Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
islami, sözlük2

İslami Sözlük-2-

Eski 11-04-2012   #76
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Sözlük-2-



HACB

Örtmek, engel olmak, mahrum bırakmak Daha yakın bir mirasçının bulunması sebebiyle bir vârisin tamamen veya kısmen mirastan mahrum olması" anlamında bir İslâm miras hukuku terimi Bir kimseyi mirastan mahrum bırakan vârise "hâcib", mirastan mahrum bırakılan kimseye "mahcûb" veya "sâkıt" (düşen) denir Aslında mahcub mirasçıdır Kendisini hacbeden bulunmadığı takdirde mirastan hissesini alır
Hacb; hacb-ı hırman (bir vârisi mirastan tamamen mahrum etmek) ve hacb-ı noksan (bir vârisin hissesini çoktan aza indirmek) diye ikiye ayrılır
Hiçbir zaman mirastan mahrum olmayan kimseler: Baba, oğul, koca, kız, anne, hanım Bunlar her durumda mirasçıdır Çünkü bunlardan oğul dışındakiler mirasta belirli hisse sahibi (ashab-ı ferâiz)dir Hisseleri Nisâ suresi onbir ve onikinci ayetlerle tayin edilmiştir Oğul ise birinci sınıftan asabedir Bu sayılan kimseler, başka mirasçı bulunduğunda hisseleri azalabilirse de, tamamen mirastan mahrum olmazlar "Allah size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe kadının payının iki mislini tavsiye eder; (çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır Eğer (çocuk) yalnız bir kadınsa (mirasın) yarısı onundur Ölenin çocuğu varsa, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır Eğer çocuğu yok da ana babası ona vâris oluyorsa, anasına üçte bir düşer Eğer kardeşleri varsa anasının payı altıda birdir (Bu hükümler, ölenin) yapacağı vasiyetten, ya da borcundan sonradır Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz Bunlar Allah'ın koyduğu farzlardır Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir Eğer çocukları yoksa eşlerinizin yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra geriye bıraktıkları mirasın yarısı sizindir Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir Sizin de çocuğunuz yoksa yapacağınız' vasiyyet ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri onlarındır Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır Eğer (ölen) erkek veya kadının mirasçısı evladı ve ana babası olmayıp (başka yakınlar ise o zaman) bir erkek veya bir kız kardeşi varsa her birine altıda bir düşer Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar (Bu taksim) zarar verici olmayan vasiyet: ve borçtan sonra (uygulanır) Bunlar, Allah'tan (size) vasiyettir Allah bilendir, halîmdir" (en-Nisa, 4/11-12)
Duruma göre bazen vâris olup, bazen hiç vâris olamayanlar: meselâ bir ölünün vâris olarak sadece amcası bulunursa o, bu ölünün terekesinin tamamını alır Fakat bu ölünün bir oğlu veya ana-baba bir yahut baba bir, bir kardeşi bulunursa amcası hiçbir şey alamaz Bu durumda, ölen şahsın oğlu veya kardeşi, amcasını hacb-ı hırman ile hacbetmiş olur Bu ikinci sınıfta bulunan kimselerden ölüye yakın olanlar, uzak olanları hacbederler: Oğul, oğlun oğlunu, ana-baba bir kardeş, baba bir kardeşi hacbeder (Fetâvây-i Hindiyye tercümesi; XIV/484)
Hacb-ı Noksan: Miras hisseleri, daha yakın başka mirasçılar dolayısıyla, azalan varisler şunlardır: Koca, karı, anne, oğul kızı, baba bir kızkardeş
Kocanın ölen kansının terekesinden alacağı hisse 1/2 iken, karısının çocuğu olması hâlinde kocanın bu hissesi 1/4'e düşer
Kocasının terekesinden 1/4 hisse sahibi olan eş, kocasının çocuğu veya onun oğlunun çocuğu bulunursa,1/8 hisse alır
Terekenin 1/3ünü alması gereken anne, ölenin çocuğu, oğlunun çocuğu veya en az iki kardeşi bulunması halinde 1/6 pay alır
Oğul kızı'na gelince bu bir tane ise 1/2; birden çok ise 2/3 alır Ölenin kendi kızı ile beraber bulunursa hissesi 1/6 ya düşer
Baba bir kızkardeş bir tane ise 1/2; birden çok ise 2/3 hisse alır Fakat ana-baba bir kızkardeş ile beraber bulunursa hissesi 1/6'ya düşer (Fetâvây-ı Hindiyye tercümesi XIV, 488; en-Nisâ 4/11-12)
Hacbin esası olan: "daha yakın akrabanın uzak akrabayı mirastan mahrum bırakması" prensibi; "Malı, hisse sahipleri arasında Allah'ın kitabına göre taksim ediniz Geri kalanı, asabeden ölüye en yakın olan erkek akrabanın hakkıdır" (et-Tac, II, 255) hadîsine dayanmaktadır Hacb ile ilgili esaslara gelince;
Derece bakımından yakın olan, uzak olanı hacbeder: Baba dedeyi; oğul; oğlun oğlunu hacbeder Yani, baba varken dede; oğul varken oğlun oğlu mirastan hisse alamaz
Derece bakımından eşit olan asabelerden yakınlıkta kuvvetli (kurb-i karâbet) olan diğerini hacbeder: ana-baba bir erkek kardeş, baba bir erkek kardeşi hacbeder Ana-baba bir erkek kardeş ile baba bir erkek kardeş, aynı derecede asabedir Fakat ana-baba bir erkek kardeş yakınlıkta daha kuvvetlidir (Ali Himmet Berki, İslâm Hukukunda Ferâiz ve İntikal, s 140)
Bütün büyükanneler, ana ile mirastan düşerler Ölenin birden çok kızı ile birlikte bulunan oğul kızı da mirastan düşer
Başkasını mirastan hacbeden kişinin kendisinin mirastan pay alması şart değildir Meselâ; bir kimse vefat ettiğinde baba ve anası ile iki kardeşini mirası bıraksa, kardeşler baba ile sakıt olurlar ise de ananın hissesini de üçte birden altıda bire düşürürler (Ömer Nasuhi Bilmen, Istılâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, V, 238)

Alıntı Yaparak Cevapla

İslami Sözlük-2-

Eski 11-04-2012   #77
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Sözlük-2-



DALÂLET

Yolunu şaşırma; kaybolma; azma; sapkınlık ve batıla yönelme Ayrıca, helâk olmak, batıl şey ve unutmak mânâlarına geldiği gibi bilerek veya bilmeyerek, az veya çok doğru yoldan sapmak anlamlarına da gelir Nitekim "dâll" ve "dalâl" hem peygamberler hem de kâfirler için kullanılmıştır: " (Kardeşleri) dediler ki: Yusuf'la kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir halbuki bizler birbirine bağlı bir toplumuz Herhalde babamız apaçık bir hata (dalâl) içindedir" (Yusuf, 12/8)
Âyette görüldüğü gibi, hata kelimesi "dalâl" ile ifade edilmiştir
Duhâ sûresinde de peygambere hitaben; "Seni şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?" (ed-Duhâ, 93/7) buyurulmaktadır Buradaki şaşırma kelimesi de Kur'ân'da "dâll", yani yolunu kaybetmiş, şaşırmış demektir
Dilimizde dalâlete, sapmak, sapıklık ve sapkınlık denir Dalâl, bazen gafletten ve şaşkınlıktan doğar Bu münasebetle dalâl; gaflet, şaşkınlık, kaybolma ve helâk olma manalarına da kullanılır
Aslında dalâl, yoldan sapmak demek olduğu gibi, aklî sapma anlamlarında da kullanılmıştır Biz de dalâlet ve sapkınlığı batıla düşmeyi sadece dinde; dalâl ve sapıklığı da akıl ve sözde kullanırız Dâll kelimesinin çoğulu olan "dâllîn", tam manasıyla, sapkınlar demektir
"Kim imanı küfürle değiştirirse şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur" (el-Bakara, 2/108)
"Allah'a ortak koşan kimse şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür" (en-Nisâ, 4/116)
"Allah ve Rasülü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin kadın ve erkeğin o işlerinde seçme hakkı yoktur Kim Allah ve-Rasülü'ne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur" (el-Ahzâb, 33/36)
Yukardaki âyetler, ister mümin olsun ister kâfir, Allah'ın ve Rasûlü'nün emir ve teklifleri karşısında inat edip ondan deliller ve harikulâde şeyler istemek suretiyle Peygamber'i müşkül durumda bırakmaya çalışmalarının onları doğru yoldan sapmış kimseler olarak nitelendirmeye götüreceğini ihtar etmektedir
"İbrahim, babası Âzer'e: Sen bir takım putları ilâhlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve milletini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum demişti " (el-En'am, 6/74)
Halbuki Hz İbrahim Kur'ân ifadesiyle yumuşak, müsamahakâr, temiz huylu ve halîm birisidir Fakat akîde söz konusu olunca, ne babalık kalır ne de evlâtlık Dalâleti seçenlere karşı tavır budur
"Allah, müminlere lütufta bulunmuştur Halbuki daha önce apaçık bir (dalâl) sapıklık içindeydiler " (Âli İmrân, 3/164)
Daha önce, tasavvurda, itikatta, hayatî mefhumlarda, gaye ve yönelişlerde, âdet ve gidişatta, nizam ve prensiplerde dalâlet; sosyal ve ahlâkî yaşayışta da sapıklık içindeydiler Allah, lütufta bulunarak onları, sapıklıktan doğru yola çıkarmıştır:
"Ey Muhammed! Sana indirilen Kur'ân'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğutun önünde muhakeme olunmalarını isterler Oysa onu reddetmekle emr olunmuşlardı Şeytan onları derin bir sapıklıkla saptırmak ister " (en-Nisâ, 4/60)
İşte iman ettiğini söyleyip; Hakk'ın önünde muhakeme edilmeye çağrılınca, tâğutun hükmünü Hakk'ın hükmüne tercih edenler, gerçekte şirk ve apaçık bir sapıklık içindedirler Şeytan da, onların, bu sapıklıklarında daha da derinleşmelerini ister ve nitekim çoğu zaman başarır
Dalâlet kelimesinden geçişli olarak türetilen "idlâl" da saptırmak anlamına gelir Şöyle ki: "Onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler " (en-Nisâ, 4/113)
Rivayete göre Medine yerlilerinden Ta'me, bir komşusunun zırhını çalmış, bir un dağarcığına saklayarak getirip, bir Yahudi'nin evine gizlemişti Ta'me'yi sıkıştırdılar O, müslüman olmasına rağmen yemin etti Yahudiyi sorguya çektiler O da: Bunu bana Ta'me verdi dedi Bazı Yahudiler de şahitlik ettiler Zaferoğulları Rasûlullah'a gelip Ta'me'yi beraat ettirmesini söylediler Ta'me'nin yemini karşısında düşündü; arkasından yukardaki âyet indi
Dalâletin unutma ve yanılma anlamına geldiği de olur Aşağıdaki âyet buna bir örnektir: Borç verirken yazılmasını ve şahit getirilmesini isteyen âyet, devamla; "Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden olmak üzere bir erkekle iki kadın gösterin ki, onlardan biri yanılırsa diğeri onu düzeltsin " (el-Bakara, 2/282) Görüldüğü gibi burada yanılma olarak tercüme edilen kelime Kur'ân'da "dalâlet "ten türeyen, "dallet" sözcüğüdür
Peygamber (sas)'in hadislerinde de, sapıklığın dalâlet olarak geçtiğini görmek mümkündür Bir örnek olmak üzere aşağıdaki hadisle yetinelim:
"Sonradan uydurulan şeylerden sakınınız Çünkü sonradan uydurulan her şey bid'attır Ve her bid'at sapıklık (dalâlet)tır " (Ebû Dâvûd, es-Sünne, 5)

Alıntı Yaparak Cevapla

İslami Sözlük-2-

Eski 11-04-2012   #78
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Sözlük-2-



HAC

İslâm'ın temel ibadetlerinden biri Arafat'ta belirli vakitte bir süre durmaktan, daha sonra Kâbe-i Muazzama'yı usûlüne göre ziyaret etmekten ibaret olan ve İslâm'ın şartlarından birisini teşkil eden ibadet
Hac, HCC kökünden bir mastar olup; müslümanlara göre, bir farzın edası, hristiyanlara göre ise ibadet ve teberrük amacıyla mukaddes toprakları ziyaret etmek, demektir Kur'an-ı Kerîm'in 22 suresinin adı da "Hac Suresi"dir
Hac ibadeti maksadıyla ziyaret edilecek olan yerler; Kâbe, Arafat ve çevresidir Zamanı ise hac ayları diye isimlendirilen; Şevval, Zilkâde ve Zilhicce aylarıdır Hac'da her fiil için özel zamanlar vardır Ziyaret tavafının, kurban bayramı sabahından, ömrün sonuna; Arafat'ta vakfenin ise, arefe günü zevalden, kurban bayramı sabahı şafak sökünceye kadar yapılabilmesi gibi Diğer yandan bu büyük ziyarete hac niyetiyle ve ihramlı olarak yönelmek de gereklidir
Ebû Hureyre'den (ö 58/677) şöyle dediği nakledilmiştir: "Allah elçisine hangi amelin daha faziletli olduğu sorulunca şöyle buyurdu: Allaha ve Resullüne iman' Sonra hangisi? denildi Allah yolunda cihad', buyurdu Sonra hangisi sorusuna ise; "mebrûr hac", cevabını verdi" (Buhârî, Cihad l; Hac, 4, 34, 102; Umre, 1; Müslim, İman,135,140; Tirmizî, Mevâkît, 13, Hac, 6,14, 88; Dârimî, menâsik, 8, Salât, 24, 135)
"Umre, ikinci bir umreye kadar olan günâhlara keffârettir Mebrûr haccın karşılığı ise ancak cennettir" (Nesaî, Hac, 3, Zekat, 49, İmân, 1; Dârimî, Menâsik, 7, Salât, 135; Tirmizî, Hac, 6; Ahmed b Hanbel, I, 387, III,114, 412, IV, 342) Mebrûr hac; kendisine hiçbir günâh karışmayan, eksiksiz olarak ifa edilen makbul hac, anlamına gelir
eş-Şevkânî (ö 1255/1839) amellerin fazileti ile ilgili birbirinden farklı olan hadisleri, Hz Peygamber'e soru soran muhatabın durumuna göre verilmiş cevaplar olarak değerlendirir (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, el-Matbaatü'l-Osmâniyye, Mısır (FY), IV, 282 vd) İmam Mâlik (ö179/795)'e göre, farz hatta nafile hac düşman korkusu olmadıkça cihaddan daha üstündür Ancak düşman korkusu olursa, cihad, nafile hactan önde gelir (ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1985, III, 11)
Hac ve umre ile, her yıl Kabe'nin ihyâsı gerçekleşir Umre'yi bir yılın veya ömrün herhangi bir gününde ifa imkânı vardır Umre, belirli günlerde yapılabilen hac ibadetinden daha kolaydır Hac küçük günâhlara keffâret olur ve ruhu ma'siyet kirlerinden temizler Hatta bazı Hanefi bilginlerine göre, büyük günâhları da örter Mebrûr hac yapanın cennete gireceğini bildiren hadisle, yine Hz Peygamber'in şu hadisleri bu konuda önemli delil teşkil eder " Kim hac yapar, bu esnada cinsî temastan korunur, çirkin söz ve davranışlardan uzak durursa, annesinden doğduğu gündeki gibi günâhlarından kurtulur" (Buhârî, Muhsar, 9,10; Nesaî, Hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 3; Dârimî, Menâsik, 7; Ahmed b Hanbel, II, 229, 410, 484, 494) "Hac ve Umre yapanlar Allah'ın misafirleridir O'ndan birşey isterlerse, onlara cevap verir Af isterlerse, onları affeder " (İbn Mâce, Menâsik, 5) "Allah'ım, hac yapanı ve hacının kendisine dua ettiği kimseleri mağfiret et" (İbn Huzeyme, Sahîh; el-Hâkim)
Kâdî Iyâz (ö 544/1149) şöyle demiştir: Ehli sünnet, haccın büyük günâhlara, ancak tövbe edilirse keffâret olacağı konusunda görüş birliği içindedir Namaz ve zekât gibi Allah'a ait veya para borcu gibi kula ait bir borcun düştüğünü söyleyen bilgin yoktur Kul hakları zimmette devam eder Allahu Teâlâ kıyamet günü hak sahiplerini, haklarını almak üzere toplar Ancak yüce yaratıcının bu alacaklılara vereceği birtakım nimetlerle onları razı etmesi ve bir ikram olmak üzere borçlulara müsamaha göstermesi de mümkündür (ez-Zühaylî, age, III, 12)
Hac ibadeti, dünyanın çeşitli yörelerinden, renk, dil ve ülke ayırımı gözetilmeksizin, milyonlarca müslümanı bir araya getirir Tanışıp, görüşmelerine, ekonomik bakımdan bütünleşmelerine, düşmanları karşısında tek saf hâlinde yardımlaşmalarına zemin hazırlar Böylece, şu ayetlerdeki mana tecelli eder "İnsanları hacca davet et ki, gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar Böylece onlar dünyevî ve uhrevî menfaatlerini görsünler ve belli günlerde, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken, Allah'ın adını ansınlar Siz de onlardan yeyin, yoksula ve fakire yedirin " (el Hac, 22/27, 28)
Hac, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan müminler arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirir İnsanlar, gerçekten eşit olduklarını birlikte yaşayarak gösterirler Arap olanla olmayanın, beyazla siyahın takva dışında bir üstünlüğünün bulunmadığı inancı vicdanlara yerleşir
Haccın Hükmü ve Delilleri:
İslâm âlimleri haccın ömürde bir defa farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir Delilleri; Kitap ve Sünnettir Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbe'yi ziyaret edip haccetmek farzdır" (Âl-i İmrân, 3/97)
"Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın" (el-Bakara, 2/196) "İnsanlarıhacca davet et ki, gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar" (el-Hac, 22/27)
Hadislerde şöyle buyurulur: "Şüphesiz Allah size haccı farz kıldı, haccı ifa ediniz" (Müslim, Hac, 412; Nesaî, Menâsik, 1; Ahmed b Hanbel, II, 508) " Îslâm beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (sas)'in, Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât' vermek, Beytüllah'ı haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak"(Buhârî, İman, l, 2; Müslim, İman,19-22; Tirmizî, İman, 3; Nesâî, İman, 13)
Hz Peygamber haccın farz kılındığını ashab-ı kirâma duyurunca, içlerinden birisi; "Her yıl mı?" demiş, Resulullah (sas) susmuştur Bu soru üç defa tekrar edilince; " Eğer evet deseydim, hac üzerinize her yıl farz olurdu, buna da güç yetiremezdiniz" buyurmuştur (Müslim, Hac, 412; Nesaî, Menâsik,1, Ahmed b Hanbel, II, 508) İbn Abbas (ra)'dan yapılan rivayette, soru soranın el-Akra' b Hâbis olduğu belirtilir ve şu ilave yeralır: "Kim birden fazla hac yaparsa bu nafile hac olur" (İbn Hanbel, II, 508; Nesâî, Menâsik,1; eş-Şevkânî, age, IV, 279) Bu hadis, haccın farz olarak tekrarının gerekmediğini gösterir İslâm hukukçuları, haccın bir defadan fazla farz olmadığı ve fazla haccın nafile sayılacağı konusunda görüş birliği içindedir (İbnü'l-Humam, Fethu'l Kadîr, Kahire 1316, II, 122; eş-Şevkânî, age, IV, 280) Hadiste şöyle buyurulur: " Hac ve umreyi peşi peşine yapınız Bu ikisi, körüğün; demir, altın ve gümüşün pasını yok ettigi gibi, fakirliği ve günâhları yok eder Mebrûr haccın sevabı ancak cennettir" (Tirmizî, Hac, 2; Nesâî, Hac, 6; İbn Mâce, Menâsik, 3) Bazı durumlarda birden fazla hac yapmak gerekebilir Adak harcı ve bozulan bir nafile haccı kaza etmek gibi Bazen hac haram olur Haram para ile haccetmek gibi Bazen de mekruh olur Hizmete muhtaç olan ana-babanın iznini almadan haccetmek gibi Ebeveyn bulunmayınca dede ve ninelerden, borcunu ödeyecek başka malı bulunmayan borçlu ve kefilin alacaklılardan izin almaksızın, hac yapması da mekruhtur Hanefilere göre bu kerâhet, tahrîmendir
Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere göre, haram para ile yapılan hac, gasbedilen arazide kılınan namazda olduğu gibi farz veya ikinci defa hac yapılıyorsa nafile olarak sahih olur Bu kimsenin üzerinden farz veya nâfile düşer Hanbeliler ise, haram malla yapılacak hacca icazet vermezler Çünkü bu mezhep, gasbedilen arazide kılınacak namazı da sahih kabul etmez (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', II, 223; ez-Zühaylî, age, III, 223)
Haccın Fevri veya Ömrî Oluşu:
Ebû Hanife, Ebû Yûsuf, iki görüşten tercih edilende Mâlikîler ve Hanbelîlere göre, hac fevrîdir Yani yükümlünün, gerekli şartları taşıdığı ilk yılda haccetmesi gereklidir Haccı, yıllar boyunca geciktirirse fâsık olur ve şahitliği reddedilir Çünkü haccı geri bırakmak küçük ma'siyettir Bunda ısrar etmek kişiyi fıska götürür Böyle bir kimse hac yapmadan malı telef olsa, borç para alıp haccetmesi hâlinde, ilâhî mağfirete nail olacagı umulur Haccın geciktirilmeden ifasına, hacla ilgili âyetler delâlet ettiği gibi, şu hadisler de bunu destekler: "Hac yapmakta acele ediniz Çünkü sizden biriniz ölümün kendisine ne zaman geleceğini bilmez" (Ebû Davûd, Menasik, 5; İbn Mâce, Menâsik, 1; İbn Hanbel, I, 214, 225) " Bir kimseyi hastalık, açık bir ihtiyaç, bir sıkıntı veya zalim bir sultan alıkoymaksızın hac yapmazsa; ister yahudi, isterse hrıstiyan olarak ölsün"(eş-Şevkânî, age, IV, 284)
Şâfîlere ve imam Muhammed'e göre, hac ömrî (terâh)dir; Yani, hac için gerekli şartları taşıyan yükümlü, bunu ilk yılda yapmak zorunda değildir Ancak bu kimsenin hac veya umreyi, geciktirmeksizin yapması sünnettir Çünkü tâat sayılan amelleri çabuk yapmak, hayırlı işlerde acele etmek İslâm'ın tavsiye ettiği hususlardandır Ayette; "Ey müminler, hayır işlerine koşunuz, birbirinizle yarış ediniz" (el-Bakara, 2/148) buyurulur Hac kendisine farz olan kimse, mesken yapma, çocuğunu evlendirme gibi sebeplerle, hatta sebepsiz olarak haccı başka bir yıla geciktirebilir Çünkü hac farîzası hicretin altıncı yılında geldiği halde, Hz Peygamber bunu, bir özür olmaksızın onuncu yıla tehir etmiştir Eğer geciktirmek caiz olmasaydı, bunu onun da yapmaması gerekirdi Bu görüş, müslümanlara kolaylık sağlayacağı için daha uygundur Çünkü çoğunluk İslâm hukukçularının dayandığı hadisler zayıf olduğu gibi, haccın, hicretin altıncı yılında Âl-i İmrân Suresinin nüzulü sırasında farz kılındığında şüphe yoktur (eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I,199; ez-Zühaylî, age III, 17, 18)
Haccın Şartları:
Haccın Şartları erkekleri ve kadınları içine alan genel veya yalnız kadınlarla ilgili özel şartlar olmak üzere ikiye ayrılır Bunlar tam olarak bulununca hac ve edası farz olur Aksi halde farz olmaz
Genel Şartlar Bunlar; farz oluşunun, sıhhatinin veya edasının şartları kabilinden olur Müslüman, akıllı, ergin, hür ve haccetmeye gücünün yeter olması gibi
1 Müslüman Olmak! Kâfire hac farz olmaz İbadeti eda ehliyeti bulunmadığı için, onun yapacağı hac geçerli değildir Münkir hac yapsa, sonra İslâm'a girse, ona İslâm'ın haccı farz olur Hanefilere göre, kâfir, şeriatın furûu ile muhatap olmadığı için haccı terkten dolayı hesaba çekilmez Çoğunluk hukukçulara göre ise o, furû (İslâmî emir ve yasaklar)a muhataptır ve ahirette bunlardan hesaba çekilir
2 Ergin ve akıllı olmak: Çocuk ve akıl hastaları hacla yükümlü değildir Çünkü bunlar şer'î hükümlerle yükümlü tutulmamışlardır Akıl hastasının yapacağı hac veya umre, ibadet ehliyeti bulunmadığı için sahih olmaz Bu ikisi hac yapsa, sonra çocuk büluğ çağına ulaşsa, akıl hastası iyileşse, bunlara hac farz olur Çocuğun bülûğdan önce yaptığı hac nafile sayılır Hadiste şöyle buyurulur: "Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, gençlik çağına girinceye kadar çocuktan, şifa buluncaya kadar akıl hastasından" (Ebû Davûd, Hudud,17; İbn Mâce, Talâk, 15) Akıl hastalığı, bayılma, sarhoşluk ve uyku ihramı ortadan kaldırmaz (el-Kâsânî, age, II, 120-122, 160; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, II,120 vd; el Meydânî, el Lübâb, I,177; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, I, 308 vd; İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 218-222, 241, 248-250)
3 Hür olmak: Köle, esir ve mahkûma hac farz değildir Çünkü hac, süresi uzun, belli bir yolculuğu gerekli kılan ve yolculuğa güç yetirilmesi şart kılınan bir ibadettir: Hürriyetten yoksun olan kimsenin bunu ifa etmesi mümkün olmaz
4 Vakit: Arafat'ta vakfe ve ziyaret tavafı için belirli vakitlere yetişmedikçe hac farz olmaz Şu ayetler haccın vakitli bir ibadet olduğunu gösterir: " Sana yeni doğan aylan (hilaller) sorarlar De ki: "O, insanların faydası için vakit ölçüleridir" (el-Bakara, 2/189) " Hac ayları bilinen aylardır" (el-Bakara, 2/197) Hanefi ve Hanbelîlere göre, hac ayları; Şevvâl, Zilkâde ve Zilhicce'nin ilk on günüdür Buna Abadile adıyla anılan (İbn Mes'ud İbn Abbâs, İbn Ömer ve İbnü Zübeyr)'den nakledilendir "En büyük hac (hacc-ı ekber) günü, kurban bayramı günleridir" hadîsi delil olarak gösterilir (Buhârî, Hac, 33, 34, Umre, 9; Müslim, Hac, 123; Nesâî, Menâsik, 77; Dârimî, Menâsik, 38; Muvatta ; Hac, 63)
Bu sürenin dışındaki vakitler, farz hac için ihrama girmeyi ve haccın rükünlerini ifaya elverişli değildir Ancak hac niyetiyle ihrama, bu aylardan önce girilse, ihram geçerli ve yapılacak hac sahih olur Delili: "Hac ve umreyi Allah için tamamlayınız" ayetidir (el-Bakara, 2/196) Bu durumda hac ayları girmedikçe hac fiillerinden birşey yapmak caiz olmaz Hanefilere göre ihram bir şart olup, bunun öne alınması, abdestin namaz vaktinden öne alınması gibidir Çünkü ihram, hac yapacak kişinin kendisine bazı şeyleri yasaklaması ve bazı şeyleri de gerekli kılmasıdır Yine bu, ihramı, Mîkat'tan önce başlatmak gibi olur Bununla birlikte hac aylarından önce ihrama girmek mekruhtur İbn Abbâs'ın (ö 68/687) naklettiği; "Hac için, ancak hac aylarında ihrama girilmesi sünnetlerdendir" hadisi delildir (Buhâri)
Mâlikîlere göre, hac ayları tam üç aydır İhramın vakti, Şevvâl'in başından, yani Ramazarı bayramının ilk gecesinden itibaren başlar, Kurban bayramı sabahı şafak sökünceye kadar devam eder Bir kimse bayram sabahı şafak sökmezden önce, bir an, ihramlı olarak Arafat'ta dursa hacca yetişmiş olur Geride ziyaret tavafı ve sa'y gibi ibadetler kalır (İbnü'l-Hümâm, age, II, 220 vd; İbn Kudâme, el Muğnî, III, 271; eş-Şirâzî, el Mühezzeb, I, 200; ez-Zühaylî, age, III, 63-65)
5 Haccı ifaya gücünün yetmesi (istitâa) Bu; beden, mal veya yol emniyeti ile ilgili olabilir Ayette, "Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbe yi ziyaret edip haccetmek farzdır" (Âl-i İmrân, 3/97) buyurulur Ayetteki "hacca yol bulabilen, hacca gitmeye gücü yeten" ifadesi Hanefîlere göre "bedenî, mâlî ve emniyet" unsurlarını kapsamına alır Bunlar haccın edasının şartlarını oluşturur
a Beden sağlığı ve sağlamlığı Buna göre; yatalak, hasta, kör, felçli, iki ayağı kesik, binit üzerinde kendi başına duramayan yaşlı kimse, tutuklu bulunan ile zalim yöneticilerin hac için vize vermediği kimseler üzerine hac farz olmaz Çünkü Allahu Teâlâ, haccın farz olması için "gücün yetmesi"ni şart koşmuştur İbn Abbâs "istitâa"yı yol azığı (zâd) ve binit (râhile) olarak tefsir etmiştir Ayette, "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez" (el-Bakara, 2/286) buyurulur
b Gerekli maddî güce sahip olmak Bu yolda tüketeceği yiyecek ve oraya varabilmek için bineceği vasıtadan ibarettir Buna göre, bir kimseye haccın farz olabilmesi için, hac süresince hem kendisinin, hem de bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakalarını ve nakil vasıtasını temin gücüne sahip olmalıdır Mekkeliler ve Mekke çevresinde oturanlar için nakil aracına sahip olmak şart değildir; yaya yürüyecek durumda bulunmaları yeterlidir
c Yol emniyeti Haccın farz olması için yol güvenliğinin bulunması şarttır Bu, Ebû Hanife'ye göre, vücûbunun, bazılarına göre ise edasının şartlarındandır
Kadın için yol emniyeti; beraberinde neseb veya sihrî (evlilikle doğan hısımlık) hısımlardan fâsık olmayan akıllı, ergin veya murâhık (12 yaşla buluğ arası erkek çocuğu) mahrem birisinin veya kocasının bulunmasıyla gerçekleşir Kadının yanında kocası veya mahrem bir hısımı olmaksızın, Mekke'ye üç gün üç gece (sefer mesafesi) ve daha uzak yerden gelerek hac yapması tahrîmen mekruhtur O, mahremsiz hac yaparsa kerâhetle birlikte caiz olur Mahremin bulunması vücûb şartıdır Eda şartı diyenler de vardır Günümüzde yaygın fesat sebebiyle, kadın süt erkek kardeşiyle yolculuk yapamaz Çünkü genç sıhrî hısımlarda olduğu gibi, süt hısmıyla başbaşa kalmak (halvet) mekruhtur Şâfiîler buna "kadının, kafilede güvenilir diğer kadınlarla birlikte hac yapabileceği" esasını ilave ederler (el-Kâsânî, age, II, 121-125; el-Meydânî, el-Lübâb, I,177; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, II,194-199; eş-Şîrâzî, age, 196-198; ez-Zühaylî, age, III, 25-32)
Haccın Yalnız Kadınlarla İlgili Özel Şartları:
Kadınlarla ilgili iki şart vardır
1 Hacda yol arkadaşının bulunması:
Hac yapacak kadının yanında kocası veya mahrem bir hısımının bulunması gereklidir Aksi halde kendisine hac farı olmaz "Kadın, yanında mahrem hısımı bulunmadıkça üç günden fazla yolculuk yapamaz" (eş-Şevkânî, age, IV, 290) "Bir kadın, yanında kocası bulunmadıkça hac yapmasın" (eş-Şevkânî, age, IV, 491) hadis-i şerifleri buna delildir Şâfiîler ise, kadına, güvenilir kadınlarla birlikte olunca, haccı gerekli görürler Yol arkadaşı olarak tek kadın yeterli değildir Mâlikilere göre ise, kadın, yalnız kendilerine emanet edilmiş kadın arkadaşları veya yalnız erkekler yahut da erkek-kadın karışık bir toplulukla birlikte hac yapabilir Bu iki mezhebin dayandığı delil; "Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbe yi ziyaret edip haccetmek farzdır" (Âl-i İmrân, 3/97) ayetinin genel anlamıdır Bu yüzden, kadın kendisi aleyhine kötülükten güvende olunca, ona hac gerekli olur
Mahrem hısım ifadesi, nesep, süt veya sıhrî hısımlık yüzünden kendisiyle evlenmek ebediyyen haram olan kimseleri içine alır Oğul, torun, baba, dede, süt oğul, süt kardeş, damat, kayınpeder gibi Kızkardeşin, hala veya teyzenin kocası olmak geçici evlenme engeli doğurduğundan, eniştelerle hac yolculuğu caiz olmaz
Şâfiî ve Mâlikîlerle diğer fakihler arasındaki bu görüş ayrılığı, bir farzı ifa için yapılacak yolculuğa mahsustur Hac yolculuğu böyledir İhtiyârî yolculuklar icmâ' ile buna kıyas edilmez Resulullah (sas) şöyle buyurmuştur: "Bir erkek, bir kadınla yanlarında mahrem bir hısımı bulunmadıkça yalnız kalmasın Kadın, yanında mahrem hısımı bulunmadıkça yolculuk yapamaz" Bir adam kalktı
"Ey Allah'ın elçisi, karım hac yolculuğuna çıktı Ben ise falanca gazveye yazıldım Hz Peygamber şöyle buyurdu: "Git ve karınla birlikte haccet" (Buhârî, Nikâh, III, Cihâd,140,181; Müslim, Hac, 424)
2 İddetli Olmaması
Hac yapacak kadının boşanma veya vefattan dolayı iddetli olmaması gereklidir Çünkü yüce Allah şu ayetle iddetli kadınların evden çıkışını yasaklamıştır: "Boşadığınız kadınları evlerinden çıkarmayın Kendileri de çıkmasınlar" (et-Talâk, 65/1) Haccın başka bir vakitte edası mümkündür İddet ise ancak özel bir vakitte sözkonusu olur (ez-Zühaylî, age, III, 36,37)
İslâm'da haccın bazı engelleri vardır, bu engeller İslâm âlimleri tarafından şöyle tesbit edilmiştir
1 Ebeveyn: Ana veya baba Mekkeli olmayan çocuğunu nafile hac veya umre için ihrama girmekten alıkoyabilir Ancak bu ikisi farz hacca engel olamaz Çünkü ebeveyne hizmet, bir cihaddır Farz hacda ana babadan izin almak sünnettir
2 Evlilik: İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre, koca, karısının farz haccına engel olamaz Çünkü bu, ilk yükümlülük yılında (fevrî') farz olmuştur Şâfiîlere göre ise, koca, karısını farz veya sünnet hacdan alıkoyabilir Çünkü kocanın hakkı önceliklidir Hac ibadeti ise ömür boyu ifa edilebilir
3 Kölelik: Efendinin kölesini farz ve sünnet hacdan alıkoyma hakkı vardır Ancak köle onun izniyle ihrama girmişse, artık hac veya umreyi tamamlamasına engel olamaz
4 Hapislik Haksız olarak veya maddî sıkıntı içinde olduğu halde bir borçtan dolayı hapiste bulunmak hac engelidir
5 Borçluluk: Vâdesi gelen borcunu ödemek için başka bir malı olmayan borçlunun hac yapmasına, alacaklı engel olabilir Vâdesi gelmeyen borçlar hac engeli teşkil etmez
6 Hacr altında bulunmak: Sefîh olan kimse veli veya vasînin izni olmadıkça hac yapamaz
7 İhsâr: Hac veya umre için ihrama girmiş olan kimsenin, düşmanın engel olması veya hastalık gibi bir sebeple hac veya umreyi tamamlayamadan ihramdan çıkmak zorunda kalmasıdır Böyle bir engelle karşılaşan kimseye de "muhsar" denir Ölüm veya malını 'verme dışında engeli aşmaya gücü yetmeyen, hacı, engelin kalkması umulan bir süre bekledikten sonra ihramdan çıkabilir Ancak bu durumda kurban kesmesi gerekir
8 Hastalık: Bir kimse ihrama girdikten sonra hastalansa, Ebû Hanife'ye göre, muhsar sayılır ve ihramdan çıkabilir Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b Hanbel'e göre ise; ihramda iken hastalanan kimse, uzun sürse bile, iyileşinceye kadar ihramlı olarak kalır (el-Kâsânî, age, II, 130, İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 240; İbn Âbidîn, age, II, 200):
Haccın Sıhhatinin Şartları
Yapılacak haccın geçerli olması için dört şartın bulunması gereklidir:
1 İslâm: Haccın, hem farz olma ve hem de sıhhat şartıdır
2 Özel yerler: Arafat ve Kâbe
3 Özel vakit: Arafatta vakfe, arafe günü zevalden itibaren, Kurban bayramı sabahı şafak sökünceye; ziyaret tavafı ise, bayram sabahından, ömür sonuna kadar yapılabilir Ancak ziyaret tavafını bayramın ilk üç gününde yapmak vacib olduğu için, ziyaret tavafını bundan sonraya bırakana, vacibi terkettiği için, kurban kesmek gerekli olur
4 İhram: Hac veya umre niyetiyle, diğer zamanlarda helâl olan bir kısım, fiil ve davranışları, kişinin kendisine hac veya umre süresince haram kılması demektir Halk arasında ihramlı erkeğin örtündüğü iki parça örtüye de "ihram" denilmektedir
İhrama Girme Yerleri (Mikatlar)
Mîkat, ihrama girme yeri ve zamanı demektir Çoğulu mevâkît'tir Bir terim olarak, Mekke çevresinde, çeşitli bölge ve ülkelerden hacca gelenlerin ihrama girecekleri özel yerleri ifade eder Bir kimsenin, hac veya umre için, mikatları ihramsız geçmesi caiz olmaz Aksi halde kurban veya mikat yerine dönmek gerekir Ancak mikat yerinden önce ihrâma girmek ittifakla caizdir Hatta Hanefilere göre, bir sakınca doğmayacaksa, ihramı öne almak daha faziletlidir "Hac ve umreyi Allah için tamamlayınız" (el Bakara, 2/196) ayetinde buna delâlet vardır Mikatları beklemeksizin, ailesinin bulunduğu yerden ihrama girmek hac ve umreyi eksiksiz tamamlamak demektir Hz Ali (ö 40/660) ve Abdullah b Mes'ud'un (ö 32/652) görüşü budur Çünkü bunda daha çok meşakkat ve daha büyük tazîm vardır
İhrama girme yerleri, Mekke'de, Mekke (Harem) ile mikatlar arasında (hıl bölgesi) veya mikatların dışında kalan bölgelerde (âfâkî) oturanlara göre değişiklik gösterir (el-Kâsânî, age, II, 163-167; İbnü'l-Hümâm, age, II, 131-134; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 178 vd; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 202-204; İbn Kudâme, el-Muğnî, III; 257-267)
1 Mekke'de oturanlar: Bunların hac için ihrama girme yeri yine Mekke'dir Hz Peygamber ashab-ı kirâma hac için ihrama, Mekke'nin içinde girmelerini emir buyurmuştur (ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III,16) Mekke dışında, harem dâhilinde evi olanlar da böyledir Mekkelilerin umre için mikat yeri ise, dilediği herhangi bir yerden, hıll'in harem bölgesine en yakın olan yeridir Ancak umrede ihrama girmek için hıll'in en fazîletli yeri Hanefi ve Hanbelîlere göre "Ten'îm", sonrâ "Ci'râne", sonra "Hudeybiye"dir Resulullah (sas) Abdurrahman b Ebî Bekr'e Hz Âişe'ye Ten'îm'de ihrama girerek umre yaptırmasını emir buyurmuştur (Buhârî, cihâd, 125, Umre, 6; Müslim, Hac,135,136; Ahmed b Hanbel, III, 309, 394; Tirmizî, Hac, 91)
2 Hıll'de oturanlar: Harem bölgesiyle, beş mikat yerinin çevrelediği alan arasındaki bölgeye "hıll" denir Hıll'de oturanların hac veya umre için ihrama girme yeri (mikat), ailelerinin bulunduğu yer veya bu yerle harem arasında kalan, hıll'den dilediği herhangi bir yerdir Hac ve umreyi tamamlamayı emreden ayetle (el-Bakara, 2/ 196) Hz Ali ve İbn Mes'ud'un görüşü buna delildir Hanefîler bu görüşü benimsemiştir İmam Mâlik'e göre, bunların mikat yeri, kendi evleridir
3 Mikatların çevrelediği alan dışında oturanlar (âfâki): Arabistan'da mikatlar dışında oturanlarla, dış ülkelerden hac veya umre niyetiyle Hicaz'a gidenler için geldiği bölge veya ülkeye göre ihrama girme yerleri (mikat) belirlenmiştir İbn Abbâs (ra)'tan şöyle dediği nakledilmiştir: "Nebî (sas), Medineliler için Zülhuleyfe'yi, Şamlılar için el-Cuhfe'yi, Necidliler için Karnü'l-Menâzil'i ve Yemenliler için Yelemlem'i mikat olarak belirledi Bunlar, belirtilen bölge veya ülke tarafından gelen diğer belde yolcuları için de mikat yeridir" (Buhârî, Hac, 7, 9, 11,12, Sayd,18; Müslim, Hac,11-12; Ebû Dâvûd, Menâsik, 8; Nesâî, Menâsik,19, 20, 23; Ahmed b Hanbel, I, 238) Câbir (ra)'den merfû olarak rivayet edilen Müslim hadisinde bunlara, Iraklılar için Zat-ı ırk ilâve edilmiştir (Ebû Dâvûd, Menâsik, 8)
Gelinen ülkelere göre mikatlar şöyledir:
a Türkiye, Suriye, Mısır, Mağrib ve Avrupa tarafından deniz yoluyla gelenlerin mikatı Cuhfe (Râbiğ)'dir Cuhfe ile Mekke aiası yaklaşık 187 km dir
b Medine'den gelenlerin mikatı Zülhuleyfe (Âbâr-ı Ali) olup, Mekke'ye yaklaşık 464 kmdir En uzak mikat yeri burasıdır
c Irak, İran ve diğer doğu ülkelerinden gelenlerin mikatı Zât-ı Irk'tır Bu yer Mekke'ye yaklaşık 94 kmdir
d Kuveyt ve Necid yönünden gelenlerin mikatı bugün es-Seyl denilen Karnü'l-Menâzil'dir
e Yemen'den gelenlerin mikatı Mekke'nin güneyinde bulunan Yelemlem olup, Mekke'ye 54 kmdir,
İhrama girme yerlerini Hz Peygamber tayin ettiği için hac, umre, ticaret veya başka bir amaçla gelen her müslümanın buralarda veya daha önce ihrâma girmiş olması lâzımdır Eğer yol, bu noktalardan geçmiyorsa buraların hizalarından ihrâma girilir Medine'ye gelenler, hac için Mekke'ye doğru yola çıkınca Zülhuleyfe'de bugün Âbâr-ı Alî denilen yerde ihrama girerler
Mikatlardan içeride bulunan kimseler, ihramsız Mekke'ye girebilirler Fakat hac veya umre için, bulundukları yerden ihrama girerler Mikat içinde, fakat Mekke dışında bulunan, bulunduğu yerde; Mekke'nin içinde oturanlar ise, kaldığı evde ihrama girerler
Dışarıdan hac veya umre için gelen kimse mikatı ihramsız geçerse ya bir kurban keser veya geri dönüp mikat yerinde ihrama girer Mekke'ye girme niyeti olmaksızın mikatı ihramsız geçene birşey lâzım gelmez
İhram:
Hac dışında yapılması mübah olan bazı şeyleri kendisine haram kılmak demektir Hanefilere göre, ihram haccın rüknü değil şartıdır Bu da niyet ve telbiye ile gerçekleşir Hac veya umreye yahut her ikisine niyet etmek ve Allah için telbiye getirerek ihrama girmekle hac ibadeti başlamış olur
İhrama girerken yapılması sünnet veya müstehap olan fiillerin başlıcaları şunlardır:
1 Abdest veya boy abdesti almak Temizlenmek için abdest veya boy abdesti alınır Hz Peygamber ihram için boy abdesti almıştır (ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III,17) Bu, temizlenmek için olup, taharet (abdestlilik) için değildir Bu yüzden, hayızlı ve nifaslı kadınlar da bunu yaparlar İbn Abbâs'ın merfû olarak naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: "Nifaslı ve hayızlı kadınlar boy abdesti alır, ihrama girer, Beytullah'ı tavaf dışında, haccın bütün menâsikini ifa ederler" (Tirmizî, Hac, 98; Ahmed b Hanbel, I, 364; Ebû Dâvûd, Menâsik, 9) Diğer yandan Hz Peygamber (sas), Esmâ binti Umeys'e nifaslı (lohusa) iken boy abdesti almasını emir buyurmuştur (Müslim, Hac, 109, 110)
İhrama girecek kimsenin tırnaklarını kesmesi, tıraş olup, bıyıklarını kısaltması, koltuk altlarını ve edep yerini tıraş etmesi müstehaptır
2 Erkekler, dikişli elbiselerini çıkarır ve birisi göbekten aşağısını örtmek, diğerini omuzuna almak üzere iki temiz ve yeni peştemela bürünür Başı açık, ayakları çıplak olup, terlik veya nalın giyebilir Hadiste şöyle buyurulur: "Sizden biriniz, bir izâr (alt peştemal), bir ridâ (üst peştemal) ve iki nalınla ihrama girsin Nalın bulamazsa, mest giysin, mestlerin topuklarından aşağısını ayırsın" (eş-Şevkânî, age, IV, 305) İbn Abbâs rivayetinde "topuklardan aşağısını ayırma" ifadesi yoktur (Buhârî, Hac, 21; Müslim; Hac, 1-3; Dârimî, Menâsik, 31; Tirmizî, Hac, 19; Ahmed b Hanbel, I, 215, 221, 228, 279, II, 3, 4, 8, 34, 47)
İhrama giren kadınlar, elbiselerini çıkarmazlar başlarını ve ayaklarını açık bulundurmazlar Yalnız yüzleri açık bulunur, telbiye ederken seslerini yükseltmezler
3 Çoğunluğa göre, ihramdan önce bedenini kokulamak caizdir Hanefî ve Hanbelîlere göre, elbiseyi kokulamak caiz değildir Şâfiîler elbise konusunda da aksi görüştedir Delil, Hz Âişe'den nakledilen şu hadistir: "Ben Nebî (sas)'i, ihrama girerken bulabildiğim en güzel koku ile kokuluyordum"(Buhârî, Hac,18, Libâs, 79, 81; Müslim, Hac, 37; Dârimî, Menâsik, 10; Tirmizî, Hac, 77) Buna göre, kokunun eserinin ihramdan sonra devam etmesinde bir sakınca yoktur Ancak artık ihram süresince yeniden kokulanmak, hatta kokulu sabun kullanmak caiz görülmemiştir
4 İhram namazı Boy abdesti veya abdest alındıktan ve ihramdan önce; ittifakla iki rekat ihram namazı kılınır Delil şu hadistir: "Nebî (sas) Zülhuleyfe'de iki rekât namaz kıldı, sonra ihrama girdi" (ez-Zeylaî, age, III, 30 vd) Bu namazın birinci rekâtında Kâfirûn, ikinci rekâtında ise İhlâs suresini okumak sünnettir Mâlikî ve Hanbelîlere göre, ihrama farz namazın arkasından girilir Çünkü İbn Abbâs (ra)'tan, Resulullah'ın böyle yaptığı nakledilmiştir
5 Telbiye Hanefîlere göre, ihram namazından sonra telbiye getirilir Çünkü Hz Peygamber böyle yapmıştır Efdal olan da budur Vasıtaya bindikten sonra telbiye getirip, sonra niyet edilebilir (ez-Zeylaî, age, III, 21) Telbiye şudur:
"Lebbeyke Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke Lâ şerîke Leke Lebbeyk Inne'l-hamde ve'n-ni'mete leke ve'l-mülke, Lâ şerîke leke" (Buharî, Hac, 26, Libâs, 69; Müslim, Hac,147, 269, 271; Dârimî Menâsik, 22, Tirmizî, Hac, 97)
Hanefilere göre bir kimse mikatta niyet ederek telbiye getirince ihrama girmiş olur Telbiye, yolda, iniş çıkışlarda, yol arkadaşlarıyla karşılaşmalarda namazların ardından tekrarlanır ve zaman zaman ses yükseltilir Telbiye, Mâlikîler dışında çoğunluğa göre, Kurban bayramı günü Akabe cemresine ilk taşın atılmasıyla kesilir Çünkü Hz Peygamber böyle yapmıştır (Nesâî, Menâsik, 229, İbn Mâce, Menâsik, 69; Ebû Dâvud, Menâsîk, 27, 28; Tirmizî, Hac, 78, 79) Ancak taşlamadan önce tıraş olunursa, telbiye kesilir Umre yapan ise tavafa başlamakla telbiyeyi keser

Alıntı Yaparak Cevapla

İslami Sözlük-2-

Eski 11-04-2012   #79
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Sözlük-2-



HACAMAT (HİCAMAT)

İki omuz arasından, sırttan, başın arka tarafından yahut vücudun herhangi bir yerinden tedavi maksadıyla bardak, şişe veya boynuzla kan aldırma Peygamberimiz (sas)'in sağlıkla ilgili tavsiyelerinden ve bizzat tatbik ettiği sünnetlerindendir
Hacamat, sebebi belli bir hastalığın tedavisi olmaktan ziyade kan fazlalığının vücutta meydana getirdiği rahatsızlıkları gidermek için kullanılan genel bir tedavi usûlüdür
Eskiden yaygın olarak "hacamat bıçağı" veya "hacamat zembereği" denilen bir aletle tatbik edilen bu usûl, bugün yerini enjektörle kan almaya bırakmıştır Hacamat bıçağı, tarak biçiminde, vücutta bir sıra çizik meydana getiren bir alettir Bir yüzünde birçok yarık bulunan bakır bir kutu içinde tetikli bir zembereğe bağlı olan bıçaklar, düğmesi basılınca zembereğin boşalmasıyla yarıklardan dışarı fırlar ve vücutta çizikler meydana getirir Bardak vb bir şeyle çizikler üzerinden kan çekilir Bir cins sülük de bu iş için kullanılmaktadır Sülük vücudun ağrıyan bölgelerine konularak kanı emmesi sağlanır
Hangi araç ve metodla olursa olsun önemli olan kan aldırmaktır Uzman bir hekimin muayenesi ve tavsiyesiyle yaptırılan hacamat faydalı ve İslâm'da caiz olan bir tedavi usûlüdür
Ameller niyetlere göre değer kazanır Sünnete uymak niyetiyle ve bize emanet olan vücudumuzun sağlığına kavuşması için yaptırdığımız hacamat bir ibadet değeri taşır Çünkü ibadetlerimizi ve diğer görevlerimizi ancak sağlıklı bir bedenle tam olarak yerine getirebiliriz
Peygamberimiz (sas)'in yaptığı ve yapılmasını tavsiye ettiği işlerin şüphesiz bir anlamı ve hikmeti vardır Onun hayatı bizim için örnektir: "Andolsun Allah'ın Resulu'nde sizin için Allah'ı ve ahireti arzu eden ve Allah'ı çok anan kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır" (el-Ahzâb, 33/21)
Mirac gecesinde yanından geçtiği bir melek grubunun Peygamberimize: "ümmetine hacamatı emret!" diye söylediğini Abdullah b Abbâs (ra) rivayet etmektedir (Ali Nâsıf, et-Tâc, III, 203)
Hz Peygamber (sas) bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir Haccâm'a hacamat yaptırmış ve başından kan aldırıp haccâma ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: "Kan aldırma yollarının en güzeli hacamattır (yahut hacamat sizin en iyi tedavi yollarınızdır)"(Buhâri, Tıb 13; Müslim, Musakat 62, 63; Ebû Dâvûd Nikâh 26, Tıb 3)
Hz Peygamber (sas) ihramlı iken hacamat yaptırmıştır (Buhârî, Savm, 22; Müslim, Hac 87, 88; Ebû Dâvûd Menâsik 35) İhramlı iken saç kestirmemek şartıyla hacamatın caiz olduğu hususunda âlimler arasında görüş birliği vardır Aynı şekilde Hz Peygamber (sas) oruçlu iken de hacamat yaptırmıştır Yani kan aldırmıştır (Buhârî, Tıb II; Ebû Davûd, Siyâm 29)
Nâfi (ra)'den rivayet edildiğine göre İbn Ömer (ra) (Kendisine): Nâfi, kan (fazlalaşmak suretiyle) beni yedi Bunun için sen bana bir hacamatçı getir ve genç bir hacamatçı seç Ne yaşlı ne de çocuk hacamatçı seçme demiştir
Nâfi der ki; İbn Ömer (ra) şöyle dedi: Ben, Resulullah (sas)'den şu buyruğu işittim: "Hacamat olmak aç karnına daha faydalıdır Hacamat olmak aklı ve hıfzetme (ezberleme) gücünü arttırır Hâfız olanın da hıfzetmek kabiliyetini kuvvetlendirir Artık kim hacamat olmak isterse Allah'ın ismini anarak perşembe günü hacamat olsun " (İbn Mâce, Kitâbu't-Tıb, 22)
İbn Hacer Buhârî şerhindeki Hacamat bölümünde özetle şu bilgiyi verir: Buhârı, Sahîhinde "Hangi saat hacamat olur" başlığı altında bir bâb açmış ve burada Ebû Mûsa'nın geceleyin hacamat olduğuna dair bir eseri ile Hz Peygamber (sas)'in oruçlu iken hacamat olduğuna dair İbn Abbâs (ra)'ın bir hadîsini rivayet etmiştir
İbn Hacer bununla ilgili olarak şöyle der: Hacamat olmak için uygun vakitler hakkında birkaç hadis vârid olmuş ise de hiçbiri Buhârî'nin sözkonusu ettiği şarta uygun değildi Bana öyle geliyor ki: Buhârî hacamat işinin ihtiyaç olduğu zaman yapılabileceğine ve bunun belirli bir vakte bağlı olmadığına işaret etmek istemiştir Çünkü hacamat işinin geceleyin yapıldığını ve Hz Peygamber (sas)'in oruçlu iken hacamat olduğuna dair hadîsi rivayet etmiştir
Hacamatın yani kan aldırmanın insan sağlığına birçok katkıda bulunduğu tıbbî bir gerçeğe dayanır Özellikle bazı deri hastalıklarının tedavisinde hacamatın faydası görülmüştür

Alıntı Yaparak Cevapla

İslami Sözlük-2-

Eski 11-04-2012   #80
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Sözlük-2-



HÂCEGÂN YOLU:

HÂCEGÂN YOLU:
Daha çok nübüvvet kemâlâtına (olgunluklarına, üstünlüklerine) kavuşturan Hazret-i Ebû Bekir'den gelen yolun, Yusuf-ı Hemedânî hazretlerinden îtibâren aldığı isim Bu yol sonradan Nakşibendiyye adını almıştır
Hâcegân yolunun büyüklerinden Abdülhâlik Goncdüvânî hazretleri vasiyetnâmesinde buyuruyor ki: Her hâlinde ilim, edeb ve takvâ üzere ol, İslâm âlimlerinin kitaplarını oku Fıkıh ve hadîs öğren Câhil tarîkatçılardan sakın, şöhret yapma, şöhrette âfet vardır Arslandan kaçar gibi câhillerden kaç Bid'at sâhibi inanışları bozuk olan sapıklar ile ve dünyâya düşkün olanlar ile arkadaşlık etme (Mevlânâ Sâfî)

Alıntı Yaparak Cevapla

İslami Sözlük-2-

Eski 11-04-2012   #81
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Sözlük-2-



HACER-ÜL-ESVED:

HACER-ÜL-ESVED:
Kâbe-i muazzamanın doğu köşesinde bir buçuk metre kadar yükseklikte bulunan ve Cennet yâkutlarından olan parlak, siyah taş
İbrâhim aleyhisselâm ile oğlu İsmâil aleyhisselâmın birlikte Kâbe'yi inşâ ettikleri sırada, melekler taş getirerek İsmâil aleyhisselâma yardım ettiler Sıra Hacer-ül-esvede gelince, İbrâhim aleyhisselâm; "Ey İsmâil! İyi bir taş getir ki, hacılara işâ ret olsun" buyurdu İsmâil aleyhisselâm bir taş getirdi İbrâhim aleyhisselâm; "Bundan daha iyi bir taş getir" buyurunca; Ebû Kubeys dağından; "Cebrâil aleyhisselâm, tûfanda bana bir taş emânet etti Gel onu al!" diye bir ses işitti Bunun üzerine Hacer-ül-esved taşı Ebû Kubeys dağından alınıp, Kâbe'deki yerine yerleştirildi (Azrakî)
Hazret-i Ömer, Hacer-ül-esved taşına, karşı; "Sen bir şey yapamazsın, fakat Resûlullah'a uyarak seni öpüyorum" dedi Hazret-i Ali bunu işitince, Resûlullah'ın "Hacer-ül-esved, kıyâmet günü insanlara şefâat eder" buyurduğunu söyledi Hazret-i Ömer de hazret-i Ali'nin bu sözüne teşekkür etti (Dâvûd bin Süleymân)
Tavâfa (Kâbe'nin etrâfında dönmeye) Hacer-ül-esvedden başlamak ve burada bitirmek sünnettir (Zeylâî)

Alıntı Yaparak Cevapla

İslami Sözlük-2-

Eski 11-04-2012   #82
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Sözlük-2-



HÂCET NAMAZI:

HÂCET NAMAZI:
Maddî ve mânevî bir ihtiyaca, dileğe kavuşmak niyeti ile iki ve en fazla on iki rek'at olarak kılınan namaz
Bir kimsenin Allahü teâlâdan veya benîâdemden (insanoğlundan) bir hâceti olursa, tertemiz bir abdest alsın Sonra iki rek'at hâcet namazı kılsın Sonra Allahü teâlâya senâ (hamd) da bulunsun ve Peygambere salevât getirsin (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
Tecnîs ve diğer kitaplarda, hâcet namazının yatsıdan sonra dört rek'at olarak kılınacağı ve bir hadîs-i şerîfe göre ilk rek'atta; bir fâtiha, üç âyet-el-kürsî, kalan üç rek'atin her birinde birer fâtiha, ihlâs ve muavvizeteyn okunacağı, bunlar yapılı rsa, kılınan namaz Kadir gecesinde kılınmış gibi olacağı kaydedilmiştir (İbn-i Âbidîn)
Üstâdlarımız (hocalarımız); "Biz bu hâcet namazını kıldık ve ihtiyaçlarımız, dileklerimiz görüldü" demişlerdir (İbn-i Âbidîn)

Alıntı Yaparak Cevapla

İslami Sözlük-2-

Eski 11-04-2012   #83
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslami Sözlük-2-



HADES:

HADES:
Abdestsizlik veyâ cünüblük hâli
Hades; küçük hades ve büyük hades olmak üzere ikiye ayrılır Küçük hades; bevl etmek, herhangi bir yerden kan çıkması ve abdesti bozan diğer durumlarla meydana gelen manevî kirlilik hâlidir Namaz abdesti almakla temizlenilir Büyük hades ise, cünübl ük, hayız ve nifas hâlleri ile meydana gelen manevî kirliliktir Boy abdesti alarak ağızı, burnu ve bütün bedeni yıkamakla ondan temizlenilir (Mehmed Zihnî Efendi)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.