Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efendimiz, hakkında, hakkındapeygamber, hzmuhammed, sav

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #31
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Peygamber sevgisinin, sevgi rehberliği ve sünnetine bağlanma biçimlerini dünkü yazıda ele aldıktan sonra, salât ve selâm duası ile yakınlarını sevmeyi ele alalım
Salât ve Selâm Duası
HzPeygamber (sa), adı Muhammed veya görevi gereği rasûl/Rasûlullah sıfatlarıyla kelime-i şehâdette, ezanda, kâmette, tahiyyât, salli-bârik dualarında ve başka dualarda, her Müslüman tarafından her gün defalarca sevgi ve saygıyla anılmaktadır Peygamber'e sevgi ve saygının bir gereği de, Yüce Allah'ın emrettiği gibi, ona salât ve selâm getirmektir: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi överler: Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salât ve selâm getirin" (Ahzâb, 33/56) Bu âyetteki "salât" kelimesi için, genellikle "övmek" anlamı verilirse de, "örnek almak/göstermek" anlamı da verilebilir HzPeygamber'in (sa) adı anıldığında, duyulan derin bağlılığı göstermek üzere, sağ ellerini kalplerinin üstüne getirerek salât ve selâm duası yaparlar

Ey sûret-i hak, kemâl-i mutlak,
Sen nûr-ı vücûdsun muhakkak

Olsaydın eğer ademde pinhân,
Zulmette kalırdı hayyiz-imkân

Zâhirde eğerçi sen beşersin,
Bâtında fakat neler nelersin

Menşûr-i kemâlidir müeyyed,
Sallû sallû alâ Muhammed
(Ahmed Avni Konuk)

(sûret-i hak: hakkın ve hakikatin temsilcisi; nûr-ı vücud: varlığın ışığı; adem: yokluk; pinhân: gizli; hayyiz-imkân: evren; zâhir: görünüş, dış; eğerçi: her ne kadar; bâtın: iç, öz; menşûr-i kemâl: mükemmelliğin örneği; müeyyed: desteklenmiş, pekiştirilmiş)
Salâtu selâmın en kısası, "Allahümme salli alâ Muhammed" biçimindedir Salli-Bârik, Salât-ı Tefrîciyye ve Salât-ı Münciye gibi türleriyle Salavât-ı Şerîfe'ler ise, daha özel, uzun ve ayrıntılı salâtu selâm dualarıdır Salâtu selâm dualarını okumaya, Türkçemizde, bağlılığını bildirmek ve göstermek anlamında "salevât/salâtu selâm getirmek" deriz
HzPeygamber (sa), kendisine salâtu selâm getirene Allah'ın on defa rahmet edeceğini (Müslim, salât, 70; Ebu Davud, vitr, 26), on günahı bağışlayacağını ve derecesini on kat yükselteceğini (Nesâî, sehv, 55), yanında adı anıldığı halde sevgi cimriliği yaparak salâtu selâm getirmeyenin cimrinin teki olduğunu (Tirmizî, daavât, 101) belirtmiştir
HzMuhammed'i (sa) sevgi ve saygı (tazim) ifade eden "HzMuhammed, HzPeygamber, sevgili peygamberimiz, habîb-i ekrem, rasûl-i ekrem, server-i kâinât:evrenin efendisi, iki cihan güneşi" gibi sözlerle anmak da, salât ve selâmın bir uzantısıdır
Yakınlarını Sevmek: Ehl-i Beyt Sevgisi
HzMuhammed'i (sa) sevmek, onun evladını, aile halkını, ashâbını ve bütün ona bağlananları sevmek demektir Bunlara, geniş anlamda "ehl-i beyt" denir Peygamberimizin veda hutbesinde Müslümanlara bıraktığını söylediği iki önemli şeyden, birisi Kur'an-ı Kerim'dir, öteki ehl-i beytidir (Müslim, fedâilü's-sahâbe, 36) "Mü'minler, ancak kardeştir" (Hucurât, ) HzPeygamber (sa) de, şöyle buyurur: "Sizden biri, kendi şahsı için sevdiğini, mü'min kardeşi için de sevip arzu etmedikçe, gerçek mü'min olmaz" (Buharî, iman, 7) Akrabası olan bir aile için de, şunu belirtir: "Filân aile, benim dostlarım ve sevdiklerim değildir Benim dostlarım, ancak Allah ve sâlih mü'minlerdir Onlara gelince, ben sadece arada bulunan akrabalık bağını devam ettiriyorum" (Buharî, edeb, 14; Müslim, iman, 366)
Peygamber Sevgisinin Sonucu ve Karşılığı
HzPeygamber (sa) kıyametin ne zaman kopacağını soran birine, ne gibi hazırlığı olduğunu karşı soru olarak sordu Pek hazırlığı olmadığını, ama Allah ve Rasûlü'nü sevdiğini söyleyince, şu müjdeyi verdi: "Öyleyse sen, sevdiklerinle beraber olacaksın" Peygamberimiz'in ashâb-ı kirâmı, bu müjdeye çok sevinmiştir (Buharî, fedâilü ashâbi'n-nebî, 6, edeb, 95; Müslim, birr, 161-165) Bu müjde, şartlarına uyduğumuz takdirde, bizim için de gerçekten sevindirici bir müjdedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #32
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Hayır işlemeyi, kötülüklerden sakınmayı ve fakirleri sevmeyi nasip etmesi, insanlar hakkında bir fitne geleceği zaman, canını alması pahasına o fitneye maruz bırakmaması için Rabbine yalvarırdı (Ahmed, Müsned, I, 368)

Bir meclisten kalktığında şöyle dua ederdi: “Allah'ım, bizimle Sana isyan sayılan şeyler arasında engel olacak korkunu, bizi cennetine ulaştıracak taatini, dünya musibetlerini gözümüzde hafifletecek kuvvetli imanı bize nasip eyle Allah'ım, hayatta kaldığımız sürece bizi kulaklarımızdan ve gözlerimizden faydalandır ve biz ölünceye kadar onları bizden alma Bize zulmedenlerden öcümüzü al Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım eyle Bize dini musibet verme Dünyayı bizim en büyük kaygımız ve ilmimizin hedefi yapma Bize merhamet etmeyenleri başımıza musallat etme!î (Tirmizî, Daavât 79)

Güneş ve ay tutulduğunda, yağmur yağmadığında, biri öldüğünde yaptığı dualar ise gayet meşhur olup ilmihal kitaplarında yer almaktadır Hastalara da şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Ey insanların Rabbi! Hastalığı gider Şifa ver Şifa veren ancak Sensin Senin şifandan başka şifa yoktur Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser bırakmasın!î (Buharî, Marda 20)

Hz Peygamber her vesileyle bizzat dua etmekle yetinmemiş, bazı sahabilerinden de kendisi için dua etmelerini istemiştir Mesela, Hz Ömer'e şöyle demiştir: “Kardeşim, duanda bizi de unutmaî (Tirmizî, Daavât 109)

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #33
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



CİHAD VE GAYELERİ
Bazı art niyet sahipleri, Rasülullah (sa)'ın İslâm'ı kabul ettirmek için insanları zorladığını ve İslâm'ı yaymada kılıca başvurduğunu ileri sürerler Ancak bu kanaat, Allahü Teâlâ'nın şu açık sözüne aykırıdır:
"Dinde zorlama yoktur Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur" Aynı şekilde bu kanaat, İslâm'ın yayılmaya başlamasından bahseden güvenilir tarihçilerin verdiği bilgilere de ters düşmektedir Zira Rasülullah, kendilerine güvendiği dostlarını davet etmekle işe başlamış, bunun üzerine Ebubekir Sıddîk, Osman b Affan, Zübeyr b Avvâm, Sa'd b Ebi Vakkas ve Abdurrahman b Avf İslâm'ı kabul etmişler, daha başkaları onları takip etmişti Rasülullah (sa), hac mevsimlerinde diğer arap kabilelerinden Mekke'ye gelen kabile heyetleriyle görüşür, kendisini tanıtarak onları İslâm'a çağırırdı Bu heyetlerden olan Evs ve Hazreç'e mensup bir topluluk onun davetine icabet ederek İslâm'ı kabul ettiler Bu Yesribli müslümanlar, şehirlerine döndüklerinde kavimlerini bu yeni dine çağırdılar Rasülullah (sa), kılıcı kınından çıkarmaksızın veya bir düşmanla mukatele etmeksizin Arap yarımadasında İslâm'ı böylece yaydı Aynı şekilde Rasülullah, İslâm'ı Arap yarımadasının dışında yaymada da barış yolunu takip etmiştir Bildiğimiz gibi o, zamanın emir ve hükümdarlarına mektuplar yazarak, onları İslâm'a davet etmişti
"İslâm kılıç tehdidiyle kabul ettirilmiştir iddiaları, şüphesiz Hulefa-i Raşidin'in fethettikleri bölge halkına karşı davranışları, onların dinî hürriyetlerine saygı göstermeleri ve medenî haklarını korumaları hususunda takip ettikleri uygulama ile de bağdaşmaz Hz Ömer'in Kudüs halkıyla yaptığı sulhün şartları bu hususu açıkça gösterir
Bütün bunlardan anlaşılır ki, İslâm, kalplere giden yolu tutmuş; onun yüce mesajı, ikna ve delil getirme metodu ile nefislere kolaylıkla yol bulmuştur Buna, insanlığın milâdî yedinci asrın başlarından itibaren yeni bir ıslâh ediciyi gözlemeye başladığını da ilave edebiliriz Öyle ki, fesat, hayatın bütün yönlerini kaplamış; Rum, Fars ve Arap ülkelerinde insanlar arasında adalet ölçüleri tamamiyle kaybolmuştu Bu sebeple insanlar, hakiki eşitlik ve gerçek adalet ile temayüz eden İslâm'ı kabul etmekte acele davranmışlardır "Sen yüzünü, Allah'ı birleyici olarak doğruca dine çevir Allah'ın yaratma kanununa uygun olan dine dön ki, insanları ona göre yaratmıştır Allah'ın yaratması değiştirilemez İşte doğru din odur, fakat insanların çoğu bilmezler"
Rasülullah (sa), Mekke'de 13 yıl boyunca, insanları deliller getirerek ve güzel öğütlerle İslâm'a çağırmaya devam etti Kureyş müşrikleri ise, ona ve ashabına eza ve cefanın her türlüsünü tattırdılar Rasülullah, onların eziyet ve işkencelerine sabretti Allahü Teâlâ, indirdiği ayetlerle onun sabırdan bir zırh giymesini ve sabra devam etmesini teşvik ediyor ve ona sabır ve tahammül hakkında örnekler veriyordu Şu ayet bunlardan biridir: "O halde sen de, Peygamberlerden azim ve irade sahiplerinin sabrettikleri gibi sabret Onlar için acele etme Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki gündüzün sadece bir saati kadar dünyada kalmış gibi olurlar Bu bir tebliğdir Yoldan çıkmış topluluktan başkası helâk edilir mi?"
Kureyş müşriklerinin Rasülullah ve ashabına karşı eziyetleri iyice şiddetlenince, Allahü Teâlâ ona, müşriklerle savaşmasını emretti Bu savaş, "Allah yolunda savaş" veya "Cihad" tabiriyle ifade edilir ki, sırf Allah yolunda, sadece Allah rızası için yapılan mukaddes savaştır Allahü Teâlâ'nın Rasülü ve mü'minlere kendi yolunda savaş iznini verdiği âyetlerden bazıları Mekke, bazıları da Medine devrinde nazil olmuştur
Müslümanlar için cihada izin verilmesinin sebeplerinden bazıları şunlardır:
1- Nefsi müdafaa: Bu hususta Allahü Teâlâ şöyle buyurur: "Kendileriyle savaşılan mü'minlere, savaşma izni verildi Çünkü onlara zulmedilmiştir ve şüphesiz Allah onlara yardım etmeye kadirdir Onlar sırf (Rabbimiz Allah'tır) dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar"
Başka ayetlerde de şöyle bildirilmektedir: "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, fakat haksız yere saldırmayın Çünkü Allah haksız yere saldıranları sevmez Onları nerede yakalarsanız öldürün Onların sizi çıkardıkları yerden (yani Mekke'den) siz de onları çıkarın! Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür Mescidi Haram'da onlarla savaşmayın ki, onlar da sizinle orada savaşmasınlar Fakat onlar sizinle savaşırlarsa hemen onları öldürün Kâfirlerin cezası böyledir Eğer onlar savaştan ve küfürden vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur"
"Size ne oldu ki Allah yolunda ve (Rabbimiz, bizi şu halkı zalim olan şehirden çıkar, bize katından bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver!) diyen erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz"
Bu âyetlerden savaşın, ancak Allah yolunda nefsi ve buna bağlı olarak ırz ve malı müdafaa ve savunma için meşru kılınmış olduğunu anlıyoruz
2 Davetin emniyet içinde yürütülmesini temin ve davete engel olanlara karşı müdafaa ki, İslâm'a girmek isteyenler bu dini kabul etmeleri sebebiyle belâya düşeceklerinden korkmasınlar Nitekim korunmasız zayıf müslümanlardan Ammar b Yasir, Bilâl-i Habeşi ve diğerleri daha önce bu belâ ve sıkıntılara düşmüşlerdi
Mekke müşrikleri, Rasülullah'a karşı savaşta, diğer Arap kabileleri ile ittifak kurmaya başlayınca Allahü Teâlâ, müşriklerin hepsiyle savaş emrini verdi: " ve müşrikler sizinle nasıl topyekün savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekün savaşın ve bilin ki Allah, günahlardan korunanlarla beraberdir"
Medine Yahudileri, Rasülullah'la yaptıkları antlaşmayı bozup onunla savaşta Kureyşle işbirliği edince de şu ayet nazil oldu: "Bir kavmin antlaşmaya hainlik yapmasından korkarsan, sen de onların seninle yaptıkları anlaşmayı aynı şekilde onlara at Çünkü Allah hainleri sevmez"
Allahü Teâlâ, mü'minlere, dünyada düşmanlarına karşı zafer vadetmiş, ahiret için de onları güzel nimetlerle müjdeliyerek şöyle buyurmuştur: "Dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükafat vereceğiz" "O topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin Eğer siz acı çekiyorsanız, onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler Üstelik siz Allah'tan, onların ummadıkları şeyleri ummaktasınız Allah bilendir, hikmet sahibidir" "Ey inananlar! İnkâr edenlerle toplu halde karşılaşırsanız, onlara arkalarınızı çevirip kaçmayın Kim o gün savaşmak için bir tarafa çekilmek, ya da başka bir birliğe katılmak dışında, arkasına döner kaçarsa Allah'tan bir gazaba uğrar, onun yeri cehennemdir Cehennem varılacak ne kötü bir yerdir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #34
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Efendimiz, zıtlıkları bir arada yaşıyordu

Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) zahirde birbirine zıt gibi görünen sıfatları olduğu gibi, birbirini takviye edip destekleyen vasıfları da vardır
Birbirine zıt gibi görünen bu sıfatları, Din-i Mübin-i İslâm’da mühim bir esas olan “sırat-ı müstakîm” yorumu çerçevesinde ele almak ve öyle değerlendirmek mümkündür Meselâ Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), her şeyden evvel bir yiğitlik ve cesaret abidesi idi Öyle ki, muharebe meydanlarının Haydar-ı Kerrâr’ı Hz Ali (ra), O’nun bu yanını ifade ederken; “Biz, muharebelerde başımız sıkıştığı zaman Resûl-i Ekrem’e sığınırdık” der Nitekim Huneyn’de öyle olduğu gibi Uhud’da da, bir yönüyle kırılıp dökülmüş ve âdeta felç olmuş cemaatini, düşmanın içine korku salacak şekilde yeniden harekete geçirmiştir Daha sonra, “Ölüden diri, diriden de ölü çıkarırsın” (Âl-i İmrân, 3/27) hakikatinin mazharı olarak, o sarsılmış, kırılmış ve dökülmüş cemaatten, dipdiri ve taptaze bir ordu çıkararak düşmanı yeniden yakın takibe almış ve Mekke’ye kadar kovalamıştır İşte bu, O’nun başdöndürücü cesaretinin ifadesidir ve sahasında benzersizdir
Bir örnek olarak Efendimiz’le Gavres ismindeki bir kâfir arasında geçen hâdise, O’nun korkusuzluk ve cesaretinin azametini resmetme bakımından yeter zannediyorum: Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir ağacın altında istirahat buyururlarken, Gavres, O’nun uykuda olmasından istifade ederek, ağaca asılı bulunan kılıcını alır ve alaycı bir edâ ile: “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” der Onun bu sorusuna karşılık Allah Resûlü, hiçbir panik emaresi göstermeden ve kendisinden gayet emin olarak “Allaah!” diye nida eder O’nun sergilediği bu teslimiyet ve Allah’a itimat, elindeki kılıçla karşısında duran Gavres’i sarsar ve kılıç elinden yere düşer Bu defa düşen kılıcı, İnsanlığın İftihar Tablosu eline alır ve sorar: “Ya şimdi seni kim kurtaracak?” Adam korkusundan sıtmaya tutulmuş gibi titremeye başlar O esnada, Allah Resûlü’nün sesini duyanlar oraya koşarlar ve gördükleri manzara karşısında hayrette kalırlar Onların Allah’a karşı iman ve itimatları bir kat daha artar; Gavres de orada görüp duyduğu şeylerle “el-Emin”e güven sözü verir ve Allah Resûlü’nün cesaretine hayranlık hisleri içinde oradan ayrılır
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), eşsiz cesaret örneklerinden birini de, hicret-i seniyyeleri esnasında, Sevr mağarasında sergilerler Sevr, gençlerin bile zor çıkabilecekleri zirvede bir mağaradır Ancak O, elli üç yaşında olmasına rağmen bu zirveye tırmanıyor ve bu mağarayı kıymetler üstü bir değerle şereflendiriyordu Mekke müşrikleri, mağaranın ağzında dolaşırken, Seyyidinâ Hz Ebû Bekir, sırf O’nun adına duyduğu endişeden ötürü telâş içindedir ve ihtimal endişeden yüzü sapsarı kesilmiştir Hâlbuki onunla aynı atmosferi paylaşan Nebiler Serveri’nin dudaklarındaki tebessümde en ufak bir değişiklik olmamıştır O, endişe içindeki dostu Hz Ebû Bekir’i “Tasalanma dostum, Allah bizimle beraberdir” (Tevbe, 9/40), “O iki kişiyi ne sanıyorsun ki, onların üçüncüsü Allah’tır” sözleriyle teselli ve teskin etmiştir
Evet buraya kadar arz ettiklerimiz birer cesaret ve teslimiyet örneğidir; ne var ki bu Zât, aynı zamanda rahmet, şefkat ve merhametin de zirvedeki temsilcilerindendir Öyle ki o, eğer ağlayan bir çocuk görse, oturur, onunla birlikte ağlar ve inleyen bir *****n acı ve ızdırabını tâ vicdanında duyar İşte Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği bir hadis ve O’nun engin şefkati: “Ben namaza duruyor ve onu uzun kılmak istiyorum Sonra bir çocuk ağlaması duyuyorum Annesinin ona duyacağı heyecanı bildiğim için hemen namazı çarçabuk kılıp bitiriyorum
Bir başka sefer, Mâriye Validemiz’den oğlu İbrahim’in ölümü karşısında, dünya kadar hâdiseyi göğüslemiş ve her şeyi aşmış bu büyük şefkat kahramanının gözleri dolu dolu olmuş, onu kucağına almış, derin bir sevgiyle bağrına basmış ve hüznünü gözyaşlarıyla süslemişti O’nun bu durumunu garipseyip de hayretle bakanlara: “Gönül mahzun olur, gözler yaş döker; ancak Allah’ın hoşnut olduğundan başkasını söyleyemeyiz” buyurmuştu evet O, insanların en merhametlisi ve en şefkatlisiydi
Allah Resûlü’nden başkasında, böylesine birbirinden farklı sıfatların, hem bir denge ifadesi hem de kemal emaresi olarak bir arada olmasını görmek mümkün değildir Meselâ, Sahabe-i Kiram’dan, Nebiler Serveri’ne amca olmakla müşerref ve Allah’ın kılıçlarından bir kılıç olan Seyyidinâ Hz Hamza’yı düşünelim; bu yüce kâmet aslanlarla güreşir ve düşman saflarına daldığında ortalığı velveleye verir; gözü de fevkalâde pektir ama, oturup bir yerde ağladığı görülmez Çünkü o, bir şecaat kahramanıdır ve bu vasfın eşsiz örneklerindendir
Hz Hamza (ra) böyle olmasına rağmen o hidâyet yıldızlarından Hassan b Sabit (ra), incelerden ince ve zarif bir insandır ve Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) nezdinde dili kılıç kadar keskin bir şairdir Ne var ki bu büyük insan, savaş meydanlarında Hz Hamza ve Hz Halid’e sadece kılıç taşır Evet o, bir gönül ve his insanıdır Zaten bu hasletinden dolayı Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) onun için: “Allah’ım (bunu) Ruhu’l-Kudüs’le teyit eyle” buyurarak dua etmiştir
Bu zatların belli hususiyetlerde zirveleşmesine karşılık Allah Resûlü, birbirine zıt gibi görünen iyi vasıfları kendinde toplamış farklı bir insandır; üstün cesaretini arz ederken aslanların ödünü koparır; bir mazlum iniltisi duyduğu zaman onun ruh hâletini paylaşır, onunla oturup inler evet bir yönüyle kalbi, hep rikkat ve şefkate bağlı incelerden ince; diğer yönüyle de kıyametler kopsa -ihtimal- Cenâb-ı Hakk’ın engin icraatını seyrediyor gibi derin bir zevk ve engin bir hayret içinde, “Allah’ım göster bana icraatını müşahede edeyim, müşahede edebildiğim kadar” diyecek derecede sağlam ve sarsılmaz bir iradeye sahiptir

ÖZETLE
1- Efendimiz, bir yiğitlik ve cesaret abidesi idi Hz Ali, O'nun bu yanını, "Biz, muharebelerde başımız sıkıştığı zaman Resûl-i Ekrem'e sığınırdık" ifadeleriyle anlatır
2- Allah Resûlü, aynı zamanda rahmet, şefkat ve merhametin de zirvedeki temsilcilerindendir Öyle ki o, eğer ağlayan bir çocuk görse, oturur, onunla birlikte ağlar ve inleyen bir *****n acı ve ızdırabını tâ vicdanında duyar 3- Allah Resûlü'nden başkasında, birbirinden farklı sıfatların, hem bir denge ifadesi hem de kemal emaresi olarak bir arada olmasını görmek mümkün değildir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #35
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Allah, kâinat ve insan konusunda son sözü, varlık ağacının çekirdeği, kâinat kitabının ille-i gâiyesi ve Hakk'a davetin en gür sesi olan Hazreti Muhammed (sav) söylemiştir "Gayb" ve "Gaybu'l-gayb"ın son habercisi O, eşya ve hâdiselerin yanıltmayan yorumcusu O, insan ve Yaratıcı münasebetini hem de herhangi bir iltibasa meydan vermeyecek şekilde ortaya koyan O ve böyle bir münasebetin gereklerini açık-seçik belirleyen de O'dur O, bir yönüyle ilk ve Hakk'a en yakın, diğer yönüyle de son, fakat en emin bir kurbet rehberidir

Melekler O'nun muntazırı, nebiler müjdecisi, veliler de O'ndan ışık alan O'nun meyveleridirler Nübüvvet çerağı başta O'nunla tutuşturulmuş, özündeki mânâ ve muhteva da en nurefşan şekliyle yine O'nunla ortaya konmuştur Evvelden evvel ilk nur O'nun nuru, son ışık tufanı ise O'nun haricî âlemdeki zuhurudur Bir başka zaviyeden O, âfak ve enfüsün fihristi, varlığın özü, usâresi, yaratılış ağacının gaye çerçevesinde en münevver meyvesi ve Yüce Yaratıcı adına bütün ins ü cinnin de efendisidir
O, özü ve konumu itibarıyla her zaman tavsif üstü, zatı açısından nazîrsiz, ötelere ait derinlikleri zaviyesinden ferid-i kevn ü zaman, elindeki mesajıyla da apaçık bir bürhandır Şöhreti tâ Adem Nebi öncesine dayanmakta; ziyası vücudundan evvel dillere destan; kudûmu ise –ayağı başımızın tacı– bütün insanlığa bir ihsandır Varlığı vücut sadefinin en saf incisi, mesajı da mesajların en umumîsidir İlmi bütün ilimlerin zübdesi, irfanı, etrafında en dırahşan çehrelerin toplandığı tertemiz bir kaynak, ufku da sonsuzu temâşâya koşan saf ruhların rasathanesi mesabesindedir Gözler O'nun her yana saçtığı nurlar sayesinde gerçek çehresiyle eşyayı temâşâ etme fırsatını elde etmiş; kulaklar O'nun söz zemzemesiyle söz cevherinden o güne kadar işitilmemiş lâhûtî besteler dinlemiş; O'nun atmosferinde nice gizli şeyler ayan olmuş ve bulanık düşünceler de durulup safvete ulaşmıştır O'nu gören ve O'nu dinleyenlerin ruhlarındaki paslar çözülmüş, gözlerindeki buğular silinip gitmiş; başların en başından, sonların en sonundan verdiği haberlerle beşer idrakini aşkın bütün meçhuller aydınlanmış, belirsizlikler birer birer mânâ zeminine oturmuş ve topyekün varlık yaratılış gayesi açısından okunup yorumlanan bir şiir ve ebediyet edalı bir beste hâline gelmiştir
Bütün ilimler O'nun bilgi deryasından sadece bir katre, umum hikmetler de O'nun mârifet çağlayanından küçük bir damladır O'nun hayatının saniye ve saliselerine nispeten bütün zamanlar âdeta bir âşire; O'nun maskat-ı re'si olması sırrıyla, kâinatlar yanında bir tırnak hükmündeki şu yerküre de bütün varlığa denk bir cihandır Taayyün ve kaderî programda evvel O, nübüvvet davasında son sözün hatibi O, zahirin hakiki şârihi O, esrâr-ı bâtının nâtıkı da O'dur Ruhu-l 'Kudüs'ten ilmî ve aklî hakikatleri almaya müsait yaratılması, engin şuuru, üstün idraki, melekût ötesine açık kalbi ve öteler ötesini temâşâya müstaid sırrıyla O nübüvvet tahtının sultanı, ötelere açık nurânî bir âhize gibi aldığı şeyleri ruhlara ve akıllara arızasız duyurması itibarıyla da risalet âleminin en beliğ tercümanıdır
O, zatına ait hususiyetleri mahfuz, nübüvvetinin gereği bize Cenâb-ı Hakk'ı zât-sıfât-esmâsıyla bildirir, tanıttırır ve O'na karşı bizlerde sorumluluk duygusu uyarır; bu yönüyle O, bilinmezleri bildiren, idrak edilmezleri ruhlarımıza duyuran bir tarif edici ve bir muallim-i ekberdir Dinî hükümleri tebliğ, insanî değerleri talim ve ahlâkî esasları temsil yanı itibarıyla da O, muvazzaf bir müşerri', bir kanun vazıı ve hakikatler hakikatinin bir kavl-i şârihidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #36
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Daima düşünceliydi
Susması konuşmasından uzun sürerdi
Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı
Dünya işleri için kızmazdı
Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı
Kötü söz söylemezdi
Affediciliği tabii idi

İntikam almazdı
Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi
Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi
Çok konuşmazdı
Boş şeylerle uğraşmazdı
Umanı umutsuzluğa düşürmezdi
Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı
Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı
Kimsenin kusurunu araştırmazdı
Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi
Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi
Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler;
Bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi
Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi
Her zaman ağırbaşlıydı Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı
Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü;
ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş
atar,
yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça
yürürdü
Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi
Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle
demişti:
'Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol!'
Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu
Dert üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı
Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı
Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi
Önüne ne konulursa yerdi
Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı
Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir
yere oturmazdı
Sabahları evinden çıkarken şöyle söylerdi:
'İlahî doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve
kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık
etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım
Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşardı
O, Hz Peygamberdi (aleyhissalâtu vesselâm)

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #37
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Beşerin beşer sıfatları altında Allah Teâlâ’nın hitabına muhatap olması güçtür Yine bu sıfatlarla meleklerle karşılaşmak ta kolay bir şey değildir Böyle bir irtibat ancak beşeriyetten sıyrılıp, melekût âlemine girmekle mümkün olabilir İşte HzPeygamber’in bu beşeri sıfatlardan sıyrılıp, vahiy alır duruma gelmesi, onda bazı hallerin meydana gelmesine sebep olmuştur
Allah’ın sözünü dinlemek kendisine bir nevi heyecan ve korku verdiğinden, onun vahy esnasında bazen buhranlı anlar geçirdiğine şâhid olunmuştur HzPeygamber’in vahiy esnasında vücudu titrer, yüzünün rengi değişirdi Vahiy esnasında en soğuk günlerde bile alnı terler, nefes alırken horultuya benzer bir ses çıkarırdı Peygamberimizin yanında bulunanlar bile vahyin etkisi altında kalırlardı Bu konuda şu haberler nakledilmektedir:
HzAişe (ra), “Rasulullah’ı soğuğu pek şiddetli bir günde kendisine vahiy nazil olurken gördüm İşte öyle soğuk bir günde bile kendisinden o hal geçtiği vakitte şakaklarından şıpır şıpır ter akardı”[color="#800080"] demiştir
“Keşke ben Rasulullah’ı, kendisine vahiy inerken görebilseydim!” diye merak eden Ya’la b Ümeyye, bir gün vahiy esnasında, HzÖmer’in işaretiyle HzPeygamber’e yaklaşmış, O’nu örtmekte olan örtünün içine başını sokmuş ve Efendimizi, yüzü kızarmış, uyuyan kimsenin gidip gelen nefesi gibi solurken görmüştü[color="#800080"]
Mâide suresi, Peygamberimiz devesi üzerinde iken nazil olmaya başlamıştı Olayın manevî ağırlığına tahammül edemeyen deve çökmüş, Rasulullah da deveden inmek zorunda kalmıştı[color="#800080"]
Zeyd bSâbit şöyle diyor: “Bir gün HzPeygamber’in yanında bulu*nu*yordum Kalabalık sebebiyle, (diz çökmüş olarak oturduğumuzdan) HzPeygamber’in dizi, dizimin üzerinde idi Birden onu vahiy hâli yakaladı, baldır kemiğimi kıracak kadar bir ağırlık hissettim Vallahi yanımdaki Rasu*lullah olmasaydı, acıdan çığlıkla haykırır, bacağımı çekerdim[color="#800080"]
Vahiy sırasında, Peygamberimiz ve yanındakiler başlarını önlerine eğerlerdi Vahiy bitince de Peygamberimiz başını kaldırır, gelen vahyi üm*metine tebliğ ederdi[color="#800080"]
HzÖmer’den nakledilen bir habere göre, vahiy esnasında Peygam*berimizin yanında bulunanlar bazen arı uğultusuna benzer bir ses işitirlerdi[color="#800080"]
HzPeygamber (sav)’de meydana gelen bu tür değişik halleri gören Kureyşliler, bazen O’na kâhin[color="#800080"], bazen sihirbaz, bazen de şâir ve mecnun[color="#800080"]
a) Saralı, nöbetten sonra bütün uzuvlarında şiddetli bir ağrı ve bitkinlik hisseder Durumundan dolayı üzülür, hatta nöbetlerinde karşılaştığı bu haller sebebiyle, bazıları intiharı bile düşünür Peygamberimize vahiy esnasında arız olan hal saradan dolayı olsaydı buna üzülür, geçmesi halinde ise sevinirdi Fakat durum bunun aksinedir Nitekim vahyin kesildiği fetret döneminde, iştiyakla vahiy meleğini aramıştır
b) Vahiy, her zaman kendinden geçme, horlama gibi değişiklikleri ortaya çıkarmıyordu Bazen melek, insan suretinde geliyordu Rasulullah onun Cibrîl olduğunu bildiği halde, normal hâli devam ediyordu
c) Tıbben sâbittir ki, saralı, nöbet sırasında idrak ve düşünme kabiliyetini tamamen kaybeder, etrafında olup bitenin farkına varmaz, kendisine ne olduğunu bilmez, şuuru durur Hâlbuki Hz Peygamber (sav) vahyi müteakip insanlara hukukun, ahlâkın, ibadetin, edebî ifadenin, öğütlerin en mükemmellerini ihtiva eden Kur’an ayetlerini tebliğ etmiştir Bir benzerini getirmekten bütün insanları âciz bırakan bir kelâm, hiç saralının eseri olabilir mi?
d) Saralı nöbeti sırasında saçmalar HzPeygamber’de böyle bir du*rum, kesinlikle yoktur Onun vahiy durumunu müteakip tebliğ ettiği Kur’an elimizdedir; dost ve düşmanın ittifakıyla Kur’an’ın beyanındaki mükemmellik ortadadır
e) Bu dünyadan yüz binlerce saralı insan gelip geçmiştir Fakat bunlar içinde böylesine bir din getiren, makul esaslar ve sözler söyleyen, bir muvazene örneği olan şahsiyete rastlanmamıştır[color="#800080"]
Netice olarak diyebiliriz ki, elbette bir beşerin kendine ait normal özellikleriyle Yüce Allah’ın kelamına muhatap olması çok zordur HzPeygamber’de bazen vahiy aldığı esnada bir takım değişiklikler olmaktaydı Ancak bu değişiklikleri epilepsi (sara) hastalığına benzetmek çok yanlıştır demişlerdi O’nda görülen bu halleri birçok Avrupalı müsteşrik sara illeti zannetmişlerdi Bütün bu iddialar, onun manevî cephesini anlayamamaktan ileri gelmektedir Bu iddianın batıllığını şu şekilde açıklayabiliriz:

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #38
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Peygamber Efendimiz (asm), Allah (cc) tarafindan seçilmis olmasi itibariyle maddî ve mânevî yönden çok üstün özelliklere sahiptir Öyle ki bugün Islâm karsiti kisiler bile onun üstün ahlâkini ve aklini takdir ettiklerini itiraf edebilmektedir Ama elbette mü'minlerin takdiri çok daha güçlü ve çok yönlüdürBilindigi üzere, Resulullah (asm) daha çocuk yaslardayken dahi ahlâki ve olgunluguyla dikkat çeker, yasitlarindan farkli oldugunu belli ederdi Asil davranislari ve ruhî melekeleriyle bulundugu ortamda herkesin sevgisini ve saygisini kazandi
Dedesi Abdülmuttalip çok sayida çocugu ve torunu oldugu halde ona çok düskündü ve bu düskünlügünü ömrü elverdigince onu himaye ederek göstermistir Ayni tavri amcasi Ebu Talip'te de görüyoruz Kendi çocuklarindan üstün tutacak ve daha düskün olacak sekilde bir baglilik duymasinin sebebi elbetteki onun üstün ahlâki ve emsalsiz ruhu sebebiyledir Görüldügü gibi daha peygamberlik verilmedigi halde etrafindaki herkes bu mübarek sahsa hayranlik duymustur Allah (cc) daha küçük yasta sirasiyla babasini, annesini, dedesini alarak onu egitmis bu tip zorluklarla onun ruhunu daha da olgunlastirmistir Gençliginde de akli, ahlâki, fazileti, dürüstlügü ve diger pek çok yönüyle Mekkeliler arasinda dikkat çekmis, 'El-Emin' sifatina lâyik görülmüstür Peygamberimiz (asm) Islâm'dan önce de hiçbir dönemde putlara tapmamis, akliyla, bir olan Allah'i bulmus, O'na yönelmis ve hanif olan Ibrahim'in dinini benimsemisti
Saygin bir aileye mensup olup, Mekke'nin ileri gelenlerinin arasinda bulundugu halde hiçbir zaman ahlâkindan taviz vermemis hatta iffetiyle dikkat çekmistirPeygamberligi döneminde de bu üstünlügü öncelikle Allah'a (cc) olan yakinliginda, korkusunda ve tevekkülünde görüyoruz Kendisine ilk vahiy geldiginde de, inkârcilar onu reddettiginde de, magarada etrafi sarildiginda da, Uhud'da yenildiklerinde de hep ayni tevekkül ve Allah'a ayni baglilik göze çarpmaktadir O tam bir Allah dostuydu, her tutum ve davranisinda O'na yönelir, sadece O'nun rizasini gözetirdi Kâfirlere karsi onurlu ve zorluyken, mü'minlere karsi da sefkatli ve merhametli idi Resulullah Efendimiz bütün ömrünü Allah'i razi edebilmek ve O'nun dinini insanlara ulastirabilmek için geçirdi Bunu yaparken de tamamen Kur'ân'la hükmetti ve âlemlere örnek kilinan bir insan oldu
Onun güzel ahlâki, akli, dirayeti, hikmeti, takvasi, liderligi, hakimligi çok iyi anlasilmalidir Zira Allah onda bizim için güzel örnekler oldugunu söylemektedir"Sizin için, Allah'i ve ahiret yurdunu umanlar ile Allah'i çokça zikredenler için, Allah'in resulünde güzel örnekler vardir" (Ahzab Sûresi, 21)Hz Muhammed (asm)'in önemli bir özelligi de kavminin hidayeti için gece-gündüz ugrasmasidir Sadece ebedî hayatlarini kurtarabilmek için onlari sürekli olarak uyarmis ama bir yandan da salih olduklari takdirde cennetle müjdelemistir Onlari Allah'in birligine tevhid çagirmis, her türlü puttan, sirkten, ortak kosmaktan arindirmistir Âyetin de ifadesiyle üzerlerindeki agir yükleri kaldirmis, zincirleri indirmis (7/157) yerine kolay olani getirmistir Çünkü Allah insanlara zorluk dilememis ve kaldirabileceklerinden fazlasini da yüklememistirPeygamberimiz Araplarin yüzyillardir süregelen inanç sistemlerini, batil hurafelerini, adetlerini, törelerini yikmis yerine tertemiz olan hak dini koymustur Ama bu çok iyi takdir edilmesi gereken bir noktadir Zira köklü inançlari ya da saplantilari yikabilmek çok zordur; sabir, dirayet ve cesaret ister Bu özelliklere ise Resulullah (asm)'da en fazlasi ile rastliyoruzCenâb-i Allah Peygamberimiz (asm)'i özel olarak seçmis, üstün kilmis, O'na büyük bir nur vermis ve serefli, üstün Kur'ân-i da ona indirmistir
Bu mübarek insanin hayati boyunca mücadelesi çok yönlü olmustur Bir tarafta inkârcilarin amansiz saldiri ve eziyetleri, diger tarafta münâfiklarin sinsi faaliyetleri, yine bir yanda yahudilerin siddetli düsmanliklari diger tarafta bedeviler Görüldügü gibi pek çok açidan bakildiginda hep sorumluluk Peygamberimiz (asm)'in üzerindeydi Hem hakim konumundaydi, hem savaslar idare ediyordu, hem de yöneticiydi Bir yandan teblig yapiyor diger yandan da mü'minleri egitiyordu Karsisindaki insanlarin cahiliyeden ve sirkten yeni kopmus ve dolayisiyla pek çok hatasi olan kimseler oldugu düsünüldügünde Peygamber Efendimizin üzerindeki yükümlülük daha iyi kavranabilir Nitekim Said-i Nursi'nin Onun hakkindaki asagidaki sözleri, Peygamberimizde tecelli eden üstün ahlâki ve yüksek ruhunu bize çok güzel açiklamaktadir:"O asir o zat (asm) ile bir saadet-i beseriye asri olmus Çünkü en bedevi ve en ümmi bir kavmi, getirdigi nur vasitasiyla, kisa zamanda dünyaya üstad ve hakim eylemis"Fahr-i Kâinat Efendimiz bir yandan cephede mücadele ederken diger taraftandan da Allah'in Kur'ân'da üstün onur sahibi bir elçi olarak niteledigi Cebrail (as) ile görüsüyor ve vahiy aliyordu Dahasi Sidret-ül Münteha ve Cennet-ül Meva'nin yanindaki bir makama çikiyor, Ruh'ül Kudüs'le burada da bulunuyordu Allah, bir kisim ayetlerini göstermek için bir gece onu Mescidsi Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götürmüstü Asla hevadan konusmuyor ve Rabbinden aldigi vahyi insanlara aktariyordu Böyle derin bir mâneviyat, yanindakilerin boyutunu asan bir hayat ve siddetli imtihan ortamiyla muhatapti Peygamber Efendimizi (asm) degerlendirirken iste onun bu yönlerini de mutlaka tefekkür etmek gerekir Öyle ki, Onun yasadigi üstün ahlâki ve derin maneviyati anlayabilen insanlar, süphesiz Ondaki 'en güzel örnekleri' daha iyi kavrayabilecek ve yasamaya çalisacaklardir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #39
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Her fırsatta, Peygamber Efendimiz’e (aleyhissalatü vesselam) salât ü selam getirmemiz O’na karşı vefamızın gereğidir
Çünkü, salât u selamlarla O’nu her anışımız, hem O’nun peygamberliğini bir tebrik, hem getirdiği saadet-i ebediye müjdesine karşı bir teşekkür ve hem de bildirdiği fermanlara itaatimizi ve biatımızı yenilememiz manasına gelmektedir Bizler, Efendiler Efendisi’ne salât ü selâm okumakla, O’na olan bağlılığımızı yenilemiş, ümmeti arasına bizi de dahil etmesi isteği ile kendisine müracaat etmiş oluyoruz “Seni andık, Seni düşündük; Allah Teala’ya Senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk” demiş ve “Dâhilek yâ Resûlallah - Bizi de nurlu halkana al ey Allah’ın Resûlü!” talebimizi tekrar ederek O’nun engin şefkat ve şefaatine sığınmış oluyoruz Dolayısıyla, salât ü selama Efendimiz’den daha çok biz muhtaç bulunuyoruz O’na müracaatımızla mevcudiyetini, büyüklüğünü kabullenmiş ve küçüklüğümüzü, hiçliğimizi ilan etmiş; aczimiz ve fakrımızla beraber, şiddetli ve çok büyük bir günün endişesiyle himayesine girilecek tek sığınak olarak Resul-ü Ekrem’e dehâlet etmiş, halimizi ve ihtiyaçlarımızı arz etmiş oluyoruz
Bilindiği gibi, “salât”, tebrik, dua, istiğfar, rahmet gibi anlamlara gelmektedir Salât kelimesinin çoğulu “salavât” gelir Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Allah ve O’nun melekleri Peygamber’e hep salât ederler Ey mü’minler, siz de O’na salât (ve dua) edin ve samimiyetle selam verin” (Ahzab, 33/56) Bu âyeti kerimede belirtildiği gibi, Peygamberimize salât ve selamlar getirerek hürmetlerini arz etmek her Müslüman’ın yapması gerekli olan bir görevdir Her Müslüman en azından “Âllâhümme salli alâ Muhammed - Allah’ım rahmet ve bereketin, Efendimiz Hazreti Muhammed üzerine olsun” diyerek salât getirmek mecburiyetindedir
Resûlü Ekrem Efendimiz, “Yanında benim adım anılıp da bana salât getirmeyen kişinin burnu sürtülsün, hakarete uğrasın” buyurmuştur Bununla beraber, Peygamberimiz’in ismi her işitildiğinde veya anıldığında salât getirilip getirilmeyeceği hususunda; bazı alimler, bir yerde, Hz Peygamber’in adı ne kadar anılırsa anılsın bir defa salât edilmesi yeterlidir derken, alimlerin çoğunluğu ise, Efendimiz’in adı her anıldığında salât ü selam getirilmesi gereklidir demiştir Bazıları, insanın, ömründe bir kere salât ü selam getirmesinin vâcib olduğunu söylerken, İmam Şâfi gibi kimseler de nâm-ı celil-i Muhammedî ne zaman anılırsa anılsın hemen salât ü selamla O’na senâda bulunmak gerektiği kanaatindedirler Nitekim, hadis ilmiyle uğraşanlar, Hazreti Peygamberimiz’in hadislerini rivayet ederken, O’nun adı ne kadar çok anılırsa anılsın, her anılışında, “Sallallâhu aleyhi ve sellem” diyerek hürmet ve vefalarını ifade etmişlerdir Hatta, bazı yerlerde, ezanda Efendimiz’in ism-i şerifi de anıldığı, “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” dendiği için, ezandan sonra da salât u selam okunagelmiştir Erzurum da bu yerlerden birisidir Orada da, ezanı müteakip “es-salâtü ve’s-selamu aleyke ya Resûlallah, es-salâtü ve’s-selamu aleyke ya Habîballah, es-salâtü ve’s-selamu aleyke ya hateme’n-nebiyyîne” şeklinde salât okurlar Aslında, ezan kelimelerinin içinde böyle bir salât ü selam yoktur; fakat bir vefa borcu olarak söylerler
Evet, salât ü selam meselesine bir vefa borcu nazarıyla bakmak lazım Biz Efendimiz’e karşı borçluyuz Allah, bazılarımız için ağır gelebilecek şekilde her an o borcu ödüyor olma şuuru içinde bulunmakla bizi mükellef kılmamış Hayatımızın her saniyesinde O’nu hatırlıyor olma, O’na hiç durmadan salât ü selam getirme teklifinde bulunmamış Fakat, biz zaten O’nun getirdiği dinin hükümlerine riayet ettiğimizde bir yönüyle O’na karşı medyuniyetimizi de sürekli ve fasılasız dile getirmiş oluyoruz Günde beş defa minarelerimizden olduğu gibi gönüllerimizden de yükselen ezanımızı düşünün her namaza yürüyüşümüzde,
“Gök nûra gark olur nice yüz bin minareden,
Şehbâl açınca rûh-u revân-ı Muhammedî;
Ervah cümleten görür “Allahu Ekber”i,
Aks eyleyince arşa lisân-ı Muhammedî
(Yahya Kemâl)
sözlerinin hakikatini seslendiriyor ve önce ezanla vefamızı ilan ediyoruz Zât-ı Uluhiyet’in yanında Efendimiz’in nâm-ı celîlini de anıyoruz “Lâ ilahe illallah”ın, “Muhammedün Resûlullah”tan ayrılamayacağını, şehadetin ancak ikisini beraber söylemekle gerçekleşmiş olacağını gösteriyoruz Bediüzzaman Hazretleri’nin de Mektubât’ta belirttiği gibi, kelime-i şehadetin iki kelâmının birbirinden ayrılamayacağını, onların birbirini tazammun ve ispat ettiğini, biri birisiz olmayacağını ifade ediyoruz Evet, madem Peygamberimiz (aleyhissalâtü vesselâm) Hâtemü’l-Enbiya’dır, bütün enbiyanın vârisidir; elbette O, bütün vuslat yollarının başındadır O’nun cadde-i kübrâsının dışında hiçbir kurtuluş yolu yoktur Marifet erbabı büyük imamlar, Sadi-i Şirazî gibi şöyle derler: “Ey Sâdî! Muhammed’i (sas) örnek almadan bir kimsenin selâmet ve safâ yolunu bulması imkânsızdırÖZETLE
1- Peygamber Efendimiz'e salât u selâm okumakla, O'na olan bağlılığımızı yenilemiş, ümmeti arasına bizi de dahil etmesi isteği ile kendisine müracaat etmiş oluruz
2- Hadis ilmiyle uğraşanlar, hadis rivayet ederken, O'nun adı ne kadar çok anılırsa anılsın, her anılışında, "sallallahu aleyhi ve sellem" diyerek hürmet ve vefalarını ifade etmişlerdir
3- Salavât gibi ezanla da, “Lâ ilahe illallah”ın, “Muhammedün Resû-lullah”tan ayrılamayacağını, şehadetin ancak ikisini beraber söylemekle gerçekleşmiş olacağını gösteriyoruz

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #40
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Gel vurVEFATINDAN bir gün önceydi Herkes nefesini tutmuş bekliyordu Çünküaz evvel Hazreti Peygamber, Bende bir hakkı olan varsa gelsin alsın dediğinde,orada bulunanlardan biri; evet, benim bir alacağım var Bir gün kır******zınucu o sıra açık olan sırtıma değmişti de, canım yanmıştı dedi Hz Peygamberhiç tereddüt etmeden üstündeki kıyafeti sıyırdı, arkasını döndü ve vur dediHerkes şaşkındı O sahabe hemen koşturdu ve elini yüzünü Hz Peygamber'inmübarek sırtına sürdü, doyasıya öptü Ardından da, teninizin değdiği yerlericehennem ateşinin yakmayacağını bildiğimden, mübarek bedeninize dokunabilmekiçin mahsus böyle söyledim dedi Hz Peygamber bu davranışıyla, kul hakkının ne kadarönemli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu Ölüme sevinmekVEFATINA yakın çok sevdiği kızı Hz Fatma'yı yanına çağırdı ve kulağına bir şeyler söylediHz Fatma'nın önce üzüldüğü sonra sevindiği görüldü Hikmeti sorulduğunda, babam bana yakındaöleceğini söyleyince çok üzüldüm Fakat benim yanıma ilk sen geleceksin dediğinde isesevindim cevabı verdi Nitekim 6 ay sonra o da vefat ettiPeygamber Efendimiz vefat etmeden az önce eşi HzAyşe'nin dizine uzandı ve mübarek başınıHz Ayşe'nin çenesiyle göğsü arasına yasladı Misvak istedi Takatsiz olmasına rağmen, zaten incitanesi gibi olan dişlerini temizledi Rabbi'nin huzuruna tertemiz gitmek istiyorduSon sözleri olarak; namaza dikkat edilmesini, kadın haklarının korunmasını,idare altındakilere iyi muamele edilmesini,emanetlerin yerlerine ulaştırılmasını istedi (Camiü's-Sağ"r, c3, s188/3190)İnsanlık sırf bu öğütlere kulak verse, daha yaşanılabilir bir dünya oluşturmak işten bile değildirAzrail izin istediBİR ara kapıya vuruldu Gelen Hz Cebrail'di Selam verdiPeygamberlik görevinin sona erdiğini söyledi Ardından, kapıda bekleyen bir misafir daha olduğunuve eğer izin verirse ancak içeri girebileceğini söyledi Hz Peygamber o kim diye sorduHz Cebrail, ölüm meleği Hz Azrail dedi Hz Peygamber, gelebilir, ben hazırım cevabı verdi Şahadet parmağını yukarı kaldırdı; Yüce Dosta gittiğini söyleyerek ruhunu teslim ettiHz Ayşe seslendi, cevap alamadı Hz Peygamber'in mübarek gözünden bir damla yaşın yanağınasüzüldüğünü gördüBilemiyoruz Hz Peygamber niçin ağlıyordu Ayrıldığı dost ve arkadaşlarının hasretine mi,yoksa Müslümanlar'ın geride bıraktığı emanete yeterince sahip çıkamayacakları endişesiyle mi?Sen ağlama Ey ResulDayanamamEmanetine belki yeterince sahip çıkamadık Bağışla bizi Ama bugün seni bir kez bile olsun görmemiş olanmilyonlarca Müslüman ayaktaBu olaylar daha da tetikledi bizi Daha çok çalışıp, seni daha çok anlatacağız
Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #41
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



    • Gül kokuna hasretiz
Ya Muhammed, bu gece teşrif ettin dünyaya
Gelişinle son verdin ,karanlık heyulaya

Ne zulmetler son buldu,Kisra ateşi söndü
Sayenizde efendim,karanlık ,güne döndü

Emaneti koruyan,Muhammedül-emindin
İtimadın kalesi,Sen en sağlam Yemindin

Yetimdin,kimsesizdin,kimsesizler kimsesi
Şefkatle uzanan el,Hak yolunun gür sesi

Allah,Kitap bilmezdik,Karanlığı severdik
Doğru yola gelmezdik,Put`umuzu överdik

Nefislerin mahkumu zincirli kölelerdik
Senin nurlu yolunda,şükür kulluğa erdik

Allah gönderdi Seni, beşer şaşmasın diye
Bir daha sapkınlaşıp,haddi aşmasın diye

Habibullah Muhammed son Nebi,son Peygamber
Gel,Gör ne hallerdeyiz,sesimize cevap Ver

Unuttuk öğretini,öğretini unuttuk
Hakkı yerlere attık,batılı üstün tuttuk

Adı barış dinini ,terörle anıyorlar
Ümmetin karanlıkta,ışığı arıyorlar

Herkes kendi halinde kurtarıyor gemiyi
Vahşete yollanırken eskitiyor yeniyi

Rehbersin Sen ya Resul,terkettik Hadisini
Bıraktık elimizle,BİR ALLAHın ipini

Gül kokuna hasretiz,Ebu cehil hortladı
Zalimin zülmü devam,BİR ALLAH tan korkmadı

Yoluna set çektiler,ümmetin gelemiyor
Canı kıymetli oldu,yolunda veremiyor

Batılın oyuncağı,ümmetinin hanesi
Evimizde gürlüyor,Şeytanların bet sesi

Ezanlar batar oldu,kulaklara ezanlar
Küfrü savunur oldu,köşelere yazanlar

Sadece künyelere İslam diye yazıldık
Garip kaldık ya Resul,haramlara ezildik

Kur`anın ışığında kurtuluşun müjdesi
Elbette rehberimiz,Muhammedin gür sesi

Şefaatini gönder umutsuz ümmetine
Muhtacız Peygamberim,muhtacız Himmetine

Sen canımdan azizsin,anam babamdan önde
“canım arzular seni”,ruhum hapis bu tende

Seni sevmek ya Resul,yolunda yürümektir,
Senden habersiz olmak,yaşarken çürümektir

“Cihad “desem ya Resul ,ürkerler kelimeden
Kurtar bizi ya Resul,ömrümüz erimeden

Gül kokundan uzakta,ne huzur var ne rahat

Bu garip ümmetine,eder misin şefaat?

Efendime gidiyorum

Aldım elime başımı
Efendime gidiyorum
Akıtarak gözyaşımı
Efendime gidiyorum

Ağlıyorum coşa coşa
Dere tepe aşa aşa
Hiç durmadan koşa koşa
Efendime gidiyorum

Hasretlik yaktı bağrımı
İlaç dindirmez ağrımı
Ele duyurup çağrımı
Efendime gidiyorum

İtikat etmem fallara
Tahammülüm yok yıllara
Göz yaşı döküp yollara
Efendime gidiyorum

Yollar uzun, günler kısa
Çekmiyorum hiçbir tasa
Sıcak kuma basa basa
Efendime gidiyorum

Dışım soğuk, içim volkan
Görüşmeye var mı imkan
Belalara olur kalkan
Efendime gidiyorum

Sular gelmiyor kurnama
Hasretlik tüttü burnuma
Taşlar bağlayıp karnıma
Efendime gidiyorum

Benlik putunu yıkmadan
Basamak bile çıkmadan
Rezil halime bakmadan
Efendime gidiyorum

Kâinatın ve Külliyatın ruhu, Nur-u Muhammedî’dir (asm)

Risâle-i Nur konusunda gündeme getirilen tartışmaların bir kısmında, "Neden hep risâleler okunmakta ve Kur'ân ve hadislere fazla önem verilmemektedir?" gibi hakikatin çok uzağında endişeler dile getirilmektedir Risâle-i Nur'u Kur'an ve hadis kitabı olarak okumayan bir fert onun hakikatinin çok uzağında demektir
O yüzden nurları Kur'ân ve hadisler ile kıyaslamak kadar anlamsız bir yaklaşım olamaz çünkü Risâle-i Nur'un kaynağı ve hayatı Kur'an ve hadislerdir Bu hakikatlerde bir güzellik varsa o da Kur'ân ve hadise dayanmalarından kaynaklanmaktadır
Her insanın doğru arayışı yanında insanlığın da topyekûn bir arayış içinde olduğu ve ortak aklın tüm insanlık namına tarih boyunca geçirdiği bir süreç olduğu gözlenmektedir İnsanlığın gelişim seyri içinde ortaya çıkan farklı kültür ve medeniyetler varlık alemini kendi iç dünyalarını şekillendiren değer yargıları çerçevesinde, yani ayinelerinin rengine ve özelliğine göre anlamlandırmaktadırlar Bu noktadan bakıldığında ferdin varlık aleminin içinde şekillenen doğrular hiç bir zaman mutlak doğruyu ifade etmeyecektir Yani zaman ve mekânın sınırlılığı ve her yönü ile izafi olan varlık âleminde hiç kimse mutlak doğruyu, her şeyin gerçek hakikatini bulduğu iddiasında olamayacak ve doğrular varlık gereği hep izafi olacaktır Yani her hüküm, elde bulunan veriler ve doğruya götürdüğüne inanılan yollar çerçevesinde doğru olduğuna inanılan konumda kalacaktır Mutlak doğruya ulaşabilecek güç insanlarda olmadığına göre, "her meslek sahibinin başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise: "mesleğim haktır", yahut "daha güzeldir diyebilir Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını ve çirkinliğini ima eden "hak yalnız benim mesleğimdir" veyahut "Güzel benim meşrebimdir" diyemez olan insaf düsturu" herkesçe rehber edinilmelidir İşin hakikatinde bu dünya ve insanın özellikleri mutlak doğruyu bulmanın rahatlığını yaşatacak özellikler barındırmamaktadır Elde olan tek şey ihlâs ve samimiyet, doğru olduğuna inandığını bulana kadar aramak, bulduktan sonra da bu doğruları anlayıp anlatmaya çalışmak olmalıdır
Günümüzün en temel problemlerinden biri belki de maddî âlemin yapı ve kuralları dışına çıkamayan düşünce sığlığıdır Olurlar ve olmazlar şeklinde hükümler çok aceleci ve çok sınırlı verilerle çok net olarak ortaya konabilmektedir Bu doğruluk konusundaki hassasiyetin zayıflamasının da bir yansıması olabilir Oysa doğruluk, her insanın, özellikle de vahye dayanan din mensuplarının ve bilhassa Müslümanların hayatını şekillendiren kavramlar içinde doğruluk en merkezi konumdaki değerler ve kavramlardan olmalıdır Bu kâinatın ve insan hayatının en değerli meyvelerinden olmalıdır Dolayısı ile olur ya da olmaz şeklinde bir hüküm ortaya koyarken çok ihtiyatlı davranmalı hiç bir ifade ve insanî hüküm mutlak olamayacağı için ifadelerimizde bir esneklik hep bulunmalıdır
Risâle-i Nur'un, Kur'ân, Hz Peygamber (asm), Hz Ali (ra) ve Gavs-ı Azam (ks) gibi sönmez ve söndürülemez güneşlerden aldığı enerji ile bu asırda Kur'ân medeniyetini ihya edecek bir kaynak ve bu sağlam dayanaklarından dolayı sönmez ve söndürülemez olduğuna inanıyoruz Külliyattan aldığımız enerji ile bu inancımızda en ufak bir şüphe taşımıyoruz Barış içinde yeni bir dünya her kimliğin kendini çatışmalara gerek kalmaksızın ifade edebileceği bir zemin olmalı Böyle bir zemini hazırlayacak olan ise ancak bütün dinleri kuşatan ve barışı en net şekilde temsil eden ve insanlık âlemi içinde etkileri en derin, söylemleri en güçlü olan İslâmiyet olabilir İslâmiyet'in bu tarzda insanlığa sunuluş şekli ise Risâle-i Nur'dur Bunu içinde bulunduğumuz zaman açık bir şekilde ortaya koymaktadır Gelecek zamanlar çok daha netleştirecektir Bu hal aslında istikbal inkılâpları içinde en yüksek ve gür sada olarak duyulacak İslâmiyet için ağzın açıldığı andır O mukaddes avazın duyulması da pek yakındır diye bütün ruh u canımızla inanıyor ve rahmet-i Rahman'dan talep ediyoruz Bu samîmî talepler inşaallah karşılıksız kalmayacak ve bütün insanlık namına yapılan bu duâlar yeryüzüne barış ve selameti İslâm'ın eliyle getirecektir Risâle-i Nur hakikatlerinin tüm insanlığı kuşatan bir boyutunun olduğu farklı din mensuplarının ona rahatlıkla ve kendi dinlerinin perspektifi ile muhatap olabilmelerinden anlaşılmaktadır Bu külliyat içinde yer alan hakikatlerin nübüvvet yolunun asrın idrakine uygun ifadesi olduğu kabul edilmelidir Hz Muhammed (asm) ile bütün dinleri içine alacak şekilde nübüvvet yolunun ortaya konmasının ardından bu asra risâletin yansıması anlamında Risâleti'n-Nur şeklinde mânevî âlemlerden bir mektup ve enbiyaya veraset konumunda olduğu anlaşılmaktadır
Risâle-i Nur Külliyat'ından derlenen Hz Muhammed (asm) isimli eser bu külliyatın Nebi (asm)'a olan muhabbetinin ve onun (asm) anlattıklarını bu asra taşıma istidadının cisimleşmiş bir delili gibidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #42
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Tevrat ve İncil Peygamberimizin Nübüvvetine Delildir

Geçmiş peygamberlerle birlikte, geçmiş mukaddes kitaplardan Tevrat ve İncil, Hâtem-i Enbiyâ’nın peygamberliğine birer delil ve şahittir Tahrif edilmiş olmalarına rağmen, Hüseyin Cisrî gibi allâmeler, elimizdeki Tevrat ve İncil nüshalarında, bu mevzû ile alâkalı pek çok işaretler bulmuşlardır Bunlardan sadece dört tanesini vermekle iktifâ edeceğiz:
1) “Onlar için kardeşleri arasından, senin gibi bir peygamber çıkaracağım ve sözlerimi onun ağzına koyacağım” (Kitab-ı Mukaddes, Tesniye Bâbı, Âyet: 18)
“Gerçek, Mûsa demiştir: “Rab size kardeşleriniz arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak, her ne söylerse onu dinleyeceksiniz Ve bütün peygamberler, Semuel (İsmail) ve sıra ile gelenler, hep söylenen bu günleri ilân ettiler” (Rasullerin İşleri, Bâb: 3, Âyet: 22)
ve Rabbin Mûsa gibi bir peygamber daha İsrail’de çıkarmadı” (Tesniye, Bâb: 34, Âyet: 12)
Kitab-ı Mukaddes’in Ahd-i Atik (Tevrat) ve Ahd-i Cedid (İncil) bölümlerinden alınan yukarıdaki âyetlerde:
a) Hz İbrahim’in oğlu Hz İshak’ın soyundan gelen İsrail Oğulları’na Hz Mûsa’nın “kardeşleriniz” şeklindeki hitabı, Hz İshak’ın kardeşi Hz İsmail’in soyuna, yani İsmail Oğulları’na işarettir İsmail Oğulları’ndan gelecek olan peygamber ise ancak Hz Muhammed (sav) olabilir; çünkü İsmail soyundan yalnızca Efendimiz (sav) gelmiştir Hz Yûşa ve Hz İsa, Hz İsmail’den değil, İsrail Oğulları’ndandır
b) Hz Mûsa, “benim gibi” sözüyle Peygamberimizi kasdetmektedir; çünkü, cihad, getirdiği kanun ve hükümler, koyduğu cezalar, cemaati arasında sözünün dinlenir olması gibi yirmi kadar hususta Hz Mûsa’ya benzeyen, Hz Yûşa ve İsa değil, Peygamberimiz Hz Muhammed’dir (sav)
c) Hz Mûsa gibi bir nebînin İsrail Oğulları’ndan bir daha çıkmayacağı açıkça ifade olunmaktadır
d) “Sözlerimi ağzına koyacağım” ifadesi, Efendimizin ümmî olup, okuma-yazması bulunmadığı halde Allah’ın Kelâmı’nı kolayca hıfzedip insanlara okuyacağına işarettir
2) “Rab, Sina’dan geldi ve onlara Sâir’den doğdu; Paran dağlarında parladı ve mukaddeslerin onbinleri içinden geldi Onlar için sağında ateşli ferman vardı” (Tesniye, Bab: 33, Âyet: 2)
a) “Sina’dan gelme”, Hz Mûsa’ya Tûr-ı Sîna’da ilâhî hükümlerin verilmesini; “Sâir’den doğma”, Hz İsa’ya İncil’in verilmesini ve “Paran dağlarında parlama” ise, Efendimizin Mekke’de çıkacağını ifade eder Paran, Arapça okunuşuyla Faran, Mekke’nin eski isimlerinden olduğu gibi, Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin Bölümünde de Hz İsmail’in Paran çölünde oturduğu anlatılmaktadır (Bâb: 21, Âyet: 21)
b) İçinden gelindiği belirtilen mukaddeslerle, Peygamberimizin her türlü ayıptan uzak bulunan Âli’ne, Ehl-i Beyt’ine ve Ashâbı’na işaret olunmaktadır
c) “Sağda ateşli ferman”, İslâm Dini’nde Cihad’a işarettir
3) “Taş, köşenin başı oldu ve o, gözlerimizde şaşılacak iştir Allah’ın melekûtu sizden alınacak ve O’nun meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecek ve bu taşın üzerine düşen parçalanacak; o da kimin üzerine düşerse onu toz gibi dağıtacaktır” (Matta, Bâb: 21, Âyet: 42)
a) Yukarıdaki âyette geçen “köşe taşı” Hz İsa (as) olamaz; çünkü, Hz İsa ve getirdikleri altında parçalanma, toz gibi olma meydana gelmemiş, bu Peygamberimizle olmuştur Zâten, hükmeden Hz İsa değil, Efendimizdi (sav); hükmetmek için gelmediğini söyleyen de bizzat Hz İsa’nın (as) kendisidir (Yuhanna, Bâb: 12, Âyet: 47)
b) Buharî ve Müslîm’in rivâyetlerinde, Peygamberimiz (sav), kendisinin Peygamberlik binasının köşe taşı olduğunu bizzat ifade etmekte ve dolayısıyla köşe taşı konmakla, yani Peygamberimizle (sav) Peygamberlik tamamlanmış olmaktadır
4) “Rab, size başka bir Faraklit verecektir; ta ki, daima sizinle beraber olsun” (Yuhanna, Bâb: 14, Âyet: 15)
“O, size her şeyi öğretecek ve size söylediğim her şeyi hatırınıza getirecektir” (Yuhanna, Bâb: 14, Âyet: 26)
“Benim için o şehâdet edecektir” (Yuhanna, Bâb: 15, Âyet: 26)
“Gitmezsem, Faraklit gelmez ve O geldiği zaman günah, salâh ve hüküm için dünyayı ilzâm edecektir” (Yuhanna, Bâb: 15, Âyet: 7-8)
Yukarıdaki âyetlerde Faraklit olarak geçen kelimenin aslı Yunanca’da ‘Piriklitos’ olup, Arapça ‘Ahmed’ kelimesinin karşılığıdır ‘Ahmed’, Efendimizin (sav) ismi olduğu gibi, Kur’ân-ı Kerim’de de O’nun İncil’de ‘Ahmed’ olarak geçtiği açıkça ifade edilir Ve, burada sayılan bütün vasıflar sadece Efendimizde (sav) vardır Kaldı ki, Efendimizin (sav) geleceğini ve vasıflarını açıkça anlatan pek çok İncil bugün elimizde mevcut değildir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #43
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Abdullah
Allah'ın kuluÂbid
Kulluk eden, ibadet edenÂdil
AdaletliAhmed
En çok övülmüş, sevilmişAhsen
En güzelAlî
Çok yüceÂlim
Bilgin, bilenAllâme
Çok bilenÂmil
İş ve aksiyon sahibiAziz
Çok yüce, çok şerefli olanBeşir
MüjdeleyiciBurhan
Sağlam delilCebbâr
Kahredici, gâlip Cevâd
CömertEcved
En iyi, en cömertEkrem
En şerefliEmin
Doğru ve güvenilir kimseFadlullah
Allah'ın ihsânı, fazlına ulaşan Fâruk
Hakkı ve bâtılı ayıranFettâh
Yoldaki engelleri kaldıranGâlip
Hâkim ve üstün olanGanî
ZenginHabib
Sevgili, çok sevilenHâdi
Doğru yola götürenHâfız
Muhafaza ediciHalîl
DostHalîm
Yumuşak huyluHâlis
Saf, temizHâmid
Hamd edici, övücüHammâd
Çok hamdedenHanîf
Hakikate sımsıkı sarılanKamer
AyKayyim
Görüp, gözetenKerîm
Çok cömert, çok şerefliMâcid
Yüce ve şerefliMahmûd
ÖvülenMansûr
Zafere kavuşturulmuşMâsum
Suçsuz, günahsızMedenî
Şehirli, bilgilive görgülüMehdî
Hidayet edenMekkî
MekkeliMerhûm
Rahmetle bezenmişMes'ûd
MutluMetîn
Çok sağlam ve güçlüMuallim
ÖğreticiMuktedâ
Peşinden gidilenMübârek
Uğurlu, hayırlı, bereketliMüctebâ
SeçilmişMükerrem
Şerefli, yüceMüktefî
İktifâ eden, yetinenMünîr
Nurlandıran, aydınlatan Mürsel
Elçilikle görevlendirilmişMürtezâ
Beğenilmiş, seçilmişMuslih
Islah edeci, düzene koyucuMustafa
Çok arınmışMüstakîm
Doğru yolda olanMutî
Hakka itaat edenMu'ti
Veren ihsân edenMuzaffer
Zafer kazanan, üstün olanMüşâvir
Kendisine danışılanNakî
Çok temizNakîb
Halkın iyisi, en seçkiniNâsih
Öğüt verenNâtık
Konuşan, nutuk verenNebî
PeygamberNeciyullah
Allah' ın sırdaşıNecm
YıldızNesîb
Asil, temiz soydan gelenNezîr
Uyarıcı, korkutucuNimet
İyilik, dirlik ve mutlulukNûr
Işık, aydınlıkRâfi
YükseltenRâgıb
Rağbet eden, isteyenRahîm
Mü'minleri çok sevenRâzî
Kabul eden, hoşnut olanResûl
ElçiReşîd
Akıllı, olgun, iyi yola götürücüSaîd
MutluSâbir
SabredenSâdullah
Allah' ın mübârek kuluSâdık
Doğru olan, gerçekciSaffet
Arınmış, seçkin kişiSâhib
Mâlik, arkadaş,sohbet ediciSâlih
İyi ve güzel huyluSelâm
Noksan ve ayıptan emin olanSeyfullah
Allah' ın kılıcıSeyyid
EfendiŞâfi
Şefaat ediciŞâkir
ŞükrediciTâhâ
Kur'ân-ı Kerîm' deki ismiTâhir
Çok temizTakî
Haramlardan kaçınanTayyib
Helal, temiz, güzel, hoşVâfi
Sözünde duranVâiz
Nasihat edenVâsıl
Kulu Rabb'ine ulaştıranYâsîn
İnsan-ı kâmilZâhid
Mâsivadan yüz çevirenZâkir
Allah' ı çok anan

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #44
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



man iki eşit parçadır Yarısı sabır, yarısı şükürdür Hz Muhammed

Kuran yedi nüans üzerine indirildi Onun hiçbir harfi yoktur ki, bir hiç zahir, bir de batın mana taşımasın Ebu Talip’in oğlu Ali’de bu zahir ve batına ait ilim mevcuttur Hz Muhammed

Sonradan özür dilemeyi gerektiren şeyleri yapmaktan kaçınınız Hz Muhammed

Haset, ateş nasıl odunu yer yutarsa iyilikleri yer yutar, mahveder HzMuhammed

Mazlumun bedduasından sakınınız O dua ile Allah arasında perde yoktur
Hz Muhammed

Dostlukta da düşmanlıkta da aşırıya kaçmayın Hz Muhammed

Bir gün birisiyle dost olduğunuzda, yarın onun bir düşman olabileceğini unutmayın Hz Muhammed

İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz Hz Muhammed

İnsanların en hayırlısı, ahlakı en güzel olanıdır Hz Muhammed

İnsan dilinin altında gizlidir Hz Muhammed

Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla O zaman başkalarının kusurlarıyla alakadar olmaya hakkın olmadığını hatırlarsın Hz Muhammed

Kabrimi ziyareti bayrama çevirmeyin Hz Muhammed

Münafıklığın alameti üçtür : Konuştuğu zaman yalan söyler, vaat ettiği zaman sözünde durmaz, emanete hıyanet eder Hz Muhammed

Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyilikleridir
Hz Muhammed

Kim bir kardeşini, bir günah sebebi ile ayıplarsa, o günahı işlemedikçe o kimse ölmez Hz Muhammed

Evlat kokusu cennet kokusudur Hz Muhammed

Utanmak güzeldir ama kadınlarda olursa daha da güzel olur Hz Muhammed

Bilgisizler içinde bir bilgili, ölüler içinde bir diridir Hz Muhammed

Sakın kendisine verdiğin kıymeti sana vermeyenle arkadaş olmaHz Muhammed

Babalarınıza iyilik edin ki, oğullarınız da size iyilik etsinHz Muhammed

Siz kendiniz namuslu olun ki, kadınlarınız da namuslu olsunlarHz Muhammed

Bela insanın diline bağlıdır Bir kimse bir şeyi “yapmam” dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır Hz Muhammed

Zengin, çok mala sahip olana denmez, zengin kalbi olana denir Hz Muhammed

Bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi miras bırakamaz Hz Muhammed

Cahiller cesur olurlar Hz Muhammed

İyilik yap ehli olana da, olmayana da, ehline isabet ederse yerini bulur Etmez ise ehli sen olursun Hz Muhammed

Sana emanet edilen şeyi iyi sakla, birinin hıyanetine uğradığın zaman hoş gör ve hıyanete hıyanetlikle karşılık verme Hz Muhammed

En büyük düşmanın, iki kaburga kemiğinin arasında olan düşmandır Hz Muhammed

Erdemin en büyüğü, seninle ilişkilerini kesene iyilik etmen, senden esirgeyene vermen, sana kötülük edeni bağışlayıp, dost elini uzatmandır
Hz Muhammed

Bir anlık tefekkür, bin yıl ibadetten hayırlıdır Hz Muhammed

Şeref, edep iledir Soy ile değildir Hz Muhammed

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #45
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Peygamberimiz (sas)

Yuvakuracak Gençlere

Yardım Ediyor

Hz Ali, Fâtıma’yı istemek üzere Peygamberimiz (sas)’in huzuruna gitti Ancak, söyleyeceklerini sanki unutmuştu, neredeyse dili tutulmuştu Hz Peygamber (sas) “Her hâlde Fâtıma’yı istemeye geldin” diyerek ona yar*dımcı oldu Hz Ali sevinç içinde “evet” dedi Ancak, vere*cek mehiri yoktu Bu konuda da Peygamberimiz (sas) yardımcı oldu Zırhını mehir olarak değerlendirebileceğini hatırlattı Fakat bir de düğün yemeği vermek lâzımdı Ashabtan bir zât, Hz Ali’ye bir koç verdi Ensar da ara*larında mısır topladılar, düğün yemeği hazırlandı Peygam*berimiz (sas), Hz Ali ve Fatıma’ya “Allah’ım, ikisini mesut et, onlar hakkında evliliklerini hayırlı kıl” diye dua etti Hz Ali’nin evinde eşya olarak bir hasır, yastık, içi lif dolu bir yatak, çömlek ve testi gibi şeyler vardı Bunları da zırhını satarak elde ettiği para ile almıştı O paranın bir kısmı ile de Hz Fâtıma için ziynet almıştı Rasûl-i Ekrem (sas) Hz Fâtıma’ya çeyiz olarak “Bir kumaş yaygı, bir kırba (su testisi), yastık, içi ot dolu bir yatak” hazırlamıştı [u]
Rasûlullâh (sas)’in hizmetinde bulunan bir genç vardı, adı Rebia idi Yaşının ilerlediğini gören Peygamberimiz (sas) ona “Evlenmeyi düşünmüyor musun?” diye sordu Rebia, mâlî imkânsızlıkları ve yürüttüğü hizmetin önemini düşü*nerek “hayır” cevabını verdi Hz Peygamber (sas) tekrar sordu Rebia aynı cevabı verdi Nihayet üçüncüde bunda bir hikmet olduğunu düşünerek “Evlenmek istiyorum, emret, ne yapayım Yâ Rasûlullâh” dedi
Hz Peygamber (sas) onu, Ensar’dan bir kabileye yol*ladı, o da gitti Peygamberimiz (sas)’in selâmını aktararak kızlarını istedi Onlar da “Baş üstüne” dediler Sonucu bü*yük bir sevinçle Hz Peygamber (sas)’e iletti Ancak Rebia yoksuldu; ev eşyası, mehir ve düğün yemeği için para lâzımdı Hz Peygamber (sas) derhâl ashabını harekete geçirdi Hızlı bir yardımlaşma başlatıldı ve biriken paralarla mehir olarak ziynet alındı, ev eşyası alındı, bir de koç satın alındı Peygamberimiz (sas) de kendi evinden, un ya*pılmak üzere arpa verdi Böylece Peygamberimiz (sas)’in yakın ilgisi ile Rebia Hazretlerinin düğünü yapılmış ve yeni bir yuva kurulmuş oldu [u]
Müslümanlar arasında Cüleybib denilen bir kimse var*dı Bu kişi, kadınların yanında dikkatsiz davranmakla tanı*nırdı, bu sebeple diğer Müslümanlar, ailelerini ondan sa*kındırırlardı İşte herkesin, cemiyetin dışına iter gibi dav*randığı bu zâta da Hz Peygamber (sas) sahip çıktı Hz Peygamber (sas) bizzat Ensar’dan bir aileye giderek kız*larını istedi Kızı Efendimizin kendisine istediğini sanan aile büyükleri “memnuniyetle” dediler Ancak Peygamberi*miz (sas): “Cüleybib için” deyince vermekten kaçındılar Annesinden konunun içyüzünü öğrenen kız ise “Rasûlullâh asla benim fenalığımı istemez” diyerek Cüleybib’e varmayı ka*bul etti ve nikâh kıyıldı, bir yuva daha kuruldu Rasûlullâh (sas)’in da bulunduğu bir savaşta Cüleybib şehid düş*müştü Görgü şahitleri: “Düşmandan yedi kişi öldürdü, sonra şehid düştü” dediler Bunun üzerine Peygamberimiz (sas): “Cüleybib bendendir, ben de ondanım” buyurdu Ve kendi elleriyle toprağa verdi Rasûl-i Ekrem, genç yaşta dul kalan ve vaktiyle onun hatırını kırmayarak Cüleybib’le evlenmeyi kabul eden hanıma şöyle dua etti: “Allah’ım, ona hayırlar ver, hayatı boyunca hiç bir sıkıntı gösterme!” [u]

Taşradan Gelen Misafirlere İlgisi

Mekke’nin fethi ve Hevazin zaferinden sonra, Arap Yarımadası’ndaki bütün kabilelerde İslâm’a girme tema*yülü belirdi Çünkü Araplar öteden beri “Kâbe’nin komşula*rı, koruyucuları, bakıcıları” diye Kureyş’e itibar gösteriyor*lardı Halbuki Kureyş, artık istiklâlini kaybetmiş, İslâm or*dusu karşısında yenilgiye uğramış ve Mekke yönetimi Müslümanların eline geçmişti Taif civarında da Hevazin ve diğer kabileler mağlub edilmişti Medine’deki İslâm yö*netimi de bu gelişmelere bağlı olarak güçlenmişti İşte bundan sonra Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle, fevc fevc, akın akın Arap kabileleri İslâm’a girmek üzere harekete geçti*ler Gelen heyetlerle Medine dolup taşmaya başladı
Hz Peygamber (sas) onları devlet misafirhanelerinde ağırlıyordu Bazı heyetler, Müslüman zenginlerin müsait durumdaki evlerinde misafir edilirlerdi Heyetler kalabalık ise ayrı ayrı evlere taksim edilirlerdi, ihtiyâçları ev sahip*lerince karşılanırdı Ev sahibi, misafirleri ağırlayacak mâlî imkâna sahip değilse masrafları devlet hazinesinden karşı*lanırdı Hz Peygamber (sas) heyetleri genellikle Mescid’de kabul eder, oradan misafir edilecekleri yerlere gönderirdi
Hz Peygamber (sas) heyetlere öğretmen görevlen*dirirdi Öğretmenler, taşralı misafirlere ana hatları ile İs*lâm’ı öğretirlerdi İçlerinde kabiliyetli birini de imamlığa hazırlarlardı Bir nevi hızlandırılmış bir eğitimden geçen misafirler, daha sonra Peygamberimiz (sas) tarafından imtihan edilirlerdi Başarılı oldukları takdirde onları, kendi memleketlerine; “Öğrendiklerinizi döndüğünüzde kendi kabilenizin fertlerine de öğretin!” diyerek uğurlardı İslâmî konularda kendini en iyi yetiştirmiş ve Kur’ân’dan ezber*leri olan birini imam tayin ederdi Câhiliye devrinde iken reis olanı İslâm döneminde de reis tayin ederdi
Peygamberimiz (sas), taşralıları, memleketlerine uğur*larken onlara yeni elbiseler giydirir, bahşişler ve hediyeler verirdi; kendisi de onlarla görüşürken en güzel elbiselerini giyinirdi
Bütün bu faaliyetler esnasında Peygamber Efendimiz (sas) taşradan gelen bu insanların her çeşit kabalıklarını sabır ve hoşgörü ile karşılar, onlara daima kolaylık göste*rirdi Ancak misafirler arasında İslâmiyet’e saldırıda bulu*nanlar olursa Peygamberimiz (sas) onları derhâl susturur ve gereken cevabı hemen verirdi İyi niyetle tartışmaya ge*lenlerle de sonuna kadar sabırla tartışmayı sürdürürdü Meselâ; Amir b Tufeyl ile Erbed b Kays İslâm’a saldırıda bulunmuşlar ve ânında karşılığını en sert şekilde almışlar*dı Necran Hristiyan heyeti ile Peygamberimiz (sas) sabırla tartışmış ve hatta onlarla mübaheleye (yani kim haksız ise Allah’ın lâneti ona olsun demeye) bile girişmek istemişse de Hristiyan papazları “Muhammed haklı ise bu, aleyhimize olur” diyerek mübahaleyi kabul etmemişlerdi[u] Peygam*berimiz Benu Temim heyetinin arzusu üzerine onların şair ve hatiplerinin İslâm şair ve hatipleriyle yarış*masına izin vermişti[u]

Adaleti

Peygamberimiz (sas) adaletli insandı Kimsenin hak*sızlığa uğratılmasına göz yummazdı Esasen, doğrulukla adalet birbirini tamamlayan iki güzel haslet olup, bunların her ikisi de Peygamberimiz’de (sas) kemâl derecesinde idi Gençliğinden beri herkes onu “emin; güvenilir” olarak bi*liyordu Ticaret arkadaşları onun hakkında “ne kimsenin hakkını yerdi, ne de kimseye hakkını yedirirdi Hak konusunda hatır gönül dinlemezdi derler Hz Peygamber (sas) açıkça İslâmı davetle emrolunduğunda, Safa tepesinden Kureyş*lilere: “Size şu dağın ardından düşman atlılarının gelmekte olduğunu söylesem inanır mısınız?” deyince; “Evet inanırız, çünkü sen hayatında asla yalan söylemedin cevabını veriyor*lardı İnkârcılar Mekke dönemi boyunca Peygamberimiz (sas)’e “Şâir, mecnun, sihirbaz-büyücü” diyerek iftiralarla lekelemek istemişler, yabancılara onu böyle tanıtarak İslâm’ın yayıl*ma hızını kesmek istemişler, fakat ona asla “Yalancı, hâin” diyememişlerdir Hatta Peygamberimiz (sas)’in mektubunu Şam’da alan Bizans İmparatorunun: “Daha önce bu adamın yalanına rastladınız mı?” sorusuna Peygamberimiz (sas)’in baş düşmanlarından olmasına rağmen Ebu Süfyan “Hayır, asla!” diye cevap vermek zorunda kalmıştır Cenâb-ı Hak, Peygamberimiz (sas)’e “Emrolunduğun gibi dosdoğru hareket et!” talimatını vermiş, Peygamberimiz (sas) de hayatı boyunca sırat-ı müs*takimden ayrılmamıştır
Bir kere Mahzumîlerden bir kadın hırsızlık etmişti Yüksek bir aileye mensuptu Bu yüzden Kureyşliler bu kadının ceza görmesine taraftar olmamışlar, Hz Üsâme’yi de tavassut için Peygamberimiz (sas)’e göndermişlerdi Çünkü Peygamberimiz (sas) Hz Üsâme’yi çok severdi İşte bu esnada Rasûl-i Ekrem Hazretleri (sas) şöyle buyurdu: “(Bugün medeniyetlerinden hiç bir eser kalmayan eski milletler) İsrailoğulları, bu gibi taraf tutmalar yüzünden helak oldular Bunlar fakirler üzerine en şiddetli cezaları tatbik eder, nüfuzlu ve zengin olanları cezasız bırakırlardı Şayet kızım Fâtıma aynı suçu işleseydi gereken cezayı ona da verirdim[u]
Rebeze’den Medine’ye gelmekte olan Sa’lebe Oğul*larından bir grup insan, şehrin yakınında bir yerde konak*lamışlardı Peygamberimiz (sas) onlarla karşılaştı ve satın almak istediği bir devenin fiyatını sordu Pazarlık yapıldı Peygamberimiz (sas), deveyi alarak Medine’ye döndü Fakat oradakiler, deveyi satın alanın Hz Peygamber (sas) olduğunu bilmiyorlardı Parasını almadan deveyi verdikleri için tartışmaya giriştiler İçlerinden bir kadın şöyle diyor*du: “Niçin tartışıyorsunuz? Bu kadar parlak alınlı adam hiç görmedik Dikkat etmediniz mi? Onun yüzü ayın on dördü gibi parlamaktaydı” Kadın, bu sözleriyle, deveyi satın alanın kendilerini aldatacak yaratılışta olmadığını anlatmak iste*mişti Aradan çok geçmedi Hava kararmak üzere idi, bu sırada bir zat geldi Bir miktar yiyecekle devenin bedeli olan parayı getirdi ve “bunları Rasûlullâh (sas)’in gönderdiğini” söyledi Topluluk ertesi gün şehre girdiğinde Pey*gamberimiz (sas) Mescid’de ashabına nasihat etmekle meşguldü Bu esnada Ensar’dan bir zât Salebe Oğullarının geçmişte akrabasından birini öldürdüklerini, şimdi onlar*dan birinin öldürülmesi gerektiğini söyleyince Peygam*berimiz (sas): “Hayır bunu yapamazsınız! Bir evlâd babasının suçu yüzünden öldürülmez!” buyurdu[u] Bir defasında da ganimet dağıtılırken taşkın hareketlerde bulunan birine Peygamberimiz (sas) “Sabırlı ol, sıranı bekle!” diye elindeki ince değneği uzatmış, adamın yüzü hafifçe çizilmişti Peygamberimiz (sas) hemen değneği, adamın eline vere*rek “İşte yüzüm!” demişse de adam hatasını anlamış olarak Peygamberimiz (sas)’den özür dilemişti [u]
Hasılı, Peygamberimiz (sas), sözün tam anlamıyla ada*let ve insaf sahibi idi


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.