Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çarpışan, imamın, nasihatleri, sarıkamışta

Sarıkamış'ta Çarpışan Bir İmamın Nasihatleri

Eski 12-29-2009   #1
GöKKuŞaĞı
Varsayılan

Sarıkamış'ta Çarpışan Bir İmamın Nasihatleri



Camide gençleri görünce hutbeyi uzattı imam Hutbede, Sarıkamış şehitlerinden ve şahadettin faziletlerinden bahsetmişti

Özellikle gençlerin yoğunlukta olduğu tarafa döndü yüzünü Sesi titriyordu Bir süre başını eğip sustu Sensin tınısındaki duygulu ve manalı hâl bütün cemaati etkilemişti Gözlerini yeniden gençlerden tarafa çevirdi Buğulanmıştı gözleri:

— Maalesef o yüce mertebe bize nasip olmadı, dedi

Köyde herkes İsmail Hoca’nın Sarıkamış gazisi olduğunu biliyordu Lakin o güne kadar neler yaşadığını dilinden duyan olmamıştı Uzun bir suskunluktu İsmail Hoca’nınki Belki vakti geldiğini düşündüğü ve hak vaki olmadan insanların yaşadıklarından ibret almalarını istediği için anlatmaya karar vermişti Caminin içinde derin bir sessizlik vardı

— Sen-ben kavgasının, benlik kavgasının ayyuka çıktığı, ataletin toplumun üstüne karabasan gibi çöktüğü dönemlerde Allah toplumlara hep musibetler vermiştir

Aralarında mal-mülk kavgası bulunan birkaç kişi başlarını öne eğdiler

— Dinin diyanetin geri plana itildiği, büyüklere saygının yok olduğu, gençlerinin umarsızlaşıp bir araya düştüğü, geçmişini unuttuğu toplumların üzerinden İki Cihan Güneşi Merhametliler Merhametlisi Efendimiz Aleyhisselâm’ın şefaati eksilir

Bu kez camideki gençler başlarını yere eğdiler

İsmail Hoca, vakur duruşuyla dokunaklı ses tonuyla misalleri sıraladıkça camideki başlar bir bir yere düştü

— Allahüekber Dağları’nda 22 Aralık 1914 tarihinde, bir kolordu hâlinde Bardız Yaylası’ndan Sarıkamış’a doğru, dağları aşmak üzere taarruza başladık İntikal hava şartlarından dolayı uzamıştı Yiyeceklerimiz tükenmişti ve ayaklarımızda ham çarklar vardı Tipiye yakalanmıştık Sırtımızda kaput olmadığı için arkadaşlarımız adım başı donarak düşmeye başlamıştı Vakit ikindiye varıyordu ki ilerde gördüğümüz orman bir umut oldu Kendini soğuğun bağrına koyuvermekte olan arkadaşlarımızın ayaklarına derman geldi Henüz düşmanla karşılaşmamıştık ama karşılaşmamız an meselesiydi Akşam olmadan ormana varmak için tipiye aldırmadan karların içinde düşe bata ilerliyorduk Mekkâreler karlara saplanmış, yük katırları atlayarak ölmüştü

Akşama doğru tipi tesirini kısmen yitirmişti Tam ormana varmak üzereydik ki Rus ateşine yakalandık Ruslar meğerse ormana gizlenmiş, ateş menzillerine girmemizi bekliyorlarmış İşte ne oldu ise bu anda oldu Rus askerleri, üç taraftan birden kurşun yağdırmaya başladılar Kendi vatanımızda müthiş bir ateş yağmuruna tutulduk Şaşırıp kalmıştık At üzerinde askerlere kumanda etmeye çalışan kumandanlarımız birer birer avlanmışlardı Toparlanıncaya kadar kırıldık Toparlansak ne olacaktı sanki? Açıkta yakalandık, Rus ise siperinde Geriye dönmemiz ise ölmenin başka türlüsüydü Biz de ateş etmeye başladık amma, kırıldık, bittik

Açıkta yakalanan askerin büyük kısmı şehit oldu Şehit olmayanların da büyük kısmı yaralıydı Arazide diz boyu kar vardı Etraftaki kar, al kanlara boyanmıştı Kısacası fena vaziyette pusuya düşürüldük Yaralanmayan asker kalmamıştı sanki Allah’ın hikmeti gereği ben yara almamıştım Çatışma sonrasında gece bastırmıştı Yaralı olanlar ve benim gibi az sayıdaki yara almayanlar düşmana karşılık veriyorduk Gecenin karanlığında, istediğini başardığını düşünen düşman üzerimize gelemedi veya gelme gereği duymadılar

Gecenin çökmesiyle birlikte müthiş bir soğuk başladı Her tarafta yaralılar inlemekteydi Biz ayakta kalanlar, yaralı arkadaşlarımızın kanlarını durdurmaya çalıştık Oradan oraya gözyaşları içinde çırpınıp durduk Takatim tükenmek zereydi Sığınıp soğuktan korunacak bir yer yoktu Yaralıların hatta sağ kalanların sabaha çıkmaları mümkün görünmüyordu Yaralılar kar üstünde çaresizce inliyorlardı Düşman askerlerinden ses seda yoktu

Bir kar tümseğinin üzerine çıktım, yüksek sesle ezan okumaya başladım Sağ kalan beş on kişiyle beraber karların üzerinde namazımızı kıldık Ardından ben yine yüksek sesle Kur’ân okumaya durdum O Yüceler Yücesi’nden başka sığınacak bir şeyimiz yoktu Birden yaralıların inlemeleri durdu Herkes benim gibi bildiği Kur’ân âyetlerini okumaya başladı

O gece yarısına kadar Allahüekber Dağları Kur’ân sesi ile inledi Asker imanlıydı Tamamı Kur’ân okumasını biliyordu Yaralanmış olanlar, kan kaybından soğuktan öleceklerini biliyorlardı Her nefer, kendi Kur’an’ını kendisi okuyor, Hakk’ın huzuruna O’nun kelamıyla varmak istiyordu Etrafta bir ölüm sessizliği vardı ve sadece Kur’ân sesi duyuluyordu Ağlama ve inleme sesleri tamamen durmuştu

Ağlamak demek, bir ümit beklemek, bir ışık beklemek demektir Kim bize ümit olabilirdi ki O anda yalnızca Allah bizimleydi ve O’nun huzurunda ağlamak da şikâyet olurdu Biz yara almayanlar dâhil herkes şehadet hazırlığındaydı

Ben de ekser arkadaşlarım gibi Yasin sûresini okuyordum Gece yarısından sonra sesler bir bir kesildi Koca bir kolordu susmuştu O dağ düzlüğünde, o karanlıkta yalnızca ben kaldım Nereye gidebilirdim? Soğuktan donmak üzereydim Aslında herkes sımsıcak bir ana kucağına kavuşmuş, şehadet mertebesine erişmişti Şehitlere imrendim orada Ben de şehitliği arzu ediyordum ama kendimi koyuverir ve tedbirimi almazsam da bu intihar sayılırdı Hakk katında Aklıma şehitlerin arasına girmek geldi Manevi olarak onların arasına katılmasam da maddi bedenim onların arasında olabilirdi

Yaralılar, birbirlerinin nefesinden, ısısından istifade için sürüne sürüne karın üstünde kümelenmiş, öylece de şehit olmuşlardı Ben de bir şehit kümesinin içine hatta altına girdim Onların vücut sıcaklıkları gece yarısına kadar beni donmaktan korumuştu

Yarı geceden sonra şehitlerin vücutları soğuyunca bazı şehitlerin kaputlarını alıp giyindim Birkaç kat kıyafetle sabahı buldum Gece ayazı her şeyi dondurmuştu

Sabah olunca yerimden doğruldum, karın içinde ayağa kalktım Elbisem hep kan olmuş, şehitlerimizin mübarek kanları elbiseme damlamış, üstüm-başım al kanlar içindeydi Çevreme baktım Ses yok Acaba sağ kimse kaldı mı düşüncesiyle, yüksek sesle bağırarak künyemi okudum

“Kimse var mııı?” diye seslendim Birkaç metre öteden bir kişi karın içinden doğruldu Derken beş on kişi kadar toplandık Toplandık amma acaba biz sağ mıyız, ölü müyüz, diye bir müddet tereddüt geçirdik Bir türlü bu maddi âlemde olduğumuza kanaat getiremiyorduk Binlerce kişi önümüzde karın üstünde yatıyor Belki onlar canlı fakat uyumaktalar Belki biz şehit olmuşuz da ruhlar âleminden onlara bakıyoruz Sağımı solumu çimdiklemeye başladığımda hayatta olduğuma kanaat getirdim

Etrafı kolaçan ettikten sonra çamlığa girip ateş yaktık Düşman, hedefine ulaştığını düşünüp gerilere çekilmiş olmalıydı Hepimizin üzerinde bir donma mahmurluğu vardı Ateşin etrafında ısındık Ayaklarımızı iyiden iyiye hissetmeye başlamıştık Elbiselerimizi temizledik Silahlarımızı, cephanelerimizi tamamladık Binlerce silah sahipsiz kalmıştı Atlar da telef olmuştu

Biraz sonra etrafımız düşman askerleri tarafından sarıldığında çaresiz teslim olmak zorunda kaldık

İsmail Hoca sözün burasında derin bir soluk aldı

İşte burası savaşın en hüzünlü tarafıydı benim için Bir insanın kendi vatanında düşmanlar tarafından esir alınmasının acısını ben bilirim Sibirya’da geçen onca esaret zulmünden sonra, Allah bana vatanıma ulaşmayı nasip etti

Muhterem cemaat! Kim bilir belki de bir şeyleri eksik yapmıştık o zamanlar Allah gaflete dalıp kendi davasını unutanları bir şekilde ikaz eder Şimdi bu musibetlerden ders alma zamanı Tez zamanda aramızdaki sen ben kavgasına son vererek O’nun kapısına yönelelim Yoksa zalim, Allah’ın kılıcı olur tepemizde Allah, zalimin kılıcıyla gaflete düşenleri kendine getirir Şimdi zaman birbirimize hoşgörü gösterme birbirimizi sevme zamanı Sinelerimizi birbirimize ama Hakk’a hakikate dönme zamanı Bu zamanı iyi değerlendiremezsek vakit geç olabilir

İsmail Hoca hutbeyi bitirdi, mihraba yöneldi Müezzin kamet getirirken ayağa kalkan cemaat gözyaşları içinde birbirine sarılmaya başladı



Arifhan Akpınar

__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK





GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali
GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sarıkamış'ta Çarpışan Bir İmamın Nasihatleri

Eski 12-29-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Sarıkamış'ta Çarpışan Bir İmamın Nasihatleri



Hayatımda okuduğum en güzel yazılardan biriGözyaşlarıma engel olamadımEmeğine sağlık arkadaşımHerkesin okuyup ibret almasını çok isterim
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.