Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Sanat Tarihi / Arkeoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
minyatür, sanatı

Minyatür Sanatı

Eski 07-17-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Minyatür Sanatı



MİNYATÜR SANATI

Batı dillerinde bir nesnenin küçük boyutlardaki örneğini belirten “Minyatür” sözcüğü, zamanla kitap resmi için kullanılan bir terim halini almıştır Eski Türk kaynakları kitap resmi için “Nakış”, “Tasvir”; minyatür ressamı için de “Nakkaş”, “Musavvar” gibi sözcüklere yer verirler Kitap resmi sanatı için çok yaygın olarak “Minyatür” kullanılmakta olduğu için biz de bu sözcüğe yer veriyoruz










8 ve 9 yüzyıla ait olan ve Turfan bölgesinde Hoço, Bezeklik, Sorçug gibi Uygur merkezlerinden günümüze gelmiş Türk resim sanatının örnekleri arasında, duvar resmi ve figürlü işlemelerin yanında minyatürler de bulunmaktadır Türklerin İslamiyeti kabul etmelerinden önceki devreye ait yazmalardaki minyatürler, Uygur prens ve prensesleri ile Mani ve Uygur rahiplerini canlandırırlar Çeşitli kültür ve dinlerin etkili olduğu bir ortamda yapılan bu minyatürlerin üslupları çok zengindir ve farklılıklar gösterir Türk minyatür sanatının 13 yüzyıla kadar olan gelişimini gösteren daha sonraki örnekler ne yazık ki, kaybolup gitmiştir







Bir aşk hikayesi olan Varka ve Gülşah (TKSM, H841) 13 yüzyıl Selçuklu dönemi resim sanatının en güzel örneklerindendir Yazma, Hoy’dan gelmiş ve Konya’ya yerleşmiş bir aileden olan Abdül Mümin tarafından resimlendirilmiştir Varka ve Gülşah minyatürlerindeki Türk tiplerini temsil eden figürler, Büyük Selçuklu dönemi çini ve seramiklerindeki figürlerle büyük benzerlikler gösterir


ılk minyatürde, içinde çeşitli dükkanların bulunduğu bir çarış ile adeta öykünün geçtiği ortamın bir takdimi yapılmaktadır Gülşah’ın çadırında üzüntüden bayılmasını ve Varka’ya kavuşmasını gösteren yalın sahnelerin figürlerden arta kalan boıluklarını ise, dekoratif bitki ve hayvan motifleri doldurmaktadır ıki atlının döğüşünün yer aldığı sahnede de zemin arabesklerle tamamen doldurulmuştur Zeminin bu biçimde süslenmesini, Büyük Selçuklu dönemi minyatürlerinin çoğunda buluruz Bu ağır süslemelere karışn, ince uzun dikdörtgenler oluşturan kompozisyonlar oldukça yalındır







Selçuklu döneminden günümüze gelmiş bir başka eser ise, 1271’de Aksaray’da yazılarak Sivaslı Nasreddin tarafından Selçuklu Sultanı III Gıyaseddin Keyhüsrev’e sunulan bir Astroloji Kitabı’dır (Paris, bib Nat, P174) Doğu’dan alınan motiflerin yanında minyatürlerdeki güçlü konturlar ve hafif gölgelendirme, sanatçısının Bizans minyatürlerini tanımış olduğunu göstermektedir



Osmanlı minyatür sanatına geçmeden önce, araştırıcıların Türklerin eski yurtları Orta Asya’da, Türkistan’da yapılmış olduğunda birleştikleri ve “Mehmet Siyah Kalem” diye adlandırılan resimlerden söz etmek gerekir Topkapı Sarayı’ndaki bu resimler, içinde sultanın portresi bulunduğu için “Fatih Albümü” diye adlandırılan derlemede yer almaktadır Çeşitli çevre ve dönemlerden gelen eserlerin arasında yer alan bu resimlerdeki figürler belli bir hacim değerine sahiptir Koyu ve az sayıda renk kullanılarak yapılmış olan resimlerin bir kısmının rulo parçaları olduğu anlaşılmıştır Resimlerin bazıları ipek, bazılarıda kaba Çin kağıdına yapılmıştır Bilim adamlarının şamanizm dünyasını yansıttığı konusunda görüş birliğinde oldukları bu resimlerde kuvvetli bir Çin

sanatı etkisi egemendir








Anadolu beylikleri arasından çıkarak, devletlerini üç kıta üzerinde genişleten ve büyük bir imparatorluk haline getirmeyi başaran Osmanlıların, kuruluş dönemine ait kitap sanatını, yalnız bazı yazılı kaynaklardan öğreniyoruz Çünkü bu dönemin minyatürlü yazmalarından örnekler günümüze kadar gelmemiştir Son yıllardaki araştırmalar, Fatih Sultan Mehmed döneminde yapılmış birçok minyatürlü eseri gün ışığına çıkarmıştır Bunlardan biri olan ve 1455’te Edirne’de gerçekleştirilen Dilsuznâme: Gül ve Bülbül (Oxford Bodlein Lib) adlı edebi eser, Türkmen minyatürlerinin etkisini göstermektedir




Hatifî’nin, mimari çizimlerdeki perspektif denemeleri ve Fatih döneminde Batı’dan alınan etkileri yansıtan Hüsrev-işirin minyatürleriyle (NY, Metropolitan Museum of Art, 6927), Katibî Külliyatı (TKSM, R989) ve Venedik San Marco Kütüphanesi’ndeki ıskendernâme Minyatürleri de Türkmen okulu etkilerini güçlü biçimde ortaya koyarlar Bu eserler dönemin giyim, müzik aletleri ve eğlence hayatı gibi bazı özelliklerini de yansıtırlar
1465’te Amasya’da hazırlanmış olan tıp kitabı Cerrahiye-i Hakaniye (Paris, Bib Nat, T693) daha başka bir anlayışı, taşra üslubunu sunar Bu minyatürlerin en genel özellikleri, çeşitli cerrahi müdahaleleri çizgisel bir üslupla açık seçik ve yalın bir biçimde

açıklıyor olmalarıdır







Eyalet sanat merkezlerindeki gelişmenin yanı sıra imparatorluğun başkenti İstanbul’da yoğun faaliyetlere sahne olmaktaydı Fatih Sultan Mehmed, ıtalya’dan aralarında Gentile Bellini’ninde bulunduğu sanatçılar getirtmişti Geniş görüşlü askeri deha, bilim ve sanata da büyük bir ilgi duymaktaydı


Bellini’ye yağlıboya portresini, Constanza da Ferrara’ya da üzerinde büstü ve atlı portresi bulunan madalyonları yaptırdı Bu sanatçıların İstanbul sarayında yaptıkları eserlerin çoğu ortadan kalkmıştır Ama onların öğrencileri olan Türk nakkaşlarının eserlerini tanıyoruz Batı resim sanatını İstanbul atölyelerine tanıtan bu sanatçıların arkalarında bıraktıkları, etki, Doğu geleneği ile birlikte erken Osmanlı dönemi minyatür

sanatı üslubunu oluşturan ilk adım olmuştur




Türk portreciliğinin doğmasında hiç kuşku yok ki, bu faaliyetlerin etkisi olmuştur Osmanlı portre ressamlığının ilk ürününü, Fatih Portresi (TKSM, H2153) ile Sinan Bey vermiştir Fatih Sultan Mehmet bu eserde bağdaş kurmuş oturur vaziyette resmiyetten uzak ve samimi bir halde gösterilmiştir Fatih’in duyarlı kişiliğini başarı ile yansıtan portrede, Padişah gözleri uzaklara dalmış, elinde tuttuğu gülü koklarken resimlenmiştir


Gerek yüzdeki hafif gölgelendirme gerek kaftanın yakasının işlenişi, Doğu ve Batı üsluplarının Türk sanatçıların elinde nasıl yeni bir senteze ulaştığını ortaya koymaktadır
Doğu’da özellikle ıran’la hem savaş hem barış sırasındaki sürekli ve yoğun ilişkiler, sanat alanında Türkler için önemli bir esin ve etki kaynağı olmuştur Doğu’nun edebi eserleri çoğaltılmış ve resimlenerek yazma halinde günümüze gelmiştir Saray resssamlarına ödenen ücreti ortaya koyan Ehl-i hiref defterleri aynı zamanda, atölyelerdeki yabancıların arasında ıranlıların büyük bir çoğunlukta olduğunu da göstermektedir Bursalı Uzun Fırdevsî’nin Süleymannâmesi’ndeki takdim minyatürü, dönemin iyi bir örneğidir








Kanuni Sultan Süleyman dönemi, Osmanlı minyatür sanatında pek çok yeniliğin denendiği bir dönemdir Bu yenilikler arasında, tarihi olayları saptama anlayışının “şehnâmecilik” adıyla resmi bir görev halini alması da vardır


Bu anlayış içinde tarihi olaylar yazma olarak kayda geçirilirken, bir yandan da resimleniyordu İmparatorluğun doğu ve batısındaki savaşlar, fetihler ve seferler, tahta geçişler, yabancı elçilerin kabulü, bayram kutlamaları gibi önemli olayların yanı sıra, bazen sultanın yalnızca tek bir seferi de ele alınabiliyordu Kanuni döneminde Nevaî Hamsesi (TKSM, H802), Nevaî Divanı (TKSM, R804), Tuhfet-el Ahrar (TKSM, R914) gibi edebi eserlerin yanında, tarihi minyatürler de aynı derecede önemlidir
Bu tür eserlerin en önemlilerinden birisi de Arifî’nin Süleymannâme’sidir (TKSM, H1608) Eser 1543 Macaristan kuşatmasını, Nice’in fethini ve deniz seferlerini konu almaktadır Barbaros Hayreddin Paşa idaresindeki Osmanlı donanması 1543 baharında, Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım isteyen I François’yı desteklemek üzere


Akdeniz’e açılmıştır Barbaros, ıtalya’nın birkaç limanına uğradıktan sonra Marsilya’ya ulaşmış, Fransız donanmasıyla buluşmuş ve V Karl’in (şarlken) müttefiki olan Savois dükasından Nice’i almıştır Türk donanması bundan sonra kışlamak üzere Toulon limanına gitmiş, Genova’da esir bulunan Turgut Reis’i, limana dayanıp köyleri yakmakla tehdit ederek kurtarmıştır Bu deniz seferi sırasında donanmanın gittiği bütün limanlar, Süleymannâme’de önemli özellikleri ile resimlenmiştir

Tarih-i Sultan Bayezid (TKSM, R 1272), ise II Bayezid döneminin deniz seferlerini anlatır Bu resimlerde limana gelen gemiciler bölgenin özelliklerini ve yapılarını hemen algılamaları amaçlanmıştır Bu eserde gemilerin savaşlar sırasında birbirlerine göre duruşları ile hareket biçimleri de oldukça gerçekçi ve renkli bir biçimde verilmiştir
Bu eserler, Matrakçı Nasuh tarafından yazılan ve resimlenen Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn (İÜK, T5964) adlı kitapta ilk kez ortaya konan yeni bir eğilimin devamcılarıdır Matrakçı bu yazmada, Kanuni’nin Irak seferi sırasında Osmanlı ordusunun konakladığı yerleri anlatır Matrak oyununun mucidi sayılan Nasuh’un bu minyatürleri figürsüz,


topografik birer manzara niteliği taşır Sanatçının Portekiz portulan çizimlerinden, önemli özelliklerin ilk bakışta kavranabildiği deniz, kıyı haritalarından esinlendiği tahmin edilmektedir Eskişehir, Diyarbakır, Tebriz gibi örneklere bakıldığında, öteki menzillerde olduğu gibi, bu kentlerin de en önemli topografik özellikleri ve yapılarıyla ele alındığı görülür Bu kitaptaki resimlerin içinde yeni anlayış doğrultusunda titiz bir gözlem sonucu yapıldığı belli olan “İstanbul” ayrı bir önem taşımaktadır Bu örnek, bir Türk sanatçısı tarafından tasvir edilmiş en eski İstanbul resmidir


Resim derinlemesine incelendiğinde, sanatçının önemli özellikleri ne kadar ustalıkla seçebildiğine ve bunları yalın, dolambaçsız bir biçimde yansıtabildiğine hayran olmamak elde değildir

Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatının son döneminde hazırlanmış olan Süleymannâme (TKSM, H1517) bu padişah zamanında başlatılan şehnâmecilik’in bir ürünüdür Eser Firdevsî’nin şehnâmesi fikrinden hareket edildiği için Farsça ve mesnevi tarzında yazılmıştır Başlangıçtan itibaren Osmanlı hükümdarlarının saltanatlarını ele alan beş ciltlik bir dizinin sonuncusu olan yazma, Arifî tarafından kaleme alınmıştır Eser, bu dönem minyatürlerinin çoğunda olduğu gibi yalın bir düzenleme sunar Ancak minyatürlerin yüzeyleri, çoğu zaman ana konuyu izlemeyi güçleştiren süslemeci motiflerle doldurulmuştur Ama bu özellik, tarihi olayların minyatürlerle yansıtılması konusundaki titiz yaklaşımın gelişmesiyle giderek eriyecektir Tarihi olayları gerçekçi bir tavırla saptama anlayışı ise, artık Türk minyatür sanatının değişmez bir özelliği olarak gelenek haline gelecektir

Bu eserde Topkapı Sarayı’nı gösteren minyatürler, önemli özellikleri ve genel görüntüsüyle sarayın bu dönemdeki durumunu yansıtan birer belge değerindedir şematik bir biçimde ele alınmış olan sarayın ikinci avlusundaki revaklar, sol tarafta da kubbealtı görülmektedir Kubbealtını gösteren minyatürde katipler, öteki görevliler ve toplantı halindeki vezirler, yerli yerinde sıralanmış oturmaktadırlar Kubbealtı revağının altında, köşede maaş olarak dağıtılacak altın ve gümüşler tartılmakta, keselere konup, mangalda eritilen balmumu ile mühürlenmektedir Öte yandan minyatüre bakanların olayların bütününü anlayabilmesi için binalar açık bir kesit halinde gösterilmiştir Kanuni’yi avlanırken gösteren sahne ise figürlerin basit sıralanmasından oluşan yalın


kompozisyon şemasına iyi bir örnektir Sultan’ın Topkapı Sarayı ikinci avlusunda tahta çıkma töreni de yalın düzenleme şemasına bir örnektir Bu kompozisyonda yeni sultana bağlılıklarını sunacaklar yarımay biçiminde çizilmişlerdir Belgesel değere sahip bir başka sahne ise devıirmelerin toplanmasını yansıtır Bu kompozisyonda olayın bütün ayrıntıları tam olarak ele alınmış, eser böylelikle resimli bir belge niteliği kazanmıştır
Kanuni döneminde başlayan tarihi konuların işlenmesi ve şehnâmecilik’e bağlanıp devletin resmi tarihini belgeleme niteliği alması, klasik döneminde Türk minyatürüne ana karakterini kazandıracak, İslam ülkelerinde gelişen minyatür sanatı içinde ötekilerden ayrılan bir okul oluşturacaktır


Kanuni döneminde yapılan bu konudaki denemeler II Selim ve III Murad zamanında meyvelerini vermiştir 16 yüzyılın ikinci yarısında parlak renkli süslemeler sadeleştirilerek figürlerin adeta soluk alması sağlanmış, Türk minyatür üslubu klasik bir yetkinliğe ulaştırılmıştır Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi tarihi konulu minyatürler Osmanlı ordusunun seferlerini, padişahın tahta çıkışını, saray içinde ve dışında düzenlenen gösteri ve şenlikler gibi olayları da konu alıyordu Örneğin Kanuni’nin son yıllarında 1558’de yazımına başlanan Sefer-i Zigetvar (TKSM, H1339) adlı eserde Zigetvar seferi ve II Selim’in tahta çıkışını izleyen yıllar konu edilmiştir Sultan IŞ Selim’i tahtında oturmuş, önünde iki büklüm eğilmiş Avusturya elçisini huzuruna kabul ederken gösteren resim, eserdeki ilginç minyatürlerden biridir


Süleymannâme ya da Zafernâme (Dublin, Chester Beatty Lib, 413) adlı eserde ise Kanuni Süleyman’ın son yıllarındaki önemli olaylar, Zigetvar seferi ve Sultan’ın ölümü anlatılmıştır Süleymannâme’de yer alan bir minyatürde Zigetvar kalesinin havadan görünüşü başarılı bir “harita resim” üslubuyla seyirciye sunulmakta, böylece savaş alanı hakkında bir fikir verilmekteydi Bilindiği gibi kuşatma sırasında daha kale alınmadan Kanuni ölmüştü Cenazenin kaldırılışını gösteren sahne sade ama etkileyici bir anlatımla sunulmuştur Dönemin önemli olaylarından biri sayılan Süleymaniye Camii’nin tamamlanması da aynı eserde yine tarihi bir belge olarak yer almaktadır


Tarihi konulu yazmalardan biri de Kanuni’den sonra tahta geçen oğlu II Selim’in saltanat yıllarının anlatıldığı şehnâme-i Selim Han’dır (TKSM, A3593) Bu eserde babasının ölümü üzerine Belgrad’a giden IŞ Selim’in Otağ-ı Hümayûn’da tahta çıkışı da tasvir edilmiştir Aynı eserin karışlıklı iki sayfasında ise karada ve denizde sürdürülen Navarin savaşı, bir başka sayfada da Tunus’un zaptı gibi belgesel değer taşıyan konular ele alınmıştır Edirne Selimiye Camii’nin tasviri ve padişahı Topkapı Sarayı’nda kendisine paha biçilmez hediyeler sunan Safavi elçisini kabul ederken gösteren minyatürler, bu yazmada yer alan başarılı örneklerdir

Klasik üslup sanatsever bir padişah olan III Murad zamanında en yüksek düzeye ulaşmıştır Bu dönemin minyatür sanatı bakımından en önemli ve en zengin yapıtı Surnâme’dir (TKSM, H1344) Eser, III Murad’ın oğlu şehzade Mehmed’in 52 gün 52 gece süren sünnet düğünü eğlencelerini konu almaktadır Sünnet şenlikleri o günkü adıyla Atmeydanı’nda (Sultanahmet meydanı) yapılmış, padişah ve şehzadesi gösterileri ıbrahim Paşa Sarayı’nın meydana bakan cephesindeki şahnişin’den izlemişlerdi Yabancı konuk ve elçilerle saraylılar için de ıbrahim Paşa Sarayı’nın bitişiğine bir tribün yapılmıştı şenliğe cambaz, hokkabaz, perendebaz gibi marifet ehlinin yanı sıra İstanbul’un bütün esnaf loncaları da katılıp hünerlerini göstermişlerdi Nakkaş Osman, şenlik olayını akış sırasına bağlı olarak sahnelere bölmüş, meydan ve sarayı bir çerçeve halinde tekrarlayarak gösterileri bir film şeridi gibi gözümüzün önüne sermiştir Bu bakından Surnâme sanat ve kültür tarihimiz için çok önemli bir belgesel kaynaktır


III Murad döneminin en önemli yazmalarından biri de iki cilt halinde, minyatürlü olarak hazırlanan Hünernâme’dir (TKSM, H1523/4) 1584’te tamamlanan birinci ciltle kronolojik bir sırayla Selçuklu ve Osmanlı sultanlarının tahta çıkışları ile her birinin saltanat yıllarında geçen önemli olaylar anlatılarak resimlenmiştir Dört yıl sonra tamamlanan ikinci ciltte ise yalnızca Kanuni Süleyman dönemi ele alınmıştır Bu ciltte Sultan’ın özel hayatı ile ilgili sahnelerin yanı sıra tarihi konulara ve dönemin askeri başarılarına da geniş yer verilmiştir Mohaç savaşını konu alan minyatür bu başarılara güzel bir örnektir






Nakkaş Osman ve ekibinin gerçekleştirdiği önemli bir eser de şehinşahnâme’dir 1581 tarihli birinci cildi bugün İstanbul Üniversitesi Kitaplığı’nda, ikinci cildi Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan yazma III Murad devrini konu almaktadır Birinci ciltte karışlıklı iki sayfada yer alan ve sarayda bir bayram sabahını gösteren minyatür, bayramlaşma geleneğini yansıtması bakımından dikkat çekiçidir



Aynı ciltte III Murad’ın sarayın harem bölümüne yaptırdığı köıkü gösteren bir minyatür de yer almaktadır Günümüze gelmiş olan bu köık, Topkapı Sarayı’nın en görkemli yapılarından biri sayılmaktadır Yine birinci ciltteki bir başka minyatürde ise o dönemde Galatasaray’da yaptırılmış olan Rasathane ve burada yürütülen bilimsel çalışmalar gösterilmiştir ıkinci ciltte Osmanlı ordusunun sefere çıkışının konuya yaraşır bir görkemle tasvir edilişine tanık olunur Uyandırılmak istenen kitle etkisi, askerlerin sık saflar halinde ve başarılı bir biçimde düzenlenişiyle sağlanmıştır



1584’te tamamlanan Nusretnâme (TKSM, H1365) adlı eser ise Lala Mustafa Paşa’nın 1579 yılında çıktığı Azerbaycan seferini konu alır Kitabın başında yer alan minyatürde serdarın sefere çıkmadan önce padişahı ziyareti tasvir edilmiştir Daha sonraki sayfalarda Paşa’nın sefer arifesinde yeniçeri ağalarına verdiği ziyafet anlatılmaktadır
Türk portre sanatının temelleri Fatih Sultan Mehmet zamanında atılmıştı Nigarî diye tanınan Haydar Reis en ünlü portre ustalarından biridir Barbaros Hayreddin’i gül koklarken gösteren portresi, sanatçının portre alanındaki gücünün bir kanıtıdır





Günümüze pek az eseri kalmış olan Nigarî’nin bir başka portre çalışmasında ise Sultan II Selim, hedefe ok atarken gösterilmiştir Bu dönemde kaleme alınan Silsilenâme ve şemâilnâme gibi biyografi kitapları portre sanatının yeniden canlanmasını sağlamıştır Bu tür eserlerden biri olan Zübdet üt Tevârih’te (TİEM , 1973) Hazreti Muhammed’den başlayarak dönemin sultanına kadar gelen önemli kişilerin hayat hikayeleri verilmiştir Bu tür minyatürlerde tarihi üslup ile dini üslup birleştirilmiştir Böylece taze bir üslup birleşimine tanık olunur Peygamberlerin hayatını ve dini olayları konu alan altı ciltlik Siyer-i Nebî’de de bu üslubun yetkin örnekleri karışmıza çıkarElinde ferman tutan Cebrail’in Adem ve ıit peygambere cennet elbisesi giydirişi sahnesi ilginç örneklerden biridir Bir başka sayfada ise Hazreti Muhammed’in, Cebrail’in öğrettiği şekilde karısı Hatice ve yeğeni Ali’ye namaz kıldırışı tasvir edilmiştir Bu minyatürlerde yeni bir anlatım üslubunun başarılı örnekleri görülmektedir



Büyük sanat koruyucuları olan III Murad ve oğlu III Mehmed döneminde tarihi konulu minyatür yapımının yanı sıra edebi eserlerin resimlenmesine de devam edilmiştir Bu edebi eserlerin başında yüzyıllar boyunca sayısız kopyaları yapılan ve resimlenen Firdevsî’nin şehnâmesi (TKSM, H1486) gelir Burada yer alan minyatürlerin birinde alışılmadık bir sahneye tanık olunur Bu sahnede Osmanlı çiçek zevkinin etkisiyle ellerinde demet demet çiçeklerle ava katılan bir grup görülür



şehnâme-i Mehmed Han ya da Eğri Fetihnâmesi (TKSM, H1609) adı verilen eserde de bazı değişik özellikler görülmektedir Seferden dönen sultanın İstanbul’da coıkun bir sevinçle karışlanmasını gösteren sahnede yolun iki yanına gerilmiş kumaşları tutanlardan bir kısmının seyirciye arkalarını dönmeleri, halkın kitleler halinde duruşu ve pencerelerden bakışı yeni motifler olarak dikkati çekmektedir Talikîzâde şehnâmesi’nde (TKSM, A3592) yer alan minyatürlerden birinde ise Manisa kenti ve sarayının başarılı bir tasviri görülür Gerek saray gerek kent içindeki önemli yapılar ustalıklı bir düzenlemeyle açık seçik gösterilmiştir

16 yüzyıl sonuyla 17 yüzyıl başında resimlenen bir grup eser hem konu hem anlatım üslubu bakımından farklı bir birlik oluşturur Bunlarda her ne kadar ısfahan ve ıiraz resim okullarınınetkisi görülürse de renk kullanımı ve figürlerin işlenişi belli bir farklılık ortaya koyarlar

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Minyatür Sanatı

Eski 07-17-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Minyatür Sanatı




17 yüzyılda minyatür sanatı bir yandan geleneksel üslubu sürdürürken öte yandan albüm resmi birdenbire büyük bir önem kazanmıştır Falnâme’de yer alan büyük boy kompozisyonlar bu türün tipik örnekleridir I Ahmed Albümü (TKSM, B408) ise hiçbir metne bağlı olmayan tek tek figürlerin ya da günlük hayatla ilgili konuların işlendiği örneklerden oluşur Bu albümdeki sayfalardan birinde tek tek figürlerin bir araya toplandığı görülür Çeşitli tipte insanlar giyim özelliklerini belirtmeye özen gösterecek biçimde işlenmiştir Bu resimlerde serbest bir anlatım üslubuna tanık olunur Geleneksel anlatım tarzlarından ayrılan bu tür serbest üslup örneklerine 18 yüzyıl başından

günümüze tek sayfa halinde kalan sahnelerde de rastlanmaktadır Erkekleri açık havada eğlenirken gösteren bir minyatür bu serbest üslubu yansıtmaktadır Bu türe giren ilginç örneklerden birinde de Galata Mevlevihanesi’nde sema eden Mevleviler tasvir edilmiştir Ney ve kudüm çalanlarla semayı seyredenlerin arkasında yelkenlilerin geçtiği bir deniz görünümüne yer verilmiş olması ilginçtir Bir başka sayfada ise daha önce minyatürlere konu olmamış bir yaşam kesiti, bir meyhane sahnesi tasvir edilmiştir

18 yüzyılın en ünlü minyatür ustası nakkaş Levnî’dir Levnî çeşitli milletten, meslekten kadın ve erkek figürünü resimlediği çok sayıda örnek bırakmıştır Sanatçı, yaptığı tek figürlerde konuya uygun bir çizgi ritmi yaratmayı başarmıştır Levnî’nin en tanınmış eseri iki kopya olarak hazırladığı Surnâme’dir (TKSM, A3593) Bu kitapta yazılı ve bol resimli olarak IŞIAhmed’in oğullarının sünnet düğünü anlatılmıştır Düğün bu kez Okmeydanı’nda düzenlenmişti IŞI Murad dönemindeki düğünde olduğu gibi 1720 tarihli bu düğünde de şenliğe bütün İstanbul esnafı katılmış, çeşitli hünerler sergilemişti Süslenmiş koçlarıyla celep ve kasapların geçişini gösteren minyatür, esnafları temsil eden ilginç bir ornektir Bir başka minyatürde görüldüğü gibi, yukardan aşağı kıvrımlar çizerek ilerleyen esnaf alayının içinde yarısı kadın yarısı erkek dev kuklalar, köçekler de yer alıyor, bunlar geçit türenine ayrı bir merak ve neşe katıyorlardı Kâğıthane

sefalarından eğlenceye açık olan İstanbul halkı akın akın Okmeydanı’na geliyor, günlerce süren şenlikle yakından ilgileniyordu şenlikte deniz eğlenceleri de önemli bir yer tutuyordu Haliç’in iki yakası arasında gemi direklerine gerilmiş halatlar üzerinde arabalar geziyor, cambaz çengiler oyunlar oynuyorlardı Padişah ve küçük şehzadeler bu eğlenceleri Aynalıkavak Kasrı’ndan izliyorlardı Levnî yüzlerce değişik sahneyi içeren Surnâme minyatürlerinde konuyu değişik yönleriyle ele almayı ve onlara esprili bir

anlatım çeşnisi katmayı başarmıştır





Batı’ya açılışın yoğunlaştığı Lale Devri’nde minyatür sanatında hem Batı resmi tarzında ilginç gelişmelere hem de giderek artan bir çöküşe tanık olunur Levnî’den sonra adı anılmaya değer tek sanatçı Abdullah Buharî’dir Pencereden Bakan Kadın adlı resmi bu gelişen üsluba ilginç bir örnektir Kadınların yaşantısını konu alan Zenannâme’de (İÜK, T5502) bu etkilerin daha da arttığı, Batı’nın konulu manzara resimlerini anımsatan sahnelere yer verildiği görülür Aynı eserde yer alan bir doğum sahnesi, ele alınmaya başlanan yeni konulara ilginç bir örnektir

19 yüzyıl boyunca minyatür sanatı çöküşünü tamamlamış ve yavaş yavaş yerini Batı resim tekniğiyle yapılmış yağlıboya tablolara bırakmıştır




__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Minyatür Sanatı

Eski 12-29-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Minyatür Sanatı




MİNYATÜR

Minyatür, Latince "kırmızı ile boyamak" anlamına gelen miniare kelimesinden türemiştir Bir kitapta konu başlıklarını minium, yani sülyen ile belirginleştirmeye miniare denirdi Zamanla metni süsleyen resimlere de minyatür dendi İranlılar ve Türkler bu tarz resme "Nakış resim" veya "Hurde nakış" demişlerdir En erken minyatür önreklerine III yy'da rastlanır Sasaniler döneminde Mani adlı bir sanatçı kendi yazdığı kitabını resimlemiş ve daha sonra onun yolunda giden bir çok öğrenci yetiştiriltilmiştir

Bu sanatçılar Orta Asya ve Ön Asya'ya doğru yayılarak öğrendikleri sanat akımını da gittikleri yörelere götürmüşlerdir İslam kültürünün, Türkler arasında yayılmasından sonra Selçuklu Türkleri minyatür sanatına önem vermeye başladılar Bu dönemde Tıp, Botanik, Astronomi ve mekanik buluşları içeren bilimsel konulu eserler minyatür-lendirilmiştir Bunlar arasında KİTAB AL-HAŞA'İŞ, MARİFAT AL-HIYAL AL-HANDASİYA, KİTAB EL, BAYTARA, VARKA ve GÜLŞAH, KELİLE VE DİMNE isimli yazma eserleri sayabiliriz

Erken Osmanlı dönemine ait yazma eserlere örnek olabilecek Edirne Sarayı nakışhanesinde yapıldığı tahmin edilen KÜLLİYAT-I KATİBİ, DİLSÜZNAME ve İSKENDERNAME isimli eserler sayılabilir Fatih Sultan Mehmet'in saltanat yıllarında İtalya'dan birçok sanatçıyı davet ederek portrelerini yaptırdığını bilmekteyiz Bu sanatçılardan PAVLİ'nin öğrencisi SİNAN BEY'in çalışmalarında batı sanatçılarının etkisi görülür Özellikle Fatih Sultan Mehmet'in gül koklarken yaptığı portresindeki elbisenin kıvrımları gerçekçi bir üslupla yapılmış gibidir

Yavuz Sultan Selim Tebriz seferinden dönüşte birçok sanatçıyı İstanbul'a getirmiştir Bu sanatçıların yaptığı minyatürlerde daha sonraki dönemlerde kendini kuvvetle hissettiren doğu ekollerinin ilk örneklerini görürüz Kanuni Sultan Süleyman'ın uzun saltanat yıllarında saray atölyesinde çeşitli minyatürlü yazmalar hazırlanmıştırBu dönemin ressamlarından Nigari Sinan Bey'den sonra portre ressamlığında en çok tanınan sanatçıdır Kanuni Sultan Süleyman'ın yaşlılık yıllarında iki muhafızıyla bahçede dolaşırken ve Barbaros Hayrettin Paşa portreleri en tanınan eserleridir

Kanuni Sultan Süleyman döneminin bir başka önemli sanatçısı olan Matrakçı Nasuhi, Osmanlı ordusunun seferlerindeki şehir, kale, liman tasvirlerini gerçeğe yakın bir şekilde resimlendirmiştir Özellikle Kanuni Sultan Süleyman'ın Bağdat seferini anlatan "sefer-i imkey-i" ve batı seferlerini anlatan "Süleymanname" isimli yazma eserlerdeki minyatürlerin bazıları plan veya harita gibi bazıları da Türk minyatür anlayışı çerçevesinde resimlendirilmiştir Bir başka "Süleymanname" TSMKH 1517'de kayıtlı olan Arifi tarafından yazılmış bir şahnamedir


Kanuni Sultan Süleyman'ın hayatının büyük bir kısmını anlatan eser, Türk minyatür sanatının en önemli örneklerinden biridir 5 değişik sanatçı grubu tarafından hazırlanmıştır Türk minyatür sanatı II Selim ve III Murat arasındaki dönemde en verimli dönemini yaşamıştır Bu dönemde ordunun zaferlerini, elçi kabullerini, av sahnelerini ve bazı önemli olayların anlatıldığı "HÜNERNAME ve ŞEHİNŞAHNAME" gibi eserler saray nakışhanesinin yetenekli sanatçıları tarafından minyatürlendirilmiştir 16yy'ın önemli yazmalarından biride III Murat'ın oğlu Mehmet için yaptığı 52 gün süren sünnet düğünü şenliklerini anlatan "SÜRNAME" isimli yazmadır Bu eserde o günün sosyal hayatını ve Osmanlıların ekonomik gücünü gösteren yüzlerce minyatür vardır

III Murat'ın emriyle başlatılan ancak III Mehmet'in himayesinde tamamlanabilen Hz Muhammed'in hayatını anlatan "SİYER-NEBİ" isimli 6 ciltlik eser 16yy sonunun en önemli eseridir 17 yy'dan günümüze gelen önemli yazmaların başında Kalender Paşa'nın "FALNAME" isimli eseri, Tarihçi Nadiri'nin yazdığı "ŞAHNAME-İ NADİRİ" ve Taşkoprülüzade'nin "TERCÜME-İ ŞEKA'İK NU'MANİYE" isimli yazmalar gelir
18yy başının en güzel eserleri şüphesiz Levni'nin çalışmalarıdır Sultan lll Ahmet için hazırlanan "SURNAME" isimli yazmanın minyatürleri, o günün modasına göre giyinmiş çeşitli sosyal gruplara mensup kadın ve erkek portreleri ve Osmanlı Sultanlarının portrelerinin olduğu "SİLSİLENAME" isimli yazmanın minyatürleri Levni tarafından yapılmıştır Levni'den sonra tek çiçek ve figür çalışmalarıyla Abdullah Buharı vardır

Levni'nin çalışmalarında kendini göstermeye başlayan Batı sanatı etkisi giderek diğer sanat dallarında olduğu gibi kitap sanatında da etkin olmaya başlar Minyatür tarzı giderek yerini ışık ve gölgenin bir arada kullanıldığı çalışmalara bırakır Kitap resmi önemini kaybeder Batı sanatı etkisiyle yapılan yağlı ve sulu boyaların beğenilerek duvarlara asılması kitap resminin ömrünü tamamlamasına sebep olur Günümüzde Minyatür sanatı diğer geleneksel sanatlarımızda olduğu gibi rahmetli Hocamız Ord Prof Dr Süheyl ÜNVER'in büyük çabalarla yaptığı araştırmalar sonucu elde ettiği bilgileri öğrencilerine aktarmasıyla iyi yönde gelişme göstermeye başlamıştır Bu atölye de yetişen hocaların nezaretin de yeni atölyeler kurulmuştur Bu atölyeler de eski örneklerden esinlenerek yapılan çalışmalar olduğu gibi tamamiyle günümüz folkloründen, edebiyatımızdan ve klasik mimariden yola çıkılarak yapılan tasarımlar beğeni ile izlenir

Minyatürü yapılacak konu tespit edildikten sonra konunun içeriğine göre en önemli kişi veya objenin merkez olduğu bir sistem içinde diğer elemanlar hiyerarşik bir düzende yerleştirilir Işık gölge kaygısı olmadan anlatılmak istenen konudaki bütünlüğü bozmayacak şekilde tüm obje veya kişiler birbirini kapatmayacak düzende çizilir Yardımcı motiflerle (ağaç, çiçek, dağ, yer bitkisi gibi) zenginleştirilir Minyatür boyanırken eğer altın sürme olarak yapılacaksa parlatma sırasından boyaların bozulmaması için önce altın sürülür, parlatılır Ufuk hattı denilen dağ, tepe gibi gökyüzü ile sınır teşkil eden bölümden başlanarak tercih edilen renklerle boyanmaya devam edilir

Minyatür sanatıyla ilgilenen kişinin tezhib bilgisi, daha doğrusu tezhib tasarımı bilgisi mutlaka olmalıdır Osmanlı Minyatür sanatının bütün güzelliği minyatürde kullanılan elbiselerin, çadırların, halıların, hatta duvarların tezhib gibi boyanmasındandır Tezhibteki çarpıcı renklerin ve helezonik çizgilerin en kalıplaşmış minyatüre bile canlılık verdiğini görmemek mümkün değildir




Bugün kullanılan malzemeler eskiye oranla çok çeşitlidir Fakat kimyevi malzemelerden elde edilen boya ve kağıtların dayanma süresi sınırlıdır Eski yazmaların günümüze kadar bozulmadan gelmesinin sebebi tamamiyle doğal malzemelerden yapılmış olmalarındandır Bugün değişik Üniversite, özel kurumlar, kuruluşlar ve kişilerce minyatür dersleri verilmektedir Bu eğitim kurumlarında çok iyi yönde olan sanatçılar yetişmektedir Umudumuz bütün geleneksel sanatlarımızla birlikte çağdaş minyatür sanatımızın da dünya Kültür ve sanat platformunda gereken yeri almasıdır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Minyatür Sanatı

Eski 12-29-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Minyatür Sanatı






Simurg’dan Hüdhüd’e


Minyatürlerde Kanat Sesleri

Osmanlı’nın minyatürlü yazmalarındaki kuş hikâyeleri, görsel bir şölen sunmanın yanı sıra, kuşlara olan sevginin boyutlarını da gözler önüne seriyor
Melekleri anımsatır kuşlar Güzel tüyleri ve sesleriyle insanı büyülerler İçimiz daralsa kuş olup uçmayı isteriz; heyecanla kabaran yüreğimiz kuş misali çırpınır Özgürlük tutkusunun simgesidir kuşlar Pek çok ülkenin, topluluğun bayrağında, armasında kanat çırparlar

Kültürlerde ve dinlerde hayvan sevgisinin ayrı bir önemi vardır; kuş sevgisinin de bambaşka bir yeri Çeşitli mitoloji ve dinlerde kutsal sayılır, ayrı bir saygı görür kuşlar Hz Süleyman ile Saba Melikesi’nin sırdaşı, ulağı Hüdhüd kuşu (Çavuş kuşu ya da İbibik); kanadının gölgesi kime değerse onu padişah, sadrazam yapan Hümâ kuşu; efsanelerin, destanların ve masalların vazgeçilmez kuşu Anka ya da Simurg
Hz Süleyman, tüm hayvanların dilini bilir, kuşlarla iletişim kurar O kadar ki, kuşlar için bir tekke bile yaptırır ‘Tekke-i Mürgân’ adı verilen bu yerde, kuşlar yılda bir kez toplanır, bir hafta eğlenir ve Hz Süleyman’a dua ederler Simurg, Hüdhüd ve Hümâ gibi efsane kuşların yanı sıra, sık sık gördüğümüz kuşların da saygın bir yeri vardır Bu kuşların başında leylek gelir Leylek, kuşların ‘şeyh’idir Ona hacı denir, dolayısıyla kutsaldır İstanbul Yenikapı Mevlevihanesi’nin dedelerinden biri, uzun boyu dolayısıyla Leylek Dede diye anılırdı Ayrıca Mevleviler, leyleğin çeşitli resimlerini de yapmışlardır Bunların çoğu yazı-resim biçimindeydi Mesela besmeleyi genellikle leylek biçiminde yazıyorlardı

Tarikatlarda horozun, özellikle de beyaz horozun ayrı bir yeri vardır Beyaz horoz kutsal sayılır ve bulunduğu yere uğur getirdiği düşünülürdü Hacı Bektaş Velî’nin beyaz horoza binip keramet gösterdiğine inanılırdı Saygın kuşlar arasında, güvercin, turna ve bülbülün de yer aldığını unutmamak gerekir Özellikle tarikat yaşamında onların sayısız yazı-resimleri yapılmıştı

KUŞLARA ÖZEL EV

Osmanlılar da gerek günlük yaşamda, gerek mitoloji öykülerinde kuşa özel bir önem vermiştir Osmanlı’da kuş sevgisinin iki önemli kanıtı vardır Bunlardan ilki; serçe, kırlangıç, saka ve güvercin gibi kuşlar için yapılan ‘kuş evi’ denilen barınaklardır Kuş evleri; cami, medrese, türbe, çeşme ve han gibi yapılar ile özel konutların cephelerine yapılan tek, iki, hatta üç katlı maket yapılardır Görünüşleriyle hem üzerine yapıldığı binaya bir özellik katar, hem de kendi başlarına bir anıt güzelliğine sahiptirler İçlerinde bir şatoya, hatta bir saraya benzeyenleri bile vardır

Sokaklarda dolaşan kuşbazlar da, Osmanlı’da kuş sevgisinin ikinci bir göstergesiydi Kuşbazlar, kuşları çeşitli yöntemlerle tutar; kimi kuşları eğiterek onlara çeşitli hünerler öğretirlerdi Bu kuşları satın alanlar da sonra onları azad eder ve bu davranışlarıyla sevap kazanacaklarını düşünürlerdi Çaylaklara dokunmak günahtı, onlara sürekli açıkta et bırakılırdı Viyana Devlet Kitaplığı’nda bulunan, 16 yüzyıla tarihlenen bir suluboya resimde, bir kuşbazı, müşterilerini ve havada azad edilmiş bir kuşu görüyoruz III Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in 1582’deki ünlü sünnet şenliğini resmeden minyatür ustası Nakkaş Osman’ın ‘Surname-i Hümayun’ adlı görkemli yapıtında yer alan iki minyatür, ellerinde ve kafeslerde çeşitli kuşlarla kuşbazları At Meydanı’nda gösteriyor
Osmanlı minyatürlerinde çeşitli bakımdan çok zengin kuş resimleri vardır Bunların kimi, tek olarak yapılmıştır Örneğin bir ağaçkakan, bir saksağan, bir çulluk ve gagasında çekirge tutan bir kuş gibi Bunun dışında ‘Kelile ve Dimne’ hikâyelerinin Osmanlıca minyatürlü yazmalarında, kuşlarla ilgili öykülere de geniş ölçüde yer verilmiştir Örneğin bir baykuşun kuşların kralı seçilmesine kızan kargaların baykuşlara savaş açması; horozla şahinin tartışması; horozla tilkinin öyküsü; kuraklıktan dolayı zor durumda kalan bir kaplumbağaya iki ördeğin yardımı

ÜÇ BOYUTLU KUŞLAR

The British Library’de bulunan ‘Doğa ve Sanat Harikaları’ adlı yazmadaki bir minyatürde, kuraklık mevsiminde susuz kalan kuşlar, bir pelikanın gagasında toplanan sudan içerek susuzluklarını gideriyorlar Ferîdü’d-din Attar’ın ‘Mantıkü’t Tayr’ (Kuş Dili) adlı ünlü manzum eserindeki öyküde ise, kuşlar kendilerine bir kral seçmeye karar verirler Kralları Kaf Dağı’nda yaşayan Simurg’dan başkası değildir Hüdhüd kuşu onlara kılavuzluk eder Ve kitap, kuşların bu yolculuğunu türlü simgelerle anlatmaya devam eder Topkapı Sarayı Kitaplığı’nda 16 minyatürlü bir yazması bulunan bu eseri, günümüzün önde gelen tiyatro adamlarından Peter Brook sahneye aktarmış; oyun, sanat dünyasında büyük hayranlık yaratmıştır İstanbul Üniversitesi Kitaplığı’nda bulunan bir yazmadaki minyatürde; kafesteki iki kuşa büyük bir iştahla bakan dört kedi, iki büyük kafeste de iki büyük papağan ile onların üstünde uçan kuşlar görülüyor Bu minyatür, Mevlâna’nın ‘Mesnevî’sindeki bir öyküyü resimlemektedir Buna göre, kafesteki kuş bir an önce özgürlüğüne kavuşmak isteyen inançlı insanı simgeliyor
Osmanlı’da üç boyutlu kuşlar da yapılmıştır Şekerden, kumaştan Örneğin, 1582 Şenliği’ndeki peştamalcı esnafı, peştamallardan üç boyutlu büyük boş kuşlar yapmışlardı Bunları taşıyanlar da bir düzenekle kuşları hareket ettiriyorlardı Yine aynı şekilde dev boyutlarda Simurg biçiminde bir uçurtma yapılmıştı ve bunu istenilen yönde uçurabiliyorlardı
Şimdi kuşbazlar yok; peştamaldan dev boyutlu kuşlar yapılmıyor; ama kuşlar ve onların evleri hâlâ duruyor Türkiye’nin dört bir köşesinde


__________________

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Minyatür Sanatı

Eski 12-29-2009   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Minyatür Sanatı























__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.