Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Sözlük Ağı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anlamlarıyla, dan, sözlük, türkçe

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



A

A'da : Düşmanlar

A'lem : Daha iyi bilir, bilirim

Ab: Su

Ab-ı Efsun : Göz yaşı

Ab-ı Hayvan : Dirilik suyu, bengisu

Ab-ı Kevser : Kevser suyu

Ab-ı Mutahhar : Temiz su

Ab-ı Nisan : Nisan yağmuru, söylenceye göre, nisan ayında sedefler, deniz dibinden su yüzüne çıkıp, yağmur danelerini içine alıp sedef yaparmış''

Abad : Zengin olma, varlıklı olma, bayındır

Abı-puş : Aba giyen, derviş, fakir

Abd : Kul, köle

Abdal : Gezgin derviş Derviş, Tanrı sevgilisi, kırk din ulusundan biri Saçlarını, kaşlarını, bıyıklarını ve sakallarını usturayla tıraş ettiren, davul ve dümbeleklerle, sancaklarla toplu halde gezen Şii -Batıni bir derviş topluluğu, doğrudan doğruya derviş anlamına da gelir

Abdal: Abdal donu: Gezgin derviş giysisi, derviş görünüşü

Abes : Boş, asılsız, saçma

Abeş: Kula renkte at, alacalı hayvan

Ab-ı zemzem: Kabe yakınlarında bir kuyu ve bu kuyunun Müslümanlarca kutsal sayılan suyu

Abı Hayat : Ölümsüzlük suyu, bengisu

Abidane: İbadet edene yakışacak bir surette

Abus : Somurtkan

Acem: İranlı

Acem dağları: Batı İran dağları

Acep: Acaba

Açak: Açalım

Açaram: Açarım

Açılcağ: Açılınca gelince

Açılıptur: Açılmıştır

Adib : Edepler, töreler

Adalet : Hak tüze

Adave : Düşmanlık

Adavet : Düşmanlık, buğz, yağılık

Adem : İlk peygamberin adı, insan

Ademiyet : İnsanlık, insancılılık

Adem : Yokluk, hiçlik

Adet : Görenek, sayı

Adlım: Ünlü, ünü büyük

Adu taşı: Düşman taşı

Adu: Düşman, hasım

Adü : Düşman, yağı

Adüvan : Can düşmanı

Afak : Ufuklar, gökyüzünün kenarları

Ağ: Ak

Ağca: Akça, aka yakın, alacalı

Adu: Düşman

Agah: Vakıf, bilen

Ağ lavaş: Yufka ekmek Ak undan yapılmış yufka ekmek

Ağ mercan: Ak mercan [mec Ak meme, sevgilinin süt gibi ak olan memesi]

Ağca ceyran: Ak ceylan ''Ağca ceyran sürme çekip gözüne'' (Ak ceylana benzetilerek sevgilinin güzelliğinin vurgulanması)

Ağ-gızıl: Ak, kızıl karışığı renk, alacalı

Ağıl: Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği çit ya da duvarla çevrildiği yer

Ağır sufra: Şölen sofrası

Ağır zürbe: Yabankazı, yabanördeği, turna gibi kuşların uçarken yaptıkları büyük dizi, katar

Ağlaram: Ağlarım

Ağmak: Akmak, karışmak ''Sırdaş olup ağ sulara''

Ağu: Ağı, zehir

Ağyar: Başkaları

Ah ü firaz: Ah edip inlemek, ağlamak

Aharam: Akarım ''Aharam seller içinde''

Ahd ü peyman: Yemin, and

Ahd: Vadetme, söz verme

Ahdipeyman-ahdipeyman: Ant, anta dayalı sözleşme, antlaşarak yapılan sözleşme

Ahenger: Demirci

Aheste : Yavaş, ağır, yavaş yavaş

Ahıl: Akıl

Ahi : Esnafı öğütleyen Fütuvvet ehlinin şeyhi, Kardeşim (Bir

esnaf teşkilatı olan ve bilhassa XIII-XVI yüzyıllarda, Anadolu ve Rumeli'de yaygın bulunan Fütuvvet ehli

şeyhlerine de <<ahi>> derlerdi)

Ahibba : Dostlar , sevgililer

Ahir: En son, sondaki, nihayet son olarak

Ahlak : Huylar, davranışlar, Etik

Ahmer: Kırmızı , kızıl

Ahsen-i takvim: En güzel kıvama koyma, Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine layık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratılması

Ahsen : Çok güzel

Aht : Sözleşme

Ah-u zar: Yüksek sesle ağlama, dövünme

Ahü : Ceylan, güzellerin gözü (Mec,)

Ahval: Durum, durumlar

Ahval: Haller vaziyetler , oluşlar

Ahz : Almak

Akça : Para

Akdem : İlk, önce, önceki, daha önceki

Akıl yetirmek: Akıl erdirmek

Akl-ı cüz : Cüz'i akıl, tikel us

Akl-ı Küll : Tüm akıl; Tanrı bilgisi

Akl-ı Mead : Ahirete dönük akıl

Akşamaca: Akşama değin, akşama kadar

Aktöre, Atayi : Armağan

Al: Hile, aldatma işi

Al-i aba : Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den oluşan

kutsal topluluk

Al-i Yezid : Muaviye'nin oğlu Yezid ve onun soyundan gelenler

Al malı: Yağlık, başa bağlanan örtü, al renkli çapı, vala

Ala göz: Ela göz

Ala: Ela

Alacabaz: Doğan, aladoğan, ''Eli alacabazlının''

Aladağ salı: Aladağ düzlükleri

Aladağ: Erciş'in kuzeyinde yer alan dağ sırası Dede Korkut'ta da geçer Van Gölü'ne dökülen Deliçay, Hacıdere ve Zilan akarsuları Aladağ sırasından doğar

Alaik : Alakalar, ilgiler

Alak: Alalım

Alakaftan: Alaca kumaştan yapılma giysi Kınalı kekliğin (dağ kekliğinin) siyah ve pas rengi gerdan ve siyah çizgilerle bezeli yan tüyleri

Alasan: Alasın

Alçağ [alçah]: Alçak yer, yüksel olmayan yer

Alçağa: Alçak yere

Alçak: Yüksek karşıtı, yüksek olmayan yer ova

Al duvağ: AI duvak Gelinin yüzüne örtülen al renkli ipek örtü, duvak

Alef : Cana yakın, teklifsiz

Alem: Yeryüzü ve gökyüzü nesnelerinin tümü, Evren Dünya, Acun

Alışaban: Tutuşarak ''Alışıban yanaram men''

Alışmak: Tutuşmak, alev almak, alevlenmek

Ali: Büyük, yüksek, üstün, yüce, aziz olan

Ali: Hazreti Muhammed'in damadı ve amcası Ebutalib'in oğlu

Alişan: Şan ve şerefi büyük olan, meşhur, bir çeşit lale

Allah-amandır: 1-Şaşma, beğenme duygusunu gösterme 2-Allah aşkına

Alma: Elma

Alma teki: Elma gibi, elma benzeri

Aluptur: Almıştır

Alvala: Al renkli ipek dokuma yüz örtüsü

Amal: Amel, yapılan iş, eylem, edim

Aman: Sığınca, koruyucu, dayanma gücü, umut

Amana düşmek: Sığınarak bağışlanma ya da yardım dilemek

Amanat: Emanet

Amanı aldırma: Umursamazlık, zora koşma

Amber: Amber kokusu, güzel koku [Amberbalığı'ndan elde edilen güzel kokulu kül rengi madde, güzel kokulu kimi maddelerin ortak adı ]

Amel: Niyet, itaat, dini bir emri yerine getirme (Bi amel: Amelsiz)

Anasır: Elemanlar , öğeler

Anber: Amber

Andelip: Bülbül, seher kuşu

Annac-annaç: Karşı, karşı yön ''Annacımdan gelen güzel''

Aparmak: Götürmek, alıp gitmek ''Felek can aparır''

Arabi: Arapça, Arap kavmine mensup

Araram: ararım

Arasın: Arasını

Arayı arayı: Araya araya

Araz: Aras Nehri

Argaç: Davarların açıkta toplu olarak yattıkları yer, düz dağ sırtları

Arkuru-arkurı inen: Karşı çıkan

Arma: Eskiden erkeklerin, askerlerin bellerine bağladıkları fişeklik

Arş: İslam dini inanışına göre göklerin en yüksek katı, dokuzuncu kat gök

Arz'edilen-arzu ediben: Arzu ederek, arzulayarak

Arzıhal: Sunu, sunma ''Arzıhal eyledim visal baçımı''

Arzın al: Arzu ettiğini al (88/3) [arz: Arzu]

Arzı'nan Kamber: Yaygın bir halk hikayesinin kahramanları Arzu ile Kamber

Arzuman: Arzu, dayanılması güç istek

Asitan: Dergah, tekke, kapı eşiği

Aslı hariç: Soyu belirsiz, yabancı

Aslı pak : Temiz soylu

Aslı kıt: Soysuz, verimsiz

Asuman: (Asman) Gök, sema

Aş: Yemek

Aşarsız: Aşarsınız

Aşere -i Mübeşşere : Cennete gidecekleri Hz Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas

Aşık Emrah: Ercişli Emrah

Aşık mısan: Aşık mısın

Aşıkan : Aşıklan gibi, açıkçasına

Aşırma: Kova, bakraç

Aşikar : Açık, gizli değil

Aşina : Bildik, tanıdık

Aşiyan : Kuş yuvası, ev , mesken

Aşk dolusu: Halk inancına göre Pir'in, Üçler'in, Erenler'in içirdiği aşk şarabı

Aşlak: Aşılama, aşı

Aşna: (Aşina) Bildik, tanıdık, bilen, tanıyan, ahbab

Aşna: Aşına, dost, tanıdık

At: Satranç oyununda iki taşın adı

Ataş-ataşa: Ateş, ateşe

Ataşına: Ateşine

Ataşlara: Ateşlere

Ataşlı: Ateşli

Ati : İyilik, ihsan

Atlanıban-atlanuben: Atla, atlanarak, atlı olarak

Attar : Güzel kokular satan, aktar

Avara: Avare, boş, yararsız

Avara: Boşta gezmek, işsiz, oyalanmak

Avare : Başı boş, işsiz

Avatmak : Avutmak, teselli etmek

Avaz: Yüksek ses

Avcu: Avcı

Avdet : Dönüş

Avlak: Av alanı (avlağı-Av alanı)

Avn : Yardım, yardım eden

Avsın almaz mar: Büyü, tılsım tutmayan yılan

Avsın: Büyü, tılsım

Avurd : Yanağın iç tarafı, boş yeri

Avurmak : Eğilmek, çevirmek

Avuni: Avını

Ayakça: Ayak kelepçesi, ayak bağı

Ayan : Belli, açık, meydanda

Ayat : Ayetler

Aydıvar : Söyler

Ayet-i Kurba : Kur'an Şura suresinin 23 ayeti Burada ''Ya Muhammed sen ümmetine söyle ki; size tebliğ ettiğim din hükümlerine mukabil akrabana (yakınlarına) muhabbetten başka bir şey istemem'' denmektedir Ayette ''akrabanın karşılığı'' fil-kurba'' sözcüğü bulunduğu için ayet bu adla anılmaktadır

Ayet: Kur'an'ın herhangi bir cümlesi

Ayine : Ayna

Aylak : İşsiz güçsüz

Aymak : Söylemek, hitab etmek

Aymak: Uyanmak, farkına varmak

Ayn : Göz, göz pınarı, asıl, kendisi,

Ayn-el -yakin : Bir şeyi kendi gözüyle görüp öğrenme

Ayn el yakin: Gönül gözü Tanrı'yı gerçek olarak gözle görerek bilme, sofilere göre bilgi, bilmek, görmek ve olmak aşamalarına ayrılır Bir şeyi bilmeye ''ilm-el yakıyn'', bilgisini görüş haline getirmeye ''ayne'l* yakıyn'', bilginin oluş haline gelmesine ''Hak el yakıyn'' denir

Ayn-i irşid : İrşadın ta kendisi Aydınlatma

Ayn-i rah: Yol gözlemek

Ay'nan: Ayla, ay ile ''yeri ay'nan gün'ün arasındadır''

Aynası: 1 Yüzü, 2 Göksü

Ayrılmanam: Ayrılmam, ayrılamam

Azad: Serbest bırakma, azat

Azim : Kesin karar verme, irade

Azimet : Gitme, gidiş

Aziz : Sevgide üstün tutulan

Azizan : Dostlar , erenler

Azl : İşten çıkarma

Azheri : Belli

Azmış : Yol sapıtmış

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



B

Bab: Bahis, kapı

Babullah: Allah kapısı

Bac: Baç

Baç: Haraç, vergi

Baç: Osmanlı imparatorluğunda gümrük vergisi, zorla alınan para harç

Bade: 1 Esriklik veren içki 2 Pir'in, Üçler'in, Erenler'in içirdiğine inanılan aşık edici içki, şarap

Baden: Semiz, İri gövdeli kimse

Bad-ı saba: Bahar sabahları, gün doğumunda esen hafif yel

Bad-ı saba: Seher yeli

Bad-ı sabah: Bad-ı saba

Bağ ı Cennet: Cennet bağı, cennet benzeri bahçe

Bağ: 1 Demet, deste, 2 Üzüm kütüklerinin dikili olduğu toprak parçası, üzümlük 3 Bahçe

Bağ-bağat: Bağ, bağçe

Bağban: Bahçıvan, bağcı

Bağır: 1Yürek, gönül 2Göğüs 3 Sine

Bağman: Bahçıvan, bağcı

Bağrı veran: Gönlü yıkık, üzgün

Bağu bahçe-bağu bahca: Bağ-bahçe

Bağvan: Bahçıvan, bağcı

Baha: Değer

Bahah: Bakalım, görelim

Bahar: Bakar

Bahaya kalmak: Değer biçilebilir olmak

Bahça-bahça: Bahçe

Bahr: Deniz, büyük göl veya nehir

Bahr-ı muhit: Okyanus

Bahr-ı zulmet: Zulmet denizi

Baka: Tutam, demet, beste

Bakaram: Bakarım

Bakasız: Destesiz

Bakı: Baki, sürekli, kalıcı

Bakırsan: Bakıyorsun

Bal ü per: Kanat

Bala: Çocuk, yavru

Balaban göz: Keskin bakışlı, iri güzel göz

Balaban: 1 Sazlıklarda yaşayan, tüyleri kızıl-külrengi karışığı renkli, iri bir kuş 2 Atmaca, doğan gibi avcı kuşlara kimi bölgelerde verilen ad

Balınan: Balla, bal ile

Balkımak: Parlamak

Ban: Otluk

Banay: 1 Taşlı, kıraç toprak, yamaç 2Batı yönü

Banı: (Bani) Kurucu, yapan, yapıcı, bina edici

Bannamak: Ötmek, seslenmek

Bar: 1Yük 2Ürün, verim 3Meyve ağacının ilk verimi

Bara gelmek: Meyve ağacının ilk verime durması, ilk veriminin olgunlaşması

Barekallah: [Barek-Allah] Kutlu olsun, hayırlı ve bereketli olsun

Barhane: Tutulmuş yük, kervan, kafile

Barı: Bari, hiç değilse, hiç olmazsa

Bari: Tanrı

Basmışam: Basmışım

Baş bulama: Utanarak başı öne eğme, yana çevirme

Baş gözel: Baş güzel, güzellerin başı

Başa yetmek: Sona ermek,

Başına dolanmak: Başa dönmek, başına dönmek

Başına dönmek: Bir konuyu ya da bir durumu yalvarışla anlatmak, istekte bulunmak

Batıl: Boş, beyhude, yalan, çürük

Batın: İç, dahili, gizli, sır, esrar

Bay: Varlıklı kimse

Bayler: Bağlar

Baz: Bir şeyin küçük kısmı, parçası, bir miktar, bir kısım

Baz: Doğan

Becare-becare: Biçare, çaresiz, umarsız

Bed: Bet, kötü, yakışıksız

Bedahşan (Badakşan) : Afganistan'da eyalet Merkezi Feyzabat şehridir Kökçe nehrinin yukarı yatağında çıkan -bir yakut türü olan- lacivert taşıyla ünlüdür

Bedir nar: mec Meme

Bedir: Dolunay

Bedirlenmiş ay: Dolunay

Bedov at: Soylu at, Arap atı

Beg: Bey, ulu kişi

Begler: Beyler, ulu kişiler

Beğlerinen: Beylerle, beyler ile

Beka: Devamlılık, sabitlik

Beklersen: Beklersin, bekliyorsun

Bel: İnsan bedeninin göğüsle karın arasında kalan daralmış bölüm, bel

Bele: 1Böyle, böylece 2Birlikte

Belenmek: Bulanmak, bulaşmak

Beli bükülmek: Beli bükülmek, güçsüz ve umarsız kalmak

Beli: (Beli best) Evet

Belik: Saç örgüsü

Belini bükmek: Belini bükmek, umarsız olmak

Bend: 1Su benti, büget 2Bağ, tutarlılık

Bend: Bağ, yular , bağlama

Bende defteri: Kul defteri

Bende: Köle, kul, hizmetkar

Bene: Bana

Benefşe: Menekşe

Benevşe: Menekşe

Bengi: Tiryaki, esrarkeş

Benövşe: Menekşe

Benövşeni: Menekşeyi, menekşesini

Benzek: Nazire

Benziyirsen: Benziyorsun

Berat: Rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman

Berbad eylemek: Berbat etmek, yıkmak, bozmak, dağıtmak

Berdar: Tutucu, itaat edici ve ettirici, asılmış

Bergüzar: Hediye

Berhava: Boş, faydasız

Beslenen: Beslenen

Beş arşın bez: mecKefen

Beş: Beş sayısı

Bey: Arap abecesinin ikinci harfi

Beyhuşt: Kökünden, dibinden kopmuş olan, koparılmış

Beyrek: Oğuzlar'ın destan kahramanı ''Bamsı Beyrek'' Bamsı Beyrek destanının en eski kolu -biçimi- ''Dede Korkut Kitabı''ndadır Beyrek'in mezarının Bayburt'ta, Duduzar köyünde olduğu inancı yaygındır

Beytullah: Allah'ın evi, kabe

Beytullah: Tanrı evi, kabe

Bezenmek: Bezenmek, süslenmek

Bezestan: Değerli eşyanın satıldığı kapalı çarşı

Bezirgan: Kervan, tüccar

Bezirgan: Tacir, tüccar, alış veriş eden esnaf

Bezm: Meclis

Bezm-i irfan: Olgun, kamil İnsanlar meclisi

Bıçağ: Bıçak

Bıldır: Geçen yıl

Bi mekan: Y ersiz yurtsuz

Bi-basar: Gözü keskin olmayan, görmeyen

Bidar: Uyanık, uykusuz

Bider: Tohum

Bi-gane: Kayıtsız, alakasız, dünya ile ilgisini kesmiş olanlar

Bigüman: Umutsuz, bilgisiz

Bi-huş: Akılsız

Bikir (Bikr): Bozulffiamış, temiz

Bilbil: Bülbül

Bile: Birlikte, bir arada

Bilekçe: Kolbağı, kelepçe

Billah: Tanrı adına içilen ant

Bilmez: Bilgisiz, nobran, nadan

Bilmir: Bilmiyor

Binin: Binini

Birez: Biraz

Birin: Birini

Bi-vefa: Vefasız

Bizar: Bıkmış

Bizzazure: Zaruri olarak

Boyağ: Boya

Boyu selv ağacı: İnce-uzun boylu, selvi boylu

Boyunnu: Boyunlu

Boz at: Boz donlu at

Boz: Açık toprak renginde olan, külrengi

Boz-bulanık: 1Dumanlı, tipili, sisli 2 Duru olmayan, çok bulanık

Boz-ötergi: Tarlakuşu,

Bögün: Bugün

Böhtan: Bühtan, iftira, kara çalma

Böyüten: Büyüten

Bubal: Vebal

Buhağ : Çene altı, sakal

Bulmuşam: Bulmuşum

Bulum mı-mi: Bulayım mı?

Bulundi: Bulundu

Burak: Girdap, anafor

Burçak: Baklagillerden, taneleri hayvan yemi olarak kullanılan yıllık bir yem bitkisi Bu bitkinin mercimeğe benzeyen tanesi

Burma: Büklüm, kıvrım

Bus etmek: Öpmek

Buse: Öpüş

Buyumuş: Bu imiş

Bühtan: Yalan, iftira

Bükülmek: Dönmek, eğilmek

Bülbül teki: Bülbül gibi

Bülmek: Bilmek

Bülmez: Bilmez, bilgisiz, nobran

Bülüm: Bileyim

Bünyad: Temel, esas, yapı, bina

Bünyan: Yapı, bina

Bürünüptür: Bürünmüştür

Büryan: Biryan kebabı Kuzu ya da koyun etinin yarım ya da tam gövde olarak tandırda

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



C

Caba: Fazladan, üstelik, bir şey ödemeden alman şey

Cad: Darı ekmeği

Cah etmek: İtibar etmek

Cah: Makam, itibar

Cahallığ: Gençlik çağı

Caht: Bile bile inkar etme

Cam: Kadeh, bardak, şişe ve toprak cinsinden şarap kadehi

Can ürekten: Candan yürekten, içtenlikle, severekten

Canal: Canan, sevgili

Canan: Gönülden sevilen, gönül verilmiş olan kadın

Canın: Canımın

Canpolat Dev: Bir masal yaratığı

Cansız at: Tabut, salaca

Car: Çarşaf, komşu, yardımcı, medet eden

Cayız: Caiz, olabilir, yakışık alan

Cazu: 1 Cadı, oyunbaz 2 Çok güzel

Cecim: Cicim, örtü ya da perde olarak kullanılan ince kilim

Cefa: Büyük sıkıntı, üzgü

Cefakar: 1Cefalı 2Cefa eden

Cehl: Cahillik, ilimden mahrum olmak, tecrübesizlik

Cellat amanı: Ölüm cezasına çarptırılmışlara, ölüm yargısının uygulanmasından önce, son isteği için tanınan süre

Cem olmak: Toplanmak

Cemal: Yüz güzelliği

Cemalınnan: Cemalinden, yüz güzelliğinden, yüzünün güzelliğinden

Ceran: Sevimli, uzun boylu

Cevahir: Cevherler , çok kıymet verilen ve az bulunan şeyler Çok kıymetli maden veya taşlar Çok kıymetli söz veya faydalı yazılar

Cevahir: Şah Abbas'ın soylu hizmetçisi

Cevli cevran eylemek: Dolaşmak

Cevr etmek: Eza, cefa, eziyet, zulüm, sitem etmek Tarikat adamının ruhen ilerlemesine mani olan şey

Cevr: Eziyet

Ceyran: Ceylan

Cığa: Yeşil

Cığalı koşma: Cinaslı koşma, sorguculu koşma

Cığa tel: Erkek yabanördeğinin kuyruğunun üstündeki kıvrık yeşil tüyler ve yeşil kanat telekleri

Cinas: Çok anlamlı bir sözcüğün, her kezinde başka bir anlamını öngörerek yapılan bir söz oyunu sanatı Değişik cinas biçimleri vardır [Tam cinas, birleşik cinas (benzeşmeli cinas, farklı cinas), basit cinas, eksik cinas] Eski Edebiyat'ın bu yaygın söz oyunu sanatından Halk Edebiyatı da nasiplenmiştir Özellikle manilerde cinasa çok rastlanır

Cılga: İnce yol

Cidar: Duvar

Cim: Osmanlı alfabesinin altıncı harfi olup ''ebced'' hesabında üç sayısının karşılığıdır

Civan: Genç Genç ve yakışıklı olan

Coşarsız: Coşarsınız

Cur'a: Yudum

Cuş eylemek: Coşmak, kaynamak

Cüda: Ayrılık, ayrılmış

Cünun: Değişik

Cürmümü: Suçumu

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



Ç

Çağrışmak: Bir ağızdan bağırmak, yaygara etmek

Çal : Ala renk

Çalhandı : Çalkandı

Çalhanmah : Çalkanmak

Çallı-çapraz: Çapraz çizgili bir şal deseni

Çalma: 1Başa sarık gibi bağlanan düz ya da işlemeli kumaş 2Çember de denilen baş örtüsü, çetme

Çalmak: Doğmak, vurmak, atmak

Çapraz: Eğik olarak birbiriyle kesişen

Çar anasır: Dört unsur , dört temel unsur (Toprak-su-hava-güneş)

Çar hisar: Dört kale burcu

Çar köşe: Dört köşe

Çar: Dört

Çarh: Çark, felek, gök, devreden, dönen

Çar-havuz: Büyük havuz

Çarh-ı devvar: Durmayıp dönen

Çarh-ı gerdun: Dönen çark (Dönen dünya)

Çarh-ı zaman: Dönen zaman, devir

Çar-pare: Dört parça, dört kısım

Çarpaz dağlamak: Çapraz dağlamak

Çarpaz: Çapraz

Çatmak: 1Yetmek 2Üzücü olaylarla karşılaşmak, uğramak

Çekmişem: Çekmişim

Çeper: 1Engel, çit, kamıştan yapılan çit 2Kırık dal ve yaprak kümesi

Çerağ: Mum, çıra

Çeri: Asker

Çetme: İşlemeli baş örtüsü, sırma işlemeli baş örtüsü, çalma

Çevre: Sırma işlemeli baş örtüsü, mendil

Çevrişir: Dönüşür

Çevrüşmek: 1 Dönüşmek 2Devinmek dönmek

Çevrüşüpsen: Dönüşmüşsün, dönmüşsün

Çeyman: Kıl ya da yünden dokunma yamçı, kepenek

Çıham: Çıkayım

Çıhdım: Çıktım

Çıhıp: Çıkmış

Çıhmış: Çıkmış

Çıhsa: Çıksa

Çıra: Çerağ, kandil

Çırağ: Çerağ, kandil, mum, ışık

Çiçeğisen: Çiçeğisin

Çifte hal: Çifte ben

Çimennİ: Çimenli

Çimmek : Yıkanmak

Çin: 1Çünkü, için 20muz

Çit: Başörtüsü, yemeni

Çiyn : Omuz

Çoh: Çok

Çolp Suyu

Çövre: Çevre

Çün: Çünkü

Çüt: Çift

Çüter çüter: Çifter çifter

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



D

Dad: 1Yakınma anlatan, vah, eyvah anlamında bir ünlem 2 Ey, hey anlamında bir ünlem

Dağ salı: Dağ düzlüğü, dağ eteği

Dağ: Kızgın demirle vurulan özlük belirtici damga, işaret, nişan

Dağdağa: Çekişme, anlaşmazlık

Dağlanmak: 1 Kızgın demirle damgalanmak 2 Yanmak 3Sağaltma amacıyla vücudun yaralı ve sayrılıklı bölümlerinin kızgın demirle yakılması

Dağlı: Damgalı

Daha: Bundan sonra

Daim: Sürekli, her an, daima

Dal: Omuz, omuz başı

Dalam: Dalayım

Dalda: Gölge

Daldalanmak: Gölgelenmek

Daldalık: Gölgelik

Dalgerdan: 1Güzel göğüs 2Vücudun omuzla birlikte göğüsten yukarı bölümü, büst Dalıptır: Dalmıştır, dalıyor

Dallanmak: Salınmak, sallanmak

Daluptur: Dalmıştır, dalıyor

Dam: Tuzak

Dane: Tane, tohum, çekirdek

Dane-i kısmet: Kısmet tohumu

Danışmak: Konuşmak

Danıştırmak: Konuşturmak

Dankilom: Rum kadın ismi

Dar çekmek: İdam edilmek

Dar gün: Kara gün; sıkıntılı, zor, bunalımlı an

Dar I: Sıkıntı, bunalım

Dar II: Darağacı, ölüm hükümlülerini asmak İçin kurulan -kullanılan- sehpa

Dar: Ev, yer, dar ağacı

Dara çekilmek: Dağarcında idam edilmek, asılarak İdam edilmek

Dara çekmek: Darağacında idam etmek

Dara düşmek: Sıkıntıya düşmek, zorda kalmak, bunalmak

Daranmak: Taranmak

Dar-ı Mansur: Hallac-ı Mansur'un idamı

Darılıpsan: Darılmışsın

Darıyıp: Taramış

Dartmak: Tartmak

Daş: Taş

Daylak: Tüylü devenin erkeği

De ki: Sanki, tut ki

Değer: Dokunur

Değilem: Değilim

Değilem: Değilim

Değişke: Varyant

Dehr: Dünya, zaman, devir

Dehr-i zulmet: Zulüm devri

Dem etmek: Sazla çalıp, söylemek

Dem: Soluk, nefes, ses

Deman: (Damen) etek

Demek: Söylemek

Demi devran: Dünya demi (Devir zamanı)

Demkeş: Devamlı öten bir güvercin cinsi, şarap içen

Der: Der, söyler

Dercetmek: Toplamak

Derde çatmak: Derde düşmek

Derdimend: (Derdmend) tasalı, kaygılı, dertli

Dergah: Tekke

Derilmek: Toplamak

Deriptir: Toplamıştır

Dermek: Toplamak

Dertli Emrah: Ercişli Emrah

Derun: İç taraf, dahil, kalp

Dest: El

Deste: Demet; sıra

Devran: Dünya, zaman

Devr-i cihan: Dönen dünya

Devşirmek: Toplamak, toparlamak

Deyer: Der ki, söyler ki

Deyişmek: Karşılıklı şiir söylemek

Dırığ: Esirgemek

Di: Söyle

Didar: Yüz, çehre

Didarın kıyamete kalması: Sevgiliyle kavuşmanın, sevgiliye kavuşmanın kıyamete kalması

Dide seli: Gözyaşı

Dide: Göz

Dilber: Güzel

Dilçevüren: Dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu

Dildar: Sevgilisinin gönlünü çelmiş

Dil-inen: Dil ile [dilinen=diliyle ]

Dimek: Demek, söylemek

Din uğrusu: Din hırsızı

Dinnemek: Dinlemek

Dinnemez: Dinlemez

Dir: Derlemek, toplamak, bir araya getirmek

Diskinmek: Korkudan sıçramak: uykudan sıçrayarak uyanmak

Diş: Düş, rüya

Divana: Divane

Diyek: Diyelim, söyleyelim

Diyeller: Derler, söylerler

Diyer: Der, söyler

Diyiş: Deyiş, şiir

Dodağ [dodah]: Dudak

Dodağınnan: Dudağından

Doğancı: Erciş'in Altındede (Zilan) bölgesindeki eski bir yerleşim alanı

Dolama: Çuha giysi, kat kat giysi

Dolu: 1İçki 2Halk inancında Pir'in , Üçler'in, Erenler'in-Hakk katından aşıklık verilenlere sunduğu kutsal içkiyle dolu kadeh, kase

Donburcuh-dunburcuh: Tomurcuk

Doru: Bir at tonu [Gövdesi kızıl, yelesi ve (çoğunlukla) ayakları kara olan at]

Dost: 1 Tanrı 2 Sevgili

Dostlar dostu: Zor durumda kalana yardım edici Hızır

Doymiyi: Doymuyor

Döndi: Döndü

Dönmenik: Dönmeyiz

Dört iklim: Dört yön; Doğu, batı, güney, kuzey yönlerindeki ülkeler

Dört kitap: Büyük dinlerce kutsal sayılan dört din kitabı Kur'an, İncil, Tevrat, Zebur

Dört köşe: Dört yön Doğu, batı, kuzey, güney yönleri, bu yönlerdeki ülkeler, yerler

Döş: Etek

Döşek: Yatak, minder

Döşürmek: Devşirmek, toplamak

Dözmek: Katlanmak, dayanmak

Dudu: (Tuti) Dudu kuşu, papağan

Dudu: Papağan türünden, taklit yapan bir kuş

Duman: Bulut, sis

Duram: Durayım

Durasan: Durasın

Durasız: Durasınız

Durmuşam: Durmuşum

Durmuyi: Durmuyor

Durna: Turna

Durupsan: Durmuşsun, duruyorsun, durmuşsan, duruyorsan

Dutar: Tutar

Dübeş: Tavla oyununda zarların iki beşi göstermesi

Dübür: İki yaşındaki erkek keçi

Dügü: Pirinç

Dühan: Tütün, duman Kur'an-ı Kerim'in 44 suresinin adı

Dülbent: Yazma

Dür eyle: Uzak dur

Dür: İnci

Dür: Uzak, doğmak, bölüm İlahi rahmetten kısmen veya tamamen yoksun olma

Düş: Rüya

Düşdi: Başladı, koyuldu

Düşeliden: Düştüğünden beri, düştüğü an

Düşem: Düşeyim

Düşersiz: Düşersiniz

Düşgüni: Düşkünü

Düşim: Düşeyim

Düşmek: İnmek

Düşüpsen: Düşmüşsün, düştün

Düşüptür : Düşüyor, düşmededir

Düz: Kır, ova, çöl

Düzmek: Dizmek, sıralamak, süslemek

Düzülür: Dizilir, sıralanır

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



F

Eazi: Aziz, izzetli, yüksek

Ebrişim: Kalınca bükülmüş ipek, iplik, saç, ibrişim

Ebru: Kaş

Ebrüm ebrüm: Büklüm büklüm, dalga dalga

Ebtüm: Dalga, büklüm

Ecel kuşları: Doğan, şahin, atmaca gibi avcı-yırtıcı-kuşlar

Ecel kuşu: Ölüm

Eda: Biçem [üslup], çalım, işve, naz

Eder : Der, der ki

Edim : Edeyim

Edin: Edin, verilen, eyleyin

Edip: Ederek, etti

Edna: Basit, değersiz

Efgan: Yüksek sesle yakınma, inleme

Eflak: Felek, felekler , gökler , alemler

Efsun: Sihirli, büyülü, çekici

Eger: Eğer

Egans: Göl sularının 1841 'de yükselerek Erciş Kalesi'ni kaplamasından sonra, halkın Erciş Kalesi'ni bırakarak yerleştikleri köy, bugünkü Erciş'in kurulu bulunduğu yerin 1841'den önceki adı

Eğlemek: Oyalamak, alıkoymak, geciktirmek

Eğlen: Dur, oyalan

Eğlenmek: Oyalanmak, gecikmek

Eğleşmek: Durmak, beklemek, oyalanmak

Eğn: Boyun

Eğnine: Üstüne

Eğrice tel: Erkek yaban ördeğinin kuyruğunun üstündeki kıvrık, yeşil tüyler

Eğrice: Eğri, kıvrık, kıvrılmış

Eğva: (İğva) Azdırma, baştan çıkarma

Ehdipeyman: (bkz: ahdipeyman]

Ehl-i beyt: Hane halkı, Hz Muhammet'in ailesi Hz Muhammet, Hz Ali, Hz Fatma, Hz Hasan ve Hz Hüseyin

Ehlidil: Gönül eri, sevecen

El aman: Bozgun ve sızlanma anlatır

Ekdam: Gayret ve sebatla çalışma

El I: Yabancı

El II: Oymak, oba

El III: İI, ülke

El tutan: EI uzatan, yardım eden

Elden ele: İlden ile, ülkeden ülkeye

Ele [eyle]: Öyle, o biçim

Elete: Ulaştıra, ilete, iletsin

Elif: 1Uzun ve ince boy yerine kullanılan bir benzetme 2Arap abece'sinin İlk harfi

Elif: Arap alfabesinin ilk harfi

Elifterezisi: Uzun ve hafif yay biçimi [kaş benzetmesİnde kullanılır]

Elim: Bilim, ilim

Elin: Elini

Elinnen: Elinden

Ellerin: İllerin, ülkelerin

Ellerinen: Elleriyle

Elvan: Alemler, mahluklar, varlıklar, oluşlar

Em: İlaç, çare

Ember : [bkz: amber]

Emcek: Meme

Eme: Emse

Emi: Amca

Emim: Amcam

Emim: Emeyim

Emlik kuzu: süt kuzusu, süt emme çağındaki kuzu

Emmare: Emreden, zorlayan, cebreden

Emrah Gulamı: Ercişli Emrah

Emrah: Ercişli veya Erzurumlu Emrah

Enden: Ondan, işaretten

Enel Hak: Hallac-ı Mansur'un söylediği ''Ben Tanrı'yım'' anlamında meşhur bir söz dür ki, Mansur bu yüzden öldürülmüştür Bu söz tasavvufta tek varlık (Vahdet vücut) felsefesine dayanır

Engür: Üzüm

Enik: Kedi ve köpek yavrusu

Epizod: Bir şiirde, hikayede, romanda ana konuya bağlı ikinci derecede olay, ek

Er görmek: İse, olsa, olur ise

Erden: Erken vakitte, erkenden

Erdiş: Erciş

Eren [ermiş]: Benliğinden sıyrılmış, özünü, öz varlığmı Tanrı'ya adamış kimse Evliya, veli

Erkan: Esaslar , destekler , direkler, reisler, önemli kişiler

Erkek: Erkek, cesur, sözünün eri

ermek şerefini kazanmış kimseler

Ervah: Ruhlar, geçmiş atalar

Erzayıl: Azrail

Esgilmez: Eksilmez

Eshab: Sahipler , malik ve mutasarrıf olanlar , Peygamber'i görmek ve sohbetine

Esma: İsmin çoğulu, isimler

Esma-i hikmet: Hikmet isimleri

Esr: Yüzyıl

Esrar: Sırlar, gizler

Eşg [eşg] : Aşk

Eşi: Eşi, arkadaşı

Eşitmek: İşitmek, duymak

Eteğin döşür: Eteğini topla

Etmek: Etmek, yapmak, eylemek

Evedi: İvedi, acele

Evel: Evvel, önce

Ey: Ey, hey

Eyle I: Öyle, onun gibi

Eyle II: Söyle

Eylemek : Eylemek, etmek, yapmak

Eylerem: Eylerim

Eyliyim: Edeyim, eyliyeyim

Eyvan: Ayvan Bir tarafı açık oda, aralık, salon

Eyvanmnan: Ayvanmdan

Eyyam: Günler

Ezel: Öncesizlik, başlangıcı bilinmeyen zaman

Ezrayıl: Azrail

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



F

Fakı: Fakih, hoca, alim, din bilgini

Fakir Emrah: Ercişli Emrah

Farı: Yüce

Farımak: Yaşlanmak, yıpranmak, yorulmak

Farz:1Müslümanlıkta özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan Tanrı buyruğu 2Doğru sonuca varmak için yapılması zorunlu olan

Fasık: Günahkar , Hak yolundan hariç olan Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden Büyük günah işleyen ya da küçük günahlarda ısrar eden kimse

Faş: Açma, ortaya çıkarma

Fazl: Lütuf

Fazlı yezdan: Tanrının lütfu

Fel: Fi'il İş, tutum, davranış, oyunbozanlık, dek, desise

Felek: Gökyüzü, sema

Felek: Kader, talih, baht, şans

Fem: Ağız

Fena mülkü (Fena şehri): Geçici dünya, kendi varlığından geçme

Fena: Yok olma, yokluk, geçiş gitme Tasavvufta maddi varlıktan sıyrılıp Hakk'a ulaşma

Fend: Hile, oyun

Ferace: Kadınlar için bol ve uzun üst giysisi Başörtü

Ferağ: Gözyaşı

Fere keklik: Erginleşmemiş keklik

Ferhat: Ferhat ile Şirin Hikayesi'nin erkek kahramanı

Ferişte: Melek

Fetalına: Övgü

Fe-tebarekallah: Ne kadar bereketli, ne kadar güzel anlamında şaşma bildirir Allah övmüşte yaratmış anlamında bir söz

Feyl: Düşünce, zihniyet

Fısk: Hak yolundan ayrılma, isyan etme, günah suç

Fıskı: Günahı, suçu

Fidanrıar: Fidanlar

Figan: Acıyla bağırma, inleme

Fil: Satranç oyununda çapraz hareket eden iki taşın adı

Firağ [firah]: Ayrılık, ayrılık acısı, firak

Firak: Ayrılık, ayrılma, kader, hüzün

Firez: Ekin, yeni çıkmaya başlamış ekin

Firkat: Dostlardan vesaireden ayrılık, ayrılış

Furkan: 1Kur'an 2İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, hak ile batılı ayıran kanıt 3İyiyle kötü ve doğruyla yanlış arasındaki farkı gösteren her şey

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



H

Hab: Gizli, saklı

Habar etmek: Haber göndermek, haber salmak, haber iletmek

Habar: Haber

Haber eylemek: Haber göndermek, haber vermek

Hab-ı gaflet: Gaflet uykusu

Hadi: Hidayete ermiş, mürşit

Hak ı yeksan: Yerle bir olmak

Hak kelamı: Tanrı sözü, Tanrı buyruğu

Hak: Hakk, Tanrı

Hak: Toprak

Hak: Toprak

Hakayık: Hakikatler

Hak-ı yeksan: Yerle bir, toprakla bir

Hak-i pay: Ayak toprağı

Hakikat-i serencam: Baştan geçen gerçek olaylar

Hakipay: Ayak toprağı, ayak basılan toprak

Hakkın fermanı: Tanrınıın buyruğu

Hal I: Durum

Hal II: Yüzde ve vücutta bulunan ufak, koyu renkli leke, kabartı, ben

Hal: Ben

Halas: Kurtulma, kurtuluş

Haldan: Halinden, durumundan

Halfet: Yalnızlık, dervişlerin tapınma için tek başlarına bir yere kapanmaları, alvet

Halh: Halk

Hal-hal: Halhal, kadınların ayak bileklerine taktıkları bilezik 2 Bir yer adı

Halhalınnan: Halhalından

Halım: Halim

Halıma: Halime

Halın: Halin

Hali: Tenha, boş, sahipsiz yer, kayıtsız, uzak

Hallara: Hallere

Halları: Halleri

Hallarımızı: Hallerimizi

Ham: Terbiye görmemiş kişi, çiğ

Hama kuşağı: Hama şehrinde dokunan bir cins kuşak

Hama: Suriye'de, Asi Irmağı kıyısında kurulu, dokumalarıyla ünlü şehir

Hamakat: Ahmak, budala

Haman-ı dil: Gönül eşi, sevgili

Hamaret: Kızıllık

Hamayıl: Hamail, muska, tılsım, bağ

Hamza: Arap savaşçısı Abdülmuttalib'in oğlu ve HzMuhammed'in amcası Ölümü: Uhud Savaşı, 625

Han Ağrı: Ağrı Dağı

Han Aslı: Aşık Kerem'in sevgilisi, Aslı-Han

Han Emrah: Ercişli Emrah

Han Selbi: Bkz Selbihan

Han: Eski Türkler'de kağana bağlı ya da bağımsız beylerin başkanı

Han: Sofra

Hane: Bağlam, dörtlük

Hannar: Hanlar

Hannas: Şeytan

Hannon: Çok acıyan, çok acıyıcı (Allah'ın adlarından biri)

Hanüman: Ev, bark

Har I: Diken

Har II: Ateş

Har od: Alevli, alazlı ateş

Har: Diken, yıkılmış

Harabat: Harabeler, viraneler, meyhaneler Ziya Paşanın üç ciltlik antolojisi

Harami: Haydut, kır uğrusu

Hark: Su yolu

Hasanbey: Bir kavun türü

Hasbeten lillah: Allah rızası için

Haset: Kıskançlık

Hasretem: Hasretim

Hasretinnnen: Hasretinden

Hastayam: Hastayım

Haşa: Asla, kesinlikle, hiçbir zaman

Haşimi: Yüzdeki benlere biçimlerine göre verilen bir ad

Haşri neşir: Kıyamet

Hat: Kaş, saç, kirpik

Hatem: Çok cömert (adam), mühür , üstü mühürlü yüzük, Arap kabileleri

arasında tanınmış ''Tayyi'' kabilesine mensup ve cömertliği ile tanınmış ''İbnü Abd*-illah Bin Sad'ın lakabı

Havar: Bağırtı, yardım dileme

Havarice: Dışarıdakiler , yabancılar

Havas: Heves, istek

Havf: Korku

Hay: Kaygı

Hayalımda: Hayalimde

Hayallanmak: Hayale kapılmak, dalgınlaşmak

Hayana: Ne yana, ne tarafa?

Hayfa: Eyvahlar olsun, yazıklar olsun

Hayıfalmak: Öç almak

Hayret: Şaşma, şaşırma, şaşakalma, ne yapacağını bilememe

Hayva: Ayva

Hazer Etmek: Sakınma, çekinme Uzak durmak, korunmak

Hazret'i Mevla: Tanrı

Heba olmak: Boşa gitmek, ziyan olmak

Heç: Hiç

Heç: Hiç

Hedeng: Ok

Hele: Pekiştirme bağı, özellikle, hiç olmazsa, önce

Hemi: Hem, hem de

Hercai: 1Hiçbir şeyde kararlı olmayan kimse, gelgeç, yeltek 2Aşkta değişken

Herk: Anıza bırakma

Hevik: Yazık

Hey: Hey, ey!

Heyder: Der, der ki

Heyran: Hayran

Heyva: Ayva

Hezar: Bin

Hıfzet: Saklamak, aklında tutmak

Hına: Kına

Hınalı: Kınalı

Hırınan: Harman

Hışm: Hışım, öfke

Hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol Bulvar

Hızır: Bkz: Hızır İlyaz

Hızır İlyas: Bkz: Hızır İlyaz

Hızır İlyaz: Hızır-İlyas Hızır ve İlyas Peygamberler Hızır ile İlyas'ın aynı ulu kişi oluğuna inanıldığı gibi, Hızır ile İlyas'ı kardeş sayan halk inanışları da vardır İnanışa göre İlyas yağmura egemendir İlyas'ın peygamberliği Kur'an'da anılır Hızır da Kur'an'da geçer Halk inancına göre Hızır ölümsüzlüğe ''Bengisu''yu (Abıhayat) içerek kavuşmuştur Hakk katından aşıklık bağışlananlara aşk badesini sunanlardan başlıcasıdır Hızır inancını Gılgamış desdanına bağlayan görüşler de vardır Hızır, darda kalanlara yardım edicidir ''Kul bunalmayınca Hızır yetişmez'' Halk takviminde yazın başlangıcı sayılan 6 Mayıs (Hıdrellez (Hızır/Hıdır *İlyaz) günü, Hızır ile İlyas'ın kavuştukları gün sayılır İnanca göre Hızır'ın atı ''Bozat'' dır Tüm Doğu Anadolu'da Hızır, ''Bozatlı Hızır'' olarak anılır

Hicab: Hicap, utanma, utanç

Hicabınnan: Utancından

Hicran piltesi: Ayrılık ateşi

Hicran: Ayrılık

Hicret: Memleketten memlekete göç, Hz Peygamber'in Mekke'den Medine'ye göç etmesi ki İslam takviminde tarih başı sayılır

Hiçe Çalmak: Önem vermemek

Hidayet: Olgunluk

Himemat: Himmetler

Hindi: Şimdi

Hindi: Yüzdeki benlere biçimlerine göre verilen bir ad

Hitam: Son, nihayet, bitme, tükenme

Hon u kudret: Kudret sofrası

Honça çekmek: Armağan götürmek

Honça: 1Bohça, çıkın 2Bir yere giderken götürülen armağan 3 Geline gönderilen armağan sinisi 4 Sofra

Horasan: İran'da bölge ve eski bir eyalet İran yaylasının en doğu kesimindedir Başlıca şehri Meşhed'dir

Hoş [hoş]: Beğenilen, zevk veren, güzel

Hoy: Batı İran'da, Urmiye gölünün kuzey batısında [Çaldıran ovasının güney doğusunda] kurulu tarihi Türk şehri Hoy, Anadolu'nun alınmasında üs olarak kullanıldı Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arasındaki Çaldıran Savaşı Hoy yakınlarında yapıldı (1514) İran-Osmanlı savaşlarında birkaç kez Osmanlılar'ın eline geçti Hoy, değişik halk destanlarında ve hikayelerinde geçer

Hoy duzu: Hoy Ovası

Hoyrat: Kaba, kırıcı

Hökmedin: Hükmedin

Höküm: Hüküm, yargı, yargı kararı

Hu: Ünleme, selam

Hub: Güzel, hoş, iyi, sevgi

Hub: Güzel, hoş, iyi

Huban: Güzeller, iyiler

Hubbu'l-vatan: Vatan sevgisi

Hublar şahı: Güzeller güzeli, güzel kadınların en üstünü

Hubluğun Çağı: Güzellik çağı

Huda: Tanrı

Huda: Tanrı

Huma: [bkz: hüma]

Humar: Baygın bakışlı

Humar: İçkiden sonra gelen baş ağrısı, sersemlik

Humarlanmak: Baygınlaşmak, süzülmek

Hun: Kan, kanlı

Hurç: Heybe

Huri: Cennette yaşadığına inanılan kızlara verilen ad, genç ve çok güzel kadın

Hus-ı cemal: Güzel yüz, yüz güzelliği

Hükmeder: Hükmeder

Hüma: Hüma hümay Güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu

Hünkar: Kaşların güzelliğini anlatmak için kullanılan bir benzetme

Hünkar: Padişah, Osmanlı'da yalnız padişah için kullanılan bir san

Hünkar: Padişah, sultan, hükümdar

Hüri misal üzlü: Cennet güzeli yüzlü, cennet güzeli benzeri

Hüri tek: Huri gibi

Hüri: Huri

Hürü: Huri

Hürüsen: Hurisin

Hüsn i cemal: Güzel yüz, yüz güzelliği

Hüsn i yar: Sevgilinin güzelliği

Hüsn: Güzel, iyi, güzellik, iyilik

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



I

Ilgar: Verilmiş söz, ant

Irağ: Irak, uzak

Irak: Irak, uzak

Irgalamak: Yerinden oynatmak, sallamak, sarsmak

Irk-ı tahir: Irkı temiz

Irma: Uzaklaştırma, kaybetme

Issı: Sıcak

İ

İbadet: Tanrı buyruklarını yerine getirme, Tanrı'ya yönelik saygı davranışı, tapmma, kült

İblis: Şeytan

İçerem: İçerim

İçmeyem: İçmeyeyim

İçün: İçin

İflah etmez: Ondurmaz

İflah eyler: Ondurur

İflah: Onma, zor durumdan kurtulma, iyi duruma gelme

İgit: Yiğit, erkişi

İğenli: Güzel kokulu

İğva: Hırsmı uyandırma, kışkırtma

İhlas: Gönülden gelen dostluk, içtenlik, doğruluk, özlü, halis olmak

İkdam: Gayret ve sebatla devamlı çalışma

İkikuş: Şiirde geçen bir yer adı

İkrar vermek: Söz vermek

İkrar: Mürşide teslim olmada verilen söz

İkrar: Verilmiş söz

İlgar: Verilmiş söz, ant, ılgar

İlişmek: Yakalanmak, tutulmak

İm: Anlam yükletilen şey, işaret

İmaret: Mamur etmek, şenlendirmek

İmran: Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi

İncü: İnci

İndi: Şimdi, imdi

İntiha: Son, nihayet, eğitme

İntizar: Bekleme, beklenilme, gözleme

İnzal olmak: İndirmek, indirilmek

İravan-Eli: İravan İli, Erivan

İreli: İleri

İrevan: Erivan

İrhan: Reyhan, fesleğen

İrşad: Doğru yolu gösterme, uyarma, Hak yoluna götürme (Bu işi yapanlara mürşid denir)

İsfahan: İran'da X Eyaletin merkezi olan şehir Isfahan, Zargos'un doğu yüzünün eteğindedir Karışık asıllı olan halknın çoğunluğu Türkçe konuşur

İsgender'i Zülkar: Büyük İskender İÖ 356-323 Makedonya kralı Philippos IInin oğlu Aristotales'in öğrencisi Genç yaşta babasının yerine geçti Anadolu'yu ve İran'ı egemenliğine aldı 13 Haziran 323 günü, Doğu dünyasnın egemeni olarak otuz üç yaşında öldü

İşve: Kadınların hoş aldatıcı tavırları, naz, cilve

İstifsar etme: İfade etme, sorma, sorup anlama

İtgin: Yitik, yitkin

İtirmek: Yitirmek, kaybetmek

İtirmişem: Yitirmişim, kaybetmişim

İtirmiştir: Yitirmiştir, kaybetmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



K

Kable en temüti: Ölmeden evvel ölünüz(Hadis-i şerif),(Alevi-Bektaşi yolunda bir ön koşul)

Kad: Boy

Kada: Kaza, kötülük, yıkım, ilenç

Kadem Basmak: Ayak basmak, varmak

Kadem: Ayak Adım Metrenin üçte biri kadar olan uzunluk Oniki parmak uzunluğu, yarım arşın Uğur

Kadim: Ayak basan Ulaşan, varan Devamlı

Kadir Mevla: Gücü sonsuz Tanrı

Kaf ü nun: Kün Tanrı'nın yaratma eylemini başlatan ''kon'' (ol) buyruğunu anlatan ''k'' (kaf) ve ''n'' (nun) harflerinin birlikte söylenişi

Kaf: Söylence ve masallara göre yerküreyi çevreleyen zümrüt dağ Kafdağı Kafda koymak: Mutluluğa, esenliğe kavuşturmak

Kafdan Kafa hükmetmek: Kafdağı'ndan Kafdağı'na; yer kürenin bir ucundan bir ucuna hükmetmek

Kaftan: çoğu ipekli, uzun, süslü üst giysi

Kail: Söyleyen, diyen Razı olmuş, boyun eğmiş

Kala: Kale, hisar

Kalem kaş: İnce, düzgün kaş

Kalım mı: Kalayım mı?

Kalıram: Kalırım

Kalmışam: Kalmışım

Kalmıyıp: Kalmamış

Kalnğız: Kanmışız

Kalu beli: Evet dediler

Kalu: Dediler Onlar söylediler (mealinde fiil)

Kam almak: Dileğe, isteğe, umuda kavuşmak

Kam: Dilek, İstek, umut

Kamaşma: Fazla ışık nedeniyle gözün bakamaz duruma gelmesi

Kamaşti: Kamaştı

Kame: Kama, silah olarak kullanılan iki ağızlı, iki ağzı da kesici uzun bıçak

Kamer: Ay

Kamet: Namaza başlama işareti, namaz kılmak için okunan ezan Boy, boy-pos, endam

Kamu: Bütün

Kan: Maden ocağı, kaynak, memba

Kan'an: Kenan Ülkesi (Adanmış Ülke Dinsel kaynaklara göre Hz Yusuf'un ülkesi Batıda Akdeniz, doğuda Şeris ırmağıyla sınırlıydı Filistin ve Fenike'yi içine alırdı Kenanlılar ülkeye İÖ 9000'e doğru yerleşmiş Samiler idi Mısır'dan çıkan İsrailliler İÖ1200'e doğru Kenan ülkesini ele geçirdiler İncil'e göre Tanrı bu toprakları İsrailliler'e adamıştır Kenan ülkesi halk anlatılarında çoğunlukla Yusuf'la birlikte geçer Bkz:Yusuf]

Kanara: Büyük, kaba budaklı ağaç

Kançeri: Nereye kadar

Kande: Nerede

Kanı: Nerde nerede?

Kanlısı olmak: Ölümüne neden olmak

Kapı: Kapı

Kapısın: Kapısını

Kapıyan: Kapma

Kar: Etki

Kara çalmak: 1 Suç yüklemek 2 Sürme çekmek

Karabağır: Acılı yürek

Karahal: Kara benekli bir av kuşu

Karakoyunnu: Karakoyunlu, Karakoyunlu Türkmeni

Karakuş: Kartal türünden yırtıcı kuş

Karal: Karar, dayanç, dayanma gücü

Karayel: Karayel, kuzeybatıdan esen soğuk rüzgar

Karayer: Acun

Kargış: İlenç

Kasar: Üşenme, tembellik etme Boğazı tutup nefes aldırmayan bir zahmet Çeker Sıkar

Kasr(kasır): Saray

Katam: Katayım

Katar katar: Sıra sıra

Katar: 1 Bir kervanı oluşturan dizi 2Göçmen kuşların göç dönemlerinde havada oluşturdukları küme, dizi, sıra

Katarlaşmak: Göç dizisini oluşturmak

Katib-ı dircan: Toplayıp yazan

Katre: Damla

Kavi: Dağlayan, yakan, yakıcı, kuvvetli, güçlü, sağlam

Kavil: 1 Söz 2 Sözleşme, anlaşma

Kavl: Lakırdı, söz, sözde, sözleşme

Kavlince: Söze, sözleşmeye uygun

Kavvas: Oklu asker, bekçi, kapıcı

Kaygu: Kaygı

Kayıtmak: Dönmek, geri dönmek

Kaytarmak: 1 Geri çevirmek 2 Geri dönmek

Kazalağ kazalak: 1 Gündoğumunda bahçelerde ötüşen bir soy boz renkli küçük kuş 2 Beyaz ve sarı tüylü, gagası sarı ve siyah renkli bir cins yaban ördeği

Ked: Boy

Kefen kasar: Kefen sıkar

Kehlan: Küheylan, soylu Arap atı

Kehlik: Keklik

Keklik sekişli: Keklik yürüyüşlü

Keklik seküşli: Keklik sekişli

Kelam: Söz, konuşma

Kelam: Söz

Kelam-ı kudret: Sözün gücü

Keleş: Yiğit, cesur

Kelimullah: Tanrı buyruğu, Kur'an

Kem: Uğursuz, kötü Uygunsuz

Keman: [kadınlarda] İnce, düzgün kaş

Kemarbast: 1 Yeni evlenen kızın beline bağlanan kuşak 2 Hz Ali'nin oğulları Hz Hasan ve Hz Hüseyin ile birlikte on yedi yakınına taktığı söylenen ve kemeri simgeleyen kumaş

Kemha: Bir cins ipek kumaş

Kemter: Hakir, itibarsız, aciz, zavallı, kul, köle

Kend: Kent, şehir

Kendir: Kendir bitkisinden yapılma ip, urgan

Kerem: Asalet, asillik, soyluluk, cömertlik, el açıklığı, lütuf, bağış

Kerem: İyilik, bağış

Kereyağı: Tereyağı

Kergah: Gergef

Kergef: Gergef

Kesiret: (Kesret) Çokluk, bolluk

Keste peste: Aşağılık

Kete: Bir tür çörek

Kevn-i mekan: Varlık, evren, cihan

Kevser: Cennette bir ırmak, sonsuz, soy sop (Hz Muhammed'e ait) Sofiler kevseri ''irfan'' olarak düşünür

Kez: defa, kere

Kezel: Kuru yaprak, kuru güz yaprağı

Khal: Ben

Khına: Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz, kına

Khonça: Armağan bohçası

Khontkar: Hünkar

Kıl ü kal: Dedikodu

Kılmak: Etmek, eylemek, yapmak

Kır: Kül rengine çalan, beyazla az miktarda siyahın karışmasından oluşan renk, beğenilen bir at rengi

Kırab: Tek renk ipek dokuma baş örtüsü

Kırağ: Kenar, kıyı Sahil

Kır-ha-kır: Kıyım

Kırmızı: Altın

Kıya bakmak: Yan bakmak

Kıyamet: Kıyamet günü

Kızıl: Kızıl, parlak kırmızı renkli

Kızınan: Kız ile

Kimi: Gibi, benzeri

Kiraman katibi: İnsanların iki tarafında bulunup, sevaplarını ve günahlarını yazan meleklerin adı

Kirman Kuşağı: Kirman'da dokunan bir cins kuşak

Kirman: İran'da Deştilüt'un güneyinde kurulu şehir Güneydoğu İran'ın en büyük ticaret kavşağı ve önemli bir dokuma sanayii merkezi

Kisb ü kar: Kazanç, iş güç

Kiş: Satranç oyununda en önemli taş olan Şah'ı isterken söylenen söz

Ko: Bırak

Kocalanmak: Kocamak, yaşlanmak, ihtiyarlamak

Kocalık: Yaşlılık, ihtiyarlık

Kocalmak: Kocamak, yaşlanmak, ihtiyarlamak

Koç kuzu hurcu: Koç katımı günlerinde çobanlara gönderilen şölen heybesi

Koçağ: Koçak, yiğit

Koçmak: Kucaklamak

Kofu: Evli kadınların başlarına giydikleri üzeri kadifeyle kaplı, altın, gümüş paralarla bezeli tahta başlık 2 Üstü sargılı, altın, gümüş paralarla bezeli kadın başlığı, fes

Kokuşlu: Koku saçan

Kolbağ-kolbağ: Bilezik

Kolçağ-kolçağ: Kolluk, zırhın kolu saran parçası

Koma: Küme, yığın

Komalamak: 1Kümelemek, yığmak 2 Kümelenmek, yığılmak

Komalanmak: Kümelenmek, yığılmak

Komayor: Koymuyor, bırakmıyor

Konağ: Konuk

Konuşak: Konuşalım

Kor: Kör

Koryapalağ: Yarasa

Koşa: Çift, iki tane

Kovmak: İzlemek, avlamak için izlemek

Koy: Yeter ki, bırak, bırakın

Koynan: Koynuna

Koyunnan: Koyun ile

Köç: Göç

Köçdü: Göçtü

Köçüm: Göçüm, göçeyim

Köçüni: Göçünü

Köçürim: Göçüreyim

Köks: Göğüs )

Kömegi: Sivri çadır biçiminde taş yığını

Kömek: Yığın, kalak, küme, doğal taş kümesi

Kömergi: Sivri çadır biçiminde taş yığını

Könül: Gönül

Kör yapalağ - köryapalağ: Puhu kuşu, baykuş

Körpe: Yeni yetişmekte olan

Körülenmek: Gürlenmek, alazlanmak

Köşmek: Göçmek

Köynek: Gömlek, göynek

Köz: Kor ateş, kor halindeki ateş

Kubar: Toz

Kuçmak: Kucaklamak

Kuçmaya: Kucaklamaya

Kudret Honu: Kudret sofrası

Kudret lokması: Tevrat'a göre Tanrı'nın Sina çölünde İbraniler'e gökten indirdiği yiyecek

Kujmaya: Kucaklamaya

Kul Emrah: Ercişli Emrah

Kulak Asmak: Dinlememek

Kulak urma: Dinleme

Kurbanam: Kurbanım

Kurtulum: Kurtulayım

Kurup: Kurmuş

Kutbül aktap: Kutupların kutubu, Hz Ali, Hacı Bektaş Veli

Küffar: Tanrı tanımazlar

Küfran: Küfürbaz

Kühlan: Küheylan, soylu Arap atı

Kühüstan: Dağlık yer, dağı çok olan mevki

Külhan: Hamam ocağı, hamamda suyun ısıtıldığı yer

Küllivar: Tüm varlık

Kümbet otağ: Kubbeli, süslü büyük çadır

Kümbet: 1 Kubbe 2 Damı kubbe biçiminde olan yapı

Kün: Tanrı'nın evreni yaratırken buyurduğu ''ol'' emri

Künç: Köşe, bucak, kuytuluk

Kürtük: Donmuş kar birikintisi

Küş: Guş, kulak, duymak, işitmek

Küşat: Açış, açılış merasimi, açma, fethetme

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



L

La: Olmaz, olumsuzluk eki

Laçın-laçin: Benekli doğan, benekli boz-gök-doğan

Lain ü gümrah: Lanetlenmiş ve yolunu şaşırmış

Lain: Kovulmuş, nefret kazanmış, istenilmeyen

Lal: Dilsiz, söz söylemeyen

Lasi: Leş

Lat: Arapların İslam öncesi putlarından biri

Lat-ı mehatı: Putlar

Lavaş: Yufka ekmek

Leb: Dudak

Leblerinnen: Dudaklarından

Lengi har: Topal eşek

Lengi: Topallık, aksaklık

Lenterani: (sen) beni göremeyeceksin

Leşker: Asker

Levh: Üstüne yazı yazılan düz taş veya tahta, levha

Levh-i mahfuz: Bu ve bundan önceki ayette, şerefli, yüce Kur'an korunmuş levhte bulunduğu bildirilir

Levh-i-kalem: Üzerine insan kaderinin, olmuş ve olacakların yazılı olduğuna inanılan Tanrısal levhayı; Levh-i- mahfuzu yazan kalem

Leyl ü nehar: Gece gündüz

Leyl: Gece

Leyla: 1 Leyla ile Mecnun hikayesinin kadın kahramanı 2 Sevgili

Leyli Mecnun: Leyla ile Mecnun

Leyli vakti: Gece zamanı, gece gezintisi zamanı

Leyli-Leyli: 1 Hikaye kahramanı Leyla 2Sevgili

Libas: Giyilecek şey, elbise

Lokman Hekim: Efsane kahramanı hekim ve bilge kişi İslamlık'tan önce yaşadığı kabul edilir Halk inancında uzun ömrün simgesi ve hekimliğin atası sayılır Lokman Hekim hikayeleri İran ve Türk Edebiyatı'na Arap Edebiyatı'ndan geçmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



M

Mağrib: Mağrip, batı

Mah: Ay

Mahbup: Sevilen, sevgili

Mahı: Balık

Mahıtaban: Parlayıcı, parlak ay

Mahi göz: Mahveden göz

Mahi: Mahveden

Mahim: Ay yüzlü sevgilim

Mahpara: Mahpare, ay parçası, ay benzeri

Mah-pare: Ay parçası gibi olan sevgili

Mahraba: Büyük mendil, erkek mendili

Mahrama: Mendil

Mahzun: Üzgün, üzüntülü

Mahzun: Üzüntülü, kederli, tasalı

Mail olmak: Meyli olmak, ehli olmak

Mail: Ehil, meyil

Malamat: Ortaya çıkarma, açıklama

Malı: Çapı, yağlık, başa sarılan örtü

Mamur: Bayındır, bakımlı

Man: Bana

Mar: Yılan

Marağa dügüsi: Marağa pirinci

Maral bakışan: Dişi geyik gibi bakışına

Maral: Dişi geyik

Marifet: Hüner

Masiva: Ondan gayrısı (Allah'tan) başka her şey hakkında kullanılan tabirler Dünya ile ilgili şeyler

Maslahat: Uğraş

Maş: Baklagillerden yenilebilen bir bitki, taneleri ufak bir tür börülce 2Mercimek

Maşrık: Doğu yönü

Maşuğun: Sevgilini

Maşuk: Sevgili

Mat etmek: Satranç oyununda yenmek

Mat kılmak: Mat etmek

Mat: Satranç oyununda uğranılan yenilgi

Mavu: Mavi, göl

Mayıl olmak: Meyil vermek, sevmek, gönül vermek

Mayıl salmak: Meyil salmak, gönül düşünmek, sevdalanmak

Mayılam: Meylim var, istekliyim, özlemliyim

Mecal: Güçlük, dinçlik, derman, takat

Mecnun: Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı

Medet: Yardım çağrısı

Mefta: (Meftah) Hazine,

Mehhr-i mübüvvet: Peygamber mührü

Mehle: Mahalle

Mehr-i muhabbet: Muhabbetin şefkati

Mehriban: Dost, seven, güler yüzlü, sevecen

Meknun: Örtülü, gizli, saklı,

Mektep uşağı: Okul çocuğu, öğrenci

Melaik: Melekler

Melhem: Merhem, acıyı giderecek, iyileştirecek em

Melil: Üzgün, üzüntülü

Melul: Üzgün, üzüntülü

Memat: Ölüm, ahrete göç etmek

Memir: Bayındır, mamur

Men aref: Kendini bilme, kendini kötülüklerden koruma Menend: Benzer

Men: Ben

Menal: Ele geçirilen, sahip olunan varlık; mal, mülk

Menem: Benim

Menemşe: Menekşe

Menevşe: Menekşe

Meni: Beni

Menim tekim: Benim gibi

Menim: Benim

Mennen: Benden

Mensiz: Bensiz

Menzil: 1 Yolculukta dinlenmek amacıyla konaklanılan yer, konak, konak yeri 2 İki konak yeri arasındaki uzaklık

Menzil: Mesafe, ulaşılması amaçlanan yer

Meraga[Maraga]: Batı İran'da, Sahand dağının güney eteğinde Urmiye gölüne yakm şehir

Merah: IBilmek isteği; 2Kaygı, tasa [merak]

Merd-i peleng: Erkek kaplan, erkek panter

Merduvan: Merdiven

Mesgen: Mesken, barmak, yuva

Meskenet: Miskinlik, uyuşukluk, bitkinlik, yoksulluk

Mesnevi: Her beyti ayrı uyaklı -başlı başına uyaklı- bir Divan Edebiyatı koşuk biçimi Bu türdeki yapıtların genel adı

Mest müdam: Heraman, devamlı sarhoş

Mest: Sarhoş, aklı başında olmayan

Mestan: Esrik, sevgi esriği, gözleri süzgün

Mestan: Sarhoşlar

Mestur: Sınırlanmış, çizilmiş, yazılmış, örtülü

Meşrig: Doğu yönü

: Sermaye, satılacak mal,

Metederem: Överim

Metel: Şaşkın

Mevla: Tanrı

Mey: İçki

Meyil: Meyil vermek, gönül vermek, ilgi yöneltmek, ilgi duymak

Meyit (Meyyit): Ölü

Meyli: Gönlü, isteği, dileği

Mezat: 1 Artırma ile yapılan satış 2 Artırma ile satış yapılan yer

Mezer: Mezar

Mezet: Mezat, artırma ile satış yapılan yer

Miheng: Altının ayarını anlamaya mahsus bir taş Ölçü İyiyi kötüyü ayıran ayar aleti Bir insanın kıymetini ahlakını anlamaya yarayan vasıta

Mihman: Misafir

Mihnet: Sıkıntı, çile

Mihr-i muhabbet: Sevgi ve aşk, aşk güneşi

Mihrap: Sevgilinin kaşları, mihrabın girintili yapısının bir yaya benzetilerek, kutsallığa yönelmiş bir övgü ile sevgilinin kaşlarının anlatılmasında kullanılması

Milağ: Elma, armut, ayva hevengi

Minasip: Uygun

Minekaş ayvan: Alınlığı mavi çinilerle süslü ayvan, balkonlu konak

Miner: Biner

Mirze: Soylu, saygın kişi, mirza

Misk: Güzel kokulu bir madde

Misk-ü-amber: Çok güzel koku

Mizan: Terazi, ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme Mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup hakiki mahiyeti ancak ahrette bilinecektir

Mor menevşe: Mor menekşe, menekşe

More: Trakya ve Rumeli yöresinde erkeklere bir hitap sözcüğü

Mori: Trakya ve Rumeli yöresinde kadınlara bir hitap sözcüğü

Möhebbet: Muhabbet, sevgi" aşk, dostluk

Mufassal: Netice, sözün kısası,

Mugallit: Taklitçi

Muhannet: Korkak, soğuk davranışlı, uzak

Muhip: Seven, sevgi besleyen

Muhkem: Sağlam, metin, sıkı sıkıya kuvvetli, tahkim edilmiş, sağlamlaştırılmış

Mukaddem: Zaman ve mekan cihetiyle daha evvel olan

Mukadder: Kader , kısmet tayin olunmuş

Mulla: Molla

Murtat (Mürted): Dönek

Musahip: Yol kardeşi, birlikte olan, arkadaş

Muş: Muş ili

Muştu: Sevindiren haber, müjde

Muştuluk: Muştucuya verilen armağan, muştuluk, müjdelik

Muy: Saç

Muzu: Engel

Mübah: İşlenmesinde sevap ve günah olmayan şey

Müdam: Devam eden, süren, sürekli

Müddei: İddia eden İddiacı davacı

Müheyya: Hazırlanmış olan

Müjgan: Kirpikler

Mülevves: Kirli, pis, bulaşık, alıkoyulup sonraya bırakılmış veya durdurulmuş olan Karışık, intizamsız

Mülk ü meleküt: Maddi olmayan alemin varlığı, varlık melekler

Münaci(müncü): Kurtaran

Münezzeh: Arınmış

Münkir: İnkar eden

Müptela: Bir şeye tutulmuş, düşkün, aşık

Mürayi: Riyakar, iki yüzlü

Mürşit: İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran, Peygamber varisi olan kılavuz Tarikat piri, şeyhi

Mürur etmek: Ulaşmak, varmak

Müsahip: Yol kardeşliği

Müstecap: Hoş görülen, istediği kabul edilen, icabet olunmuş

Müşerref: Şereflendirilmiş, şerefli

Müşg-ü amber: Misk-ü amber

Müşteri: Müşteri yıldızı, Jüpiter Erendiz

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



N

Naciler: Kurtulmuşlar, esenlik ve saadete kavuşanlar

Naçar: Çaresiz, umarsız

Naçaram: Çaresizim, umarsızım

Naçarımı: Çaresizliğimi

Nadan: Cahil, bilmez, haddini bilmez, kaba, terbiyesiz

Nail olmak: Erişmek Kavuşmak, ulaşmak

Nail: Erişme, ulaşma

Nakkaş: Süsleme sanatkarı, usta

Nale: İnilti

Name: Mektup, kitap, mecmua

Namert: Mert olmayan, alçak

Nan: Ekmek, yiyecek

Nar: Ateş, tamu [Mec] Meme

Nara çalmak: Ateşe atmak

Nara salmak: Ateşe atmak

Narh: Fiyat

Nar-ı hicran: Ayrılık ateşi

Nar-ı miran: Zalim, kumandanın belası

Narınç: 1 Turunç meyvası 2MecMeme

Nasip: Düşerlik, pay

Naşi: Hain, kötü kişi

Natuvan: Natüvan, güçsüz, argın

Natüvan: Güçsüz

Nazan: Nazlı

Nazar: Bakış

Nazen(nazende): Nazlı, naz edici, naz yapan

Nazenin: 1 Cilveli, oynak 2 Çok nazlı yetiştirilmiş

Nazeninnen: Nazeninle

Nazınnan: Nazından

Nazik: İnce, zarif, güzel

Nebat: Bitki

Necaset: Pislik, murdarlık

Nece bir: Nasıl da

Nece: Nice, nasıl

Nedür: Nedir

Ne-düşüpsen: Niçin düştün, niye düştün?

Nef eylemek: Fayda etmek

Nef: Fayda

Nefsi emmare: İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazssız ve mücadelesiz tabi olması hali

Ner: Erkek deve

Nerban: Deveci

Nerde: Nerde

Nerduvan: Merdiven

Nergiz: Nergis çiçeği

Nerye: Nerye, nereye

Nevcivan: Taze, genç, delikanlı

Nevruz: Eski bir İran takvimine göre yeni yılın ve ilkbaharın başlangıç günü, 22 Mart

Neynerem: Neylerim, istemem

Neynin: Neyleyeyim

Nezereyıe: Nazarkıl, bak

Nigar: Nigar, özel ad

Nihan etmek: Gizlemek

Nihan: Gizli, saklı, bulunmayan, görünmeyen, sır

Nikap: Yüz örtüsü, peçe

Nikap: Yüzörtüsü

Nişana: Nişane, belirti, im, kanıt

Niyaz: Dilek, istek, dua

Niza: Çekişme, kavga

Nize: Kargı, mızrak

Nöker: Köle, hizmetçi

Nuş eylemek: Zevk ve sefa etmek

Nuş: İçen, içici, tatlı şerbet gibi içilecek şey, zevk ve sefa

Nübüvvet: Peygamberlik, nebi olmak, nebilik, Allah'ın emriyle görevli olarak insanları doğru yola çevirmek

Nüsha: Yazılı, yazılmış şey, yazılı bir şeyden çıkarılan suret

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



O

Od: Ateş

Oğramak: Uğramak

Oğru: Hırsız, uğursuz

Oğrun: Gizli

Ohullar: Okurlar

Ohumak: Okumak

Ohur: Okur

Oladım: Olaydım, olsaydım

Olam: Olayım

Olannar: Olanlar

Olar: Olur

Olasan: Olasın

Olcağ: Olucak, olunca

Olcah: Olacak, olunca

Ollam: Olurum

Olmuşam: Olmuşum

Olmuyum: Olmayayım

Olum: Olayım

Onın: Onun

Otağ: Büyük ve süslü çadır

Oyanıban: Uyanarak

Oyanmak: Uyanmak

Oyatmak: Uyandırmak

Oymak: Oymalı, bezeli, süslü, kümü küme

Oynayıban: Oynayarak

Oyunbaz: Oyuncu, aldatıcı

Oyunnu: Oyunlu, tutumlu, davranışlı

Ö

Ögünden: Önünden

Öğmek: Övmek

Öldi: Öldü

Ölke: Ülke

Öllem: Ölürüm

Ölüm: Öleyim

Ölümnen: Ölümden

Ölüptür: Ölmüştür

Ömür başa varmak: Ömrün sona ermesi, bitmesi

Ömür başa yetmek: Ömrün sona ermesi, bitmesi

Ömür malı: Ömür varı, tüm yaşam

Örük: Saç örgüsü, bir örgü saç

Öz: Kendi, zat

Öz-elinnen: Kendi elinle

Özge yarnan: Özge yarla, başka sevgiliyle

Özge: 1 Başka 2 Başkası

Özgelernen: Özgelerle, başkalarıyla

Öz-özüme: Kendi kendime

Özüm: Kendim, ben

Özüme: Kendime

Özün: Kendin, sen

Özünü: Kendini, kendisini

Alıntı Yaparak Cevapla

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük

Eski 11-04-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

A Dan Z Ye Türkçe Anlamlarıyla Sözlük



P

Paca: Baca

Pahıl: Kıskanç

Pak: Temiz, saf, katıksız

Para para: Parça parça

Para: Pare, parça

Paralamak : Parçalamak

Pare pare: Parça parça, küme küme

Parlı: Parlak, ışıldayan, göz kamaştırıcı

Pars: Farsça

Pay pay olmak: Bölünmek, bölüşülmek, paylaşılmak

Pay: Parça, düşer

Payam vaktı: Konuşma, haber alma zamanı

Payam: Peyam, haber

Payız: Sonbahar, güz

Peder: Baba, ata

Penah: Sığınma, sığınılacak yer , dayandığı nokta

Perçem: Alına ve yüze düşürülen saç, kakül

Pergar: Çember, koruyucu

Peri teki: Peri gibi, çok güzel

Peri: Doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, düşsel, çok güzel dişi varlık Perişan: Dağınık, karmakarışık

Perrü bal: Kanat

Pervan : Pervane, geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek

Pervane: Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek, haberci, kılavuz Peyk: Haber ve mektup getirip götüren

Pervaz etmek: Havalanmak, uçmak

Perveri koç: Besiye alınmış koç, besi koçu

Perveri: Besili, besiye alınmış, beslenmiş

Peş-peş: Ard, arka

Peyke: Tahta sedir

Peymane: Büyük kadeh, şarap bardağı

Pısmak: Sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek

Pısmanam: Pısmam, korkuyla sinmem

Pısmanık: Pısmayız, korkuyla sinmeyiz

Pısmazık: Pısmayız

Pilte: Fitil

Pinhan: Gizli, saklı

Pir: 1 Hak katından aşıklık bağışlanmışlara dolu bade sunan Hızır 2 Yaşlı, büyük, ihtiyar reis, bir tarikatın kurucusu, tarikatta ulu kişi, herhangi bir meslek ve sanatın kurucusu

Pişe: 1 Sanat, meslek, iş 2 Yaradılış, huy

Pişvaz: Karşılama

Piyale vaktı: İçkinin, şarabın sunulma zamanı

Piyale: Şarap bardağı, içki kadehi

Piye: Satranç oyununda ön sıraya dizilen taşlardan her biri, piyade

Puc: Hiç, boş

Pucalmak: Hiç olmak, boşa gitmek, boş çıkmak

Puç: Puc, hiç, boş

Pul: Para

Puta: Uğruna dolu-bade içilen Tanrı vergisi sevgili, maşuka

Puş eylemek: Örtünmek

Puş: Örten, giyen, örtü, elbise zırh

Puta: Put putası

Pür: Çok, dolu, çok fazla

Pür-nur: Çok parlak, çok nurlu

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.