Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efendimiz, hakkında, hakkındapeygamber, hzmuhammed, sav

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



PEYGAMBER EFENDİMİZİN(SAV)'İN ÇOCUK SEVGİSİ VE ŞEFKATİ
Hazreti Aişe'nin anlattığına göre,bir defasındabedevilerden bir grup Sevgili Peygamberimizin huzuruna gelmişlerdiBunlar bir münasebetle Peygamber Efendimize ve huzurda bulunan sahabilere,''Sizler çocuklarınızı öper,severmisiniz?''diye sordularPeygamber Efendimizden ve huzurda bulunan sahabilerden evet cevabını alınca biraz şaşırdılar ve bu şaşkınlık içinde,''Ama ALLAH'a yemin ederizki,bizler(çocuklarımızı)öpüp okşamayız!''demekten kendilerini alamadılarBunun üzerine Rasul-i Ekrem(sas)''Eğer Allah sizin gönüllerinizden rahmet ve şefkati çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim?''Buyurdu
Böylece, Sevgili Peygamberimiz, çocuklara ilgi ve sevgi beslemenin, Yüce Allah'ın insanlara ihsan ettiği rahmet ve şefkat duygularının eseri olduğunu belirtmiş oluyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



PEYGAMBERİMİZİN BEDEN YAPISI

Rasul-i Ekrem (sas)uzuna yakın orta boylu, insanlar arsında hoş ve güzel sayılacak ölçüde irice başlı, bedeninin rengi kırmızımtırak nurani beyaz idi Burnunun iki kaşının birleştiği tarafı gayet itidal üzere yüksekçe, gözleri siyah, kaşlarının arası az aralık, sakalı sıkça, omuzlarının arası genişçe, omuz başları geniş, elleri ayakları kalınca idi

Peygamberimiz'in (sas)saçları genellikle kulak yumuşağına kadar uzanmaktaydı, saçını iki yana doğru ayırarak tarardı, saç sakal bakımını ihmal etmez, gerektikçe yapardı;saçlarını bazan Hz Aişe gibi eşlerine tarattığıda olurdu Yatarken gözlerine sağlık ve tedavi maksadıyla sürme çeker, sabahleyin yıkardı İki kürek kemiği arasında Peygamberlik mührü (bir çeşit sembol) olduğunu Ashab-ı Kiram nakletmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Peygambere Sevgi ve Saygı Görüntüleri

Peygamber'e sevgi ve saygının pekçok biçimi ve görüntüsü vardır Onu sevgi rehberi edinmek, sünnetine bağlanmak, salât ve selâm duası yapmak, geniş anlamda bütün yakınlarını (ehl-i beytini:mü'minleri) sevmek, bu görüntülerin başlıcalarıdır

Sevgi Rehberliği

HzMuhammed (sa), Müslümanların sevgi rehberidir Neleri ve nasıl seveceğimizi, engin sevgi diliyle şöyle anlatmıştır "Allahım! Sana olan sevgimiz sebebiyle, seni sevenleri seviyoruz Sana muhalefet edenleri de, sana olan bağlılığımız sebebiyle düşman biliyoruz" (Tirmizî, daavât, 30) Bu açıklamaya göre, sevginin ve nefretin kaynağında, evrenin yaratıcısı ve yöneticisi, bütün sevgilerin doğduğu ve yöneldiği Yüce Allah yer almaktadır

HzPeygamber'in (sa) belirttiği sevgi ilkesine göre seven, sevdiğini ifade etmelidir: "Sizden biri, bir başkasını sevdiğinde, bu sevgisinden onu haberdar etsin" (Ebu Davud, edeb, 113) Bu ilkeden yola çıkan HzPeygamber (sa), sevdiğini sevdiklerine söyleyerek bizzat uygulamasıyla örnek olmuştur: Medine'ye hicretin ilk günlerinde, çocuklarıyla gelen Ensar'dan bir grup kadın Ebu Eyyub el-Ensârî'nin evi önünden geçerken "Siz, beni seviyor musunuz?" diye seslendi "Evet, ey Allah'ın rasûlü! Bizler, seni seviyoruz" cevabını verdiler Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Allah biliyor ki, ben de sizleri seviyorum Allah'a yemin ederim ki, ben de sizleri seviyorum Allah şahittir ki, sizler bana insanların en sevgililerisiniz" (Müslim, fedâilü's-sahâbe, 43) Hatta HzPeygamber (sa), kendisini Medine'ye davet eden ve orada kendisine büyük bir özveriyle yardımcı olan Ensar sevgisini, iman göstergesi saymıştır: "Ensâr'ı sevmek, iman alâmetidir Münafıklığın alâmeti ise, Ensâr'a kin ve düşmanlık duymaktır" (Buharî, menâkıbu'l-ensâr, 4) HzPeygamber (sa), ashâbına çeşitli tavsiyelerde bulunurken daima önce sevgi ifadelerini kullanmış, sonra tavsiyesini belirtmiştir (Müslim, imâret, 17; Ebu Davud, vitr, 26) Başka pekçok durumda, hep sevgi sözcükleriyle konuşmaya başlamıştır

HzPeygamber (sa), sadece insanlara değil, mekânlara olan sevgisini de ifade etmiştir Mekke'deki 53 yıllık bir hayattan sonra göç ettiği ve kendisine koruyucular (Ensâr) bulduğu şehir olan Medine için şöyle dua etmiştir: "Allahım' Mekke'yi nasıl sevdiysek, Medine'yi de bize öylece, hatta daha çok sevdir" (Buharî, fedâilü'l-medîne, 12) Bir sefer dönüşünde, uzaktan görünen Uhud Dağı için duygularını şöyle ifade etmiştir: "Bu, bizi seven bir dağdır, biz de onu severiz" (Buharî,i'tisâm, 16) Neredeyse, birer canlı gibi kabul ederek, bu mekânlarla bir diyalog içinde olmuştur

HzPeygamber'e İtaat ve Sünnetine Bağlanmak

Yüce Allah, gönderdiği peygamberlere itaat ve bağlılık gösterilmesini emretmiştir: "Biz her peygamberi ancak, Allah'ın izniyle, itaat olunması için gönderdik Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tövbeleri daima kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi" (Nisa, 4/64) "Allah'ın rasulüne itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur" (Nisa, 4/80); "De ki: 'Allah'a ve Peygamber'e itaat edin' Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkâr edenleri sevmez" (Ali İmrân, 3/32); "Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve rasûlüne uyun Allah'ın kişi ile kalbi arasına girdiğini ve sonunda O'nun katında toplanacağınızı bilin" (Enfâl, 8/24)

HzMuhammed'in (sa) sünnetine sarılmak demek, onun yolundan gitmek ve üstün ahlâkın en güzel örneğine bağlanmak demektir

HzPeygamber (sa), sünnetini diriltip yaşatanın kendisini sevmiş olacağını, kendisini sevenin Cennet'te kendisiyle birlikte olacağını belirtmiştir (Tirmizî, ilim, 16) Ne mutlu bu yoldan gidip bu müjdeyi hak edenlere!

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Peygamber Sevgisinin Sonucu ve Karşılığı

HzPeygamber (sa) kıyametin ne zaman kopacağını soran birine, ne gibi hazırlığı olduğunu karşı soru olarak sordu Pek hazırlığı olmadığını, ama Allah ve Rasûlü'nü sevdiğini söyleyince, şu müjdeyi verdi: "Öyleyse sen, sevdiklerinle beraber olacaksın" Peygamberimiz'in ashâb-ı kirâmı, bu müjdeye çok sevinmiştir (Buharî, fedâilü ashâbi'n-nebî, 6, edeb, 95; Müslim, birr, 161-165) Bu müjde, şartlarına uyduğumuz takdirde, bizim için de gerçekten sevindirici bir müjdedir

Muhammed'i çok özledim

Bayram Leventoğlu

Muhammed’i çok özledim
Ciğerlerim pare, pare
Şol canımdan çok istedim
Yollar, götür beni yâre

Günüm gecem selâvattır
Ne huzurdur, ne rahattır
İstediğim şefâattır
Yâr Muhammed, cana çare

Irmak olsam, yâre aksam
Ravzasına, nasıl baksam
Şol gönlümü, bile yaksam
Kapanmıyor, canda yare

Ümmetinim, şerefim çok
Gelmelere dermanım yok
Bir hasret ki, saplandı ok
Sırat üzre, düştüm nare

Derdim elbet, Kabe ve Hac
Muhammed’e aşkım ilaç
Hasretinden düştüm bîlaç
Çöllerdeyim, hem avare

Hak aşkına ömür versem
Muhammed’i bir kez görsem
Eşiğinde bile ölsem,
Yalvar, yakar, ben bîçare

Aşk var ise, Sen sebebi
Habibullah, en son nebi
Selindeyim, coştu debi
Şefâat kıl, sitemkâre

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Peygambere Dua ve Yakınlarını Sevmek

Peygamber sevgisinin, sevgi rehberliği ve sünnetine bağlanma biçimlerini dünkü yazıda ele aldıktan sonra, salât ve selâm duası ile yakınlarını sevmeyi ele alalım

Salât ve Selâm Duası

HzPeygamber (sa), adı Muhammed veya görevi gereği rasûl/Rasûlullah sıfatlarıyla kelime-i şehâdette, ezanda, kâmette, tahiyyât, salli-bârik dualarında ve başka dualarda, her Müslüman tarafından her gün defalarca sevgi ve saygıyla anılmaktadır Peygamber'e sevgi ve saygının bir gereği de, Yüce Allah'ın emrettiği gibi, ona salât ve selâm getirmektir: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi överler: Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salât ve selâm getirin" (Ahzâb, 33/56) Bu âyetteki "salât" kelimesi için, genellikle "övmek" anlamı verilirse de, "örnek almak/göstermek" anlamı da verilebilir HzPeygamber'in (sa) adı anıldığında, duyulan derin bağlılığı göstermek üzere, sağ ellerini kalplerinin üstüne getirerek salât ve selâm duası yaparlar

Ey sûret-i hak, kemâl-i mutlak,
Sen nûr-ı vücûdsun muhakkak

Olsaydın eğer ademde pinhân,
Zulmette kalırdı hayyiz-imkân

Zâhirde eğerçi sen beşersin,
Bâtında fakat neler nelersin

Menşûr-i kemâlidir müeyyed,
Sallû sallû alâ Muhammed

(Ahmed Avni Konuk)

(sûret-i hak: hakkın ve hakikatin temsilcisi; nûr-ı vücud: varlığın ışığı; adem: yokluk; pinhân: gizli; hayyiz-imkân: evren; zâhir: görünüş, dış; eğerçi: her ne kadar; bâtın: iç, öz; menşûr-i kemâl: mükemmelliğin örneği; müeyyed: desteklenmiş, pekiştirilmiş)

Salâtu selâmın en kısası, "Allahümme salli alâ Muhammed" biçimindedir Salli-Bârik, Salât-ı Tefrîciyye ve Salât-ı Münciye gibi türleriyle Salavât-ı Şerîfe'ler ise, daha özel, uzun ve ayrıntılı salâtu selâm dualarıdır Salâtu selâm dualarını okumaya, Türkçemizde, bağlılığını bildirmek ve göstermek anlamında "salevât/salâtu selâm getirmek" deriz

HzPeygamber (sa), kendisine salâtu selâm getirene Allah'ın on defa rahmet edeceğini (Müslim, salât, 70; Ebu Davud, vitr, 26), on günahı bağışlayacağını ve derecesini on kat yükselteceğini (Nesâî, sehv, 55), yanında adı anıldığı halde sevgi cimriliği yaparak salâtu selâm getirmeyenin cimrinin teki olduğunu (Tirmizî, daavât, 101) belirtmiştir

HzMuhammed'i (sa) sevgi ve saygı (tazim) ifade eden "HzMuhammed, HzPeygamber, sevgili peygamberimiz, habîb-i ekrem, rasûl-i ekrem, server-i kâinât:evrenin efendisi, iki cihan güneşi" gibi sözlerle anmak da, salât ve selâmın bir uzantısıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



DİYANET İŞLERİ BAŞKANI'nın bu yılki kutlu doğum haftası ile ilgili açıklaması

İlahi vahyin son ve tamamlayıcı halkası İslâm’ın ve onun peygamberi Hz Muhammed'in insanlığa çağrısını doğru ve etkin bir şekilde tanıtmak, Hz Peygamber sevgisi etrafında toplumumuza birlik ve beraberlik mesajları sunmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından ülkemizde ve yurt dışında 1989 yılından bu yana Kutlu Doğum Haftası programları düzenlenmektedir
Kutlu Doğum haftası denildiğinde, Hz Peygamberi anmak, daha da önemlisi onu anlamak, onun temsil ettiği aşkın değerler bütününü tanımak ve hayatımıza ışık tutan bir meşale yapabilmek çabası akla gelir Kur’an-ı Kerimin evrensel mesajı, Hz Peygamberin örnek şahsiyeti ve ahlakı bu değerler bütününün temel öğeleridir
Hz Peygamberi örnek almak demek tarihe gitmek ve gömülmek değil, O büyük şahsiyeti tanımak ve sevmek, onun insanlığın huzur ve mutluluğu için yaptığı çağrıyı güncelleştirerek hayatımıza yansıtmak, onun ahlakını ve çizgisini davranışlarımızın mihveri ve rehberi yapabilmek demektir
Bir ölçüde tarihteki kutlama faaliyetlerinin canlandırılması, günümüzle Hz Peygamber dönemi, Selçuklu, Osmanlı dönemleriyle bir köprü kurulması, geçmişle geleceğin bütünleştirilmesi şeklinde de anlatılabilecek Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri bugün özellikle dinî ve kültürel hayatımızda meydana getirdiği canlılık ile ayrı bir önem arz etmektedir
İlk yıllardan itibaren toplumun bütün kesimleri tarafından coşku ile kutlanan Kutlu Doğum Haftası, artık ülkemizin beklenen bir kültür faaliyeti, güzel bir geleneği oldu
Geçim telaşı, gelecek kaygısı, bencillik, mevki ve gücün sanal mutluluğu ya da yoksulluğun yol açtığı umutsuzluk gibi farklı yönlerden hayatımıza giren bir dizi olumsuzluklar karşısında o rahmet peygamberinin mesajına, Onu tanımanın ve sevmenin sağlayacağı güven ortamına hep ihtiyacımız oldu ve olmakta
Peygamber efendimiz bizler için Kur’anın adeta yaşayan bir örneğidir Kur’an bizleri onu örnek almaya çağırır Bizler onun sünneti etrafında toparlanıp bilinç ve kimlik kazandık O hiç kimseyi ayıplamadı, kötülüğe karşılık vermedi ve nefsi için intikam almadı Af ve hoşgörü sahibi idi Etrafındakileri hiç incitmedi Kendisinden talepte bulunanı geri çevirmedi Onun hayatında ve öğütlerinde bireysel ve toplumsal hayatımızı aydınlatacak güçlü bir ışık vardır
O rahmet ve sevgi peygamberiydi Yaratılanı Yaratandan ötürü sevmek ve merhamet etmek onun sünnetidir Nitekim Kâinatın Efendisi “İman etmedikçe cennete giremezsiniz Birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada iman etmiş olamazsınız” buyurarak imanı toplumsal barışın temel taşı yaptı Kendisinden düşmanlarına karşı beddua isteminde bulunanlara onun verdiği cevap, kendisinin bunlar için değil rahmet ve merhamet peygamberi olarak gönderildiği şeklinde olmuştur Öz bir ifadeyle o, insanı insan yapan erdemlerin, değerlerin odaklandığı bir şahsiyetti İnsanlık, artık iyi ile doğruyu, güzel ile çirkini onun penceresinden bakarak daha berrak görme şansına sahip oldu
Hz Peygamberi örnek almak deyince onu taklit etmeyi ve sünneti belirli şekillere hapsetmeyi değil onu tanımayı ve sevmeyi, getirdiği mesajın özünü kavramayı ve aktüelleştirmeyi, ondan davranışlarımıza yön verecek ilkeleri ve amaçları çıkarabilmeyi anlıyoruz Onun sünnetinin etkinlik ve dinamizm kazanabilmesi için, tarih bilincinin de devrede olduğu böyle bir bakış açısına ihtiyaç vardır Böyle olduğu için de bu sene İzmir’de yapacağımız Kutlu Doğum Haftası sempozyumunda “Din, kültür ve çağdaşlık” konusunu ele almak istedik İslam dünyası yaklaşık iki yüzyıldan beri bu ana mihver etrafındaki konuları tartışmakta İslam ve çağdaşlık konusunda bir nebze de olsa kazanılacak zihni durulma, dinin asıllarının yorumlanmasında ve kendi dindarlığımızı inşa etmede bizler için yol gösterici olacaktır
Yaklaşık iki asırdır Batı ve onun etkisinde kalan kültürlerde dinin sonunun yaklaştığı ve modernite karşısında varlığını sürdüremeyeceği tezi hakim oldu Genelde ideolojik bir yönelim arzeden bu teze göre, modernleşme ile birlikte hem toplumsal hem de bireysel bilinç düzeyinde din gerileyecek ve zamanla yer küreden tamamen silinecekti Hatta bunun için tarih öngörüsünde bulunanlar bile oldu Kimisi 19 yüzyılın, kimisi de 20 yüzyılın sonunu dinin ölüm tarihi ilan etti Bu öngörü sahipleri bilimin ilerlemesi, teknoloji kullanımının yaygınlaşması, şehirleşme ve rasyonelleşmenin artmasıyla birlikte dinin kaybedenler hanesinde yer alacağını savundular
Kısacası, onlara göre din ve bir adı da çağdaşlık olan modernite birbiriyle çelişen iki ayrı dünyanın olgularıydı Birinin varlığı diğerinin yokluğu anlamına gelmekteydi Din ve Çağdaşlık bir arada bulunması hoş karşılanmayan iki kavramdı Pozitivist ve materyalist düşünce akımlarının tesirinde kalan ve kendilerini entelektüel kategorisine yerleştirenler Din ve Çağdaşlık kavramlarının yan yana bulunmasına dahi tahammül gösteremediler; dini çağdaşlığın bir düşmanı olarak algıladılar ve sundular Bunun karşısında belki de bu sunuma bir reaksiyon olarak din hanesinden de aynı şekilde düşünüp Çağdaşlığı dinin karşıtı olarak görenler oldu Tabii bu durum yıllarca sürecek bir çatışma ortamı doğurdu Batı’da çok keskin bir şekilde yaşanan ve kilise ile bilim dünyasının arasını kalın çizgilerle ayıran bu ortam maalesef İslam dünyasına da taşındı Popüler dinî kültürün gelenek adı altında var olan üretimleri bilim ve rasyonellik adına hor görüldü Müslüman toplumların sosyo-kültürel yapılarını yansıtan çeşitli refleks ve karakteristikleri İslam’a mâl edildi Böylece İslam modernin, çağdaşlığın ve değişimin karşıtı ya da en azından engelleyicisi olarak görüldü
Bunun karşılığında Müslüman dünya sosyo-kültürel yapısı gereği kendi kültür dokusuna dayalı bir formül geliştirerek kendi modernliğini üretemedi Dolayısıyla, modernliği hep ithal etmek zorunda kaldı ve bu da gerek tarihsel süreçte müşahede ettiğimiz, gerekse bugün bizzat yaşadığımız çeşitli problemlere yol açtı
İslam dünyası yıllarca modernite karşısında tamamen dışlayıcı bir tavır takındı Moderniteye direndi ve başarısız oldu Ancak sonunda modernite ile barıştı Belki boyun eğdi Oysa başlangıçta moderniteyi tamamıyla reddetmek yerine onu şekillendirici bir tavır takınsaydı, bugün çok daha güçlü bir konumda olurdu
Fakat artık memnuniyetle ifade edebiliriz ki, bugün İslam dünyasının bir kısmı, özellikle de ülkemiz fizik dünyamızın gerçekliği ile maneviyat dünyamızın ihtiyaç ve derinliğini birleştirdi; aslında probleminin moderniteyle değil, ideolojik veya pozitivist modernizmle olduğunu fark etti Dolayısıyla bugün artık Müslümanlar belki ideolojik anlam içeren “çağdaşlaşma” ve “çağdaşlaştırma” kavramına karşı çıkabilirler, ama “çağdaşlık” kavramına karşı çıkamazlar Çünkü “çağdaşlık” kendimizi içinde bulduğumuz ve din adına kayıtsız kalamayacağımız bir olgudur
Gerek İslam’ın iki temel kaynağı Kur’an ve Sünnet, gerekse sahih dinî gelenek, statikliği savunmak bir tarafa, çağdaşlığın en temel iki öncü kavramı olan değişim ve dinamizmi teşvik eden bir duruş sergilemektedir Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim insanı dinamizme çağırmakta ve bugün “insan hakları”nın en temel unsurlarından sayılan “tercih hakkını” insana tevdi etmekte, hatta bir haktan öte onu insanın boynuna bir borç olarak asmaktadır Hz İbrahim’i “putlara tapan babalarının yolu”ndan ayıran, ona rasyonel bir yolculuktan sonra “tevhid” durağını buldurtan işte bu hakkın veya “irade”nin kullanılmasıdır Ahiret öğretisini, cennet vaadini veya cehennem tehdidini anlamlı kılan şey de zaten insana irade gücünün tevdi edilmesi değil midir?
“Din”, “değişim”, “çağdaşlık” veya “modernlik” üzerine yapılan en önemli hata “modern olanın belirli bir zaman ve coğrafya ile sınırlı olduğunu zannetmekten kaynaklanmaktadır Oysa çağdaşlık veya modernlik, mesela sadece Batı Avrupa’da veya Kuzey Amerika’da olup bitenle özdeşleş görülemez Böyle bir özdeşleştirme peşinde olanlar özellikle dindar bir görüntü sergileyen dünyanın diğer bölgelerini hem zaman hem de yaşadıkları sosyolojik evre bağlamında “geri” olarak görmektedirler Oysa Londra gibi İstanbul da, Paris gibi Tokyo da, Washington gibi Pekin de pekala kendi modernitesini, kendi çağdaşlığını üretebilir Yukarıda değindiğimiz tarihsel süreçten kaynaklanan olumsuz nedenlerden dolayı belki bugün hala bu üretimin din ile çelişeceği endişesi zihinlere takılabilir Ancak şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki, İslam dünyası artık bu üretimin eşiğinde olduğunun farkındadır ve özellikle Türkiye bunun için gerekli birikime ve irade gücüne sahiptir
Dinin tarih boyunca en önemli toplumsal belirleyici olduğu tartışılmaz bir gerçektir Bu gerçek çağdaş dünya için de geçerliliğini korumaktadır Bugün, insan potansiyelini geliştirme adına ortaya çıkan psikoterapi yöntemlerinden, ekolojik sorunlara ve uyuşturucu ile mücadeleye varıncaya kadar belki de tüm dünya toplumları, dinin müdahalesine, katkısına, daha açıkçası “kutsal”a ihtiyaç duymaktadır Ve İslam çağdaşlık adına bu katkıyı sağlayabilecek, çağdaş dünya için yeni dinî formlar üretebilecek en dinamik dindir
Kutlu doğum haftasında Peygamber Efendimizin dünyayı teşriflerini anarken, onun üstün şahsiyetini ve güzel ahlakını tanımaya, getirdiği evrensel mesajı anlamaya ve bütün bunları özünde barındırdığı dinamizmi içinde çağımıza taşımaya olan ihtiyacımızı bir kez daha fark ediyoruz
Toplantımızın bu yönde önemli açılımlar getireceğine olan inancımı ifade eder, bilimsel katkılarını esirgemeyen katılımcılara teşekkür ederken hepinize ayrı ayrı selam ve iyi dileklerimi sunarım

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Yakınlarını Sevmek: Ehl-i Beyt Sevgisi

HzMuhammed'i (sa) sevmek, onun evladını, aile halkını, ashâbını ve bütün ona bağlananları sevmek demektir Bunlara, geniş anlamda "ehl-i beyt" denir Peygamberimizin veda hutbesinde Müslümanlara bıraktığını söylediği iki önemli şeyden, birisi Kur'an-ı Kerim'dir, öteki ehl-i beytidir (Müslim, fedâilü's-sahâbe, 36) "Mü'minler, ancak kardeştir" (Hucurât, ) HzPeygamber (sa) de, şöyle buyurur: "Sizden biri, kendi şahsı için sevdiğini, mü'min kardeşi için de sevip arzu etmedikçe, gerçek mü'min olmaz" (Buharî, iman, 7) Akrabası olan bir aile için de, şunu belirtir: "Filân aile, benim dostlarım ve sevdiklerim değildir Benim dostlarım, ancak Allah ve sâlih mü'minlerdir Onlara gelince, ben sadece arada bulunan akrabalık bağını devam ettiriyorum" (Buharî, edeb, 14; Müslim, iman, 366)

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Peygamber ve dua

Hz Peygamber'in davasında doğru ve samimi olmasının bir delili de, getirdiği İslam'ın inanç, ibadet ve yasalarına bağlılık açısından insanların başında gelmesidir Rabbine olan imanı; kudretine, büyüklüğüne, rahmetine, nimetine, kullarını hayır ve şer adına ne yapmışlarsa Kıyamet gününde hesaba çekeceğine olan derin şuuru, onun aklını, kalbini ve vicdanını tamamen doldurmuştu Bu, her vesileyle dilinden dışarı taşıyordu Meselâ, her fırsatta Rabbine dua ediyordu Sabahleyin uykudan kalktığında, yeni günde tadacağı hayat nimetinin değerini anladığını gösteren dualarla Rabbine yalvarıyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



HzMuhammed(sav)
Hac veya umreden döndüğünde, bir tepeye çıktığında veya bir düzlüğe indiğinde üç defa tekbir getirir, arkasından da şöyle derdi: “Allah'tan başka hiçbir İlah yoktur, O tektir, hiçbir ortağı yoktur, mülk sadece O'nundur, hamd de O'na mahsustur O'nun her şeye gücü yeter Rabbimize sığınarak, O'na tövbe ederek, O'na ibadet, secde ve hamd ederek geri dönüyoruz Allah sözünü doğru çıkardı, kuluna yardım etti ve tek başına orduları bozguna uğrattıî (Buharî, Umre 12)

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Hayata gözlerimi açtığımda Allah’ın adıyla Senin adını bir arada duydum Sağ kulağıma ezan, sol kulağıma kâmet okundu

Kur’ân-ı Kerim’den tefe’ül tutup adımı, Muhammed koydular Güzel sesli bir hâfız Seni anlatıyordu bana: “Çevre yanuma gelüp oturdular / Mustafa’yı birbirine muştular / Didiler oğlun gibi hiçbir oğul / Yaradılalı cihân gelmiş değil / Bu senin oğlun gibi kadri cemîl / Bir anaya virmemişdir ol Celîl” Dibi derin gecenin karanlığına girmeden önce bir kez daha Senin nurunla aydınlanıp âdeta Seninle vedâlaştım Salavat getirmeyi, suyu oturup içmeyi, yemeğe besmeleyle başlayıp bitirince ‘elhamdülillah’ demeyi, sağ tarafıma dönüp uyumayı, yemeği sağ elimle yemeyi, yemeklerden önce ve sonra ellerimi yıkamayı, sokakta, yolda, okulda herkese selam vermeyi, tebessüm etmeyi, dişimi fırçalamayı, tabağımdaki yemeği bitirmeyi ve daha pek çok şeyi Senin kutlu sözlerinden öğrendim Böylece hem mutlu ve sağlıklı bir hayata kavuşma hem de Senin yaptıklarını yaparak rehberliğinin bereketinden istifade etme imkânı buldum Yıllar geçti Okuduğum her kitapta Seninle karşılaştım Kitapların girişinde Allah’a hamd ve senâ ile, Sana salât ve selam vardı Bir hayat boyunca bizimle yaşıyordun Bizim dünyamızdaki güzelliklerin ayakta kalması için âdeta bize mübarek bulutunun gölgesini salıyordun Türkçenin güzelliklerini, Senin güzel ismini anarak öğrenmek ne büyük bahtiyarlıktı Yunus’un güzel Türkçesiyle bir daha tanıdım Seni: Yedi kat gökleri seyrân eyleyen / Kürsünün üstünde cevlân eyleyen / Mi’râcında ümmetini dileyen / Adı güzel kendi güzel Muhammed (Yunus)
Hele o başımızı rüzgâra kapılan şakayıklar gibi bir o yana bir bu yana sallayarak okuduğumuz “güzel” İlâhî yok mu! “Canum kurban olsun Senin yoluna / Adı güzel kendi güzel Muhammed / Gel şefâat eyle kemter kuluna /Adı güzel kendi güzel Muhammed
Muhammed’ül Emin’sin
Bir avuç çocuktuk Mahalle Mektebi’nde Oturup büyük bir heyecanla Senin kutlu adını en güzel yazma yarışına girerdik Mim ha mim dal Muhammed’den muhabbetin hâsıl olmasını sayılara döker, ebcedle bir oyuncak gibi oynardık Temiz sinelerimize her şeyden önce Seni yerleştirdik: “Bir ismi Mustafa bir ismi Ahmed / Allahüme salli alâ Muhammed / Rûz-ı mahşerde bize eyle meded / Allahüme salli alâ Muhammed
Şiirlerle, duâlarla, övgülerle adını binlerce kitaba yazdık Sîreler, Mucizât-ı Nebîler, Mi’râcnâmeler, Hicretnâmeler, Gazavât-ı Nebîler, Esmâ-i Nebîler, Mevlîdler, Hilyeler, Şefaâtnâmeler, Kırk Hadisler, Yüz Hadisler, Bin Hadisler Hoca Ahmed Yesevî’ler, Mevlânâ’lar, Hacı Bektaş’lar, Hacı Bayram’lar, Fuzûlî’ler, Nâbî’ler, Niyâzî’ler, Gâlib’ler, şiir mecmualarını Senin güzel isminle süslediler Şair diyor ki: “Na’tdan gerçi ümîd-i şu’arâ / İntisâb etmedir ey şâh Sana” İşte biz de hangi vesile olursa olsun, hep Seni anmak için fırsatlar aradık; Sana bağlılığımızı ve muhabbetimizi bildirmek için yarıştık
Uzun kış gecelerinde babaları cepheden bir daha dönmeyen çocuklar, dedelerinden Muhammediye’yi, Ahmediye Şerhi’ni, Kara Davut’u ve Delâil-i Hayrat’ı, Hazreti Ali’nin cenklerini dinlediler Bütün bir cemiyyet, Senin ve sahabilerinin, Hak dostlarının kahramanlıklarıyla bir diriliş şerbetine kavuştu Ömer’lerin, Hamza’ların, Ali’lerin birer ümit kahramanı olarak yetim çocuklara varlık ve dirlik kaynağı oldular Tıpkı şairler gibi, tarihçiler de Senin hayatının en ince ayrıntılarını anlatmak için kaleme sarıldılar Hattatlar, maharetlerini ortaya koyup kutlu ismini en güzel yazma yarışına girdiler Müzehhipler göz alıcı renkler ve nakışlarla kırk hadis mecmualarını süslediler Ve nihayet müzisyenler, na’t, tevşîh, salâ, salat ve salat-ı ümmiyelerle gökkubbede “bâkî kalacak âhenk örgüleri” ördüler: “Es-salâtu ve’s-selâmu aleyke yâ Habîballah / Es-salâtu ve’s-selâmu aleyke yâ Resûlallâh / Es-salâtu ve’s-selâmu aleyke yâ Nebiyallâh
Kırk Hadisler, toplum fertleri arasında saygı, sevgi ve anlayışın teminatı oldu “Rahmetim gazabımı geçti”, “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır”, “Allah, insanlara acımayanlara merhamet etmez”, “Güzel sözler sadaka yerine geçer”, “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, sevindiriniz, nefret ettirmeyiniz” gibi pek çok hadis-i şerif, affı, anlayışı, sevgiyi, dostluğu, merhameti, yardımı bütün bir insanlığa ahlakî bir sorumluluk olarak telkin etti Birbirini yok eden, insanlığa acımayan ve önüne gelen her şeyi yakıp yıkan bir dünya, bir süre sonra Senin “insanlık medeniyetine” verdiğin mesajlarla yıkandı, aklanıp paklandı Yunus’un: “Dövene elsiz gerek / Sövene dilsiz gerek / Derviş gönülsüz gerek / Sen derviş olamazsın” dediği gibi, “elsiz”, “dilsiz” ve dünyaya karşı “gönülsüz” erenlerin saadet solukları bütün bir dünyayı çevreledi Adalet, emniyet, güven ve merhamet dalga dalga yayıldı Ama Senin soluklarından uzaklaştıkça, dünyamızı yeniden kara bulutlar kapladı Dört bir yanda var olma mücadelesini yaşadığımız günlerde, hep Allah’a dayanıp yeniden Senin şefâatini istedik Zor günlerdi onlar Mehmed Âkif’in feryâdı ondandı: “Yıllar geçiyor ki yâ Muhammed / Aylar bize hep muharrem oldu! / Akşam ne güneşli bir geceydi/ Eyvâh, o da leyl-i mâtem oldu!” “Allah için, ey Nebiyy-i mâsûm / İslâm’ı bırakma böyle bîkes, / İslâm’ı bırakma böyle mazlûm
Ruh susuzluğunda Seni andık Susuzluk, bütün bir cemiyetin ruh ve manâ köklerini kurutmuştu Ellerini uzatıp sahabinin kana kana içtiği parmaklarının iştiyakını duyuyorduk: “Şimdi Seni ananlar / Arıyor ağlar gibi/ Ey yetimler yetimi, / Ey garipler garibi! / Düşkünlerin kanadıydın / Yoksulların sahibi; / Nerde kaldın ey Resûl, / Nerde kaldın ey Nebi?” (Arif Nihat Asya)
Bir nesil, Senin uğruna geçici hayatı tepme yarışına girdi Dost da Sendin, sevgili de Sen Seni bir kez hayâlinde görmek isteyen âşıklarla doluydu çevren: “Hicranla yandı gönlüm hâlimi sormaz mısın? / Dil ucuyla olsun melâlimi sormaz mısın? / Bilmem ki yoksa, dost vefâsından şüphen mi var! / Lütfedip bir kere hayâlimi sormaz mısın?” (MF Gülen) Sultan I Ahmed, Senin mübarek ayak izini başında taşımak için bir sorguç yaptırmıştı: “N’ola tacım gibi başımda götürsem dâimâ / Kademi resmini ol Hazret-i Şâh-ı Rusülün / Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir / Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün” Senin âşkın şairlerin şahlara, vezirlere kafa tutmasına yol açtı Mescid-i Nebî’ye yaklaşan kâfilede ayaklarını Senin mübarek beldene doğru uzatan veziri, şair şöyle azarlamıştı: “Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-ı Hudâ’dır bu / Nazargâh-ı İlâhîdir makâm-ı Mustafâ’dır bu” (Nâbî)
Senin mübarek saçının bir tek telini yere düşürmeyen ve onu asırlarca saklayarak Sana olan saygısını daima diri tutan âşıkların vardı Yıllar sonra, bu soylu milletin son sultanlarından II Abdülhamid Han’ın Medine’ye demiryolu döşenirken, rûh-ı azîzine hürmeten raylara keçe döşemesi de aynı ruh güzelliğini ortaya çıkarmıştı Âleme teşrifinle birlikte, nice şair Senin için en güzel sözleri söyleme yarışına girmişti Söz sultanları, Senin vasfını, el değmemiş incileri manâ ipliğine dizmek için ihsan ve lütuf ânını kollamak için bir ömür boyu anlam avcılığına çıktılar Geceleri sabaha kadar Muhammedî esintilerin ilhâmını bekleyip durdular İnim inim inleyip: “Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah!” feryatlarıyla yeri göğü çınlattılar
İki cihan sultanısın
“Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin efendim / Hak’dan bize sultân-ı mü’eyyedsin efendim” diyen Şeyh Gâlib, Osmanlı’nın son derin nefesiyle, Senin aşkından döne döne inlemişti Sen bütün imdat haykırışlarına şifasın yâ Resulallah! Hicranla yanan âşıkların sinesine devâsın yâ Resulallah! Sen varlık âleminin yaratılan ilk nuru ve âlemlerin yaratılış sebebisin efendim Sıdk u vefâ madenisin, iki cihân sultanısın efendim “Mustafa’nın cânı oldu ibtidâ / Evvelinde anı yaratdı Hudâ” (Kaygusuz Abdal) diyen şairin sözündeki hakikatsin efendim Peygamberler serveri, dinin direğisin; âlemlerin övünç kaynağı ve ümmetine imân hil’atini giydirensin efendim Şefaat sahibisin, gönüllerin tabibisin ve Hakk’ın habibisin, Sen İlâhî aşkın menbâısın efendim Alnın dolunaydır Senin, kaşın nahif bir hilâl, mübarek yüzün bir güneş ve saçın Mi’râc gecesi Yeryüzünün bütün çiçeklerinin kokusudur terin, gül-i Muhammed’in usâresidir İşte bundandır bülbülün güle aşkı, âh u figânı Ondandır güllere üşüşmesi bülbüllerin
Sen o gülsün, biz ise etrafında halkalanmış nâlân bülbülleriz efendim Sen peygamberlerin sultanısın, Allah’ın bize rahmetisin, nurunla kâinâtı aydınlatansın Habîbsin, fahr-i âlemsin, habîb-i ekremsin, şâh-ı dinsin, fahrü’l-mürselînsin, nübüvvet gülüsün, emînsin, ruha şifâsın efendim Muhammed’sin, Mustafa’sın, Mahmud’sun, Ahmed’sin, Nebî’sin, Şefî’sin, Server’sin, Habibullah’sın, Hayrülbeşer’sin, imân bünyâdısın, dinin metâısın, peygamberlerin hüccetisin efendim Mübarek alnın dolunaya, kaşın hilâle benzer Saçın mirâc gecesi, yüzün güneşe benzer Yeryüzündeki bütün çiçeklerin kokusudur mübarek terin Kutlu kademindeki bir toza yüz sürmek ve onu gözlerine sürme diye çekmek için şâhlar, gedâlar kapında toz toprak içinde yuvarlanmaktadır efendim Sen, peygamberler kervanının başısın, hakikat denizinin dürr-i yektâsısın Hakkın nice gizli sırlarına mahremsin Fütüvvetin tacısın, velâyetin mahremisin, nübüvvetin hâtemisin efendim Âşıklara aşkın kaynağısın, fâkihlere nassların pınarısın, velilere hidayet rehberisin, ehl-i Hakka ilhâmsın, yetîmlere şefkat elisin, yolculara yoldaşsın, kölelere ihvânsın, dertlilere devâsın efendim Gaziler, yalın kılıç “Muhammed’e salâvât” deyip düşman üzerine Seninle yürürler Ordular, askerlerine Senin ism-i şerifini verirler Dâimâ Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun Hakkında medh ü senâda bulunan herkesin ömrü uzasın “Her dem yeniden doğarız / bizden kim usanası” diyen şairin ağzına sağlık! Hoş geldin Efendim!

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Peygambere Sevgi ve Saygı

Allah'a giden yolların rehberi, dünyada ve âhirette mutluluk yollarının göstericisi Peygamberimiz HzMuhammed'i (sa) sevmek, her mümine farzdır Peygamberimiz'e sevgi ve saygı duymak, onu önder ve örnek alıp bağlanmak, Müslümanların dinî ahlâkının bir gereğidir Bu sevgi ve saygı, diğer peygamberler için de geçerlidir Peygamberimiz'i sevmek için sebep çoktur Ama her şeyden önce, peygamber sevgisinin ilk kaynağı, yüklenmiş olduğu ilâhî görevden kaynaklanmaktadır
Allah'ın Sevgili Peygamberini Sevmek ve Saymak
HzPeygamber (sa), Allah'ın sevgili (habîbullah) kuludur Bunun için Müslümanlar, Peygamberimiz'i andıklarında, onun pekçok niteliği arasında bu durumundan esinle Habîb-i Ekrem (en sevgili kul) sanını da kullanırlar Kur'an-ı Kerim'in âyetlerinde, Yüce Allah'ın doğrudan Peygamber'e seslendiği, özellikle âyet başı bölümlerinde, "Habîbim" hitabını kullanarak çeviri/meal yaparlar Ona duyulan sevgiyi, en sevilen çiçeklerden olan gül ile simgeleştirirler Böylece, Yüce Allah'ın sevdiğini sevmiş oluruz Çünkü, Allah'ın sevdiğini sevmek, doğrudan Allah'a sevginin bir uzantısıdır Peygamberimiz, o mükemmel sevgi duasında, şöyle derdi: "Allahım! Sana duyduğum sevgiyi, kendi canımdan, aile bireylerimden ve serin sudan daha sevimli yap" (Tirmizî, daavât, 72)
Yüce Allah'ı seven, HzMuhammed'i (sa) de sever: "De ki: Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Allah, çok bağışlayıcı ve merhametlidir"
Peygamber'e duyulan sevgi, her şeyden ve her türlü sevgiden çok olmalıdır Bu, her şeyden önce Yüce Allah'ın bir emridir: "Müminlerin, Peygamber'i kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir" (Ahzâb, 33/6) Bu durumu, Sevgili Peygamberimiz de şöyle belirtiyor: "Sizden biriniz, beni atasından babasından, evlatlarından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe, tam anlamıyla iman etmiş olmazsınız" (Buharî, iman, 8; Müslim, iman, 70) Yine HzPeygamber'in (sa) belirttiğine göre, Allah'ı ve Peygamberini her şeyden çok sevmedikçe tam mü'min olunmaz (Buharî, iman, 9, 14, edeb, 42; Müslim, iman, 67) "Canımız sana feda olsun Ya Rasûlallah" ifadesi, işte bu anlayışın bir yansımasıdır
Alemlere Rahmet
HzMuhammed'i (sa) sevme sebeplerinden birisi de, âlemlere rahmet oluşudur: "Doğrusu bu Kur'an'da, kulluk eden kimselere bildiri vardır Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya, 21/106-7); "Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir; fakat insanların çoğu bilmez" (Sebe, 34/28); "De ki: Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, O'ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim Allah'a ve okuyup yazması olmayan, haber getiren peygamberine -ki o da Allah'a ve sözlerine inanmıştır- inanın; ona uyun ki doğru yolu bulasınız" (A'râf, 7/158) O, bu niteliklerinin bir gereği olarak, insanlara Yüce Allah'ın buyruklarını ve yasaklarını iletti, hak dini öğretti, ebedî kurtuluş yolunu gösterdi Bütün bu iyiliklere, ancak şükran, minnet ve sevgi duyulabilir
Yüce Ahlâk Sahibi ve Güzel Örnek
HzMuhammed'i (sa) sevme sebeplerinden bir başkası, onun üstün ahlâk sahibi ve uyulacak güzel örnek oluşudur: "Şüphesiz sen büyük bir ahlâka sahipsindir" (Kalem, 68/4) "Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Rasûlullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir"(Ahzâb, 33/21) Bu yönüyle Peygamberimiz, bütün Müslümanlar için "gaye insan, ufuk Peygamber"dir Süleyman Çelebi, bunu şöyle belirtir:
Zâtıma mir'ât edindim zâtını,
Bileyazdım âdım ile âdını (mir'ât: ayna, örnek)
Ümmetine Düşkünlüğü
HzMuhammed (sa) ümmetine çok düşkündür, çok şefkatli ve merhametlidir: "Ey inananlar! And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir" (Tevbe, 9/128) Bu sevgi, şefkat ve merhametin karşılığı da, ancak Peygamber'i sevmek ve saymak ola

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



HzMuhammed(sav) ve Güzel Ahlakı

Yeni bir elbise giydiğinde “Allahım, Sana hamdolsun Onu bana Sen giydirdin Onun hayrını ve yapılış amacının en hayırlısını Senden diliyorumî diye dua ederdi (Ebû Dâvud, Libâs 1)

Uyumak üzere yatağına uzandığında “Allahım, canımı Sana teslim ettim, yüzümü Sana çevirdim, işimi Sana havale ettim, sırtımı Sana dayadım Bunu Sana ümit bağladığım ve Senden korktuğum için yaptım Senin azabından kurtulmak için Senden başka sığınılabilecek hiçbir sığınak ve kurtuluş yeri yok İndirdiğin kitaplarına ve gönderdiğin peygamberlerine iman ettimî diye dua ederdi (Buhari Tevhîd 34)

Uykudan uyandığında “Bizi, öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun Dirilerek dönüş sadece O'nadırî diye dua ederdi (Buharî, Daavât 7)

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



İnsandan maksat, en mükemmel fert olan Resûl-i Kibriya’dır

Allah var idi, O’ndan başka hiçbir varlık yok idi Cenab-ı Hak ilk defa Peygamber Efendimiz’in (asm) nurunu yarattı ve yokluk fezasına attı O’nun nurundan arş, kürsi ve levh-i mahfuz yaratıldı Demek ki, Peygamber Efendimiz (asm) bu kâinatın hem çekirdeği hem nuru hem esası ve hem de en mükemmel bir meyvesidir

“Şu kâinatın Sânii, şu kâinatı, bir saray suretinde yapmış ve tezyin etmiştir O makasıdın medarı, Zât-ı Ahmediye (asm) olduğu için, kâinattan evvel Sâni’-i Kâinat’ın nazar-ı inayetinde olması ve en evvel tecellisine mazhar olmak lâzım geliyor Çünkü bir şeyin neticesi, semeresi; evvel düşünülür Demek vücuden en âhir, manen de en evveldir Hâlbuki Zât-ı Ahmediye (asm), hem en mükemmel meyve, hem bütün meyvelerin medar-ı kıymeti ve bütün maksadların medar-ı zuhuru olduğundan en evvel tecelli-i icada mazhar, onun nuru olmak lâzım gelir” (1)
Cenab-ı Hak, Hadis-i Kudsi’de “Ben gizli bir hazine idim bilinmek istedim” buyurmaktadır Evet, her cemal ve kemal sahibi kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister İşte Cenab-ı Hakk, cemal ve kemaline en cami ve en mükemmel ayna olarak Peygamber Efendimizi’i (asm) yaratmıştır Cenab-ı Hak en çok habibim dediği Hazret-i Peygamber’i (asm) sevmiş ve O’nu birçok nimetlere mazhar etmiştir Allah’ı en çok seven ve sevdiren, O’ndan en çok korkan ve takdir edip zikreden O’dur “Uluhiyet, mukteza-yı hikmet olarak tezahür istemesine mukabil, en a’zamî bir derecede Zât-ı Ahmediye (asm) dinindeki a’zamî ubudiyetiyle en parlak bir derecede göstermiştir Hem Hâlık-ı Âlem’in nihayet kemaldeki cemalini bir vasıta ile göstermek, mukteza-yı hikmet ve hakikat olarak istemesine mukabil; en güzel bir surette gösterici ve tarif edici, bilbedahe o zâttır Hem Sâni’-i Âlem’in nihayet cemalde olan kemal-i san’atı üzerine enzar-ı dikkati celb etmek, teşhir etmek istemesine mukabil; en yüksek bir sadâ ile dellâllık eden, yine bilmüşahede o zâttır”(2) 600 senelik bir fetret döneminde insanlık âlemi zulüm, cehalet, dalalet karanlığı içerisindeyken; Cenab-ı Hakk’ın “Ey Habibim! Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” hitabına mazhar olan Habib-i Zişan Efendimiz (asm), güneşi gölgede bırakacak bir nur ile dünyaya tecelli etti O’nun (asm) nuru gözleri kamaştırdı, ulvi sesi kulakları doldurdu ve feyz-i hidayeti kalplere yerleşti ve bütün insanlığı aydınlığa kavuşturup, nev’i beşeri medeniyetin en yüksek mertebesine çıkardı İnsanların muhtaç olduğu maddi ve manevi bütün hakikatleri kısa zamanda şimşek gibi bir sürat ile ikmal ederek, herkesi istidadına ve kabiliyetine göre saadetin en yüksek mertebelerine çıkardı Âlem, onun ile yeni bir devr-i nur ve devr-i saadete girdi “… o nur olmazsa kâinat da, insan da, hatta her şey dahi hiçe iner Evet, elbette böyle bedi’ bir kâinatta, böyle bir zat lâzımdır Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır” (3)
Alemlere rahmet olarak gönderildi
Peygamber Efendimiz (asm) bütün âlemlerin ve feleklerin yaratılma sebebidir ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir Zira O (asm) bütün insanlara, cin ve meleklere pek büyük bir rahmettir Bütün çiçek ve ağaçların yetişmeleri ve inkişaf etmeleri için nasıl güneşe ihtiyaç varsa, gönüllerin tenviri ve akılların teshiri için de bir hidayet güneşi olan Zat-ı Muhammediyeye (asm) o derece ihtiyaç vardır Daha doğduğu gecede Kâbe’deki putların yere serilmesi, Mecusilerin taptığı ateşin sönmesi, Sava nehrinin yere batması, Kisra Sarayı’nın yıkılması gibi hâdiseler Fahr-i Kâinat Efendimizin (asm) gelişini müjdelemişlerdir Çünkü “Bütün mahlûkatın en efdali ve en eşrefi ve en münevveri ve en bahiri ve en azîmi ve en kerimi ve sesçe en yüksek ve vasıfça en parlak ve zikirce en etemm ve şükürce en eamm ve mahiyetçe en ekmel ve suretçe en ecmel, kâinat bostanında, arz ve semavatın bütün mevcudatını latif secaatıyla, leziz nağamatıyla, ulvî tesbihatıyla vecde ve cezbeye getiren, nev-i beşerin andelib-i zîşanı ve benî Âdem’in bülbül-ü zül-Kur’an’ı Muhammed-i Arabî (asm)” (4) dünyayı teşrif etmiştir Bu hakikati ifade etmek için Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de “De ki: Hak geldi, batıl yıkılıp gitti Çünkü batıl, yok olmaya mahkûmdur” (5) buyurmuştur Zira O Zat (asm) kalplerdeki kat kat buzları eriterek, yerlerine nice gül ve meyveler yetiştirdi
Peygamber-i Zişan Efendimiz (asm) insanları hidayete erdirerek, onları kendileri gibi mahlûk olan putlara, yıldızlara, ateşe ve batıl şeylere tapmaktan kurtarıp; onlara Vahid, Ehad ve Samed olan Zat-ı Zülcelâl’i tanıttırıp, yalnız O’na ibadet edileceğini bildirip tevhidi ilan etmiştir 23 sene gibi kısa bir zamanda İslâm nurunu dünyanın her tarafında parlattırması, insanları vahşetten ve zulümden kurtarması ve bütün akılları hayrette bıraktırması O’nun (asm) nihayetsiz bir feyze mazhar olmasındandır “Evet, o bürhanın şahs-ı manevîsine bak: Sath-ı Arz bir mescid, Mekke bir mihrab, Medine bir minber O bürhan-ı bahir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatib, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkeb bir halka-i zikrin serzâkiri Bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya taravettar semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki; herbir davasını, mu’cizatlarına istinad eden bütün enbiya ve kerametlerine itimad eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar Zira o, La ilahe illallah der, dava eder
Peygamber Efendimiz (asm) herkese karşı nazikane muamele eder ve hiçbir kimseden menfaat talep etmezdi Bu ulvi hasletleriyledir ki, herkes ona muhabbet ve itaat ederdi Medine’ye hicret ederek az zamanda bu kadar fütuhata mazhar olduğu halde dünyaya asla itibar etmedi Mübarek endamı gayet güzel ve bütün azaları birbirine mütenasip, cismi nazif, kokusu latif, son derece mülayim, halim, mütevazı, vakarlı ve heybetli idi Bütün hareketleri itidal üzere idi Güler yüzlü ve tatlı sözlü idi O’nunla (asm) beraber olan insanlar, O’nun (asm) feyzinden dolayı O’na (asm) can ve gönülden aşık ve muhip idiler Hazret-i Peygamber (asm) çok cömert, kerim, şefik ve rahim idi Ahit ve va’dinde sabit, sözünde sadık idi Elhasıl her türlü medh-ü senaya layık idi İşte O Zat (asm), asırlardan beri gönüllerde kök salan batıl itikatları ortadan kaldırıp, bütün emir ve yasakları akla muvafık ve hikmete uygun olan Kur’an-ı Kerim vasıtasıyla insanları saadet-i dareyne kavuşturmuş ve kıyamete kadar değiştirilmeyecek bir din tesis etmiştir
En mükemmel dinin Peygamber’i
Evet, O’nun (asm) tesis ettiği İslâmiyet en mükemmel bir din-i ilahidir Çünkü en son dindir Zira sonra gelen peygamberin ve getirdiği dinin, evvelkilerden daha mükemmel olması tedric kanununun bir gereğidir Her hak din zatında mukaddestir Ancak o dinin peygamberleri faziletçe birbirinden üstündürler Zira o peygamberlerin getirdiği ahkâmlar, birbirinden farklıdır En son gelen daha kapsamlı ve daha üstündür Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak: “İşte şimdiye kadar zikrettiğimiz resullerden kimini kimine üstün kıldık” (7) buyurarak bu hakikati ifade etmiştir
Mesela, Hazret-i İsa’ya (as) gönderilen İncil’deki, iman, ahlâk, fazilet, irşat, hikmet ve irfan gibi birçok hakikatler, Tevrat’tan daha kapsamlı olduğu için, onun hükümlerini neshetmiştir “Şeriatı, sair şeriatların mehasinini cem’ ile onların nâsihidir” Zaman geçtikçe insanların ilimleri ve tecrübeleri gelişerek terakki ettiğinden, sonra gelen her dinin de önceki dinden daha kâmil ve daha kapsamlı olması hikmetin gereğidir “Sultanlar daima halkın, cemaatin, ordunun sonunda çıkarlar Nev-i beşerde tekemmül vardır Bu tekemmül kanunu, ikinci mürebbinin ve ikinci mükemmilin evvelki mürebbilerden daha ekmel olmasını iktiza eder” (9)
Demek ki, sonra gelen peygamberlerin dinleri, geçmiş peygamberlerin dinlerine kıyas olamaz derecede üstündür Çünkü geçmiş peygamberlerin zamanındaki insanların anlama kabiliyetleri daha az olduğundan dinleri de onların idraklerine uygun idi “Geçmiş peygamberler ümmetlerine Kur’an gibi izahat vermediklerinin sebebi, o devirler beşerin bedeviyet ve tufuliyet devri olmasıdır İbtidaî derslerde izah az olur” (10)
“Hazret-i Peygamber’in (asm) en büyük mucizesi Kur’an-ı Kerim’dir Evet, her bir kelimesinde birçok hikmetler bulunan bu sonsuz nuru her kim dikkatle okursa, ondaki i’caz ve üsluba; ifadelerindeki belagat ve fesahate hayran olmaması mümkün değildir Kur’an, 1400 sene önce nazil olduğu halde, sanki yeni nazil olmuş gibi, tazeliğini muhafaza etmektedir “Zaman ihtiyarlandıkça Kur’an gençleşiyor”(11) Çünkü o ezelden gelmiş ve ebede gidecektir İlim ve irfan ne kadar terakki ederse etsin, Kur’an’daki hakikatler nihayetsiz olduğundan hiçbir asır ve hiçbir kimse ondan müstağni kalamaz Evet, Kur’an, iki dünyanın saadetini temin etmiştir Beşer nelere muhtaç ise hepsi onda mevcuttur “Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, Kitab-ı Mübin’de bulunmasın” (12) Evet, “Kur’an-ı Kerim zahiren ve bâtınen, nassen ve delaleten, remzen ve işareten her zamanda vücuda gelmiş veya gelecek her şeyi ifade ediyor”(13)
Kur’an-ı Kerim’in ihtiva ettiği hükümlerin birçoğu daha önce gelen semavî kitaplarda yoktu Bu bakımdan Kur’an, geçmiş dinî kitapların fevkindedir, İslâm dini de diğer dinlerden daha üstündür Geçmiş peygamberlerin şeriatları ancak İslâm diniyle ikmal olmuştur Bu bakımdan en mükemmel din İslâm’dır
(1) Sözler, s 580 (2) Sözler, s 576-577 (3) Sözler, s 237 (4) Sözler, s 356 (5) İsra Sûresi 17/81 Sözler s 235 (7) Bakara Sûresi, 2/253 İşarat’ül İcaz, s 51 (9) İşarat’ül İcaz, s 51 (10) Şualar, s 220 (11) Mektubat, s 475 (12) En’** Sûresi 6/59 (13) İşarat’ül İ’caz, s 119

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



Sen Bir Kere Doğmazsın Efendim!

Sana çok muhtâcız Yâ Rasûlallah! Kapına dönüp de Sana “ Medet Sultânım! ” demeye bile mecâlimiz kalmadı Buna yüzümüz yok Efendim! Sürüm sürüm bir hâldeyiz Ama her şeye rağmen Efendim, Senin “ Kardeşlerim! ” dediğin kudsîler olduklarına cân-ı gönülden inandığımız birileri var Onlara “ Garipler ” diyorlar Duyduk ki Sen de, on dört asır ötesinden onlara bir selâm çakmış ve “ Tûbâ li'l-gurabâ-Gariplere ne mutlu! ” buyurmuşsun Uğruna gurbeti seçmişler ve bu vesileyle, Sana kurbeti kazanabileceklerini ümit etmişler Efendim
Artık hiç şüphemiz kalmadı ki, (“ Ümmetler, milletler, insanların birbirlerini sofraya dâvet etmeleri gibi birbirlerini sizin üzerinize dâvet edecek ve üzerinize üşüşecekler ” Birisi sordu: “ Bizim azlığımızdan mı? ” Allah Resûlü: “ Hayır, aksine siz o gün çok olacaksınız Fakat selin sürüklediği çer çöp gibi Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı duydukları korkuyu kaldıracak ve sizin kalbinize de ‘ vehn ' atacak ” dedi Yine birisi sordu: “ Ey Allah'ın Resûlü vehn nedir? ” Cevap verdi: “ Ölüme karşı isteksizlik ve dünya sevgisi! ”) buyurduğun o tâlihsiz günlerdeyiz yâ Resûlallah! Aynen buyurduğun gibiyiz Bir yığın âciz, perişân ve kimsesiz Acınacak haldeyiz Onulmaz dertlerle sarmaş dolaşız biz İşte Efendim pür-perişân hâlimiz!
Atalarımız gibi olamadık henüz ‘Henüz' diyorum, zirâ ümitvârız olacak yâ Resûlallah Çünkü Senin bir Şanlı Elçin bu müjdeyi bir asır önce sunmuş: “ Şu istikbâl inkilâbâtı içinde en müthiş ve gür sedâ İslâm'ın sedâsı olacak ” demiş ve bu uğurda bir yığın cehdle çekip, gitmiş Çekip gitmiş ama gelecek baharın da tohumlarını saçarak gitmiş Buna imanımız tam Efendim Tam olmasına tam da, ama ne zaman? Bunun cevâbını ararken kendime bakıyorum, ümidim tamamen buğulanıyor Ama yine de ümitvârız Fakat şimdilerde bir yönden pek ürkütücü halde olduğumuz da kesin Efendim
Ancak her şeye rağmen Efendim, her şeye rağmen, Bahar Çiçekleri bir bir açılışta Bahara yolculuk var karakışta Senin çelimsiz gibi görünen o üveyklerin, dağda bayırda yokuşta; Senin o bayıltan-çıldırtan güzelliğini muhtâç sînelere taşıyıştalar Efendim
Tekrâr Kutlu Doğum günün gelmiş Efendim! N'olur bir kez daha gönlümüze, günümüze, bize doğuver! Öğrendik ki, Sen sadece bir kez doğmazmışsın “ Sen bizler gibi sâdece bir kere doğmadın/doğmazsın; zamanın her parçası Senin için bir tulû vakti, gönüllerimiz de mütevâzı matlaın ” Bunu, Asrımıza güneş gibi doğan ve kendisiyle Seni tanıma şerefine erdiğimiz ayrı bir Kutlu'dan öğrendik Efendim Şereflendir Sana muhtâç gönüllerimizi ve kupkuru dünyâmızı Yok fazla bir hediyemiz, farkındayız Belki gözyaşımız da pek eksik “ Hüve'l-habîbüllezî türcâ şefâatüh, li-külli hevlin mine'l-ehvâli muktehımi Mevlâye salli ve sellim dâimen ebedâ Alâ habîbike hayri'l-halki küllihimi ” okuyanlar var geceler boyu Ama ihtimâl bütün bunlar, dertlerimiz yanında çok küçük çabalar Ancak, işleri sadece vesilelik olan, ve kendilerini, aslında başka sevimsiz şeylerde de kullanılma ihtimâli de varken sadece güllerin dibine toprak atan birer kürek gibi gören ve bu şekilde envai türlü güllerin neşv-ü nemâ bulmasına vesilelik yapanlar sayesinde, evet Efendim işte onlar sayesinde, sağda solda çeşit çeşit, Sana hazırlanan taze gül buketleri var Ama Efendim, bu güllerin çok farklı Sadece Anadolu'nun bağlarından bahçelerinden derlenmiş değiller Yeryüzünün muhtelif bölgelerinden bu goncaların Duyduk ki gönüllerine Sen doğmuşsun onların Rüyâlarını şereflendirmişsin, bir gece ansızın Selâm çakmışsın mahzûn ve mütebessim çehrenle tâlihli yüzlerine Bak bir bir seni heceliyorlar, küçücük kalplerinde sana güzel bir mekân hazırlamışlar, orada sevgini büyütüyorlar Senin altın halkana diziliyorlar bir bir Hangi birisine sorulsa, “ O Güzeller Güzeli buraya da geldi ” diyorlar, yüzleri gülüyor ve şevkten şevke uçuyorlar Efendim
Onlar, ebedî hicrândan kurtulmaya başladılar artık İşte bu, bir yönüyle tâlihsiz ama bir yönüyle güzel doğuşların otağı olan şu günler, bizi garip bir duyguya itiyor Bunlara bakıp seviniyor ve ümitle şahlanıyoruz Ama diğer yöne yüzümüzü çevirince, liyâkatsizliğimize bakınca, genel mânâda ümmetinin durumunu düşününce… kan ağlamamız gerektiğinin farkına varıyoruz Bizim en azından hızlı olmamız, kanatlanmamız gerektiği kesin “ Bütün bunları sorarlar bize Bu kadar rahat bir ortam, bu kadar önemli-kazançlı ve elzem bir iş; ama bu kadar da cılız bir performans, sorarlar bunun hesabını bizden ” diyen Hak Dostu, herhalde haklı Efendim

ÂH EFENDİM!
Köhne gönlüme dönüp dönüp bakıyorum da, orada bir güneş gibi -inşallah- parıldayan tek Sensin Birinin Seni hakkıyla sevdiğini iddiâ etmesi büyük bir iş Ve herhalde yanlış olur Gerçekten sevseydik daha farklı olacağımız kesin Ancak sevginin yolunda olduğumuz, muhabbetini hecelediğimiz inşallah doğrudur “ Göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa, her türlü işinde Sevgiliye muvâfakat etmeyen, onu sevdiğini nasıl iddiâ edebilir ki! ” diyor bir sevgi kahramanı Atâ b Mübârek de diyor ki: Basra'da dâima kulluk yapan ve kendisine ‘Bürde' denen büyük bir kadın vardı Geceleri kalkar, ortalıktan el etek çekilince hazîn bir sesle yalvarır yakarırdı: “ Gözler uyudu, yıldızlar parladı ve herkes sevgilisiyle baş başa kaldı Ancak bense seninle baş başa kaldım ey Sevgili… ” Bir başkası şöyle der: “ Bana göre sevginin başı, Sevgili'nin yâdıyla dili ıslatmaktır Hüzn-ü dâimîdir Devâmlı aşk u şevk içinde bulunmadır ” Yollar âh amansız ve çileli yollar Sağında solunda ölümcül uçurumları barındıran yollar! Biliyorum, yüzünü, gülleşmiş yüzünü, rüyalarda bile olsa bir kez görebilmek büyük bir teveccühe bağlı Ama fakirlere teveccüh cesâreti verecek olan da Senin o engin hoşgöründür, himmetindir Efendim Çocukluklarımızı, basitliklerimizi, sıradanlıklarımızı ancak Senin o deryâlar kadar engin şefkatin sâyesinde aşabiliriz, inanıyorum Bizim kayda değmeyen değersiz hâl ü etvârımızın yanında senin güzelliğin, affediciliğin çok daha büyüktür Bunu da herhalde Sizden öğrenmiş olmalıyız
Bak şimdi, Senin o bütün dünyalara açık, hattâ zebânileri bile içine alacak, onları bile ümitlendirecek kadar geniş ve ihtişâmlı kapındayız Efendim Sense hep aynısın, hep aynı güzellikte, hep aynı zümrüt zirvelerdesin Yıllar evvel, küçücük gönlümde oluşturduğum muhteşem bir tablo, muazzam bir portresin Ve orada, günden güne -inşallah- zirveleşiyorsun da Çokları Sen'den bir berât beklediler Efendim Çünkü o engin şefkatin, o bî-pâyân lütfundur ki çâresizlere çâre olur Efendim Bu yüzden bizler de hayatımızın sonuna kadar onu bekleyecek ve hep bu ümitle yaşayacağız Efendim
Ellerde kelepçe, ayaklarda da pranga ve Sen'siz gibiyiz Senin, gül kokulu atmosferini teneffüs edememek bende'lerinin gönlünü kasıp kavuruyor, kurutuyor Efendim Bildiğim tek bir şey var O da, Sana liyâkatsizliğim, Seninse engin şefkatin ve bir de o gül cemâlini özleyişim Bu üç halden başka bir hâlim yok gibi Bende liyâkatsizlik, Sende engin bir şefkat ve bir de yine bende'nde fakirce bir özlem 14 asır evvel maddeten gurûb edip gittin Sabah aydınlığı gibi o bütün güzelliğinle bir kez daha bizlere maddeten ve mânen ne zaman doğacaksın Efendim!

MEDİNE'NİN GÜLÜ'NÜN HUZURUNDA
Yine ben geldim Yüzbinler, milyonlar gibi ben de şefkatine güvenip bir kez daha kapına dayandım Efendim Biliyorum ki, o engin şefkatin beni de eritecek, gönlüme-ruhuma yeni bir bahar râyihası duyuracaktır Çünkü Sen, benim gibi cirimlerle-cürümlerle bitmezsin Çünkü Sen, Sonsuz Nur'sun Doğru, günahım çoktur, ama Senin büyüklüğün, Senin şefkatin, Senin affın, Senin merhametin benim günahlarımdan daha engindir Efendim
Hani bir hak dostu, hayat boyu senin yolunda yaşamış Sonunda ölüm gelip çatınca, gözleri tavana dikilmiş, can veremez olmuş Sıkıntı, ter ve gözyaşı… Etrafındakiler dehşetle ürperiyorlar ve olup biteni seyrediyorlar Ve bu mübarek zât, o yaşlı ve hastalıklı haliyle, bî-mecâl tavrıyla da olsa, sedyesinden doğruluyor “ Zahmet buyurdun Ya Rasûlallah! ” diyor Evet Sen gelmişsin ve Senin ümmetinden olan bu zata, son anda bile olsa yardım elini -mânen- uzatmışsın Efendim
Bak işte, dertli sîneler, yüzler-binler senin müşfik kapında Ağlıyorlar, yalvarıyorlar, yakarıyorlar ve dertlerini sana arzediyorlar bir bir Kimi Malezyalı, kimi Sudanlı, kimi Türkiyeli, kimi Kızgızistanlı, kimi Tunuslu Kısacası Dünya'lılar işte Efendim Senin Dünya ve Ukba'yı kapsayan Rahmet kapındalar Benim de diyeceklerim var Efendim Ancak yüzüm yok Mahcûbum Hem de çok Buna rağmen benimle gelen selâmlar var Sana selâm söylediler Efendim Elçiyim Aracıyım Sadece bir vesileyim Busayrî'nin ifâdesiyle “ölmüş-ufalanmış kemiklere okunsa, onları diriltecek kadar tesirli o mübârek adının” senin huzurunda anılmasını isteyen karasevdalıların var Efendim Binlerce kilometre uzaklıklardan sana selâm ve hürmetlerini gönderdiler Efendim
Efendim! İşte huzurundayım İşte ben Mücessem bir cürüm Baştan ayağa yâre Kalbi pâre pâre Gönlünde bere üstüne bere Ömür yarılanmış, günahlarla haşir neşir olmuş habire İşte ben Efendim Kalbim buruk Gönlüm kırık Ruhum dağınık mı dağınık Yüzüm yoktu Biliyorum Ama dergâhın çok büyük Köyün çok güzel Medine'n çok tatlı Yüzün çok müşfik Adın çok ulu Mübarek gönlün çok engin ve bitirim Sen, Ebû Cehillere bile elini uzatırdın Sen, Ebû Süfyan'ları bile affettin Sen Vahşî'leri bile bağışladın ve onların kimisini insanlığın ayları, yıldızları yaptın Sen, kimleri eritmedin, kimleri affetmedin ki âh Efendim Kimleri sarıp sarmalamadın ki âh Sultanım İşte bundan dolayı ümitliyim…
Yıllar evvel gelmiştim bir kez daha huzuruna Sene 96'ydı Henüz toydum Yollardaydım Ama şimdi aradan geçen bunca zamanda yaralandım, berelendim O dönemler hamdım Sonraları pişeceğimi sandım Ancak şimdi ne piştim, ne de yandım Sadece kurudukça kurudum, pörsüdükçe pörsüdüm Efendim
N'olursun, kutlu doğumla bir kez daha doğ Efendim Kalbimize, gönlümüze, günümüze, bütün bir dünyaya Efendim Bizlere derman ol, yar ve yardımcı ol, şefâatini esirgeme gedâlardan Efendim
Kutlu Doğum'la bütün yeryüzünü tekrar şereflendirmen dileklerimle…
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

Alıntı Yaparak Cevapla

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında

Eski 09-08-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz.Muhammed (S.A.V.) Hakkında-Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Hakkında



ALLAH PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İ HER ZAMAN KORUMUŞTUR
Allah, Peygamberimiz (sav)'in ve tüm müminlerin yardımcısı ve koruyucusudur Allah, Peygamberimiz (sav)'e her zaman yardım etmiş, onun için zorlukları kolaylıklara çevirmiş, yolunu açmış, onu maddi ve manevi olarak güçlendirmiş, salih müminlerle desteklemiş, düşmanlarının ise basiretlerini kapatarak, güçlerini alarak, tuzaklarını bozarak Peygamberimiz (sav)'e zarar vermelerini engellemiştir Allah Tevbe Suresi'nde, Peygamberimiz (sav)'in yardımcısı olduğunu şöyle bildirir:
Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir… (Tevbe Suresi, 40)
Ayette bildirildiği gibi, Peygamberimiz (sav) hiçbir zaman başkalarına muhtaç olmamış, Allah ona her zaman yardım etmiştir Bu nedenle Peygamberimiz (sav)'in yanında bulunan hiç kimse yaptığı hizmet veya yardımlardan dolayı Peygamber Efendimizi minnet altında bırakamaz Çünkü gerçekte Peygamberimiz (sav)'e yardım eden Allah'tır ve o kişi olmasa da Allah başka bir insanı, meleklerini veya cinleri vesile edip Peygamberimiz Hz Muhammed (sav)'e yardım eder
Allah bir başka ayetinde ise, Peygamberimiz (sav)'e insanlardan korkmadan büyük bir cesaretle, hak olarak bildiği dini, insanlara tebliğ etmesini bildirmiş ve onu koruyacağını vaad etmiştir Ayette şöyle buyrulur:
Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun Allah seni insanlardan koruyacaktır Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez (Maide Suresi, 67)
Allah'ın gücünü, olayların iç yüzünü kavrayamayan sığ ve dar görüşlü inkarcılar, Peygamberimiz (sav)'e karşı üstün gelebileceklerini, onu korkutabileceklerini veya etkisiz bırakabileceklerini sanmışlar ve bu nedenle sürekli tuzaklar kurmuşlardır Bu insanlar, Allah'ın Peygamberimiz (sav)'in üzerindeki korumasının farkında değildirler ve bunu kavrayamamaktadırlar Kendilerini Peygamberimiz (sav)'den çok daha üstün ve güçlü zannetmişlerdir Ancak Allah, hepsinin biraraya gelerek kurdukları çok detaylı tuzakları bozmuş, hatta bir mucize olarak kurdukları tuzakları kendi aleyhlerine döndürmüştür Hiçbir tuzakları işe yaramamıştır Biraraya gelip tuzaklarını planlarken, Allah'ın onları gördüğünü, işittiğini, içlerinden geçenleri okuduğunu anlayamayan, Peygamberimiz (sav)'den gizleseler bile Allah'tan gizleyemeyeceklerini kavrayamayan, Peygamberimiz (sav)'in tüm gücün sahibi olan Allah'ın sevgili kulu ve dostu olduğunu düşünmeyen bu insanlar için Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır (Enfal Suresi, 30)
Allah bir başka ayetinde ise, Peygamberimiz (sav)'e kimsenin zarar veremeyeceğini, Allah'ın, Cibril'in ve salih müminlerin onun dostu, yardımcısı, destekçisi olduğunu şöyle haber vermektedir:
Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler (Tahrim Suresi, 4)
Allah, Duha Suresi'nde ise Peygamberimiz (sav)'in üzerindeki yardım ve nimetlerini şöyle bildirmiştir:
Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez iken, 'doğru yola yöneltip iletmedi mi? Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? (Duha Suresi, 3-8)
Peygamberimiz (sav), her işinde, en zor anlarında dahi Allah'ın kendisine yardım edeceğini bilerek, tevekkül etmiş, korku ve endişeye kapılmamıştır Yanındaki müminlere de Allah'ın kendileri ile birlikte olduğunu, herşeyi görüp işittiğini söylemiş, onların da sukunet içinde olmalarına vesile olmuştur
Peygamber Efendimizi örnek alarak onun yolunu izleyenler de, Allah'ın rahmetinden ve yardımından hiçbir zaman umut kesmemeli, Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini umarak hayırlarda yarıştıkları sürece Allah'ın daima onların yanında olduğunu bilmelidirler Allah bir ayetinde müminlere şöyle bir vaadde bulunur:
… Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır (Hac Suresi, 40)
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN TEMİZLİĞE VERDİĞİ ÖNEM
Kalp ve ahlak temizliği kadar beden, giysi, mekan ve yediği yiyeceklerin temizliği de Müslümanların en belirgin özelliklerindendir Bir Müslümanın saçları, eli, yüzü, bedeninin her yeri daima tertemiz olur Kıyafetleri de her zaman temiz, bakımlı ve düzgündür Çalıştığı veya yaşadığı mekanlar da her zaman derli toplu, temiz, hoş kokulu, havadar ve ferahlık verici olur Müminlerin bu özelliklerine en güzel örnek yine Peygamberimiz (sav)'dir Allah, bir surede Peygamberimiz (sav)'e şöyle buyurmuştur:
Ey bürünüp örtünen, Kalk (ve) bundan böyle uyar Rabbini tekbir et (yücelt) Elbiseni temizle Pislikten kaçınıp-uzaklaş (Müddessir Suresi, 1-5)
Allah Kuran'da müminlere temiz olan şeylerden yemelerini bildirmiş, Peygamberimiz (sav)'e de, temiz olan şeylerin helal olduğunu müminlere bildirmesini söylemiştir:
"Ey elçiler, güzel ve temiz olan şeylerden yiyin…" (Müminun Suresi, 51)
"Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı" Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah'ın adını anarak- yiyin Allah'tan korkup-sakının Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir" (Maide Suresi, 4)
Peygamberimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde de müminlere temiz olmayı şöyle öğütlemiştir:
"Müslümanlık temizdir, kirsizdir Siz de temiz olun, temizlenin, Zira cennete temizler girer"31
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN DUALARI

Hafız Halil Efendi Tezhip Fatiha Suresi 1-7 ayetler: "Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla, Hamd Alemlerin Rabbi'nedir Rahman ve Rahimdir Din gününün malikidir Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz Bizi doğru yola ilet; Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna Gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil"

Kuran'da Peygamberimiz (sav)'in gece dua için kalktığı bildirilir
Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed,) O'na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi De ki: "Ben gerçekten, yalnızca Rabbime dua ediyorum ve O'na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum" (Cin Suresi, 19-20)
Kuran'da birçok ayette Peygamberimiz (sav)'in dualarından bahsedilmektedir Peygamberimiz (sav) dualarında Allah'ı sıfatları ile anarak O'nu yüceltmiştir Peygamberimiz (sav)'in Kuran'da bildirilen dualarından biri şöyledir:
De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir Gerçekten Sen, herşeye güç yetirensin" (Al-i İmran Suresi, 26)
Peygamberimiz (sav) de, tüm diğer peygamberlerde olduğu gibi ins ve cin düşmanlarının tehditi ve baskıları ile karşı karşıya kalmıştır Onların bu baskılarına karşı sabır ve dayanıklılık gösteren Peygamber Efendimiz'e, şeytanın olumsuz telkinlerine ve manevi saldırılarına karşı Allah'tan şöyle yardım istemesi emredilmiştir:

David Roberts, Muayyad Camii

Ve de ki: "Rabbim şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim" (Müminun Suresi, 97-98)
Peygamberimiz (sav)'e, dualarında Allah'tan bağışlanma dilemesi ve Rabbimizin merhametini zikretmesi şöyle emredilmiştir:
Ve de ki: "Rabbim bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" (Müminun Suresi, 118)
Rivayetlerde ise, Peygamber Efendimizin Allah'a kendisine güzel bir ahlak ve iyi bir huy vermesi için dua ettiği ve dualarında Allah'a şöyle yalvardığı belirtilir:
"Allah'ım! Yaratılışımı ve ahlakımı güzelleştir İlahi! Beni ahlakın kötülerinden uzaklaştır"32
Allah'ın, "De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?…" (Fatır Suresi, 77) ayetiyle de bildirdiği gibi dua müminler için çok önemli bir ibadettir İnsan, acz içinde, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini bilerek, umarak ve korkup sakınarak, her konuda Allah'a yönelmeli, herşey için O'na dua etmelidir Peygamber Efendimizin ve Kuran'da duaları zikredilen diğer peygamberlerimizin duaları müminler için en güzel örneklerdir Onlar dualarında hem Allah'a nasıl teslim olduklarını, Allah'ı tek dost ve yardımcı olarak gördüklerini göstermişler, hem de Rabbimizi en güzel isimleri ile yüceltmişlerdir Peygamberlerimizin dualarında ayrıca hiç vakit gözetmeden, her an dua ettikleri ve ihtiyaç içinde kaldıklarında hemen Rabbimize yöneldikleri görülmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.