Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bakara, kuran, mevdudi, suresi, tefhimul, tefsiri

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #31
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



126- Hani İbrahim: "Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de (Allah:) "Küfredeni de az bir süre yararlandırır,(127) sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" demişti
127- İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'benin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti:) "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et, şüphesiz, Sen işiten ve bilensin";
128- "Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan da sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (kıl) Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin"
129- "Rabbimiz, içlerinden onlara bir peygamber gönder,(128) onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin"(129)
130- Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de o salihlerdendir
131- Rabbi ona: "Teslim ol"(130) deyince (o:) "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti

AÇIKLAMA

127 Hz İbrahim (as) , soyundan gelenler için Allah'tan bol nimet diledi İlerde ortaya çıkacak zalimleri bu dileğinin dışında tuttu Bunun nedeni Allah'ın da onları önderlik vaadinden hariç tutmasıydı Fakat Allah, onun bu yanlış anlamasını düzeltti ve şöyle dedi: "Bu iki şey arasında çok büyük bir fark var Önderlik sadece gerçek müminlere; fakat, dünya nimetleri hem müminlere, hem de kâfirlere verilecektir"
Bu, aynı zamanda kişinin sahip olduğu servetin, Allah katında o kişiden razı olmasının bir ölçüsü olmadığını da göstermektedir Eğer, bir kimseye çok mal verilmişse, bu, Allah'ın ondan razı olduğu ve önderliğe lâyık olduğu anlamına gelmez
128 "Onların temizlenmesi", inançların, amellerin, fikirlerin, alışkanlıkların, âdetlerin, kültürün, siyasetin, kısacası hayatın her yönünün temizlenmesi demektir
129 Allah büyük bir kudrete ve hikmete sahip olduğu için Hz İbrahim'in (as) duasını kabul etmiş ve Hz Muhammed'i (sa) peygamber tayin etmiştir
130 Metinde kullanılan Arapça kelime, "Müslüman ol" veya "İslâm'ı kabul et" (Allah'ın isteğine boyun eğ) anlamlarına gelen "eslim"dir O halde müslüman, kendisini tamamen Allah'a teslim eden ve O'na itaat eden, Rab, Mâlik, Hâkim, Yönetici, Kanun koyucu ve Mâbud olarak yalnız Allah'ı kabul eden O'nun koyduğu hayat düzenini yaşayan kimsedir İslâm, bu inanç ve tutum üzerine kurulan bir dinî sistemdir Farklı ülke ve milletlere gelen bütün peygamberlerin dini de buydu

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #32
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



132- Bunu İbrahim, oğlullarına vasiyet etti, Yakup da131) "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini(132) seçti, siz de ancak müslüman olarak can verin" (diye benzer vasiyette bulundu)
133- Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" demişti de, onlar: "Senin ilahına ve babaların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler ona teslim olmuşuz"(133) demişlerdi
134- Onlar bir ümmetti; gelip geçti Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir Siz, onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız(134)
135- Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz" De ki: "Hayır, (biz) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini (üzereyiz) ; o müşriklerden değildi"(135)
136- Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik Onlardan hiç birini diğerinden ayırdetmeyiz(136) ve biz O'na teslim olmuşlarız"
137- Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuşlardır; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler Sana ise, onlara karşı Allah yeter O, işitendir, bilendir
138- Allah'ın boyası;(137) Allah(ın boyasın) dan daha güzel boyası olan kim? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz

AÇIKLAMA

131 İsrailoğulları doğrudan Hz Yakub'un (as) torunları olduğu için özellikle O'nun adı anılıyor
132 Arapça "din" kelimesi, İngilizce'deki "religion" kelimesinden daha geniş kapsamlı bir kelimedir O hayatın tümünü kapsar, fert ve toplum hayatının hiçbir yönü onun sınırları dışında kalmaz
133 Kitab-ı Mukkaddes'te Hz Yakub'un (as) ölümüyle ilgili tüm ayrıntıların anlatılmasına rağmen, Onun bu son isteğine değinilmemektedir Talmud'da ise ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır ve özü hemen hemen Kur'an'dakiyle aynıdır:
"Yakub dünyadan ayrılacağı zaman oğullarını çağırdı ve onlara dedi ki: Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin; O atalarınızı kurtardığı gibi, sizi de bütün zorluklardan kurtaracaktır Çocuklarınıza Allah'ı sevmeyi ve O'nun emirlerine uymayı öğretin; çünkü Allah âdil olanları ve her işinde doğru yolda yürüyeni korur" Yakub'un oğulları cevap verdiler "Babamız, bize emrettiklerinin hepsini yapacağız Allah, bizim yardımcımız olsun" Yakub şöyle dedi: "Eğer O'nun yolundan sağa ve sola sapmazsanız, Allah sizinle olacaktır"
Hz Yakub (as) Rodwell'de "Midr Rabbah"dan naklen aynı şeyi zikretmektedir: "Bir tek olan Kutsal Varlık hakkında kalbinizde hiç şüphe var mı?" Onlar şöyle dediler: "Ey İsrail babamız, dinle Senin kalbinde şüphe bulunmadığı gibi bizimkinde de şüphe yoktur Çünkü Rab, bizim Allah'ımızdır ve O tektir"
134 Yani, "Siz onların torunları olmanıza rağmen, onlarla aranızda gerçek bir bağ yoktur Onların yolundan saptıktan sonra, onlarla aranızda bir bağ olduğunu iddia etmeye hakkınız da yoktur Alah size atalarınızın ne yaptığını değil, kendinizin ne yaptığını soracaktır"
Bizim "amel ve iş" dediğimiz şeyler, Kur'an'a göre, bizim kazançlarımızdır Çünkü her hareket, her iş, ya iyi ya da kötü bir sonuç doğurur Eğer yaptığımız iş iyi ise, Allah bizden razı olacak ve bize bunun karşılığı olan mükâfatı verecektir Eğer yaptığımız iş kötü ise, Allah buna denk gelen cezayı bize verecektir Kur'an sonuçlarının ciddiyetine dikkat çekmek için yapılan iş ve hareketleri kazanç olarak niteliyor
135 Bu cevabın önemini kavrayabilmek için iki şey gözönünde bulundurulmalıdır: 1) Yahudilik ve Hıristiyanlık, Hz İbrahim'in (as) ölümünden çok sonra ortaya çıkmıştır Özel âyinleri, düzenlemeleri vs ile birlikte Yahudilik, Hz İsa'dan (as) dört yüz yıl kadar önce doğmuş ve bu adı almıştır Hıristiyanlık ise, Hz İsa'nın (as) göğe yükselmesinden çok sonra bu adı almış ve bu özel inanç ve şekle girmiştir Bu nedenle doğru yolda olmak için Hıristiyan veya Yahudi olunması gerektiği iddiası tarihsel olarak uygulanamaz bir iddiadır Çünkü bu durumda Hz İbrahim (as) , Hz İsa (as) ve diğer bütün peygamberler, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin ortaya çıkmasından önce yaşayan tüm iyi insanlar, sadece onların yaşadıkları dönemde bu dinler olmadığı için doğru yolda sayılmayacaklardır Bu nedenle Yahudi ve Hıristiyanlar ne Peygamberlerin doğru yolda olmadığını, ne de onların Hıristiyan veya Yahudi olduklarını iddia edemezlerdi Bunun aksine, onlara göre, gerçek hidayet, onları ayrı dinlere bölen belirli özellikler değil, Allah'ın bütün peygamberleri tarafından gösterilen ve tüm çağlardaki iyi insanların uyduğu evrensel bir yoldur
2) Bu cevap aynı zamanda şirk işleyen ve böylece ibadette, teslimiyette, saygıda ve itaatte Allah'a ortak koşmayan Hz İbrahim'in (as) yolundan sapan Yahudi ve Hıristiyanları uyarmayı amaçlıyor Onlar bunu inkâr edemezler; çünkü, kendi ellerindeki kitaplar buna şahitlik etmektedir
136 "Onlar arasında hiçbir ayrım yapmayız" ifadesi Allah'ın gönderdiği bütün peygamberlere inanırız ve hiçbirini inkâr etmeyiz anlamına gelir Allah'tan gelen bütün peygamberlerin aynı Hakk'ı (gerçek) getirdikleri ve insanları aynı Hidayet'e (Doğru Yol) çağırdıkları bir gerçektir Bu nedenle Hakk'a (Doğru Yol) uyan herkes, bütün peygamberleri kabul etmelidir Bir peygamberi kabul edip de diğerini inkâr eden kişi, gerçekte kendi kabul ettiği peygamberi de reddetmektedir Onlar Hz Musa, Hz İsa ve diğer peygamberlerin (Allah'ın selamı üzerlerine olsun) öğrettiği evrensel davete uymuş olsalardı, diğer peygamberleri (Örn Hz Muhammed'i (sa) ) inkâr etmezlerdi Gerçekte onlar hiçbir peygamberin öğretisine uymamaktadırlar Onlar sadece kendi peygamberlerine uyduklarını iddia ederler, çünkü babaları öyle yapmıştır Bu nedenle onların gerçek dini, önyargı, ırkçılık ve gözü kapalı bir şekilde atalarına uymaktır
137 "Biz rengi Allah'tan alırız" anlamına da gelebilir
Hıristiyanlıktan önce, Yahudiler arasında, Yahudiliği kabul eden kimseleri yıkamak bir âdet olmuştu Yıkanan (vaftiz edilen) kimsenin bütün günahlarının temizleneceği ve onun yeni bir hayat rengine kavuşacağı ifade edilmek üzere böyle yapılırdı Daha sonra bu âdet Hıristiyanlar tarafından benimsendi ve "vaftiz" adını aldı Vaftiz, suya batırma ve su ile ıslatma şeklinde yerine getirilen bir başlangıç ayini veya kilise'nin kutsama törenidir Sadece dine yeni girenlere değil, yeni doğan bebeklere de uygulanır
Kur'an, bu "renk verme" töreninin kurtuluş için gerekli olmadığından, özünde zaruri bir şeylerin bulunmadığını söyler Bu amaçla kişi, O'nun yolundan gidip, O'nun kanunlarına uyarak Allah'ın rengine boyanmalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #33
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )




Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #34
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



144- Biz, senin, yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu görüyoruz Şimdi elbette seni hoşnud olacağın kıbleye çevireceğiz Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin(146) Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler Allah, yapmakta olduklarınızdan gafil olmayandır
145- Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti (delili) getirsen, yine de onlar senin kıblene uymaz; sen de onların kıblelerine uyacak değilsin (Hatta) Onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine de uymaz Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve tutku) larına uyacak olursan, kuşkusuz, o zaman zalimlerden olursun(147)

AÇIKLAMA

146 Bu, kıblenin değiştirilmesi için verilen emirdir Bu ayet nazil olduğunda Hz Peygamber (sa) davet üzere gittiği Bişr bin Ber'a bin Me'arür'un (ra) evinde zuhru (öğle namazı) kılıyordu Ayet, namazın yarısında nazil oldu Hz Peygamber (sa) namaz sırasında hemen Kâbe'ye döndü, onun ardında namaz kılanlar da aynısını yaptılar
Daha sonra Medine ve çevresine Kıble'nin değiştirildiği ilân edildi Berâ bin Azib (ra) diyor ki: Bu ilânın yapıldığı sırada bir grup insan namazı kılıyorlardı Fakat kıblenin değiştirildiğini duyar duymaz Kâbe'ye döndüler Enes bin Mâlik (ra) de ertesi gün Beni Selime'nin (Medine'nin dışında yaşayan bir kabile çev) sabah namazında bu değişikliği duyduklarında cemaat halinde Kâbe'ye yöneldiklerini bildiriyor
Bu bağlamda "Kudüs'teki Mâbed'in Medine'nin kuzeyine, Mekke'deki Kâbe'nin ise Medine'nin güneyine düştüğüne de dikkat edilmelidir O halde imam cemaatın arkasına doğru yürümüş ve safları düzeltmek için biraz hareket etmiş olmalıdır Tüm bunlar konuyla ilgili hadislerde ayrıntısıyla anlatılmaktadır
"Senin yüzünü göğe çevirdiğini gördük" ve "Seni dilediğin kıbleye döndürdük" sözlerinden Hz Peygamber'in (sa) bu kıble değişikliğini beklediği ve bu nedenle dua ettiği anlaşılmaktadır Çünkü Hz Peygamber (sa) de İsrailoğulları'nın liderdiğinin sona erdiğini ve Kudüs'ün merkez niteliğini kaybettiğini düşünüyordu
"Mescid-i Haram", "Dokunulmaz ibadet ve sığınma yeri" demekti Burada, Mekke'de, merkezinde Kâbe bulunan ibadet yeri kastedilmektedir
"Yüzünü Kâbe'ye doğru döndür" emri, dünyanın her yerinden tam olarak Kâbe'nin bulunduğu noktaya dönülmesi gerektiği anlamına gelmez Dünyanın her yerinde, herkesin, her zaman böyle yapmasının çok zor olduğu açıktır Bu nedenle Kur'an bize yönümüzü noktası noktasına Kâbe'ye değil, Kâbe'ye "doğru" dönmemizi emretmektedir Fakat biz yine de, Kâbe'nin tam yönünü belirleyebilmek için elimizden geleni yapmalıyız Eğer bir yönün Kâbe'nin yönü olduğuna kani olursak işte o zaman yüzümüzü o yöne döndürmeliyiz Fakat tam yönü belirlemek imkânsız olduğunda (örneğin bir gemide veya trende) kişi yüzünü belirlenebilen en muhtemel yöne döndürmelidir Eğer namaz sırasında doğru yön bulunursa, hemen o tarafa dönmelidir
147 Yani, "Sen kıble konusunda tartışanları, bu değişikliğin hikmeti hakkında tartışma yolu ile ikna edemezsin Çünkü onlar hiçbir sebebi dinlemeye, önyargı ve inatlarından vazgeçmeye niyetli değildirler Onlardan birinin kıblelerini kabul ederek de bu tartışmayı sona erdiremezsin; çünkü herbirinin başka kıblesi vardır Allah'ın peygamberi olarak senin bu ilkede uzlaşmaya gitmen gerekmez Bu nedenle senin yapacağın tek şey, emirlerimize sağlamca bağlı kalmandır Eğer bu emirlerden yüz çevirirsen peygamberlik sınırlarını aşmış ve sana lütfettiğimiz önderlik nimetine nankörlük etmiş olursun"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #35
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



146- Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi) , çocuklarını tanır gibi tanırlar(148) Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikeri halde mutlaka gerçeği gizlerler
147- Gerçek (hak) Rabbindendir Şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma
148- Herkesin (her toplumun) yüzünü kendisine doğru çevirdiği bir yön vardır Öyleyse hayırlarda birbirinizle yarışınız(149) Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir
149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır Allah, yapmakta olduklarınızdan gafil değildir
150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir (Siz de) her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı (kullanabilecekleri) delilleri olmasın(150) Onlardan korkmayın, benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım(151) Umulur ki hidayete erersiniz(152)
151- Öyleki içinizde kendinizden size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir peygamber gönderdik
152- Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin
153- Ey iman edenler,(153) sabırla ve namazla yardım dileyin Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir(154)

AÇIKLAMA

148 Bu Arapça deyim kişinin, bir şeyin hüviyeti hakkında kesinlikle bir şüphe taşımadığını ifade etmek için kullanılır Buradaki mecazi ifade, kişinin çocuklarını farketmemesinin imkânsız olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır Hıristiyan ve Yahudi âlimleri, Kâbe'nin, Hz İbrahim (as) tarafından inşa edildiğini kendi çocuklarını bildikleri gibi biliyorlardı Kudüs'teki Mescid'in Hz Süleyman (as) tarafından, Hz İbrahim'in (as) Kâbe'yi inşaasından yaklaşık 1300 yıl sonra yaptırıldığını da biliyorlardı Bu nedenle Kâbe, Mescid-i Aksa'dan daha üstün bir konumdaydı Bu yüzden Yahudiler ve Hıristiyanlar yukarıdaki tarihi gerçeklerin ışığında Kâbe'yi kıble olarak kabul etmekte hiçbir zorluk çekmemeliydiler
149 Birinci cümle ile ikinci cümle arasında okuyucunun doldurması için bir boşluk bırakılmıştır Namaz kılmak isteyen herkes yüzünü ya o, ya bu yana döndürmelidir Fakat asıl önemli olan şey, namazda yüzünü bir yöne döndermek değil, namaz kılarak kazanılan güzel niteliklerdir O halde önemli olan, namazın ruhu ve asıl amacıdır; belirli bir yön veya yan değil
150 Yani, "Biz bu emri tekrar tekrar vurguladık ki, hiçbiriniz namazda yüzünüzü başka tarafa dönmeyin ve düşmanlarınızın şöyle demesine neden olmayın: "Şu ümmet-i vasat Hakk'ın şahitleri olduklarını iddia ediyorlar; fakat, davranışları bunun aksini gösteriyor Kıble değişikliği ile ilgili emrin Rableri katından geldiğini tasdik etmelerin rağmen, bu emri uygulamıyorlar"
151 Buradaki nimet, Allah'ın İsrailoğulları'ndan alıp müslümanlara devrettiği önderlik görevidir Bu, doğru yolu izleyen ve tüm dünyayı doğru yola çağırmakla görevlendirilen bir topluluğa verilebilecek en büyük mükâfattır Burada Allah müslümanlara şöyle demektedir: "Kıblenin değiştirilmesi, önderliğin değiştirilmesinin bir sembolüdür İsyanınız ve nankörlüğünüz nedeniyle önderliğin elinizden alınmaması için bu emre uymalısınız Eğer emre uyarsanaz, bu nimet tamamen size lütfedilecektir"
152 Yani, "Eğer kıble değişikliği hakkında emre uyarsanız, bu ihsanı bekleyin" Bu, bir kul için çok cesaret verici bir vaaddir Bu vaad ona, eğer samimiyetle Rabbinin emrine uyarsa, Rabbinden böyle büyük bir mükâfat beklemeye hak kazandığı inancının rahatlığını verir
153 Önderler olarak tayin edildikten itibaren müminler, bu sorumluluk gerektiren konumun görevlerini yerine getirebilmelerini sağlayacak olan emir ve talimatlarla eğitilmeye başlıyorlar Onlara ilk önce önderliğin gülünden çok dikeninin olduğu söyleniyor Başlangıçtan itibaren müminler zorluklar, engeller ve sıkıntılarla karşılaşacaklar ve birçok kayıp ve acıya katlanmak zorunda kalacaklardır Fakat tüm bu engelleri sabırla geçip Allah yolunda ilerledikleri takdirde, Allah'ın sayısız nimet ve mükâfatlarıyla karşılaşacaklardır
154 Yani, "Sabır ve namaz, sizde, verilen görevin yükünü taşımak için gerekli olan gücü yaratacaktır Sabır, karşılaşacağınız üzüntü, zayıflık ve keder anlarında size cesaret verecek ve tehlikelerle dolu Allah yolunda gerekli olan moral gücü ve desteği sağlayacaktır Namaz ise, disiplin ve önderlik görevinde gerekli olan diğer ahlâkî nitelikler yönünden sizi eğitecektir"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #36
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz(155)
155- Andolsun, biz sizi bir parça korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz Sabır gösterenleri müjdele
156- Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki; "Biz Allah'a ait (kullar) ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz"(156)

AÇIKLAMA

155 Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demek yasaklanmıştır Çünkü "ölüm" kelimesi ve düşüncesi cesaret kırıcıdır ve Allah yolunda kendini feda etme ve O'nun yolunda savaşma istek ve cesaretini yok eder Bunun yerine müslümanlara, şehitlerin ebedî hayatta mutluluk içinde yaşadıklarına inanmaları söyleniyor Bu, cesaret ve yiğitlik ruhunu canlı tutan bir gerçektir
156 Burada, bu kelimelerin sadece dil ile tekrarlanması gerektiği anlatılmak istenmiyor Tüm kalbimizle: "Biz Allah'a aitiz, başka bir şeye değil" gerçeğine inanmalıyız O halde eğer bir şey Allah yolunda feda edilmişse, o, doğru bir şekilde harcanmış demektir Çünkü o, gerçekte ait olduğu varlığın hizmetine girmiştir
"Biz O'na dönücüleriz" "Biz bu dünyada ebedî kalıcı değiliz, bir gün mutlaka buradan ayrılacağız" demektir Yani er veya geç öleceğiz ve Allah'a döneceğiz O halde, hayatımızı kendi arzu ve isteklerimize uydurup daha sonra da bir hastalık veya kaza nedeniyle ölmektense, Allah yolunda savaşıp hayatımızı O'nun yolunda feda etmek daha iyidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #37
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



157- Rablerinden (olan bir salat) bağışlanma ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır
158- Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın işaretlerindendir Böylece kim Evi (Ka'be'yi) hacceder veya umre(157) yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur(158) Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır) Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir(159)
159- Gerçek, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitapta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de lanet ediciler lanet eder(160)
160- Ancak tevbe edenler, (kendilerini) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar (a gelince) ; artık onarın tevbelerini kabul ederim Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim

AÇIKLAMA

157 Hac, Zilhicce ayının belirli günlerinde Kâbe'ye (Mekke) yapılan ziyarettir Umre ise istenilen herhangi bir zamanda Kâbe'nin ziyaret edilmesidir
Hac ve Umre ile ilgili emirler burada verilmektedir; çünkü, Kâbe kıble tayin edilmiş ve doğal olarak onunla ilgili birçok soru ve meseleler ortaya çıkmıştır
158 Kâbe yakınında iki tepe olan Safa ve Merve arasında gidip gelmek Allah tarafından Hz İbrahim'e (as) Hac ile birlikte öğretilen ibadetlerdendi Fakat Safa ve Merve'de iki tapınak yapıp, bunları İsâf ve Naile adlı iki puta adadılar ve onlara tapınmaya başladılar Araplar müslüman olduklarında Safa ile Merve arasında gidip gelmenin eski Hac geleneğinin bir parçası mı, yoksa sonradan putperestler tarafından uydurulmuş bir tapınma biçimi mi olduğu ve iki tepe arasında gidip geldiklerinde şirke düşmüş olup olmayacakları konusunda sorular sormaya başladılar
Ayrıca Hz Aişe'den (ra) rivayet edilen bir hadise göre, Medineliler İslâm'ı kabul etmeden çok önce bile Safa ile Merve arasında gidip gelme geleneğine karşıydılar Bu nedenle Kâbe kıble yapıldıktan sonra Allah, onların Safa ile Merve arasında gidip gelme konusundaki şüphelerini ortadan kaldırıyor ve onlara bunun Hz İbrahim'in (as) Hac ibadetini yaptığından beri varolan bir ibadet şekli olduğunu, Ondan sonra gelen cahil kimseler tarafından uydurulmadığını bildiriyor
159 "Allah'tan gelen bir emre zorunlu olarak boyun eğip uymaktan, iki tepe arasında Allah'ın rızasını kazanmak dileğiyle gidip gelmek daha hayırlıdır"
160 Yahudi âlimlerinin en büyük günahı, Kitab'ın öğretilerini sadece din adamları ve bilginlerinin tekeline mahsus kılmalarıdır Bırakın Kitab'ı Yahudi olmayanlara (Gentile) tebliğ etmemelerini, onları kendi halklarına bile öğretmemişlerdir Bunun sonucu Yahudiler cahillikleri nedeniyle dine aykırı şeyler yapmaya başlamışlardır O zaman bile din bilginleri onları düzeltmek ve eğitmek için bir girişimde bulunmamışlardır Bunun yerine, beğeni kazanmak için doğrudan veya dolaylı olarak dine aykırı her hareketi meşru ilân etmişlerdir Burada diğer insanların önderleri olarak müslümanların, kendilerine verilen hidayet'i tebliğ edip yaymalar, Yahudi din adamları ve bilginleri gibi, halktan saklamamaları gerektiği bildirilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #38
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



161- Şüphesiz, küfredip(161) kâfir olarak ölenler, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti bunların üzerinedir;
162- Onda (lanette) temelli kalıcıdırlar, onlardan azab hafifletilmez ve onlar gözetilmezler de
163- Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O'ndan başka hiç bir ilah yoktur; O, bağışlayandır, esirgeyendir
164- Gerçek şu ki, göklerin ve yerin yaratılmasında gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanara yararlı şeylerle denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten âyetler vardır(162)

AÇIKLAMA

161 "Küfr" kelimesinin Arapça'da sözlük anlamı "gizlemek" demektir Zamanla bu kelime Hakk'ın gizlenmesi ve daha sonra da reddedilmesi anlamında, imanın karşıtı olarak kullanılmaya başlanmıştır İman, inanmak, kabul etmek ve boyun eğmek demektir; Küfr ise, inanmamak, reddetmek ve karşı çıkmak anlamlarına gelir Kur'an'a göre bir kimse şu durumlarda küfr işlemiş olur:
1) Kişi Allah'a tamamen inanmaz, O'nu Yüce Otorite, kendisinin ve tüm evrenin mutlak hâkimi veya ibadet edilecek tek mâbudu olarak kabul etmezse,
2) Allah'ın varlığını tasdik eder, fakat hakikat ve kanun'un ilmi hakkında O'nun emir ve hidayetini kaynak olarak kabul etmezse,
3) Kişi ilke olarak Allah'ın hidayeti'ni (Vahy) kabul ettiği halde, Allah'ın hidayet ve emrini birlikte gönderdiği peygamberleri reddederse,
4) Belirli bir veya bir grup elçiyi kabul edip, arzu ve istekleri doğrultusunda diğerlerini kabul etmezse,
5) Kişi, İslâm inancının tümünü veya bir kısmını, İslâmî hayat tarzını veya peygamberlerin öğretilerini inkâr ederse,
6) Kişi eğer bunların tümünü teoride kabul eder de, Allah'ın emirlerini pratikte kasten çiğner, bu hal üzere devam eder ve teslimiyet yerine isyan dolu bir hayat seçerse
Yukarıdaki tüm düşünce davranış şekilleri Allah'a karşı isyandır ve Kur'an'a göre küfr'dür Yukarıdaki kullanımlarının yanısıra Kur'an, bazen küfrü sadece nankörlük anlamında da kullanır Çünkü Allah'ın verdiği yetenek ve organları O'nun isteği dışında kullanmak ve kendisine nimet verene karşı asi olmak nankörlükten başka bir şey değildir
Küfr'ün bu tanımından onun genelde sanıldığı gibi küçültücü ve aykırı bir anlamda kullanılmadığı anlaşılacaktır Müslümanlar inanmayanları kâfir diye adlandırdıklarında bir gerçeği dile getirmektedirler
162 Etrafa hayvan gibi bakmayan, gözleri önünde gece gündüz işleyip duran büyük kâinat sistemini akıllıca bir gözleme tâbi tutan ve önyargılarla, inatçılıkla körelmemiş bir kimse hakikate işaret eden birçok ayetler görebilir Böyle bir kimse, evrenin Mutlak Kâdir ve Mutlak Hâkim olan tek bir Varlık tarafından yönetildiğini görecektir Bunun yanısıra, Allah'ın evrenin tek ilâhı olduğunu ve hiçbir eş ve ortağa yer bulunmadığını, çünkü hiç kimsenin nitelik, güç ve otorite bakımından ilâhlıkta ortaklık iddia etmeye gücünün yetmeyeceğini anlayacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #39
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



165- İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını "eş ve ortak" tutanlar(163) vardır ki, onlar (bu eş ve ortakları) , Allah'ı sever gibi severler İman edenlerin Allah'a olan sevgisi ise, daha güçlüdür(164) O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, hiç tartışmasız bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi
166- Öyle ki (o gün) kendilerine uyulanlar, kendilerine uyanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır (Artık) Onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar (ve ilişkiler) de parçalanıp-kopmuştur
167- (O zaman, yönetilip) Uyanlar derler ki: "Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak, onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır) dık"(165) Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir Ve onlar ateşten de çıkacak değildirler
168- Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin(166) Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır

AÇIKLAMA

163 "O'na ortak koşarlar" Onlar, Allah'ın belirli nitelik ve güçlerini başkalarına atfetmişlerdir ve bu yüzden O'nun haklarını başka ilâhlara verirler Örneğin, tüm tabiat güçleri üzerinde kontrolün sadece Allah'ın elinde olmasına, yaratıklarının ihtiyaçlarını karşılama, onların dua ve isteklerini duyma gücüne sadece Allah'ın sahip olmasına, gizli ve açığı sadece O'nun bilmesine rağmen, yine de başkalarını yardıma çağırırlar; Allah'ın sıfat ve güçlerini başkalarına atfederler ve böylece O'na ortak koşmuş olurlar
Kullarının O'nu Tek Hakim olarak kabul etmeleri, O'nun önünde secde etmeleri, gizli ve açıkça yalnız O'ndan korkmaları, Allah'ın kayıtsız-şartsız hakkıdır Fakat kullar bu hakların bir kısmını veya hepsini başkalarına verirlerse o zaman O'na ortak koşmuş olurlar Neyin haram, neyin helâl; neyin pis, neyin temiz olduğunu belirleme hakkı da Allah'a mahsustur Kullarının hak ve görevlerini belirleme, onlara belli yasaklar koyma otoritesi de O'nundur Bu nedenle, bu haklardan bir kısmını kendisine ait kabul eden kimseler şirk koşmuşlardır Hakim olarak tanınmak sadece O'na lâyıktır Kulları olarak insanlar, O'nun emirlerini nihâî otorite olarak kabul etmeli ve doğru yola ulaşmak için O'na yönelmelidirler O halde bu hakları Allah'tan başkasına veren kişi, ortak koşmuş demektir Aynı şekilde bu nitelik ve haklardan herhangi birine sahip olduğunu iddia eden ve başkalarının, bu özelliklerin kendilerinde bulunduğuna inanmalarını isteyen kişi ve kurumlar, resmen ilâhlık iddiasında bulunsalar da, bulunmasalar da kendilerini Allah'a ortak koşmuş olurlar
164 Allah'a inanmak, kişinin O'nun isteğini kendi dileğiyle veya başkalarının isteklerine tercih etmesini ve tüm diğer arzuları O'nun yolunda feda edecek kadar O'nu sevmesini gerektirir
165 Kötü önder ve rehberlerin kaçınılmaz sonları, müslümanları önder ve rehber seçme konusunda uyarmak için anılmıştır Daha önceki topluluklar, yanlış önderlerin peşlerinden gittikleri için sapıtmışlardır Bu nedenle müslümanlar onların akıbetinden ders almalı ve iyi önderlerle kötülerini birbirinden ayırdedip, kötülerin peşinden gitmemelidirler
166 Onlara yiyecek ve içecekler hakkında cahiliye geleneklerinin ve önyargıların koyduğu tüm sınırlamaları ortadan kaldırmaları söylenmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #40
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



169- O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder(167)
170- Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler(168) (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulmamış idiyseler?
171- Küfre sapanların örneği çağırma ve bağırmadan başka bir şeyi duymayan (duyduğu şeyin anlamını bilmeyen hayvan) a haykıranın örneği gibidir(169) Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler
172- Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız,(170) (yine yalnızca) Allah'a şükredin
173- O, size ölüyü (leşi) , kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan) ı kesin olarak haram kıldı(171) Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık (ve saldırı) yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla (ölmeyecek oranda yiyebilir) , ona bir günah yoktur Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir(172)
174- Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir(173) Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz(174) Ve onlar için acıklı bir azab vardır

AÇIKLAMA

167 Yani, "Şeytan, insanları, yiyecek ve içeceklerle ilgili bu tür hurafelerin dinin bir parçası olduğuna inandırarak kandırır Oysa bunların Allah'tan olduğunu gösteren hiç bir otorite yoktur"
168 Onların bu bâtıl gelenekleri ile ilgili tek otoriteleri bunların, atalarının da gelenekleri olmasıdır Ahmak izleyiciler bu tür bir geleneği uyulması gereken bir otorite olarak kabul ederler
169 Bu misalin iki veçhesi vardır:
1) Bu insanlar, çobanlarının nida ve çağrısını duyan ve kelimelerin anlamını anlamaksızın onların nidasına doğru giden sığır sürüleri gibidirler
2) Onlara nasihat etmek, sadece sesleri duyan, fakat kendilerine söylenen sözlerin anlamını ve ifade ettiklerini kavrayamayan bir sığıra nasihat etmek gibidir
170 İnananlara, rahipler, hahamlar, din bilginleri ve atalar tarafından konulan her tür gereksiz, yanlış ve gayri meşru yasağı kaldırmaları emredilmektedir
Eğer söyledikleri gibi gerçekten Allah'a inanıyorlarsa, Allah'ın yasakladığı şeyleri yemekten kaçınmalı ve O'nun helâl kıldıklarını, hiç tereddüt etmeksizin yemelidirler
Bir hadis-i şerifte, Hz Peygamber (sa) şöyle buyurmuştur: "Bizim kıldığımız gibi namaz kılan, yüzünü bizim kıblemize çeviren ve bizim boğazladığımızı yiyen kimseler müslümandır" Bu nedenle eğer bir kimse Allah'ın helâl ettiği şeyleri yemekte şüpheye düşerse, Kâbe'ye yönelerek namaz kılsa bile henüz gerçek bir müslüman olmamış demektir Eğer gerçekten ve samimiyetle müslüman olmuşsa, cahiliye inançlarını ve önyargılarını bir tarafa bırakmalıdır Eski âdet ve geleneklere devam etmesi o kişinin hâlâ cahiliye zehiri ile zehirlenmekte olduğuna bir delildir
171 Bu, hem Allah'tan başkası adına kesilen hayvanın eti, hem de Allah'tan başkasına sunulan yiyeceği ihtiva eder Gerçekte her şey Allah'ındır ve her şeyi veren O'dur; bu nedenle O'na şükrün bir nişanesi olarak her şey Allah'ın adı anılarak yapılmalıdır Eğer Allah'tan başkasının adı anılarak yapılırsa, bu, o kişi veya şeyin, en azından bu niteliklerle Allah'a ortak olarak kabul edilmesi anlamına gelir
172 Bu ayette temiz olmayan bir şeyin şu üç şartla kullanılmasına izin verilmektedir: 1) Aşırı bir ihtiyaç durumunda Örneğin, eğer bir kişi açlıktan veya susuzluktan ölmek üzereyse veya bir hastalık nedeniyle hayatı tehlikedeyse ve pis olan şeyden başka kullanabileceği başka şey yoksa, o zaman onu kullanmasına izin verilir 2) Kişi böyle yaparken kalbinden Allah'ın kanununu çiğnemek gibi bir istek geçirmemelidir 3) Kişi gerekli olandan bir lokma bile fazla kullanmamalıdır Meselâ böyle bir durumda, eğer haram olan şeyden bir-iki lokma veya damla hayatı kurtarmaya yetecekse, kesinlikle bundan fazlası alınmamalıdır
173 Bunlar, ilâhî kitapları bildikleri halde onları halktan gizleyen ve aralarında yaygın olan tüm bâtıl inanç, kötü gelenek ve gereksiz kısıtlamalardan sorumlu, yeni yeni kurallar uyduran bilginlerdi Ayrıca onların bir suçu daha vardı Halk arasında kasten yaygınlaştırılan cahillik nedeniyle ortaya çıkan kötü davranış ve geleneklere karşı bir tek kelime bile söylememişlerdi Sadece bununla da kalmamış, çoğunluğun bu üzücü durumunu kendileri için avantajlı bulmuş ve bu nedenle Allah'ın emirlerini halktan gizli tutmaya devam etmişlerdi
174 Burada "ruhani önderler" ve "azizler" denilen kişiler hakkındaki yanlış inanç ve iddialar reddedilmektedir Bu kimseler kendilerini halka çok dindar ve kutsal olarak göstermeye çalışmışlar ve halk da onlara her zaman inanmıştı Onlar, Allah katında, hak adına şefaat edip onların bağışlanmasını sağlayabileceklerini sanıyor, halk da bunlara inanıyordu Allah burada bu "ruhani önderler"e değil şefaat yetkisi vermek, onlarla konuşmayacağını onları dindar ve kutsal olarak kabul etmeyeceğini bildirmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #41
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



175- Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar
176- Bu, Allah'ın Kitabı şüphesiz hak olarak indirmesindendir Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise uzak bir ayrılık içindedirler
177- Yüzlerinizi doğudan ve batıdan yana çevirmeniz iyilik(175) değildir Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; ona olan sevgisine rağmen, malı yakınlara, yetimlere, yoksullara, yol oğluna (yolda kalmışa) , isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler(in tutum ve davranışıdır) İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır
178- Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas(176) yazıldı (farz kılındı) Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi(177) Fakat kimin (hangi katilin) lehinde, onun (maktulün) kardeşi(178) (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (179) (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir Bu, Rabbinizden (size) bir hafifletme ve bir rahmettir Artık kim de bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır(180)

AÇIKLAMA

175 İbadetlerin dış formlarına verilen önemin anlamsızlığını göstermek üzere, örnek olarak, yüzünü doğuya veya batıya döndürmenin gerçek iyilik (birr) olmadığına işaret edilmektedir Burada, bazı dinî formalite ve törenleri icra etmenin veya dindarlık gösterisinin gerçek iyilik olmadığı ve Allah katında önem ve değeri bulunmadığı anlatılmak istenmektedir
176 Arapça kısas kelimesi, adam öldürme olaylarında cana karşılık can kuralını ifade eder Bununla birlikte, öldüren kişinin cinayeti işlediği şekilde öldürülmesi gerektiği anlamına gelmez Sadece, diğerinin canını aldığı için, onun da canının alınması gerektiği anlamına gelir
177 Adalet taleplerine cevap vermek üzere, burada, insan hayatının taşıdığı değerin eşitliği ilkesi ortaya konulmaktadır Kan bedeli ve cezası, ne öldürenin, ne de öldürülenin sınıfına bakarak belirlenemez Bu nedenle öldüren kimsenin, kendisinin kan cezasını ödemekle sorumlu olduğu açıkça bildirilmektedir
İslâm'dan önce insanlar kendi kabilelerinden öldürülen biri için çok yüksek bir diyet belirliyorlar ve öldürenin kabilesinden aynı değerde bir üyenin veya öldürülenin değerine göre diğer kabileden birçok, bazen de yüzlerce adamın canını istiyorlardı
Diğer taraftan eğer öldüren, öldürülenden daha yüksek bir toplumsal sınıfa dahilse, o zaman onların "adaletleri" öldürenin canının alınmamasını gerektiriyordu Bu kan bedelinin belirlenmesindeki eşitsizlik sadece o cahiliye dönemi ile sınırlı değildir Bugün bile "medenî" uluslar kendi ülkelerinden bir kişinin öldürülmesine karşılık, katilin ülkesinden elli kişiyi öldüreceklerini açıkça söylemekten utanmamaktadırlar Bu tehditleri pratikte uygulamaya da koymaktadırlar Çoğu zaman köle ülkeye mensup yüzlerce kişinin, yöneten ülkeye mensup bir kişinin öldürülmesine karşılık öldürüldüğünü duyuyoruz Örneğin 20 yüzyılda bile, Sör Lee Astek adlı bir İngiliz'in öldürülmesi üzerine, medeniyet havarisi İngilizler tüm Mısır halkından bunun intikamını almışlardır Fakat katil eğer "medenî" yöneten bir ülkeye mensupsa ve öldürülen de "medenî olmayan" köleleştirilmiş bir ülkeye mensupsa, onların hâkimleri katile ölüm cezası vermemektedirler Bu adaletsiz kanunlara karşı önlem almak için Allah, ikisinin de sınıf seviyelerine bakılmaksızın öldüren kimseye karşılık, sadece ve sadece öldüren kişinin canının alınması gerektiğini bildirmektedir
178 Burada "kardeş" kelimesinin kullanılması bir tür tavsiye içerir "Öldüren kişinin size çok büyük zarar verip incitmiş olmasına rağmen, yine de o her şeyin ötesinde sizin insan olarak kardeşinizdir Bu nedenle yanılan kardeşinize karşı hiddetinizi yener, intikam almaktan vazgeçer ve ölüm cezasını kaldırırsanız, insan olarak derecenizi yükseltmiş olursunuz"
Bu ayet aynı zamanda, İslâm Ceza Hukuku'na göre, cinayetin bağışlanabilir bir suç olduğunu göstermektedir Bu ayet, eğer dilerlerse öldürülen kişinin ailesinin katili bağışlamalarına izin verir Bu durumda mahkeme, katile ölüm cezası vermek konusunda diretemez Tabii ki eğer veliler isterse katil, öldürülenin ailesine diyet vermek zorundadır
179 Arapça ma'ruf kelimesi Kur'an'ın birçok yerinde kulanılmıştır Bu kelime genelde bilinen ve tüm dengeli insanların kabul edeceği âdil ve aklî davranış kalıplarıdır Bunlar o denli açık ve yaygındır ki, ön yargı ve şahsî çıkar nedeniyle gözü körelmemiş herkes bunları doğru ve âdil diye kabul edecektir İslâm hukuku, hakkında düzenleme yapılıp kural konmayan bütün meseleleri bu kavram altında inceler Bu tür genel kullanım ve yaygın kurallara "ma'ruf" denir
180 Örneğin, eğer öldürülenin akrabaları diyeti (para cezası) kabul ettikten sonra, yine katili öldürmeye çalışırlarsa veya katil (veya arkadaşları) diyeti tam anlamıyla ödemekten kaçınır veya kötü bir şekilde karşılık verirlerse, bu, sınırı aşma olarak değerlendirilir Her iki grup da eşit derecede lütufkâr davranmalı ve karşı tarafın gösterdiği iyi niyeti değerlendirmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #42
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



179- Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır(181) Umulur ki sakınırsınız
180- Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size yazıldı(182) (farz kılındı)
181- Bundan böyle kim onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse, günahı elbette onu değiştirenlerin üzerinedir Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir
182- Bunun yanında, kim, vasiyet edenin haksızlığa eğilim göstereceğinden ya da günaha gireceğinden korkup da ikisinin (tarafların) arasını bulup-düzeltirse, artık ona da günah yoktur Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir
183- Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı(183) (farz kılındı) Umulur ki sakınırsınız
184- (Oruç) Sayılı günlerdir Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun) Zor dayanabilenlerin üzerinde de bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır) Kim gönülden bir hayır yaparsa(184) bu da kendisi için hayırlıdır Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır(185)

AÇIKLAMA

181 Bu ayet aşırıya kaçıp ölüm cezasını tamamen ortadan kaldıranlara karşı çıkar Başka çarelere başvurmaksızın ölüm cezası üzerinde durmak nasıl insanlık dışı ise, bazı "medenî" ülkelerde yapıldığı gibi ölüm cezasını tamamen kaldırarak cinayeti teşvik etmek de aynı derecede insanlık dışıdır Bu nedenle Allah, kısas'ta hayat olduğunu bildirmektedir Eğer bir toplum insan hayatına gereken kutsallığı vermezse, katili korumaya çalışırsa, bu suça bir pirim vermiş ve binlerce masum insanın hayatını tehlikeye atmış demektir
182 Vasiyetle ilgili bu emir henüz mirasla ilgili kurallar açıklanmadan verilmişti Bunun amacı kanunî varisleri adaletsizlikten korumaktır Fakat daha sonraları bu emir, Kur'an'da 4 surede açıklanan miras kurallarının ışığı altında Hz Peygamber (sa) tarafından iki grupta toplandı: Birincisi, vârise vasiyet yoktur, yani hiçbir kanunî vârisin mirası, Kur'an tarafından verilenden fazla veya az olamaz; hiçbir vâris mirastan mahrum bırakılamaz ve kanunî payından fazlasını alamaz İkincisi, hibe tüm servetin üçte biri ile sınırlıdır Yani kişi, servetinin en az üçte ikisini, kanuna göre dağıtılmak üzere varislerine bırakmalıdır Geriye kalan üçte biri, kanunen mirastan payı olmayan uzak akrabalara veya sosyal hizmetler için ayrılabilir Bu nedenle, vasiyetname yazmakla ilgili emrin neshedildiği sonucunu çıkarmak yanlıştır Aksine bu, Allah'ın, takva sahipleri için tanıdığı bir haktır ve eğer bu hak Allah'ın emrine uygun olarak kullanılırsa, örneğin, yetim bir toruna vs miras bırakmak gibi meseleler kendiliğinden ve İslâm miras hukukuyla çatışmaksızın çözülmüş olacaktır
183 İslâm, belirlediği konularda adım adım ve derece derece ilerlemiştir Aynı şey oruç emri için de söz konusudur İlk önce Hz Peygamber (sa) müminlere ayda üç gün oruç tutmalarını tavsiye etti; fakat bu zorunlu değildi Daha sonra hicret'in ikinci yılında, Ramazan'da oruç tutmakla ilgili bu emir (183 ayet) nazil oldu
Bununla birlikte oruca dayanabilen, fakat tutmayanlara müsamaha gösteriliyordu Tutmadıkları bir gün oruç için bir fakiri doyurmaları gerekiyordu (184 ayet) Bundan bir müddet sonra, bir sonraki ayette (185) yer alan oruçla ilgili emrin son şekli bu durumu düzenledi Sağlıklı kişiler için bu izah ortadan kaldırıldı; fakat, hastalar, yolcular ve buna kıyasen hamile ve emzikli kadınlar ve oruç tutmaya dayanamayan yaşlılar için bu izin geçerli olmaya devam etti
İmam Ahmed İbn Hanbel'in naklettiği bir sözünde, Muaz İbn Cebel şöyle der: "Namaz ve oruç bugünkü haline yavaş yavaş ulaştı İlk önceleri müminler namazda Kudüs'e dönerlerdi; fakat bir müddet sonra, Mekke'deki Kâbe'ye dönmeleri emredildi Bunun yanısıra önceleri, herkes birbirine namaz vaktini haber vermek zorundaydı; fakat sonraları, bu amaçla ezan okunmaya başlandı (Oruca gelince) Hz Peygamber (sa) Medine'ye hicret ettiğinde her ay üç gün oruç tutar, Muharrem'in onuncu günü de oruç tutardı Daha sonra Allah, bütün Ramazan boyunca oruç tutmayı farz kıldı; fakat dayanabildiği halde oruç tutmayan bir kimsenin, fidye olarak bir günlük orucu için bir fakiri doyurmasına izin verdi Sonraları bir günlük oruç için bir fakiri doyurma izni, yolculukta olmayan sağlıklı kişi için neshedildi" (İbn Kesir, s 214)
Buhari, Müslim, Ebu Davut ve diğer âlimler, Hz Aişe, Abdullah İbn Ömer ve Abdullah İbn Mes'ud'dan (Allah hepsinden razı olsun) bunu destekler nitelikte hadisler rivayet etmişlerdir Aynı konuda, meşhur Kur'an müfessiri ibn Cerir et Taberî de birçok sahabi ve tabiûn'dan çok sayıda sahih hadis ve rivayet nakletmiştir Bu rivayetlerden birinde Hz Muaz İbn Cebel'in şu açıklamasını nakleder: "Araplar oruç tutmaya, alışkın olmadıkları için ilk önceleri oruç tutmak onlara zor geldi Bu nedenle onlara, Ramazan'da oruç tutmadıkları güne karşılık bir fakiri doyurmaları için izin verildi Sonraları bu izin, hasta ve yolcular dışındaki kimseler için iptal edildi" İbn Cerir et-Taberî, İbn Abbas'tan da bu konuda bir hadis rivayet eder Birinci emirde (184 ayet) Allah, dayanabildiği halde oruç tutmayan kişinin oruç tutmadığı günler için fidye vermesine izin vermektedir Bir yıl sonra nazil olan 185 ayette ise bu izin sağlıklı kimse için geçerli olmaktan çıkmakta, fakat, hasta ve yolcular için geçerli olmaya devam etmektedir
184 "Daha fazla iyilik" (tatavvu') , her oruç günü için birden fazla fakir doyurmak ve oruç tuttuğu halde bir fakiri doyurmaktır
185 183-184 Ayetlerde yer alan oruçla ilgili ilk emir, hicret'in ikinci yılında Bedir savaşından önce nazil olmuştur Bunu takibeden ayet bir yıl sonra indirilmiştir; fakat aynı konuyla ilgili olduğu için bu araya yerleştirilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #43
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



185- Ramazan ayı İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun Kim de hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun) (186) Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez (Bu kolaylığı) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir Umulur ki şükredersiniz(187)

AÇIKLAMA

186 Yolculuk sırasında oruç tutup tutmamak kişinin seçimine bırakılmıştır Bir yolculuk sırasında Hz Peygamber'in (sa) ashabından bir bölümü oruç tutmuş, bir bölümü tutmamıştır ve Hz Peygamber (sa) her iki gruba da karşı çıkmamıştır Hz Peygamber (sa) de yolculuk sırasında bazen oruç tutar, bazen tutmazdı Bir keresinde Hz Peygamber (sa) yere düşen bir adamın etrafına bir kalabalığın toplandığını gördü ve meselenin ne olduğunu sordu
Kendilerine, adamın çok oruç tuttuğu için güçsüz düştüğü cevabını verdiler O zaman Hz Peygamber (sa) böyle bir durumda oruç tutmanın fazilet olmadığını söyledi Savaş zamanlarında da Hz Peygamber (sa) oruçları erteleme emirleri verirdi Hz Ömer (ra) Hz Peygamber'le (sa) savaşa gittiklerinde, Bedir savaşı ve Mekke'nin fethine rastlayan Ramazan esnasında iki kez orucu terkettiklerini bildirmiştir İbn Ömer, Mekke'nin fethinden hemen önce Hz Peygamber'in (sa) şöyle buyurduğunu bildiriyor: "Düşmanla savaşa gittiğimize göre, savaşacak güce sahip olmanız için oruçlarınızı sonraya bırakmalısınız"
Hz Peygamber (sa) orucu terketmek için ne kadar uzaklığa yolculuk yapılacağı konusunda bir belirlemede bulunmamıştır O'nun sahabeleri de bu konuda farklı uygulamalarda bulunmuşlardır Genelde yolculuk sayılan ve kişinin kendisini yolculukta hissedeceği bir uzaklığa gittiği sırada orucu terkedebileceği söylenebilir Kişi yolculuğa başlayacağı gün de orucu terkedebilir
Düşman saldırısına uğrayan bir beldenin halkının orucu terketmesi hakkında değişik görüşler vardır Fakat İmam ibn Teymiye böyle durumlarda, orucun terkedilebileceği konusunda güçlü iddialar öne sürmektedir
187 Allah o kadar merhametlidir ki kullarını orucun fazilet ve ihsanlarından mahrum bırakmak istemez Bu nedenle, herhangi mâkul bir sebeple Ramazan ayı içinde oruç tutamayanların, bunu başka aylarda tamamlamalarına izin verir Ramazan ayında inen Kur'an vahyine karşı şükürlerini eda etmek için, bu ayda orucunu tutamayanlar başka aylarda bu eksikliği tamamlamalıdırlar
Bu ayetten anlaşıldığına göre Ramazan'da oruç tutmak, sadece ibadet ve nefsi terbiye için değil, aynı zamanda Ramazan sırasında vahyedilen Kur'an nedeniyle Allah'a şükür etmek için farz kılınmıştır Bir nimete şükrünü göstermenin en iyi yolu, o nimetin emrediliş amacını yerine getirmek ve mümkün olan en iyi şekilde gereğini ifâya çalışmaktır Allah'ın bizlere Kur'an'ı bahşetmesi, bu nimetin gereklerini yerine getirmemiz ve bu gerekleri başkalarına da tebliğ etmemiz yönündeki ilâhî iradenin yürürlüğe girmesi amacını taşımaktadır Oruç bu amacın yerine getirilmesini sağlayan en önemli eğitim aracıdır Hem bir fedakârlık, hem de bahşedilen nimete şükretmenin göstergesidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #44
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



186- Kullarım beni sana soracak olursa, işte Ben (onlara) pek yakınım Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm Öyleyse, onlar da benim çağrıma cevab versinler ve bana iman etsinler(188) Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar(189)

AÇIKLAMA

188 Yani; "Siz, Beni görüp hissedemeseniz de sizden çok uzak olduğumu sanmamalısınız Hayır, bilâkis, Ben bir kuluma o denli yakınım ki, beni çağırabilir ve nerede olursa olsun Ben'den dilekte bulunabilir Hatta Ben, kelime olarak ifade edilemeyen ve kalpte gizli olan istekleri dahi duyarım Cehaletiniz esnasında ortaya çıkardığınız ilâhlara gelince, onların bulunduğu yerlere gitmeniz gerek; ayrıca o zaman bile, sizi duyup cevap veremezler Fakat Ben, sınırsız evrenin Mâlik'i ve Hâkim'i, tüm güç ve otoritelerin sahibi, burdayım; size o denli yakınım ki, nerede ve ne zaman isterseniz, gizli ve açık tüm isteklerinizi duyarım Bu nedenle, kapı kapı sahte ilâhlar peşinde koşmaktan vazgeçin ve Ben'im davetimi kabul edin Bana dönün; Bana güvenin; itaat edin ve kullarım olun"
189 Yani "Onlar sizden bu gerçeği öğrenip, kendi iyilikleri için bu doğru tutumu benimseyebilirler"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )

Eski 11-04-2012   #45
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tefhimu'l Kuran Tefsiri - Bakara Suresi Tefsiri ( Mevdudi )



187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsüsünüz(190) Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin(191) Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar(192) yiyin, için,(193) sonra geceye kadar orucu tamamlayın(194) Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda da onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın(195) Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın(196) İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar

AÇIKLAMA

190 Karı ile koca arasındaki ilişki, elbiselerle beden arasındaki ilişki gibidir Nasıl bu ikisi birbirine çok yakın, uygun ve aralarında hiçbir şey yoksa, aynı şekilde karı ve koca birbirleriyle çok yakın ilişki içindedirler ve birbirleri için karşılıklı birer sükûnet ve mutluluk kaynağıdırlar
191 Daha önceden Ramazan gecelerinde karı ile koca arasındaki cinsel ilişkiyi yasaklayan açık bir emir olmamasına rağmen, müslümanlar arasında bunun helâl olmadığı konusunda belirsiz bir inanç vardı ve bazıları hanımlarının yanına vicdanen tedirginlik içinde yatıyorlardı Bu devam ederse, suç ve günah teşkil eden zihni bir tavrın gelişme tehlikesi vardı Bu nedenle Allah, onları, vicdanlarına karşı kötü davranmamaları konusunda uyardı ve vicdanları rahat olarak bu fiili işleyebilmeleri için onu helâl kıldı
192 Ramazan'da yeme ve içme zamanı ile ilgili de bir yanlış anlama vardı Bazıları yatsı namazından, ertesi gün güneş batıncaya dek yeme ve içmenin haram olduğu görüşündeydi Bazıları yatsı namazından sonra uyanık kalındığı sürece yenilip içilebileceğini, fakat uyunursa, yenilip içilmeyeceğini savunuyorlardı Bu kendi uydurdukları fikirler nedeniyle, çoğu zaman kendileri zahmet çekiyorlardı Bu ayette onların yanlış anlamaları ortadan kaldırılıyor ve yeme-içme yasağının günün ilk şafağından güneşin batışına; yeme, içme ve cinsel ilişki serbestisinin de güneşin batışından, günün ilk şafağına dek olacağı belirleniyor
Hz Peygamber (sa) oruca hazırlık olarak imsak vaktinde bir şeyler yemeyi bizzat emretmiştir
193 İslâm, ibadetler için her medeniyet çağında ve dünyanın her tarafındaki insanlarca uygulanabilecek zamanlar belirlemiştir Bu nedenle ibadeterin zamanını saat birimleri şeklinde değil de, gökteki apaçık alâmetlerle tâyin etmiştir Bu, her çağ ve ülke insanına uyabilecek bir ölçüttür ve bilinen sınırlar içinde şartlarına uygun olarak saatle de ifade edilebilir Fakat bunun hikmetini anlamayan kişiler saçma fikirler öne sürerler Örneğin, bu ölçütün kutuplarda işlemeyeceğini, çünkü oralarda gün ve gecenin aylarca sürdüğünü söylerler Fakat onlar, kutup bölgelerinde bile sabah, akşam, gün ortası ve geceyarısı alâmetlerinin, aynen diğer yerlerdeki gibi ortaya çıktığını ve oralarda yaşayanların çalışma, uyuma, dinlenme gibi faaliyetlerini bu belirtilere göre düzenlediklerini unutmaktadırlar Saat ve zaman bildiren diğer aletler yokken, Atlantik çevresinde yaşayanlar zamanı bu işaretlere göre belirliyorlardı
194 "Orucunuzu akşam oluncaya kadar tamamlayın" demek "Orucunuz akşamın başlangıcı ile biter" anlamına gelir
Gecenin, güneşin batışıyla başladığı ise açıktır O halde oruç, doğu ufkunda gözleyeceğimiz güneşin batış zamanı ile sona erer Oradan yükselen bir karanlık gördüğümüzde, bu orucu açmamız için bir işarettir Aynı şekilde doğu ufkunda sabahın ilk şafağının görülmesi, oruca başlama işaretidir
İslâm fıkhında orucun süresi konusunda dakika ve saniye gibi kesin ölçütler olmadığına dikkat edilmelidir İki sınırda da geniş bir serbestlik vardır Bir saniye veya bir dakikalık farklar orucu bozmaz Doğuda akşamın karanlığı yükselmeye başlar başlamaz oruç tamam olur O halde güneş battığında iftar edilmelidir Aynı şekilde, doğu ufkunda sabahın ilk şafağı görüldüğünde, oruç başlar, yeme ve içme kesilir Fakat kişi eğer zamanında uyanamamışsa, sabahın ilk şafağı göründüğü halde başlamış olduğu yemeği bitirebilir Bu konuda Hz Peygamber'in (sa) bir hadisi vardır: "Eğer bir kimse yemeğini yerken orucun başladığını bildiren sabah ezanını duyarsa, yemeğini bitirsin" Hz Peygamber (sa) akşamın ilk karanlığı görüldüğünde, orucu açmakta acele edilmesini de emretmiştir
195 İtikaf Ramazan'ın son on gününde yapılan özel bir nafile ibadettir İtikafta olan kişi bir mescide kapanır ve farz ibadetlerin yanısıra, tüm vaktini dua, tefekkür gibi başka ibadetlerle geçirir Tüm dünyevî arzu, istek ve şehvetlerden uzak olması ve tabiî ihtiyaçlarını karşılama dışında mescidden dışarı çıkmaması gerekir
196 Uç sınırlarla ilgili emrin ifade tarzı çok dikkat çekicidir Bu emir sadece bu sınırları aşmayı değil, bu sınırlara yaklaşmayı da yasaklar Yasak bir bölgenin sınırları etrafında dolaşmak çok tehlikelidir; çünkü, yanlışlıkla bu sınırları aşmak muhtemeldir Bu nedenle bu sınırlara yaklaşmak da yasaklanmıştır Hz Peygamber (sa) de aynı noktayı vurgulayarak şöyle buyurmuştur: "Her mâlikin sınırlı bir bölgesi vardır Allah'ın 'sınırlı' bölgesi ise haram, helâl, iyi ve kötü diye belirlenen sınırlardır Bu 'sınırlı' bölgenin yakınlarında otlayan bir hayvan, bir gün o bölgeye girebilir" Ne yazık ki bu apaçık uyarıya rağmen, İslâm Hukuku'nu bilmeyen bazı kimseler aşırı uçlara gidip, sınırlara yaklaşma üzerinde ısrarla durmakta ve "âlimler", bu sınırlara yaklaşmanın yasak olduğunu bildiren aynı İslâm Hukuku'ndan bu konuda fetva bulmaya çalışmaktadırlar İşte bu nedenle birçok kimse doğru yoldan sapmaktadır Bu sınırlar etrafında dolaşıldığında, ince sınırları belirlemek ve onları aşmamak çok zor bir durumdur

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.