Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Gezelim, Görelim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bursa, eserler, tarihi

Tarihi Eserler, Bursa

Eski 05-03-2009   #1
KRDNZ
Varsayılan

Tarihi Eserler, Bursa




Irgandi Köprüsü (Osmangazi)
Irgandi Köprüsü Osmangazi ile Yıldırım ilçelerini birbirinden ayıran Gökdere üzerinde bulunmaktadır Irgandı köprüsü, Floransa, Venedik ve Bulgaristan’ın Lofça kentinde benzerleri olan çarşı köprülerindendir

Bu köprü 1442 yılında Pir Ali oğlu Tüccar Muslihiddin tarafından Mimar Abdullah oğlu Timurtaş’a yaptırılmıştır Eski kaynaklardan öğrenildiğine göre bu köprüde 31 dükkan, bir mescit ve iki de ahır bulunuyordu Köprünün uzunluğu konusunda kaynaklar birbirini tutmayan bilgiler vermektedirler Buna göre uzunluğu 45 ile 300 m arasında değişmektedir Ancak, çevresindeki yapılanmalar, köprünün iki yamacındaki eğimin armasından ötürü vadi daralmış ve bu yüzden de köprünün boyu kısaltılmıştır

1854 depreminde büyük zarar görmüş ve Bursa’nın işgali sırasında Yunanlılar buradan çekilirken köprü kemerini bombalamışlardır Bundan sonra 1949 yılında köprü yeniden yapılmış ve 60 cm daha yükseltilmiştir Köprünün Yıldırım ilçesi tarafı Osmangazi ilçesindeki tarafına göre 120 cm daha yüksektir Günümüzde köprünün ana tonozu betonarme olup, her iki yanına da taş kemerler yapılmıştır Köprünün cephesinde dikkati çeken bir özellik de mazgal deliklerinin yerleri bozulmuştur Köprü hücrelerine tonozlu mekanların üzengi taşlarına kadar taş olan köprü, üzengiden sonra tuğla ile yapılmıştır

XVIIyüzyılda Bursa’ya gelen Evliya Çelebi bu köprünün mimarisi ile onunla ilgili öyküleri anlatmaktadır “Evsaf-ı cisr-i Irgandi Bursa’nın bir çarşısı da Gökdere’deki Irgandi Köprüsü üzerindedir ki, yemin ve yesar ikiyüz kadar hallac dükkanlarıdır Hücrelerinin pencereleri zir-ü paylerinden cereyan eden Gökdere’ye nâzırdır Ve bu cisr dükkânlarının üzeri cümle tonoz kemerler ile mebni olub kurşun ile mesturdur Bu cisrin iki başında kal’a kapuları gibi temiz kapılar üzere mazgal delikleri vardır Cizrin bir tarafı boştur Han gibi misafirhane olup at bağlanır”




Setbaşı Köprüsü (Yıldırım)
Bursa’nın en eski köprülerinden biri olan Setbaşı Köprüsü Çelebi Sultan Mehmet zamanında, Gökdere üzerinde XIVyüzyılda yapılmıştır Günümüze yapılan onarımlarla iyi bir durumda gelebilmiştir

Setbaşı Köprüsü biri küçük, diğeri büyük olmak üzere ki kemerli olup, daha önce ahşap olduğu ve Cumhuriyetin ilanından sonra taştan yenilendiği bilinmektedir





Abdal Köprüsü (Osmangazi)
Abdal Köprüsü, Acemler ve Hürriyet Mahalleleri arasında Bursa, Mudanya yolunda, Nilüfer Çayı’nın üzerindedir Köprüyü Abdal Çelebi isimli bir tüccar 1669 yılında yaptırmıştır Bursa Salnamelerine göre (1906) 12 gözlü olan bu köprünün iki ucu toprak altında kalmıştır Köprü 64 m uzunluğunda, 475 m genişliğindedir Orta kısım yol seviyesinden biraz daha yüksekte ve sivri kemerlidir

Köfeki taşından yapılan köprünün kuzey tarafında bir mihrap nişi, ayakları üzerinde de selyaranlar bulunmaktadır Bu köprü 1971 yılında Karayolları tarafından onarılmıştır





Bursa Saat Kulesi (Osmangazi)
Bursa Saat Kulesi, Tophane semtinde Osmangazi ve Orhangazi türbelerinin yakınındaki park içerisinde Abdülaziz döneminde (1861-1876) yapılmıştır Bu kule kare planlı ve dört katlı idi Kesme taştan yapılan kulenin ikinci ve üçüncü katlarında bir balkon bulunuyordu Kulenin her cephesinde sivri kemerli birer pencere, yanında da birer niş vardı Kulenin üçüncü katında Bursa’ya bakan yüzünde yuvarlak kadranlı bir saat bulunuyordu Bu kule yıkılmış ve günümüze gelememiştir Kulenin ne zaman yıkıldığı konusunda da herhangi bir bilgi bulunmamaktadır

Bugünkü saat kulesi ise, yine aynı yerde Vali Reşit Mümtaz Paşa ve Belediye Reisi Mehmet Emin Bey zamanında 2 Ağustos 1904’te yapımına başlanmış, 31 Ağustos 1905’te de tamamlanmıştır

Kule 33 m yüksekliğinde kesme taştan yapılmıştır Kuleye dört basamaklı yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir Kulenin içerisinde 89 basamaklı ahşap bir merdiven bulunmaktadır Kulenin kare gövdesini beş profilli saçak altı parçaya bölmektedir Her katın cephesinde yuvarlak kemerli, dikdörtgen birer pencere bulunmaktadır En üst katın her bir yüzüne de yuvarlak kadranlı birer saat yerleştirilmiştir Ağırlıklarla çalışan bu saatin çanının çapı 90 cm dir






Yenişehir Saat Kulesi (Yenişehir)
Yenişehir’in merkezinde, Cumhuriyet alanının ortasında yer alan saat kulesi Kaymakam Necmettin Bey ile Belediye Reisi Mehmet Gökgöz zamanında 1935-1936 yıllarında yapılmıştır Mimarı İnegöllü İbrahim Usta olup, saatin kadranlarını Nuri Körüstan yapmıştır

Saat Kulesi, köşeleri pahlanmış sekizgen biçimindedir 18 m yüksekliğinde, kesme taştan kule beş silme ile altı bölüme ayrılmıştır Kulenin ortasında bir balkon, en üstünde de Bursa kemerli önünde bir balkonu olan bir köşk bulunmaktadır Bu köşkün altına da dört yana bakan saat kadranları yerleştirilmiştir





) Şeyh Müftü Türbesi (Mustafakemalpaşa
Şeyh Müftü Camisi’nin kuzey batısında, camiye bitişik olarak Şeyh Müftü’nün türbesi bulunmaktadır Şeyh Müftü Mustafakemalpaşa’lı olup, asıl ismi Abdülkerim-ül Kadiri’dir Kadiri Tarikatına mensup olup, Şeyh Karabali’den ders almış ve Şeyh İmamzade’nin müridi olmuştur Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul müftülüğüne tayin edilmiş, 1544-1545 yılında ölmüş ve Mustafakemalpaşa’ya gömülmüştür

Türbe 1894-1895 yılında Naip Şefik Bey’in, Kaymakam Haydar Bey’in ve ismi belli olmayan bir hakimin yardımları ile yapılmıştır

Türbe dıştan düzensiz dikdörtgen, içeriden de altıgen planlıdır Doğu batı ve kuzeybatı cephelerinde dışa doğru daralan sivri kemerli birer penceresi vardır İç kısımda yerden bir metre yüksekliğinde bir seki üzerinde iki ahşap sanduka bulunmaktadır





Lala Şahin Paşa Türbesi (Mustafakemalpaşa)
Lala Şahin Paşa’nın medresesinin yanında türbesi bulunmaktadır Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki bir kayda göre medrese 1883-1884 yılında harap olmuş ve sonradan yenilenmiştir Medresenin yanındaki türbenin içerisindeki mezar ile ilgili bir kitabe bulunmamaktadır Ekrem hakkı Ayverdi, 1950 yıllarında yaptığı araştırmada burada Bali Bey isimli bir mezar taşı görmüştür Buna dayanarak da Bali Bey’in lala Şahin Paşa’nın oğlu Mehmet Paşa’nın oğlu olduğunu ileri sürmektedir Lala Şahin vakfiyesine göre türbe 1348 tarihinden önce yapılmıştır Türbe 1948 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından restore edilmiştir

Türbe kare planlı olup, üzeri sekiz dilimli sivri bir külahla örtülmüştür Duvarlardan külaha geçiş tromplarla sağlanmıştır Türbenin girişi doğu cephesinde ve iki yanında da birer penceresi vardır Girişin lento ve kemerleri kabartma tekniğinde kıvrık dal ve yapraklarla bezenmiştir Pencerelerin sövelerine Selçuklu nesihi ile yazılmış ayetler yerleştirilmiştir Türbe moloz taştan yapılmıştır Doğu ve kuzeydeki pencere kemerleri tuğladan, diğer cephelerdeki pencere kemerleri de üç tuğla ve bir taş dizisinden yapılmıştır Türbenin batı yanında iki, giriş ekseni karşısında bir, doğusunda da aynı eksen üzerinde olmayan bir penceresi bulunmaktadır





Hamza Bey Türbesi (Mustafakemalpaşa)
Hamza Bey Camisi’nin yanında bulunan Hamza Bey’in türbesinin kuzey cephesinde iki kitabe bulunmaktadır Bu kitabelerden birisinde Hamza Bey’in 1462-1463 yılında üç değirmenini Bolu’daki dergâhına vakfettiği yazılıdır Hamza Bey’in Lala Şahin Paşa’nın torununun çocuğu veya torununun torunu olduğu diğer kitabede belirtilmiştir

Türbe kare planlı olup, üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür Giriş kapısı kuzey duvarında, güney ve batı duvarlarında da birer penceresi bulunmaktadır Türbenin alt kısmı kesme taştan, üstü de tuğladan yapılmıştır




Eşrefi Rumi Camisi (İznik)
İznik’in kuzeydoğusunda, Eşrefoğlu Sokak ile Türbe Sokağı’nın kesiştiği noktada yer alan Eşrefi Rumi Camisi türbe, dergâh, zaviye ve hazireden oluşan bir yapı topluluğu idi Eşrefoğlu Abdullah Rûmi (1353-1469) aslen Mekkeli olup, Bursa’da eğitim görmüş olup, Hacı Bayram Veli’nin önce müridi, sonra da damadı olmuştur Bundan sonra da dergâhını İznik’te kurmuş, bunun yanına da camisini yaptırmıştır

Cami İznik’in Yunan işgali sırasında 1922 yılında yıkılmış ve yakılmıştır Günümüze yalnızca bazı duvar kalıntıları ile minaresi ve haziresindeki mezarlar gelebilmiştir Kitabesi günümüze gelememiştir Ancak caminin banisi olan Eşrefoğlu Abdullah Rûmi’nin sandukası üzerindeki bir levhada “Haza kabr-i şerifi Kutb-ül arifin eşşeyh Eşrefzade Abdullah Rumi Kuddise sirruhu vefatı sene (H874 - M1469)” yazılıdır Buna dayanılarak caminin Eşrefi Rûmi’nin ölümü 1469 olduğuna göre XVyüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır

Cami 1250x1600 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, kuzeyinde 8 m uzunluğunda bir ahşap revak bulunuyordu İbadet mekanının sivri kemerli giriş kapısı üzerinde çini levhalı bir hadis bulunuyordu Mihrabında hadis yazısı ve kandil ve enginar yapraklı bezemelerden oluşmuş çini karolar bulunuyordu Bu cami Sultan IVMurat (1623-1640) tarafından onarılmış, caminin ve türbesinin duvarları çinilerle kaplanmıştır Bu çinileri Tabakzade Mehmet Usta 1628 yılında yapmıştır

Günümüzde bu caminin yerine modern bir cami yapılmıştır Eski camidsen günümüze kalan minaresi kesme taştan üç sıra tuğlalıdır Sekizgen planlı kaidenin üzerine 12 cepheli gövde oturtulmuştur Petek ve külah kısmı yıkılmıştır Eski camiye ait olan minaresinin gövdesi çemberler içerisine alınarak sağlamlaştırılmıştır Kırmızı tuğladan yapılmış olan minarenin gövdesi çini kuşaklarla bölümlere ayrılmıştır Üzeri de XVIIyüzyıla ait çinilerle sonraki dönemlerde kaplanmıştır Caminin yanındaki avluda bulunan küçük bir hamam da 1970’li yıllarda yıkılmıştır





Mahmut Çelebi Camisi (İznik)
İznik Mahmut Çelebi Mahallesi’nde, Ayasofya Kilisesinin yaklaşık 100 m güneyinde olan Mahmut Çelebi Camisini, kitabesinden öğrenildiğine göre Sultan IIMurad’ın kayınbiraderi, Çandarlı Halil Paşa’nın torunu Vezir Mahmut Çelebi 1442-1443 yılında yaptırmıştır

Erken Osmanlı devri mimarisinde tek kubbeli camiler grubundan olan bu yapının kuzeyinde dikdörtgen planlı, üzeri tonoz örtülü, ortası kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır Giriş kapısı üzerinde üç satırlık, 45x180 cm ölçüsünde yapım kitabesi bulunmaktadır Yeşil Caminin küçük bir örneği olan bu caminin üzeri duvarlara dayanan bir kubbe ile örtülüdür İbadet mekanında kareden kubbe yuvarlağına geçiş Türk üçgenli bir friz ile sağlanmıştır

Caminin minaresi yeşil sırlı tuğlalardan yapılmış kuşaklarla çevrilmiştir Ancak, 1967 yılındaki depremden zarar görmüştür Mahmut Çelebi de caminin bahçesindeki demir parmaklıklı bir türbede gömülüdür Caminin karşısında yer alan İznik’in en eski çeşmesi ise 1970’li yıllarda yıkılmıştır Caminin yanında Golts Paşa’nın kullanılır olarak gördüğü aşhane-imaretten sadece duvar izleri günümüze gelebilmiştir

__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Bursa

Eski 05-03-2009   #2
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Bursa




İznik Surları ve Sur Kapıları (İznik)

İznik’teki Bizans dönemi eserlerinin başında surlar ve sur kapıları gelmektedir İznik’te Bizans öncesi yapılan Helenistik Çağ surlarından hiçbir iz günümüze gelememiştir Yörede yapılan kazılarda da onlarla ilgili bir kalıntıya rastlanmamıştır İznik Gölü çevresindeki surlardan ve Göl Kapısı’ndan da bir kalıntı bulunamamıştır

Roma dönemi surlarının üzerine yapılan Bizans surları ve Osmanlının onarımları ile bu surlar Anadolu’nun en iyi korunmuş savunma sistemleri arasındadır Helenistik dönemin önemli bir yapılanması olan Hippodamos planı düzeninde, birbirini kesen caddelerden oluşan şehir planında İznik’in iki ana caddesi Antik Cardus ve Decumanus sur kapılarına kadar uzanmaktadır Bizans sur kapılarından günümüze İstanbul, Lefke ve Yenişehir Kapısı gelmiş, Göl Kapısı, Hotos Kapısı ve duvarlardaki diğer küçük kapılardan önemli bir kalıntı günümüze ulaşamamıştır Bunlardan Lefke ve İstanbul kapıları Roma zafer takları biçiminde olup, MS123 yılındaki depremden sonra surların içerisinde kalmıştır

İznik surları güneybatıda zikzaklar çizerek uzanmaktadır İznik surları ile ilgili ilk bilgileri Strabon vermektedir Helenistik dönemde 16 stad (2893) uzunluğundaki ilk şehir surlarının kalıntıları günümüze gelememekle beraber, o dönemde şehrin daha küçük olduğu ve surların da küçük kapsamlı olduğu anlaşılmaktadır Günümüze gelen surların büyük bir bölümü MS258-259 yıllarında Trakya’dan gelen göçlere karşı koyabilmek için İmparator Gallienus (253-260) zamanında yapılmaya başlanmış, Marinus, Quietus (260-261) döneminde çalışmalar devam etmiş, eski surlar yenilenmiştir

İstanbul Kapısı yakınındaki burçlarda bulunan bir kitabede şehrin 727’de Arap ordularınca kuşatıldığı ve surların güçlendirilmesi için de İznik tiyatrosunun kesme taşlarının sökülerek burçlarda kullanıldığı öğrenilmektedir İmparator IIILeon ve VConstantinius’un özellikle surları güçlendirdiği ele geçen kitabelerden öğrenilmektedir MS740 yılındaki deprem İznik sur ve burçlarının bazı bölümlerini yıkmış ve İmparator IIMikhail (847-867) 859 yılında surları yeniden düzenlemiştir İznik’teki 1065 depremi surlara zarar vermiş ve Bizans imparatorluğu sırasında bu sırlar yeniden onarılmıştır Laskarisler döneminden günümüze gelen bu surlar düzgün bir planı olmamakla beraber 4970 m uzunluğunda son derece düzgün bir savunma hattını oluşturmuştur

İznik’te günümüze gelebilen surlar; ana surlar, ön surlar, hendekler ve kapılar olmak üzere dört ayrı bölümden meydana gelmiştir Bunlardan ana surlar, 11 m yüksekliğinde olup kare ve yarım yuvarlak kulelerle desteklenmişlerdir Bunların önünde 16 m uzaklığında daha alçak bir ön duvar ile içi su ile doldurulmuş bir hendek bulunuyordu

Duvarlar üç sıra taş ve üç sıra tuğla ile örülmüştür Bu yapı sistemi ile İznik surları İstanbul surlarına benzemektedir İznik’in her iki sur duvarının da birbirlerinden 60-70 m aralıklarla yerleştirilmiş, ana surda 108, dış surda 130 olmak üzere toplam 238 kulesi bulunuyordu Roma ve Bizans döneminde yapılan bu surlardan Roma dönemine ait olanlar tuğladan, Bizans dönemine ait olanlar ise tuğla ve moloz taştan karışık olarak yapılmıştır Kuleler genellikle iki katlı olup, katlar arasındaki üst örtüyü tonozlar meydana getirmiştir Yakın tarihlere kadar bu kulelerin içerisinde freskoların bulunduğu da anlaşılmaktadır Kulelerde sur duvarlarında olduğu gibi daha önceki dönemlere ait devşirme parçalar, mermerler çokça kullanılmıştır Son derece sağlam ve korunaklı yapılan bu surlar Arap akınları, Haçlı seferlerine ve Selçuklulara karşı direnmiştir

İstanbul’un Haçlılar tarafından 1204’te ele geçirilmesinden sonra Bizans imparatoru ve yönetimi İznik’e gelip burada Bizans İmparatorluğunu devam ettirmişlerdir 1204-1261 yılları arasındaki bu dönemde İznik surları onarılmış, ön surlar yeni burçlarla desteklenmiştir

Surlarla ilgili bilgileri ilk kez 1553-1555 yıllarında İznik’e gelen Besbek ile Dernschwam, ChTexier (1833), FrVon der Goltz (1891-1892), AKorte (1893-1895) vermiş, plan ve krokilerini çizmişlerdir Onların bu çalışmaları günümüzde yapılan kazılara ışık tutmuştur

İznik sur kapılarından İstanbul ve Lefke kapılarını Roma İmparatoru Hadrianus’un(117-138), Yenişehir ve Göl kapılarını da İmparator IIClaudius Godhicus’un (268-270) yaptırdıkları ele geçen kitabelerden öğrenilmiştir Roma İmparatorluk dönemi mimarisinin teknik ve üslubunu yansıtan bu kapılar aynı zamanda birer zafer takı görünümündedirler


İstanbul Kapısı

İstanbul Kapısı İmparator Hadrianus zamanında, MS70-71 yıllarında yapılmıştır Bugün İznik’in kuzeyindeki Atatürk Caddesi’nin surlarla birleştiği yerde olan bu kapı çeşitli dönemlerdeki onarımlardan sonra günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir Roma ve Bizans dönemlerinde İstanbul’a giden yolun buradan başlamasından ötürü İstanbul Kapı ismi ile anılmıştır

Kapının önündeki dış kapı ön sura ait olup, iki yanında iki silindirik küre bulunmaktadır Bir sıra moloz taş, iki sıra tuğla ile yapılmış olan kapının üç yöne bakan birer mazgal penceresi bulunmaktadır İstanbul Kapısı kuleler arasındaki yolun ortasında olup, yan ve üst söveleri silindirik, koyu renkte granit sütunların hatıllar ve demir kuşaklarla birbirlerine bağlanmasından oluşmuştur Burada bulunan sövelerin üzerindeki büyük kemer köşe duvarlarının üzerine oturtulmuştur Ayrıca kemer ile söve arası da tuğla ile örülerek doldurulmuştur Üstteki yatay sütunun uçları konsollarla takviyeli olup, dışarıya çıkıntı yapmaktadır Kapı üzerinde yüksek kabarma olarak yapılmış bir savaş sahnesi görülmektedir Bu kabartmaların üst kısmında da Pampfilya tipi bir lahit kapağı görülmektedir

İstanbul Kapısı 280 m genişliğinde, 275 m yüksekliğindedir Kapının kuzey ve güney cepheleri aynı yapı özelliğini taşımaktadır Bu kapı orta kapıdan biraz farklı bir eksendedir Bizans döneminde Theodor Laskaris XIIIyüzyılda buraya bir demir kapı eklemiştir Ana geçidin her iki yanında 3,50 m uzunluğunda, 0,90 m genişliğinde yayalar için iki geçit yapılmıştır Bu geçitler üzerinde de kurt dişi lentolardan oluşan beyaz mermer bezemeler dikkati çekmektedir Kapının iki yanına nöbetçi odaları yerleştirilmiştir Kapının şehre bakan yüzünde bir kitabe olduğu, çivi deliklerinden anlaşılmaktadır Bu deliklere dayanılarak okunabilen kitabede; “Gaius, Cassius Chrestus’un çabasıyla yapımı tamamlanan bu eseri Prokonsil M Plancius Varus imparatorların yüce evine ve eyaletin başşehri Nikaia’ya adadı” yazılıdır İstanbul Kapı’sındaki bu yazıtlar Roma İmparatoru Vespasian (69-79) ve İmparator Titus’un (79-81) müşterek yönetimleri sırasında yazılmıştır Kitabede ismi geçen M Plancius Varus İznik’in önemli bir kişisi olup, Bithynia ve Pontus eyaletlerinde prokonsillük yapmıştır

Kapının kuzey ve güney cephelerinde, geçitlerindeki nişler içerisinde Roma döneminde heykellerin bulunduğu, Bizans dönemlerinde de onların yerine fresklerin yapıldığı günümüze gelen izlerden anlaşılmaktadır Roma döneminde yapılmış olan ana kapının yanında sur duvarlarına bağlanan bir iç avlu, bunun güneyinde de İznik’e girişi sağlayan bir iç kapı bulunmaktadır Bu kapı 415 m yüksekliğinde, 401 derinliğinde iki kanatlı ahşap bir kapı ile kapatılıyordu Bunun iki yanında da 175 m genişliğinde yayalar için geçitler bulunuyordu Burada bulunan ve tiyatrodan sökülmüş bir taşın üzerinde de Grekçe; “Düşmanın cüretinin, tanrının yardımıyla, utanca dönüştüğü şu yerde, Hıristiyan dostu krallarımız Leon ve Constantinius, yüz basamaklı bir zafer kulesi yaptırdılar Coşku içinde giriştikleri bu işi gerçekleştirerek, Nikaia şehrini içten bir gayretle onardılar Her üne laik saray mabeyincisi patrik Artavasdos’un yapıtın tamamlanmasında büyük emeği geçti” yazılıdır Ayrıca tiyatrodan buraya getirilen, MS IIyüzyıla tarihlenen sakallı bir mask da bulunmaktadır O zamanki inanışa göre bu masklar kenti kötü ruhlardan ve düşmanlardan korumak amacı ile buraya yerleştirilmiştir İç kapının kuzeybatı yüzeyinden kazınmış bir büst kabartmasının Büyük İskender’e ait olduğu belirtilmektedir


Lefke Kapısı

Lefke Kapısı, İznik’in doğusunda, Kılıçarslan Caddesi’nin sonundadır Bu kapı, Osmaneli’ne açılan yoldan ötürü bu isimle tanınmıştır İznik’in 13 km doğusundaki Karadin yerleşim yerinden ötürü bir süre “Karadin Kapı” ismi yakıştırılmıştır Osmanlı döneminde haç yolu üzerinde bulunduğundan ötürü de bir süre bazı gezginler buradan “Şam Kapı” ismi ile söz etmişlerdir İmparator Hadrianus (117-138) bu kapıyı iki yanındaki kuleleri ile birlikte bir zafer takı biçiminde yaptırmıştır

Lefke Kapısı’nın ana giriş kemerinin güney ayağı üzerinde dokuz satırlık bir Grekçe kitabe bulunmaktadır; bu kitabede “Uğurlu olsun, eyaletin başşehri Nikaia Gaius teşekkür eder” yazılıdır Kitabede ismi geçen kişi büyük olasılıkla Caius (Julius Basus) veya Gaius (Cassius Chrestus)’dur Kapının kente bakan yüzündeki arşitrav üzerinde iki satırlık bir yazı vardır Burada, “İmparator Kayser, Tanrı Traianus Parthicus’un oğlu Tanrı Nerva’nın torunu, halkın egemenlik yetkisini kendinde taşıyan (Tribunicia Potestas), Traianus Hadrianus Augustus’a, Augustusların en dindar Neokoru, Dionysos ve Herakles soyundan gelen, Bithynia ve Pontus’un birinci şehri, imparatorların en kutsal senatosunun kararları uyarınca Metropolis olan Nikaia sundu” yazılıdır Lefke Kapısı’nın kente bakan yüzünde yaya geçişi üzerindeki nişte bir kitabe daha bulunmaktadır Burada, “Proconsul ve şehrin patronu M Plancius Varus’u dostu Cladius Quintianus onurlandırdı” yazısı bulunmaktadır Bu yazıtlardan da anlaşılacağı gibi, Plancius Varus’un bir mermer heykeli bir niş içerisinde bulunuyordu

Lefke Kapısı’nın batı ve doğu cepheleri aynı özellikte yapılmıştır Bugün kapının 180 mlik kısmı toprak altında kalmıştır Kapının iki yanında 088 m genişliğinde, 360 m uzunluğunda yaya geçitleri bulunmaktadır Bunların ortasındaki yuvarlak kemerli asıl giriş 430 m genişliğinde ve toprak altında kalan kısımlar dışında 370 m yüksekliğindedir Yan geçitlerde kurt dişi motifli lentoların üzerinde akantus yapraklı başlıklar ve kemerlerle çevrili nişler görülmektedir


Yenişehir Kapısı

İznik’ten Yenişehir ve Bursa yönüne giden yolun başındaki Yenişehir Kapısı, Roma döneminde MSIyüzyılda İmparator Cladius zamanında yapılmıştır Bu kapı da çeşitli dönemlerde tahrip olmuş ve onarılmıştır

Yenişehir Kapısı, diğer kapılar gibi üç bölümden meydana gelmiştir Dışarıdan kente girişi sağlayan ilk kapı ön sura bağlıdır Bu kapı da önceki dönemlere ait devşirme parçalardan yapılmış ve surla birleştirilmiştir Dış kapı 420 m genişliğinde, 575 m yüksekliğinde, 310 m derinliğindedir Tuğla kemerli kapı ahşap hatıllarla sınırlandırılmış, iç kısımları tuğla ile örülmüştür Günümüze gelen izlerden kapının iki kanatlı olduğu anlaşılmaktadır Ana surla bağlantılı orta kapı ise, dış kapının 15 m kuzeyinde olup, oldukça sade yapı tekniği göstermektedir Bu kapı 350 m genişliğinde, 5 m yüksekliğinde ve 395 m derinliğindedir Roma döneminde yapılan bu kapı kesme taştan yapılmıştır Kemeri üzerinde sade bir silme görülmektedir Kapının üst kısımları tamamen yıkılmış olduğundan yeterli bilgi bulunmamaktadır Doğusunda tuğladan iki katlı silindirik, üzeri kubbeli bir kulesi vardırBatı yönündeki kulenin yalnızca temel izleri görülmektedir Orta kapıdaki izlerden Lefke Kapısı’na konulmuş olan kitabenin burada da tekrarlandığı anlaşılmaktadır İç kapıya kare bir avludan sonra ulaşılmakta olup, bu kapıdan da günümüze çok az kalıntı gelebilmiştir Bunun da antik devşirme malzemeden yapıldığı izlerden anlaşılmaktadır

Yenişehir Kapıları ile Lefke Kapı’sı arasındaki sur doksan derecelik bir açı ile dönmektedir Açının bu köşesindeki bir kule içerisinde de Aziz Mikhael’in at üzerinde büyük bir freskosu yakın tarihlerde bulunmuştur Ancak zamanla bu fresko da tahrip edilmiştir

İznik surlarının göl kıyısında kalan uzak kesimlerinde de Laskarisler döneminde diğerlerinden çok daha alçak bir ön sur yapılmış ve bunun önüne de gölün suyundan yararlanılarak bir su hendeği kazılmıştır





Bursa Kalesi ve Surları (Osmangazi)
Bursa Kalesi’nin kalıntıları ve bazı burçlar günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir Bu kalenin yapımına Bytnialılar (MÖ700) zamanında başlanmış, daha sonra Romalılar ve Bizanslılar tarafından da kullanılmıştır Bu dönemlerde ve Osmanlılar zamanında kale bir çok kez onarılmış ve her toplum buraya kendi izlerini yansıtmıştır Bu nedenle kale içerisinde Roma dönemine ait sütunlar, lahit parçaları, adak ve mezar stelleri, kitabeler ile heykel kaideleri de kullanılmıştır Bu tür toplama malzeme bugünkü Hisar Kapı’sında ve Tophane ile Üftade arasında doğusunda yoğun biçimde görülmektedir

Bursa yöresi XIVyüzyıldan sonra gezginlerin ilgisini çekmiştir İbn-i Batuta’nın başlattığı gezileri Bertrandon De La Broquire (1432), Polonyalı Simeon (1608), Evliya Çelebi (XVIIyüzyıl), Katip Çelebi (XVIIyüzyıl), George Wheler (1675), Jean de Thevenot (1689), ADe La Motray (1699), Paul Lucas (1700), Helmuth Von Moltke (1836), George Perpot (1864), Aleksander Von Warsberg (1869), İbnülcelal Sezayi (1890), Clement Huart (1897), Thomas Allom (XIXyüzyıl), Pierre Loti (XXyüzyıl), Regis Delbeuf (1906), Şerafeddin Meğmumi (1909) ve Ahmet Şerif (XXyüzyıl) izlemiş ve hepsi de ayrı ayrı anılarını yazarken kaleden ve surlardan söz etmişlerdir

1879 tarihli bir kent haritasında Bursa surlarının beş kapısı olduğu gösterilmektedir Bunlar; Hisar Kapı (Balık Pazarı Kapısı), Kaplıca Kapısı, Pınarbaşı Kapısı, Zindan Kapısı ve Yer Kapı’dır XXyüzyılın başına kadar ayakta duran Hisar Kapı bu kapıların en görkemlisi ve en çok bezemesi olanıdır Osmanlı döneminde Eski Bursa denilen Hisariçi’ni bu surlar çevreliyor ve Osmanlı yerleşimi de bu surların içerisinde bulunuyordu

Bursa Kalesi oldukça yüksek olup, yapımında çeşitli blok ve moloz taşlar kullanılmıştır Kaleyi çeviren surların güney kısmındaki çift sur duvarları beş köşeli burçlarla da sağlamlaştırılmıştır Bizanslılardan 1326 yılında ele geçirilen bu kale ve surlar Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir Bunlar Tophane ile Çakır Ağa Hamamı arasındaki silindirik ve üç köşeli burçlar olarak günümüze gelebilmiştir Ne var ki, Bursa Kalesi’nin bazı bölümleri, Hisar Kapı ve surların bazı duvarları1855 yılındaki Bursa depremi sırasında yıkılmıştır

Bugün kale ve surların günümüze gelebilen bölümlerinde yuvarlak kemerler, mazgallar dikkati çekmektedir Pınarbaşı Kapısı ile Zindan Kapı arasında birbirlerine paralel uzanan surların bilinmeyen bir tarihte yeni yapılanma için kesme taşları sökülmüş, yalnızca temel izleri günümüze gelebilmiştir





Süleyman Çelebi’nin Mezarı (Osmangazi)
Bursa’da Çekirge’ye giden cadde üzerinde solda, orman dinlenme alanının yanındadır Süleyman Çelebi Vezir Ahmet Paşa’nın oğlu olup, Beyazıt zamanında Ulu Cami’de imamlık yapmış, 1409’da Mevlid-i Şerif’i Bursa’da yazmıştır

Süleyman Çelebi’nin mezarını 1945-1952 yılları arasında Bursa’da valilik yapan Haşim İşcan ve Bursa Eski Eserleri Sevenler Derneği yaptırmıştır Mezarın projesini İbrahim Sezen ve Nurettin Öz isimli iki mimar hazırlamıştır

Mezarın yapımı bitince, Ulu Cami bahçesinde gömülü olan Süleyman Çelebi’nin kemikleri buraya nakledilmiştir Mezar köfeki taşından olup, ortada sekiz ayaklı mermer bir sandukası vardır





Emir Sultan Türbesi (Bursa)
Bursa Emir Sultan Camisi’nin avlusunda bulunan türbe, Emir Sultan’ın eşi Hundi Fatma Sultan tarafından yaptırılmış, zamanla harap olmuş, Sultan IIAbdülhamid’in şehzadeliği sırasında 1868’de yenilenmiştir

Bugün avludan 1 m daha aşağıda olan türbenin giriş kapısı doğu yönündedir Bu kapının yanındaki pencerelerden biri üzerinde Sultan Abdülaziz’in talik yazı ile 18 beyitlik yapı kitabesi bulunmaktadır Bu kitabe 150x050 m ölçüsündedir:

Şahinşeh-i derya-neval Sultan memduhu’l-hısal
Abdülaziz zü’l-kemal âlemlere dâd eyledi
Hakan-ı din ol kâmkâr-ü kâmbin
Ol mekrime-i ehli yakin terkim-i damat eyledi
Cennet nazir derler kamu berne-vü-pir
Emir hep halkı irşad eyledi
Bu türbeye bunda Yatup Sultan
Zelzeleden olmuştu harap düşmezdi amma kim türab
Ruhu Emir kâmyab zira ki imdad eyledi
Ta’mirin ol şah-ı enam emreyledi
Hakkı bu lütfu misteham… dil şad eyledi
Bu Vali bi-kudreti Hüsnü and-i şevketi
Ber vefk-ı emr-i devleti tesiri bünyad eyledi
Ol tacıdarın dembedem şükren alâ tilken-niam
Şükkân-ı dünya ve irem da’vatını yad eyledi
Ruhu Emir olsun hemin ve her kâr ve emrinde muin
Hakka ki bir tarz-ı Güzin çok şeyler icad eyledi
Dilk-i Emel bi-l-iftihar yazdı hemen tarihi tam
Sultan Emirin türbesin türbesin bünyadü âbâd eyledi

Türbenin sekiz köşeli bir planı vardır Üzerini yüksek bir kasnağın taşıdığı kubbe örtmektedir Camiye bakan pencerelerden biri üzerinde h1285 (1868) tarihli onarım kitabesi dikkati çekmektedir İçeride, ortada Sultan Yıldırım Beyazıt’ın damadı, Halveti şeyhi Emir Sultan’ın (1349-1429) parmaklıklarla çevrili sandukası yer almaktadır Bunun yanında oğlu Emir Ali Çelebi ile Hundi Sultanın ve iki kızının sandukaları bulunmaktadır





Sultan IMurad (Hüdavendigâr) Türbesi (Osmangazi)
Çekirge’de Hüdavendigâr Camisi’nin karşısındadır 1Kosova Savaşı’nda (1389) şehit olan Sultan 1Murat’ın türbesini Yıldırım Beyazıt yaptırmıştır Ancak bu türbe 1855 depreminde yıkılmış, eski temelleri üzerine yeniden yapılmış, zaman zaman da onarılmıştır

Türbe 1760x1760 m ölçüsünde kare planlıdır Kalın duvarların çevrelediği türbeyi sekiz sütunun taşıdığı sekizgen kasnaklı bir kubbe örtmüştür Kuzey cephesi dışarıdan üç payanda ile desteklenmektedir Türbenin içerisi yuvarlak kemerli dokuz pencere ile aydınlatılmıştır

Türbenin içerisinde ortada pirinç parmaklıklarla çevrili Sultan 1Murat’ın sandukası vardır Bunun yanında torunu Süleyman Çelebi, Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Musa Çelebi, Sultan IMurad’ın oğlu Yakup Çelebi (1364-1389) Süleyman Çelebi’nin oğlu Orhan Çelebi (1395-1429), Sultan 2Beyazıt’ın oğlu Şehzade Mehmed’in (1476-1504) sandukaları bulunmaktadır




Orhan Gazi Türbesi (Osmangazi)
ursa Tophane semtinde, Tophane Parkı girişinin sağında, Osman Gazi Türbesi’nin karşısındadır Bizans döneminde tarihlenen Saint Elie Kilisesi kalıntısı üzerine yapılmıştır Kiliseye ait mozaik kalıntıları döşemelerinde günümüze kadar gelmiştir Osman Gazi türbesi ile Orhan Gazi türbesi aynı çatı altında iken 1855 depreminde yıkılmış, 1863’de Sultan Abdulaziz tarafından yenilenmiştir

Türbe kare planlıdır Duvar kalınlığı 130 mdir Güney cephedeki girişten içerisine girilen türbenin dört kalın sütunun birbirine bağladığı kemerlerin taşıdığı bir kubbe ile üzeri örtülmüştür İçerisi on bir pencere ile son derece mükemmel aydınlatılmıştırTürbenin ortasında Orhan Gazi’nin (1281-1363) gösterişli etrafı dökme pirinç parmaklıklarla çevrili sandukası bulunmaktadır Ayrıca burada Cem Sultan’ın oğlu Abdullah, Şehzade Korkut, Orhan Gazi’nin oğlu Kasım Çelebi ile karısı Nilüfer Hatun ve kızı Fatma,Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Musa Çelebi (1388-1413) Emir Süleyman (1379-1410), Sultan 2Beyazıt’ın oğlu Korkut’un (1467-1512) sandukaları vardır





Osman Gazi Türbesi (Osmangazi)
Bursa Tophane semtinde, Park girişinin solunda, Şehitlik Anıtının yanındadır Osman Gazi Söğüt’te öldüğü zaman babası Ertuğrul Gazi’nin türbesine gömülmüştür Bursa’nın Türklerin eline geçişinden sonra cesedi Bursa’ya getirilerek Bizans dönemine ait Saint Elia (Gümüşlü Kümbet) Kilisesine gömülmüştür İlk önceleri Orhan Gazi ile aynı çatı altına gömülmüşse de 1855 depreminde türbe yıkılınca 1863’de bugünkü türbeyi Sultan Abdülaziz yeniden yaptırmıştır

Türbe kapısında şair Nevres’in metnini, Hattat Mehmet Zeki Dede’nin (1821-1881) yazdığı, h1280 (1863) tarihli onarım kitabesi vardır

“Mefhari Osmaniyan zıllullahi’l-alemin Hazreti Abdülaziz ol padişahı bahrü ber
Sayesinde oldu hep mâmur mülkü devleti Makdemi ile bulak cayı hilafet zibu fer
Ceddi paki hazreti Osman Gazi Türbesin kıldı ihya ol şahı farukkussiyer Namına yapup
nişan kabrine ta’lik eyledi Hiç müyesser olmadı bir şahe bu bâlâ eser
Ravzai cennette Yarab ceddi kıldıkça hıram Ola tahtı saltanat ol şahı zişana makam
Mühmelinde çakeri Mevres dadi tarihini Türbe-i Osman Gazi oldu pür nûr serteser
Ketebehû el Mevlevi Zeki Dede sene 1280”

Sekizgen planlı, kalın duvarlı türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür Kesme köfeki taşından yapılmış olan türbenin duvarları 120 m kalınlığındadır Türbenin giriş kapısı dışında her yanında yuvarlak kemerli birer pencere bulunmaktadır

Türbe içerisinde yedi önde, arkada olmak üzere on yedi sanduka bulunmaktadır Türbenin ortasında Osman Gazi’nin pirinç parmaklıkla çevrili, son derece gösterişli sandukası vardır Bunun dışında Sultan IMurad’ın oğlu Savcı Bey (1362-1385), Alâaddin Paşa (ölm1337), Osman Gazi’nin oğlu İbrahim (1317-1359), Orhan Gazi’nin eşi Asburçe Hatun ve sultanlara ait sandukalar bulunmaktadır





Sultan Yıldırım Beyazıt Türbesi (Bursa)
Sultan Yıldırım Beyazıt’ın (1360-1403) türbesi,Yıldırım semtinde,Yıldırım Camisi’nin önündeki setin altındadırYıldırım Beyazıt külliyesinin bir bölümünü oluşturan türbeyi padişahın oğlu Süleyman Çelebi yaptırmıştırYıldırım Beyazıt öldüğü zaman geçici olarak Akşehir’de Şeyh Mahmud Hayrani Türbesine gömülmüştür Sonradan oğlu, babasının cesedini Bursa’ya getirmiştir Karamanoğlu Mehmet Bey’in Bursa’yı kuşatmasında Yıldırım’ın sandukasını açarak kemiklerini yaktığı söylenmektedir

Türbe üzerinde nesih yazı ile 060x120 m boyunda kitabesi bulunmaktadır Bu kitabenin Türkçesi şöyledir:

“Bu cennet bahçesi Murad oğlu Said, merhum makfur Bayezid Han’a aittir Onu büyük padişah, Arap ve Acem meliklerinin efendisi Bayezid oğlu Süleyman yaptırdı Allah mülkünü daim etsin 809 h Senesi Muharremi
Bu mübarek imaretin yapılması zaif kul Hüseyin oğlu Ali’nin eli ile oldu Allah ikisini de affetsin 809 h senesi Rabiul’ahir (Ekim 1406)”

Türbenin mimarı Ali Bin Hüseyin’dirTürbe 1050x1050 m ölçüsünde kare planlı olup, üzeri sekizgen bir kasnağa oturmuş bir kubbe ile örtülmüştür İçeride yuvarlak bir mihrap, ortada Yıldırım Beyazıt’ın yanında oğulları İsa Çelebi (1379-1479) eşi ve ayak ucunda kim oldukları bilinmeyen iki sanduka vardır

Türbe 1855 depreminde yıkılmış 1649, 1669, 1828 ve1878 yıllarında onarılmıştır





Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Bursa

Eski 05-03-2009   #3
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Bursa




Yıldırım Medresesi (Bursa)
Yıldırım Camisi yapı topluluğu içerisinde, caminin kuzeybatısında yer alan medrese, vakfiyesinden öğrenildiğine göre 1399 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından yapılmıştır

Medresenin ön cephesi taştan, diğer bölümleri de taş ve tuğladan yapılmıştır Medresenin dikdörtgen bir iç avlusu, üç taraftan onu kuşatan revakların arkasında hücreler ve girişin karşısına gelen kubbeli bir dershanesi bulunmaktadır Bu medrese plan olarak diğer medreselerden daha uzun bir alanda yer almaktadır

Medreseye giriş kubbe ile örtülü olup, girişin sağ ve solunda ikişer tane stalaktitli niş bulunmaktadır Ayrıca giriş kenarının iki yanında da küçük sütuncuklar vardır Buradan ,üzeri kubbeli bir revağa, ardından da avluya geçilmektedir Avludaki revakların arkasında sağlı sollu sekizer oda bulunmaktadır Bunlardan kuzeydekiler diğerlerine göre daha büyük yapılmıştır Odaların hepsi tonozlarla örtülüdür Odaların içerisinde birer ocak ve ikişer niş bulunmakta olup, bu odaların tamamı ayrı ayrı avluya açılmaktadır

Girişin karşısına gelen dershane 865x886 m ölçüsünde kubbeli bir eyvan şeklindedir Sekizgen kasnağa oturmuş bu kubbenin köşelerine 13 sıra halinde petekler yerleştirilmiştir Dershanenin yan ve arka pencerelerinin aynalarında altıgen yıldızlar ve düz tuğlalardan yapılmış bir bezeme bulunmaktadır Ayrıca burada bir de güneş saati vardır

Medrese 1640, 1649, 1689, 1671, 1825 ve 1948 yıllarında onarılmıştır Bu yapı günümüzde dispanser olarak kullanılmaktadır




Muradiye Medresesi (Osmangazi)
Muradiye yapı topluluğunun bir bölümünü meydana getiren Muradiye Medresesi caminin batısında bulunmaktadır XVyüzyılın başlarında Sultan IIMurad tarafından yaptırılmıştır Kitabesi günümüze gelememiştir

Medrese plan olarak Bursa Yıldırım ve İznik Süleyman Paşa medreselerine benzemektedir Taş ve tuğladan yapılan medreseye sivri kemerli bir kapıdan girilmektedir Bu girişin sağında ve solunda üçer tane sivri kemer alınlıklı pencere ve yedi sıra stalaktitli bezeme bulunmaktadır Bu giriş eyvanın sekizgen kasnağa oturan bir kubbe ile üzeri örtülmüştür

Girişten, 1680x1680 m ölçüsünde ortasında sekiz köşeli havuzun bulunduğu bir iç avluya girilmektedir Bu avlunun üç tarafı revaklarla çevrilidir Yan revaklar kubbeli, girişin yanındakiler ise çapraz tonozludur Buradaki revak ayaklarından giriş eyvanındaki iki ayak Bizans başlıklı ve mermerdendir Diğer ayaklar tuğladan yapılmıştır Revakların arkasında 14 oda bulunmaktadır Odaların her birisinde bir ocak ve bir pencere vardır Yalnızca köşe odalarında ikişer pencere bulunmaktadır Girişin karşısına gelen ana eyvan dershanedir Bu bölüm avludan daha yüksekte olup, birkaç basamakla çıkılmakta olup, üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür Dershanenin duvarları 260 m yüksekliğinde, altı köşe firuze ve lacivert çinilerle kaplanmıştır Dershane sivri kemerli bir kapı ile avluya açılmaktadır

Muradiye Medresesi 1603 ve 1950 yıllarında onarılmış, günümüzde Verem savaş Derneği tarafından Dispanser olarak kullanılmaktadır




Yeşil Medrese (Osmangazi)
Çelebi Sultan Mehmet’in isteği ile 1415-1919 yıllarında yapılan Yeşil Cami Külliyesi, cami, medrese, hamam, imaret ve medreseden meydana gelmiştir Yapı topluluğundan, caminin cümle kapısı üzerindeki kitabeden öğrenildiğine göre mimarı Hacı İvaz Paşa’dır

Yeşil Medrese Çanlı (Yeşil) Deresi’nin yanında, Babacan Köprüsü’nün yakınındadır Sultaniye Medresesi olarak da bilinen Yeşil Medrese’nin yapımını Çelebi Sultan Mehmed diğer külliye yapıları ile birlikte 1419 yılında başlatmıştır

Anadolu Selçuklu medreselerinin bir devamı niteliğinde olan Yeşil Medrese plan olarak Yıldırım Medresesine de çok yakındır Medreseye kuzeydeki üzeri çapraz tonozlu bir eyvandan girilmektedir Geniş bir avlusu bulunan medresenin avlusunda mermerden bir havuz bulunmaktadır Medrese bu avlunun etrafında revaklı bir gezi yeri ve bunun arkasında 14 medrese odasından meydana gelmiştir Bu odalardan beşi doğu, diğer beşi batı yönünde olup, girişin iki yanında da ikişer oda bulunmaktadır Avluyu üç taraftan kuşatan odaların önündeki revak, 18 sütunun birbirine sivri kemerlerle bağlanması ile meydana gelmiştir Buradaki sütun gövdeleri ile başlıkların bir kısmı Bizans dönemine ait devşirme parçalardır Bu revakların üzeri de yakın tarihlerde yapılan onarımlar sırasında çatı ile örtülmüş ancak orijinalinde bunların küçük birer kubbe ile örtülü olduğu bilinmektedir

Giriş kapısının karşısına gelen kısımda iki taraftan merdivenle çıkılan, üzeri sekiz kasnaklı kubbeli bir dershane bulunmaktadır Kare planlı bu dershanenin üst örtüsü Türk üçgenleri yardımıyla kubbe ile tamamlanmıştır

Medresenin iki yanında bulunan küçük eyvanlardaki iki merdiven medresenin başlangıçta iki katlı olarak düşünüldüğünü göstermektedir Ancak, ikinci kat yapılmamıştır Yeşil Medrese yapımından sonra 1572, 1583, 1617, 1670, 1688, 1742, 1767, 1770, 1775, 1825 ve 1974-1975 yıllarında onarılmıştır

Cumhuriyetin ilanından sonra, 1923 yılında Yeşil Medrese’de Bursa Arkeoloji Müzesi kurulmuştur Yeşil Medrese 1975 yılından itibaren Bursa Arkeoloji Müzesine bağlı Türk ve İslam Eserleri Müzesi’dir




Issız Han (Karacabey)
Karacabey, Seyran Köyü’ndeki Issız Han’ın güney cephesindeki giriş kapısı üzerindeki iki satırlık mermer kitabeden 1394-1395 yılında Celalüddin Eyne Bey Bin Felek Meliküddin tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Subaşı İne Bey Bin-i Mehmed Feleküddin adına 1402 tarihinde düzenlenen vakfiyesinde bu handan söz edilmemektedir Ancak, XVIyüzyıldan itibaren buraya gelen gezginlerden ADSestini, SGerlach bu handan söz etmişlerdir

Issız Han kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, güneyde giriş eyvanı bulunmaktadır Bu eyvan doğu ve batı duvarları eksenindeki nişlerle genişletilmiştir Giriş kapısından sonra hanın içerisinde iki sıra halinde üçerli paye dizisi hanı üç bölüme ayırmıştır Ayrıca girişin iki yanında da tonoz örtülü dikdörtgen iki mekan daha bulunmaktadır Hanın avlusunu çevreleyen odalar beşik tonozlu olup, bunların iç mekana açılan kapıları kuzey duvarındadır Ayrıca bu bölümler birer mazgal penceresi ile dışa açılırlar Hanın yan bölümleri altta ikişer, üstte altışar mazgal pencere ile dışa açılmışlardır Yapının güney bölümü ve kuzeyi çatı ile örtülmüştür Yan duvarlardaki sivri kemerli nişler yatay ve dikey tuğla dizileri ile bezenmiştir Hanın basık kemerli giriş kapısı sivri bir kemer içerisine alınmış, üzerine de küçük dikdörtgen bir pencere yerleştirilmiştir

İç mekanda yolculara ayrılan bölüme üç basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır Ortadaki iki ocak dörder granit sütunla çevrelenmiştir Bu sütunlar basık kemerlerle birbirlerine bağlanmış olup, bunların üzeri kademeli tuğladan bir baca şeklindedir

Hanın cephesi iki sıra kesme taş, dört sıra tuğla ile örülmüştür Üst örtü sistemleri, kemerler, bacalar, nişler tuğladan yapılmıştır Giriş kapısının kemeri mermer, onu çevreleyen kemer ise çift renkli kesme taştan yapılmıştır




Pirinç Hanı (Bursa)
Bursa Ulu Cami’den aşağıya inen yolun sonunda, İvaz Paşa Camisi’nin karşısındadır Sultan IIBeyazıt, Koza Hanı’nda olduğu gibi bu hanı da İstanbul’da yaptırdığı Beyazıt Külliyesi’ne gelir sağlamak amacıyla 1508’de yaptırmıştır Mimarı Yakupşah bin Sultanşah ve Ali bin Abdullah’tır Bina emini ise Ecebey bin Abdullah ve Nazır Muhiddin’dir

Pirinç Hanı büyük bir avlu etrafında iki katlı olarak yapılmıştır Hanın doğu yönünde taş kabartma motifleriyle bezeli muhteşem bir kapısı vardır Ancak depremlerde büyük hasara uğramıştır Orijinalinde alt katta otuz sekiz, üstte de kırk odası bulunuyordu Hanın önünde doğuya doğru uzanan iki sıra dükkan 1519 yılında yanmış ve bunlar sonradan onarılmıştır Avlu ortasındaki mescit de harap durumdadır Odalar tonozludur Üst örtüsündeki kurşunlar sökülüp XVIIyüzyılda yerine kiremitle kaplanmıştır

Han 1519, 1630, 1644, 1670 ve 1677 yıllarında onarılmıştır




Fidan (Mahmut Paşa) Hanı (Osmangazi)
Bursa’nın en güzel hanlarından biri olan Fidan Hanı, Sadrazam Mehmet Ağa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır

XVyüzyıl yapısı olan han iki avluludur Ahırlar ve diğer yan bölümlerin bulunduğu kısım bugünkü dükkanların olduğu yerdedir Hana güneydeki çarşıdan girilmektedir İç avlu 4600x4200 m ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlı olup, iki katlı revakların ayakları ve kemer yüzleri tuğla ve moloz taşla işlenmiştir Ortasında bir havuz ve mescidi vardır Birinci avlu üzerindeki hanın altta 48, üstte 50 olmak üzere 98 odası vardır Alt kattaki odalar ve revaklar tonozlarla, üst katta revaklar kubbeli, odalar ise tonozla örtülmüştür Çarşı tarafındaki alt kat odaları dışında kalan odalar birer pencere ile aydınlatılmıştır

Fidan Hanı 1561, 1603, 1656, 1760 yıllarında onarılmış, yapılan bir çok eklerle orijinalliğinden kısmen de olsa uzaklaşmıştır




Koza Hanı (Bursa)
Bursa Ulu Camisi ile Orhan Camisi arasında bulunan Koza Hanı’nı, Sultan IIBeyazıt’ın İstanbul’da yaptırdığı Beyazıt Külliyesine akar olarak 1490-1491 tarihleri arasında yaptırılmıştır Mimarı Abdul-ûlâ bin Pulad Şah, inşaat emini de Sücca bin Karaca’dır

Koza Hanı çeşitli dönemlerde Han-ı Cedid Evvel, Şimşek Hanı, Sırmakeş Hanı, Beylik Kervansaray, Beylik Han-ı Cedidi Amire, Beylik Yeni Kervansaray isimleri ile de anılmıştır

Han dikdörtgen bir avlunun çevresinde iki katlı olarak yapılmıştır Doğusunda ise ahır ve depoların bulunduğu ikinci bir avlu bulunmaktadır Hanın kuzeyindeki giriş kapısı taş kabarma bezeli abidevi bir görünümdedir Girişin iki yanında dükkanların sıralandığı bir üst yapıya sahiptir Üst kattan güneye, avluda depolara ve Orhan Camisi yönüne açılan üç kapısı daha bulunmaktadır Üst katta 50, alt katta 45 odası olan hanın avlusunun ortasına bir mescit yapılmıştır Sekiz yüzlü olan mescit, köşelerindeki sekiz ve arkadaki bir ayak üzerindedir Alt kısmında şadırvan vardır

Orijinal durumunda hanın üzeri kubbe ile örtülü iken, yapılan onarımlarla üst örtüsü çatıya dönüştürülmüştür




Orhan Gazi Hamamı (İznik)
İznik Yenişehir Kapısı dışında Orhan Gazi Camisi’nin güneydoğusunda yer alan yapı kalıntısını KOtto-Dorn imaret, Ekrem Hakkı Ayverdi Orhan Gazi Hamamı olarak nitelendirmiştir Bu araştırmalar belirli bir tarih ortaya koyamamakla beraber Orhan Gazi dönemi eserleri arasında değerlendirilmiştir Hamam olarak nitelenen bu kalıntıda ProfDr Oktay Aslanapa 1964 yılında bir kazı çalışması yapmış ve hamam olarak değerlendirmiştir

Günümüze yalnızca kalıntıları gelebilen bu yapı, moloz taş, kaba yontma taş ve tuğladan düzensiz bir teknikte yapılmıştır Büyük olasılıkla da Orhan Gazi’nin İznik’i kuşattığı sırada yapıldığı sanılmaktadır Son araştırmalara göre hamam, merkezi kubbeli, dört eyvanlı ve köşe mekanları da kubbeli bir plan şeması göstermektedir Buradaki tonozlu eyvanların bir tanesinin ılıklık olduğu sanılmaktadır



Hacı Hamza Hamamı (IIMurat Hamamı-Belediye Hamamı) (İznik) Mahmut Çelebi Camisi’nin kuzeydoğusunda Maltepe Sokak ile Belediye Sokağın kesiştiği köşede yer alan bu hamamın kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır Hamamın plan şekli, duvar yapım tekniği ve erkekler kısmının giriş eyvanının Yeşil Cami’ye, soğukluk kubbe kasnağının Bursa’daki Eski kaplıcaya benzerliğinden ötürü XIVyüzyılın sonu ile XVyüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır

Osmanlı mimarisi hamam tipleri arasında çifte hamam olarak nitelenen gruptandır Günümüzde erkekler bölümü hamam olarak işlevini sürdürmekte, kadınlar bölümü ise kubbe çatlaklarından ötürü kullanılmamaktadır Hamamın erkekler kısmına güney yönündeki beş basamaklı bir merdivenle inilip, sivri bir kemerli kapıdan geçildikten sonra girilmektedir Bu kapının doğusunda bulunan pencereler kapatılmış ve nişe dönüştürülmüştür Buradan girilen soğukluk doğu duvarının doğrultusunda olup, üzeri tromplu kubbelerle örtülmüştür Bu bölümün içerisinde de örülerek kapatılmış pencereler, kuzeyinde dikdörtgen bir niş, kuzey duvarında da yine iki niş bulunmaktadır Bu bölümün etrafı oturma sekileri ile çevrelenmiştir Soğukluğun batı duvarındaki bir kapıdan ılıklığa geçilmektedir Ilıklık kuzeyde sivri, güneyde çapraz tonozlu bölümlerden oluşmakta olup, aynı zamanda güneyde iki hela bulunmaktadır Sıcaklık bölümünün ortasında sekizgen mermer bir göbek taşı, bunun çevresinde de beşik tonozlu, dört eyvanlı, kare planlı halvet vardır Halvetlerin üzeri kubbe ile örtülüdür Bu bölümün bütün kubbeleri onarımlar sırasında betonla sıvanmış ve özelliğini yitirmiştir Hamamın batısında külhan ve su depoları tüm cepheyi boydan boya kaplamaktadır

Hamamın kadınlar kısmı erkekler bölümünün kuzeyinde yer almaktadır Bu bölümün soğukluk kısmına da doğudaki beş basamakla inilen bir kapıdan girilmektedir Buradaki sivri kemerli giriş kapısı erkekler bölümüne göre daha sadedir Soğukluk 930x930 m ölçüsünde kare planlıdır Bunun üzeri de tromplu sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülü olup, üzeri kiremit kaplıdır Soğukluğun batısındaki bir kapıdan dikdörtgen planlı ılıklığa geçilmektedir Ilıklığın kuzeyinde bir eyvan, güneyinde de kubbe ile örtülü, bir başka bölüm daha bulunmaktadır Ilıklığın güneyindeki bir kapıdan helalara geçilmektedir Diğer bir kapıdan da üzeri stalaktitli bir kubbenin örttüğü kare planlı sıcaklık ve halvete girilmektedir

Hamamın duvarları kaba moloz taştan yapılmıştır Bunun üzerinde bir taş sırasını iki sıra tuğla izlemektedir Bu duvar örgüsünün aralarına da yer yer dikey tuğlalar yerleştirilmiştir Köşelerde mermer blok taşlar kullanılmıştır Bu taşların bazıları antik döneme tarihlendirilmektedir Ayrıca pencere kemerlerinde üç sıra tuğla ve bir sıra da kesme taş kullanılmıştır




İbrahim Paşa Hamamı (Mahkeme Hamamı) (Osmangazi)
Bursa Başak Caddesi üzerinde, İbrahim Paşa Camisi’nin de yanında yer alan bu hamam vakfiyesinden öğrenildiğine göre; Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından 1421 tarihinde yaptırılmıştır İbrahim Paşa İznik’teki imaretine bu hamamı ile birlikte yedi köyü de vakfetmiştir

Hamam Osmanlı mimarisindeki çifte hamam grubundan olup, kubbeli mekanlarının yanı sıra iç içe eyvanlar da uygulanmıştır Hamamın ılıklık bölümü olmayıp, doğrudan doğruya sıcaklığa geçilmektedir

Hamam taş ve tuğladan yapılmıştır Hamamın erkekler kısmına sivri kemer içerisine yerleştirilmiş stalaktitli bir nişten girilmektedir Soyunmalık 1100x1100 m ölçüsünde kare planlıdır Üzeri yarım kubbelerin desteklediği bir kubbe ile örtülmüştür Sıcaklık bölümü de sekiz köşeli bir kaide üzerindedir İçerisinde renkli mermerlerden yapılmış göbek taşı ile fıskiyeli bir havuzu bulunmaktadır Buradaki dilimli kemerli iki eyvandan kubbeli üç halvete geçilmektedir

Hamamın kadınlar bölümü de erkekler kısmına benzer bir plan göstermektedir Ancak buradaki eyvanlar diğerinden farklı yerlere yerleştirilmiş olup, üzerleri tonozla örtülmüştür

Vakıf kayıtlarından öğrenildiğine göre bu hamam 1490, 1593 yıllarında onarılmıştı




Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Bursa

Eski 05-03-2009   #4
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Bursa




Nilüfer Hatun İmareti (İznik)
Sultan Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun İznik’te 1388 yılında bir zaviye- imaret yaptırmıştır Yeşil Cami’nin kuzeybatısında, Müze, Türbe ve Lefke sokaklarının bulunduğu yerde olan imaret günümüzde İznik Müzesidir

İmaretin doğu cephesindeki giriş kapısı üzerinde üç satırlık, 48x151 cm ölçüsünde bir kitabesi bulunmaktadır Bu kitabede Sultan Murad’ın (1362-1389) annesi Nilüfer Hatun için 1388’de bu imaretin yapılmasını emrettiği belirtilmiştir

Kitabenin Türkçe’si:
Bu mamur olarak sürecek olan mübârek ve şerefli imaretin yapılmasını büyük hükümdar, kerem sahibi Hakan
Sultan oğlu Sultan, Orhan’ın oğlu Murad emretti Annesi merhume ve makfure
Nilüfer Hatun için yedi yüz doksan senesinin Cumade’l-evvelinin başında

İmaret doğu-batı doğrultusunda peş peşe uzanan giriş ve ibadet mekanı ile buna bitişik kuzey yönündeki iki yan kanat ve önündeki son cemaat yerinden meydana gelmiştir Yapı bir bakıma yan mekanlı, ters T planlı yapılar grubundandır Kare mekanlı giriş pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür Bu kubbenin ortasında yuvarlak bir aydınlık feneri vardır Buradaki giriş kapısının iki yanında da iki pencere bulunmaktadır Giriş mekanından sonra 063 m yüksekliğinde doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı bölüm kemerle ikiye ayrılmıştır Bunlardan doğudaki bölümün ortasında sekiz dilimli, batısında da yuvarlak kubbeler bulunmaktadır Büyük kubbeli kısımdan sonraki bölüm mescit bölümüdür Burası bir kemerle ayrılmış ve üzeri iki küçük kubbe ile örtülmüştür Mihrap girişin karşısında olmayıp, kıbleye yönelik sol duvarın ortasındadır Ancak yapının son onarımı sırasında imaretin bu özelliği dikkate alınmamış, duvar sıvanmış ve mihrap ortadan kalkmıştır İmaretin kuzey ve güney doğrultusundaki dikdörtgen yan kanatlar, kemerlerle kareye dönüştürülmüş ve üzerleri Türk üçgenleri ile geçişi sağlanan kubbe ile örtülmüştür Aynı zamanda bu kubbeli ve ocaklı bölümler zaviyenin misafir odaları olarak da nitelenebilir Batı ve yan duvarlarında altlık ve üstlük olmak üzere birer pencere bulunmaktadır Doğu duvarında ise ocak nişi ile mazgal pencereler vardır

İmaretin önünde, kuzey-güney doğrultusundaki dikdörtgen son cemaat yeri, iki taraftan yan kanatların bir bölümünü açıkta bırakmıştır Cephelerde tuğla ve taşlardan oluşturulmuş çeşitli motifler dikkati çekmektedir Ayrıca giriş cephesindeki pencerelerin kemerleri testere dişi şeklinde frizlerle çevrilmiştir Bunların alınlıkları kesme taş ve tuğladan motifler içermektedir İçlerinden bir tanesi de dama taşı şeklindedir Ayrıca zengin biçimde alçı kabartmalara da rastlanmaktadır

XIXyüzyıl sonlarına kadar imaret işlevini sürdüren bu yapı, İznik’i Yunan işgali sırasında büyük ölçüde tahrip olmuştur Cumhuriyet döneminde bir süre depo olarak kullanılmış, bu arada onarılmış, binanın çevresini kuşatan ekler ortadan kaldırılmış ve bugünkü görünümünü almıştır Kültür Bakanlığı’nca 1955 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır





Yeşil Cami (İznik)
İznik’in doğusunda, Lefke Kapısı yakınında bulunan Yeşil Camiyi Çandarlı Hayrettin Paşa adına Mimar Hacı Musa 1378-1391 yılları arasında yaptırmıştır Caminin yapımına Çandarlı Halil Hayrettin Paşa tarafından başlanmış, Onun ölümünden sonra oğlu Ali Paşa 1391-1392 yıllarında tamamlamıştır Erken Osmanlı mimarisinin en önemli yapılarından olan Yeşil Cami, tek kubbeli, merkezi camilerin gelişmiş örneklerinden biridir

Kare planlı caminin önünde iki mermer sütunlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yeri sütunları birbirlerine ve duvar uzantılarına yuvarlak kemerlerle bağlanmıştır Bu sütunların 1 m arkasında birer tane başlıklı sütun daha bulunmaktadır Bu sütunlar birbirlerine kesme taş kemerlerle bağlanmıştır Bu tür stalaktitli söveler ve çift sütun sistemi büyük olasılıkla Bizans mimarisinden esinlenilmiştir Revağın üzeri çapraz tonozlu, yüksek sekizgen kasnak üzerine oturmuş kubbelerle örtülüdür Yanlarda kalan bölümlerin üzeri de ayna tonozludur Giriş kapısı stalaktitli, profilli mermer sövelerle sınırlanmış olup, üzerinde Arapça yazılı kitabesi bulunmaktadır:

“Bu mescidin yapılmasını ulema ve vüzeranın meliki olan Hayreddin Paşa kabri nurlansın yedi yüz seksen senesinde (H780-M 1378- 1379) emretmiştir Tamamlanması ise yedi yüz doksan dört senesinde (H794-M 1391-1392) gerçekleşmiştir Yapan Hacı Musa”

Caminin İbadet mekanına açılan, kenarlarında birer kum saati motifi bulunan sütunlu kapı kemeri renkli ve beyaz mermerden yapılmış olup, üzerine stalaktit yastıklı sivri bir kemer oturtulmuştur Buradaki iki kemer arasına da sülüs yazı ile caminin yapım kitabesi yerleştirilmiştir:

“Cenabı Hak’ka ham dolsun, bu şerefli imareti sırf rizai ilahiyi tahsil maksadıyla büyük melik şehabüddünya veddin merhum Orhan Bey oğlu Murad Bey zamanında ve millet ve dinin hayırlı evladı Cendereli Ali oğlu Halil yedi yüz seksen (H780 - M1378-1379) tarihinde inşa ve imar ettirmiştir”

Caminin ibadet mekanına üç basamaklı merdivenle bir sahanlık aracılığı ile girilmektedir Dikdörtgen planlı olan bu sahanlık, sütunlar ve kemerlerle üç bölüme ayrılmıştır Ortasında sekiz dilimli bir kubbe bulunmaktadır Kare planlı ibadet mekanının üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür İçerisi kubbe kasnağında ve ana duvarlardaki üstte dört, altta da on pencere ile aydınlatılmıştır

Mihrap nişinin üzeri stalaktitli olup, bunun en üst sırasında istiridye motifleri yer almaktadır Bunların altında zencerek motifli bir kuşak bulunmaktadır Mihrap nişinin ortasında ise yıldızlardan oluşan bir madalyon bulunmaktadır Bunun üzerine de üç dilimli ve 12 yapraklı bir çiçek motifi yerleştirilmiştir Mihrabın iki yanında geometrik geçmeler yer almaktadır Ayrıca mihrabı çevreleyen sütunçelerin üzerinde geçmeli bir şerit, örgü motifleri, kıvrık Rûmiler bulunmaktadır Mihrabın en üstü de düz bir pano ile ikiye bölünmüştür Burada da üstü dal ve kıvrık rûmili, altında da üç sıra halinde stalaktitler görülmektedir

Caminin minaresindeki çini süslemelerinden ötürü Yeşil Cami ismi ile anılmasına neden olmuştur Ana mekanın kuzeybatı köşesindeki minarenin kare kaidesi üzerinde gövdesi çokgen prizma olarak başlar, yuvarlak gövdeli olarak devam eder, tek şerefe ve konik bir külahla tamamlanır Minare bir sıra stalaktitli mermerden yarı altıgen şekillerle dekore edilmiştir Silindirik minarenin bilezik kısmı ile taş süslemeleri arasına frize ve lacivert çinilerden oluşturulmuş bezemeler yerleştirilmiştir Bunların ortasında da altı köşeli yıldızlar birbirini izlemiştir Çinilerin yanında sırlı tuğlalar da kullanılmış ve gövde zikzak, zencerek motifleri, altıgen geçmelerle görkemli bir konuma getirilmiştir Şerefe korkuluğu bir dizi lacivert ve bir dizi firuze çinilerle dekore edilmiştir Petek kısmında da balık sırtı motifler görülmektedir Şerefe altı da stalaktitli çinilerle kaplanmış olup, bunların arasındaki kare panoların yüzeyleri yıldız geçme motifleri ile bezenmiştir

İznik’in Yunan işgali sırasında harap edilen cami Cumhuriyetin ilk yıllarında onarılmıştır Bunun ardından 1956-1969 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce geniş çapta onarılan camiyi bugünkü konumuna YMimar Süreyya Yücel getirmiştir Bu onarım sırasında minarenin çinileri bütünüyle sökülmüş ve yeni baştan orijinal şekline uygun olarak yapılmıştır





Şahadet Camisi (Osmangazi)
Bursa Tophane semtindeki Şahadet Camisi aynı zamanda Kale ve Saray Camisi olarak da anılmaktadır Sultan IMurad Hüdavendigâr tarafından 1365 yılında yaptırılmıştır Şahadet isminin, Sultan IMurad’ın Kosova’da şehit düşmesi üzerine verildiği sanılsa da bu doğru değildir Camiye hiç gelemeyen padişahın şehitliği kabul olunamayacağı iddiası üzerine Bursa kadısı tarafından verilmiştir

Cami ilk yapıldığında üç bölümlü, yan bölümleri tonozlu, orta bölümü de iki kubbelidir İbadet mekanının üzerini toplam dokuz kubbe örtmektedir Plan düzeni olarak Ulu Cami tipinin küçük bir örneğidir

Son cemaat yeri olmayan, oldukça yüksek görünümde bir yapıdır Minarenin arkasındaki bir kapı üzerinde bulunan 1328 tarihli kitabe onarım sırasında başka bir mescitten getirilmiştir Uzun ikiz pencereleri, soldaki tek şerefesi ile caminin ilginç bir görünümü vardır

Cami 1855 depreminde yıkılmış, 1890’da Bursa Valisi Mahmud Celaleddin Paşa tarafından onarılmıştır





Abdal Mehmed Cami
Abdal Caddesi, Tahıl Caddesi ve Gül Sokağı’nın kesiştikleri kavşakta yer almaktadır Bazı kaynaklarda caminin Fatih döneminde, Başçı İbrahim tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir Ancak türbesinin kitabesine göre IIMurad dönemine ait olabileceği düşünülebiri

Asıl ibadet mekânı doğu-batı yönünde, iç ölçüleri 8,19 x 15,34 metre dikdörtgen planlı olan yapı, yanyana iki kubbe ile örtülüdür

Son cemaat yeri; iki yan duvar ve ortada yığma iki ayağı birbirine bağlayan üç sivri kemerin belirlediği üç bölüm halindedir Bölümlerin üstü dıştan kurşunla kaplı kubbelerle örtülüdür Doğu-batı yan duvarları kapalı olup, sivri kemerli birer pencere yer almaktadır Ayaklar ve cephe kesme taş, aralarında dikey iki tuğla ile taş aralarında yatay iki sıra tuğla örgülüdür Kemer üzengi düzeyinden başlayan, iki sıralı kirpi saçağın altını dolanan dışa çıkıntılı bir çerçeve yer almaktadır

Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı ana mekân; ortada sivri kemerle birbirinden farklı iki bölüme ayrılmıştır Bu kemerin son cemaat yerindeki ayağının her iki yanına birer girişi vardır Aynı zamanda bu ayak son cemaat yerinin mihrabı görevini yapan üç köşeli bir niş haline getirilmiştir Büyük kemerin ayırdığı her iki bölümün boyutları eşit ve kare olmadığından kubbeler ovaldir Kubbeler duvarlara ve tromp bingilere oturmaktadır
Pencereler 0,10 metrelik bir girinti içerisinde olup, kapakları düz meşe ağacındandır Üç sıra halindeki sivri kemerli pencereyle caminin aydınlanması sağlanmıştır

Mihrap; büyük sivri kemerin güneydeki ayağına yapılmıştır Mihrap kavsarası beş dilimli bir tepelikle iki mukarnas arasından oluşmaktadır Dar ve küçük çerçevelidir Çerçevede geometrik motifli kalem işleri ve Ayet-el Kürsî göze çarpmaktadır Minberi basit, yanlıkları büyük geçmeli olarak yapılmıştır

Duvarlar kubbe kasnakları, iki sıra tuğla, bir sıra kesme taş, araları dikey tek tuğla örgülüdür
Batı yönünde, yapay bitişik olan minareye son cemaat yerindeki bir kapıdan çıkılmaktadır Silindirik tuğla gövde tamamen sıvanmıştır






Emir Sultan Camisi (Bursa)
Emir Sultan semtinde, hemen her yerden görülebilen, asırlık ağaçlar arasında bulunan Emir Sultan Camisi, Tasavvuf bilgini Emir Sultan (Mehmet Şemseddin Buhari) (1349-1429) adına eşi, Yıldırım Beyazıt’ın kızı Hundi Fatma Hatun tarafından yaptırılmıştır Bir söylentiye göre de Bursa tüccarlarından Hoca kasım tarafından Emir Sultan anısına yaptırılmıştır Yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber, Çelebi Sultan Mehmet zamanında yapıldığı da ileri sürülmüştür Ancak, bu yapı 1795 yılında bütünüyle yıkılmış, h1219 (1804)’de Sultan IIISelim tarafından aynı plan düzeninde yeni baştan yapılmıştır Bursa’da büyük hasara neden olan 1855 depreminde zarar görmüş, 1868’de şehzade olan IIAbdülhamit tarafından yenilenircesine onarılmıştır

Emir Sultan Camisi, ilk yapılışında tek kubbeli küçük bir cami iken, sonradan önüne üç kubbeli bir revak ile odalar eklenmiştir Dikdörtgen bir plan düzeninde ahşap korkulukların, sivri ve yatay kemerli revaklarla çevrili bir şadırvan avlusu yapının ana plan şemasını meydana getirmektedir Bunun kuzeyine tek kubbeli dört köşeli ibadet yeri, aksi tarafa da Emir Sultan’ın türbesi ile iki yanına ikişer oda yerleştirilmiştir

İbadet yeri ile türbe ekseni üzerine simetrik olarak minareler yerleştirilmiştir Böylece çevresi on altı yuvarlak sütun üzerine kubbelerle örtülü iç bahçenin bir yanı camiye diğer yanı da türbeye ayrılmış, ortasına da şadırvan yerleştirilmiştir

Cami kısmı 1520x1520 m ölçüsünde kare planlıdır Üzerini kemer ve köşelerde trompların taşıdığı merkezi bir kubbe örtmüştür İçerisi kasnakta yer alan on iki, duvarlarda da kırk pencere ile aydınlatılmıştır Bu sistem XIXyüzyıl barok camilerinde yaygın biçimde görülen bir aydınlatma sistemidir
Caminin mihrabı XVIIyüzyılın iznik çinileri ile bezenmiştir

Emir Sultan Türbesi’nin ilk yapılışından günümüze hiçbir şey gelememiştir Bugünkü sekizgen planlı türbe 1868 yılında yapılmıştır Türbede Emir Sultan’ın eşi Hundi Fatma Sultan ile iki kızı gömülüdür Ayrıca camiye giden ana cadde üzerinde tarihi mezar taşlarının bulunduğu bir mezarlık ile h1156 (1743) ve h1254 (1838) tarihli iki çeşme bulunmaktadır Emir Sultan camisinin güneyinde Emir Sultan’ın eşi Hundi Hatun tarafından yaptırılmış hamamı bulunmaktadır





Sultan Orhan Camisi (Osmangazi)
Bursa Merkezde, Ulu cami ile Belediye arasında yer alan Orhan Camisi’ni Sultan Orhan Gazi yaptırmıştır Giriş kapısı üzerindeki kitabesinden 1339’da yaptırıldığı öğrenilmektedir Bursa’nın Karamanoğulları tarafından işgali sırasında (1413) yanarak harap olan Cami, Osmanlı birliğini yeniden kuran Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1414’te yeniden yaptırılmıştır Bunu izleyen yıllarda deprem ve yangından birkaç kez zarar görmüş ve onarılmıştır

Sultan Orhan Camisi, Bursa’da yan mekanlı veya ters T planlı diye nitelenen cami planlarının erken örneklerindendir Ayrıca Bursa’da son cemaat yeri ilk kez burada ortaya çıkmıştır Kesme taştan, dört köşeli ayaklarla son cemaat yeri beş kemerli olup üzeri üç kubbe ve iki tonozla örtülmüştür Girişten mihrap ekseni üzerinde peş peşe iki mekan bulunmaktadır Oldukça büyük kemerle ikiye ayrılan bu mekanlardan ikincisine üç basamakla çıkılmaktadır Mihrabın da yer aldığı bu mekan ibadete ayrılmıştır Bu mekanların üzerleri sekizgen kasnağa oturmuş iki büyük kubbe ile örtülmüştür Kubbelerin çapı 845 m olup, yüksekliği 16-1750 m arasındadır Ancak mihraplı kısım diğerlerinden biraz daha yüksekte ve 1750 mdir

İç kısımda pencere sayısı az olup, loş bir görünümü vardır İbadet mekanının yanındaki bölümler duvarlarla ayrılmış ve dar geçitlerin yardımıyla birbirleri ile bağlantıları sağlanmıştır Bu bölümlerin devletin idari işlemleri veya mahkeme salonu olarak kullanıldığı sanılmaktadır Ayrıca buradaki ocaklar, nişler ve dolapların bu yerlerin gezgin dervişlere tahsis edildiği izlenimi de vermektedir

Cami duvarlarının yapımında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır Caminin sol tarafında, tek şerefeli tuğla minaresi yükselmektedir

Orhan Camisi 1417, 1619, 1629, 1732, 1773, 1782, 1794, 1888, 1863, 1904 onarılmıştır Son onarımını 1963 yılında YMimar Süreyya Yücel yapmıştır

Osmanlıların ilk Şeyhülislamı Molla Fenari burada ders vermiştir





Murad I (Hüdavendigâr) Cami (Osmangazi)
Murad I (Hüdavendigâr) Cami, Çekirge semtinde, Bursa ovasına bakan tepenin üzerinde, Sultan IMurad tarafından h767 (1365-1366) yılında yaptırılmıştır Yapının alt katı cami, üst katı medrese olarak düzenlenmiştir

Alt katta; son cemaat yeri giriş kapısının açıldığı bir dış sofa, tek kubbeli merkezi alana dört yönden bağlanan üzeri tonoz örtülü dört eyvandan, meydana gelen asıl ibadet alanı ile üzeri beşik tonoz örtülü altı odadan oluşmaktadır

Son cemaat yeri, yerden 1,00 metre yukarıdadır Kesme taş örgülü ayaklar, üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş olan sivri kemerleri birbirlerine bağlamaktadır İki baştaki ikiz kemerlerin boşlukları sonradan doldurulmuş, doğu-batı yanlarına birer oda yapılmıştır

Ortada tek kubbeli merkezî alanı örten kubbe; içeriden pandantifler, dışarıdan onaltı kenarlı kasnak üzerine oturmuştur XIXYüzyılda inşa edilen şadırvanı, merkezî alanın ortasındadır

İçeriden bir niş halinde olan mihrap, yapının dışında beş köşeli ve dışa çıkıntılıdır Alçı Mihrap oldukça geniş boyutlarda tutulmuş, etrafını çeviren yazılar, kalem işi tezyinatı h1322 (1904) yılı onarımında yapılmıştır

Doğu ve batı yönlerinde çift taraflı merdivenlerle çıkılan üst katta ise, bir koridor ile bu koridora açılan sağlı sollu oniki oda, güney eyvanının mihrap çıkıntısı üzerinde bir oda, merdivenin iki yanında bulunan iki küçük galeriye açılan dört oda ve son cemaat yeri üzerindeki beş bölmeli, revakı bulunur Koridorlar, odalar, salon, beşik tonoz, mihrap üzertindeki oda, kubbe ile örtülüdür Alt kat revakının iki yan bölmesi çapraz tonoz, diğer bölmeler ise kubbelidir İkiz kemerleri taşıyan son cemaat yeri revak ayakları, kalın ve büyük boyutlardadır

Caminin doğu köşesinde, yapının bünyesinde yer alan tek minaresi yükselmektedir Tuğla silindirik gövdesi, tek ve çift zincir, iki sıra kuş gagası, balık sırtı motifleri ile bezenmiştir Altı sıra şerefe altına sahip olup takke biçimi basık külahlıdır

Caminin yapımında taş, tuğla ve devşirme malzeme kullanılmıştır Tuğla hatıllı kesme taş duvarlar, bir dizi yarım daire kemerciklerden oluşan saçak ile sona ermektedir Kemercikler yan duvarlarda daha geniş tutulmuştur

Yapıdaki kolonlar, kolon başlıkları ile akantus yapraklı mermer kornişler ve kapı söveleri, Bizans yapılarından devşirmedir

Medresenin oda pencereleri demir parmaklıklı, orta sıradakiler sövesiz, yalnız üstlerinde mermer lentolar bulunmaktadır

Cami 1521, 1563, 1619, 1635, 1975 ve 1976 yıllarında onarım geçirmiş olup, günümüzde ibadete açıktır





Murad II (Muradiye) Cami (Osmangazi)
Muradiye semtinde, Sultan IIMurat tarafından h828 (1425) yılında yapımına başlanılan cami h830 (1426) yılında tamamlanmıştır Kapı kemeri üzerinde mermer sülüs harflerle Arapça yazılmış üç satırlık kitabe bulunmaktadır Bu satırlar şöyledir:

1-Emere bi binaî hâzihi’l-imaretiş-şerifeti’l-mübareketi Sultanül Arabî vel Acemî Zıllullahi
2-Fî’l-âlem es-sultan ibnis-sultan es-sultan Murad ibni Mehmed bin Bâyezid Han
3-Halledallâhü mülkehû fî şehri recebe sene semainin ve işrîne ve semane mie ve vakaa’l-
itmam fî şehri muharremi’l-yaremi sene selâsin ve semane mie

Kanatlı camiler grubundan olan Muradiye Cami planı, Orhan Cami planına benzemektedir Ard arda iki büyük kubbeli, geniş eyvanlı kanatlı bir camidir

Son cemaat yeri, dört yığma mermer ayak ve iki granit orta sütun ile birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır Sivri kemerler üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş ile örülmüştür Kemer yanları ve saçak silmesi altı sıra tuğla ve taş malzemelidir Doğubatı yan bölmeler çapraz tonoz, diğerleri dıştan sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülüdür Büyük yapının sağ ve solundaki pencereler kapıya dönüştürülmüştür

Asıl ibadet alanına giriş kapısı Bursa kemerli, ayaklar niş ve yedi sıra mukarnaslı yan hücrelere sahiptir Kemer alınlığında, lacivert, firuze, beyaz ve sarı renkte yapılan, bitkisel motiflerle süslü bezeme bulunmaktadır Kapı kanatları, ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir Kapı giriş eyvanının tavanı, geometrik motiflerle süslü çini ile kaplanmıştır Kapı önündeki yıldız ve geometrik motifli ahşap tavan eski müezzin mahfilinden alınarak buraya yerleştirilmiştir Kapının yatay ve dikey söveleri mermerle kaplıdır

Asıl ibadet alanı art arda iki büyük kubbe ve yanlarda daha küçük kubbelerle örtülü geniş bir eyvandan ibarettir

Giriş kubbesi dışardan sekizgen kasnaklı, içeride geçişler prizmatik üçgenlerden oluşan bir kuşakla sağlanmıştır Kubbe köşelikleri; silindirik kıvrımlar, yaprak sıraları, boğumlu püsküllerden oluşan yedi sıralı halkalardan meydana getirilmiştir

Doğu-batı yan kanatların kubbe köşelikleri daha zarif ve zengin, sıraları birbirinden farklı olan mukarnaslarla süslüdür Kasnaktaki prizmatik üçgenlerden oluşan kuşak da, kubbe köşelikleri kadar zarif ve güzeldir

Büyük eyvan kemeri altıgen firuze, etrafında lacivert altışar kare ve beyaz üçgen çinilerden yapılmıştır

Asma kata batı eyvanındaki bir kapıdan çıkılmaktadır Bu kattan minareye geçen bir yol bulunmaktadır

Mihrap, XVIIIYüzyıl başlarında meydana gelen bir yangın sonucu, Rokoko üslubunda yeniden yapılmıştır Sağ ve Solu altıgen biçimli lacivert, firuze renkli çinilerle bezenmiştir Asıl minberi yanmış, yerine 1897 yılında yapılan bir minber konulmuştur

Pencere alınlıkları Rumî süslemeli çinilerle kaplı olup, sivri kemerlidir Doğu-batı kanatların birer penceresi XXYüzyıl başlarında yapılan onarım sırasında kapı haline dönüştürülmüştür Topuzlu demir parmaklıkları, orijinal olan pencere alınlıkları genişletilerek yükseltilmiştir

Yapının beden duvarları üç sıra tuğla, bir sıra moloztaş ve dikey tek tuğla dizileriyle örülmüştür Kubbe kasnakları dıştan sadece tuğla ile inşa edilmiştir

XIXYüzyılda yıkılan batı yönündeki minare, Nisan 1904 yılında yeniden yapılmıştır Doğu minaresinin girişi dışarıdan, batı yönündekinin girişi asma kattan geçen bir yol ile sağlanmış, her ikisi de beden duvarları üzerine inşa edilmiştir






Orhan Gazi Camisi (Bilecik)
Bilecik’in yaklaşık 500 m güneyin de dik yamaçlı bir kayalık vadide bulunan Orhan Gazi Camisi’nin XIVyüzyılın başlarında Orhan Gazi tarafından yaptırılmıştır Büyük olasılıkla caminin yapım tarihi 1331’dir
Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup kaba taştan yapılmış,ibadet mekanını bir bölümünü ahşap çatı,orta kısmını da kubbe örtmektedir Kubbenin üzeri kurşun kaplı olduğundan ötürü de halk arasında Kurşunlu Cami olarak tanınmıştırKuzey duvarının sağ tarafında eski sıva tabakaların altından bir tamir kitabesi bulunmaktadır:
Bu Selviyi olsun deyu diktim bir tarihte
Sene 1229 (1813) da her kim beni yad edesu ruhuna bir fatiha ihsan ede
Ve inna el Gayüfül Haç
İbrahim Bin Abdülselim

İbadet mekanı kubbeli kısmın örttüğü bölümler sivri kemerlerle genişletilerek dört eyvanlı Osmanlı Erken Dönem plan şemasına uydurulmuştur Bu kemerler aynı zamanda kubbenin ağırlığını taşımaktadır

Mihrap basit bir niş halindedir Caminin bugünkü minareleri 1882 yılındaki fotoğraflarından anlaşılmaktadır Günümüze yalnızca düzgün olmayan bir kaide üzerinde yükselen, yuvarlak gövdeli iki minaresi gelebilmiştir Son cemaat yeri yakın tarihlerde yapılmış ,yapı ile uyum sağlayamamıştır





Yıldırım Camii
Edirne’de bulunan en eski camidir Yıldırım Bayezit 1400 senesinde yaptırmıştır Dördüncü Haçlı Seferinde yapılan bir Katolik kilisesinin temelleri üzerine inşa edilmiştir Yanındaki Hasan Çelebi Sebili, en eski sebildir Birinci Murat’ın oğlu Şehzade Ahmet’in türbesi bu cami yanındadır 1878’de Ruslar caminin çinilerini ve mermerlerini sökmüşlerdir Yanında imaret ve hamam vardır



Muradiye Camii
İkinci Sultan Murat, Varna’da Haçlı ordularını yenince Edirne’ye dönüşte bir şükür ifadesi olarak bu camiyi yaptırdı
Hicri 839 (M1435) senesinin 10 Muharrem günü ibadete açıldıOrhan Beyin Bursa’da yaptırdığı cami örnek alınmıştır Kalemkar işçiliği ve çinileri ile gerçek bir şaheserdir Çinili ilk minaresi 1572 depreminde yıkılmış ve 1754’te Birinci Mahmut çinisiz bugünkü tek şerefeli minareyi yaptırmıştır Caminin iki büyük kubbesinin arasında bulunan kemer kalem işlemeleriyle, duvarlar çiçek motifli çinilerle süslüdür







Yıldırım Medresesi
Yıldırım Camii’nin kuzey batısında 1399 yılında Bayezıd tarafından yaptırılmıştır Kapıdan, ortası kubbeli üçlü revağa geçilir Oradan da taş ve tuğla ile örülü ayakların taşıdığı ve uzunlamasına tonozla örtülü yan revaklara geçilmektedir Revaklara açılan sağlı sollu tonozla örtülü sekizer hücre mevcuttur
Girişin iki yanında tonozla örtülü hocalara ait odalar vardır Yan revaklar açık eyvanlı dershaneye bağlanmaktadır Dershane sekizgen kasnak üzerine oturtulmuş ve kurşun kaplı kubbe ile örtülmüştür Revak ve odalar kurşunla örtülü çatıya sahiptir Dersanede yıldız ve düz tuğlalarla yapılan tezyinatı çok güzeldir Restorasyon sonunda medrese dispanser olarak hizmete sokulmuştur





Yıldırım Camii
Şehrin doğusunda, Yıldırım semtindeki tepe üzerine inşa edilmiştir Yıldırım Bayezıd tarafından XIV yüzyılın sonlarında yaptırılmıştır Genellikle tarihi eserler hakkında kesin bilgileri ulaştıran kitabelerdir Fakat bu caminin kitabesi zamanımıza ulaşmamıştır Taş işçiliği, devrinin en güzel örneğini bu camide göstermektedir Caminin ön cephesinde yer alan ayaklar ve bunları bağlayan kemerler kurşuni renkli mermerden yığma olarak yapılmıştır Revak beş kubbe ile örtülüdür
Merkez kubbesi yüksektir ve iç mekana ferahlık verir Duvarlar kesme taşlarla kaplıdır Yandaki eyvanlar zeminden yükselmektedir Bunlar da sivri tonozların oluşturduğu sekiz köşeye oturan kubbeyle örtülmüştür Mihrap kubbesi kare plan üzerine oturmaktadır Mihrap sekiz sıra stalaktitli yaşmak ile örtülüdür Köşelerinde cilâlı yeşilimtrak mermer sütunlar vardır Doğu ve batıdaki odalar alçıdan ufak, büyük hücreli ve maşalıklıdır Stalaktit saçaklı, geniş ajurlu, oniki yıldızlı ve yeşil çini parça kakmalı, süslü nesih ve kufı hatla yazılı hadis ve dualarla bezenmiştir Odalar çapraz tonozla kaplıdır
Kuzey doğu ve kuzey batıdaki odalara cami içinden geçilmektedir Bunlar da çapraz tonozla kaplıdır Caminin iki minaresi de lodos ve deprem yüzünden yıkılmış, yakın tarihte betondan yeni bir minare yapılmıştır




Cumalıkızık Köyü
Bursa’nın 10 Km doğusunda, Bursa-Ankara karayolundan Uludağ eteklerine doğru sapan yol 3 km sonra Cumalıkızık köyüne ulaşır Kent içinden toplu taşım araçları ile de köye gidilebilir Osmanlıların Bursa civarına yerleşmeye başladıkları yıllarda kurulmuş 700 yıllık bir vakıf köyüdür Köy tarihi dokusunu bu güne kadar korumuş ve Osmanlı erken döneminin kırsal sivil mimarisinin eşsiz örneklerini bağrında taşımaktadır




Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Bursa

Eski 05-03-2009   #5
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Bursa




Murat Hüdavendigar Türbesi
Hüdavendigâr Camiinin karşısındadır 1389 yılında I Kosova savaşında şehit olan 3 Osmanlı Padişahı IMurat Hüdavendigâr’a aittir
Türbeyi Yıldırım Bayezıd yaptırmıştır Sonraki yıllarda geniş tamirler görmüş eski temelleri üzerine ikinci kez inşa edilmiştir Kare planlıdır Ortada sekiz sütunun taşıdığı kemerlere oturan sekizgen kasnak üzerine kubbe oturtulmuştur Kubbenin etrafında türbeyi örten tonozlar kurşunla kaplıdırKuzey cephe temelleri dıştan üç payanda ile desteklenmiştir
Merkezde, pirinç parmaklıklı I Murad’ın sandukasının bir tarafında torunu Süleyman Çelebi, diğer tarafında Yıldırım’ın oğlu Musa Çelebi, pencere yanında Hüdavendigâr’ın oğlu Yakup Çelebi, Süleyman Çelebi’nin oğlu Orhan, IISultan Bayezıd’ın oğlu Şehzade Mehmed gömülüdür Diğer iki sandukanın kime ait olduğu bilinmemektedir




Orhangazi Türbesi
Tophane parkının girişinde sağdadır Bursa’nın fethinden önce şehrin metropolit manastırı olan Saint Elias manastırı XI yüzyılda yaptırılmıştır Kilise bir orta nef ile iki yan neften oluşmaktadır Ortada gri mermerden dört sütunun taşıdığı kubbe vardır İçi gri mermer levhalarla kaplanmıştır Apsis kısmında gri mermerden sütunların ayırdığı üç pencere vardır Bu kısmın önünde dört basamak bulunmaktaydı Giriş kısmında altı adet yeşil somaki mermer sütun yükselmekteydi Zemin bugün de izleri görülen mozaik döşemeye alternatif olarak porfir, diğer renklerde küçük mozaiklerden meydana gelmiş tezyinat, yuvarlak antraklar ve düz mermer levhalardan oluşmaktadır
Orhan Gazi’nin defnedildiği bu bina 1801 kasım ayında büyük bir yangında hasar görür ve onarılır 1855 yılındaki depremde ise önemli kısmı yıkılır 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından eskisine sadık kalınarak yaptırılır
Türbe kare planlıdır Her cephesinde üçer pencere vardır Güney cephesindeki orta pencere kapı şekline çevrilmiştir Daha önce giriş kapısının önünde bir sundurma vardı
Orta kısmında dört sütunla ayrılmış ve birbirine kemerlerle bağlanmış, üstüne kubbe oturtulmuştur Yan kısımlar beşik tonozla örtülüdür İç duvarlar beyaz kireç badanadır Pencere üstlerinde alınlık şeklinde sade süslemeler görülmektedir Ortadaki sanduka Orhan Gazi’ye aittir Etrafı dökme pirinç parmaklıklıdır Kuzeyinde Cem Sultan’ın oğlu Abdullah, sağında Şehzade Korkud, hanımı Nilüfer Hatun, oğlu Kasım, kızı Fatma ve Yıldırım Bayezıd’in oğlu Musa Çelebi ile isimleri tespit edilemeyen on dört sanduka vardır




Osmangazi Türbesi
Bursa kuşatmasının devam ettiği sırada Osman Gazi oğlu Orhan Bey’e şehir içindeki kubbeli yapıyı göstererek "Oğul; ben öldüğüm vakit beni Bursa’da şol gümüşlü kubbenin altına koyasın" demiştir Günümüz Tophane Parkı’nın girişinde solda kalan bu kubbeli yapı Mesihilerin şapeline aitti Bursa fethedildikten sonra, şapel mescide çevrildi ve Osman Gazi buraya defnedildi Saint Elias(Elia-İlyas) Manastırı’nın bölümüne ait olan şapelin içi 8,3 m genişliğindeki duvarlara bitişik çift sütüncuklarla ayrılmış, yarım yuvarlak nişli, sekizgen plana sahipti XI yüzyılda yapıldığı bilinen bu şapel’in şekli, Roma İmparatorluk devrinden itibaren uygulamaya başlanan örneklerle büyük benzerlik göstermektedir Şapel’in narteks kısmının olduğu yere gömülen mezarlar, günümüzde açıkta kalmıştır 1855 depreminde yıkılan türbe 1863’te Sultan Abdülaziz tarafından eski plana sadık kalınarak yapılmıştır Türbe kubbe ile örtülü sekizgen plana sahiptir Türbe’ye kuzeydeki ahşap antreden geçilerek girilir Ortada sedef kakmalı muhteşem ahşap sanduka Osman Gazi’ye (1258-1326) aittir Solunda oğlu Alaaddin Bey, bunun yanında Hüdavendigâr oğlu Savcı Bey sağında, Aspurça Hatun’un oğlu ibrahim Bey ile adları bilinmeyen on iki sanduka vardır Türbe’de Konya Sultanı Alaaddin tarafından Osman Bey’e gönderilen çok büyük bir davul ve tesbih sergilendiğinden, halk arasında Davullu (Davud) manastırı denmesine neden olmuştur Bunlar bir yangın sırasında yanarak kül olmuştur Türbe, konak salonları dekorasyonu şeklinde bezenmiş, pencerelere kumaş perdeler takılmıştır Fransız mimari stilinde yapılan bu kısımda ufak bir mihrap görülmektedir Pencere parmaklıkları dökme demirdendir




Bursa Kalesi
Bithynialılar zamanında yapılmaya başlanan kale daha sonra ihtiyaç duyuldukça Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğunca çeşitli onarımlara tabi tutulmuştur
Surlarda görülen kiklopien taşların önemli kısmı Roma devrine ait sütunlar, lahit parçaları, adak mezar steli, heykel kaideleri, şeref kitabeleridir Bunlar hisar kapının doğusunda yoğunluk kazanmaktadır Surların sadece güney kısmındakiler çift duvarlı ve beş köşeli burçlarla sağlamlaştırılmıştır
1326 yılında Bizanslılardan alınan Bursa’nın surları Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir Çakır Ağa Hamamı ile Tophane arasında biri silindir gövdeli, ikisi üç köşeli büyük burç kalıntıları vardır Bunların arasında yer alan Hisar Kapı 1855 yılındaki depremde yıkılmıştır Buradan doğuya dönen surlar, evin bahçe duvarlarına temel vazifesi yapmıştir
Yıldız Kahve’den güneye uzanan surlarda yuvarlak kemerlerle mazgal delikleri görülmektedir Kahvenin önünde Kaplıca Kapı yer almaktadır Yıkık duvarlar halinde devam eden surlar, Zindan Kapıya bağlanmaktadır Zindan Kapı yanındaki köşeli burç Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1418 yılında yaptırılmıştır
Zindan Kapıdan Üftade’ye kadar nisbeten sağlam devam eden surlar, Pınarbaşı Kapısı’na oradan da Üftade yanındaki Yer Kapı’ya ve tekrar Çakır Ağa Hamamı karşısında bağlanmaktadır Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasında birbirine paralel uzanan surların kesme taşlı bölümleri yerlerinden sökülmüş olduğundan şimdi sadece moloz taştan kireç kum harcı ile örülmüş kısımları ayaktadır Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasındaki ön surlar, evler arasında kaybolmuştur Diğer sur kalıntılarında ise bu kısımda yapılan evlere giriş kapıları ve boşluklar Osman Gaz oluşturulmak maksadı ile tahribatlar yapılmıştır




Ulu Cami
Bursa’nın en heybetli ve en çok cemaat alan camiidir Sultan Yıldırım Bayezıd Niğbolu savaşını kazandıktan sonra 1398-1400 yıllarında inşa ettirmiştir Cami kalın duvarlara ve 12 büyük yığma ayaklara bağlanan kemerlere ve pandantiflere oturan 20 kubbe ile örtülüdür Orta kısmındaki kubbenin üstü camlıdır Altında 16 köşeli mermer şadırvan vardır Caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlakı sırasında bir kadın evini satmak istemeyince zorla alınır Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle evin yerine gelen kısımda şadırvan yaptırıldığı rivayet edilmektedir Minberi ağaç işçiliğinin bir şaheseridir Oyma kabartma, geometrik, yıldız, çivi başları ve gülçelerle süslüdür
Taç kapısı başlı başına sanat abidesidir 1399-1400 yıllarında tamamlanmıştır Sanatkarı Mehmed bin Abdülaziz Dakıva’dır
Zarif sekiz ceviz sütun üzerine oturan müezzin mahfili 1549 yılında yapılmıştır Mihrabı sekiz sıra stalaktitlidir Kum saatinin etrafındaki Ayet’el-kürsi sülüsle yazılmıştır Ayrıca küfi ihlas suresi yazılıdır Mihrap 1571 yılında tamamlanmıştır Camideki diğer yazılar ve yaldız boyalar 1904 yılında Mehmed Usta tarafından yapılmıştır
Caminin ilk yapıldığı zaman üç tane olan kapısına 1740 yılında Hünkâr Mahfili kapısı eklenmiştir Kapıların ikisi yenidir Altıngenlerin oluşturduğu, yıldızların dekore ettiği tablalardan meydana gelen doğudaki ceviz kapı, cami ile aynı yaştadır
Tek sütun üzerine oturan yuvarlak mermerden kürsü 1815 yılında yapılmıştır Cepheler sağır kemerler içinde, altta ve üstte ikişer pencereden oluşmaktadır Cephelerin tümü kesme taştan yapılmıştır
Caminin kuzey cephesinin köşelerinde, kaidesi mermerden gövdeleri tuğladan örülmüş birer minaresi vardır Batıdaki minarelerin içinde çift merdiven mevcuttur Bunun yardımı ile çatıya çıkılmaktadır
Cami, Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından 1403 yılında ve Karamanoğlu Mehmed Bey’in 1413 yılındaki Bursa muharasası sırasında yaktırılmıştır 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde ve 1889 yangınında hasar görmüştür




Pirinç Hanı
IIBayezıd tarafından İstanbul’daki cami ve İmaretine gelir temin etmek maksadı ile 1508 yılında yaptırılmıştır Mimari Yakup Şah bin Sultan Şah ve Ali bin Abdullah’tır Bina emini Ecebey bin Abdullah ve Nazır Muhiddin’dir
Hanın üst katı önemli şekilde tahribata uğramıştır Doğuya açılan kabartma motiflerle dekore edilmiş muhteşem kapısı vardır Yıkılmadan önce alt katta 38, üst katta 40 olmak üzere toplam 78 odalıydı Avlunun ortasında bir mescid bulunmaktaydı
Han sadece ticaret gayesi ile inşa edilmiştir Odalar tonozludur Damdaki kurşun kaplamalar XVII asırda sökülüp yerine kiremit konulmuştur Hanın restorasyonu devam etmektedir




Fidan Hanı
Bursa’nın önemli hanlarından biridir Sadrazam Mehmed Ağa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından XVyüzyılda yaptırılmıştır Eskiden Mahmut Paşa Hanı olarak bilinmekteydi Koza Han’ın kuzey doğusundaki han iki avluludur Ahırların ve diğer yardımcı tesislerin bulunduğu kısım şimdi yeni yapılan dükkanlarla dolmuştur
Ortada bir havuz ve üzerinde mescid yer almaktadırİki katlı revakın ayakları ve kemer yüzleri tuğla ve moloz taş ile örülmüştür Üç sıra kirpi saçaklıdır Birinci avlu üzerindeki esas hanın altta 48, üstte 50 olmak üzere 98 odası vardır Alt kattaki odalar dairevi tonozlu, revakları ise devamlı tonozludur Üst kattaki revaklar kubbeli, odalar ise tonozla örtülüdür




Emir Hanı
Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır 1522 yılına kadar Eski Bezazistan olarak bilinen han daha sonra Emir (Bey)Han’ı ismini almıştır
Bu han şehir içi ticaretin bütün şartlarına uygun olarak inşa edilmiştir Alt katlar revaklı, penceresiz eşya depoları olarak, üst kattaki odalar ise pencereli ve ocaklıdır İkametgâh ve büro olarak kullanılmıştır
Bina kesme taş ve tuğla ile örülmüştür Fil ayaklara oturan, tonozla örtülü iki katlı revak ve revaklara açılan tonozlu odalardan meydana gelmektedir Hanın alt bölümünde 36, üstte 37 olmak üzere 73 odası vardır




İpek Hanı
Bursa’daki en büyük handır Son yıllarda restorasyonu yapılmış olan hanın sadece batı kısmı ayaktaydı Zemin kat ta 39, üstte 42 olmak üzere toplam odası 81’dir
Yontma taş ve tek sıra tuğla ile işlenmiş duvarları ve yuvarlak kemerleri vardır Girişi yeniden yapılmış olup orjinal değildir Çelebi Sültan Mehmed tarafından Mimar Hacı İvaz Paşa’ya Yeşil Külliyesi’ne gelir temin etmek maksadı ile yaptırılmıştır



Koza Hanı
Ulucami ile Orhan Cami arasındaki geniş sahadadır 1492 yılında II Bayezıd İstanbul’daki cami ve medresesine gelir temin etmek için yaptırmıştır Hanın mimari Abdül-ula bin Pulad Şah’dır İki katlıdır Üst katta 50, alt katta 45 olmak üzere 95 odası vardır Kuzeydeki taç kapı büyük taştan kabartma süslerle yapılmış olup muhteşem görünüşe sahiptir Üst katta güneye açılan bir kapısı, avludan ilave kapılara açılan geniş kapı ve buradan da Orhan Cami tarafına açılan bir kapısı vardır Hanın iç kısmındaki geniş avlunun merkezinde mescid yer almaktadır Mescid sekiz cephelidir, köşelerdeki ve ortadaki bir ayak üzerine oturmaktadır Alt kısmı şadırvan şeklindedir Günümüzde ünlü Bursa ipekçiliğinin merkezi durumundadır



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.