Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kültler, mezhepler, tarikatlar

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



BABiLiK

Mirza Ali Muhammed Bâb'ın (1819-1850) kurmuş olduğu batıl mezhep

Mirza Ali Muhammed 1819'da Şiraz'da doğdu Necef'te Seyyid Ali Reştî (ö 1843)'den ders aldı Seyyid Ali Reştî, ona ölümünden sonra yerine geçecek halife olmasını ve Mehdî olarak ortaya çıkmasını telkin etti ve buna ikna etti Mirza, davetini 1844 de Şiraz'da ilân etti1850 yılında Tebriz'de Şah Nasûriddin'in huzurunda, âlim ve fakihlerle yaptığı münazara sonunda irtidat ettiğine hükmedilerek idam edildi (Muhsin Abdülhamid, İs!âm â Yönelen Yıkıcı Hareketler, Çev S Yeprem-H Güleç, Ankara 1973, 6970)

Bâbiyye'ye bağlı müfrit kimseler Nasûriddin Şah'a suikast yapmaya kalkışınca birçokları öldürüldü Mirza Ali'nin öğrenci ve müridlerinden Suph-i Ezel, Mirza Yahya ve kardeşi Mirza Hasan Ali Bağdat'a kaçtılar Oradan İstanbul'a, daha sonra Edirne'ye sürgün edildiler Her iki kardeş arasında anlaşmazlık meydana geldi Suph-i Ezel ve adamları oradan Kıbrıs'a Baha ve adamları da Akka'ya sürgün edildi

Mirza Ali Muhammed cahil ve tutarsız görüşler ortaya atan bir sapıktır O, önce kendisinin İmam-ı Muntazar* (beklenen imam)'a, açılan bir "Bâb" (kapı) olduğunu iddia etti Sonra bizzat imamın kendisi olduğunu söyleyip, daha sonra peygamberlik taslamaya başladı Sonunda da kendisine ilâhî ruhun hulûl ettiğini söyleyerek tanrılık iddiasında bulundu İmam-ı Muntazar'a açılan kapı anlamında gelen "Bâb" kelimesinden adını alan Bâbîlerin inançları şöyle özetlenebilir:

Mirza Ali Muhammed'in bütün geçmiş peygamberlerin gerçek temsilcisi olduğuna inanmak,(inançlarına göre Yahudilik, Hristiyanlık ve İslâm, Bâbilik'te birleşir Bu üç din arasında herhangi bir ayrılık yoktur); Allah'ın Mirza Ali'ye hulûl ettiğine inanmak, Ahirete inanmak, Hz Muhammed'in peygamberlerin sonuncusu olduğuna inanmak

Mirza, ebced* harflerini zikretmiş ve bunlar için belirlediği sayılardan tuhaf anlamlar çıkartmıştır (Muhammed Ebu Zehra, İslâm da Siyasi ve İtikadi Mezhepler Tarihi, Çev E Ruhi Fığlalı-Osman Keskioğlu, İstanbul 1970, 286-287) Bâbîliğe göre "ondokuz" sayısı mukaddestir Onlara ait takvime göre bir yıl ondokuz aya, aylar ondokuz güne bölünmüştür Dolayısıyla bir yıl 19x19=361 gündür

Böylelikle Bâbiliğin İslâm ile ilgisi olmayan ayrı ve yeni bir din olduğu görülmektedir Bu batıl din, İslâm, hristiyanlık, yahudilik, mecûsilik ve putperestliğin karışımından oluşturulan ve İslâmî prensipleri yıkmayı hedef alan siyasî bir yapıya sahiptir Bu dinin kurucusu peygamberlik ve velâyet aracılığıyla kendisi için "Vasıta-i Kübra" yahut "Bâbûddin, Bâb" ünvanlarını kullanmıştır Daha sonra kendisine "Nokta" veya "Hâlikü'l-hayr" adını verdi Çünkü artık o, nebi değil, ilâhî özelliklere sahip olduğunu iddia ediyordu Bâb'ın ilk telif ettiği kitap "er-Risâletü'l-Hidâye fi'l-Ferâizi'l-İslâmiye" adlı eseri idi Bâbiye'ye mensup olanlar Karmatîler gibi etrafta fesat ve fitne çıkarmaya ve insanları dalâlete sürüklemeye kalkıştılar Onlar savaşta ölenlerin kırk gün sonra dirileceğine inandıkları için çırılçıplak olarak düşman üzerine hücum ederlerdi

Bâbiye peygamberlere iman eder Ölüm "Lika-i Bâb" için bir yokluktan ibarettir Öldükten sonra sevap ve ikab, lezzet, ızdırap ve elem vardır Onlar öldükten sonra ruhlarının ikinci kez geri geldiklerine inanırlar Yani onlarda tenasüh vardır Ölümden sonra dirilme, Haşir ve Neşir, Bâb'ın tekrar dünyaya gelişi ve kıyamı ile tamamlanır Onlara göre Kur'an'ın hükümleri mensuhtur
Amelle ilgili görüşlerine gelince:

Kadınlar gerek miras ve gerekse diğer hususlarda erkeklere eşittirler Bâbileri ondokuz kişilik bir kurul yönetir Mallarının beşte birini yılda bir defa bu kurula vergi olarak verirler Bütün cezalar kaldırılmıştır Ancak nakdî ceza ve karı kocanın beraber yaşamasına engel olmak hariçtir Evlenme onbir yaşından itibaren mecburidir Boşanma iyi karşılanmaz Dul kalan erkekler doksan, kadınlar doksanbeş gün içerisinde evlenmeye mecburdurlar Onbir ilâ kırkiki yaş arasındaki kimseler her sene güneşin doğuşu ile batışı arasında bir ay (on dokuz gün) oruç tutmaya mecburdurlar Oruç kırkiki yaşından sonra kalkar İnsanlar muaf olur Ramazan Bayramına "İyd-i Rıdvan" denir Bu bayram "19" gündür Biri kendisine, onsekizi müritlerine aittir Muharremin birinci günü "İyd-i Mecit"tir; çünkü Bâb o gün doğmuştur Bağlılarından biri iktidarı ele geçirirse Mekke ve Beyt-i Mukaddes yani Kabe gibi bütün kutsal yerleri, peygamberlerin ve evliyanın mezarlarını tahrip etmekle yükümlüdür Şarap içmek haramdır Tütün içmek haram ise de Bâbiler bunu sonradan caiz görmüşlerdir İslâm'ın açık bir emri olan tesettür gereksizdir Nikâh akd olunurken veli, vekil, şahit gerekli değildir Sadece eşlerin kabulü yeterlidir Zekât ve sadaka "Bâbî" olana verilir

Seyahat tavsiye olunmaz Hacılar ve tacirlerin dışındakilere deniz seyahati yasaktır Cenae namazı hariç cemaatle namaz kılınmaz Fakat camilerde vaz dinlemek tavsiye olunur Sarhoşluk veren içkiler yasaktır Her ondokuz günde bir defa su içirmek için bile olsa ondokuz kişiyi davet etmek lâzımdır Dilencilik yasaktır Mirasın özel bir paylaştırma usûlü vardır

Bâbiye fırkası, Asl-ı Bâbiye, Kurretiyye, Ezeliyye ve Bahâiyye* olmak üzere dört kısma ayrılır Asl-ı Bâbiye; ancak Bâb'a bağlı olup el-Beyân adlı eseri ile amel edenlerdir Bâb'dan sonra yazılan eserlere asla itibar etmezler

Kurretiyye; Bâb'ın müritlerinden "Zerrin Tâç" adında güzelliği ile şöhret bulmuş bir kadına tâbi' olan gruptur İran müctehidlerinden birinin kızı olan Zerrin Taç ilk zamanlarda arşa "Kalb-i Nebi", Cebrâil'e "Akl-ı Nebi" diyen Rüştiyye reisi Kâzımü'l-Hüseynî'ye bağlı idi Seyyît Kâzım Reştî'nin vefatından sonra Bâb'ı imam edindi Gâib olan Bâb'a iman etti Bâb ile mektuplaşmaya başlayınca, Bâb kendisine Kurretü'l-Ayn dediğinden, Zerrin Taç, "Kurretü'l-Ayn" lâkabını aldı Kurretü'l-Ayn kadınlardan tesettürü kaldırdı Mükellefiyet ve farzları tamamen gereksiz gördü Bir kadının dokuz erkek ile evlenmesinin caiz olduğu gibi bazı hükümler koydu İslâm şerîatının mensuh, Bâb şerîatının hak olduğunu iddia edecek kadar küstahlığa kalkıştı Kurretü'l-Ayn öldürüldükten sonra Kurretiyenin çoğu katlolunmuş, ancak pek azı kendilerinin İsna aşeriyye'den olduklarını ilân etmekle kurtulmuştu

Ezeliyye; Bâb'ın talebelerinden Mirza Yahya'ya bağlı olanlardır Bunlar müslüman olarak görünürler Zâhirde bütün farzları yerine getirirler Takiyye yaparlar Bahâileri tekfir ederler Mirza Yahya, Bâb tarafından Suph-i Ezel lâkabını almıştır Bundan dolayı bağlılarına "Ezeliyye" denilmiştir

Bahâiyye veya Bahâilik'e gelince: Mirza Ali Baha, oğlu Abbas'ın gayretiyle halkı Edirne'de kendi adına davet ettiği için Suph-i Ezel ile arası açılmış idi Suph-i Ezel Kıbrıs'a sürgün olunduğu sırada o da Akka'ya sürüldü Bunun adamları yetmişüç kişi idi Baha, Akka'da Bâb'ın halifeliğinden Mehdiliğe, velâyet-i mutlaka'ya, nübüvvet-i amme'ye ve hassa'ya, hatta ilâhiyete kadar çıktı "el-Eykan" adlı bir eseri vardır İran'da Rusya'da, Suriye'de, Mısır'da, Hint'te, Amerika'da pek çok Bahâiler vardır Bahâiler indinde Bâb, Mehdî, Bahâ, Mesihtir Daha sonra Bahâ ilâh olmuştur Bâb'ın vahyi olduğu gibi, Bahâ'nın da levhalardan ibaret vahyi vardır

Bâb ve Bahâ mucize göstermekten aciz olduklarından peygamberlerin mucizelerini inkâr ederler Bahâiyenin de Bâbiye gibi dini hükümleri vardır Akdes adlı kitap bu hükümleri ihtiva eder Sabah, öğle ve akşam olmak üzere dokuz rekat namaz kılarlar Kıble Akkâ'dır Cenaze namazı altı tekbirdir Cenazeden başka cemaatle namaz kılınması gereksizdir Nevruz bayram günüdür Hac, Akkâ'da gömülü olan Bahâ'yı ziyarettir

Bu duruma göre Bâbîlik ve ondan türemiş olan bütün kolları bazı İslâmî ıstılahları kullanmalarına rağmen, İslâm ile ilgisi olmayan ayrı ve uydurulmuş bir din görüntüsü taşımaktadır

Bu mezhep bugün İran'dan başka Amerika, Afrika ve Avrupa'da taraftar bulmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



SELEFIYYE

Daha çok bir Kelam ilmi terimi olarak kullanilan bu kelime, Selef'in mezhebi ve görüsü anlamina gelir

Akaid konu ve meselelerinde nass (Kur'an-i Kerim ve Hadis) da varid olan hususlari mütesabih olanlar da dahil olmak üzere, oldugu gibi kabul edip, tesbih ve tecsime (benzetme ve cisimlendirme) düsmemekle birlikte, te'vile (yoruma) de basvurmayan Ehl-i Sünnet-i Hassa'ya selefiyye denmistir

Bunlar, Hz Peygamber ile Sahabenin akaid (inanç) hususlarinda takib ettikleri yolu oldugu gibi izleyenler diye bilinirTâbiîn mezhep imamlari, önde gelen fakihler ve muhaddisler Selefiyye içinde kabul edilirler Hicrî dördüncü yüzyilda Es'arî ve Maturidî tarafindan Ehl-i Sünnet Kelâm ilmi kuruluncaya kadar yasamis olan bütün Ehl-i Sünnet âlimleri Selefin görüslerini paylasmislardir

Selefiyye, ayrica, bir görüs (mezhep) halinde hicri IV yüzyilda ortaya çikmis ve Hanbelî mezhebi mensuplari tarafindan ortaya atilip savunulmus bir görüsü de ifade eden bir terimdir Bu anlamiyla Selefiyye mezhebi, Selefin akidesini canlandirmayi hedef edinir Söz konusu mezhep VII hicrî asirda kuvvetlenmis, özellikle Ibn Teymiye tarafindan bu mezhebe yeni fikirler ilave edilmistirSelefiyye, metod olarak nakle ve nassa kesin olarak bagliligi kendilerine gaye edinmisler, tartismayi gerektirecek ve çözümü zor olan mesele ve konular ile ugrasmamislardir

Âyetlerde ve Sünnette bulunan her seye, meselâ;
habere ait sifatlara ve mütesabihat dahil tartisma götürebilecek konulara teslimiyetle iman etmislerdir; tesbihten kaçindiklari gibi te'vile (yorum)'de gitmemislerdirSelefiyye, Islâm'a, Yunan düsüncesinin tesiriyle sonradan sokuldugunu kabul ettikleri mantik akil metodlarini, Sahabe ve Tâbiînin bunlari bilmedigini ve kullanmadigini ileri sürerek benimsemezler Bu sebeple, Mutezile mezhebi ve diger mezheplerin aksine, mantikî münakasa (cedel) ve akil yürütme metodunu kullanmayip; akidenin esaslarini sadece Kitap (Kur'an) ve Sünnetten hareketle tesbit ve tayin etmenin gerekliligini savunmuslardir Yani, inanç esaslarinin kaynagi nass'lar oldugu gibi; bunlarin delilleri de oradan çikarilmalidir Bu sebeple Selef mezhebi, Kur'an ve Sünnette yani nass'ta Allah'in sifatlari ve fiilleri ile ilgili hususlari, mecazi manasina bakmaksizin, oldugu gibi kabul ederler; onlari te'vil ve yoruma gerek duymazlarSelefiyye, sadece kendilerinin takib ettikleri yolun Kur'an yolu ve metodu oldugunu kabul eder Onlara göre Kur'an'da Islâm dinine ve Allah'in yoluna davetin metodu gösterilmistir:"

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel ögütle davet et; onlarla, en güzel tarz hangisi ise onunla mücadele et" (en-Nahl, 16/125)

Görüldügü gibi, âyette, irsad için;
hikmet, güzel ögüt ve cedel olmak üzere üç derece bulunmaktadir Hikmet; düsüncede ve fiilde hakikate ulasmak demek olup, hakki arayan iyi niyetli kimselere uygulanir Dogruyu kabul eden, fakat nefsinin arzularina uyanlara güzel nasihat ve bunlarin hiç birine sahip olmayanlara ise, durumuna göre cedel metodu uygulanacaktir (Bekir Topaloglu, Kelam Ilmi (Giris), Istanbul 1987, s 87 vd)Mu'tezile ekolünün akaid konularindaki aklî yorum ve izahlarina karsi çikan ve özellikle nass'daki mütesabih (farkli anlayis ve yoruma müsait) ifadelerin te'viline siddetle muhalefet eden Selef âlimlerinin akaid sistemlerini su yedi temel prensip karakterize etmektedir:

1- Takdis: Cenab-i Allah'i sanina uygun düsmeyen seylerden tenzih etmek
2- Tasdik: Kur'an-i Kerim ve hadislerde Allah'in isim ve sifatlari hakkinda nasil bir ifade kullanilmis ve ne söylenmisse, onlari oldugu gibi kabul etmek; yani, Allah'i bizzat kendisinin ve peygamberinin tanittigi gibi bilip tasdik etmek
3- Aczini itiraf etmek: Bilhassa nass'ta geçen mütesabih ifadeler konusunda tevil ve yorum yapmadan, bu konuda aczini kabul etmek
4- Sükût (susmak): Yine nass'ta geçen mütesabih ifadeleri anlamayanlarin, bunlar hakkinda soru sormayip susmalari
5- Imsak (uzak tutma): Mütesabih ifadeler üzerinde yorum ve te'vilden kendini alikoymak6- Keff: Mütesabih olan hususlarla zihnen bile mesgul olmamak
7- Ma'rifet ehlini teslim: Mütesabihe giren konulari bilmesi mümkün olan Hz Peygamber, Sahabe, evliya ve mütehassis âlimlerin söylediklerini kabul ve tasdik etmek (Ismail Hakki Izmirli, Yeni Ilmi Kelam, Istanbul 1339/1341, I, s 98 vd; Neset Çagatay - I Agah Çubukçu, Islâm Mezhepleri Tarihi, Ankara 1976, s 191)

Dördüncü hicrî yüzyildan sonra Selef inancini özellikle Hanbelî mezhebine bagli olan ulema devam ettirmistir Selefiyenin müteahhirinini yani sonraki dönem temsilcilerini Ibn Teymiye (751/1350), Ibnül-Vezir (840/1436) ve Sevkânî (1250/1834) gibi alimler teskil ederSon derece muhafazakâr bir özellik gösteren Selef akidesi, halk tabakasi (avam) için en sade ve güvenilir bir yol olarak kabul edilmistir Ancak çesitli felsefe ve kültürleri tanimis olanlar için, Selefin bu metodu yeterli görülmemis; bunlar için Ehl-i Sünnet kelamcilarinin metodu daha uygun bir yol olarak gösterilmistir

Selefiyye mezhebi müstakil ve birlikli bir mezheptir Ancak, konu ve meseleleri kisa (icmali) ve genis, teferruatla ele almalari bakimindan iki kisma ayrilabilir Önceki, yani ilk dönem (Mütekaddimîn) Selefiye, icmal ile yetindikleri halde; daha sonraki (Müteahhirûn) Selefiye, tafsile önem vermistir Selefiye mezhebine dair ilk bilinen eser Imam Ebu Hanife'nin Fikh-i Ekber'idir Tafsile itina edenlerin basinda Ibn Teymiye bulunur Selefiye mezhebine mensup olanlarin hepsi Ehl-i Sünnettendir (Ismail Hakki Izmirli, age, I, s 105 vd)

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



SELEF VE SELEFILIK

EBUBEKIR SIFIL

Tarih içinde izine rastlanmadigi halde, günümüzde birçok firka ve fikir akimi dikkat çekmektedir Modernistler, Reformistler, Ehl-i Kur'an (Kur'aniyyun, Mealciler) ve Islâm'in saf haline dönme iddiasinda bulunan Selefîler bunlardan baslicalaridir

Günümüzde ilmin zayiflamasi ve dogru ile yanlisin birbirine karistirilmis olmasi sebebiyle bu tür akimlar, bazi iyi niyetli müslümanlarin aldanmasina, yanlis yollara sapmasina vesile olmaktadir

Bu yazi, son dönemlerde ortaya çikan akimlardan biri olan Selefîligi kisaca tanitmak ve yanlisliklarini ortaya koymak maksadiyla kaleme alinmistir Bu akimin görüsleri, temsilcileri ve onlarin tenkidi, hakkinda müstakil kitaplar yazilacak kadar ayrintili ve önemlidir Biz burada sadece konuyu ana hatlari ile ele alacak ve kisa degerlendirmeler yapacagiz

Selef kime denir?

Hz Peygamber sav'in “En hayirli nesil benim dönemimde yasayanlardir Sonra onlari izleyenler, sonra onlarin ardindan gelenlerdir” (1) seklindeki hadisinde “en hayirli nesiller” olduklari haber verilen ilk üç kusaga Selef denir

Bu ilk üç kusak, sirasiyla Sahabe, Tabiun ve Tebe-i Tabiîn'dir Bunlar imanda, ilimde ve amelde bütün müslümanlar için örnek nesillerdir

Sahabe kusagi, Hz Peygamber sav'in vefatindan sonra Islâm'in biricik temsilcileri olarak yasamis, gerek Hicaz bölgesinde, gerekse fethedilen yeni bölgelerde Islâm'i hakkiyla teblig etmis, ögrenciler yetistirmislerdir Kur'an'i, hadis-i serifleri ve Islâmî uygulamalari bütün müslümanlar Sahabe kanaliyla ögrenmistir Bu sebeple Sahabe'nin Islâm ilim tarihinde oldugu kadar, iman, amel, edep, zühd, vera, takva ve ahlâkta da müstesna bir mevkii vardir

Onlardan sonra gelen kusaga Tabiun denir Bu kusak da Sahabe'nin dizinin dibinde yetismis, imani, ilmi ve ameli onlardan almistir Bu kusaga Tabiun (izleyenler, tabi olanlar) denmesinin sebebi, Sahabe'ye uymakta gösterdikleri titizlik, ciddiyet ve özendir

Sahabe'nin önemi, Kur'an'da hayirla yad edilmis olmalari, Hz Peygamber sav'in yasantisinin ilk ve en önemli temsilcileri olmalari hasebiyle Islâm'i en dogru sekilde anlayip yasamanin kistasi olmalari gibi hususlardan kaynaklanmaktadir Tabiun'un önemi ise temelde su iki noktaya dayanmaktadir:

1 Islâm'i, Sahabe kusagindan, yani en dogru sekilde anlayip yasamis olan kusaktan ögrenmis olmalari

2 Sahabe zamaninda rastlanmayan, sonradan karsilasilmis yabanci birçok fikir akimi, kültür ve inanç sekliyle ilk defa onlarin muhatap olmasi

Basta felsefî akimlar ve Mu'tezile , Cebriye, Mürcie gibi bid'at firkalar olmak üzere pek çok kültür, inanç ve cereyan ilk defa Tabiun döneminde Islâm toplumuna girmis ve önemli fikrî ve akidevî sarsintilara sebebiyet vermistir

Iste Tabiun nesline mensup büyük alimler, bu akimlarla mücadele ederek Sahabe'den devralinan sahih Islâm anlayisinin zedelenmeden yasamasina ve gelecek nesillere aktarilmasina sebep olmus ve çok büyük hizmette bulunmuslardir Dolayisiyla Islâm'in özüne yabanci her türlü cereyan karsisinda nasil bir tavir takinacagimizi, Tabiun neslini örnek alarak tesbit etmekteyiz

Tabiun dönemi, ayni zamanda fikhî mezheplerin temellerinin atildigi ve müstakil mezheplerin ortaya çiktigi dönem olarak da dikkat çeker Bu dönemde yasamis olan Hasan-i Basrî , Süfyan -i Sevrî , Ibrahim en- Nehaî , Sa'bî gibi pek çok büyük alim, birer müçtehid olarak, müstakil mezhep sahibi idiler Hanefî mezhebinin imami Ebû Hanîfe de bu kusaga mensuptu (Allah hepsinden razi olsun)

Tabiun'dan sonra gelerek onlara ögrencilik etmis olan kusaga da Tebe-i Tabiîn veya Etbau't-Tabiîn (Tabiun neslini izleyenler) denir Bu dönem de ilmî ihtisaslasmanin ya sandigi, hadis-i seriflerin yaygin olarak müstakil kitaplarda toplandigi, itikadî ve fikhî mezheplerin iyice yerlesip müesseselestigi bir zaman dilimidir

Kisaca tanittigimiz bu üç nesil, gerek Kur'an ve Sünnet'te övgüye mahzar olmalari, gerekse sahih Islâm anlayisinin bize kadar kesintisiz olarak gelmesinde kilit rol üstlenmistir Bu sebeple, daha sonraki asirlarda devamli olarak merkezî bir yer tutmus ve adeta dogru-yanlis ayriminin ölçüsü olarak algilanmistir

Tarih boyunca Islâm toplumlarinda ne zaman bir sarsilma, gevseme ve bozulma görülmüsse, bu üç neslin temsil ettigi Islâm anlayisina dönüs gayretleri sayesinde toparlanma olmus ve dogru çizgi muhafaza edilmistir

Bu sebeple “Selef-i Salihîn”, Islâm Ümmeti için vazgeçilmez bir nirengi noktasi ve ölçü olmustur

Selefîlik nedir?

Selefilik, Islâm'i, yukarida tanittigimiz Selef-i Salihîn'in anlayip yasadigi gibi anlayip yasama iddiasinin vücut verdigi bir akimdir Ilk defa Misir'da Cemaleddin Efganî ve ögrencisi Muhammed Abduh tarafindan baslatilan “ Islâmî islah” hareketi, daha sonra Selefîlik adiyla anilan zümrenin dogmasina kaynaklik etmistir

Asagi yukari ayni dönemde bugünkü Suudi Arabistan'in sinirlari içinde bulunan Necid bölgesinde ortaya çikan ve Misir'daki hareket ile benzer söylemleri dillendiren Muhammed b Abdilvehhab'in yürüttügü “ Vahhabîlik ” hareketine de daha sonra Selefîlik denmistir

Bu iki hareket arasinda temelde önemli farkliliklar bulunmamakla birlikte, söz konusu iki akim su noktalarda birbirlerinden ayrilir:

1 Itikadî sahada Vahhabîler Kelâm mezheplerini kabul etmezler Ehl-i Sünnet'in iki büyük kelâm alimi Ebu Mansur el-Maturidî ve Ebu'l-Hasan el-Es'arî Vahhabîler'e göre, saf Islâm akidesini kelamî deliller kullanmak ve akli nakle (ayet ve hadislere) hakem kilmak suretiyle bulandirmislardir Özellikle mütesabih (2) ayet ve hadislerin Allah Tealâ'nin sanina ve yüceligine uygun olarak tevil edilmesine siddetle itiraz eden Vahhabîler, tasavvufa da ayni siddetle karsi çikarlar

Efganî-Abduh çizgisi ise itikadî sahada kelâm alimlerinin kullandigi metoda temelde itiraz etmez; Felsefe, mantik ve kelâm gibi ilimleri reddetmez ve mütesabih ayet ve hadislerin, Allah Tealâ ile mahlukat arasinda benzerlik kurulmamasi için tevil edilmesi taraftaridir

2 Vahhabîler, fikhî mezhep olarak Ibn Teymiyye ve ögrencisi Ibnu'l -Kayyim'in çizgisini izler Diger mezhepleri ise istihsan, istislah, mesalih-i mürsele gibi delillere yer verdikleri için bid'atçilikle itham ederler

Efganî-Abduh çizgisi ise genel olarak bir tek mezhebe mensubiyeti reddederek, bütün fikhî mezhepleri birlestirme egilimindedir

Aralarindaki ihtilaflari kisaca zikrettigimiz bu iki cereyan, zaman içinde birbirine yaklasarak “Selefî” diye anilmislardir Ortaya çikis döneminden günümüze dogru ilerledikçe, Selefîlik akiminin içine baska görüsler de katilmistir Dolayisiyla “ Selefîlik ” dendigi zaman akla her ferdinin ayni sekilde düsündügü homojen bir gruptan ziyade, asagida zikredecegimiz görüsleri benimseyen kozmopolit bir kitle gelmektedir

Selefîlerin görüsleri

Mütesabih ayet ve hadislerle ilgili görüsleri:

Selefîligin en bariz vasiflarindan birisi, mütesabih ayet ve hadisleri lugat anlamini esas alarak oldugu gibi kabul etmek seklinde kendisini göstermektedir

Buna göre Kur'an'da ve hadislerde Allah Tealâ hakkinda zikredilen “el, yüz, gelme, oturma, inme, Ars'a istiva etme, gazaplanma, gülme” gibi sifatlar, mahlukat hakkinda ne ifade ederse, Selefîler'e göre Allah Tealâ hakkinda da ayni seyi ifade eder

Oysa Kur'an'da yer alan pek çok ayet, Allah Tealâ'nin bu gibi sifatlarini mahlukatin sifatlarina benzetmenin dogru olmadigini ortaya koymaktadir

Her ilim dalinda, o sahanin mütehassislarinin söylediklerine itibar edilecegi açiktir Bu gerçekten hareketle tefsir sahasinda müfessirler, hadis sahasinda muhaddisler , fikih sahasinda fukaha ve akaid sahasinda kelâm/akaid alimleri ne demisse ona itibar edilir Ömrünü fikih ilminin meselelerine vakfetmis bir kimsenin akaid alaninda söyledikleri, bir akaid aliminin söyledikleri gibi degerlendirilmez Yahut yillarini tefsir alaninda çalisarak geçirmis bir alimin, hadis ilminin derinlik ve inceliklerini bir hadis alimi kadar bilmesi beklenmemelidir

Tasavvuf hakkindaki görüsleri:

Islâm dünyasinin bazi yerlerinde tasavvuf adi altinda sergilenen birtakim yanlis anlayi s, Selefîler'in tasavvufun özüne düsmanlik beslemesine gerekçe teskil etmistir Oysa Ehl -i Sünnet ve'l -Cemaat'ten asla ayri düsünülemeyecek olan gerçek tasavvuf, Batinîlik, Hurûfîlik gibi sapik cereyanlardan uzaktir Ehl-i Sünnet çizginin muhafazasinda ve yayilmasinda son derece büyük katkilari bulunan gerçek tasavvuf ehli, müslümanlarin kalbî ve ruhî hayatinin inkisafinda, ahlâkin güzellestirilmesinde ve erdemli fertlerin yetismesinde Sahabe döneminden itibaren izlenen yolu izlemis ve tamamen onlara uymustur Gerek itikadî, gerekse amelî sahada gerçek tasavvuf büyüklerinin eserleri ve görüsleri ortadadir

Taklid hakkindaki görüsleri:

Bir kisim Selefîler, fikhî meselelerde herhangi bir müçtehid imamin taklid edilmesine de siddetle karsi çikarak, bunun da kisiyi sirke ve küfre götürecegini iddia ederler Bu iddialarini ispat için de birtakim ayet ve hadisleri delil olarak öne sürerler
Oysa bu ayet ve hadislere yakindan bakildiginda taklidin haramligi iddiasina uygun hale getirmek için zorlama yoluyla tevil edildikleri görülür Tipki tevessül konusunda oldugu gibi, taklidin haramligi konusunda da bu ümmetin tatbikati Selefîler'in iddialarinin geçersiz oldugunu gösteren en büyük delildir

Hadis alimleri arasinda ittifakla dile getirilen bir husus vardir: Hadislerin sahih, hasen veya zayif oldugu konusunda hadis alimleri tarafindan verilen hükümler, onlarin kendi içtihadlarinin sonucudur Dolayisiyla onlardan sonra gelen ve onlarin kitaplarinda yer alan hadisleri delil kabul edenler, onlarin bu hadislerin sihhati konusundaki içtihadlarini taklid etmis olmaktadirlar

Bugün bizlerin, bizden bin ikiyüz, bin üçyüz sene önce yasamis hadis ravilerinin ahvalini ve durumlarini bilmemizin bir tek yolu vardir O da hadis alimlerinin bu konudaki görüslerini bize nakleden kitaplara basvurmaktir Su halde bizim, herhangi bir hadisin güvenilir olup olmadigi yolundaki degerlendirmemiz, tamamen hadis alimlerinin içtihadina dayanmaktadir ve bu da tamamiyla bir “taklid”dir Her hususta Selef'e tabi olduklarini iddia eden Selefîler dahi bu konuda hadis alimlerini taklid eden birer “mukallid”dir

Eger herhangi bir alimin bir görüsünü, delilini bilmeden kabul etmek demek olan taklid haramsa, bu harami Selefîler de islemektedir Eger hadis alimlerinin hadislerin sihhati-zaafi konusundaki kanaatlerini taklid etmek caiz ise, müçtehid imamlarin fikhî konulardaki içtihadlarini taklid etmek niçin haram olsun?

Kiyas konusundaki görüsleri:

Günümüzde Selefîler olarak anilan grup içinde, kiyasin ser'î bir delil sayilamayacagini, çünkü kiyasin, “Allah'in dininde sahsi görüs ile hüküm vermek” oldugunu söyleyenler mevcuttur

Oysa fikih usulü kitaplarinda ayrintili bir sekilde açiklandigi gibi, gerek Kur'an ayetleri, gerekse hadisler, vakia olarak sinirlidir ve insanligin karsilastigi her olayin hükmünün, ayetlerde ve hadislerde zikredilmis olmasi mümkün degildir Kur'an ve Sünnet konusunda biraz malumati olan herkes bu noktayi kabul ve itiraf eder

Su halde hükmü Kur'an ve Sünnet'te zikredilmeyen olaylar hakkinda yapilabilecek iki seçenek var Ya bu olaylar hakkinda Islâm'in herhangi bir hükmünün ve açiklamasinin olmadigini söylemek, ya da karsilastigimiz olayin bizzat kendisi olmasa da, benzeri hakkinda Kur'an ve Sünnet'te yer alan bir hükmü, aralarindaki benzerlik dolayisiyla yeni olaya da tatbik etmek

Bu seçeneklerden ilkinin dogru oldugunu söylemek, Islâm'in evrensel oldugunu, bütün zaman ve mekânlarin problemlerine çözüm getirme özelligini haiz bulundugunu inkâr etmek demektir

Kiyas'i inkâr eden Ibn Hazm , bu iddiasi sebebiyle, birakalim bir “Islâm alimi”ni, akli basinda siradan bir kimsenin bile gülüp geçecegi seyler söylemistir Mesela Kur'an ve Sünnet'de domuz etinin haram oldugu zikredilmistir Ama domuzun yaginin haram olduguna dair ne Kur'an'da , ne de Sünnet'te herhangi bir hüküm yoktur Sirf bu gerekçeyle Ibn Hazm, domuzun yaginin haram olmadigini söylemistir

Iste kiyasin reddedilmesi sonucunda varilacak komik nokta budur

Ehl-i Sünnet ne diyor?

Her ne kadar Selefîler, yukarida özetlemeye çalistigimiz görüslerinde Selef-i Salihîn'i örnek aldiklarini söylüyorsa da, bunun sadece bir iddia oldugunu söylemek durumundayiz Esasinda mesela Imam-i Azam Ebu Hanife Hazretleri de Selef'tendir ve onun gerek itikadî, gerekse fikhî görüslerini benimsemek, gerçek Selefîliktir Bu söyledigimiz diger büyük imamlar için de söz konusudur

Ebu'l-Muzaffer el-Isferâînî , Ehl -i Sünnet ve'l-Cemaat'in itikadî çizgisini ortaya koyan özellikleri zikrettikten sonra söyle der:

“ Bilmis ol ki, Firka-i Naciye'nin (kurtulusa eren grubun) akaidinin özellikleri olarak zikrettigimiz bütün bu hususlar, imanin sihhati babinda bilinmesi gereken hususlardir ()

“ Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in itikadi olarak zikrettigimiz hususlarin hiç birisi hakkinda Safi'î ile Ebu Hanîfe; (Allah her ikisine de rahmet eylesin) arasinda herhangi bir ihtilaf yoktur Sadece bu iki imam degil, Malik, Evzaî , Davud ez-Zahirî, Zührî , Leys b Sa'd , Ahmed b Hanbel , Süfyan es-Sevrî , Süfyân b Uyeyne , Yahya b Maîn , Ishak b Rahuye , Muhammed b Ishak el-Hanzalî , Muhammed b Eslem et-Tûsî , Yahya b Yahya en-Nisaburî , Hüseyin b Fadl el-Becelî , Ebu Yusuf, Muhammed b Hasan, Züfer b Hüzeyl, Ebu Sevr ve Hicaz, Sam, Irak imamlari, Horasan ve Maveraunnehir imamlari gibi Ehl-i Rey ve Ehl-i Hadis'in tümü ile onlardan önce yasamis olan Sahabe, Tabiun ve Etbau't-Tabiîn de bütün bu konularda görüs birligi içindedir Bu iki firka ( Ehl-i Rey ve Ehl-i Hadis) arasinda bütün bu konularda herhangi bir ihtilaf bulunmadigini tahkik etmek isteyenler, Ebu Hanîfe'nin Kelâm sahasinda yazdigi Kitabu'l-Âlim (ve'l-Müte'allim)'e, el-Fikhu'l-Ekber'e () ve Osman el-Bettî'ye yazdigi () el-Vasiyye'sine baksin Keza Safiî'nin yazdigi eserlere baksin Bu ikisinin mezhebi arasinda herhangi bir farklilik bulamayacaktir

“Bütün bu imamlardan, burada zikrettigimiz hususlar ile çelisik olarak nakledilen görüslerin tümü, bid'atçilerin, kendi mezheplerini güzel ve dogru göstermek için uydurdugu yalanlardir () Bu kimseler, Ehl-i Sünnet'in kiliçlarindan korktuklari için kendi habis akidelerini ihtiva eden sözleri Ebu Hanîfe'ye nisbet etmis ve onun arkasina gizlenmislerdir” (et-Tabsîr fi'd-Dîn, s 113-114)

Bu ifadeler bize sunu göstermektedir: Selefîler'in “Selef” anlayisi ile gerçek Selef arasinda büyük farklilik var Dolayisiyla adina Selefîlik denen akim, her ne kadar Selef'in anlayis ve uygulamalarini esas aldigini söylüyorsa da, aslinda Selef'in anlayis ve uygulamalariyla bagdastirilmasi hayli zor olan fikirler benimsemistir Onlarin reddedici, dislayici, kati ve tekelci anlayisi, ne “Ehl-i Sünnet-i Hâssa” dedigimiz Selef'te, ne de “ Ehl-i Sünnet-i Âmme” dedigimiz Halef'te görülür

1 Basta Buhârî ve Müslim olmak üzere pek çok hadis alimi tarafindan rivayet edilmistir

2 “Allah Teala'nin eli, yüzü, gelmesi, gülmesi, gazaplanmasi , Ars'a istiva etmesi” gibi ilk bakista mahlukata ait özellikler ile benzerlik arz eden, ancak mahiyet olarak farkli olan hususlarin zikredildigi ayet ve hadisler


Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



MATURİDİ MEZHEBİ

İslâm akaidinde imam Ebu Mansur Muhammed b Muhammed b Mahmud el-Matüridiyye nisbet edilen mezhep İmam Ebu Mansur el-Mâturidinin akaiddeki mezhebine mensub olanların meydana getirdiği topluluğa Matüridiyye denilir

Alemü'l-Hudâ, İmamü'l-Huda ve el-Mütekellim lakablarıyla da anılan Matüridi takriben 238/852'de Maveraünnehir'de bulunan Semerkand'ın Matürid köyünde doğmuştur 333/944'te Semerkand'da vefat etmiştir O, İslama çok değerli hizmetler vermiş öncü İslâm âlimlerinin başında gelir Maveraünnehir'de Ehli Sünnet'e nisbet edilen Kelâm ekolünün kurucusu ve mümessilidir Ehli Sünnet kelâmının Irak'taki mümessili ise Ebul Hasen el-Eş'arî'dir (v 324/936) Maturîdinin yaşadığı çağda, ilim ve edebiyata hizmet etmiş olan Samanoğulları devleti (844-999) hüküm sürmekteydi Bize kadar gelen Te'vilâtu'l-Kur'an ve Kitâbü't-Tevhîd gibi eserlerinden anlıyoruz ki, Matüridi, Kelâm, Tefsir, Mezhebler Tarihi, Fıkıh ve Fıkıh usulünde derin bilgi sahibiydi Mâturidinin hocaları, ilimleri İmam A'zam Ebu Hanife'ye uzanan Ebu'n-Nasr el-İyazi, Ebu Bekr Ahmed el-Cürcânî ve Muhammed b Mukatil er-Râzî'dir Bunların hocası ise İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'den okumuş olan Ebu Süleyman b Musa el-Cürcânî'dir İmameyn lakabıyla tanınan İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed, İmam A'zam'ın en seçkin talebeleriydi Matüridi, hocalarından İmam A'zam'ın akaide dair el-Fıkhü'l-Ekber, er-Risale, el-Vasiyye, el-Fıkhü'l-Ebsat, el-Âlim ve'l-Müteallim isimli risalelerini de okuyup rivayet etmiştir Matürîdî, imam ismini almaya lâyık Hâkim es-Semerkandî (340/951), Ebul-Hasen er-Rustuğfeni (v 345/956), Ebu'l-Leys el-Buhârî, Ebu Muhammed Abdülkerim b Musa el-Pezdevî (v 390/999) gibi büyük afimler de yetiştirmiştir İmamları Mâtürîdiyye büyük bir sevgi ve saygı ile bağlı olan bu âlimler, Maveraünnehir'de Matüridiyye mezhebini delilleri ile kuvvetlendirerek açıklıyorlar ve yaymaya çalışıyorlardı
Eş'ariyye Kelâm mektebinin doğup geliştiği yer olan Irak, pek çok bid'at mezhebinin çıktığı bir bölgeydi İmam Eş'arî, Revâfız, Karamita ve özellikle Mu'tezile ile çok şiddetli ve gürültülü cedel ve münakaşalarda bulunmuştu Matüridî'nin yetiştiği Maveraünnehir ise Irak'tan uzak olduğu için az da olsa bid'at akımlarından uzak kalmıştı Fakat sonunda bu akımlardan bir kısmı Maveraünnehir'e sızmış, Mu'tezile'nin sesi buralara kadar aksetmişti Nisbi de olsa, bid'at mezheblerinin mensubları buralarda da bulunuyordu İmam Matüridî, Maveraünnehir'e kadar gelen Mu'tezile'den başka, Dehriye, Seneviyye ve Karâmita'ya karşı mantıklı ve istikrarlı mücadeleler vermişti Onun Kitâbü't Tevhid'i bunlar gibi sapık fikir ve bid'at cereyanlarını içine alan ve bunları gereği gibi çürütmeye çalışan en değerli ve en eski vesika mahiyetini taşımaktadır

Metodu:
Gerek Eş'arî gerekse Matüridî, Mu'tezile ve diğer bid'at mezheblerine galebe çalabilmek için, hasımlarının metodlarının akl-ı selime uygun taraflarını almışlar ve Ehli Sünnet Kelâmı'nın kurucusu olmuşlardır Fakat, Ehl-i Sünnet'in Kelâm metodunu daha ziyade doğru ve ilmi bir şekilde başlatan, akla ve nakle de lâyık oldukları değeri vererek bu iki asla bağlı kalan ve bu şekilde İslâm akaidini açıklamaya çalışan, imam Matüridî olmuştur Çünkü, dinde akla uymayan bir şey yoktur Allah'ın varlığı, hayat, ilim, kudret, irade gibi sıfatları ve Hz Muhammed (sas)'in peygamberliği akılla isbat edilir Yine naklin bildirdiği ahiret ve ahvali gibi gayb haberlerinin imkânı akıl ile gösterilir ve Resulün haber verdiği şekilde bunlara iman edilir Kelâm metodunda iman edilecek esas ve konuların hepsi haber-i sadık (sahih bir şekilde bize kadar gelen haber-i Resul ile) tesbit edilir Bunları isbat etmeye yarayacak delillere gelince Bunlardan duyulur âleme ait olanlar için duyular ve bunun ötesinde kalanlar için akıl kullanılır Bu şekilde bilgilerimizin üç temel kaynağı ve bunların değerleri hakkında gerekli açıklamayı yapan, İmam Matüridî olmuştur O, bilgilerimizin sebepleri ve değeri hakkında söz edilen ilk İslâm âlim ve mütekellimi olduğu için bu konularda kendisinden sonra gelen kelâmcılara çığır açmıştır Ondan sonra gelen kelâmcılar da yazdıkları eserlerin mukaddimelerinde bilgilerimizin kaynağı ve değeri hakkındaki görüşlerini yazmışlardır

Matüridî, Kitabü't-Tevhidinde, insanı ilme ulaştıran yolların iz'an (sağlam duyu organları ve bunlarla yapılan deney ve gözlem), haberler ve aklî istidlal olduğunu ve bilgiye ulaşabilmek için bu yolların hiç birisinden müstağni olunamayacağını söylüyor Ona göre bunlardan her birinin sahasına giren bilgiler grubu vardır Her bilgi alanına ancak kendisine götüren yolla gidilir Duyularla elde edilen bilgiyi inkâr eden, inatçı ve kendisini beğenmiştir (Kitabü't-Tevhid Beyrut, 1970 s 7-8)

Matüridî iki çeşit haber olduğunu söyler: 1- Mütevatir haber Bunun doğru olduğunu tesbit etmek için konuyu araştırıp tetkik etmek lâzımdır 2- Peygamberlerin haberleri Yanlarında doğruluklarını gösteren ayetler (mûcizeler) bulunduğu için, onların verdikleri haberlerden daha doğru bir haber yoktur Çünkü doğruluklarının açıklık ve seçikliği bakımından kalbin ısınıp yatışacağı sözler peygamberlerin haberleridir

Matüridî akıl hakkında şöyle der:
Aklın istidlâline gelince; bunun ilmin sebebi olduğunu kabul etmek gerekir Çünkü duyular vasıtası ile elde edilen bilgileri düşünüp tertipleyerek hüküm veren odur Duyulardan uzak olan ve bunların dışında kalan şeyleri anlayan, haberlerle bilinen şeyler de yanlışlık olup olmadığı ihtimali üzerinde duran, sonra peygamberlerin mucizeleri ile sihirbazların aldatmacalarını ayırdeden ve başka şeylerin doğruluğunu veya yanlışlığını anlayan akıldır Aklın tefekkürü ile mahlukattaki hikmeti ve yaratıcı olan Allah'ın varlığına delâlet eden delilleri anlarız

Nitekim akıl ile, Kadîm olan Allah'ı bilir ve onu hâdis olan mahlukattan ayırdederiz (Kitabü'l-Tevhid,s 78) Matüridî, Tevilatü'l-Kur'an ve Kitabü't-Tevhid isimli eserlerinde aklî tefekkür ve istidlâli müdafaa eder; vahyin aklî delil getirmesini mutlaka gerekli görür Akıl şaşar veya doğruyu bulamaz korkusuyla, sadece nakle dayanmayı gerekli gören fukaha ve hadisçilere karşı çıkar ve şöyle der:

"İnsana aklını kullanmaktan vazgeçmeyi telkin eden, şeytanî vesveseden başka bir şey değildir Çünkü şeytan, kişiyi aklının semeresinden alıkoyar, iyi fırsatlara nail olmak ve istediğini elde etmek için güvencelerini sarsar Aklı kullanarak eşyayı düşünmek, onun prensip ve sonuçlarından gizli olanları bilmek içindir Sonra bunlarda, eşyanın hâdis olduğuna ve bunları yaratanın varlığına, nefislerini şehvetlerine uymaktan alıkoyanlar için deliller vardır Bilinsin ki, aklı kullanmaya engel olan, şeytanın vesvesesi ve işidir" (Kitabu't-Tevhid s 136)

Yine Matüridi'ye göre aklı hata ve sürçmelerden korumak için ihtiyatlı davranmak, makûlün yanında nakle de dayanmak gerekir O bu konuda şöyle der: "Kim nakle dayanarak aklı kullanmada dikkatli ve ihtiyatlı bulunmayı inkâr eder ve akıldan gizli kalan şeylerin mahiyet ve künhünü anlamak ister ve Hz Peygamber'den bir işaret olmaksızın nakıs ve sınırlı aklıyla Allah'ın hikmetlerinin tamamını ihata etmeye çalışırsa, aklına zulmeder ve ona kaldıramayacağı şeyleri yüklemiş olur" (M Ebu Zehra Tarihul-Mezahibil-İslamiyye fi's-Siyaset-i Vel-Akaid, s 212-213)

Matüridî'nin elinde hocalarından okuyup rivayet ettiği İmam A'zam'ın risaleleri, Akaid'den, İlm-i kelama dönüştü Bu risaleler inanılması lâzım gelen Ehli Sünnet akidesini açıklayan bilgiler idiler Matüridî bunlarda beyan edilen akaidi başka nakli delillerle takviye etti ve aklı kesin delillerle destekledi Akâid'in teferruâtını bürhanlarla kesinleştirip kuvvetlendirdi O Maveraünnehir ülkesi ve diğer İslam bölgelerinde Ebu Hanife ekolünün kelamcısı Ehl-i Sünnet Vel-Cemaatın reisi oldu Bu sebeple akaidte Hanefî mezhebi, Matüridi'ye nisbet edildi Böylece, az bir kısmı hariç, Hanefî mezhebinde bulunan kelâmcılara Matüridiyye denildi Ebu Hanife'nin ismi ancak Hanefî fıkıhçılarına nisbet edilmekle yetinildi Bir çok kelâmcı ve araştırıcılar, Matüridiyye diye anılan bu Ehli Sünnet mezhebinin asıl kurucusunun İmam Matüridi değil, İmam A'zam Ebu Hanife olduğunu, Matüridî'nin ise onun yazdığı akaid esaslarını aklî ve naklî delillerle destekleyerek açıkladığını ifade ederler Bazılarının iddia ettiği gibi Matüridî, İmam Eş'arî'ye bağlı bir kimse değil, İmam A'zam ve arkadaşlarının esaslarını tedvin ettiği Ehli Sünnet mezhebini açıklayan ve destekleyerek devam ettirenlerdendir

İmam Ebul-Hasen el-Eş'arî ile İmam Ebu Mansur el-Matüridî, Ehli Sünnet akidesini yayma gayesinde ve pek çok izahlarının neticelerinde birleşiyorlarsa da; her ikisinin Kelâm metodları birbirlerininkinden az çok farklıdır Şüphesiz her iki kelâmcı da Kur'an'ın ihtiva ettiği akaidi, akıl ve mantığı bürhanlarla isbat etmeye çalışıyorlardı Çünkü selim akıl ile sahih nakil asla çatışmazdı Fakat Matüridî, Eş'arî'nin verdiği önemden daha fazla akla değer veriyordu Ona göre aklın daha çok değeri olduğuna şu örnekler delâlet etmektedir:

1- Her iki mezhebe göre; Allah'ın varlığını aklî delil getirerek bilmek farzdır Matüridiyye'ye göre peygamber gönderilmezse bile Allah'ı aklen bilmek gereklidir Allah'ı bilmenin vücubunu idrak eden akıldır Akıl tek başına Allah'ın varlığını ve bunun vacib oluşunu bilebilirse de, peygamber gönderilmeden, Allah tarafından yapılması teklif edilen hükümleri tek başına bilemez Allah'ı akılla bilmenin aklen vacib olduğu görüşü, Matüridilere İmam A'zam Ebu Hanife'den geçmiştir Beyazî'nin (1098/1687) açıklamasına göre, Ebu Hanife "Akıl yaratıklara bakarak Büyük Yaratıcıyı bilmenin aleti olduğu için Allah'ı bilmemekte kimsenin mazereti olamaz" demiştir (Ebu Hanife'nin bu görüşleri için bk Kemaleddin el-Beyazî, İşaratü'l-Meram, Mısır 1949/1368, s 78)
Eş'arîler ise; akıl, Allah'ın varlığını ve birliğini bilmede alet olduğu halde, ona bu bilmenin vücubunu emreden akıl değil, Allah'tır Allah'ın emri de vahiy ve şeriatla bilinir, diyorlar
Matürîdîler de; Allah'ı bilmenin vücubunu emreden Allah ise de, akıl, Allah'ın koyup emrettiği bu vücubu bilebilir, diyorlar Fakat, "akıllı bir kimsenin mazeretsiz olarak Allah'ın varlığına ve birliğine dair akli delil getirmeyi terketmesi haramdır Aklî delili bir özrü olmadan terkeden günahkâr olur Akıl tek başına Allah'ı bilebilir Fakat teklifi hükümleri (insanların Allah tarafından mükellef tutulduklârı hükümleri) bilemez" düşüncesinde her iki mezheb de birleşiyorlar

2- Matüridî, yine, hüsün ve kubuh meselesinde der ki: "Allah bir işi haddi zatında ve aslında güzel olduğu için veya faydası zararından daha çok olduğu için emreder (Hüsün emrin medluldür) Allah'ın bir işi emretmesi, o işin aslında güzelliğine delâlet eder Bir şey mahiyeti itibarıyla çirkin olduğu için Allah o şeyden nehyeder Allah'ın bir şeyi nehyetmesi, o şeyin aslında çirkinliğine veya zararının faydasından daha çok olduğuna delâlet eder" Matüridi'ye göre hüsün ve kubuh açısından eşya ve işler üç kısımdır: a) İnsan aklının tek başına güzelliğini anladığı şeyler, b) Tek başına aklın çirkinliğini idrak ettiği şeyler, c) Tek başına insan aklının ne güzelliğini ne de çirkinliğini anlayamadığı şeyler, ki, bunların da güzelliği ve çirkinliği ancak Allah'ın emretmesiyle anlaşılır Şu kadar var ki; aklın güzelliğini bildiği şeyleri bile Allah emreder, çirkinliğini bildiği şeylerden de Allah nehy eder Aklın tek başına mükellef kılma ve sorumlu tutma hakkı yoktur Dini sorumluluklarda sorumlu tutma hakkı yalnız Allah'ındır Yegâne hüküm veren ve insanları mükellef tutan O'dur

Eş'arîler ise; "eşyanın aslında ve fiillerin mahiyetinde güzellik ve çirkinlik yoktur Allah emrettiği için bir şey güzeldir, nehyettiği için de çirkindir", derler Aklın, fiillerin aslında güzellik ve çirkinliği idrak ettiğini kabul etmezler

Mutezileye göre ise; aklın güzelliğini idrak ettiği şeyler, yine aklın mükellef kılmasıyla vacib olur Çirkinliği anlaşılan işten de kaçınmak aklın teklifiyle vacib olur

3- Eş'arî; "Allah Teâlâ, bir sebeb ve maksattan dolayı fiillerini işlemez (Allah'ın fiilleri, maksat, gaye ve illetlerle muallel değildir) Yani, Cenab-ı Hak bir şeyi sebeb, maslahat ve gayesiz olarak işler de; bir sebebe müstenid ve bir maslahata mebni işlemez Çünkü o işlediğinden sorumlu tutulmaz Ayetlerde geçen Allah'ın hikmetini de ilim ve iradesine irca eder

Matüridi'ye göre, Allah kendisine hakim (hikmet sahibi) diyor O halde O'nun hikmet sıfatı da vardır Allah boş ve abes işlerden münezzehtir Her işinde hikmet vardır Yüce Allah, gerek teklifi hükümlerinde, gerekse yarattığı işlerinde bir zorlayan ve vacip kılan olmaksızın bu hikmeti murat etmiş ve kasdetmiştir Çünkü O muhtar, serbestçe dileyen ve dilediğini işleyendir Mutezile'nin dediği gibi, kullarının mesalihine riayet etmesi O'na vacip olmaz Çünkü, vücub ve gerekli olma, iradeye aykırı olur ve başkasının O'nda hakkının olduğunu hatırlatır ve O'nun yaptığı şeylerden sorumlu olmasını gerektirir Allah yaptığından sorumlu değildir

4- Matüridiler, Allah'ın tekvin (halk) sıfatını, kudret sıfatından başka ezeli ve hakiki sıfat kabul ederler Çünkü Allah, Kur'an'da kendisini halık (yaratıcı) olarak vasıflandırmıştır Allah eşyayı kudret sıfatıyla değil, tekvin sıfatıyla yaratır, derler
Eş'arîler ise, tekvin sıfatını, Allah'ın kudret sıfatının yaratacağı şeylere hadis olan bir taallûku olarak kabul ederler

Görülüyor ki Matüridi'ler nakle bağlı kalmışlar ve bu başlılıktan taviz vermeksizin, nassların özüne uygun akli açıklamalarda bulunmuşlardır İzmirli İsmail Hakkı'nın "Yeni ilm-i Kelâm" isimli eserinde Eş'ariyye ile Matüridiyye arasındaki farkları belirtirken; "Eş'ariyye indinde, tevbe-i ye's (bir kimsenin ölüm esnasında ilâhi azabı görürken tövbekâr olup iman etmesi) makbul değildir; Matüridiyye'ye göre ise makbuldür" (Yeni İlm-i Kelâm, I, 115) demesi tamamen yanlıştır Çünkü Matüridilere göre de tevbe-i ye's asla makbul değildir

Matüridî, Te'vilâtında; Ebul-Mu'in en-Nesefi, et-Tabsira' adlı eserin de tevbe-i ye'sin makbul olmayışının sebeplerini açıklarlar: "Çünkü bu iman korku ve azabı gidermek için inanmadır; çalışma ile erişilen iman değildir ki onun (ölenin) inanması ictihad (emek ve gayret ile husule gelen iman olsun" (Te'vilat li-Ebi Mansur el-Matüridî, Kayseri Raşid Ef Kütüphanesi No: 47 vr 1829)

"Bir kimsenin ye's halinde veya ahirette azabı görürken iman etmesi geçersiz ve faydasız olur (Tabsıratül-Edille, Raşid Ef Küt No: 496, vr 86)
Tevbe-i ye'sin makbul olmayacağı hakkında Kötülükleri işleyip dururken ölüm bunlardan birine geldiği zaman şimdi tevbe ettim, diyenlerin tevbesi yoktur " (en-Nisa, 4/18) Azabımızı gördükleri vakit iman etmeleri kendilerine fayda verecek değildir" (el-Mü'min, 40/85) gibi âyetler vardır Matüridîler ayetlerin zahirine aykırı düşecek görüşlerde bulunmazlar

İslâm tarihinde akaidi açıklayan itikadî mezhebler başlıca dörttür Bunlar, Resulullah'ın ve Ashab-ı kirâmın akâidine ve üzerinde bulundukları yola yakınlıkları itibarıyla şöyle sıralanırlar:

a) Ehl-i Sünneti hassa denilen Selefiyye: Bunlar nassların zahirine bağlılığı ve teslimiyeti prensip edinmişlerdir Kur'an'da bildirilen iman esaslarını akılla fazla irdeleyip kurcalamadan iman ederler

b) Eş'ariyye: Nassları esas olarak alıp akli delillerle bunları desteklerler

c) Matüridiyye: Bunlar da Eş'ariyye gibi kelâm metodunu kabul ederler Kur'an ve sahih sünnette bildirilen akaidi daha fazla aklî ve kuvvetli delillerle desteklerler

d) Mutezile: Bunlar aklı esas alıp nakil ile bunu desteklemeye çalışırlardı Bazı araştırıcılar, akla bu kadar önem verdiği için Matüridiyye, Selefiyye'den daha çok Mutezile'ye yakındır demişlerdir Dikdörtgen şeklinde bir alanın ucunda Selefiyye yani Ehl-i hadis; öteki ucunda Mutezile bulunur Alanın Mutezileye bitişik 1/4'ünde

Matüridiyye; Muhaddislerin yanında Eş'ariyye mevcuttur, demişlerdir
Matüridî, nassların yardımıyla akli istidlalin gerekli oluşu prensibini tefsirinde de uygulamıştır O "Tevilatü'l-Kur'an"isimli eserinde müteşabihleri muhkem ayetlere hamletmektedir Yol bulabildiği vakitte Kur'an'ı Kur'an ile tefsir etmektedir Çünkü Kur'an'ın bir kısmı diğer bir kısmıyla çelişmez Eğer o (Kur'an) Allah'tan başkası tarafından olsaydı, elbette içinde birbirini tutmayan bir çok şeyler bulurlardı" (en-Nisa, 4/82) Matüridî, müteşâbih ayeti, dayanacağı bir muhkem ayet veya kat'i bir delil bulamazsa te'vil etmekten kaçar Müteşabih ayetleri te'vil hususunda takib edilen bu metodu Eş'ari de kullanmıştır Ancak Eş'ariyye ve Matüridiyye kelamcılarının müteahhirini, halk yanlış yorumlayarak teşbihe düşmesinler diye müteşabih ayetleri te'vil etmişlerdir Bu te'villerinde bu ayetlerin kesin anlamı olmadığını, ihtimal dairesi içinde olduğunu belirtmişlerdir

Matüridiyye Mezhebini Geliştirenler:
Matüridi'nin akaid ve kelam metodu bizzat bu ekole bağlı olan müelliflerin eserlerinden öğrenilmektedir Matüridî pek çok eser telif etmiştir Ancak bunlardan pek çoğu kaybolmuş, günümüze kadar ancak iki tanesi gelebilmiştir:

Bunlardan birisi "Tevilâtü'l-Kurân "diğeri adı "Te'vilatü Ehli's-Sünne"dir Dünya kütüphanelerinde elli tane kadar nüshası olduğu sanılmaktadır Hemen hemen İstanbul'un her kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur Dirayet usulünü takip eden çok kıymetli bir Kur'an tefsiridir Müellif münasebet düştükçe akaid konularına çok yer ayırır ve bid'at mezheblerinin görüşlerini reddeder Bu bakımdan Matüridiyye akaidine ait kıymetli bir kaynak sayılır Bu eser, Ebu Bekir Muhammed b Ahmed es-Semerkandî (v 533/1158) tarafından şerh edilmiştir Bir nüshası şehid Ali Paşa kütüphanesinde No: 283 mevcuttur Matüridi'nin diğer eseri Kitabü't-Tevhid olup, dünyadaki tek nüshası Cambridge Üniversitesi kütüphanesinde 3651 numarada kayıtlıdır Dr Fetullah Huleyf tarafından tahkik edilerek 1970 de Beyrut'ta bastırılmıştır

Matüridiyye mezhebini geliştiren ve zirvesine çıkaran alim Ebul-Mu'in Meymun b Muhammed en-Nesefi'dir (417-508/1024-1115) Matûridiyye'nin yetiştirdiği en büyük kelamcıdır Nesefi, İmam Matüridi'nin görüşlerine (Mukallidin imanı hakkındaki görüşü hariç) bağlı kalmıştır Eş'ari kelamında Ebu Bekir el-Bakıllani (v 403/1013) ve Gazzali (505/1111)'nin değeri ne ise Matüridi kelamında da, Nesefi'nin değeri aynıdır Matüridi'nin kitablarının özellikle Kitâbü't Tevhîdinin iyi anlaşılması için Nesefi'nin Tabsiratül-Edille, isimli kitabı bir anahtar mesanesindedir

Nesefi'nin diğer bir kitabının ismi "et-Temhid li-Kavaidi't-Tevhid"tir Bu kitabın İstanbul Kütüphanelerinde bir kaç nüshası vardır Mesela Beyazıd Küt No: 3078,158 (vr) Nesefî'nin Bahrul-Kelâm fi Akaidi Ehli'l İslâm isimli kitabı ise Konya'dan Ali Ramazan Hadimi tarafından 1327-1329/1911 de bastırılmıştır Bu kitap yine aynı yılda Kahire'de de basılmıştır

Matüridiyye kelâmına hizmet eden başka Nesefîler de yetişmiştir Nesefi Semerkant ile Ceyhun nehri arasında bulunan bir şehirdir Ortaçağda bu şehirde İslâmî ilimlerin her dalında eser telif etmiş pek çok alim yetişmiştir Ebu Hafs Necmeddin Ömer en-Nesefi (v 537/1142) Burhanuddin en-Nesefi (687/1289) Ebul-Berekat en-Nesefi, Matüridiyye mezhebine hizmet eden büyük âlimlerdendir Bu sonuncusunun "Medariku't-Tenzil ve Hakaiku't Te'vil" isimli tefsiri pek meşhurdur Tefsirin muhtelif yerlerinde Matüridî kelâmına ait görüşler yer alır

İmam Ebu Mansur Matüridî, bir müminin inancını akli delile dayanmadan körü körüne taklid eden kimsenin (mukallidin) imanının, kuvvetli bir temele dayanmadığı için, makbul olmadığını söylemiştir Matüridînin bu konudaki görüşleri, Nesefi'nin Tabsiratül-Edille'sinde şöyle dile getirilir: "Delilsiz olduğu için mukallidin tasdiki faydalı olmaz Çünkü sevap kulun çektiği meşakkat karşılığında verilir Mukallidin, imanın aslını kazanmasında sıkıntısı yoktur Bilakis, imana ulaşmada delil getirme ve şüphe ile kesin delilleri ayırdetmede düşünmenin kaidelerini gözetip nazar ve teemmüle alışarak karşılaşılan kuşkuları gidermek için sıkıntı çekilir Kişi emek ve gayretini sadece peşin lezzetleri elde etmek için harcar, yalnız kendisini geçici dünya ile faydalanmaya terkeder, sonra hiç bir sıkıntıya göğüs germeksizin külfet ve meşakkate katlanmaksızın iman ederse, sevap elde edemez ve bu imanının faydasını görmez Nitekim önceden istidlali olmadığından dolayı, azabı görürken inananın bu imanı kendisine fayda vermez" (Tabsıratü'l-Edille, Raşid Ef Küt No: 496, vr 86; Fatih Küt No: 2907, vr 96-10) Matüridi'nin bu görüşüne başta Nesefi olmak üzere hiç bir Matüridiyye kelâmcısı katılmamıştır Çünkü iman Allah'ı ve Resulünün Allah tarafından getirdiklerini tasdik etmektir Kalbte şüphesiz kesin tasdik bulunup bunun zıddı tekzib gelmediği müddetçe iman makbuldur Gücü yettiği halde Allah'ın varlığına deliller getirmeyi terkeden mümin, günahkâr olur

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



CEBRIYYE

Hicrî birinci asirda ortaya çikmis sapik bir firka

Kader ve irade konusunda Kaderiyye firkasinin tam aksine görüsler ileri sürmüstür Islâm âleminde kader konusunu tartisma gündemine getiren ilk sahsin Ma'bed b Hâlid el-Cühenî (öl 85/704) oldugu nakledilir Onu Geylân ed-Dimaskî takip etmis ve kaderle ilgili görüslerini daha da gelistirmistir Ma'bed, Allah tarafindan önceden tayin edilmis bir kaderin bulunmadigini, insanin fiil ve tavirlarinda tamamen serbest oldugunu savunmustur

Muhtemelen o, Emevîlerin zulüm ve haksizliklarina karsi kaderci bir tevekküle saplanmis kimselere bakarak, Emevî zulmünün bir kader olmadigini söylemekle ise baslamis ve nihayet kaderi inkâr etmeye kadar varmistir Nitekim Emevî iktidarina muhalefeti sebebiyle Haccac tarafindan öldürülmüstür Ne var ki ifrat tefriti dognrur Onun kaderi nefyetmesine karsi, bir reaksiyon olarak Cehm b Safvan (öl 128/745) da cebr akidesini, yani insanin yaptigi islerde bir ihtiyarinin olmadigi; yaptigi isleri zorunlu olarak yaptigi görüsünü ileri sürmüstür Cehm'in ileri sürdügü bu akîdeye göre insan mecburdur; ihtiyari ve kudreti yoktur Yaptigindan baskasini yapmaya asla gücü olmaz Kul, rüzgârin önünde sürüklenen yaprak gibidir Yapragin yönünü kendisi degil, rüzgâr belirler Onun için insanin yaptigi isleri Allah takdir etmistir Allah gelecegi bildiginden, meydana gelecek olaylari da tamamen ve önceden kendi iradesine göre tespit etmistir Allah, cansiz bitkinin hareketlerini yarattigi gibi, insanin fiillerini de yaratir Yukariya firlatilan bir tas nasil düsmege mahkûmsa, insan da yaptigini yapmaga mahkûmdur Kul ibadeti de günahi da, elinde olmaksizin isler Bu görüste olan Cebriyye'ye cebriye-i hâlisa denir ve zümrenin mümessili Cehm b Safvân oldugundan Cehmiyye' diye de isimlendirilir Cebriye-i mutavassita diye adlandirilan ikinci zümreye gelince, bunlar, kulda bir kudretin oldugunu kabul etmekle birlikte, bu kudretin insanin fiilleri üzerinde bir etkisinin bulunmadigini kabul ederler (Sehristânî, el-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1975, I, 85)

Cebriyye'nin görüsleri söyle özetlenebilir: 1) Insan bir sey yapmaya kadir degildir; Allah tarafindan yazilmis ve yaratilmis fiilleri yapmaya mecburdur Insanin iradesi de hürriyeti de yoktur 2) Allah, yaratiklarin vasiflandigi sifatlarla vasiflanmaz (Bu sebeple Allah'in sifatlarini reddederler) 3) Allah'in ilmi ve kelâmi hâdistir 4) Sevap ve cezanin vukûu zorunludur 5) Cennet ve Cehennemin'in sonu vardir 6) Iman, Allah'i bilmektir 7) Allah görülmez

Ehl-i Sünnet ise, kullarin ihtiyarî ve gayr-i ihtiyârî bütün fiillerinin, Allali tarafindan yaratildigini kabul etmekle birlikte; Allah'in insana verdigi irade-i cüz'iyyeyi herhangi bir yöne yönlendirebilecegini söyleyerek Kaderiyye ile Cebriyye arasinda orta bir yol izlemistir Eger gerçekten insan, yaptigi seylerde bir irade ve kudrete sahip bulunmasaydi, yaptigi seylerden dolayi Allah'in kendisini cezalandirmasi bir zulüm olurdu

Kur'an'in müteaddid yerlerinde "Yaptiginiza karsilik olarak " buyurulmakta fiil insana nisbet edilmektedir Insanin ne yapacaginin önceden Allali tarafindan bilinmesi ve onu kaderine yazmasi, insanin mecbur oldugu anlamina gelmez Aksine, insan kendi ihtiyari ite o isi yapmaktadir Fakat Allah, onun ihtiyar ve iradesini hangi tarafa yönlendirecegini ve ne yapacagini önceden bildigi için, o isi yapacagini kaderine yazmistir

Dikkatimizi çeken bir husus, kaderi nefyeden Ma'bed gibi, cebri ileri süren Cehm'in de Emevî muhalifi bir siyaset izledigidir Hatta kendisi de Ma'bed gibi Emevîler tarafindan öldürülmüstür Emevîler'in, idarelerini zulüm ve baskiya dayadiklari bilinen bir gerçektir Toplumun bir çok kesimi Emevîler'den memnun degildi

Baskici idareler, kaderi reddetmeye de, kadere teslim olmaya da zemin hazirlarlar Onlara karsi olanlar, toplumun içinde bulundugu durumun Allah'in bir takdiri olmadigini; bundan kurtulmanin, toplumun elinde oldugunu söyleyerek toplumu idarecilere karsi kiskirtmaga çalisirlar Bazen bu düsünceyi o kadar ileri götürürler ki, kural tanimaz bir tavir içerisine girerler Bu mücadelede yorgun düsen ya da karsi gelme cesaretini kendilerin de bulamayanlar ise, bunun önceden tayin edilmis bir kader oldugunu söyleyerek kaderci bir teslimiyet zihniyetine kapilirlar Bu psikolojik durum, zamanla onlari her hususta Cebriyeci bir görüse sürükler

Cebriyeci düsünce, insanin sorumlulugunun dayanagi; yaptiklari karsisinda mükâfat ya da ceza görmesinin nedeni konusuna cevap vermekte güçlük çeker Bu nedenle bir firka olarak uzun müddet devam etmeyip tarihe karismistir En azindan bilgin ve düsünürler arasinda yok olup gitmistir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



MÜRCIE

Bu firka, büyük günah isleyenin mümin sayilip sayilamayacagi hususunda tartismalarin çogaldigi bir dönemde ortaya çikmistir Bunlara göre kafirlikle birlikte yapilan itaatin hiç bir faydasi olmadigi gibi günah islemenin de imana her hangi bir zarari olmayacagini ileri sürerler Büyük günah isleyen kisinin durumunun kiyamet gününde Allaha birakildigini beyan etmisler ehli sünnet vel cemaat alimlerinin bir çogu ile pek çok noktada birlesmislerdir Hatta görüslerinin aynen ehli sünnetin görüsleri oldugu ortaya çikar

Bunlar Hz Osman zamaninda ortaya çikmis fitneden uzak durmuslardir Hz Ali ile Hz Muaviye arasindaki meydana gelen savaslar hakkinda hiç bir görüs ileri sürmemislerdir Sad bin ebi vakkas Abdullah b Ömer, Imran b Husayn bu cemaattendirler Çarpisanlarin durumunu Allaha havale etmislerdir

Bir kisim alimler Mürcie mezhebini iki kisima ayirmistir

a) Sünnete tabi olanlar
b) Bidatlara uyanlar: Ki bunlar mürcie ismi bunlara mahsustur

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



EŞ´ARi MEZHEBİ

Ebu'l-Hasen el-Eş'ârî'nin (324/935-36) öncülüğünü yaptığı, kelâm metodunu benimseyen kelâm ekolü Çoğulu "Eşâ'ira" gelir

Eş'ariyye ismi, her ne kadar, Ehl-i Sünnete mensup iki ekolden birisinin ismi olsa da, bu ekolün ortaya çıkışı dikkate alındığında, ehl-i bidata mukabil kullanılması itibariyle genel anlamda Mâtûridîyye'yi de içine alarak, Ehl-i Sünnet'in genel ismi olarak anlaşılmaktaydı Zira, o yıllarda akaidin önemli meselelerinden birini teşkil eden Allah'ın sıfatları meselesinde birbirine zıt iki görüş ileri sürülüyordu Bunlar, sıfatları kabul eden Selefiyye görüşü ile onların bir kısmını kabul etmeyen Muattıla görüşü idi Selefiyye'ye sıfatları kabul etmesi sebebiyle "Sıfâtiyye" deniliyordu Eş'ârî Selefiyye'ye geçtikten ve Eş'ariyye ekolünün temsilcisi olduktan sonra, sıfatları kabul eden Ehl-i Sünnete "Eş'ârîyye" denilmiştir İşte bu bakımdan Eş'ârîyye, ehl-i bid'ata mukabil olarak kullandığı takdirde Maturidiyye'yi de içine almaktadır (Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi 153 Ayrıca kaynaklar için bk Şehristânı, el-Mile'l 1/92-93; İzmirli, Yeni İlm-i Kelâmı/l 10)

Eş'ârîyye Mezhebi, Mu'tezile'ye karşı bir anti-tez olarak doğmuş ve selef akidesini esas almıştır Fakat, akaid meselelerinin ele alınışında kelâmı bir istidlâl kullanılmış, te'vile yer verilmiştir Eş'ariyye'ye mensup kelâm âlimleri zamanla te'vile daha çok yer vermişler, zaman zaman da kelamda yenilikler yaparak, Kelâm ilmini felsefe ile meselelerini tartışabilecek bir güce kavuşturmuşlardır Gazzâlî'nin faaliyetleri bu hususun en canlı örneği olarak ele alınabilir Kısacası, Eş'ârî kelâmında aklın büyük önemi vardır Zira, ortaya çıkışındaki ortamda bunun böyle olmasını zorunlu kılıyordu

Eş'ârîyye ekolü önce Irak ve Suriye'de yayılmış daha sonra da Nizamiye medreselerine Eş'ârî âlimlerinin tayin edilişiyle geniş bir alana yayılma imkânı bulmuş ve Mısır ile Mağrîb ülkelerine kadar yayılmıştır

Eş'ârî'den sonra bu ekole mensup olarak, ortaya atılan fikirleri geliştiren âlimler arasında şunları saymak mümkündür: Ebû Bekir el-Bâkıllânî (403/1012-1013); İmâmu'l-Haremeyn Cüveynî (478/1085-86); Ebû Hâmid Gazzâli (505/1111); Şehristânî (548/1153-54); Fahru'd-din Râzı (606/1209-10); Sayfullah Âmidî (631/1233-34); Beydâvî (685/1286 -87); Sa'dud-din Teftâzânî (793/139091); Seyyid Şerif Cürcânî (816/141314); Celâlu'd-din Devvânı(908/1502503)

Eş'ârîyye ekolünün genel görüşlerine gelince; Bunları bir fikir vermesi açısından ana hatlarıyla şöyle sıralanabilir: Ancak bu görüşleri tam anlamıyla ifade edebilmek için dayandıkları esaslar ve istidlâl yollarıyla, delilleriyle ele almak en doğru yol olacaktır Bu da burada mümkün olmadığı için bunları ana başlıklarıyla verme yolunu tercih ediyoruz

1 Ma'rifetullah: Akıl hiç bir şeyi vâcip kılamaz Akıl, Allah'ı bulabilecek güçte bile olsa, Allah'ı bilmek şer'an vaciptir Aklen bir vucûbiyyet yoktur Şeriattan, dinden- haberi olmayan insan, hiç bir şeyden sorumlu değildir

2 Nübüvvet: Nübüvvet için erkek olmak şart değildir Kadında peygamber olabilir

3 Cüzi İrade: Cüzi irade müstakil değildir, onu da Allah yaratır

4 Kesb: Kesb, insan gücünün, güç yetirilen şeyle birlikte olmasıdır Eş'ârîyye ekolünde kesb anlayışı kapalı bir şekilde anlatılmıştır Bu yüzden anlaşılması diğer meselelere göre daha zordur

5 Husn ve Kubh: Husn ve kubh şer'îdir, akıl ile idrak olunamaz Ancak Allah'ın emir ve yasağı ile bir şeyin iyi ya da kötü olduğu bilinir Bir şey emredilmiş ise iyidir, nehyedilmiş ise kötüdür Emir ve nehiy olmadan iyilik ve kötülük bilinemez

6 Tekvin: Tekvin hakiki bir sıfat olmayıp, itibarı bir sıfattır, kudret sıfatının bir taallukudur

7 Sebep ve Hikmet: Allah'ın fiilleri bir hikmete göre olmadığı gibi bir sebebe de bağlı değildir Çünkü Allah, yaptıklarından sorumlu değildir

8 Güç Yetirilemeyen Şeyle Teklif: Allah'ın insanın gücünün dışında kalan bir şeyin yapılmasını emretmesi ve kullarını bununla mükellef tutması caizdir Ama böyle bir durum vaki olmamıştır

9 İbadet Mükellefiyeti: Kâfirler iman etmekle mükellef oldukları gibi, ibadet etmekle de mükelleftirler İbadet etmedikleri için ayrıca ceza göreceklerdir

10 İrtidad: Dinden çıkmış olan, yeniden iman ederse amelleri de kendisiyle geriye dönmüş olur

11 Kelâm-ı Nefsı: Kelâm-ı Nefsî'nin işitilmesi caizdir

12 Kur'an-ı Kerîm: Kelâm-ı nefsî durumundaki Kur'an mahluk değildir O Allah'ın kelâmıdır Ses ve harflere muhtaç değildir Elimizde bulunan mushaf ise, ses ve harflere muhtaç olan kelâm-ı lâfzîdir ve mahluktur Allahu Teâlâ şöyle buyurur: "Bir şeyi(n olmasını) dilediğimiz zaman sözümüz ancak ona "ol" dememizden ibarettir O da derhal oluverir" (en-Nahl, 16/40) Kur'an yaratılmış olsa idi, Allah kendi sözü olan Kur'an'a ol demiş olacaktır Halbuki "ol' sözü de Kur'ân'dadır

13 Ezelde Ma'dûma Hitab: Yüce Allah'ın hitabının ezelde ma'duma (yokluk) taalluk etmesi caizdir Buna göre Yüce Allah ezelde mütekellimdir

14 Tevbe-i Ye's: Ümitsizlik halinde yapılan tevbe makbuldur

15 Şefaat: Şefaat haktır ve kıyamet günü gerçekleşecektir

16 Rü'yet: Yüce Allah'ın ahirette mü'minler tarafından gözle görülmesi mümkündür ve görülecektir

Bu hem aklı deliller hem de naklî deliller ile desteklenmiştir Allahu Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurur: ''O günde (kıyamette) peygamberlerin velilerin ve müminlerin yüzleri apaydınlıktır Rablerine orada hiçbir engel olmaksızın bakıcıdırlar'' (el-İnsân, 75/22-23)

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



Kaderiyye

Kader inancını reddeden düşünce ve inanç akımı Bu adlandırma, akım üyelerinin Allahın belirlediği kader yerine (İslamiyete göre) insanin belirlediği bir kadere inanmaları ve fiilleri Allah'a değil insana isnat etmelerinden dolayı yapılmıştır Tam bir düşünce ve inanç okulu durumuna gelmesini sağlayacak bir sistematiğe sahip olmayan Kaderiyye akımınin görüşleri çeşitli kişilerce temsil edildi ve giderek Mutezile okulunun temel tezleri arasına girerek varlığını sürdürdü

İslam mezhepler tarihçilerine göre Kaderiyye akımına Emevi halifelerinden Abdülmelik Ibn Mervan döneminde Haccâc tarafından öldürülen Ma'bed ibn Halid el-Cüheni (ö80/699) öncülük etti Tabiûn bilginlerinden olan ve Hasan Basri'nin derslerini izleyen el-Cüheni'nin Kader konusundaki düşüncelerinin yaygınlık kazanmasında ünlü Mutezile bilginlerinden Amr b Ubeyd'in önemli etkisi oldu Kaderi düşüncelere yön veren etken, ilmi olmaktan çok siyasi niteliklidir Emevilerin yönetimlerini meşrulaştırmak amacıyla Cebr düşüncesinden yararlanmaya, çalışmalarına karşılık, bu yönetime muhalif kişiler onların anladıkları anlamda bir kadere, dolayısıyla onların yönetimine karşı çıkıyorlardı Nitekim el-Cüheni'nin öldürülmesine kader konusundaki düşünceleri değil, Abdurrahman b Es'as'in Emevilere karşı başlattığı isyana katılması neden olmuştu Mevcut yönetime karşı muhalefet, eylemlerini Allahın takdiri ile açıklayan Emevilerin uygulamalarından dolayı sorumlu olduklarını savunan tüm ilk Kaderilerin ortak özelliğidir

Kaderiyye inançları el-Cüheni'den sonra, Hişam b Abdülmelik (H105-123) tarafından önce dili, sonra başı kestirilerek öldürülen Gaylan b Müslim el-Kipti ed-Dimaski tarafından daha sistemli bir biçimde savunuldu Bu nedenle Gaylan, Kaderiyye'nin gerçek kurucusu sayılır Gaylan'ın öldürülmesinden sonra Kaderiyye bağımsız bir akım olarak varlığını sürdüremedi, ancak kadere ilişkin düşünceleri kısmen değiştirilerek Mutezile tarafından savunuldu Bu nedenle Kaderiyye kimi zaman Mutezile içinde bir kol gibi görülmüş; kimi zaman da Mutezile, Kaderiyye olarak adlandırılmıştır

Kaderiyye bağımsız bir okul durumuna gelemediği için bir düşünce sisteminden söz edilemez Ancak bu akım içinde yer alan kişilerin kader ve buna bağlı olarak insanin özgürlük ve iradesi, Allahın iradesinin insanin fiilleri üzerindeki etkisi gibi konularda birleştikleri söylenebilir Buna göre insan özgür ve irade sahibi bir varlıktır Bu nedenle eylemlerinden sorumludur Ne Allahın irade etmesi ve yaratması anlamında, ne de bilmesi ve takdir etmesi anlamında bir kader vardır İnsan eylemini bilgisiyle kendisi seçer, sonra iradesi ile seçtiği eyleme yönelir ve yapabilme gücüyle yaratır Allah bu eylemi önceden belirlemez, iradesinin bu eylemle bir ilgisi, gücünün de ortaya çıkısında bir etkisi yoktur Allah insanin eylemlerini ancak ortaya çıktıktan sonra bilebilir

Kader konusu çevresindeki bu ortak inançların dışında Kaderiyye ye bağlanan kimi farklı görüşler de bulunmaktadır Ne ki bunlar bir akım olarak Kaderiyye ye değil, kaderi inançları benimseyen farklı kişilere ait görüşler durumundadır Mezhepler tarihine ilişkin eserlerde Kaderiyye'den ayrılan kollara ait görüşler gibi sunulan bu düşünceler de söyle özetlenebilir: Kaderiyye'den bazılarına göre iyi işler (hasenât) ve iyilik (hayr) Allahtandır, ancak kötü işler (seyyiât) ve günahlar (masiyet) Allah'a isnad edilemez Mufavvida adıyla anılan bazı Kaderilere göre, insan Allahın hiçbir yardımı ve yönlendirmesi (hidâyet) olmaksızın iyi olan her şeyi yapabilme gücüne sahiptir Allah insana yapabilme gücünü (istitaat) tam ve mükemmel olarak vermiştir Bu güçle insan inanmak-inkâr etmek, yemek-içmek, oturmak-kalkmak, uyumak-uyanmak gibi istediği her işi yapabilir Bazı Kaderiler Allahın zina çocuğunu yaratmasını veya onu takdir etmesini veya dilemesini veya onu önceden bilmesini inkâr ederler Bunlar bütün hayatini hırsızlık eden ve haram kılınmış şeyleri yiyen bir insanin bunu Allahın rızkı olarak elde ettiğini kabul etmez ve Allahın helâl olanın dışında rızk vermeyeceğini savunurlar Kimi Kaderiler de Allahın insanların ecellerini ve rızklarını belirlediğini kabul ederler Bunlara göre, bir insani öldüren kişi, o insanı ecelinin gelmediği bir vakitte öldürmekle, eceline kavuşmasına engel olmuştur Bu durumda ölen insanin rızkı, elde edilmemiş bir durumda kalmıştır

Başta bazı tabiûn bilgini olmak üzere çeşitli İslâm ilimlerinde isim yapmış birçok ünlü bilgin Kaderiyye akımı içinde sayılmıştır Bir bölümünün sonradan Kaderi düşüncelerden vazgeçtiği söylenilen bu ünlü isimlerden bazıları şöyle sıralanabilir: Benzeyen harfleri birbirinden ayırmak üzere tek ve çift nokta usulünü bulan dil bilgini Nasr b Asım, Medineli bilgin Ata b Yesâr, Kur'an'ın hiziplere bölünmesi üzerinde çalışmış Halid b Midan, başta tarih olmak üzere birçok alanda eserler yazan Vehb b Münebbih, ilimde Hasan Basri ile karsılaştırılan Mekhûl, tefsir alanında otorite sayıları Katâde, tefsirde Mücâhid'in ravisi olan Ibn Ebi Necih, ünlü tarihçi ibn ishâk, Amr bin Fa'id, Fazl er-Rakasi, Abbad bin Mansur

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



Melamiyye

Bir İslamiyet dini hareketidir Melâmet, sözlükte kınamak, ayıplamak ve sitem etmek manalarına gelir Melâmîlik yoluna bağlanan kimseye de "Melâmî" denir

Melâmîliğin bir tarikat olduğunu söyleyenler yanında; kuralları belli bir tarikat olmadığını, her türlü gösterişten ve dünya kaygısından uzak kalmayı benimseyenlerin genel adı olduğunu ileri sürenler de vardır Melâmîliğin bir tarikat olmadığı düşüncesi, kurucusunun ve kuruluş tarihinin bilinmediğinden dolayıdır Birinci dönem Melâmîlik, Melâmetiye adıyla tanınır İlk defa Nişabur'da hicrî III asrın başlarında Ebu Salih Hamdun b Ahmet b Ammâr el-Kassâr, Melâmîliğin yayılmasında büyük rol oynamıştır Melâmîlik, Hamdun Kassar'dan önce varsa da, bir tarikat haline onun zamanında gelmiştir

Melâmîlikte Muhyiddin İbnü-l Arabî'nin Vahdet-i Vücud görüşünün derin etkisi vardır Melâmîler kaçınılması mümkün olmayan cemaatle namaz dışındaki ibadetlerini ve Allah'a yakınlıkla ilgili hallerini halktan gizlerler Bunları açığa çıkarırlarsa kendilerini kınarlar Gerçek durumlarını sezdirmemek için halk içinde sıradan bir insan gibi giyinip kendilerini belli etmeden yaşamaya çalışırlar Görünüş ve gösterişe değer vermezler İnsanlara yalnız kötü taraflarını gösterip iyiliklerini gizlemede çok ileri gittiklerinden, çevresindekiler onları kusurlu kimseler sanarak ayıplar ve kınarlar En hoşlanmadıkları şey, kibir ve gösteriştir Bu kötü huylardan korunmak, Melâmîlikte bir kuraldır Özel giysileri ve tekkeleri yoktur Melâmîler kimseye dertlerini açmazlar

Çünkü kula ihtiyacı bildirmek, muhtaçtan yardım istemektir Bu sebeple ihtiyacı Allah'tan dilemek ve Peygamber'in yolundan gitmek, kulluğun iki esasıdır Birbirlerinin yardımına koşarlar Bu konuda Hamdun Kassar; "Mümin, kardeşi için gece kandil, gündüz asa olmalıdır" der

Melâmîlik başta Mevlevîlik olmak üzere IV asrın sonlarında oluşmaya başlayan, V ve VI asırlarda gelişen tarikatları etkilemiştir

Melâmîlik tarihi bakımından üç devreye ayrılır

1 Devre: Kassariye Melâmîliği Hamdun Kassar'a ait olan ve Melâmetiyye denen ilk devre melâmîliği Hicri III yüzyılda Nişabur'da ortaya çıkmıştır

2 Devre: Bayramiyye Melâmîliği İlk devre melâmîliği zamanla bâtınî grupların Melâmîliğe girmesiyle asıl sağlığını kaybetmiştir Bunun yerini, hicri IX asırda Bolu Göynük'de Hacı Bayram Veli ile ortaya çıkan ve ilk Melâmîlerin bütün özelliklerini taşıyan Bayramî Melâmîliği almıştır Anadolu'da Melâmîliğin yayılması, Hacı Bayram Velî vasıtasıyla olmuştur

3 Devre: Nuriyye Melâmîliği Seyyid Muhammed Nur el-Arabî'ye ait olan bu kol, hicri XIII asırda Üsküp'te ortaya çıkmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



MÜŞEBBiHE

Allah'ı yarattıklarına benzeten İslamiyet dini hareketidir Cehm b Safvan (öl 128/746) Allah'ın sıfatlarını inkâr edip tatile saptıktan sonra buna bir tepki olarak Allah'ı insanlara benzetme hareketi başlamıştır

Abdu'l-Kahir el-Bağdadî (öl 429/1037) Müşebbihe'yi iki kısma ayırır Biri; Allah'ın zatını O'nun dışındakilere benzetmiştir Öteki ise; O'nun sıfatlarını, O'nun dışındakilerinin sıfatlarına benzetmiştir (el-Bağdadî, el-Farku Beyne'l-Fırak, Beyrut (ty), s 225) Allah'ın zatını insanlara benzetenlerden, Abdullah b Sebe' Ali'yi ilâh olarak vasıflandırmıştır Müşebbihe'nin bir çok fırkaları vardır En meşhurları ise, Hişâmiyye fırkasıdır Müşebbihe denildiğinde ilk akla gelen bu fırkadır Bu fırkanın ilk kurucusu Hişâm b el-Hakem'dir Daha sonra gelen Hişâm b Sâlim el-Cevâlikî de aynı yolu izlemiştir

Hişâm b el-Hakem, Mutezilî Ebu'l-Hüzeyl ile aralarında geçen bir tartışmada Allah'ın cisim olup boyutlarının bulunduğunu, boyunun kendi karışıyla yedi karış olduğunu iddia etmiştir (Şehristânî, age, II, 21)

Hişâm; İslam Peygamberinin "Kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır" "Senin benim yanımda durumun, Hârun'un Mûsâ'nın yanındaki durumu gibidir Ne var ki benden sonra peygamber yoktur" "Ben ilim şehriyim, Ali de onun kapısıdır" gibi sözleriyle Ali'yi kendisinden sonra halife tayin ettiğini iddia etmiştir Ayrıca Ali'nin masum olduğunu, yanılma ve bilgisizlikten, gafletten tamamen uzak bulunduğunu ileri sürmüştür (el-Malatî, Ebu'l-Huseyn Muhammed b Ahmed, et-Tenbih ve'r-Redd alâ Ehli'l-Ehvâi ve'l-Bida ; Beyrut 1968, s 25)

Allah'ın sıfatlarını insanların sıfatlarına benzetenler ise, Mutezile'den Basralı ekolden bazı kimselerdir ki bunlar, Allah'ın iradesinin insanların iradesi gibi olduğunu, Allah'ın konuşmasının da insanların konuşması gibi ve aynı nitelikleri taşıdığını söylemişlerdir (el-Bağdâdî, age, s, 229-230)

Gerçek Müşebbihe Allah'ın zat ya da sıfatlarını yaratıkların zat ve sıfatlarına benzetip bunların aynı niteliklere sahip olduğunu söyleyen fırka olmakla birlikte; bir takım mütâlaalarla ban fırkalar diğerlerini Müşebbihe olmakla şuçlamışlardır Meselâ, Mutezile, Ehl-; Sünnet mensuplarını âhirette Allah'ın görüleceğini söylemeleri ve Allah'ın sıfatlarını kabul etmeleri sebebiyle Müşebbihe olmakla suçlamışlardır Onlara göre Allah'ın görüleceğini söylemek, aynı zamanda Allah'ın cisim olduğunu, belli bir mekânda ve belli bir yönde olduğunu söylemekle eş anlamlıdır ve bu sebeple de Allah'ın görüleceğini söyleyenler Müşebbihedir (İbnu Ebi'l-Hadîd, Şerhu Nehci'l-Belağe, Beyrut (ty), I, 19)

Müşebbihe mezhebi taraftarları İslam dinine mensup bazı kişiler tarafından sapkınlıkla suçlanmaktadırlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



Scientologistler (Bilim Kilisesi)

Batı dünyasının en büyük kültlerinden (ki artık yeni bir din olma aşamasına geçmiş bulunuyor)birisi olan Scientologistler, 1954 Şubatında, Los Angeleste, 1911 Tilden, Nebraska doğumlu, Lafayette Ronald Hubbard ve on sekiz havarisi tarafından kuruldu Hubbard, iki yüzden fazla bilim–kurgu, gerilim, polisiye, macera romanı ve bir o kadar da makalesi olan bir yazar “Dianetics” ve “Scientology” araştırmalarının temelini 1938de kaleme aldığı “Excalibur” başlıklı makalesi teşkil etmektedir “Excalibur,” efsanevi Britanya Kralı, Yuvarlak Masa şövalyelerinin başı King Arthurun kayadan çekip çıkarttığı güç sembolü bir kılıcın adı Bizim kültürümüzdeki, örneğin, “zülfikâr” olarak düşünülebilir
Scientologistler, “Zihin Kontrolü”nü “Auditor” dedikleri “Denetçi”ler aracılığı ile uyguluyorlar Denetçiler, külte katılmak isteyenlere kişiye–özel istişare programları hazırlıyorlar İstişarenin amacı, taliplinin hayatını gözden geçirmesi, kendisiyle yüzleşme yeteneği kazanması Üye adayı, böylece hayatına damgasını vurmuş olan enigmaların/olayların etkisinden kurtuluyor ve “Clear” yani “Berrak” oluyor Berraklık mertebesine erişen talibin bir sonraki aşaması müridlik Buradan “OT” dedikleri mertebeye geçiliyor “OT” bedenini ve zihnini terk edebilen “Thetan,” yani ruh Thetan, “bakmadan görebiliyor, işitmeden duyabiliyor,” vs Bu çerçevede, Scientologyde kitaplı dinlerin İsa dahil tüm peygamberleri ve Buda gibi diğer büyük dinî liderler, “Berraklık” mertebesinin biraz üstüne çıkmış insanlar olarak kabul görüyorlar Allahın varlığına inandıklarını ifade ediyorlar, ancak sıfatlarını belirtmiyorlar Cennet, cehennem yok Reenkarnasyon var “Berraklık” mertebesine ulaşan kişinin doğum–ölüm silsilesinden kurtulacağı telkin ediliyor Denetçinin uyguladığı program, ayrıntılı ve ödünsüz Seanslarda “Elektro–psikometre” denilen bir özel bir aygıt kullanılıyor “Elektro–psikometre”nin patenti Volny Mathieson isimli bir kült üyesi tarafından 1966 yılında alınmış “Aygıt,” denetçiler tarafından üyelerin “ruhsal sıkıntı merkezlerini saptamak için kullanıyor
Hubbard, 2 Dünya Savaşında Deniz Kuvvetlerinde görev yaptı ve hemen ardından Gönüllüler İdaresine “intihar eğiliminden” ve “ciddi olarak zarar görmüş” hafızasından yakındı Bununla birlikte, Hubbard orta derecede başarılı ikinci sınıf bir bilim kurgu yazarıydı Yıllar sonra, kilisesinin broşürleri onu yanlış olarak savaşta harekatlar sırasında sakatlanmış ve kör olmuş, iki kez öldüğü duyurulmuş ve mucize sonucu Scientology sayesinde şifa bulmuş “aşırı başarılı” bir 2 Dünya Savaşı kahramanı olarak tanımlıyordu
Hubbard, 1950de, tarikatın kutsal metinlerinden biri olan Dianetics: Modern Akıl Sağlığı Bilimini yazdı İçinde “dinleme” dediği kaba psikoterapatik bir tekniği tanıtıyordu Ayrıca konuşulan konular geçmişlerini çağrıştırırken deride oluşan elektriksel değişimleri ölçmek için dizayn edilmiş (“E–metre” denilen) basitleştirilmiş bir yalan makinesi icat etti Hubbard mutsuzluğun eski travmaların neden olduğu zihinsel aberasyonlardan (ya da “engramlar”dan) türediğini iddia ediyordu E–metreyle yapılan danışmanlık seanslarının engramları ortadan kaldıracağını, körlüğü tedavi edeceğini, hatta kişinin zekasını ve görüntüsünü de geliştirebileceğini iddia ediyordu Hubbard takipçileri için her biri daha da pahalı olan yeni basamaklar üretmeyi sürdürdü 1960larda insanların 75 milyon yıl kadar önce Xenu adlı zalim bir galaktik hükümdar tarafından dünyaya sürülen ruh kümelerinden (ya da “tetanlardan”) yapıldığı kararını yayımladı 1967de çalışan bir Dahili Gelir Servisi, tarikatın ana kilisesinin vergi muafiyetini ortaya çıkardı 1971de bir federal mahkeme Hubbardın tıbbi tezlerinin uydurma olduğuna ve E–metre dinlemenin artık bilimsel bir müdahale olarak adlandırılamayacağına hüküm verdi Hubbard buna tümüyle dine yönelerek, tarikatın ilginç ayinlerine ilk düzenleme koruması arayarak karşılık verdi Kiliseler inşa edildi, ayrıcalıklar “misyon”, bağışlar “sabit bağış” ve Hubbardın karikatür kitabındaki kozmolojisi “kutsal metinler” oldular

Günümüzde Scientologistler
“Scientologistler”in sekiz milyon üyesi olduğu hesaplanıyor Üç bin kiliseleri, yüz yirmi ülkede misyoner irtibat ofisleri var Grubun beyanına göre Scientologynin 50000 aktif üyesi bulunuyor Scientology, bugün 40 yaşındaki, liseden terk ve ikinci kuşak bir kilise üyesi olan David Miscavige tarafından yönetiliyor
Scientology Kilisesi takipçilerinden bir kısmı Hollywoodda da güçlü bir ekip kurdu Taraftarlar arasında ; Tom Cruise ve John Travolta, aktrisler Kirstie Alley, Mimi Rogers ve Anne Archer, Palm Springs işletmecisi ve göstericisi olan Sonny Bono, jazzcı Chick Corea ve hatta çizgi karakter Bart Simpsonın sesi Nancy Cartwright gibi ünlülerde bulunmaktadır
Yakın zamanlarda uzun yıllar tarikat yandaşı olan yüzlercesi – pek çoğu ruhen ve bedenen kötüye kullanıldıklarından şikâyet ettiler – kiliseden ayrıldılar eleştirilerini dile getirdiler Bazıları Scientology kilisesini dava etti ve kazandı; diğerleri 500000 $lık kefaletlerle davadan vazgeçtiler Pek çok davada yargıçlar kiliseyi “şizofren ve paranoyak” ve “ahlaksız, fesat ve tehlikeli” olarak etiketlediler Günümüzde halen akımın bir çok üyesi finansal yolsuzluk yapmakla (bu yolsuzlukların miktarı bazen 500 milyon $ civarındadır) yargılanırken bir yandan da akım gittikçe güç kazanmakta taraftar sayısını arttırmaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



Chino'nun Gerçek Adaleti

Panawave Kültü

Japonyada ortaya çıkan beyaz-giysili (Pana Wave Laboratory ) tarikat, bilinmeyen 10'uncu gezegenin Dünyaya yaklaşmakta olduğunu ve 15 Mayıs 2003 de insanlığın büyük bir kısmının yok olacağını öne süren Tarikata üyeleri, Dünyanın manyetik kutuplarının değişmesi üzerine büyük sel ve tsunami felaketleri yaşanacağına inanmaktadırlar Tarikat 1970'lerde Yuko Chino adlı bir kadın tarafından kuruldu

Solcuların yaydığına inandıkları elektromanyetik dalgaları kırmak için beyaz giyinen Panawave ('Pana Wave Laboratory )tarikatı üyeleri 69 yaşındaki bayan Yuko Chino'nun peygamber olduğuna inanıyor Tarikat üyeleri, Güneş sisteminde var olduğuna inandıkları 10'uncu gezegenin yaklaşması sonucu bu yaz (2003) dünyada büyük değişimler yaşanacağına inanıyorlar

Geçtiğimiz günlere kadar Pana Dalgası Laboratuarı diye anılan bu grup pek tanınmıyordu Chino'nun Gerçek Adaleti isimli tarikat üyeleri, sonun yaklaşmakta olduğuna inanıyor Bu nedenle bir süredir karavanlarla Japonya'da gezip elektro manyetik alanlardan temiz bir yer arıyorlar

Tarikat üyeleri komünistlerin elektro manyetik dalga yayarak hasta olan tarikat liderlerini öldürmek istediğini öne sürüyor Bu nedenle elektro manyetik alanları kırdığına inandıkları beyaz renkte önlük giyiyor, beyaz renkli araç kullanıyor, etraflarını beyaz örtülerle sarıyor, ağaçları bile beyaz bezlerle kaplayarak dalgaları durdurmaya çalışıyorlar

Tarikatı lideri Yuko Chino, Mart 2003 de Fuji TV kanalından muhabir Tomoya Morishita ile karavanında görüşmeyi kabul etti Aracın içinin beyaz kaplı olduğu ve üzerinde tuhaf girdap işaretleri bulunduğunu belirten Morishita, müritlerinin aksine, kadının açık mavi bir süveter ve lacivert bir pantolon giymiş olduğunu belirtti Sözde peygamberin kanser olduğunu ve yakında öleceğini söylediğini belirten Morishita, Öyle ağır hasta birine benzemiyordu Tipik bir büyükanne işte dedi Kadının Cennetten enerji aldığım sürece yaşayacağım dediğini aktardı

Üzerindeki metal objeleri çıkarıp mikrofon ve kamerayı beyaz örtüyle sardıktan sonra beyaz önlükle yaşlı kadının yanına girmesine izin verilen muhabir, 25 dakikalık görüşmenin yüzde 90'nın geçen yıl yolunu şaşırıp sanayi bölgesindeki bir nehire giren Tama-chan isimli fok balığının kurtarılması olduğunu söyledi Tarikat üyeleri fok balığını kurtarmaya çalışmışlar, ancak başarılı olamamışlardı

Tarikat günümüzde küçük bir grup olarak varlığını devam ettirmekte ve tarikat üyeleri 20 Mart 1995'te Tokyo Metrosu'na 'Sarin' saldırısı düzenleyen İlahi Gerçek (Aum Supreme Truth) Tarikatı gibi, terör eylemlerine girişmelerinin beklenmesinden korkan Japon Polisinin sıkı takibi altında yaşamaktadırlar


Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #28
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



Diyet Tarikatı

Tanrının şişmanları sevmediğini ileri süren tarikatın kadın lideri, cennete girmek isteyenlerin mutlaka zayıflaması gerektiğini söylüyor

ABD'de kısa bir süre önce kurulan ve parolası 'Şişmanlar cennete giremez' olan 'Diyet' tarikatının müritleri Tanrı katında kabul görmek için acımasızca oruç tutuyor 'Kilo verme atölyelerinde' Tanrı'nın beğenisini kazanana kadar zayıflamaya karar veren tarikatın lideri ve diyet uzmanı Gwen Shamblin (45) 'Tanrı, aşırı kilolu insanları sevmez Eğer şişmanlarsak, kendimizi kontrol altına almamız gerekir Ve disiplin, bizi cennetlik yapıyor' dedi

Tanrı adına oruç tutarak 100 kilodan 36 kiloya düşen Shamblin, rejimiyle taraftarlarına öncülük yaparken yazdığı 'Kilo Verme Diyeti' kitabını da, kutsal kitap 'İncil' gibi görüyor Bir milyondan fazla satan kitabında müritlerine 'Açgözlülük büyük günahtır' diye öğütler veren tarikat liderinin binlerce taraftarı var


Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #29
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



Branch Davidians
"Waco"

Branch Davidians kültü taraftarları 50 günlük trajik kuşatmanın ardından 1993 Texas Waco'daki yangında 82 kişinin ölümünden sonra kendilerini gizlediler Davidciler Yedinci Gün Adventistleri' nin bir koluydu SDA (Yedinci Gün Adventistleri) lar gibi İsa Mesih'in ikinci kez gelişine inanmışlardı Fakat 1959 da İsa'nın geleceğini söylemelerine karşılık İsa geşmeyince başarısız olup, güçsüz düşmüşlerdir SDA cılar 1844, 1845, 1854, 1873 deki İsa'nın gelişiyle ilgili yanlış bilgilendirmelerden doğan sıkıntılarla baş edebilmişler dir

İsa'nın ikinci gelişine inananlar ise Texas da büyük bir alanı satın alıp devasa bir cephaneliği de olan büyük bir çiftliğe kapanmışlar, elektrik dahil, tüm ihtiyaçlarını kendileri karşılıyorlardı Devletten bütünüyle bağımsızdılar, hiçbir müdahale kabul etmiyorlardı Vaiz Gray'in 1993 yılında bir polis memuruyla takışması sonucu çıkan olaylarda, Birleşik Devletler Savunma Bakanlığı, Hazine Bakanlığı ve FBI'ya bağlı özel timlere elli gün direnmişlerdirÇıkan olaylar sonunda kadın, erkek ve çocuklardan oluşan sekseniki kişi yanarak hayatını kaybetmiştir

15 yaşındaki annesinden evlilik dışı doğmuş ve üvey babasının kötü muamelesiyle büyümüş ve 19 yaşında Adventistlerle tanışıp onlara katılan Vernon Howell ; ismini " David Koresh " olarak değiştirdikten sonra George Roden'in liderliğinin saf dışı bırakılmasıyla 1986 yılında Davidcilerin başına geçmiştir Kendisini 1985 yılında "Günahkar Mesih" olarak deklare etmiştir İsa'nın yakın bir zamanda geleceğini umarak kendilerini İsanın Krallığı'nı kurmak için milenyuma kadar İsa'nın takipçileri olarak görüyorlardı

"Branch Davidians" inananları Avustralya , İsrail ve Britanya'ya giderek oralarda akımın görüşlerini yaymaya çalışmışlar ve belli bir taraftar sayısına ulaşmışlardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarikatlar Kültler Mezhepler

Eski 11-04-2012   #30
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarikatlar Kültler Mezhepler



Birleşik Kilise

Unity School of Christianity
(Hıristiyanlığın Birleşik Okulu)

Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'i kullanmalarına rağmen aslında Hinduizmle Hıristiyanlığın karışımı bir inanca sahip bir külttür

İsmi birleşik olmasına karşılık günümüzde 2 büyük gruba ayrılmışlardırÇeşitli ülkelerde 300 merkezleri vardır Unity School of Christianity Kültü 1889 yılında Charles ve Myrtle Fillmore adlı karı-koca tarafından Missouri, Kansas City (ABD) de kurulmuştur Charles kendisinin Aposte Paul 'ün reenkarnasyonu olduğuna inanan biriydi

Kültün iyi finanse edilmiş radyo ve Tv promosyonları ile milyonlarca duacılarının Prayer Line (Duacıların Çizgisi) adı verilen Silent Unity (Sessiz Birlik) kanalıyla yıllık altı milyona ulaşan güçleri ile etkindirler

We Wisdom veya okul çocuklarına yönelik Daily Word adlı dindar eserler gibi milyonlarca trajlı kitap basıyorlarÖzellikle Hıristiyanlık adı altında kendi öğretilerini insanlara sunuyorlar böylece okuyucular Hıristiyanlık la ilgili şeyler okuduklarını düşünüyorlar

Kültün İnançları

Unity School of Christianity Kültüne göre Tanrı ; Görünmez, insanüstü bir güç, bir prensip, kanun, varoluş, aktif bir ruhtur Her şey de varolan kamutanrısal (panteistik) bir tanrıdır

İsa sadece Hıristiyan bilinci taşıyan bir adamdırChrist her insanda varolan bir mükemmellik durumudur İsa çok yıllar önce yaşamış ve kendi kurtuluşunun arayışı içinde olan biridir

Unity'e göre İsa "Son of David" yani Davud'un oğlu olarak isimlendirilmektedir ve isa nın evvelce bir zamanda David olarak şahıslaşmıştır İsa Mesih 'in birilerinin ruhu için feda edilip ölmediğini ve hiçbir zaman fiziksel olarak yeryüze bir daha dönmeyeceğini kabul ederler

Kutsal Ruh bir şahıs değildir Fakat eylemde Tanrının kuralıdır (kanunudur) Unity School of Christianity Kültü 'ne göre kurtuluş ; her insanın Hz İsa 'nın Tanrının oğlu olduğu gibi kendisini de Tanrının oğlu olarak görmesiyle gerçekleşir Hiçbir kötülük ,şeytan, ruh, zenginlik ve çok fayda yoktur Kişi bu gerçekleri öğrenene ve mükemmel olana kadar reenkarnasyonlaşır Pozitif düşünce her şeyin anahtarıdır

Unity School of Christianity Kültüne göre ölüm kötü düşüncenin sonucudur Kişi reenkarnasyonlaşabilir (yeniden doğabilir) taki aydınlanma gelene kadarKülte göre cennet veya cehennem yoktur

Charles ve Myrtle Fillmore çifti "pozitif düşünce - düşünme-" ile Mary Baker Eddy ' nin Hıristiyan Bilim'in (Hıristiyan Bilim ;Hindu dini ile Hıristiyan dininin karışımı olan yeni bir dini akımdırMary Baker Eddy tarafından Massachusetts 'de 1875 yılında kurulmuştur misyonunu geliştirebileceklerine inandılar Onlar Tanrının her şahsın içinde olduğunu ve cennet ile cehennemin burada var olduğunu şimdi ise dünya üzerinde olduğu düşüncesini ileri sürdüler Tanrı aşktır, sevgidir ve iyi bir sağlık için gizli bir formüldür Eğer kişi Tanrının yada doğanın kanunlarını takip ederse iyi bir sağlığa sahip olur Bütün bunların yanında "Laws of God" (Tanrının Kanunları -Kuralları-) Tanrının emirleri değildir Yalnızca doğanın kanunlarıdır Hz İsa'nın mucizeleri gerçekti çünkü Hzİsa doğanın kanunlarının (kurallarının) takipçisiydi

Hindu dini ile Hıristiyan dininin karışımı olan fakat Hıristiyanlıktan oldukça farklı yeni bir dini akımdırMary Baker Eddy tarafından Massachusetts de 1875 yılında kurulmuştur Bayan Eddy muhterem ve yanılmaz olduğunu iddia ediyordu1910 da Conrad New Hemşir de öldü

The Holy Scriptures (Kutsal Kitap ) Bayan Eddynin yazmış olduğu topluluğun kutsal kitaplardıdır Bunlar içerisinde “Bilim ve sağlık ,Kutsal Kitap Anahtarı ile Miscellaneous Yazıları, Kilise Annenin El Kitabı ve İncil” sayılabilir

Topluluk servisleri dıştan Hıristiyan gibi gözüküyorlar Servislerde incil okutuluyor ve her pasajın yorumu Mrs Eddy nin yazılarına göre yapılıyor Fakat tüm bunlara rağmen topluluk aslında tamamen anti-hıristiyandır

Hıristiyan Bilim Kilisesine göre İsa Tanrı değildirsadece Hıristiyan düşüncesini vurgulayan birisidir(“Christ” mükemmellik anlamına geliyor insan değil)Topluluk İsanın sıkıntı çekmediğini günahlar için acı çekmediğini ve çarmıha gerilip ölmediğini kabul ediyor Böylece İsanın fiziksel olarak göğe çekilmediğini ve bir daha geri dönmeyeceğine inanıyorlar Meryem Anadan doğumunun ise sadece ruhani (dinsel) bir düşünceden ibaret olduğunu iddia ediyorlar

Kutsal Ruhu “ Holly Spirit” şahsi olmayan bir güçtür Ve Bilim Hıristiyanları öğretileri olarak kabul edilir

Hıristiyan Bilim Kilisesine göre “God” Tanrı Hıristiyan tanrısı değildir, fakat bir Hindu şahıstır Yaşamın şahsi olmayan prensibi, gerçeklik, aşk zeka ve ruhtur Tanrı ilahi bir kişi değildir Fakat tüm varoluşların kutsal prensibidir

Hıristiyan Bilim Kilisesi aslında bir Hindu görüşüdür Topluluk inançlarına göre gerçek yani maddi dünya mevcut değildir maddi şeyle ve insanlar sadece bir sihirdir yansımadır ilüzyondur Bu nedenle insan vücudu hasta olmaz acılara katlanamaz yada ölmez çünkü gerçekte yoktur

Topluluğa göre her şahıs Tanrının oğludur tıpkı İsa gibiHiçbir kötülük şeytan,ruh, zenginlik ve yaşlılık yoktur Kişi reenkarne olur taki bu gerçekleri öğrenene kadar Cennet yada cehennem yoktur bunlar sadece aklın ihtişamları debdebileridirÖlüm gerçekliktir

Science “Bilim” terimi bilim ve din birliği olarak gösten bir terim değildir Topluluk üyeleri her ne kadar Bilimci olduklarını iddia edselerde tüm maddi şeyleri ilüzyon sonucu olduğunu reddederek gerçekte anti-bilimcidir

Topluluğa göre fiziksel iyileşmelerin iddiası aklın gücü yoluyla insanları çekerFakat onlar yanlış ve psikomatik tedavilerdir

Üyeler “Hıristiyan Bilimi” pratisyenler olarak kullanırlar Doktorlar, fizikçileri, ortopedistleri, ilaçları, vitaminleri gıdaları reddederler Mrs eddy Bir hekimin Alahın ilk emrini bozduğunu öğretmektedir Topluluk bu yüzden yakın zamanda sarasota Floridada yedi yaşındaki çocuğun ihmal sonucu ölümünden katil / suçlu bulunmuştur

Mrs Eddy kendisinin dinsel hizmet olan iyileştirme (tedavi)sinin Matta 9:2 yi okuduktan sonra başladığını iddia etmiştir Aslında iyileştirme doktrini tamamen Hindu asıllıdır İyileşme kişinin hasta olamayacağını, acılara dayanamayacağını böylecede ölemeyeceğini anlamasıyla olur İsaya bu şekilde inanışın insanlara yayılmasıyla bu şekilde hastaların ilüzyonu, yansıması tedavi edilir iyileştirilir

Topluluğun "Christian Science Monitor" adlı Günlük Gazetesi

Toplulu üyelerine göre ıda anlatılan tedavi şekli hastalar için tek ilaçtır Diğer türlü tedaviler cinlere şeytanlara ait olan iyileştirmelerdir

Toplulukta rahip vb yoktur Örgütlenmelerinde cemaat teşkil etmezler İncilin bilgisi altında pratisyenler aracılığıyla Mrs Eddyin yazıları ölçü kabul edilerek “iyileşme” ders olarak okutulmaktadır

Günümüzde İyileşme Kilisesi

Günümüzde 1000000 üyeleri ve 56 ülkede 3000 kiliseleri vardır Üyelerinin büyük çoğunluğu ABDde (yaklaşık 700000 kişi) yaşamaktadırlar “Christian Science Monitor” adlı prestijli günlük bir gazeteleri (100000in üzerinde tirajı vardır) ayrıca “Christian Science Sentinal” adlı magazin dergileri mevcuttur

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.