Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Siyasal Bilgiler / Hukuk

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bireysel, haklar

Bireysel Haklar

Eski 06-04-2009   #1
yesimciwciw
Icon46

Bireysel Haklar



Bireysel Haklar
Bireysel haklar, bireylerin devlet ve diğer bireyler karşısındaki hak ve özgürlükleridir Bireysel haklar, devlet karşısında anayasalar ile korunur Diğer bireyler arasındaki uyuşmazlıkların giderilmesi de yine hukuki süreç dahilinde gerçekleştirilir Bu iki durumdan da açıkça anlaşılacağı üzere, bireysel hakların, hukukun üstünlüğü ilkesi cari olmadan teminat altına alınması mümkün değildir
Başlıca Bireysel Haklar
  • Eğitim Hakkı
  • Sağlık Hakkı
  • Barınma Hakkı
  • Ulaşım Hakkı
  • Enerji Hakkı
  • Çalışma Hakkı
  • Çevre ve Su Hakkı olarak sıralanabilir

__________________





Alıntı Yaparak Cevapla

Eğitim Hakkı

Eski 06-04-2009   #2
yesimciwciw

Eğitim Hakkı



-GENEL OLARAK

Eğitim ve öğretim insanların yaratılıştan sahip olduğu, en temel uğraş alanlarından birisidir Eğitim ve öğretim dünya nimetlerinden faydalanmanın ötesinde insanın toplum içinde kendisine etkili ve eylemli bir yer bulabilmesinin de en önemli şartıdır Eğitim faaliyeti ile insanın toplumla ilişkisi karşılıklı etkileşim ve iletişim sağlamakta, ayrıca bir çok ihtiyaçta bu faaliyet sonucu temin edilebilmektedir Eğitim ve öğretim ile ilgili temel haklar ve ödevler ve bunlarla ilgili her türlü ulusal ve uluslar arası kanuni düzenleme ve belgeler insan hakları ile ilgilenenlerin önemli bir uğraş alanıdır1
Temel bir hak olan eğitim ve öğretim hakkının kanımıza göre ilk önce tanımını yapmak gerekmektedir Buna göre eğitim insanın yaradılışında var olan bütün bilgi ve kabiliyetleri baz alarak onu yönlendirmek, geleceğe hazırlamak, hayatı boyunca gerekli bilgiyi nasıl elde edeceğini öğrenmesine yardımcı olmaktır Öğretim ise bilgiyi bulmak, kazanmak, bilgiyi kazanma yolunun ve kazanılan bilgiyi hafızada tutarak yeri geldiğinde kullanabilmek için hatırlamaktır Bu anlamda eğitim irfanı, öğrenim ise kültürü geliştirir2
Tarihi süreç içerisinde insanların birey olarak yaşayabilmeleri ve toplum dışı kalabilmelerinin mümkün olamayacağı görüşünden hareketle insanlar toplumun kurallarına uymak ve bu kuralları gerçekleştirmek için devlet organizasyonu yapmışlar Devlet toplum kurallarını düzenlemiş ve hangi hakların kullanılacağını tespit ve tayin etmiştir Sosyal devlet anlayışının gelişmesi ile devletin önemli görevlerinden biride topluma eğitim hizmetlerinin sunulması olmuştur Bu konu özellikle son iki yüzyılın devlet felsefesi tartışılmaları içinde yoğun bir şekilde yerini almıştır

Sosyal devlet eğitim ve öğretimi devletin başta gelen ödevi sayar ve tüm vatandaşların eşit imkanlar içinde ,bilime dayalı düşündüren,bilinçlendiren, yaratıcı, barışçı,laik ve demokratik eğitim görmesini sağlamaktır Bu cümleden olmak üzere fırsat eşitliğini ve eğitimin toplumla bütünleşmesini sağlamak sosyal devletin görevleri arasındadır devletin eğitimi parasız yapması eğitim faaliyetlerinin planlanması,eğitim kurumlarını yurt çapına yayması mesleki ve teknik eğitime ağırlık verilmesi devletin başlıca görevleridir3

Eğitim ve öğretim hakkı başı boş bırakılmayacak kadar önemli bir hak olduğu için devlet bunu güvenlik içinde yapılmasını sağlamaktadır 4Devletler eğitim hizmetlerini sunmayı kabul etmişler ancak bu hizmetin nasıl sunulacağı, muhtevası, hedefleri tartışılmaya devam edilmektedir Otoriter rejimler iyi ve uysal vatandaş yetiştirme eğilimi içindedirler totaliter rejimler halkın rejime olan bağlılığını sağlamak için eğitim tamamen ideolojik hedeflere varmak için ütopik değerlere önem vermekte ve eğitim faaliyetlerini bu hedeflere varmak için kanalize etmektedir Bu anlayışlar gelişmekte olan ülkelerde halen devam etmektedir5

Tüm bunlara rağmen eğitimin çok yönlü amaçları vardır insan hakları , özgürleşme ve bireyselleşmenin gelişmesi ile eğitimin sınırlarının yeniden belirlenmesi çabaları da artmıştır Bugün çağdaş demokrasilerde iyi vatandaş yetiştirmeyi hedefleyen eğitim programları yerine; daha bireyci, özgür,,evrensel iyi insan ve uzman insan yetiştirmeyi hedefleyen sistemler ağırlık kazanmıştır Özellikle fertlerin değerlerini gözeten,aile ve ferdin taleplerini nazara alan müfredat programları ön plana çıkmıştır6

Eğitim hakkı , eğitim ve öğrenim hakkı olarak da nitelendirilmekte olup bizde açıklamalarımızda zaman zaman bu iki kelimeyi birlikte kullanacağız
1982 anayasası genel yapı olarak toplumu bireyin devleti de toplumun önünde tuttuğu için kutsal devlet anlayışına yer verdiği için batı demokrasilerinden ayrılmıştır Batı demokrasilerinde kutsal olan devlet değil, insan hak ve özgürlükleridir

Anayasanın 42 Maddesinde ifadesini bulan kapsamı kanunla tespit edilen eğitim ve öğrenim hakkının birey ve toplum için neyi ifade ettiği bu haktan yoksun bırakılmanın başka toplumlarda ve uluslar arası sözleşmelerde nasıl düzenlendiği biraz sonra açıklanacaktır

Eğitim ve öğrenim hakkı ilişkin 1961 anayasasındaki temel hüküm"halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamak devletin temel görevi" olarak belirtilmiştir 1982 anayasası bu ilkeden vazgeçerek 1961 anayasasındaki sosyal devlet ilkesinin tersine bu hakkı diğer sosyal haklar mertebesine indirerek bu ayrıcalığa son vermiştir

II-ULUSLAR ARASI DÜZENLEMELER


A-İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi

Bu konudaki ilk düzenlemeler 1948 tarihli Birleşmiş milletler İnsan hakları Evrensel Bildirisidir Buna göre:
"Herkes ;vicdan, din, ve düşünce özgürlüğüne sahiptir Bu hak ,din veya kanaat değiştirme özgürlüğünü,dinini veya kanaatini tek başına veya topluca ve açık olarak veya özel olarak öğrenme, uygulama ve açıkça belirtme özgürlüğüne sahip olmayı gerektirir"(Madde 18)
"Herkesin eğitim hakkı vardır Eğitim hiç olmazsa temel eğitim evrelerinde parasızdır Temel eğitim zorunludur Mesleki ve teknik eğitimden herkes yararlanabilmelidir Yüksek öğrenim yeteneklerine göre herkese açık olmalıdır"(madde 26)

B- Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi:

"Bedensel, zihinsel veya toplumsal bakımlardan güçlüğü bulunan çocuklara özel durumun gerektirdiği özel sağaltım,öğretim,eğitim ve özen sağlanacaktır"(Md51)

Hiç olmazsa temel eğitim düzeyinde parasız ve zorunlu bir eğitim çocuğun hakkıdır Genel kültürünü arttırmak yeteneklerini, bireysel muhakeme kabiliyetini, ahlaki ve toplumsal sorumluluk duygularını geliştirmek ve toplumun yararlı bir üyesi olmak için çocuğa eşitlik koşullarına göre bir öğretim sağlanacaktır Eğitimde ona rehberlik eden sorumlulara yol gösterecek ilke çocuğun yararlarının en iyi şekilde gösterilmesidir Bu sorumluluk ilk önce anne ve babanındır

Eğitimi gibi aynı amaçla, çocuğa oyun oynaması ve eğlenmesi içinde tam fırsat verilecektir Çocuğun bu hakkını tam kullanmasını sağlamak için toplum ve kamu yetkilileri çalışacaklardır(Md 7)

Çocuk savsaklanma ve zulmün ve sömürünün her çeşidine karşı korunacaktır Hiçbir şekilde ticaret konusu olamaz Çocuk asgari bir yaştan önce herhangi bir işte çalıştırılamaz, hiçbir şekilde sağlığına ve eğitimine zarar verecek yada fiziksel, zihinsel ahlaki gelişimini durduracak herhangi bir uğraş yada iş de çalıştırılamaz(Mad9)7

C- BM Ekonomik Ve Sosyal Ve Kültürel Haklara İlişkin Sözleşme:

Bu sözleşmeye göre taraf devletler herkesin eğitim görme hakkına sahip olduğunu, ilk öğretimin herkes için zorunlu ve parasız olduğunu, orta öğretimin teknik ve mesleki eğitim dahil çeşitli biçimlerinin her önlem alınarak ücretsiz eğitimi yaygınlaştırması yolu ile herkese açık olması Anne ve babaların devletçe konmuş yada onanmış belli eğitim ölçülerine uyan okulları seçme özgürlüğünün bulunması ve çocukların anne ve babaların kendi inançları doğrultusunda ahlak ve din eğitimi görmeyi sağlamayı belirtmiştir(Mad13) bu sözleşmeyi Türkiye imzalamamıştır
Unesco tarafından 14121960 tarihli sözleşmeye göre herhangi bir kişi veya grup herhangi bir eğitim düzeyinde eğitim görmek hakkından yoksun bırakılamaz Eğitim olanakları her kes için eşittir Ayrı cinsten öğrenciler için ayrı eğitim sistemlerinin ve eş değerde eğitim sistemlerinin kurulması gerekmektedir Öğrencilerin anne ve babalarının isteklerine göre isteklerine uygun din ve dil gereklerine göre ayrı eğitim sistem ve kurumlarının kurulması ve sürdürülmesi bir ayrımcılık olarak sayılamayacağını belirtmiştir

D-Değişik Ülke Anayasaları:

İtalyan anayasasına göre eğitim en az 8 yıl zorunlu ve parasızdır Yetenekli ve çalışkan öğrenciler imkanları olmasa bile yüksek öğrenim yaptırılır bu konuda eğitim bursu, yardımlar ve diğer önlemler alınır (Mad34)
Fransız anayasası bölünmez laik ve demokratik cumhuriyette köken ırk ve din ayrımı gözetmeksizin bütün vatandaşların eşitliğini, devletin eğitim ve öğrenim olanaklarından herkesin eşit olarak yararlanmasını belirtmektedir8

E-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:

Bu sözleşmenin 26 maddesi "
1 Herkes eğitim hakkına sahiptir Eğitim en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır İlk öğretim zorunludur Teknik ve mesleki eğitim herkese açıktır Yüksek öğrenim yeteneğe göre herkese eşit alarak sağlanır
2 Eğitim,insan kişiliğinin tam geliştirmeye ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yöneliktir Eğitim tüm milletler,ırklar ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirir ve BM' in barışın korunması yolundaki çabalarını daha da geliştirir
3 Ana-babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelik hakkına sahiptirler"
Bu sözleşmenin ek 1 no lu protokole göre kimse eğitim hakkından mahrum edilemez Devlet eğitim ve öğretim alanında üstleneceği görevleri yerine getirmesinde ana -babanın bu eğitim ve öğretimi kendilerinin dini ve felsefi inançlarına göre sağlamak hakkına riayet edecektir(Mad2)9
İnsan hakları divanı bir kararında eğitimin dogmatik bilgiler içermemesi ve devletin eğitim ve öğretim görevlerini yerine getirirken bilgilerin objektif,eleştirisel ve çoğulcu bir yaklaşımla verilmesi gereğine işaret edilmiştir10
Bu hükümlerin amacı devletin eğitim ve öğretimde ana-babanın dini ve felsefi inançlarına aykırı, doğmatik bilgiler vermemesi,totaliter rejimlerin çocukları etkileyip sistematik bir şekilde doğmalarını ve ideolojilerini çocuklara aşılanmasına engel olmaktır
* Tüm bu açıklamalardan sonra uluslar arası düzeyde insan hakları bağlamında eğitim hak ve hürriyetinin ana hatları şu şekilde sıralanabilir:-Herkes eğitim hakkına sahiptir Herhangi bir nedenle engellenemez
* Eğitimde fertlerin ve ailelerin inanç ve düşünceleri gözetilir, çocuklara bu yönde eğitim verilir Asla buna aykırı davranılamaz Eğitim düzenlemelerinde toplumun ,ana-babanın tercihleri önemlidir
* Özel okullarda eğitim ve evde eğitim gelişmekte ve hatta desteklenmektedir
* Eğitim hakkı kişiliğin tam gelişmesine ve insan haklarına ve temel hürriyetlere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır Eğitim süreci sadece fertlerin hak ve hürriyetlerini gözeten değil , bunları ömür boyunca gözetecek fertleri yetiştirme süreci olmalıdır
* Din eğitimi engellenemez, bu yönde baskı da yapılamaz Devletler, çocukların kendi inançları doğrultusunda din eğitimi görmelerini sağlamayı üstlenir
* Eğitimde eşitlik esastır Eşit şans verilmesi ve her seviyede yatay ve dikey geçiş imkanı sağlanması esastır11

III-TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN GENEL İLKELERİ

A- Ulusal Düzenlemeler

Bu konudaki ilk düzenleme AY42 Maddedir Bu madde eğitim hakkını tanımlarken aynı zamanda bu hakkın kullanım şeklini göstermekte ve sınırlarını ve yasaklamaları ihtiva etmektedir
Eğitim ve öğrenim hakkının düzenlenmesi ile ilgili olarak; Milli Eğitim Temel Kanunu, Yüksek Öğretim Kanunu,İlköğretim ve Eğitim Kanunu,Özel Eğitim Kurumları kanunu gibi yasal düzenlemeler mevcuttur Bu konudaki temel yasalardan biride 430 sayılı " Tevhid-i Tedrisat Kanunudur
Ayrıca Anayasanın 130 ve 131 Maddelerinde yüksek öğretimin esasları düzenlenmiştir Yine anayasanın24/4, 58,59 Maddeleri 62 Maddesi gibi temel hükümler sayılabilir
Buna göre anayasal ilkeler şunlardır:
- Kimse ,eğitim ve öğretim hakkından mahrum tutulamaz
- Bu hakkın kapsamı kanunla tesbit edilir ve düzenlenir
- Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda,çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz
- Bu hakların kullanılması ve hürriyeti anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz
- İlköğretim,kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır
- Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı oldukları esaslar, devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak,kanunla düzenlenir
- Devlet maddi imkanlardan mahrum başarılı öğrencilerin öğrenimlerini sürdürebilmesi için gerekli yardımları yapar ve özel eğitime muhtaç kişiler için topluma yararlı kılacak tedbirleri alır
- Eğitim ve öğretim kuruluşlarında sadece bu faaliyetler yürütülür ve bu faaliyetler engellenemez
- Türkceden başka bir dil Türk vatandaşlarını ana dil olarak öğretilemez yabancı dillerin eğitimi hususu kanunla düzenlenir12

Yukarıda zikrettiğimiz milli eğitimle ilgili diğer kanunlarda anayasadaki bu ilkelerin değişik düzeylerde tekrarları mevcuttur
Eğitim hakkı ile ilgili olarak yukarıda uluslar arası ve ulusal yazılı metinleri sözleşmeleri ve yasal düzenlemeleri deklere etmiş bulunmaktayız buna göre Türk eğitim yapısı ile bu çerçeve içinde Türkiye'deki eğitim hak ve özgürlüklerinin uygulanmasını ve bu konuda mevcut çelişki ve ayrık durumları ve sapmaları kısaca aşağıda değerlendirilecektir

B- Eğitim Hakkı Uygulaması ve Değerlendirme

Bilindiği gibi cumhuriyet kurulduğu zaman nüfusun büyük bir bölümüm okur-yazar değildir (%90) Bilahare yapılan harf devrimi ile nüfusun tümü bu hale geldi cumhuriyet rejimi bu durumu düzeltmek için çok büyük bir atılım ve proje başlattı; bunun için Millet Mektepleri , halkevleri ,köy enstitüleri,köy eğitmenleri ile büyük bir okuma yazma seferberliği gerçekleştirildi
Ancak tüm bu çabalara rağmen bu konuda hala çok iyi bir seviyede olduğumuz söylenemez Cumhuriyetin bu ilk yıllarında yapılan çabalardan sonra bu konuda esaslı bir atılım yapılamamıştır Bu konularda yapılan tüm yasal düzenlemelere rağmen hala okullaşma olayı istenen seviyede değildir Okur-yazarlık oranı doğu ve güneydoğu bölgesinde Türkiye ortalamasının çok altıdadır
Ayrıca sosyal devlet anlayışı gereği eğitim imkanını toplumun gelir seviyesi düşük kesimlerine parasız olarak sağlanması gerekirken bu konudaki liberalleşme eğilimleri devlet okullarını fiili olarak paralı hale getirmekte yetersiz ve kalitesiz devlet okulları nedeniyle milyonlarca genç özel dershanelere para ödeyerek üniversiteyi kazanmak için uğraşı vermektedirler Devlet fırsat eşitliği sağlama durumundan çok uzaktır
Keza eğitim sisteminde de koyu bir merkeziyetçilik mevcut olup bütün müfredat programları merkezden tesbit edilmekte; müfredatın hazırlanmasında öğrenci ve velilerin hiçbir rolü bulunmamaktadır Halbuki Türkiye'de zorunlu din dersi mevcut olup,bu dersin din dersi almak istemeyen veya kendi isteği ve inancı doğrultusunda din dersi almak isteyen öğrencilerin eğitim hakkını ihlal etmektedir
Çağdaş batı ülkelerinde, anne-babanın kendi dini veya felsefi inancı veya dünya görüşü çerçevesinde fikir birliği mevcut olup uygulama bu yönde cereyan etmektedir Batı toplumundaki temel yaklaşım çocuğun ve ailenin felsefi ve dini tercihlerinin,devlete,okul sisteme, ve öğretmene karşı korunmasıdır Devletin değişik amaçları içinde ebeveyn ve çocuğun hak ve hürriyetlerini korumayı hedeflemektedir13
Hatta bazı ülkelerde ebeveyn çocuğu hiç okula göndermeyerek eğitimi kendi evinde verebileceği anlayışı yerleşmektedir ABD' de bu oran % 2 'lere ulaşmıştır
Yine bazı ülkelerde kendi ana dili ile yani ikinci bir dille eğitim anlayışı gelişmektedir14 (ABD' nin güney eyaletlerinde İspanyolca,Belçika'da Flamenkce ve Wolan dili)
Tüm dünyada gelişen yeni sistem öğrenci merkezli olup klasik öğretmen- yönetici merkezli sistem terk edilmektedir

IV- SONUÇ


Bugün ülkemizde, ilkokul ve liseden öte , üniversitelerde dahi tek tipleştirme yönelimleri söz konusudur Gerek üniversite öğretim elemanların sakal ve bıyıkları ile uğraşılması, gerekse fizik görünümleri ile uğraşılması gibi uygulamalar ve öğrencilerin kılık ve kıyafetleri ve fiziki görünüşlerine göre değerlendirilmesi üniversitelerde var olması gereken özgün ve özgür araştırma ve inceleme imkanlarının kısıtlı olması üniversitelerdeki çok seslilik azalmakta var olması gereken çoğulcu ortam yaratılamamaktadır bu da üniversitelerin bilim üretememesine ve kısır kalmasına sebebiyet vermektedir Ülkemizde özellikle sosyal bilim dallarındaki yetersizlik büyük oranda sınırlamalarla, dokunulmazlıklarla, yeterli özgür ortamın olmayışı ile ilişkindir dense yanlış olmayacaktır15
Bu gün Türk eğitim sistemi öğretmen- yönetici merkezli olmuştur Böyle olunca Program ve kitaplar değişmez ,eleştirilmez,harfi harfine uyulması ve uygulanması gereken vazgeçilmez ve bağlayıcı ve baskıcı unsurlar ve esaslar haline gelmiştir bunun sonucu ve gereği:"öğretmek için ezberlemek ,şekil ve kalıpçılık , başarısızlığı aramak ve ölçmek, elemek ve sistemin dışına atmak Verileni ve okunanın aynen kabul etmeye mutlak itaate ve teslimiyet zorlamak ve korkutmaktır Bu uygulama çağ dışıdır; insanın yaratılışına aykırıdır; insanlık onuruna ve insanın öz değerlerine saygısızlıktır bu uygulamada sevgi değil korku egemendir Korkunun, şiddetin, baskının olduğu yerde demokrasi olmaz İnsanlar, özgür , bağımsız, onurlu, erdemli yaşayamaz Eleştirici ,yaratıcı , yapıcı,üretici hiç olamazlar Bunların olabileceği ve gelişebileceği ortam demokrasidir Demokratik eğitim ve demokratik yönetimdir" (Avni Akyol, Eski Milli Eğitim Bakanı" Milli Egemenliğin 75 Cumhuriyetin 72 Yıldönümünde Milli Eğitim Açısından Sosyal ve Siyasal Durumumuz,"adlı makalesi)16
Esasen eğitim konusunda çok yeni anlayışlar gelişmekte olup,yeni çağ bilgi çağıdır Bilgi en önemli güç ve sermaye unsuru olmuştur unsuru olmuştur Artık "öğretme" yerine "öğrenme" kavramına geçilmiştir Öğrenmenin öğrenilmesi geleceğin eğitimin temel özelliği olacaktır Artık donuk, statik, tek tipleştirici bilgi ve öğretmenin bir hükmü kalmayacaktır17
Sonuç olarak , insan hakları ve demokrasi kavramı içinde eğitime özel vurgu yapılması normal ve gerekledir Çünkü, eğitim, sistem ve içerik olarak sadece ferdi etkilemekle kalmamakta,toplumun geleceğini de belirlemektedir

1 Muharrem Balcı,Ulusal Ve Ulular Arası Hukukta İnsan Hakları Çerçevesinde Eğitim Ve Öğretim Hakkı,Yeni Türkiye,Sayı 98/22, s,1097
2 Muharrem Balcı ;age,s,1104
3 İlker hasan duman ,insan haklarına saygılı devlet,s,217
4 Fevzi Demir,Anayasa Hukukuna giriº,s,203
5 Beşir Atalay,Eğitim ve Öğrenim Görme Hakkı,Yeni Türkiye,Sayı,98/22,s,1093
6 Beşir ATALAY,age,s,1093
7 Mahmut Adem,Eğitim Hakkı, insan hakları Yıllığı,Cilt 10,11,s,140
8 Mahmut Adem,agm s140
9 Muharrem Balcı, agm,s,1107
10 Muharrem Balcı, agm s,1107
11 Beşir Atalay agm s,1095
12 Anayasa madde 42
13 Beşir Atalay, agms,1094
14 Beşir Atalay, agms,1094
15 Beşir Atalay, agms s,1096
16 Muharrem Balcı,agm s,108
17 Beşir Atalay, agm,s,1096

__________________





Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Hakkı

Eski 06-04-2009   #3
yesimciwciw
Icon46

Sağlık Hakkı



SAĞLIK HAKKI NEDİR?

En temel insan hakkı olan “yaşam hakkı”, devletin korumakla yükümlü olduğu hakların başında gelmektedir Hiçbir sosyal gereksinimi karşılanmayan ve asgari standartlardan dahi yoksun bulunan birinin, insan onuruna yaraşır bir yaşama hakkından söz etmek mümkün olmayacaktır Başka bir deyişle, devlet salt yaşam hakkını korumakla görevli iken, insan onuruna yakışır sağlıklı yaşama hakkını sağlamakla da yükümlüdür

Bu yaklaşımla sağlık hakkının, yaşama hakkının bir bütünleyicisi ve ayrılmaz parçası olduğunun kabulü gerekmektedir Yaşama hakkı gibi sağlık hakkının sağlanması da devletin görevleri arasındadır Anayasamızın 56 maddesinde yer alan; “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlüdür” şeklindeki düzenleme ile bu görevin altı çizilmiştir
Devlet üzerine düşen bu yükümlüğü yerine getirmek için sağlık organizasyonunu yapmak, toplumun ve bireylerin sağlığını korumak, sağlığın bozulması durumlarında ise gerekli, yeterli ve nitelikli bir sağlık (iyileştirme) hizmetinin verilmesini sağlamak durumundadır Bu noktada hekimlik mesleği (sanatı) ile onun yardımcısı durumundaki meslek mensuplarının önemi ortaya çıkmaktadır

Hakların karşısında sorumluluklar yer almaktadır Bu bakış açısıyla sağlık hizmetleri değerlendirildiğinde; bir tarafta yaşama hakkının bütünleyicisi olarak sağlık hakkına sahip olan vatandaşlar, diğer tarafta ise bu hakkın yerine getirilmesinden sorumlu olan hekimler ve diğer sağlık personeli yer almaktadır

HAKLARIMIZ NELERDİR?

Ülkemizde herkesin aşağıda sayılan hakları vardır

1- Tıbbi bakım hakkı
2- Bilgilendirilme hakkı
3- Onayının alınması hakkı
4- Mahremiyet ve Özel Hayata Saygı hakkı
5- Başvuru (şikayette bulunma) Hakkı

Bir ülke vatandaşlarının tıbbi bakıma ulaşma imkanları yoksa, diğer haklardan da bahsedebilmek mümkün olmayacaktır Dolayısıyla, en temel insan haklarından biri olan ve sağlıklı yaşam hakkının bütünleyicisi durumundaki tıbbi bakıma ulaşma hakkı, hasta haklarının da temelini oluşturmaktadır Bunun dışında soyut olarak bir takım haklardan bahsetmek, bir ülkede hasta haklarının yerleşmesi için yeterli değildir Bu hakların fiilen uygulanması, ihlali halinde işleyecek başvuru ve şikayet mekanizmalarının geliştirilmesi ve böylelikle demokratik bir denetimin sağlanması gerekmektedir Aksi durumda hasta haklarına ilişkin düzenlemeler, bir iyi niyet bildirisinden öteye gidemez ve pratiğe etkisi olamayan metinler haline dönüşürler Özetle, hasta haklarının sağlık hizmeti sürecinde düzenleyici rol oynayabilmesi için, bu hakların ihlali durumunda hastaların ve yakınlarının başvuru mekanizmalarına sahip olmaları gereklidir

HAKLARIMIZ İHLAL EDİLDİĞİNDE NELER YAPABİLİRİZ?


Yukarıda belirttiğimiz haklar ihlal edildiğinde başvurabileceğimiz iki çeşit yol vardır?
1- Mesleki disiplin mekanizmalarını harekete geçirecek başvurular
2- Adli (yasal) başvurular

1- MESLEKİ DİSİPLİN MEKANİZMASINI HAREKETE GEÇİRMEK NEDİR?

Bu konuda akla ilk gelen, hekimlerin bağlı bulundukları Tabip Odalarıdır Her ilde doktorların bağlı oldukları tabip odaları vardır Kanunla kurulan ve resmi kuruluşlar olan tabip odaları üyelerinin genel meslek ilkeleri dışındaki davranışlarını denetleyebilmektedirler Yapılan başvurular neticesinde harekete geçen Yönetim Kurulları ve Disiplin Organları, kusurlu buldukları hekimlere, uyarıdan, meslekten mene kadar geniş bir yelpazede disiplin cezası verebilmektedirler Uygulanmasında bir takım aksaklıklar olsa dahi, kendi meslek örgütü tarafından bu tür bir denetimin yapıldığını bilmek, ilgili meslek mensubunu hasta haklarına daha duyarlı olmaya yöneltecektir

TABİP ODASINA NASIL ŞİKAYET EDECEĞİZ?


Tıbbı bir hataya maruz kaldığını düşünen herkes, bu hatada kusurlu olduğunu düşündüğü hekim hakkında, bulunduğu ildeki Tabip Odasına bir dilekçe ile başvurabilir Oda Yönetim Kurulunun yaptığı ön incelemede başvuru kabul edilirse Disiplin Kurulu tarafından soruşturma başlatılmaktadır Disiplin Kurullarınca verilen kararlara karşı, 15 gün içerisinde Tabipler Birliği Yüksek Onur Kurulu nezdinde itirazda bulunabilmek mümkündür Tabip Odasına şikayet ettikten sonra şikayetinizin sonucunu aynı tabip odasına başvurarak öğrenebilirsiniz

2- ADLİ (YASAL) YOL NEDİR?


Adli (Yasal) yola başvuru sağlık hizmetinin alındığı sağlık kurumunun özel veya kamu kuruluşu olmasına göre değişmektedir Ayrıca adli yolda birden fazla başvurulabilecek mekanizma vardır Bu yollar “ÖZEL, CEZAİ ve İDARİ” olarak değişmektedir

ADLİ YOLA BAŞVURMAK İÇİN PARAMIZ YOKSA NE YAPACAĞIZ?

Kanunlar herkesin mahkemelere başvurarak hakkını aramasının yolunu “adli yardım” yoluyla sağlanmasını öngörmüştür Yetereli maddi güce sahip değilseniz bulunduğunuz ilin barosuna başvurarak kendinize ücretsiz avukatlık hizmeti verilmesini talep edebilirsiniz Bunun için gereken şartlar barolar tarafından size bildirilecektir Adli yardım yoluyla hakkınızı maddi gücünüz olmasa dahi arayabilirsiniz Barolar bu hizmeti vermekle yükümlüdür

A- ÖZEL HASTANEDE TIBBİ HATAYA MARUZ KALIRSAK NASIL BAŞVURACAĞIZ?

Hekimle hastası arasında oluşan tedavi ilişkisinde hastanın hekimin kusurundan doğacak maddi ve manevi zararı hukuken koruma altındadır
Hasta doğacak maddi ve manevi zararını dava yoluyla giderebilir Tıbbi sorumluluk da maddi zarar; yükümlülüğe uygun bir tedavi yapılsaydı hastanın kavuşacağı sağlık durumu ile yürütülebilen hatalı tedavinin gerçek sonuçları arasındaki parayla ölçülebilen farkı, manevi zarar ise; hatalı bir tedavinin sonucu olarak hastanın duyduğu bedensel ve manevi acıyı, hayat zevklerinde meydana gelen azalmayı ifade eder Bu şekilde zararı oluşan herkes mahkemeye başvurarak zararının giderilmesini talep edebilir

BU YOLA KİMLER BAŞVURABİLİR


Tazminat davalarında, dava hakkı kural olarak tıbbi el atma ve yardım sırasında doğrudan doğruya zarar gören kişiye (hastaya) aittir Bunun dışında hastanın yakınlarının (ana, baba, eş, evlat gibi) da aynı olay nedeni ile kişilik hakkına dayanarak dava açmaları söz konusu olabilecektir

TAZMİNAT DAVASI DIŞINDA CEZA DAVASI DA AÇTIRABİLİR MİYİZ?

Hekimlerin kusurlu davranışları, yalnız hukuki değil cezai sorumluluğu da meydana getirmektedir Cezai sorumluluktan bahsedebilmek için, somut olay içindeki davranışın “yasada açık olarak suç sayılması” gerekmektedir

Meslekleri gereği ve önce zarar verme ilkesinin ışığı altında kendilerini insanları tedavi etmeye adayan hekimlerin kasten bu tür suçları işlemeyecekleri genel kabul gören bir görüştür Suça vücut veren davranışların çoğunlukla taksir yani ihmalden kaynaklandığı görülmekte ve kabul edilmektedir

Hekimlerin, taksirli (savsama-ihmal) eylemleri ile ilgili cezai sorumlulukları mevcuttur Taksirli eylemin suç sayılabilmesi için, kişinin yaşam ve sağlığında, yasada açıklandığı şekilde, istenmeyen bir durumun meydana gelmiş olması aranmaktadır
Eğer bir tıbbi hatadan şüpheleniyorsanız, bunun cezai anlamda takibinin yapılabilmesi için, suçun işlendiği yer Cumhuriyet Savcılığı’na bir dilekçe ile başvurmak yeterli olacaktır Yapılacak hazırlık araştırması sonucunda, Cumhuriyet Savcılığı suçun oluştuğuna kanaat getirirse, suçun kamu adına kovuşturulması ve suçlunun cezalandırılması talebi ile Ceza Mahkemesinde Kamu Davası açacaktır Bu aşamada, suçtan zarar gören kişinin, söz konusu davaya Müdahil sıfatı ile iştirak etmesi mümkündür
Bu suçlardan zarar gören kişiler, mümkün olan en kısa süre içerisinde şikayet başvurusunda bulunmalıdırlar Aksi taktirde bu suçlardan dolayı cezai kovuşturma yapılamayacaktır Bu süre için mutlaka bir avukattan bilgi alınması gerekmektedir Yukarıda açıkladığımız adli yardım yoluyla maddi durumunuzun yetersiz olduğu hallerde dahi ücretsiz avukatlık hizmeti alabilirsiniz

B- DEVLETE AİT SAĞLIK KURULUŞLARINDA HAKLARIMIZ İHLAL EDİLİRSE NE YAPABİLİRİZ?

Özel sağlık kuruluşlarında haklarımız ihlal edildiğinde yukarıda belirttiğimiz yollara başvurabilirsiniz Ancak kamuya ait sağlık kuruluşlarında farklı bir yola başvurmak gerekmektedir Bu durumda doktora veya hastaneye karşı değil ancak idareye karşı dava açılabilmektedir Bu nedenle, kural olarak, kusurlu eylemleri ile kişilere zarar veren memur veya kamu görevlilerine karşı doğrudan doğruya dava açma olanağı yoktur Memurun sorumluluğu devlete kanalize edilmiş olduğu için dava idare/devlet aleyhine açılmalıdır

MADDİ VE MANEVİ ZARARIMIZI NASIL GİDERECEĞİZ?

Kamuya ait sağlık kuruluşlarında doğacak maddi ve manevi zararınız için idare hakkında, tazminat davası açılabilir “Tam yargı davası” denilen ve Bulunduğunuz ildeki İdare Mahkemesi’nde açılması gereken bu dava için uyulması gereken kurallar vardır Olayın meydana geldiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde, ilgili idareden zararın giderilmesi talep edilmelidir Yapılan başvuru sonrasında, ilgili idare iki şekilde davranabilir:
1- Başvuruya olumsuz yanıt verilebilir Bu durumda olumsuz yanıtın size yazılı tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde, yetkili İdare Mahkemesinde tam yargı davası açılmalıdır
2- Başvuruya olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermeyebilir Bu durumda, başvurudan itibaren 60 gün beklenir Bu süre içerisinde idarenin olumlu ya da olumsuz bir yazılı bir cevabı olmazsa, yapılan başvuruyu reddettiği kabul edilir ve söz konusu 60 günlük sürenin dolmasını takip eden 60 günlük süre içerisinde tam yargı davası açılmalıdır

Yine maddi durumunuz yoksa bulunduğunuz ildeki baroya ücretsiz adli yardım için başvurabilirsiniz

HEKİMİN VE SAĞLIK ÇALIŞANININ CEZAİ SORUMLULUĞU VAR MI?

Haklarımızın ihlal edilmesi sonucunda meydana gelen olumsuz sonuçtan sorumlu olduğu düşünülen kamu çalışanı hakkında suç duyurusunda bulunulduktan sonra, özel sektörde çalışanlardan farklı olarak ve Anayasal bir kural gereği, Cumhuriyet Savcılığı hazırlık araştırmasına girişememekte ve bu kişi hakkında hemen kamu davası açamamaktadır Cumhuriyet Savcılığı, makamına yapılan şikayet veya ihbar başvurusu sonrasında, ilgili kamu çalışanı hakkında cezai takibat yapabilmek için, İlçe ya da İl İdare Kurullarına başvurur Bu kurullar yapacakları soruşturma sonucunda, ilgili hakkında “Yargılama” ya da “Yargılamama” kararı verebilir Kurulların verecekleri kararlar aleyhine, 60 gün içerisinde, idari yargıda iptal davası açmak mümkündür

Bu kurullar tarafından verilen “Yargılama” kararı kesinleştikten sonra hakkında cezai takibat devam edebilir ve kamu davası açılabilir Söz konusu kurulların vereceği “Yargılamama” kararının kesinleşmesi durumunda ise, artık ilgili kamu çalışanı hakkında cezai takibat yapılamayacaktır


SONUÇ

Özel Sağlık Kurumlarında Haklarınız İhlal Edilirse

- Hakkınız ihlal eden hekimi bulunduğunuz ildeki tabip odasına şikayet edebilirsiniz

- Ayrıca hekimin kusurundan kaynaklanan maddi ve manevi zararınızı mahkemede dava açarak talep edebilirsiniz

- Ayrıca ceza soruşturmasını gerektiren bir durum varsa bulunduğunuz ildeki Cumhuriyet Savcılıklarına yazacağınız bir dilekçe ile ilgili sağlık çalışanının cezalandırılması için başvurabilirsiniz

Kamuya ait sağlık kurumlarında Haklarınız İhlal Edilirse

- Hakkınızı ihlal eden kuruluşa karşı maddi ve manevi zararınızı gidermek için tazminat davası açabilirsiniz

- Ayrıca haklarınızı ihlal eden sağlık çalışanının cezai sorumlluğu varsa yine bulunduğunuz ildeki Cumhuriyet Savcılığına şikayet dilekçesi vererek cezalandırılmasını talep edebilirsiniz


Maddi Durumunuz Yetersizse Adli Yollara Başvurabilmekl İçin Bulunduğunuz İldeki Barodan Ücretsiz Huhuki Yardım ve Avukatlık Hizmeti Talep Edebilirsiniz

Kaynak: Sağlık Hakkı Hareketi Derneği

__________________





Alıntı Yaparak Cevapla

Barınma Hakkı

Eski 06-04-2009   #4
yesimciwciw
Varsayılan

Barınma Hakkı



Barınma Hakkı

1K
işinin en temel hakkı olmakla birlikte, insanın yaşamak için elinde tuttuğu alanda bulunma hakkıdır en insani ve temel hak olmakla beraber toplum tarafından karşılanması zorunludur her insanın bu haktan yararlanması gerekir ve bu haktan mahrum bırakılması toplumsal bir suç olarak görülmesinde yarar vardır

tersten okunduğunda bu hakkın rahatlıkla mülkiyet edinme hakkı olduğu sonucuna varılabilir bu çıkarımı yapmak düşünen adamın yapması gerekendir zaten toplumsal özgürlük babında değerlendirilnce mülkiyet hakkının denklemin iteki ucundaki tabiri barınma hakkıdır

2Her canlının yeryüzüne gelişinden kaynaklı haklarıdır bu hak kimisi için orman kimisi için ova kimisi için dört bir yanı korumalı herhangi bir mekandır


her canlının yeryüzünde barınma hakkı olduğunu kabul edenler ve hatta bunun için savaş verenler; insanın barınma hakkını yitirişini görmezden geliyorlar

tarım ve hayvancılık çağında, çalışma evresine gelmiş bir insan için iş sahibi olmak bir problem teşkil etmezdi tersine iş çokluğunun üstesinden nüfus artışıyla gelmek düşünülürdü o dönemin en güçlü ve zengin aileleri, en çok nüfusa sahip olanlarıydı küçük bir beyliği andıran topluluklarıyla ellerindeki toprağı işler, hasat zamanı karlı olarak satmanın yollarını ararlardı kol sayısı fazlalığından dolayı sahipsiz ormanlardaki ağaçları onlar biçebilir, taşıyabilir ve en büyük evleri yapabilirlerdi çünkü o zamanlar başkası için çalışabilecek ustalar ancak büyük şehirlerde bulunurdu herkes kendi işini yapmak

zorundaydı zaten işinizi yapamadığınızda (nüfus azlığı bu; muhtaç-yoksul statüsüne indirgenmenize yeterdi sadece insanın değil, hayvanın dahi doğurganı gözdeydi evin hayvanlarının, evden bir fertmiş gibi ilgi görmesinin altında yatan şey budur bir köpeğin ya da bir ineğin hastalanmasıyla evin çocuğunun hastalanması aileyi aynı derecede kederlendirirdi çünkü bir evin varlığını devam ettirebilmesi için hepsi ayni hayati önemi taşırlardı bir çocuk daha doğar doğmaz hayata katılır, yürümeye başladığından itibaren haneye katkısı olurdu bu katkı en azından tarlada çalışarak susamış aile fertlerine su taşımak şeklinde olabilirdi günümüz modern yaşamında çocuk manasızdır bırakın haneye ufak bir katkısını, doğumundan ölümüne kadar ailesine bir sıkıntı kaynağı halindedir çünkü insan tabiattan koparılmış, binaların içine hapsedilmiştir hapishanede yaşayan mahkûmun sıkıntısıyla çocuk çevresine yarardan çok sıkıntı vermektedir şehirlerde en zorlu zamanlar, tatillerin başladığı dönemlerdir eğer zengin değil ve çocuğunuzu yaz okulu vesaire gibi aile bütçesini tırpanlayan yerlere gönderemiyorsanız, yaz boyunca onların verdiği sıkıntıyla başa çıkmak zorundasınızdır kırsalda doğuşundan itibaren hayata katılan ve bu yolla varlığını hissedebilen çocuk şehirde, belki ömrünün sonuna kadar böyle bir fırsat yakalayamayacaktır

modern yaşam, eğitim hayatını uzatmıştır zorunlu eğitimden geçmeden hayata katılmak, hayata başlamak neredeyse imkânsızdır bu bile tek başına çok yetersiz kalmaktadır çünkü zorunlu eğitim safhasını geçmiş biri sadece aç kalmayacak kadar para kazanabilen kişi demektir sonraki 10 yılını mesleğinde ilerlemek için harcamalıdır daha sonra insanı yutan şehre teslim olmamak için bir meskeni sahiplenmesi gerekir çocuklar, çocukların eğitimi ve geleceği derken modern insan kendi için soluklanacak bir dem kalmadan göçer bu dünyadan kapitalizm, modern insanın tüm hayatını kuşatarak ona yaşama hakkı tanımaz en bunalımlı insanların, psikolojik rahatsızlıkların en kalabalık şehirlerde ortaya çıkması tesadüfi değildir

geçmişte bol olarak bulunan iş, şimdi hem yeterince bulunmamakta, hem de bulunuşu hayati önem taşımaktadır o kadar ki, petrol zengini bazı devletler, işsizlik korkusuyla vatandaşlarının önemli bir kısmını gizli polis olarak istihdam etme zorunluluğu duyabilmektedirler iş, hayatta kalmanızın, hayata tutunmanızın yegâne yoludur bol kazançlı ve itibar gören işler büyük şehirlerdedir onları elde edebilmek için geçmişten farklı bir yola girmeniz gerekir ömrünüzün başlangıçtan itibaren 30 yılını evlenmeden hayata hazırlanarak harcamak bir zorunluluktur bu evrede önünüze uzatılan dersleri öğreneceksinizdir sadece öğrenmeniz yetmez, diğerlerinden daha iyi olmak zorundasınızdır da bu yola girince, ne yapmakta olduğunuzu sorgulama fırsatı yakalayamadan döngünün içine katılır ve ömrünüzü sonlandırırsınız kazançlı bir işte çalışıyor olsanız dahi bu huzur içinde yaşayacağınız anlamına gelmez mekanizma öyle kurulmuştur ki; çalıştıkça ihtiyaçlarınız fazlalaşır

büyük şehirlerde görmeye bolca alıştığımız süpermarketlerden birinin, yeni üretilen bir deterjan firmasının raflarında yer almasının bedeli olarak yıllık 350 bin ytl gibi rakam ödemesi gerektiğini duyunca şoke oldum modern insan dünyada yer alışının yani orada barınıyor oluşunun bedelini an be an ödemektedir yeryüzünde belki en değersiz şeylerden biri olan toprak, büyük şehirlerde korkunç paralarla satılmaktadır küçücük toprak parçalarına yapılan devasa binalar için istenen kira bedelleri akıl almazdır bu bedeller insanların satın almak zorunda olduğu malların üzerine eklenerek toplumdan tahsil edilmektedir üç lira gibi komik bir rakama mal olduğu söylenen deterjan, bunun 5-10 katına marketlerde satışa sunulmaktadır aradaki fark, insanların şehirlerde yaşıyor olmasının bedelidir bu bedel sürekli yükselmekte, dünyayı insan için barınılamaz hale dönüştürmektedir ticaretin internet yoluyla yapılması sanki bu durumun önüne geçebilirmiş gibi görünüyor ancak internet ticaretinin hâkimleri ticareti ulusal platformdan uluslararasına çıkarmanın aracı olmaktan öte değildirler ülkeler bu sorunun önüne geçemezlerse ulusal ticaret internet kanalıyla tamamen gayri mili unsurların elinde geçecektir tekel haline gelecek bu kuruluşlar, şimdi yaptıkları yatırımın karşılığını kat be kat almaktan çekinmeyeceklerdir internet ticareti geleceğin savaşıdır bu savaşın en önemli cephesi konumundadır yakınımızda rahatlıkla bulduğumuz temel ihtiyaç maddeleri, internet ticareti nedeniyle kuryeler aracılığıyla elimize ulaşmaya başlayacaktır önce yakınımızdaki bakkalı, sonra süpermarketi vuracak; ardından ticaret belirli ellerde tekelleşecektir

ekolojik dengenin önemini her fırsatta gözümüzün içine sokanlar, bir kaplumbağa için kampanyalar düzenleyenler tüm tabiatın insan için olduğu gerçeğini hatırlamak istemiyorlar şimdiye kadar hiç olmadık şekilde insanın en kutsal hakkı olan barınma hakkına tecavüz ediyorlar bu tecavüz en başta arazilerin haksız yere ve bilinçli olarak fiyatlarının yükseltilmesiyle başlıyor bütün insanlık gerek gerçek kira ödeyerek, gerek temel ihtiyaç maddeleri üzerine eklenmiş kira bedelleriyle barınma maliyetiyle ücretlendirilmektedir dünyada en bol bulunan şey toprak, kapitalizmin gözü doyma kar hırsı nedeniyle en pahalı nesneye dönüştürülmektedir doğan her canlının en tabii hakkı olan barınma hakkı, kapitalizm tarafından insanlığın kâbusu haline gelmiştir

insanın ve her canlının en kutsal hakkı, barınma hakkını elimizden alan kapitalizmin kirli ve haksız kira ücretlendirmesine karşı çıkmanın zamanıdır hiçbir şey yapamıyor olsak dahi bu konuda bilinç oluşturmalıyız yerel idareleri uyararak insan için daha çok yerleşim alanı açmalarını temin etmeliyiz böylece şehirdeki kira bedelleri makul seviyeye inecektir insaflı yöneticiler, köpek barınaklarına verdikleri önem kadar insanın ulaşımına çaba harcamalıdırlar şehirlerin çevrelerine alt yapı götürerek insanın en doğal hakkı; barınma hakkına sahip çıkabilirler önceden arazileri değersiz fiyattan satın alıp, sonra milletin ödediği vergilerle o yöreye yol götürüp kıymetlenmesine neden olan cin fikirli yerel yöneticilerin ne yaptıklarını bildiğimizi kendilerine göstermeliyiz

aslında bütün bunların çözümü, havadan ulaşımın temel ulaşım haline gelmesidir bunu da kapitalizmin kar hırsına yenilmemiş insaflı bir devlet yönetimin ön-ayak olması yol açabilir

böyle bir ülke var mı dünyada?


__________________





Alıntı Yaparak Cevapla

Bireysel Haklar Ve Kapitalizm

Eski 06-04-2009   #5
yesimciwciw

Bireysel Haklar Ve Kapitalizm



Kapitalizmin tarihinde söylemle gerçeğin birbirini sürekli dışlaması olağan bir durumdur Bu durumun sürekli bir hal alması, gerçekliğin üstünün örtülmesini sağladığı için, sistem ve dolayısıyla egemenler açısından çok işlevseldir Kapitalizmin tüm kurumsal yapısının, George Orwell’ın 1984’ündeki gibi kendi varlığını koruması ve yeniden üretmesi için bu araçları kullanması gerekliliği kaçınılmaz bir durum olarak gözümüzün önünde duruyor ABD ve onun çevresinde kümelenmiş, küresel hegemonyalarını sağlamlaştırmak isteyen iktidarların gerek kendi aralarındaki çıkar çatışmaları, gerekse de onun karşısına dikilmeye çalışan ve henüz kendi ideolojik bulanıklığını aşamamış dünya çapındaki toplumsal muhalefet kesimlerinin belli belirsiz karşı çıkışları, dünya sisteminin geleceğinde, bizleri nelerin beklediğine karar verecek olan özneleri netleştiriyorlar Neoliberal söylem ve yarattığı ideolojik bulanıklık, derinleşen çelişkileri sistemin tepesindekiler lehine hafifletme işlevi görüyor Bu bağlamda yeni-sömürgeciliğin çağımızda en çok kullandığı insan hakları, bireysel özgürlükler, demokrasi gibi kavramları da yeniden tanımlamak ve kapitalist dünya sistemi içerisinde ne anlam ifade ettiklerini sorgulamak gerekiyor
Bireysel Haklar ve Mülksüzleştirme
Birçoğumuzun takip ettiği gibi ABD’nin Irak’a müdahalesi öncesinde en çok üstünde durduğu kavramlardan birisi de bireysel haklardı Birçok emperyal güç odağı da petrol veya diğer önemli enerji havzalarına hakim olmak için benzeri birçok kavramı kullanıyor Esas olarak bireysel haklar söylem bazında bireye geniş haklar tanır Ama liberal söylemin doğası gereği bireyin bu hakları kullanıp kullanmadığı kimseyi ilgilendirmez Zira bireyin bu haklarını kullanmama hakkı da vardır İşte bu yüzden bireyler bu haklarını kullan(a)madıkları vakit bu konu bu çevreler için araştırma dışı bırakılır veya demokrasi kültürünün yokluğuna vb bağlanır Eğer bireyin bu hakkı kullan(a)mamasını koşullandıran süreç “devlet” ise, devletin üstüne gidilir Fakat bu haklar bizzat kapitalist dünya sistemin kendi içsel çelişkileri tarafından kısıtlanıyor ise durum bu sefer yok sayılır Çünkü bu çevrelere göre kapitalizm “özgürlük” ve “doğal hukuk” temelinde algılanmalıdır

Bireysel hakların içinde tarif edebileceğimiz mülkiyet “özgürlüğü” (üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet) bu bağlamda incelenmeye en layık olanıdır Çünkü sürecin dünya genelinde mülksüzleştirmeye doğru evrilmesi ve bunun da tarihsel olarak neredeyse 500 yıldır ortada olması elimizdeki veri durumdur Çevre ülkelerde süreç biraz daha yavaş işlese de özellikle küreselleşme sürecinin son 20 yıllık dönemi, mülksüzleşmenin de hızlandığı bir dönemdir Kapitalist işletmelerin çevre ülkelerde de gitgide yoğunlaşması ve sermayenin dünya genelinde merkezileşmesi olarak işleyen süreç, dünya insanlığının genelini bu sermeyeye bağımlı olarak yaşamını sürdürmeye çalışan ücretli işçiler ve yoğun bir şekilde artan işsizler ordusu haline getiriyor Bu bağlamda çevre ülkelerde zaten sınai üretim araçlarından uzaklaşmış olan bireyler, üstüne üstlük bir de tarımda artan kapitalizasyon süreciyle birlikte ellerindeki bir karış topraklarından da oluyorlar

Bu mülksüzleştirme süreci bugünlerde tüm çevre ülkelerde hızlanmakla birlikte Sahra Altı Afrika’da daha çarpıcı bir hal almakta Birleşmiş Milletler’e göre 33 Sahra Altı devletinin 26’sı 1998 yılı itibariyle liberal rejimlere sahipti Bölgede IMF ve Dünya Bankası eliyle sürekli baskılanan liberal politikaların sonuçları da ortada Michael Watts, Monthly Review Eylül 2006 sayısındaki “Empire of Oil: Capitalist Dispossession and the Scramble for Africa” başlıklı makalesinde Afrika kent nüfusunun yüzde 10’lara varan artışından ve yüzde 2 ile 5 arasındaki ekonomik daralmalarından bahsediyor (1) Ayrıca Nijerya’daki kent yoksulluğunun 1980 ile 1990’ların ortası arasında neredeyse üç katına çıktığını belirtiyor Genel olarak Sahra Altı Afrika için bütünüyle geçerli bir süreçten bahsediliyor
Irak’a da demokrasinin ve bireysel hakların uğramaması ve ayrıca da dünya’da meydana gelen şirket evliliklerinin yüzde 90’ına yakınının madencilik ve enerji sektörlerinde gerçekleşmesi tesadüf olmasa gerek

Kapitalizmle Yüzleşmek
Açık olan şudur ki kapitalizm bizzat sistem olarak bireylerin özgürlük alanını daraltıcı bir eğilimle genişliyor Bireyin özgürlük alanının siyasal olanın dışına çıkamaması ve iktisadi kaderinin zaten piyasanın görünmez güçlerine terkedilmesi özgürlüğün daha farklı bir biçimde tartışılmasını gerektiriyor Özgürlük bir koşul sorunudur Bu bağlamda bahsi geçen mülkiyet “özgürlüğü” ile mülküzleştirme süreci çok iyi bir örnek oluşturuyor Kapitalizmin koşullandırdığı mülksüzleştirme süreci devam ettiği sürece böyle bir özgürlükten bahsetmek abestle iştigaldir Asıl özgürlük bireyler arasındaki tahakküm ilişkilerinin ortadan kalkmasıyla ve toplumsal ilişkilerin buna göre yeniden biçimlenmesiyle olabilir Tarihsel-toplumsal ve hatta coğrafi koşullar hesaba katılmadan tartışılan bir özgürlük olamaz Tarihsel kapitalizm, bize bunu fazlasıyla kanıtlamıştır


1) Makale Monthly Review’ın türkçe baskısının Ekim sayısında da “Petrol İmparatorluğu: Kapitalist Mülksüzleştirme ve Afrika İçin Dalaş” başlığıyla mevcuttur

__________________





Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.