Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Aşk & Sevgi - Bayanlar, Erkekler > Bayanlara Özel > Bebek & Çocuk

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çocuk, eğitimi

Çocuk Eğitimi..

Eski 07-27-2008   #1
meLankoLik_asaLet
Varsayılan

Çocuk Eğitimi..



(2-4) YAŞLARI

Bazı psikologlar 2 yaşı, hayatın "saadet yılı" olarak kabul etmektedir Çünkü çocuk bu yaşla birlikte, yürüme ve konuşma gibi iki önemli yeteneği kazanmıştır(l0)
Süt çocukluğunu geride bırakan çocuk, artık çevresiyle ilgilenmeye başlayacak, dengesiz yürüyüşüne ve beceriksizliğine bakmadan, her yere uzanmak ve her şeyi tutmak isteyecektir "Müstakil olma devresi" olarak ta bilinen bu çağın özellikleri şu şekilde özetlenebilir:Bebeklik çağından çıkmasıyla birlikte çocuk, artık zamanın büyük bir bölümünü yatakta veya kucakta geçirmeyecektir Yürüme yeteneğini henüz kazandığından, ayakta durma denemeleri yaparak, yavaş yavaş yürümeye çalışacak ve sürekli hareket halinde olmak isteyecektir Ortaya çıkan kudret duygusuyla, başkalarına muhtaç olmadığını göstermek istiyormuşçasına elinin ulaşabildiği her eşyayı almak ve oynamak isteyecektir Durmadan konuşacak; usanmadan sorular soracaktır Her gördüğüne sahip çıkacak, evde bulduğu kitabı, defteri, okuyormuş gibi yapacak, eline kalem geçirdiğinde ise rastgele çizecek, bazen de yırtacaktır Bulduğu her şeyi, yenilir olup olmadığına bakmaksızın ağzına götürecek; evin içinde, nerede ne bulursa onunla, kimseye sormadan meşgul olacak ve kendi isteğince oynayacaktır(11)
Bu yaşlarda çocuk, özellikle duygusal bir tabiata sahip olduğundan, düşüncelerinde akılcı (rasyonalist) davranamaz Duyguları daha yayılıcı olduğundan, bağlı bulunduğu kişileri ve objeleri tanırken, önce duygularıyla hareket eder(12) Meselâ, iki kişiyle karşılaştığında, onlardan hangisi kendisine sevgi göstermişse, önce ona karşı yakınlık duyar
Bu çağ onun çok çabuk ilerlediği bir çağdır Bu yaştan itibaren aile dışındaki kişilerle de ilgilenmeye başlar; aynı zamanda akranlarıyla da birlikte olmaktan zevk alır (13)
İki yaşındaki çocuğun tüm beceri ve eğilimlerini, "güçlü olma ve bağımsızlık" duyguları büyük ölçüde etkilemektedir(14) Bu yaşlardan itibaren çocuğun dinî inançla karşılaşması da ilgi çekicidir(15) Ancak, onun bu karşılaşma sırasındaki tavrının, diğer olaylar karşısındaki durumundan farksız olduğu gözönünde tutulmalı(16) ve çocuğun en erken, üç yaşanan itibaren dinî nitelikte bir korku ya da davranışla ilgilenmeye başladığı bilinmelidir(17)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çocuk Eğitimi..

Eski 07-27-2008   #2
meLankoLik_asaLet
Varsayılan

Cevap : Çocuk Eğitimi..



(4-6) YAŞLARI

İlk çocukluk devresinin ikinci bölümünü oluşturan 4 ilâ 6 yaşlan arasında kalan devrede, çocuk yine birtakım iniş çıkışların tesiri altındadır Ne var ki, inatçılık dönemi atlatıldıktan sonra, çocukta "biz" kavramı yavaş yavaş teşekkül ederek, sosyalleşmeye doğru adım atılacaktır Çocuk "biz" derken, anne baba, kardeşler ve yakın akrabalarını kasdetmektedir Yardımlaşma duygularının gelişmesiyle,(24) çevreye karşı da açık bir nitelik kazanacaktır Arkadaşlarıyla pek iyi geçinemese bile, arkadaşlık etmek, onun için en önemli olaylardan biridir
Çocukta bu olumlu gelişmelerin yanı sıra, birtakım olumsuz yönler de göze çarpmaktadır Bu yaştaki her çocukta, sık sık 61çüyü kaçırma hareketlerine rastlanır Gövde hareketlerinde ölçüyü kaçırır; vurur, tekmeler, tepinir Konuşmasında ölçüyü kaçırır, küfürleri, ayıp sözleri özellikle başkalarının yanında söyleyerek, üstünlüğünü ispatlamaya çalışır Aynı şekilde, kişisel ilişkilerinde de ölçüyü kaçırır; çevresindekilere buyruk vermeye ve hükmetmeye özenir, kısıtlamalara ve kurallara karşı çıkar Bu yaşta hayal gücünde de büyük bir gelişme vardır Çocuk, gerçek ile hayâli çoğu zaman birbirine karıştırır Bu yüzden kafasında kurduğu hayalleri gerçekmiş gibi anlatır ve bu da annesi tarafından yalancılıkla suçlanmasına sebep olur(25)
Dört yaşındaki çocukta mülkiyet duygusu yoktur Egosantrik duyguların tesiriyle, gördüğü her şeyin kendisine ait olduğuna inanır(26) Bunun bir sonucu olarak, komşusunun evinde oynadığı oyuncağı, giderken evine götürmek ister Çünkü, ona göre bir şeyi ele almak ile, ona sahip olmak aynı şeydir
Dinî inancının canlılık kazanması, bu yaşın önemli özelliklerinden sayılmaktadır(27)
Dördüncü yaştan sonra, ilk çocukluk devresinin düğüm noktası olarak nitelendirilen beşinci yaş, aile ve çocuk açısından "altın yaş" olarak bilinmektedir Kendine güveni arttığı için, eskisine oranla daha serin kanlı, daha yumuşak, daha anlayışlı ve başkalarıyla ilişkilerinde daha uyumludur Genellikle becerebileceğini sezdiği işlere girişir ve bu yüzden de giriştiği işlerde başarı sağlar Dört yaşındaki çocuğun bocalamalar içinde olmasına karşılık, beş yaşındaki çocuk, tutarlı ve kararlıdır Dört yaşındaki bir çocuk, yapmakta olduğu resmin, bitinceye kadar ne resmî olduğunu bilmediği halde, beş yaşındaki çocuk, ne yapacağını önceden tasarlar ve bu tasarıyı gerçekleştirmeye çalışır Başladığı şeyi bitirmek ister; yaptığı işi nerede bitirmesi gerektiğini bilir Davranışlarını kontrol edebilir(28)
İçinde bulunduğu yer ve zamanla sınırlanan dünyası ona yeterlidir Hayal gücünü kullanmaz Nesneleri, kullanışlılık açısından tanımlar: "Kuyu, kazmak içindir"; "Dondurma, yemek içindir" gibi Ne çevresiyle ne de kendisiyle çatışma halinde değildir Üç yaşlarındayken gösterdiği uyumu, bu yaşta daha üst düzeyde olmak üzere yine gösterir Annesi hâlen onun için her şeydir Ona yakın olmayı, ona yardım etmeyi, onu sevindirmeyi ister(29) Dolayısıyla, beş yaşından itibaren, çocuğun kalbine hitabetmek ve ondan annesinin hoşuna gidecek davranışları istemek mümkündür(30)
Zikredilen bu olumlu davranışlar yanında, yine de çocuk çevresine bağımlıdır, güçsüzdür Dolayısıyla bakılmak, korunmak ve kollanmak ister Hızlı bir zihin ve dil gelişmesi vardır; sürekli deneme ve öğrenme içindedir Ancak zekâ ve zihnî gelişmesi tamamlanmamış olduğundan, realiteleri, olayları, hayal gücüyle ve birtakım korkularıyla çarpıtabilir Gördüklerini ve duyduklarını eksik idrak ettiği gibi; yanlış bir şekilde de yorumlayabilir
Zaman kavramı henüz lâyıkıyla gelişmemiş olup, düşüncelerini ve duygularını oyun vasıtasıyla ifade etmeye meyillidir Bu yaşlarda da düşüncesi, müşahhas olan (görülebilen) şeylere yöneliktir
Canlı cansız ayrımı yoktur; canlı olarak kabul etiği bebeğiyle konuşur, dertleşir; ayağına çarpan ve canını acıtan bir eşyaya ise gayet rahat bir şekilde kızarak onu azarlar(31)
Bütün bunların yanında denebilir ki, beş yaşındaki çocuk her yönden denge içindedir Kendi kendine yeterliliği ve çevre ile uyumu vardır Kendine güvenir ve aynı zamanda karşısındakilerle de baş kaldırmadan uzlaşabilir Dikkatli, anlayışlı, sezgi ve algılarında güçlüdür Nâzik, düşünceli ve cana yakındır Kısacası, beş yaşındaki çocuk, çevresine sevinç getiren bir varlıktır(32)
Son çocukluk dönemine geçmeden önce, genel anlamda ilk çocukluk yıllarını özetleyici bilgilere ve bu yıllardaki dinî gelişimin durumunu belirleyen ifadelere yer vermek yararlı olacaktır
Aşağı yukarı 2 yaştan başlayarak 5-8 yaşlara kadar süren döneme "oyun çağı" da denmektedir Bu yaşlarda büyüme ve fizyolojik süreçler kararlılık kazanmış olup, çocuk kendi başına oynayabilecek ve bazı işleri yapabilecek duruma gelmiştir Bu yaşlardaki çocuklar, rahatça yürüyebilmekte, koşabilmekte ve konuşabilmektedir Ayrıca, kendi kendine yemeyi, giyinmeyi, cinsiyet farkını, sevmeyi, sevilmeyi ve sevgiyi paylaşmayı da öğrenmiştir (33)
İlk çocukluk yıllarındaki çocuklarda başkalarına benzeme ve büyükleri taklit etme arzusu da görülmektedir Kız çocuğu anneye, erkek çocuğu babaya yardımcı olmak, onların işini benimsemek gibi özellikler göstermektedir Kız çocuklar için anneler, erkek çocuklar için de babalar en güçlü ve en başarılı insanlardır(34)
Bu yıllara dinî gelişim yönüyle bakılacak olursa; Bu çağdaki çocukların zekâsı henüz mücerred (=görünmeyen) kavramları anlayacak seviyede gelişmediği için, çocuğun, dinî eğitimde kullanılan kelimelerin çoğunu anlayamadığı görülecektir Bazı kelime ve cümleleri papağan gibi tekrarlayabilir; fakat bunlar, onun için henüz bir şey ifade etmemektedir Egosantrik duygular tesiriyle, dine olan alâkası da egosantriktir Duâ, çocukça arzuların yerine getirilmesi için baş vurduğu bir yoldur Allah'ı ise, tıpkı anne-babası gibi, bir şey isteyince yerine getirecek bir kimse olarak düşünmektedir(35) İlk çocukluk yıllarında, çocukların dinî hikayelerden oldukça etkilendikleri ve bu yaşlarda dine karşı büyük bir ilgi ve istek duydukları da tespit edilmiştir Ayrıca, zihnî ve ruhî gelişmenin imkanlarına dayanarak yaratıcı gücün mahiyetini araştırma denemelerine giriştikleri bu yaşlar, çocukların kendilerine anlatılanlardan da kolayca etkilendikleri bir dönemdir (36)


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çocuk Eğitimi..

Eski 07-27-2008   #3
meLankoLik_asaLet
Varsayılan

Cevap : Çocuk Eğitimi..



ÇOCUĞUN GELİŞİM ÇAĞLARI

Çocuk psikolojisiyle ilgili eserlere bakıldığında, çocukluk çağının çeşitli devrelere ayrıldığı görülecektir Bunun böyle olması, hem incelemeyi kolaylaştırmakta hem de -sonuç itibariyle- daha elverişli olmaktadır Ayrıca bir konuyu bütün olarak ele alıp incelemenin, bölümler halinde incelemekten daha zor olacağı da bir gerçektir Bundan dolayı, çocuğun psikolojik yapısını daha iyi tanıyabilmek için, çocukluk çağını çeşitli devrelere ayırarak inceleyeceğiz(6)
Genelde kabul edilen aşağıdaki tablo bizim için esas olacaktır
Bebeklik (Doğum-2 yıl)
İlk çocukluk (2-6, yıllar)
Son çocukluk (6-11 yıllar) Kızlar (6-13 yıllar)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çocuk Eğitimi..

Eski 07-27-2008   #4
meLankoLik_asaLet
Varsayılan

Cevap : Çocuk Eğitimi..



İNATÇILIK DEVRESİ

İki ilâ üç yaşları arasında ve genellikle 2,5 yaşından sonra, geçici bir süre için çocukta inatçılık ve uyumsuzluk görülmektedir 2,5 yaşları, çocuk gelişimindeki zorlu dönemlerden biridir "Serkeşlik devresi" de denilen bu dönemde çocuk, dengesiz, olumsuz, kararsız ve isyankârdır Büyüklerinin sözünü dinlemez; hatta söylenenin tersini yapar Hareket ve davranışları kısıtlandığında ise, öfkelenir Her işi yardım görmeden kendi başına yapmakta direnir Aşırı disiplin ortamında negativizmin arttığı görülür Bu dönemde oluşan saplantılar ve bunalımlar ise ileriki yıllarda inatçılık ve direnç belirtileri şekline dönüşebilir(18)Bazı psikologlar ise bu dönemi, "İlk yeni yetmelik çağı" olarak niteleyerek, çocuğun bu devredeki davranışlarını, gençlerin bulûğ çağı öncesindeki durumlarına benzetirler(19)
Bu yaşlara olumlu açılardan bakılacak olursa, bu dönemdeki çocuğun enerjik, meraklı ve hareketli olduğu görülecektir Bu dönemdeki çocuğun yüklendiği başlıca görev, güçlü bir benlik duygusu kazanmak ve kendi kişiliğinin bilincine varmaktır
Negativizm döneminin bitmesiyle, çeşitli huysuzluk ve uyumsuzluklarını terkeden çocuk, üç yaşından itibaren çevresiyle olumlu ilişkiler içine girmektedir Bu yaşlarda anne-babasını, hatta kardeşlerini bile hoşnut edecek davranışlara yönelmiş; ayrıca, bekleme ve paylaşmaya da alışmıştır Çocuğun bütün dünya ile barış içinde olduğu kabul edilen üçüncü yaşa eğitim yönünden, belirli kuralların yerleştirilmesi için, en uygun dönem gözüyle bakılmaktadır(20)
Üç yaşındaki çocuğun masallara, hikayelere ve çizgi filmlere ilgisi artmıştır Elinde tutabileceği kısa öyküler ve ilginç resimleri içeren küçük kitaplardan hoşlanmaktadır Bu kitaplarda çoğunlukla, gerçek dışı şeyler anlatılmasına rağmen, çocuk bunları dinlerken büyük bir zevk duymaktadır(21) Zira çocukların bunları dinlerken büyük bir zevk duyması, bu yaşın en belirgin özelliklerinden biridir (22)
Dinî yönden bu yaşın önemli sayılabilecek özelliklerine gelince; çocuğun masallara ve hikâyelere karşı içinde büyük bir ilgi duyduğu bu sıralarda, inanma ile ilgili hikâyeler ve menkıbeler, çocuğun dinî hayal gücünü ve duygusunu uyandıracağı gibi; eşyanın içinde ve ötesinde gizli kuvvetler olduğu düşüncesinin gelişmesini de hızlandıracaktır Neticede -soru sorma çağının da başlamasıyla- çocuk, ne, nasıl ve neden? sorularıyla her şeyin aslını öğrenmeye çalışacak; bu soruların bir devamı olarak, başta "Allah kimdir; nedir; nasıldır; ne kadar büyüktür?" gibi sorularla yaratıcı gücü aramaya başlayacaktır(23)



Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çocuk Eğitimi..

Eski 07-27-2008   #5
meLankoLik_asaLet
Varsayılan

Cevap : Çocuk Eğitimi..



KORKU

Duygusal gelişimin içinde yer alan diğer bir duygu da korkudur Korku, canlı varlıkların, görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri en tabiî tepkidir denilebilir Psikologlar, çocukluk çağında sık sık görülen bu ruhsal durumu, canlıyı uyaran ve kendi savunmasını sağlayan yararlı bir mekanizma olarak görmekte(62) ve korkuyu, "hem kaçınılmaz, hem de temel bir duygu" olarak nitelemektedirler (63)
Doğduğu andan itibaren, çevresiyle çeşitli ilişkiler içine giren çocuk için herhangi bir korku objesi söz konusu değildir Genellikle çocuklarda korkular 2-3 yaşlarda ortaya çıkmaktadır Bu yaşlar ise, zihnî gelişimin başladığı çağa rastlamaktadır(64) Bu yaşlarda ortaya çıkan korkuların da ne kadarının telkin neticesi, ne kadarının içgüdüsel olduğu tartışılabilir Nitekim yapılan araştırmalarda, küçük çocukların sadece kulakları dibinde duydukları kuvvetli bir ses ve dengelerini kaybederek düşmekten korktukları, ortaya çıkmıştır (65)
Korkular genellikle yaşa paralel olarak artmaktadır Ancak bir çocuğun ne zaman ve neden korkacağını tesbit etmek oldukça zordur Çünkü korkunun meydana gelişinde, çevre şartları, geçmiş yaşantılar ve o andaki psiko-fizyolojik durum rol oynamaktadır Meselâ: Köy çocukları incelenmiş ve korkuya sebep olan faktörün % 75'ini hayvanların oluşturduğu tesbit edilmiştir; erkek çocuklar vahşi hayvanlardan, kız çocuklar ise böceklerden korkmaktadır (66)
Yapılan bir diğer araştırmada, çocukların korktukları konular şu şekilde sıralanmıştır (67)
-Karanlık (çatı katı, bodrum), hayvanlar (köpek, yılan vb) % 96
-Bedenî sakatlıklar, % 95
-Hayaletler, cinler, dışarıdan eve zorla giren insanlar, % 91
-Otoriter kişiler, % 82
-Korkulu düşler, % 81
-Yabancılar, kötü insanlar, % 80
-Anne ya da baba tarafından terkedilmek, % 63
-Su, deniz, nehir, % 41
-Gök gürültüsü, şimşek, % 39
Bu tesbitler ışığında, çocukta korku uyandıran objeler üç grupta toplanabilir
1 Çocuğun yalnız kalması
2 Karanlıkta bulunması
3 Kendisine âşinâ olduğu bir kimsenin yerine başka bir yabancıyı görmesi(68)
Çocuklarda rastlanılan korkuların % 90'ının hatalı ve yanlış eğitimden kaynaklandığı gerçeği(69) bizi, korkunun en önemli nedeninin bunlar olduğu sonucuna götürmektedir Çünkü, hakkında hiçbir fikre sahip olmadığı herhangi bir şeyi çocuk -telkin vasıtasıyla- sevebilir veya ondan korkabilir Nitekim bunu doğrulayıcı mahiyette olan şu hadiseyi zikretmek mümkündür
Bir kız çocuğuna, altı aylıkken oynaması için zehirsiz bir yılan verilmiştir Bundan sonraki yıllarda da yılanla birlikte olan ve onunla bir oyuncak gibi oynayan çocuk, yetişkin bir kız olduğunda, bütün yılanlara korkmadan yaklaşabilen biri haline gelmiştir (70)
Bu bilgiler, çocukların Allah, cehennem vb korkularının olmadığını göstermekte ve bizi, bu korkuların genellikle yetişkinlerin hatalı telkinlerinden kaynaklandığı sonucuna ulaştırmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çocuk Eğitimi..

Eski 07-27-2008   #6
meLankoLik_asaLet
Varsayılan

Cevap : Çocuk Eğitimi..



ÖLÜMÜ NASIL ANLATMALI
Batı dünyasından elimize geçen ve ölümle alâkalı olan çeşitli yazılar, İslâmiyetin her yaş grubu için ne kadar isabetli müjde ve telkinlerde bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır Batılı bir çocuk eğitimcisinin başından geçen çok enteresan bir olay, bu hakikate misâl olarak gösterilebilir
Bu eğitimcinin küçük yaştaki kızı, günün birinde, bir türlü yemek yemez olmuştur Annesi çocuğa önce yemesi için yalvarmış, sonra zorlamışsa da fayda vermeyince acıkması için beklemiştir Ancak aradan 2 gün geçtiği halde küçük çocuk, ağzına bir lokma dahi koymamıştır En nihayet annesi çok ısrar edince, çocukcağız ağlamaya başlar ve dilinden şu sözler dökülür:
--Ne olur anneciğim sen de yeme, çünkü seni çok seviyorum
Annesi, neden yememesi gerektiğini sorduğunda küçük kız sebebini söyler ve anne hayretler içinde kalır Meğer küçük kız ile babası arsında birkaç gün evvel şöyle bir konuşma cereyan etmiştir
--Baba, niçin yemek yiyoruz?
--Büyümek için
--Büyüyünce ne olacak?
--İhtiyarlıyacağız
--Peki ihtiyarladıktan sonra ne olacağız?
--Ne olacak, herkes gibi biz de öleceğiz
O günden sonra çocuk yemek yememeğe karar vermiştir Çünkü o, herkesin yemek yediği için öldüğünü zannedip; öyleyse yemek yemem; yemezsem büyümem, büyümeyince de ihtiyarlamam ve dolayısıyla ölmem diye düşünmektedir Tabii kendisi ölmek istemediği gibi, çok sevdiği annesinin de ölmesini istemiyor Bu sebeple O'nun da yememesi için, yalvarıp yakarıyor Ve eğitimci bu hâdiseyi naklederek okuyucularına "Demek çocuklara anlaşılması zor olan ölüm ve âhiret gibi mevzuları anlatmamalıyız" diyor Bunu burada noktalayıp bir başkasına göz atalım
Doktor Di Freundin de, Readers Diegest adlı derginin bir sayısında "Çocuklara ölümden bahsetmeli mi?" Konulu bir yazı yayınlar ve ölüm konusunda şu tavsiyelerde bulunur "Çocuğunuzun köpeği ölünce, derin bir uykuya daldığını, kardeşi, arkadaşı veya bir yakını ölünce de onların bir seyahate çıktığını söylersiniz" diyor
Ancak birkaç gün sonra gelen yüzlerce mektupta; çocuğumuzu yatırıp uyutamıyoruz ve birlikte seyahate çıkamıyoruz Çünkü köpeğinin ve arkadaşlarının başına gelen âkibetin, kendilerine de geleceğinden korkuyorlar, ne yapacağız, şaşkına döndük şeklinde birçok soru soruluyor
Doktorun cevaben yazdığı yazı ise "Bu meseleyi fazla kurcalamakla hata ettik" şeklinde oluyor
İşte bu cevaplar hiç şüphesiz çaresizliğin ve aczin, ilâhi esaslardan habersizliğin ifadesinden başka bir şey olmasa gerek Demek ki, insan nev'inin yarısını teşkil eden çocuklar ancak ölüm sonrası bir hayat inancıyla insanca yaşayabilirler Ve yalnız Cennet fikriyle onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefâtlara karşı dayanabilirler Ve her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümlerinin onların endişeli nazarlarına çarpmasına, ancak ebedi hayatın müjdesiyle tahammül edebilirler hem bunu tahmin etmek zor değildir Çünkü çocuklar daha küçük yaşlardan başlayarak çeşitli ölüm-kalım tecrübeleriyle belirli bir ölçüde ölümle ilk karşılaşmaya doğru ilâhi bir programlama çerçevesinde hazırlanmaktadır
Aydınlık ve karanlığın birbirini takibi, uyuma ve uyanık kalma dönemleri, çeşitli çocukluk oyunları ölüm ve hayat zıtlıkları şuurunu geliştirmekte, çocuk yavaş yavaş bazı şeylerin daimi ve düzenli bir şekilde gelip gittiğini, ister istemez öğrenmektedir Bize düşen ise, en iyi ve realist telkini, ruha uygun olarak enjekte edebilmektir Yeri gelmişken bu konuda da bazı tecrübe ve tespitlerin ışığında çocuktaki ölüm şuurunun kendini hangi yaşta gösterdiğne göz atalım "Henüz 5 yaşına gelmemiş küçüklerin, ölümün varlığından bütünüyle habersiz ve herşeyin canlı olduğu, Macaristan, Çin İsveç, ABD doğumlu çocuklarda yapılan testlerde hepsinin aynı kavrayış şeklini paylaştığı görülmüştür
Çocuklara gerçeklerin bizim inancımız doğrultusunda öğretilmesi, onların yavaş yavaş ölüm fikrini kabul etmelerine ve bu tutumlarının düşünce ve konuşmalarına yansımasına sebep olur
Pedagog ve psikologlar tarafından yapılan araştırmalar, çocuğun ruhî dünyasının en çok sarsıldığı yaşların 7 ve 9 yaşları olduğunu ortaya koymuştur Çünkü çocuğun ölümü ihtiva eden, ölü taklidi yapması gerektiren oyunlara merak sarması bu döneme rastlar Ölü taklidinin yer aldığı oyunların oynanması, çocuğun ölüm düşüncesini hayatın içine yerleştirmesi açısından tesirli bir rol oynar Bu dönemdeki çocukların çoğu ölümü, bütün hayatî faaliyetlerin süresiz olarak kesilmesi şeklinde benimserler Ünlü bir pedegog olan Carlos Costanetana'ya göre; çocuk ancak kendini doğrulayacak tasvirlere dayalı his ve müşahede tahlillerini yapabilecek duruma eriştiği bu yaştan itibaren, dünyayı ve hayatı tanımayı öğrenmiş ve dolayısıyla içinde yaşadığı cemiyetin bir üyesi olmağa hak kazanmış demektir
Hiç şüphesiz insanlar içinde yapılan bu araştırmalarda mantık ölçülerine sığmayan tecrübe ve buluşlara da rastlamak mümkündür Ancak yine de bunların hepsi bir araya geldiğinde şaşırtıcı bir şekilde birbiriyle uyum gösteren bir tablo meydana getirmektedir
Başta zikrettiğimiz iki misalde olduğu gibi; susmak veya meseleyi örtbas etmeye çalışmak kime ne kazandırır? Aslında bizce hiç ehemmiyeti olmayan şeylerin dahi en ince noktalarını soran veya araştıran çocuk nasıl olur da kendisini ve bütün yakınlarını alâkadar eden ölüm ve âhiret gibi mevzuları sormaz, araştırmaz?
Eğer siz ona "Ölüm yokluk değil! Hiçlik değil! Sönmek değil! " hakikatını ve kabir kapısının nur âlemine açılan bir kapı olduğunu anlatamazsanız çocuğun, küçücük kalbi paramparça olacaktır Oynamakta adi bir oyuncağı dahi elinden almaya çalıştığınızda ağlayan çocuk, eğer ahireti bilmezse, hergün beraber oynadıkları kardeşinin veya sevdiği bir yakınının birdenbire kaybolmasına nasıl tahammül edecektir?
Halbuki ruhu, "âhirete îman" nuruyla aydınlanan bir çocuğun çehresindeki teessür sisi dağılacak "Gerçi çok sevdiğim oyun arkadaşım veya kardeşim öldü, ama Cennetin bir kuşu oldu; orada bizden daha iyi yaşar Hem nasıl olsa biz de O'nun yanına gideceğiz Ölüm yok olmak değil ki üzüleyim ölüm sadece bir vatan değişikliğinden ibarettir" düşüncesi şuur ve hislerine akseder aksetmez, gözyaşları dinecek ve o küçücük kalbi huzur bulacaktır
Yazımızı Prof dr Atalay yörükoğluínun ölüm ve çocuk konusundaki bir tavsiyesiyle bitirelim: ìÇocuklar ölümle çok erken yaşlarda ilgilenmeye başlarlar Öldükten sonra iyilerin cennete gideceğini öğrenmek onlar için çoğu zaman yatıştırıcı olur Sevdiği dedesi ölen bir küçük çocuk, bu gerçeği çok güzel dile getirmişti: dedem beni bırakıp cennete gitti, orada başka çocuklarla oynuyor!
Yörükoğlu çocuğun bu durumuyla ilgili olarak anne ve babalara son tavsiyesi; onların sevdiği kişilerle bir öte dünyada buluşmak ümidini kırmayın şeklindedir
Son olarak şunu da ifade edelim ki; ölüm meslesini çocuklara doğru biçimde anlatmanın yolu asıl biz büyüklerin onu doğru şekilde anlamamızdan geçer


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çocuk Eğitimi..

Eski 07-27-2008   #7
meLankoLik_asaLet
Varsayılan

Cevap : Çocuk Eğitimi..



ÇOCUĞU TANIMANIN EĞİTİMDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

Bir dinî inanışa bağlı olmada, tabiî ve şuur dışı bir taraf olduğu gibi,(*) bir de isteyerek ve bilerek inanma hali, yani eğitim yoluyla işleniş yönü vardır Bu itibarla, lesir ve telkin yolu bakımından dinî eğitim, ancak bir sistem dahilinde yapıldıkça istenen başarı sağlanabilir(1) Dolayısıyla din eğitimi ve öğretiminde, genel eğitimin temelleri olan psikoloji ve pedagoji kurallarının bilinmesi kaçınılmazdır Çünkü çocuğu tanımak, onun ruh ve beden gelişimini doğru olarak tespit etmek, eğitim-öğretim yapabilmenin ilk şartıdır(2)
Özellikle din eğitimi gibi hassas bir konunun, en önemli kısmını oluşturan imân duygusunun işlenişi hususunda, çocuğun psikolojik yapısının çok iyi bilinmesi gerekmektedir Rousseau bu gerçeği, "Çocuk zekâsını çok iyi tanıyan bir zâtın onlara mahsus bir akâid kitabı yazmasını pek isterim" ifadesiyle dile getirmektedir (3)
İnsan psikolojisini bilmek toplum yönetiminde vazgeçilmez bir esas olduğu gibi,(4) çocuğun ruhî yapısını tanımak ta psikolojik bir prensiptir Nasıl ki, çiftçi toprağını, heykeltraş ta işlediği mermerin cinsini ve özelliğini tanımak zorundaysa, eğitimciler de çocuğu her yönüyle; bütün karışıklığı ve sadeliğiyle tanımak mecburiyetindedir (5)
Bu ifadeler, öncelikle çocuğun duygusal ve ruhsal gelişimi hakkında bilgi sahibi olmanın gereğini belirtmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çocuk Eğitimi..

Eski 07-27-2008   #8
meLankoLik_asaLet
Varsayılan

Cevap : Çocuk Eğitimi..



YETİŞKİNLERİN ÇOCUKLARLA OYUN OYNAMASI
İslam ümmetinin önderi olan Rasûlüllah'ın (sav), çocuklarla birlikte oyun oynadığını gösteren birkaç hadis sunmak istiyoruz Tabiî Hz Peygamber'in (sav), ana babaları ve yetişkinleri eğitmek, onların da kendisine uyarak çocuklarıyla beraber oynamalarını sağlamak için bunu yaptığını biliyoruz
Konuyla ilgili rivayetler şunlardır:
a) Ebu Eyyûb Ensârî anlatıyor: Rasûlüllah'ın (sav) yanına girmiştim Hasan ile Hüseyin Hz Peygamber'in (sav) önünde ya da kucağında oynuyorlardı Ben:
- Onları seviyor musun ya Rasûlallah? dedim Bunun üzerine O:
- Nasıl sevmem onları? Onlar benim dünya fesleğenlerimdir; onları koklarım, buyurdu (621)
b) Ömer b Hattab diyor ki: Hasan ile Hüseyin'i Peygamber'in (sav) iki omuzunda gördüm Ben:
- Altınızdaki at ne güzel! dedim Bunun üzerine Peygamber (sav):
- Ne güzel atlıdır onlar! buyurdu (622)
c) Berâ b Âzib anlatıyor: Rasûlüllah (sav) namaz kılarken Hasan ile Hüseyin veya onlardan birisi gelir sırtına binerdi Peygamber (sav) başını (secdeden) kaldırdığında eliyle onu tutardı (Namazı tamamladıktan sonra):
- Ne güzel binittir sizin binitiniz! buyururdu (623)
d) Câbir (ra) anlatıyor: Rasûlüllah'ın (sav) yanına girmiştim Hasan ile Hüseyin sırtına binmiş elleri ve dizleri üzerinde yürüyor ve şöyle diyordu: "Ne güzel devedir sizin deveniz Ne güzel yüklersiniz siz!" (624)
e) Hz Aişe diyor ki: Habeşliler mescidde oynuyorlardı Rasûlüllah (sav) bana perde oldu da onların oyunlarına bakıp seyrediyordum Böylece seyretmeye devam ettim Nihayet bakmaktan ayrılan ben oldum Oyun ve eğlenceye düşkün genç yaştaki bir kızın bunu ne ölçüde arzu edeceğini artık siz takdir edin! (625)
Bu rivayetlerde Hz Peygamber'in (sav), torunları Hasan ile Hüseyin başta olmak üzere çocuklarla çeşitli oyunlar oynadığı görülmektedir Böyle yapmakla Rasûlüllah (sav) oyunun çeşitliliği düşüncesini göstermiş oluyordu Ayrıca Rasûlüllah'ın (sav), daha canlı ve istekli oynamaları için oyuna katılan çocukları övdüğü, takdir ve tebrik ettiği de görülmektedir Böylelikle onlar, bıkmadan ve usanmadan severek oyunu sürdürecekler, aynı anda hem bedenf hem de rûhî gıdalarını almış olacaklardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Çocuk Eğitimi..

Eski 07-27-2008   #9
meLankoLik_asaLet
Varsayılan

Cevap : Çocuk Eğitimi..



ÇOCUK TERBİYESİNDE ANNE

Çocuk terbiyesi, anne ve babanın en başta gelen vazîfelerindendir Çocuklarını güzel terbiye eden milletler, huzûrun ve medeniyetin zirvesine ulaşırlar

İslâm’ın yaşandığı bir âile içinde büyüyen çocuğun istîdâdları, îmân istikâmetinde gelişip olgunlaşır Âilede verilen terbiye kalıcıdır İnsanlık târihi boyunca âile terbiyesi üzerinde önemle durulmuştur Çocukların dünyâ ve âhıret seâdetini kazanmaları için en büyük gayret, sâliha hanımlara düşmektedir

Çocuk, ilk ana terbiyeyi âile ocağında, anneden alır Anne, tabiî olarak vaktinin çoğunu ev içinde çocuklarının bakımı ve terbiyesi ile geçirir

Çocuk, dünyâya geldiği günden itibaren annesinin gönlünde ve kucağındadır Aslında çocuk, her hususta annesinden bir parçadır Anne, doğuncaya kadar karnında taşıdığı yavrusunu, bu sefer ölünceye kadar gönlünde taşır

Dînimizde çocuk terbiyesinin temeli, İslâm’a uygun bir nikâha dayanır Zîrâ nikâhsız olarak doğan bir çocuk, veled-i zinâ olur

Çocuk terbiyesinde dikkat edilecek diğer mühim esas da, "helâl lokma"dır Anne, bu konuda çok dikkatli ve titiz olmalı, haram ve şüpheli lokmalardan kaçınmalıdır Çünkü yavrusunun maddî ve mânevî yapısı bu lokmalardan oluşmaktadır Bu suretle doğacak çocuk, anne ve babasına saygılı ve itâatkâr, dînine ve milletine hizmetkâr olur Bunların hepsi, rızkın ve gıdânın helâl ve temiz olmasının bereketiyle meydana gelir

Hâmilelik döneminde de anne, kendilerine hürmet ve muhabbet duyduğu kimseleri tefekkür etmeli ve onları dâimâ hatırlamalıdır Bu da, cenînin zihinde yer eden bu şahıslara benzemesine sebebiyet verir İnsan tabîatının bu hususdaki kabiliyeti, herkesin bildiği ve tıbbın da kabul ettiği bir gerçektir (23)

Ebenin dindâr olması, hiç olmazsa çocuğu alırken "besmele" çekmesi gerekir Doğumdan kurtulan anneye de, "geçmiş olsun!" demeli ve bir çocuk dünyâya getirdiği için onu tebrik etmelidir Zîrâ çocuğu olanı tebrik etmek müstehabdır (24)

Dünyâya gelen çocuğun, önce sağ kulağına ezân, sol kulağına da kaamet okumalıdır Böylece çocuğa, ilk İslâmî telkîn ve dâvet yapılmış olur Kalbi de, ezânın derin tesirinden bir hisse alır Nitekim bu dünyâdan ayrılırken de, insana kelime-i tevhîd telkîn edilir

Hz Fâtımâ (r anhâ), Hz Hasan’ı dünyâya getirdiğinde Rasûlullâh (sav) Efendimiz, O’nun kulağına ezân okumuşlardır (25)

Ayrıca, yeni doğan çocuğun damağına tatlı bir şey sürmek müstahabdır Buna "tahnik" denir Tahnik, hurmayı ağızda iyice çiğnedikten sonra onu çocuğun ağzına dokundurmaktır Hurma bulunmadığında, herhangi bir tatlı gıdâ da olabilir

Ashâb-ı kirâmdan Ebû Mûsâ (ra) anlatıyor:

"Bir oğlan çocuğum dünyâya geldi Onu alıp Peygamber (sav) Efendimiz’e götürdüm Çocuğun adını İbrâhîm koydu Sonra da ağzına hurma alıp iyice çiğneyerek çocuğumun ağzına sürdü Ve bereket ile duâ ederek çocuğu tekrar bana verdi" (26)

Dünyâya gelen çocuğa yapılacak ilk iyilik ve ikrâm, ona güzel isim vermektir Hz Peygamber (sav) Efendimiz:

"Kıyâmet gününde siz, kendi isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız O halde isimlerinizi güzelleştiriniz" (27)

Konacak isimler hakkında da hadîs-i şerîfde şöyle buyurulur:

"Peygamberlerin isimleriyle isimleniniz İsimlerin Allâh’a en sevimlisi, Abdullâh ve Abdurrahmân’dır" (28)

Çocuğun, yedinci günü adı konuldukdan sonra saçları kesilip ağırlığınca altın veya gümüş sadaka olarak verilir Nitekim Rasûlullâh (sav) Efendimiz, Hz Hasan’ı dünyâya getirdiği zaman Hz Fâtımâ (r anhâ)’ya şöyle buyurmuştur:

"Yâ Fâtımâ, çocuğun başını tıraş et ve ağırlığı kadar da gümüşü sadaka olarak ver" (29)

Akîka kurbanı da, çocuğun doğduğu günden bülûğa ereceği güne kadar kesilebilir Fakat, yedinci günü kesilmesi daha fazîletlidir Rasûlullâh (sav) Efendimiz, akîkanın durumunu soran Ümm-i Kürz’e şu cevâbı vermiştir:

"Oğlan çocuğunda iki, kız çocuğunda bir koyun (kesilir)" (30)

Diğer bir hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:

"Her oğlan çocuğu akîka kurbanı ile rehindir Akîka, çocuğun doğumunun yedinci günü kesilir Adı konulur ve başı tıraş edilir" (31)

Akîka, vâcib değil, müstehabdır Normal kurban gibidir Eti, derisi satılmaz Kemikleri kırılmaz Akîkanın etinden kesen de yiyebilir

Akîka, çocuğu rehin olmaktan kurtarır Zîrâ o, akîkasına karşılık bir rehindir İmâm Ahmed b Hanbel der ki:

"Çocuk, ana-babasına şefâat etmekten alıkonulur, ancakakîka ile şefâat hakkı doğar" (32)

Sünnet olmak, peygamberlerin yoludur Peygamber (sav) Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyururlar:

"Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Sünnet olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek" (33)

Hz Câbir (ra) da der ki:

"Rasûlullâh (sav) Efendimiz, torunları Hasan ve Hüseyin’e akîka kurbanı kesti Yedinci günlerinde de onları sünnet ettirdi" (34)

Âile içersinde gördüğü ve işittiği herşey, çocuğun hâfızasında bir model olarak yer alır Çocuk, her gördüğüne dikkatle bakar, sonra da bu gördüklerini taklîd etmeye ve yapmaya çalışır Her işittiğini de dikkatle dinler Zamanla bu işittiklerini söylemeye gayret eder Bu bakımdan anne ve babalar, her hususta yavrularına nümûne olmalıdırlar Çocuğun îmânı, daha küçük yaşta iken âile ocağında istikamet kazanır Eğitim konusundaki temel kaideye göre, anne ve babasının dîni üzere yetişir Nitekim hadîs-i şerîfde:

"Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar Daha sonra ana-babası onu; yahûdî, hıristiyan veya mecûsî yaparlar" (35) buyurulur

Çocuk konuşmaya başladığı zaman, ona söyletilecek ilk kelime, "Allâh" lafzı olmalıdır Böylece, kalbe îmân tohumları ekilirken, çocuğun gönül ufku da zikrullâhın nûruyla aydınlanmaya başlar

Çocuklara ilk cümle olarak da, îmân telkîn eden kelime-i tevhîdin öğretilmesinde ısrâr edilmelidir Hadîs-i şerîfde:

"Çocuklarınızı (n ağzını) ilk olarak sözü ile açınız Ölüm ânında onlara yine sözünü telkîn ediniz" (36) buyurulur

Ayrıca çocuklarımıza, küçük yaşlardan itibaren Kur’ân-ı Kerîm öğretmeliyiz Böylece, çocukların sâf ve temiz gönülleri, Kur’ân-ı Kerîm’in feyzi ve nûruyla berraklaşır Nitekim Peygamber (sav) Efendimiz:

"Çocuklarınızı üç haslet üzerine yetiştiriniz: Peygamberinizin sevgisi, ehl-i beytinin sevgisi ve Kur’ân tilâveti" (37) buyurur

Çocuklarımızın körpe dimağlarına; Allâh sevgisini, Peygamber (sav) sevgisini, ehl-i beytinin, ashâb-ı kirâmın, evliyâullâhın ve İslâm büyüklerinin sevgilerini aşılamalıyız Çünkü bu sevgi ile çocuğun his ve duyguları harekete geçer, İslâmî şuûr ve hassasiyet kazanır Güçlü ve örnek şahsiyetlere benzemeye çalışır

Peygamber (sav) Efendimiz, yedi yaşı, öğretim çağının başlangıcı olarak belirlemiştir Çocuk yedi yaşına girdiği zaman, ona abdest almak ve namaz kılmak öğretilmeli; on yaşına girince namaza başlatılmalı, yalan söylemenin, haram yemenin kötülükleri anlatılmalıdır Bu konuda hadîs-i şerîfde:

"Çocuklarınıza yedi yaşından itibâren namaz kılmalarını emrediniz On yaşına vardıklarında kılmazlarsa, hafifçe dövünüz Ve (ayrıca) yataklarını ayırınız" (38) buyurulur

Burada dövmekten maksad, korkutmak olup, bu cezâdan sonra çocukta bir düzelme görülürse, ona şefkatle ve güler bir yüzle yönelmelidir

Anne ve baba, çocuğuna iyi bir arkadaş seçiminde yardımcı olmalı ve onu kötü arkadaşlarının zararlarından korumalıdır Zîrâ kötü arkadaş, bütün kötülüklerin kaynağıdır

Anne ve babaların mühim vazîfelerinden biri de, çocuklarını; temiz, düzenli ve disiplinli olarak yetiştirmek ve onlara daha küçük yaşlardan itibaren dînlerini, ahlâk ve âdâb-ı muâşeret kâidelerini öğretmektir

Çocuklar, Cenâb-ı Hakk’ın bizlere birer emâneti olup, sâf ve temiz kalpleri bir cevherdir Temiz bir toprak gibidir Temiz toprağa ne ekilirse, onun meyvesi alınır

Kur’ân-ı Kerîm’de:

"Ey îmân edenler, kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz" (39) buyurulur

Anne-babanın, evlâdlarını cehennem ateşinden koruması, dünyâ ateşinden korumasından daha önemlidir Cehennem ateşinden korumak da, îmânı, farzları ve haramları öğretmekle, ibâdete alıştırmakla ve dinsiz ve ahlâksız arkadaşlardan korumakla olur

Evlâdına, Allâh Teâlâ’yı ve Peygamber (sav) Efendimiz’i öğretmeyen, sevdirmeyen ana ve babalar, onların hem dünyâ, hem de âhıret kaatilleri sayılır

Evlâdına dînini öğretmeyen ana-baba, dünyânın en merhametsiz insanlarıdır

Çocuk üşümesin, uykusuz kalmasın, diye onu namaza kaldırmamak, cinâyetlerin en büyüğüdür Bu iyilik değil, ona karşı en büyük kötülüktür

Doktor, hastasına merhamet ettiği için, îcâbında onu bıçağın altına yatırır Ve ameliyat eder Doktorun gâyesi, bu ameliyatla onu sıhhatine kavuşturmak ve rahat ettirmektir

Ana-baba, merhametli iseler, evlâdlarını seviyorlarsa, evvelâ dînlerini öğretirler, sonra da dünyâ ile alâkalı ilimleri

Kaldı ki evlâdına karşı merhametli olmak demek, kendisine de merhamet etmek demektir Çünkü ana ve baba da, çocuklarına dînini öğretmedikleri için yanacaklardır Yâni çocuğuna İslâmiyet’i öğreten, kendisi de cehennemden korunmuş olacaktır (40)

Yavrularımız, bizim en kıymetli varlıklarımızdır İslâm, onların omuzları üzerinde asırdan asıra kıyâmete kadar sürüp devam edecektir

Âilenin en değerli meyvesi olarak bizlere emânet edilen yavrularımızın gönüllerinde hizmet, merhamet ve şefkat hislerini filizlendirerek, onları istikbâle mîrâs bırakmalıyız

Anne ve babanın en güzel âhıret yatırımı, hayırlı bir evlâd yetiştirmektir Nitekim Peygamberimiz (sav) Efendimiz şöyle buyururlar:

"İnsan öldüğü zaman, (sevab kazanmaya vesile olan) üç ameli kesilmez: Sadaka-i câriye, istifâde edilen ilim ve kendisine duâ eden çocuk" (41)

Diğer bir hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:

"Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir Kul der ki: Ey Rabbım! Bu sevab nereden geldi? Cenâb-ı Hakk da ona şöyle der: Çocuğun senin için duâ etti, istiğfârda bulundu" (42)

Cenâb-ı Hakk’dan; evlâdlarımızı sâlihlerden ve sâlihâttan kılmasını niyâz ederiz


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.