Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kuran, mevdudi, suresi, tefhimul, tefsiri, şuara

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #16
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



85- "Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl,"
86- "Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp-sapanlardandır"(63)
87- "Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme,"(64)
88- "Malın da, çocukarın da bir yarar sağlayamadığı günde"
89- "Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka"(65)
90- (O gün) (66) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır
91- Cehennem de azgınlar için sergilenir(67)
92- Ve onlara: "Tapınmakta olduklarınız nerede?" denilir
93- "Allah'ın dışında olan (ilah) lar; size yardımları dokunuyor mu, veya kendilerine yardımları oluyor mu?
94- Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir
95- Ve İblis'in bütün orduları da(68)
96- Orada birbirleriyle çekişip-tartışarak derler ki:
97- "Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz,"

AÇIKLAMA

63 Bazı müfessirler, Hz İbrahim'in (as) babasının bağışlanması için yaptığı bu duayı, bağışlanma ve her halûkârda İman'la bağlantılı ve İman'a bağlı olduğundan, babasına İslâm'ı kabul nimetini bahşetmesi için Allah'a dua ettiği şeklinde yorumlamışlardır Fakat bu yorum, Kur'an'daki ilgili diğer ayetlere uygun düşmemektedir Kur'an, Hz İbrahim'in (as) , babasının acımasız davranışları karşısında yurdunu terk ederken şöyle dediğini anlatır: "Sana selam olsun" dedi, "senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim; şüphesiz o bana karşı çok lütufkârdır" (Meryem: 47) Bu sözünü yerine getirmek için yalnızca babası için değil, hem annesi, hem de babası için istiğfarda bulunmuştur: "Rabbimiz, beni anne-babamı bağışla" (İbrahim: 41) Fakat ardından, bir müminin babası bile olsa, Hakk'ın düşmanının istiğfarı hak etmeyeceğini farketti: "İbrahim'in babası için istiğfarı, yalnızca ona karşı yaptığı bir vaatten ötürü idi; fakat, kendisine onun Allah düşmanı olduğu açık-seçik belli olunca ondan uzaklaştı" (Tövbe:114)
64 Yani, "Hüküm Günü herkesin önünde, ben çaresiz görüp dururken, babama azab ederek üzerime leke getirme"
65 88 ve 89 ayetlerin Hz İbrahim'in (as) duasının bir bölümü mü, yoksa Allah'ın eklemesi mi olduğunu kestirmek güçtür Birinci durumda, İbrahim Peygamber'in (as) babası için dua ederken, gerçekleri çok iyi kavramış olduğu anlamı çıkar İkinci durumda, bunlar Hz İbrahim'in (as) duasına Allah'ın şöyle denircesine bir yorumu olur: "Hüküm Günü mal ve çocuklar değil, ancak selim bir kalb, imanlı, isyan ve günahtan arınmış bir kalb fayda verecektir Çünkü, ancak kalb selim olursa, malın ve çocukların bir faydası olabilir Mal, ancak kişi onu içten gelerek Allah yolunda harcarsa, faydalı olacaktır Aksi halde, bir milyoner, milyarder bile orada yoksuldur Yine, ancak iman ve salih amel üzerine eğitilmiş çocukların yardımı olacaktır orada; aksi halde, oğul peygamber bile olsa, babası küfür üzere öldüyse -böyle bir babanın çocuklarının iyiliğinde payı olamayacağından- cezadan kurtulamayacaktır"
66 90-102 ayetler, Hz İbrahim'in (as) sözlerinin bir bölümü değil, Allah'ın sözü olarak görülmektedir
67 Yani, bir yandan muttakilere Allah'ın lütfuyla cennette tadacakları sayısız nimetler gösterilirken, öte yandan, Mahşer'de dalâlettekilere cehennem bütün korkunçluğu ile açılacaktır
68 Metinde "Kübkibû" nun iki anlamı vardır: 1) Birbiri ardınca cehenneme yığılacaklar; 2) Cehennem'in derinliklerine yuvarlanmaya devam edecekler

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #17
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



98- "Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk
99- "Bizi suçlu-günahkârlardan başka saptıran da olmadı"(69)
100- "Artık bizim için ne bir şefaatçi var,"(70)
101- "Ne de candan-yakın bir dost"(71)
102- "Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik"(72)
103- Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır,(73) ama onların çoğu iman etmiş değildirler
104- Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir

AÇIKLAMA

69 Burada, dünyadayken halkın ilâh gibi sayıp hizmet ettikleri, sözlerini ve davranışlarını otorite saydıkları ve kendilerine her türlü arz ve takdimde bulundukları dinî lider ve önderlerine nasıl davranacakları anlatılmaktadır Ahirette halk, önderlerinin kendilerini saptırmış ve helâklerine yol açmış olduğunu anlayınca, durumlarından onları sorumlu tutacaklar ve onlara lanetler yağdıracaklardır Kör izleyiciler, dünyada önderlerinin kendilerini doğruya mı, yoksa yanlışa mı götürdüklerine dikkat etsinler diye, Kur'an bu dehşetli ahiret manzarasını çeşitli yerlerde sunmaktadır Örnek: "Her bir ümmet girdikçe kardeşine lanet eder: ne zaman ki, hepsi orada toplanır, o zaman sonrakileri, öncekileri için, "Rabbimiz, şunlar bizi sapıttı, dolayısıyla onlara ateşten bir kat daha azab ver" der "Her biri için bir kat daha fazla var, fakat bilmezsiniz" der (A'raf:38)
"Küfredenler, "Rabbimiz, bizi sapıtan cinleri ve insanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım da, en alçaklardan olsunlar" (Fussilet: 29) "Ve Rabbimiz, şüphesiz biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de, bizi yoldan sapıttılar" dediler "Rabbimiz, onlara iki kat azab ver ve onları büyük bir lanetle lanetle" (Ahzab: 67-68)
70 Yani, "Bizim dünyada iken şefaatçilerimiz saydıklarımız ve bizi salimen cennet'e ulaştıracaklarına inandıklarımız, bugün çaresiz ve bize faydasızdırlar"
71 Yani, "Bizim için duygulanacak ve bizi teselli edecek hiç bir sevenimiz yok," Kur'an, ahirette yalnızca müminlerin birbirlerine dost olmaya devam edeceklerini belirtir Kafirler ise, dünyada iken dostluk yemini bile etmiş olsalar, birbirlerine düşman kesileceklerdir Her biri diğerini kötü sonlarından sorumlu tutacak ve onun en fazla cezayı görmesi için çalışacaktır "O gün dostlar, muttakiler dışında birbirine düşmandır" (Zuhruf: 67)
72 Kur'an, bu tür hasret ve arzuya, "Eğer geri gönderilmiş olsalardı, yine nehyolunduklarını yapmaya dönerlerdi" (En'am: 28) şeklinde cevap vermektedir Dünyaya yeniden dönmelerine neden izin verilmeyeceği konusunda bkz Müminun an: 90-92
73 Hz İbrahim Peygamber'in (as) kıssasındaki "ayet"in iki yönü vardır:
a) Arap müşrikleri, özellikle Kureyş, bir yandan kendilerinin İbrahim Peygamber'in (as) izleyicileri olduklarını iddia edip onun soyundan gelmekle övünürken, diğer yandan, Hz İbrahim'in (as) hayatı boyunca sürekli bir mücadele verdiği şirke bulaşmış durumdaydılar Sonra, bu insanlar, kendilerini Hz İbrahim'in (as) getirdiği dine çağıran Hz Peygamber'e (sa) , tıpkı Hz İbrahim'e karşı çıkılıp davranıldığı gibi, karşı çıkıp davranıyorlardı Dolayısıyla onlara, Hz İbrahim'in (as) , kendilerinin itiraf etmelerine rağmen, inatlarında va karşı çıkmalarında devam ettikleri tevhid'in bağlısı ve şirk'in düşmanı olduğu hatırlatılmaktadır
b) Hz İbrahim'in (as) kavmi yeryüzünden silinmişti İçlerinden hayatta kalanlar, Hz İbrahim (as) ile oğulları İsmail ve İshak'ın (as) çocukları idiler Her ne kadar Kur'an, Hz İbrahim'in (as) kavmine inen azabtan söz etmiyorsa da, bu kavim azaba uğrayan kavimlerin arasında anılmaktadır: "Onlara, kendilerinden öncekilerin, Nuh Kavmi, Ad, Semud ve İbrahim Kavmi ve Medyen halkıyla tersine çevrilmiş şehirlerin haberi gelmedi mi?" (Tevbe: 70)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #18
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



105- Nuh kavmi(74) de gönderilen (peygamberler) leri yalanladı(75)
106- Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?"(76) demişti
107- "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim"(77)
108- "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin"(78)
109- "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir"(79)
110- "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin"(80)

AÇIKLAMA

74 Lütfen karşılaştırın: A'raf: 59-64, Yunus: 71-73, Hud: 25-48, İsra: 3, Enbiya: 76-77, Müminun: 23-30, Furkan: 37, Hz Nuh'un (as) kıssasının ayrıntıları için bkz Ankebut: 14-15, Saffat: 75-82, Kamer: 9-15 ve Nuh Suresi
75 Her ne kadar onlar tek bir rasûlü reddetmişlerse de, rasûllerin hepsi Allah'tan aynı mesajı getirdiklerinden, tüm rasûlleri reddetmiş oluyorlardı Kur'an'ın çeşitli şekillerde tekrar tekrar andığı bir olgudur bu Dolayısıyle, tek bir peygamberi reddedenler, diğer peygamberlere inansalar bile kafir olmuş olurlar Çünkü, herhangi bir rasûle inanan mümin, ırkî ön yargılar, ataları taklit gibi etkenler altında kalmadıkça, aynı gerçeği daha başka durumlarda inkar edemez
76 Hz Nuh'un (as) kavmine ilk hitabesi, Kur'an'ın başka yerinde anıldığı üzere şöyleydi: "Ey kavmim! Allah'a ibadet edin, sizin için Ondan başka ilâh yoktur Öyleyken, sakınıp korkmayacak mısınız?" (Müminun: 23) "Allah'a ibadet edin, O'ndan sakınıp korkun ve bana itaat edin" (Nuh:3) Yani, "Allah'a isyanın ve O'ndan başkalarına ibadet etmenin sonuçlarından korkmuyor musunuz?"
77 Burada iki anlam vardır: 1) "Ben size ancak Allah'ın bana vahyettiğini aktarıyorum" ve 2) "Ben, zaten güvenilir, dürüst ve namuslu bildiğiniz bir rasûlüm Sizinle olan ilişkilerimde dürüst ve güvenilirken, Allah'ın Mesajı'nı aktarmada nasıl güvenilmez ve yalancı olabilirim? O halde, size getirdiğim her şeyin gerçek olduğu konusunda emin olabilirsiniz"
78 Yani, "Ben güvenilir ve doğru bir rasûl olduğuma göre, tüm diğer reisler karşısında bana itaat etmek, emir ve talimatlarımı yerine getirmekle yükümlüsünüz Çünkü, ben Allah'ın iradesini temsil ediyorum Bana itaat, Allah'a itaat; bana itaatsizlik, Allah'a itaatsizliktir" Bir başka deyişle, insanlardan yalnızca bir rasûlü, Allah tarafından gönderilmiş gerçek bir rasûl olarak kabul etmek değil, ona itaat etmek ve diğer tüm kanunlar karşısında onun kanununa itaat etmek istenmektedir Bir peygamberi reddetmek veya onu peygamber olarak kabul ettikten sonra kendisine itaatsizlikte bulunmak, Allah'a isyan ve O'nun gazabını çekmekle eş anlamlıdır Dolayısıyle "Allah'tan sakınıp korkun" ifadesi, her işitenin, bir peygamberin mesajını reddetmenin veya emirlerine itaatsizlik etmenin sonuçlarını açıkça anlaması konusunda bir uyarıdır
79 Hz Nuh'un (as) , mesajının gerçekliği konusundaki iki delilden ikincisi budur İlki, aralarında geçen hayatının ilk döneminde kendisini güvenilir bir insan olarak tanımalarıydı Bu ikinci delil ise şunu ifade etmektedir: "Sizden gelen her türlü itiraz ve düşmanlığa rağmen, gece gündüz demeden tebliğ ettiğim mesajı aktarmada, benim hiç bir kişisel çıkarım yoktur Hiç olmazsa, davetimde samimi olduğumu ve size ancak doğruluğuna inandığım ve tüm insanlığın kurtuluş ve mutluluğunu izlenmesinde bulduğum şeyi sunduğumu anlamalısınız Bunda hiç bir kişisel çıkarım yok ki, halkı kandırmak için yalanlar düzeyim"
Bu iki delil, peygamberlerin doğruluğunun delilleri olarak Kur'an'ın tekrar tekrar ileri sürdüğü ve peygamberliği değerlendirmede ölçü olarak sunduğu en önemli delillerdendir Peygamberliğinden önce yaşadığı toplum içinde her zaman doğru, güvenilir ve ahlâklı bir kimse olarak tanınmış bir kişiden, hemen Allah adına yalanlar düzmeye ve öyle olmadığı halde, insanları Allah tarafından tayin edildiğine inandırmaya girişti diye, en ön yargılı biri bile şüphelenemez Bundan da önemlisi, ortada bencil bir etken olmadıkça, iyi niyetle böyle bir yalan da düzülemez Ayrıca, böyle bir aldatmaya girişen bir kişi, yalanını insanlardan bütünüyle gizleyemez "İşini" ilerletmek için uydurduğu yalanlar ve kullandığı araçlar bilinir ve her türlü bencil çıkar ve kazançlar çok geçmeden ortaya çıkar Buna karşılık peygamberlerin kişisel hayatları, ahlâkî meziyet ve üstünlüklerle doludur Bu hayatta, hiç bir hile ve aldatma izine rastlanmaz Bırakın kişisel çıkar sağlama düşüncesini, bir peygamber, sonuçsuz görünen bir dava uğruna her şeyini feda eder Sağduyu ve adalet duygusuna sahip hiç bir insan, oldukça huzur dolu bir hayat sürmekte olan akıllı bir kişinin, birden, kendisine herhangi bir yarar sağlaması şöyle dursun, tüm parasını, vaktini ve enerjisini isteyen ve kendisine tüm dünyanın düşmanlığından başka bir şey kazandırmayan asılsız bir iddia ile ortaya çıkmasını düşünemez Kişisel çıkarların fedası, kişinin samimiyetinin birinci delilidir O halde, kişisel çıkarlarını yıllarca feda eden bir kişinin samimiyetinden ve niyetlerinden şüphelenmek, kendisi bencil ve samimiyetsiz olan bir kişinin oyalanmasından başka bir şey olamaz Ayrıca bkz Müminun, an: 70
80 Bu cümlenin kullanılışı sebebsiz değildir Birinci kullanışta (ayet: 108) , şöyle bir anlam ihtiva ediyordu: "Kendinizin de geçmişte doğru ve güvenilir bir kişi olarak kabul ettiğiniz sadık ve emin elçisine yalancı muamelesi yapmakla Allah'tan korkmuyor musunuz?"
Burada ise şu anlam vardır: "Hiç bir kişisel çıkar düşüncesi taşımadan, yalnızca halkın ıslahı için içtenlikle çalışan bir kişinin niyetinden şüphelenirseniz Allah'tan korkun" Nuh kavminin ileri gelenleri, Hz Nuh'un (as) getirdiği hak mesajda yanlışlıklar bulmak için, onu kişisel üstünlük mücadelesi vermekle suçluyorlardı: "Üzerinizde üstünlük sağlamak istiyor" (Müminun: 24)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #19
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



111- Dediler ki: "Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?"(81)

AÇIKLAMA

81 Hz Nuh'un (as) mesajına bu cevabı verenler, Hud Suresi'nde anıldığı üzere, kavminin ileri gelenleri, reisleri ve soyluları idi: "Kavminden küfreden ileri gelenler dediler: "Seni ancak bizim gibi bir beşer görüyoruz ve görüyoruz ki, sana yalnızca düşünüp taşınmayan rezillerimiz uyuyor; ve yine sizin bize karşı hiç bir üstünlüğünüzün olmadığını da görüyoruz" (Hud: 27) Ayetten anlaşıldığına göre, Hz Nuh'a (as) inananlar çoğunlukla yoksullar, işçiler veya toplumda hiç bir mevkisi olmayan bazı gençlerdi Toplumda etkili ve zengin olanlar ise, Hz Nuh'un (as) en sert düşmanları idiler ve sıradan halkı arkalarında tutabilmek için her hile ve yalana başvurmaktan çekinmiyorlardı
Hz Nuh'a (as) karşı getirdikleri delillerden (!) birisi de şuydu: "Nuh'un mesajında dikkate değer bir şey olsaydı, ona önce toplumdaki zenginler, bilginler, din adamları, soylular ve akıllı kimseler inanırdı; fakat, bunların hiç biri ona inanmıyor; yalnızca, toplumun sağduyudan yoksun en alt katmanına mensup akılsızlardır ona uyanlar Bu durumda, bizim gibi soylu ve makam sahibi kişiler, bu sıradan insanlara nasıl katılabilir?"
Kureyş kafirlerinin, Hz Peygamber (sa) ve ashabı hakkında söyledikleri de aynıydı: Herakliyus'un sorularına Ebu Süfyan, "Muhammed'e kavmimizin yoksulları, zayıfları ve bazı akılsız gençleri uyuyor" cevabını vermişti Onlara göre, toplumun ileri gelenlerinin kabul ettiği gerçek, ancak gerçek olabilirdi Çünkü yalnızca sağduyu ve değerlendirme gücüne sahip olanlar onlardı Sıradan halkın, zaten sıradan oluşu, onların sağduyu ve değerlendirme gücüne sahip olmadıklarının delili idi Öyleyse, onların kabul ettiği bir şey, ileri gelenlerce reddedilirse, bu demektir ki, bu şey, herhangi bir kıymet ve değere sahip değildir Mekke kafirleri daha da ileri gidiyorlardı Rasûlün sıradan bir insan olamayacağını ileri sürüyorlardı Onlar; Allah bir rasûl gönderecekse, ileri gelenlerden birisini seçip gönderirdi: "Ve, "Bu Kur'an iki büyük şehirden (Mekke ve Taif) büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" dediler" (Zuhruf: 31)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #20
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



112- De ki: "Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur"
113- "Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız) "(82)
114- "Ve ben mü'min olanları kovacak değilim"
115- "Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum"(83)
116- Dediler ki: "Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulanlardan olacaksın"(84)

AÇIKLAMA

82 Bu, çalışan sınıflara ve toplumun aşağı görülen işler yapan alt katmanlarına mensup yoksulların zihnî yeterliliğe sahip bulunmadığı ve sağduyu ve düşünceden yoksun oldukları varsayımına dayalı itiraza ilk cevaptır Hz Nuh'un (as) ağzıyla: "Mesajımı kabul edip ona göre davranan insanların yaptıklarının değerini ölçmeye ve onları imana götüren etkenleri değerlendirmek için hiç bir aracım yok Bu, benim işim değil, Allah'ın bileceği bir iş"
83 "Ey Nuh, köleler, hizmetçiler ve ücretliler gibi aşağı derecedeki insanlar arasında sayılalım diye mi sana iman edeceğiz?" denircesine, iman edip Hz Nuh'un (as) çevresinde toplananlar en düşük sosyal katmana mensup olduklarından, soyluların hiç birinin onlara katılmak istemediğini ima ettiren itiraza Hz Nuh'un (as) ikinci cevabı da şudur: "Nasıl böylesine mantıksız bir tutum takınır da, beni dinlemek bile istemeyenleri sayar, onlara uyar ve bana inanıp arkamdan gelenleri ise kovarım? Ben yalnızca, gittiğiniz yolun yanlış olup sizi helâke sürüklediğini ve benim çağırdığım yolun ise, herkes için kurtuluş yolu olduğunu açıkça ilan eden bir uyarıcıyım
Uyarılarıma kulak verip benimsemeniz, ya da körü körüne helâke giden yolda yürümeye devam etmeniz, artık size kalmış bulunuyor Uyarıma kulak verip doğru yolu benimseyenlerin atalarını, sınıflarını ve mesleklerini araştırmam gerekmez Onlar sizin gözünüzde "adi" olabilirler, fakat ben onları kovup da, "soyluların ne zaman felaket yolundan vazgeçerek kurtuluş ve esenlik yoluna gireceklerini gözleyemem"
Bu ayetler indiğinde, Hz Peygamber (sa) ile Mekke kafirleri arasında da aynı şeyler olup bitiyordu; dolayısıyle, Hz Nuh (as) ile kavminin ileri gelenleri arasında geçen konuşmaların burada neden nakledildiği bütünüyle anlaşılabilir Mekke kafirlerinin ileri gelenlerinin düşünce yapıları da tamı tamına aynıydı Bilal, Ammar, Süheyb gibi köleler ve ücretli sınıfın diğer mensupları ile bir arada nasıl yanyana oturabileceklerini soruyorlar ve sanki şöyle diyorlardı: "Bu yoksullar kovulmadıkça, soyluların mümin olmayı düşünmelerine imkan yoktur Köle ile efendinin omuz omuza bir arada oturmaları mümkün değildir"
Buna cevap olarak, Allah mağrur ve kibirli kafirlere, onlar öyle istedi diye yoksul müminleri yanından kovamayacağını söylemesini Hz Peygamber'e (sa) emretmektedir: "İstiğna gösterene gelince: Sen ona yöneliyorsun, onun arınmasından sana bir şey yok ki! Ama koşarak ve titreyerek sana gelen; sana gelmişken sen onunla ilgilenmiyorsun Hayır, olamaz böyle; muhakkak o bir hatırlatma ve öğüttür Kim dilerse hatırlar, öğüt alır" (Abese: 5-12) "Sabah akşam O'nun rızasını dileyerek Rablerine dua edenleri kovma! Onların hesabından sana bir şey, senin hesabından da onlara bir şey yok ki, onları kovarak zalimlerden olasın İşte böyle olanların bazısını bazısı ile sınadık, "Bunlar mıdır aramızda Allah'ın lütufta bulunduğu?" desinler diye Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?" (En'am: 52-53)
84 Metindeki kelimeler iki anlama gelebilir: 1-"Taşlanarak öldürüleceksin", 2-"Her yandan hakaret yağmuruna tutulacak ve her nereye gitsen lanet ve küfürle karşılaşacaksın"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #21
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

117- De ki: "Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı"(85)
118- "Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar"(86)
119- Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık(87)
120- Sonra bunun ardından geride kalanları da suda-boğduk
121- Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler
122- Ve hiç şüphe yok senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir
123- Âd (kavmi) de gönderilen (peygamber) leri yalanladı(88)
124- Hani onlara kardeşleri Hûd: "Sakınmaz mısınız?" demişti
125- "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim"
126- "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin"
127- "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir"(89)

AÇIKLAMA

85 Yani, "Beni kesinkes ve bütünüyle reddettiler ve artık mümin olmaları ümidi kalmadı" Burada, hemen Hz Nuh (as) ile kavminin ileri gelenleri arasındaki bu konuşmadan ve mesajının reddedilmesinden sonra, Rasûl'ün, kavminin kendisini reddettiğini Allah'a arzettiği ve aralarındaki hesabı görmesini Allah'tan istediği şeklinde yanlış bir anlayışa kapılmamalıdır Kur'an, değişik yerlerde, Hz Nuh (as) ile küfürde direnen kavmi arasında yüzyıllarca süren uzun mücadelenin ayrıntılarına değinir Ankebut Suresi'nin 14 ayetine göre bu mücadele 950 yıl sürmüştür: "Aralarında elli yıl hariç bin yıl kaldı" Bu uzun zaman süresince Hz Nuh (as) nesillerce gösterdikleri davranışları ve takındıkları tavrı inceledi ve kimsede gerçeği kabul etme eğilimi görmeyip gelecek nesillerde de iman edecek bir kişinin çıkması ümidinin bulunmadığı sonucuna vardı: "Sen onları bırakacak olursan, kullarını saptırırlar ve ancak facir, alabildiğine kafir doğururlar" (Nuh: 27) Bizzat Allah, Hz Nuh'un (as) bu fikrini tasdik etmektedir: Nuh'a vahyolundu ki, kavminden, iman etmiş olanlardan başka kimse inanmayacak; dolayısıyle onların yaptıklarına üzülme" (Hud: 36)
86 "Benimle, müminlerden beraberindekileri kurtar": "Yalnızca kimin doğruda, kimin yanlışta olduğu konusunda hüküm verme; öyle bir hüküm ver ki, Hakikat'in izleyicileri kurtulsun, yalanın ve sahtenin izleyicileri bütünüyle yeryüzünden silinsin"
87 "Yüklü Gemi", çünkü Gemi müminler ve her türden çift çift hayvanla dolu idi Ayrıntı için bkz Hud: 40
88 Lütfen karşılaştırın: A'raf: 65-72, Hud: 50-60, kıssanın ayrıntıları için ise bkz Fussilet: 13-16, Ahkaf: 21-26, Zariyat: 41-45, Kamer: 18-22, Hakka: 4-8, Fecr: 6-8
89 Hz Hud'un bu hitabesini bütünüyle kavrayabilmek için, Ad kavmi hakkında Kur'an'ın verdiği ayrıntıları göz önünde bulundurmak gerekir:
1) Nuh kavminin helâk edilmesinden sonra, Ad'a yeryüzünde iktidar ve üstünlük verilmişti: "Düşünüp ibret alın ki, Allah sizi Nuh'un kavminden sonra halifeler yaptı" (A'raf: 69)
2) Güçlü kuvvetli insanlardı: " Ve yaratılışta sizin güç ve kuvvetinizi artırdı" (A'raf: 69)
3) Yeryüzünde onların dengi bir başka kavim yoktu "Beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı" (Fecr: 8)
4) Medeni idiler ve dünyada yüksek sütunlu muhteşem binalar yapma sanat ve hünerleriyle tanınmışlardı: "Görmedin mi Rabbin nasıl yaptı Ad'a? Yüksek sütunlu İrem'e?" (Fecr: 6-7)
5) Bu maddi refah ve güç onları mağrur ve kibirli yapmıştı: "Ad'a gelince: Yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve "Bizden daha kuvvetli kim var?" dediler" (Fussilet: 15)
6) Siyasal iktidar, karşılarında kimsenin ses çıkaramadığı birkaç despotun ellerinde idi: "Ve her inatçı zorbanın emrine uydular" (Hud: 59)
7) Allah'ın varlığına inanmıyor değillerdi, fakat şirk içinde idiler Başkasına değil, yalnızca Allah'a ibadet etmeyi reddediyorlardı: "Bize, yalnızca Allah'a ibadet edelim ve babalarımızın ibadet ettiklerini bırakalım diye mi geldin" dediler" (A'raf: 70)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #22
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



128- "Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?"(90)
129- "Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?"(91)
130- "Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?"(92)
131- "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin"
132- "Bilmekte olduğunuz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının,"
133- "Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti"
134- "Bahçeler ve pınarlar da"
135- "Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım"
136- Dediler ki: "Bizim için farketmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da"
137- "Bu, geçmiştekilerin geleneksel tutumundan başkası değildir"(93)
138- "Ve biz azab görecek de değiliz"

AÇIKLAMA

90 Yani, "İhtişam ve şanınızın göstergesi anıtlar olmaktan başka bir yarar ve amaç taşımadıkları halde, sırf servet ve gücünüzü göstermek için büyük büyük binalar dikersiniz"
91 Yani, "Oturmak için de binalar dikiyorsunuz da, onları büyük, güzel ve sağlam yapmak için dünyada sonsuzca kalacakmışçasına servetinizi, her türlü fizikî-zihnî yeteneğinizi harcıyorsunuz Hayatta, konfor ve zevkten başka hiç bir amacınız olmadığı gibi, bu dünya hayatının ötesinde dikkatinizi çeken bir şey de yok"
Bu bağlamda, mimaride israfın, bir halk içinde rastgele ortaya çıkmayıp maddi amaçlar ve bencil kazançlar uğrunda servet yığma ve çılgınlığın sonucu olduğu belirtilmelidir Bir ulus bu noktaya geldiği zaman, tüm sosyal sistemleri bozulur ve çöküntüye uğrar Hz Hud'un (as) , kavmini mimarideki israf ve lüksten dolayı eleştirmesi, yalnızca yüksek köşk ve anıtlara değil, ayrıca, ülkenin her yerinde tefessüh alametleri anıt ve köşkler şeklinde görülen köhnemiş medeniyetlerine ve sosyal sistemlerine de yönelikti
92 Yani, "Sürekli artan hayat standardınızın taleblerini karşılamak için, küçük evlerle yetinmiyor ve köşkler, kaşaneler inşa ediyorsunuz: Yine bunlarla da tatmin olmuyor, sırf gösteriş ve debdebe uğruna, lüzumsuz yere koca koca binalar dikiyorsunuz Ama insanlıktan öylesine soyulmuşsunuz ki, kalblerinizde yoksullara karşı hiç bir merhamet ve adalet duygusu taşımadığınız gibi, ülkenizin içinde veya çevresinde yaşayan düşük sosyal katmanlara mensup herkesi zalimce eziyorsunuz ve barbarlığınızdan kimse kurtulamıyor"
93 Burada iki anlam sözkonusu olabilir:
1) "Biz yeni şeyler yapmıyoruz; atalarımız zamanında yüzyıllardan beri yapılagelen şeyleri yapıyoruz Onlar da aynı inanç, aynı hayat tarzı, aynı ahlâk ve aynı tür ilişkiler içinde idiler: Böyleyken hiç bir felaket gelip kendilerine dokunmadı Bu hayat tarzında bir kötülük olmuş olsaydı, senin bizi tehdit ettiğin felaketle karşılaşmamız gerekirdi"
2) "Senin va'z ettiğin, tebliğ ettiğin şeyleri, daha önceden dindar manyaklar ve güya ahlâkçılar da va'z ve tebliğ ettiler Fakat dünyanın gidişatını değiştiremediler İnsanlar senin gibi öğütçüleri dinlemeyi reddetti diye, hiç bir zaman dünyanın başına bir felaket gelmemiştir"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #23
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



139- Böylelikle onu yalanladılar, biz de onları yıkıma uğrattık(94) Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler
140- Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir
141- Semud (kavmi) de, gönderilen (peygamber) leri yalanladı(95)
142- Hani onlara kardeşleri Salih: "Sakınmaz mısınız? demişti
143- "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim"(96)
144- "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin"
145- "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum;"
146- "Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?"(97)
147- "Bahçelerin, pınarların içinde"
148- "Ekinler ve yumuşak tomurcuklu can alıcı hurmalıklar arasında?"(98)

AÇIKLAMA

94 Kur'an'a göre, Ad kavmi şiddetli bir kasırga ile helâk edilmiştir Kasırganın vadilerine doğru geldiğini görünce, daha fazla yağmur verecek kadar bulutlar geliyor ümidiyle sevinmişlerdi Fakat Allah'ın azab kamçısıydı bu Kasırga yedi gece, sekiz gün esti ve her şeyi mahvetti Halk, saman çöpleri gibi oraya-buraya savruldu ve kuru, sıcak rüzgarın üzerinden geçtiği her şey çürümeye terkedildi Fasık kavmin son ferdi de helâk oluncaya kadar kasırga dinmedi Yalnızca, başlarına gelenin hikayesini anlatmak için evlerinin harebeleri kaldı geriye ve bugün o harabeler de yok artık Tüm Ahkaf yöresi, korkunç kum yığınlı çöllere dönüştü Ayrıntı için bkz Ahkaf: an: 25
95 Lütfen karşılaştırın: A'raf: 73-79, Hud: 61-68, Hicr: 80-84, İsra: 59 Daha fazla ayrıntı için bkz Neml: 45-53, Zariyat: 43-45, Kamer 23-31, Hakka: 4-5, Fecr: 9, Şems: 11
Ad'ın helâkinden sonra Semud, iktidar ve ihtişama ulaştı Medeniyet alanındaki ilerleme açısından öncülerinin izleri ardınca gittiler Gün geçtikçe, hayat standartları arttıkça arttı ve buna karşılık insanlık standartları düştükçe düştü Bir yandan, ovalarda büyük büyük binalar dikerler ve Hindistan'daki Ellora ve Acanta mağaraları gibi tepelerden güzel güzel evler oyarlarken, öte yandan, putlara ibadet ediyorlar ve ülkelerini zulüm ve baskıyla kirletiyorlardı İktidara ve iş başına en kötü adamları geliyordu Bu yüzden, Salih Peygamber'in (as) Hak mesajı yalnızca düşük sosyal katmanlara mensup yoksullarca kabul görüyor ve yüksek sınıflara mensup olanlar kendisine inanmayı reddediyorlardı
96 Kur'an'a göre, bizzat Hz Salih'in (sa) kavmi onun son derece dürüst, tam bir şahsiyet bütünlüğüne sahip ve olağanüstü yetenekte bir insan olduğunu kabul ve itiraf ediyorlardı: "Ey Salih" dediler, "sen bundan önce aramızda kendisine büyük ümitler beslenen bir kişiydin" (Hud: 62)
97 Yani, "Zevk ve eğlence içinde geçen hayatınızın sürüp duracağını ve Allah'ın üzerinizdeki nimetlerinden ve yaptığınız kötülüklerden hiç sorguya çekilmiyeceğinizi mi sanıyorsunuz?"
98 Hezim: Ağaçlardan sarkan olgun, özlü ve yumuşak hurma

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #24
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



149- "Dağlardan da ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz?"(99)
150- "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin"
151- "Ve ölçüsüzce davrananların emrine de itaat etmiyin"
152- "Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmakta ve dirlik-düzenlik kurmamaktadırlar (ıslah etmemektedirler) "(100)
153- Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin"(101)
154- "Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin; eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim"(102)

AÇIKLAMA

99 Nasıl Ad medeniyetinin önde gelen özelliği yüksek sütunlu binalar yapmak idiyse, Semud medeniyetinin eski kavimler arasında meşhur olmuş bulunan önde gelen özelliği de kayalarda evler oymalarıydı Bu nedenledir ki, Fecr Suresi'nde Ad'dan "sütunlar sahibi" olarak söz edilirken, Semud'dan "vadide kayalar oyanlar" diye söz edilmektedir Bunlar, hiç gerek olmadğı halde, sırf servet, güç ve mimari hüner gösterisinde bulunmak için ovalarda köşkler de yaparlardı Bu, yoldan çıkmış insanların özelliğidir; içlerindeki yoksullar barınak bulamazken, servet sahipleri güzel konutlar edinmekle kalmazlar, bunların üstüne de debdebe ve gösteriş için anıtlar dikerler (Bkz A'raf: 74)
Semud'un eserlerinden bazıları bugüne kadar gelmiştir Ben bunları Aralık 1959'da gördüm Ülkeleri, Medine ile Tebük arasında, Hicaz'da El-Ulâ, Hz Peygamber (sa) zamanındaki adıyla Vad'il-Kura'nın birkaç mil kuzeyinde idi Yerliler bugün bile buraya el-Hicr ve Medain-i Salih diyorlar El-Ulâ, hala bol su kaynakları ve bahçeleri bulunan yeşil ve verimli bir vadiyken, el-Hicr terkedilmiş bir yer görünümündedir
Burada, zayıf insanlar, birkaç yeşillik ve içlerinden biri Hz Salih'in (as) devesinin su içtiği söylenen kuyu olmak üzere birkaç tane de kuyu var Şimdi kuru olan bu kuyu, Türkler zamanında terkedilmiş askerî bir karargahın içinde kalmaktadır Bu yöreye girip de el-Ulâ'ya yaklaştığımızda sanki şiddetli bir depremle baştan aşağı parça parça olmuş görünümü veren tepelerle karşılaştık Aynı tip tepeleri doğuya, el-Ulâ'dan Hayber'e yaklaşık 90 mil ve Ürdün içlerinde kuzeye 30-40 mil kadar giderken de gördük Demek ki, uzunluğuna 300-400 mil, enine 100 mil uzanan (300-400x100 mil2) bir alan korkuç bir depremle yerle bir olmuştu
El-Hicr'de gördüğümüz Semud türü anıtlardan bir kaçına, Akabe Körfezi kıyısında Medyen'de ve Ürdün'de Petra'da rastladık Özellikle Petra'da Semud ve Nebatiye eserleri, yanyana bir arada olup üslupları ve mimari özellikleri, şekilleri birbirinden öylesine farklıdır ki, bunları inceleyen biri onların ne aynı çağda, ne de aynı ulus tarafından yapılmadığını hemen farkeder İngiliz müsteşrik Daughty, Kur'an'ın gerçek olmadığını güya kanıtlamak için el-Hicr'de bulunan eserlerin Semud tarafından değil, Nebatiler tarafından oyulduğunu iddia etmişti Oysa, kayalardan ev oyma sanatı Semud'la başlamış ve binlerce yıl sonra İÖ 2 ve 1 yüzyıllarda Nebatiler tarafından önemli ölçüde geliştirilmiş, Petra'dan yaklaşık 700 yıl sonra oyulan Ellora mağaralarında doruğuna ulaşmıştır
100 Yani, "Önderlikleri altında kötü bir hayat tarzı takip ettiğiniz reislerinize, rehberlerinize ve yöneticilerinize itaattan vazgeçin Bunlar tüm ahlâk sınırlarını aşmışlardır; hiç bir ıslah hareketinde bulunmazlar ve benimsedikleri her hayat sistemini bozarlar Sizin için tek kurtuluş ve mutluluk yolu Allah'tan korkmanız, kötülük önderlerine itaatı bırakıp bana itaat etmenizdir Çünkü ben Allah'ın rasûlüyum; samimiyet ve dürüstlüğümün tümüyle farkındasınız; giriştiğim ıslah hareketinde hiç bir kişisel çıkarım yok"
Kısaca, Hz Salih'in (as) kavmine sunduğu manifesto buydu Bu, yalnızca dinî bir mesaj değil, aynı zamanda kültürel, ahlâkî ve siyasal devrim çağrısı da ihtiva ediyordu
101 "Büyülenmiş": Aklını yitirmiş, deli Antik anlayışlara göre delilik, ya bir cinnin, ya da büyünün etkisiyle olurdu Bu yüzden deliye ya "mecnun" (cin etkisinde) , ya da "büyülenmiş" denirdi
102 Yani, "Senin, Allah'ın elçisi olduğuna inanamayız, Çünkü sen de bizim gibisin ve sende hiç bir ayrıcalık, hiç bir farklılık yok Bununla birlikte, eğer Allah'ın seni elçisi olarak seçtiği iddianda doğru isen bize öyle açık bir mucize göster ki, senin gerçekten kainatın Rabbi ve yaratıcısı tarafından gönderildiğine inanalım"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #25
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



155- Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir;(103) su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün su içme hakkı da sizindir"(104)
156- "Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar"
157- "Sonunda onu (yine de) kestiler,(105) ancak pişman oldular"
158- Böylece azab da onları yakaladı(106) Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler

AÇIKLAMA

103 Semudluların mucize talebi üzerine, dişi bir deve yaratılmıştı Bu deve onların görmeye alıştıkları sıradan bir deve değildi Çünkü onun yaradılışı harikulade bir nitelik taşımalıdır ki, mucize kabul edilebilsin Şayet Hz Salih (as) mucize olarak sıradan bir deveyi gösterecek olsaydı, bir peygamberden beklenmeyen bir davranış olurdu bu Nitekim ayetin siyak ve sibakından da böyle anlaşılıyor Ayrıca Kur'an'ın birçok yerinde bu devenin mucize niteliği taşıdığı açıklanmıştır Örneğin A'raf ve Hud surelerinde, Allah'ın bu dişi devesinin bir ayet (mucize) olduğu belirtilirken, İsra suresinde daha belirgin bir ifade kullanılmıştır
"Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin onları yalanlamış olmasıdır Semud'a açık bir mucize olarak dişi deveyi verdik O yüzden kendilerine zulmettiler Oysa biz o mucizeleri, yalnız korkutmak için göndeririz (Oyun ve eğlence olsun diye değil) "
104 Yani, "Bir gün kuyularınızdan ve pınarlarınızdan bu dişi deve su içecek, bir gün de sizin hayvanlarınız ve bu sıra hiç bozulmayacak" Herhalde Araplar için bundan daha büyük bir meydan okuma olamazdı Çünkü, Araplar arasında çoğu kez kan dökülmesi ve canların verilmesi ile sonuçlanan savaşların ve kan davalarının en önde gelen nedenini su oluşturuyordu Dolayısıyle, Hz Salih'in (as) meydan okuması tüm kavmine karşıydı ve halk tarafından, ardında büyük bir güç olduğuna kanaat getirmeden kabul edilmesi mümkün değildi Böyleyken, Hz Salih (as) ardında hiç bir dünyevî güç olmadığı halde bu meydan okumada bulundu ve tüm kavmi bunu ses çıkarmadan kabul etmekle kalmayıp bir hayli gün buna boyun da eğdiler
A'raf ve Hud Sureleri'nde buna bir de ilave vardır; "Bu sizin için bir ayet olarak Allah'ın dişi devesi; dolayısıyla bırakın onu Allah'ın arzında otlasın ve kötülükle ona dokunmayın" (Hud: 64) Yani meydan okuma, yalnızca bir gün arayla devenin su içmesiyle sınırlı olmayıp tarlaları, bahçeleri, hurmalıkları ve otlaklarında dilediği biçimde serbestçe otlamasını ve kendisine kötü niyetle dokunulmamasını da içine alıyordu
105 Bu, meydan okumayla karşılaşır karşılaşmaz, hemen deveye saldırıp derhal ayaklarından keserek öldürdükleri anlamına gelmez Gerçekte, deve tüm kavim için bir sorun haline gelince, halk iyice öfkelenip ondan nasıl kurtulacaklarına dair birbirlerine danışmaya başladılar Sonunda, Şems Suresi'nde anıldığı üzere, kibirli bir reis buna bir son verme görevini yüklendi: "En şakileri ayaklandığı zaman" (ayet: 12) Aynı olay Kamer Suresi'nde de anılmaktadır: "Bir yoldaşlarını çağırdılar, o da çekip bacaklarını kesti" (ayet: 29)
106 Kur'an'ın başka yerlerinde geçtiğine göre, deve öldürülünce Hz Salih (as) şöyle dedi: "Yurdunuzda üç gün daha metalanın" (Hud: 65) Bu zaman sona erince şafak vakti sıraları şoke edici bir patlama oldu ve ardından şiddetli bir deprem tüm halkı bütünüyle helâk eti Sabahleyin, bir çitin çevresinde hayvanlar tarafından çiğnenmiş kuru çalılar gibi cesetler oraya buraya saçılmış durumdaydı Ne taştan köşkleri, ne de kayalar içinde oyulmuş barınakları başlarına gelen felaketten kendilerini koruyamadı "Üzerlerine tek bir sayha (korkunç bir ses, patlama) gönderdik; ağılcının (çitinin) kuru çalıları gibi saçıldılar" (Kamer: 31) "Kendilerini o sarsıntı yakaladı da, yurtlarında yüz üstü düşe kaldılar" (A'raf: 78) "Sabaha girerlerken kendilerini o sayha yakaladı Kazandıkları kendilerinden hiç bir şey savmadı" (Hicr: 83-84)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #26
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



159- Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir
160- Lût (kavmi) de, gönderilen (peygamber) leri yalanladı(107)
161- Hani onlara kardeşleri Lût: "Sakınmaz mısınız?" demişti
162- "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim"
163- "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin"
164- "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir"
165- "Siz insanlardan (cinsel arzuyla sadece) erkeklere mi gidiyorsunuz?(108)
166- "Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz(109) Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz"(110)
167- Dediler ki: "Ey Lût, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın"(111)
168- Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yapmakta olduğunuza öfke ile karşı olanlardanım"
169- "Rabbim, beni ve ailemi bunların yapmakta olduklarından kurtar"(112)

AÇIKLAMA

107 Lütfen karşılaştırın: A'raf: 80-84, Hud: 74-83, Hicr: 57-77, Enbiya: 71-75, Neml: 54-58, Ankebut: 28-35, Saffat: 133-138, Kamer: 33-39
108 Burada iki anlam olabilir: 1) Dünyada yığınla kadın varken, cinsel arzularınızı doyurmak için tüm yaratıklar arasında yalnızca erkek olanları mı seçersiniz? 2) Dünyada cinsel arzularını doyurmak için erkeklere giden tek kavim sizsiniz, hayvanlar bile bunu yapmıyor Bu ikinci anlam, A'raf ve Ankebut Sureleri'nde şöyle ifade edilmektedir: "Alemlerden sizden önce kimsenin yapmadığı ahlaksızlığı mı yapıyorsunuz?" (A'raf: 80)
109 Burada da iki anlam olabilir: 1) "Allah'ın cinsel arzularınızı doyurmanız için yarattığı eşlerinizi bırakıyor ve bu amaç için erkeklerle tabiat dışı yollar benimsiyorsunuz" 2) "Eşlerinizde de tabii yolu bırakıp şehvetinizi tatmin için tabiat dışı yollara başvuruyorsunuz" Bunu belki de aile planlaması niyetiyle yapıyorlardı
110 Yani, "İşlediğiniz tek kötülük yalnız bu da değil; tüm hayatınız tefessüh ve dalâlet içinde": "Göz göre göre bu ahlâksızlığı yapıyor musunuz?" (Neml: 54) "Siz erkeklere varıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızdan münkere dalıyor musunuz?" (Ankebut: 29) Daha fazla ayrıntı için bkz Hicr an: 39)
111 Yani, "Biliyorsun ki, kim bize karşı söz etmiş, yaptıklarımıza karşı çıkmış, ya da şu veya bu şekilde bize muhalefet etmişse memleketimizin dışına sürülmüştür Eğer sen de böyle davranırsan, sana da aynısı yapılacaktır" A'raf ve Neml sureleri'nde Hz Lut'a (as) bu uyarıda bulunulmadan önce şerli kavmin, "Onlar fazla temizlenen insanlarmış, onları memleketinizden çıkarın" (A'raf: 82) kararını verdikleri ifade olunmaktadır
112 Bu, şu anlamlara da gelebilir: "Rabbim, onların kötülüklerinin sonuçlarından bizi kurtar" veya "Şerli kavmin ahlâksızlıklarının kötü etkilerinden müminlerin çocuklarını koru"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #27
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



170- Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık
171- Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç(113)
172- Sonra geride kalanları yerle bir ettik
173- Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kadar da kötü(114)
174- Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler
175- Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir

AÇIKLAMA

113 Burada sözkonusu edilen Hz Lut'un (as) karısıdır Tahrim Suresi'nde Hz Nuh ve Lut'un (as) eşlerine değinilerek buna açıklık getirilmektedir: "Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kulun (nikahı) altındaydılar, fakat onlara ihanet ettiler" (ayet: 10) Yani iman etmediler ve salih kocalarının değil de, kafirlerin tarafını tuttular Bu nedenle, Allah Lut'un kavmini cezalandırmak dileyince, Hz Lut'a (as) ehliyle birlikte memleketi terketmesini, fakat karısını geride bırakmasını emretti: "Gecenin bir kısmında ehlini yürüt; içinizden kimse geriye bakmak için dönmesin, karın hariç Çünkü, onların başına gelen onun da başına gelecektir" (Hud: 81)
114 Bu, su yağmuru değil, taş yağmuruydu Kur'an'ın başka yerlerinde verilen ayrıntılara göre, Hz Lut (as) gecenin son saatlerinde ehliyle birlikte memleketinden ayrılınca, şafak vakti korkunç bir patlama ve şiddetli bir deprem olmuş, şerli kavmin tüm evlerinin altını üstüne getirdikten sonra, volkanik patlama ve rüzgarın etkisiyle pişmiş çamurdan oluşan taşlar yağmur gibi lanetli şehrin üzerine inmeye başlamıştır
Aşağıda, konuyla ilgili Kitabı Mukaddes'teki hikayeyi, antik Yunan ve Latin yazılarını ve modern jeolojik araştırmalarla arkeolojik gözlemleri sunuyoruz:
Ölü Deniz'in doğusunda ve güneyinde uzanan çöllük ve boş topraklarda bulunan yüzlerce harabe, burasının geçmişte bir zamanlar müreffeh ve sık nüfuslu bir bölge olduğunu göstermektedir Arkeologlar, bu bölgenin yaşadığı refah döneminin İÖ 2300-1900 yılları arasında geçtiğini tahmin ediyorlar Tarihçilere göre Hz ibrahim (as) İÖ 2000 yıllarında yaşamıştır O halde, arkeolojik deliller bu bölgenin Hz İbrahim (as) ve yeğeni Hz Lut (as) zamanında helâke uğradığını teyid etmektedir
Bölgenin en kalabalık ve verimli yöresi, Kitabı Mukaddes'te anıldığına göre "Sidim Deresi" idi: "Ve Lut gözlerini kaldırdı ve bütün Erden Havzası'nın Sodom ve Gomorra'yı Rabb helâk etmeden evvel Rabb'in bahçesi gibi, Tsoara giderken Mısır diyarı gibi, her yerde suyu bol olduğunu gördü" (Tekvin: 13/10) Günümüz bilginleri, bu havzanın şimdi Ölü Deniz'in altında bulunduğu görüşündedirler ve bu görüşü sağlam arkeolojik deliller desteklemektedir: Eski zamanlarda Ölü Deniz bugünkü kadar güneye uzanmıyordu Bugünkü Ürdün şehirlerinden el-Kerek'in batısında ve tam karşısında el-Lisan adında küçük bir yarımada vardır Burası eskiden Ölü Deniz'in ucuydu Bunun güneyinde kalan ve şimdi deniz sularının altında bulunan (haritadaki taralı bölüm) yöre, Hz Lut'un (as) kavminin ünlü şehirleri Sodom, Gomore, Edmah, Zeboyim, Zoar'ın yer aldığı "Sidim Deresi" denilen verimli bir vadiydi İÖ 2000 yıllarında bu vadi, şiddetli bir depremin etkisiyle çöktü ve deniz sularının altında kaldı Bugün bile burası Deniz'in en sığ parçasıdır Romalılar zamanında daha da sığdı ve batı sahilindeki el-Lisan'a yürünerek geçilebiliyordu Güney kıyılarında, hâlâ su altındaki ormanlar görülebilmekte ve aynı şekilde su altında binaların bulunması ihtimali de kuvvetli görülmektedir
Kitabı Mukaddes ile eski Yunan ve Latin yazılarına göre, yöre petrol çukurları ve asfalt bakımından da zengin olup şurda burda alev almayan gaz vardı Jeolojik gözlemlerden, şiddetli deprem şokuyla petrol, asfalt ve gazların yüzeye fırlayıp alev aldığı ve tüm yörenin bir bomba gibi infilak ettiği anlaşılmaktadır Kitabı Mukaddes'te, Hz İbrahim'in (as) haberi alınca Hibran'dan felakete uğrayan vadiye gittiği ve "yerin dumanının ocak dumanı gibi çıktığını" (Tekvin: 19/28) gördüğü anlatılmaktadır
HARİTA - I -
HARİTA - II -

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #28
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



183- "İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın"
184- "Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan korkup-sakının"
185- Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin"
186- "Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanmaktayız"
187- "Eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver"
188- Dedi ki: "Rabbim, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilmektedir(116)
189- Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı(117) Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı
190- Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler
191- Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir
192- Gerçekten o(118) (Kur'an) , alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir(119)

AÇIKLAMA

116 Yani, "Azabı getirmek benim kudretim dahilinde değildir, Allah'ın kudreti dahilindedir ve O, kötülüklerden bütünüyle haberdardır Dilediği zaman ve dilediği şekilde azabı gönderecektir"
Eyke halkının bu isteğinde ve Hz Şuayb'ın (as) cevabında Kureyş için de bir uyarı vardır Onlar da Hz Peygamber'den (sa) üzerine azab getirmesini istiyorlardı: "Yahut, zannetiğin gibi göğü parçalar halinde üzerimize düşürmelisin" (İsra: 92) İşte burada Kureyş'e Eyke halkının da peygamberlerinden benzer isteklerde bulundukları ve peygamberlerinden aldıkları cevabın Hz Muhammed'in (sa) cevabı olduğu söylenmektedir
117 Bu azabın ayrıntılarını ne Kur'an'da, ne de sahih hadislerde bulmak mümkün değildir Ancak metinden öğrendiğimiz şudur: Bu halk gökten bir azab isteğinde bulununca, Allah kendilerine bir kubbe gibi üzerlerini örten bir bulut gönderdi ve sürekli yağış azabıyla hepsi helak oluncaya kadar bu bulut üzerlerinde kaldı Medyenliler'e gönderilen azabın mahiyetinin Eykeliler'e gönderilenden farklı olduğunu Kur'an açıkça belirtmektedir Eykeliler, burada anıldığı üzere, gölge azabıyla helâk edilirken, Medyenliler'e gelen azab, korkunç bir deprem şeklinde idi: "Derken o sarsıntı onları yakalayıverdi ve yurtlarında yüzüstü kalakaldılar" (A'raf: 91) "Zulmedenleri o korkunç ses yakaladı da yurtlarında yüzüstü kalakaldılar" (Hud: 94) Dolayısıyle, her iki azabı da aynı saymak yanlıştır Bazı müfessirler, "Gölge Günü'nün azabı" konusunda açıklamalarda bulunmuşlarsa da, bilgilerinin kaynağını bilmiyoruz İbn Cerir, Hz Abdullah İbn Abbas'tan (ra) şöyle bir rivayette bulunur: "Alimlerden size Gölge Günü'nün azabıyla ilgili açıklamada bulunacak biri olursa, bunu doğru saymayın"
118 Tarihî kıssaların sonunda surenin kendisiyle başladığı aynı tema tekrarlanmaktadır Bkz 1-9 ayetler
119 Yani, "Ayetleri size okunan apaçık Kitap ve Kitab-ı Mübin ve halkın yüz çevirdiği bu "Uyarı", bir insanın zan ve hayallerinin ürünü değildir; Hz Muhammed (sa) trafından yazılıp toplanmış da değildir; Alemler'in Rabbi'nin vahiylerinden oluşmaktadır o"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #29
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



193- Onu Rulu'l-Emin(120) indirdi
194- Uyarıcı-korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir)
195- Apaçık Arapça bir dille(121)
196- Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an) , geçmişlerin kitaplarında da vardır(122)
197- İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için ispatlayıcı bir delil (ayet) değil mi?(123)
198- Onu Arapça bilmeyen birine de indirmiş olsaydık,
199- Böylece onlara karşı onu okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi(124)
200- Biz onu, suçlu-günahkârların kalbine işte böyle geçirip-yürüttük(125)

AÇIKLAMA

120 Yani, Bakara Suresi'nin 97 ayetinde anıldığı üzere Cebrail: "Deki: "Kim Cibril'e düşman olursa, ki o, kendinden öncekini doğrulayıcı ve müminler için hidayet ve müjde olarak onu senin kalbine tenzil etmiştir" Burada Cebrail (as) için "Ruhu'l-Emin" ünvanının kullanılması, Kur'an'ın Allah tarafından değişim ve sallantıya maruz maddi bir vasıta aracılığı ile değil de, hiç bir maddiliği olmayan, bütünüyle güvenilir saf bir Ruh aracılığı ile vahyedildiğini ima etmek içindir Bu Ruh, Allah'ın mesajlarını, kendisine emanet edilen şekil ve muhteva içinde aynen getirir; onun mesajlarla oynaması veya onlara şu veya bu şekilde eklemelerde bulunması mümkün değildir
121 Bu cümle, "Ruhu'l-Emin indi" ile ilgili olabileceği gibi, "uyarıcı-korkutucular"lar da ilgili olabilir Birinci durumda anlam, "Emin Ruh, onu açık Arapça ile getirdi" şeklinde olurken, ikinci durumda, "Hz Peygamber (sa) Hud, Salih, İsmail ve Şuayb (selam üzerlerine olsun) gibi kavimlerini Arapça'yı kullanarak korkutan peygamberlerdendir" şeklinde olur Her iki durumda da amaç aynıdır: İlâhî mesaj ölü ve esrarengiz bir dille veya muamma ve bilmecelerle dolu bir dille değil, her Arap ve Arapça'yı bilen her Arap olmayanın kolayca anlayabileceği apaçık bir Arapça ile indirilmiştir O halde, ondan yüz çevirenler, Kur'an'ın mesajını anlayamadıkları özrünü ileri süremezler Onların küfür ve yüz çevirmelerinin tek nedeni, Firavun'un, Hz İbrahim'in (as) kavminin, Hz Nuh'un (as) ve Hz Lut'un (as) kavminin, Ad, Semud ve Eykeliler'in tutulduğu aynı hastalığa tutulmuş olmalarıdır
122 Yani, bu uyarı, ilahi mesaj ve öğretiler önceki kitaplarda da vardır Bir Allah'a teslimiyet mesajı, ahirete inanç ve peygamberleri izlemeye çağrı, aynıyla tüm kitaplarda vardır Allah'ın indirdiği bütün kitaplar şirki ve materyalist hayat anlayışını reddederek halkı, insanın Allah önündeki sorumluluğu anlayışına dayanan ve insandan rasûllerin getirip tebliğ ettiği İlâhî Hükümler karşısında bağımsızlığını terketmesini isteyen, gerçek ve sağlam hayat felsefesine çağırır Bunların hiç biri, önce Kur'an'ın sunduğu yeni ve bilinmez şeyler değildir ve kimse de Hz Peygamber'i (sa) , daha önce hiç bir peygamberden duyulmamış şeyler söylemekle suçlayamaz
İmam Ebu Hanife'nin, Kur'an'ı Arapça aslıyla okuyabilsin veya okuyamasın, bir kişi namazda Kur'an'ın tercümesini okursa namazı geçerli olur şeklindeki ilk görüşünü destekleme konusunda öne sürülen delillerden biri de bu ayettir Allame Ebu Bekir el-Cessas'a göre, bu iddianın temeli şudur: "Allah, Kur'an'ın önceki kitaplarda da olduğunu söylüyor; önceki kitapların hepsi Arapça değildi O halde, eğer tercüme edilir ve başka bir dille sunulursa, bu da yine Kur'an olacaktır" (Ahkamu'l-Kur'an, 3/429)
Fakat bu iddianın zayıflığı ortadadır Kur'an veya başka bir ilâhî kitap, Allah'ın peygambere anlamıyla ilham edip peygamberin onu halka kendi ifadesiyle sunması biçiminde vahyedilmemiştir Her kitap, hangi dilde olursa olsun, ilâhî lafız ve anlamıyla birlikte vahyolunmuştur O halde, Kur'an'ın öğretileri, önceki kitaplarda da beşerî değil, ilâhî lafızla vardır ve bunların tercümelerinden hiç biri ilâhî kitap veya onun temcilcisi olarak kabul edilemez Ayrıca, bizzat Kur'an'da, Kur'an'ın Arapça olarak vahyedildiği tekrar tekrar ifade edilmiştir: "Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik" (Yusuf: 2) "Ve işte böyle, biz onu Arapça bir hüküm olarak indirdik" (Rad: 37) "Eğrisiz, pürüzsüz Arapça bir Kur'an" (Zümer: 28)
Sonra, bu ayetten hemen önceki ayette Ruhu'l-Emin'in onu Arapça olarak getirdiği belirtilmektedir Gerçek bu iken, nasıl olur da şu veya bu dildeki Kur'an tercümesinin de Kur'an olacağı ve sözlerinin Allah'ın sözlerini temsil edebileceği söylenebilir? Güvenilir rivayetlere göre, İmam'ın bizzat kendisi bu iddiadaki çürüklüğü hissetmiş ve sonradan, Arapça telaffuzda bulunamayan bir kişinin, telaffuzda bulunabileceği zamana kadar namazında Kur'an'ın tercümesini okuyabileceği şeklindeki İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'in görüşünü benimsemiştir Yine bu görüşe göre, Kur'an'ı Arapça aslıyla okuyabilen bir kişi, eğer tercümesini okursa, namazı geçerli olmayacaktır Şu kadarı var ki, bu iki imam, İslâm'a girer girmez namazında Arapça okuyamayacak, Arap olmayan yeni mühtediler için böyle bir feragatta bulunmuşlardır Bunun temelinde yatan ise, Kur'an'ın tercümesinin bizzat Kur'an'ın kendisi olduğu değil, rüku ve secdeye gidemeyen bir kimsenin işaretle namazını kılabilmesi örneği, Arapça telaffuzda bulunamayan bir kişinin tercümeyi okuyabileceği ruhsatıdır Sonra, namazını işaretle kılan kişinin namazı, buna neden olan etken ortadan kalkar kalkmaz nasıl geçersiz olacaksa, aynı şekilde tercüme ile kılınan namaz da, Arapça telaffuz öğrenilir öğrenilmez geçersiz olacaktır (Ayrıntılı bir tartışma için bkz Serahsi, el-Mebsut, 1/37; Fethu'l-Kadir ve Şerh-i İnaye alâ'l-Hidaye, 1/190-201)
123 Yani, "İsrailoğulları'nın alimleri, Kur'an'ın öğretilerinin önceki kitaplarınkiyle aynı olduğunu bilirler Her ne kadar Mekkeliler, Kitab'ın bilgisiyle tanışmamışlarsa da, Kur'an'ın Abdullah'ın oğlu Muhammed (sa) tarafından ilk kez sunulan yeni bir "mesaj" getirmediğini, tersine, onun getirdiği mesajın, binlerce yıldır birbiri ardısıra Allah'ın rasûllerinin getirip tebliğ ettiği mesajın aynısı olduğunu bilen çevre yörelerde yerleşmiş İsmâilîler arasında pek çok alim vardır Kur'an'ın, önceki kitapları indiren aynı Alemlerin Rabbi tarafından indirildiğine inandırıcı bir delil değil midir bu?"
Siyer-i İbn-i Hişam'a göre, bu ayetler inmeden az bir zaman önce, Hz Cafer'in (ra) tebliğinden etkilenen 20 kişilik bir heyet Habeşistan'dan Mekke'ye gelir Mescidü'l-Haram'da Hz Peygamber (sa) ile karşılaşırlar ve Kureyş kafirlerinin huzurunda öğretilerinin ne olduğunu sorarlar Hz Peygamber (sa) cevap olarak kendilerine Kur'an'dan birkaç ayet okur ve bunun üzerine gözlerinden yaşlar dökülmeye başlayan heyet üyeleri Hz Peygamber'in (sa) Allah'ın gerçek bir rasûlü olduğuna inanırlar Sonra, Hz Peygamber'den (sa) ayrılıp giderlerken Ebu Cehil birkaç Kureyşli ile birlikte karşılarına çıkar ve kendilerini azarlayarak, "Şimdiye kadar buraya hiç böylesine aptal bir heyet gelmemişti
Ey budalalar; siz ise daha onunla karşılaşır karşılaşmaz, hemen inancınızdan vazgeçiverdiniz!" Bu kibar insanlar Ebu Cehil ile tartışmak istemeyerek şöyle deyip ayrıldılar: "Seninle tartışmaya girmek gibi bir niyetimiz yok Sen kendi inancından sorumlusun, biz de kendi inancımızdan sorumluyuz Bizim için kabulünde hayır gördüğümüz birşeyi kabul ettik" (3/32)
Aynı olay Kasas Suresi'nde de geçmektedir: "Ondan önce kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanırlar Kendilerine okunduğu zaman, "Ona inandık, şüphesiz o Rabbimiz'den haktır, biz ondan önce de müslümanlardık" derler Onlar, kendilerine sabretmelerinden dolayı mükafatları iki defa verilir; kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerini rızıklandırdığımızdan infak ederler Boş söz işittikleri zaman ondan yüzçevirirler ve "bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size, size selam olsun, biz cahilleri istemeyiz" derler" (ayet: 52-55)
124 Yani, "Kendi içlerinden biri onlara bu İlâhî Vahyi apaçık Arapça ile okuyunca, "bunu o yazdı ve dolayısıyle Allah'tan olamaz" derler Fakat, aynı vahiy Allah tarafından bir mucize olarak apaçık Arapça ile Arap olmayan birisine indirilmiş ve bu adam da önlerinde onu mükemmel bir Arap aksanıyla okumuş olsaydı, inanmamak için bu defa başka bir bahane bulurlardı Bu kişinin, Arap olmayan birisinin ağzından Arapça konuşan bir cinin etkisinde olduğunu söylerlerdi"
Gerçekte, Hakk'ın aşığı kendisine sunulan şeyi inceler ve yeterince düşündükten sonra onun hakkında belli bir sonuca varır Fakat inanmak istemiyen inatçı birisi, kendisine ne denirse densin dikkat etmez; kabul etmemek için bahane üstüne bahane arar, her halü-kârda bir mazeret uydurur Kureyş kafirlerinin de bu inadı Kur'an'da tekrar tekrar açığa vurulmuş ve kendilerine, bir mucize görmüş bile olsalar, inanmak niyetinde olmadıklarından inkar için mutlaka bir mazeret bulacakları açıkça söylenmiştir: "Eğer sana kağıt üzerinde yazılı bir kitap indirmiş olsaydık ve ona elleriyle dokunmuş olsalardı, şüphesiz ki küfredenler, "Bu ancak apaçık bir büyüdür" derlerdi" (En'am: 7) , "Eğer üzerlerine gökten bir kapı açsak da, oradan çıkacak olsalardı, mutlaka gözlerimiz kamaştırıldı; hayır sihir yapılmış bir topluluğuz biz" derlerdi" (Hicr: 14-15)
125 Yani, kalb ve zihin huzuru kazandırdığı hakikat aşıklarının aksine, Kur'an, kafirlerin kalblerine kızgın bir demir çubuk gibi girerek, onları huzursuz ve rahatsız eder ve onun konuları üzerinde düşünmek yerine onu reddetmek için bahaneler ararlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)

Eski 08-31-2011   #30
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Şuara Suresi (Mevdudi)



201- Onlar, o pek acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar(126)
202- Artık o (azab) , kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir
203- Derler ki: "Bize bir süre tanınır mı?"(127)
204- Onlar, yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
205- Gördün mü; biz onları yıllarca yararlandırsak,
206- Sonra kendilerine va'dolunan (azab günü) geliverse,
207- Onların ' ile yararlandıkları' şey, kendilerini (görecekleri azabtan) bağımsız kılamaz(128)
208- Kendisi için bir uyarıcı-korkutucu olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz
209- (Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır) ; biz zulmedenler değiliz(129)
210- Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmiş değildir,(130)

AÇIKLAMA

126 Yukarıda sözü edilen kavimlerin cezalandırıldığı azab türü
127 Yani, "Azab kendilerini yakalayıncaya kadar suçlular Rasûl'e inanmazlar İş işten geçince de pişman olurlar ve kendilerine süre tanınmasını arzu ederler"
128 Bununla önceki cümle arasında, okuyucunun biraz düşünmekle doldurabileceği anlamlı bir boşluk vardır Geleceğinden emin olmadıkları için kafirler azabın çabuklaştırılmasını istiyorlardı O ana kadar yaşayageldikleri rahat ve eğlence hayatını hep sürdürüp gideceklerinden emindiler Aynı güvenle Hz Peygamber'e (sa) meydan okuyarak şöyle diyorlardı sanki: "Eğer Allah'ın Rasûlü isen ve seni yakaladığımız için biz, Allah tarafından cezalandırılmayı hak etmişsek, hiç durma, hemen tehdit ettiğin azabı getir"
Buna cevap olarak şöyle denmektedir: "Pekâlâ, onlar güvenlerinde haklı bile olsalar, azab üzerlerine hemen gönderilmese ve umdukları üzere neşeli bir hayat için kendilerine uzun bir süre tanınsa bile Ad, Semud, Lut'un kavmi ve Eykelileri yakalayan Allah'ın azabı onları da yakaladığında veya kimsenin kurtulamadığı ölüm başlarına geldiğinde, bu birkaç yıllık dünya rahatı ve zevki kendilerine ne kazandıracaktır?"
129 Yani "zulümle suçlanamayız, çünkü onlar uyarıcıların uyarılarına kulak asmadılar ve helâk oldular Onları uyarmak ve helâk olmadan önce kendilerini doğruya çağırmak yolunda hiç bir çaba sarfedilmemiş olsaydı, o zaman helâk edilmeleri zulüm olurdu"
130 Olumlu yön 192-193 ayetlerde ifade edildikten sonra, Kur'an'ın hakikat düşmanlarının iddia ettiği gibi şeytanlar tarafından indirilmediği şeklinde olumsuz yön ifade edilmektedir Kureyş kafirleri Hz Peygamber (sa) aleyhinde yalanlar ve iftiralar atma kampanyalarında büyük bir çıkmaz içinde idiler Halka Kur'an şeklinde sunulan ve insanların kalblerini derinden derine oynatan hitabeler karşısında ne yapacaklarını bilmiyorlardı Kur'an'ın halka ulaşmasını engelleyemiyorlardı Onun etkisine karşı koymak için yapageldikleri tek şey, halkın kalblerinde ve zihinlerinde şüpheler doğurmaktı Bu yüzden, büyük bir ümitsizlik ve bıkkınlık içinde, Hz Muhammed'i (sa) şeytanlardan ilham alan bir kahin olmakla suçluyorlar ve ne doğrulanabildiği, ne de reddedilebildiği için bu ithamın en etkili bir itham olduğunu düşünüyorlardı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.