hastalık nedeniyle kas hücrelerinin tek tek ölmesiİkincisi ve çok önemlisi ise, hareket etmeyen kasların, her kimde olursa olsun küçülüp zayıflayacağı Hasta olmasa bile spor yapan ve yapmayan insanları gözünüzün önüne getirin Spor yapan elbette daha kuvvetli olacaktır; buna karşılık spor yapmayan kişi daha az güçlü, kapasitesini tam kullanamaz durumda olacaktır Hastalık nedeniyle zaten bir güç kaybı olduğu için hastanın hareket yapması çok daha fazla önem taşımaktadır Ancak, hareket yapayım derken aşırıya kaçmamak, uygun olmayan kasları çalıştırmamak ve yormamak gerekmektedir Bu nedenle hastalığı bilen bir kişinin (fizyoterapist) uygun hareketleri ve çalışma sürelerini hastaya bildirmesi gerekmektedir Böyle düzenlenmiş hareket çalışmalarına FİZYOTERAPİ adı verilmektedir Bundan sonra yapılması gereken, bu uygun hareketleri HERGÜN tekrarlamaktır Hiç unutmayın, hareketleri arada bir çok yapmak çok zararlı, ancak her gün düzenli olarak az sayıda yapmak ise çok yararlıdır Hareketin sayısının fazlalığı değil, DÜZENLİ olması çok önemlidir


Fizyoterapi hareketlerini yaparken çok sıkılıyorum

Başlangıçta bu hareketler hastaya çok sıkıcı gelebilir, hatta bazen kol veya bacakları ağrıyabilir Ancak öncelikle, tedavi bulununcaya kadar bu hastalıkla arkadaş olup iyi geçinmek zorunludur Bunu kabul edelim İyi geçinmenin en iyi yolu da hiç unutmayın, kasları bu süre içinde en iyi durumda tutabilmek Kasları olabildiğince iyi durumda tutabilmek için ise bu hareketler mutlaka yapılmalı Bunları kafanıza iyi yerleştirdikten, yapabileceğimize inandıktan sonra nasıl sıkılmadan yapalım sorusunu yanıtlamaya çalışalım:

Bir kere bu hareketlere ayıracağınız süre tümüyle hastaya aittir, hasta bunun tadını çıkarabilir İkincisi, hareketleri yaparken, yattığınız veya oturduğunuz yerden televizyon seyredebilir veya hayal kurabilirsiniz Bazı hareketlerde ise anne veya babanın yardımı gerekebilir Bu durumda da sohbet edilebilir Bunların dışında o süreyi zevkli kılacak başka yollar da bulunabilir Zaten bir süre sıkıntısına dayanıp ta düzenli yapılmaya başlandığında,hasta kendisini eskisinden daha iyi hissettiğinde bu süreyi kendisi uzatmak isteyecektir


Tümüyle tedavi etmese de kullanılması gereken ilaç var mı?

Kortizon cinsi ilaçlar kullanıldığında hastalar bir süre kendilerini daha iyi hissetmekteler Bu nedenle bir çok hasta bu ilaçları kullanmaktadır Ancak bu ilaçlar kullanılırken tuzsuz yemek, kilo almamak, doktor kontrolünden çıkmamak, ilaç miktarı ile oynamamak zorunludur


Yürümek çok zorlaşırsa ne yapılabilir?

Başlangıçta ayak bileği için verilen gece ateli çok yararlı olabilir Yürümek çok zorlaşırsa bacağı dik tutan yürüme cihazı yıkanabilir Bu cihaz iyi yapılırsa, hastaya uygun yapılacağı ve de pantolon içine giyilebileceği için kullanması oldukça rahat olacaktır


Hasta yürüyemezse ne yapılabilir?

Yürüyemeyecek kadar güç kaybı varsa tekerlekli iskemle kullanmak mümkündür Tekerlekli iskemle kullanmak, gözlük veya baston kullanmak kadar doğal, normal bir şeydir İster yürüyebilir, ister yürüyemez durumda olsun, hastanın hareket edebileceği kadar hareket etmesi hem kendisi hem de bizim için gereklidir, çünkü hareket eden kaslar daha zor zayıflar Hiç unutmayın, yalnızca kaslarınız zayıf ve zor hareket ediyorsunuz; aklınız başınızda ve çevreniz bundan yararlanabilir Bu nedenlerle kolay ve çabuk hareket etmenizi sağlayacak her yolu denemek gerekir Tekerlekli sandalye de sizi kolay hareket ettirecek araçlardan biri Onu kullanmaktan kaçınmanıza hiç gerek yok


Tekerlekli sandalye kullanmak zorunda olan hastalar nelere dikkat etmelidirler?

Öncelikle sandalyenin hastaya uygun olması şart Yani sandalyenin eni,hastanın elinden büyük olmamalı Aksi taktirde otururken eğri durabilir; bu da omurgada eğriliklere, giderek nefes kapasitesinde azalmaya yol açabilir İkinci önemli nokta, yürümek çok zor hale gelirse hemen tekerlekli sandalye kullanmaya başlanmaması Hareket etmesi çok önemli olduğu için, mecbur kalmadıkça sandalyeye oturmamasını öneriyoruz Belki başlangıçta yalnızca dışarı çıkarken, uzak bir yere giderken kullanılabilir Gerekli hale gelirse sürekli kullanılır Her şey uygun durumda kullanıldığında yararlıdır Ayrıca bu hastalığın tembelliğe tahammülü yoktur


Sosyal yaşamda var olabilir miyim, neler yapabilirim?

Elbette var olabilirsiniz Zaten var olmalısınız da; bu sizin topluma karşı göreviniz Nasıl mı? Yapabileceğiniz her şeyi yapın; hiçbir şeyden kaçınmayın Bir kere durumunuzdan utanmayı bırakın Koşullar elveriyorsa okulunuza devam edin Etmiyorsa evde bir şeyler yapın Daha çok aklınızı, dilinizi, ellerinizi kullanarak yapabileceğiniz şeylerde başarılı olacaksınız

Bu nedenle, örneğin öykü ve şiir yazmak, satranç öğrenmek ve oynamak, okuma-yazma bilmeyen arkadaşlarınız için öykü-şiir kasetleri doldurmak gibi işler sizin için biçilmiş kaftan Bunun dışında etkinlikler yaratmak da sizin elinizde Üretken oldukça hayatta daha mutlu olduğunuzu göreceksiniz


Sosyal yaşamda var olabilmem için bana yardım edecek bir kuruluş var mı?

Evet Türkiye Kas Hastalıkları Derneği adı altında bütün kas hastalarına hizmet veren bir kuruluş vardır Dernek binası Yeşilköy-İstanbul’ da olup, derneğin Ankara, İzmir, Bursa ve Gaziantep şubeleri vardır Sloganı “Birlikte Başarabiliriz” olan dernek Kas Hastalarının Bağımsız Yaşama özgürlüğüne kavuşması için çalışmalarını 1978 den beri sürdürmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



DİYABETES İNSİPİDUS : ŞEKERSİZ DİYABET


Diyabetes insipidus nedir?


İsim benzerliğine rağmen diyabetes insipidus diyabetes mellitusla ilgili değildir Bu nedenle halk arasında şekersiz diyabet olarak da bilinir Diyabetes insipiduslu hastalar idrarlarını yeterince yoğunlaştıramazlar; bu nedenle çok sık idrar yapmak zorundadırlar Gece idrara gitmek için 2-3 kez kalkmaları gerekir Bu hastalar sürekli susuzluk duyarlar


Şekersiz diyabet (diyabetes insipidus): Diyabet insipidus şeker hastalığı ile sadece isim benzerliği olan ve çok idrar etme (poliüri) çok su içme (pilidipsi) ve yoğunluğu düşük idrar yapma ile belirlenen bir hastalıktır Şekersiz diyabetin nörojenik (hormonal), nefrojenik ve zoraki su içme sendromu (psikojenik) olarak üç tipi vardır

Şekersiz diyabette esas bozukluk böbreklerden süzülen suyun böbrek tubuluslarından yeniden emiliminin tam olmamasıdır Bu durum su kaybedilmesine ve bunun doğurduğu çok su içmeye yol açar Fazla miktarda idrar yapma ve su içme mutlaka hekime başvurmayı gerektiren şikayetlerdir Süt çocuklarında şekersiz diyabet, aşırı huzursuzluk, tartı almama gibi belirtilerle kendini gösterir Havale nöbetleri olabilri Önlem alınamazsa bebek susuzluk sonucu kaybedilebilir

Diyabetes insipidus neden olur?


Diyabetes insipidusun iki nedeni vardır Bazı hastalarda beyinde hipotalamus denen bölgede, vücutta su tutulmasını sağlayan antidiüretik hormon (ADH) yapılamaz Bazı hastalarda ise, bu hormon yapıldığı halde böbrekler hormona cevap vermezler Diyabetes mellituslu hastaların çoğunda bu sorun kafa travması veya beyin ameliyatından sonra gelişir Bazı hastalarda beyin tümörü vardır Bazan ailesel olabilir Lityum gibi bazı ilaçlar buna neden olabilir Yaklaşık %25 oranında herhangi bir neden saptanamaz


Diyabetes insipidus nasıl teşhis edilir?


Genellikle doktorunuz idrarın yoğunluğunu ölçtürecektir Aynı zamanda kanınızın yoğunluğunu da ölçmek gerekir Bundan sonra ‘susuzluk testi’ yapmak gerekebilir Bu test süresince su içmemeniz gerekir Test süresince, birkaç saat boyunca ağırlığınız izlenecek, idrar ve kan tetkikleri yapılacaktır Eğer test sonucunda diyabetes insipidus tanısı konursa beyin filmleriniz de çekilecektir Bu amaçla tomografi veya MR yapılabilir Bu filmler beyinde bir sorun olup olmadığını gösterecektir


Diyabetes insipidus nasıl tedavi edilir?


DDAVP denilen bir ilaç (ADH) yardımcı olabilir Bu ilaç bir burun damlası ya da spreyi şeklindedir Gece yatmadan önce uygulanır Bazı hastalarda sabah ve akşam kullanmak gerekebilir DDAVP alıyorsanız çok su içmemeniz gerekir; çünkü vücutta fazla su tutulması görülebilir Eğer fazla su yüklenmesi olursa halsizlik görülebilir ve başınız dönebilir veya kendinizi kötü hissedebilirsiniz


Eğer diyabetes insipidusun nedeni böbreklerdeki hormona cevapsızlıksa DDAVP ile tedavi mümkün değildir Bu durumda, hidroklorotiazid gibi başka ilaçlara başvurulur Bu ilaçlar vücuttaki su ve tuz dengesini düzenler

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji





EEG elektroensefalografi


Elektroensefalografi (EEG) beyin temel bioelektrik aktivitesinin incelenmesidir İşlem küçük elektrotların saçlı deriye yerleştirilmesiyle yapılmaktadır Canınızın yanması söz konusu olmamakla birlikte bir süre sakin ve hareketsiz kalmanız yeterli olmaktadır


· Hazırlık Aşamaları Var mı?


Erişkinlerde özel bir hazırlık aşaması gerekmemekte saçın bir gün önceden yıkanmış olması yeterli olmaktadır (Saça sprey, jöle vs sürülmemesi)

Çocuklar ve bebeklerin hareket etmeden durmaları çok zor olduğu için randevuya geleceğiniz günün gecesi çocuğunuzu her zamankinden geç yatırıp erken kaldırın Hastaneye gelirken yolda uyumamasına dikkat edin Uykusunu almayan çocuğunuz burda vereceğimiz şurupla daha rahat ve erken uykuya dalacaktır

Randevunuza gelirken lütfen doktorunuzun yazmış olduğu istek formunu unutmayınız Ayrıca randevu alırken doktorunuzun isteğini bildiriniz(Uyku, Uyanıklık vs) Uyku EEG’sinde erişkinlerin 24 saat uykusuz kalması gerekmektedir Bu konuda çekim yapan teknisyenle görüşerek bilgi alınız

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Epilepsi : Sara





Epilepsi Nedir?


Epilepsi, halk adıyla sara, yineleyen nöbetler ile karakterize sıklıkla geçici bilinç kayıplarına neden olan bir durumdur Ancak bu geçici bilinç kaybı her zaman oluşmaz


Nöbetler çok farklı şekilde ortaya çıkabilirler Bazı nöbetten önce bir koku hissi olabilen olağandışı bir algılama yaşanırken bazı nöbette kişi yere düşebilir veya ağzı köpürebilir Bazen de boşluk nöbetleri dediğimiz kişinin gözünü bir noktaya dikmesi ve donuklaşması gibi durumlar ortaya çıkar



Epilepsi Neden Oluşur?

Tümör



Cerrahi

Beyin ameliyatından sonraki dönemde nöbetleri önlemek amacı ile sıklıkla antiepileptik kullanılır



İskemik Lezyonlar

Beyne giden kan akımı azaldığında (iskemi) beyin dokusundaki besin maddeleri ve oksijen azalır Bu da iskeminin neden olduğu hücre hasarına yol açar ve epileptik nöbet oluşur



Konjenital Malformasyonlar

(Doğuştan olan bozukluklar)



Bazı beyin lezyonları

(Değişim gösteren doku bölgesi)

Doğum sırasında oluşabilir



Febril Konvülziyonlar

(Ateşe bağlı istem dışı şiddetli kasılmalar)

Febril konvülziyonun tek nedeni yüksek ateştir Her 1000 çocuktan 19 ile 36'sında en az bir kez yüksek ateş nedeni ile konvülziyon geliştiği tahmin edilmektedir



Enfeksiyon

Sistemik (tüm vücudu etkileyen) ya da şiddetli enfeksiyonlar yüksek ateşe ve dolayısıyla febril konvülziyonlara neden olabilirler



Tiroid Hastalıkları

Tiroid bezi vücuttaki sıvı dengesinin kontrolünde önemli bir rol oynar Sıvı dengesi ise epilepsi eğilimini belirleyen bir faktördür Genellikle tiroid sorunun tedavi edilmesi epilepsinin düzelmesi için yeterlidir



Beslenme

Bazı insanlarda epilepsinin nedeni olarak B6 vitaminin eksikliği saptanmıştır


Epilepsi Nasıl Tedavi Edilir?


Epilepsi kompleks bir hastalık olduğundan doğru tedavi çok önemlidir Bu bakımdan hastaların nöroloğa başvurmaları gerekmektedir


Tedavi genelde başlangıçta bir antiepileptik ile yapılır Tek bir antiepileptik ilacın yeterli olmadığı durumlarda tedaviye bir veya daha fazla antiepileptik daha eklenir Bu tedavinin yanında kişiye ve ailesine ayrıca danışmanlık hizmeti de verilmesi faydalı olacaktır


Antiepileptik ilaçların yeterli olmadığı ve epileptik odağın ameliyata uygun olduğu durumlarda ise beyin cerrahisine başvurulur

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Guillain Barre sendromu


Guillain Barre sendromu akut bir sendrom olup periferik sinirlerin tümü ya da bir bölümü üzerinde ciddi hasara yol açar Hastalık, sinir liflerini kaplayan miyelin tabakasının iltihaplanması ve tahrip olmasından kaynaklanır


Belirtiler


- Ayak veya el parmaklarına yayılan uyuşmalar ve karıncalanma;


- Kas zafiyeti


- Yaygın karıncalanma ve uyuşma;


- Solunum zorlukları


Guillain-Barre sendromunun nedeni belli değildir ancak vakaların üçte ikisinde viral bir enfeksiyondan sonra ortaya çıktığı görülür Bu viral enfeksiyon, Epstein-Barr virüsünde olduğu gibi bir tür herpes olabileceği gibi, grip, nezle veya diğer basit enfeksiyonlardan sonra da ortaya çıkabilir Bu sendrom ayrıca Hodgkin hastalığı gibi diğer rahatsızlıklarla da beraber görülebilir


Tüm vakaların yüzde beş ile onu bir ameliyat sonrası ortaya çıkmaktadır Kısa bir süre için, Guillain-Barre sendromuna bir aşının neden olduğu düşünülmüştü 1976-1977 yıllarında yaygın bir grip aşısı kampanyasından sonra bu kanıya varılmıştı Ancak yürütülen araştırmalar bunun doğru olmadığını ortaya koymuştu Belirtiler, neden olan iltihaplanmadan birkaç gün ile bir-iki hafta, veya bir ameliyattan bir veya dört hafta sonra görülebilir El ve ayak parmaklarında karıncalanmanın ardından genel bir kas zafiyeti oluşabilir Bu zafiyet hissi giderek bacaklardan kollara ve yüze yayılır ciddi vakalarda zafiyet felce dönüşebilir ve solunum kasları etkilenebilir Göz, yüz, konuşma, çiğneme ve yutkunma ile ilgili kaslara da yayılabilir


En ağır şeklinde, Guillain-Barre sendromu acil tıbbi müdahale ve hastanenin yoğun bakım servisine kaldırılmayı gerektirebilir Bu rahatsızlığı olan kişilerin bazıları hastalığın bir aşamasında solunum yardımına gereksinim duyarlar


Genelde, iyileşme birkaç ay süren bir devre sonrasında gelir Ciddi şekilde etkilenmişseniz, uzun süren rehabilitasyon dönemine gereksinim vardır Tüm vakaların yaklaşık yüzde onunda geçmeyen bir sakatlık kalır Ölüm oranı yüzde üç ile dört arasında değişir

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



HAVA EMBOLİSİ: BAROTRAVMA


AKCİĞER BAROTRAVMALARI (HAVA BASINÇ TRAVMALARI)


TANIM:

Belki kulak ya da sinüs barotravmaları kadar sık rastlanmasa da önemleri ve yarattığı tehlikeler açısından en önemli barotravmalar akciğerleri ilgilendirenlerdir Diğer barotravmalarda olduğu gibi gaz alanların basınç/hacim etkileşimleri dalışta iniş ve çıkış dönemlerinde etkili olduğundan akciğer barotravmaları da iniş ve çıkış barotravmaları olarak ele alınabilir Barotravmaların fiziksel temelini Boyle Gaz Kanunu oluşturur Bu kanun uyarınca sabit sıcaklık altında gazların hacimleri ile basınçları ters orantılıdır Sualtında yaklaşık her 10 metrede basınç 1 atmosfer artar Böylece dalış esnasında basınç artışı nedeniyle vücudun gaz içeren boşluklarının hacmi azalmalı; çıkış sırasında ise basınç azaldığından bu gaz boşlukları genişlemelidir Sıvılar ve katılar basınç değişimlerinden etkilenmediğinden vücudun katı ve sıvı kısımlarında bir değişiklik görülmez

Diğer bir deyimle dalış sırasında basıncın önemli oranda artmasına karşın vücut ufalmaz a) Akciğerin iniş barotravması (Akciğer sıkışması)


Akciğerin iniş barotravması genellikle serbest dalışlarda ve nadir olarak görülür Maske ve şnorkel ile yapılan bu dalışlarda derin bir soluk alınarak dalınmaya başlanır Başlangıçta akciğerler içinde tutulan hava, dalınan derinlikteki basınca orantılı biçimde daralmaya başlar Bunun rezidüel hacime kadar azalması ile dalış sınırına gelinmiş olur Daha derine dalma girişimi akciğerlerin rezidüel hacmin altına sıkıştırılması sonucunu doğurur Bu durum akciğer dokusunda hasarlara, ödeme ve alveol içinde kanamalara yol açar Total akciğer kapasitesi 6 litre, rezidüel hacimi 1,5 litre olan normal bir kişinin dalabileceği derinlik; yani 30 metre civarındadır Öyleyse insanların büyük bir çoğunluğu 30 m den derine bile genel kondüsyonları ile dalamazken soluk tutarak yapılan derin dalış rekorlarının (-130) metreden daha derinlerde olması nasıl açıklanabilir? Herşeyden önce derin dalış rekortmenlerinin göreceli olarak daha yüksek total akciğer kapasitesine ve buna oranla daha düşük rezidüel hacime sahip oldukları bilinmektedir Ayrıca su içinde immersiyon (suya batma) ve soluk tutarak yapılan dalışlarda göğüs boşluğu içindeki damarlarda kan göllenmesi gerçekleşir Bu kan miktarı rezidüel hacimi karşılar Böylece anatomik olarak yüksek total akciğer kapasitesine, düşük rezidüel hacime ve yüksek kan göllenme özelliğine sahip biri daha derinlere akciğeri sıkışmadan dalabilir Ayrıca en büyük basınç/hacim değişimleri ilk metrelerde gerçekleşir Derinlere daldıkça sınırın altına yapılacak inişler hacimce daha az sıkışmalara yol açacaktır Teorik olarak dalış derinlik sınırına ulaşmadan da akciğer hasarı oluşturmak mümkün görülmektedir Bu durum sualtında balık avlamak amacıyla uzun süre geçiren ve çıkışa yakın veya çıkış sırasında henüz dipteyken ağız kapalı zorlu inspirasyon (soluk alma) hareketi yapan dalgıçlarda görülen bir patolojidir Göğüs boşluğu içindeki damarlarda kan basıncının göllenme nedeniyle artması ve zorlu inspirasyon ile alveol içi negatif basıncın artması sonucu alveol içine kanamalar oluşabilir

Akciğer iniş barotravmasında göğüs ağrısı, solunum sıkıntısı, kanama çok ciddi olabilir %100 oksijen solunumu, damar içinden sıvı verilmesi, şok tedavisi, aralıklı pozitif basınçlı solunum (IPPV) gerekebilir Pozitif ekspirasyon (soluk verme) sonu basınçlı solunum (PEEP) hava embolisi tehlikesi nedeniyle sakıncalı olmakla birlikte uygulanmak zorunda kalınabilir


b) Akciğerin çıkış barotravması


Tüplü dalışlarda dipte alınan basınçlı havanın türlü nedenlerle dışarıya verilmeden çıkılması sonucu oluşur Dipte alınan hava çıkış sırasında genleşecek ve dışarı verilmediği taktirde akciğerin taşıyabileceğinden daha büyük hacimlere ulaşacaktır Örneğin total akciğer kapasitesi 6 litre olan bir dalgıcın 30 metrede (4 ATA) derin bir soluk aldığını varsayalım Bu dalgıç soluk vermeden yüzeye (1 ATA) geldiği taktirde akciğerlerdeki 6 litrelik bu hacim 4 katına yani 24 litreye kadar genişleyecektir Bu durum akciğer doku bütünlüğünü bozarak çıkış barotravmasına yol açar Çıkış barotravmaları sıklıkla serbest çıkış eğitimi verilen denizaltı personelinde görülür Dalış eğitimi ve tekniklerinin değiştirilmesi çıkış barotravmalarının sıklığını azaltmıştır Amatör dalıcılarda önceleri uygulanan serbest çıkış eğitimleri yerini kontrollü çıkış eğitimlerine; aynı regülatörden çimlenerek yapılan çıkış eğitimleri de ahtapot regülatör kullanımına değiştirildiğinden bu yana barotravma olgularında azalma görülmüştür Ancak dalış ekipmanlarının gelişmesi ile giderek daha fazla sayıda insan dalabilmektedir Önceki yıllarda yalnızca çok sağlıklı kimselerin yapabildiği dalış, artık her yaştan kişiler tarafından denenebilmektedir Profesyonel dalgıçların aksine amatör dalıcıların sağlık kontrolü yaptırması zorunlu değildir Hava hapsine yol açan her türlü tıkayıcı hastalık dalışa engeldir Oysa bunların büyük çoğunluğu belirti vermediğinden sağlık kontrolü yapılmadıkça ortaya konamaz KOAH, astma, akciğer parankiminde bül, kavern ve kistler, yapışıklıklar özellikle kronik enfeksiyonların ve sigara kullanımının sık olduğu ülkemiz açısından önem taşımaktadır Dalış yaşamına başlamadan önce hiç olmazsa akciğer grafisi ve solunum fonksiyon testleri koruyucu hekimlik açısından mutlaka uygulanmalıdır


Sağlıklı amatörlerde çıkış barotravmasının nedeni sıklıkla paniktir Dipte karşılaşılan anormal bir durumda dalıcı kontrolsüz bir durumda çıkış yapmakta ve bu sırada soluk vermeyi ihmal etmektedir Tüp havasının teknik nedenlerle kesilmesi, ağırlığın düşürülmesi, yüzerlik dengeleyicinin (BC) şişirme düğmesinin takılı kalması yüzeye fırlama nedenleridir İyi bir eğitim ve dalış malzemesinin düzenli aralarla bakımı bu tür olayları en aza indirecektir Akciğer çıkış barotravması önemine göre dört değişik klinik formda görülebilir:


Alveol yırtılması: Genleşen havanın hasara uğrattığı alveollerin miktarına bağlı olarak değişik düzeylerde solunum bozulması görülür Soluk darlığı, öksürük, kanama ve morarma gibi belirti ve bulgular genellikle masum olmalarına rağmen geniş tutulmalarda ölüme kadar varabilir %100 oksijen solunumu çoğu olgularda yeterli oksijenlenmeyi sağlayacaktır Pozitif basınçlı solunum akciğer hasarını arttıracağından mutlaka gerekmedikçe uygulanmamalıdır Hastalar akciğer grafisi, atardamar kan gazı ölçümleri ve kan tahlili değerlendirmeleri gibi gerekli araştırmaların yapılabilmesi için en kısa zamanda oksijen solunumu altında bir merkeze sevk edilmelidir


Mediastinal veya subkutan(ciltaltı) amfizem(hava toplanması): Alveol yırtılması sonucu ortaya çıkan hava kabarcıkları akciğer dokusuna, mediastinuma (akciğerlerin arasında içinde kalbin de yer aldığı bölge) ve hatta boyuna, subraklavikular bölgeye (köprücük kemiği üstü) kadar yayılabilir Bu durumda mediastinal veya subkutan amfizemin (derialtı hava kabarcıkları) klinik görünümü ortaya çıkar Genleşen havanın gevşek dokularda yayılımı daha da fazla olduğunda pnömoperikardiyum (kalp zarının içinde hava) ve hatta pnömoperitoneum (karın zarında hava) görülebilir Tutulumun şiddeti oldukça değişkendir Boyun bölgesinde rahatsızlık ve dolgunluk hissi, seste değişme, yutma güçlüğü, soluk darlığı, bayılma ve bilinç kaybı görülebilir Radyolojik olarak mediastende, supraklavikular alanda hava saptanabilir İlgili alanlarda derialtında çıtırtı, kalp seslerinde azalma, kalbin tutulmasıyla taşikardi (nabzın hızlanması), hipotansiyon (düşük kan basıncı) bulunabilir Tedavi hastalığın şiddetine göre belirlenir Belirti vermeyen olgularda dinlenme yeterli gelebilirken orta dereceli olgularda hava kabarcıklarının yokedilmesi %100 oksijen solunumu ile hızlandırılabilir Ağır olgularda basınç odası tedavisi hava kabarcıklarının hızla küçültülmesine ve atılmasına yardımcı olacaktır


Pnömotoraks: Genleşen havanın hasara uğrattığı alveollerden çıkan hava, akciğeri saran iç zarın (visseral plevra) yırtılmasıyla zarlar arası boşluğa açılır Çıkış sürdükçe bu bölgede genişleyen hava ciddi pnömotoraksa (göğüs boşluğunda hava), kanamanın eşlik ettiği hallerde hemopnömotoraksa (göğüs boşluğunda kan ve hava) yol açar Başlangıç anidir ve hızla şok gelişebilir Tutulum sıklıkla tek taraflıdır Çıkış barotravmasına bağlı pnömotoraksın klinik ve radyolojik görünümü genel pnömotoraks görünümünden farklı değildir Hafif olgular yatak istirahati ve %100 oksijen solunumu ile tedavi edilebilir Akciğerin %20'sinden fazlasının çökmesiyle birlikte olan olgularda sualtı drenajı gerekir Diğer akciğer barotravması türlerinde olduğu gibi basınç odası içinde rekompresyon, belirti ve bulguların hızla ortadan kalkmasına yardımcı olur Bu durumda çıkış sırasında pnömotoraksın yeniden gelişmesini engellemek için sualtı drenajının basınç odası içinde uygulanması gerekebilir Hastanın transferi sırasında kara yoluyla irtifaya çıkma ya da kabin içi basıncı ayarlı olmayan bir uçakla nakil, ortam basıncının azalmasına ve göğüs boşluğu içindeki havanın genişleyerek durumun ağırlaşmasına neden olabilir


Hava embolisi: Çıkış sırasında genleşen hava, alveollerin ve çevre damarların yırtılmasına yol açar Havanın bu damarların içine girmesi ile ana dolaşımda hava embolileri oluşabilir Böylece dalış pratiğinde en acil ve ölüm oranı en yüksek hastalık, akciğer çıkış barotravmasına bağlı hava embolisi, ortaya çıkar Dalış sırasında havadan başka gaz karışımları kullanıldığında hava embolisi yerine "gaz embolisi" deyimi kullanılır Akciğer toplardamarı aracılığıyla ana dolaşıma geçen hava kabarcıklarının özellikle beyin ve kalp damarlarında yol açtığı tıkanmalar ciddi sonuçlara yol açar Çıkışın devam ettiği durumlarda bu kabarcıkların çapı da büyüyecektir Beyin ve kalp dışında dalak, karaciğer, böbrekler ve diğer organlarda da hava embolileri görülebilir Dalışa bağlı emboliler genellikle çok sayıda odağı tutar Belirti ve bulgular tıkanan bölgelere, embolinin tıkadığı bölgenin büyüklüğüne bağlı olarak çok çeşitlidir Özellikle merkezi sinir sistemine ait bulgular ve kalp bulguları kısa sürede ölümle sonlanabilir Hava embolisi sualtı hekimliğinde en önemli acil hastalıktır Olguların büyük çoğunluğu çıkıştan hemen sonra basınç odasına alınamadan kaybedilirler Hava embolisinin ilaçla tedavisi dekompresyon hastalığında anlatılanla aynıdır Hasta transferi ve basınç odası tedavisi de benzerlik gösterir Ancak basınç odasında uygulanan tablolar daha uzun ve derin tedavi gerektirir Van Allen'in 1929'da köpekler üzerinde yaptığı çalışmaya dayanarak ileri sürülen baş aşağı hasta transferi yararının olmayışı, dahası beyin ödemini arttırdığı için günümüzde terkedilmiştir Ancak prensip olarak hastanın yatar pozisyonda tutulması önerilmektedir Bu pozisyonda nitrojen atılımı da daha hızlıdır Atardamar embolilerinde gerekli olmamakla birlikte toplardamar embolilerinde hasta sol yanına yatırılmalıdır Akciğer çıkış barotravmasına bağlı hava embolisi ile merkezi sinir sistemi dekompresyon hastalığı belirti ve bulgularının benzer olması nedeniyle sık olarak karıştırılır Ayırıcı tanıda ayrıntılı bir dalış hikayesi en büyük yararı sağlar Dekompresyon hastalığı oluşması için belirli bir derinliğe, belirli bir süre dalınması gereklidir 10 metreden daha sığa yapılan dalışlarda dekompresyon hastalığı görülmesi beklenmez Oysa 1 metreden daha sığ derinlikte derin bir soluk alarak çıkış yapmak hava embolisi oluşması için yeterlidir Hava embolisi olgularında genellikle kontrolsüz bir çıkış bulunur Ancak bu ayrımı yapmak her zaman mümkün değildir Çok yavaş yapılan bir çıkışa rağmen akciğerde hava hapsine yol açan bir lezyon nedeniyle hava embolisi gelişebileceği gibi, dekompresyon tablolarınca güvenli sayılabilecek dalışlarda bile dekompresyon hastalığı görülmesi mümkündür Tutulum yeri de ayırıcı tanıya yardımcı olur Dekompresyon hastalığı genellikle omuriliği, en sık da göğüs ve bel bölümlerini tutar Böylece belirti ve bulgular daha çok her iki bacağın felci şeklinde görülür Oysa hava embolisi sıklıkla beyini ilgilendirdiğinden kolların tutulumu ile beraber seyreder Ancak tutulum yerinin kesin bir ayrım göstermediği bilinmelidir Belirti ve bulguların ortaya çıkış zamanı ayırıcı tanı için sıklıkla kullanılmaktadır Yüzeye geldikten sonra ilk 10 dakika içinde hava embolisi, daha sonra dekompresyon hastalığı ortaya çıkar şeklindeki yaklaşım bilimsel değildir Henüz yüzeye gelmeden su içinde dekompresyon hastalığı gelişen çok sayıda olgumuz bulunmaktadır Her iki hastalığın ilaç ve basınç odası tedavileri benzerdir Ancak yeniden dalışa dönüş kararı açısından mutlaka ayırıcı tanı yapılmalıdır İyi tedavi edilen bir dekompresyon hastası belirli kurallar içinde dalışa dönebilir Oysa hava embolisi olguları sıklıkla altta yatan kolaylaştırıcı bir nedene sahiptir Hava hapsine yol açan bu lezyonların saptanıp dalış yaşamının sona erdirilmesi önem taşımaktadır Akciğer grafisi, tomografi, solunum fonksiyon testleri tedavi edilen her olguda mutlaka yapılmalı, dalışa dönüş açısından bir sualtı hekimine danışılmalıdır


Kulak Barotravması:


ORTA KULAK İNİŞ BAROTRAVMASI Şekil 1'de görüldüğü gibi orta kulak, dış yüzü kulak zarı, diğer yüzleri kemik duvarlardan yapılı içi hava dolu küçük boşluklardır Bu boşlukta işitmeye yardımcı olan kemikçikler bulunmaktadır Orta kulak boşluğunu dışarıya bağlayan tek yol normal olarak kapalı halde bulunan östaki kanalıdır Bu kanalın bir ucu orta kulağa, diğer ucu ise burun boşluğunun boğaza bağlandığı bölgeye açılır Orta kulak dalış sırasında içi deniz suyu ile dolan dış kulaktan kulak zarı ile; içinde normalde de sıvı bulunan iç kulaktan ise yuvarlak ve oval pencerelerle ayrılır Dalış sırasında basınç artışını dengelemenin tek yolu orta kulak içine hava yollamaktır Dalıcılar arasında "kulak açma" adı verilen bu eşitleme işlemi yapılmadığında orta kulak içindeki basınç dışarıya göre daha düşük olacaktır Dış kulaktaki yüksek basınç nedeniyle kulak zarı içeriye doğru çökecek, iç kulaktaki yüksek basınç nedeniyle yuvarlak pencere dışarıya doğru şişecektir Ayrıca orta kulak içindeki negatif basınç etkisi ile orta kulağın içini döşeyen mukoza üzerine de vakum etkisi olacaktır Bu mukozada bulunan damarlardan kulak içine sıvı sızacak, hatta belki de damarların yırtılması ile orta kulağa kan dolacaktır Aşırı durumlarda kulak zarı içeriye doğru yırtılabilecektir Kulak barotravmalarını önlemenin tek yolu sağlıklı bir eşitleme yapılabilmesidir Kulak eşitlemesi kabaca östaki kanalı aracılığıyla orta kulak içine hava yollanmasıdır En basit yöntemi esneme ya da yutkunma hareketi sırasında östaki kanalının pasif olarak açılmasıdır Uçak yolculuklarında veya kara yoluyla yolculuklarda irtifa değişimlerinde kulakta uğultu ve dolgunluğun yutkunma ile ortadan kalkması aynı mekanizmaya dayanır Ancak dalış sırasında çok daha büyük ve hızlı basınç değişimlerinin yaşandığı unutulmamalıdır Bu nedenle sürekli yutkunma ile basınç eşitlemeyi bir çok kişi sürdüremez Dalıcıların en sık kullandığı kulak açma işlemi valsalva manevrası olarak bilinir Burada maskenin burun parçası parmaklarla sıkılarak burun ve ağız kapatılır ve ıkınma hareketi ile boğaz boşluğuna doğru hava yollanır Bu pozitif basınç östaki kanalının açılmasını ve orta kulağa aktif olarak hava yollanmasını sağlar Sık kullanılan bu yöntemin özellikle aşırı zorlamalı olarak uygulandığında pek de masum olmadığını iç kulak barotravmalarını incelerken göreceğiz Daha çok önerilen kulak açma manevraları öğrenmesi zor ancak öğrenildikten sonra kolaylıkla yapılabilen ve güvenli yöntemlerdir Frenzel manevrası dilin yumuşak damağa doğru itilerek östaki kanalı çevresindeki kasların kasılması ve kanalın açılarak içine hava yollanması temeline dayanır Ağız ve burun kapalı iken yapılan yutkunma hareketi ise Toynbee manevrası olarak bilinir Deneyimli dalıcılar ufak farklılıklarla kendilerine en kolay gelen kulak açma manevrasını keşfederler Burada altın kural kulağın tam ve zamanında açılması, işlemin sık olarak yapılması, kulak açmanın dalış hızına göre değil; dalış hızının kulak açmaya göre ayarlanması ve en önemlisi aşırı zorlamadan kaçınılmasıdır


Kulak neden açılmaz?


Bazen kulak yukarıda belirtilen kurallara tam olarak uyulsa bile açılmayabilir Bu durumda östakinin boğaza açılan bölümünde bir sorunun varlığından bahsedilebilir Östaki disfonksiyonu adı verilen bu durum bazı kişilerde yapısaldır Anatomik farklılıklar birçok durumda daha önceden geçirilmiş enfeksiyonların bir sonucudur Bu durumun en açık delili olarak kulak açma zorluğu yaşayanların çoğunlukla hep aynı kulağında sorun çıkması verilebilir Ancak östaki disfonksiyonuna yol açan faktörlerin çoğunlukla geçici ve önlenebilir olması dikkat çekicidir Bu faktörler dalıcılar tarafından iyi bilinir Ancak dalmaya motivasyon o kadar fazladır ki çoğunlukla bu önlemler ihmal edilir


Kulak açmayı güçleştiren faktörleri şöyle sıralayabilliriz;


l Üst solunum yolu enfeksiyonu En sık rastlanan durumdur ve "nezleli iken dalma" kuralı belki de tüm dalış eğitiminde en sık işlenen kural olmasına rağmen aynı zamanda en çok çiğnenen kuraldır Mikrobik enfeksiyon dışında da üst solunum yollarında enflamasyona yol açan durumlar arasında uykusuzluk, yorgunluk, soğuk havaya maruz kalmak sayılabilir l Allerjik durumlar Saman nezlesi, ev tozu allerjisi sık bilinen allerjik nedenler arsındadır Bunlardan daha az bilinen deniz ile ilişkili allerjenler de bulunabilir Bu allerjenlerin etkisi ile burun ve boğaz mukozası şişebilir ve östaki kanalı açılmayabilir l Mukozal polip Burun veya geniz eti diye de bilinen ve östaki borusunu çevreleyen yumuşak dokuda tıkanmaya yol açabilecek anormal dokular kulak açmayı imkansız hale getirebilir l Östaki borusunun ucunda kapak etkisi oluşana kadar kulak açmaksızın inmek Kulak açma işlemi bir kez ihmal edildi mi derinlere inildiğinde açılma işlemi artık imkansız hale gelir Östaki kanalının genize açılan ucu adeta bir sübap yapısındadır ve giderek kapanır Sübap kilitlenmeden açmak çok daha kolaydır Bu durumun dalıcılar tarafından atlanmasının en önemli nedeni kulak açma işleminin ağrıya indekslenmesidir Oysa dalıcılar kulaklarında ağrı oluşmadan kulaklarını açmalıdırlar Her ne kadar ağrı, kulakta oluşan vakumun bir sonucu olarak ortaya çıksa da ağrı eşiğinin kişiden kişiye değiştiği bilinmektedir Bazı kişilerde iç basınç çok fazla düşüp, kulak zarı belirgin biçimde çökmeden ağrı ortaya çıkmaz Ağrı ortaya çıktığında ise östaki sübabı artık kilitlenmiştir l Sigara kullanımı Sigaranın mukozalarda irritasyon yaptığı ve şişmeye yol açarak kulak açmayı güçleştirdiği bilinmektedir Yalnızca kulak açma üzerine olumsuz etkileri değil dalışta daha da büyük tehlikelere yol açan sigara kullanımının dalıcılar tarafından mutlaka terk edilmesi gereklidir Sigaranın genel sağlığa yaptığı etkiler, kanserojen oluşu konumuz dışında olmakla birlikte mutlaka her dalıcı tarafında iyi bilinen zararlardır Oysa dalıcılar arasında sigara tüketiminin üzücü bir biçimde yüksek oluşu da bir gerçektir l Başaşağı dalış pozisyonu Anatomik yapı ve basınç ilişkisi açısından başaşağı dalış sırasında kulak açmak daha güçtür Bu nedenle özellikle kulak açmanın zorlaştığı hallerde ayaklar önde dik pozisyonda ve kontrollü bir hızda inmek uygun olacaktır


Belirtiler: Dalış sırasında kulak tam olarak açılmadığında bir rahatsızlık, tıkanma hissi ve dolgunluk görülür, inmeye devam edilirse ağrı oluşur Ağrı daha fazla derine inmeyi engelleyecek şiddette olabilir Şekil 2'de tipik bir orta kulak barotravmasının oluşumu özetlenmiştir Dalıştan sonra kulakta ağrı, dolgunluk hissi ve çınlama bulunabilir İleti tipi bir işitme kaybı saptanır Dalıcı durumu "kulağının içine su kaçmış" olarak yorumlar Gerçekte kulak zarı yırtılmadıkça orta kulağa su girmeyeceği açıktır Buna rağmen muayenede kulak içinde su saptanabilir Ancak bu elbette deniz suyu değil, orta kulak boşluğuna orta kulak mukozalarından sızan sıvı hatta bazen de kandır Çıkış sırasında bu az miktarda kan bazen östaki aracılığıyla genize atılabilir ve dalıcı tarafında burunda farkedilebilir Miktarın azlığı ve ilgili bölgenin farklılığı sinüs barotravmasında görülen kandan ayıracaktır Kulak zarı yırtılırsa dalıcı tarafından derhal farkedilir Çok şiddetli ve batıcı-keskin bir ağrı ile orta kulak boşluğuna su girer Giren su basıncı eşitler ve keskin ağrı ortadan kalkar Fakat içeri giren soğuk suyun uyarması sonucu baş dönmesi ve bulantı kusma meydana gelebilir Kalorik vertigo adı verilen bu durum kısa sürelidir Kulak içine giren suyun sıcaklığı vücut sıcaklığına erişince vertigo da kaybolur Kulak zarı yırtılmasıyla beraber olsun olmasın orta kulak barotravmalarının tümünde oluşan hasar yalnız kulak zarında değil tüm orta kulak yapılarındadır Mukozalarda ödem, kanamayla birlikte enflamasyon, orta kulak boşluğunda kan ve seröz sıvı toplanması görülebilir Oluşan travma, yapılan muayenede kulak zarının görünümüne göre hafiften ağıra altı gruba ayrılır En hafif şeklinde yakınma bulunmasına rağmen zar normal görünmektedir En ağır durumda ise kulak zarının yırtıldığı saptanır


Tedavi: Kulak zarının bütünlüğünün bozulmadığı hafif olgular, Kulak Burun Boğaz (KBB) pratiğinde sık rastlanan seröz otitis media ile büyük benzerlik gösterir ve benzer tedavi yaklaşımı ile ele alınır Orta kulak boşluğunda sıvı veya kan birikmesi genellikle cerrahi bir girişimi gerektirmeden ilaç ile tedavi edilebilir Tedavi edlmeyen olgularda gelişebilecek bir enfeksiyon durumun ağırlaşmasına yol açacaktır Bu nedenle mutlaka bir hekim tarafından daha da iyisi bir KBB uzmanı tarafından değerlendirilmelidir Kulak zarı yırtılmalarının kendiliğinden iyileşebileceği gibi ağır yırtıklarda cerrahi girişim gerektirebileceği unutulmamalıdır Sık orta kulak barotravmasına uğrayan dalıcılar altta yatan nedenler açısından mutlaka bir KBB uzmanı tarafından değerlendirilmeli ve tedavi edilmelidir


Korunma: Barotravma için önlem almak daima tedaviden daha kolaydır Orta kulak barotravmasının önlenmesi genel olarak adayların uygun seçimine, gerekirse basınç testine tabi tutulmasına ve bir üst solunum yolu enfeksiyonu varlığında dalıştan sakınmaya bağlıdır Dalıcı adaylarının dalışa başlamadan önce yapılan muayenesinde, östaki borusu fonksiyonlarını etkileyecek nazal septum deviasyonu, sık sık orta kulak enfeksiyonu, kulak zarına cerrahi girişim ve kulak zarı yırtılması hikayesi özellikle araştırılmalıdır Burundaki deviasyonun cerrahi olarak tedavisini yaptırmak, sigarayı bırakmak, mevcut üst solunum yolu enfeksiyonunu tedavi etmek kulak açma işleminin daha kolay yapılmasını sağlıyacaktır Her dalıştan önce dalıcılar kulak eşitleyip eşitleyemediklerini test etmelidirler Dalış hızının yavaşlatılması, dalışa başlar başlamaz ve sık olarak (her metrede) kulak açmak barotravma riskini azaltacaktır Boylece kulakta basınç hissi ya da ağrı hissedilmeden kulak açma işlemi gerçekleştirilir Dalışlarda baş aşağı pozisyonda inişten sakınılmalıdır En ideali çapa halatı boyunca ayaklar aşağıda olmak kaydıyla, iniş hızını kontrol ederek ve kulak açma işlemine konsantre olarak inişe geçmektir Dalıcılar en basiti ağız kapalı esneme ve yutkunma olan kulak eşitlemeye yardımcı olan manevraları bilmelidir Sık kulak açma ile basınç farkının artması önlenmelidir Kulak açmayı kolaylaştırmak amacıyla kullanılan burun damlalarının yan etkileri göze alınmalıdır Bu tip damlaların rebound etkisi bulunmaktadır Damla kullanıldıktan sonra kulak rahat açılmakta ancak bir süre sonra rebound etkisi ile daha da güçleşmektedir Kabul edilebilir bir yöntem olarak dalışa başlamadan önce maske takmadan su içinde bir takla atmak, daha sonrada kuvvetlice sümkürerek burunu temizlemek çok büyük yararlar sağlayacaktır Temizleme işlemi yanında tuzlu suyun osmotik etkisi ile burun boşluğu ve genizde konjesyon azalacak ve kulağın çok daha rahat açıldığı görülecektir


ORTA KULAĞIN ÇIKIŞ BAROTRAVMASI


Orta kulağın çıkış barotravması daha nadir görülür Orta kulağa hapsolmuş havanın çıkış esnasında genişlemesi ile meydana gelir Dalış sırasında kulak açma işlemi ile orta kulağa yollanan hava çıkış esnasında Boyle Kanunu'na göre genişler Eğer genişleyen hava östaki borusu aracılığıyla ile atılamazsa yakınmalara neden olur Etkilenen kulakta basınç hissi, ağrı ve kulak çınlaması saptanır Kulaklarda birinden hava çıkarken diğerinden çıkmaması, bu iki kulak arasında basınç farkına yol açacaktır Baş dönmesi, bulantı, kusma ve oryantasyon kaybı ile seyreden bu duruma alternobarik vertigo adı verilmektedir Sualtında bu tip yakınmaların boğulmayla sonuçlanabilecek olması olayın ciddiyetini ortaya koymaktadır Baş dönmesi dalıcı dik pozisyonda iken daha fazla, yatay pozisyonda iken daha azdır Deneyimli dalıcılar bunu bilir ve hissettikleri anda yatay pozisyon alırlar Eğer çıkışta yakınmalar ortaya çıkarsa basınç farkını azaltmak için biraz aşağıya inilmeli, ağız kapalı iken yutkunma hareketi yapılmalıdır Bazen dış kulak yoluna basınç yapmak östaki borusunu aşılmasına yardımcı olabilir Kulak zarında ve diğer orta kulak yapılarındaki hasara bağlı olarak işitme kaybı olabilir İç kulak barotravması da bir komplikasyon olarak karşımıza çıkabilir Belirtiler: Baş dönmesi, kulak çınlaması ve ağrı hissedilebilir Kulak muayenesinde iniş barotravmasında daha çok zar ortasında görülen konjesyon, çıkış barotravmasında zar kenarlarında görülür Kulak zarı dışa doğru bombeleşmiş olarak da görülebilir


Tedavi : Ortaya çıkan şikayetlerin kısa sürmesi orta kulak çıkış barotravmasının olumlu bir yanıdır Şikayetler geçip işitme normale dönene kadar dalış yapılmamalıdır


DİŞ BAROTRAVMALARI



Normal olarak dişin kemik ve yumuşak dokudan oluşan yapısı içinde herhangi bir hava hacmi bulunmadığından barotravma gelişmesi de beklenmez Ancak diş çürüklerinin dolgusu sırasında dolgu altında hava kalması halinde barotravma nedeni olabilir Diş çürükleri ülkemizde oldukça sıktır Kliniğimize yapılan bir arşiv taramasında dalışa uygunluk açısından sağlık muayenesi yaptıran 657'si erkek, 175'i kadın toplam 822 dalıcı adayı arasında bir veya daha fazla sayıda diş dolgusu olanların oranı %99,3 olarak saptanmıştır Bu dalıcı adaylarının yaş ortalamasının 21,9 olması dikkat çekicidir Tıbbi danışmanlığını yaptığımız çeşitli dalış çalışmalarında en sık rastlanan barotravma türleri arasında orta kulak iniş ve sinüs barotravmalarını diş barotravmaları izlemektedir Yukarıda da açıklandığı gibi gaz hacim içermeyen diş yapılarında barotravma oluşması beklenmez Ancak diş yapıları içinde kapalı gaz hacmi oluşumuna yol açabilecek diş çürükleri, hava hacmi içeren dolgu ya da kaplamalar, yumuşak dokularda benzer durumlarla sonlanan cerrahi girişimler barotravma kaynağı olabilirler Dalış sırasında çevre basıncındaki artış bu kapalı hacimlerde vakum etkisi oluşturur Hızlı dalış yapıldığında boşluk içeren dişler içeriye doğru çökerek kırılabilirler Genellikle ilgili bölgede hissedilen şiddetli ağrı daha derine inmeyi engeller Ancak ağrının oluştuğu derinlikte bir süre beklemekle bu boşluğa yumuşak dokuların doldurması, kanama ve sıvı sızması ile basınç artışı dengelenir ve ağrı ortadan kalkar Çıkışa başlandığında çevre basıncı azalır Bunun sonucunda diş boşluğunun içindeki hava da genişleyecektir Ancak dipte yerini alan sıvı nedeniyle hava eski hacmine genleşemez ve bu kez tam ters bir yolla, içeride aşırı basınçla ağrı ortaya çıkar Ağrıya yol açan bu basınç nedeniyle dolgu düşebilir hatta diş parçalanabilir Unutulmaması gereken bir durum ağrıya yol açan bir diş dolgusunun, altında hava bulunduğu için gerçek işlevini yerine getirmediğidir Dalıcı dalış yapsın yapmasın bu dolgunun mutlaka yenilenmesi gerekmektedir Dolgu altında hava bulunması, diş çürüğünün dolgu altında sürdüğünün bir göstergesidir Bu durumda dalıcı en kısa sürede diş hekimine baş vurmalıdır Seyrek olarak görülse de kanal tedavisi sırasında tedavinin belirli aşamalarında diş içinde hava boşluğu bulunabilir Kanal tedavisi gören dalıcılar mutlaka tedaviyi uygulayan endodonti uzmanından diş yapıları içinde bu şekilde bir hava boşluğu bulunup bulunmadığını öğrenmeli ve diş hekimi onay vermeden tedavi tamamlanana kadar dalmamalıdır Ayrıca kanal tedavisi uygulanan bazı dişlerde kırık veya çatlaklar bulunabilir ve bir kısmında kırık hattı diş röntgeninde görülmeyebilir Dalış yapılması sırasında bu dişe ait ağrı hissedildiğinde dalış derhal sonlandırılmalı ve en kısa sürede diş hekimine başvurulmalıdır Dalış sırasında üst çenede dişe vuran ağrıların aslında maksiller sinüse ait olabileceği de unutulmamalıdır Diş barotravmasından korunmanın en doğru yolu düzenli aralarla diş kontrolü (aslında bunun için dalıcı olmak gerekmemektedir), ve diş çekimi ya da tedavisi sırasında tam iyileşmeden dalış yapmamaktır



MASKE SIKIŞMASI


Normal olarak dalış maskesi ile bunun arkasında kalan yüz bölgesinde kapalı bir hava hacmi bulunur Bu yüz bölgesi içinde gözler de yer almaktadır Dalış sırasında bu bölgedeki havanın sıkışmasını engellemenin tek yolu burundan maske içine hava vermektir Burunun maske içinde yer almasının nedeni maske içindeki basıncın eşitlenebilmesidir Maske içine burundan hava verilmediğinde oluşan vakum maskenin oturduğu deriyi ve gözü etkileyecek, burada deri altı kanamalara varan zararlar oluşturacaktır Oluşan zarar bir yana maskenin yüze oturması görüşü önemli ölçüde bozacaktır Bu nedenle ancak çok acemiler maske içine hava vermezler Acemilik aşırı hırsla birleştiğinde, genellikle kurs öncesi dalıcı seçmelerinde ve yarışmalarda bu tip hasarlar görülmektedir Gözlerde oluşan hasar, göz beyazlarında kanamalardan, göz yapılarının ciddi hasarlarına kadar değişebilir Ancak gerek gözde, gerek maske arkasında kalan ciltteki zararlar belirli bir süre sonunda kendiliğinden iyileşir Gözde barotravma oluştuğunda bir göz hekimine kontrol olmakta yarar vardır Deneyimli dalıcılar ciğerlerinde maske eşitleyecek kadar havanın kalmadığı derinlikleri yarışma amacıyla aştıklarında maske sıkışmasına uğrarlar Bununla birlikte deneyimli bir dalıcının başına gelen ilginç bir maske sıkışması anlatılmıştır Maske sıkışmasında özellikle gözler üzerinde önemle durmak gerekir Özellikle bilinç kaybı nedeniyle dibe batan ve bu sırada maske eşitlemesi yapamayan bir dalıcının gözleri ciddi hasarlar görebilir Dalıcı sonradan kurtarılarak yaşama dönderilse bile göz hasarı kalıcı olabilir Aynı şekilde göz küresi içinde hava oluşmasına yol açan cerrahi girişimlerden sonra dalış yapmak göziçi yapıların sıkışmasına ve ciddi zararlar görmesine yol açar Bu tip cerrahi girişimlerden sonra aylar süren iyileşme dönemlerinden önce dalış yapılmamalıdır Dalıcı cerrahi girişimden sonra göz hekiminin onayıyla dalışa dönmelidir



BAŞLIK SIKIŞMASI


Bu tip bir barotravma sert başlık kullanan profesyonel dalgıçlarda gözlenir İniş sırasında kuru dalış giysisi ve başlığın içine hava verilmelidir Aksi taktirde sert başlığın içinde sıkışan hava vakum oluşturarak dalgıcı başlığın içine doğru çeker Gelen hava miktarı dalış hızını karşılamadığında dalgıç ilk önce omuzlarının başlığa doğru basıldığını hisseder Bu durumda dalış hızını yavaşlatması gerekir Dalış tarihinde, negatif yüzerlikteki dalgıcın bekleme iskelesinden aşağı düştüğü, hava hortumu ve bağlantılarının koptuğu trajediler bulunmaktadır Bu durumda dalgıç başlığa doğru itilir ve giderek tüm vücudu sıkışarak ölür Dipte çalışan bir dalgıcın hava hortumunun türlü nedenlerle kopması da benzer sonuçlara yol açmıştır Ancak bu durum hava devresine eklenen bir geri döndürmez valfle önlenebilir Sert başlıkla dalış yapmayan scuba dalıcıları için başlık sıkışması söz konusu değildir



GİYSİ BAROTRAVMASI


Bu barotravma çoğunlukla kuru tip dalış giysisi, ender olarak da ıslak giysi kuşanan dalıcılarda görülür Kuru tip dalış giysisi içine dalış sırasında artan basıncı karşılayacak kadar hava verilmelidir Aksi taktirde giysi içinde sıkışan hava ilgili vücut bölümlerinde ağrı, yanma, kızarıklık, deri altı kanamalara yol açabilir Bazen vücuda tam oturan ıslak giysiler de hava hapsolmasına yol açabilir Bu durumda kuru giyside olduğu gibi içeri hava yollama olanağı da yoktur Daha çok diz arkasında, kollarda ve sırt bölgesinde rastlanan bu gibi durumlarda giysinin her yerine su almak sorunu çözer Kuru tip giysilerin kontrolsüz biçimde şişmesi sonucu yüzeye fırlamak ve çeşitli çıkış barotravmalarına ve özellikle akciğer barotravmasına uğramak olasıdır Benzer biçimde yüzerlik dengeleyici (BC) ya da can yeleğinin kontrolsüz şişmesi de sorun yaratabilir



ÇEŞİTLİ NADİR BAROTRAVMALAR



Derialtı amfizemi: Bu nadir durum akciğer çıkış barotravmasında gözlenen amfizemden farklıdır Hava ile temas eden deri ya da mukozada herhangi bir çatlak olması halinde buradan içeri giren hava çıkışta genleşerek barotravma nedeni olabilir Örneğin maske ardında kalan derideki bir kesiden içeri giren hava gevşek göz çevresi dokuda amfizeme yol açabilir Şiş dokuya dokunulduğunda deri altındaki gaz çıtırtı şeklinde elde hissedilebilir Yine sinüs ve burun boşluğunda bulunan bazı kemiklerin kırıkları nedeniyle göz çevresi dokuya gaz kaçabilir Burun boşluğu ile göz çukurunu birbirinden ayıran kemik (yumurta kabuğu kalınlığındadır) kırıksa özellikle şiddetli valsalva ile göz çukuruna hava kaçabilir, bu da çıkışta amfizeme neden olabilir Tedavi olarak yüzeyde %100 oksijen solutmak her zaman çok iyi sonuç verir

Karın boşluğunda hava: Ya akciğer barotravması nedeniyle ortaya çıkan havanın karın zarının arkasına sarkmasıyla ya da sindirim sistemi barotravması sırasında yırtılan bir bölümden çıkan havanın karın boşluğuna salınmasıyla görülür Her durumda gerçek barotravma nedeni farklıdır

Kafa sinirlerinin etkilenmesi: Kafa içinde çeşitli hava boşluklarına yakın komşuluk eden kafa sinirleri buralardaki basınç değişimleri nedeniyle zarar görebilir Örneğin orta kulağa komşuluk eden yüz sinirinin felci ya da maksiller sinüs duvarında yolculuk eden gözaltı sinirinin felci gibi Bu tip felçler genellikle kalıcı değildir Ancak oluştuğu dalıcılarda tekrarladığı bilinmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



hipofiz tümörleri hipofiz tümörü


Burun kanallarının arkasında beynin altında yerleşik bulunan hipofiz bezi kabaca küçük parmağınızın son iki bölümünün büyüklüğü ve şeklindedir Küçük boyutuna rağmen endokrin bezler içerisinde en önemli olanıdır Vücudun uzun dönemli büyüme, günlük fonksiyonları ve üretkenlik yetenekleri ile ilişkili olarak bir kontrol merkezi gibi çalışır


Hipofiz bezinde iki kısım vardır: ön (anterior) lob ve arka (posterior) lob, ön lob, göğüste süt üretimini harekete geçirmek için büyüme hormonu da dahil olmak üzere, altı ayrı hormonun üretimi ile yükümlüdür, ön lobdaki diğer hormonlar, tiroid bezleri, yumurtalıklar, testis ve böbrek üstü bezlerindeki faaliyetleri harekete geçirerek endokrin sistemin diğer kısımlarını da etkiler


Arka lob iki çeşit hormon üretir: oksitosin ve antidiüretik hormon Oksitosin emzirme dönemi sırasında kadınlarda göğüsten süt gelmesi olayını harekete geçirmek için faaliyette bulunur Aynı zamanda doğum sırasında rahim kasılmalarını da hızlandırır Antidiüretik hormon idrar çıkışını kontrol etmek için böbrekler üzerinde faaliyet gösterir


Hipofiz Bezi Tümörleri


Akromegali


Hipofizin aşırı faaliyeti sonucu yüzün irileşmesi, el ve ayakların aşın büyümesi ile belirgin durumdur Bu kronik hastalık yetişkinlerde görülür ve normal gelişim tamamlandıktan sonra büyüme hormonunun artan salgısı nedeni ile ortaya çıkarEl, ayak, çene ve kafatası kemiklerinin aşırı büyümesi şeklinde oluşur Büyüme çağından sonra kemiklerdeki uzamanın durması nedeniyle, akromegali iskelette kalınlaşmaya neden olur Akromegali olan bir kişide en fazla dikkat çeken değişiklik alın ve çene kemiklerinde abartılı bir büyümedir Bunun sonucunda genişlemiş ve kabalaşmış yüz hatları ve birbirinden oldukça ayrık dişler gözlenir


Jigantizm


Gelişim hormonunun aşırı salgılanmasına bağlı olarak vücudun anormal derecede gelişme ve büyüme göstermesi devleşme Nadiren görülen bu hastalık, akromegaliye benzer ve hipofiz bezi tarafından büyüme hormonunun aşırı salgılanması nedeniyle ortaya çıkar Akromegaliye benzemeyen bu yönü ise jigantizmde büyümenin hızlanması ve yetişkinlikte aşırı uzun boyun ortaya çıkmasıdır Bu iki rahatsızlık arasındaki fark bu olaydan etkilenen kişinin yaşıdır Jigantizm yetişkinlik dönemini tamamlamamış olan şahıslarda ortaya çıkar Ancak uzun boylu çocukların çok azı jigantizm rahatsızlığına sahiptir


Prolaktinoma


Bu türden hipofiz bezi tümörü prolaktin hormonunun aşırı salgısına neden olur Bu olay kadınlarda düzensiz adet veya adetten kesilmeye neden olabilir Erkeklerde ise kısırlık veya iktidarsızlık ortaya çıkabilir Kraniofarinjiyoma


Bu türden bir hipofiz bezi tümörünün belirtileri görsel bozukluklar, baş ağrıları ve cinsel gelişme yetersizliğidir


Cushing Sendromu


Bir böbrek üstü bezi tümörü de bu rahatsızlığa neden olabilir


Akromegali ve jigantizm hipofiz bezinin aşırı faaliyeti nedeni ile ortaya çıkar Hipofiz bezi büyüme hormonu diye bilinen hormonu aşırı bir şekilde salgılar (buna ayrıca somatotropik hormon da denir) Bu türden bir aşırı salgılama genellikle bezlerde bir tümörün gelişmesi ile ortaya çıkar Bu rahatsızlığa hiperpituitarizm denilir


Hipofiz bezinde iki türden tümör gelişebilir Bunlardan birine kraniyofarnjiyoma denilir Bu tip tümör büyüdükçe hipofiz bezine baskı yapar Bunun sonucunda hormon salgısı azalabilir ve hipopituitarizm veya diabetes insipidus (şekersiz diyabet) gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir İkinci çeşit hipofiz bezi tümörü adenomdur (bez epitelinden gelişen iyi huylu ur) Böylesi bir tümör fazla yayılmaz ancak akromegali, jigantizm veya Cushing hastalığı gibi rahatsızlıkların bir sonucu olarak muhtelif hormonların aşırı salgısı yaratmaz, ancak göz sinirleri üzerinde ve yakınındaki normal hipofiz bezi dokuları üzerinde mekanik bir baskı oluşturarak herhangi bir zarara yol açabilir


Teşhis


Doktor muayene ederek fiziksel değişiklikleri araştıracaktır: Ağrı ve acılar, ellerde sızı, aşırı terleme Yetişkin bir hastada el ve ayak büyümeleri de doktor tarafından dikkate alınacaktır Hastadaki görme bozuklukları araştırılacaktır; tümör büyüyerek görme sinirine bası yapar ve her iki gözde de görmeyi etkiler Görme alanı ölçülerek, görme kaybı olup olmadığı araştırılır Diğer önemli bulgularsa genel yorgunluk hali, derinin aşırı yağlı olması ve dilin normalden büyük olmasıdır


Kan dolaşımında bulunan ve salgılanan hormon düzeyinde artış olup olmadığını belirlemek için özel kan ve idrar testleri yapılacak-tır Bu değerler yüksek bulunursa, bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonansla hipofizdeki tümör saptanabilir Eğer akromegaliden kuşkulanılıyorsa, röntgen çekilerek de kafatasındaki olası değişiklikler belirlenebilir


Tedavi, tümörün ne kadar geliştiğine bağlı olarak düzenlenir Erken teşhis, tümörün tamamen tedavi edilebilme şansını(eğer küçükse) artırır


Hipofiz bezi, tümörün ortadan kaldırılması veya çıkarılması esnasında bazen zarar görebilir Bu durumda genellikle hayat boyu hormon tedavisi gerekecektir


Akromegali


Akromegali, büyüme hormonunun aşırı salgılanması nedeniyle ortaya çıkar ve iskelet ve iç organlarda büyümeye yol açar Kalp genişleyebilir, buna bağlı olarak kalp yetmezliği ve yüksek tansiyon ortaya çıkar Akromegali tedavi edilmezse şeker hastalığı, göz sorunları ve vücut görünüşünde değişikliklere neden olur


Ameliyat, hastalığın ilerlemesini ve çeşitli göz komplikasyonlarının ağırlaşmasını önleyebilir Ancak görünüşteki değişiklikler genellikle geri dönüşümsüzdür Ayrıca akromegalili hastalarda şeker hastalığı ve uzun vadede kalp, damar ve karaciğer hastalığı riski de oldukça yüksektir Ancak bu riskleri en aza indirmek için bazı önlemler (sigara içmemek gibi) alınabilir


Jigantizm


Jigantizm tedavi edilebilir bir hastalıktır Tümör çıkarılarak ya da aşırı salgılanan büyüme hormonu baskılanarak, hastalığın gelişimi durdurulabilir


Prolaktinoma


Kadınlarda prolaktinomanın en sık görülen belirtisi adetlerin düzensizliği ya da hiç olmaması ve kısırlıktır Bir diğer belirti de galaktoredir (doğum yapmamış bir kadında memelerden süt gelmesi); ender olarak erkeklerde de görülebilir


Prolaktin hormonundaki artış, doğum kontrol hapları ve sakinleştiricilerin kullanılması ve hipofiz tümörü tarafından aşırı miktarda üretilmesi (prolaktinoma) nedeniyle olur


Cushing Hastalığı


Hipofiz tümörü böbreküstü bezlerini aşırı uyararak cushing hastalığına da neden olabilir


Tedavi


Hipofiz tümörü genellikle ameliyatla çıkarılır Hipofiz bezi çok küçük olduğu için, ameliyat ustalık gerektirir Eğer tümör ameliyatla çıkarılamıyorsa, prolaktinoma tedavisinde ve akromegalide diğer tedavilerin yanı sıra, bromocriptin adlı bir ilaç kullanılır Bromocriptin bazı hormonlarda aşırı artışı engeller Yine de hipofiz tümörlerinin tedavisinde ilk seçilecek olan yöntem ilaç tedavisi değildir


Ameliyat mümkün değilse, radyasyon tedavisi de bazı hastalarda kullanılabilir Tüm bu tedavi tiplerinin birlikte kullanılması da tümörün tekrarlama olasılığını azaltmak üzere, oldukça yaygındır

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji





HİPERAKTİVİTE SENDROMU: DİKKAT AZLIĞI


Çocuklarda hiperaktivite sendromu


Hiperaktivite sendromu nedir?


‘Attention-deficit hyperactivity disorder (ADHD)’ birçok çocuk ve erişkinde görülen bir davranış biçiminin ismidir Bu sendromda kişide dikkat azlığı ve aşırı aktivite vardır ve bu genellikle hastanın yaşına kıyasla daha ağır ve sıktır Böyle çocukların çoğu hem dikkatsiz, hem de hiperaktiftir Yaklaşık 20 çocuktan 1’ini etkileyen ve erkeklerde kızlara göre daha sık görülen bir sorundur


Hiperaktif çocuk aşağıdaki belirtilerden 6 veya daha fazlasına sahiptir


v Direktifleri izlemekte güçlük çekme


v Okul veya evde iş veya oyun aktivitelerine dikkatini toplamakta güçlük çekme


v Okul ve evdeki aktiviteler için gerekli nesneleri kaybetme


v Dinlemiyor gibi görünme


v Ayrıntılara dikkat etmeme




v Dağınık görünme




v Önceden planlama gerektiren görevlerde güçlük çekme




v Unutkanlık




v Kolayca dikkatinin dağılması




Hiperaktif çocuk aşağıdaki semptomların en az 6’sına sahiptir:


v Yerinde duramama


v Uygunsuz şekilde koşma veya tırmanma


v Sessizce oynayamama


v Patlayıcı tarzda cevap verme


v Koltukta (sandalyede) kalamama


v Fazla konuşma


v Her zaman fırlamaya hazır olma


v Sırasını bekleyememe




v İnsanların sözünü kesme




Hiperaktivite sendromunun nedeni nedir?


Eskiden, hiperaktivite sendromunun bir çeşit beyin hasarına bağlı olduğu düşünülüyordu Şimdi ise, bu çocukların beyin yapılarının normal olduğu, fakat beyin kimyasının normal olmadığı bilinmektedir Bu durum genetik bir sorun olabilir Hiperaktif çocuklar beynin kritik bölgelerinde, düşünceyi organize eden bazı kimyasal maddeleri yeterince yapamamaktadırlar Bu maddelerin yetersiz olması halinde ise beynin organizasyon merkezleri düzenli çalışmamaktadır Bu durum hiperaktif çocuklarda görülen belirtilere neden olmaktadır


Hiperaktivite sendromu ‘kötü anne-baba’ olmaya bağlı değildir, fakat ev hayatının ve okul çevresinin düzensiz olması belirtilerin kötüleşmesine neden olabilir Hiperaktivite sendromu fazla veya eksik şeker tüketilmesine ya da diyet tadlandırıcı kullanımına da bağlı değildir Besinlere eklenen katkı maddeleri, boyalar, besin allerjisi ya da diğer allerjiler veya vitamin eksikliği ile de ilişkili değildir Fazla televizyon seyretme, floresan ışıklar ve video oyunlarıyla da bağlantısı yoktur


Hiperaktif çocuğuma nasıl yardımcı olabilirim?


Ebeveynler, okul çalışanları ve doktorlardan oluşan bir ekibin birlikta çalışması çocuğunuza yardım etmenin en güzel yoludur Birçok çocuk ilaç tedavisinden fayda görür ve bazı çocuklar için de psikolojik danışma gereklidir Nasıl bir yaklaşım yapılması gerektiğini doktorunuzla tartışınız


Çocuğuma evde nasıl yardımcı olabilirim?


Hiperaktif bir çocuğun ebeveyni olmak kolay değildir Bu çocuklar bazı direktiflerinizi anlamakta güçlük çekebilirler Hiperaktif çocuklar genellikle sürekli hareket halindedir Bu durum erişkinler için çok zordur Çocuğunuza yardımvı olabilmek için ev hayatınızı biraz değiştirmeniz gerekebilir Aşağıda bazı ipuçları verilmiştir:


· Evdeki programınızı organize ediniz Uyanma, yemek yeme, oyun oynama, ev ödevini yapma, televizyon seyretme veya video oyunları oynama ve yatma saatlerini belirleyiniz Bu programı bir tahtaya veya kağıda yazarak çocuğunuzun her zaman görebileceği bir yere asınız Eğer çocuğunuz henüz okuyamıyorsa, her günün aktivitelerini resimler ya da şekillerle gösteriniz Rutindeki değişiklikleri önceden açıklayınız Çocuğunuzun değişiklikleri anladığından emin olunuz


· Evde uyulması gerekli kurallar koyunuz Kuralları basit, açık ve kısa tutunuz Kurallar anlaşılır şekilde izah edilmelidir Kurallara uyulduğu zaman veya uyulmadığı zaman neler olacağı açıklanmalıdır Kuralları ve uyulmadığı zaman doğacak sonuçları yazınız Bu listeyi program listesinin yanına asınız Kurallara uymamanın cezası doğru, çabuk ve tutarlı olarak verilmelidir


· Olumlu olunuz Çocuğunuza neyi istemediğinizden ziyade neyi istediğinizi anlatınız Çocuğunuzu yaptığı olumlu şeyler için ödüllendiriniz- elbiselerini giyme veya kapıları sessizce kapatma gibi küçük şeyler için bile Hiperaktif çocuklar zamanlarının önemli bir bölümünü yanlışlarını dinlemekle geçirirler Doğruları için de ödüllendirilmelidirler


· Direktiflerinizin anlaşıldığından emin olunuz Önce, çocuğunuzun dikkatini toplayınız Doğrudan onun gözlerine bakınız Sonra, açık ve sakin bir sesle ondan tam olarak ne istediğinizi anlatınız Çocuğunuzun direktiflerinizi tekrarlamasını isteyiniz Direktifleri basit ve kısa tutunuz Zor görevler için her seferinde sadece 1 veya 2 direktif veriniz Çocuğunuz her görevi tamamladığında onu kutlayınız


· İstikrarlı olunuz Sadece yapabileceğiniz şeyleri vadediniz Yapacağınızı söylediğiniz şeyleri yapınız İsteklerinizi ve talimatlarınızı birçok kez söylemeniz işe yaramaz Çocuğunuz kuralları bozarsa, bir kez ve sakin bir üslupla uyarınız Uyarı işe yaramazsa, söz verdiğiniz cezayı uygulayınız


· Çocugunuzu bir kişinin sürekli izlemesini sağlayınız Dürtüleriyle hareket ettikleri için, hiperaktif çocuklar normalden daha fazla gözlem gerektirirler Çocuğunuzun bütün gün erişkinler tarafından izlenmesini sağlayınız


· Çocugunuzu arkadaş çevresinde izleyiniz Hiperaktif çocukların sosyal yetenekleri ve kuralları öğrenmesi zordur Çocuğunuzun kendi dil ve fiziksel becerilerine uygun arkadaş edinmesine dikkat ediniz Başlangıçta sadece 1 veya 2 oyun arkadaşı çağırınız Oyun sırasında onları izleyiniz Güzel davranışları ödüllendiriniz En önemlisi, oyun sırasında itip kakma ve bağırmaya izin vermeyiniz


· Okul aktivitelerine yardımcı olunuz Hiperaktif çocuklar için sabah okula gitmek zor olabilir Okul hazırlığını akşamdan tamamlayınız- okul elbiselerini ve kitap çantasını hazırlayınız Çocuğunuzun giyinmesi ve güzel bir kahvaltı yapması için yeterli zaman bırakınız


· Ev ödevi için sürekli bir program yapınız Ev ödevininin yapılacağı bir yer seçiniz Bu yer, diğer insanlar, televizyon ve video oyunları gibi dikkati dağıtan faktörlerden uzak olmalıdır Ev ödevi süresini kısa bölümlere ayırınız ve zaman zaman ara veriniz Örneğin, çocuğunuza okuldan sonra bir ara öğün veriniz ve birkaç dakika oynamasına izin veriniz Sonra ev ödevi zamanını başlatınız Sık sık kısa eğlence araları veriniz Çocuğunuzu mümkün olduğu kadar teşvik ediniz, ancak ödevini kendisinin yapmasını sağlayınız


· Notları değil, çalışmayı özendiriniz Çocuğunuzu sadece iyi notlar için değil, ev ödevini bitirmeye çalıştığı için ödüllendiriniz İyi notlar aldığı için ayrıca ödül verebilirsiniz


· Çocuğunuzun öğretmenleri ile görüşünüz Çocuğunuzun okul başarısını (derste, oyunda, yemekte) öğreniniz Öğretmeninden günlük veya haftalık gelişmeleri sorunuz Bu gelişmeler iyi veya kötü yönde olabilir Öğretmenin ders planlarını önceden öğrenerek evde çocuğunuzla çalışınız




Çocuğumun hiperaktivitesi zamanla düzelecek mi?


Eskiden bu sorunun zamanla düzeleceğini sanıyorduk Artık, hastaların çoğunda bunun doğru olmadığını biliyoruz Hiperaktif çocuklar, büyüdükçe daha iyiye giderler Birçoğu sorunlarına adapte olmayı öğrenirler Hiperaktivite, genellikle geç ergenlik döneminde sona erer Fakat hastaların yaklaşık yarısının dikkatlerinin çabuk dağılması, geniş duygusal dalgalanmalar, öfke nöbetleri ve görevlerini tamamlayamama gibi sorunları devam eder Öğretmenleri ve doktorları ile birlikte çalışan şefkatli ebeveynleri olan hastaların iyileşme şansı daha yüksektir

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



inme



İNME NEDİR?

İnme, beynin bir bölgesinde, kan akışının engellenmesi ya da beyindeki damarlardan kanın dışarı sızmasıyla ortaya çıkan bir hasardır "İnme" terimi, olayın ani başladığını vurgular



Bazen bir baş ağnsı, sadece baş ağrısı değildir ya da baş dönmesi ile kollarınızda ve bacaklarınızda hissettiğiniz güçsüzlük sadece ne kadar çok çalıştığınızın bir işareti olmayabilir

ABD'de ortalama olarak her dakika bir kişi inme geçirmekte, üç dakikada bir de bir kişi inme nedeniyle ölmektedir İnmenin her yıl başka herhangi bir nörolojik hastalığa göre daha fazla kişiyi etkilemesine karşın (yılda yaklaşık 700 000 Amerikalı), bu hastalık çok zaman yanlış yorumlanmakta ya da başka hastalıklarla kanştırılmaktadır


Sizin ya da sevdiğiniz bir yakınınızın inme geçirmekte olup olmadığını bilmeniz, tedavi uygulanarak yaşama şansını artırmak açısından çok önemlidir JAMA'nın bu sayısındaki bir makaleye göre, toplumun inmeyle ilgili uyarıcı belirtiler ve risk etmenleri konusunda önemli ölçüde eğitime gereksinimi vardır Çalışmanın sonucuna göre, genellikle inme riski en yüksek olan gruplar, bu konuda en az bilgi sahibidir


Yaklaşık 2000 kişiyi kapsayan bu çalışma, aşağıdaki bulgulan ortaya koymuştur:


Ankete yanıt verenlerin sadece yaklaşık yarısı (%57), inmeyle ilgili 5 uyancı belirtiden en az 1'ini doğru olarak tanımladı; %28'i en az 2 ya da daha fazla belirtiyi, sadece %8'i ise 3 belirtiyi doğru olarak sayabildi

İnme riskinin en yüksek olduğu, 75 ve daha ileri yaştaki kişiler, inmenin uyarıcı belirtileri ve risk etmenleriyle ilgili en az bilgiye sahiptiler

İnmeyle ilgili riske yol açtığı kabul edilmiş en az 1 durumun bulunduğu kişilerin çoğu, durumlarının inme riskini artırdığını bilmiyordu

tPA gibi pıhtı eritici bir ilaç, inmede acil tedavi olarak etkili olabilir Bu ilacın etkili olması ve iyileşme şansını artırabilmesi için, inme belirtilerinin başlangıcını izleyen ilk 3 saat içinde uygulanması gerekir


İnme vakalarının yaklaşık %80'i iskemiktir (beyin arterlerinde kan pıhtılarının oluşmasına bağlı), geri kalanları ise hemorajiktir (kan damarının yırtılmasına bağlı beyin kanaması) ABD'de inme, ölüm nedenleri arasında, kalp hastalığı ve kanserden sonra üçüncü sırada yer almaktadır ve bu ülkedeki erişkinlerde önde gelen sakatlık nedenidir Her yıl inme geçiren Amerikalılar'ın üçte birinin, bu hastalık nedeniyle öldüğü tahmin edilmektedir


İnme geçiren bir hastanın, hemen tanı konarak hastaneye yetiştirilebilmesi için, sadece risk taşıyanların değil herkesin, inmenin uyarıcı belirtileri konusunda eğitilmesi gereklidir


Ek kaynaklar: National lnstitute of Neurological Disorders and Stroke, American Heart Association, National Stroke Association, American Medical Association


YAPILMASI GEREKENLER:


Uyarıcı belirtiler ortaya çıktığında, hastaneye götürülmek üzere bir ambulans servisinin telefonunu arayın


İNMEYLE İLGİLİ RİSK ETMENLERİ:


Yüksek kan basıncı

Sigara kullanımı · Kalp hastalığı

Diyabet

Geçici iskemik ataklar (inmeyle ilgili uyarıcı belirtilerin görüldüğü kısa nöbetler)

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



kızamık sonrası SSPE subakut sklerozan panensefalit


Kızamık'ın geç bir MSS komplikasyonudur Kızamık geçirildikten yıllarca sonra gelişen nadir, dejeneratif bir nörolojik hastalıktır Çoğunlukla hastalığı 2 yaşın altındayken, özellikle anneden geçen Ig'lerin halen varlığını sürdürdüğü ilk yaş içinde geçirenlerde görülür Normalde MSS'de ve BOS'da kompleman bulunmaz, Ig'ler ise oldukça sınırlı düzeylerdedir Measles virüsü ile infekte beyin hücrelerine karşı kompleman aktivasyonu yapılamaz, viral antijenleri infekte hücreden uzaklaştıracak spesifik Ig'ler de yoktur, virüse karşı sitolitik immün aktivite gösterilememektedir İnfantlarda ve 2 yaşın altındaki bebeklerde hücresel immünite immatürdür Yani, hücre-içi patojenlere yeterli yanıtı verilemez Anneden transplasental geçen (maternal) IgG'ler 1 yıldan daha fazla persiste etmişse, virüsün infekte hücreden tomurcuklanması önlenir Hücreye hapsolan virüste, bu durumunu korumak üzere bazı genetik değişiklikler gelişir En önemlisi, virüsün toparlanması ve sonuçta hücre dışına çıkmasında önemli rol oynayan M (matriks) proteinini kodlayan genin delesyonudur M proteinsiz yeni birçok virüs proteini replike olmaya başlar Sonuç olarak, beyin hücresi içinde çok miktarda virüs komponenti birikir Beyin hücresini zaman içerisinde tahrip eden bu yapılar hücreden serbestleşir ve füzyon yolu ile diğer MSS hücrelerine yayılır Bu arada, M proteini hariç diğer antijenik yapılara karşı BOS ve kanda yüksek miktarda antikor sentezlenir Bu olaylar yıllar boyu yavaşça gelişir ve progressif nörolojik patolojiler oluşturur Klinik belirtiler infeksiyondan 6-8 yıl sonra başlar Önceleri (Stage-1) davranış bozuklukları, sonra (Stage-2) miyokloni, ataksi ve fokal nörolojik belirtiler, daha sonra (Stage-3) stupor, deserebrasyon rijiditesi, demans ve sonuçta (Stage-4) da dekortikasyon rijiditesi, kas tonusunda azalma, yeme-yutma zorlukları ile 1-3 yılda ölüm görülür Tanı, EEG ve kan-BOS Measles spesifik antikor tayini iledir


Gebede normalden daha ağır seyreder Kızamık'ın aksine, organ malformasyonlarına yol açmaz Abortus ve erken doğum riskini arttırır Gebelere ve hücresel immünitesi defektif olanlara canlı kızamık aşısı yapılamaz Ancak, tüm HIV infeksiyonlu çocukların aşılanması da önerilmektedir Aşının inkübasyon periyodu 7 gün olup, hemen bulaş sonrasında yapılması halinde Ig gibi koruyucu olabilmektedir Aşı uygulananlarda da doğal infeksiyondaki gibi lökopeni gelişimi gözlenebilir Önce ölü aşı yapılanlara canlı aşı ile rapel uygulanmışsa, atipik immünolojik tablolar ve şiddetli lokal reaksiyonlar gelişir İki günlük A vitamini uygulaması, hastalığın daha hafif geçirilmesini sağlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Lambert Eaton, botulismus ve diğer myastenik sendromlar


LAMBERT EATON MİYASTENİK SENDROM


Lambert Eaton miyastenik sendrom (LEMS) ön planda bacaklarda güçsüzlük ile karakterize, özellikle küçük hücreli akciğer kanseri ile ilişkili olabilen, motor ve otonomik sinir terminallerindeki voltaja bağımlı kalsiyum kanallarının hedef alındığı otoimmun kökenli bir hastalıktır


Ender rastlanan bir hastalık olan LEMS daha çok 40 yaşın üzerinde başlarsa da çocuklarda bile görüldüğü bildirilmiştir Eskiden erkeklerde daha sıkken artık kadınlarda ve erkeklerde eşit olarak görülmektedir


Klinik olarak, kas zaafı, azalmış kemik veter refleksleri ve otonomik fonksiyon bozukluğu görülür Hastalık genellikle bacaklarda subakut olarak gelişen zaaf ile başlar Bu zaafın muayene ile ortaya çıkarılabilen bir özelliği vardır: Kasın ilk kontraksiyonu zayıfken hareket tekrarlandıkça ikinci kontraksiyondan itibaren kas geçici olarak kuvvetlenir (fasilitasyon), sonra yine zayıflar Ayrıca, muayenede hafif zaafı olan bir hastanın bu zaaftan beklenmeyecek ölçüde ağır yürüme güçlüğü olduğu dikkati çeker Güçsüz kas, ağrılı ve hassas olabilir Kollardaki zaaf daha hafiftir Ekstremitelerdeki zaafa ptoz ve çift görme gibi oküler bulgular, yutma-konuşma-çiğneme güçlüğü gibi bulber belirtiler eklenebilir, ancak bunlar MG’in aksine çoğu zaman geri plandadır Hastalığın bellibaşlı otonomik belirtileri ağız kuruluğu ve impotansdır


LEMS antikorlar aracılığıyla oluşan otoimmun bir hastalıktır Voltaja bağlı kalsiyum kanallarına karşı antikorlar LEMS’li hastaların % 90’ında gösterilebilir Voltaja bağlı kalsiyum kanalları motor ve otonomik sinir terminallerinde ACh’in presinaptik membrana füzyonunu ve salınımını sağlar İşte bu kanalların otoimmun saldırı sonucu azalması ACh salgılanmasının azalmasına neden olur


Hastaların yarısından fazlasında kanser saptanır, bunların da büyük çoğunluğu küçük hücreli akciğer kanseridir Nöroektodermal kökenli bu tümörde bol miktarda voltaja bağımlı kalsiyum kanalları bulunur Kanser olmayan hastalarda başka otoimmun hastalıklar ya da otoantikorlar bulunabilir


Tanıda en yararlı laboratuvar incelemesi EMG’dir İstirahat halinde bileşik kas aksiyon potansiyellerinin (BKAP) amplitüdü düşüktür Yüksek frekanslı (>10 Hz) ardışık sinir uyarımından veya kasın istemli kontraksiyonundan sonra elde edilen bileşik kas aksiyon potansiyel amplitüdünün istirahat halindekinin iki veya daha çok katı olduğu görülür (fasilitasyon) Üstüste gelen stimuluslar (ister istemli kas kontraksiyonu isterse yüksek frekanslı ardışık sinir uyarımı ile olsun) kalsiyumun sinir terminali dışına çıkmasını önler ve daha çok ACh salgılanmasını sağlayarak nöromüsküler geçişi düzeltir Elektrofizyolojik (ve klinik) olarak gözlenen fasilitasyon bu şekilde açıklanır Düşük frekanslı ardışık sinir uyarımı ile ise MG’de olduğu gibi dekrement görülür Tek lif EMG ile artmış ‘jitter’ gösterilebilir


Presinaptik bir patolojiyi düşündüren bu elektrofizyolojik bulgular klinik ile birleştirilerek tanı konur Hastaların çoğunda serumda voltaja bağlı kalsiyum kanallarına karşı antikorlar gösterilebilir Kanserli hastalarda antikor bulma olasılığı daha yüksektir Tanı konduktan sonra dikkatle akciğer kanseri yönünden araştırma yapmak gerekir Tümör LEMS tanısı ile aynı zamanda saptanmayabilir; beş yıla kadar, özellikle de ilk 2 yıl içinde, ortaya çıkma olasılığı vardır Bu bakımdan hastaya belli aralarla akciğer bilgisayarlı tomografisi yapmak gerekir


Ayırıcı tanıda ekstremitelerde subakut güçsüzlük ile başlayan polimiyozit gibi hastalıklar, okülobulber belirtiler de eklendiği zaman MG düşünülmelidir Yine presinaptik bir patoloji sonucu ortaya çıkan botulizmin kliniği çok farklıdır


Tümörün tedavisi LEMS bulgularının da gerilemesine neden olabilir Hastalar bir potasyum kanal inhibitörü olan 3,4 diaminopyridine’den çok yararlanırlar Bu ilaç pyridostigmine bromide (Mestinon) ile kombine edilerek kullanılabilir Guanidine hydrochloride yan etkileri bakımından tercih edilmez Birçok hastada ancak immunolojik tedavinin eklenmesi ile hastalık kontrol altına alınabilir İmmunolojik tedavide aynı MG’de anlatıldığı gibi steroid ve/veya azathioprine, kısa vadede yarar için de plazmaferez ya da İVİg kullanılır


BOTULİZM


Anaerobik bir bakteri olan Clostridium botulinum toksini ile oluşan bir hastalıktır Toksin motor ve otonomik sinir terminallerinden ACh’in salınımını engelleyerek presinaptik bir patoloji yaratır Çoğunlukla evde yapılmış konserve başta olmak üzere toksin içeren gıdaların yenmesiyle, nadiren de yarada toksin üremesiyle oluşur


Belirtiler, kontamine gıdanın yenmesinden 12-36 saat sonra bulanık görme, ptoz ve diplopi ile başlar Bu sırada hastalarda mide bulantısı ve kusma da vardır Üç-dört gün içinde bulber ve ekstremite kaslarında güçsüzlük eklenir Ağız kuruluğu, kabızlık idrar retansiyonu, midriazis ve pupilla cevapsızlığı gibi otonomik belirti – bulgular dikkati çeker Ağır mortalitesi olan bu hastalıkta çok kısa zaman içinde solunum yetmezliği belirir ve mekanik ventilasyon yapmak gerekir


Miyastenik tablonun akut yerleşmesi, mide bulantısı, kusmanın olması, otonomik belirtilerin eşlik etmesi, evde yapılmış konserve yeme öyküsü, birden çok kişide benzer belirtilerin görülmesi ve EMG bulguları ile tanı konur EMG, presinaptik nöromüsküler hastalıklarda görülenlerle (LEMS için anlatılanlarla bakınız) uyumludur


Çok erken verilen antitoksin yararlı olur, ancak tedavinin esası mekanik ventilasyonun sağlanmasıdır Düzelme çok yavaştır, birkaç ay sürebilir


KONJENİTAL MİYASTENİK SENDROMLAR


Konjenital miyastenik sendromlar (KMS), nöromüsküler kavşağın immunolojik olmayan, herediter bir grup hastalığıdır KMS, presinaptik, sinaptik veya postsinaptik bir patolojiye bağlı olabilir Dünyada çok az merkezde gerçekleştirilebilen morfolojik incelemeler ve daha yeni olan genetik testlerle klinik olarak çoğu zaman mümkün olmayan bu ayırım yapılabilir hale gelmiştir


Defektin en sık postsinaptik olduğu ve mutasyonların çoğunun da AChR geni e subünitesinde yoğunlaştığı gösterilmiştir AChR geni esubünitesinde mutasyonun bulunduğu tipik bir fenotip bebeklikte başlar, ön planda oftalmoparezi ile seyreder ve iyi prognozludur Genellikle ilk 3 ay içinde çocuğun kısık sesle ağladığı ve iyi ememediği dikkati çeker, daha sonra ptoz farkedilir Zaman içinde bulber belirtiler geriler ve göz belirtileriyle kol ve bacaklardaki yorgunluk süregelir Nörolojik muayenede bilateral ptoz olduğu ve gözlerin çok az hareket ettiği, neredeyse orta hatta fikse olduğu görülür Bu göz hareket bozukluğu kronik ve büyük ölçüde simetrik olduğundan çift görme yok denecek kadar azdır Belirtiler gün içinde fluktuasyon gösterir ve antikolinesterazlara kısmen de olsa cevap verir


Nadir bir klinik tablo da özellikle kol ve elin ekstansör kaslarında ağır zaaf ve atrofi ile karakterizedir Bu da yine bebeklikte başlar ve ekstansör zaafa fluktuasyon gösteren okülobulber belirtiler eşlik eder Bu tanıdan şüphelenildiğinde, çok tipik bir EMG bulgusu olan “tekrarlayan bileşik kas aksiyon potansiyelleri” aranmalıdır Buradaki patoloji ya AChR’ünün uzun süre açık kalmasına (slow channel syndrome) ya da asetilkolinesteraz enzimi eksikliğine bağlıdır


Presinaptik olduğu yapılan morfolojik çalışmalarla gösterilmiş olan epizodik apne gibi çok nadir klinik tablolarda ise genetik incelemeler henüz bir sonuç vermemiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Nöroloji Ve Nörosrüji

Eski 08-17-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nöroloji Ve Nörosrüji



Migren nedir ?


Migren nedir?


Migren, epizodlar ya da ataklar halinde oluşan bir tür başağrısıdır Ataklar 4 saat ile 72 saat arasında sürebilir Kişi ataklar arasında kendini tamamiyle normal hisseder ancak bir sonraki atağın endişesi içindedir Migrende başağrısı yanısıra bulantı, kusma, ışığa ve sese aşırı duyarlılık gibi belirtiler de görülür Migren, hem migren yakınması olan kişinin hem de yakınlarının yaşam kalitesini bozar Migren yalnızca basit bir başağrısı değildir Kişinin günlük aktivitelerini engelleyen, başağrısı yanısıra birçok belirtiler de gösteren bir durumdur




Migren belirtileri nelerdir?


Başağrısı;


Migrenin belirtilerinden yalnızca biridir Genellikle tek taraflı, yoğun ve zonklayıcı tarzda bir başağrısıdır




Görme bozuklukları;


Kör noktalar, parlayan ışıklar, görmenin bozulması veya zig zag şekiller görülebilir Aura olarak adlandırılan bu belirtiler migrenlilerin yalnızca %10'unda görülür Aura ile birlikte olan migrene klasik migren denir


Bulantı ve/veya Kusma ve/veya Diyare


Işığa karşı aşırı duyarlılık (fotofobi)


Sese karşı aşırı duyarlılık (fonofobi)


Kokuya karşı aşırı duyarlılık (ozmofobi)




Migrenli kişi boyun ve omuzlarda sertleşme, el ve ayaklarda karıncalanma, konsantrasyon güçlüğü, konuşma güçlüğü ve nadir olarak da paralizi (felç durumu) veya şuur kaybı ile karşılaşabilir


Klasik bir kural olarak denebilir ki, eğer başağrısı veya diğer belirtiler sizi normal günlük yaşamınızdan alıkoyuyorsa bu migren olabilir


Migren atakları genellikle 4 ile 72 saat arasında sürer ve kişi ataklar arasında normaldir




Migren nedenleri ve tetikleyiciler nelerdir?


Migren neden olur?


Migrenin beyindeki kan damarları ve nörotransmitterlerdeki değişikliklere bağlı olduğu düşünülmektedir ancak bu değişikliklerin neden oluştuğu konusunda araştırmalar halen sürmektedir Bazı kişiler migrene diğerlerine göre daha yatkındır Migrene genetik yatkınlık olduğuna dair bilimsel kanıtlar vardır Örn tek yumurta ikizlerinde çift yumurta ikizlerine göre migrene yatkınlık daha fazladır Ancak duyarlı kişilerde migren ataklarını tetikleyen bazı faktörler saptanmıştır Migrene duyarlı kişilerde bir eşik düzey vardır Tek bir tetikleyici faktör tek başına migren atağına neden olmayabilir ancak iki veya üç tetikleyici biraraya geldiğinde atağı başlatabilir


Örneğin migrenli bir kişi bir öğün atladığında migreni başlamayabilir ancak aynı kişi uzun ve stresli bir uçak yolculuğu sonrası bir öğün atlarsa (açlık+stres+hava değişimi), bu iki faktör migrenini tetikleyebilir


MİGRENDE TETİKLEYİCİLER


Tetikleyiciler kişiden kişiye değişmekle birlikte en sık görülenler aşağıda yer almaktadır:





Diyetle ilgili, hormonal veya sistemik faktörler:


çikolata, turunçgiller, peynir, nitrit/nitratlar, sodyum glutamat

alkol, özellikle de kırmızı şarap

aşırı kafein veya kafein yoksunluğu

menstruasyon (adet dönemleri)

yüksek tansiyon

doğum kontrol hapları

dişağrısı veya başın bir bölgesindeki ağrılar (örn gözlerle, sinüslerle veya boyunla ilgili ağrılar)



Duygusal stres durumları


endişe

aşırı üzülmek veya aşırı sevinmek

depresyon

şok

aşırı heyecan

stresten veya baskıdan kurtulma


Fiziksel stres durumları


seyahat

aşırı egzersiz yapma

fiziksel veya zihinsel yorgunluk

öne eğilmek (örn bahçe işleri yaparken)

ağırlık kaldırmak veya zorlanmak

rutin yaşam biçiminde değişiklik (örn vardiya çalışması veya tatiller)

çok fazla veya çok az uyku

allerji

cinsel yönden uyarılma

sigara

aç kalmak


Dış uyaranlar


iklim değişikliği

yüksek irtifa

çok sıcak duş veya banyo

yoğun kokular (parfüm gibi)

parlak, göz kamaştıran ışıklar

uzun süre televizyon seyretme

ses




Migren tipleri nelerdir?




Klasik migren Aura ile birlikte olan migrendir Migrenli erişkinlerin %15 kadarında klasik migren görülür


Yaygın migren Aurasız migrendir Migrenlilerin yaklaşık %80'inde yaygın migren vardır


Menstrüel migren Adet döneminin başlangıcında veya adet döneminde görülür Başka zaman görülmez Çalışmalar menstrüel migrenin genellikle aurasız olduğunu göstermektedir


Bu 3 migren tipi dışında nadir görülen çok sayıda migren tipi de vardır ancak bunlar tüm migrenlerin yalnızca %5'ini oluştururlar Örnek olarak baziler migren, hemiplejik migren, oftalmoplejik migren, retinal migren ve post-travmatik migren sayılabilir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.