Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alanı, biyografi, biyografisi, filozof, filozoflar, paylaşım

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



William James Durant

Amerikan terbiyecisi ve felsefe tarihçisi 5 Ekim 1885'te Nort Adams'ta doğdu Gereken klasik öğrenimlerini bitirdikten sonra, yazarlık ve öğretmenlik hayatına atılmış olan Durant, 1914- 1927 tarihleri arasında Labor Temple School'da müdürlük yapmış ve 1927-1935 tarihleri arasında da Newyork'ta UCLA'da felsefe profesörlüğü yapmıştır

Durant, felsefeyi ve filozofları, bu bilim ve kişileri uğraşmayanların anlayabileceği şekilde çekici ve zarif bir üslupla yazmakta büyük bir başarı kazanmıştır Eserlerinde felsefe konuları, edebi ve merak verici bir özellik taşır En çetin problemleri açıklarken, filozofların çevreleriyle hayatları ve felsefeleri arasındaki ilişkiden ustaca yararlanan Durant, derin olmaktan çok, doğru ve dikkati çeken eleştirilerinde okuyucuya telkinler yapan öğretsel bir tavır takınır

Bu nedenle, onun 'Filozofi Tarihi'nde, bu bilimin klasik yöntemlerinden çok, öğretmek ve felsefeyi sevdirmek ereğini taşıyan kendi kişisel zevk ve anlayışının öznel ışıkları hakimdir Bunun içindir ki, kendisi de Alden Freeman'ın yöntemine uyarak, "terbiye ve seyahatlerle asil ve aydın bir hayatın ilhamları"na önem verdiğini itiraf eder

Durant, "bilgi teorisinin, çağımız felsefesini hemen hemen yıkacak" bir yol tuttuğuna inanır; ve bilgi probleminin incelenmesinde, yalnız psikolojiye ayrılacak bir dönemin geleceğini, felsefenin artık bu dönemde, yeniden her deneyin biçim ve yollarının betimsel bir çözümlemesi değil, belki sentetik bir girişi telakki edileceğini ümit eder ve bilime çözümlemenin girerek, bize bilgi vermesini, felsefenin ise bilgeliğin bireşimini yapmaya mecbur olmasını ister

William James DURANT'ın başlıca eserleri şunlardır;
The Story Of Philosophy (Felsefe Tarihi, 1926)
Adventures in Genius (Dehaların İlerlemesi, 1931)
On the Meaning of Life (Hayatın Gerçek Anlamı, 1932)
The Story of Civisilation (Uygarlık Tarihi, 1935)
The Life of Greece (Yunan Hayatı, 1939)
William James DURANT'ın
Vies et Doctrines des Philosophes (Filozofların Hayat ve Doktrinleri, Paris 1932)

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Hegel
Alman idealist düşüncesine son ve kesin biçimini kazandırmış olan Hegel, tamamen kendi içine kapalı, yöntem bakımından birliği olan, kendisinden öncekilerle kıyaslanamayacak derecede geniş bir içerik ve düşünce zenginliğini taşıyan bir sistem kurar

Ona göre; tarih boyunca ortaya çıkmış bütün felsefe akımları, evrensel bir felsefenin parçaları ve aşamalarıdır Kendi sistemi de bu evrensel felsefenin bir parçası, fakat bu felsefenin en son ve tamamlanmış aşamasıdır Önceki tüm düşünceler, kendi sisteminde içerilmiş, düzenlenmiş, aşılmış ve tamamlanmıştır

Hegel’in felsefesinin temelinde ‘ide’ bulunur İde, bütün varlığın kaynağı olan doğaüstü, evrensel bir ilkedir Tarih, doğa ve toplum, idenin kendini açıp yaymasının evrelerinden başka birşey değildir Bu açılıp yayılma, raslantısal değil, mantıksal bir sıra içinde, zorunlulukla ilerler

Doğadaki, toplumdaki ve düşüncedeki tüm gelişme evreleri, bu mantıksal ve bağıntılı bütünün tikel görünümleridir Dolayısıyla idenin hareketi ile doğa ve toplumun hareketi, aynı yasalara dayanır Her iki alandaki bu hareket diyalektiktir Tüm bu hareket, idenin kendini tanıması ve gerçekleştirmesi içindir Bu süreçte ide, diyalektiğin tez-antitez-sentez üçlemesine uygun olarak üç aşamadan geçer Ama her aşamanın içindeki hareketlerde diyalektiğin bu üçlüsüne uygundur

Hegel’in diyalektiği, bir kavramlar diyalektiğidir Nesnel dünyanın öncülüğünün, kavramların hareketi olduğunu ileri süren, kavramların hareketinin diyalektiğini keşfetmekle dış dünyanın hareketinin yasalarını da içeren bir bütünlüğe ulaşacağını iddia eden idealist bir diyalektir bu

O, kendi felsefesinin, felsefenin tamamlanmamış son hali olduğunu düşünmekle, kendi diyalektiğinin inkârına ulaşır Zengin bir içerik taşıyan Hegel sisteminin, marksizmin oluşmasında önemli bir rolü olmuştur Bu, özellikle diyalektik konusunda böyledir

Marx, diyalektiğin genel işleyiş biçimini ilk kez Hegel’in sunmuş olduğunu, kendisinin, başaşağı olan Hegel’in diyalektiğini yeniden ayakları üzerine oturttuğunu belirtir Lenin ise Hegel felsefesinin iyice incelenmeksizin ve anlaşılmaksızın Marx’ın ‘Kapital’inin anlaşılamayacağını belirtir

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



İbni Rüşd Batı’da en çok tanınan İslam filozoflarından biri olan İbn-i Rüşd; felsefe, tıp, matematik gibi alanlarda çalışmış ve uzun süre doktorluk yapmıştır

Aristoteles’ten etkilenen İbn-i Rüşd, onun sistemini de bazı noktalarda eleştirmiştir İbn-i Rüşd'e göre evrenin başlangıcı olan Tanrı, tüm varlıkları belli bir düzene göre yaratan sınırsız bir irade ve zorunlu bir varlıktır Ona göre Tanrı, dünyayı kendisinden türeyen "ilk akıl’la yönetir Bu ‘ilk akıl’dan da diğer akıllar türemiştir

Tanrı, yukardan aşağıya doğru bir hiyerarşi içinde tasarlar evreni Tüm akılların ‘ilk akıl’dan türemesi, bütün insan akıllarının öz bakımından aynı olduğunu belirtir ve genel bir insan aklından bahseder Sonsuz ve ölümsüz kabul ettiği ‘ebedi akıl’la da insanlığın ölümsüzlüğü sonucuna ulaşır Bilginin insan aklıyla kavranması gibi bir sonuca ulaşması, o zamana kadar kabul edilen ruhun ölümsüzlüğü görüşüne büyük bir darbeydi

İbn-i Rüşd’ün diğer bir özelliği de, evrenin hiçlikten ibaret olduğu değil, ezeli olduğu düşüncesidir ki bu düşüncesi daha sonra Hıristiyanlık'ı temel alan düşünürlerce kıyasıya eleştirilmiştir

İnsanın, özü gereği bağımsız olduğunu düşünen İbn-i Rüşd, insan dışındaki olayları dikkate aldığında bağımlı varsayar Bundan da insanı, kendi eylemlerinden, yaşamından dolayı sorumlu tutar ama kendisi dışındaki olaylar karşısında da sorumlu olmadığını söyler

Genel olarak felsefenin konusunun varlıkları incelemek olduğunu belirten İbn-i Rüşd, tüm dini görüşlerine rağmen maddi olana işaret etmesi, o dönemde yaşayan düşünürler açısından değerlendirildiğinde önemlidir Tanrı’ya ulaşmanın yolunu da, beş duyu ile algılanacak somutluğu incelemekle mümkün olduğunu belirtir

İbn-i Rüşd, etkisi daha çok İslam Dünyası'nda değil, Batı Dünyası'nda olmuştur Rüşd’ün ruhun ölümsüzlüğü, evrenin ezeliliği gibi düşünceleri, Ortaçağ Hıristiyan düşüncesini etkilemiş, hatta İbn-i Rüşdücülük diye sonradan bir akım olmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Immanuel Kant

1724-1804 yılları arasında yaşamış ünlü Alman filozofudur Kritik der Reinen Vernunft (Saf Aklın Eleştirisi), Kritik der Pratischen Vernunft (Pratik Aklın Eleştirisi) ve Kritik der Urteilkraft (Yargı Gücünün Eleştirisi) temel eserleridir

Modern felsefenin gelişim seyrine uygun olarak epistemolojiyi ön plana çıkartmış olan Kant, öncelikle Hume'dan etkilenmiştir Kendi deyişiyle Hume onu dogmatik uykusundan uyandıran, spekülatif felsefe alanındaki araştırmalarına yeni bir yön veren filozof olmuştur

Öte yandan, o Descartes'in akılcılığının da birtakım olumlu yönler içerdiğini saptamış ve zihnimizin, matematikle uğraştığı zamanki işleyiş tarzı karşısında adeta büyülenmiştir Kant, bundan başka asıl, on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda göz kamaştırıcı gelişmeler kaydeden bilimden, özellikle de fizikten etkilenmiştir

Kant'ın gözünde bilim, öncülleri kesin olan ve yöntemleri, ancak Hume'unki gibi felsefi bir kuşkuculuk benimsendiği zaman, sorgulanabilen evrensel bir disiplindir Bir bilim adamı, Kant'a göre, bir yandan kendisinden önceki bilim adamlarının ulaştığı sonuçları kabul eder; yine, bir bilim adamı kabul ettiği bu sonuçlara ek olarak, yeni araştırmalara giriştiği zaman, deneysel yöntemler kullanır Bilim yansızdır ve nesneldir

Öte yandan bilimin, özellikle de Newton tarafından geliştirilen modern fiziğin çok başarılı sonuçlar doğurmuş olan yöntemi, Kant'a göre, rasyonalizmi de empirizmi de aşarak gelişmiştir Başka bir deyişle, fizik bilimi, rasyonalizmin ulaştığı sonuçları da, empirizmin ulaştığı sonuçları da yanlışlayarak gelişimini sürdürmektedir Buna göre, kendisine en sağlam bilgi modeli olarak düşünülen matematiği örnek alan rasyonalizm, şeylerin bizatihi kendilerine yönelmeden, şeylerin kendileriyle bir temas kurmadan, yalnızca düşünceleri birbirlerine bağlamakla yetinip, şeylerin kendileriyle ilgili olarak apriori sonuçlara ulaşır Oysa fizik, matematiği de kullanarak şeylerin bizatihi kendilerine yönelmekte, şeylerin kendileriyle, rasyonalizm tarafından kurulamayan teması, başarılı bir biçimde kurmaktadır

Kant'a göre, İngiliz filozofu Hume'un empirizmi, belirli bir nedenden daima aynı sonucun çıkacağını hiçbir zaman kesin olarak bilemeyeceğimizi savunmak suretiyle, nedensellikle ilgili olarak kuşkucu bir tavrı benimsemiştir Oysa, çok başarılı sonuçlar elde etmiş olan fizik bilimi hemen tümüyle nedensellik ilkesine dayanmaktadır Kant bu bağlamda, kendisine düşen işin, rasyonalizm tarafından da, empirizm tarafından da açıklanıp temellendirilemeyen bilimi, özellikle de fizik bilimini temellendirmek, bilimsel bir biçimde düşündüğü zaman, insan zihninin nasıl işlediğini bulmak olduğunu düşünmüştür

Başka bir deyişle, o felsefedeki ilk ve temel misyonunun bilimi temellendirmek, daha sonra da ahlakın ve dinin rasyonelliğini savunmak olduğuna inanmıştır Bununla birlikte, bu hiç de kolay bir iş değildir, çünkü bilim ve din yüzyıllardır birbirlerine karşı amansız bir mücadele içinde olmuşlar ve bilim, dinin otoritesi karşısında mutlak bir zafer kazanma yoluna girmiştir Bu zafer, Kant'a göre, bilimin bakış açısından iyi ve olumlu olmakla birlikte, ahlak ve dinin bakış açısından tam bir felakettir

Bilimin dinin müdahaleleri karşısında özerkliğini kazanması hiç kuşku yok ki iyi bir şeydir, fakat bu, bilimsel olmayan tüm inançların, din ve ahlakın temelsizleşmesi ve anlamsızlaşması anlamına geliyorsa, bilimin zaferi, insanlık açısından, dinin bakış açısından gerçek bir felakettir

Kant, öyleyse, yalnızca din, bilim ve ahlakı temellendirmek durumunda kalmamış, fakat rasyonel bir varlık olmanın ne anlama geldiğini gösterme durumunda kalmıştır O, işte bu amacı gerçekleştirebilmek için, hem Descartes'in rasyonalizminden ve hem de Hume'un empirizminden önemli gördüğü öğeleri alarak, transendental epistemolojik idealizm diye bilinen kendi bilgi kuramını geliştirmiş, yükselen bilimin felsefi temellerini gösterdikten sonra, özgürlük ve ödev düşüncesine dayanarak Hıristiyan ahlakını savunma çabası vermiştir

Düşüncesinde rasyonalist felsefeyle empirist felsefenin bir sentezini yapan Immanuel Kant, bilgide hem deneyimin ve hem de aklın katkısının kaçınılmaz olduğunu öne sürmüştür O, ilk olarak en basit bir deneyimin, duyu izlenimlerinin bile apriori bir öğeyi, deneyden türemeyen, fakat deneyi yaratan ve mümkün kılan bir öğeyi içerdiğini göstermiştir Söz konusu apriori öğelere karşılık gelen zaman ve mekana, deneyin transendental koşulları adını veren Kant, böylelikle Hume'un matematiksel bilimlerin tümüyle analitik bir yapıda olduğu görüşüne karşı, matematiğin mekan ve sayıyla ilgili yargılarının sentetik doğasını ortaya koyabilme imkanı bulabilmiştir

Başka bir deyişle, zihnin bilgideki temel, ayırıcı faaliyetini deneyimden gelen ham ve işlenmemiş malzemeyi bir sentezden geçirmek ve bu malzemeyi birleştirip, ona bir birlik kazandırmak olarak tanımlayan Kant'a göre, zihin söz konusu sentezi, her şeyden önce, çeşitli tecrübelerimizi sezginin belirli kalıpları içine yerleştirerek gerçekleştirir

Sezginin söz konusu kalıpları ise zaman ve mekandır Buna göre, biz şeyleri zorunlulukla zaman ve mekan içinde olan şeyler olarak algılarız Bununla birlikte, zaman ve mekan duyu-deneyinden türetilmiş ideler, izlenimler ya da kavramlar değildirler Zaman ve mekanla, Kant'a göre, doğrudan ve aracısız olarak sezgide karşılaşılır Bunlar sezginin apriori, yani her türlü deneyimden önce gelen ve her tür deneyin onsuz olunamaz koşulları olan kalıplarıdırlar Yani, bunlar duyu-deneyindeki nesneleri her zaman kendileri aracılığıyla algılamakta olduğumuz gözlüklerdir

O zaman ve mekanla ilgili bu öğretisine transendental estetik adını verdikten sonra, transendental analitiğe, kategoriler öğretisine geçmiş ve tıpkı, duyarlık ya da deneyimin apriori algı formları içermesi gibi, doğaya ilişkin araştırma ve bilginin de bağıntı, töz ve nedensellik türünden apriori ilkeleri içerdiğini göstermiştir En sıradan düşüncede bile, sistematik olmayan bir tarzda varolan bu kategoriler, matematiksel-mekanik bir doğa biliminin temel öğeleri olarak ortaya çıkar ve rasyonel bir doğa kavrayışını mümkün hale getirir

Başka bir deyişle, düşüncenin ya da insan zihninin duyu-deneyinden gelen malzemeye bir birlik kazandırması veya söz konusu malzemeyi bir sentezden geçirmesiyle ilgili olan belirli kategorilerin bulunduğunu ifade eden Kant'a göre, zihin söz konusu sentez ya da birleştirme faaliyetini çeşitli yargılar ortaya koymak suretiyle gerçekleştirir, öyle ki bu yargılar bizim dünyaya ilişkin yorumumuzun temel bileşenlerini meydana getirir

Deneyimde söz konusu olan çokluk, Kant'a göre, bizim tarafımızdan nicelik, nitelik, bağıntı, töz gibi belirli değişmez formlar ya da kavramlar aracılığıyla değerlendirilir ya da yargılanır Örneğin, nicelikle ilgili bir yargı söz konusu olduğunda, zihnimizde bir ya da çok olan vardır Nitelikle ilgili bir yargı öne sürdüğümüz zaman, ya olumlu ya da olumsuz bir önerme ortaya koyarız Bağıntıyla ilgili bir yargıda bulunduğumuz zaman ise, ya neden ile sonucu ya da özne ile yüklem bağıntısını düşünürüz

Bütün bu düşünme tarzları, Kant'a göre, zihnin duyu-deneyinden gelen malzemeyi birleştirme, bu malzemeyi sentezden geçirme ya da söz konusu malzemeye bir birlik kazandırma faaliyetinin temel bileşenleridir Ve biz bu sentez faaliyetiyle de duyu izlenimlerinin çokluğundan, yani sonsuz sayıdaki darmadağınık izlenimden, tek bir tutarlı dünya resmi elde ederiz

Kant'a göre, duyu deneyinin kapsamı içine giren her nesne, bu kategorilerden birine ya da diğerine uymak durumundadır Zira anlama yetisi, insan zihni bu kategorilere uymayan bir şeyi hiçbir şekilde konu alamaz, alsa bile anlayamaz Görünüşlerin, fenomenlerin bir şekilde anlaşılabilmeleri için, onlara anlama yetisinin kategorileri aracılığıyla bir yapı kazandırılması gerekmektedir Anlama yetisinin kategorilerine uymayan bir şey insan zihni tarafından bilinemez

Kant'a göre, duyu- deneyimiz belirli bir yapı ve bir birlik sergilemektedir İşte duyu-deneyinin sergilediği bu yapı ve birlik, ancak ve ancak görünüşleri kendi kategorilerine göre düzenleyen anlama yetisinin faaliyetiyle açıklanabilir Bununla birlikte, kategoriler düşüncenin ya da bilginin öznel koşulları olduklarından, burada bunların nasıl olup da nesnel bir geçerliliğe sahip olabildiği, yani nesnelere ilişkin bilgimizi mümkün kılan koşulları sağlayabildikleri sorusu ortaya çıkar

Kant'a göre, apriori kavramlar olarak kategorilerin nesnel geçerliliği, insanın nesnelere ilişkin duyu-deneyinin yalnızca bu kategoriler sayesinde mümkün olabilmesi olgusuna dayanır Duyu-deneyinin bir nesnesi, yalnızca bu kategorilerle düşünülebilir Bir nesneyle ilgili bir düşünce, onunla ilgili tüm yargılar ve dolayısıyla ona ilişkin bilgi, yalnızca kategorilerin sağladığı kavramsal çerçeve içinde olanaklıdır İnsan zihninin yalnızca, kategorileri aracılığıyla kendilerine bir yapı kazandırdığı fenomenleri bilebileceğini, bunun ötesine giderek şeylerin bizatihi kendilerini bilemeyeceğini, duyu deneyindeki nesnelerin insan zihninin işleyişine uyduğu için bilinebildiklerini söyleyen ve tüm empirik yasaları insan zihninin yasalarına indirgeyen Kant'ın bu bilgi anlayışının en önemli sonuçları, mutlak bir determinizm, bilginin sınırlılığı ve metafiziğin imkansızlığıyla ilgili sonuçlardır

Bilgimiz iki bakımdan sınırlıdır Bilgi, her şeyden önce duyu-deneyinin dünyasıyla sınırlanmıştır Bilgimiz ikinci olarak, algılama ve düşünme yetilerimizin deneyimin ham malzemesini işleme ve düzenleme tarzlarıyla sınırlanmıştır

Kant elbette ki, bize görünen dünyanın nihai ve en yüksek gerçeklik olmadığından kuşku duymaz Nitekim, o fenomenal gerçeklikle, yani duyusal olmayan ve akılla anlaşılabilir olan dünya arasında bir ayrım yapmıştır Bir şey algılanmadığı zaman nedir? Şeyin bizatihi kendisi ne anlama gelir?

Metafiziği: biz algılamadığımız şeyleri elbette ki bilemeyiz Bizim bildiğimiz şeyler numenler, şeylerin kendileri değil de, fenomenlerdir, şeylerin görünüşleridir Bizim bildiğimiz nesneler duyular aracılığıyla algılanan nesnelerdir Biz buna ek olarak, duyusal dünyanın bizim zihnimiz tarafından yaratılmadığını biliyoruz Zihin, bu dünyayı yaratmak yerine, şeylerin kendilerinden türetilmiş olan ideleri ona yüklemektedir Bu, bizden bağımsız olarak var olan, ancak bizim kendisini yalnızca bize göründüğü ve bizim tarafımızdan düzenlendiği şekliyle bilebildiğimiz bir dış gerçekliğin varolduğu anlamına gelir Böyle bir gerçeklik bizim bilgimizi arttırmaz, fakat bize bilgimizin sınırlarını gösterir

Immanuel Kant bu öğretisiyle bilimsel bilginin olanaklı olduğunu göstererek, Newton fiziğini temellendirir, fakat varlığın genel ilkeleri, Tanrı'nın varoluşu, ruhu ölümsüzlügü gibi konuları ele alan geleneksel metafiziği olanaksız hale getirir Çünkü, metafizik alanında, ruh, Tanrı, evren kavramlarını düşündüğümüz zaman, burada duyu-deneyi tarafından sağlanan malzeme bulunmaz

Bilginin iki temel ögesinden biri olan deney, tecrübe ögesi metafizik alanında söz konusu olmadığı için, akıl burada antinomilere düşer Öyleyse, metafizik alanında bilimsel bilgi olanaklı değildir

Bununla birlikte, Kant görünüş-gerçeklik ya da fenomen-numen ayırımını insan varlığına uygulayarak, ahlak imkanını kurtarır Zira, ona göre, insanın bir fenomen, bir de numen tarafı vardır Yani, insanın biri duyusal, diğeri akılla anlaşılabilir olan iki farklı boyutu vardır Duyusal yönüyle ele alındığında, insan doğadaki mekanizmanın bir parçasıdır Başka bir deyişle, insan fiziki eğilimleriyle, içgüdüleriyle fenomenler dünyasının bir ögesidir

Buna karşin, insan kendisini hayvandan ayıran aklıyla, fenomenler dünyasının üstüne yükselir, aklı sayesinde, nedenselliğin, doğal zorunluluğun hüküm sürdüğü dünyanın ötesine geçip özgür olur Başka bir deyişle, metafiziğin ancak pratik akıl alanında, ahlaki iradenin kesin kanaatleriyle mümkün olabileceğini savunan ve deneyimdeki apriori öğeyi çıkarsama yöntemini, ahlak alanında ahlaki yargılara da uygulayan Kant, önce ahlaki yargıları psikolojik bir açıdan değerlendirmiş ve sonra kategorik buyrukla, yani formel olarak koşulsuz olma özelliğiyle, ahlak alanında apriori öğeyi yakalamıştır

Ona göre, kategorik buyruğun, yani insandan insan olduğu için belli şeyleri yapması isteyen ahlak yasasının, iyi iradenin tanınması, insanın yüceliğini, gerçek kişiliğini ve insan varlıklarını kişiler olarak birbirlerine bağlayan halkayı oluşturur

Pratik ve ahlaki temeller üzerinde gelişen bir metafizik öne süren Kant'ın felsefesinde, bu ikinci alan, teorik aklın zorunlulukla belirlenen duyusal dünyasından sonra, pratik aklın özgürlükle belirlenen akılla anlaşılabilir dünyası olarak ortaya çıkar Akılla anlaşılabilir özgürlük dünyasının fiziki ve doğal dünyayla olan ilişkisinin ne olduğu sorusu ise, Kant'ı her iki dünyayı da uyumlu kılan bir tanrısal düzen postülasıyla, ölümsüzlük postülasına götürür ki, bu postülalar da ifadesini Tanrı düşüncesinde bulmaktadır
Bilge Hikayeleri
Felsefi Görüşler
Filozoflar
Genel
Karma Felsefesi
İletişim
Anasayfa

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Kıbrıslı Zenon
(MÖ 335 - 264) Yunan filozofu Ticaretle uğraşırken Sokrates ve Ksenphon'un yapıtlarını inceleyen Zenon, bir iş yolculuğu için Atina'ya gidince, Krates'in derslerini izledikten sonra felsefeye yöneldi Herakleitos'un evrenbilimi ve Aristoteles mantığının bir bölümünü birleştirerek Stoacılık adı verilen felsefe okulunu kurdu Geliştirdiği felsefeyi Poikile Stoası'nda verdiği derslerle yayması, Stoacı adlandırmasına kaynaklık etti Zenon etik ağırlıklı felsefi sisteminde mantık, bilgi kuramı ve fizikle ilgili sorunları da ele aldı

Mutluluğun iradeyi evreni yöneten ilahi us ile uyumlu kılmaya bağlı olduğunu ileri sürdü Mantık ve bilgi kuramında Antisthenes ve Diodoros Kronos'dan, fizikte Herakleitos'dan etkilendi Kaba, ama etkili bir Yunanca ile yazdığı çok sayıda incelemesinden günümüze yalnızca başka yazarlar tarafından alıntılanan bazı parçalar ulaşmıştır Bir söylentiye göre felsefenin doruğuna ulaştığına inanınca intihar etti

Herakleitos gibi Stoacılar da tüm insanların ortak bir dünya mantığının ya da "logos"un bir parçası olduğunu savunuyorlardı Stoacılara göre tek insanla evren arasında bir fark olmadığı gibi, "ruh" ile "madde" arasında da bir fark yoktu Yalnızca tek bir doğa vardı Bu anlayışa "Bircilik" (Monizm) denir Stoacılar gerçek anlamda bir "kozmopolit"tiler Çağdaş kültüre "fıçı filozoflarından" (Kinik'lerden) çok daha açıktılar İnsanın toplum içindeki yaşamına önem verip politikayla uğraşıyorlardı

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Karpokrates

(MS II yüzyıl) Platoncu Yunan filozofu İskenderiye'de dersler vermiş bir gnostik ilahiyatçı olan Karpokrates, Platon'un Tanrı, idea ve ruhlarla ilgili görüşlerini benimsedi Sonradan bu fikirleri Hıristiyanlık ile garip bir şekilde bağdaştırdı Ona göre dünya ilk saflıklarını kaybeden ve ebedi madde ile birleşmiş melekler tarafından yaratılmıştır Dünyanın kendisi de, mülkiyet, evlilik, siyaset ve din gibi yapma engellerle insanları bölmüş ve Tanrı ilkesinden kopmuştur Bu bakımdan dünya kötüdür, dolayısıyla yasalarda hiçe sayılmalıdır

Karpokrates, bu kurtuluşa, Tanrıbilim vaya gnostik ile ulaşılabileceğini savunur Pythagoras, Platon, Aristoteles bunu başarmışlardır Yahudi İsa'nın da benimseyerek salık verdiği kurtuluş budur Karpokrates'in çömezlerinin en ünlüsü oğlu Epiphanos'tur Karpokrates taraftarları Akdeniz bölgelerine yayıldılar, Pagan ayin usullerine Hıristiyan terminolojisini uyguladılar ve kendilerini büyücülüğe verdiler Bazı metinlerden, IV yüzyıl'da Kyrenaik'de Karpokratesçi eğilimlerin var olduğu anlaşılmaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Sören Kierkegaard Kierkegaard’a göre felsefe Aristoteles’ten bu yana hep özlerle, idealarla, her türden mantıksalkurgularla ilgilenmiştir Bu yüzden bireyin gerçek yaşamı gözden kaçmıştır Kierkegaard, ilk eleştirilerini bu tutuma ve bu tutumun büyük temsilcisi Hegel’e karşı yapar; ona göre soyut düşüncelere dalmak ile ya da doğa bilimlerinde yapıldığı gibiölçüp biçmekle bireyin varoluşu anlaşılamaz

Varoluş, "somut, öznel ve uyanıkinsanın yaşamıdır"Varoluşterimini modern anlamda kullanan ilk filozoftur Kierkegaard Varoluş derken ne anlıyor? İlkin soyut düşünmeye karşı somut düşünüşe yönelir o Soyut düşünme devaroluşla ilgili kaygılarıyla birlikte tek kişi unutulmuştur İkinci olarak nesneldüşünceye karşı çıkar Nesnel düşünce de kişisel tutkunun, sevgi ve nefretin,ilginin kısaca her içten olan şeyin öldüğüne inanır Nesnel düşünmekarşısına, öznel düşünmeyi koyar Öznel düşünen, kendi geçek varoluşunun içyönünü ortaya koyarak felsefe yapar en çok karşı çıktığı filozofta yukarıdabelirttiğimiz gibi "soyut düşünür" Hegel’dir

Hegel’de öznel varoluşuiçinde tek kişinin ortadan kalkmasına dahinin bile düşüncenin sürüklediği boşbir yaprak gibi olmasına karşılık, bu yeni felsefesi ile Kierkegaard tek kişiyi, kendi, asıl varoluşunu en uyanık bilinci içinde toplamak ister

Bu felsefe doğrudan doğruya şu çağrıyı duyurmak ister: "yaşamını boşuna harcama, günlerini öldürme, uyku içinde geçirme, uyan ve insan ol!" Kendisi "bütün yaşamını, doymuşluğu içinde uyuklayan insanları nasıl uyandırabileceğini düşünmekle geçirdiğini" söyler Belki insanları biri cılızbiri kanatlı –eşit olmayan- iki atın çektiği bir arabaya oturup yürü diyebağırsa! Belki o zaman uyanacaktır

Kanatlı at sonsuzluk, cılız at zaman, arabacıda içimizden her biri Zaman içinde sonsuzluğun kendisine parıldadığı kimse, kendi varoluşunda uyanmış olan kimsedir En iyi uyandırma aracı da kaygılı korku ya da iç-daralmasıdır Her insanın içinde bu korku yerleşiktir Ona göre dünya da yapayalnız kalabileceği,tanrı tarafından unutulmuş olabileceği, milyonlarca iş güç arasında gözden kaçmış olabileceği korkusu Ama korku, bu iç daralması korkak ruhlar içindeğildir Ancak korkuyu ta yüreğinde bütün uyanıklığı ile tutan ve bundan kaçmayan kimse, bu korkuyla varoluşunun uyanıklığını sürdürebilir

Böylece varoluş sorusuna Kierkegaard’ın verdiği yanıt: varoluş, somut, öznel ve uyanıkinsanın yaşamıdır Varoluş, uyanık insanın yaşamını en açık sorumluluğuiçinde sürdürdüğü bir bölümüdür, bir parçasıdır Ancak varoluş, üzerindedüşünmeye elverişli değildir, onu düşündüğümüz anda onu ortadan kaldırmışoluruz "Kendisini düşündürmeyen bir şey vardı" diyebiliriz ancak, o da şu: varolmuş olan Kavranamayan, olağanüstü bir şey ona ancak sezerek ve inanarakyakınlaşabiliriz

Varoluş öyle ise irrasyonel yani us dışıdır Onukavramlarımızla kavramaya çalışır çalışılmaz kaçıp gider elimizden Öyle isevaroluş, paradoksal bir şeydir Ancak düşünmeden önce veya sonra, ancak tutkular veeylemlerle bir an için onu yakalayabiliriz, bir anlık, birden bire olan bir parlama içinde onu görebiliriz Büyük ruh hareketlerinde ve tutkulu eylemlerde mantıksal düşünme çözülür, kaybolur Düşünmek ve varoluş-olmak birleşemez

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Kritias
(MÖ 450 - 404) Yunan filozofu Otuzların en çok bilineni, Sokrates'in öğrencisi ve adını diyaloglarından birine veren Platon'un dayısıdır Peloponnesos savaşı süresince, Atina'dan sürüldü, Lisandros Atina'yı alınca geri döndü (MÖ 404); vahşeti ve çapulculuğuyla ünlüdür Peiraieus'u Thrasybulos'un elinden almak isterken öldürüldü İnsanları hor görmesi onu tanrısızlığa sürükledi

Hatip, filozof, şair ve tarihçi olan Kritias, Halikarnassos'lu Dionysisos, Sextus Empiricius ve Cicero tarafından övülmüştür Eserlerinden yalnız Sisyphos ve Peirithoos tarjedilerinin birkaç bölümü kaldı; bu eserlerdeki fikir ve üslup, bazen bu eserlerin Euripides'e mal edilmesine yol açmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Atinalı Ksenephon (MÖ 430 - 335) Yunan filozofu ve yazarı Gryllos'un oğlu olan, Sokrates'in felsefesini benimseyen Ksenephon, Prodikos'dan ders almıştır MÖ 401'de dostlarından biriyle (Thebai'li Proksenos) Anadolu'ya geçti Asker olmadığı halde Pers Krallığı'na yapılan sefere katılıp savaşın yenilgiyle sonuçlanmasından sonra paralı askerlerin geriye dönüşünde önemli rol oynadı (Onbinlerin Dönüşü)

Filozof, Anabasis (İç Ülkelerde Sefer) adlı eserinde bu seferi anlattı Atina'da sürgün cezasına çarptırılınca Isparta'nın hizmetine girip Koroneia'da Atina'ya karşı savaştı (MÖ 396); daha sonra Isparta'nın Skillus'ta (Elis) kendisi için ayırdığı küçük bir araziye yerleşti Burada karısı ve iki oğluyla (Gryllos ve Diodoros) yirmi yıl kadar yaşadı Kitaplarının çoğunu Skillus'da yazdı MÖ 371'de Isparta ile Elis arasında çıkan savaş yüzünden Skillus'u terk etmek zorunda kaldı ve Korinthos'a geçti

MÖ 365'e doğru Atinalılar Ksenephon'un sürgün cezasını kaldırdılar, ama filozofun bundan sonra Atina'ya dönüp dönmediği bilinmiyor Ksenephon bir çok eser yazdı, bu eserlerin tümü günümüze kadar gelmiştir, yalnız ikisinin Ksenephon'a ait olduğu şüphelidir: Athenaion Politeia (Atinalıların Devleti) ve bir inceleme yazısı olan Kynegetikos (Av Üzerine) Ksenephon'a ait olduğu kesin olarak bilinen eserler arasında şunlar sayılabilir: Sokrates ile ilgili inceleme yazıları:

Apologia Sokratus (Sokrtes Savunması); To Symposion (Şölen); Apomnemoncumata Sokratus (Sokrates'den Hatıralar); askeri hatıralar: Anabasis (Sefer); tarihi anlatılar: Hellenika (Hellen Olayları); Agesilas; tarihi ve felsefi bir roman: Kyru Paideia (Kyros'un Çocukluğu); iktisatla ve siyasetle ilgili eserler: Oikonomikos (İktisat Üzerine), Lakedaimonion Politeia (Isparta Devleti), Hieron (Kutsal), Paroi-Peri Prosodon Tes Athenaikes Politeias (Atina Devletlerinin Gelirleri Üzerine); teknik inceleme yazılar: Peri Hippikes (Binicilik Üzerine), Hipparkhikos (Süvarilik Üzerine) Ksenephon derin olmaktan çok açık görüşlü bir filozoftu

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Lukianos
(MS 125- 192) Yunan filozofu ve belagatçisi İlk olarak öğrenimini tamamlamak için İonia okullarına gitti Gezgin sofistlere duyduğu yakınlık yüzünden konferanslar vererek çeşitli ülkeleri gezdi 161'e doğru yeniden Doğuya dönerek önce İonia'da sonra Antakya ile Samosata'da kaldı (163) Bir yıl sonra Atina'ya gitti ve orada yirmi yıl kaldı Hayatının son yıllarında yeniden gezici sofistliğe başladı, sonra Mısır'da yüksek memur olmak için sofistliği bıraktı ve orada öldü

Lukianos imzasını taşıyan seksen iki eser ve bir de taşlamalar derlemesi vardır Bu eserlerin bir kısmının gerçekliği tartışma götürür Lukianos önce bir süre belagat kitapları yazdı Bunun yanında felsefi, ahlaki eserler ve hicivli taşlamalar yazdı Bu çok zengin ve çok çeşitli eserlerinde Lukianos değişik üsluplar kullandı, çağının bütün fikirlerini didikledi, gelenekleri ve ön yargıları alaya aldı Böylece hiciv diyalogu türünü yarattı ve tam anlamıyla Atinalılara özgü olan arı bir üslup içinde, zekası ve atılganlığıyla bu diyalogu geliştirdi

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Albertus Magnus

Albertus Magnus (1207-1280) Dominiken Tarikatı'na girmiş ve Aristoteles'i ve Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Rüşd ve İbn Tufeyl gibi Müslüman filozofların Aristoteles felsefesine ilişkin yorumlarını öğrenmiştir; daha sonra bu yorumlara dayanarak Hıristiyan inançlarıyla bağdaşabilecek yeni yorumlar getirmiştir

Felsefe sorunlarını akılla çözmeye çalışırken Kutsal Kitap'la çatışmamaya ve dolayısıyla inançla çelişmemeye büyük bir özen göstermiş ve bu yaklaşımıyla öğrencisi Thomas Aquinas'ı büyük ölçüde etkilenmiştir

Albertus Magnus'un Platon'dan çok Aristoteles'in felsefesini seçmiş olması tesadüfi değildir ve bu seçimi, özellikle İbn Rüşd gibi Müslüman filozofların etkisi ile açıklamak olanaklıdır Albertus Magnus'a göre, biri akıl ve öbürü ise inanç için doğru olan ve birbirleriyle çelişen iki doğru yoktur; gerçekten doğru olan her şey, büyük bir uyum içinde birleşmiştir

Birçok bilimle ilgilendiği için "Doctor Universalis" (Evrensel Bilgin) lakabıyla tanınan Albertus Magnus, kimya alanında da çalışmış, nitrik asidin madenler üzerindeki etkisi ve altının arıtılması gibi kimyevî konuları incelemiştir; ayrıca astronomi ve biyoloji ile de ilgilenmiştir

Albertus Magnus biyoloji alanındaki çalışmalarında kelime kelime Aristoteles'in Arapça çevirilerini izlemiş ve bunlar üzerinde yorumlar yapmıştır; kendisine özgü gözlemler ve saptamalar da bulunmaktadır

"Hayvanlar Hakkında" adlı eserinde kuş ve balıkların kan damarlarının dağılımı konusunda Aristoteles'in verdiği bilgilerden ayrılmıştır Yumurtadan itibaren embriyonun gelişmesini anlatırken, organların sırasıyla nasıl şekillendiğini, göbek kordonu denen yapının yerini gelişim süreci içinde hangi damarın aldığını açık ve seçik bir şekilde anlatmıştır

Bitkilerle de ilgilenmiş ve bu konuya ilişkin Bitkiler Hakkında adlı bir eserinde, ana çizgileriyle bitki betimlemeleri yapmıştır Bir ara İtalya'ya giden Albertus Magnus orada portakal ağacını görmüş, bundan çok etkilenmiş ve özellikle portakal yapraklarını ayrıntılı bir biçimde tanıtmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Menippos

(MÖ III yüzyıl) Yunan filozofu Ürdün Gadara kentinde doğan Menippos, Diogenes'in Kinik felsefesini izledi Menippos yergisi adıyla bilinen yarı gülünç, yarı ciddi bir edebiyat türü geliştirmiştir Yunanlı ve Latin yazarların öykündüğü bu tür Latin yergi sanatının gelişmesinde etkili olmuştur Menippos'un yazıları günümüze kadar ulaşmamıştır, ama ona öykünen Latin yazarlardan, özellikle de Varr, Seneca ve Lukianos'tan yapıtlarının niteliğiyle ilgili bir fikir edinilebilir

Menippos'un eleştiri yaklaşımı felsefi düşüncelerin sergilenmesinde bir yenilikti Olabildiğince geniş bir okur kitlesine ulaşmak amacıyla, diyalog biçiminin yerine, kurumları, düşünceleri ve gelenekleri alaya alarak düzyazı ve şiir karışımı bir yergi biçimi kullandı

Yapıtlarında Hades'e iniş, müzayede ya da şölen gibi alışılmamış mekanları çarpıcı biçimde kullandı Latin yazarlarda aynı yolu izlediler Petronius'un MS I yüzyılda yazdığı Satyricon, Menippos geleneği içinde yer alır Daha sonraki bir başka örnek, birkaç kralcının, Katoliklerce kurulan Kutsal Birlik üzerine yazdığı düzyazı ve şiir karışımı Fransızca Satire Menippee'dir (1594)

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Numenios (MS II yüzyıl) Yunan filozofu Platoncu idealizmden Hellen, Pers ve Yahudi düşünce sistemlerinin Yeni Platoncu sentezine geçişte önemli rol oynamış, özellikle sonul varlık ya da Tanrı kavramı ve onun maddi dünya ile ilişkileri üzerinde durmuştur Platoncu düşüncenin kökenini Doğu düşüncesinde aradı; Hinduizm'deki ruh göçü, Yahudilikteki mutlak tek tanrı ve tanrısal işlevlerin üçlü yapısı, gnostik ve hermetik kültürlerdeki içkin dualizm öğretileriyle bağlantı kurdu Eski Sami dinlerinin Yunan düşüncesini etkilediğini gözlemleyerek Platon'u "Musa'yı Atinalılaştıran" biri olarak andı

İlkel ilahiyat biçimleri üzerindeki araştırmaları, sonraları Rönesans hümanistlerinin ilgisini çekti Numenios'un düşüncesinin temelinde dualistik bir sonsuz tanrı ile sonsuz madde karşıtlığı yer alır Numenios'un görüşlerinin MS III yüzyılda başlıca temsilcisi Plotinos olan Yeni Platonculuğun gelişimini etkilediği kabul edilir Peri tes ton Akademaikon pros Platona diastaseos (Platon ile Akademiacılar Arasındaki Farklılıklar Üzerine), Peri ton para Platoni aporrheton (Platon'un Gizli Öğretileri Üzerine), Peri tagathou (İyi Üzerine) ve Peri aphtharsia psykhes (Ruhun Yok Edilemezliği Üzerine) adlı incelemelerinden günümüze bazı bölümler kalmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Panaitios (MÖ 180 - 109) Yunan filozofu Rodos'da Lindos kentinde doğan Panaitios, orta dönem Stoa felsefesinin kurucusudur Atina'da Seleukeialı Diogenes'in ve Tarsuslu Antipatros'un öğrencisi oldu Platon ve Aristoteles'in felsefelerini inceledi Uzun yıllar Roma'da kaldı ve Scipio ile birlikte MÖ 140 yılında Doğu gezisine çıktı Antipatros'dan sonra okulun başına geçti ve yaşamının son yirmi yılını Atina'da geçirdi Stoa öğretisinin temel ilkelerine bağlı kalmakla birlikte, eski Stoacılığın katı yanlarını yumuşatarak hümanist bir içerik kazandırdı

Öteki önde gelen Stoacılara göre daha az yazdığı sanılan Panaitios'a verilen beş incelemeden hiç biri günümüze kadar ulaşmamıştır Etikle ilgili konuları ele aldığı Peri tou Kathekontos (Ödev Üzerine) adlı yapıtı Cicero'nun De Officiis'inin (Ödevler Üzerine) esin kaynağıdır Öteki yapıtları arasında Peri Apatheias (Duygusuzluk Üzerine) ve Peri Ekpyroseos tou Kosmou (Dünyanın Ateşle Son Bulması Üzerine) sayılabilir Panaitios'un en önemli öğrencisi Apameia'lı Poseidonios'tur

Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''

Eski 08-23-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''



Parmenides
(MÖ 540 - 450) Elea okulunun kurucusu olan Yunan filozofu Sokrates'den önceki düşünürlerden olan ve Pythagorasçı okuldan yetişen Parmenides'in "Doğa Üzerine" adlı manzum felsefi yapıtından günümüze ancak 160 dize ulaşmıştır Felsefesinin temeli ünlü "var olan vardır, var olmayan yoktur" cümlesine dayanan Parmenides'e göre var olan her şey ezelden beri varola gelmişti Fakat, hiç bir şey kendinden başka bir şey olamazdı Parmenides, gördüğüne de inanmıyordu

Duyularımızın bizi yanıltıp dünyayı yanlış, mantığımıza uymayan bir şekilde algılattığını düşünüyordu Filozof olarak görevinin de "duyunun aldatmacalarını" bulup ortaya çıkarmak olduğuna inanıyordu Ona göre duyular dünyasından farklı olan varlık, sınırlıdır ve küre biçimindedir Duyular dünyasının varlığı, açıklanamaz, çelişmelerle dolu bir şeydir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.