Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Dualar

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
duadan, duaya, fiili, kavli

Kavli Dua'dan, Fiili Dua'ya

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kavli Dua'dan, Fiili Dua'ya






Kavli dua'dan, Fiili dua'ya
"Kavli dua"dan "Fiili dua"ya


İnsanlığın giderek Rabbini unuttuğu, O'na duâ ve ibadetten kaçınıp nefsî/fıtrî-ilahî özünden (15/29; 38/72; 32/9) hızla uzaklaştığı bir fesâd çağını yaşıyoruz Bu çağın küresel/egemen değerlerine kaynaklık eden Batı uygarlığı, "Tanrı'yı hayatımızdan kovduk" diyerek başladığı seküler koşusunu "esfel-i sâfilîn" ve "bel-hüm edal" istikâmetinde hızla sürdürüyor
"Biz insanı en güzel biçimde (ahsen-i taqvîm) yarattık Sonra onu aşağıların aşağısına (esfel-i sâfilîn) çevirdik" (95/4-5)
Allah'ın yeryüzünde "halifelik" (2/30) görevine lâyık gördüğü insan ifsâd ediliyor; aşağılık, bayağı bir yaratık haline getiriliyor; fıtrî güzelliğini terkedip -bir tv ındaki ifade ile- 'içindeki hayvanı açığa çıkarmaya' çağrılıyor Rabbini unutan insan "hayvanlardan daha aşağı" derekelere düşebiliyor
"Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği kavramazlar Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler İşte bunlar hayvanlar gibidirler Hatta daha da aşağıdırlar Ve işte bunlar gâfillerin ta kendileridir" (7/179)
Rabb'inden ve kendi nefsinden gâfil hâle gelip müstağnîleşen, sefilleşen ve duâdan yoksun kalan çoğunluğa karşın, zaman zaman duâya/ibadete ihtiyaç duyan dindar ya da dinî duyarlılığını henüz yitirmemiş önemli bir kesim de "duânın hakikati"nden habersiz Seküler hayatın hızlı koşusu içinde karşılarına çıkan "kandiller", "kutsal" geceler, günler vesilesiyle, unuttukları Rabblerini hatırlama çabaları ise, handiyse sadece dilde kalan, gırtlaklardan öteye geçmeyen duâlar ve âminlerden, yalnızca o âna mahsus dinî ritüellerden ibaret Duâ, niyaz ve ibadetlerin bir geceye ya da yaklaşan mübarek Ramazan gibi bir aya hasredilip hemen ertesinde, insanların "nerde kalmıştık?!" dercesine lâ-dînî hayata, dinden yalıtılmış yaşam tarzına hızla geri döndüğü, kendi içinde yaman bir çelişki barındıran bir tutumla karşı karşıyayız
Âdet yerini bulsun diye yapılan, -maalesef- içi boş, şekilden ibaret, yapanın hayatında herhangi bir olumlu değişime yol açmayan namazlar, oruçlar, duâlar Böylesi bir dinî yaşam/a biçimi, esfel-i sâfilîn girdabına doğru sürüklenen insanlar için de bir tutamak, bir sığınak, bir kurtuluş kapısı olamıyor Onların daha büyük bir çaba sarfedip, işin aslını yani tevhîdin, duânın, namazın hakikatini öğrenmeleri gerekiyor
Bu çerçevede, müslümanlar olarak, bizi tembelliğe, zillete, meskenete mahkum eden mevcut duâ anlayışımızı sorgulamanın zamanı gelip geçmedi mi?
Ali Şeriati'nin tespit ettiği gibi, Müslümanlar arasında geçerli olan duâ algısı; "kelimenin yaygın anlamıyla; duâ eden bireyin, kendi çabasıyla, zorluk ve çalışmasıyla kazanabileceği şeyleri tembellik ve zayıflıktan ötürü Allah'tan istemesi"nden ibaret! Maalesef, bugünün Müslüman dünyasında; "düşünce ve pratikteki zorluk ve meşakkatlere katlanma yerine, cihad etmek yerine, bireysel ve toplumsal sorumluluğu kabul etmek yerine, kestirme yoldan duâ ediliyor"!
Üstelik bu durum, yıllardır, yüzyıllardır böyle: "Kur'ân şairi" Mehmed Akif Ersoy, asırlar boyu Müslümanların elini kolunu bağlayan bu yanlış duâ anlayışı ve batıl 'kaderciliği' şiddetle eleştirir:
"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:
Belânı istedin, Allah da verdi Doğrusu bu
"Çalış!" dedikçe şerîat, çalışmadın, durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!
Bütün o işleri Rabbim görür: Vazifesidir
Yükün hafifledi Sen şimdi doğru kahveye gir!
Silahı kullanan Allah, hudûdu bekleyen O;
Levâzımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!
Maalesef, bugünün Müslümanı, hâlâ bir eylem, bir cehd, bir gayret ortaya koymadan, yalnızca ellerini Allah'a açıp O'na nâz u niyâz ederek "armut piş, ağzıma düş" türünden bir takım arzu ve isteklerini dillendirmekle duâ ettiğini sanıyor Kendisinden başlayarak hayatını ve çevresini değiştirmek için ciddi herhangi bir çaba göstermeden, kararlı ve ısrarlı bir mücadele vermeden sadece basmakalıp secîli duâ cümlelerini zaman zaman tekrarlayarak Cenâb-ı Allah'tan 'kötülükleri defetmesini, iyilikleri fethetmesini, düşmanları kahretmesini' isteyip duruyor İslâm'ın duâsı bu değil! Kur'ân'ın tanımladığı "duâü'l-hak" (gerçek duâ) hiç değil! Kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen hatta hatırlamayan bir kulun, sıkıntılarını, sorunlarını Allah'a arzedip her şeyi O'na havale etmesi, en azından Allah'tan utanmamaktır
Peki, yalnızca dilde kalan, sahiplerini pasif-edilgen nesneler haline getiren "kavlî duâ"dan "fiilî duâ"ya yani "hak duâ" anlayışına nasıl geçebiliriz? Bu sorunun cevabını da haftaya arayalım, inşaallah
Rahle Dergisi Abdullah Yıldız
Alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.