Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dersleri, tefsir

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




Ayetlerdeki Şer'ı Hükümler



Birinci Hüküm: Sihrin Gerçekten Tesiri Var Mıdır?



Alimler, sihrin varlığı hakkında ihtilafa düşmüşlerdir Sihir, gerçekten varolan bir şey mi, yoksa el çabukluğu ile yapılan bir hokkabazlık mı? Ehl-i sünnet vel cemaat alimlerinin cumhuru (çoğu) sihrin var olduğu ve tesirinin de bulunduğu görüşündedirler


Ehl-i sünnetten diğer bazı alimler ile Mu'tezile alimleri ise sihrin ger*çekte olmadığı, ancak aldatma, saptırma ve el çabukluğu ile yapılan bir hareket olduğu görüşündedirler [21]




Sihir Türleri



Birincisi: Hayal göstermek ve aldatmak yoluyla sihir yapma


Bunu bazı hokkabazlar, el çabukluğu ile yaparlar Mesela: insanların gözü önünde bir serçeyi keser, daha sonra aynı serçeymiş gibi diğerini havaya uçururlar Halbuki kesilen serçe, uçan değil, onun yanında bulu*nan diğer serçedir Zira sihirbaz el çabukluğu ile kesileni saklamış, kesilmeyeni uçurmuştur Firavun'un, Hz Musa (sav) ile yapmış olduğu müca*delede, kendi sihirbazlarının göstermiş oldukları sihirlerde bu türdendi, öyle ki onlar (sihirbazlar), ellerindeki deri ve köselelerden içi boş bir şe*kilde yapılmış baston ve urganların içine civa doldururlardı Ve sinir yapılan yerin altını dehliz şeklinde yaparak içine ateş koyarlardı Buranın üzerine atılan urgan ve bastonlar içindeki civanın genleşmesiyle canlanı*yorlardı Civa ısı dolayısıyla genleşince, içinde bulunduğu baston ve ur*ganları ileriye veya geriye hareket ettiriyordu Bunu gören halk bunların yılan clduğunu zannediyordu


İkincisi: Tesadüfler yoluylo, falcılık ve gaybı bilme iddiasıyla sihir yap*ma


Bu tür sihri de gaybı bildiğini iddia edenler ve falcılar yaparlar Zira onlar, halkın sırlarını bilmek için bazı kişileri görevlendirirler Halktan bi*rici bunların yanına geldiği zaman, yandaşlarından aldıkları bilgilerle, gelen şahsın bazı gizli taraflarını kendisine konuşurlar Bu konuştuklarını cinler vasıtasıyla elde ettiklerini iddia ederler Cinleri de okumayla celbettlklerl-ni ve bu yolda çalıştırdıklarını söylerler Hatta gaibten haberleri de onlar vasıtasıyla aldıklarını savunurlar Halkı kendi yaptıklarına böylece inan*dırırlar Bunların yaptıkları ve söyledikleri, cinlerin haber verdikleri dnğll, daha önce yandaşlarının halkın ahvalini kontrol ile topladıkları bilgilerin neticesidir


Üçüncüsü: Koğuculuk ve ifsat yoluyla sihir yapma


Cessas; «Bu tip sihir, halk arasında çok yaygındır Bir gün kadının birisi, diğer bir kan-kocanın arasını açmayı düşünmüş Evli kadına ge*lerek «kocanızın başka bir kadınla ilişkisi var, seninle iyi geçinmemesi, onunla evlenecek olmasındandır Sana öyle bir büyü yapacağım ki, ko*canız sizden başka hiçbir kadınla ilişki kurmadığı gibi başka kadınların yüzlerine bile bakmayacaktır Yalnız senden isteğim, kocanız uyuduğu za*man, çenesi altındaki tüylerden üç tanesini ustra ile kesip bana getirmen-dir» demiş Kadını aldattıktan sonra, bu defa kocasına giderek «Seni çok seviyor ve aile hayatından endişe ediyorum Çünkü başka bir erkekle ev*lenmek kaydıyla anlaşan eşiniz, siz uyurken ustra ile boğazınızı kesecek*tir Onun için, bu gece çok uyanık olmalısınız» demiş O adam da yata*ğına girdikten sonra uyuyor gibi davranmış Bir ara gözlerini açıp bak*tığında, eşinin başucunda ustra ile beklediğini görmüş Hemen «Allah (cc), o kadından razı olsun, eğer beni ikaz etmeseydi, gerçekten sen beni kesecekmtşsln» diyerek hanımının etinden aldığı ustra ile onu kesmiş Hanımının öldürülme haberi akrabalarına ulaşınca onlar da gelip kocasını öldürmüşler Bu olay koğuculuğun da, sihrin bir türü olduğunu gösterir» der[22]


Dördüncüsü: Hile yoluyla, sihir yapma


Bu sihir çeşidi, insanların akli dengesini bozacak veya düşünce ve zekasına tesir edecek bazı gıda maddelerinin yedirilmesi ile yapılır Tıp kitaplarında, merkebin beyni bazı ilaçlarla birlikte bir kimseye verildiği za*man onun akli dengesinin bozulacağı ve düşünce kabiliyetinin azalacağı yazılıdır Bunu yiyen insanın yaptığı işlerde bir intizam yoktur O insan sihir yapılmış gibi bir hal alır Bu ve buna benzer olaylar, sihirbazlığın ger*çekte aldatma, koğuculuk, tesadüf ve hile yoluyla yapılan şeylerden başka bir şey olmadığını gösterir Bunların, gerçekte hiçbir şey yapamadıkları crtadadır


Ebu Bekr el-Cessas bu hususta; «Daha önce de açıkladığımız gibi si*hirbazlar tarafından yapılanlar, gerçekle ilişkisi olmayan bir takım hile ve benzeri şeylerdir Eğer sihirbazların, iddia ettikleri gibi insanlara menfaat ve zarar verme, havada uçma, gaybı bilme, uzak yerlerden haber verme, çalınan ve nerede saklandığı bilinmeyen bir mal hakkında bilgi verme ve bunun gibi hususlarda güçleri olsaydı, bunların yer altındaki hazineleri çıkarmaları ve halktan hiçbir şey beklememeleri lazım gelirdi Halbuki sihirbazlar, mali bakımdan en kötü durumdadırlar Halkı kandırarak para kazanmak zorundadırlar Bu da gösteriyor ki, onların hiç biri iddialarını yapacak güçte değildir» demektedir [23]


Mu'tezlle'nln delilleri


Mu'tezile'nin, sihrin gerçek dışı olduğuna dair iddialarının delillerini kısaca zikredeceğiz


A «(Musa): «Siz atın» dedi Vakta ki attılar, halkın gözlerini büyüledl-ler, onlara korku saldılar, büyük bir sihir (meydana) getirmiş oldular»


(A'raf: 16)


B «(Musa) dedi: «Hayır, siz atın» Bir de ne görsün: Onların ipleri ve değnekleri, sihirleri yüzünden, kendisine hakikat koşuyormuş hayalini ver*di (Tâhâ: 66)


C «Elindekini bırakıver Bu onların yaptıklarını yutar Çünkü onların •anat diye ortaya attıkları ancak bir büyücü tuzağıdır Büyücü ise nert-d« olsa felah bulmaz» (Tâhâ: 69)


Birinci âyet; sihrin gözle görülen birşey olduğunu, ikinci ayet; sihrin gerçek değil, hayal olduğunu, üçüncü ayet ise; sihirbazın hak üzere ola*mayacağını dolayısıyla sihirbaz için kurtuluşun mümkün olmayacağını gös*terir


D Mu'tezile özetle şöyle demektedir: «Eğer sihirbaz, suyun üzerinde yurüse, havada uçsa veya toprağı anında altına çevirse Peygamberlerin mucizelerine inanmak batıl birşey olurdu Ve onlara lüzum kalmazdı Hak İle batıl'da birbirine karışırdı Peygamber ile sihirbazı birbirinden ayırmak mümkün olmazdı Dolayısıyla her kişinin gösterdikleri hakikatler aynı feyler olurdu»


Cumhur'un delilleri


Alimlerin cumhur'unun, sihrin gerçek olduğuna ve tesirinlnde bulun*duğuna dair delillerini kısaca zikredeceğiz


A «Musa): «Siz atın» dedi Vakta ki attılar, halkın gözlerini büyült-diter, onlara korku soldılar, büyük bir sihir (meydana) getirmiş oldular»


(A'raf: 116)


B «işte onlardan (o iki melekten) koca ile karısının arasını ayıra*cak şeyler öğrendiler» (Bakara: 102)


C «Halbuki (sihirbazlar) Allah'ın izni olmadıkça onunla hiçbir kim-•eye zarar verici değillerdir» (Bakara: 102)


D «Düğümlere üfüren (nefes)lerin şerrinden» (Felâk: 4)


Birinci ayet; sihrin gerçek olduğunun isbatı için delildir Zira «büyük bir sihir (meydana) getirmiş oldular» cümlesi bunu gösterir İkinci ayot; »Ihrln gerçekten var olduğunu gösterir Ki onunla karı-koca arası açılıyor Ve aralarına düşmanlık gibi hoş olmayan şeyler sokuluyor Üçüncü ayol; sihrin zararlı olduğunu isbat eder Yalnız bu zarar vermenin de Allah (oo)'= in dileğiyle clacağına işaret vardır Dördüncü ayet; sihrin tesirinin büyük olduğunu, hatta bizimde sihirbazların üflemesiyle düğümlediklerl sihirlerin şerrinden Allah (cc)'a sığınmamızı emrediyor


Alimlerin cumhuru; «Resulullah (sav) efendimize bir yahudi tarafın*dan sihir yapıldı Yapılan sihrin etkisinde kalan ve şikayetçi olan Resulullah (sav) efendimize Cebrail (sav) gelerek «Sana yahudilerden bir kimse sihir yapmıştır ve onuda filan yerdeki kuyunun içinde bir taşın altına saklamıştır,» dedi Resulullah (sav) efendimiz de o kuyuya adam gönde*rerek o Sihri çıkarttırdı Yapılan düğümleri teker teker (Muavtezeteyn) Fe-lök ve Nâs surelerini okuyarak çözdü Böylelikle daha önce şikayetçi oldu*ğu rahatsızlıklar ortadan kalkmış oldu» Hadis-i şerifini sihrin var olduğuna ve tesirinin de bulunduğuna delil olarak getirirler Böylelikle iddalartnı is-batlamış olurlar


Ehl-i sünnet vel cemaat ile mu'tezilenin delillerini karşılaştırdığımızda en kuvvetli delilin cumhur'unki olduğunu görürüz Zira sihir gerçekten var*dır ve insanlara tesir eder Karı-koca arasına kızgınlık sokma ve aralarını açma -Kur"an bundan bahseder- sihrin tesirlerindendir Sihrin tesiri ol*masaydı Kur'an-ı Kerim bize, düğümleri üfleyerek sihir yapanların şerrin*den Allah (cc)'a sığınmamızı emretmezdi Sihrin tesirinin, şeytani ruhların yardımıyla olduğu bir gerçektir Sihrin zarar ve tesirinin, insanlara ulaş*masının Allah (cc)'ın dilemesi olmadıkça mümkün olmayacağını kabul edi*yoruz


Mu'tezile'nin «sihir gerçekten var ise o zaman sihir ile mucize bir*birine karışır, hangisinin sihir, hangisinin mucize olduğu bilinmez» delil*lerine karşı biz şöyle deriz: «Mucize ile sihir arasındaki fark açıktır Zira peygamberlerin mucizelerinin ic ve dış yüzleri birdir Hangi gözle bakılırsa onların doğruluğuna kişinin inancı artar Sihirde ise, iç ve dış görünüş ile hakikat birbirinden ayrıdır Bu da biraz düşünme ile bilinebilir Mucize ile sihir arasındaki bu açık fark ile iç ve dış yapısı arasındaki değişikliği Kur'an negüzel ifade eder: «Onlara korku saldılar, büyük bir sihir (mey*dana) getirmiş oldular» (Araf: 116) Ayetteki «onlara korku saldılar» cüm*lesi, sihir ile mucize arasında büyük bir fark olduğunu gösterir Çünkü peygamberlerin ümmetlerine gösterdikleri mucizelerden inanmayanlar da*hi korkmazdı Ve kalbleri de onlara mütemayil olurdr /ine ayetteki «bü*yük bir sihir (meydana) getirmiş oldular» cümlesi de sihrin hakikat olma*yıp hayali bir gösteriş olduğunu isbat edor»


Allâme Kurtubi; «Hic kimse sihirbazlarda görülen hasta yapma, karı-koca arasını açma, insanların aklına tesir etme, uzuvlarından birini çalışa*maz duruma sokma gibi harikulade şeylerin, insanların gücünün üstünde olmadığını söyleyemez Alimler, sihirde sihirbazın anahtar deliğinden geç*mesini, ince bir çubuğun üzerinde yürümesini, havada uçmasını, suyun üzerinde yürümesini ve kepeğe binmesini mümkün görürler Bununla be*raber, bunları doğrudan sihir meydana getirmiş değildir Tüm bu halleri herşeyde olduğu gibi yaratan Allah (cc)'dır Sihir sadece bunun sebebi yani vasıtasıdır Mesela: Hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlar, iyi ol*manın sebebidir Gerçekte şifayı yaratan Allah (cc)'tır» Sözlerine devam*la; «Tüm müslümanlar, sihir yoluyla bazı harika işlerin yapılabileceğini bilir Ancak onların yaptıkları Peygamberlere has mucize nev'lnden ola*maz Gökten kurbağa ve çekirgenin indirilmesi, eldeki bastonun aniden yı*lan oldurulması, ölülerin diriltilmesi, dilsiz insanlar ile bir aylık çocukların konuşturulması gibi harikulade haller yalnız Peygamberlere mahsustur Sihirbazlar, bu tür harikaları yapmak isteseler bile Allah (cc), onların va*sıtasıyla bunları yaratmaz» [24] der


Ebu Hayyan ise: «Alimler, sihrin hakikati hakkında birkaç görüşe ay*rılmışlardır Onlara göre;


1 Sihir gerçekte, cisimleri tabii hallerinin dışında gösterme ve mu*cize ile keramete benzeyen uçma, uzun mesafeleri kısa zamanda kat etme gibi halleri icat etmedir


2 Sihir, aldatma, süsleme ve hokkabazlık gibi aslı olmayan şeyleri yapmadır Bu ise, Mu'tezile'nin görüşüdür


3 Sihir, insanlara yapılan hilenin başka türlü gösterilmesidir Firavun sihirbazlarının, içleri bir tür kimyevi madde ile doldurulan, altlarından giz*ilce yakılan ateşle ısıtılan deriden yapılmış bostan ve urganları hareket eden ve yürüyen birer varlık göstermeleri gibi


4 Sihir, cinlerin yardımıyla yapılan harikulade işlerdir


5 Bazı cisimler toplanıp yakıldıktan sonra, onların külleri üzerini» bir lOkım isimler ve dualar okunur Okunmuş kül daha sonra sihir İslerinde kullanılır Bu yolla da sihir yapılır


6 Sihrin aslı, bir takım hayali şekil ve rakamlardan meydana gelen Ve tılsım adı verilen birşey vasıtasıyla, yapılması güç olan halleri, yıldu lordan veya cinlerden istifade ile yapmadır


7 Sihir, küfürle karışık birtakım kelimelerin birleşimine hokkabazlık ve efsun adı verilen, hangi dille yazıldığı pek bilmeyen duaların eklenme*siyle yapılan şeylere denir» Sihir ile ilgili sözlerine devamla «Bugün ki*taplarda gördüğümüz sihir türleri, yalan ve iftiradan ibaret olup hiçbiri doğru değildir Efsunlayıcıların çizdiği dairelerin aslı yoktur Tüm bu ya*lanlara rağmen cahil halk onları dinler ve tasdik eder» [25] demektedir [26]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




İkinci Hüküm: Sihri Öğrenmek Ve Öğretmek, Mübah Mıdır?


Bazı alimlere gere, sihri öğrenmek mubahtır Eğer mubah olmasaydı, yeryüzüne gönderilen melekler (Harut ve Marut) onu öğretmezlerdi Bu gö*rüşü ehl-i sünnet alimlerinden Fahreddin er-Razi (ra) benimsemiştir

Cumhura göre ise sihri öğrenmek ve öğretmek haramdır Zira Kur"-an-ı : Kerim, sihri kötülemiş ve cnun küfür olduğunu açıklamıştır Kur'an'ın bu ac»ktoiTH!isma rağmen nasıl helal olabilir?

İnsanları manen helak eden yedi günahtan birisinin sihir olduğunu söyleyen iResulüllah (sav) efendimiz; «Sizi manen helak eden yedi günah*tan kaç asruz,» buyurdu Ssrtıafceter «Onlar nelerdir ya Rasulûllah?» diye sordular Resulutlah (sev), «Allah ;(<cc)'a şir-k koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam cldürırvek, faiz alıp »ermek, yetim malı yemek, savaş alanından kaçmak ve iffetli rmi'min kadınm arkasından zina isnadında bulunmaktır» [27] buyurdu

Âlûsi sihri öğrenme ve öğretmeyle ilgili ©tarak şöyle der: «Bazı alim-4er, sihir öğrenmenin mubah olduğunu söylemişlerdir Bu görüşe katılışt*ın İmam Fahreddin er-Razi şöyle izah eder: «Muhakkik alimter, sihri bil*menin çirkin ve mahzurlu olmadığında ittifak etmişlerdir Çünfcü iiim, ger*çekte şereflidir Allah Jcc) ilim hakkında şöyle buyurmaktadır: «De ki: «Silenlerle bilmeyenler bir olur mu?» (Zümer: 9) Eğer sihir blinmeseydi, mucize ile sihir arasındaki fark belli olmazdı Böyle bir ilmin öğrenilmesi nasıl çirkin ve haram olabilir?»

Bazı alirrler de «müftülerin sihri öğrenmeleri vacibtir» görüşünü nak*letmektedirler Buna göre, müftünün kısasla ilgili fetvalarını verirken, öl*dürülmenin neyle yapıldığını bilerek vermesi gerekir Çünkü öldürülme se*bebini tesbit etme vacibtîr Öldürülme sebebi sihir olduğu takdirde, müf*tünün, katil sihirbazın kısasını sihirle yapması (öldürmesi) gerekir Bu da müftünün sihri bilmesini icabettirir» demektedirler

Şer'i bir sebep müstesna Cumhur'un sihrin haram olduğuna dair gö*rüşü haktır Fahreddin er-Râzî (ra)'nin görüşüne bazı noktalardan itiraz yapılabilir

1 Haddizatında sihir kötü olmamakla beraber doğurduğu çirkin şey*ler sebebiyle iyi değildir Sihri öğrenme ve öğretmenin haram oluşu da sebep olduğu kötülük ve çirkinliklerden dolayıdır Bazı şeylerin aslında haram olmadığı halde, ona vesile olduğu için haram olması gibi

2 «Mucize Be sitaJr arasındaki ayırım, yaılnız sihri bilmekle fafkedile-btlir» görüşünü reddediyoruz Zira olimterrn çoğunun veya hepsinin, sihir İlmini bümedikieri halde, mucize ile sihir arasındaki farkı bildikleri bir ger*çektir Eğer sihir öğrenmek vacib olsaydı ilk islâm altmîerfnln onu daha iyü bilmeleri gerekirdi

3 Bazı alimlerin naklettikleri «müftülerin sihir öğrenmeleri vacibtir» görüşü sahih değildir Zira müftünün, kısas yapılması veya yopılmamasıy-la İlgili fetvası, sihir ilmi öğrenmesini gerektirmez Fetvanın sureti AIIAme Ibn-i Hacer el-Heytemi'nin «Tuhfetü'l Minhac* isimli eserinde zikrattğl gibi verilir Oda şudur; «Sihri bilen fakat gerçekten tevbe etmiş iki adil şahidin; «Sihir, adam öldürür» şehâdeti üzerine, sihirle adam öldüren si*hirbazın, kısasen öldürülmesine fetva verilir Şehadet etmezlerse öldürül* mez» [28] Bu fetva sureti, müftünün sihri bilmesinin gerekli olmadığını göstermektedir Yalnız bilir kişilerin şehâdetlerine göre müftünün, hons-ket etmesi gerekir

Ebu Hayyan ise bu konuda şöyle demektedir: «Sihirde Allah'ı değil, cin yıldız ve şeytanları büyültmek ve Cenab-ı Hak'kın yaptığı şeyleri on*lara isnat etmek icma-ı ümmetçe küfürdür Bu tür sihrin öğrenilmesi v« yapılması haramdır Adam öldürme, karı-koca arasını açma, birbirlerini Islama göre seven kişileri birbirine düşman etme gibi sihir kısımlarını da öğrenmek ve yapmak kesinlikle haramdır Bu sayılan işlerin sihirden ol*duğu bilinmeyip yalnız ondan olabileceğine ihtimal veriliyorsa yine onu öğrenmek ve yapmak haramdır Sihrin hayal ettirme ve hokkabazlık tür*lerini, öğrenmek de doğru değildir» [29]



Üçüncü Hüküm: Sihirbaz, Öldürülür Mü?


Ebu Bekir el-Cessas: «Selef, sihirbazın öldürülmesinin farz olduğun-da ittifak etmişlerdir Seleften bazı alimler de sihirbazın kâfir olduğuna, Resulullah (sav)'ın şu hadis-i şerifini delil göstermektedirler: «Her kim falcıya, gaipten haber verene ve sihirbaza giderek onlardan birşey sorar, ve onların söylediklerine inanarak tasdik ederse, kafir olur» [30] demek*tedir

Değişik memleketlerdeki fıkıh alimleri, sihir hakkındaki hükümlerle alakalı, olarak görüş ayrılığı içerisindedirler

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra); «Sihirbazın yaptığı sihir, kesin olarak bilinirse, tevbeye davet edilmeden öldürülür O'nun «sihri terkederek tev-be ettim* sözü de makbul değildir Sihirbaz, sihir yaptığını açıklarsa onu öldürmek helâldir Müslüman bir köle veya hür bir zimmi «Biz sihir yapı*yoruz» diye itirafta bulunursa, onların da öldürülmesi helâldir» diyor

ibn-i Süccâ ise: «Erkek veya kadın sihirbazlarla İlgili şer'i hükümler, mürted kadın ve erkek hakkındaki hükümler gibidir Bu hüküm de şöy*ledir: önce sihirbazlığı tesbit edilen kimse, mürted gibi aralıklı olarak üç defa tevbeye davet edilir Sihirbaz, eğer tevbe etmez veya tevbesinde sa*bit kalmazsa o zaman öldürülür» imamı Azam'dan naklen sözlerine de*vamla «sihirbaz, halk içersindeki bozgunculuğunu ayrıca sihri İle birleş*tirerek hareket ederse yine öldürülür Zira bozgunculukla adam öldüre*nin, kısasen öldürülmesi genel bir hükümdür» der

İmam Malik (ra)'den «Sihir yapan müslüman ise, tevbeye davet edil*meden öldürülür Zira onun açıklamaları, gizli mürted olduğundan tevbe ettiğine delil olamaz Yalnız ehl-i kitab (hristiyan ve yahudiler) sihirbaz*ları, müslümanlora zarar vermedikleri sürece öldürülmez» demektedir

İmam Şafii (ra)'ye göre; sihirbazın küfrüne mücerred olarak hüküm verilemez Ancak sihirbaz, sihri ile adam öldürüp «benim sihrim adam öl*dürür» veya «ben, onu öldürmek içinyaptım» derse kısasen öldürülür «Bazen öldürür, bazen de öldürmez» derse kısas yapılmaz, sadece diyet alınır

İmam Ahmed bin Hanbel (ra)'e göre ise; bir kimse, sihir yaparak adam öldürsün veya öldürmesin küfrüne hüküm verilir Tevbe ettiği takdirde, tövbesinin kabul edilip edilmeyeceği konusunda iki rivayet vardır Ehl-i kitaptan olan sihirbazlar, müslümanlara zarar vermedikleri müddetçe öl*dürülmez

özet olarak imam-ı Azam'a göre; sihirbazın küfrüne hüküm verile*rek, tevbe etmesine dahi lüzum görülmeden öldürülmesi mubahtır

imam Şafiî (ra)'ye göre, sihrinden dolayı sihirbazın küfrüne hüküm verilmez Yalnız sihriyle herhangi bir müslümanı öldürmeye kastederse, öldürülür

İmam Malik (ra)'e göre de, müslüman bir sihirbaz, yaptığı sihirden dolayı öldürülür Ehl-i kitap olanlor öldürülmez Müslüman sihirbaz, sihir ytıptığı takdirde kafir olduğuna hükmedilir

Netice olarak herkesin kendi tezini isbat edecek delilleri vardır [31]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




Ayetlerden Alınacak Dersler



1 Tevrat, Allah (cc)'ın Hz Musa (sav)'ya inzal buyurdukları bir kitap* lir, Kur'an da onun muhtevasını kabul ve tasdik etmektedir


2 Yahudiler, Tevrat'ın hükümlerini uygulamadıkları gibi-sırtlarının Ol kasına atarak ondan yüz çevirmişlerdir Onların torunları da Kur'an'a yül çevirmektedirler


3 Hz Süleyman, hem peygamber hem de hükümdardı Yahudilerin ıİndikleri gibi ne sihirbazdır, ne de sihri sanat edinmiştir


4 Şeytanlar, sihri halka güzel göstermişler ve onlara gaybı bilenlerin Kendileri olduklarını hissettirmişlerdir


5 Sihir, gerçekte vardır ve tesiri de görülür Hatta onunla karı kOCO Brom bile açılabilir


6 Allah (cc) kullarını istediği şeyle imtihan edebilir


7 Kim, Kur'an yolunu terkederek sihir yolunu tutarsa, ahirette Allah |CC)'ın rahmetinden hiçbir şey bekleyemez


8 Ahirette karşılığı alınacak olan sevab ve mükafatın kaynağı Allnh (cc)'a iman ve ihlasla yapılan İbadetlerdir [32]




Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler



islâm, bütün kanunlarıyla mü'minin kalbindeki imanın devamlı ve ebf* ol olarak sağlam kalmasının ve kalbinin her yerde Allah (cc)'la beraber olmasının üzerinde durur


öyle ki kulun Allah (cc)'a itimad etmesi, O'nun her şeyi yarntlıflını »oylemesi, dünyada karşılaştığı tüm zorluklarda yalnız Allah (cc)'tan yar*dım İstemesi, duasında O'nun gayrına yönelmemesi Cenab-ı Hak'tan baş*ka hiçbir şeyin kendi üzerinde etkisinin olmayacağını idrak etmesi ve Allah |cc)'ın tabiatta yarattığı kanunların yürümesinin O'nun bilgisi, gücü ve İradesiyle oiduğunu bilmesi, kalbinin her zaman Allah (cc)'la beraber ol*duğunu gösterir


Yıldızlar ve gezegenler, Allah (cc)'ın yarattığı diğer varlıklar gibi O'-nun emrine ramdırlar Ezelde Cenab-ı Hak'ın çizmiş olduğu yoldan gider*ler Onların hareketleri, Allah (cc)'ın yeryüzünde yaratıp rızkını ve ömrünü takdir ettiği İnsanın üzerinde hiçbir etki yapamaz Hiçbir insanın ömrü ve rızkı, herhangi bir yıldızın doğuşu ve batışı ile artmaz ve eksilmez Kainat*ta her işin yönetimi Allah (cc)'ın kudretiyledir Bir şahıs «Ben yıldızlar ve cinler ile bağlantı kurduğum için gaybı biliyorum Bu bilgimle Cenab-ı Allah'ın yarattığı tabiat kanunlarını ve onun tarafından çizilen, yıldızların akış yollarını değiştirmek gücündeyim» iddiasında bulunursa Kur'an'a mu*halefet etmiş, dolayısıyla İslâm'dan çıkmış olur Şüphesiz Allah (cc)'ın gayrine tazim ederek, onlardan yardım beklemek ve yıldızlar ile cinlerin Allah (cc)'ın yarattığı diğer varlıklar üzerinde etki yaptığını iddia etmek küfürdür Müslüman, Allah (cc)'ın bildirdiği şekilde, sihirbazın karı-koca arasını açmaya ve zararlı işleri yapmaya gücünün yettiğini yalnız onun bu işleri yapma güsünü Allah (cc)'tan aldığını bilmelidir


Sihir; kafir olma ve Islâmdan çıkmaya vesile olduğundan, Allah'ın el*cileri olan Peygamberlerden herhangi birisinin, inanmayanlar tarafından sihirbazlıkla vasıflandırılması veya «sihirle hüküm veriyor» tarzında ithom edilmesi, dolayısıyla getirdiği narika ve mucizeleri sihir vasıtasıyla göster*mesi mümkün değildir Bunun için Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de bildir*diği şekilde Hz Süleyman (sav)'ı sihirbazlıktan ve sihirle hüküm vermek*ten tenzih etmiştir Kur'anın buyruğu, yahudilerin O mübarek peygambere sihir isnat etmelerinin yalan olduğunu gösterir Bu yalan ve iftiralar, on*ların doğru yoldan saptıklarına, cahilliklerine, Allah (cc)'ı hakkıyla tanıma*dıklarına ve bütün peygamberler hakkında «vacip» sıfatları bilmediklerine işarettir


Allah (cc)'ın O şerefli elcileri, şeytan ve cinlerden yardım istemekten uzaktırlar Ancak cinler Hz Süleyman (SAV)'ın emrine sihir yoluyla değil, Allah (cc)'ın buyruğuyla girmişlerdir


Bu dersimiz Cenab-ı Hak'ka hiç kimsenin ortak olamayacağının, O'-nun, büyük peygamberleri doğru yoldan uzaklaşmaktan tenzih ettiğinin ve her müslümanın bilmesi vacib olan meselelerinin bir izahıdır [33]




3- DERS KUR'ANI KERİMDE NESH



106 — Biz neshettiğimiz (hükmünü diğer bir ayetle değiştirdiğimi/) vtya unutturduğumuz (geri bıraktırdığımız) bir ayetin (yerine) ya ondan c'cha hayırlısını yahut onun benzerini getiririz Allah'ın herştye kemallyl» kadir olduğunu bitmedin mi? (Elbette bildin)


107— Göklerin ve yerin mülk (ü tasarrufu) hakikaten Allah'ın oldu-gunu ve sizin için Allah'tan başka ne bir yâr, ne de hakiki bir yardımcı bulunmadığını bilmedin mi?


108 — Yoksa biz de (ey müslümanlar) evvelce Musa'ya sorulduğu gM peygamberinizi sorguya mı çekmek istiyorsunuz? Kim iman (ını) küfür İle cjlslrse dümdüz yolu sapıtmış olur




Âyetlerin Lafzi Tahlili



(Nensah): Lügatta nesh, birkaç anlama gelir Bunlar*dan biri, izale etmek, gidermek manasınadır Kur'an'ın şu ayetinde de bu anlamda kullanılmıştır: «Biz, senden evvel hiçbir Resul, hiç bir Nebi gön*dermedik ki o (bir şey) arzu ettiği zcman şeytan onun dileği hakkında ille (bir fitne meydana) atmış olmasın Nihayet Allah, Şeytan'ın ilkâ edeceği (o fitneyi) giderir, iptal eder» (Hacc: 52)


Nesh'in diğer bir anlamı da nakletme, aktarmadır Bir kitaptan diğer bir kitaba bir meseleyi aktarma gibi Nitekim Kur'anda da bu anlama gel*miştir: «Şüphe yokki neler yapıyor idiyseniz biz (hepsini jneleklere) yaz*dırıyorduk» (Câsiye 29)


Yine nesh, değiştirme anlamına da gelir Mesela, «Kadı hükmü nes-hetti (değiştirdi)» cümlesinde olduğu gibi Nesh'in değiştirme anlamına gel*diğine şu âyet işaret eder: «Biz âyeti digsr bir ayetin yerine (bunu neshe-derek) getirdiğimiz vakit» (Nahl: 101)


Şeriatta nesh, âyetten çıkarılan bir hükmün, yeni gelen diğer bir hü*kümle değiştirilmesidir Fıkıh ve Usul-ü Fıkıh alimleri nesh'i birkaç şekilde tarif etmişlerdir Biz bu tariflerden en kısa ve veciz olan ibn-i Hâcib'in; «Nesh şer'î bir delilin, daha sonra gelen şer'i bir delille kaldırılmasına denir» tarifini alıyoruz • J «Jkı «Nünsihâ): Unutma, yani hafızadan silinme manasınadır


Terketme anlamına geldiğini söyleyenler de vardır Kur'an da bu anlama geldiğine işaret eder: «Onlor Allah'ı unuttular (Ona itaati bıraktılar), O da onları unuttu (onları azabına terketti)» (Tevbe: 67)


«(Allah da şöyle) buyurmuştur: «öyledir Sana âyetlerimiz geldi de sen onları unuttun, işte bugün de sen öylece unutuluyorsun» (Tâhâ: 126)


Nisyân'ın, terketme anlamına geldiği, Ibn-i Abbas (ra)tan rivayet edil*miştir: «Biz o âyeti terkettik O'nun yerine başka bir âyet veya delil getir*medik»


«Nünsihâ» Kurralardan birinin okuduğu gibi sonu hemze ile «nense-uhâ» da okunmuştur «Nenseühâ»da tehir, erteleme anlamına gelir Nite*kim Kur'anda bu anlamda geldiği görülür; «(Haram ayları) geciktirmek ancak küfürde bir artış (sebebi)dir» (Tevbe: 37) Buna göre âyetteki bu etimle (nenseühâ) «Biz O âyeti erteledik» anlamına gelir


Alûsi; «Âyetteki «nenseühâ» cümlesi, «biz o âyeti levh-i mahfuz'da er-Icledik Yani indirmedik veya zihinlerden uzaklaştırdık» anlamındadır Ki bu da «nünsihâ» gibi unutma manasına gelir Âyetteki bu cümlenin gerek •nunslhâ» gerekse «nenseühâ» olarak okunması, unutma ve terketme anla-mine:geldiği için birdir» [34] diyor


(Blhayrin minhâ): Ondan daha iyisi yani kolayı anlamındadır Buna göre âyetteki bu cümle «değiştirdiğimiz bir âyetin yerl*im) ondan daha iyisini (getiriz)» anlamındadır


(Veliyyln velâ naşirin): Veli dost (yâr) ve nasır,


ynrdımcı manasınadır Buna göre âyetteki bu cümle «sizi, Allah'ın azabın*dım koruyacak Ondan başka ne bir yâr, ne de bir yardımcı vardır» ma-ıııınına gelir


(Yetebeddelil küfre): Bir şeyi alıp diğerini yerine koyma anlamındadır Küfrü alıp imanın yerine koyma gibi Allah (cc)'ın şu nyetl bu anlamı te'yid eder: «Onlar doğru yolu bırakıp sapıklığı, mağfirete t»*d*l azabı satın almış kimselerdir Onlar ateşe karşı ne de sabırlıdırlar!,» (Bakara: 175)


(Sevâessebil): Sevâe kelimesi, herşeyin ortası anlamın ıluritr «Derken o (bizzat) bakıp bunu o çılgın ateşin to ortasında gördü» (Hııffat: 55) âyeti de bu manaya işaret eder


«Sebil» kelimesi ise hernekadar yol anlamındaysa da, âyette doğru yol manasına kullanılmıştır Âyetteki son iki cümlenin icmali anlamı şöyle*dir: «Kim küfrü imana tercih edip Allah'ı inkar ederse Hak'ka muhalelet »Mlgl gibi doğru yoldan döner ve korkunç bir zulmete düçâr olur» [35]




Bu Ayetin, Daha Önceki Ayetlerle Bağlantısı



Cenab-ı Allah (cc) vahiy hakikatini kabul etmeyenleri açıkladıktan lonra neshin sırrını yerenlerin sözlerini redderek kulları için maslahat neyi gerektiriyorsa onu emreder Eğer maslahat, daha sonra hükmün de*ğişmesini gerektiriyorsa, onu kaldırır ve ondan daha hayırlısını gönderir Zira Cenab-ı Hak, kullarının maslahatlarını daha İyi ve hangi hükümlerin onlar için en iyi menfaati vereceğini bilendir Nesh'ediş zamana, kişilere ve şartlara göre değişir İnsanlara düşen, her yönüyle Allah (cc)'ın emir*lerine teslim olmaktır Çünkü Allah (cc) herşeyin en iyisini bilendir [36]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




Ayetlerin İcmali Manaları



Allah (cc) icmâlen buyurur: Biz hükmünü, diğer bir âyetle değiştirdi*ğimiz bir âyetin yerine şimdi veya gelecekte daha hayırlısını getiririz Hükmün değiştirilmesi, size daha vok sevab kazandırmak içindir Gerçek*ten Allah'ın (cc) ey iyi bilen, hükmeden ve kudret sahibi olduğunu bilmi*yor musunuz? Cenab-ı Hak, herşeyin en hayırlısını ve en güzelini emre*der O, İslâm dinini, sizi zalimlerin azab halkalarına benzeyen esaret zin*cirlerinden ve ağır tekliflerinden kurtarmak iciri göndermiştir Allah (cc)'ın, maslahatı bilmediği veya aciz kaldığı için, hükümleri değiştirdiği zanne*dilmesin Çünkü O, yalnız kullarının menfaati için hükümleri nesheder Al*lah (cc) kullarının yaşayış ve tavırları üzerinde dilediği gibi tasarruf hak*kına sahiptir


Dilediği şekilde hükümleri değiştirme yetkisi ancak O'ndadır Allah (cc)'tan başka, tehlikelere karşı sizi koruyacak bir yâr ve yardım edecek bir yardımcı olmadığını biliniz Ondan başkasına inanıp güvenmeyiniz Yardımcı ancak O'dıır


Ey müslümanlar, size gelen elciye (Hz Muhammed (sav), Hz Musa (sav)'ya kavminin daha önce sorduğu: «Allah'ı açıktan bize göster» (Nisa: 153) « Dediler ki: «Ya Musa, onlarm nasıl Tanrıları varsa sen de bize öyle bir Tanrı yap!» (A'râf: 138) sorular gibi -onlar saptılar ve sap*tırdılar- böbürlenerek sormak mı istiyorsunuz? Bu soruş, yüz çevirmek için midir? Eğer öyleyse, yahudiler gibi sapar ve saptırırsınız [37] Kim, küfrü imanla, sapıklığı hidâyetle değiştirirse, doğru yoldan ayrılmış ve kendisini helak çukurlarına atmıştır O'nun bu hareketi, Allah (cc)'ın elem verici aza*bına nefsini orzediştir [38]




Ayetlerin Nüzul Sebebleri



A Yahudilerin; «Hz Muhammed (sav)ın tutumuna hayret ediyoruz, /Ira yapılması gerekli bir şeyi emrediyor, akabinde onu yasaklayarak zıd-dinin yapılmasını istiyor Bugün söylediğinden, ertesi gün dönüyor Kur'an tlftdlfll kitap, Allah (cc) kelâmı olmayıp O'nun sözleridir Çünkü O'nun Kur'an dediği kitapta, hükümler birbirini tekzip ediyor» demeleri üzerine bu âyet nazil oldu [39]


B İmam fahreddin er-Râzî, ibn-i Abbas (ra)'dan rivayetle: «Abdullah bin Ümmiyyetü'l Mahzûmi ile beraber Resulullah (SAV)'a gelen Kuresy'll Itlr topluluk «bize, yeraltı sularından akıtıncaya, üzüm ve hurma aflaclarıy İn dolu bahçelerin ve konforlu bir evin oluncaya veya Allah (cc)'tan t Mu lınmmed benim elcimdir» yazısını getirinceye kadar sana inanmayız» de*diler Bunun üzerine: «Siz, daha evvel Musa'ya sorulduğu gibi sormak m İstiyorsunuz?» âyeti nazil oldu» [40] der


C Muhaddislerden Mücahid de: «Kureyşliler Resulullah (SAV)'tan Hâfâ tepesini altın yapmasını istediler Resulullah (SAV) onlara, «Sâfâ İt lıaslni altın yaptığım zaman, inanmazsanız, israil oğullarına Allah (cc) ta Kılından gönderilen sofranın [41] sonucu gibi ceza görürsünüz» dedi On Itır Resulüliah'ın kendilerine söyledikleri sözleri kabul etmeyerek geri dön ıluter Bunun üzerine bu âyet nazil oldu» [42] demektedir [43]




Âyetlerin Tefsırindeki İncelikler



Birinci incelik: Allah (cc), Kur'an-ı Kerim'de nesh'jn hikmetini, «tn hayırlı hükmü getirme» şeklinde zikretmektedir Gelen yeni hüküm, İki yenden daha hayırlıdır Birisi, insanlar için daha kolay yapılabilen bir hük*mün gelmesi, diğeri ise din ve dünya işlerinde hükmün İnsanlara daha uygun olmasıdır


Kurtubî bununla ilgili olarak: «İkinci yön birincisine nisbetle daha iyidir Zira Allah (cc), insanların tabiatları İçin en hafif geleni, en uygun elanı emreder Cenab-ı Hak, bazen hafif olan hüküm yerine ağır olanı da buyurur Mesela: Aşure orucunun neshedilerek Razaman orucu tutulma*sının emredllmesi gibi Çünkü Ramazan orucu, kullar İçin gerek mükafat, gerek seyab bakımından daha hayırlıdır «Daha hayırlıdır» demekten mak*sat, kullar için «daha uygundur» demektir» diyor


İkinci incelik: Bazı alimler, âyetteki «nünsihâ» kelimesinin hatırla*manın zıddı olan unutma anlamı ifade ettiğini kabul etmemektedirler Çünkü unutma veyo unutturma ifadeleri Resulüllah (sav) hakkında söy*lenemez Nitekim, Aliah (cc), O'na şu hitapta bulunmaktadır: «(Hablblm) seni okutacağız da (asla) unutmayacaksın)» (A'lâ: 6) Bu âyetin ifadesi, müfessirlerin daha önceki tefsirlerine karşı gibi görünür


Bazı alimlerin, Resulüllah (SAV) için unutmayı kabul etmemelerine İbn-i Âtiyye'nln dediği gibi cevap verilebilir: «Allah (cc) Resulü (sav)'nün unutmasını isteyebilir O takdirde O'nun unutması, akla ve şeriata uygun dur Unutma, beşeri bir hastalıktır Resulüllah (sav), bir emri tebliğ ettik*ten sonra sahabilerden bir kısmı onu ezberleyinceye kadar unutmazdı Çünkü unutma hastalığından korunmuştu, masumdu Birgün namazda bir âyeti unutarak atlayan Resulüllah (SAV), namaz bittikten sonra cemaata dönerek: «Ubey bin Ka'b yok muydu?» diye sorunca, cemaatın içinde olan Ka'b «Burdayım ya Resulallah» dedi Resulüllah (SAV), «Öyleyse okudu*ğum âyetlerin arasından birini unuttuğumu niçin hatırlatmadın?» dedi Ubey bin Ka'b cevaben, «Ya resulallah (sav), ben, o âyetin nesholundu-ğunu zannettim» dedi Peygamber (sav) efendimiz de «hayır, kaldırılmadı, o âyeti okumayı unutmuşum» buyurdu» [44]


Üçüncü İncelik: «Bir âyetin (yerine) ya ondan daha hayırlısını ya*hut onun benzerini getiririz» âyetinde, «ondan daha hayırlısını getiririz» demekten maksat, yeni gelen âyetin okunuş ve nazım (diziliş) olarak daha hayırlı değil, sadece ihtiva ettiği hükmün daha kolay ve hafif olmasıdır Yeni gelen âyetin daha önceki âyete, hükmün dtşında tercih edilmesi müm*kün değildir Çünkü Allah (cc) kelamının hepsi mucizedir


Ayetteki «hayır» kelimesini Kurtubl şöyle izah eder; «Hayır» kelime*sinden maksat daha hayırlı olmasıdır Bu âyetin icmâlen anlamı şudur; «Ey insanlar sizin için en menfaattisinl ve hafif olanını getirdik Yeni ge*len âyetin hükmü daha hafifse gelecekte sizin için daha menfaatti ola*cağından detayıdır Nesheden ayetin hükmü ağır olursa, gelecekte sizin için daha sevabıı ve mükafattı olacağından ötürüdür Ramazan orucunun Aşure crucunu neshetmesi gibi Nitekim Ramazan orucu Aşure orucun*dan daha hayırlıdır»


Âyetteki «hayır» kelimesinin, daha hayırlı değil de yalnız hayır anla*mına geldiğine Kur'an da işaret eder: «Kimi iyi (bir halet) le gelirse ona bu sayede bir hayır vardır» (Nemi: 89) Hayır kelimesiyle, bir âyetin di*ğerine tercihi yalnız «menfaat ve sevab bakımındandır» [45]


Ebu Bekir el-Cessas da: «Ondan daha hayırlısını» ibaresi, yeni ge*len âyetin, büküm bakımından daha kolay olduğunu ifade eder ibn-i Ab-bas (ro) ve Katade (ra) de bunu te'yid ederler Hiç bir alim, nesheden âyetin, neshedilen ayetten okuma yönünden daha hayırlı olduğunu söy*lememiştir Zira «Kur'an'ın bazı âyetleri, okuma bakımından diğer bazı âyetlerden hayırlıdır» demek caiz değildir Hepsi mucizedir ve Allah (cc) kelâmıdır» [46] demektedir


Dördüncü incelik: «Allah'ın herşeye kemâliyle kadir olduğunu bllmedin mi?» âyetinde hitap, ilk bakışta Resulüllah (sav)'a İse de, O'nun şah*sında ümmete yapılmıştır Nitekim daha sonra gelen âyette hitap direkt ümmetedir: «Sizin için Allahtan başka ne bir yâr, ne de hakiki bir yar*dımcı bulunmadığını bllmedln mi?»


ilk âyette hitabın doğrudan Resulüllah (sav)'a yapılması, O'nun üm*metin tek önderi, imamı olmasından dolayıdır Kur'an'ın başka bir âyeti buna yine işaret eder: «*Ey peygamber, kadınları boşayacağınız vakit İd-deUerine doğru boşayın» (Talâk: 1)


Beşinci incelik: «Sizin için Allah'tan başka ne bir yor, ne d» hakiki bir yardımcı bulunmadığını bitmedin mi?» Ayette işaret ettiği gibi hiçbir kim*se hiç bir hususta «yar ve yardımcı» olamaz Şairlerden Ümmiyye İbn-i Ebl Selt'in şiiri buna açıkça teyid eder: «Ey nefis, senin için Allah (cc)'tan başka koruyucu yoktur Yaratılmış tüm varlıkların baki kalmaları da müm*kün değildir»


«Fütuhât-ı İlâhiyye» kitabının yazarı; «Âyette «yâr» ve «yardımcı» ke*limeleri arasında büyük bir fark vardır Yâr çoğu kez yardımcı olmaktan acizdir; yapamaz Yardımcı ise, bazen yardım yapacağına yabancı olabi*lir Onun için Allah (cc), âyette hem yâr, hem de yardımcı ifadelerini, bu*yurmaktadır» [47] demektedir


Altıncı incelik: «Dümdüz yolu sapıtmış olur» Ayetinde, dümdüz ke*limesinin karşılığı «essevâü» lafzının Arap dilindeki anlamı, herşeyin orta*sı demektir Orta kelimesinden maksat, mutedil olmadır Sapıtmış kelime*sinin Arapça karşılığı olan «delle» tabirinden anlaşılan iman etmeyenlerin önlerinde doğru ve açık bir yol varken, onların yanlış ve batıl bir yola sap*malarının çok çirkin, kötü ve bozuk olduğunun görülmesldir Bu, düzgün yolda yürüyen bir adamın, yolunu değiştirip bozuk ve kötü bir yola yönel*mesine benzer Ki yöneldiği bu yol, onu varmak istediği yere ulaştırmaz [48]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




Âyetlerdeki Şer’i Hükümler


Birinci Hüküm: Nesh'in, Semavi Dinlerde Olması Caiz Midir?



Fahreddin er-Râzî, neshle ilgili olarak: «Biz ehl-i sünnet vel cemaata göre nesh, naklen doğru olduğu gibi, aklen de doğrudur Yalnız yahudi-lerden nesh'in aklen doğru olduğunu kabul edenlerin yanında reddedenler de vardır Neshi aklen kabul edenler, bu defa naklen kabul etmemektedir*ler


Müslümanlardan bazı kişilerin de neshi inkar ettiği rivayet edilir [49] Cumhur (alimlerin çoğu) neshin doğru olduğunu şöyle isbat ederler: «Hz Muhammed'in (sav) peygamberliği bütün delillerle isbatlanmıştır O'nun peygamberliği, getirmiş olduğu şeriat'ın daha önceki şeriatları neshetmesl ile de geçerlilik kazanır, öyleyse neshin doğruluğu da isbatlanmış olur Nesh, geçmiş şeriatların tümünde olduğu gibi yahudllerin şeriatlarında da vardı Mesela: Tevrat'ta, Hz Adem (sov)'e oğullarını kızlarıyla evlen*dirilmesinin emredilişi yazılı iken daha sonra bu emrin bütün semavi ki- topların ittifakıyla yasak edilişi, yani kaldırılması gibi Tevrak'taki bu ifade, Yahudi şeriatında da nesh'in olduğunu gösterir» [50] der


Cessâs, tefsirinde; «Fakihlerin dışındaki müteahhir alimlerden biri; «Peygamberimiz Hz Muhammed (SAV)'ln şeriatında nesh yoktur Onun seriotındaki neshe ait ifadeler geçmiş peygamberlerin şeriatlarının neshi hakkındadır Mesela: Cumertesi gününün kaldırılıp Cuma gününün kon*ması ile daha önce Mescidi Aksa'ya doğru yönelinerek namaz kılınırken Kabe'ye yönelinerek namaz kılınmasını emreden hükmün gelmesi gibi Bi*zim peygamberimiz, peygamberlerin sonu ve O'nun şeriatı da kıyamete kadar bakidir» der Halbuki bu iddianın sahibi (Ebu Müslim el-lsfahani) bu görüşü ile Ehl-i Sünnet vel Cemaattan çıkmaktadır Zira Ehl-i Sünnet Vel Cemaattan hiç kimse, böyle bir iddiada bulunmamıştır Saha-be-i kiramdan zamanımıza kadar bütün alimler, peygamberimizin şeriatın*da neshin olduğuna ve akla da uygun geldiğine hükmetmişlerdir Başlan*gıcından günümüze kadar gelen nakillerden şüphe etmek, ilmen mümkün clmad'ğı gibi, nesh hakkında gelen âyet ve hadislerin te'vil edilmesi de gayr-i kabildir Bu iddia sahibi, neshedilen ve nesheden âyetlerin hük*münde, bir çok yanlışlıklar yaparak ümmetin icmâından çıkmıştır Bu ada*mın nakli tümlerdeki bilgisinin azlığı ve bu konuda ümmet arasında asır*dan asra nakledilenlerden haberdar olmaması, O'nun böyle yanlış bir İd*diada bulunmasına sebep oluyor zannediyorum» [51] demektedir


Ebu Müslim el-lsfahani'nln delilleri


A Ebu Müslim; «Cenab-ı Allah (cc) Kitabını vasfederken «Ki n« onun*dun, ne ardından O'na hiçbir bâtıl (yanaşıp) gelemez» (Füssılet: 42) bu*yurmaktadır Eğer Kur'anda nesh olsa, yeni gelen âyet, eski âyetin batıl olduğunu beyanla hükmünü kaldırması gerekirdi» der


B ikinci delil olarak; «Siz neshettiğiıniz bir âyetin yerine» âyetinden murat, Tevrat ve İncil gibi diğer semavi kitapların neshidir Kur'an’daki herhangi bir âyetin neshi anlamına gelmez Veya neshten makoat, Icvh-i mahfuzdan semavi kitaplara nakildir Çünkü nesh kelimesi, bir ya-ıının birkaç suretini çıkarmaya da denir» demektedir


C Üçüncü delil olarak da: «ikinci delildeki âyet, neshin olduğunu göstermez Belki nesh olursa büyük bir hükümden daha hayırlı bir hükme geçiş olur Buna da nesh denir Bu ise Kur'an-ı Kerimin herhangi bir hükmünün tamamen kaldırılması demek değildir Binaenaleyh bu âyet, diğerlerinin anladığı gibi bir neshin varlığına delalet etmez» diyor


Ebu Müslim'in birhici deliline cevap: Onun delil olarak getirdiği: «Ki ne önünden, ne ardından ona hiçbir bâtıl (yanaşıp) geleme?» âyetinden maksat; insanlar tarafından diğer semavi kitaplarda yapılan tahrifat veya değişikliğin Kur'onda yapılmayacağını göstermektedir Kur'an öyle muci*zeli bir kitaptır ki, Onda birbirine aykırı hükümler bulunmadığı gibi, birbi*rini tekzip eden emirler de bulunmaz


«Onlar hala Kur'anı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer O Allah'tan başkası tarafından olsaydı elbet içinde birbirini tutmayan birçok (şeyler) bulurlardı» (Nisa: 82) âyeti de, Ebu Müslim'in yukarıdaki âyeti yanlış anla*dığını gösterir


ikinci ve üçüncü delillerine cevap: ikinci ve üçüncü delilleri ise, hiçbir hüccete dayanmadan yapılan cok zayıf tevillerdir Çünkü bilfiil bir çok şer'! hükümler neshedilmişlerdir İleride geniş olarak açıklanacağından büroda İki misal vermekle yetineceğiz Biri Kıble'nin, diğeri de kocası ölen kadının iddet müddetinin neshedilmesi gibi


Neshin isbatı hususunda Cumhur'un delilleri


Cumhur, neshin varlığını bir çok delille isbatlamaktadır Bu delilleri kısaca aktarıyoruz


Birincisi: «Biz neshettiğlmiz (hükmünü diğer bir âyetle değiştirdiği*miz) veya unutturduğumuz (geri bıraktırdığımız) bir âyetin (yerine) ya on*dan daha hayırlısını yahut onun benzerini getiririz» âyeti, nesh'in varlı*ğını açıkça gösterir


İkincisi: Alimler, «Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine (bunu neshe-derek) getirdiğimiz vakit -ki Allah neyi indireceğini çok iyi bilendir- dediler ki: «Sen ancak bir iftiracısın» Hayır onların pek çoğu bilmezler» (Nahl: 101) âyeti; Allah (cc) tarafından hükümlerin ve âyetlerin değiştirilebileceği*ni cok açık olarak bize gösterir Ayetteki «Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine getirdiğimiz vakit» cümlesi, bir hükmün kaldırılıp, yerine diğer bir hükmün getirilmesini ifade eder Kaldırılan âyet, ister hükmüyle ister laf*zıyla kaldırılsın, bu neshin ta kendisidir» derler


Üçüncüsü: «insanlardan (yahudi ve müşriklerden) birtakım beyinsiz*ler: «(Müslümanların namazda kıble edinip) üzerinde durdukları (devam et*tikleri eski) kıblesinden çeviren (sebep) nedir?» diyecekler De ki (Habi-bim) «Doğu da Allah'ın batı da, O, kimi dilerse doğru yola iletir» (Bakara: 142)


«Biz yüzünü (vahye intizar ve iştiyakından) çok kere göğe doğru evi*rip çevirdiğini muhakkak görüyoruz Şimdi seni herhalde hoşnut olacağın bir kıbleye döndürüyoruz (Namazda) yüzünü artık Mescld-i Haram tarafına (Kabe semtine) çevir» (Bakara: 144) âyetleri, müslümanların daha önce namaz kılarken Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kıldıklarını gös*terir Bilahare o hüküm neshedilerek Mescid-i Haram tarafına yönelmek emredilmiştir


Dördüncüsü: Cenabı Allah (cc) kocası ölen kadının tam bir sene Id-det (birsene kimseyle evlenmemeyi, gösterişli elbise giymemeyi, yabancı erkeklerle perde arkasından da olsa konuşmamayı, kendisini daha güzel gösterecek zînet eşyası takmamayı ve zaruri ihtiyacı olmadıkça sokağa Çıkmamayı) beklemesini emreden «Sizden zevceler (ini geride) bırakıp öle*cek olanlar eşlerinin (kendi evlerinden) çtkarılmayarak yttma kadar faide-lenmesini (bakılmasını) vasiyet (etsinler)» (Bakara: 240) âyetinin hük*münü, dört ay ongun iddet beklemeyi emreden: «İçinizden ölenlerin (ge*nde) bıraktıkları zevceler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler» (Bakara: 234) âyetiyle neshetti


Beşincisi: Allah (cc), savaşta bir müslümanın sabır ve sebat göste*rerek on kişi karşısında durmasını emreden: «Eğer içinizden sabır «e sebata malik yirmi (kişi) bulunur onlor Ikiyüze galebe ederler» (Enfol 65) ayetinin hükmünü, ikiye karşı bir kişiyle durmayı emreden: «Şimdi Al-leh sizden (yükü) hafifletti Bildi ki size muhakkak bir zaaf vardır O holde e(er içinizden (azimli) sabırlı yüz (kişi) olursa ikiyüzü yenerler, Allah'ın izniyle» (Enfâl: 66) âyetiyle neshetti


Bunlar ve bunlara benzer âyetler Kur'an-ı Kerim'de çoktur Vo nns hin olacağına işarettir Herhangi bir hususta neshin kabul edllmemnsine gerek yoktur Alimler, kesinlikle neshin varlığında ittifak (icmâ) etmlşlar dir Hz Ali (ra) bir kimseye «neshedilen ve nesheden âyetleri blllyormıı sunuz?» diye sordu O kişi, «hayır bilmiyorum» deyince Hz Ali (ra) covo ben: «Öyleyse sen helak olmuşsun ve halkıda helak ediyorsun» diyerek neshin önemini göstermiştir


Allâme Kurtubi; «Neshi delilleriyle birlikte bilmeye, her ilim adamı mecburdur Neshi, yalnız beyinsiz cahiller reddeder Kur'andaki hüküm âyetlerinden herhangi bir hükmün alınması, helal ve haramın bilinmesi on cak neshi bilmekle mümkündür Ne yazık ki, son zamanlarda İslâm'a gir*diklerini iddia edenler, onu inkâr etmektedirler Bunlar islâm alimlerinin icmâı (ittifakı) ile neshin, islâm şeriatında olduğu bilgisinden mahrum*durlar» [52]


Sözlerine devamla: «Akıllı alimler arasında peygamberlerin şeriatla*rının tümünün, halkın din ve dünya işleriyle ilgili maslahatlarını ihtiva ettiği konusunda ittifak vardır Tüm maslahatları kapsama, her işin sonunun ne*ye varacağını bilen bir zatın işidir O zat da maslahata göre emirlerini değiştirebilir Mesela: Bir hastalık üzerinde durup bütün teşhisler sonunda hangi ilacın öncelikle verilmesine karar veren tabib gibi Bu konuda Allah (cc), irade ve arzusunun tecelli ettiği şekilde, dilediği zamanda, takdir ettiği hükmü göndermiştir Zira Cenab-ı Hak ezelde kullarının ne yapa*caklarını ve hangi yollarda yürüyeceklerini kemaliyle bilmektedir Nesh ise, Allah (cc)'ın Kitabının kendi tarafından değiştirilmesidir Bu değiştirme, ilim ve iradesinin değiştirilmesi anlamına gelmez Çünkü onları değiştir*mek veya böyle bir şeyi düşünmek O'nun hakkında mümkün değildir» [53] der [54]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




İkinci Hüküm: Kur'an-ı Kerim’de Nesh, Kaç Kısımdır?



Kur'an’da nesh üc kısma ayrılır


1- Âyetin hükmünün ve okunmasının birlikte neshi


2- Âyetin yalnız okunmasının neshi, hükmünün kalması


3- Âyetin sadece hükmünün neshi, okunmasının kalması


Birincisi: Âyetin hükmünün ve okunmasının neshi


Böyle bir âyetin, hem okunması hem de hükmüyle amel edilmesi caiz değildir Çünkü, âyet tamamıyla neshedilmiştir islâm'ın ilk devirlerinde, süt emzirme hakkında gelen âyette, bir kadın kendi çocuğu olmayan ya*bancı bir çocuğu doya doya on defa emzirmeyle, o çocuğa süt annesi sayılırdı O kadının kendi çocukları da annelerini on defa emen çocuğun süt kardeşleri olurdu Süt emzirmeyle ilgili âyet, Hz Aişe (ra)'den şu şe*kilde rivayet edilmiştir: «Kur'an-ı Kerimde «on defa emzirme vâki olursa, süt emzirmeyle ilgili hüküm meydana gelir» âyeti vardı Daha sonra bu âyetin hükmü ve okunması beş defa malum emme ile neshedildi»


Fahreddin er-Râzi; «Hz Aişe (ranha)den yapılan rivayette, âyetin bi*rinci bölümü - on defa emzirmenin bilinmesi - hem okunma, hem de hük*mü bakımından nesh edilmiştir İkinci bölümü - beş defa emzirmenin bilinmesi - ise okunması bakımından nesh olunmuşta da İmam Şafii (râ)'ye göre hükmü devam etmektedir» [55] der


İkincisi: Ayetin okunmasının neshi, hükmünün devam etmesi


Zerkeşi'nin «Burhan» kitabında dediği gibi eğer alimler, okunması nesh olunan âyetin hükmünün muteber olduğunu kabul ederlerse onunla amel olunur Nitekim Nur suresinde okunması nesh olunan «Yaşlı bir er*kekle yaşlı bir kadının (ikisi de evli) birbirleriyle veya ayrı ayrı başkalarıyla zina yapması ile Allah'ın azabı için elbette onları taşlayacaksınız, şüphe*siz Allah (cc) yegâne galip ve hikmet sahibidir?» âyetinin hükmü baki ve geçerlidir


Hatta Hz Ömer (ra): «Eğer halkın «Ömer Allah (cc)'ın kitabına bir âyet ekledi» demeyeceklerini bilsem bu ayeti Nur suresine elimle yazar*dım» [56] demektedir


Ebu Hayyan, Sahih kitabında Ubey bin Ka'b (ra) dan naklen şöyle di*yor: «Ahzab suresi uzunluk bakımından Nur suresi kadardı Sonra Ahzab suresinden bazı ayetler neshedilince kısaldı» Ubey bin Ka'b (ra)'ın «Ah*zab suresinden bazı âyetler neshedilince sure kısaldı» ifadesi neshin ol*duğuna işaret eder


Âyetin gerek hükmünün ve okunmasının neshi, gerekse hükmünün kal-mast okunmasının neshi şekilleri Kur'an-ı Kerimde azdır ve bulunması nadirdir Çenab-ı Allah (cc) mukaddes kitabını, ihtiva ettiği hükümlerin İcra edilmesi ve okunarak sevab kazanılması için göndermiştir


Üçüncüsü: Âyetin hükmünün neshi, okunmasının caiz olması


Bu şekildeki nesh Kur'an-ı Kerimde çoktur Zerkeşi'nin dediği gibi 63 surede mevcuttur Bu tür neshlere vasiyyet âyeti, iddet müddetiyle il*gili âyeti ve müşriklerle savaşmayı yasaklayan âyetleri gösterebiliriz


Şeyh Hibbetullah bin Selâmet, neshedilen ve nesheden âyet ve ha*disleri mevzu edinen kitabında özetle: «Şeriatta ilk neshedilen, namazın İki rekat olarak kılınmasını emreden ayetin hükmüdür Daha sonra nama*zın dört rekat olarak kılınmasını emreden âyet nazil olunca, namazın iki rekat olarak kılınmasını emreden hüküm neshedildi Bilahere önce Mes-cid-i Aksa'ya yönelerek namaz kılınmasını emreden âyetin* gelişi Aşure orucunun neshedilmesi ile onun yerine Ramazan ayında oruç tutulmasını emreden âyetin gelişi, müşriklerden yüz çevrilmesini emreden hükmün neshi ile cnlarla cihad edilmesini emreden âyetin gelişi, ehl-i kitapla cizye verinceye kadar savaşın emredilmesl Veraset hukukundaki bazı hüküm*lerin neshi ile bunların yerine yeni hükümlerin gelişi ve cahiliyet devri adetlerini belirten bütün İşaretlerin neshi ki Hac'ta müslümanlar He cahi*liyet adeti üzere hac yapan müşrik ve kitap ehlinin yapacakları ibadetle*rin birbirinden ayrılmasını emreden âyetin gelişini görürüz» der [57]




Ayetin Hükmü Neshedlldiği Halde, Lafızlarının Okunmasının Hikmeti Ne*dir?



Zerkeşi: «Yukarıdaki soruya iki açıdan cevap verilebilir


Birincisi: Kur'an-ı Kerim, ihtiva ettiği hükümlerin bilinip tatbik edil*mesi için okunduğu gibi yalnız ibadet niyetiyle de okunur Allah (cc) kelâmı olduğundan hükmü neshedilse de, lafızları ibâdet maksadıyla okunduğu için baki kalmıştır


ikincisi: Nesh âyetleri, çoğu kez bir önceki âyette bulunan ağır bir hükmü hafifletmek için gönderilmiştir Âyetin okunmasının kalışı, daha önceki hükmün ağrlığını ve Allah (cc)'ın kullarına vermiş olduğu nimetini hatırlatmak içindir» [58] demektedir [59]




Üçüncü Hüküm: Kur'an, Sünnet (Hadis)'le Nesh Olunur Mu?



Alimler Kur’an’ın Kur'an’la sünnetin sünnette ve mütevatir bir haberin yalnız mütevatir bir haberle nesheditebileceği üzerinde ittifak etmişlerdir


Diğer taraftan Kuran'ın sünnet (hadis) ile, mütevatir bir haberin ahâ-di bir haberle neshedilmesi konusunda alimler, ihtilaf etmişlerdir İmam Safi (ra)'ye göre âyeti, yotnız âyet nesheder Âyetin hadiste neshedilme*si (caiz) değildir Alimlerin cumhuruna göre bir âyet diğer bir âyetle nes-hedildiği gibi sahih bir hadisle de neshedilir Çünkü âyet ve hadisin ihtiva ettiği hükümler yine Allah (cc)'ındır


Ayetin hadisle neshedilemeyeceği hususunda Şafii'nin delilleri:


imam Şofii (ra) «Biz neshettiğimiz (hükmünü diğer bir âyetle değiş*tirdiğimiz) veya unutturduğumuz (geri bıraktırdığımız) bir ayetin (yerine) ya ondan daha hayıritsıru yahut onun benıerlnl getiriri» Ayetine dayana*rak, Ayetin hadisle neshedllmeyecefll görüsünü savunur Bu görüşünü şu delillerle isbat eder


Birincisi: Ayetteki «getiririz» İfadesini Allah (cc) kendisine İsnat et* mistir Bu da âyetin ancak ayetle neshedileceğini gösterir


İkincisi: Âyetteki «ondan daha hayırlısını* ifadesinden anlaşılan, ayet veya hükmünün neshi ancak âyetle mümkündür Çünkü sünnet (ha-dit), katiyyen âyetten hayırlı olamaz


Üçüncüsü: Allah (cc)'ın «Allah'ın her şeye kemaliyle kadir olduğunu Bİlmedln mi?» ayeti, daha hayırlı bir hükmü getirmenin O'na mahsus ol*duğuna İşaret eder Bu buyruk, âyet veya hükmünün neshinin ancak O'na mahsus olduğunu gösterir


Dördüncüsü: «Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine getirdiğimiz zo-


ıtunı (Nahl: 101) âyetindeki «bir âyeti diğer bir âyetin yerine» İfadesi, nynt veya hükmünün neshibinin yalnız âyetle olacağını açıkça gösterir Uünkü «getiriz» tabirinde getirme işini kendisine isnat etmiştir Bu delil Şafii'nln (ra) en kuvvetli delilidir


Cumhur'un delilleri


Alimlerin cumhurunun Kur'an'ın sünnetle neshedilebileceğl hususun-tlıı bir çok delilleri vardır Bunları özetle beyan ediyoruz


A Vasiyyet âyetinin neshi: «Sizden birinize ölüm gelip çattığı »akit •0«r mal bırakacaksa- anaya, babaya ve yakın, akrabaya meşru bir eu-


ı«lte vaslyyette bulunmak takva sahipleri üzerinde bir hak olarak farzedHdl»


(•inkara: 180) âyetindeki anaya, babaya ve yakın akrabaya, ölümden sonra ymlyn bırakılacak maldan vasiyyet etme hükmünü Hz Peygamber: «Ha hm ini/ olsun, varislere mal vasiyet etmeyiniz» meşhur hadisi İle neshet nıiştlr Bu da âyetin hükmünün sadece âyetle değil hadisle de neshedll rtiginl gösterir [60]


B «Evli bir kadınla evli bir erkek zina yaptıkları zaman yüzer değnek vuıtın» hükmü: «Zina eden kadınla zina eden erkeğin herblrlne yüzer değ-ttak vurun» (Nur: 2) âyetiyle sabit iken Resulullah (sav), vasıf ve flllle-ti Itollrtllen kadın ve erkeğin ölünceye kadar taşlanmalarını emrederek Ayalin hükmünü neshetmiştir Burpdo hükmü nesheden Resulullah (sav)'ın fiili hadisidir


C Alimlere göre Kur'an ve sünnetin ihtiva ettiği hükümlerin tümü isimleri değişik de olsa Allah (cc)'ındır Zira Cenabı Hak, Rasulullah'ın hadisleri hakkında: «Kendi (rey ve hevesinden söylemez O O, kendisine (Allah'tan) Uka edilegelen bir vahiyden başkası değildir» (Necm: 3-4) bu yurmaktadır


D Alimlerin cumhuru, Şafiî'nin delilleri hakkında «O'nun delilleri vazıh değildir Zira âyetteki «daha hayırlısı» tabirinden maksat, bir nesheden hükmün, neshedilen hükümden daha hayırlı olmasıdır 8u Allah (cc)'ın kul*larının maslahatlarına göre zaman zaman hükümlerini değiştirmesi, O'nun ilminin kapsamı İçindedir Yoksa bir âyetin lafzı diğer bir ayetin lafzından daha hayırlıdır anlamına gelmez» demektedirler Hal böyle olunca neshe*den hüküm ister âyet, ister hadis olsun neshedilen hükümden daha ha*yırlıdır Zira onların hepsi alîm ve hakîm olan Allah (cc)'ın kullarına teş*riîdir


Cumhur'un görüşü, diğer görüşlere tercih edilir Zira nesheden hü*kümlerin, nesholunan hükümlerden daha hayırlı ve daha faziletli oluşu, gelecekteki sevabı ve kullara qetirdiği kolaylıklardan dolayıdır Bu konu*nun daha geniş izahı Usulü Fıkıh kitaplarında bulunur [61]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




Dördüncü Hüküm: Nesheden Hüküm, Neshedilen Hükümden Daha Ağır Ve Daha Zor Olur Mu?



imam Fahreddin er-Râzî, «Bazı alimlere göre nesheden hükmün nes*hedilen hükümden daha ağır olması caiz değildir Zira Allah (cc)'ın: «Biz ondan deha hayırlısını ve benzerini getiririz» âyeti, nesheden hükmün bir önceki hükümden daha ağır olmayacağını gösterir Daha ağır olan hü*küm, daha hayırlı olmadığı gibi benzeri de olamaz Bu görüşteki alimlere şu cevabı verebiliriz: Daha hayırlıdan maksat, ahirette sevabı daha cok olan anlamına gelmez mi? Allah (cc)'ın zina eden hakkındaki ilk hükmü, zina edenlerin hapsedilmesi iken daha sonra bu hükmün kaldırılarak be*kar ise yüz değnek, evli ise taşlanarak öldürülmesini emreden hükmün gelişi, bir gün olan Aşure orucuyla ilgili hükmün neshedilerek otuz gün olan Ramazan orucunu emreden hükmün gelişi ve namazların iki rekat olarak kılınmasını emreden hükümlerin neshedilerek mukim için dört rekat-lı namazların kılınmasını amir hükümlerin gelişi, nesneden hükmün, nes*hedilen hükümlerden daha ağır olduğunu gösterir


Diğer taraftan kocası ölen kadının iddet müddetinin bir sene olduğu nu emreden hükmün neshedilerek, iddet müddetini dört ay on güne indiren hükmün gelişi ve gece namazlarının (teheccüt) kılınmasının farz olduğunu emreden hükmün kaldırılarak gece namazı kılmayı serbest bırakan hük*mün gelişi, nesheden hükmün, neshedilen hükümden hafif olarak geldiği*ni de gösterir


Yine kıblenin Mescid-i Aksa'dan Kabe'ye çevrilmesi de bir hükmün feshedilerek benzeri bir hükmün gelişini gösteren en bariz misaldir» [62] der


Yukarıdaki misaller, hükümlerin vâzıı (koyucusu)'nın Cenab-ı Allah ol-(tuğunu gösteriyor «Allah'ın herşeye kadir olduğunu bilmiyor musunuz?» ferman-ı ilâhisi, nesheden hükümlerin ister ağır, ister hafif, ister benzeıl oİMiın aynen kabul etmemizin imanımızın kemaline işaret edeceğinin be yıınıdır En küçük bir şüphe -Allah, müslümanları korusun- insanları İsyan ve küfre götürür Zira Kur'anı Kerimdeki bir hükmün inkarı ile tümünü İn kur arasında bir fark yoktur [63]




Beşinci Hüküm: Haberle İlgili Âyetlerde, Nesh Olur Mu?



Alimlerin cumhuruna göre nesh, yalnız emreden ve yasaklayan âyet-lorle olur Haber âyetlerinde olmaz Bazı alimlere göre de haber nevinden ulun âyetler bir şer'î hükmü öngörüyorsa, o âyetlerde nesh caiz olur Ki Allah'ın «Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden de içki [64] va Uü/ol bir rızık edinirsiniz İşte bunda da aklını kullanacak bir kavim tgln hiç şüphesiz bir ayet vardır» (Nahl: 67) âyeti, haber nevinden bir âyul ol nifisına rağmen, bir şer'î hüküm ihtiva ediyor ki buda içkinin mubah ol*duğudur Âyetdeki «Hurma ağaçlarının meyvasından ve üzümlerden d* İçki ve güzel bir rızık edinirsiniz» cümlesinden anlaşılan, içkinin bu clyntin ımı/uI tarihinde mubah olduğudur Daha sonra gelen: «Ey iman edeıılar, İçki, kumar (tapmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın a malinden bir murdardır Onun için bun(lar)dan kaçının ki muradınıza ara-•İniz Şeytan içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmak, •lıl Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister Artık siz (huplnlı) vazgeçtiniz değil mi?» (Maide: 90-91) âyetleri, içkinin kesin olaruk yunak «itildiğini gösterir Görülüyor ki, haber neviinden âyetlerde de nosh ulur,


İbn-i Certr et-Taberî: «Allah (cc)'ın «Biz neshettiğimiz veya unuttur*duğumuz bir âyetin» buyruğundan, bir âyetin hükmünü diğer bir âyetle değiştirme anlaşılır Bu ise helali haram, haramı helal etme, daha önce mu*bah olan bir şeyi yapmayı sakıncalı hale getirme ve sakıncalı bir şeyi mu*bah hale getirme ve ilh gibi hükümlerin değiştirilmesinin ancak emre*den, yasaklayan ve mubah kılan âyetlerle olacağını gösterir Bu âyetlerin kendilerinde de nesh yapılabilir Haber âyetlerinde İse nesh olmaz» [65] der


Kurtubi ise: «Nesh yalnız Resulullah (sav)ın hayatında olmuştur O'-nun ahirette teşrifinden sonra olmamıştır Zaten vahy kesildikten sonra j ortaya çıkan icmâ-ı ümmet de bu yoldadır» [66] demektedir [67]




Ayetlerden Alınacak Dersler



1 Kitap ve sünnetin işaret ettikleri gibi hükümlerin neshini, Icmâ da kabul etmektedir


2 Şerlat-ı Garra, kulların maslahatlarına azami derecede riayet et*miştir Bundan dolayı bazı hükümler nesh olunmuştur


3 Nesh, ancak helal ve haram bildiren ayetlerde olur, haber ve kıssa âyetlerinde olmaz


4 Hükümlerin mercii ancak Cenab-ı Haktır Allah (cc) kullarına dünyada selameti, ahirette saadeti bahşeden hükümler göndermiştir


5 Alîah (cc), her şeyin maliki ve sahibidir O'nun hüküm ve emirlerine teslim olmak her mükellefe farzdır


8 Kâmil bir müslümanın vazife?', yahudilerin peygamberlerine sor*dukları gibi peygamberine hangi konuda olursa olsun İtiraz yoluyla soru sormamaktır


7 İnsanların asi olmasına: doğru yoldan ayrılma ve sapıkların yolun*dan gitme sebep olur[68]




Ayetlerdeki Teşrii Hikmetler



Parlak İslâm şeriatı, her zaman ve mekanda halkın maslahatlarını na*zarı itibara alarak, doğru yolda yürümelerini temin için gelmiştir Hükümlerin tedrici gelişi ve onlara şer'î teklifleri kabul ettirmede herhangi bir zorlama ve meşakkati hissettirmeme yoluna gidilişi Allah (cc)'in kullarına rahmetinin bir tecellisidir


Allah (cc)'ın va'z ettiği nizam, inananlara anlaşılması gayet kolay ge*len, hiç bir günahı emretmeyen, hülasa, dünyada selameti, ahirette saa*deti için ne lazımsa onu emreden bir sistemdir ki, kullarına onu gönder*miştir, islâmi hükümlerin insanlığın maslahatlarını karşılamak için gön*derildiği bilinir Bu maslahatlar zamanın ve yerin değişmesiyle değişe*bilir [69] Meselâ: Bir hükme ihtiyaç olduğu zamanda Allah (cc) o İhtiya*cın halli için bir hükmü emreder Daha sonra bu ihtiyacın ortadan kalkma*sıyla o hükmüde ortadan kaldırarak (neshederek), onun yerine maslahata uygun bir hüküm gönderir Bu nesh ediş kullar için daha kolay ve mas*lahata uygundur Mütehassıs bir doktorun hastasının tedavisinde hastalı*ğın seyrine göre ilaçlarını değiştirmesi gibi Bütün peygamberler, kalble-rln doktoru ve insanların terbiye edicileri olarak gönderilmişlerdir Her peygamberin şeriatı, içinde yaşadığı insanların maslahatlarına uygun bir tarzda tedrici bir surette Allah (cc) tarafından va'z edilmiştir Zira ser'I hükümler ilaçlar gibidir Bir zaman hastanın tedavisi için verilen ilaç, ay*nı hastaya bir müddet sonra verilirse hastalık yapar Bundan dolayı bir kavme gönderilen şeriat, diğer bir kavmin yaşayışına uymadığı için onlara da yapabilecekleri hükümleri ihtiva eden bir şeriat gönderilir Bunu da dinler tarihini okuyan ve üzerinde inceleme yapanlar bilir Bu, hakim ve alim olan Cenab-ı Allah'ın hükmüdür [70]




«Mehâsin Et-Te'vll» Tefsirine Göre, Âyetin Teşri'i Hikmeti



«Yaratıcı Allah (cc), Arap kavmini 23 sene gibi kısa bir zamanda tedri*ci olarak terbiye etmiştir Bu terbiye ediş başka kavimler için sosyal mü*nasebetler vasıtasıyla bir kaç nesilde mümkün olurdu Bundan dolayı Al*lah (cp) islam milletine kabiliyet ve güçlerine göre hükümler göndermiş*tir Onların kabiliyet ve güçleri terakki ettiği oranda Cenab-t Hak, daha önceki hükmü, başka bir hükümle değiştirmiştir Bu Allah (cc)'ın kavimler ve fertler Icin İcra ettiği bir yoldur


Canlı varlıklara bakıldığı zaman, onlarda değişmenin (neshin) varlığı alıkça görülür İnsan sperminin önce cenin, daha sonra bebek, çocuk, gene, orta yaş ve ihtiyarlık şekline intikal etmesi kainatta muhakkak bir değişikliğin olduğuna delildir Kainattaki bu değişikliği kabul etmemek mümkün değildir


Allah (cc) tarafından bir kavim için bir hükmün diğer bir hükümle de*ğiştirilmesi nasıl kabul edilemez? Akıllı bir insan için, en ilkel bir yaşayışta olan Arap kavmini, insanlığın en yüksek mertebesine ulaştıran hükümlerin ilahi bir hikmeti olduğu görülmez mi?


Kainatta neshin varlığı inkar edilemez Bir insanın çocukluk dönemine ait hükümler ile yaşlılık dönemine ait hükümler nasıl birbirinden farklı ise, kavimlerin ilk ve son zamanlarına ait hükümler de birbirinden öylece farklıdır Bunun içindir ki hüküm sahiplerinin en büyüğü Allah (cc)'ın, in*sanlığın maslahatı için hükümlerde nesh yapması mümkündür [71]




Hangi Şeriat, Daha Faziletlidir?



Her zaman ve her yerde herkes tarafından yapılabilen, insanlar ve cinler tarafından bir harfi dahi noksanlaştırılamayan islâm şeriatının sı*nırlarını çizen Allah (cc), irade ettiği yerde hükümlerinden istediklerini nes-hetmiş, yerine başka hükümler koyarak onu tamamlamıştır 14 asırdan be*ri hükümleriyle amel edilen hatta gayr-ı müslim ülkelerde çeşitli dillere tercüme edilen Kur'an-ı Kerim değiştirilememiştir Diğer semavi dinler ise, kahinler tarafından tahrif edilerek hükümleri değiştirilmiştir Bugün onlar*da beşeriyyeti dünyada selamete, ahirette saadete kavuşturacak hiç bir hüküm bulunamaz» [72]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




4 DERS NAMAZDA KA'BE'YE YÖNELME



142- İnsanlardan (Yahudi ve müşriklerden) bir takım beyinsizler: (Müslümanların namazda kıble edinip) üzerinde durdukları (devam ettik*leri eski) kıblesinden çeviren (sebep) nedir?» diyecekler De ki (Habibim): «Doğuda Allanın batı da O, kimi dilerse onu doğru yola iletir»


143- Böylece sizi (Ey Muhammed ümmeti) vasat (orta) bir ümmet yapmışızdır, insanlara karşı (hakikatin) şahitler (i) olasınız Bu peygam*ber de sizin üzerinize tam bir şahit olsun diye, (Habibim) senin hala üstün*de dura geldiğin (Ka'beyi tekrar) kıble yapmamız; O peygambere (sana) uyanları (senin izince gidenleri) ayağının iki ökçesi üzerinde geri denecek*lerden (irtidad edeceklerden ve münafıklardan) ayırt etmemiz içindir Ger*çi kıblenin bu suretle (çevrilmesi) elbette büyük bir (mesele)dir Ancak bu Allah'ın doğru yola ilettiği klmseter hakkında (asla varit) değil Allah, İma*nınızı zayi edecek değildir Çünkü Allah, insanları çok esirgeyendir, (on*lara) rahmet (ve inâyet)ini râyigan edendir


144- biz, yüzünü (vahye intizar ve iştiyakinden) çok kere göğe evirip çevirdiğini görüyoruz Şimdi seni har halde hoşnut olacağın bir kıble'ye döndürüyoruz (Namazda) yüzünü artık Mescidi Haram tarafına (Ka'be semtine) çevir (Ey mü'minler) siz de nerede bulunursanız (namaz*da) yüzlerinizi o ycna döndürün Şüphe yok ki kendilerine kitap verilen*ler bunun Rablerlnden gelen bir gerçek olduğunu pek iyi bHHer Allah, onların yapacaklarından gafil değildir


145- Andolsun ki (Habibim) sen, kendilerine Kıble verilenlere (kıb*le meselesine dair) her âyeti (burhanı, mucizeyi) getirmiş olsan onlar (İnatlarından) yine senin kıble'ne uymazlar


Sen de onların kıblesine tabi olucu değilsin (Hatta) onların kimi kimin (Yahudiler Hristiyanlarm, Hristiyanlar Yahudilerin) kobtesine uyucu değfl-dK Andolsun (Habibim) sana gelen bunca ilim (ve vahy) den sonra (bil farz) onların neva (ve heveslerine uyacak olursan, o takdirde şüphesiz «e muhakkak (kendilerine) yazık etmişlerden sayılır)sın




Ayetlerin Lafzı Tahlili



(Essufehâü): Arab dilinde «ince ve hafif şey» anlamında olan sefil kelimesinin çoğulu «Essufehâü» dür Vakarı ifade hilim kelimesinin zıddıdır Sefih kelimesi, daha açık anlamıyla noksan akıl*lılığı ifade eder [73] Bundan dolayı Arab dilinde çocuklara da sefih denir


«kim Cenab-ı Hak diğer bir âyetinde buna işaret eder:


«Allah'ın illi •ftına diktiği mallarınızı beyinsizlere vermeyin» (Nisa: 5)


(Vellahüm): Çevirmek anlamındadır


(Gıbletihim): Mukabele kökünden gelen kıble kelime-


nl, yönelme anlamındadır Bilâhare müslümanların namazda yöneldikleri tarafa Kıble adı verilmiştir


(vasaten): Vaset (orta) anlamındadır Bu anlama gel-


dlginl Cenab-ı Hak'kın diğer bir âyeti de te'yit eder «Ortancaları: «Ben •ite demecim mi? (Allah'ı) tenzih etmeli değimliydiniz?» dedi» (Kalem: 28) Vrmat kelimesi, gerçekte her şeyin ortası, yani normal manasına gelir, 21-m bir şeyde haddi tecavüz etmek iyi değildir


(Agibeyhi): Agibeyhi ayak ökçesi yani İki ayağı üzerinde geriye dönmek anlamına gelen agib kelimesinin tesniyesldlr Bunun kin âyetteki bu cümlenin anlamı «Biz islâm dininde sabit kalanlar İle on-ılnn dönenleri birbirinden ayırmak için»dir


(Lekebireten): Ayetteki anlamı, zahmetli, büyük ve ıığır şeklindedir


(Raûfun rahim): Raûfun, rahmet anlamındadır, Yalnız Allah (cc)ın sıfatı olarak anlamı, çirkin ve kötü bir şeyi uzaklaştır mu şeklindedir Cenab-ı Hak kullarından her kötü şeyden uzak durmalarını «m letüöj için Kur'an lisanıyla kendisine «Rauf* adını vermiştir Rahmet keli mmi hem sevileni hem de çirkini ihata eder Yani Allah (cc) «rahimdir» ıfenildiği zaman «sevdiği kullarına rahmet ettiği gibi, fâsık ve kâfirlere d» ıtıhmet eder» demektir Onun için Allah (cc), kendisine «Rahim» İsmini vermiştir


(Tegallube vechike): «Yüzünü çok kere göğe evirip çevirdiği» anlamındadır Zira gök vahyin kaynağı ve duaların kıblonKtlr Jeccoe bununla ilgili olarak- «yüzünü çok kere göğe evirip çevirdiğinden» waksat Resulullah (sav)ın göğe baktığı zaman, gözlerini evirip çevirdiğidir Buno göre âyetteki bu cümlenin anlamı «çoğu kez, yüzünü ve gözlerini gök tarafına -kıblenin Ka'beye dönüşü için vahyin nazlı olmasını istemek üzere- çevirdiğini görüyoruz»dur» der


(Felenüvelliyenneke kıbleten): «Hoşnut olacağın bir Kıble'ye döndürüyoruz» yani «Senin hoşnut olacağın bir Kıbleye dönmene imkan veriyoruz» demektir Âyetin bu bölümünde Allah (cc)'tan Resul (sav)'üne, kıble'ye dönme konusunda bir müjde vardır


(Şatrel mescidi): «Mescid-i Haram tarafına» Lügatta şatır, yön anlamında olduğu gibi bazen bir şeyin yarısı manasına da gelir Resulullah (sav)'ın «Temizlik, imanın yarısıdır» buyruğundaki «ya*rısıdır» sözünün Arap dilindeki karşılığı «şatır»dır Âyette yön anlamında kullanılmıştır Âyetin bu bölümünün izahı «Yüzünü, Ka'be (Mescid-i Haram) cihetine çevir»dir


(Ütül kitabe): «Kendilerine kitap verilenlerden mak*sat, Yahudi ve Hristiyanlardır Kitap kelimesiyle Tevrat ve incil kastedil*miştir [74]




Âyetler Arasındaki Münasebet



Resulullah (sav) Mekke'de iken namazda hep -daha önceki Peygam*berler gibi- yönünü Mescid-i Aksa'ya çevirirdi Yalnız en büyük babası Hz ibrahim (sav)'in kıblesi olan Ka'be'ye yüz çevirmeyi çok arzu ederdi Re*sulullah (sav), onun davetini yenilemek ve yeni bir nizam getirmek için gelmişti Ka'be, kuruluş bakımından Mescidi Aksa'dan daha eskiydi Pey*gamber efendimiz (sav), Yahudilerin «Muhammed (sav), yeni getirdiği dinle bize karşı iken, neden bizim kıblemize yöneliyor?» ve «Eğer bizim dinimizi bilmeseydi namaz kılarken kıblemize yönelir miydi?» sorularına muhatap oluyordu [75] Onların tarizleri yüzünden Resulullah (sav) Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kılmayı hoş görmüyordu Hatta Resulullah (sav), bir gün Cebrail (sav)'e «Allah (CC)'dan arzum, namazda beni Yahudilerin kıblesin*den başka bir yöne çevirmesidir» dedi Resulullah (sav), daima göğe ba*karak Allah (cc)'tan «Kıblenin Ka'beye çevrilmesi hususunda vahyin gel*mesini» niyaz ederdi [76] Allah (cc)'dcı, Resulullah (sav)'a onları red etmesi için Yahudilerin münafıklarından beyinsiz cahillerin henüz kıblenin Ka'beye dönmesiyle ilgili âyet gelmeden önce, gelecekte kıble âyetiyle alakalı söyleyecekleri sözlerini haber verdi Ki Resulullah (sav), onlardan gelecek üçüncü bir olaya karşı metanetli dursun ve en kesin cevabı da versin Hem de Kıble âyeti gelmezden önce Resulullah (sav)'ın onlara vereceği bu haberle, risaletini tasdik eden açık bir mucize olsun [77]




Ayetlerin İcmali Manaları



Halkın beyinsizleri -münafıklar, müşrikler ve Yahudilerin sapıkları-«Daha önce Peygamberlerin ve Resullerin kıblesi olan Mescid-i Aksa'dan Hz Muhammed (sav) ve müslümanları Ka'be yönüne çeviren nedir?» di*yecekler Allah (cc), Resulullah (sav)'a; «Sen onlara de ki; Doğu, batı ve tüm yönler Allah'ındır Allah (cc), mülkünde istediğini yapmaya kadirdin buyurdu Allah (cc), kullarından dilediklerini dünya ve ahirette saadeti Brlştirir


Ey müslümanlar sizleri hidâyete getirdiğim gibi İbrahim Peygam*berin kıblesi olan Ka'beyi de namazda yöneleneceğiniz yer olarak tayin ettim Öyle ki bütün milletlerin en faziletlisi olarak sizi seçtim ve adil hlr ümmet kıldım Ki kıyamet günü geçmiş kavimlerin, «kendilerine gönderilen peygamberlerin benim emirlerimi tebliğ etmediklerini» İddiaları üzerine geçmiş peygamberlerin lehinde şehadet edesiniz


(Ey müslümanlar) Resulullah (sav), sizin iman ederek kendisinin ant1' mlş olduğu en son ve en mütekâmil dine ittiba ettiğinize şahitlik edecektir Biz sana, namaz kıldığın kıble'den Ka'beye dönmeni, dine şüphe soknnltır ile imanları sağlam olanları birbirinden ayırmak için emrettik


Yahudiler ve münafıklar, Mescid-i Aksa'ya yönelik namaz kılan andık müslümanları saptırmak ve dinleri hakkında şüpheye düşürmek İçin, «111/ ler, Hz Muhammed (sav)'in nasıl bir peygamber olduğuna hayret mllyo ruz? Çünkü getirdiğini iddia ettiği yeni dinin hükümlerinin, eski şeriat*ların, bilhassa Tevrat ve İncil'in ihtiva ettiği bütün hükümleri kaldırdığını Höylediği halde ibadetlerin en mukaddesi olan namazda onların yöneldiği kıbleye dönerek namaz kılıyor Onun bu tavır ve hareketleri bizleri şüp< İtelendiriyor» iddialarını ortaya attılar Halbuki onlar, Ktble'nin Mescld-I Haram'a dönüştürülüşünün Resulullah (sav)'a gelen bir emirle olduğunu çok biliyorlardı


Ey müslümanlar, zahir ve batın kendisine malum olan Allah (cc), on*ların yaptıklarını çok iyi bildiği için bunun hesabını onlardan soracaktır [78]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




Ayetlerin Nüzul Sebebleri



A Buhari ve Müslim El-Berrâ bin Âzib (ra)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifi şöyle naklediyorlar: «Resulullah (sav) Medine'ye İlk geliş*lerinde ensarilerden dayısı oğullarının yanına vararak 6 ay kadar namazını Mescid-i Aksa'ya yönelerek kıldı Fakat O kıblenin Ka'beye yönelik olma*sını istiyordu Resulullah (sav)'in Ka'beye yönelmesi ilk defa ikindi nama*zında vaki olmuş, cemaati de onunla aynı yöne dönmek suretiyle namaza devam etmiştir Peygamber (sav) efendimizin ashabıyla beraber İlk defa Ka'beye yönelerek kıldığı (Medine'de Kıbleteyn mescidinin bulunduğu şim*diki yerde) namazdan sonra sahabelerden biri cemaatten ayrılarak Mes*cid-i Saadet'e gitti Oradaki cemaatin yine Mescid-I Aksa'ya yönelik na*maz kıldıklarını, hem de rükûya gitmiş bir halde iken görünce onlara: «And olsun, ben Resulullah (sav)'ın Ka'beye yönelerek namaz kıldığına, Allah (cc) için şahitlik ederim» dedi Bunu duyanlar namazda iken hemen Ka'beye yönelerek namazlarına devam ettiler Kıblenin Ka'beye dönmesin*den önce Mescid-i Aksa'ya yönelik namaz kılanlardan ölen veya şehit olan*lar hakkında da: «Allah, imanınızı zayi edecek değildir» âyeti nazil oldu Bu âyet kıbleninKa'beye dönmesinden önce Mescid-i Ak'sa'ya müteveccih namaz kılanların, namazlarının kabul edildiğine delâlet eder [79]


B El-Berrâ (ra) da: «Resulullah (sav), Mescid-i Aksa'ya yönelerek na*maz kılardı Fakat daima kıblenin Ka'beye dönmesi için semaya yüzünü çevirerek bakardı Bunun üzerine Allah (cc): «Biz, yüzünü çok kere göğe evirip çevirdiğini görüyoruz Şimdi seni herhalde hoşnut olacağın bir kıble*ye döndürüyoruz» âyetini inzal buyurdular O zaman müslümanlardan bir gurubun «Kıblenin Mescid-i Haram'a dönmesinden önce bizim ve kardeş*lerimizin Mescidi Aksa'ya yönelerek kıldığımız namazlarımızın kabul edilip edilmeyeceğini bilmek istiyoruz» demeleri üzerine «Allah, imanınızı zayi edecek değildir» âyeti nazil oldu» [80] demektedir


Bu iki Hadisi Şerif, kıble âyetinin gelişindeki hikmeti göstermeye ka*fidir [81]




Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler



Birinci incelik: Alloh (cc), kıblenin çevrilmesi emrinden önce, Yahu*dilerden sefihlerin (beyinsizlerin), kıblenin Ka'beye çevrilmesinden sonra ne söyleyeceklerini Resulullah (sav)'a mucize olmak üzere bildirmiştir Bu haber veriş, Resulullah (sav)'ın peygamber olarak gelişini tasdik ve n'nun düşmanlarına kesin bir cevap veriştir


Zemahşerî «Keşşaf» isimli tefsirinde özetle: «Kıblenin dönüşünden önce, beyinsizlerin kıblenin Ka'beye çevrilmesinden sonra ne söyleyecek-İminin Resulullah (sav)'a haber verilmesinin faydası nedir? Bu soruya ce*vap olarak şöyle denebilir: «Düşmanların (Yahudilerin) gelecekte ne söyle*yeceklerinden önce onlara cevap vermek, aradaki fikrî çatışmayı ketin bir şekilde reddeder» [82] demektedir


İkinci incelik: Allah (cc)«De ki: (Habibim) «Doğu da Allah'ın, batı da O, kimi dilerse onu doğru yola iletir» âyetiyle insanlardan beyinsizlere Yahudiler, müşrikler ve münafıklar- dimağlarını çatlatırcasına bir red ce*vabı vermektedir Gerçekten bütün yönler O'nundur Hiç bir yön diğerlerin don daha kıymetli değildir Hiçbir yerin, kendi başına kıble olması mümkün değildir Cenâb-ı Allah (cc), hangi yönü dilerse, onu kullarına kıble olarak tahsis eder Kıbleyi çevirme konusunda Allah (cc)'ın dışında hiç kimsenin hir şey konuşma hakkı yoktur, insan için lazım olan, Allah (cc)'a hulus u kalp İle yönelmek ve emirlerine uymaktır Kıblenin dönüşüyle llgll| şüph« sahipleri, en geri zekalı ve en düşüncesiz kimselerdir


Üçüncü incelik: Âyetteki «Sizi vasat bir ümmet yapmışızdır» cümlesin*de derin bir incelik vordır Herşeyin hayırlısı, vasat olanıdır, ifrat: bir şeyi fazlasıyla, tefrit; bir şeyi noksanıyla yapmadır Her ikisi de insan İçin be*ğenilmeyen ve sevilmeyen bir haldir Gerek Allah (cc), gerekse Resulul*lah (sav) tarafından sevilen ve tavsiye edilen, herikisinin ortası yani va nnt olanıdır İbn-i Cerir et-Taberi: «Yahudiler, tefrite giderek kitaplarını değiştirmişler Peygamberlerini (Hz Zekeriyya ve Hz Yohya) öldürmüşler ve dinlerininbir çok emirlerin! yapmamışlardır Hristiyanlar ise, ifrata gl dorek Hz İsa'ya Allah (co)'ın oğlu sıfatını vermişlerdir Müslümanlara gelince Allah (cc)'ın «Sizi vasat bir ümmet yapmışızdır» emrinden de an*laşılacağı üzere dinlerinde daima vasat yolu seçmişler, ne ifrata ve ne d* tefrite düşmemişler ve düşmeyeceklerdir, inşallah, bu hal kıyamete kadar devam edecektir» [83] der


Dördüncü incelik: «Bu ümmetin, inkarcı olan diğer ümmetlere karşı kıyamet günü hakikat şahitleri olmaları, onların en faziletli bir ümmet ol*duğuna en büyük delildir Çünkü diğer ümmetler, kendilerine gönderilen peygamberlerin dini tebligatlarını inkar edecekler Allah Teala (cc)'da her şeyi daha iyi bildiği halde peygamberleri sorguya çekerek: «Tebligat yap*tığınıza dair şahitleriniz var mı?» buyuracak Peygamberler de «Evet, Hz Muhammed (sav)'in ümmetidir» diyerek onlardan şahitlik isteğinde bulu*nacaklar Bu arzuya karşı Resulullah (sav)'ın ümmeti, peygamberlerin le*hinde şahitlik yaptıklarında geçmiş ümmetler: «Sizler bizlerden sonra gel*diğiniz halde nasıl bizim aleyhimizde şahitlik yaparsınız?» diyecekler On*larda (Muhammed ümmeti) kendileriyle ilgiyi bilgiyi doğru olan pergam-berlerinin diliyle «Allah'ın haber verdiğini» söylecekler O zaman Resulul*lah (sav) gelerek «Ümmetinin âdil olduğunu» söyleyerek tezkiyede bulu*nacak ve şahitlik yapacaktır» biçiminde rivayet olunmuştur


Buhari, sahihinde Ebu Said el-Hudri (ra)'dan şu hadis-i şerifi naklet*mektedir: «Kıyamet günü, Hz Nuh), Allah (cc)'ın «Sana verdiğim emirleri, ümmetine tebliğ ettin mi?» sorusuna «Evet, Ya Rabbi» diyerek cevap verecektir Cenab-ı Allah (cc), bu defa onun ümmetine: «Size gönderdiğim peygamber, emirlerimi size bildirdi mi?» diyecek, onlar da: «Bizi azaptan korkutacak ve ibadete davet edecek hiç kimse gelmedi» diyecekler Bu*nun üzerine Allah (cc), Hz Nuh (sav)'a: «Sana kim şahitlik yapacak?» diye soracak O da: «Muhammed ve ümmeti şahitlerimdlr» diyecek Re*sulullah (sav) ve ümmeti de hakikaten onun dini emirleri ümmetine aynen tebliğ ettiğine şahitlik edeceklerdir» Bu hadisi şerif «Böylece sizi, vasat bir ümmet yapmışızdır, insanlara karsı (hakikatin) şahitleri olasına Bu peygamber de sizin üzerinize tam bir şahit olsun diye» âyetinin en doğru tefsiri olduğu gibi daha önce nakledilen rivayeti de en kuvvetli bir senetle te'yit etmektedir [84]


Beşinci incelik: «O peygambere (sana) uyanları (senin izince giden*leri) ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden (irtidad edeceklerden ve münafıklardan) ayırt etmemiz içindir» âyetinin tefsiri konusunda Ali bin Ebi Talip (ra): «Arap diline göre bilginin karşılığı olan ilim kelimesi ile göstermek manasına gelen ru'yet kelimesi birbirlerinin yerlerine kul tanıtabilir Mesela: Fil suresinin başında «Sen görmedin mi?» anlamına go len «Elemlere» cümlesi kullanılmıştır Halbuki Resulullah (sav), olayın meydana geldiği yıl doğmuş olduğundan fil vakasını görmemiştir Bu cüm lenin yerine «Sen bitmedin mi?» anlamına gelen «Elem tağJem» cümleni nin kullanılması lazım gelirdi» [85] der


Taberi ise: «Allah (cc) her şeyin mahiyetini daha yaratmadan önen bilir Ancak âyetteki- «ayırt etme»yi bilme Resul (sav)'ünün ve velilerinin bilgi edinmesi içindir Yani Resulullah (sav), kendisine gerçekten uyanlm İle uymayanları birbirinden ayırsın ve bilsin Yoksa Allah (cc)'ın biln» demek değildir Çünkü Araplar, herşeyi reislerine izafe ederler Mıüh Ömer (ra), Irak'ı fethetti ve haracını aldı Halbuki İrak'ı fetheden ve İmi cim alan Hz Ömer (ra) değil, ordusuydu» [86] demektedir


ibn-i Abbas (ra), bu âyetin tefsiriyle ilgili olarak şöyle der: «Guıc müslümanlar ile şüphe sahipleri ve münafıkları birbirinden ayırt utun > İçindir»


Zemahşerî, Keşşafında şöyle der: «İlim kelimesinden maksat, lııyln «tme bilgisidir Buna göre âyetin anlamı «Biz sevap vereceklerimi/ lln ateşle azab edeceklerimizi birbirinden ayırmak içindir» Nitekim; «Yoksa İz -Allah içinizden savaşanlar (la savaşmayanlarjı belli «tmeden- baldanler (le etmeyenler)! belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınıi?ı (Al'i imrân: 142) âyetinde görüldüğü gibi ilim kelimesi, tayin etme unlunu taşıyan bilgi manasına kullanılmıştır»


Altıncı incelik: Allah (cc), «Ayağının iki ökçesi üzerinde geri dönmek*lerden» âyetindeki bu cümle ile dinden dönüp irtidat edenleri, «İki Ok çesi üzerinde dönenler» olarak vasıflandırmaktadır Çünkü onlar, Imun vb (İdillerini terketmişlerdir Dolayısıyle Allah da, Kur'an'da bu İfadeyi kul lanmıştır


Mürtedler yine Kur'an'da şöyle tavsif edilmektedir: «En son arka çevir di ve büyüklük tasladı da» (Müdessir: 23)


Yedinci incelik: Cenab-ı Hakkın: «Allah, imanınızı asla zayi edecek değildir» âyetinde «iman»dan murat, namazdır, iman, ancak namazla tamarnlanır O; niyet, söz ve işi ihtiva eder Zaten iman da bunlardan ibaret*tir Bu âyetin nazil oluş nedeniyle ilgili olarak Kurtubî: «Alimler, bu âyetin Mescid-i Aksa'ya yönelik namaz kılan ve kıble âyeti nazil olmadan önce ölen veya şehit olanların namazlarının kabul edildiğini beyan etmek için nazil olduğunda ittifak etmişlerdir Zira Abdullah bin Abbas'tan rivayet edi*len şu hadis-i şerif buna işaret eder; «Besulullah (sav) Allah (cc)'ın em*riyle namazda Ka'beye yönelince sahabelerden bir gurubun, «Ya Resulul-lah (sav), daha önce Mescid-i Aksa'ya yönelik namaz kılan kardeşlerimiz*den ölen veya şehit olanların durumları ne olacak?» diye soru sormaları üzerine bu âyet nazil oldu» [87]


Sözlerine devamla: «İmam Malik (ra)'de «Bu âyette namaz, imandan değildir» diyenlerin iddialarının doğru olmadığını beyanla bu iddiaları red*deder» [88] der


Sekizinci incelik: Zemohşeri: «Gadnera» cümlesindeki gad kelimesi, çoğul ifade eden «rübbemâ» anlamındadır «Gadnera» cümlesinin manası «senin yüzünü semaya çok kere evirip çevirdiğini görüyoruz» dur öyley*se «Gadnera» tabiri, âyette geniş kapsamlı müzari fiil-İse de, geçmiş za*man ifade eden mazi fiil şeklindedir Nahiv alimlerinin görüşleri de bu yol*dadır Bunun örnekleri: «Allah, içinizden (insanları Resululloh'tan) geri bı*rakanları» (Ahzab: 18) «Andolsun, biliyoruz ki onların söyleyip durduk*la inden göğsün cidden daralıyor (Habibim)» (Hicr: 97) âyetlerinde de olduğu gibi geniş kapsamlı müzarillil geçmiş zaman ifade' eden mazi fiil anlamındadır» der


Dokuzuncu incelik: Bazı muhakkik müfessirlere göre «Biz yüzünü çok kere göğe evirip çevirdiğini görüyoruz Şimdi seni herhalde hoşnut ola*cağın bir kıbleye döndürüyoruz» âyetinde Resulullah' (sav)'ın Allah (cc)'a karşı ne kadar güzel bir edep takındığına dair, bizler için çok ince bir uyarı vardır Zira o kıblenin dönmesini arzu etmesine rağmen şifahen dua etmeyip, vahyin gelmesini beklemiştir Bu edeb numunesi tavra karşı, Allah Jcc) sevdiği ve arzu ettiği bir kıbleye yönelmesi emrini âyeti ile O'na ikram-etmiştir Resulullah (sov)'ın kıblenin Mescld-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a dönmesini arzu etmesinin bir kaç sebebi vardır:


1- Yahudilerin Resulullah (sav) hakkında «Muhalif bir din getirdiğini iddia etmesine rağmen bilim kıblemize yöneliyor» demelerinden dolayı kıb*lenin dönmesini istiyordu


2- Mescid-i Haram, büyük babası Hz İbrahim (sav)'in kıblesiydi Onun ic-in büyük babasının kıblesine yönelmeyi arzu ediyordu


3- Resulullah (sav), Arapların gönüllerini hoşnut ederek İslama gir*melerini arzu ettiğinden, kıblenin dönmesini istiyordu Zira Araplar Mes-Old-I Haram ve Ka'benin, en mukaddes bir yer olduğu inanandaydılar


4- Peygamber (sav) efendimizin menşei, Mescid-i Haram'ın bulun*duğu emin belde Mekke-i Mükerreme'dir O, bu şerefin doğup büyüdüğü şehirde bulunan Mescid-i Haram'a verilmesini arzu ediyordu


Onuncu incelik: Âyette «Ka'be» kelimesi yerine Mescid-i Haranı tobl-rlnin kullanılmasında bizzat Ka'benin değil, cihetine yönelmenin farz ol*duğuna dair ince bir işaret vardır Eğer Ka'beye denilseydi müslüman-Itırın birçok zorluklarla karşılaşacakları aşikardı Geniş bilgi ileride veri*lecektir Âyette «Kıbleye yönelme» emrinin «(Namazda), yüzünü artık Mm-cld-l Horam tarafına çevir» cümlesiyle hususi olarak Resulullah (sav)'a, ııkabinde «(Ey müminler) sizde nerede bulunursanız (namazda) yüzlerini-il o yana döndürün» cümlesiyle de umumi olarak müslümanlara hitap şok-llnrio gelişi, kıblenin islam'daki öneminden dolayıdır Yalnız Resulullah (tıav)'a yapılan hitab, onun şahsında ümmetinedir Kıblenin değişmesi emri Modine'de geldiğinden, Ka'benin yalnız Medine ehlinin kıblesi olablltot-fli, hatta Mescid-i Aksa'nın da yine kıble olarak kalacağı zannedillrdl Tüm İm menfi düşünceleri bertaraf etmek için hem Resulullah (sav)'a hem dt ümmetine ayrı ayrı hitablar gelmiştir


Bununla ilgili olarak Er-Râgib: «Âyette, Resulullah (sav)'a hususi JS-Mide hitab edilmesi, onun şeref ve arzusuna uymak, daha sonra mü'mln-Inıo umumi hitab edilmesi de, kıblenin Resul-u Ekrem (sav)'in şahsına hn» olduğunun anlaşılmaması içindir «Gecenin birazından gayri (scatlerlndo) kalk» (Müzemmil: 2) âyetinde görüldüğü gibi hükmün yalnız Resulullnh (Rnv)'a has olması gibi Kıblenin dönüşünde büyük bir inkilâb olduğundan Allah (cc), O'nun ümmetine doğrudan hitabda bulunmuştur» [89] der [90]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




Âyetlerdeki Şer'i Hükümler



Birinci hüküm: Kur'anda «Mescid-i Haram» Sözünden Maksat Nedir?



Kur'an-ı Kerimdeki birçok âyetlerde ve olaylarda «Mescid-i Haram» lüzü geçer Bu kelimenin birçok manaları bulunmaktadır:


1- Mescid-i Haram'dan maksat Kabe-i Muazzama'dır «(Namazda) yüzünü artık Mescidi Haram tarafına (Ka'be semtine) çevir» âyeti de bu anlama işaret eder


2- Mescid kelimesinden bütün mescitler anlaşılır Buna da Resulul-lah (sav)'ın: «Benim bu mescidimde (Medine mescidi) kılınan bir vakit na*maz, Mescid-i Haram'ın dışındaki mescidlerde kılınan 1000 vakit namaz-' dan daha hayırlıdır» [91] ve «Mescid-i Haram, benim şu mescidim (Me*dine mescidi) ve Mescid-i Aksa dışındaki hiçbir mescide ziyaret maksa*dıyla gidilemez» [92] hadis-i şerifleri delâlet eder


3- Mescid-i Haram'dan maksat, Mekke-i Mükerreme'dir Nitekim: «Kulunu (Muhammed, sav) bir gece Mescid-i Haram'dan (alıp) Mescid-i Aksa'ya kadar götüren (Allah her türlü noksanlıklardım) münezzehtir»


(İsrâ: 1) âyeti buna işaret etmektedir Zira «İsrâ» ve «Mirâc» hâdiseleri Mek*ke-i Mükerreme'de meydana gelmiştir «Onlar küfreden, sizi Mescid-i Ha*ramdan ve alıkonulmuş hediyyelerin mahalline ulaşmasından men eden*lerdir» (Feth: 25) âyeti de, Mescid-i Haram'ın Mekke olduğunu gösterir Zira onlar (kâfirler), müslümanların Mescid-i Hararr'a değil, Mekke'ye girmesine engel oluyorlardı Bu hadise, âyetteki Mescid-i Haram'ın Mek*ke-i Mükerreme olduğuna delalet eder İsrâ süresindeki Mescid-i Haram'*dan maksat da, Mekke-i Mükerreme'dir Dolayısıyle her iki âyetteki «Mes*cid-i Haram» sözünden maksat, bizzat Ka'be değil, Mekke-i Mükerreme'dir


4- Mescid-i Haram, Mekke'nin harimi kabul edilen mahallin ismi*dir Buna «Ey imcn edenler, müşrikler ancak bir necistir Onun için bu yıl*larından sonra onlar Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar» (Tevbe: 28) â-yeti de işaret eder Çünkü «yaklaşmasınlar» emrinden murat, müşriklerin Mekke-i Mükerreme harimine girmelerinin yasaklanmasıdır Kıble âyetinde-ki; «(Namazda) artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir» cümlesinde geçen «Mescid-i Haram» sözünden maksat, bizzat Ka'be'dir [93]



İkinci hüküm: Namazda Ka'benin Bizzat Kendisine Mi, Yoksa Bulun*duğu Yere Mi Yönelmek Farzdır?



Kıble (Ka'be)'ye yönelmek, namazın farzlarındandır Ona yönelmek-sizin kılınan namaz, sahih değildir' Yalnız savaş meydanında kılınan na*maz ile kara deniz ve hava taşıtlarında kılınan sünnet ve nafile namazItırda vasıta hangi yöne doğru gidiyor veya dönüyorsa o yöne dönülür lira İmam Ahmed bin Hanbel (ra), Müslim (ra) ve Tirmizi {ra) İttifakla; fttttulullah (sav)'ın devenin üzerindeki mahfe'de, onun yöneldiği yöne doğru mıtıiüz kıldığını rivayet etmişlerdir Bu hususu; «Maşrlk da Allah'ındır, Mugrıb da Onun için nereye (hongl semte) döner, yönelirseniz Allah'ın yiliu (kıblesi) oradadır Şüphe yok ki Allah vo'sidir, hakkıyla bilicidir» (Htıkara: 115) âyeti te'yid eder


Alimler arasında, kıblenin farz oluşu hakkında hiçbir görüş ayrılığı yoktur Yalnız Ka'be'nin bizzat kendisine mi yoksa bulunduğu tarafa mı yönelmek gerekeceği konusunda görüş ayrılığı vardır Şafii ile Hanbell'ye Uöro namazda bizzat Ka'benin kendisine yönelmek farzdır Hanefi ile Mcı-llki'ye göre ise namazda Ka'benin bulunduğu tarafa yönelmek farzdır Bu uörüş ayrılığı, namaz kılan adamın bizzat Ka'benin karşısında olmadığı ynııl namaz kıldığı yerden baktığı zaman O'nu görmsdiği takdirdedir, Dİ» Ö«ı bir İfadeyle halkı müslüman olan ülkeler—Mekke şehri hariç—de mül-İdmanların namaz kıldıkları yerlerde Ka'beyi görmedikleri zamandadır


Alimler arasında, namaz kılan kimselerin Ka'beyi görmeleri halindi bizzat O'nun kendisine yönelmelerinin farz olduğu hususunda görüş ayrı*lığı yoktur Yani namazda Ka'beyi gören için bizzat kendisine yönelmek farzdır


Birinci görüşün (Şafiî ile Hanbelî) sahiplerine göre, namaz kılan kim-»enin, Ka'beyi görüyorsa bizzat kendisine, görmüyorsa Ka'benin bulundu-Ou tarafa—Ka'benin bizzat kendisine isabet edecek şekilde—yönelmeli furzdır


ikinci görüşün (Hanefî ile Maliki) sahiplerine göre ise, bir kimse namui kılarken Ka'beyi görmüyorsa, onun için Ka'benin bulunduğu tarafa yönol-ıııek farzdır


Şafiî ve Hanbeli'nin delilleri:


Şafiî ve Hanbeliler; Kıble hususunda Kur'an, hadis ve kıyas'tan aldık*ları delillerle görüşlerini isbat ederler


A Kitab (Kur'an)'dan aldıkları delil, «(Namazda) yüzünü artık Mcscld-I Haram tarafına (Ka'be semtine) çevir» âyetinin zahiridir Âyette, semtin karşılığı anlamındaki «şatır» kelimesinden maksat, namaz kılanın tam kar*cısına gelen semttir, öyleyse Ka'benin bizzat kendisine yönelmek farzdır,


B Sünnet (hadis)'ten aldıkları delil ise, Buhar! ve Müslim'in Üsâme bin Zeyd (ro)'den rivayet ettikleri şu hadisdln «Resulullah (sav), Mekke'nin fethinde Kabe-j Muazzama içindeki putları temizlettirdikten sonra için© girdi ve her tarafına dönerek dua etti Ka'benin içinden çıkıp karşısında İki rekat namaz kıldıktan sonra da Resulullah (sav) sahabelere Ka'beyi göstererek «Şu (Ka'be) sizin kıblenizdir» buyurdu» Şafiî ve Hanbelî alim*leri; «Hadiste Türkçe'de karşılığı «şu» olan «hazini» kelimesi ile başlayan (şu kıbledir) cümlesi, inhisarı ifade eder Yani kıblenin yalnız Ka'be oldu*ğunu gösterir» derler


C Kıyas yoluyla getirdikleri delil de, Resulullah (sav)'ın Ka'beyi ta'zim konusundaki emirlerinin tevatür derecesinde olmasıdır Namaz, dinin en büyük şiarıdır O'nun sihhati, Ka'benin bizzat kendisine dönülerek şerefi*nin artırılmasını İcap ettirir Öyleyse bizzat Ka'benin kendisinin kıble olma*sı kesindir


Ka'benin bulunduğu yönün kıble oluşu şüphelidir Namazda en ihti*yatlı yola riayet etmek farz olduğuna göre, onun sihhati için Ka'benin bu*lunduğu yöne değil, bizzat kendisine yönelmek farz olur [94]


Maliki ve Hanefi'nin delilleri:


Maliki ve Hanefi'lerin mezhep görüşlerinin delilleri ise kitap, sünnet, sahabilerin amelleri ve aklî delillerdir


A Kur'andan aldıkları delil; «(Namazda) yüzünü artık Mescid-i Haram tarafına (Ka'be semtine) çevir» âyetinin zahiri anlamıdır Allah (cc), â-yette Ka'benin yönü dememiş, Mescid-i Haram yönü tabirini buyurmuştur, öyleyse Mescid-I Haram semtine yönelen kimse, namazın farzlarından olan kıble (Ka'be) ye -Ka'benin bizzat kendisine isabet edebilir veya etmeye*bilir- dönme farzını yerine getirmiş olur


B Sünnetten (hadisten) aldıkları delil ise; «Batı ile doğunun arası kıbledir» [95] ve «Ka'be; Mescid-i Haram içinde bulunanların, Mescid-i Ha*ram; Mekke hariminde bulunanların, Mekke'nin harimi ise yeryüzünün dogu, batı kuzey ve güneyinde bulunan ümmetimin kıblesidir» [96] hadis*leridir


C Sahabelerin amellerinden çıkardıkları delil de şudur: Mescidi Saa*detin dışındaki diğer bir mescidin (Kıbleteyn mescidinin) cemaati, Me«-cid-i Aksa yönüne doğru sabah namazlarını kılıyorlardı Sahabelerden bi*risi, o mescide gelerek namaz kılanlara hitaben «Kıblenin Ka'beye dön*dürüldüğünü bilmiyor musunuz?» deyince onlar, hiçbir delil aramaksızın Ka'be yönüne döndüler Resulullah (sav), o cemaatin namazda iken Ka'bo yönüne dönüşlerini duyunca sükût etti Onun sükûtu ise, namazlarının doğ*ru olduğuna işarettir


Ka'benin bizzat kendisine yönelmek, ancak hendesî çalışmalarla müm*kündür Kıbleteyn mescidindeki cemaatin, gece namazda iken Ka'be yönü*ne dönmeleri ve Resulullah (sav)'ın onların yaptıklarını duyduğu zaman sükût etmeleri, kıblenin, Ka'benin bizzat kendisine yönelmek değil, bulun duğu yere (Mescid-i Harama) yönelmek olduğuna işarettir


D Aklî delilleri ise şunlardır:


1- Namaz kılan kimsenin yönünün, Ka'benin bizzat kendisine Isa bet etmesi Mekke civarındaki yerleşim bölgelerinde oturan müslümanlıır için dahi çok zordur Mekke'den çok uzak yerlerde —Dünyanın her tarafın da— oturan müslümanlar için bu zorluk daha da çoktur Eğer Ka'benin 1>I/-zat kendisine yönelmek farz olsaydı, kılınan namazların hiçbiri sahih ol*mazdı Çünkü Ka'beden uzak yerlerde namaz kılan müslümanların takıl ben 20'şer metre en ve boyundaki Ka'beye yönlerinin isabet etmesi mum kün değildir Bundan dolayı O'nun istikametine doğru kılınan namazların sihhatli olduğu hususundaki ümmet icmaından, uzak yerlerde kılınan no mazlar için Ka'benin bizzat kendisine değil, bulunduğu yere (Mescidi Ha ram'a) yönelmenin farz olduğu bilinir


Allah (cc)'ın «Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez» (Bakara: 286) buyruğu, hiç kimseye gücünün üstünde yük-yüklenmeyeceğinin işaretidir


2- Asr-ı Saadetten günümüze kadar Müslümanlar, mescid ve camiler yapmışlardır Mihrabın yerini (Ka'benin yönünü) uzun hendesi hesap ve ölçümler yapmaksızın yalnız pusula veya güneş ışınları ile tayin ederek yapmışlardır Ka'benin bizzat kendisine, kıble yönünü isabet ettirmek çok zordur Günümüze kadar hiçbir alim, hendesi ölçüleri bilmenin farz olduğuna hükmetmemlştir Dolayısıyla namazda Ka'benin bizzat kendine değil, bulunduğu tarafa (Mescld-i Harama) yönelmek farzdır


Her iki gurubun (Şafii ve Hanbeli ile Maliki ve Hanefi) delillerini özet halinde aktardık Salim bir akılla, tarafsız bir gözle bakıldığı zaman, İkinci gurubun (Maliki ve Hanefî) -Dünyanın uzak yerlerinde meskun müslüman-ların kıbleleri hususundaki- delillerinin daha kuvvetli olduğu görülür Zira İslâm, hiçbir zaman insanlara gücünün yetmeyeceği bir şeyi emretmez


Kıble hususundaki mezheb görüşlerinin çetinliğini, özellikle namazda Ka'beyi göremeyen musalli (namaz kılan kimse) için daha da zor olduğunu hisseden birinci gurup; «Namazda Ka'beyi gören adam için kıblenin bizzat Kc'beye isabet etmesi, görmeyen için de Ka'beye yöneldiği zaman yönünü O'na isabet ettirmeye kasdetmesi farzdır» demişlerdir


Bu açıklamadan anlaşılan, iki gurup arasındaki görüş ayrılığının şek*lî olduğudur I guruptakiler (Şafiî ve Hanbelîler) Ka'beyi görmeden namaz kılan adam için, bizzat Ka'beye yöneldiği inancını taşımasının yeterli ola*cağını söylemişlerdir, öyle bir inanç ki bütün engeller kalktığı zaman Ka'benin bizzat kendisine yöneldiğini namaz kılan kimse görür Onların görüşlerinde bir itidale (yumuşamaya) gidildiği açıkça görülür Allah( cc) insanları en doğru yola iletendir


Allâme Kurtubî, «El Camiü'l Ahkâm fi Tefsir el-Kur'an» isimli kitabın*da: «Alimler, namazda Ka'beyi görmeyen kimsenin Ka'benin bizzat ken*disine mi, yoksa yönüne mi döneceği konusunda ihtilaf etmişlerdir Bazı âlimlere göre, Ka'benin bizzat kendisine yönelmek farzdır İbn-i Arabi bu görüşün zayıf olduğunu söyler Zira o, insanların yapamayacağı bir tekliftir «Allah hiçkimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez» (Ba*kara: 286) Bazı alimlere göre de namazda Ka'benin bizzat kendine değil, bulunduğu tarafa yönelmek farzdır Bu görüşün sahih olduğu üç ayrı de*lille isbat edilir:


1 Ka'benin bizzat kendisine değil, bulunduğu tarafa yönelmek gerekir Çünkü Allah (cc), insanlara gücünün üzerinde bir şeyi emretmez


2 Kur'an, Ka'benin bizzat kendisine değil, bulunduğu tarafa (Ka'be semtine) yönelmeyi emreder: «(Namazda) yüzünü artık (Mescld-i Haram) tarafına (Ka'be semtine) çevir»


3 Alimler; «Namazda uzun bir saf, Ka'be eninin çok fevkindedir Me*sela; Eni azami 20 metre olan Ka'be'ye müteveccih namaz kılan kişilerin, 100 metre boyundaki saflarında Ka'be istikametinde olanların namazı sahlh, diğerlerinin değildir Böyle bir hükmün hiçbir şer'i delili olamaz Kıb*le, Mesçid-i Haramın dışındakiler için Ka'benin kendisi değil O'nun bu lunduğu semttir» demişlerdir» der [97]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




Üçüncü Hüküm: Ka'be Üzerinde Kılınan Namaz, Sahih Midir?



Kıbleyle ilgili görüş ayrılıklarından birisi; «Ka'be üzerinde kılınan na*maz, sahih midir? Kılınırsa hükmü nedir?» şeklindedir


Şcıfiiler ile Hanbelilere göre Ka'be üzerinde kılınan namaz, sahih de*ğildir Çünkü Ka'be üzerinde namaz kılan kimse, O'na değil, başka bir tarafa yönelmiştir


Hanefilere göre ise, Ka'be üzerinde kılınan namaz, kerahetle sahihtir, Çünkü kıble Ka'be değil, onun bulunduğu yerdir Ka'be üzerine çıkmak İte edeb dışıdır [98]




Dördüncü Hüküm: Bir Kimse, Namaz Kılarken Nereye Bakmalıdır?



Malikilere göre bir* kimse namaz kılarken karşısına bakar Cumhura pöre ise namazda secde ettiği yere bakmak sünnettir Kadı Şüreyh, «ilr kimse, namaz kılarken ayakta secde yerine, rükû da ayaklarının bulundu» Qıı yere, secde de burnunun geldiği yere, oturduğu zaman da namai kıl*dığı yere veya seccadeye bakmalıdır» der


Kurtubî ise, «Kıble âyeti, Maliki'nin görüşünü açıkça te'yid eder Zira «(Namazdan, yüzünü artık Mescidi Haram tarafına (Ka'be semtine) çevir» buyruğu, namaz kılan kimsenin secde yerine değil, karşısına bakmamın «mretmektedir» diyor


Ibn-i Arabî de: «Namaz kılan kimse, mutlaka önüne bakmalıdır Çun ku başını eğerse farz olan kıyamı eksik yapmış olur Yani, kıyamın ayakKı olması nasıl farz ise başın da dik durması öylece farzdır İnsan, uzuvları nın en şereflisi olan başını eğerek secde yerine baktığında, onun İçin lor-luk ve meşakkat vardır Halbuki dinde hiçbir zorlama yoktur ve Allah (cc) İla Resül(rav)'üde emretmemiştir» [99] demektedir


Cumhur'un görüşü sahihtir Zira namaz kılan kimse, namazda İken •ecde yerine bakarsa, Ka'beye yönelmesine hiçbir zararı olmaz Onların, secde yerine bakmak sünnettir» demelerinin hikmeti, namazda başka bir şeyle meşgul olunmaması ve kalbe huşu'nun yerleşmesine vesile olması İçindir Allah (cc), daha iyisini bilir Konuyla ilgili diğer bilgiler, fıkıh kitap*larından öğrenilebilir [100]




Ayetlerden Alınacak Dersler



1 Yahudilerin, kıblenin değiştirilmesi hususundaki itirazları, beyinsizlik ve cahilliklerlndendir Zira onların itirazları, salim bir akla ve mantığa da*yanmaz


2 Bütün yenler gerek yaratılış, gerekse mülkiyet bakımından şüphesiz Allah (cc)"ındır Öyleyse Cenabı Hak: «Bir yönden, diğer bir "yöne dönün» diye emrettiği zaman, hiç kimse itiraz etme hakkına sahip değildir


3 Resulullah (sav)"ın ümmeti, -Allah (cc), kıyamet günü, onların di*ğer ümmetler hakkında şahitliklerini kabul edecektir- ümmetlerin en fazl-letlisidir


4 Kıblenin dönüşü, insanla^ için bir imtihandır ve doğru mü'minler ile münafıkları birbirinden ayırt etmek İçindir


5 Resulullah (sav), Allah (cc)'a karşı olan edebinden ötürü, kıblenin dönmesini bizzat dua ederek istememiştir Bu eşsiz ve üstün edebe karşı Allah (cc), ona seveceği ve razı olacağı bir kıble yönünü ikram etmiştir


6 Ka'be-i Muazzama, Peygamberlerin babası [101] Hz ibrahim (sav)'in kıblesidir Allah (cc), bu kıble ile mü'minlerin kalbini celbedip bir araya toplanmalarını temin etmiştir


7 Kitap ehli (Hristiyan ve Yahudiler), kıblenin dönüşünün hak ve Al*lah (cc)'ın buyruğuyla olduğunu gayet iyi biliyorlardı Onların itirazları, mü'minler arasında fitne çıkarmak içindi [102]




Ayetlerdeki Teşriî Hikmetler



Ka'benin bugünkü şekliyle temelini Hz İbrahim (sav) atmıştır O, yer*yüzündeki bütün müslümanların kıblesidir O'nun dikey istikametinde bu*lunan Beytü'l Ma'mur da semâ ehlinin (meleklerin) kıblesidir Onlar (Me-lekler)'da orayı tavaf ederek Allah (cc)'ı teşbih ederler Allah (cc), hik*meti gereği tevhid ümmetini bir kıble etrafında toplayarak Hz İbrahim (sav)'e Beyt-i Atik (Ka'be)'in; emniyet ve ilahî nurun tecelli yeri, hacc ya*pılma mekahı her sınıf ve kavimden İnsanların blraraya gelerek Allah (nc)'n yönelme ve ezelde kendisine vermiş oldukları ohdi yerine getlrm» mnhalll, kendi aralarında buluşup tanışma ve anlaşma yeri olması için ynpılmasını emretti Nitekim Allah (cc), Kur'anda buna işaret eder: «Tâ ki kendilerine ait menfaatlere şahit (ve hâzır) olsunlar Allah'ın rıiık olarak kendilerine verdiği dört ayaklı davarlar (kurbanlıklar) üzere malum olan gtinlerde Alloh'ın adını ansınlar» (Hacc: 28)


Resulullah (sav), 16 veya 17 ay Mescid-i Aksa'ya yönelik nama/ M riıklnn sonra Allah (cc), O'nun Ka'beye yönelerek namaz kılmasını emret II Kıhloye dönme emrinde -Halkı imtihan ederek doğru mü'minlerl ynlnn çii münafıklardan ayırıcı ve seçkin kıldığı bu ümmete insanlığın önderliğini İticin odlcl- büyük bir hikmet vardır Nitekim bu hususa Kuran işaret «d»ı «Allah uğrunda (nasıl savaşmak lazımsa öylece) hakkıyla clhad edin Slil o »oçtl Din (işlerin)de üzerinize hiçbir güdük de yüklemeoi (Tıpkı) bo Ihımız İbrahim'in (tevhid) din (inde olduğu) gfci Size daha evvel (gönder tllgl kltcblar) da, bu (Kur'anda) müslümanın adını -Peygamber tliln üre rlnlze şahit olsun, sizde (bütün insanların üzerine şahitler olaeınıt diye (Allch) vermiştir» (Hacc: 78)


Allah (cc), tevhid sembolü, iman menbaı ve peygamberlerin 11/ İbrahim (sav)'ın kıblesi Ka'benin şerefini daha da yüceltsin O'nıın «I Kılında milyonlarca mü'minin kalbi birleşir Zira Ka'be birleşme knynııgı vb kellme-l şehâdet üzere toplanma vesilesidir Ka'beye yönelme emrinde, Yahudiler ve münafıklar için hayret edilecek bir şey yoktur


İmam Fahrddin er-Râzî (ra); «Alimler, kıblenin yönü hususunda birçok hikmetler anmışlardır Bunlardan birkaç tanesini aktarıyorum


1 Bir kimse, büyük bir hükümdarın huzuruna girince yüzünü O'no tnm olarak çevirir, saygı ifade eden sözler söyler, hizmette ve dilekte bu Ummaya gayret eder Bunun gibi, namazda kıbleye yönelen kim«e, ho kıımdara yüzünü dönen kimseye benzer Namazdaki kıraat ve teşbihim, huzurunda Meliki övme rükû ve secde ise; Sultana yapılan hizmet glhlıllr Aynı zamanda secde, Allah (cc)'a karşı aczini ve zaafını ifadedir


2 Namazdan maksat, kalb huzuru ile Allah (cc)'ın huzurunda bulıu maktır Bu huzur, yalnız, namazın tümünde sağa sola dönmeden, nablt bir yerde durarak tayin edilen bir semte yönelmeyle elde edilir, öyleyse blf yerin şerefine binaen kıble olarak belirlenmesi, en hayırlı ve en sağlam bir yoldur


3 Allah (cc), mü'minlerin birbirlerini sevmelerini ve anlaşmalarını •« ver Nitekim, bu hususa Cenab-ı Hak Kur'anda işaret eder «Heplnlt, toptan sımsıkı- Allah'ın ipine sarılın Parçalanıp ayrılmayın Allah'ın üzeri*nizdeki nimetini düşünün Hani siz (birbirinizin) düşmanları idiniz de o, kalblerinizi (İslama ısındırıp) birleştirmişti İşte onun bu ni'meti sayesinde (din) kardeşleri olmuştunuz» (Âl'i İmrân 103)


Eğer mü'minler, namaz kılarken ayrı taraflara yönelseler, o zaman ara*larında ayrılık olduğu hemen ortaya çıkar Halbuki Allah (cc) mü'minlere —aralarında tam bir uyum olsun diye— belli bir yönü tayin ederek oraya yönelmelerini emretmiştir


4 Allah (cc); «Hatırla o zamanı ki biz Beyt'in yerini İbrahim'e» «Bana hiçbir şeyi eş tutma, Beytimi tavaf edenler, kıyam edenler, rükû, sucûd edenler için iyice temizle» diye merci yapmıştık» (Hacc: 26) âyetiyle Ka'-beyi kendisine tahsis ettiğini, mü'minlerj de ubudiyyet (kulluk) sıfatıyla ken*dine izafe ederek; «Ey iman eden kullarım, şüphesiz ki benim arzım geniş*tir O halde ancak bana ibadet edin» (Ankebut: 56) emri ile onları, diğer insanlardan ayırarak mümtaz bir yer verdiğini bildirir Allah (cc), sanki mü'minlere hitaben; «Ey mü'min sen kulum, Ka'be ise evim [103] dir Kıf-dığın namaz bana hizmetindir O halde evimde yapacağın hizmette yüzünü ve kalbini bana çevir» buyurur» [104] der [105]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




5 DERS SAFA İLE MERVE ARASINDA SA'Y



158 — Şübhe yok ki «Safa» ile «Merve» Allah'ın şeairindendlr lft« kim O «Beytui (Ko'beyi) hacc veya umre (kasdı) ile ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerin* bir beis yoktur Kim gönlünden koparak (vacib olmayan amellerinden) bir hayır işlerse (mükâfatını görür) Çünkü Allah, tcatlerin ecrini veren, (her şeyi de) hakkıyla bilendir




Ayetin Lafzi Tahlili



(Essafa vel mervete): Essafâ, safa kökünden türe*yen bir kelime olup lugatta kaypak taş manasına gelir Kur'anda da k)u anlamda gelmiştir: «Onun hali, üzerinde bir toprak bulunupta kendisin* şiddetli bir yağmur isabet eden, bu suretle o, kendisini kaskatı bir ıaı halinde bırakmış olan kaypak bir kayanın hali gibidir» (Bakara: 264)


Alimlerden Müberret; «Safa kelimesi, hiçbir yerine toprak ve çamur bulaşmayan kaya anlamındadır» [106] der


Nohiv ve lügat alimi Halil'e göre Merve kelimesi; beyaz, kaypak ve çok sert kayaya denir


Alûsî ise; «Safa ve Merve kelimeleri, kaya türlerinin çokça bulunduğu İki dağa isim olarak verilmiştir» [107] demektedir


(şeâiriltâhi): Şeâir kelimesi, şeîret kelimesinin çoğu*ludur Lügatta, alâmet manasınadır Safa ile Merve, islâm dininin alâmet ve İbâdet yerleridir Şeâir kelimesi, bir çok ibâdet çeşitleri için de kulla*nılır Tavaf, ezan, safa ve kamet gibi


(Hacce): Lügatta Hacc, kasdetme ve bir şeye çok yö*nelme anlamındadır Şair, şiirinde haca; «insanlar, Zeberka'nın cilalı evi*ne çokça giderler» [108] biçiminde kullanmıştır


Şeriatta Hacc, Allah' (cc)'ın kadim beytini (Ka'beyi) tavaf, sa'y, ara-fatta vakfeye durma ve diğer menâsık-ı Hacc [109] vazifelerini yapmaya te*şebbüs «e kasdetmeye denir


(İğtemere): Lügatta Umre, ziyaret anlamındadır Ziya*ret yapana muğtemir denir Şeriatta Umre, fleytullah'ı Hacc zamanı dışın*da tavaf, safa ite Merve arasında sa'y ve başını tam traş veya saçlarını kısaltma gibi ibâdetlerin yapılmasına denir Umre de Arafat vakfesi, Müz-delife'de gece yatma ve Seylan'ı taşlama gibi menâsıkler yoktur Geniş bilgi için fıkıh kitaplarına bakılabilir


(Cünâha): Lügatta cünah kelimesi, cim'in ötresi ile okunduğunda günaha meyletme anlamındadır Bazı alimlere göre günaha meyletme değil, bizzat günaha denir «Lisânü'l Arab» kitabının müellifi Ibn-i Menzur «Cünah, günaha meyletme anlamındadır» der


İbn-i Esir de: «Cünah kelimesi, hadislerde çokça geçen bir kelimedir Âyet, hadis ve Arab edebiyatı şiirlerinde çokça kullanılan cünah kelimesi, günah ve meyletme manasınadır Buna göre âyette, bu kelimenin geçtiği kısmın icmali manası: «Safa ile Merve arasındaki sa'yde sizin için günah, çetinlik ve sıkıntı verecek hiçbir şey yoktur» demektir


(Yettavvafe): Tavaf anlamında olan bu kelimenin aslı «Yetetavvefe»dir Baştaki ta harfi dad'a idgam edilir Mesela: Müzemmil kelimesinin aslının Mütezemmil ve Müdessir kelimesinin aslının Mütedes-sir oluşu gibi [110]




Ayetin İcmali Manası



Ey mü'minler, gerçekten Safa ile Merve-Allah (cc), kullarına şiar et-mlştlr-dininin alâmetlerindendirler Mü'minler, o iki yerde Allah (cc)'a dua, llkir ve kendisine yaklaştırıcı amellerle ibâdet ederler Safa ile Merve ara*lında sa'y, Haccın menâsiklerinden olduğu gibi, dininin de şiarlarındandır ve onda noksanlık yapmak sahih (doğru) değildir Zira O, hâkim ve alim Allah (cc)'ın teşriidir Öylekj Hz İbrahim (sav)in; «Ey Rabbhniz, bize İba*det edeceğimiz yerleri (Hacc amellerini) göster (öğret)» (Bakara: 128) münacaatından sonra Safa ile Merve arasında sa'y etmesi, kendisine om-todlldi


Ey mü'minler, sizden her kim Allah (cc)'ın atik (en eski) beytini Hacc vaya Umre için ziyaret ederse, Safa ile Merve arasında sa'y yapmaktan çekinmesin Mü'mine sa'y etmekten ötürü her hangi bir zorluk ve günah da yoktur Müslüman, Allah (cc)'ın rızasını talep ve emrini kabul ettiği İçin «tı'y yapar Müşrik ise putların rızasını kazanmak için sa'y yapar


Ey müminler, siz, alemlerin Rabbı Allah için sa'y ediyorsunuz Muş-ilklere benzeme korkusuyla Safa ile Merve arasında sa'y yapmayı ter-kolmeyiniz Müşrikler, küfür için sa'y ederlerken sizler, bana inandığınız, «İçimi tasdik ettiğiniz ve emrime itaat ettiğiniz için sa'y ediyorsunuz Safa İla Merve arasında sa'y etmekte sizin için ne günah ve ne de günaha tema yi il vardır Bir kimse ikinci defa Hacc veya Umre yaparsa Allah (cc) kıya-met günü eda ettiği nafile Hacc veya Umreden dolayı en hayırlı mükafatı verir [111]




Ayetin Nüzul Sebebi



A Urve bin Zübeyr (ra), Hz Aişe (ranha)'ye ««Şübhe yok ki «Safa* İla «Merve» Allah'ın şeairindendir işte kim o «Beyti» (Ka'beyi) Hacc vt ya Umre (kasdı) İle ziyaret ederse, bunları güzetce tavaf etmesinde üze*rin» bir beis yoktur» âyeti için ne diyorsunuz? Ben hiç bir kimsenin Safa lln Merve arasında sa'y yapmayı terkederek günaha gireceğini zannetmi*yorum» diye sordu Hz Aişe (ranha)'de; «Ey kardeşimin oğlu çok çirkin lılr söz söylüyorsunuz Eğer âyet, anladığınız ve te'vil ettiğiniz gibi olsa «Invaf etmesinde üzerine bir beis yoktur» tarzında gelmesi gerekirdi, Halbuki bu âyetin nüzul sebebi şöyledir: Ensariler (Medine müslümanları), Ulamı kabul etmeden önce «Menat» ismindeki putlarının adını anarak, ibâdet maksadıyla zorlukla Safa i!e Merve arasında sa'y ederlerdi En-sarîler İslâmı kabul ettikten sonra Resulullah'a: «Bizler, müslüman olma*dan önce Safa ile Merve arasını zorlukla sa'y yapardık Şimdi onların arasında sa'y yapmayı müşriklere benzemek korkusuyla terk mi edelim?» demeleri üzerine Allah (cc) bu âyeti inzal buyurdular» sözlerine devam*la; «Resulullah (sav), onların arasında sa'y yapmayı sünnet kıldı Hiçbir müslüman Safa ile Merve arasındaki sa'yı terkedemez» [112] dedi


B Buharî ve Tirmizi, Enes (ra)'den: Safa ile Merve arasında sa'y yap*ma hususunda sorulan soruya Hz Enes (ra); «Biz, Safa ile Merve ara*sında sa'y yapmayı cahiliyyet dönemi adetlerinden biliyorduk İslâm dini gelince sa'y yapmayı bırakıp terkettik Bunun üzerine, sa'y hususunda âyet nazil oldu» dedi» [113] hadisini rivayet etmişlerdir[114]




Ayetin Tefsirindeki İncelikler



Birinci incelik: İmam Fahreddin er-Râzî «Bu âyetin, bir önceki âyet*le ilgisi şöyledir: Allah (cc) bir önceki âyette, Hz Muhammed (sav) ve ümmetine Hz İbrahim (sav)'in şeriatı ile islâm dininin mütekâmil bir din olduğunu, Kıble'nin Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a dönüştürülmesi ile beyan etmiştir Ka'benin inşa tarihi ile Hz ibrahim (sav)'in zevceleri Hz Hacer (ranha)'ln iki dağ (Safa ile Merve) arasında sa'y yapmasına bak*tığımızda, her ikisinin de Hz ibrahim (sav)'in dininin şiarlarından olduğunu görürüz Bundan dolayı Allah (cc), sa'y yapma hükmünü, kıble âyetinin hemen arkasından ferman buyurmuştur» [115] der


İkinci incelik: Safa ile Merve arasında sa'y yapma, ya farz, ya vacib veya sünnettir Allah (cc), bu hükmü yapan için neden «hiç bir günah yoktur?» buyurmaktadır? Bu soruya şöyle cevap verilebilir: «Cahiliyyet dev*rinde Safa tepesinde «İsaf» ismi verilen bir put, Merve tepesinde ise «Nâilet» adı verilen diğer bir put vardı Müşrikler bu iki tepe arasında sa'y yaparlarken o putlara ellerini sürer ve yüzlerine mesh ederlerdi Bu*nun üzerine müslümanlar, onlara benzememek için Safa ile Merve arasın*da sa'y yapmaktan kaçındılar Mü'minlerin bu hareketi üzerine «sa'y yap*makta bir günah yoktur» âyeti nazil oldu Zira müslümanlar, putlar için değil Allah (cc)'ın emrine inkıyaden sa'y yaparlar


Üçüncü incelik: Şükür, bir nimet ve iyiliğin karşılığında yapııan medh ve senadır Allah (cc)'ın kullan medh ve senası ise muhal (mümkün değil) dir Zira hiçbir kimse, Cenab-ı Hak'ka ne bir yardım ve ne de bir ihsanda bulunabilir Âyetteki «Muhakkak Allah (cc) şâkirdir» ifadesi, şükreden değil, amellerin karşılığı mükafat ve ecirleri veren anlamındadır [116]




Âyetteki Şer’i Hükümler


Birinci Hüküm: Sala İle Merve Arasında Sa'y Yapma Farz Mıdır, Sün*net Midir?



Fakihler, Safa ile Merve arasında sa'y yapma hususunda üç kısma ayrılmışlardır


1 Sa'y yapma Haccın rükünlerindendir Kim say yapmazsa, Haccı batıl (geçersiz)dir Bu, Şafiî ve Maliki mezheblerinin görüşü olduğu gibi imam Ahmed bin Hanbel (ra)'in iki rivayetinden birisidir Onlar da Saha*belerden İbn-i Ömer (ra), Cabir (ra) ve Aişe (ranha)'dan rivayet etmiş*lerdir


2 Safa ile Merve arasında sa'y yapma, rükün değil Haccın vaclble-rindendir Hacı sa'y yapmayı terkederse, kurban (koyun veya keçi) ket»-mesi lazımdır Bu görüş, imam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ile İmam Sevrl (ra)nindir


3 Sa'y yapmak, vacib değil, sünnettir Bir kimse sa'y yapmayı terke-derse hiçbir şey lazım gelmez Haccı tamamdır Bu görüş, sahabelerden Ibn-i Abbas (ra) ve Enes bin Malik (ra)indir imam Ahmed bin Hanbel (ra)'den de böyle bir görüş rivayet edilmiştir


Birinci görüşün (Şafiî ve Maliki'nin) delilleri:


A Resulullah (sav)'ın; «Sa'y yapınız Zira Allah (cc), muhakkak onu size farz kılmıştır» hadisidir [117]


B Resulullah (sav)'ın Veda Haccında Safa ile Merve arasında sa'y yaptığı sabittir Hatta o Safa tepesine yaklaşırken; «Şüphe yok ki «Safa» İle «Merve» Allah'ın şeairindendir» âyetini okuyarak sa'y yapmaya baş*lamış ve «Siz sa'y yapmaya Allah (cc)'ın başladığı —âyette önce Safa ke*limesi geçer— ile başlayınız» buyurmuştur


Resulullah (sav), Hacc esnasında Sa'yın 3di şavt —Safâ'dan Merve'-ye 4 gidiş, Merve'den Safa'ya 3 gidiştir—ını tamamladıktan sonra saha*belere «Benden Haccın menâsikinj öğreniniz» buyurarak kendisine uyulmasını emretmiştir O'nun bu emri, sa'y yapmanın farz olmasından dola*yıdır ve Haccın rükünlerinden olduğuna işarettir


C Müslim, Hz Aişe (ranha)'nin; «And clsun Safa ile Merve arasında sa'y yapmayan kimsenin haca tamam değildir» [118] buyruğunu rivayet etmiştir


D Alimlere göre, Safa ile Merve arasında sa'y yapma şavtlarına yal*nız Harem-i Şerifin bir bölgesinde müsaade edilmiştir Onlar da Beyti ta*vaf etme gibi, Hacc ve Umrenin rükünlerindendir


İkinci görüşün (Ebu Hanife ve İmam Sevri'nrn) delilleri:


imam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ile İmam Sevri (ra), sa'y yapmanın Haccın rükünlerinden değil, vaciblerinden olduğunu şu âyet ve hadisler*den aldıkları delillerle isbat etmişlerdir


A «Bunları (Safa ile Merve) güzelce tavaf etmesinde üzerine bir beis yoktur» âyetinden, onları tavaf edenler için bir günahın olmadığı anla*şılır Âyetin ifadesi, sa'y yapmanın rükün olduğuna değil, mubah olduğu*na işarettir Resulullah (sav)'ın sa'y yapması, bizlere onu vacib kılmıştır Şu halde sa'y yapma; müzdelife vakfesi, şeytan taşlama ve kudüm tavafı gibi, terki kurban kesme ile telâfi edilen hacc vaciblerindendir


B Şâ'bi'nin rivayet ettiği şu hadistir: «Ben (Urvet bin Müdris et-Tâî) Muzdelife'de Resulullah (sav)'ın huzuruna vararak; «Ya Resulullah (sav) Tayyi dağından geliyorum Yol güzergahındaki tüm dağ ve tepelerde vakfe (durup, dua) ettim Benim için başka bir hacc yapmak var mıdır?» dedim O; «Her kim bizimle şu namazı —Muzdelife'de akşam namazını yatsıya tehir ederek, her ikisini beraber kılma— eda eder Muzdelife'de vakfeye durur ve arefe günü Arafat'ta gece veya gündüz vakfe yaparsa Haccını tamamlar» buyurdu»[119]


Bu hadisten delil çıkarma iki açıdan olabilir Birisi, bu hadiste Safa ile Merve arasında sa'y yapma yoktur Diğeri, sa'y yapmak Haccın farz ve rükünlerinden olsaydı, Resulullah (sav)'ın, hadiste adı geçen şahsa açıklaması gerekirdi Zira Resulullah, o'nun Haccın rükünlerinden haber*dar olmadığını biliyordu


Üçüncü göriişi'n (İbn-i Abbas (ra), Enes bin Malik (ra) ve İmam Ah-med bin Hanbel' (ra)'in bir rivayeti) delilleri:


Sa'y yapma, haccın vacib ve rükünlerinden değil, sünnetlerindendlr 0u görüş sahiplerinin delilleri şunlardır:


A «Kim gönlünden koparak (vacib olmayan amellerden) bir hayır İşlerse (mükafatını görür) Çünkü Allah, taatlerin ecrini veren, (her şeyi de) hakkıyla bilendir» âyeti, sa'y yapmanın haccın farz veya vaciblerinden de-Oll, açıkça sünnetlerinden olduğunu gösterir Bir kimse, bu âyetin zahirine göre sa'y yapmayı terkederse haccında bir noksanlık olmaz ve terkinden Mürü de ceza kurbanı terettüp (vacib değil) etmez


B «Hacc, arefe'dir» hadisi, arefe vakfesini yapan kimsenin haccının tamam olduğuna işarettir Bu ise, hacc amellerinin tamamlandığını göste*rir Bazı hususlarda bir kısım ameller terkedilse dahi, asıl farzlar işlendiği için hacc tamamlanmıştır bu görüş sahiplerine göre[120]


ibn-l Cevzî bununla ilgili olarak: «imamımız Ahmed bin Hanbel (ra)'-dtn Safa ile Merve arasında sa'y yapma hususunda muhtelif rivayetler varit olmuştur Alimlerden El-Esrem; «Sa'y yapmayı terkeden hacının hac-cı caiz (kabul) değildir» naklini yaparken Ebu Talib de; «Sa'y yapmayı hılnrek veya unutarak teıketme de bir sakınca yoktur Yalnız terketme, uygun görülmez» naklini yapmaktadır Diğer taraftan Meymunî'de sa'y yııpmanın sünnet olduğunu İmam Ahmed bin Hanbel (ra)'den nakleder» iler


Mugnî kitabı yazarı, ikinci görüşü (Ebu Hanife (ra) ve İmam Sevrl (m)'nin) daha faziletli (iyi) olduğundan tercih eder Zira sa'y yapmanın vorlb olduğunu söyleyenlerin delilleri, onun bir vacibi tamamlayıcı bir va-c ıh değil, kendi başına mutlak bir vacib olduğuna işarettir Hz Alşe (r nnha)'nin «So'y yapma vacibdir» sözü, ona muhalif olan sahabelerin gö-ıııçleriylo çatışır


Sahih elan, Şafii ve Malikilerin görüşüdür Zira Resulullah (sav), Sa*la İle Merve arasında sa'y yaptıktan sonra sahabelere hitaben; «Haccın menâsikini benden öğreniniz» buyurmuştur O'na uymak ise vacibdir Sa'y yııpmanın sünnet olduğunu savunanların; «Her kim gönlünden koparak (voclb olmayan amellerden) bir hayır işlerse (mükafatını görür)» âyetini ılnlll getirmeleri, yeterli değildir Zira Taberî Tefsirinde de dendiği gibi âyet; hlr kimse farz olan haccını edadan sonra nafile bir hacc veya umre ya*parsa anlamındadır Kj bu sa'y yapmanın sünnet olduğuna işaret etmez Allah (cc), en iyi bilendir [121]




Âyetlerden Alınacak Dersler



1 Safa ile Merve, İslâm dini şeairinden olduğu gibi ibadetlerimizin de bir sembolüdür


2 Safa ile Merve arasında sa'y yapma, Hz İsmail (sav)'in annesi Hz Hacer'e vâki olan tarihi bir olayın canlandırılmasıdır


3 Müşriklerin cahiliyet devrinde sa'y yaparken Sufâ ile Merve tepe*lerindeki putlara el sürmeleri, müslümanların sa'y yapmalarına mani de*ğildir


4 Beyt (Ka'be)i, hacc veya umre için ziyaret eden kimselere sa'y yap*mak vacibdir


5 Farz dışında nafile hacc veya umre yapmak, insanların imanları*nın kemâlini gösterir


6 Allah (cc), kendisine kulluk yapanlara en iyi mükafatları verecek*tir [122]




Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler



Allah (cc); mü'minlerin hacc ve umre yaparken Safa ile Merve ara*sında sa'y vazifesini ifa etmelerini, taatın bir sembolü ve dinin şiarlarından saymıştır İnsanlık tarihinin en eski hatıralarından olan sa'y yapma, aynı zamanda tarihî bir hadiseyi de canladırmaktadır


Yalnız Allah (cc)'ın emrine uyan Hz İbrahim (sav), oğlu Hz İsmail (sav) ve hanımı Hz Hacer (ranha)'ı, hiç kimsenin bulunmadığı, hayat emaresinin görülmediği ve meskenin de yapılmadığı bir çölde bıraktı Çün*kü Allah (cc), Hz İbrahim (sav)'e çölün ortasındaki susuz, ağaçsız ve mey*vesiz yerde eski Beyti'nin inşasını emretti ve insanların kalbini oraya mey-leettirmeyi irade buyurdu Hz ismail (sav), o tarihte annesinin kucağında süt emen bir çocuktu Hz İbrahim (sav), o'nu ve annesini bugün Haram-i Şerifin bulunduğu yere bırakıp geri dönerken Hz Hacer (ranha), o'na hitaben; «Bizi insansız, meskensiz ve başıboş çölde bırakıp nereye gidi*yorsunuz?» dedi Hz İbrahim (sav), Allah (cc)'ın emrini yerine getirememe korkusuyla geri dönüp hanımına cevap vermeden yoluna devam etti 0'-nun bu hareketi üzerine Hz Hacer (ranha) arkasından yetişerek; «Bu yaptığınızı Allah (cc) mı emretti?» diyerek tekrar sorunca, Hz İbrahim (sav)'de; «Evet» cevabını verdi Bunun üzerine Hz Hacer (ranha) «Allah {cc), bizi burada korur» diyerek geri döndü


Hz İbrahim (sav) giderken Mekke'de bugün «seniyye» ismi verilen yere geldiğinde yüzünü Ka'benln bulunduğu yere çevirerek onları gördü Fakat onlar, Hz İbrahim (sav)'i görmüyorlardı O, ellerini kaldırarak; «Ey Rabbimiz, ben evlatlarımdan kimini, senin mukaddes olan evinin yanında ekinsiz bir vadiye yerleştirdim Sebebi şudur ki, Rabbimiz dosdoğru no-mazlarını kılsınlar Artık sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyi ettir Önlerin şükretmeleri me'mul olduğu için kendilerini bazı mey*velerle rızıklandır» (İbrahim: 37) duasını yaptı ve uzun susuz, ağaçsız vo otsuz çölleri aşarak asıl vatanı Filistin'e gitti Hanımı ve oğlunu ise yolnu Allah (cc)'ın hıfz ve himayesine bırakmıştı Hz Hacer ve oğlu, o vadldo yapayalnız kaldılar Yiyecek ve içecekleri yanlarındaki tulumda bulunun su ile kuru meyvelerden ibaretti Suları bitince Hz Hacer (ranha) ve oğlu susadılar Susuzluktan oğlu (Hz ismail)'nun helak olacak hale gelmeni üzerine Hz Hacer (ranha), su bulmak için en yakın yer Safa tepesine çıkıp etraft» su bulunabilecek yerlere bakarken, bir taraftan da mutlak bir ölümle karşılaşan oğluna bakıyordu Safa tepesi ve civarında su umu resi göremeyince koşarak Merve tepesine çıktı Fakat orada da su omu resine rastlayamadı Bu iki tepe arasında —bugün hacılar ona benzottt rek yaparlar— 7 defa sa'y yaptı Gücünü kaybettiği bir sırada uzaktan hlı ses işitti ve sesin sahibine doğru yönelerek; «Sesinizi duydum Yanım/tlu bana yardım edecek bir kimse varsa gönderiniz» dedi Daha sonra imi günkü Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde çok güzel şimali bir kikinin bulunduğunu gördü İnsan zannederek ona doğru koştu Yanına vaıdıûı zaman onun Allah (cc)'ın bir meleği olduğunu gördü O Meleğin kandilli rını yere vurmasıyla Allah (cc)'ın alametlerinden olan bugünkü Zonı/nın suyu fışkırmaya başladı Melek, Hz Hacer (ranha)'e hitaben «Hiç korkma gelecekte burada Allah (cc), oğlun ve babasına beraberce Beyt'lnl Infd ettirecektir» buyurdu /13)


Jbn-i Abbas (ra), sa'y yapma hususunda; «Bugün müslümanların yap*mış olduğu sa'y, Hz Hacer (ranha)'in Safa ve Merve aıasındaki torlhl «a1-ylni canlandırmak içindir» der


Yazdıklarımız, tarihî bir hadisenin özeti ve ebedî hatırasıdır Kİ Al*lah (cc), orada en eski Beyti'nin imarını irade ile haccın menâslklnl ve yüce islâm dininin şiarlarının yapılmasını emretmiştir


— Bu kıssayı Sahih-i Buhari'den özetleyerek aktardım[123]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




6 DERS ŞER’İ İLİMLERİ KETMETME (GİZLEME)



159 — Hakikat indirdiğimiz o acık acık âyetlerimizi ve doğruyu - biz kitapta insanlara onun pek aşikâr bir surette bildirdikten sonra - gizle*yenler (yok mu?) işte onlar (m hali) onlara hem Allah lanet eder ve hem lanet etmek şanından olanlar lanet eder


160 — Ancak tevbe (ve riicu) edenler, (hareketlerini) düzeltenler ve (hakikati gizlemeyip) iyice açıklayanlar başka Ben artık onların günah*larından geçerim Ben en çok tevbeyi kabul edenim, en çok esirgeyenim


(bakara suresi)




Ayetlerin Lafzi Tahlili



(Yektümûne): Lügatte kitman kelimesi, gizlemek ve ört*mek anlamınadır Er-Râgıb bu hususta şöyle der: «Kitman hadisi (sözü) gizlemek manasınadır» [124] Âiusi de «Ketm, ihtiyaç duyulan bir şeyin açıklanmasını kasten terketmek demektir Bu ise, ya onu gizlemekle, ya da ynrlne başka bir şeyi koymakla olur Yahudiler —Allah onlara lanet etsin— kelm'in her iki şeklini de kullanmışlardır» [125] demektedir


(El-Beyyinâti): Lügatte beyyiye'nin çoğulu olarak


İNter akli ister hissi olsun açık bir delâlet manasınadır Âyetlere beyyine donilmesi kestedilen şeyin üzerindeki -ister hissi, ister akli olsun- perdeyi kaldırmak içindir [126] Âyette geçen «beyyinat» tan murat, Resulüllah (sav) hakkında Tevrat ve incil'de inzal buyrulan âyetlerdir


(Vel Hüdâ): Hüdâ kelimesi, insanların doğru yola gitmesine vesile olan herşey anlamındadır Ebussuud; «Âyetteki Hûda'dan murat, Resulüllah (sav)'a inanıp, uymanın vacib olduğuna delâlettir,» [127] der


(Yelanehümullâhü): Bu cümlenin anlamı şudur: «Allah (cc) onları tardederek rahmetinden uzaklaştıracaktır»


(Ellâınûne): Ibn-i Abbas (ra), «Âyetteki bu kellmoden maksat, yeryüzünde insan ve cinlerin dışındaki tüm canlı ve cnnuif varlıklardır Buna göre cümlenin anlamı şöyledir: Hakikati gizleyenleri (ya hudileri), yeryüzünde insan ve cinlerin dışındaki tüm varlıklar lanetler» [128] der


Mücahid ise bu hususta şöyle demektedir: «Lanet edenler, yeryüzün» de insan ve cinlerin dışındaki tüm canlı varlıklardır Zira Rasulüllah (iav), hayvanların hal lisanıyla «yeryüzünde insanların günahlarından dolayı yağmura hasret kaldık» dediklerini buyurur» [129]


Sahih olan şudur: Onları (lanetlenenleri), Melekler Peygamberler v* bütün müslümanlar lanetler Zira Allah (cc), bu âyetin hemen arkasından, «Muhakkak Allah'ın, Meleklerin, bütün insanların laneti onların tep««ln«,


işte onlar Onların cezaları!» (Âli İmrân: 87) âyetini inzal buyurmuştur Zaten Kur'an'ın bazı âyetleri, diğer bazı âyetlerini tefsir eder


(Tâbû): Ketm etmekten dönmek anlamınadır


(Ve eslehû): Bozulan bir şeyi düzeltmek anla-mındadır


(Ve beyyenû): «Yahudilerden tevbe edenler, daha önce Resulüllah'ın (sav) vasıflarından veya dinin hükümlerinden ket-mettiklerini halka açıklamışlardır» anlamındadır


(Ettavvâbürrahimü): «Ben en çok tevbeyi kabul edenim, en çok esirgeyenim» manasınadır [130]




Bu Âyetlerin Bir Önceki Âyetlerle Münasebeti



Kitab ehli (yahudi ve hristiyanlar), kitaplarında halkın ihtiyaç duyduğu veya öğrenmek istediği mevzuları ketmediyorlardı Bilhassa son Peygam*ber Resulullah (sav)'ın gelişini müjdeleyen âyetleri, «halk ona inanmasın» diye kasten gizlemişlerdi Bunların yaptıkları misallendirilebilir: Evli bir ki*şinin zinadan sonra taşlanması hükmü ve bazı hükümlerin yerine kendi arzuları doğrultusunda başka hükümler koymaları gibi Ayrıca âyetleri İs*tedikleri biçimde te'vil ederlerdi, işte Allah (cc), bunların yaptıklarını bu âyetleriyle çok açık bir şekilde ifade ile onlar ve benzerlerinin üzerine daimi bir lanetin geldiğini tescil etti [131]




Ayetlerin İcmali Manaları



Allah (cc) Icmâlen şöyle buyurur: «Hakikaten bizim açık açık indirdi*ğimiz âyetleri ve Hz Muhammed (sav)'ın Allah (cc)'ın kulu ve resulü oldu*ğuna delâlet eden delilleri halktan gizleyenler (yahudiler ve hristiyanlar), bilhassa yanlarındaki Tevrat ve incil'de O'nun gelişiyle ilgili yazılı âyetle*ri bildikleri ve vasıflarını tanıdıkları halde ketmediyorlardı Allah (cc), ki*tab ehlinden Peygamberimize iman eden bazı kimselerin bulunacağını ve vasıflarını şöyle beyan eder: «(Onları) nezdlerindeki Tevrat ve İncil'de (is*mini ve sıfatını) yazılı bulacakları Ümmi Nebi olan O Resul'e tabi olanlar*dır» (A'raf: 157) Bu âyet Tevrat ve İncil'de Hz Muhammed (sav) in va-


«idarinin mevcut olduğunu çok açık bir şekilde gösterir Resulullah (sav)'-in vasıflarını ketmedenler istedikleri zaman diledikleri hükümleri kaldırıp yerine başka hükümler koyanlar ile Tevrat ve incil'de değişiklik yapanlar tart edilmeye, Allah (cc)'ın rahmetinden uzaklaştırılmaya ve melekler ile tüm halk tarafından lanetlenmeye layıktırlar Yalnız Allah (cc)'ın, Peygam*berlerine (Hz Musa ve İsa'ya) vahyettiği emirleri açıklayanların ve Hz Mu*hammed (sav)'e iman ederek durumunu düzeltenlerin tevbelerini Cenubi Hak kabul eder Rahmet ve mağfiretini yağdırır Çünkü Allah (cc) kul ların tevbeierini çokça kabul eden, her zaman ve her yerde esirgeyendir»[132]




Âyetlerin Nüzul Sebebleri



1 Kitap ehline, Resulullah (sav)'ın gelişi ve vasıfları hususunda soru sorulduğu zaman onlar, düşmanlıklarından bu hususta haber vermeyip gizliyorlardı Onların ketmetmeleri üzerine bu âyet nazil oldu


2 Allâme Süyûti, «Dürrü'i Mensur» isimli tefsirinde İbn-i Abbaı'len rivayetle şöyle der: «Muaz bin Cebel (ra) ve bazı sahabiler, Yahudi alim larine Tevrat'tan bazı şeyler sordular Onlar bu sorulara cevap vermeye ruk ketmettiler Bunun üzerine bu âyet nazil oldu» [133]




Âyetlerdeki Şeri Hükümler



Birinci Hüküm: Bu Âyet, Yalnız Yahudi Ve Hristiyan Alimleri Hakkında Mı Nazil Olmuştur?



Âyet, kitaplarında yazılı bulunan Peygamber Efendimiz (8av)'ln vuııf kırını halktan gizleyen Yahudi hahamları ve hristiyan bilginleri ruıkkırtdu nazil olmuştur Âyetin nüzul sebebi de buna delâlet eder Âyet, Allah (cc)'ın âyetlerini ketmeden ve şer'î hükümleri gizleyen her bilgini kaplar /İra Usul-u Fıkıh alimlerinin dediği gibi ahkâm âyetlerinde muteber olun, nüzul sebebindeki hususilik değil, âyetin terkibindeki umum ifade eden lafızlardır Âyet, umumu ifade eden bir cümle-ki başında terkiplerin nere-ninde kullanılırsa kullanılsın umumu ifade eden «ellezine»-ile gelmiştir Dundan ötürü âyetin nüzul sebebi her ne kadar hususi ise de ihtiva ettiği hükümler umumidir


Ebu Hayyân, bu hususta şöyle demektedir: «Âyet, her ne kadar husuil bir sebebe dayalı olarak nazil olmuşsa da, terkibindeki ketmedenler, n<ı vu kitap kelimeleri umumu ifade eder Dolayısıyla âyetin kapsamına, hnlt açıklanmasını istediği dinî bilgiler sorulduğu zaman, açıklamayan her ', his girer Bu hususu, Resulullah (sav)'ın, «İlmî bir mesele sorulduğu zaıiı>"


onu söylemeyen kimsenin ağzına kıyamet günü ateşten bir gem vurulun [134] hadis-i şerifi açıklar Sahabiler —Arapların en fasihi ve Kur'an'ın anla*şılmasında müracaat mercii olanlar— de âyetin umumu ifade ettiği ka-naatindedirler Ebu Hüreyre (ra) «Hakikat, indirdiğimiz o açık açık âyet*lerimizi ve doğruyu gizleyenler yok mu?» âyeti olmasaydı ben hiçbir ha*dis-i şerifi nakletmezdim» [135] der [136]




İkinci Hüküm: Kur'an Okumasını Ve Dini İlimleri Öğretmek İçin Ücret At*mak Caiz Midir?



Alimler, «Hakikat, indirdiğimiz o açık açık âyetlerimizi» âyetine is*tinaden Kur'an okumasını ve dinî ilimleri öğretmek için ücret alınmasının caiz olmadığını söylerler Zira âyet, ilmin açıklanması ve yayılmasını em*retmektedir, insan yapmakla mükellef olduğu bir işi yaptığı zaman ücret almak hakkına sahip değildir Mesela: Namaz kılan kimse, kıldığı namaz*dan ötürü bir ücret alamayacağı gibi bir kimseye namaz kılmayı öğret*mekle de ücret alamaz Bundan dolayı öğretme —namaz gibi— insanlar üzerine farzdır Ancak son devir alimleri, halkın dinî ilimleri öğretmekten yüz çevirip dünya metaı ile meşgul olduklarını, Kur'an hafızları için dinî ilimlerin tamamen yok olacağını, bu nedenle de halkın cahil kalacağını gö*rerek Kur'an okumak ve dini ilimleri öğretmek karşılığında bir ücret alınma*sını mubah saymışlardır Bazı alimler de dini ilimleri layıkıyla öğrenme ve öğretme hususunda ücret alma ve vermeyi vacib görmüşlerdir Vakıfların yapılış sebepleri araştırıldığı zaman, yalnız Kur'an ilimlerinin korunup ne*silden nesile intikal ettirilmesi için meydana getirildiği görülür


Mütekaddimin alimleri ise, öğrenme ve öğretme karşılığında ücret alınmasının haram olduğu hususunda ittifak etmişlerdir Zira ilim,, ibâdet*tir, ibadet karşılığı ücret almak ise haramdır


Ebu Bekir el-Cessâs: «Hakikat, indirdiğimiz o açık açık âyetlerimizi ve doğruyu gizleyenler yok mu?» âyeti, dinî ilimlerin açıklanmasının gere*ğine delâlet eder ilmî bir meselenin açıklanması karşılığı ücret almak caiz değiidir İnsanın yapmakla yükümlü olduğu ibâdet karşılığında ücret alma*sı uygun olmaz Bu ibâdetlerden birisi hatta en büyüğü, bilmeyenlere onu öğretmektir Dinî ilimlerin öğretilmesi, fakat karşılığında bir ücret alınma*ması hususuna, «Allah'ın indirdiği kitaptan (Peygamberin vasıflarına dair) bir şeyi gizleyipte onunla az bir bahayı (hasis bir menfaati) satın alanlar (yok mu?) Onlar karınlarına ateşten başka (bir şey) yemiş olmazlar Kıyamet günü Alloh, onlarla konuşmaz, onları temize de çıkarmaz Onlar İçin pek acıklı bir asap vardır» (Bakara: 174) âyeti de delâlet eder Allah'ın «onunla az bir bahayı satın alanlar» emri, İslâmi ilimleri öğretme karşılı*ğında ücret almanın bütün yönleriyle yasak olduğunu gösterir Sahabller-den birisi, Resulullah (sav)'a gelerek «Kavmime müslüman olmaları İçin 100 koyun verdim» dedi Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav) «Var-dlğin koyunları geri al Eğer islâm'ı terkederlerse onlar islâm'a donünceye kadar savaşırız» buyurdu Bu hadis-i şerif, İslâm'î ilimleri öğretme ve yayma karşılığında bir şeyin alınması ve verilmesinin yasak olduğunu gös*termektedir» [137] der


Bu izahlardan anlaşılan şudur: Kur'an okumayı ve islâm'î ilimleri öğ*retme karşılığında ücret almak batıldır (doğru değildir)


Fahreddin er-Râzî ise: «Fakihler «hakikat indirdiğimiz o açık a<-ık âyetlerimizi ve doğruyu gizleyenler yok mu?» âyetini delil alarak, islâmi İlimleri öğretme karşılığında ücret almanın, caiz olmadığına hükmeder*ler Âyet, öğrenmenin farz olduğuna delalet eder Farz bir emrin, ifası kar*şılığı ücret almak caiz değildir,» [138] demektedir


Fakihlerin görüşü; ilmi, ibâdet derecesine yükseltiyor Bu görüş imi lakdire şayandır Yalnız şer'î ilimler, müteahhirin (sondevir) alimlerin üâ« ret hususundaki görüşlerine (ücret alımının mubah olması) rağmen gün yoçtikçe azalmaktadır Eğer biz «Mütekaddimin (eski devir) alimlerin bu husustaki fetvalarını kabul edersek, alınan maaş ve ücretleri yasaklarsak, şer'i ilimleri öğreten ve öğrenen hiç kimse kalmaz» deriz [139]




Âyetlerden Alınacak Dersler



1 Yahudi ve hristiyanlar, halkın Resulullah (sav)'a ve Kur'an'a İman etmelerine mani olmak için O'nun İncil ve Tevrat'ta yazılı sıfatlarını gizle*miş ve ketmetmişlerdir


2 Alimlerin ilmi gizlemesi, üzerlerindeki emanete —ki öğretmektir— hlyanettir


3 İslâmi ilimleri yaymak veya yayılmasına vesile olmak, beşeriyyetln hidayete gelmesi için vaciptir


4 Şer'i hükümlerden birisini gizleyen kimse, ebedi lanete uğrar Yal*nız tevbe etmek kafi değildir O'nunla beraber yaşayışını ıslah etmesi ve amellerinde ihloslı olması gerekir [140]




Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler



Semavî dinler; beşeriyyeti hidayete ve küfrün karanlıklarından islamın aydınlığına kavuşturmak için gelmiştir Hiçbir kimsenin kıyamet günü sorguya çekildiği zaman «ben öğrenmedim veya öğretilmedim» ma*zeretini ileri sürememesi için İslâm, cahil kimseye öğretmeyi, sapık kişiyi doğru yola getirmeyi ve bütün insanları Allah (cc)'ın emirlerini yapmaya çağırmayı, emreder


Allah (cc) açık açık indirdiği âyetleri ve doğruyu, yalnız insanlığı doğ*ru yola ve hayra sevketmek için göndermiştir Dini ilimleri ketmetmek ve halka öğretmemek ise, Peygamberlerin tebliğ etmekle vazifeli bulunduğu yüce göreve ve alimlere emanet edilen tebliğ vazifesine hiyanet etmektir Zira Allah (cc), kitap gönderdiği kimselerden emirlerini hemen insanlara anlatmaları ve onu gizlememeleri için misâk (teminat) almıştır Allah (cc), halkın muhtaç olduğu bir şeyi bilhassa dinî meseleleri ketmeden ve şer'î hükümlerden herhangi bir hükmü gizleyip söylemeyenlerin, çok elem ve*rici bir azaba düşeceklerini te'kitle beyan eder Çünkü herhangi bir İslâmi meseleyi ketmetmek, büyük günahtır Bu fiili yapan kimse, lanetlenmeyi ve Allah (cc)'ın rahmetinden uzaklaşmayı haketmiştir


ilmi yaymak, ibadet olduğu gibi, onu ketmetmek de cinayettir Zira Resulüllah (sav) «din hususunda benden duyduğunuzu bir âyetle de olsa tebliğ ediniz» buyurmuştur [141]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




7 DERS TEMİZ ŞEYLERİN MUBAH, PİS ŞEYLERİN HARAM OLUŞU



172 - EV iman edenler, size rızık olarak verdiğimiz şeylerin (madda< tan ve manen) en temiz olanlarından yeyin, Allah'a şükredin eğar (hakh katen) O'na kulluk ediyorsanız


173 — O size ölüyü (murdar hayvanı), kanı, domuz etini, bir Allah'*tan başkası için kesileni katiyyen haram kıldı Fakat kim bunlardan ya-mlye muztar kalırsa -(kimseye) saldırmamak ve haddi (ölmeyecek mik tan) geçmemek şartıyla- onun üzerine günah yoktur Şüphesiz ki Allah, çok yarlığayıcıdır hakkıyla esirgeyicidir




Ayetlerin Lafzî Tahlili



(lillâhi): Şükür kelimesi,-hürmetle nimeti İtiraf etme anlamındadır Bu ise iki yolla olur Birincisi, nimet vereni sena et*mekle, nimet vşrdiğini itiraftır Diğeri ise, nimeti, nimet sahibinin razı oldu-0u tarzda kullanmaktır


(Uhille II ğayrillâhi): İhlâl kelimesi, sesi yükseltme anlamında olduğu gibi, çocuğun dünyaya gelişinden hemen sonra ağlayarak sesini yükseltmesine de denir Müşrikler, bir hayvanı kestikleri


sırada Lat ve Uzza isimli putlarının adlarını sesıerlnl yükselterek anarlar*dı Buna göre âyetin icmali anlamı şudur: «Putlar, tağutlar ve Allah (cc) isminin dışındaki diğer adlarla kesilen hayvanların etleri size haram kılın*mıştır» [142]


(Udturre): Udturre kelimesi, zaruret içinde olan kim*senin hayatını kurtaracak kadar haram bir şeyi yiyebilmesi anlamındadır


(Bağın): Lügatta bağiy kelimesi, hayrı ve şerri taleb edene


denir «Ey hayrı taleb eden kimse, yüzünü bize çevir» hadisinde de bu anlamda kullanılmıştır Âyette yalnız şerri taleb eden anlamında gelmiştir Zeccac'a göre bağiy kelimesi, fesat bir şeyi kasdetmek manasınadır


(Âdin): Üdvan kökünden türeyen âdin kelimesi, haddi aş*ma ve zulmetme anlamındadır Buna göre bağiy denildiği zaman, ihtiya*cından fazlasını yemek, âdiy denildiği zaman ise helal yiyecekleri bulma imkanı varken haram olan şeyleri yemek, demektir [143]




Ayetlerin İcmali Manaları



Allah (cc), mümin kullarına yaşadıkları müddet içersinde helal kazanç*lardan, menfaat veren güzel rızıklardan ve yemeleri leziz olan -Allah ta*rafından mubah kılınmıştır- şeylerden yemelerini emretmiştir O, verdiği bu nimetler karşılığında da iman davalarında doğru ve sadık, emirlerini kabul ve hükmüne razı, arzu ve isteklerine tapınmıyor ve yalnız O'na iba*det ediyorlar ise, kendisine şükretmelerini buyurmuştur


Cenab-ı Hak sağlam tabiatlı insanların dahi kaçtığı çirkin ve pis şeyler ile insan bünyesine zararlı şeyleri yemenin haram olduğunu en açık bir tarzda beyan etmiştir O, murdar bir hayvan etini, kanı, domuz etini, putlara, batıl tapınaklara ve Allah isminin dışındaki bir varlık adının anıl-masıyla kesilen hayvan etlerinin yenilmesini de haram kılmıştır


Yalnız zarurete düşen bir insan, yukarıda açıklanan haramlar dışında hayatın) devam ettirecek bir şey bulamazsa, o zaman hayatını kurtaracak kadar bu haramlardan yerse, günahkar olmaz Zira zaruretler, bir çok mah*zurlu şeyleri mubah kılar Cenab-ı Allah, kullarının günahlarını setreder ve bağışlar [144]




Bu Âyetin, Bir Önceki Âyetle Münasebeti



Allah (cc), önceki âyetlerde kendisine ortak koşanların, ortak koştuk*ları şeyleri, Allah (cc) gibi sevdiklerini beyan etmektedir O onların ortak koşmalarının, bu ortakları niçin o kadar sevdiklerinin ve halkın reisleriyle her noktadaki münasebetlerinin sebebinin, yalnız dünya malı sevgisi ol*duğuna işaret etmiştir Ve tüm insanlara hitapla yerden çıkan nimetleri temiz ve helal olmaları şartıyla yemeyi emretmiştir «Ey insanlar, yerdeki şeylerden helal ve teiniz olmak şartıyla yeyln Şeytanın adımlarına uyma*yın Çünkü o size apaçık bir düşmandır» (Bakara: 168) Cenab-ı Hak, ço*ban arkasından intizamlı bir şekilde yürüyen koyunlar gibi, akılsız, şuur*suz, hürriyetsiz ve idraksiz liderlerin arkasından giden mukallit kâfirlerin hallerini de beyandan sonra, «Ey iman edenler, size rızık olarak verdiğimiz şeylerin en temiz olanlarından yeyin» âyetiyle hassaten mü'minlere hitap etmiştir Zira müminler, anlamaya, ilim öğrenmeye ve doğru yoldan gitmeye daha lâyık ve uygundurlar [145]




Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler



Birinci incelik: Âyetteki «tayyibat» (temizlik)'den maksat, helal rızık-lardır Allah (cc)'ın helal kıldığı her şey temiz, haram kıldığı her şey ise pistir Ömer bin Abdulaziz (ra)'e göre «pâMtan murat, yenen şeylerin de*ğil, kazancın temiz olmasıdır O'nun bu görüşünü, şu hadis-i şerif te'yid eder: «Resulüllah (sav), «Hakikaten Allah (cc) temizdir, ancak pâk olanı huzuruna kabul eder Allah (cc) elçilerine emrettiğini, mümin kullarına da emretmiştir,» sözlerine devamla «Ey Resuller, temiz ve helal olan şeyler*den yeyin Güzel amel (ve hareketlerde) bulunun Çünkü ne yaparsanız hakkıyla bilenim» (Mü'minün: 51), «Siz rızıklandığınız şeylerin en temiz*lerinden yeyin» (Tâ hâ: 81) âyetlerini okudu ve bir kimse, tozlu topraklı ve yorgunluk veren uzun bir yolculuktan sonra ellerini göğe doğru kaldı*rarak «Yarabbi, yarabbi» diyerek dua yapmaya başlar Halbuki onun yediği, içtiği, giydiği ve gıda olarak aldığı her şey haramdır O'nun duası kabul olur mu? buyurdu» [146]


Temiz rızık hakkında Rasulüllah (sav)ın beyanlarından daha güzeli ol*maz


İkinci incelik: Allah (cc), kullarına yerden çıkan şeylerin temiz ve he*lal olanlarının yenilme ve içilmesini mubah kılmıştır Allah (cc) haram şey*ler az olduğundan, onlardan bahsetmiştir Haram olduğu beyan edilen şeylerin dışında kalan herşey ise, mubahtır


Üçüncü ve dördüncü incelik: Gramerle ilgili olduğundan yalnız Alusi ile Ebussuud'un görüşlerini önemine binaen alıyoruz


Âlûsi: «Hürmetin, hassaten haram şeylerin kendilerine izafe edilmesi, murdar ölen bir hayvanın hiçbir uzvundan istifade edilemeyeceğine işaret eder» [147] der Ebussuud ise, «Domuz eti, Kur'an da niçin anılmıştır? Bu so*ruyu şöyle cevaplandırabiliriz: Domuzun diğer parçaları da etlerine tabi*dir Eti haram olan hayvanların, diğer uzuv ve parçalarının yenilmesi ve kullanılması haramdır,» [148] demektir [149]




Âyetlerdeki Şer'i Hükümler


Birinci Hüküm: Murdar Bir Hayvanın Yalnız Eti Mi, Yoksa Herhangi Bir Uzuv Veya Parçasından Faydalanmak Mı Haramdır?



Âyetteki «haram kılma» tabiri, ölmüş hayvan ve kanın bizzat kendi*lerine isnat edilmiştir Her ikisinin tümü haramdır Fakihler, âyetin haram kıldığı şeyin murdar ölmüş hayvan eti mi, yoksa faydalanılacak diğer men*faat türleri mi? olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir Eti haram olan bir hayvanın satılması ve herhangi bir şeyinden faydalanılması murdar oldu*ğundan —şer'î delillerin istisna edeceği bazı menfaatlenme türleri hariç— haramdır


Bazı alimlere göre murdar ölmüş hayvanın yalnız etinin yenilıuesı ha*ramdır Çünkü Allah: «Siz rızıklandığınız şeylerin en temizlerinden ye-yiniz» (Tâ hâ: 81) «Kim bunlardan yemiye muztar kalırsa kimseye sal*dırmamak ve haddi geçmemek şartıyla onun üzerinde günah yoktur»


(Tâ hâ: 82) âyetleriyle onların görüşünü teyid eder


Cessâs ise bu hususta şöyle demektedir: «Âyetteki «haram kılma» ifadesi, menfaatlenmenin bütün türlerini kapsar Murdar ölmüş bir hayva*nın herhangi bir parçasından hiçbir surette faydalanılamaz Çoban köpe*ği ve av için eğitilmiş hayvanlara dahi o etten yedirmek haramdır Çünkü murdar bir eti onlara yedirmek de bir nevi menfaatlenmektir Allah (cc) mutlak bir ifadeyle, onun tümünün haram olduğunu buyurmaktadır Mur*dar hayvanın bazı azaları hususunda özel delillerle helal edilen kısımları hariç hiç bir şey ile menfaatlenmek caiz (doğru) değildir» [150]




İkinci Hüküm: Ölmüş Balık Ve Çekirgenin Hükmü Nedir?



Âyet, ölmüş hayvanın, kanın, domuz etinin ve Allah ismiyle değil, başka varıkların ismi ile kesilen hayvanların etlerinin haram olduğunu beyan eder Ölüm, hayvanların sebepsiz olarak kendiliğinden ölmesine veya şer'l bir kesişin dışındaki öldürülmeye denir- Cahiliyet devrinde Araplar, ölen veya öldürülen hayvanların etinin mubah "olduğunu iddia eder ve yerlerdi,


Allah (cc)'ın, ölmüş hayvan etini haram kılması üzerine müşrik Arap*lar, bu hususta mü'minlerle mücadele ederek «Kendi kendine ölen bir hay*vanın etini yemiyorsunuz da kendi kestiğiniz hayvanın etini niçin yiyor*sunuz? diyorlardı Bunların bu soru ve mücadeleleri üzerine: «Filhakika şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına mutlaka tolkln-lerde bulunurlar Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesizki siz de Allah'a «ş tanıyanlarsınızdır» (En'âm: 121) âyeti nazil oldu Âyet kesin olarak mu», r'k Arapların, ölmüş hayvanın eti hakkındaki yanlış düşünce ve Iddularını reddetmekte ve mü'minlerin Allah (cc)'ın emirlerine sımsıkı sarılmaları gn-roktiğine işaret etmektedir


Ölen hayvanın tümü, kesin nasla haram kılınmıştır Yalnız ölen hayvan*ların bazılarının etinin yenilmesi hususunda bir çok hadis-i şerifin İnil»-nai hükümler getirdiği bilinmektedir


A «Resulullah (sav)'ın: «Bize ölmüş hayvanlardan iki tür ve İki kon helal kılınmıştır Balık ve çekirge ile ciğer ve dalak» buyurdu» [151] hadlHiülr


B «Resulullah (sav)'ın: «Denizlerin suyu temiz, içinde yaşayıp öltn İse helaldir» buyurdu [152] hadisidir


C Sahiheyn (Buhari ve Müslim)'de Cabir bin Abdullah (ra)'dan «Ebu Ubeyde bin Cerrah ile Kureyşlilerin bir kervanının önünü kesmek İçin Bahile gitmiştik Azığımız da bir dağarcık hurmaydı Sahile yaklaştığımız*da uzaktan bir kum yığını görünüyordu İyice yaklaştığımızda onun kum yığını değil, ölmüş bir balina balığı olduğu gördük Ebu Ubeyde bin C«r< rah önce «Bu, ölmüştür, yenilmez» dedi Fakat daha sonra «Biz Alluh (cc)'ın elcisinin elcileriyiz Resulullah (sav) bizi göndereceği vakit «Yarruk ve içmek hususunda sıkıntıya düştüğünüz vakit, ölmüş bir şey de bulsanıl yeyln» buyurdu» dedi Bunun üzerine orada kaldığımız müddet içersinde balinanın etinden yiyerek kilo aldık Medine'ye döndüğümüzde sahilde ye*diğimiz ölmüş balina balığı etj hususunu sorduğumuzda Resulullah (sav), «O'nu ancak Allah (cc), size rızık olarak denizden çıkarmıştır Sizde onun etinden halâ var mı? Varsa getirin, bende yiyeyim» buyurdu Bunun üzerine onun etinden Resulullah (sav)'a gönderdik O'da ondan yedi» [153] hadisini rivayet etmişlerdir


D ibn-i Ebi Evfâ'nın rivayet ettiği: «Biz Resulullah (sav) ile 7 defa savaşa katıldık Savaştaki yiyeceğimiz de çekirgeydi,» [154] hadisidir


Fakihlerin cumhur'u (çoğu), naklettiğimiz hadisleri delil olarak, deniz hayvanlarından ölenleri, âyetteki «ölen hayvan» ifadesinden istisna etmiş*lerdir ^Yalnız Hanefi alimleri, denizde ölüpte sırtüstü dönen balıkların ye*nilmesinin haram, denizde ölüpte kenara atılan, sırtüstü değil de yan veya karın üzerinde düz duran balıkların etinin yenilmesinin helal olduğuna hükmederler Çünkü Resulullah (sav): «Denizin sahile attığı balıklardan veya denizde ölen balıkların etinden yeyiniz Denizde ölüpte sırtüstü dön*mek suretiyle suyun üzerinde dolaşan balıkları yemeyiniz» [155] buyurmuş*tur


Maliki alimleri ise, ne şekilde olursa olsun denizde ölen balıkların hepsinin helâl okluğuna hükmederler Yalnız ölen çekirge etinin yenilmesi haramdır Zira onlar, bunun helâl olması için hiçbir sahih delil tesblt ede*memişlerdir


Kurtubi: «Çoğu fakihler tüm canlı veya ölü deniz hayvanlarının etinin helâl ofduğuna cevaz vermişlerdir Maliki mezhebi de bu görüştedir Yal*nız İmam Malik (ra), su domuzu hususunda hüküm vermekten çekinmiştir Çünkü Ö, «Siz ona domuz dediğiniz için hüküm vermekten kaçınıyorum» der İbn-i Kasım ise «Deniz domuzunun haram olduğunu zannetmiyorum» demektedir» [156] diyor [157]




Üçüncü Hüküm: Hoyvon Kesildikten Sonra, İçinden Çıkan Ceninin Te*mizliği Hususunda Hüküm Nedir?



Fakihler kesilen bir hayvandan ölü olarak çıkan cenin etinin yenilip yenilmeyeceği hususunda ihtilâf etmişlerdir, imam-ı azam Ebu Hanife (ra), cenin etinin yenilmeyeceğine hükmetmiştir Zira cenin ölmüştür Allah (cc), ölen bir hayvan etinin yenilmesini kesin olarak haram kılmıştır Eğer hayvanın kesiminden sonra içinden canlı bir cenin (yavru) çıkarsa, mü*barek hayvanlar gibi kesilerek yenir Kesilmediği takdirde cenin etinin ye*nilmesi haramdır


İmam Şafiî (ra) İmam Munammed (ra), İmam Yusuf (ra) ise bir hay*vanın kesiminden sonra içinden ölü olarak çıkan cenin etinin yenilmesinin helal olduğuna hükmederler Zira onlar, Resulullah (sav)'ın: «Ceninin ke-•İmi, anasının kesimi iledir» hadisi ile delil getirirler [158]


İmam Malik (ra)'e göre hayvanın kesiminden sonra, içinden çıkan uenlnln uzuvları tam ve düzlenmiş ise eti yenir Eğer araları tamamlan*mamış veya tüylenmemişse yenilmez


Kurtubî ise bu hususta şöyle der: «Hayvanın kesiminden sonra İçin dan ölü olarak çıkan cenin eti yenir Zira cenin, hayvanın uzuvlarından herhangi bir uzuv gibidir Uzuvların yenmesi gibi cenin eti de yenir» [159] İmamı Azam'ın görüşünü destekleyen alimler İmam Şafiî (ra), İmam Mullk (ra) ve İmam Muhammed'in (ra) delil olarak naklettikleri hadisi; •Osnlnln kesimi, anasının kesimi iledir» hadisinden anlaşılan, hayvanın katimi gibi ceninin de kesilmesi lazımdır Hadisin bu şekilde anlaşılması ineklerini Arapların darb-ı mesellerinde görmek mümkündür: «Sözüm sö-undur Mezhebim mezhebindir» sözlerinden anlaşılan «sözüm; sözün gibi •İr, mezhebim; mezhebin gibidir» biçimindedir Bu durum şu Arap şiirin*in de anlaşılır: «Senin gözün, onun gözüdür Senin gerdanın, onun ger-1 Hunidir» biçiminde tefsir ederler [160]




Dördüncü Hüküm: Ölmüş Hayvan Eti Yemenin Dışında, O'nun Diğer Organlarından Faydalanmak Mubah Mıdır?



Ata'ya göre ölmüş hayvanın iç yağları ve derisinden faydalanmak »•illidir İç yağlar, gemilerin yağlanmasında ve derilerin tabaklanmasında Mılkınılır Ayetteki haram hükmü, hassaten ölmüş hayvan etinin yenilmesi tı« ulttlr Bu görüşünün delili: «De ki «bana vahyolunanlor arasında yiyen Wr kimsenin yiyeceği içinde horam edilmiş bir şey bilmiyorum Yalnız ae-tak olu gerek dökülen kan» (En'âm: 14) âyetidir Zira âyetteki «yiyen Mı kimsenin yiyeceği içindeki» cümlesi, yalnız ölmüş hayvan etinin hu-mıhı olduğunu beyan eder


Cumhur ise kesinlikle ölmüş hayvan eti ile diğer uzuvlarının haram görüşündedir Bu görüşlerini de «O size ölüyü haram kıldı»


Ayallyle tesbit ederler Zira onun haram olmasından maksat, her yönüyle lııyıkılonmadır «Resulullah Efendimiz (sav) «Allah (cc) yahudllere -Ce-imiIı ı Hakk lanet etsin- hayvanların iç yağlarının yenilmesini haram kıl-•tuşu Onlar ise iç yağlarını eriterek sattılar Karşılığında aldıkları paralan da yediler» buyurdu» hadisi de delâlet eder ki, haram bir şeyi ye*mek haram olduğu gibi onu satıp karşılığında alınan parayı yemekte haramdır Şu halde ölmüş bir hayvanın, herhangi bir uzuv ve organını satarak faydalanmak caiz değildir Yalnız bundan ölmüş hayvan organ*larından faydalanma hususunda gelen istisnai hükümler hariçtir [161]




Beşinci Hüküm: Hayvan Kesildikten Sonra Et Veya Damarlarda Akmo-Yıp Koloit Konin Hükmü Nedir?



Alimler, kan, haram ve necis olduğundan yenilmemesi ve faydala: mlmaması hususunda ittifak etmişlerdir Allah (cc), (dersimizin konu*su) âyette «kamı mutlak şekilde, aksın veya akmasın haram kıl*mıştır En'âm suresinin 145 âyetinde İse, «dökülen kan» tabirinde kan kelimesini, «dökülen» sözüyle vastflayarak anmıştır Bunun üzerine fakihler <kan»t mutlak haram eden âyeti, «dökülen kan»ı zikreden âyetle tefsir ederek, yalnız dökülen kanın haram olduğuna hükmetmişlerdir Çünkü bir âyet diğer bir âyeti tefsir' edebiHr Hz Aişe (ranha): «Allah (cc), âyette «dökülen kan» tabirini buyurmasaydı halkın damarlardaki kanları temiz*lemesi gerekirdi Bu ise son derece zordur Halbuki dinde hlc bir çetinlik yoktur» der


Damarlar da ve etin içinde kalan kanın haram olmadığı İse icma İle tesbit edilmiştir Ciğer ve dalak, birer kan parçası oldukları halde helal*dir Bu helal oluş imam Ahmed bin Hanbel (ra) ve Ibn-I Mace'nin rivayet ettikleri hadis ve icma İle sabittir


Kurtubi bu hususla ilgili olarak şöyle der: «Kan, kesinlikle haramdır Yalnız damar ve ette kalan kan, haram değildir Hz Alşe (ra)'den rivayet edilen, «Resulullah (sav) zamanında çömlekte et pişirirdik Çömlekte kan*dan mütevellid sararmış bir et suyu oluşurdu Bizim onu yediğimizi Re*sulullah (sav) gördüğü halde bir şey buyurmazlardı» hadisi, et ve damar*larda kalan kanın haram olmadığını gösterir» [162]




Altıncı Hüküm: Domuz'un Hangi Kısımları Haramdır?



Âyet, domuz etinin haram olduğunu beyan eder Bazı Zahiri mezhebi [163] alimlerine göre domuzun etleri haram, iç yağları ise helaldir Çünkü Allah (cc), âyette «domuz eti» demiş, «İç yağı» dememiştir


Cumhur, domuz iç yağının, eti gibi haram olduğuna hükmetmiştir Çünkü etinin çoğu yağ olduğundan, ic yağları da kapsar Sahih olan da cumhurun görüşüdür Allah (cc)'ın domuz etini zikretmesi, tümünün haram olduğuna delalet eder Domuz, şer'İ usullerle kesilse dahi yine haramdır, Onun etinin haram oluşun da sayısız tıbbî ve içtimaî hikmetler vardır


Fakihler, domuz kılından istifade edilip edilmeyeceği konusunda İhtilaf etmişlerdir, imam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ile İmam Malik (ra)'e göre, do*muz kılının dikişte iğne yerine kullanılması caizdir


imam Şafii (ra)'ye göre ise, domuzun kılından dahi istifade etmek ha*ramdır Çünkü kıl da, onun bir parçasıdır


imam Ebu Yusuf (ra)'a göre de, domuz kılıyla iğne gibi dikiş yapmak veya onu başka türlü kullanmak mekruhtur


Kurtubî domuz kılıyla alakalı olarak; «kılı dışında domuzun tümünün haram olduğunda ittifak vardır Onun kılı ile dikiş dikmek caizdir /İni Resulullah (sav) devri'de ve daha sonraki zamanlarda İnsanlar, domu/ kılını ayakkabı dikişinde kullanmışlardır Peygamberimiz (sav)'den sonra ki hiçbir imamın «onu kullanmayın» dediklerini bilmiyoruz Bu da gönler mektedlr ki Resulullah (sav) ve daha sonra gelen İmamlar devrinde, onun kullanılmasına cevaz (müsade) verilmiştir» [164] der


Alimler, su domuzu hakkında ihtilaf etmişlerdir, imam-ı azam Ebu Ha*nife (ra)'ye göre, âyetin umumuna bakılınca su domuzu eti yenilmez Imum Malik (ra) İmam Safi (ra), imam Evzâî (ra)'ye göre de denizde olan her şeyin yenilmesinde sakınca yoktur [165] Konuyla ilgili geniş İzahat fıkıh kitaplarında görülebilir [166]




Yedinci Hüküm: Zarurette Kakm Kimse, Murdar Ölmüş Hayvan Etinden Ne Kadar Yiyebilir?



Alimler, «zarurette kalan bir kimsenin ölmüş murdar hayvanın elin*den doyuncaya kadar mı, yoksa hayatını kurtaracak kadar mı yemelidir?» hususun da İhtilaf etmişlerdir


imam Malik (ra)'e göre zarurette kalan kimse, ölmüş murdar hay*van etinden doyuncaya kadar yiyebilir Zira zaruret hali, haram hükmünü kaldırır ve onu mubah kılar


Cumhur (Şafii-Hanbelî-Hanefi alimlerine)'a göre ise zarurette kalan kimse, ölmüş murdar hayvan etinden hayatını kurtaracak kadar yiyebilir Zira o eti yemeyi mubah kılan, zarurettir Ancak zaruret miktarınca yiye*bilir


Alimler arasındaki ihtilafın sebebi; «Kim bunlardan yemiye nuıztar kalırsa - (kimseye) saldırmamak ve haddi (ölmeyecek miktarı) geçmemek şartıyla - onun üzerinde günah yoktur» âyetinden anlaşılandır Zira cum*hur, âyette saldırma anlamına gelen «baği» kelimesini; zaruret olmadan, ölmüş murdar hayvan etinden yeme haddi aşma anlamına gelen «adi» kelimesini de zaruret hududlarını aşma olarak tefsir etmiştir Âyeti bu şe*kilde tefsir eden cumhur, ondan şu hükmü çıkarmıştır: Zarurette kalan kimse, ölmüş murdar hayvan etinden hayatını kurtaracak kadar yiyebilir


imam Malik (ra) ise âyetteki «baği» ve «adi» kelimelerini «İslâm Dev*let Başkanlarına isyan edenler» tarzında tefsir etmiştir Bundan dolayı O zarurette kalan kimsenin, ölmüş murdar hayvan etinden doya doya yiye*bileceği hükmünü vermiştir Allah (cc) her şeyin en iyisini bilendir [167]




Âyetlerden Alınacak Dersler



1 Allah (cc), mü'minlere helal kazançla temiz şeylerden yemelerini mubah kılmıştır


2 Cenab-ı Hakkın sayısız ve hesapsız nimetleri karşısında, mümin lerin şükretmeleri vacibtir


3 Doğru müminlerin Allah (cc) için yaptıkları ibadetler de ihlâslı ol*maları şarttır


4 Allah (cc), kullarına temiz şeyleri değil, pis şeyleri yemeyi haram kılmıştır


5 Cenab-ı Hak, insanlara zaruret halinde, haram ettiği şeylerden ye*meyi mubah kılmıştır [168]




Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler



Allah (cc), mümin kullarına temiz şeyleri yemeyi mubah, ölmüş mur*dar hayvan, kan domuz eti ve pis şeyleri de haram kılmıştır O insanları nefislerine azab vermekten ve helal nimetleri yememekten men etmiştir Çünkü müşrikler, Allah (cc)'ın haram kılmadığı bir tokım şeyleri — «Bani-ist» [169] ve «Sâibet» [170] gibi— kendilerine haram kılmışlardı


Kitab ehlinden hristiyanların en yaygın mezhebine göre insanları Al*lah (cc)'a en çok yaklaştıran ameller, nefse hakaret, azap verme Onun lemlz kıldığı nimetlerden nefsi men etme, «ruha hayat hakkı yoktur» İnan-n ile vücuda eziyet verme gibi hareketlerdi Bu yanlış hükümler, onların din adamları tarafından va'z ediliyordu Allah (cc)'ın gönderdiği şeriatların hiçbirin de böyle batıl hükümlerin izi dahi yoktur Ondan dolayı Allah (et,), lutlu İle bu ümmeti vasat bir ümmet kılmıştır Zira O, insan vücudunun hakkı olan gıdayı verdiği gibi, ruhuna ibâdet yoluyla hayat hakkı da tunı mistir


Her türlü temiz şeyleri mubah, pis şeyleri haram kılan Allah (cc) v«r iliği nimetlere karşılık kendisine şükretmemizi emretmektedir Bizi hay vunlar gibi yalnız cisme, melekler gibi yalnız ruha önem veren kılmamış, mutedil bir şeriatla kâmil bir ümmet yapmıştır


ölmüş murdar hayvan etinin haram oluş hikmeti, ondaki zarartordan dolayıdır


Bu tür bir hayvan, ya hastalıktan veya ani bir sebepten dolayı Ölmüş Kır, Hastalanarak ölen bir hayvanın vücuduna mikroplar yayıldığındım, •II hastalık mikroplarıyla dolu olur Eğer bu etten yenirse, hastalığın tıı •unlara geçmesi imkan dahilindedir Ani bir sebepten murdar ölen bir hayvanın vücudunda ve kanında birçok zararlı cisimler bulunur, teşekkül eder O etten yenilirse, insana zararlı mikroplar geçebilir Tüm bu »«bap İmden ötürü Cenab-ı Hak, ani ölüm veya hastalıkla murdar ölen hayvan «linin yenilmesini haram kılmıştır


Dökülen kanın haremliği; kirli ve zararlı olduğu içindir Onda bir ook rararlı mikrop ve elementler birikmiştir Tıp dahi bunu tesblt etmiştir,


Kanı dökülmeden yenen etin mikropları vücuda yayılarak İnsanı uasta eder


Domuz etinin horam oluş hikmeti; domuz, birçok pis şeyleri yer On*ları yediği için de pistir Çok saldırgan mikropları vücudunda taşıdığından onun etinden yiyen kimsenin vücudunu bu mikroplar tahrip etmeye başlar Domuz etini yiyen kimse, onun huyundan da alır Zira domuzun yaratılı*şında hiç bir hayvanda olmayan pis ve kötü huylar vardır Bunların ençok bilineni, eşini kıskanmamasıdır Domuz etini çok yiyen halk toplulukların*da kıskançlık duygusunun tamamen kaybolduğunu görürüz Batı ülkelerini gezip görenler, bu durumu daha yakından bilir


islâm şehidi Seyyld Kutub, bu hususta şöyle der: «Domuz sağlam ve temiz bünyeli herkesi tiksindirir Asırlarca evvel Allah (cc) tarafından ha*ram kılınan bu hayvanın etinde, kanında ve barsaklarında son derece teh-keli kurtçuklar bulunduğunu bugünkü İlim tesbit etmiştir Bazı kişilerin İddialarına göre, ilerlemiş bugünkü pişirme vasıtalarının kullanılması ve etlerinin yüksek hararetle kaynatılması sonucunda bu zararlı kurtçuklar ölmekte ve tehlike arzetmemektedir Bu kimseler, ilmin asırlarca yaptığı a-raştırmalar sonucunda ancak bir tek zararı keşfettiğini unutuyorlar Kim, domuz etinde henüz keşfedilmemiş daha bir çok mikropların bulunmadığı*nı kati olarak söyleyebilir?


Beşeri ilimleri yüzlerce yıl gerilerde bırakan islâm şeriatı, güvenilme-ye, bağlanılmaya daha liyakatli değil midir? Bırakalım kesin hükmü de İslam şeriatının helal kıldığını helâl, haram kıldığını haram kabul edelim Zira bu hüküm, bizzat Hakîm ve herşeyin en ince noktasına kadar bilen Allah (cc) tarafından gönderilmiştir» [171]


Allah (cc) ismiyle değil, başka bir isimle kesilen hayvanlara; yani ke*silirken Allah (cc)'tan başkasına teveccüh edilerek kesilen hayvanların etleri, kesinlikle haramdır Bu haram oluş, herhangi bir sebepten dolayı değil, yalnız Allah (cc)'tan başkasına teveccüh edilmiş olduğundandır Çünkü islâm, vücut temizliği kadar kalb ruh ve düşünce temizliğine de önem vermiştir Bu manevi pislik, maddi ve hakiki pislikten bir cüzdür, islâm, teveccühün kayıtsız şartsız Allah (cc) için olmasını şart koşar, em*reder [172]

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefsir Dersleri...

Eski 08-04-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefsir Dersleri...




8- DERS KISASIN İNSANLARA HAYAT VERİŞİ



178 — Ey iman edenler, maktuller hakkında size kısas (misilleme) y» zildi (farz edildi) Hür hür ile köle köle ile, dişi dişi İle (kısas olunur) fa kat kimin (hangi katilin) lehinde maktulün kardeşi (velisi) tarafından eüil bir şey afvohinursa (hemen kısas düşer) Artık örfe uymak (şer'ln ve aklın İyi gördüğünü yapmak, borcu) ona (maktulün velisine) güzellikle ödemek (lazımdır) Bu, Rabblnizden bir hafifletme ve esirgemedir O halde kim bu (afhrden ve edadan) sonra (katile veya taraftarlarına muhaseme ve) teca*vüzde bulunursa onun için pek acıklı bir azab vardır


179 — Ey salim akıl sahipleri, kısasta sizin için (umumi) bir hayat vardır Tâ ki (katilden) sokmasınız)




Ayetlerin Lafzı Tahlili



(Kutlbe): Müfessir Ferrâ: «Kur'anın neresinde «kütibe aleyküm» İfadesi bulunursa o, «furiza aleyküm» yani «farz kılındı» anla-mındadır» [173] der «Kütibe» kelimesi Arap dili ve edebiyatında da «farz kı*lındı» manasınadır Şair Ömer bin Rebia «Bize savaş farz kılındı» [174] mis-rain da «Kutibe» kelimesini «furize» anlamında kullanmıştır


Taberî'ye göre âyetteki «size kısas yazıldı» cümlesi, «size kısas farz kılındı» onlamındadır Arap dili ve edebiyatında «yazıldı» anlamındaki «kutibe» kelimesinin, «farz kılındı» anlamındaki «furize» kelimesi yerine ; kullanıldığı çokça görülmektedir [175] '


(El-kısâsü): Kısas kelimesi, herhangi bir şahsın yaptığına aynıyla karşılık verme anlamındadır *


(El-Katlâ): El-Katlâ kelimesi, katlin çoğuludur Ve öldürülenler anlamındadır Taberî'ye göre insanlar tarafından öldürülene katil veya maktul denir Kendi eceliyle ölene de mevt (ölüm) adı verilir [176]


(Uflye): Lügatta ufiye kelimesi, yüz çevirme ve günah-ton döndürmek anlamındadır Ayetteki anlamı şudur: öldürülen kişinin kar*deşi veya diğer bir yakını tarafından, öldüren şahsın katlini terkedip on*dan diyet almaktır


(Feittlbâün bllmağrûfl): örf ve adet ile diyet istemek anlamındadır Yani ölen adamın velisi (kardeşi, babası veya oğlu) öldürenden Şeriatın tayin ettiği kan bedelini alırken güzel bjr şekilde İsteyip almasıdır, öldürenin de ödeyeceği diyeti (kan bedelini) geciktir*meden tayin edilen zaman da münakaşasız ödemesidir


(Femen Iğtedâ): Ayetteki bu cümlenin anlamı şudur: Bir kimse, öldürülenin diyetini aldıktan sonra katili veya bir yakınını öldürürse, haddi tecavüz etmiş olur ve Allah (cc) İndinde ona azab vardır


(El-elbâbi): Salim akıl sahipleri anlamındadır «Lüb» kelimesinin çoğuludur [177]




Ayetlerin İcmali Manaları



Allah (cc) icmâlen şöyle buyurur: «Ey iman edenler size bir kişiyi öl*dürene kısas yapmak farz kılınmıştır Bir kısmınız, diğer bir kısmınım zulmetmeyiniz Hür hürü, köle köleyi, kadın kadını öldürürse, siz de onu Ol*durunuz Adalet ve eşitlikten ayrılmayınız Aranızda olan zulmü terkodlnlı İlli hür karşılığında birkaç hürü bir köle karşılığında bir hürü, bir kadın karşılığında bir erkeği öldürmeyiniz Ki bu zulüm ve düşmanlık olur Kim, kınası terkederek diyet almaya razı olursa, kan dökmeden, dostluk ve mert nuniyet dahilinde, maruf bir şekilde diyet istesin ve alsın Katil veya vt-Hol de anlaşılan diyet miktarını tam olarak, zamanında ve güzellikle öd», rnelidir


Ey mü'minler, kısası affedip diyete dönmek, fazlını izhar için Allah tarafından size bir hafifletmedir Diyet hükmü, ancak mü'minlere emredil Hîlşdlr Halbuki yahudilerin şeriatında kısastan başka bir hüküm yoktur Artık bundan sonra kim haddi tecavüz ederse, onun için pek acıklı bir cı/ub vardır Yani bir kimse, diyet aldıktan sonra katili öldürürse Allah |co| itirafından pek elem verici bir azaba müstahak edilir Çünkü o, kııaı yerine aldığı diyet ile katile dokunmayacağına söz vermiştir


Ey salim akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır Kısastukl ha*yat, başlangıçta katilleri başkasına tecavüz etmekte alıkoymakla başlar, öldüreceği kimsenin hayat bedelini, kendi hayatıyla ödeyeceğine İnanan kimse, bu işi yapmaktan mutlaka vazgeçecektir Bu suretle kan dökül*mesinin önü alınmış ve herkes kendiliğinden korunmuş olur Halkın haya-tını teminat altına alan kısas -ki dünya ve ahiret saadeti ona bağlıdır Al*lah (cc)'ın bir kanunu ve dinin bir hükmüdür [178]




Ayetlerin Nüzul Sebebleri



A Bu âyetin nüzul sebebi, Katâde (ra)'nin şu rivayetidir: «CahiMyet devimde insanlar arasında zulüm ve düşmanlık Yoğundu Birbirine düşman İki kabilearasında savaş hazırlıkları yapıldığı bir sırada, kabilelerden öl-ıftlnln birKoiesidiğer kabilenin bir kölesi tarafından öldürüldüğün de kö-


lesi öldürülen kabile, diğerlerinden daha şerefli ve üstün olduğunu göster*mek için «öldürülen kölemizin karşılığın da onlardan bir hür kişi öldürürüz» veya bir kadın, diğer kabileden bir kadını öldürünce, katledilen kadının kabilesi, «öldürülen kadınımız karşılığın da ancak bir hür erkek öldürürüz» derlerdi, işte bu nedenle «Hür hür ile köle köle İle, (fişi dişi He kw<» olunur» âyeti nazil oldu» [179]


B Said bin Cübeyr (ra)'in- «İslâm'ı kabul etmeden kısa bir süre önce iki Arap kabilesi arasında kadın ve kölelerin dahi öldürüldüğü büyük bir savaş yapılmıştı Aralarında öldürülen ve yaralananlar da vardı, islâm o-luncaya kadar da birbirlerinden kısas ve diyet namına hiçbir şey almamış*lardı Silah ve servet bakımından diğerine göre daha zengin olan kabile, «öldürülen bir köle veya kadınımızın yerine onlardan hür bir erkek öldü-rünceye kadar anlaşma yapmayacağız» diyerek yemin ederlerdi Bunun üzerine «Ey iman edenler, maktüHer hakkında »ize kıta» (mlsMeme) ya*zıldı (farz kılındı)» âyeti nazil oldu» [180] rivayetidir [181]




Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler



Birinci incelik: Allah (cc) kısas karşılığı diyeti meşru kutmakla mü*minlere İkramda bulunmuştur Halbuki diyet Tevrat'ta yoktu Buhari ibn-i Abbas (ra)dan: «israil oğullarına gönderilen şeriatta kısas vardı Fakat diyet yoktu Bu hüküm, yalnız müminlere emredilmiştir «Ey İman edenler, maktuller hakkında tize kısas (misilleme) yazıldı (farz edildi) Hür hürle, köle köleyle, drsi dişiyle, (kısas olunur) Fakat kimin (hangi katilin) lehin*de maktulün kardeşi (velisi) tarafından cüzi bir şey arvokınursa» âye*tinde «afv» den maksat, kasten adam öldürmekte diyetin, Hz Muhammed (sav) ümmeti için kabul edildiğidir Ayetteki «Artık örfe uymak (serin ve aklın İyi gördüğünü yapmaK borcu) ona (maktulün velisine) güzellikle öde*mek lazımdır» cümlesinden murad da diyeti kabul eden kan sahibinin, örf ve adalete uyarak memnuniyet İçersinde, güzellikle onu almasıdır Kâ-' tll veya velisinin de anlaşılan diyet miktarını, tam olarak, güzellikle ve İhsanla ödemesidir


«Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir» emrinden kasıt, daha önceki ümmetlerde diyet hükmünün olmadığıdır Kısas karşılığında diyet almayı kabul etmek, bir kişinin ölümünden çok hafif olduğu gibi katilin de hayatını bağışlayarak korumak demektir, islâm şeriatındaki bu hüküm-


lerln, daha önceki ümmetlerdekl şerl hükümlerden daha hafif olduğunu gösterir «O hakle kfcn bu (affeden ve edadan) sonra (katile veya tararlar nna muhaseme ve) tecavüzde bulunursa onun için pek acıklı bir azab vardır» [182] rivayetini yapmıştır


İkinci incelik: Kısasla alakalı olarak Zeccâc; «öldüreceği kimsenin hayat bedelini, kendi hayatıyla ödeyeceğini bilen kimse, adam öldürmek*ten vazgeçtiği gibi öldüreceği adamın ve kendisinin de hayatını kurtarır Bu kurtarışın nedeni ise «Kısasta sizin için (umumi) bir hayat vardır Ta ki (katilden) sokmasınız» âyetlndeki kısas hükmüdür Bu âyetten İlham alan bir Arap şairi, kısası mısralarında şöyle dile getiriyor: «Ebu Mallk'e benden bir mektup ulaştırınız, itap (kısas)'ta kavimler için hayat vardır» Yani kısas yoluyla kavimler arasında barış olduğu gibi hayat da vardır» [183] der


Üçüncü incelik: Allah (cc) Kur'an'ın en belagattı ve en veciz ayetinin ki kısas âyetidir- hikmetini, belagatın en yüksek üslubuyla beyan etmiş tir Belagat latifelerinden olan bir zıt kelime, kendi zıddı olan diğer bir kelimenin yerine geçerek onun anlamını ifade eder Âyette, «hayat» keli*mesi, «imatet (öldürme)» kelimesi yerine kullanılmıştır «El-Kısas» kelime*sinin marife (bilinmiş), «hayat» kelimesinin nekire (bilinmeyen) tabiriyle İfade edilmeleri, kısasta büyük bir hayat olduğunu bildirir Kısastaki ha yat başlangıçta canileri başkalarına tecavüz etmekten alıkoymakla başlar, Bu beşeriyyete hayat kazandırır Bu âyetteki veciz oluşluk Kurandaki İcazın en yüksek mertebesldir Kısas âyetinin anlamını taşıyan keli mo ve cümleler söyleyen Arap beliğlerine göre ondan daha veciz bir sözün söylenmesi düşünülemez, işte Arap beliğlerinin sözlerinden birkaç İanesi: «Adam öldürmek, öldürülmeyi daha çok nefyeder» «Bir kısmını Öldürmek, topluma hayat vermektedir» «öldürme olayını çoğaltınız Kİ öldürme azatsın» Araplar bu vecizeler içersinde belagatın en yüksek mer*tebesinde «adam öldürmek, öldürmeyi daha çok nefyeder» vecizesini gö*rüyorlardı Ve onda ittifak etmişlerdi Arapların, «adam öldürmek, öldür*meyi daha çok nefyeder» vecizesi İle Allah (cc)'ın «Sizin tçm kısasta (umumi) bir hayat vardır» buyruğu mukayese edildiği zaman, onların en veciz ifadesi dahi ilahi kelamın karşısında yok olur 6u hususu İmam Fahreddin er-Râzî (ra)'nin ifadeleri ile izah etmek daha doğru olur: «Kısas âyetinin nazmı ile Arap vecizeleri arasında bir kaç açıdan fark vardır:


1 tKısasta, hayat vardır» nazmı celili, Arapların «öldürmek, öldürül*meyi daha çok nefyeder» vecizesinden daha kısa ve kapsam bakımından daha geniştir Zira nazmı cemllin harfleri daha azdır


2 Araplar, «öldürmek, öldürülmeyi daha çok nefyeder» vecizelerinin zahiri anlamı şudur: Gerçekten bir şeyin kendi yokluğuna sebep olması lazımdır Böyle bir şeyde görünüşte mümkün değildir


3 Arapların «öldürmek, öldürülmeyi daha çok nefyeder» vecizelerin*de «öldürmek» tekrar edilmektedir Halbuki nazmı celilde bu tekrar yoktur, Arap edebiyatında bir kelimenin aynı cümlede tekrar edilişi, onu beliğ ve veciz olmaktan çıkarır


4 Arapların, «öldürmek, öldürülmeyi nefyeder» beliğ sözleri, yalnız insanı adam öldürmekten alıkor Geniş muhtevası ile nazmı celil ise kişi*yi hem adam öldürmeden, hem de yaralamadan men eder Âyetin muhte*vasından, bir kimseyi yaralayan kişinin de yaralanması gerektiği anlaşılır


5 Zulüm yaparak öldürmek, hiç bir zaman öldürmeyi ortadan kaldır*madığı gibi bilakis çoğalmasına sebeb olur Arapların o veciz sözlerinin za*hiri, hiçbir şeyi ifade etmeyen batıl (boş) bir söz olur Yaptığımız tahlil*lerin ışığında meseleye baktığımız da nazmı celil ile Arapların o veciz sözleri arasındaki farkı açıkça görürüz» [184]




Âyetlerdeki Şer'i Hükümler


Birinci Hüküm: Hür, Köle İle Müslüman Zımmi [185] İle Kısas Yapılır İm?



Fakihler hür bir kimse, bir köleyi, müslüman bir kimse, bir zımmiyi öldürdüğü takdirde hür kimseyle, müslümanın kısas edilip edilmeyeceği hususunda ihtilaf etmişlerdir


Cumhura (Maliki, Şafiî Hanbeli) göre hür köleyi, müslüman zımmi*yi öldürürse, hür ve müslümana kısas yapılamaz


Hanefi'ye göre ise hür köleyi, müslüman zımmiyi öldürürse, hür ve müslümon kimselere kısas yapılır


Cumhurun delilleri:


Cumhur Kur'andan, hadisten ve akli yoldan delil getirerek, görüşünü isbatlamıştır


A Kur'andan delilleri: «Ey İman edenler, maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz kılındı)» âyetinde, kısasta eşitliği emreden Allah (cc) daha sonra «Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile (kısas olu*nur)» âyetiyle de kısasta eşitliğin nasıl olacağını beyan etmiştir Allah (cc) sanki âyette «öldüren, öldürülene eşit ise onu öldürünüz» der gibidir Hür ile köle müslüman ile zımmi arasında kısas bakımından bir eşitlik İre yoktur O halde hür köle ile, müslüman, zımmi İle kısas (misilleme) yapılarak öldürülemez


B Hadis'ten delilleri: Buharinin Hz Ali (ra)'dan rivayet ettiği şu ha*distir: «Müslüman, kafirle kısas yapılamaz»


C Aklî delilleri: Köle küfür eseri hürriyetsizliği nedeniyle bir (eşya) gibidir Kâfir ise, küfründen dolayı bir hayvan mesabesindedir Bu hususa Allah (cc): «Yeryüzünde yürüyen hayvanların Allah katında sn kö-tutu şüphesiz ki kafir olanlardır Artık onlar iman etmezler» (Enfal: 55) Âyetiyle işaret eder


Böyle (eşya) ve hayvan mesabesinde olan köle ile kâfir, hür vs müslümana nasıl eşit olabilir ve kısas yapılabilir? '


Hanefinin delilleri:


Hanefilerin getirdiği bir kaç delil, kısa ve öz olarak şöyledir:


1 Allah (cc), «Ey iman edenler, maktuller hakkında size kısas (mltll-"Ume) yazıldı (farz kılındı)» âyetinde, katilin öldürülmesini farz kılmıştır,


Bu âyet umumu ifade ettiği için hür, köle, müslüman ve zımmî bütün ka*tilleri kapsar


«Hür hür ile, köle köle ile» âyeti ise cahiliyet devrindeki zulmü orta dan kaldırmak için Allah (cc) tarafından ferman edilmiştir Zira Araplar, cahiliyet devrinde bir hür karşılığı, bir kaç hürü bir köle karşılığı, bir hürü, bir dişi karşılığında da bir hür erkeği haddi aşarak öldürürlerdi, işts on*ların bu zulümlerinin iptali için bu âyeti inzal buyuran Allah (cc), kısanın yalnız katile uygulanacağını te'kitle beyan etmiştir Bu durum, nüzul sebe*binden de anlaşılır


2 «Biz onda (Tevrat'ta) onların üzerine (şunu da) yazdık Cana can, göz» göz, buruna burun, kulağa kulok dişe dis (karşılıktır, hülasa bütün) yaralar birbirine kısastır» (Mâide: 45) âyeti, öldürenlerin kısasını gerekil gördüğünden umumi bir ifadedir «Bu âyet islâm şeriatının hükümlerinden biri değildir Eski ümmetlerin şeriatlarında bildirilen kısas hakkındaki bir hükümdür Bizim için bir hüküm ifade etmez» diyecek olanlara şunu deriz: «Eski ümmetlerin şeriatlarını nesneden bir âyet veya mütevatir bir hadis bulunmadığı takdirde, bizim de şeriatımız sayılır Araştırmamızda bu âye*ti nesheden bir âyet veya mütevatir bir hadis bulamadık»


3 «Allah'ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça, kıymayın Kim mazlum olarak öldürülürse biz onun velisine (mirasçısına maktulün hakkını talep hususunda) bir selahiyet vermişizdir» (isrâ; 33) âyeti, zu*lüm yapılarak öldürülen köle, hür müslüman ve zımmilerin hepsini nazmı! ile kapsamına almış, velilerine «sultan» tabir ettiği velayet (kısas) hak-j kını tanımıştır


4 Resulüllah (sav)'ın, «Müslümanların kanları eşittir Onlar, gayri müslimlere karşı kuvvetli bir güçtürler» hadisine göre köle İle hür, bilhassa! kısas hükmünde eşittirler


5 Resulüllah (sav)'ın «Kim, kölesini öldürürse, onu öldürürüz KimJ kölesinin burnunu keserse, onun burnunu keseriz Kim, kölesini hadımlaş-* tırırsa onu hadımlaştırırız» hadisi, hür, köleyi öldürürse, onun da öldürü*leceğine delildir


6 Muhaddis imam Beyhâki'nin Abdurrahman el-Bılemâni'den rivayet ettiği, «Resulüllah (sav), bir zımmi öldüren bir müslumanın kısasını icra et*tikten sonra «Ahdine vefa gösterenlerin en kerimiyim» buyurdu» [186] hadi*si, hürün de köle karşısında kısas edileceğini gösterir


7 Bir müslumanın bir zımmî ile kısas edilmesinde tüm müslüman-lar ittifak etmişlerdir Zımmî malı çalan bir müslumanın, hırsızlığından dolayı kolu kesilir, öyleyse bir müsiüman, bir zımmiyi öldürürse, kısas ya*pılması farz olur Zira kana hürmet etmek, mala saygı göstermekten daha büyük ve önemlidir


Özetle delillerini aktardığımız her iki gurup arasındaki ihtilaf, kısas âyetlerinden ayrı ayrı anladıkları manalara dayanır


Hanefilere göre, âyetin başlangıç kısmı, başlı başına bir delildir Çün*kü âyet «Ey iman edenler, maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz kılındı)», kelamıyla tamamlanıyor


Cumhur'a (Maliki, Şafiî ve Hanbeli) göre ise «Ey iman edenler, mak*tuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz kılındı)» âyetinde, kısas*la ilgili söz tamamlanmamaktadır Ancak söz, âyetin sonuna doğru «dişi, dişiyi* (kısa* olunur)» cümlesiyle tamamlanmaktadır Zira âyeti tamam layıcı İfade, âyetin başındoki «size kısas farz kılındı» cümlesini tefsir eder v« manasını da tamamlar


Kısas âyeti, onun çeşitleri ve kısımlarını beyan etmek için varit ol*muştur Eğer böyle olmasaydı, âyetin başlangıç kısmını anlamak güç olur*du


Hanefiler cumhur'un görüşüne itiraz ederek şöyle derler: «Hür erkek, hür kadını veya bir köle bir hür kimseyi öldürürse uygun olan, hür erkek ve kölenin öldürülmemesldlr Halbuki cumhur, «köle, hür kimseyi veya hür erkek, bir hür kadını öldürürse, köle ve hür kimseye kısas yapılır* diyorlar»


Cumhur (Malikl-Şafli-Hanbelî) da Hanefilerin görüşüne itiraz ederak, •Kısas âyetinin zahiri, köle, hür adamı öldürürse Onun öldürülmemeslnl amirdir Ayetin manasına baktığımız zaman, kölenin köle İle kısaı yapıl*dığını görürüz, öyleyse köle, hürü öldürürse, kölenin kısas yapılmam duna uygun olur Hür kadın öldüren hür erkeğin öldürülmesi, icma İle ııubillir Eğer icma olmasaydı «hür erkek, dişi (hür kadın) ile öldürülemez» deullkı demektedirler


Faziletli Şeyh es-Sâyis «Ahkâm Ayetlerinin Tefsiri» isimli eserimi», •Akıl bu mesele de imam-ı Azam Ebu Hanife (ra)'nin görüşünün dııhd kuvvetli olduğuna temayül eder Zira cumhur'un «âyetin sonunda kınosla İlgili taksim ve nevilendirme de muteber olan eşitliğin beyanıdır» dama lor!, yanlış beyan ettiklerini gösterir Onlar, hür erkeğin, hür kadınla, hür kadının da hür bir erkekle kısas edilmesi görüşün de oldukları hakin, hdr bir kimsenin, köleyle kısas edilmesini uygun görmemişlerdir Fakat köle*nin, hür bir kimseyle kısas edilmesini de caiz bulmuşlardır Bu tutum, on*ların görüşünü zayıflatmaktadır İmam-ı Azam (ra)'ın görüşünde i»s, bu /oyıflık yoktur O zaman köle hüre, müslüman da zımmiye eşittir Bun ların hepsinin kanının dökülmesi - islâm şeriatının beyan ettiği şartlar vo ölçüler dışında - haramdır» [187] der


imam-ı Azam «Hürün köleyle öldürülmesi mana bakımından akla uygundur» görüşü, Resulüllah (sav)'ın «Kim kölesini öldürürse, onu öldürürüz» hadisi ile de te'yid edilir, islâm, hür ile kölenin kanlarını birbiri ne eşit görmüştür Kölenin nefis ve hakkının korunması, hürün nefl» v« hakkının 'korunması gibidir Bunun için hür köle ile kısas yapılır


Mü'mlnln kafirle kısas yapılması hususunda imam-ı Azam her ne ka*dar «Mü'min, kafirle kısas yapılır» derse de, tercih olunan cumhur'un görü*şüdür Zira onların görüşü, Buhari'nin «Müslüman, kafirle kısas yapıla*maz» rivayetine istinad eder


ibn-i Kesir de «Cumhur'un görüşüne karşı bir te'vil veya sahih bir hadis yoktur» [188] sözlerine devamla «Mümin, kafirle eşit olabilir mi? Ka*fir, Allah (cc) katında yerde yürüyen canlı varlıkların en şerefsizidir Mü*min ise temizdir Zira Allah (cc): «Müşrikler ancak bir neclstir» (Tevbe: 28), «De ki: Murdarla temiz-murdann çokluğu hoşunuza gitse de- (hiçbir zaman) bir olmaz» (Mâide: 100) buyuruyor Buna göre, temiz bir mü'minl, murdar bir müşrikle nasıl öldürebiliriz? inşallah bu hususta tercih edilecek olan, Cumhurun görüşüdür» [189] demektedir [190]

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.