Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Nesil Bilinçlendirme Kampı > Tarih Musahabeleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
abdülhamidin, dansı, siyonizmle

Abdülhamid'in Siyonizm'le Dansı

Eski 02-22-2009   #1
Berna
Icon4

Abdülhamid'in Siyonizm'le Dansı



7 Ağustos 1949 günü Tel Aviv-Kudüs yolundan bir cenaze arabası ağır ağır geçmektedir Viyana'dan bir 'kahraman'ın kemikleri getirilmiştir

Bir piyes yazarı ve gazeteci olmasına rağmen kendisini Siyonizm'e adamış, bir hayal kurmuştu Ama körü körüne hareket etmemiş, çok katlı ve çok boyutlu stratejiler izlemişti Bu uğurda kralları, bakanları, aydınları, din adamlarını, kısaca aklınıza kim gelirse onları kullanmaktan çekinmemişti İnancı şuydu: Bir fikir iyi ve haklı ise muhakkak galip gelir

1897'de ilk Siyonist Kongresi'ni İsviçre'nin Basel şehrinde topladı Günlüklerine şu kâhince notu düşecekti:
"Ben Yahudi Devleti'ni Basel'de kurdum Eğer bunu bugün yüksek sesle söylersem, cümle âlem bana gülecektir [Fakat] belki beş yıl içinde ama kesinlikle elli yıl içinde onu herkes tanıyacaktır"

Dünyada bunun kadar kesin tutturulmuş bir kehanet az bulunur
İşte ölümünün üzerinden tam 45 yıl, 1 ay geçtikten sonra Viyana'dan getirilen kemikler, Budapeşte doğumlu bir Yahudi'ye aitti Kudüs'te kendi adıyla anılan tepedeki siyah anıt-mezarının üzerinde İbranice yalnızca "Herzl" yazıyordu Yani Dr Theodor Herzl

İşte bu Theodor Herzl, Avrupa'da zulüm görmekte olan Yahudi halkı için Filistin'den bir toprak parçası koparmak amacıyla eşiğini aşındırmıştı Yıldız Sarayı'nın

19 Temmuz 1896'da kendisi görüşememişti ama danışman Kont Nevlinski aracılığıyla teklifini iletmeyi başarmıştı Sultan'a
Avrupalı zengin Yahudiler 20 milyon sterlin olarak tahmin ettikleri Osmanlı'nın dış borcunu ödeyecekler, buna karşılık Filistin topraklarından kendilerine bir yurtluk yer verilecekti
Ne var ki, şen giden Nevlinski saraydan yaslı dönmüş, her şeyin bittiğini, padişahın tekliflerini bir daha işitmek istemediğini söylemişti Abdülhamid şöyle demişti:

"Bir karış bile toprak satamam Çünkü o bana değil, halkıma aittir () Yahudiler milyonlarını saklasınlar İmparatorluğum parçalanınca belki de Filistin'i tek kuruş ödemeden elde edeceklerdir Fakat ancak kadavramız parçalara ayrılabilir Vücudumuzun canlı canlı kesilip biçilmesine razı olamam"
("The Diaries of Theodor Herzl", Almancadan İngilizceye çeviren: Marvin Lowenthal, New York, 1962, The Universal Library, s 152)

Bir devlet başkanından toprak satmasını istemesindeki kabalığın farkına varan Herzl, yanlış yaptığını anlar; lakin işin peşini bırakmayacaktır Planlarını suya düşüren bu sözler, Herzl'i etkilemiş ve günlüklerine şu ilginç notu düşmeyi ihmal etmemiştir: "Her ne kadar o sırada hayallerime nokta koymuş olsa da, Sultan'ın bu hakikaten yüce sözlerinden etkilenmiştim"



Sizin anlayacağınız, Abdülhamid'in mücadele ettiği adam da hamhalatın teki değil, davasına adanmış parlak zekâlardan biridir
Herzl'in, orijinali Almanca olan günlüklerini (zira kendisi İsrail'in kurucusu sayılsa da, pek çok Siyonist gibi İbranice bilmezdi) İngilizceye kısaltarak çeviren Marvin Lowenthal, Abdülhamid'in Siyonist taleplerini reddini "superb", yani 'muhteşem' diye nitelendirirken, Herzl'in de bu ret cevabı karşısında Sultan'a duyduğu "hayranlık"a dikkat çekmektedir

İşin esası şuydu ki, iddia ettiği gibi zengin Yahudiler Herzl'in arkasına çuvallarla para yığmış değildi; Abdülhamid de hafiyeleri vasıtasıyla bu durumu öğrenmişti Blöf yapıyordu Herzl; Sultan da bunu biliyor ama Siyonistlerin Avrupa içinde palazlanmalarından ve kendisine yeni bir pazarlık kapısı açmalarından memnuniyet duyuyordu
Bunun için toprak satın alma tekliflerini reddetmişti ama Herzl'in sonraki projelerini dikkate alır görünmüştü Bu defa Herzl teklifini Osmanlı'yı kalkındırmak gibi bugünkü yabancı sermayenin getirilmesine benzer bir kılığa büründürmüştü Avrupalı Yahudi sanayiciler Osmanlı ülkesine yatırım yapacak, ülkeyi, bu arada Filistin'i kalkındıracaklardı Buna karşılık Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmesine izin verilmesini istiyorlardı
Abdülhamid ise Siyonizm'i kullanmanın, onu reddetmekten daha fazla işine geleceğini biliyordu
Tekliflerine, kabul etmeyeceklerini bildiği bir karşı teklif getirdi: Yahudiler Osmanlı'nın 30 milyon sterlin tutarındaki dış borcunu ödemek üzere bir konsorsiyum (syndicate) kuracaklardı Buna karşılık olarak Osmanlı topraklarına yerleşmelerine izin verilecek fakat geldikleri ülkenin vatandaşlığından çıkarak Osmanlı tebası olacaklardı Asıl vurucu şartsa sona saklanmıştı:
Yahudiler toplu olarak Filistin'e yerleşemeyecek, kitlesel yerleşmelerine izin verilmeyecek, değişik bölgelere dağıtılacaklardı; beş aile şuraya, beş aile oraya

Herzl'in başına "him taşı" düşmüş gibi oldu Onun bütün davası ırkdaşlarını Filistin'e yerleştirme planı üzerine kurulu değil miydi? Bunu asla kabul edemezdi
Teklif yeterince cazip gelmedi diye düşündü Daha fazla para toplamak için döndü Ne ki paralı Yahudiler Sultan'dan Yahudilerin göçüne izin veren resmî bir berat almadıkça kesenin ağzını açmaya yanaşmıyorlardı Abdülhamid ise ne Filistin'e göçe izin veriyordu, ne de parayı görmeden resmî bir kabule yanaşıyordu Mesele kilitlenmişti




Herzl'in Abdülhamid'le görüştüğünü bildiren New York Times'ın 30 Mayıs 1901 tarihli nüshasındaki haber
Cohn (Herzl'in günlüklerinde Abdülhamid 'Cohn' şifresiyle geçer) sıkı pazarlıkçı çıkmıştı; çok şey istiyordu ama pek az şey veriyordu
Herzl 1902 Temmuz'unda son kez geldi İstanbul'a O da ne?
Sarayın eşiğini aşındıran birileri daha vardı Fransız Mösyö Rouvier Osmanlı maliyesini rahatlatacak tekliflerde bulunmak üzere bir toplantıdan çıkıp öbürüne giriyordu
Bunun üzerine Herzl, Filistin şartından vazgeçti, Mezopotamya'ya (Hayfa dahil) bir Yahudi göçüne resmen izin verildiği takdirde dostlarının Fransızlarınkinden daha iyi bir teklifte bulunabileceklerini bildirdi saraya

Eskiden kendisine ümit veren saray bendegânı nedense artık yüz vermez olmuşlardı Sözleriyle destekler görünüyor ama eylemleriyle başka yöne baktıklarını gösteriyorlardı Sonunda Herzl, piyon olarak kullanıldığına acı bir şekilde tanık oldu Fransızlara karşı pazarlığı kızıştırmakta kullanılmış, anlaşma yapıldığı için de artık yüzüne bakan kalmamıştı
Abdülhamid yine oyununu oynamış, Fransızları tercih etmişti
Artık Herzl'in defterinde Osmanlı sayfası kapanıyor, İngiltere sayfası açılıyordu

Çantasını toplarken not defterine şunları yazacaktı: Türkler gün gelecek, dilenci durumuna düşecek ve dizlerime kapanıp yalvaracaklardır

Yine de Abdülhamid'in Siyonistlere bu denli "müsait" davranmış olmasını içlerine sindiremeyenler haklı olmakla birlikte diplomatik söylem ile gerçek niyet arasındaki farkı fark etmek önemlidir
Nitekim Yahudi araştırmacı Avram Galante'nin "Abdülhamid ve Siyonizm" başlıklı makalesinde belirttiği gibi, Herzl'in görüşmesine aracılık eden İstanbul Hahambaşısı Moşe Levi'nin 3 gün sarayda bekletildikten sonra Sultan'dan yediği ağır zılgıt her şeyi açıklıyor aslında
Bende toprak satacak göz var mı? diyordu Hahambaşına O ise, torununun Galante'ye anlattığına göre, ağlayarak Sultan'ın ayaklarına kapanıyor, yemin billah Herzl'in toprak talep edeceğini bilmediğini söylüyor, af diliyordu
Abdülhamid'in cenazesi de bir gün törenle "Türkiye"ye getirilir mi acaba?


MERAKLISI İÇİN NOTLAR


Theodor Herzl'in toplam 5 cilt tutan Almanca günlükleri henüz tam olarak dilimize çevrilmiş değil Rahmetli Yaşar Kutluay'ın "Siyonizm ve Türkiye" (1967; 2 baskı 2004) adlı kitabı büyük ölçüde günlüklerin bizimle ilgili kısımlarının çevirisidir Ergun Göze'nin çevirdiğini iddia ettiği "Hatıralar" (2002) ise Kutluay'ınkini bazı noktalarda ikmal etmekten öte bir şey yapmış değildir
Herzl hakkında özet bilgi, sonradan anti-Siyonist kampa geçen Norman Finkelstein'ın 1987 tarihli "An Impact Biography"sinde bulunabilir Bu yazıda yararlandığım iki temel kaynak ise şunlardır: Isaiah Friedman, "Germany, Turkey, and Zionism, 1897-1918" (Oxford 1977); Walter Laqueur, "The History of Zionism" (Tauris 2003) Filistin'in dünü ve bugününü anlayabilmek için en esaslı kitaplardan birisi Mim Kemal Öke'nin "Filistin Sorunu"dur (Ufuk, 2002)
MUSTAFA ARMAĞAN

__________________
Fani kalbimde ölümlü olarak kalacak olsan da; ölümsüz ruhumda ebedileşeceksin
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Abdülhamid'in Siyonizm'le Dansı

Eski 02-22-2009   #2
VANDETTA
Varsayılan

Cevap : Abdülhamid'in Siyonizm'le Dansı



İnşallah Abdulhamid'in naaşıda ülkesine getirilir,ama ağababalarının Yahudiler olduğu liderler bu ülkede var olduğu sürece oldukça zor ihtimal
__________________
Milliyetçilik,faşizmin millete yutturulabilir halidir,aksini iddia edenler kendi milliyetçiliğini
savunanlara saygı duysunlar!
Tek çare;Din birliğidir


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Abdülhamid'in Siyonizm'le Dansı

Eski 02-22-2009   #3
VANDETTA
Varsayılan

Cevap : Abdülhamid'in Siyonizm'le Dansı



Abdülhamid’in Yatak Odası

“Millet seni azletmiştir!” Yıldız Sarayı Küçük Mabeyn Dairesi’nin beyaz yağlıboya kapısı önünde Esad Toptanî Paşa’nın Arnavut lehçesiyle çınlattığı bu kelimeler, 8-10 saniye süren bir sessizlik darbesiyle kesilmişti Artık gözler konuşuyordu
Abdülhamid, yalnız konuşan şahsa değil, Bahriye Feriki Arif Hikmet Paşa’ya, Ermeni Aram Efendi’ye, Yahudi Emanuel Karasso’ya da bakmış ve gayet metin bir eda ile “Hal’ etti demek istediniz herhalde Pekala gösterilen sebep ne?” diye eklemişti Bunun üzerine Arif Hikmet Paşa’nın tahttan indirme fetvasını açıp okuduğu görüldü
Ne saçmalıklar sayılmıyordu ki? Dinî kitapları yasaklatıp yaktırdığından tutun da gençleri öldürttüğüne kadar yığınla zırva Peki iddialar bu kadar kesin delillere dayanıyor idiyse hükmü neden muğlak bırakmışlar ve ağızlarında gevelemişlerdi? Çünkü Şeyhülislam Ziyaeddin Efendi bu iddiaların hukuken ispatlanamayacağını biliyor ve fetva vermeye yanaşmıyordu Ancak bu şekilde her anlama çekilecek bir fetvayı verebilir ve İttihatçıların ellerinden yakayı kurtarabilirdi
Abdülhamid, fetvada hal için kesin bir karar olmadığını, bu kararı hangi makamın verdiğini öğrenmek istedi “Meclis-i Millî” denildi Güya milletin meclisinde alınmıştı karar ama kimsenin aleyhte konuşulmasına fırsat bırakılmadığı gibi, kabul oyu için elini kaldırmayan birkaç kişi olduğu görülünce Talat Paşa o meşhur sert bakışıyla onları “ikna” edivermişti(?) Yalnız bir tek itiraz sesi duyulmuştu Uzun beyaz sakalı titreye titreye ve nemli gözlerini etrafta gezdirerek “Yazıktır, günahtır” diye söylenen bu kişi, ayan azasından Yorgiadis Efendi’dir Tabii etraftan “Alçak, hain, mürteci!” naraları yükselmekte gecikmeyecektir
Abdülhamid’in ağzından “33 sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım Hâkimim Allah ve beni muhakeme edecek de Resulullah’tır Bu memleketi nasıl buldumsa öylece teslim ediyorum Hiç kimseye bir karış toprak vermedim Ne çare ki, düşmanlarım bütün hizmetime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak da oldular” sözleri döküldü Küçük Mabeyn’e

Abdülhamid’in en zoruna giden şey de, halifeye dinî fetvayı tebliğ edecek heyete bir Ermeni ile bir Yahudi’nin dahil edilmiş olmasıydı Esad Paşa, sonradan Balkan Savaşı’nda İttihatçılara ihanet edecek, anlı şanlı Mason üstadı Emanuel Karasso ise tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını yiyerek, girdiği ihalelerden kazandığı deve yükü parayla savaş sonunda İtalya’ya sıvışacaktır
Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucularından Albay Hüsamettin Ertürk’ün “İki Devrin Perde Arkası” (1964) adlı hatıralarında Abdülhamid’in 1909 yılında Selanik sürgününde Debreli Zünnün adlı bir dostuna şöyle dediğini aktarmaktadır: “Göreceksiniz yüzbaşım! İttihatçılar Turancılık gayretiyle hem Rusya, hem de İngiltere ile bir savaşa girerlerse Allah göstermesin Osmanlı’nın parçalandığına şahit olacağız İnşaallah böyle bir güç gösterisine girmezler” Ertürk, sonraki olaylara bakınca “1909’da bu konuşmayı yapan Abdülhamid’e, uzakları gören bir hükümdar demeyip ne diyeceğiz?” diye soruyor haklı olarak
Cevabımız yok Var aslında ama nerede?
Yıldız Yağması’na uzanalım ve oradan bir ibret kıvılcımı çaktırmaya çalışalım Tam bir “Han-ı Yağma”dır yaşanan (Tabirin nereden geldiğini biliyorsunuz değil mi? Eskiden zengin ağalar yılda bir gün aileleriyle birlikte evlerini terk eder ve hanelerini yağmaya açarlarmış O gün halk eve hücum eder, iğneden ipliğe ne bulursa alırmış Fikret de ünlü “Han-ı Yağma” şiirini bu olay üzerine yazmıştır)
O gün saraydan kim ne bulursa almış, hatta Abdülhamid’in kötü günler için havuzun altına yaptırdığı gizli hazinenin kapısı kırılarak içine girilmiş ve o muazzam servet, Meclise dahi haber verilmeden birilerince iç edilmişti Yeni bir çağ açtıklarını söyleyen İttihatçıların bu adi yağmadan ne kadar para götürdükleri hiçbir zaman belirlenemedi Teşkilat-ı Mahsusacı Hüsamettin Ertürk, fakat, der, bu servet onlara da yar olmadı Parlayan ocak söndü, hepsi çil yavrusu gibi dağıldılar Kimisi uzak diyarlarda Ermeni kurşunlarıyla, kimisi yurdun içinde karıştıkları İzmir suikasti mahkemesi sonunda darağacında can verdiler
Sözde binlerce insanın katili ‘Kızıl Sultan’ın sarayındaki hazineleri yağmaya dalanların aklına neden sonra bir sayım yaptırmak geldi ve bu göreve romancı Halit Ziya Uşaklıgil’in de içinde bulunduğu bir heyeti memur ettiler İşte o kan dökmekten zevk alan ve keyf içinde yaşadığı söylenen sultanın sarayında görülen ibretlik manzara Halit Ziya, anlatıyor Çıt çıkarmadan dinliyoruz:
“İlk şaşırmak ilk adımda başladı diyorum Daire-i hususiye bu mu idi? Bütün Abdülhamid siyasetinin mihveri şu basık tavanlı loş köşeciklerden ve onun içi tıklım tıklım kâğıt desteleriyle dolu dolaplarından ibaret miydi? Methalden sonra hemen ilk karanlık odada bir divan gösterdiler Bu, Abdülhamid’in istirahat yeriydi Belki de yatağı… Zaten daire-i hususiyede en basit şeklinde bile bir yatak odası görmedik …Bir kenarda içinde yumurta yenmiş sahanı ile bir tepsi, gene onun hususi eğlence yerini teşkil eden marangozhaneyi gördükten sonra küçük mabeyn namiyle anılan daireye geçtik
Sarayın en yakınında bulunmuş tanıklardan Salih Münir [Çorlu] Paşa’nın kardeşi Münir Sirer, 1955’te Resimli Tarih Mecmuası’na yazdığı bir yazıda Halit Ziya’nın gördüğü yatağı bizim için tabir caizse biraz daha ‘zumluyor’ İçimizi cız ettiren o ses: “Fakat tuhafı şu ki, Abdülhamid’in yattığı odadaki karyola, en âdi hastanelerde kullanılan cinsindendi
Sarayda binlerce kadınla beraber zevk, sefahat ve şatafat içinde yaşadığı zannedilen Abdülhamid’in yatak odasını bir türlü bulamayan acar heyet şaşırmış ve en sonunda buldukları yatağın da en adi hastanelerde kullanılan karyolalardan biri olduğunu görünce tam anlamıyla şoke olmuşlardı
İşte hadise budur sevgili dostlar “Abdülhamid’in büyüklüğü nerede yatıyor?” diye soranlara, başka bir şeyi değil, saraydaki o yumurta sahanı ile o adi hastane karyolasını gösteriyorum
Mustafa Armağan

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Abdülhamid'in Siyonizm'le Dansı

Eski 02-22-2009   #4
VANDETTA
Varsayılan

Cevap : Abdülhamid'in Siyonizm'le Dansı



II Abdülhamid 24 Nisan 1909’da tahttan indirildi, vefat ettiği 10 Şubat 1918’de ise Jön Türklere devrettiği, yüzölçümü neredeyse 5 milyon kilometrekareye ulaşan koca imparatorluk kayıplara karışmış sayılırdı “Hürriyet kahramanı” Enver Paşa’nın 1 Kasım 1918 Cumartesi gecesi saat 2300’de bir Alman istimbotu ile kurtarmaya kalktığı ülkeden kaçmadan evvel, yaveri Mersinli Cemal Paşa’ya yaptığı şu acı itiraf, İttihatçıların nasıl büyük bir oyuna geldiklerini geç de olsa fark ettiklerini göstermektedir:

“Turan yapacaktık, viran olduk Bizim en büyük günahımız, Sultan Hamid’i anlayamamaktır Yazık Paşam, çok yazık! Siyonistlere alet olduk ve onların hıyanetine uğradık!”
Yıllar geçtikçe haklılığı daha iyi anlaşılan “Son Sultan” II Abdülhamid’in bütün mücadelesini, bir yandan kurtlarla dans edip ülkeye zaman kazandırmaya, öbür yandan ülkenin yetersiz altyapısını gelmesi kaçınılmaz emperyalist kıyamete hazırlamaya ve insan gücünü yetiştirmeye teksif etmişti İlk denizaltı gemilerimizi donanmaya kazandırması da, imparatorluk sathında binlerce okulu açması da bu gayenin yansımalarıydı Çobanlara bile okul açtırmasını, mezuniyet törenlerine hediyeler göndererek memleket evlatlarını okumaya teşvikini ancak bu gaye çerçevesinde anlamak mümkündür

Ona kızanların öfkesini anlıyoruz Osmanlı’nın postunu pahalıya deldirmişti emperyalizme Acısız bir ameliyatla gövdeyi paylaşacaklarını düşünenlerin, bu paylaşımın onun gayretleriyle ertelenmesi ve Birinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca Avrupalının ölümüyle sonuçlanması karşısında öfkelenmelerinden daha doğal bir şey olamazdı Dinmeyen öfkelerinin sebebi budur Tabii Kızıl Sultan iftirasının da

İyi güzel, anlıyoruz İngilizin, Fransızın, Yahudinin, Ermeninin, Masonun şunun bunun hıncını Peki bizim içeridekilere ne oluyor? Onlar da mı ülkeyi erkenden bölüp parçalatmadığına kızıyorlar yoksa?

Orta Doğu’da haritaları yeniden çizme tartışmalarının yapıldığı şu günlerde dikkatle okumamız gereken bir kitap gibidir Sultan II Abdülhamid’in 33 yıllık iktidarı Ben bu direnişe, sessiz Çanakkale diyorum Şehitsiz, gazisiz, topsuz, tüfeksiz Çanakkale

Yok, yok, bir şehidi var bu sessiz Çanakkale’nin Hem de hakkı yenmiş, garip bir şehidi: O şehid, Abdülhamid’in ta kendisidir Rahmet onun üzerine yağsın

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.