Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alfabetik, hastalıklar, sıralı, tedavi, teşhis, yöntemleri

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



ADALE CEKILMESI ~


Adale çekilmesi veya incinmesi, bir kasın üzerine çok fazla yük bindirmenin sonucudur Hafif bir adale çekilmesi o bölgeyi fazla germekten veya aşırı çalıştırmaktan meydana gelir Güç kaybı yoktur fakat acı duyulur

Belirtiler

- Zedelenme meydana geldiği zaman lokalize ağrı, bunu izleyen hassasiyet ve bazı durumlarda şişme

- Zedelenmenin meydana gelmesinden hemen sonraki 24 saat içinde tutulma (sertleşme) veya hassasiyet

- Eğer kasın hiçbir fonksiyonu yokmuş gibi görünüyorsa, kopmuş olabilir

Bir kasın liflerinden bazıları gerçekten yırtılır ve adalenin kasılıp iç kanama yapmasına neden olursa daha ciddi bir durum ortaya çıkar Ender durumlarda bütün kas kopup ayrılabilir, ya kısmi olarak veya daha seyrek görülen şekliyle, tamamen kopabilir

Adale incinmelerinin en sık görülenlerinden biri uyluk kemiğinin arka tarafındaki bir grup adale üzerinde olur Bu kaslar dizinizi kapatıp açabilmenizi sağlar; koştuğunuz zaman bu kaslarda çekilme meydana gelebilir

Uyluk kemiğinin arka tarafında bir adale ağrısı veya zayıflığı bu adalelerinizi incittiğinizi gösterebilir İncinmenin çok yaygın ikinci bir çeşidi de kasık çekmesi veya gerilmesi denen olaydır Kasık çekmesi olayında belirli bir kas zedelenmiş değildir; daha çok, kasıktaki ten-don ve kaslar (karın, bacak ve pelvis bölgeleri dahil) gerilmiş veya yırtılmış olabilir Kasık gölgesindeki ağrı veya adale spazmları tekrarlanan aşırı kullanımdan veya tek bir olaydan kaynaklanabilir

Teşhis

Zedelenen alandaki rahatsızlık (hassasiyet, kramplar ve şişme ) teşhis için önemlidir Sorunun, kemikte bir yaralanmadan kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamak için radyografi gerekebilir

Adale çekilmesi, tedavi ve nekahat devresinde uygun bir bakımla, hızla ve tamamen iyileşir

Bununla birlikte, ağrınız birkaç günden daha fazla sürmüşse ve kas yırtılması ya da bir kırıktan kuşkulanıyorsanız, doktorunuza başvurun Zedelenmeyi onarmak için bir ameliyat gerekebilir

Tedavi

Zedelenmeden sonraki ilk 24 saatte, arızalı bölgeye buz veya soğuk kompres uygulayın Ondan sonra termofor veya sıcak banyo kullanın Bazen, özellikle eğer şişme çok fazlaysa kas zedelenmesi düzelene kadar soğuk kompres kullanılabilir Zedelenen kası yüksekte tutmak ve elastik bandaj kullanmak şişmeyi önlemeye veya azaltmaya yardımcı olabilir

Fakat fazla sıkı bağlamamalısınız Zedelenen kası, ağrılı olduğu sürece kullanmamaya çalışın Bu süre genellikle birkaç günden fazla değildir

İlaç

Küçük adale çekilmeleri için, ağrıyı azaltmak amacıyla aspirin veya diğer ağrı kesici ilaçlar alınabilir Orta veya ağır adale incinmeleri için ilaç almadan doktorunuza danışın çünkü kendisi size şişmeyi azaltmak için bir antienflamatuar ilaç, bir kas gevşetici veya ağrı kesiciyi zedelenmenin durumuna bağlı olarak verecektir

Ameliyat

Eğer kasta yırtılma varsa, ameliyat en iyi seçenektir

Önleme

Adale çekilmelerinden kaçınmanın en iyi yolu, egzersiz öncesi uygun ısınma hareketleri yapmaktır Tekrarlayan adale çekilmelerini önlemek için, zayıf kasın güçlendirilmesini amaçlayan bir egzersiz programı da bazen yararlı olabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ ADALE KRAMPLARI ~


Kramp aslında bir doku spazmıdır Burada doku kasılır ve ani ve şiddetli ağrıya yol açar Özellikle yaygın bir kramp çeşidi uyku sırasında baldır adalelerinde meydana gelir Fakat fazla yüklenme, incinme, adale zorlanması (gerilmesi) veya uzun süre aynı pozisyonda kalmak adale kramplarına yol açabilir Bunlar sıklıkla, sıcak havada oynanan spor karşılaşmalarında aşırı yorulan ve susuz kalan sporcularda görülür

Belirtiler

- Ani ve keskin adale ağrısı, çoğunlukla bacaklarda

- Cildin altında çarpılmış bir adale dokusu yumrusu görülmesi

Belirli aktiviteler karakteristik olarak profesyonel kramplar denilen kramplara yol açar Yazar krampı klasik örnektir -yazan elin başparmağı, işaret ve orta parmakları uzun süre sıkıcı kalem tutma sonucu kramp duygusu yaşar Geçmişte saatçi ve terzi krampları çok görülürdü

Hemen herkes şu veya bu zamanda adale krampı geçirir yine de çoğu kimseler için bunlar sadece ara sıra karşılaştıkları önemsiz bir rahatsızlık nedenidir Fakat diğerleri için adale krampları, özellikle geceleri, rahatsız edici bir problemdir Eğer uykunuzu bölen sık ve şiddetli kramplarınız varsa doktorunuza danışın

Krampların belirgin bir tipi olan bacakta dolaşım bozukluğu nedeniyle zaman zaman topallayarak yürüme (intermitent klodikasyon) harekete bağlı olup baldırlara yeterli kan gitmemesine bağlıdır Bacaklarda harekete bağlı krampların bir diğer çeşidi omurgada sinir sıkışması ile bağlantılıdır Eğer hareket sonucu bacaklarda kramp olayı sürekli tekrarlanıyorsa doktorunuza gidin, Diüretik (idrar söktürücü) kullanımı ve aşırı terleme nedeniyle potasyum kaybı genellikle adale kramplarının nedeni olarak belirtilir fakat sık rastlanan bir neden değildir

Tedavi

Kramp meydana geldiğinde etkilenen adaleyi germeye çalışın Yumuşak bir tavırla düzeltin Çünkü kasılan adaleyi germek genellikle derhal rahatlamayı sağlayacaktır Etkilenen kasa kompres ve masaj yapmayı deneyin Sıcak banyoya daldırmak veya sıcak kompres koymak da rahatlatabilir

Soğuk kompres de adale spazmını azaltabilir veya gergin bir adaleyi gevşetebilir Bazen, kramp giren adalelerin karşısındaki adaleleri istemli olarak kasmak ağrının şiddetini azaltabilir örneğin, eğer bacağınıza kramp girdiyse ayağınızın ucunu dizinize doğru büküp ağrı azalana kadar orada tutun

Koruma

Susuz kalmaktan sakının Fiziki çalışmalardan önce ve sonra açılma egzersizleri yapın ve kaslarınızı haddinden fazla yormayın

~ ADDISON HASTALIGI ~


Böbreküstü bezi yetmezliği böbreküstü bezlerinin işlevlerinde yavaşlamayı anlatan bir terimdir Bu durumda aldosteron, kortizol, cinsel hormonlar, adrenalin ve noradrenalin gibi hormonların üretimi yetersiz kalır Bazen bu hormonlardan bazısındaki eksiklikle bazısındaki artış birlikte görülür, ama bu tür olgulara çok ender rastlanır Çeşitli böbreküstü bezi hormonlarının ana maddesi kolesteroldür Bu ana madde bir dizi kimyasal tepkime sonucunda hormona dönüşür Kimyasal tepkimeler için gerekli enzimlerden birinin eksikliği, bütün üretim zincirinin durmasına ve son ürünün, yani hormonun yapılamamasına yol açar

Olguların büyük bölümünde hastalık böbreküstü bezi kabuğunun her üç katmanına da yerleştiğinden böbreküstü bezi yetmezliği genel bir hormon eksikliği olarak ortaya çıkar

NEDENLERİ

Olguların yüzde 70-80 ine Koch basilinin etken olduğu böbreküstü bezi veremi yol açar Hastalık belirtilerinin görülebildiği ilerlemiş olgularda böbreküstü bezleri belli bir biçimden yoksun, san-gri renkli ve peynirimsi yapıda iki torbacık halini almıştır Hastalık belirtilerinin ortaya çıkması için veremin yol açtığı doku yıkımına bağlı bu yapı bozulmalarının böbreküstü bezlerinin yüzde 90 ma yayılması gerekir Bundan da anlaşılacağı gibi böbreküstü bezlerinin yedek üretim kapasitesi çok geniştir Bez dokusunun yaklaşık yüzde l0u sağlam kaldığı sürece yetmezlik belirtileri yalnız vücudun yüksek düzeyde hormona gereksinim duyduğu anlarda ortaya çıkar Bu gibi durumlarda böbreküstü bezleri organizmanın birden artan hormon gereksinimini karşılayamaz

Böbreküstü bezlerinde verem akciğerlerdeki enfeksiyonu izleyen ikincil bir odak olarak belirir Veremin yanı sıra kronik enfeksiyon hastalıkları, frengi, böbreküstü bezi tümörleri, bu doku hücrelerini yaygın yıkıma uğratan kloroform ve salvarsan gibi zehirli maddeler ve böbreküstü bezlerini besleyen damarların tıkanması da böbreküstü bezi yetmezliğine yol açabilir

Bazen sorun başka nedenlerden de kaynaklanabilir Bu durumlarda hastalığın kökeni vücudun daha yukarısında yer alan merkezlerdir Örneğin, etken beynin hipotalamus bölgesinde üretilen ve hipofiz bezini adrenokortikotrop hormon (ACTH) salgılamaya iten serbestleştirici faktör eksikliği olabilir Hipofizin ACTH salgılayamaması böbreküstü bezlerinde doku gerilemesine yol açar ve böbreküstü bezi yetmezliğiyle sonuçlanır

BELİRTİLERİ

Addison hastalığı ya da hipoadrenalizm adıyla bilinen böbreküstü bezi yetmezliğinin ilk belirtisi aşırı yorgunluktur Hasta bitkinlik duyar ve ilerlemiş olgularda yataktan kalkıp yürüyecek gücü kendinde bulamaz Gittikçe zayıflar Tansiyonu sürekli düşük kalır Hastalığın bütün bunlardan daha tipik belirtisi ise deri renginin koyulaşmasıdır (melanodermi) Deri özellikle yüz, el ve kollarda koyu, bronz bir renk alır Elin üstündeki deri koyulaşarak pembemsi avuç içiyle belirgin bir karşıtlık oluşturur Meme başları ve varsa yara izleri siyaha çalan koyu kahverengiye döner Dişetleri, yanaklar ve üreme organların-da koyu renkli lekeler belirir Erkeklerde cinsel güçsüzlük, kadınlarda adet düzensizlikleriyle birlikte özellikle koltukaltı ve dış üreme organları çevresinde kil dökülmesi hastalığın öbür belirtileridir

Şimdi bu hastalıkta eksikliği duyulan hormonların yukarıda sıralanan belirtilere nasıl yol açtığına bakalım Yorgunluk ve düşük tansiyon birbiriyle yakından ilgilidir Her ikisi de su ve sodyumun böbrekler yoluyla dışarı atılmasını denetleyen aldosteron hormonunun eksikliğinden kaynaklanır Aldosteron eksikliği nedeniyle su ve sodyumun boşaltım sisteminden dışarı atılması denetlenemeyen su kaybına, dolayısıyla da dolaşımdaki kan miktarının azalmasına ve tansiyonun düşmesine yol açar Kilo kaybı bu bozukluğa ek olarak kortizol eksikliğiyle de ilgilidir Kortizolun başlıca görevi proteinleri şekere dönüştürerek hücrelere enerji sağlamaktır Addison hastalarında kortizol eksikliği nedeniyle kan şekeri normal düzeyin altına düşer Bu durum bütün organizmayı olumsuz etkiler; hastanın yorgunluk duymasına da yol açar

Deri renginin koyulaşması böbreküstü bezlerinin dışında gelişen bir belirtidir Bu bezlerdeki işlev yetersizliği nedeniyle kanda kortizol miktarının azalması ön hipofizin sürekli uyarılarak aşırı ACTH salgılamasına yol açar Aynı süreçte hipofizin orta lobu da etkilenerek, fizyolojik denge durumunda çok az önem taşıyan melanosit uyarıcı hormonu (MSH) salgılar Bu hormon deri hücrelerindeki melanin adlı koyu renkli pigmentin artmasına ve deri renginin koyulaşmasına neden olur Cinsel organlarla ilgili bozukluklar ve kıl dökülmeleri ise böbreküstü bezlerince salgılanan cinsel hormonların eksikliğinden kaynaklanır

~ AKUT BÖBREKÜSTÜ BEZİ KABUK BÖLGESİ YETMEZLİĞİ ~

Akut hipokortikoadrenalizm adıyla da bilinen bu çok şiddetli hastalık neyse ki çok ender görülür Ağır enfeksiyon hastalıkları sırasında böbreküstü bezini besleyen bir damarın çatlaması sonucunda gelişebilir Neredeyse yalnızca çocuklarda ve yaşlılarda görülen bu biçime Waterhouse-Friederichsen sendromu adı verilir Bir başka olasılık kronik böbreküstü bezi kabuk bölgesi yetmezliği sırasında duyulan aşırı hormon gereksinimiyle sıra dışı olarak hastalığın akut biçime dönüşmesidir Hastalığın bunların hepsinden yeni bir nedeni ise tedavi amacıyla kullanılan kortizonun birden kesilmesidir Kortizon tedavisi sırasında kanda yeterli miktarda kortizon bulunduğu için hipofiz bezi böbreküstü bezlerini uyarmaz Böylece böbreküstü bezleri geçici bir "dinlenme" evresine girer ve dinlenme durumundan çıkıp normal işleyişe dönmeleri için belli bir süre gerekir Dışarıdan verilen kortizon birden kesilince böbreküstü bezleri vücudun kortizon gereksinimini karşılayamaz ve akut böbreküstü bezi kabuk bölgesi yetmezliği gelişir

Belirtileri ve tedavisi

Hastalığın belirtileri kalp, akciğer, beyin ve sindirim sistemiyle ilgilidir Mide bulantısı, kusma, kan şekeri ve basıncında önemli ölçüde düşme, su ve tuz dengesinde aşırı bozukluklar görülür Günümüzde akut böbreküstü bezi kabuk bölgesi yetmezliği eksik hormonların dışarıdan verilmesiyle ürkütücü bir hastalık olmaktan çıkmıştır Hormon tedavisi hastaların normal bir yaşam sürdürmesine olanak vermektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ AILEVI AKDENIZ ATESI ~

Ailevi Akdeniz Ateşi irsi bir bağırsak rahatsızlığıdır Tekrar eden ateşlenme ve iltihaplanma hastalığın özellikleridir Bu rahatsızlıkta karın bölgesinde görülen iltihaplanma nedeniyle Ailevi Akdeniz hastalığına periodik peritonit (belli aralıklarla gelen peritonit) de denir Ailevi Akdeniz hastalığı olan çoğu kimsede belirtiler 5 ila 15 yaş arasında ortaya çıkar Çoğu nöbette ateş vardır Ayrıca, peritonit zatülcenp, ve artrit belirtilerini anımsatan karın zannın göğüs bölgesinin ve mafsalların iltihaplanması gibi belirtiler de görülebilir Ailevi Akdeniz hastalığına yakalanmış olan kimselerin dörtte birinde bacaklarının alt kısmında şişmiş kırmızı bir bölge vardır Bu hastalıkta tekrar eden nöbetler olur Nöbetlerin ağırlığı ve durumu bir olaydan diğerine değişiklik gösterir, birbirinin aynı değildir Ailevi Akdeniz hastalığının sebebi bilinmemektedir Bu hastalığın etkisinde olan kimselerde nöbetler arasında hiçbir belirti görülmez

Belirtiler

- Ateş,

- Karın ağrısı

- Göğüs ağrısı,

- Mafsal ağrısı,

- Bacakların alt kısmında ciltte bozukluklar,

Tedavi

Antibiyotik ya da kortikosteroid kullanımını da içeren birçok farklı tedavi yöntemi vardır Ancak hiçbirinin etkinliği kanıtlanmamıştırKolşisin kullanımı, birçok hastada hastalığın ataklarının sayısında çarpıcı bir azalmaya yol açmıştır Doktorunuz uzun süre kolşisin kullanımının muhtemel yan etkilerini anlatacaktır


~ AKCIGERDE SIVI TOPLANMASI (PULMONER ODEM) ~

Akciğerdeki toplardamarların içindeki basıncın aşırı bir şekilde yükselerek aşırı miktarda kanın bu toplardamarları parçalayarak alveoller (hava kesecikleri) içine girmesi sonucunda akciğer ödemi (pulmoner ödem) meydana gelir Pulnomer ödemin sebebi genel olarak çok sık olan kalp krizleri, mitral ve aort kapağı hastalıkları ve nadir olmakla birlikte yüksek irtifaya maruz kalmasıdır

Acil Belirtiler

- Nefes darlığı (ciddi);

- Huzursuzluk ve endişe;

- Pembe ve köpüklü balgam:

- Terleme;

- Sararma (beniz sarılığı);

Pulmoner ödemde derhal hastaneye kaldırma ve tedavi gereklidir


~ AKUSTIK NORONOM (ISITME SINIRI URU) ~

İşitme sinini unu, çok ağın büyüyen selim (kanser olmayan) bir tümör (ur)dür 8inci kafatası sinini üzerinde ekseriyetle kafatasından çıkıp iç kulağın kemik yapısına girdiği yerde oluşur Bu tümöre bazen açı tümörü de denir Çünkü bulunduğu yen beyin parçalarının (cerebellum ve pons) bir açı oluşturdukları yendir

Belirtiler

- Hafif baş dönmesi

- Kulak çınlaması

- işitme kaybı

Teşhis

Eğer hafif baş dönmesi, dengesizlik hissederseniz, kulakta çınlama veya kulakta seslen duyarsanız ve gitgide işitme kaybı başlarsa bu durum işitme sinini unu olabilir Hafif baş dönmesi Menier Sendromundaki gibi tek başına görülen bin belirti değildir Doktorunuz bin işitme gücünü ölçme testi (Odiometri) ve sinirlenle ilgili inceleme yapacaktır Sinirlerde zedelenme varsa bunu bulmak için bin baş röntgeni veya CT (bilgisayarlı tomognafi) muayenesi isteyebilir

Tedavi

Selim karakterli olduğu halde ve ağır büyümesine rağmen kafatasının içinde hayati önemi olan birçok beyin yapısına bitişik olduğu için bu tümör tehlikeli olabilir Büyüdükçe bu yapılana basınç yapıp zarar verebilir Tek tedavi ameliyatla alınmasıdır


~ AKUSTIK TRAVMA ~

Akustik travma işitme kaybının sık görülen bir türüdür Ekseriyetle kulağa gelen bir darbe veya patlama sonunda hava basıncı çok fazla aniden değişir Bu da kulağın hassas kemikleri-ne ve mekanizmasına zarar verir Ayrıca yüksek makine sesini ve aşırı yüksek müzik sesini uzun zaman dinlemek durumunda kalanlarda da görülür

Belirtiler

- işitme kaybı

- Kulak çınlaması

Teşhis

Yakındaki bir patlamadan ya da kulağa gelen bir darbeden sonra meydana gelen işitme kaybı sık görülen bir durumdur Kısmi sağırlığa, yüksek perdeli bir kulak çınlaması da eşlik edebilir

Doktorunuz bir dizi test yaparak, hangi tipte bir işitme kaybı olduğunu belirleyecektir

Tedavi

Travmanın neden olduğu ağır işitme kaybının etkili tek tedavisi işitme aletleridirBazı yöntemler de kısmi sağırlığa uyum sağlamayı kolaylaştırabilir; bunlar arasında yüz ifadesine dikkat etmek ve dudak okumak bulunmaktadır

Önlem

Eğer yüksek sesle işyerinde çalışacağınızı biliyorsanız, özel olarak yapılmış kulaklık kullanın Bunlar aşağı yukarı tüm gürültüyü keser ve takan kimse diğer kimselerle iletişim kurabilsin diye bunlara mikrofon ve alıcı yerleştirilebilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



ALLERJIK RINIT (SAMAN NEZLESI) ~

Alerjik rinit, burun mukozasının alerjik nedenli iltihabıdır Özellikle alerjik yatkınlığı olan, atopik kişilerde görülür Çoğunlukla ömür boyu devam etmekle birlikte, ileri yaşlarda şiddeti azalabilir

En sık rüzgarın havada uçurduğu polenlere bağlı olarak gelişen alerjik rinit, herhangi bir alerjen tarafından da meydana gelebilir Kendiliğinden geçme olasılığı ise oldukça düşüktür Alerjik rinite yakalanmamak için bu hastalığa neden olan alerjenlerden uzak durmak ve bunun için gerekli tedbirleri almak gerekir Alerji ve alerjik rinit hakkında bilmeniz gerekenler ve alerjik rinitten korunmak için almanız gereken pratik tedbirler

Burun rahatsızlıklarından kaynaklanan sorunlar, önemli bir sağlık sorununu oluşturuyor Toplumun yaklaşık yüzde 17’si alerjik rinitli Alerjik rinitler, horlama, sinüzitler toplumda sık görülen önemli sağlık sorunları arasında Bu rahatsızlıklar, kişilerde sosyal ve psikolojik sorunlara da neden olmakta

ALLERJİ NEDİR?

Alerji vücudun yabancı bir madde ile karşılaştığında buna karşı geliştirdiği bir yanıttır Vücudun karşılaştığı yabancı maddeye antijen adı verilir Alerjiye neden olan maddelere alerjen de denilmektedir Alerjik reaksiyonlar vücudun belirli bir bölgesinde olabileceği gibi, yaygın da olabilir Alerjik reaksiyonlarda en korkulan şey anafilaksi dediğimiz hayatı tehdit eden durumun gelişme riskidir, fakat bunun tüm alerjik reaksiyonlar içinde görülebilme sıklığı oldukça düşüktür

NELER ALLERJİYE YOL AÇAR?

Günlük hayatımızda alerji nedeni olabilecek birçok alerjen ile karşılaşmaktayız Özellikle sanayi ürünlerinin ve kimyasal madde kullanımının yaygınlaşması ile alerjik hastalıkların görülme sıklığı da giderek artmaktadır Alerjenler çok çeşitlidir Yiyecekler, havada uçuşan polenler, ev tozları ve bunların içinde gözle görülmeyen küçük canlılar, hayvan tüyleri, giyecekler, takılar, kimyasallar ve aklınıza gelebilecek daha birçok şey alerji etkeni olabilir Alerjik reaksiyon kişiye özel bir durumdur Farklı kişiler farklı maddelere farklı alerjik reaksiyonlar gösterebilirler veya hiç alerjik reaksiyon göstermeyebilirler Alerjiye yatkınlık kalıtsaldır ve genetik faktörler rol oynar Alerjenler alerjik rinit, alerjik konjüktivit, alerjik astım, kontak dermatit, ürtiker gibi birçok alerjik hastalığa neden olabilir

ALLERJİK RİNİT NEDİR?

Rinit burun iltihabı anlamına gelmektedir Alerjik rinit alerji kaynaklı burun iltihabıdır Alerjenlerin hava yolu mukozasına yapışarak iltihabi reaksiyonları başlatması ile meydana gelir Belirli mevsimlerde (en çok polenlerin uçuştuğu bahar aylarında) ortaya çıkan tipine mevsimsel rinit denir Mevsimsel alerjik rinit saman nezlesi olarak ta bilinir, fakat bu doğru bir terim değildir Bir de alerjik rinitin tüm bir yıl boyunca süren tipi vardır ve perenial rinit olarak adlandırılır Perenial rinitte neden, genellikle yıl boyunca ortamda bulunan hayvan tüyü, çeşitli kimyasallar veya ev tozu gibi alerjenlerdir

HANGİ ALLERJENLER ALLERJİK RİNİTTE ROL OYNAR?

En sık olarak havada uçuşan polenler ve çevremizde bulunan ağaçlar alerjik rinite yol açar Fakat benzer reaksiyon küf, hayvan tüyü, ev tozu ve akarları gibi alerjenlere karşı da gelişebilir Rüzgarla havada uçuşan küçük polenlerin hava yolları mukozasına yapışarak alerjik olayı başlatması ile alerjik rinit meydana gelebilir Bu alerjenler ebatlarından dolayı burun mukozasında yakalanır ve genellikle daha aşağılara inerek alt solunum yolu belirtileri oluşturmazlar Fakat bu her zaman geçerli değildir Bu reaksiyonları başlatan polenler kişiye ve yöreye göre farklılık gösterirler Özellikle kuru ve rüzgarlı havalarda havadaki polen miktarı fazladır ve alerjik rinit görülme sıklığı artar

ALLERJİK RİNİTİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Alerjen ile karşılaşıldığında özellikle ağız, burun, gözler,boğaz ve deride kaşıntı ortaya çıkar Burun akıntısı ve gözlerin sulanması tipiktir Burun tıkanıklığı ve koku almada güçlük ortaya çıkabilir Bazen bu belirtilere hırıltılı solunum eşlik edebilir Öksürük ve başağrısı da görülebilir

ALLERJİK RİNİTİ OLAN HASTALARDA DİĞER ALLERJİK HASTALIKLAR DA ARTMIŞ MIDIR?

Alerjik rinit genellikle alerji yatkınlığı olan, atopik olarak adlandırılan kişilerde bulunur Bu kişilerde diğer alerjik hastalıkların (egzema, ürtiker veya astım gibi) görülme sıklığı normal kişilere göre daha fazladır Ayrıca ailesinde alerjik hastalık öyküsü olan kişilerde de alerjik rinit ve diğer alerjik hastalıkların görülme sıklığı daha fazladır

ALLERJİK RİNİT HANGİ YAŞLARDA GÖRÜLÜR?

Hastalık semptomları genellikle 40 yaşından önce ortaya çıkar ve yaş ilerledikçe şikayetler azalır Fakat hastalığın kendiliğinden tamamen geçmesi nadirdir

ALLERJİK RİNİTTE TANI NASIL KONULUR?

Alerjik rinit tanısındaki en önemli şey hastanın öyküsüdür Belirtilerin hangi mevsimde, ne ile karşılaşıldığında, nasıl ortaya çıktığının bilinmesi tanıya ulaşmada önemlidir Bazen yapılan testlerin sonuçları negatif olduğu halde, hastanın tipik öyküsünden tanı koymak mümkün olmaktadır Muayene sırasında hastaların burun mukozaları soluk, fakat burun delikleri kırmızıdır Bu hastalarda burun mukozasının sürekli iltihabına bağlı polipler gelişmiştir, bu polipler özellikle tüm yıl boyunca devam eden tipte sıktır Bu polipler de burun tıkanıklığına neden olabilir Tanı testleri arasında alerjiye neden olan antikor IgE’nin total kan düzeyinin ölçülmesi ve özel alerjene karşı uygulanan alerji testleri en sık kullanılan tanı yöntemleridir Özellikle deriye uygulanan alerji testleri en sık kullanılan metoddur Kanda eosinofil denilen ve alerjik reaksiyonlarda sayıları artan hücrelerin sayılması veya bu hücrelerin burundan alınan sürüntüde incelenmesi tanıyı destekler Bazen de olası alerjenlerden uzak durma veya karşılaşma sonrasındaki yanıta bakılarak alerjenin tanısına gidilebilir

ALLERJİK RİNİTİ OLAN HASTALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKENLER NELERDİR?

Tozlu ve polenli ortamlarda bulunmamalı, eğer bulunmak durumunda kalınırsa da maske kullanılmalıdır

Polenlerin uçuştuğu mevsimlerde kapı ve pencereler kapalı tutulmalıdır

Özellikle kaloriferli evlerde kuru ev havası alerjik rinitin kötüleşmesine neden olabileceğinden, evde hava nemlendiricisi kullanılmalıdır

Oda havasının temizliğine dikkat edilmeli, havalandırma sistemlerinin iyi çalıştığından emin olunmalıdır

Evde hayvan ve bitki beslemekten kaçınılmalıdır

Tüylü ve yünlü battaniyeler yerine pamuklu ve sentetik olanları tercih edilmelidir

Toz barındırabilecek tarzda kilim, halı gibi ev eşyaları kullanılmamalıdır

ALLERJİK RİNİTTE TEDAVİ NASILDIR?

Alerjik hastalıklarda en önemli şey alerjen ile karşılaşmaktan kaçınmaktır Bu konuda alınması gerekli önlemler ‘Alerjik riniti olan hastaların dikkat etmesi gerekenler nelerdir?’ bölümünde anlatılmıştır Alerjik rinitin tedavisi şikayetlerin giderilmesine yöneliktir, hastalık bu tedaviyle ortadan kaldırılamaz Alerjik rinitin tedavisinde hekim tarafından, antihistaminik denilen ve alerjenle karşılaşıldığında olaya neden olan madde salınımını engelleyen ilaçlar, burun iç yüzeyindeki şişliği azaltan ilaçlar, kortizon içeren burun spreyleri gibi ilaçlar verilebilir Ancak tüm bu ilaçlar muhakkak hekim tarafından hastalığın şiddeti ve hastanın durumu değerlendirilerek düzenlenmelidir

ALLERJİK RİNİTİN SONUÇLARI NASILDIR?

Alerjik rinit ömür boyu devam eden fakat yaşla beraber şiddeti azalan bir hastalıktır Alerjik rinit hastaya sıkıntı vermesi, yaşam kalitesini bozması ve iş gücü kayıplarına neden olması dışında çok önemli sağlık sorunlarına neden olmaz Eğer gerekli tedbirler alınır ve uygun tedavi verilirse bu hastalığın atak sayısını oldukça azaltmak mümkündür

ÖNEMLİ UYARILAR

Alerji vücudun yabancı bir madde ile karşılaştığında buna karşı geliştirdiği bir yanıttır

Alerjiye neden olan maddelere alerjen de denilmektedir

Alerjenler, alerjik rinit, alerjik konjüktivit, alerjik astım, kontakt dermatit, ürtiker gibi birçok alerjik hastalığa neden olabilir

Alerjik rinit alerji kaynaklı burun iltihabıdır Alerjenlerin hava yolu mukozasına yapışarak iltihabi reaksiyonları başlatması ile meydana gelir

En sık olarak havada uçuşan polenler ve çevremizde bulunan ağaçlar alerjik rinite yol açar

Alerjen ile karşılaşıldığında özellikle ağız, burun, gözler, boğaz ve deride kaşıntı ortaya çıkar Burun akıntısı ve gözlerin sulanması tipiktir

Alerjik rinit genellikle alerji yatkınlığı olan, atopik olarak adlandırılan kişilerde bulunur

Alerjik rinit tanısındaki en önemli şey hastanın öyküsüdür

Tanı testleri arasında alerjiye neden olan antikor IgE’nin total kan düzeyinin ölçülmesi ve özel alerjene karşı uygulanan alerji testleri en sık kullanılan tanı yöntemleridir

Alerjik hastalıklarda en önemli şey alerjen ile karşılaşmaktan kaçınmaktır

Alerjik rinitin tedavisinde hekimin önerisiyle, antihistaminik denilen ve alerjenle karşılaşıldığında olaya neden olan madde salınımını engelleyen ilaçlar, burun iç yüzeyindeki şişliği azaltan spreyler ve kortizon içeren burun spreyleri gibi ilaçlar kullanılır__________________

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ ALZHEIMER HASTALIGI ~

Alzheimer hastalığı, beyindeki sinir hücrelerinin dejenerasyonuna ve beyin dokusunun büzüşmesine neden olan bir durumdur Beynin düşünce, bellek ve dili kontrol eden bölümlerini etkiler Genellikle 60 yaşın üzerindeki kişilerde görülmesine karşın 40 yaşındakileri de etkileyebilir Yaşlılarda demansın (zihinsel yetide azalma) en sık rastlanan nedenidir
Çoğu kişi zaman zaman, anahtarlarını nereye koyduğunu unutabilir ya da bir hafta önce neler olduğunu hatırlamayabilir Unutkanlık sıklaşır, giyinmek ya da evin yolunu bulmak gibi günlük işleri kapsarsa Alzheimer hastalığının (AH) belirtisi olabilir
AH nin kesin nedeni hâlâ bilinmiyor Araştırmacılar bu hastalığın, genetik etmenler, yaşlanma süreci ve çevreyle ilgili nedenlerin birlikte etki göstermesi sonucunda ortaya çıktığını düşünüyorlar ABD de 4 milyon kişide AH bulunduğu belirtiliyor
İki tip Alzheimer hastalığı bulunmaktadır Birincisi, kalıtım yoluyla anne babanın birinden ya da her ikisinden geçen özgül gen mutasyonunun kişiyi hastalığa yatkın duruma getirdiği ailevi Alzheimer hastalığıdır İkincisi ise hiçbir belirgin kalıtımsal kalıbın görülmediği sporadik Alzheimer hastalığıdır Ailevi AH vakalarının çoğu erken başlangıçlıdır (genellikle 65 yaşın altındaki kişilerde görülür) Daha sık rastlanan geç başlangıçlı AH ise 65 yaşın üzerindeki kişilerde görülür
Alzheimerli hastalar kendilerine bakamadıklarından, aile üyeleri önemli kararlar almak zorundadır Bu hastaların ailelerine destek ve yardım sağlayan çeşitli kuruluşlar bulunuyor

BELİRTİLER:
Unutkanlık ve dikkatini yoğunlaştıramama erken ortaya çıkan belirtilerdir Hastalık geliştikçe, kişiler olayları hatırlamayabilir, zaman ve yer konusunda zihinleri karışır, doğru sözcüğü bulmada ve söylemede güçlük çeker ve basit günlük işlerini yapamazlar

TEDAVİ:
Günümüzde, Alzheimer hastalığını önlemeye ya da iyileştirmeye yönelik bir tedavi yoktur Bazı ilaçlar belleği bir dereceye kadar düzeltebilir, davranış sorunları gibi özgül bazı belirtilerin kontrol edilmesine ya da hastalığa bağlı kaygı (anksiyete) ya da depresyonun tedavisine yardımcı olabilir


~ AMIPLI DIZANTERI ~

Entomoeba histolytica ismi verilen amipin yaptığı hastalıktır

Genelde tropikal ve Subtropikal bölgelerde (25 derecenin üzerindeki sıcaklıklarda ve nemli bölgelerde) yaygındır Her yaşta görülebilir Amip yiyecek ve içeceklerle bulaşır Sudaki amip kistleri klorlamaya duyarlıdır Yüksek ısıda ölürler Sinekler ve hamam böcekleri de amip kistlerinin taşınmasında rol oynar

Amipin Özellikleri

Hasta, amipin bulaşıcı formunu (4 çekirdekli kist) ağız yoluyla alır ince barsaklarda kist çatlar ve ortaya 4 tane amipçik çıkar Bunlar da ikiye bölünerek 8 amipçik oluşur Daha sonra kalın barsağa geçerek, hastalık yapıcı form olan trofozoid şekline dönüşürler ve olgunlaşırlar Burada su kaybına uğrayan amip, tekrar 4 çekirdekli kist formuna dönüşür ve dışkı ile atılır Dolayısı ile taşıyıcı olanların dışkısında bu kistler bulunur Kistler toprak ve suda canlı kalabilirler

Amipler kalın barsağa yerleşerek yaralar oluştururlar Kalın barsağın herhangi bir yerine yerleşebilirler, ancak kan akımının az olduğu yerleri tercih ederler Acak kalın barsağa yerleşen her amip hastalık yapmaz

Belirti ve Bulgular

Kuluçka süresi 4-5 günle 1-4 ay arasında olabilir Su ile bulaşmış olan amipler daha şiddetli hastalık yapar İştah azlığı, kilo kaybı, kusma ve kanlı ishal ile seyreder Bazen hiç bir belirti gözlenmez

Kalın barsakta delinme nadiren olur Ancak genelde kalın barsakta kitleler (ameboma) meydana getirirler

Hastalık oluşumu genelde vücut direncinin düşmesi ile ortaya çıkar, ileri derecedeki hastalarda amip kana karışarak yayılır ve karaciğer, dalak, akciğer, beyin, deri ve idrar yollarında abseler yaparlar

Karaciğer tutulduğunda (hepatik amibiazis) ateş, terleme, karaciğerde hassasiyet ve karaciğer büyümesi görülür 2-3 haftada tüm karaciğer tutulur

Teşhis

Erken tanı önemlidir Laboratuvar tetkikinde taze dışkı kullanılır Dışkıda ayakımsı uzantıları ile hareket eden amipler görülür Dışkıdaki Charcot-Leyden kristalleri tanı koydurucu bir özelliktir

Taşıyıcılarda 2 çekirdekli kist, hastalarda 4 çekirdekli kist görülür

Ayrıca tutulan organa özgü tetkikler (röntgen, sintigrafi, ultrason gibi) gerekebilir

Tedavi ve Korunma

Tedavide metranidazol ve terasiklin grubu ilaçlar kullanılır Genelde 10 günlük tedavi yeterlidir

Hastalıktan korunmak için temizlik, içme sularının 50 derecenin üzerine kadar ısıtılması yarar sağlar Mide asidi kistlere etkisizdir

Dünya Sağlık Örgütü nün amipli dizanteri ve benzer hastalıklardan korunmak için 10 altın önerisi:

1) Yiyecekleri alırken güvenilir yerleri tercih edin

2) Yiyecekleri tam olarak pişirin, az pişmiş yemeyin

3) Pişirdiğiniz yemekleri bekletmeden yiyin

4) Yiyecekleri saklarken aşırı özen gösterin

5) ßuzdolabından çıkardığınız yemekleri kaynayana kadar ısıtın

6) Pişmiş ve pişmemiş yiyecekleri hiç bir zaman karıştırarak yemeyin

7) Ellerinizi tekrar tekrar yıkayın

8) Mutfağınızın temizliği konusunda son derece titiz olun

9) Yiyeceklerinizi tüm hayvanlardan (sinek, fare, böcek) koruyun

10) Kesinlikle güvenilir su kullanın

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



AMYOTROFIK LATERAL SKLEROZ (ALS) ~

Amyotrofik lateral skleroz (ALS), Motor Nöron Hastalığı olarak da bilinmektedir Omurilik ve beyin sapındaki sinir hücrelerinin (motor nöronlar) kaybından kaynaklanmaktadır Bu kayıplar kaslarda kuvvet kaybı ve incelmeye neden olmaktadır ALS de piramidal yol adı verilen bölümde de hasar meydana gelmektedir Hastanın entellektüel fonksiyonlarında (zihinsel fonksiyonlar ve bellek) azalma meydana gelmez, bunama hastaların sadece %5 inde görülür

Hastalık ilerleyici ve yayılıcıdır Kas zayıflığına duyu kaybı eşlik etmez Kas zayıflığı genelde el, ayak, yutak veya dilde başlayabilir Hastalarda konuşma ve yutma güçlüğü meydana gelebilir İlerlemiş olgularda solunum güçlüğü meydana gelebilir Hasta el ve ayaklarında seğirmeler tarif eder

Hastalık 3-5 yılda ölümle sonuçlanabilir İlerlemiş hastalarda solunum yetmezliği veya ağır bir zatüre ya da asfiksi sonucu ölüm meydana gelebilir

Genelde ileri yaşlarda (40-50) ve erkeklerde biraz daha fazla görülür Ancak daha genç veya daha ileri yaşlarda ortaya çıkabilir 100000de 1-1,5 sıklıkta rastlanır Hastaların % 5-10 unda ailevi geçiş görülür Otozomal dominant (baskın) ve resesif (çekinik) geçiş gösterebilir Otozomal dominant tipinde hastalığın başlangıç yaşı daha erkendir Otozomal resesif tip ise çok daha nadirdir ve çok erken başlar (2-23 yaş), ve çok daha uzun sürelidir (15-20 yıl)

Zayıf insanlarda daha sık gözlenmesi dikkat çekicidir Stephan Hawking de (Zamanın Kısa Tarihinin yazarı , ünlü bilim adamı) ALS hastasıdır

Hastalıktan şüphelenildiğinde bir an önce bir nöroloji uzmanına veya ilgili sağlık merkezine müracaat etmek yerinde olur Tanı genelde muayeneye ve EMG adı verilen analize dayanılarak konur ALS ile karışabilecek hastalıkların ayırt edilmesi önemlidir, çünkü ALS ile karışabilen hastalıkların bir kısmı tedavi edilebilir hastalıklardır

Piramidal yol hasarının gelişmesini takiben, reflekslerde canlanma ve kaslarda sertlik meydana gelebilir Hastalık ilerledikçe hareket zorluğu artar ve hasta yatalak hale gelebilir

Hastalığın oluşumuna etki eden faktörler çeşitlidir ve kesin olarak nedeni saptanamamıştır Ancak hastalığın etkeni hastalığın ortaya çıkışından yıllarca önce olayı tetiklemiş olabilir Yapılan deneysel araştırmalara göre Otoimmünite, Oksidatif stress, uzun yıllar ağır metallere maruz kalma, hücresel anormallikler gibi durumların hastalığa neden olabileceği iddia edilmektedir

Hastalığın kesin bir tedavisi henüz yoktur Hastalığın ilerlemesini yavaşlatan bazı ilaçlar mevcuttur Ayrıca bir çok ilaç bu hastalığın tedavisinde yardımcı olarak kullanılabilmektedir


~ ANAL FISSURLER VE FISTULLER ~

Anal (anüse ait) fissür oldukça ufak ve sık rastlanmayan bir aşınmadır Bu anal sfinkterden (kas) başlar ancak kanalın içine uzanır Dışarı çıkma sırasında acı verebilir ve dışkıda kan izleri bırakabilir Bu durum kadınlar arasında daha yaygındır Ekseriyetle anal fissür lifli, posalı yiyecekler yendiğinde iyileşir Dışkıyı yumuşatıcı bir ilaç da yardımcı olabilir Eğer aşınma bir ülserse daha kuvvetli ağrı duyulur Çünkü ülser anal sfinkter (kas) adalesinin spazm yapmasına neden olur Burada da lifli veya hazım yaratıcılar (şişebilen maddeler) sancının giderilmesinde yardımcı olur (Kronik Kabızlık) Sıcak bir banyo adaleyi yumuşatıp ağrıya neden olan spazmı ortadan kaldırır Eğer sancı devam ederse doktorunuz ameliyata karar verebilir Bu genelde ufak bir cerrahi müdahaledir Hastanede gece kalınması gerekmez

Bir anal (anüse ait) fistül anal kanaldan anüse geçişin etrafındaki deride bulunan bir deliğe uzanan anormal tüp gibi bir geçittir Ciltte apse oluşabilir (Anorektal Apseler)

Cilt bu delikten cerahat ve su aktığı için kaşınabilir ve tahriş olabilir Bu fıstüller genelde rektumun iç cidarının altındaki apselerden kaynaklanır

Bazı zamanlar bir anal fistül veya anorektal apse Crohn hastalığının bulunduğunu belirtir Bu bölgede daha evvel yapılmış bir ameliyat neticesinde de çıkmış olabilir Bir rektal muayene (proktoskopi ve bir baryumlu incelenme, Yemek Borusunun, Karnın ve bağırsakların Baryumlu Radyografık incelenmesi) yapılabilir Tedavi fistülün ameliyatla alınması ve apsenin boşaltılmasıdır


~ ANAL KASINTI ~

Pruritus ani de denen anal (makat bölgesi) kaşınma sık rastlanan bir sorundur

İnatçı anal kaşınma, çocuklarda ve yaşlılarda daha sık görülen bir durumdur Çocuklarda bu durum, sık rastlanan bir parazit olan kılkurdunun varlığına bağlı olabilir Yaşlılarda ise neden, yaşlanan deri-nin kurumasıdır

Doktorunuz anal kaşınmanızın nedenini araştırırken, sedef hastalığı gibi bir deri hastalığının, deri kanserinin ve bir mantar enfeksiyonunun işaretlerini de arayacaktır Kaşınmaya ve tahrişe neden olan hemoroid, anal fissür ve anal fistül yönünden de muayene edilebilirsiniz; bu hastalıklar anal kaşınmanın nadir nedenleridir Çoğu kez kaşınmanın kesin nedeni bulunamaz

Aşırı Bakım

Bazı kişiler, anüs bölgesini sert bir sabun bezi ve sabunla iyice temizlemeye çalışırlar Bu durum, bölgenin kaşınmasına, yanmasına ve tahriş olmasına yol açabilir

İlaç Reaksiyonları

Bazı kişilerin kaşınmayı geçirmek için kendi başlarına kullandıkları ilaçlar, tahrişe yol açarak kaşımayı ve yanmayı artırabilir

Stres

Bazı doktorlar, kanıtlanmamış olsa da, stresin kaşınmaya yol açabileceğine inanmaktadır

Anal Kasların Gevşemesi

Normalde anal kanalı kapalı tutan kaslar gevşediğinde, dışkı dışarı sızarak bu bölgedeki deride tahrişe yol açabilir

Kötü Bakım

Eğer dışkılamadan sonra uygun temizlik yapılmazsa, anüs bölgesindeki dışkı artıkları tahrişe ve kaşınmaya neden olabilir

Eskiden kronik anal kaşınması olanlarda, anüs bölgesine ışın tedavisi, alkol enjeksiyonu ve hatta bu bölgedeki deri ve sinirleri çıkarmak için ameliyat yapılırdı Artık bu tür uygulamalar ortadan kalkmıştır

Eğer böyle bir sorununuz varsa, aşağıdakileri deneyin

1-Kaşımayı kesin Sürekli kaşıma tahrişe yol açar Ne kadar çok kaşırsanız, o kadar çok kaşınırsınız Bölgeye soğuk uygulamayı de-neyin

2-Bölgeyi temiz tutun Gece, gündüz ve her dışkılamadan sonra bölgeyi tahriş etmeden, nazikçe temizleyin

3-Dışkı sızıntısının deride yaptığı tahrişi engellemek için, bu bölgeye bez koyun ve gerektikçe değiştirin

4-Kaşınmayı azaltmak için yatarken antihistaminik bir ilaç da alınabilir

Eğer kaşıntınız sürerse, tam bir muayene için doktorunuza baş-vurun

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



ANKILOZAN SPONDILIT ~


Spondilit kelimesi belkemiğinin (omurga) inflamasyonu anlamına gelir; ankiloz kelimesi ise iki kemiğin kaynaşarak tek bir kemik haline gelmesi anlamına gelir Birlikte alındığında ankilozan spondilit ifadesi; kronik, sakroiliak eklemin (omurga ile leğen kemiği arasındaki eklem) romatizmal hastalığını ifade eder, ancak diğer omurga kemikleri de iltihaplı eklemlerle kaynaşma gösterebilir (özellikle alt omurga kemikleri) Ankilozan spondilit, spondiloartropatiler adı verilen hastalıklar grubuna dahildir Oldukça nadir görülmesine rağmen ankilozan spondilit son derece önemli bir hastalıktır, çünkü genelde başka her hangi bir sağlık problemi olmayan genç erkeklerde gözlenir

Hastalık gövde, sırt, boyun, kalça, kaburga ve omuzlarda ağrı ve sertliklere (spazmlar) neden olur Omurgalar ve omurgaları destekleyen yapılar kasıldığından dolayı (sertleşme), ankilozan spondilitli hastalarda öne eğik durma eğilimi meydana gelir Zamanla tedavi edilmeyen hastaların omurgaları birbiri ile kaynaşır ve tek bir kemik gibi görünür; son derece sert ve katılaşmış bir omurga meydana gelir Bu durum kolların ve göğüsün hareketlerini engelleyebilir

Ankilozan spondilitiniz varsa özellikle sabahları ve bir süre hareketsizlik sonrası, genelde belinizde ağrı veya sertlik hissedebilirsiniz Ağrılar genelde sakroiliak eklemde başlar ve gittikçe yukarı doğru ilerleyerek boyun omurlarını etkiler Diz ve ayak bileği eklemleri de etkilenebilmekle birlikte genelde omurgalar dışında tutulan eklem sayısı 3 veya 4 ü geçmez Egzersiz yapmak sertleşmeleri azaltır, bu nedenle düzenli egzersiz yapmayan ankilozan spondilitli hastalar gittikçe kötüleşir Kaburgalarla, kaburga eklemleri de hastalıktan etkilenebileceğinden dolayı, hastalar derin nefes alırken veya öksürürken rahatsız olurlar-zorlanırlar

Şikayetleriniz azalma ve artışlar gösterebilir, ancak hastalık kronik ve ilerleyicidir Omurga civarındaki kemikler, eklemler ve diskler hasara uğrar ve kaynaşır, bu nedenle aralıklar daralır Kemiklerde sindesmofit adı verilen çıkıntılar sıklıkla meydana gelir Bu durumda hareketler sırasında aşırı bir ağrı meydana gelir Bel bölgesindeki ağrı ve sertlikler yürüme problemlerine neden olabilir Ancak çoğu durumda hastalık hafif seyreder ve genelde hastalık başladıktan yıllar sonra tanı konur Çok nadiren kalp, akciğerler ve gözler hastalıktan etkilenebilir ve bu durumda ciddi bir tablo ortaya çıkar

Ankilozan spondilitin nedeni bilinmiyor Ancak genetik (kalıtımsal) faktörlerin etkili olduğunu gösteren bulgular bulunmaktadır Hastalık en sık 20-40 yaşları arasında ortaya çıkıyor, bununla birlikte 10 yaşın altında bile görülebiliyor Hastalık 10000 de bir kişide ve genelde erkeklerde gözlenir Erkeklerde kadınlardan 10 kat daha fazladır

Belirtiler

- Sırt, baldır, kalça ve diğer sırt eklemlerinde ağrı ve hassasiyet
- sırt bölgesinde özellikle sabahları belirgin olan ve hareket etmekle azalan katılık ve hareket kısıtlılığı
- göğüs bölgesinde rahatsızlık hissi
- diz, ayak bileği ve diğer eklemlerde şişme ve ağrı
- halsizlik, ateş
- iştahsızlık, kilo kaybı
- gözde inflamasyon
- kambur veya düzleşmiş sırt görünümü

Tanı

Normal muayene ve radyolojik tetkiklerin yanı sıra hastalığın genetik özellikleri bulunduğundan genetik test tanıya yardımcı olabilir Ancak genetik bulguların saptanması tanıyı kesinleştirmez

Tedavi

Tedavinin amacı; eklem ağrılarını azaltmak ve omurgalarda meydana gelen veya gelebilecek hasarları geciktirmek / düzeltmektir

Ağrıyı, sertleşmeleri ve inflamasyonu gidermek için nonsteroidal anti-inflamatuvar ilaçlar kullanılır Bu ilaçlar hastaların normal faaliyetlerine devam etmesine yardımcı olur ve ağrıları azaltır Nonsteroidal anti-inflamatuvar ilaçların yetersiz kaldığı durumlarda sulfasalazin veya metotreksat gibi ilaçlar kullanılabilir Ancak bu ilaçların yan etkileri oldukça fazladır ve çok iyi kontrol edilmeleri gerekir

Eğer hastada sinirlerinde bir hasar meydana gelmiş ise veya eklem hasarı çok ciddi ise ameliyat yapılır

Sizin Yapabilecekleriniz

Eğer düzenli postür (duruş) ve solunum egzersizleri yapıyorsanız rahatlıkla normal bir hayat sürebilirsiniz Fizik tedavi ve egzersiz tedavinin temelidir Yapmanız gereken hareketler için bir fizyoterapistten bilgi almanız yerinde olur

Yüzme, sizin için en iyi sporlardan birisidir Sık sık yüzün

Sırtınıza ve belinize yük getirecek hareketlerden ve yaralanmaya neden olabilecek sporlardan uzak durun

Sıcak su banyoları (kaplıcalar) ve sıcak ortamda yapılacak masajlar ağrılarınızı azaltır Uyuma pozisyonunuzu düzeltin Düz bir zeminde sırt üstü ve yastıksız yatın (veya çok ince bir yastık kullanın)

Sigara içiyorsanız kesinlikle bırakın Aksi halde akciğerlerinizin kapasitesi azalacağından son derece güç nefes alıp-verirsiniz

İlerlemiş durumlarda sırt desteği sağlayan aletler kullanmanız gerekebilir

Bu hastalık şu an için tedavi edilemiyor Ankilozan spondilit hayat boyu sürecek bir problem olduğu için onunla yaşamayı öğrenmelisiniz Şikayetleriniz hiç beklemediğiniz şekilde azalıp çoğalabilir, ancak hastalığınızın gittikçe ilerleyeceğini kabul etmelisiniz; bununla birlikte gerekli önlemleri alır ve bakım sağlarsanız hastalığınız ilerlediği halde şikayetleriniz fazla ilerlemeyebilir; daha doğrusu siz onlarla başa çıkmanın yollarını bildiğinizden hayatınızı aşırı etkilemez Arada şiddetli dönemler olabilir, ancak bunların zamanla azalabileceğini unutmayın Tedavi ve bakım sizin normal bir hayat sürmenizi sağlayacaktır


~ ANKSIYETE BOZUKLUKLARI ~


Kişinin sebebini tam olarak ortaya koyamadığı iç sıkıntısı haline anksiyete (bunaltı) adı verilir Anksiyete psikiyatri uzmanına müracaat eden hastalar arasında en sık ve yaygın olarak görülen bir belirtidir Genelleşmiş veya yaygın aksiyete bozukluğu olarak adlandırılabilecek hastalıkta kişi yaşadığı aksiyeteyi korku, endişe, dehşet, kaygı gibi terimlerle ifade edebileceği gibi, sürekli olarak tetikte bekleyiş gerginliği, bilinmeyen ve ayırt edilemeyen bir tehlike veya kötülük duygusu olarak da ifade edebilir

Kisinin yasami boyunca anksiyete bozuklugu geçirme orani % 25 dolayindadir Saglikli kisilerde korku ve kayginin nedeni bellidir Hastalik durumunda ise nedensiz korku ve kaygi duyulur Bu duygulanımlara ilave olarak bazı hastalarda; başdönmesi, ağız kuruluğu, vücudu soğuk kaplaması, irkilme, huzursuzluk, titreme gibi belirtiler de olabilir Bazen de tüm bunların bir karışımı olabilir Fiziksel şikayetleri daha yoğun olan hastalar genelde kaygı, korku ve dehşet duygularını inkar ederler

Hastalik yüksek bir oranda alkol ve uyusturucu madde kullanimi ile gitmektedir Kisiler baslangiçta kaygilarini azaltmak için bu maddeleri kullanmakta, ancak sonra bunlar hastaligin gidisini daha kotu bir sekilde etkilemektedir

Stresle baglantili baska hastaliklar (gastrit, irritabl kolon, gerilim tipi bas agrilari gibi) da buhastaliga eslik edebilmektedir

Baska ruhsal hastaliklarla birlikte bulunma orani yüksektir (saplanti-zorlanti bozuklugu, depresyon,sosyal fobi,panik bozukluk gibi) Bu hastaliklara ilerleyen dönemlerde dönüsebilme olasiligi bulunmaktadir

Kisinin endiseleri nedeniyle çevresindekileri kisitlamasi sonrasinda ailesel ve mesleki sorunlar olusabilmekte ,kisi sosyal ortamlardan uzaklasabilmekte ve ayriliklar,bosanmalar ,eriskin-çocuk uyusmazliklari olusabilmektedir

Ansiyete bozukluklari çesitlidir:
- Panik bozuklugu
- Yaygin anksiyete bozuklugu
- Sosyal fobi ve diger fobiler
- Obsesif kompulsif bozukluk
- Travma sonrasi stres bozuklugu

Endişe duyan, yaşadığı anksiyete belirtilerini ifade eden ve belirgin olarak sıkıntı çektiğini hissettiren hastalar bile altta yatan nedeni tam olarak ortaya koyamayabilirler

Tedavi hekimin oyacağı anksiyete bozukluğunun alt tiplerine göre değişiklik gösterir Tedavide mutlaka gerekli değilse ilaç kullanılmamalıdır Genelde psikoterapi uygulanması daha iyi sonuç verebilir__________________

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ ANOREKSIA NEVROZA ~


Kişinin ruhsal nedenlere dayalı olarak beslenmesini azaltması veya beslenmeyi reddetmesi nedeniyle ve/veya zorla kusarak (parmak atıp kusarak) aşırı kilo kaybetmesidir Bunun yanı sıra, mide bulantısı ile birleşik mide şikayetleri, kabızlık (bazen fazla miktarda müshil kullanma) da bulunur Anoreksia nevroza, çoğunlukla erken ergenlik ve ergenlik sonrası çağındaki genç kızlarda görülür

Bu tip insanların kişiliğinde istisnasız ya histerik ya da çocuksu genital gelişim basamağına yakın) bir yapı bulunup, her iki halde de belirgin oral takıntı vardır Bu nevrotik özelliklerde, psikogenetik açıdan, yeterli sevgi göstermeyen veya cinsel düşman olarak görülen bir ana figürü rol oynamıştır Bunun sonucu olarak büyümenin psikoseksüel yönleri karşısında yoğun korkularla birlik kuvvetli bir puberte çatışması meydana gelmiştir Özellikle kadın rolü ile kadınsı beden biçimini ve cinsel problemleri reddetme söz konusudur

Anoreksia nevroza hastalarının tipik özelliği, hastalık bilincinin bulunmamasıdır Kendilerindeki korkunç zayıflamayı ve acil tedavi gereksinimini kabul etmez, yadsırlar Kendi kendilerine zorlamalı kusmaları da inatla yadsınır, bu yadsıma ya bilinçli bir yalan şeklinde, ya da yarı bilinçli bir kabul etmeme türündedir Bu hastaların hepsinde aşırı bir ilişki bozukluğu vardır

BELİRTİLERİ

- Kızlarda erkek bedenine benzer biçimde beden görünümü,

- Aşırı hareketlilik,

- Cinsel kimliğini reddetme,

- Normal beden ağırlığı, olması gerekenin çok altındadır

- Cinsel ilgide eksiklik vardır


~ ANOREKTAL APSELER ~


Anorektal apseler, anüsün çevresindeki bölgeyi etkiler Bunların bazıları fissürlerin neden olduğu enfeksiyonlardır

Belirtiler

- Cerahat çıkması,

- Ateş,

- Anal yolun içinde veya etrafında rahatsızlık hissi,

- Dışkının çıkışına aşırı duyarlı veya bu hareketten rahatsız olmak

Bazıları da seks yoluyla alınmış hastalıklardır Fakat çoğu apseler tıkanmış anal guddelerden kaynaklanır

Anüse yakın bir apse doktorunuzun muayenehanesinde veya hastanede kolayca açılıp boşaltılabilir Diğer yandan ateşiniz ve çok sancınız varsa ve anüsten kuyruk sokumuna doğru bir baskı hissi duyuyorsanız apse daha yukarda rektumda olabilir

Bu derindeki apseler kolay ele gelmez, teşhis edilmeleri daha zor olur ve yaratabilecekleri komplikasyonlar daha ciddidir

Derindeki apseler daha dikkatli yaklaşım gerektirir, çünkü bunlar Crohn hastalığı ülserleşmiş kolit veya divertikülit gibi bir bağırsak hastalığından kaynaklanmış olabilir

Teşhis

Eğer derin bir anorektal apse şüphesi varsa doktorunuz rektumun tümünü kapsayan bir muayene yapar Proktosigmoidskopi ve baryumlu bir maddeyle tarama da bu muayeneye dahildir

Tedavi ve Ameliyat

Apse belirlendiği zaman hastaneye gideceksiniz Apse açılıp temizlenecek Ayrıca size sancı duymamanız için bir ağrı kesici ve bazı hallerde enfeksiyonu önlemek için bir antibiyotik verilebilir


~ ANOREXIA ATHLETICA ~


• Bu kişiler normalden fazla egzersiz yapar

• Kilo ve diyet konusunda takıntılı davranışlar gösterir

• İşten, okuldan, arkadaşlarından ve ailesinden zaman çalarak egzersiz yapar

• Egzersiz onun için eğlence değil bir hırs olmuştur

• Performansı her şeyden önemlidir

• Sportif başarılarını her zaman az bulur ve daha fazla çalışır

• Etrafındaki insanlara kendisi gibi ince ve zayıf olmaları konusunda bilgi verir ve onları zorlar

• Çevresinden alamadığı ilgiyi egzersizle sağlamaya çalışır

• Genellikle yalnız ve az arkadaşı olan insanlardır

• Egzersiz yapmasındaki amaç kilo vermenin dışında, kendi özgüvenini artırmak, egzersizi öne sürerek performansıyla kendini saygı gören bir kişi yapmaktır


~ ANUS TIKANIKLIGI ~


Eğer yeni doğan bebeğiniz kapalı bir anüsle dünyaya gelmişse, anal açıklık tıkanıktır Sonuç olarak dışkının dışarı çıkması için hiçbir geçit yoktur

Anüs ve rektumun doğuştan gelen anormallikleri, 500 çocuktan birinde meydana gelen küçük anormallikler ve 5000 doğumdan 1 inde meydana gelen büyük anormallikler ile oldukça sık rastlamaktadır

Anal ve rektal anormalliklerle doğan çocuklarda üreme organı anormallikleri gibi, diğer doğum kusurlarının da ortaya çıkma oranı oldukça yüksektir

Kapalı anüs olgusundan, bebek mekonyum dışkısını çıkaramadığı zaman kuşkulanılır Tıkanıklığın rektumun aşağısında ya da yukarısında olup olmadığını belirlemek için röntgel ve ultrason incelemeleri yapılır

Tedavi tıkanıklığın bulunduğu yere bağlı olarak değişir Eğer anal açıklık yalnızca daralmış ise, bu açıklığı bir aygıtla genişletmek mümkündür Başka tür kapalı anüs vakalarında ameliyat gereklidir; tıkanıklık rektumdan ne kadar yukarıda ise o derece büyük cerrahi müdahale gerekir

Bazı çocuklarda anüsün tamamıyla rekonstrüksiyonu gerekebilir; kimi çocuklarda ise bebek 6 ila 12 aylık oluncaya kadar geçici kolostomi gerekli olabilir Rektumun alt kısmında anal tıkanıklığı olan çocuklar ameliyattan sonra iyileşme gösterir ve dışkılamayı kontrol edebilirler Tıkanıklığın daha yukarıda olması durumunda ise kendini tutamama sorunları meydana gelebilir__________________

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



APANDISIT ~


Körbağırsağın apandis denen solucansı uzantısının iltihaplanması apandisit olarak bilinir Çok sık rastlanan ve özellikle yetersiz tedavi sonucu yol açacağı tehlikeli komplikasyonlardan ötürü korkulan bir hastalıktır Günümüzdeki antibiyotik olanaklarına karşın bu ikincil hastalıkların en ağın peritonit yani karın zarı iltihabıdır

Apandis içinden besinlerin geçmediği küçük bir bağırsak çıkıntısıdır Hareketli ve esnek bir boru biçiminde olan bu çıkıntı kalınbağırsağın başlangıç bölümü olan körbağırsağa, incebağırsakla birleşme yerinin hemen gerisinde bağlanır Genellikle eğik biçimde gövde eksenine doğru uzanır Bu normal konumunun dışında leğen içine, karaciğer altına ya da sol böğüre doğru da yerleşebilir Alışılmış yerinin dışında bulunan apandisin iltihaplanması, belirtileri değerlendirmede ve hastalığın tanısını koymada güçlükler yaratır

Apandisin anatomik yapısında üç katman göze çarpar Dış yüzeyi seröz (sıvı içeren) bir zar örter Bunun altında kas katmanı ve en içte de lenf dokusunca zengin, girintili çıkıntılı bir mukoza yer alır Lenf dokusunun bolluğundan ötürü apandise "bağırsak bademciği" de denir

NEDENLERİ

Apandisin iç boşluğu çok dardır Bağırsak florasında bulunan bütün mikroorganizmalar burada da yaşar Apandis genellikle bu mikroplara karşı yeterince dirençlidir Ama bazen çoğalan mikroplar hastalık yapıcı özellik kazanır Böylece apandisin iltihaplanma süreci başlar

Mikropların hastalık yapıcı özellik kazanmalarını sağlayan en önemli olay, apandis iç boşluğunun tıkanarak körbağırsakla bağlantısının zayıflamasıdır Mikropların burada durağan biçimde kalmasıyla apandis duyan iltihaplanır Tıkanmanın birçok nedeni vardır Bunlar arasında yoğun mukus tıkaçları, bağırsak solucanları, apandisin çok uzun olması, duvarlarında hareketi zorlaştıran köşelerin bulunması ya da kiraz gibi meyvelerin takılı kalan çekirdekleri sayılabilir

GÖRÜLME SIKLIĞI

Antibiyotiklerin yaygın biçimde kullanıma girmesiyle apandisit olgularının sayısı azalmıştır Gene de bütün cerrahi girişimlerin yüzde 2 si apandisit nedeniyle yapılmaktadır Bebeklik çağında ender görülen apandisit, çocukluk ve özellikle ergenlik çağında çok sık ortaya çıkar Daha sonra görülme sıklığı azalmakla birlikte her yaşta gelişebilir ve her iki cinste de eşit oranda görülür Bazı hastalarda akut apandisit kendiliğinden geriler Ama olguların yarısında bu krizler yineler ve kesin tedaviyi gerektirir

Hastalığın akutla kronik arası ve kronik biçimlerinden de söz edilir Akutla kronik arası olgular çok ender değildir Buna karşılık kronik apandisite düşünüldüğünden çok daha az rastlanır; hatta kronik apandisit tamsının birçok olguda sağlam bir temeli yoktur

Belirtileri

Apandisitin belirtileri deneyimli bir hekimi bile tanı koymada zora sokabilir Akut apandisit özellikle çocuklarda iştah kaybı, bulantı ve kusmayla başlar Ateş hastalığın tipik bir belirtisi değildir Koltuk altından ölçüldüğünde hiçbir zaman çok yüksek çıkmaz Ama makattan alınan vücut sıcaklığı her zaman daha yüksektir Ağrı en önemli belirtidir Birkaç kez kusmayla birlikte sancı biçiminde ortaya çıkar Önceleri aralıklı gelen ağrı gittikçe şiddetlenir ve süreklilik kazanır Apandisit ağrısı göbek çevresi ve karın üstü bölgelerinde başlar; daha ender olarak bütün karında duyulur Daha sonra karnın sağ alt bölgesine kayar Ağrının göbek ile böğür kemiği ön dikeni arasındaki bu yeri çok tipiktir Bazen şiddetle başlayan ağrı daha sonra hafifler Bu durum yanıltıcıdır; hastaya rahatsızlığının bittiği duygusunu verir

Oysa ağrı azalırken akut krizin öbür belirtilerinde gerileme görülmezse, örneğin, hızlı olan kalp atışları yavaşlamaz, kas sertliği çözülmezse bu durum apandisitin en korkulu komplikasyonu olan karın zan iltihabının geliştiğini gösterir

Hastanın muayenesi sırasında kolayca akut apandisit tanısına varılabilir Karnın sağ alt bölgesinin elle muayenesinde kasların korunma amacıyla kasılması sonucu sertlik görülür Belirli noktalara bastırılması şiddetli ağrı verir

Apandisit tipleri

Belirtilerin şiddeti ve hastalığın ağırlığı yalnız apandis iltihabının niteliğine bağlıdır Akut apandisitin başlıca üç tipi vardır: Mukuslu, irinli ve kangrenli Cerrahi uygulamada en sık mukuslu apandisite rastlanır Mukus salgısının arttığı bu tipte apandis iyice iltihaplanmış, gergin ve büyümüştür Üzerindeki periton ise alışılmış parlaklığını yitirerek hafif matlaşmıştır Mukuslu apandisit hastalığın en hafif tipi olmasına karşın, zamanında müdahale edilmezse irinli apandisite dönüşebilir İrinli apandisitte, apandis iç boşluğunda ve duvarında biriken irin birçok apse odağı oluşturur Bu apselerin ülserleşerek apandis dışına açılmasıyla kaçınılmaz olarak periton iltihabı gelişir Akut apandisitin irinli tipinde körbağırsak ve incebağırsak bağlantı bölgesi gibi apandis yakınındaki bağırsak bölümleri de iltihaplanır Son olarak, apandis damarlarının pıhtıyla (tromboz) tıkanması sonucunda kangrenli apandisit gelişir

Başka bir deyişle, apandise gelen kanın ve dolayısıyla oksijenin azalması, doku ölümüne (nekroz) ve apandisin bağırsaktan kopmasına yol açar Kopan apandisin ve körbağırsağın içindekiler kayın zarı boşluğuna yayılınca çok ağır bir peritonit oluşur

GİDİŞİ

Hastalık gidişine bırakılırsa, yani tanısı konmaz ya da hasta ameliyata izin vermezse nasıl bir gelişme gösterir? Bazı iyi huylu olgularda ağrı, kusma ve ateş birkaç gün içinde kendiliğinden azalır ve hasta o an için kendini "iyileşmiş" hisseder Ama "o an" geçicidir, çünkü kolayca atlatılan bu ilk krizi kaçınılmaz olarak ikincisi izler İkinci krizin ortaya çıkış zamanı değişkendir ve arada geçen süre hastalığın kronikleşmesine yol açacak ölçüde uzayabilir

Bu iyi huylu olguların dışında bazen de 3 ve 4 günlerde periton tepkisi gelişir Bunun sonucu olarak böğür çukurunda elle hissedilen, sınırları belirsiz, oval bir kütle belirir (plastron) Yatakta dinlenme, karna buz koyma ve antibiyotik tedavisiyle plastron birkaç haftada geriler

Bir başka olasılık da apandisitin yaygın peritonit gibi ağır hastalık durumuna doğru gelişmesidir Yaygın karın zarı iltihabında belirtiler çok şiddetlidir; ağrı bütün karında duyulur, kusma sıklaşır, hıçkırma belirir ve ateş 400C ye kadar çıkar Hasta endişeli, sıkıntılı, solgun, yüz hatları gerilmiş görünür; dudaklar ve özellikle dil kurumuştur Acil girişimde bulunulmazsa hasta ölür


~ APANDISIT (KRONIK) ~

Kronik apandisit, apandisin uzun süren ve tedavi edilmeden iyileşme olasılığı bulunmayan iltihabıdır Ama önceden kısaca değinildiği gibi kronik apandisit tanısı çoğu zaman yanlış konur ve bu tanı konan hastaların apandislerinin ameliyat sırasında tümüyle sağlıklı olduğu görülür

Kronik apandisit kadınlarda, ergenlik ve gençlik çağlarında daha çok görülür Ayrıca kentlerde kırsal kesimdekinden daha yaygındır

Apandisit başından beri kronik olabileceği gibi akut apandisit sonrasında kronikleşmiş de olabilir Ama her ikisinin de tedavisi apandisin çıkarılmasını gerektirdiğinden bu ayrımın uygulamada pek bir önemi yoktur

Belirtileri

Hastalık belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterir Belirtilerin kaynağı apandisin iltihaplanması, bu iltihabın yakın çevredeki organları da etkilemesi ve organizmanın bu olaylara tepkisidir Kronik apandisit olgularında aralıklarla gelen ve akut apandisit krizlerindeki gibi şiddetli olmayan bir ağrı duyulur Sağ kasıkta duyulan bu ağrılar şiddetli olmasa da, hastayı işinden alıkoyacak kadar sıkıntı verebilir Ağrı genellikle aşırı güç harcama, ağır ya da bağırsaklara dokunabilecek bir yemek, rahatsız edici uzun bir yolculuk ya da inatçı kabızlık gibi durumlardan sonra görülür Ağrıya bulantı, öğürme, bazen kusma, iştahsızlık, genel kırıklık ve kabızlık eşlik edebilir Eğer iltihap yakın organlara da yayılmışsa ateş hafifçe yükselebilir

Bazen ağrı sağ alt karın bölgesi yerine safrakesesi hizasında duyulur Bu durum apandisin normal yeri dışında, karaciğerin hemen altında bulunmasından kaynaklanabilir

Daha sık olarak ağrının kaynağı safra kanallarının refleks kasılmalarıdır Kadınlarda kronik apandisit ile dölyatağının sağ yan ekleri iltihabı (adneksit) arasında bir ilişki vardır Sağ yumurtalık ve yumurtalıkla dölyatağı arasındaki fallop borusunu içeren bu ekler apandisin yakınında olduğundan iltihaplanma olasılıkları yüksektir

Kronik apandisit bazen mide hastalığını andıran belirtiler verir Bunlar arasında mide ağrısı, sindirim güçlüğü, yemek sonrasında doluluk duygusu, bulantı, mide yanması ve mide ekşimesi sayılabilir Bu belirtilerin ilk düşündürdüğü hastalık mide ülseri olduğundan radyolojik incelemeyle bu olasılık dışlanır Apandis bölgesine derinlemesine bastırılınca burada ve mide bölgesinde ağrı duyulur Bu belirtiler büyük olasılıkla iltihaplı apandisten kaynaklanan ve mideyi de etkileyen reflekslere bağlıdır Bu refleksler mide hareketlerini hızlandırarak ağrıya ve mide salgılarının artmasına yol açar

Tanı

Yukarıda açıklandığı gibi kronik apandisit zor tanınan ve değişken belirtileriyle safrakesesi iltihabı, mide onikiparmakbağırsağı ülseri ya da adneksit gibi hastalıkları andırabilir Uste1k bu hastalıkların kronik apandisitle eşzamanlı olarak görülebileceği çeşitli araştırmacılar tarafından bildirilmiştir Yalnız klinik verilere dayanarak tanı koymak kolay değildir Ama iyileşmiş akut apandisit olgularında apandisle ilgili yakınmaların yinelenmesi, kronik apandisit tanısını kolaylaştırır

Başlangıcından beri kronik olan apandisitlerde tanı koymak oldukça güçtür Yapılan radyolojik incelemeyle apandisteki yapı değişiklikleri, çevre dokulara yapışmalar ve iç boşluğun kontrast (radyoopak) madde verilerek ortaya çıkarılan düzensizlikleri saptanır Ayrıca öbür organlar da bu yöntemle incelenerek belirtilerin düşündürdüğü başka hastalık olasılıkları dışlanır Bu veriler kesin kronik apandisit tanısı koymaya yetmez Tanıda daha değerli olan ve radyoskopik incelemenin de destekleyebildiği temel belirti apandis bölgesine basılınca duyulan ağrıdır

Bu arada tıpta kronik apandisit tanısına hiç yer vermeyen bir görüş de vardır

TEDAVİ

Hastalığın belirtileri ortaya çıktıktan sonraki ilk sekiz saat içinde akut apandisit tanısı koymak çoğu kez zordur Bu nedenle gözetim altına alınan hastaya ağız yoluyla besin vermekten kaçınmalı ve ishal yapıcı ilaçlar verilmemelidir Hasta huzursuzsa yatıştırıcı bir ilaç verilebilir Tanı kesinleştikten hemen sonra cerrahi girişim yapılır

Cerrahi girişimde oldukça sık karşılaşılan bir durum apandisit tanısıyla açılan hastada apandisin sağlam çıkmasıdır Bu durumda apandisin gene de alınması uygundur Apandisit olgularında yanlış tanıyla sık karşılaşılması kuşkulu durumlarda belirtilerin ağırlaşmasını beklemeden cerrahi girişim yapma eğiliminden kaynaklanır Gecikmenin hastanın yaşamı için büyük tehlike yaratması uzmanları hızlı karar vermeye iter Komplikasyonsuz apandisitten ölme riski binde 1 dir; bu oran hastalığın kangrenli tipinde binde 6 ya, patlamış apandisitte ise binde 50 ye çıkabilmektedir Akut apandisiti antibiyotiklerle denetim altında tutmak da doğru bir uygulama değildir Çünkü bu hastalık, tıkanmış apandisin içinde antibiyotiklerin erişemeyeceği bir enfeksiyondur Ama gene de cerrahi girişimin gereksiz olduğu ya da uygulanamayacağı olgular vardır Örneğin, krizden 3-4 gün sonra geçici iyileşme evresinde hekime başvuran hastaya ilk aşamada cerrahi girişim yerine daha yatıştırıcı yöntemler uygulanır

Yayılmış karın zarı iltihabında ise hastanın genel durumu denetim altına alınmadan cerrahi girişime başvurulmaz Buna karşılık yaygın karın zarı iltihabının çocuklarda cerrahi olmayan yöntemlerle tedavisi çok daha yüksek ölüm riski yarattığından çocuk peritonitinde aynı yaklaşım geçerli değildir

Uzmanlar sık sık karın ağrılarından yakınan, ama kronik apandisit tanısı kesinleştirilemeyen hastalara cerrahi girişimde bulunma konusunda artık çok daha dikkatli davranmaktadırlar Bu yeni yaklaşım, sürekli karın ağrılarından yakınan çocuklarını kronik apandisit kuşkusuyla doktora götüren anne babaları endişeye sokmaktadır Oysa halk arasında genellikle kronik apandisit olarak yorumlanan bu belirtinin nedenleri çoğu kez başka hastalıklardır Yineleyen apandisit nöbeti oldukça kolay tanınır Hastanın özgeçmişinde gerçek bir apandisit krizinin bulunması uzmanı tanıya yaklaştırır Apandisit krizi geçirmiş bir hasta karın ağrısı dönemlerinden, iştahsızlıktan, sağ alt karın bölgesinde dokunmayla uyarılan ağrıdan ve genel olarak kendini kötü hissetmekten yakınıyorsa apandisin ameliyatla çıkarılması doğru olur Buna karşılık daha önce akut apandisit krizi geçirmemiş, ama karın ağrılarından yakınan bir hastada apandisin alınması çok daha zor verilebilecek bir karardır

Özellikle ergenlik çağındaki ve genç kadınlarda uzmanı yanıltabilecek üreme organı hastalıkları sık görüldüğünden apandisit ameliyatı kararının dikkatle verilmesi ayrı bir önem kazanır


~ ARPACIK ~


Gözkapağı kenarlarındaki bir yağ bezi iltihabıdır Genellikle etken, stafilokok bakterisidir

Belirtileri:

Arpacığın çıkacağı yerde kızarıklık, acıma ve yanma vardır

Tedavi:

Apse ortasındaki kirpiğin çıkarılması, sıcak pansuman yeterli tedavidir, ama iltihabın yayılmasını önlemek amacıyla antibiyotik1i göz merhemleri kullanılmalıdır


~ ARTROSKOPI ~


1972 de artroskop denen aletin geliştirilmesine kadar diz ve diğer eklemlerin zedelenmeleri çoğu zaman ameliyatı, uzun süre hastanede kalmayı ve uzun ıstıraplı bir iyileşme devresini gerektiriyordu Bazı problemlerin hala dizde veya omuzda rekonstrüktif cerrahi amaçlarıyla büyük ameliyat yerleri açılmasını gerektirmesine rağmen daha az ciddi olan birçok zedelenmeler şimdi artroskopla düzeltilmektedir

Alet

Artroskop (Artro eklem demektir Skopda bakmak) bir tüp, büyüteçlerden meydana gelmiş bir optik sistem ve bir fiberoptik ışık kaynağından meydana gelmiştir

Prosedür

Bir anestezik verildikten sonra (ya lokal ya genel) dizkapağının (veya omuz veya incelenecek olan başka herhangi bir eklemin) bir kenarında küçük bir kesi yapılır

Bu kesi (insizyon) çoğu zaman o kadar küçüktür ki,işlemin tamamlanmasından sonra kapatmak için dikiş gerekmez

Ondan sonra artroskopun tüpü içeriye yerleştirilir Gözetleme bölümünden veya ekranda doktor mafsalın içine bakabilir Mafsal boşluğuna, genişletmek ve görünebilir olma durumunu arttırmak için steril bir sıvı enjekte edilebilir

Olanaklar

Mafsala girdikten sonra artroskop sadece dokuları muayene etmek değil; eklenen aletlerle biyopsi örneği alma ve hatta büyük bir ameliyat yapma olanaklarını vermektedir Boşlukta dolaşan kıkırdak parçacıkları çıkartılabilir ve ufak yırtıkların ve diğer diz rahatsızlıkları bu şekilde tedavi edilebilir Artroskop çeşitli hastalıkların teşhisinde de değer taşımaktadır

İyileşme Devresi

Mafsalın açıldığı geleneksel tekniklerin aksine, artroskopiden sonra mafsalın iyileşmesi için çok az bir süreye gerek duyulur

Prosedürün bir saatten fazla sürdüğü nadirdir ve hasta bundan kısa bir süre sonra evine dönebilir Mafsalların birkaç gün şiddetli fiziki aktiviteye maruz kalmaması gerekse de çoğu zaman faaliyetlere derhal başlanabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ ARTROZ ~


Yaşlanmaya ya da eklemlerde oluşan başka lezyonlara bağlı olarak gelişen kıkırdak dokusu hastalığıdır

Artroz, bir ya da birden çok eklemde görülen ve eklemi saran kıkırdakdokusunda özgün doku yıkımı yapan kronik bir hastalıktır Hastalık, eklemdeki kemiklere de zarar verir Artroz kısaca eklem yıpranması ya da yaşlanması olarak tanımlanabilir İleri yaşlarda görülen bu doğal artrozdan başka, eklemle ilgili yerel ya da sistemik hastalıklar sırasında görülen erken yaş artrozu da vardır

Artroz doku yıkımı yapan bir hastalıktır Biçim bozucu artrit (artritis deformans) ile hiçbir ilgisi yoktur Artritis deformans ya da öbür adıyla kronik birincil poliartrit, tüm eklemleri ve eklem boşluğundaki dokuları tutan bir hastalıktır Akut artrit de artrozdan ayrılmalıdır Akut artrit, mikrobik etkenlerle oluşan eklem iltihabıdır Eklem romatizması ise gençlerde sık görülen ve boğaz enfeksiyonlarına yol açan beta-hemolitik streptokokların toksinlerine karşı, eklem dokusunun verdiği iltihabi yanıttır

İleri yaşların tipik hastalığı olarak kabul edilen artroz, gelişmiş ülkelerde ve 40 yaş sonrasında yaygındır Kadınlarda daha sık görülür Öncelikle, omurga (özellikle bel ve boyun bölgeleri), kalça, diz, ayak, başparmak elbileği-eltarağı eklemi (başparmağın kökündeki eklem) gibi çok işleyen, hareketli ve/ya da vücut ağırlığını taşıyan eklemlerde ortaya çıkar

NEDENLERİ

Artrozlar birincil ya da eklemin mekanik (harekete bağlı) İşlevlerini bozan etkenlere bağlı olarak ikincil olabilirler Birincil artroz nedenleri genel özellikler taşır

Yaşlanma ve eklemin sürekli hareketi, eklem kıkırdağının aşınmasına, esnekliğini ve kayganlığını yitirmesine yol açar Eklem kıkırdağı gittikçe daha az beslenir ve parçalanmaya başlar Kıkırdağın yaşlanmasıyla birlikte artrozun anatomik ve radyolojik bulguları da zamanla belirginleşerek 40-50 yaş sonrasında eklemlere bütünüyle yerleşir Artroz gelişiminde yaşlanma dışında şişmanlık da etkilidir Şişman kişilerde eklemlere fazla yük binmesi ve kolesterol fazlalığı gibi metabolizma bozukluklukları artroz gelişimini kolaylaştırır Artrozun başka genel nedenleri arasında hormonal bozukluklar (yumurtalık ve tiroit bezlerinin hastalıkları), karaciğer ve böbrek hastalıkları, kronik çevresel damar yetmezliği (varis) sayılabilir Menopoz artroz sürecini hızlandırır ve hastalığın gidişini kötüleştirir Artrozda kalıtsal etkenlerin de rolü olduğu gösterilmiştir

Eklem yüzeyinin tümünün ya da bir bölümünün aşın ve doğal olmayan yük altında kalması kaçınılmaz bir şekilde artroza yol açar Eklemin normal işlevini bozan yerel etkenler sonucunda gelişen bu artrozlara ikincil artroz denir En tipik ömeği doğumsal kalça çıkığı olgularında görülen kalça artrozudur Doğumsal çıkığa bağlı olarak eklem başlıklarında gelişen biçim bozukluğu (deformasyon), mekanik uyuşumsuzluk yaratır Böylece ekleme sürekli olarak ek yük yansıması da artroza yol açar Yanlış kaynamış kemik kırıkları, dışa ya da içe dönük diz çarpıklıkları, kamburluk (kitbz), omurganın "S" biçimindeki eğrilikleri (skolyoz) gibi eklemlerde dengesiz yüklenmeye yol açan durumlar da küçük yaşlarda artroz gelişimine neden olur

Eklem kıkırdağını etkileyerek yıkımına yol açan hastalıklar, ikincil artroz nedenidir Bunlar arasında eklem kırık ve çıkıkları, akut artritler, sık eklem içi kanamalar (hemofili), eklemde ürik asit birikmesi (gut) sayılabilir

YAPISAL ANATOMİK DEĞİŞİKLİKLER

Daha önce de belirtildiği gibi ilk değişiklikler eklemi saran kıkırdak kılıfında görülür Kıkırdak kılıfı pütürlü, kuru, mat bir durum alarak esnekliğini yitirir Daha sonra da ufalanarak, bazen de yok olarak altındaki kemiği Örtüsüz bırakır Kıkırdağın bu şekilde ülserleşmesi, kemiğin yoğunlaşmasına, bütünleşmesine ve mermer gibi pürüzsüzleşmesine (fildişi kemiği) neden olur Yoğunlaşan kemik bölgelerinin iç kısmında, kan damarlannca beslenmeyen, ölü ve bağdokusu bakımından zengin kistik boşluklar gelişir Kıkırdak kılıfının bittiği eklem ucu çevresindeki kemik dokusu artışı çok yavaş gerçekleşir ve sonunda "osteofit" ya da "gaga" adı verilen kemik çıkıntıları oluşur Eklem çevresindeki sinovyal kapsüller bu yıkım sürecine sınırlı bir şekilde katılırlar Kan damarlarının genişlemesine bağlı olarak şişerler ve zamanla eklem yüzeyine yapışarak eklem hareketlerini kısıtlarlar Bu süreçte iltihap bulgularına hiçbir zaman rastlanmaz

BELİRTİLERİ

Artroz belirtileri yalnız hastalığa yakalanan eklemle sınırlıdır Bu hastalarda genel durumla ilgili yakınmalara rastlanmaz Başlıca belirtiler ağrı ve eklem hareketlerinin sınırlanmasıdır Ağrı tipiktir: Eklem hareket halinde iken ya da yüklenme olduğunda beliren ağn, dinlenmeyle kaybolur ya da şiddeti belirgin ölçüde azalır Eklem hareketlerinin yeniden başladığı sabah saatlerinde şiddeti artan ağn, eklemlerin ısınmasıyla yavaş yavaş azalır Hareket kısıtlılığı mekanik bir nedenle meydana gelir: İki kemiğin birleştiği eklem yüzeyi düzgün, pürüzsüz ve kaygan olacağına pütürlü, çentikli ve bozulmuştur Kasların kasılması ve kapsülün kalınlaşması her iki eklem başlığını sıkıştırarak eklem hareketlerini sınırlar Artroza bağlı bu bozukluklar kroniktir Bazen göreli iyileşme dönemleri yanında darbe, fiziksel zorlanma, soğuk kas zayıflaması ve şişmanlama gibi etkenlerle yakınmaların arttığı dönemler de görülür Artroz oldukça yavaş gelişir ve gittikçe kötüleşerek ilerler

Hekime başvurmayı gerektiren ilk eklem yakınmaları artrozun başlamasından yıllar sonra ortaya çıkar

TEDAVİ

Bu bölümde artroz tedavisinin genel ilkeleri incelenecek, hastalığın sık olarak yerleştiği eklemlere değinilirken tedavinin ayrıntıları da açıklanacaktır Artrozun temelinde yatan kemik ve kıkırdak yıkımını onaracak hiçbir ilaç ya da fiziksel önlem yoktur Tedavilerle Artroz gelişimi ancak çeşitli tıbbi ve fiziksel tedavi yöntemleriyle yavaşlatılabilir ya da bazı durumlarda yıkıma neden olan lezyona bağlı yalanmalar uzun bir süre hafifletilebilir Bu bilgi ışığırtda artroz tedavisinin üç biçimde uygulanabileceğini belirtelim: Koruyucu, tıbbi (genel ya da yerel) ve cerrahi tedavi

Artrozun önlenmesi, yaşlanmanın yol açtığı kaçınılmaz eklem yıkımını geciktirmeyi sağlayan tüm kişisel önlemleri kapsar Aşın kilo almaktan kaçınmak, düzenli spor yapmak (yürümek, bisiklete binmek, yüzmek vb), kanda ürik asit, şeker ve kolesterol değerlerini ölçtürerek artrozu hazırlayıcı hastalıkların erken tanı ve tedavisini sağlamak, dengeli beslenerek et çeşitleri, tatlılar, alkol vb yiyecek ve içeceklerde aşırıya kaçmamak gerekir Eklem ve iskelet yapısının doğumsal, nedeni bilinmeyen (idiyopatik) ya da tam tedavi edilmemiş darbeye bağlı bozukluklarını önlemek için erken cerrahi ve ortopedik tedaviler uygulanır

Artrozun übbi tedavisi sistemik ya da yerel olabilir Sistemik tedavide artrozu ağırlaştıran hormonal bozukluklar, şeker hastalığı ve şişmanlık gibi hastalıklar tedavi edilir Yerel tedavide ise, ağrının başlıca sorumlusu olan yumuşak eklem dokularının örselenmesi azaltılmaya çalışılır Aynca iskelet sisteminin kan ve kalsiyum gereksinimleri yeterli düzeyde karşılanır, hastalıklı eklemin hareket yeteneği elden geldiğince korunmaya çalışılır Cerrahi tedavi, artroz yakınmalarına yol açan bozuklukları önemli ölçüde düzelterek en başarılı ve uzun erimli sonuçların alınmasını sağlar Hasta ekleme ve hastanın yaşına göre değişen bir dizi cerrahi yöntem uygulanabilir Cerrahi yöntemlerin başlıcalan eklemi oluşturan kemikler arasındaki bağlantıyı yeniden düzenleyen osteotomi (ameliyatla kemiğin bir parçasının çıkarılması ya da kemik eklenmesi), yıkıma uğramış eklem başlıklarının bir bölümünün ya da bütününün protez (yapay kemik uçları) ile değiştirilmesidir



~ ARTROZ TIPLERI ~

Omurga artrozu

Omurga, artrozun en çok yerleştiği organdır Özellikle hareketli eklemlerin bulunduğu bel ve boyun omurlarında sık görülür İki tür omurga artrozu vardır: Disk artrozu ve interapofizer artroz Disk artrozunda omurlar arasındaki disk (yastık) esnekliğini yitirerek kemikler arasında ezilir İnterapofizer artrozda ise hastalık omurların arka kısımlarını birleştiren küçük eklemlere yerleşmiştir ve omurga hareketleri sınırlanır Bilindiği gibi omurlar arasında kıkırdak yapısında diskler bulunur Bu diskler esnek ve kaygan olmalarıyla kemikler arasındaki sürtünmeyi en aza indirerek omurga hareketlerini gerçekleştirirler Disk, artrozun yıkıma uğrattığı ilk, hatta tek eklem yapısıdır Omurga artrozunun öteki özellikleri hep bu başlangıç lezyonunun sonuçlandır Disk yumuşar, bütünlüğünü yitirir, ufalanmaya başlar, incelir ve sonunda omurlar arasında ezilir

İncelmenin, disk yüzeyinde eşit olmaması sonucunda üstteki disk, alttaki hastalıklı diskin incelen bölgelerine doğru kaymaya başlar Bir yandan da ezilen disk omurların dışına kayar Omurları birbirine tutturan bağlar, diski bütünüyle hapseder Böylece iyice gerilen disk, kemiğin en dış yüzünü ve omurga periostunu (kemik dış zan) tahriş eder Kemik, sürekli etkisinde kaldığı tahriş edici uyaranlara "osteofît" ya da "gaga" adı verilen kemik çıkıntıları oluşturarak yanıt verir

Kemik dokusundaki artış bazı ileri olgularda birkaç omurun birbiriyle kaynaşmasına neden olabilir Kaynaşan omurlar arasındaki eklemler ve dolayısıyla hareketlilik sınırlanmış olur

Omurga artrozunda, ağrı ve omurga sertliğine ek olarak omurga kanalından geçen sinirsel yapılann zedelenmesine bağlı belirtiler de görülebilir Omurga içinde omurilik yer alır Omuriliğin hareket ve duyu sinirleri (motor ve sensoryal sinirler) vücudun her yanına yayılır Sinirler gidecekleri yere ulaşmak için mutlaka omurga içinden geçmek zorundadır Bu geçiş, yapılarında birçok delik bulunan omurların art arda sıralanarak oluşturduğu kapalı bir kanal içinde gerçekleşir Böylelikle bir omurun kayması ya da kemik çıkıntısının büyümesi, omur boşluğunu daraltarak sinire doğrudan baskı yapar Kemik baskısı ile sıkışan sinirin yayıldığı bölgelerde ağrı duyulacaktır Örnek olarak, siyatik sinirin sıkışması ya da iltihabı sonucunda gelişen siyatik tablosu verilebilir

Ağrıyı oluşturan tek etkenin sıkışma olmadığı, göğüs hizasındaki omurları tutan artroz örneğinde daha iyi anlaşılır Göğüs omurlarında boşluğun geniş ve bu omurların çok az hareketli olması, sıkışma olasılığını zayıflatır Bu durumda sinir kökünü ilgilendiren iltihaplanma ve bazı olgularda mekanik değişimler sonucunda gelişen kanlanma yetersizliği söz konusudur Sinir kökünün zedelenmesi ağn dışında çeşitli belirtilere de neden olabilir Özellikle artrozun göğüs ve boyun omurlarını tuttuğu durumlarda, "servîkal sendrom" görülebilir Bu, gözbebeklerinde genişleme, etkilenen sinir kökü tarafında yanm baş ağrısı, eklem hareketlerinin çıtırtılı olması, denge bozukluktan, kalp çarpıntısı ve mide bulantısıyla seyreden bir tablodur Tüm bu belirtilere "Neri-Barre-Lieou sendromu" adı verilir

Omurga artrozu tedavisinin genel ilkelerine daha önce değinilmişti Bu arada önemli bir noktayı vurgulamak gerekir Birkaç aydır sırt ve boyun ağrılarından yakınan bir hastanın hekime başvurması ile çekilen röntgen filminde disk ya da omurga arka eklemlerinde artroza bağlı yıkımın yıllar önce başladığı anlaşılır Aynı hastanın bir-iki yıl önce hiçbir yakınması yokken omurga fîlmi çekilseydi, artroz lezyonlan tüm açıklığıyla görülebilecekti Öyleyse ağrılar neden birdenbire ortaya çıkar? Bunun nedeni, önceleri her şeye karşın normal olan omurganın statik-dinamik (durağan ve devingen) dengelerinin, bazı yeni etkenlerle artık bozulmuş olmasıdır Bu etkenler omurgayı destekleyen kasların durumu, omurga kemiklerinin tuttuğu kalsiyum miktarı ve vücudu etkileyen başka sistemik hastalıklardır Bu nedenle, tıbbi tedavi filmlerde saptanan artrozu tedavi etmekten çok (ki bu olanaksızdır) genel ya da kaslara bağlı bozuklukların giderilerek yakınmaların dindirilmesine yöneliktir Fizik tedavinin artrozda çok geniş bir uygulama alanı vardır Özellikle dolaşımı hızlandıran ve kas beslenmesini artıran masaj ve kuru ısı uygulanması (elektrikli yastık, Bier fırını, kısa hertz dalgalan ile yapılan markoniterapi, radarterapi, sıcak kum tedavisi) yaygın olarak kullanılan yöntemlerdir

Cerrahi tedaviye çok az olguda başvurulur Artrozun yaptığı yıkım sonucunda omurga kanalındaki sinirsel yapıların sıkıştığı olgularda cerrahi tedaviyle bu sıkışıklıklar giderilir Birden fazla diskin yıkıma uğradığı ileri omurga artrozu olgularında ağrıya yol açan sıkışmanın olduğu omurların çıkarılması yöntemine başvurulur

Kalça artrozu

Kalça artrozun en çok görüldüğü eklemlerden biridir Doğumsal gelişme bozukluğu (konjenilal displazi) olanların büyük bir bölümünde tedavi edilmemiş ya da bütünüyle iyileştirilmemiş doğumsal biçim bozukluğundan kaynaklanan ikincil artroz görülür

İkincil artrozun başlıca nedenlerinden biri doğumsal gelişme bozukluklarıdır Çünkü tedavi edilmemiş ya da tam iyileşmeyen doğumsal gelişme bozukluklarında ilerleyen eklem uyumsuzlukları artroza ortam hazırlarlar Tedavi edilmemiş ya da altı yaştan sonra tedavi edilmiş doğumsal kalça çıkıklarında uyluk kemiğinin (femur) ya da kalça kemiği yuvasının (asetabulum) eklem yapılarında düzensizlikler kalır Doğumsal kalça çıkığında beliren artroz oldukça ağırdır Eklemlerdeki düzensizliklerin en az hafif olduğu olgularda bile artroz şiddetlidir Doğumsal kalça çıkığına bağlı olarak gelişen artrozun belirtileri çok geç ortaya çıkan (30-40 yaşlarında) ağrı ve hareket kısıtlılığıdır Kemik oluyum bozukluklarının ileri derecede olduğu olgularda, gerçek artroz tablosunun henüz ortaya çıkmadığı erken dönemlerde topallama ve ağrı belirir Kalça kemiği yuvası (asetabulum) ve uyluk kemiği başı aynı eğime sahip değilse, vücut ağırlığı eklem yüzeyine eşit dağılmaz ve eklem kıkırdağı giderek aşınır Çıplak kalan kemik yüzeylerinin birbirine değmesiyle çok ağrılı ve zamanla eklem hareketlerini kısıtlayıcı bir tablo ortaya çıkar, ikincil artroz, iki eklem yüzeyi arasındaki kusursuz uyumu bozan herhangi bir nedenin sonucunda gelişebilir Bu nedenler arasında uyluk başının iltihaplanmasını (osteokondrit) sayabiliriz (Perthes hastalığı) Bu hastalıkta kemik ucu (epifiz) çekirdeğinin 4-10 yaşlarında meydana gelen yerel dolaşım bozukluğuna bağlı olarak normal gelişimini tamamlayamaması söz konusudur Sonuçta uyluk başı büyük ölçüde yuvarlaklığını yitirir Uyluk kemiği ucundaki ve uyluk boynundaki kırıklar çoğu zaman kemiği besleyen damarların da tıkanmasına neden olarak kemik beslenmesini önemli Ölçüde bozar Uyluk başı kemik dokusunda böylelikle kısmen ya da bütünüyle doku ölümü gelişir ve hızla artroz oluşumu başlar

Kalçanın mikrobik iltihaplarına (septik artritler) ya da Koch basiline (verem basili) bağlı iltihaplar (verem artriti, koksit) eklem kıkırdağında ve kemik başlarında önemli doku yıkımı yapar Bu hastalıklarda klinik açıdan tam iyileşme sağlansa da bazen ağır artroz tablosunun gelişimi önlenemez, Kalça artrozuna neden olabilecek belirgin bir yerel etken olmadan gelişen artroza birincil artroz denir Bu artroz türü başta jngiltere olmak üzere Kuzey ülkelerinde çok yaygındır Daha çok orta-ileri yaşlarda (50-60 yaşından sonra) görülür ve bir yanda daha belirgin olmak üzere her iki kalça eklemini tutar

Hastalık eklemlerde ilerleyerek hareketin sınırlanmasına neden olur Uyluk başı normal biçimini yitirir, büyür ve kalça kemiği yuvasını fazlasıyla doldurarak eklemin tüm mekanik işlevim bozar Kalça artrozunun en önemli belirtisi kasığa, kalçaya ve sıklıkla dize yayılan ağndır Kalça ekleminin bacağı uzatan ve içe doğru döndüren hareketleri kısıtlanmıştır Öte yandan eklemin İçeriye doğru yaptığı bükülme hareketi hastalıktan uzun bir süre etkilenmez Daha önce değinilen iki belirti sonucunda hastalığa özgü bir topallama (kaçış topallaması) gelişir Bunun nedeni hastanın yürürken vücut ağırlığını sağlam ekleme bindirerek, ağrılı eklemin yükünü en aza indirmeye çalışmasıdır

Kalça artrozunun tedavisinde, Öteki eklemlerin artrozunda olduğu gibi tıbbi ve fizik tedavi yöntemleri uygulanır Tedavide öncelikle eklemdeki iltihabın ve eklem çevresindeki yumuşak dokulardaki (sinovya zan, eklem kapsülü, kaslar) zedelenmenin giderilmesi amaçlanır Tedavi sonucunda hastanın ağrılarında belli bir azalma olsa da, eklemlerde artrozun yol açtığı doku yıkımı onarılamaz Kalça artrozunun cerrahi tedavisi, ortopedinin en önemli alanlarından biridir Cerrahi tedaviden oldukça başarılı sonuçlar alınabilir Kalça artrozunu önleyici ve artrozu tedavi edici iki tür cerrahi girişim yöntemi vardır Artrozun koruyucu cerrahi tedavisi çocuk ve gençlere uygulanır Bu yöntem uyluk başının doğumsal gelişme bozukluğu i]e asetabulum arasındaki mekanik uyumsuzluğu gidermeye yöneliktir Böylece ileride gelişmesi kaçınılmaz bir artroz önlenmiş olur

Uyluk boynunun yaptığı açıyı değiştirerek eklemin mekanik İşlevlerini düzeltmeyi amaçlayan osteotomi (ameliyatla kemiğin bir parçasının çıkarılması ya da kemik eklenmesi) ve doğumsal gelişme geriliği nedeniyle uyluk başını barındıracak boyutlara ulaşamamış asetabuluma (kalça kemiği yuvası) uygulanan cerrahi girişimler de Önemlidir Kalça artrozunun cerrahi tedavisinde lezyonun tek ya da çift yanlı olması, hastanın yaşı ve cinsiyeti, mesleği ve yaşam alışkanlıkları gibi etkenlere bağlı olarak çeşitli yöntemler uygulanır Kalça artrozunda geçerliliğini koruyan önemli cerrahi girişim yöntemlerinden bazıları şunlardır:

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ ARTROZ TIPLERI ~ (DEVAMI)

Osteotomi

Osteotomide uyluk kemiğinin başı ile kalça kemiği yuvası arasındaki değme noktalan değiştirilerek uyluğun burada yaptığı yıkım giderilmeye çalışılır Cerrahi girişimden sonra ağrı kaybolur, artrozun ilerlemesi durur ve kalça işlevleri ile hastanın yürümesinde belirgin düzelme sağlanır, iyileşme bazen kalıcı bazen de geçicidir Gene de osteotominin genç ve eklem işlevleri henüz ileri derecede bozulmamış hastalarda uygulanan, hastalığın nedenini ortadan kaldırmayan, ama oluşan doku yıkımını onaran bir tedavi olduğu unutulmamalıdır Kemiklerin, osteotomiden sonra metal plakalarla birbirine tutturulması yöntemi geliştirildikten sonra, hastalara uzun süreli alçı uygulanmasına son verilmiştir

Artrodez

Artrodez, eklemin cerrahi girişimle kaynaştırılmasıdır ve tek yanlı kalça artrozlarmda uygulanır Artrodez uygulanan eklem devre dışı kaldığından ağrı bütünüyle ortadan kalkar Hasta sağlam eklemini kullanarak rahatça iş hayatını sürdürebilir Ama bu tedavi sonucunda oturma, araba kullanma ya da bisiklete binme gibi edimler güçleşir Belli bir yaşama alışkanlığı olan hastalar gönüllü olarak kabul etmese de, artrodez en geçerli tedavi yöntemlerinden biridir

Atroplasti girişimleri

Artroplasti, hastalığın yıkıma uğrattığı eklem başlarına yeniden biçim verilmesidir Eklem başlarını fasya, yağ vb biyolojik maddelerle kaplama yöntemleri başarılı olmayınca, son zamanlarda yapay eklem başlarının kullanımına başlanmıştır

Artroprotez

Her iki eklem yüzeyinin (uyluk ve asetabulum) ya da yalnız uyluk başının değiştirilmesidir Vücudun

İyi uyum gösterdiği metal alaşımlardan üretilen yapay protezler kullanılır

Artroprotez mekanik açıdan kalça artrozunu bütünüyle iyileştiren bir girişimdir Ağn birkaç gün içinde bütünüyle kaybolur, eklem hareketleri ve yürüme hemen hemen normale döner Ama gene de bazı sorunlar görülebilir; hastaların bir bölümünde ekleme yerleştirilen yapay maddelere karşı uyumsuzluk gelişir Elde edilen sonuçlann yüksek başansı ve olguların başka girişimlerle tedavi şansının olmaması artroprotez tedavisini daha da geçerli kılar Girişimin teknik yönü geliştikçe artroprotez, artroz tedavisinde en seçkin yöntemlerden biri olacaktır

Diz eklemi artrozu (gonartroz)

Artrozun dizde birincil olarak gelişmesi çok enderdir Burada hemen her zaman iskelet çatısı eğrilmelerine, küçük yaşlarda geçirilen iskelet yapısını bozan hastalıklara ve darbelere bağlı ikincil artroz söz konusudur Raşitizmde, küçük yaşlarda görülen kemik kırıklarının yol açtığı içe (X bacak, valgus) ya da dışa (parantez bacak, varus) dönük dizlerde vücut ağırlığı yaşam boyunca eklemin içbükey yüzüne biner Böylece aşın yük altında kalan eklem erken yaşlanır ve kıkırdak ile altındaki kemik yıkıma uğrar Diz artrozu belirtileri genellilde 50 yaşlanna doğru daha çok şişman, bacaklannda varis bulunan ve menopoz dönemindeki kadınlarda görülür Başlangıçta sinsi bir ağn vardır ve eklem hareketleri kısıtlanır Hastalık yerleştikçe sinovya zarı kalınlaşarak diz şişer Baldır kaslarında erime (hipotrofi) başlar Diz hafif gergin, eklem hareketleri kısıtlı ve seslidir (kıtırtıh) Diz filminde eklem kenarlannın inceldiği, hatta dizin iç ya da dış bölümlerinde bütünüyle ortadan kalktığı görülür Hastanın ayakta çekilen diz filminde kemiklerin denge ekseninin bozulduğu ve eklem kenarlarının inceldiği belirgin bir biçimde saptanır Hastalığın birincil türünde genellikle dizkapağı kemiğinin eklem yüzeyinde osteofît (kemik çıkıntısı) oluşumu gözlenir Eklem içinde serbest kemik parçalarına rastlanabilir

Tıbbi tedavi, öteki artroz türlerinde olduğu gibi ancak geçici rahatlama sağlar ve yalnızca hastalığın başlangıç evrelerinde uygulanır Belirtiler ortaya çıktıktan ve dizde belirgin biçim bozukluğu oluştuktan sonra ağrının giderilmesi ve ekleme olağan işlevlerini kazandırmak ancak cerrahi tedavi ile sağlanabilir Cerrahi girişim ile eklemde hareketi sınırlayan ve ağrı yapan tüm ölü dokular çıkarılır ya da uyluk ve kaval kemiklerinin denge ekseni düzeltilerek yükün diz eklemine sağlıklı bir şekilde dağılması sağlanır İlk geliştirilen cerrahi girişim yöntemlerinden "keiloplasti de eklem İçindeki kemik kırıntıları, bozunmuş menisküs, uyluk ve kaval kemiği yüzeylerini zedeleyen osteofitler, eklem kıkırdağında yıkıma uğramış alanlar çıkarılır Dokuların bozunması ileri düzeydeyse kaval kemiğinin eklem yüzeyi çıkarılarak açıkta kalan kemik bu bölgeden alınan yağdokusu ile örtülür Dİze binen yük eksenini düzeltmek amacıyla osteotomî uygulanır Bu eksenin bozulmasına yol açan, kaval kemiğine ve öteki kemiklere ilişkin iskelet düzensizlikleri de giderilir Cerrahi girişim, kaval kemiği üst ucundan başlayıp kemiğin içbükey yüzeyi boyunca devam eden bir keşiden oluşur Bu girişimle eklem yüzeyleri bütünüyle yatay duruma getirilir ve kesik kemik yüzeyleri arasına hastanın kendisinden ya da başkasından alınan takoz biçiminde kemik parçalan sıkıştırılır Böylece eklemin doğru bir biçim alması sağlanır Hasta girişimden sonra 3-4 hafta alçıda tutulur Ekleme birkaç ay boyunca doğrudan yük bindirilmez Bu girişim 65-70 yaş üzerindeki hastalarda bile oldukça başarılı sonuçlar verir Artrodez ve diz ekleminin devre dışı bırakılması girişimleri, ancak diz eklemini tutan bir enfeksiyon durumunda ya da çok genç hastalarda darbe sonrası gelişen artroz olgularda uygulanır

Günümüzde artroz tedavisinde önemli basanlar elde edilmektedir Farmakolojik araştırmalann ve yeni cerrahi tekniklerin geliştirilmesi sonucunda yaygın bir hastalık olan artrozun yakın gelecekte daha geniş tedavi olanaklarına kavuşacağı düşünülmektedir

Sporcu Artrozu

Sporcularda darbeye bağlı artroz gelişimi sık görülür Artroz doğal olarak en çok kullanılan eklemlerde gelişir Özellikle önemsenmeyen ancak yinelenen hafif ya da şiddetli darbeler ile ters hareketler eklemleri zamanla aşındırır Tenisçilerin tipik artrozu dirsek ağnsıyla ortaya çıkar Bu artroz golf oyuncularında da görülebilir Ayak eklemlerinin artrozu atletlerde, bisikletçilerde yaygındır ve Aşil kirişi ile ayak tabanında ağrılarla seyreder Bisikletçilerde hastalığın en çok görüldüğü bölgeler omurga, diz ve bileklerdir Diz ekleminde artroz futbolcularda, bilekte artroz ise boksörlerde daha yaygındır Futbolcularda top sürmeye bağlı olarak gelişen ve üst baldırda ağrılarla seyreden kalça artrozu oldukça tipiktir Otomobil ve motosiklet sporlarıyla uğraşanlarda ve su kayakçılannda omurga artrozu yaygındır Disk, çekiç ve cirit atanlarda ise hastalık öncelikle omuzlarda ve dirseklerde ortaya çıkar

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ ASIL TENDONU ILTIHABI ~

Aşil tendonu (kirişi) iltihabı, bacak kaslarını topuğun arkasındaki kemiğe bağlayan tendonun iltihabıdır Ağrı, dokudaki küçük yırtıkların sonucudur Bu durum çoğu kez ağır egzersiz sırasında oluşur

Belirtiler

- Aşil tendonunda, özellikle koşarken ya da sıçrarken, ağrı

- Ağrıya hafif bir şişme ve hassasiyet eşlik edebilir

- Ayaktaki ağrı ve hareket kısıtlılığı acil tedavi, genellikle ameliyat, gerektirebilir

Teşhis

Aşil tendonu iltihabında, çekilen röntgen filminde herhangi bir anormallik görülmez

Aşil tendonu kopmadıkça, dinlenme, buz uygulaması ve egzersiz programının değiştirilmesi gibi koruyucu tedavi yöntemleri, tendonun kendi kendisini birkaç haftada onarmasına olanak sağlar

Tedavi

Çoğu kez, etkilenen bölgenin dinlendirilmesi en iyi tedavidir Başka bir egzersiz biçimine, en azından geçici olarak, geçmek önerilebilir Aşil tendonuna buz uygulamak rahatlama sağlayabilir Tendon üstündeki yükü azaltmak için, ayakkabının içinde topuğu yükselten bir ortopedik araç kullanılabilir

Ameliyat yalnızca, tendonun tam olarak yırtıldığı durumda gerekli olur

ilaç Tedavisi

Aspirin ve diğer antienflamatuar ilaçlar ağrıyı ve diğer şikayetleri azaltmaya yardımcı olabilir


~ ASTIM ~

Astım, hava yollarının daralması ve inflamasyonu ile karakterize kronik bir akciğer hastalığıdır Hastalık hafif veya şiddetli olabilir, bazı hastalarda da nadiren ortaya çıkan ve çok hafif veya hayatı tehdit edecek derecede şiddetli olabilen ataklarla seyreder Astımın belirtileri akciğerlerde bronş ve broşiyol adı verilen hava yollarının iç yüzeylerinin inflamasyonuna bağlı olarak gelişmektedir Bu inflamasyon mukus üretiminin artmasına neden olur ve inflamasyonla ilgili bağışıklık sistemi hücrelerinin hücumu sözkonusudur; her iki durum da hava yolu tıkanıklığına neden olur Ek olarak hava yollarını çevreleyen kaslarda kasılma meydana gelir ve hava yollarındaki daralma şiddetlenir

Astımla ilişkili inflamasyon aynı zamanda hava yollarında aşırı duyarlılık gelişmesine neden olur Bu hava yolları tetikleyici olarak adlandırılabilecek özel durumlara maruz kaldığında genellikle astım atağı denilen durum meydana gelir Tetikleyiciler genelde allerjen maddelerdir En yaygın alerjenler; hayvan tüyü ve salyası, polenler, küfler, toz mitleri, hamamböceğinin vüsut artıkları, bazı ilaçlar ve kişiye özgü yiyeceklerdir Allerjenler dışında sıklıkla astım atağını tetikleyen etkenlerden biri de viral enfeksiyonlardır (nezle ve grip gibi) Diğer önemli tetikleyiciler: egzersiz, soğuk hava solumak, hava kirliliği, odun dumanı, sigara dumanı, bazı boyalar ve duygusal stres Bazı şiddetli astım hastalarında herhangi bir tetikleyici saptanamayabilir

Astım genelde 5 yaşından önce başlamakla birlikte, belirtilerin ortaya çıkışı her hangi bir yaşta olabilir Astım kalıtımsal özellikleri olan bir hastalıktır ve sıklıkla ailesinde allerji olan kişilerde gözlenir

Belirtiler

Genel olarak, astım belirtileri hırıltılı solumak (dışarı verilen havanın zorlukla çıkmasından), solunum güçlüğü ve inatçı öksürüktür Bazı hastalarda, sürekli öksürük temel belirtidir Şikayetler genellikle sabahları daha kötüdür ve egzersiz sonrası şiddetlenir

Şiddetli astım ataşında; çarpıntı, terleme, nefesin son derece kısalması, genişlemiş burun delikleri, nefes alma sırasında göğüs ve boyun kaslarının da kullanılması, siyanoz (el tırnaklarında ve dudaklarda morarma) gözlenebilir

Tanı

Doktorun muayenehanesinde astım krizi geçirmediğiniz sürece, tanıda esas olan sizin anlattıklarınız olacaktır Astım tanısının doğrulanması kan testleir ile, akciğer röntgen filmi ile ve akciğer fonksiyon testleri ile yapılır Akciğer fonksiyon testleri:

- Spirometre : hastadan bu cihaza üflemesi istenir ve cihaz bu ava akımını değerlendirir Genelde ikinci kez hastaya hava yollarını genişletecek bir ilaç verilir ve eğer hava akımında iyileşme olursa astım tanısı doğrulanır

- Peak flow metre : bu cihaz üflenen havanın hızını ölçer

- Eğer astım krizine allerjenlerin neden olduğu düşünülüyorsa, ancak allerjen bilinmiyorsa, allerji deri testleri yapılabilir Deri testinde, allerjiye neden olabilecek değişik maddelerden bir miktarı deri içine veya deri altına enjekte edilir Eğer 15-20 dakika içerisinde enjeksiyon yapılan yerde, kızarma ve şişme meydana gelirse o maddenin astım krizine yol açan alllerjen olduğu kabul edilebilir

Erişkinlerdeki Astım genelde hayat boyu süren bir hastalıktır Çocukluk çağında ortaya çıkan astım olgularının yaklaşık yarısında tamamen iyileşme veya zamanla şiddetinde azalma meydana gelebilir Ancak ileriki yaşlarda genellikle tekrar başlar

Bazı hastalarda, astım atakları sigara dumanı, hava kirleticileri ve kuvvetli kimyasalllardan uzak durularak önlenebilir Evde bulundurulacak bir peak flow metre sayesinde ataklar önceden farkedilerek, gerekli ilaçların alınması sağlanabilir ve atak gelişmesi engellenebilir

Ayrıca öksürüklerin sıklaşması da astım krizinin habercisi olabilir Diğer haberciler, balgamın artışı, nefesin kısalması, alında ağrı (sinüs ağrısı), ateş, soğuk algınlığı belirtileri (burun akıntısı veya burunda dolgunluk, hapşırmalar, gözlerde sulanma)

Tedavi

Kronik astım hastalığı olan her hasta mutlaka doktoruna danışarak hangi ilaçları hangi durumlarda kullancağını, atakların önlenmesi için hangi ilaçları alması gerektiğini ve ilgili diğer konuları bir yere yazmalı ve yanında taşımalıdır

Bilinen allerjenlerden uzak durulmalıdır Astım hastalarının evlerinde hayvan beslemesi sakıncalı olabilir Mutlaka beslenecekse de yatak odasından uzak tutulması ve hayvan sıklıkla yıkanmalıdır Toz mitlerinin alerjen olduğu saptanmış ise ev sık sık ayrıntılı olarak temizlenmeli, yatak odalarında uzun tüylü halıların yerine kilimler ve tüylü battaniye yerine de kumaş örtü kullanılmalıdır Yatak malzemeleri sık olarak çok sıcak suda yıkanmalıdır Diğer allerjenlere uygun önlemler alınmalıdır

Astım tedavisinde kulanılan çeşitli tip ilaçlar vardır Bunlardan bazıları atakların oluşumunu önlemek için, bazıları da atak sırasında kullanılır

Bromkodilatör ilaçlar: Bu grup ilaçlar hava yollarının çevresindeki kasları gevşeterek hava akımıı arttırırlar ve genelde solunum yolu ile alınırlar Bronkodilatörler kendi aralarında etki gücü ve etkinin ortaya çıkış süresine göre gruplanırlar

Anti-inflamatuvar ilaçlar : bu ilaçlar astım atağının oluşumunu engellemek için düzenli olarak alınan ilaçlardır Hava yollarındaki inflamasyonu ve kaslardaki kasılmayı azaltırlar Kromolin sodyum bu ilaçlardan biridir ve hafif - orta şiddetteki astım hastalarında kullanılabilir Yine bu gruba dahil olan steroid grubu ilaçlarda solunum yolu ile veya tablet olarak alınabilir Steroidler daha çok orta ve ileri derecedeki hastalarda kullanılırlar Lökotrien adı verilen maddelere etki eden ilaçlar da anti-inflamatuvar ilaçlardandır Lökotrienler; hava yollarında inflamasyon ve daralmaya neden olan kimyasal maddelerdir Tablet olarak alınırlar ve lökotrien adı verilen maddeleri bloke ederler

Bazı hastalar aşı tedavisi denilen uygulamadan fayda görürler Bu tedavide, allerjen maddeler hastaya gittikçe artan dozlarda verilerek bağışıklık sisteminin o maddeye karşı alerji oluşturması engellenir Bu tedavinin hafif-orta dereceli astımlılarda ve genelde ev tozu miti, küfler ve hayvanlara bağlı astım krizi geçirenlerde etkili olduğu görülmektedir

Şiddetli bir atakta vakit geçirmeden hastaneye müracaat etmelidir

Astım tam olarak tedavi edilememekle birlikte, başarılı bir şekilde kontrol edilebilir Astımlı hastalar dikkat ettikleri sürece normal bir hayat yaşayabilirler

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ ATESLI ROMATIZMA (AKUT ROMATIZMAL ATES=ATESLI EKLEM ROMATIZMASI) ~

Ateşli romatizma vücudun streptokok türü mikroplara karşı olan bağışıklık cevabı olarak bilinir Boğazdaki streptokok iltihabı bir veya iki hafta sonra ateşli romatizma başlangıç semptomlarını ortaya çıkarmaktadır Ateşli romatizmayı önlemede karşılaşılan sorunlardan biri streptokoklar tarafından boğazda meydana gelen iltihabın tam olarak ortadan kaldırılmamasıdır Bunun için streptokoksal boğaz enfeksiyonları uygun bir şekilde tedavi edilmeli, mikrobik ajanı tam olarak teşhis etmek için boğaz kültürü alınmalıdır

Yüzyıl önce çeşitli araştırmacılar ateşli romatizmanın kendi kendine geçebilen bir hastalık olduğunu belirtmişlerdir Görünüşte doğru olmakla birlikte Amerika nın çeşitli şehirlerinde bu hastalığa yakalanan çocuklarda iyileşme görülmekte, ancak hastalık belli bir süre sonra tekrar ortaya çıkmaktadır

Major -önemli işaretler-

(Teşhis için bunlardan en az iki tanesi gerekir)

- Kalp enflamasyonu

- Bir eklemden öteki ekleme geçen Artrit (eklem iltihabı)

- Kontrolsüz yüz veya kol bacak hareketi (korea)

- Deride kırmızımtırak dökülmeler

- Deri altı lenf düğümleri

Minör -küçük işaretler

(Teşhis için bir önemli, 2 tane de küçük belirti gerekir)

- İltihapsız eklem ağrısı

- Ateş

- Daha önce ateşli romatizmaya bağlı kalp hastalığı

- İltihaplı gösteren kan testleri

- EKG deki kalp hastalığı bulgusu

Boğaz kültürü neticesinde iltihabı yapan mikroplar pozitif ise doktor uygun antibiyotik tedavisine başlamalıdır

Eğer antibiyotik haplar ağızdan alınırsa boğazdaki iyileşme 1-2 gün içinde olsa bile verilen kutudaki tüm ilaçlar bitinceye kadar alın-maya devam edilmelidir

Ateşli romatizma bir veya birkaç organda da iltihaba neden olur Sık olarak eklemlerde iltihabi şişme, kırmızılık ve sıcaklığa karşı aşırı duyarlılık ile karakterize bir klinik durum ortaya çıkarır

Kalp kapaklarını tutarak kardite yol açar Bu şekilde kapaklar görevlerini yapamaz Bu şekilde kalp, pompalamada etkisiz kalır Ender durumlarda iltihap nedeniyle kalp kendini dur-durur ve buna bağlı olarak ölüm meydana gelir

Kalp enflamasyonu sürekli etkili bir olay değildir Bununla birlikte kalp kapakçıklarında sertleşme (Scar dokusu) meydana gelebilir ve sonuçta kan akışı mümkün olamaz Bu olaya Stenoz, kan kapakçıktan geriye dönerse buna da Regürjitasyon denir Bazen aylar hatta yıllar içinde ciddi komplikasyonlar gelişir ve sonuçta kalp kapaklarındaki bu hastalığı ortadan kaldırmak için cerrahi müdahale gerekebilir

Ateşli romatizma beyni de etkilerse Korea denilen ve kol, bacak ve yüzde kontrol edilemeyen hareketler ortaya çıkar Deriyi tutarsa Eritema Maginatum denilen kırmızımtırak döküntülere sebep olur

Tedavi

Hastalığı önleme

Çocuğunuzda boğaz ağrısı ile karşılaştığınızda ve özellikle 24 saat içerisinde ağrının ateşli birlikte artması durumunda çocukla yakından ilgilenmeli ve onu doktora götürmelisiniz

Boğaz Kültürü

Eğer doktorunuz streptokokun yaptığı boğaz enfeksiyonundan şüphelenirse boğazdan bir mikrop örneği almalıdır Bu örnek daha sonra laboratuvar testlerinde kullanılır Eğer kesin olarak streptokoküs olduğu ortaya çıkarılırsa, doktorunuz size çoğu vakada penisilin olmak üzere antibiyotikler önerir

Ateşli Romatizmanın Tedavisi

Antibiyotikler hastalık etkeni streptokokları temizlemek için verilir Genellikle etkili antibiyotiklerin kullanımı 2 inci ateşli romatizma atağını önlemek için aylarca hatta yıllarca kullanılabilir Yüksek dozda aspirin ve bazen Steroidler ateşli romatizmaya bağlı iltihabı ortadan kaldırabilirler

Şu unutulmamalıdır ki, boğaz ağrısı basit fakat yaygın bir problemdir Ve eğer streptokoksal enfeksiyon varsa ve tedavi edilmeden bırakılırsa, ileride ciddi ve uzun süreli bir kalp hastalığına sebep olabilir


~ BADEMCIK ILTIHABI (TONSILLIT) ~


Bademcikler lenf düğümcükleridir Ağzınızın gerisinde her iki yanda birer tanedir Diğer görevlerinin yanında ağıza giren zararlı mikroorganizmaları filtre etmek de vardır Fakat çok fazla bakteri girince direnemezler iltihaplanır ve şişerler Buna bademcik iltihabı (tonsilit) denir özellikle çocuklar arasında çok yaygındır

Belirtiler

- Boğaz ağrısı,

- Başağrısı,

- Ateş ve üşüme, titreme,

- Boğaz ve çenede ağrıyan bezler

Teşhis

Tonsilit belirtileri gribinkilere benzer İlk belirti yutmayı zorlaştıran boğaz ağrısıdır Bademcikler görülür şekilde kırmızılaşır ve şişer İltihaplanmış bademciklerin üzerinde nokta şeklinde iltihap alanları da görülebilir Bölgesel lenf düğümleri (çene altı ve boyundakiler gibi) büyüyüp hassaslaşabilir

Eğer belirtiler 48 saatten uzun sürerse ya da sizin veya çocuğunuzun geçmişinde tekrarlayan tonsillit öyküsü varsa doktorunuza başvurun; boğazınızı muayene ettikten sonra hastalık etkeninin beta streptokok bakterisi olup olmadığını anlamak için kültür örneği alacaktır

Tonsillit günümüzde oldukça yaygındır Tedavi edilmezse bademciklerin çevresinde abse oluşumuna yol açabileceği için, tonsillit mutlaka tedavi edilmelidir

Tedavi

Kendinizde veya çocuğunuzda bademcik iltihabı belirtileri görürseniz, bol bol dinlenin, yumuşak yiyecekler yiyin ve boğazınızı rahat-atacak sulu gıdalar alın Ilık tuzlu suyla gargara yapmak ağrıyı azaltır Aspirin veya benzeri ilaçlar (acetaminopen gibi), yardımcı olabilir

İlaçlar

Bir bakteri enfeksiyonu söz konusu olursa doktorunuz ağızdan antibiyotik alınmasını tavsiye edebilir (10 gün kadar) Belirtiler birkaç günde geçer Streptokok bakterilerinin bazı türleri nefrit (böbrek iltihabı) veya romatizma da yapabilir Bunun için antibiyotik tedavisine gerekli süre devam edilmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ BADEMCIK VE BURUN ETI AMELIYATLARI ~


Bademcikler ve lenf bezeri gırtlaktaki lenf topaklarıdır Bademcikler ağızın gerisinde, lenf bezleri ise gırtlağın en üstündedirler Her ikisi de vücuttaki enfeksiyonları filtre eder Bunlar özellikle 3 yaşına kadar çok yararlıdırlar Ergenliğe yaklaştıkça burun etleri (lenf bezleri) hemen hemen yok olurlar ve bademcikler de fındık büyüklüğüne inerler

Çoğunlukla 3 yaşından sonra çocuklarda (ve bazen de yetişkinlerde) bademcik iltihabı rahatsızlığı görülür (Bu sayfaya bakın) Arada bir bademcikler şişer ve çocuğun sesi genizden gelir Bu bezler sık sık iltihaplanırsa (yılda 3, 4 kez ve ciddi şekilde) doktorunuzun ameliyat önerebilir

Eskiden hemen hemen her çocuğun bademcikleri ve burun etleri aldırılırdı Antibiyotiklerin keşfi ile bademcik iltihabı daha kolay tedavi edilir hale geldi Fakat, çok ender durumlarda bademcikler öylesine şişebilir ki nefes alma ve yutmayı engelleyebilir Hatta, burnun arkası ve östaki borusu şişmiş burun etleriyle tıkanabilir ve ortak kulak iltihabına neden olur Bademcik ve burun eti ameliyatları basit müdahalelerdir ve bunlar kolayca çıkartılabilir Bademcikler tekrar büyümez ama burun etleri yeniden gelişebilir, fakat tekrar sorun haline gelmeleri çok enderdir Ameliyat sonrasında çocuğunuz bir kaç saat veya en çok 1-2 gün hastanede kalır ve şiddetli boğaz ağrısı ve acısı birkaç gün daha sürer Bu ameliyatlar boğaz enfeksiyonlarını kökünden çözümleyemezler Bademcik iltihabına neden olan bakteriler (genelde streptokok) boğazı da iltihaplandırabilir Gene de bu ameliyatlardan sonra boğaz iltihapları çok seyrekleşir


~ BAHAR NEZLESİ ~

Bahar nezlesinin alerjik astım, kontakt dermatit, ürtiker, alerjik konjunktivit gibi bir alerjik hastalık çeşidi olduğunu ifade eden uzmanlar, yaptıkları açıklamada, burun akıntısı, burun tıkanıklılığı, aksırma, burun kaşıntısı, damak-boğaz ve kulakta kaşınma, gözde sulanma-kaşıntı ve kızarıklılık ile şişme, koku duyusunda azalma gibi belirtilerinin bulunduğunu kaydetti Bahar nezlesinin, daha çok ilkbahar mevsiminde kendini gösterdiğini ve başlıca nedenleri arasında tahıl, ağaç, çimen, çiçek ve bitki polenlerinin olduğuna dikkat çeken uzmanlar, yaz mevsimi gelinceye kadar iki-üç aylık periyotta belirdiğini söyledi

Hastalığın tedavisinin ancak hastanın alerji yapan maddeden uzak kalması ile mümkün olabileceğini bildiren uzmanlar, alerji hapları, steroidli burun spreyleri ve alerjik göz damlalarının hastalığa fayda sağlayacağını dile getirdi Uzmanlar, hastanın bu ilaçları mevsim başlamadan kullanmaya başlaması ve polen mevsimi bitene kadar devam etmesi ile rahat bir bahar mevsimi geçirebileceği açıklamasında bulundu


~ BAROTRAVMA (HAVA BASINCINA BAGLI TRAVMA) ~


Orta kulaktaki hava basıncı dış kulaktakine eşittir Bunu östaki borusu sağlar Bu boru orta kulağı burnun gerisine bağlayan dar bir kanaldır Yutkundugunuz veya esnediğiniz zaman açılır ve böylece orta kulağa hava girer vay çıkar Eğer östaki borusu kapalı kahırsa kulak, zarının iki yanındaki basınç eşit olmaz Bu duruma barotravma veya barotitis mediya denir

Belirtiler

- orta derecede veya şiddetli kulak ağrısı

- Kulakta dolguniuk hissi

- Hafif, işitme kaybı

- Baş dönmesi

- Kulak çınlaması (Tinnitus)

Teşhis

Burnunuz tıkalıysa, (alerji, soğuk algınlığı veya boğaz enfeksiyonu) eğer uçar veya dalarsanız barotravma belirtileri yaşarsınız Bir kulakta ağrı, hafif işitme kaybı veya kulakta doluluk hissi duyarsanız bu, hava basıncındaki değişiklik nedeniyle kulak zarının içeri doğru itilmesinden kaynaklanabilir

Hava basıncındaki farklılık artınca veya östaki borusu tamamen kapanınca daha ciddi bir problem doğabilir Orta kulağın ince damarları çatlar ve kanar Kan orta kulağı doldurur ve işitme kaybı olur, insan su altındaymış hissi duyar

Barotrauma belirtileri başladıktan birkaç saat sonra geçer Bu ciddi bir yaka değildir ve kalıcı işitme kaybı yapmaz Gene de eğer barotraumadan şüphelenirseniz doktorunuza görünün Kulağınızı muayene edecek ve enfeksiyon kapmanızı önlemek üzere durumu kontrol altına alacaktır

Tedavi

Eğer tıkalı burunla uçmak mecburiyetindeyseniz, havalanmadan ve ya inişe geçmeden bir saat önce dekonjestan etkili ilaç veya antihistamin alın Bu östaki borusunun kapalı kalmasını önler Uçuş sırasında yutkunmayı sağlamak için şekerleme emin veya çiklet çiğneyin Böylece östaki borusu açık kalır Bunu yapmanın bir başka yolu da havayı içine çekip burnu ve ağzı kapalı tutarak yavaşça havayı dışarı vermeye çalışmaktır

Eğer birkaç saat içinde belirtiler kaybolmazsa, doktorunuzu görün Tedavi bir cerrahi müdahale ile kulak zarını geçip oradaki sıvının boşaltılmasını gerektirebilir Ayrıca doktorunuz orta kulak enfeksiyonunu önlemek için antibiyotik de verebilir


~ BARSAK GAZI ~


Herkesin kalın barsağında gaz üretilir Aslında, barsak gazlarının çoğu kalın barsakta oluşur Gaz genellikle dışkı yaparken atılır Bununla birlikte, bazı kişilerde oluşan aşırı miktardaki gaz, bütün gün rahatsızlık yaratır

Barsak Gazının Bileşimi

Barsak gazı başlıca beş maddeden oluşur: Oksijen, azot, karbondioksit ve metan Kötü koku genellikle bileşimde daha az miktarlarda bulunan hidrojen sülfid ve amonyak gibi diğer maddelerden kaynaklanır

Azot ve oksijen soluduğumuz havada bulunur ve hava yutulduğunda barsak gazının içinde bulunabilirler Karbondioksitin bir bölümü ince barsakta üretilir Hidrojen, karbondioksit ve birçok kişide metan, ince barsakta sindirilmemiş ve emilmemiş karbonhidratların, kalın barsaktaki bakteriler tarafından fermantasyonuyla oluşur

Barsak Gazına Neden Olan Gıdalar

Aşırı gaz oluşmasına neden olabilecek gıdalar arasında nohut ve fasulye, buğday, yulaf, kepek, lahana, mısır ve şalgam bulunmaktadır Bir sindirim enzimi olan laktoz yetersizliği olanlarda süt ürünleri de sorun yaratabilir Fazla lifli gıdalarla beslenme ve hacim oluşturucu müshillerin kullanımı da aşırı miktarda barsak gazına yol açabilir

Önlemler

Bazen, aşırı miktardaki gaz sindirim sistemindeki bir hastalıktan kaynaklanabilir; hastalık tedavi edildiğinde, çoğu kez gaz da azalacaktır Ancak çoğu durumda, gazın kaynağı bir hastalık değildir

Çok can sıkıcı olabilse de, aşırı barsak gazı önemli bir durum değildir Bazı insanlar belirli "gaz yapan" gıdaları, özellikle fasulye ve süt yemekten kaçınarak bu durumun düzeldiğini keşfederler

Yutulmuş Hava

Yutulan hava barsak gazlarının küçük bir bölümünü oluşturur Diğer taraftan, midenizde hissettiğiniz şişkinlik genellikle yutulan havanın sonucudur Hava, yiyecek ve içeceklerle birlikte ya da başka nedenlerle yutulabilir Çok hızlı yemek ya da sakız çiğnemek soruna katkıda bulunabilir Geğirme ve karnın üst bölümündeki basınç hissi yutulmuş havanın bir sonucu olabilir Hava yuttuğunuzun farkına varmayabilirsiniz Gazlı içecekler midede karbondioksit açığa çıkararak gaz oluşmasına yol açabilir

Yutulan havanın bir bölümü gıdalarla birlikte ince barsağın içinde ilerler Bu havanın bir kısmı vücut sıvılarında çözünür ve sonuçta akciğerler yoluyla atılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı

Eski 08-04-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hastalıklar - Teşhis Ve Tedavi Yöntemleri -Alfabetik Sıralı



~ BARSAK TIKANMASI ~


Bağırsak tıkanması ince bağırsağın veya kolonun tamamen veya kısmen tıkanmasıdır Bu tıkanma hazım maddelerinin bağırsak boyunca yaptığı yolculuğu tamamlamasını önler Eğer ince bağırsaklarınızda bir tıkanma varsa, karnınızın ortasında kramp gibi ağrılar ve takrar tekrar gelen kusma isteği duyarsınız Tıkanma nerede olmuş olursa olsun hazımla ilgili maddeler ilerleyemez Eğer kolonunuzun alt kısmı tıkalıysa gaz bile çıkaramazsınız Bağırsakların kısmen tıkanması bağırsakları bir sıvı çıkarmaya itebilir bu da ishal ile neticelenebilir Tıkanmanın bir yanı da karın şişmesidir Karın şiştikçe gerilir sertleşir Bağırsak gazının ve sıvısının tıkanan kısımda sıkışıp kalması şişmeye neden olur Birçok şey tıkanmaya sebep olabilir En yaygın tıkanma nedeni ince bağırsakta evvelce yapılmış ameliyattan kalma iltisak (komplikasyon) olmasıdır Fıtıklar ve volvulus (düğümlenmiş veya bükülmüş bağırsak) da ince bağırsakta tıkanma yapan yaygın sebeplerdir

Belirtiler

- Karın şişmesi,

- Karın bölgesinin ortasında spazm halinde ağrı veya kramplar,

- Kusma,

- Dışkı veya bağırsak gazı çıkaramamak

Kolonda bir kanser ve diğer bozukluklar tıkanma yapabilir Bazen tıkanma mekanik değildir ve bağırsakların hazım maddelerini ileri doğru hareket ettirememesinden doğan Buna (adinamik ileus) tembel ince bağırsak denir ve bazen hazım yaralanmalarından veya ameliyatlarından sonra ortaya çıkar

Eğer tıkanma bağırsağa kan gelmesini önlerse bu doku ölmeye başlar Bu bir kangren veya bağırsak delinmesi olasılığını artırır Bunların her ikisi de hayatı tehlikeye atan durumlardır

Tedavi

Eğer doktorunuz bir bağırsak tıkanmasından şüphe ederse, burnunuzdan karnınıza veya ince bağırsağın başlangıç bölümüne uzanan bir tüp koyabilir, özel bir cihazla emmek suret4uie bağırsak salgılan ve hava yoluyla dışarı çıkarılır Buna (nasogastik suction) burun yoluyla emme denilir Bu teknik genelde karındaki gerginliği rahatlatır Kaybedilen sıvı damar yoluyla telafi edilmelidir Bazen gerginlik ortadan kalkınca tıkanma nedeni de beraberinde yok olur Eğer tıkanma nasogastik emme yoluyla geçmezse ameliyat gerekir Çalışmayan bağırsak (adinamik ileus) yakasında buna neden olan asıl hastalığın tedavisi genelde tıkanmayı da geçirir


~ BARSAKTA DAMAR PROBLEMLERI ~

Karın büyük bir kan damarı ağı ile beslenir Maalesef, bazen bu gerekli kan engellenir veya azalır Böyle durumlarda etkilenen bölgede besleyici maddeler ve oksijen yetersiz seviyeye düşer ve neticede doku ölür Bağırsakta görülen damarla ilgili rahatsızlıklar şunlardır:

Mesenter İskemisi

Bağırsakları karın duvarına bağlayan zarla ilgili kansız kalma hastalığında bağırsaklara gelen kan kısmen veya tamamen kesilir Kesilme yakası genelde belli bir zaman süresinde oluşur Bağırsaklara giden arter (ana atardamar) iç cidarında biriken kolesterol buna sebep olur Bu kolesterol depolama, kalp hastalarında koroner arterlerde (kalp atar-damarı) meydana gelen duruma benzer; onun için koroner arter rahatsızlığının bağırsak arterlere gerektiği biçimde kan gelmeyen kimseler arasında bulunması hiç de şaşırtıcı değildir

Kısmi engellemenin (blokaj) esas belirtileri karın bölgesinde özellikle göbekte şiddetli kramplardır Yemek yendiğinde artar, aç durulduğunda rahatlar Bu göğüsdeki anjine benzer, (Angina pectoris, göğüs veya akciğere bağlı anjin) ve bazen abdominal anjin (karın anjini) de denir

İskemik Kolit (Kansızlıktan Doğan Kolit)

İskemik kolitte, etkilenen damarlar ekseriyetle ana arterler olmasa bile kolona giden kan miktarı azalır Bu durum genelde yaşlıları etkiler Belirtileri karın ağrıları ve makattan kan gelmesidir şiddetli durumlarda ameliyat gerekebilir Fakat çoğu zaman problem kendi kendine ortadan kalkar Daha sonra iskemik kolit görülen bölgede kolon daralması olabilir

Kolon Damarları Genişlemesi (Anglodysplasia)

Bu kolon damarlarının genişlemesi bozulması veya incelmesidir Yaşlılarda daha sık görülür Makattan gelen kanama sık görülen belirtidir Kolon anjiodisplasisinin teşhisi kolon anjiogramı gerektirir veya kolonoskopla yaralara doğrudan bakılır

Kanama, arteriografı denilen teşlıisle ilgili muayene sırasında etkilenmiş olan damarı tıkamak suretiyle durdurulabilir Bir de koter (cautery) veya lazer uygulamak suretiyle durdurulabilir Bir de koter noskop kullanılarak tedavi edilir ve kanama durdurulur Çok kanama varsa ameliyatla kesilip çıkarılması gerekli olabilir


~ BAS DONMESI (POZISYONA BAGLI) ~


Bu bozukluk bir yanınıza veya diğer tarafınıza yattığınızda veya bakmak için başınızı geri verdiğinizde ortaya çıkan aşırı baş dönmesi olanak tarif edilir

Belirtiler

- Birden baş dönmesi (kendinizi veya etrafınızı dönüyor hissetmeniz) Bu durum bir dakikadan kısa süren ve başınızı belli bir yöne çevirdiğinizde meydana gelir

- Baş dönmesiyle beraber kontrol edilemeyen göz hareketleri

Baş dönmesini oluşturan neden başın hareketi değil pozisyonudur Bu tür özelliği onu diğer baş dönmelerinden ayırın Problem iç kulaktaki sıvı dolu bölüm olan ve dengeyi kontrol eden vestibüler labirenttedir fakat nedeni bilinmemektedir

Teşhis

Bir yanınız üzerine (sağ veya sol) yatanken veya başınız geriye verilmişken eğer çevreniz dönüyor veya siz kendinizi havada uçuyor gibi hissediyorsanız ve gözleniniz kontrolünüz dışında bin yandan bin yana kayıyorsa, siz pozisyona bağlı baş dönmesi geçiniyorsunuz Kriz genellikle 1-2 dakikada düzelir Ancak neden baş dönmesi geçirdiğinizi bulmak için testler yaptırılmalıdır Başka bin rahatsızlığın bu duruma sebep olup olmadığını belirlemek gerekecektin

Tedavi

Pozisyona bağlı baş dönmesi hoş olmayan bir dunumdun Çok nadiren ciddi bin problem sayılır Ancak işiniz nedeniyle kısa baş dönmeleri bile zararlı oluyorsa, bu bin problem sayılabilir En yaygın tedavi yolu, belirtilere neden olan pozisyon veya faaliyetlere girmekten sakınmaktır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.