Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > Karadeniz Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgi, bolu, hakkında

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Genel Bilgi


Karadeniz ile İç Anadolu arasında, çok engebeli ve dağlık bir alanda yer alır Yüzey şekillerini Batı Karadeniz Dağlarının uzantıları ile bu yükseltiler arasında kalan çukur bölgeler belirler İl sınırları içerisinde, kıyıdan iç kesimlere doğru üç dağ sırası vardır Bu dağlardaki en yüksek nokta Kızıltepe'dir (1486 m) İkinci sırayı oluşturan Bolu Dağları daha yüksektir Yükseklik Çele Tepesi'nde 1911 mye ulaşır Üçüncü sıra dağı ise İlin güney ve doğusunu bütünüyle kaplayan, kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu Köroğlu Dağlarıdır Bunların en yüksek noktası Köroğlu tepesi'dir (2499 m) Bu dağlık alanda çok sayıda yayla bulunmaktadır En önemlileri Bolu Dağlarındaki Mengen ve Bolu yaylaları, Köroğlu Dağlarındaki Gerede, Kıbrıscık, Seben, Mudurnu ve Göynük yaylalarıdır
Efteni Havzası, Efteni Gölü'ne dökülen Aksu, Asar Suyu ve Uğur Suyu ile gölün sularını Karadeniz'e boşaltan Büyük Melen'i kapsar Abant Gölü'nün ayağı olan Büyüksu (Bolu Suyu) ve Ulusu Filyos Havzası'nın sularıdır Sakarya Havzası'nın ise başlıca suları Mudurnu Çayı, Aladağ Suyu ve Göynük Suyu'dur Bolu'da bir çok da göl bulunmaktadır Abant ve Efteni gölleri dışında, Çağla Gölü, Çubuk, Sünnet, Yedigöller, Karagöl ve Karamurat Gölü bu göllerden başlıcalarıdırAyrıca Mudurnu ve Büyüksu çayları üzerinde kurulmuş olan Gölköy Barajı ile, Küçük Melen Suyu üzerindeki Hasanlar Barajının oluşturduğu göller de önemlidir İl alanının %9'u ovadır Bu ovalardan en önemlisi ilin kuzeybatısındaki Düzce OvasıdırAyrıca Bolu, Gerede, Himmetoğlu ve Mudurnu ovaları da önem taşımaktadır Yüzölçümü 8294 km2 olup, toplam nüfusu 270654'dür
İstanbul ve Ankara'yı birbirine bağlayan karayolu üzerinde bulunuşu Bolu'nun sosyo-ekonomik yapısını olumlu yönde etkilemiştir Bolu'nun ekonomisi tarım, ormancılık, hayvancılık ve turizme dayalıdır tarımsal ürün olarak, baklagiller, sanayi bitkileri, buğday, arpa, mısır, fasulye, şeker pancarı, tütün, patates, fındık ve meyve üretilmektedir Bitkisel üretimden sonra ormancılık önemli bir ekonomik güçtür İl yüzölçümünün yarısını kaplayan ormanlarda karaçam, Ayrıca orman ürünlerini işleyen sanayi kuruluşları da bulunmaktadır hayvancılık güneydeki dağlık kesimde yaygındır Mera hayvancılığı yapılan ilde, en çok koyun, sığır, tiftik keçisi ve kıl keçisi beslenir Kümes hayvancılığında da büyük bir gelişim yakın zamanlarda başlamış ve bir çok tavuk çiftlikleri kurulmuştur Bolu Dağı'nın batı yamaçlarında arıcılık, ırmak ve göllerinde de balıkçılık yapılmaktadır Alabalık ve sazan ön plandadır
Bolu topraklarında linyit kömür yatakları oldukça zengindir Kalorisi yüksek olan Bolu linyitleri çeşitli kuruluşlar tarafından işletilmekte, kükürt oranının fazlalığı da sanayide kullanılmasına neden olmaktadır Ayrıca kahverengi ve siyah desenli mermerler, alçı taşı üretimi de ihraç malzemesidir
Abant Gölü ve Yedigöller yörenin turistik bölgeleridir Bu nedenle de Yedigölleri çevreleyen geniş bir alan ulusal park ilan edilmiştir Büyük ve küçük kaplıca, Efteni, Babas, Bağlum, Sarot kaplıcaları ile Dernin Hamamı bölgedeki termal kaynaklarıdır
Bolu ve çevresinde bulunan Eski Çağ kültürlerinin izleri, mimari kalıntılar, heykeller ve çok sayıda lahit ile kitabeler ilin tarihi ile ilgili yeterli bilgiyi vermektedir Buna göre; Bithynion ismi ile kurulan bir İlk Çağ kenti olarak kurulan Bolu'ya İmparator Cladius zamanında Onun isminden ötürü Cladiopolis denilmiştir
Eski Bolu'nun bugün Bolu Müzesinin bulunduğu tepe üstü alanda ya da, yöre halkının Eskihisar/Hisartepe dedikleri alanda yer aldığı kesinlik kazanamamıştır Yöre, Lydia Krallığının sınırları içerisinde kalmış, Anadolu'yu işgal eden Persler Büyük İskender'in Anadolu'ya gelişine kadar buraya egemen olmuşlardır Çevrede bulunan bazı kalıntılar Hititlerin de bu bölgeye kadar uzandıklarına işaret etmektedir
Nikomedes (İÖ280-260) ya da Ziaela (İÖ260-228) döneminde kurulduğu sanılmaktadır Bithynion’a yerleşen halk Bithynia’nın yerlisi değil, Yunanistan’da Arkadia bölgesindeki Mantineia kentinden gelme göçmenlerdirBithynia kralları kendilerinden önceki karia kralı Mausolos’un yaptığı gibi, kendi ülkelerini Hellenleştirme politikasını izlemişlerdir Bithynhlerden sonra, yöre Romalıların egemenliğine geçmiştir Strabon, Bithynia’nın iç kısımlarında, Tieion’un üst tarafında kurulmuş olup, sığırlar için en mükemmel otlak olan ve Salanites peynirinin yapıldığı Salona etrafındaki toprakları da içine alan Bithynion ve aynı zamanda Bithynia’nın merkezi olan (Bithynion) ve çok geniş ve verimli olduğu halde, yazın sağlık için hiç de iyi olmayan bir ova tarafından çevrili bulunan Askania gölünün kenarında kurulmuş Nikeia'nın yer aldığından söz etmektedir
Antik Bithynion, Batısında Kieros/Prusias ad Hypium, doğusunda ise Paphlagonia yolu üzerindeki Krateia yer almaktadır MSI yüzyılda Bithynion ismi terk edildi İmparator Claudius (41-54) kendi adına aynı yerde yeni bir şehir kurdurmuştur Günümüze ulaşan kalıntılardan anlaşıldığına göre bu şehir Bithynion’un kalıntıları üzerinde kurulmuştur MSIIyüzyılda Claudiopolis kenti, en ince ayrıntısına kadar bir Roma kenti özelliğini yansıtmaktadır Claudiopolis’in güneyinde Olympus Bithynicus, Ala Dağ eteğindeki sıcak su banyoları da Plinius ile Traianus arasındaki bir mektuba konu olmuş, bu kaplıcaların yapımında kullanılacak bir mimar istenmiştir
Claudiopolis, Roma’nın dörtlü idare zamanında da önemini korumuştur Nicomedia’nın doğu başkenti olarak seçilmesinin de bunda önemli rolü vardır Diocletianus zamanında Hıristiyanlık Bithynia’da kalıcı bir suretle yayılmaya başlamış, Romalılar bu din taraftarlarına eziyette bulunmuştur Buna rağmen paganizm Hristıyanlık karşısında tutunamamış, kısa zamanda Bithynia’nın bir çok yerine kiliseler yapılmıştır Claudiopolis, Heracleia ve Prusias ad Hypium gibi merkezlerde de büyük kiliseler yapılmış, ancak bunların hiç biri günümüze kadar gelememiştir
Bolu’da belirgin bir Roma dönemi yapılarına rastlanmamaktadır Kentin Osmanlılar döneminde kuruluşu sırasında, bunların büyük bir kısmının tahrip edildiği sanılmaktadır Yalnızca, temel kazılarından rastlantı sonucu Roma dönemine ait mimari yapı kalıntıları ile çeşitli buluntular çıkmaktadır
VIIve IX yüzyıllar arasında Anadolu içinde batıya yönelen Araplar, sarp dağlardan ötürü buraya ulaşamamıştır XIIyüzyılda Anadolu Selçukları, ardından İlhanlılar bütün bu yöreyi ele geçirmişlerdir
Orhan Gazi tarafından Bolu ve yöresi ele geçirilmiş, Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından şehir imar edilmiş, hanlar, hamamlar, yollar ve camiler yapılmıştır Timur'un Anadolu istilasından sonra Bolu yöresi, İsfendiyaroğullarının eline geçmiş, Sultan IIMurat zamanında da Osmanlı egemenliği altına girmiştir Osmanlı- Çandaroğlu, sonra İsfendiyarlılar zamanında, sık sık bu bölgede egemenlik mücadeleleri olmuştur XVIyüzyılda yaşamış ve Bolu Beyi'ne baş kaldırmış halk ozanı ve destan kahramanı Köroğlu da Bolu'da yaşamıştır El-Ömerî ve İbn Batûta da Bolu ile ilgili bilgiler vermektedir İngiliz Gezgin Richard Pococke, Bolu'ya gelmiş, şehrin kurulduğu yerin topografyasını anlattıktan sonra bazı bilgiler vermiştir Şehrin kısmen bir tepenin batı ve güney yamaçlarında kurulu olduğunu belirttikten sonra tepede eski tarihlerden kalan duvar kalıntılarını, bir çok yazılı kaideyi gördüğünü belirtmiştir
Yapılan idari düzenleme sonunda 1867'de Kastamonu'nun bir sancağı olmuş, II Meşrutiyetten sonra Bolu-Viranşehir ismiyle yeniden sancak haline getirilmiştir Milli Mücadele sırasında çeşitli ayaklanmalara sahne olmuş, Cumhuriyetin ilanından sonra da İl haline getirilmiştir
Bolu'da günümüze gelebilen eserler arasında, İl merkezinde Bithynion'a ait olduğu sanılan bir çok kalıntı ile karşılaşılmıştır Ancak bunların üzerinde Osmanlı yerleşimi olduğundan yeterli bir araştırma yapılamamıştır Rastlantı sonucu bulunan Antik Çağlara ait eserler Bolu Müzesi'ndedir MS130-138 arasında İmparator Hadrianus'un yaptırdığı Antionos Mabedi, Yıldırım Beyazıt'ın 1300'lerin sonlarına doğru yaptırdığı Yıldırım Beyazıt Külliyesi, Kadı Camisi (XVIyüzyıl), Saraçhane Camisi (1750), İmaret Camisi ve Medresesi (XVIyüzyıl), Karaköy Cuma Camisi (1562), Tabaklar Camisi (1897), Ilıca Camisi (1510-1511), Karaçayır Camisi (1571), Gölyüzü Türbesi, Aktaş Türbesi, Yozgat Kasım Dede Türbesi, Taşhan (1804), Tabaklar Hamamı (XVIyüzyıl), Orta Hamam (1388), Sultan Hamamı (XVIyüzyıl) İlin belli başlı tarihi yapılarıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Gezgin Gözüyle


Bolu, tarihi ve kültürel zenginlikleri yanında, sonsuz doğal güzellikleri ile de kış ve yaz turizminde ülkemizin önemli bir turistik merkezi niteliğindedir Bolu, Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan itibaren başkent Ankara'ya olan yakınlığı ile turizmde avantajlı bir konumda bulunmaktaydı Özellikle Abant, Akçakoca ve Esentepe Bolu'nun adeta simgesi durumuna gelmişti Sonraki yıllarda Ege ve Akdeniz'in çekiciliğinin artması ve ulaşımının kolaylaşması Bolu için bir dezavantaj durumuna gelmişse de özellikle son yıllarda Kartalkaya, Kaplıcalar, Gölcük, Abant, Yedigöller, Akçakoca, Gerede gibi merkezler turistik cazibelerini yeniden kazanarak yerli ve yabancı turistlerin akınına uğramışlardır

Ayrıca geçmişte Bolu, Abant ve Akçakoca'da birkaç küçük tesis mevcutken, özellikle 1990'lı yıllardan sonra Bolu'nun her yerinde yeni ve kaliteli tesislerin sayısı hızla artarak bugünlerde 3051 adet turistik belgeli yatağa ulaşılmıştır Coğrafi konumu itibariyle Bolu, Ankara ve İstanbul gibi iki büyük metropole olan yakınlığı ve bu yakınlığı Ankara'yı 15, İstanbul'u 25 saate indiren otoyol geçişi ile büyük bir avantaja sahip bulunmaktadır Kış ve dağ turizmi , yayla turizmi, sağlık turizmi, deniz, kamp ve av turizmi imkanlarının bulunması ve Turizm Bakanlığımızdan belgeli tesislerin var oluşu, ilimizin turizm alanındaki çekiciliğini her geçen gün artırmaktadır Köroğlu Dağlarının turizme açılması bunu daha da pekiştirecektir

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Sözlü Tarih


KÖROĞLU DESTANI
Türklerin, bu günkü büyük ve son yurdumuzun olan ve bunun içinde de her Türk için çok büyük bir değer taşıması, üzerinde hayatından fazla titremesi lazım gelen Anadolu’muzda yerleşmesinden sonra meydana gelmiş olması Köroğlu Destanının bugüne kadar aynı tesir ve kuvvete yaşamasına sebep olmuştur Hala Anadolu ve Rumeli Türkü, Köroğlu Destanını bilir ve anlatıldığı zaman heyecanlanır

Bununla beraber Köroğlu Destanının da kaynağı, bütün öteki destanlarımızda olduğu gibi, önceki sayfalarda anlattığımız asıl büyük Türk destanlarıdır Motifler hayaller, muhit ve adetler bütünüyle bu destanlarımızdan alınmış ve onların üzerine kurularak geliştirilmiştir

Bugüne kadar duyulan Köroğlu Destanı rivayetleri, Azerbaycan’dan Rumeli’ne kadar uzanan geniş sahada yirmi dört çeşitleme halindedir Bunlar, birbirinden farklı gibi görünse de aslından tek bir çekirdeğin etrafında gelişen parçalar gibidir Nitekim, hala halk arasında söylenen Köroğlu şiirleri de ya birer vakıa anlatmakta, ya bir güzelleme ile destandaki olayların çevre olarak mekanını tespit etmekte; ya bir koçaklama ile destan kahramanlarından birini çizmekte veya birinin macerasını vermekte; yahut da türkü ile olayları birbirine bağlamaktadır

Bunlardan da anlaşılacağı üzere Köroğlu Destanımız bütün güzelliğine ve tam gibi görünmesine rağmen, destan olarak tekamül devresini tamamlamamıştır Çekirdeği vardır ve tabii gelişmesini göstermiştir; muhtelif zamanlarda ve muhtelif ozanların eliyle ve diliyle ayrımları yapılıp eklemeleri eklenmiş ve bunlar bir halk süzgecinden geçerek halkın o güzel muhayyilesinden de olacağını alıp şekillenmiştir Fakat, yazılı tespit şekli, tamamı üzerinden ve nazım halinde bir tek ozanın işlemesine mazhar olmamıştır Bu kısım da yapıldıktan sonra elimizde tam ve mükemmel bir Köroğlu Destanı var diyebileceğiz

Bugün hala değişik rivayetlerde anlatılan destanın, ana hatlarıyla hülasası şu şekildedir:

Köroğlu’nun babasının adı Yusuf’’ tur Bir Beyin yanında çalışmaktadır ve bilhassa atlardan çok iyi anlamaktadır Yusuf’ un Ali adında, yiğit delikanlı bir oğlu vardır

Günlerden bir gün Bey, Yusuf’ a, kendisi için çok güzel bir at seçip getirmesini ister Yusuf da, çok gösterişsiz, uyuzumsu bir tayı beğenir, alır gelir

Fakat Bey çok kibirli, gösterişi seven, burnundan kıl aldırmayan ve çok zalim bir Beydir Böyle bir atı kendisine seçip getirdiği için Yusuf’ a fena halde öfkelenir

Halbuki Yusuf’ un getirdiği tay öyle bilinen taylardan değildir Sulardan çıkan bir aygırın dölünden gelme bir kır taydır Kanatlanıp uçma yeteneği vardır Bakılır, terbiye edilirse eşi menendi bulunmayacak cinstendir Ama Bey, bunların hiçbirini anlamaz ve zalimliği üstün gelip Yusuf’ un gözlerine mil çekilip kör edilmesi buyruğunu verir Buyruğu da, kendisi gibi zalim olan adamları düşünmeden yerine getirirler

Oğlu Ali de o zamana kadar daha yetişip daha yiğit daha gürbüz bir delikanlı haline gelmiştir Baba-oğul bir arada karar verip Beyden öç almağa yemin ederler Bunun üzerine, kır atla birlikte Bingöl Dağlarına varıp hayat suyunu ararlar; bulurlar ve içerler Sudan ancak Ali ve kır at içmiştir Yusuf içememiştir

Bundan sonra dönüp, Beyin konağına yakın bir dağı yurt edinirler (En meşhur rivayetlerde bu dağ Çamlıbel’dir) Yusuf, oğlu Ali’ ye, burada yerleşmesini sağlık verir

Babasının bu öğüdünü tutan Ali (Köroğlu) orayı yurt edinerek gelip geçenden baç almağa, haksızlıkların üstüne üstüne varmağa başlar Bir müddet sonra babası Yusuf ölür Köroğlu, yine babasının öğüdüne uyarak kendisine çok sadık kırk yiğit toplar etrafına Akıllı, bilgin, görgülü ve bir sohbet adamı olduğunu duyup işittiğini İstanbul’ dan, Kasap başının oğlu yakışıklı Han Ayvaz’ ı da kaçırıp kırk yiğidinin arasına katar:

Artık Çamlıbel, Çamlıbel’ deki Köroğlu’ nun dünyası tamam olmuştur Köroğlu’ nun çevresinde insanlar toplanmağa başlar; Köroğlu’ nun çevresinde halk küme küme ve sevgi doludur Babasının öcünü Beyden almak için Köroğlu türlü oyunlar hazırlar, yiğitlik gösterir; Köroğlu nasıl halkın adamı, iyi ve namuslu insanların sevgilisi haline gelmişse Zalim Beyin de, baş düşmanı baş korkusu haline gelir Bütün Zalim Beyler Köroğlundan korkmaktadır

Babasının öcünü almak için Beyin üstüne üstüne vardığı akınlardan birinde Köroğlu, Beyin güzel Bacısı Döne’ yi görür Gördüğü gibi de vurulur Köroğlu, Döne’ ye aşık olur Çamlıbel Köroğlu için aşkının alev alev yandığı bir yer haline gelir

Ve bir gün bu aşka dayanamaz Köroğlu, atına atladığı gibi varır Döne’ yi Bey Konağından kaçırır, evlenir Bu evlilikten oğlu Hasan doğar

Akınlar akınları kovalar; Köroğlu çok zalimlerin hakkından gelir Akınlarının birinde tutsak olur Köroğlu Yiğitlerinden Güdemen, Köroğlu’ nu kaçırmak için görevlendirilir Güdemen varıp Köroğlu’ nu bulur

Köroğlu tutsaklıktan kurtulur; kaçar Kır atına atlar ve kır at surların üstünden kanatlanıp uçarak geçer ve Köroğlu’ nu kurtarır Bunun üzerine aşka gelen Köroğlu kır atı övmeğe başlar

Çamlıbel’ e hasret kalmış, Döne’ sine hasret kalmış; yiğitlerine hasret kalmıştır Uzaktan Çamlıbel’ i görünce dayanamaz söyler:

Köroğlu tepelerden bakarım,
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim,
Bunca yıldır hasretini çekerim,
Arkam sensin, kalem sensin dağlar hey

Yiğitlerine, Çamlıbel’ ine, Döne’ sine kavuşturduğu için de atını bir güzelleme ile bir kere daha över:

Haykırır köpüğü başından atar,
Başını başımdan yukarı tutar,
Kaçarsa kurtulur kovarsa tutar,
Alma gözlü kız perçemli Kır atım

Bundan sonra Çamlıbel’ e daha iyice yerleşen Köroğlu’ nun namı bütün yurdu, dört bir yandan tutar Mertliği, mertçe kavgaları, düşkünlerin elinden tutuşu, düşkünü zalime karşı koruyuşu, hakkı ve adaleti sevişi Köroğlu’ nu dillere destan eder Her zaman haksızlığın karşısındadır ama adaletli Devlet gücüne karşı boynunun kıldan ince olduğunu da bilir Din ve devlet uğrunadır yaptıkları biraz da Urus üstüne, Acem üstüne de savaşlara katılır; bu savaşlarda yiğitlerine Mevla, şehitlik, kafire karşı üstünlük uğruna saf bağlatır

Gerçi bildiğimiz insanlardan çok ayrı, insan üstü nice güce sahiptir ama yine de insanoğlu’ dur Sonunda kendi de, yiğitleri de; atı da yorulur Köroğlu artık ihtiyarlamıştır

Çürüdü gönlüm çürüdü,
İçerde yürek eridi,
Beylerin kolu yoruldu,
Kılıç döndürü döndürü

Üstelik devir de değişmeğe başlamıştır "Delikli demir" dediği tüfek icat olmuş, artık yiğitlik başka türlü anlaşılmağa başlamıştır Göğüs göğüse, erkekçe, düşmanı yüzünden ve gözünden göre göre döğüşmenin yerini bir yerlere saklanıp arkadan ve uzaktan vurmalar almıştır Köroğlu’ na göre kahpeliktir bu ve kahpelik almış yürümüştür, alıp yürümektir Dünya sevilmez bir dünya olmuştur artık Dünyayı terk etmek vakti gelmiştir Köroğlu’ da öyle yapar, dünyayı terk edip, alacağını almış vereceğini vermiş bir insanoğlunun huzuru içinde Kırklara karışıp gider Kaynak: Türk Destanları-MNecati Sepetçioğlu, S:152-163

Sırmalı cepkeni attı koluna,
Tek elle dizgini gerdi Köroğlu
Tozlarla atılıp dağın yoluna,
Yeşil muradına erdi Köroğlu

Dağlar, omuz omza yaşlanan dağlar,
Sular kararınca paslanan dağlar,
Azatlık ufkundan rastlanan dağlar;
Bu dağlara gönül verdi Köroğlu

Dağların ardında kalınca çile,
Köroğlu yeniden gelmiş dile;
Ak saçlı anadan geçilse bile,
Dağlardan geçilmez derdi Köroğlu

Bolu’da devlet idaresine karşı cephe alış, 1559’larda canlanmaya başladı Levend ve bazı suhte hareketleri meydana gelmiş, bundan bir çok aile zarar görmüştü İbrahim ve Madin (?) adındaki şakiler, köyleri basarak, yolcuları soyarak, suç işlemişlerdi 1560’da, Köroğlu’ndan az önce Bolu’da Saltık Boyacıoğlu meselesi meydana geldi Bolu Beyi tarafından tevkif edilen bu şaki de, İstanbul’dan gönderilen bir memura teslim edilerek, muhakeme için Bolu’dan çıkarılmıştır Kendi menfaatlerini önde tutan ehl-i fesad sahibi sipahiler de zaman zaman sancakta huzursuzluk yarattılar Ancak, Bolulular İstanbul’a yakın olduklarından, şayet Bolu Beyi taraf tutarsa, hemen şikayete gidiyorlardı Köroğlu hadisesinden sonra bazen gruplar halinde İstanbul’a geldikleri ve gösteri yaptıkları da görülmüştür Evliya Çelebi, 1645 yılına ait bir kaydında Boluluların bu özelliğini bahis konusu ederek, " gayet adaletli davranmak gerek Gayr-ı meşru bir kaç akçe alınsa, halkı hemen üç günde İstanbul’a gidip şikâyet eder"diye yazmaktadır

1566 senesinde bazı levendlerin Bolu softaları adına Filyos vadisindeki Devrek’te ve Bolu’nun batısında Konrapa’da harekete geçtikleri haber alınmıştı Bunlar kendi taraftarları ile sancağın düzenini bozmaya kalkıştığında, Bolu Bey’ine hemen bu fesadı yok etmesi emredilmişti 1570’de, Çankırı ve Ankara yolu üzerindeki Gerede’de Doğancıoğulları hadisesi zuhur etti Mustafa Paşa’ya emir yollanarak bu ailenin Gerede ve çevresindeki zararlı faaliyetlerinin takip ve tespit edilmesi istenilmişti

Mustafa Paşa, bu arada Şemsi Paşa’nın sahip olduğu ve Hendek dolaylarında otlatılan koyun sürüsüne, hüviyeti meçhul kişilerin tecavüzünü araştırmakla da görevlendirilmiştir Bazı dava sahipleri de Konrapa kadısını şikayet ettiler Çünkü, kadı bazen Konrapa’da (şimdiki Düzce Pazarı) ve canı isterse buraya bir saat uzaklıktaki Üskübü/Kasaba’da oturuyordu Her iki yerde davaların görülmesi, halkı tedirgin ettiğinden, Mustafa Paşa aracılığı ile merkeze şikayet edildi İstanbul az sonra yolladığı hükümde, Kadının Düzce Pazarda oturmasının daha iyi olacağı, emredilmişti

1580 - 1585 tarihleri arasında Sayalık’tan zuhur eden ve Çakal Oğlu ile birleşen Köroğlu, geniş bir sahada kendi ününü duyurdu ve Bolu sancak beyine meydan okudu Buna dair yazışmalar, Sümer tarafından Mühimme defterlerinden tespit edilmiştir

Sakarya Şeyhi diye mehdilik davasına kalkan Ahmed’in de Bolu’nun batısında epeyce taraftarı olmuştur Bulanık Softa ismindeki şaki de sancakta korku yaratmış ve sonunda idam edilerek, cezasını bulmuştur Abaza Mehmed Paşa İzmit taraflarında, idareye baş kaldırınca Bolu da kötü günler yaşamıştır Ankara’ya gönderilen külliyetli miktardaki para kervanı soyulmuş ve bir çok kimse öldürülmüştü Bu esnada Köle Oğlu ismindeki Bolulu Celâli de ona katılmıştı Bolu Beyinin adamlarından olan Şemsi Paşazade ailesinin kölelerinden Süleyman isminde biri, Köle Oğlu ve adamları Süleyman Ağa ile çatıştırmışlar ise de, sonunda ayağından vurularak, esir edilmişti Abaza Paşa’nın gözde bölüklerinden birine kumanda eden köle Oğlu, Süleyman Ağa vasıtası ile İstanbul’a yollandı ve burada vezirin huzuruna çıkarıldı Naima’nın yazdığına göre, Köle Oğlu vezire gayet mağrurane cevap vererek;

-Şehirler urmadık, kârban basmadık, ancak zulm def’ine çalıştık Amma çün takdir böyle imiş Emir Allahındır demiştir Köle Oğlu’nun adamları İstanbul pazarlarında, sokaklarında idam edilirken, Köle Oğlu’da vezirin emri ile Parmak kapıda halkın gözleri önünde öldürülmüştür

Bolu, şekâvet hadiselerine uzun zaman sahne olacak, bu vaziyet XVII XIX yylarda bile eski şeklini muhafaza edecektir Köroğlu’nun belki de özlemiş olduğu iyi bir şekilde yaşamak arzusu, ne yazık ki uzun zaman gerçekleşemeyecektir
KÖROĞLU ÖNCESİ VE SONRASI
Levend ve bazı suhte hareketleri meydana gelmiş, bundan bir çok aile zarar görmüştü İbrahim ve Madin (?) adındaki şakiler, köyleri basarak, yolcuları soyarak, suç işlemişlerdi 1560’da, Köroğlu’ndan az önce Bolu’da Saltık Boyacıoğlu meselesi meydana geldi Bolu Beyi tarafından tevkif edilen bu şaki de, İstanbul’dan gönderilen bir memura teslim edilerek, muhakeme için Bolu’dan çıkarılmıştır Kendi menfaatlerini önde tutan ehl-i fesad sahibi sipahiler de zaman zaman sancakta huzursuzluk yarattılar Ancak, Bolulular İstanbul’a yakın olduklarından, şayet Bolu Beyi taraf tutarsa, hemen şikayete gidiyorlardı Köroğlu hadisesinden sonra bazen gruplar halinde İstanbul’a geldikleri ve gösteri yaptıkları da görülmüştür Evliya Çelebi, 1645 yılına ait bir kaydında Boluluların bu özelliğini bahis konusu ederek, " gayet adaletli davranmak gerek Gayr-ı meşru bir kaç akçe alınsa, halkı hemen üç günde İstanbul’a gidip şikâyet eder"diye yazmaktadır

1566 senesinde bazı levendlerin Bolu softaları adına Filyos vadisindeki Devrek’te ve Bolu’nun batısında Konrapa’da harekete geçtikleri haber alınmıştı Bunlar kendi taraftarları ile sancağın düzenini bozmaya kalkıştığında, Bolu Bey’ine hemen bu fesadı yok etmesi emredilmişti 1570’de, Çankırı ve Ankara yolu üzerindeki Gerede’de Doğancıoğulları hadisesi zuhur etti Mustafa Paşa’ya emir yollanarak bu ailenin Gerede ve çevresindeki zararlı faaliyetlerinin takip ve tespit edilmesi istenilmişti

Mustafa Paşa, bu arada Şemsi Paşa’nın sahip olduğu ve Hendek dolaylarında otlatılan koyun sürüsüne, hüviyeti meçhul kişilerin tecavüzünü araştırmakla da görevlendirilmiştir Bazı dava sahipleri de Konrapa kadısını şikayet ettiler Çünkü, kadı bazen Konrapa’da (şimdiki Düzce Pazarı) ve canı isterse buraya bir saat uzaklıktaki Üskübü/Kasaba’da oturuyordu Her iki yerde davaların görülmesi, halkı tedirgin ettiğinden, Mustafa Paşa aracılığı ile merkeze şikayet edildi İstanbul az sonra yolladığı hükümde, Kadının Düzce Pazarda oturmasının daha iyi olacağı, emredilmişti

1580 - 1585 tarihleri arasında Sayalık’tan zuhur eden ve Çakal Oğlu ile birleşen Köroğlu, geniş bir sahada kendi ününü duyurdu ve Bolu sancak beyine meydan okudu Buna dair yazışmalar, Sümer tarafından Mühimme defterlerinden tespit edilmiştir

Sakarya Şeyhi diye mehdilik davasına kalkan Ahmed’in de Bolu’nun batısında epeyce taraftarı olmuştur Bulanık Softa ismindeki şaki de sancakta korku yaratmış ve sonunda idam edilerek, cezasını bulmuştur Abaza Mehmed Paşa İzmit taraflarında, idareye baş kaldırınca Bolu da kötü günler yaşamıştır Ankara’ya gönderilen külliyetli miktardaki para kervanı soyulmuş ve bir çok kimse öldürülmüştü Bu esnada Köle Oğlu ismindeki Bolulu Celâli de ona katılmıştı Bolu Beyinin adamlarından olan Şemsi Paşazade ailesinin kölelerinden Süleyman isminde biri, Köle Oğlu ve adamları Süleyman Ağa ile çatıştırmışlar ise de, sonunda ayağından vurularak, esir edilmişti Abaza Paşa’nın gözde bölüklerinden birine kumanda eden köle Oğlu, Süleyman Ağa vasıtası ile İstanbul’a yollandı ve burada vezirin huzuruna çıkarıldı Naima’nın yazdığına göre, Köle Oğlu vezire gayet mağrurane cevap vererek;

-Şehirler urmadık, kârban basmadık, ancak zulm def’ine çalıştık Amma çün takdir böyle imiş Emir Allahındır demiştir Köle Oğlu’nun adamları İstanbul pazarlarında, sokaklarında idam edilirken, Köle Oğlu’da vezirin emri ile Parmak kapıda halkın gözleri önünde öldürülmüştür

Bolu, şekâvet hadiselerine uzun zaman sahne olacak, bu vaziyet XVII XIX yylarda bile eski şeklini muhafaza edecektir Köroğlu’nun belki de özlemiş olduğu iyi bir şekilde yaşamak arzusu, ne yazık ki uzun zaman gerçekleşemeyecektir

Kimliğiyle ilgili iki ayrı tartışma var Birincisi, 16 ve 17’nci yüzyılda yaşadı Yeniçeri ocağından yetişen bir şair 1578-1590 arasındaki Osmanlı-İran savaşlarına katıldı Bir tür ordu şairidir Diğeri ise Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir alana yayılmış destansı ve türkülü halk öyküsündeki karaman Köroğlu İkinci Köroğlu, Bolu Gerede çevresinde yaşadı Asıl adı Ruşen Devlete karşı ayaklandı Sivas-Tokat yolu üzerindeki Çamlıbel’e yerleşip eşkıyalık yaptı

Ama adil bir eşkıya idi Bir başka söylentiye göre de, Bolu Beyi’nin seyisi Yusuf’un oğlu Ruşen Ali asıl Köroğlu’dur Bolu Beyi, babası Yusuf’un gözlerine mil çektirdi Ruşen Ali, babasını sağaltmak için Aras Irmağı’na götürdü Ama ilaç olacak köpükleri kendisi içip yiğitlik ve şairlik gücü kazandı Çamlıbel’e yerleşip babasının intikamını almak üzere Bolu Beyi’ne savaş açtı Köroğlu hikayesi, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Balkanlar’da da bilinir Yeniçeri aşığı Köroğlu’nin şiirleri dil ve anlatım bakımından öykü kahramanı Köroğlu adına söylenen şiirlerden çok farklıdır Köroğlu ile ilgili ilk araştırmayı Pertev Naili Borotav yaptı Cahit Öztelli’nin de Köroğlu-Dadaloğlu ve Kuloğlu adlı yayınlanmış bir araştırması var

KAYNAK : wwwbolugovtr ' ye teşekkür ederiz



BOLU DAĞI

Ormanın var yüksek başın
Yol ver gidek Bolu Dağı
Çok çetindir karın, kışın
Yol ver gidek Bolu Dağı

Gidenler geri geliyor
Araba yola doluyor
Sular akar sel oluyor
Yol ver gidek Bolu Dağı

Soğuk suyundan içelim
Yayla gününde göçelim
Başka nereden geçelim?
Yol ver gidek Bolu Dağı

Tünellerin açılınca
Düz yolların seçilince
Çabuk çabuk geçilince
Yol ver gidek Bolu Dağı

Giderken engel gelmesin
Çamlıbel'de buz olmasın
Yolcular yolda kalmasın
Yol ver gidek Bolu Dağı

Çobanoğlu burdan geçti
Kayseri'den kondu, göçtü
İstanbul'a kapı açtı
Yol ver gidek Bolu Dağı

(21122000)

Şevki Çobanoğlu


Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Cami ve Mescitleri


Ulu Cami (Merkez)

Bolu Büyük Cami Mahallesi’nde, Şehit Nazım Sokağı’nda bulunan Ulu Cami’yi Yıldırım Beyazıt yaptırmıştıYapıldığı tarih belli olmayan ilk yapı yıkılmış ve yerine bugünkü cami l901 yılında Sultan IIAbdülhamit tarafından yaptırılmıştır

Bugünkü Ulu Cami kesme taştan olup, içerisine doğu ve batı yönündeki kapılardan girilmektedir Bu girişlere yedi basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır Bunların altına da ab dest alma muslukları konulmuştur Caminin asıl girişi kuzey yönündedir Buradaki son cemaat yerinin ortasında bir kubbe iki yanında da beşik tonozlu bölümler yer almaktadır Ancak burası dışa açık olmayıp altlı üstlü dört pencere ile adeta bina cephesi görünümündedir Buradaki mermer kapı söveleri olan kemerli bir kapıdan içeriye girilmektedir Oldukça aydınlık olan ibadet mekanının önünde büyük, arkasında da üç küçük kubbe bulunmaktadır Merkezi kubbeyi dört payenin taşıdığı pandantif ve tromplar taşımaktadır Mihrap iki ayrı renk taştan yapılmıştır İki yanında yarım sütunların bulunduğu mihrabın üzeri yarım kubbe ile örtülmüştür Minberi de mermerden olup güzel bir taş işçiği bulunmaktadır Kapı ve dolap kapakları ceviz ağacından, üzerlerine geometrik desenler yapılmıştır Caminin içerisi kıvrık dallar ve madalyonlardan oluşan kalem işleriyle bezenmiştir Ancak bunlar yakın tarihlerde yapılmıştır

Ulu caminin iki minaresi olup, bunlar 1944 depreminde yıkılmış ve sonradan yenilenmiştir


Kadı Camisi (Merkez)

Bolu Büyük Cami Mahallesi’nde, Atatürk Caddesi’ndedir Kitabesi olmadığından ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Ancak Bolu Livası Salnamesin’de banisinin Demirtaş Paşazade Mehmet Bey olduğu yazılıdır Yapı üslubundan da XVIyüzyıl eseri olduğu anlaşılmaktadır Caminin yanında Osmanlı döneminde, kadılık binası bulunduğundan bu cami Kadı Camisi ismi ile tanınmıştır

Cami dikdörtgen planlı olup, doğu ve güney cephelerinde arazinin alçak oluşundan ötürü iki katlıdır Doğu, batı ve güney cephelerinde arazinin yüksekliğinden ötürü bir bodrum kat meydana gelmiştir Bu nedenle de ibadet mekanı beden duvarlarından dışa taşmıştır Son cemaat yerinin caminin ilk yapılışında dört kalın sütunun taşıdığı kubbeli ve revaklı olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır Bugün caminin son cemaat yeri bulunmamaktadır

Temelinden itibaren kesme taştan yapılan caminin girişi, saçak hattına kadar yükselen sivri kemerli, l50 m derinliğinde bir niş içmesindeki basık kemerli bir kapıdandır Kapı söveleri ile kemeri mermer olan girişin üzerinde Kur’andan alınma bir ayet yazılıdır Ayrıca bunun üzerinde de yuvarlak bir pencere bulunmaktadırBeş kenarlı küçük mihrapçıklar giriş kapısının iki yanına yapılmıştır Girişin ahşap kapıları kündekari tekniğindedir Üç bölümden meydana gelen kapıda tüm yüzeyler geometrik şekiller ve yıldız motiflerinden oluşturulmuştur Bunların üzerine de küçük çerçeveler içerisine alınmış kitabeler yerleştirilmiştir

İbadet mekanı kare planlıdır İlk yapılışında kubbeli olduğu pandantif izlerinden anlaşılmaktadır Ayrıca caminin ağır taş duvarları da bunu kuvvetlendirmektedir Bugünkü üst örtü ahşap çatılıdır ve bu çatının sonradan yapıldığı sanılmaktadır Mihrap beş cepheli olarak dışarı çıkıntı yapmaktadır Mihrap duvarının iki yanında altlı üstlü birer pencere açılmıştır Bu pencerelerin alt sıradakileri dikdörtgen, üst sıradakileri yuvarlak kemerlidir Caminin iki yan duvarında altlı üstlü ikişer penceresi bulunmaktadır Mihrap kesme taştan mukarnaslıdır Minberin kaidesi ile taç kısmı mermer, diğer bölümleri, korkulukları ahşaptandır
Girişin sağındaki minare kaidesi kare, gövdesi yuvarlaktır Şerefe altı mukarnas bezemelidir


İmaret Camisi (Merkez)

Bolu İmaret Mahallesi’nin Süreyya Sokağı’nda bulunan İmaret Camisi’ni Candaroğulları soyundan Mira Paşanın oğlu Şemsi Ahmet Paşa yaptırmıştır XVI-XVII yüzyıl yapısı olan bu cami deprem sonucu yıkılmış ve Sultan IIAbdülhamit tarafından yeniden yaptırılmıştır

İmaret Camisi dikdörtgen planlı olup bir sıra kesme taş ve dört sıra tuğla dizileriyle duvarları bölmelere ayrılmıştır Bu bakımdan duvarların ilginç bir görünümü vardır Üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür

Kuzey cephesinde dışarı çıkıntı yapan iki sütunlu ve üç revaklı bir son cemaat yeri olduğu kalıntılarından anlaşılmaktadır Cami depremle yıkıldıktan sonra yeniden yapılırken eski şeklinden uzaklaşmıştır İbadet mekanı girişte ve doğu ile batı cephelerinde de altlı üstlü ikişer pencere ile aydınlatılmıştır İbadet mekanın üzeri ahşap bir tavanla örtülmüştür Bu tavanda göl şeklindeki bir orta göbekten çıkan ışınlar tüm tavanı kaplamaktadır Ayrıca ay ve çiçek bezemeleri de onu tamamlamaktadır Alçı mukarnaslı mihrap nişi dışarıya çıkıntı yapmamaktadır Minberi ağaçtan olup geometrik motiflerle bezenmiştir

Caminin içerisinde süsleme elemanlarına rastlanmamaktadır Kuzey batı duvarına bitişik olan minare kare kaidelidir ve Türk üçgenleri ile tuğladan yuvarlak gövdeye geçilmektedir

Caminin ilk yapılışında yanında medrese ile imareti bulunuyordu Günümüze bunların kalıntıları gelebilmiştir


Tabaklar Camisi (Merkez)


Cami yeni açılan cadde üzerinde kaldığından ön kısmı yıkılmıştır Bu nedenle de ilk yapılışındaki cephesi bilinmemektedir

Dikdörtgen planlı caminin kuzey yönünde iki sütunlu, ayna tonozlu yuvarlak kemerli cümle kapısı bulunmaktadır Bu kapı üzerinde kitabesi bulunmaktadır:

İmam ül müslimin Abdül Hamit Han-ı Keremin
Buyurdu yeryüzün ihsanlarıyla sertezer tezyin
Dolaşmaz nazara tayin-i bala bimari cudinde
Ulaşmaz dergah-ı ihsanına endaze tahmin
Nazar-ı mağfuriyyeti oldu bin lutfuyla bu cami
Delil oldu musâhib-i nadir
İhyaya sebeb oldu musâhib-i Nadir
Rûh-u tahsinini şâd eyleye Allah anın
Garik-i nimeti Tahsin Ağa’nın nakd-i vakfından
Yapıldı sâye-i şahânede bu muhabbet-i zenğin
O sah-i Akdese kıldım dua arz eyledim târih
Delil oldu lûtfu beri yapıldı cami-i Tahsin 1305
Ketebe Mehmet Nuri İslamboli

İbadet mekanının giriş cephesinde altlı üstlü, yan ve mihrap cephesinde yuvarlak kemerli ikişer pencere bulunmaktadır Ahşap bir tavanla örtülüdür Mihrap kavisli bir niş şeklindedir İki yanında kare kaideli iki sütun yerleştirilmiştir

Minare kaidesi caminin içerisindedir Bu nedenle minarenin tuğla gövdesi çatının üzerinden başlamaktadır Bu minare yıkılmış ve sonradan yenilenmiştir Caminin yanında cami ile birlikte yapıldığı söylenen bir de çeşmesi bulunmaktadır


Saraçhane Camisi (Merkez)

Bolu Büyük Cami Mahallesi’nde Atatürk Caddesi’ndedir Caminin üzerindeki kitabesine göre Silahtar Ağası Mustafa Ağa tarafından 1749 yılında yaptırılmıştır Arazi konumundan ötürü altına küçük bir bodrum yapılan cami moloz taş ve tuğladan yapılmıştır Duvarların her dört sırası arasına dörder tuğla konularak ceplere hareketlendirilmiştir Sade bir planı olan caminin giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır:

Bihamdü lillah ana fetheyledi ebvab-ı hayratı
Kılıp mazhar bu hayr-ı mahza beis Hazret-i Mevlâ
İdüp bu camii ihyâ hususuyle bu esnada
Silahtar Ağası hayra mal Mustafa Ağa
Kıla beş vakit namaz anda duaya azmede cümle
Deyup fakirhne ya rabbana kıl ecrini evfa
İman ve han müzzinler ederler hizmeta ikdam
Olup her kainvechi mihrap selah ile züht-ü takva
Sezadır şanına fevzi dua çok eyle her tarih
Ola sayi anın makbul cennet-i Ulemaya
1163 (1749)

Bodrum üzerinde olduğundan camiye, dört basamaklı bir merdivenden sonra iki sütunun taşıdığı kemerlerin oluşturduğu üç bölümlü bir son cemaat yerinden girilmektedir İbadet mekanı iki sıralı pencerelerle aydınlatılmıştırÜzeri ahşap bir tavanla örtülü olup, önemli bir süsleme elemanına rastlanmamaktadır

Mihrap taştan, minberi de ahşaptan yapılmıştır Mimari yönden orijinalliğini kaybetmiş olan caminin kare kaideli,yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır Caminin üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür Ayrıca cami girişinin solunda bir de çeşmesi bulunmaktadır


Ilıca Camisi (Merkez)

Kitabesinden öğrenildiğine göre İsfendiyar oğlu Kızıl Ahmet Bey’in oğlu Musa Paşa tarafından 1510-1511 yıllarında yaptırılmıştır Cami 1949 depreminden büyük hasar görmüş, l960 yılında yeniden yapılmış ve eski kitabesi de buraya konulmuştur:

Bana haz-el cami'ül şerîf vel-mâbed el-latif Musa Paşa İbn-i Kızıl Ahmed
İbn-i İbrahim bey İbn-i İsfandiyar bey sahbu'l vekâr Lirahi Velideti tekaba’llahu
Ruhül-Lahi eslafafehu (916) tulallah ömrü ahlafehu

Bugünkü durumuyla kare planlı, ahşap çatılı küçük bir camidir Moloz taştan yapılmış olup yalnızca dışarıya doğru çıkıntılı, yay kemerli cümle kapısı kesme taştandır İbadet mekanı oldukça basittir Mihrap alçıdan mukarnaslı olup geometrik şekillerle bezenmiştir İlk yapılışında önünde üç bölümlü bir son cemaat yerinin olduğu kalıntılarından anlaşılmaktadır Yeniden yapılırken bu bölüm ortadan kaldırılmıştır

Yeni yapılan minaresi alçı ile yivlendirilmiş olup yapının mimarisi ile uyum sağlamamaktadır


Ağdacı Camisi (Merkez)

Bolu İhsaniye Mahallesi, İsmet Paşa Sokağı’nda bulunan Ağdacı Camisini ismi belli olmayan, ancak Ağdacı olarak tanınan bir kişi tarafından l894’de yapılmıştır
Mimari yönden özellik göstermeyen bu yapı yaklaşık l50 cm yüksekliğinde bir platform üzerindedir Bugünkü yapı tamamen yenilenmiştir İki sütunlu bir son cemaat yerine merdivenlerle ulaşılır Buradaki sütunların arası camekanla kapatılmıştır Kesme taş ve tuğladan yapılan cami kare planlı olup üzeri çatılıdır Batı ve güney yönlerindeki pencerelerle içerisi aydınlatılmaktadır Mihrap ve minberinin hiçbir özelliği bulunmamaktadır


Karaçayır Camisi (Merkez)

Bolu Karaçayır Mahallesi’nde, Gülez Sokağı’ndadır Vakıf kayıtlarına göre bu camiyi Musa Paşa’nın oğlu Mehmet Bey l571 yılında yaptırmıştır Ancak depremler sonucunda yıkılmış ve yenilenmiştir Bu nedenle de mimari özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Cami l944 yılında yeniden yapılmıştır Beden duvarları tuğladan olup üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Mihrabının hiçbir özelliği bulunmamaktadır


Karaköy Cuma Camisi (Merkez)

Bolu’ya 7 km uzaklıkta bulunan Karaköy Cuma Camisi, Musa Paşa oğlu Mehmet Bey’in annesi tarafından 1562-1563 yılında yaptırılmıştır

Cami moloz taştan dikdörtgen planlı olup üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Giriş kapısı pembe mermerden yapılmıştır Üzerinde çini yazılı bir kitabesi bulunmaktadır Aynı çinilere caminin içerisinde çeşitli yerlerde de rastlanmaktadır Ayrıca ahşap kapıları ile dikkati çeken bir yapıdır Mihrap ve minberi de sanat tarihi yönünden oldukça değerlidir


Yıldırım Camisi (Merkez)

İlk yapılışında o döneme (1389-1402) özgü biçimde ulu cami tipinde olan bu yapı XIXyüzyılda yanmış, l899 yılında tek kubbeli olarak yapılmıştır Ancak bu yapı da l944 depreminde yıkılmış ve yerine bugünkü cami, Klasik Osmanlı Mimarisi üslubunda yapılmıştır

Şehir merkezide oldukça geniş bir alanda bulunan cami dikdörtgen planlıdır Arazi konumundan ötürü alt katına çeşitli dükkanlar yapılmıştır Eski son cemaat yerinin olduğu yere yanlardan iki yuvarlak kemerli kapı açılmış ve bunların iki köşesine de kare kaideli iki mermer sütun yerleştirilmiştir Buradaki altlı üstlü birer pencereden sonra da dışarı taşkın minare kaideleri yerleştirilmiştir Bundan sonra ikinci bir son cemaat yeri meydana getirilmiştir Buradaki son cemaat yerinin saçak silmesi caminin ibadet mekanının saçak silmesinden lm aşağıda kalmıştır İbadet mekanını örten kubbe son cemaatın önündeki iki paye ve dört köşedeki trompların üzerini merkezi kubbe oturtulmuştur Kubbenin dışında kalan bölümler tromplarla örtülmüştür Kubbe kasnağının her kenarına birer pencere açılmıştır Kasnak basit ve pahlı bir silme ile sonuçlanmaktadır İbadet mekanı giriş kapısının iki yanında ikişer, kapı üzerinde bir ve diğer kenarlarda iki sıra halinde sekiz, mihrap yanında da ikişer pencere ile aydınlatılmıştır Mihrap yarım yuvarlaktır ve dışarıya taşkınlık yapmamaktadır Caminin mihrap ve minberinin özelliği bulunmamaktadır Kare kaide üzerindeki iki taş minare bulunmaktadır Minare gövdesinin üzerine yivler yapılmıştır


Yıldırım Bayezıt Camisi (Mudurnu)

Mudurnu’nun Bolu Caddesi üzerinde, ilçe merkezinde bulunan Yıldırım Beyazıt Camisini, Yıldırım Beyazıt’ın şehzadeliği sırasında medrese ve hamam ile birlikte 1382 yılında yaptırmıştır Medrese günümüze ulaşamamıştır Caminin kitabesi günümüze gelememiştir, bugün l900 yılında onarıldığını gösteren bir tamir kitabesi bulunmaktadır Ancak eski minarenin kitabesi günümüze gelebilmiştir:

Paşa Bey-zâde, İbrahim Ağaya
Bilâ avnullah bu hayr oldu müyesser
Şûyû oldu besmeleyle binâya
Hitamında okundu Allahûekber
İnşâ iden el-fakîr
Selim Mehmet
Eş-şehîr bî-Paşa Beyzade
Fatihât' ül-eser
Fî gurre-i şehr-i
Ramazanü'l-muazzam
1l57 (l774)

Bunun yanı sıra caminin yanındaki hamamın Yıldırım Beyazıt tarafından yapıldığını belirten 1382 tarihli bir kitabe bulunmaktadır

Cami plan olarak Osmanlı Mimarisinde üç kubbeli son cemaat yeri ve tek kubbeli camiler gurubuna girmektedir Caminin önündeki son cemaat yeri üç bölüm halinde olup orta kısmı kapalı yanları da açık olarak yapılmıştır Ortadaki bölüm diğerlerinden daha yüksek ve gösterişlidir İki yanındakiler üçgenlerle küçük kubbeye geçiş sağlanmıştır Caminin giriş kapısı mermer söveli dikdörtgen şeklindedir

Cami kareye yakın dikdörtgen planlıdır Yanlardaki kemerlerle ana mekan genişletilmiştir Duvarlara dayanan sekiz yarım payenin sağ ve sol uçları kemerler üzerine oturtulmuştur Böylece dört kubbeye yerleştirilen sivri kemerli, yarım kubbeli, köşe hücreleri ile cami sekizgene çevrilmiştir Ana kubbe de bunların üzerine oturtulmuştur Kubbe kuzey bölümünde 21 X 19 m ölçüsündedir Kubbeyi taşımak için de ana mekanın duvarları kalın yapılmıştır Aşağıdan başlamasına rağmen içerideki sivri kemerlerden ötürü kubbe yüksek gibi görünmektedir Caminin mihrap duvarında dört, güney ve batı duvarlarında ikişer, bunların üzerinde de her duvarda birer pencere ile içerisi aydınlatılmıştır Kubbe kasnağında da üç pencere bulunmaktadır

Caminin mihrabı beş sıra mukarnaslıdır Bunun üzerinde ayetler yer almaktadır Mihrabın orijinal kalem işleri silinmiş ve l960 yılında yenilenmişlerdir Caminin minaresi kare taş kaide üzerine kısa ve silindirik gövdelidir


Sultan Süleyman Camisi (Kanuni Cami) (Mudurnu)

Camiye neden Sultan Süleyman Camisi denildiği bilinmemektedirNe zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir Kitabesi günümüze gelememiştir

Cami dikdörtgen planlı olup üzeri çatı ile örtülüdür Moloz taş duvarlı caminin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır Duvarlarda iki testere dişi arasına bir sıra düz konulmuş tuğlalardan meydana gelen bir şerit yeknesak görüntüyü ortadan kaldırmaktadır İç mekan kuzey cephesinde altlı üstlü sivri kemerli beş pencere , mihrap duvarında aşağıda iki yukarıda biri yuvarlak üç, pencerelerle aydınlatılmıştır Güney ve kuzey duvarları birbirinin simetriğidir İç mekanın üzeri tavanla örtülü olup mihrabı tavana kadar yükselmektedir Mihrap ve minberin yanı sıra caminin de sanat tarihi yönünden bir özelliği bulunmamaktadır
Caminin minaresi beş köşeli bir kaide üzerinde silindirik olarak yapılmıştır


Yukarı Tekke Camisi (Gerede)

Gerede Kabirler Mahallesi Vezir Sokağı’nda bulunan Yukarı Tekke Camisini, kitabesinden öğrenildiğine göre Abdullah Efendi 1850-1851’de yaptırmıştır

Cami dikdörtgen planlı kerpiçten yapılmış olup üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Yakın tarihlerde yapılan onarımlarla caminin orijinalliği bozulmuştur Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır Caminin güney batı yönünde Abdullah Efendinin türbesi bulunmaktadır


Yıldırım Camisi (Yeniçağa)

Bolu ile Gerede arasındaki Yeniçağa ilçesinin Eski Çağa köyündedir Vakıf kayıtlarına göre XIVyüzyılda yapılmıştır Banisinin kim olduğu bilinmemektedir

Dikdörtgen planlı, üzeri kırma çatı ile örtülüdür Yakın tarihlerde onarılarak özelliğinden uzaklaşan caminin kalın beden duvarları ilk yapısından kalmadır

Caminin kuzey kısmında, 835 X 1525 m ölçüsündeki yüksek bir sahanlıktan son cemaat yerine girilmektedir İki yanda son cemaat yerine açılan iki penceresi ile bu pencerelerin ortasındaki bir kapıdan ibadet mekanına girilmektedir İbadet mekanı iki yandaki ikişer pencere ile aydınlatılmıştır Dışarı taşkın olmayan mihrabı bir niş şeklindedir Cami içerisinde sanat tarihi yönünden üzerinde durulacak bir süsleme elemanları bulunmamaktadır


Gazi Süleyman Paşa Camisi (Göynük)

Ayrıca Süleyman Paşa adına yapılmış camilerden biri olup, bunların ilki olduğu söylenmektedir Vakıf kayıtlarına göre Süleyman Paşa adına yapılan ilk cami 1331-1335 yıllarında ahşap olarak yapılmıştır 1875 yılında sel baskını sırasında yıkılmıştır Sultan IIAbdülhamit’in isteği ile bugünkü cami l878’de yapılmıştır

Gazi Süleyman Paşa Camisi Osmanlı Geç Devir Mimarisi özelliklerini yansıtmaktadır İbadet mekanı 1770 X 16,10 m ölçüsündedirYüksek bir platform üzerindeki cami kesme taştandırÜzeri ahşap bir tavanla örtülüdür Kuzey kısmında iki katlı bir son cemaat yeri bulunmaktadır İbadet mekanı oldukça sadedir Mihrap yarım yuvarlak şekilde olup dışarıya çıkıntı yapmaktadır Bezeme olarak iç kısımda hiçbir özellik bulunmamaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Türbeleri


Aktaş Türbesi (Merkez)

Bolu Karaçayır Mahallesi, Aktaş Sokağı’nda bulunan Aktaş Türbesi’nde, Halveti Tarikatına mensup, Diyarbakırlı Hacı Efendi, Şeyh Nasrullah Efendi ve Kalaycı Şeyh Ahmet Efendi ile isimleri belli olmayan iki kişi daha gömülü bulunmaktadır Türbenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir

Türbe moloz taştan yapılmış olup, bir taraftan yanındaki camiye diğer taraftan da önündeki ek yapıya bitişiktir Bugün bu türbeye ek yapıdan girilmektedir Üzeri beşik tonozla örtülü olan, kare planlı türbenin duvarları dışarıdan kademeli olarak yapılmıştır Türbenin içerisi üç yöndeki pencereler ile aydınlatılmıştır İçeride bezeme olarak belirgin bir unsur bulunmamaktadır


Gölyüzü Türbesi (Merkez)

Bolu Gölyüzü Mahallesi’nde Aktaş Sokağı’ndadır Ne zaman ve kimin için yaptırıldığı bilinmemektedir

Türbe 6x6 m ölçüsünde kare planlı olup, üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür Kenarlardaki basık ve yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır Mimari yönden özelliği bulunmayan türbede altı sanduka bulunmaktadır Bunlar Halveti Tarikatının kurucularından şeyh Haramani, Şeyh Tahir ve Şeyh Kamil’e aittir Diğer üç mezarın yine Halveti Tarikatına mensup kişiler olduğu sanılmaktadır Ancak bunların isimleri bilinmemektedir


Yozgat Türbesi (Kasım Dede Türbesi) (Merkez)

Bolu’ya 7-8 km uzaklıktaki Yozgat Köyü yakınında mezarlık içerisindeki bu türbenin de ne zaman yapıldığı bilinmemektedir

Küçük bir tepecik üzerinde bulunan türbe altıgen planlıdır Kaide kısmı blok kesme taşlardan yapılmış, üzeri kubbe işle örtülmüştür Girişin solunda ve onun karşısındaki iki pencere ile aydınlatılmıştır Türbenin doğu cephesindeki giriş kapısı ana duvarlardan girintili ve niş halindedir Yay kemerli kapısının üzerinde kitabesi bulunmaktadır Türbe içerisinde yatan Kasım dede’nin kim olduğu bilinmemektedir

Halk tarafından yapılan onarımlarla özelliğinden uzaklaşmıştır


Ümmi Sinan Türbesi

Bolu Dağlarının Köroğlu Tepesi’nde Tekke Köyü’nün yanında bulunan bu türbenin Fatih Sultan Mehmet’in hocalarından Ümmi Sinan için XVyüzyılda yaptırılmıştır

Altı köşeli olan türbe kesme taştan olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Girişin sol tarafındaki bir pencere ile aydınlatılmıştır Son yıllarda yapılan onarımlarla özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır


Abdullah Efendi Türbesi (Gerede)

Gerede Kabirler Mahallesi, Vezir Sokak’ta bulunan Abdullah Efendi Türbesi, Yukarı tekke Camisi’nin güneybatı köşesindedir Kare planlı olan türbenin üzeri çatı ile örtülüdür Türbenin önüne bir de ziyaret kısmı eklenmiştir Giriş kapısı üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır Bu kitabeden cami ile birlikte 1850 yılında yapıldığı öğrenilmektedir

Kitabe:
Menbe-i feyzi ilâhi
Rehberi Rahi hüda
Ravza-i Abdullah Efendi
Mürşidi ehli sefa
(1267) tarihi tamam
Aşk ile ya hay deyüp
Etti hakka can feda


Aşağı Tekke Türbesi (Gerede)

Gerede Seviler Mahallesi, Cami Sokağı’nda bulunan Aşağı Tekke Türbesi, kitabesinden öğrenildiğine göre Şeyh Halil Efendi ve oğlu Mustafa Efendi tarafından 1844’te yaptırılmıştır

Moloz taştan sekizgen plan üzerine kurulduğu görülen türbe, gerçekte köşe dolgularının yuvarlatılmasından ötürü bu şekilde görülmektedir Türbe kare planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür Önüne bir de ayna tonozlu bir giriş kısmı eklenmiştir Bu bölüm girişin iki yanındaki ve yan duvarlardaki birer pencere ile aydınlatılmış olmasına karşılık, asıl türbe yapısının her duvarında birer pencere vardır Yuvarlak kemerli giriş kapısının üzerinde kitabesi bulunmaktadır

Kitabe:
Delil-i Ruh-i huda kütb-i arifin idi himen fuyuzi tuttu enamı Halil Efendinin
Teceddüt etti yüzünden tarik-i saban-i gönüller oldu begâmi Halil efendinin
Bu irtikale tarihi tamdır irfan Cinane döndü mekânı Halil efendinin (1259)

Türbe içerisinde Şeyh Halil Efendi ile 1851 yılında ölen oğlu Mesut gömülüdür


Akşemseddin Türbesi (Göynük)

Akşemseddin, Hacı Bayram’ın ölümünden sonra, Bayramî Tarikatından Ömer Sekkin’e olan kırgınlığından ötürü Beypazarı’na sonra da Göynük’e gelerek yerleşmiştir

Akşemseddin 1459’da Göynük’te ölmüş ve 1459’da türbesi yapılmıştır Türbe altıgen planlı, kesme taştan yapılmış olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Beden duvarlarının her birisinde sivri kemerli nişler içerisinde dikdörtgen altı pencere bulunmaktadır Alt sıra pencerelerin üzerinde de ikinci sıra pencereler vardır Giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmamaktadır Türbe içerisinde dönemin ahşap işçiliğini yansıtan ceviz ağacından sandukası bulunmaktadır


Ömer Sekkin (Sıkkıni Dede) Türbesi (Göynük)

doğusunda bulunmaktadır Ömer Sekkin’in ne zaman öldüğü kesinlik kazanmamakla beraber, Akşemseddin’den sonra öldüğü sanılmaktadır Bu bakımdan Ömer Sekkin’in ölüm tarihi ve türbenin yapılışı ile ilgili kesin bir tarih verilememektedir Bu arada türbenin yapılışı ile ilgili bir söylenti bulunmaktadır Bu söylentiye göre; İstanbul-Bağdat kervan yolu buradan geçiyormuş Kervan reislerinden birinin gördüğü rüya üzerine de bu türbe yapılmıştır

Türbe yüksek bir platform üzerinde, meyilli bir arazide sekizgen planlı olarak yapılmıştır Kesme taştan Osmanlı türbe mimarisinin bir örneği olup, arazi meyilinden ötürü de önüne iki sütunlu bir revak yerleştirilmiştir Sekizgen planlı türbenin duvarlarına birer kenarı atlayarak birer pencere yerleştirilmiştir

Türbenin yay kemerli, sivri alınlıklı kapısı üzerinde kitabe yeri bulunuyorsa da buraya kitabe konulmamıştır Türbe içerisinde yalnızca Ömer Sekkin’in sandukası bulunmaktadır


Eskiçağa’daki Türbe (Yeniçağa)

Eskiçağa’da bulunan bu türbenin kime ait olduğu ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Osmanlı türbe mimarisinde görülen tek kubbeli küçük türbe örneklerindendir Kare planlı basit bir yapıdır Ancak, iç mekanı örten kubbe yüksek bir kasnak üzerine oturtulmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Hamamları


Tabaklar Hamamı (Merkez)

yüzyılda Sokollu Mehmet Paşa yaptırmıştır Mimarı belli değildir Çifte hamam olarak yapılmış olmasına rağmen, çifte hamamların özelliği burada görülmemektedir Bugün hamamın soyunmalık kısmı yol genişletilmesi sırasında yıktırılmıştır Günümüze sadece soğukluk ve sıcaklık bölümleri gelebilmiştir İlk yapılışında burada olduğu sanılan ahşap soyunmalık sonraki yıllarda yenilenmiş, ardından da ortadan kaldırılmıştır Önceden kuzeyde olan giriş, doğuya alınmış ve bunun için de yeni bir giriş kapısı yapılmıştır

Hamamın kadınlar kısmı erkekler kısmına göre daha küçüktür Moloz taştan yapılmış olan hamamın beden duvarları silmeli bir saçaklıkla son bulmaktadır Soğukluk kısmı ile helaların üzeri tonozla, sıcaklık ise kubbe ile örtülüdür Sıcaklığın köşelerine birer hücre yerleştirilmiştir Hamamın içerisinde dikkati çeken herhangi bir bezeme bulunmamaktadır


Orta Hamam (Merkez)

Bolu Büyük Cami Mahallesi’nde Atatürk Sokağı’ndadır Kitabesine ve Vakıf kayıtlarına göre, 1388’de Yıldırım Beyazıt adına yaptırılmış çifte hamamdır Hamam 1908 yılında onarılmıştır Giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır:

Kad emera bi imareti hamam-ırrefi vel-binalimani el emir-ül bi kebir essultan ibn issutan el-mueyyed min errahman
Çelebi Bayezid Übnü Murad İbni Urhan Zade-hu’llahu gil-ıkbâl tebüniye fil-am il hadittisin ve sebamie bareke’llahü lisâhibin Rahman tarafından Nusret ve Zaferle müeyyed Sultan oğlu Sultan, Büyük Emir Orhan’ın oğlu, Murad’ın oğlu Çelebi Bayezid-Allah onu sağlam binanın inşasını emretti ve 791 yılında bina kılındı, Allah sahibi için kutlu etsin

Bu kitabeye göre de hamamın Yıldırım Beyazıt’ın emri ile yapıldığı anlaşılmaktadır Ayrıca kapı kemerinin kilit taşı üzerinde de mimarının Ömer İbn-i İbrahim olduğu yazılıdır

Hamamın erkekler kısmının soyunmalığı yol seviyesinden üç basamak aşağıda olup, yuvarlak bir kemerli kapıdan içeriye girilmektedir Soyunmalık kare planlı, üzeri pandandifli bir kubbe ile örtülmüştür Kubbenin ortasına da aydınlık feneri açılmıştır Soyunmalığın ortasındaki havuzun kenarları yıldız şekilleri ve mukarnaslarla süslenmiştir Buradan büyük bir niş halindeki kapıdan soğukluğa geçilmektedir Bu bölümün kuzey ve batı duvarlarına birer küçük niş açılmış olup, bu nişler aynı zamanda soğukluk ile bağlantıyı sağlamaktadır Bursa kemerli büyük bir nişi bulunan soğukluğun güneyinde kubbeli bir hücre, doğusunda da beşik tonozlu helalar bulunmaktadır Soğukluğun kuzeyindeki bir kapı ile de kare planlı bir başka hücreye geçilmektedir Sıcaklık soğukluğun sonunda yer alıp, batı ve kuzey kenarları iki büyük bursa kemerli niş ile genişletilmiştir Doğu kenarında özel halvet hücreleri, güneybatı köşesinde de bir diğer halvet hücresi bulunmaktadır Bütün bu bölümler küçük kubbelerle örtülmüştür

Hamamın kadınlar kısmı, erkekler kısmından biraz daha farklı ve küçüktür Soğukluğu kare planlıdır Üzeri de dört büyük trompun taşıdığı büyük bir kubbe ile örtülmüştür Burası da erkekler kısmında olduğu gibi ikinci bir hücre ile soğukluğa açılmaktadır


Sultan Hamam (Merkez)

Bolu Büyük Cami Mahallesi’nde, Saraçhane Sokağı’nda yer alan Sultan Hamam’ın Vakıf kayıtları ve mimari üslubuna göre XVIyüzyıl eseri olduğu anlaşılmaktadır Hamam Sokollu Mehmet Paşa Vakfındandır Bu hamam ile ilgili bir söylentiye göre; Şemsi Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır Ancak bu iddia kesinlik kazanamamıştır

Hamam XIXyüzyılda yapılan onarımlarla ön kısmı bütünüyle değişmiştir Hamam erkekler ve kadınlar kısmı ayrı ayrı olmak üzere çifte hamam düzenindedir Her iki bölüm de birbirinin eşidir Soyunmalık bölümünün üzeri fenerli olup, bunun altında da bir şadırvan bulunmaktadır Erkekler kısmında soyunmalığın içerisine dar bir çıkıntı olarak ayna tonozlu bir bölüm eklenmiştir Bu bölüm soğukluğu oluşturmaktadır Böylece dar bir soğukluktan doğrudan doğruya sıcaklığa geçilmektedir Kadınlar ve erkekler kısmındaki soğukluğun orta yerinde bulunan 406x870 m ölçüsünde dikdörtgen bir bölümden de sıcaklığa geçilmektedir Bu bölüm enine dikdörtgen olup, ortasında kare ve bunun iki yanında da iki büyük kemerle orta kısımdan ayrılmaktadır Sıcaklığın kuzey kenarında hamamın ana duvarlarından dışarıya çıkıntı halinde tonoz örtülü helalar eklenmiştir


Aşağı Hamam (Gerede)

Gerede Kitiller Mahallesi’nde, Bolu Caddesi’nde bulunan Aşağı Hamam’ın Yıldırım Beyazıt döneminde, XIVyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır

Hamam moloz taştan yapılmış olup, soyunmalık 6x4 m ölçüsünde ahşaptandır Soğukluk tonoz örtülü, kareye yakın dikdörtgen planlıdır Buradan dar bir koridorla 4x7 m ölçüsünde sıcaklığa geçilmektedir Kubbe ile örtülü sıcaklıkta kubbenin iki yanında tonozlu eyvanlar bulunmaktadır


Yıldırım Hamamı (Gerede)

Yıldırım Hamamı, Gerede’de Yıldırım Beyazıt adına 1388’de, cami ile aynı tarihte yapılmıştır

Hamam, tuğla hatıllı moloz taştan yapılmış, dikdörtgen planlıdır Soyunmalık kısmı yıkılmış, ancak yakın tarihlerde de bütünü ile restore edilmiştir Bu arada da hamama yeni bir soyunmalık eklenmiştir Hamamın ön kısmındaki kalıntılardan anlaşıldığına göre asıl soyunmalığın kare planlı olduğu sanılmaktadır Soğukluğun üzeri pandantifli kubbe ile örtülü olup, 375x375 m ölçüsündedir Soyunmalığın batısındaki bir kapı ile 390x545 m ölçüsünde sıcaklık bölümüne geçilmektedir Sıcaklık iki bölüm halinde olup, birinci bölüm daha geniş ve kubbelidir İkinci bölüm daha basık, küçük ve eyvan şeklindedir Batı köşesinde tromplu kubbe ile bu bölümün üzeri örtülmüştür Sıcaklığın doğusunda iki halvet hücresi bulunmaktadır Buradaki kubbe yukarıya doğru daralarak yıldızlarla dekore edilmiştir Hamamın kuzeybatısında küçük bir çıkıntı oluşturan bölüm helalara ayrılmıştır


Süleyman Paşa Hamamı (Göynük)



Çifte hamam olarak yapılan bu hamamın sıcaklık ve soğukluk kısımları yan yanadır Erkekler bölümünün soyunmalığına batı köşesindeki bir kapıdan girilmektedir Soyunmalık tromplar ve bunların arasındaki nişler ile hareketlendirilmiştir Merkezi bir kubbenin örttüğü bu bölümün kuzeybatısındaki iç içe nişten sonra soğukluk kısmına geçilmektedir Soyunmalığın arkasında beşik tonozla örtülü küçük bir koridor ve onun batısında yine beşik tonozla örtülü helalar yer almaktadır Bu bölümler tonozların ortasına açılan konik şekilli pencereler ile aydınlatılmıştır Soğukluk kare planlıdır Bunun doğusunda sivri kemerli büyük bir eyvan ve bu eyvanın ortasında da yine sivri kemerli bir niş bulunmaktadır Batı ucundaki sivri kemerli eyvanın altından sıcaklığa geçilmektedir Sıcaklık üç eyvanlı olup, üzeri yarım bir kubbe ile örtülmüştür Eyvanların üzerinde ise beşik tonozlar bulunmaktadır Sıcaklığın kuzey, batı ve güneydoğu köşelerinde de üzerleri kubbelerle örtülü küçük hücreler yer almaktadır

Kadınlar kısmında soğuklu diğerine göre daha küçük ve kubbelidir Sıcaklık kısmı ve hücreleri erkekler bölümüne göre çok daha küçüktür


Yukarı Hamam (Mudurnu)

Mudurnu’nun Havlu Mahallesi’nde bulunan Yukarı Hamam, üzerindeki kitabesinden anlaşıldığına göre, 1899 yılında yapılmıştır Hamam soyunmalık, soğukluk ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiş ve oldukça küçük bir hamamdır Soyunmalık kare planlı, ahşap tavanlıdır Ayrıca burada fıskiyeli bir havuz bulunmaktadır Soyunmalığın güneyindeki dar bir kapıdan uzun bir koridora geçilmekte olup, bunun batısına da helalar yerleştirilmiştir Güneyindeki bir başka kapıdan da beşik tonozlu dikdörtgen biçimli soğukluğa geçilmektedir Sıcaklık hamamın doğusunda bulunmaktadır Kare planlı olan sıcaklık, pandandifli bir kubbe ile de üzeri örtülüdür Sıcaklığın yanında yine kubbeli iki halvet hücresi bulunmaktadır


Yıldırım Hamamı (Mudurnu)

Erkekler bölümünün giriş kapısı üzerindeki kitabeden Yıldırım Beyazıt tarafından Ömer Bin İbrahim’e 1382 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır

Kitabe:

Amere Hâze-l hama mel mubareke el-emir-ül kabir
El Müeyyedü bilizzi vel ihsan Sultan
Bayezid Bin Murad Bin Orhan halledallahü devletihi fi sene evbaa ve sana nine ve seb’a miye

Bu kitabenin yanında ayrı bir bölümde hamamı yaptıranın ismi “Ammera Ömer bin İbrahim” yazılıdır

Hamam moloz taş duvarlı olup, saçak silmeleri derzli kesme taştandır Hamamın güney ve kuzey kısmındaki duvarları ve bunları örten kiremitli çatı girintili çıkıntılı olup, karmaşık bir plan göstermektedir Gerçekte bu karışıklık sonraki yıllarda hamama yapılan eklere kaynaklanmaktadır

Erkekler bölümünün soyunmalığı ile sıcaklığı doğuda yan yanadır Kadınlarınki ise batıda yer almaktadır Bu bölümler kare planlıdır Üzeri yüksek bir kasnak ve kubbe ile örtülüdür Bu kasnak silindirik olarak başlar ve sonra da sekizgen’e dönüşür Ancak bu üst örtüyü oluşturan kubbe ve sekizgen kasnak, basık kiremitli çatının içerisinde kalmıştır

Hamamın girişi mukarnaslı kalın duvarlar arasında dehliz şeklindedir Soyunmalık pandandifli kubbe ile örtülüdür Üzerindeki aydınlık fenerinin altına da büyük fıskiyeli bir havuz yerleştirilmiştir Soyunmalığın batısındaki büyük bir niş içerisindeki mukarnaslı kapıdan soğukluğa geçilmektedir Bu kapının arkasında küçük bir koridor bulunmaktadır Kuzey kısmındaki ikinci bir kapıdan yine bir koridora geçilir Bu küçük koridorların sıcaklık ve soğukluk kısımlarındaki buhar ve kokuların giderilmesi için yapıldığı sanılmaktadır Soğukluğun kuzeyinde dikdörtgen planlı mekan Türk üçgenli bir kubbe ile örtülmüştür Ayrıca bu bölümün güneyine yine sivri kemerli büyük bir niş ve küçük dolap nişleri yapılmıştır Soğukluğun kuzey batısından yine başka bir koridora geçilir Bu koridorun üzeri ocak bacası şeklindedir Buradan geçilen ikinci bir koridorun sonunda dikdörtgen bir bölüm bulunmaktadır Bunun ortası kubbe ile örtülmüş, diğer bölümleri ise tonozludur Buradan asıl sıcaklığa geçilmektedir Sıcaklığın ortasında kare planlı göbek taşı yer almaktadır Bu mekanın doğu ve batı kenarları da büyük eyvanlar halindedir Sıcaklığın üst örtüsü zengin bir mimari göstermektedir Buradaki özel halvet hücresi dört kenarın ortasından başlayan mukarnaslı ayaklar, orta kısımdaki sekizgen fener ve küçük aydınlatma pencereleri ile üst örtü görkemli bir görünüş kazanmıştır

Hamamın erkekler bölümünün son derece zengin bir mimarisinin olmasına karşılık, kadınlar kısmı sade ve belirli bölümlerden meydana gelmiştir Buradaki soyunmalık ahşap tavanlı, kareye yakın dikdörtgen planlıdır Soğukluk ise peşpeşe iki kare hücreden meydana gelmiştir Bunların da üzeri Türk üçgenlerinin oluşturduğu pandantifli kubbe ile örtülmüştür Kadınlar kısmının sıcaklığı, erkekler kısmı sıcaklığının hemen arkasında olup, ondan daha küçüktür Üzeri yine kubbe ile örtülüdür ve iki yanında da iki eyvan bulunmaktadır Buradaki özel halvet hücreleri erkekler kısmının aksine yan yana iki kare hücreden meydana gelmiştir

Hamamın erkekler ve kadınlar kısmı arasında külhan ve sarnıçlar bulunmaktadır


Yıldırım Beyazıt Hamamı (Yeniçağa)

Yeniçağa İlçesi, Eskiçağa Köyü’nde bulunan bu hamam Yıldırım Beyazıt adına 1388 yılında yaptırılmıştır

Bu hamam moloz taştan yapılmış küçük bir hamam olmasına rağmen mimari yönden önemli bir yapıdır Soğukluk kısmı yıkılmış ve yeniden yapılmıştır Sıcaklık kısmı iki bölümlü olup, üzeri Türk üçgenleri ve istiridye şeklindeki tromplardan oluşan bir kubbe ile örtülüdür

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Hanları


Taş Han (Merkez)

Yukarı Taş Han, Aşağı taş han’dan daha büyük olup, orijinal konumunu korumuştur Aşağı Taş Han ise yapılan onarımlarla kısmen değişikliğe uğramış ve 1750 yılında Emin Ağa tarafından yaptırılmıştır

Aşağı Taş Han kesme taştan yapılmış olup, güney köşeleri pahlanmış ve duvarlar geniş bir saçakla sonuçlanmıştır Duvarların güney kenarında üçer tane mazgal penceresi bulunmaktadır Hana güney kenarının ortasında bulunan yuvarlak kemerli dışarıya doğru çıkıntılı bir kapıdan girilmektedir Demirden kapısı olan girişin iki yanına da sivri kemerli iki niş yerleştirilmiştir

Yukarı Taş Han ise, daha yüksekte kurulduğundan daha görkemli bir görünümü vardır Pamukçular Sokağı üzerindeki giriş kapısı üzerindeki kitabesinden 1804’te Serbevvap Hacı Abdullah Ağa tarafından yaptırıldığını öğrenmekteyiz

Kitabe:

Biavnillah Bolu şehrinde bu Han oldu nev’i cad Ne Valla Yıldırım Han cami kurbinde haş âbâd
Ser bevvab dergâh-i Muallâ meskenet-i Pira Cenabi Hacı Abdullah ağa kıldı anı imhad
Civar-ı camia evvelce şadırvan akıtmıştı Dahi Muhtaç olan nice mahalde çeşmeler tadat
O nev mecraya vakıf olmak için yaptı bunu ancak, İlmü kadir-i mutlak mükafatın ede müzdad
Bu Han-ı kârgirin çün esasın kurdu nev uslub iki kat adalar mergub edup nuri sem’a isnad
Zeh-i me’vayi bi hemta içi dışı bütün rağna Yukarı katı hem balâ eder nezevesi dilsad
Bununla oldusadan-i deruh-i suk-i sultani Veli gör eski taş hanı bu hanın payine iftad?
Bu hanın vasfını Ali eden ni’meti âli O da baninin ikbali hüda verdi ana irşad
Suyun bulurdu mecraya o vâlâ mahzen-i maye Bu Hanın havuzun olup verdi safadan dad
Akar su dahil ve hariç metaı bunda pek rayiç Hayat olsun hemen var iç dua-i hayırla kıl yad
Alup bu kevherin sırrın delüp taktı bulup yerin Bolu Pazarıdır Şirin bu han oldu ana fer had
Eser kıldı o zu himmet bu şehir içre büyük nimet Yola geçmişti rahmeti peder mader Kamu ecdad
O zatin maksadı şudur güzel mesreb güzel huydur Ezelden niyeti budur ki mecrâ görünmeye ifsad
İlahi sakla afattan bu şehri aksi haletten Ehalisin hasarattan kederden eyle gel eb’ad
Hitam-i hane kıldı talibi vu vasfine tarih Acap nadide han oldu bu ziba tarh-ı nev bünyad
Sene (1219) 1804

Yukarı Taş Han’ın giriş kapısından sonra avlunun iki yanında revaklar ve bunların arkasında da odalar sıralanmıştır Bu revaklar birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlantılı olup, 15’er hücresi bulunmaktadır Giriş kapısının arkasındaki eyvanın üzeri ise iki hücrenin birleştirilmesi ile bir salona dönüştürülmüştür Buradaki odaların üzerleri tonozla örtülüdür


Kiliseli Han (Tüccar Hanı) (Gerede)

Gerede Kitiller mahallesi Saraçlar Sokağı’nda olan bu hanın ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamasına rağmen, XIXyüzyılın sonlarına doğru yapıldığı, mimari üslubundan anlaşılmaktadır

Han dikdörtgen planlı olup, güney cephesinde bulunan büyük yuvarlak kemerli kapısından uzun bir giriş eyvanının ardından iç avluya ulaşılmaktadır Avlu etrafında iki kat halinde hücreler sıralanmıştır Bunlardan alt kattakiler ahırları, üst kattakiler ise kervan yolcularının konakladığı odalardır Bu odaların üzerleri beşik tonozla örtülmüştür Hanın batı kenarında sekiz, kuzey kenarında da iki hücresi bulunmaktadır Doğu kenarındakiler yıkılmış ve sonra yenilenmiş olup, özelliğini kaybetmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Kaleleri


Keçi Kalesi (Gerede)

Gerede’nin kuzeyindeki tepe üzerindeki bu kale, Bithynialılar döneminden kalmıştır Çok harap ve yıkık durumdaki kalenin taşlarının antik Kratia kentinden buraya getirildiği sanılmaktadır


Dörtdivan-Yağbaşlar Kalesi (Gerede)

Gerede Yağbaşlar Köyü’ndeki sur duvar kalıntılarının buradaki bir kaleye ait olduğu sanılmaktadır Ancak buluntular çok yetersiz olduğundan bu konuda bilgi edinilememektedir Kalenin yanındaki derede de yıkılmış bir köprünün ayak kalıntıları bulunmaktadır


Mudurnu Kalesi (Mudurnu)

Mudurnu’daki bu kalenin Bizans döneminde Bursa tekfurunun kızı için yapıldığı söylenmekte ise de bu konuda yeterli bilgi bulunmamaktadır Büyük olasılıkla bu kale, Bizans’ın savunma amaçlı bir karakol kalesi olduğu sanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Kilisesi


Bolu Çeltikdere Kilisesi (Seben)

Bunun da nedeni burada bulunan kaplıcalardan kaynaklanmaktadır Seben’de dağlarla çevrili bir yamaca kurulmuş olan Çeltikdere Kilisesi yakın tarihlere kadar köy içerisinde olduğundan cami olarak kullanılmıştır Köyün yer değiştirmesinden sonra bu kilise boşaltılmıştır

Düzgün kesme taş ve tuğladan yapılan bu kilise, Orta Bizans (MS842-1204) dönemine özgü kapalı Yunan haçı planında, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Kilisenin batısında narteksi, doğusunda da dışa taşkın üç bölümlü apsidi bulunmaktadır Kilisenin naosu (ibadet mekanı) 9x13 m ölçüsündedir Ancak ortadaki kubbeyi taşıyan dört sütundan hiçbirisi günümüze gelememiştir Kilise terk edildikten sonra da harap bir konuma gelmiştir

Çeltikdere Kilisesinin karşısındaki büyük bir kayalığın içerisindeki mağaralar insanların yaşayabileceği bölümlere ayrılmıştır Bu bölmelerde küçük şapeller oluşturulmuştur Ayrıca duvarlarında dinsel resimler bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Kaplıcaları


Bolu Ovasının güneyinde, Bolu Dağı’nın eteklerinde Bolu kaplıcaları bulunmaktadır Bu kaplıcalar Karacasu Mevkiinde, Kuzey Anadolu Fay Hattına bağlı su kaynaklarıdır Kaplıcalar Bolu’ya 5 km uzaklıkta olup, Büyük ve Küçük Kaplıca olarak isimlendirilmişlerdir Burası 1993 yılında Termal Turizm Merkezi olarak ilan edilmiş, Termal Oteli yakınında Sağlık Bakanlığı’na bağlı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi de burada kurulmuştur

Büyük Kaplıca’nın 40-44 0C, Küçük Kaplıca’nın da 40-46 0C sıcak kaplıca suyu vardır Bu kaplıcaların debisi çok yüksek olmayıp, yakın tarihlerde yapılan çalışmalarda bu debi 55 lt/sn’ye çıkarılmıştır Bu suyun bileşiminde demir ve kükürt bulunmakta olup ayrıca suyun radyoaktiflik özelliği de vardır Sağlık Bakanlığı bu kaplıcanın siyatik, böbrek hastalığı, kadın ve cilt hastalıklarında yararlı olduğunu belirlemiştir


Çatak Kaplıcası (Göynük)

Göynük ilçesinin 30 km güneydoğusunda dik yamaçlar arasında bulunan Himmetoğlu Köyü yakınındaki vadide Çatak Kaplıcası bulunmaktadır Kaplıcanın çevresinde Roma döneminden kalma kalıntıların bulunuşu, Romalıların bu kaplıcadan yararlandığına işaret etmektedir

Çatak Kaplıcası’nın suyu 32 0C sıcaklığında olup, bileşiminde kalsiyum bikarbonat bulunmaktadır Bu kaplıcanın suyu çocuk felci, yarım felç, romatizma ve siyatik gibi hastalıklara iyi gelmektedir


Sarot (Sarıot) Kaplıcası (Mudurnu)

Mudurnu ilçesinin 30 km kuzeybatısında, Taşkesti Beldesi’nde bulunan Sarot Kaplıcası, Sarot Köyü’ne 500 m uzaklıktadır Bu kaplıcanın suyu böbrek, idrar yolları ve romatizma hastalıklarına iyi gelmektedir


Babas Kaplıcası (Mudurnu)

Mudurnu’ya 5 km uzaklıkta bulunan Babas Kaplıcası’nın suyu değişik debiye sahip olup, suyun sıcaklığı 372 0C’dir Bu kaplıcaya değişik kaynaklardan sular geldiğinden kaynağın noktaları zaman zaman değişmektedir Kaplıcanın suyu romatizma, kadın, sindirim, böbrek ve metabolizma hastalıklarına iyi gelmektedir İçme olarak kullanıldığında da karaciğer ve safra yolu hastalıklarında da etkili olmaktadır


Bağlum (Kesenözü) Kaplıcası (Seben)

Seben ilçesinin 14 km güneyinde Kesenözü Köyü yakınındaki bir vadi içerisinde bulunan Bağlum Kaplıcası, aynı zamanda Pavlu Kaplıcaları olarak tanınmaktadır MTA’nın yapmış olduğu araştırmada beş değişik kaynağın su sıcaklıklarının 26, 60, 68, 74 ve 78 0C olduğu belirlenmiştir Bu kaplıcanın suları sodyum bikarbonatlı sular grubuna girmektedir Mide, safra kesesi, çocuk felci, solunum ve dolaşım bozukluklarında yararlı olduğu belirlenmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Kaya Evleri




Bu kaya evlerinin en önemlileri Alpagut Köyü, Muslar, Çeltikdere, Karca, Karca, Solaklar, Hoçaş ve Kaşbıyıklar köylerindedir

Bu kaya evlerinin bazılarında kırmızı boya ile yapılmış haç işaretleri ile karşılaşılmıştır Bazılarında da şapel, rolik çukurları bulunmuştur Çeltikdere ‘deki kaya evleri Bizans Kilisesi karşısındadır Bu buluntulara dayanılarak Seben Kaya evlerinin erken Hıristiyanlık döneminde kullanılmış olduğu sanılmaktadır

Bolu yöresindeki kayalar Frigler tarafından özenle oyulmuş ve ev olarak kullanılmışlardır Halkın “Gavur Evleri” dediği bu evler, Muslar, Çeltikdere, Yuva, Karca ve Seylik yörelerinde yoğunlaşmıştır Bunların ne zaman yapıldıkları kesin olarak bilinmemekle beraber MÖ1200 yıllarında Anadolu’ya yerleşen Friglere ait olduğu sanılmaktadır Kayalıklar ve iki derin vadi yamaçlarında yer alan bu evler kare planlı olup, düzgün merdiven ve dehlizlerle birbirlerine bağlanmış ve bazı yerlerde 4-5 katlı yapı konumuna getirilmiştir

Buradaki kayalarda yer alan bu evler diğerlerine göre daha basit olup, üst üste veya yan yana ikili ve üçlü odalar halinde sıralanmışlardır Bazıları kare veya dikdörtgen şeklinde olup, içlerinden bir tanesi diğerlerinden daha geniş ve vadiye hakim konumdadır Odaların bazılarında yuvarlak ağızlı, içleri sıvalı büyük kuyular, sarnıçlar bulunmaktadır Bu kuyuların burada yaşayan insanlara ait erzak deposu oldukları sanılmaktadır Bu evlerin içerisinde nişler, aydınlatma amaçlı kandil ve meşale delikleri ile de karşılaşılmıştır Ayrıca evlerin büyük çoğunluğu güneye bakarsa da, bazıları güneşten yararlanmak ve ısınmak amacı ile batıya dönük olarak yapılmışlardır Bu ev gurubunun batısındaki diğerlerinden ayrı olan kaya evinin ibadet amaçlı olarak kullanıldığı sanılmaktadı

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Müzesi

1976 yılında yeni yapılan Bolu Kültür Sitesi’ne taşınan müze, 1977 yılında Müdürlüğe dönüştürülmüş, teşhir ve tanzim çalışmaları tamamlandıktan sonra da 14 Kasım 1981’de ziyarete açılmıştır

Bolu Müzesi günümüzde Kültür Merkezi binasının giriş katında bulunmakta olup, arkeoloji ve etnoğrafya olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir

Müzenin Arkeoloji bölümünde; Neolitik Çağ (MÖ8000-5500), Tunç Çağı (MÖ3000-1200), Eski ve Orta Tunç Çağı (MÖ3000-2000)’na ait sileksten yapılmış el baltaları, ezgiler, ok uçları, gaga ağızlı testiler, ağırşaklar, saç iğneleri, idoller, pişmiş toprak eserler, kaseler, rhytonlar, fibulalar, kazıyıcı aletler ve keramikler bulunmaktadır Bunları Frig, Lydia, Klasik ve Helenistik dönemlere ait eserler tamamlamışsa da, daha çok bu eserler yöresel olmayıp, diğer müzelerden ve satın alma yolu ile müzeye kazandırılmıştır Arkeoloji bölümünün önemli bir kısmını Bolu yöresindeki Değirmenözü Köyü’nde, Yığılca Hacılar Köyü’nde, Çaygökpınar Köyü’nde ele geçirilen Prehistorik, Roma ve Bizans dönemi eserleri kapsamaktadır Roma dönemine (MÖ30-MS395) ait heykeller, pişmiş toprak, cam ve madeni eserler de müzede bulunmaktadır Bunların Bizans dönemine (MS395-1453) ait vaftiz tekneleri, kandiller, ikonalar, haçlardan oluşan bir koleksiyon bulunmaktadır Müzenin altın gümüş ve bronzdan oluşan zengin bir sikke koleksiyonu vardır

Müzenin etnoğrafya bölümünde; XIX-XXyüzyıllara ait etnoğrafik malzeme sergilenmiştir Bunların arasında çeşitli takılar, süs eşyaları, çay, kahve, tütünün hazırlanması ve içilmesi için kullanılan malzemeler, kesici, delici ve ateşli silahlar, Mudurnu yöresine özgü anahtar koleksiyonları yer almaktadır Ayrıca Kıbrıscık, Seben ve Mudurnu yörelerine ait giyim-kuşam eşyaları, ziraat aletleri ve el yazması eserler de bu bölümde sergilenmiştir Ayrıca bu bölümde Bolu geleneksel ev odası, içerisindeki eşyası ile birlikte sergilenmiştir Bunun yanı sıra Bolu yöresine özgü kına gecesi, Merkeşler Köyü Ördek Oyunu yerel kıyafetler giydirilmiş mankenlerle canlandırılmıştır

Müzenin ve Kültür Sitesinin bahçesinde; sütunlar, sütun başlıkları, frizler, arşitrav blokları gibi oluşan mimari eserler, çeşitli küpler, mezar stelleri ve lahitler sergilenmiştir


Kültür Merkezi Bolu

Tel : (0374) 215 39 72
Faks : (0374) 215 16 91

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Saat Kuleleri ve Zafer Kulesi



Bolu Saat Kulesi (Merkez)

Bolu Saat Kulesi’nin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir Günümüze gelemeyen bu saat kulesi eski çizimlerine göre, kare prizma gövdeli olup, üzerinde aydınlık feneri bulunan bir kubbe ile örtülü idi IRCICA’nın fotoğraf arşivlerinde bu kulenin bir resmi bulunmaktadır Buradan öğrenildiğine göre kulenin şehre bakan yüzünde yuvarlak bir saat kadranı bulunuyordu Saat kulesi kayalık bir zeminde şehre hakim bir yamaçta kurulmuştu


Mudurnu Saat Kulesi

1905 yılında Mudurnu Kalesi’nden sökülen taşlar ile Mudurnu hapishanesindeki mahkumlara yaptırılan kuleye bir Türk demirci ustasının yaptığı saat takılmıştır

Kule yaklaşık olarak 3x3 boyutlarında kare prizma gövdeli ve 12 m yüksekliğindedir Doğuya dikdörtgen söveli bir kapısı vardır Bu kapıdan 30 basamaklı ahşap merdivenlerle üç yöndeki saat kadranlarının bulunduğu yere çıkılmaktadır

Kule, 1963-1964 yıllarında yeniden yanmış ve tekrar onarılmıştır


Zafer Kulesi (Göynük)



Zafer Kulesi sekizgen bir temel üzerine Göynük’ün ahşap mimarisini yansıtacak biçimde üç katlı olarak yaptırmışlardır Kaide üzerindeki katlar dikdörtgen olarak yapılmış ve her kenara yuvarlak kemerli birer pencere yerleştirilmiştir Katlarda kuleyi çepeçevre çeviren birer balkon bulunmaktadır En üst katta yuvarlak kemerli pencerelerin yerini yuvarlak pencereler almış, kulenin üzeri de bir külah ile örtülmüştür

Kule 1960 yılında, yapıldığı dönemin orijinalliğini bozmayacak şekilde restore edilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Sivil Mimari Örnekleri



Bunların büyük çoğunluğu da iyi bir durumda günümüze ulaşabilmiştir Kuşkusuz bunun da nedeni, bu evlerin sit alanlarında yer alışı veya eski eser tescilinin yapılmış olmasıdır

Bolu ve çevresinde Osmanlıların ilk dönemlerine ait sivil mimari örnekleri günümüze gelememiştir Beylikler ve Osmanlılar döneminde yapılan ilk sivil mimari örneklerinden çevredeki ağaçların kerestelerinden yararlanılmıştır Özellikle buradaki ilk yapılanmada Çandı denilen büyük ağaç kütüklerinin uçları kertilerek çivisiz olarak, birbirlerine geçirilmek suretiyle binalar yapılmıştır Bu tür mimarinin kökeni Orta Asya’ya kadar inmektedir Buna dayanılarak da Beylikler ve Osmanlıların ilk dönemlerinde Orta Asya’nın mimari yönden izleri olduğu da Bolu yöresinde açıkça görülmektedir

Günümüzde Bolu merkezinde, Göynük ve Mudurnu’da XIXyüzyıl öncesine ait evlere rastlanmamaktadır Bunun da nedeni yapıların ahşap oluşu ve Bolu’nun deprem kuşağı üzerinde bulunuşudur Bugün Bolu, Göynük ve Mudurnu’daki geleneksel Türk evleri XIXyüzyıla ait yapılardır Bolu merkezindeki evler ne yazık ki Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi spekülatif davranışlarla yıkılmış ve yerlerini beton bloklar almıştır Bu da Bolu merkezindeki evlerin yozlaştığını göstermektedir

yüzyıldan sonra yapılan evlerde çevredeki orman dokusundan ötürü ahşap malzeme ağırlık kazanmıştır Bunun dışındaki taş, kerpiç ve hımış gibi yapı malzemeleri daha çok cami, han, hamam gibi yapılar ile Gayrimüslim evlerinde kullanılmıştır

Bolu merkezindeki tek tük kalmış evler daha çok iki ve üç katlı olup, bunlar ahşap ağırlıklı, taş temelli, kıtık sıva üzerine yapılmış beyaz badanalıdır Evlerin cephelerinde dikdörtgen çerçeveli pencerelere geniş yer verilmiş ve böylece onların daha çok ışık almaları sağlanmıştır Zemin katlarda daha çok ortadaki taşlığın çevresinde mutfak, kiler, depo gibi bölümlere yer verilmiştir Zemin kattan, evin önünde ve arkasında bulunan bahçelere geçilmektedir Üst katlarda iç sofalı ve dış sofalı olmak üzere iki ayrı plan türü uygulanmıştır İç sofalı evlerde alt kattan çıkılan merdivenin bulunduğu sofanın çevresinde odalar sıralanmıştır Bu odalardan bir tanesi diğerlerinden daha farklı konumda ve geniş olup, başoda ismi ile tanınmaktadır Özellikle bu odanın bezemesine önem verilmiş, tavanları geometrik şekilli çıtalarla bölümlere ayrılmış, bazılarına da resimler yapılmıştır Bu resimler arasında Bolu’ya mal edilen Köroğlu Destanı’na ait izler ve doğal manzaralar görülmektedir Odaların her birisinde ocaklar, sedirler, gömme dolaplar, yüklükler ve gusülhaneler bulunmaktadır Bazı odalara da üzerinde bitkisel bezemelerin bulunduğu küçük çeşme aynaları yerleştirilmiştir

Evlerin üst örtüsü geniş saçaklıklı, alaturka kiremitli ahşap çatılarla örtülmüştür


Göynük ve Mudurnu Evleri

Göynük ve Mudurnu evleri 100-150 yıllık bir geçmişe sahiptir Günümüzde bunlar tescil edilmiş ve Kentsel Sit Alanı kapsamına alınmıştır Bu yerleşim birimlerinde derelerin kenarlarında ve arkasındaki sırtlarda kurulmuş olan evler, aralarındaki daracık sokakların etrafında, bahçeler içerisinde, birbirlerinin manzaralarını engellemeyecek biçimde yapılmışlardır Bu evlerde Osmanlı sivil mimarisinin sadeliği, estetiği ve özellikleri görülmektedir

Göynük ve Mudurnu evleri genellikle zemin kat üzerinde bir veya üç katlıdırlar XIXyüzyılın başlarında yapılmış olan bu evlerin zemin katlarında depolar, kilerler, hizmetçi odaları, mutfaklar ve geleneksel günlerde ailelerin birlikte yemek yedikleri fırın odaları bulunmaktadır Zengin evlerinde fırın evi tabir edilen bu tür mekanlar evlerin bahçesinde ayrı bir köşede yer almaktadır Taşlığın kenarındaki bir merdivenle çıkılan birinci kat geleneksel Türk evlerinin bir benzeri olup, buradaki bir sofanın çevresinde günlük yaşamın geçtiği odalar bulunmaktadır Bu odaların içerisine ocaklar, yüklükler, sedirler ve bir de gusülhane yerleştirilmiştir

Üst katlar genellikle yatak odalarına ayrılmıştır Bazı örneklerde evlerin içerisindeki sofalardan ayrı olarak, dışarıya yönelik balkon niteliğinde cepheyi çepeçevre kuşatan dış sofalar bulunmaktadır

Göynük ve Mudurnu evlerinde aydınlatmaya özen gösterilmiş, cepheye pencere dizileri yerleştirilmiştir Evlerin bazıları dışa yönelik çıkmalar üzerinde şahnişli ve cumbalıdırÇoğu kez bu evler kafesli ve cumbalı olup, burada da ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri sergilenmiştir Ayrıca balkon korkuluklarında ahşabın yanı sıra maden işçiliğinin dekoratif örnekleri de görülmektedir Özellikle odalardaki kapı ve pencerelerde Osmanlı ağaç işçiliğinin çeşitli motiflerine yer verilmiştir Evlerin üzerleri genellikle ahşap kırma çatılı ve alaturka kiremitlidir Bunların arasından çıkan bacalar da ise estetik görünüme önem verilmiştir

Dört katlı, kare planlı olan bu konağın dört büyük salonu, bir sofası ve on yedi odası bulunmaktadır Çıralı çamdan karkaslı, ahşap kaplamalı bu konağın ağaç işi oymaları, geometrik çıtalı tavan bezemeleri ve özellikle kapı tokmakları, balkon korkulukları gibi detayların üzerinde de en ince ayrıntısına kadar durulmuştur Bunun yanı sıra Mudurnu’da 1870-1880 yıllarında Keyvanoğullarına ait Keyvanlar Konağı da orijinalliği bozulmadan restore edilmiştir

Safranbolu evleri ile büyük benzerliği olan ve aynı özellikleri taşıyan Mudurnu ve Göynük evlerinin bazıları restore edilerek pansiyon olarak kullanılmakta ve turizme hizmet vermektedir Böylece onların kendi yazgıları ile baş başa bırakılıp yok olmaları önlenmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Bolu Hakkında Bilgi

Eski 08-10-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bolu Hakkında Bilgi



Bolu Çeşmeleri


Bolu’da çarpık kentleşme sonucu bazı yapıların zarar gördüğü bilinmektedir Bunlar arasında boyutları küçük olduğundan ve fonksiyonunu kaybettiklerinden en çok zarar gören ve yok olanlar çeşmeler olmuştur Tarihi kaynaklardan Bolu’da çok sayıda çeşme olduğunu öğreniyoruz Ne yazık ki bunların pek azı günümüze kadar gelebilmiştir

Günümüze gelebilen çeşmeler daha çok cami yakınlarında ve onlara bitişik olanlardır Örneğin Saraçhane Camisi’nin önünde bulunan iki çeşme, Karaağaç Köyü’ndeki Köroğlu Çeşmesi bunların başında gelmektedir

Bolu çeşmeleri XVI-XIXyüzyıllar arasında yapılmıştır Bu çeşmeler sivri kemerli bir ayna taşının iki yanındaki sütuncuklardan ve üzerlerindeki kitabeden oluşmaktadır Sürekli suyu akan bu çeşmelerin önlerinde de bir yalakları bulunuyordu Bazılarında da dekoratif bezemenin taşa yansıtılması ile güzel bir görünüm ortaya çıkmıştır Günümüze gelebilen çeşmelerin çoğu XIXyüzyılda hayırseverler tarafından yapılmış örneklerdir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.