Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bunlar, oldu, tarihte

Tarihte bunlar oldu

Eski 11-08-2008   #1
VANDETTA
Varsayılan

Tarihte bunlar oldu



İNÖNÜ’NÜN İLGİNÇ YAKLAŞIMLARINDAN BİRİ
Paris’in güneyindeki Cite Üniversitesi çok büyük bir alanı kaplar ve burada hemen her ülkenin bir öğrenci yurdu vardır Bunlara “İtalyan Evi” “Tunus evi” vs denir Ama bunların arasında bir Türk evi, yani Türk yurdu yoktur Sebebi şu: Site yapılırken Türk hükümetine de arsa teklif edilmiş, zamanın başbakanı İnönü: “Öğrencileri bir araya toplarsak hepsi Komünist olur” düşüncesiyle bu öneriyi kabul etmemiştir
PRUSYA EKOLÜ- AMERİKAN EKOLÜ
İkinci Dünya Savaşı sonrası, ordumuz Prusya tarzı askeri nizamdan Amerikan tarzının etkisine girdi Mesela Alman Ekolünde askerler tüfekleri sağ omuzlarında süngülü taşırken Amerikan ekolünün etkisiyle tüfekler sol omuzda taşınmaya başladı Alman ekolünde tüfeğin dipçiği yere değmezken, Amerikan ekolünde dipçiğin yere değmesi şartı Alman ekolünde bir manga 14 kişiden oluşurken Amerikan ekolünde 11 kişiye düşmüştü Almanlarda her emir yazılıydı, Amerikalılarda sözlü
İNSAN KASABI
“Mutlak zikir kemaline masruftur” diye çok harika bir söz vardır Yani bir kavram, bir kayıt konmadan söylendiği takdirde, onun en zirve noktasını akla getirir Mesela; Nebi dendiğinde, hemen en mükemmel nebi olan İnsanlığın İftihar Tablosu(ASM) zihnimize düşer Aynen öyle de “insan kasabı” denince aklımıza bunu en güzel başaran mahluk gelir; Joseph Stalin
Halefi Kruşçev bile onun 1923-1953 arasındaki kabus dolu yıllarını anlatırken şöyle demekten kendini alamaz: “İnsanlık tarihinin en barbar dönemi” Volga Kızıl Akarken adlı hatıratında merhum Şevki Bektöre’nin şu hatırasını hep hatırlarım; Sibirya mahkumları Stalin hastalandığında duvarlara Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kelimelerinin Rusçasının ilk harflerini (SSSR) kazıyorlar ama kendi aralarında bunu şöyle okuyorlardı: Smert Stalina Spaset Rasiu (Stalin’in ölümü Rusyanın kurtuluşu olacaktır)
Yakınlarda izlediğimiz Çöküş filminden bir sahneyi hatırlayalım; Hitler, çılgınlık nöbetlerinden birinde şöyle haykırıyordu: “Keşke yıllar önce bütün üst düzey komutanları idam etseymişim, Tıpkı Stalin’in yaptığı gibi
Stalin 1937’de Ordu’da büyük bir kıyım harekâtı başlattı: 5 Mareşalden üçü, 16 ordu komutanından on dördü, 8 amiralden sekizi, 67 kolordu kumandanından altmış biri, 133 tümen komutanından yüz otuzu, 599 Tugay komutanından iki yüz on biri, 11 Harp komiseri yardımcısından on biri tasfiyeye uğradı 35 bin subay kadrosundan yarısı ya idam edildi, ya hapsi boyladı
Ordu komitesindeki bu zaafı iyi değerlendiren Nazi yönetimi, Sovyetlere saldırmakta bir beis görmemiş ve ilk taaruzlarda büyük zaferler kazanmıştı Öyle ki kısa zamanda 1,5 milyon Sovyet askeri esir edilmişti ABD ve İngiliz genelkurmay raporları Rus ordularının Almanlar karşısındaki şansının 3 ay kadar olduğunu belirtmişlerdi Ama tam bu sırada tarihi değiştirecek bir şey oldu: Şimdiki Sibirya soğukları gibi, 150 senedir görülmemiş bir soğuk 1941 kışında bastırdı ve Almanları asıl o yendi
//wwwcevaplarorg)

__________________
Milliyetçilik,faşizmin millete yutturulabilir halidir,aksini iddia edenler kendi milliyetçiliğini
savunanlara saygı duysunlar!
Tek çare;Din birliğidir


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihte bunlar oldu

Eski 11-09-2008   #2
VANDETTA
Varsayılan

Cevap : Tarihte bunlar oldu



BİR FRANSIZ TARİHÇİSİNİN GÖZÜYLE PREVEZE
Preveze Deniz zaferi(1541) deniz savaşları tarihinde önemli bir yer tutar Andrea Doria komutasındaki gururlu Haçlı donanmasının Akdenizin dibini boyladığı bu savaşı, o zamanı yaşayan Fransız deniz tarihçisi Amiral Jurien Da La Gravieve şöyle anlatır: Barbaros Hayreddin uzun kumaşlar üzerine yazılmış Kur’an ayetlerini kendi kasırgasının bordalarına bağlattı Bunun neticesinde bu kış mevsiminde esmekte olan rüzgar pek garip şekilde birdenbire durdu Doria’nın ağır yelkenli gemilerini hareketsiz bıraktı Türklerin süratli kadırgaları da bu gemilerin yanından geçerken top ateşi ile onları hırpaladı Kalyonlarındaki savaşçı üstünlüğü Doria’ya bir fayda vermedi Doğruca, gemilere rampa edilmeden sırf manevra ile deniz harbi kazanılması ilk defa olarak bu surette vuku buldu
“Denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de O’nun (varlığının) delillerindendir Dilerse O, rüzgârı durdurur da, onun (denizin) üstünde kalakalırlar Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır (Şura:32-33)


İSLAM HUKUKU ROMA HUKUKUNDAN ETKİLENDİ Mİ?
Muhammed Hamidullah aynı eserinde anlatıyor: “Kısa süre önce bu konuyla alakalı bir kitap yayınlandı: “Roma Hukuku İslam Hukukunu Etkiledi mi?” Bu kitap farklı milliyetlerden beş yazarın makalelerinin tercümesini içermektedir Bütün yazarlar aynı problemi ele almakta ve şaşırtıcı biçimde hepsi de aynı sonuca ulaşmaktadır Roma hukukunun İslam hukukunu hiçbir şekilde etkilemediğini keşfettikleri için kendileri de hayrete düşmüşler Fransız yazar anlamlı biçimde makalesine şu başlığı koymuş; “Müslüman Hukukunun Teşekkülündeki Esrar”
Biz bu esrarı biliyoruz; İslam hukuku HzResulullah’ın mucizesidir “O zat (asm) öyle bir hukuk sistemi ve bir İslâmiyet ve bir kulluk ve bir dua ve bir davet ve bir imanla meydana çıkmış ki, onların ne misli var ne de olur Ve onlardan daha mükemmel, ne bulunmuş ve ne de bulunur Çünkü, ümmî bir zatta (asm) zuhur eden o hukuk, on dört asrı ve insanlığın beşte birini, âdilâne ve hakkaniyet üzere ve müdakkikane hadsiz kanunlarıyla idare etmesi, emsal kabul etmez


İNCİLLERDEKİ ÇELİŞKİLER
Bilindiği gibi gerek Tevrat ve gerek İncil insanlar eliyle tahrif edilmiştir En basitinden şöyle düşünebiliriz; İncil’in indiği lisan Arami dili (İsrailoğullarının dili)idi Şu an elimizdeki İnciller ise ilk olarak Yunanca tercümelere gidebilmektedir Onlar da bizim siyer kitaplarımıza benzetilebilir Kur’an ile arasındaki fark hemen anlaşılır O azizin mektubu, şu havarinin konuşması, İsa(as)ın başından geçmiş feşmekan olay…O’na “Hz İsa’nın Sireti” demek daha uygundur
Rahmetli Prof Muhammed Hamidullah “İslam’ın Doğuşu” adlı eserinde şöyle diyor: “Bir süre önce Almanya’daki Hıristiyan din adamları Kitab-ı Mukaddes’in(İncil) eski yazmalarını karşılaştırmayı düşündülerDünya’daki bütün Kitab-ı Mukaddes yazmaları toplandı Dünya çapındaki bu faaliyetin ardından yayınlanan raporda şunlar ifade edildi: “Birbiriyle çelişen yaklaşık 200 bin nakil bulunmuştur


MASONLUK VE TÜRKİYE’DE İLK ÜSTADI
Sözlük anlamı “duvarcı” olan Masonluk, Kudüs’teki ünlü Süleyman Mabedi’nin mimarı Hiram Abiff usta tarafından duvar işçilerinin bir loncası olarak kuruldu Türkiye’de Masonluk resmi olarak 01081909’da kuruldu ve ilk üstadı sadrazam Talat Paşa idi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihte bunlar oldu

Eski 11-10-2008   #3
VANDETTA
Varsayılan

Cevap : Tarihte bunlar oldu



TÜRKLER NE ZAMAN KOMÜNİST OLUR?
Karl Marx 13091851’de arkadaşı Engels’e şöyle yazmıştı; “Türkleri kominal hayata sokmak mümkün değildir Onları vatan sevgisinden, dinlerinden, adet ve dillerinden koparmadan ihtilale sürüklemek imkansızdır…” Bu satırları okuyunca, bir hayat boyu devrinin idarecilerini “Bu milletin din ile bağları kopmasın Yolsa anarşi ve Bolşeviklik baş gösterecek” diye uyaran büyük çilekeşi hatırlamamak mümkün mü?


MARX YARGILANIYOR
Geçtiğimiz yıllarda Londra’da bir bilim adamları mahkemesi “İnsanlığa karşı işlediği suçlar” gerekçesiyle Karl Marx’ı yargıladı Mahkeme’de Marks’ın, milyonlarca insanın kanı üzerinde oturan komünizm’in kurucusu olduğu belirtilirken, aynı zamanda karaktersiz bir şahsiyet olduğu belirtildi Mahkemeye göre o hiç işçi sınıfını tanımamış, akraba miraslarıyla geçinmiş, metresleri olan, hizmetçilerini köle olarak kullanan, temizlik ve yıkanmaktan hoşlanmayan birisiydi
ŞİBLİ NUMANİ VE GAZİ OSMAN PAŞA
Hint alt kıtasının 19 yüzyılda verdiği en verimli meyvelerin başında gelen İslam’ın yüz akı Merhum Mevlana Şibli Numani’nin Anadolu Suriye Mısır Seyahatnamesi adlı eserini okuyunca, ecdadımızın kıymetini yine en fazla bizim takdir edemediğimize ve Pakistan Müslümanlarının bize sevgisine bir defa daha şahit oluyorsunuz Öyle ki Şibli hazretleri, milletimiz için; “Ben kendimi Türklerin ayakkabılarına bir bağ olmaya bile layık göremiyorum” diyorBu nasıl bir sevgidir Allah aşkına
Hazretin, bir de Plevne Kahramanı merhum Gazi Osman Paşa(1837-1900) ile karşılaması var ki, o da çok büyük inceliklerle dolu “Bir gün çok sevdiğim ve derin hayranlık duyduğum, dünyanın Plevne kahramanı olarak tanıdığı, gönüllere taht kurmuş olan Gazi Osman Paşa’yı ziyarete gitmiştim Görüşme sırasında karşılıklı derin bir saygı ve sevgi yakınlığı sergiliyorduk Bu yüzden elini elime almış bırakmıyordum Gönlümdeki derin saygıyı ve hayranlığa ulaşan sevgiyi bu hareketimle daha iyi göstermeye çalışıyordum Bir ara dayanamadım ve “İslam düşmanlarına hangi elinizdeki silahla saldırdınız ? Gösterin de, müsaadenizle o eli öpeyim” dedim Bunun üzerine o çok nazik, şerefli insan, büyük ve yiğit komutan bana; “İlme hizmet için çalışan ve durmadan yazan sizin eliniz öpülmeye daha layıktır” diyerek zorla o benim elimi öptü” Bu sırada Mevlana Şibli 35, Paşa ise 55 yaşında idi


SAİD ŞAMİL BEY’İN BİR ÖNGÖRÜSÜ
İnsan fıtratına ters bir sistem uzun vadede ayakta kalamaz Bir müddet güce dayansa bile akıbet yıkılmaya mahkumdur İşte SSCB ve uyduların tarih müzesinde yerlerini almaları buna en yakın şahitlerdendir Darısı diğerlerinin başına
Kafkas Kahramanı Şeyh Şamil hazretlerinin torunu, büyük dava adamı merhum Said Şamil Bey 20 yüzyılın canlı tarihlerinden, demirperde gerisindeki müminlerin çektikleri eza ve cefanın en yakın şahitlerinden idi Devrini okuyuşu, olayları perde arkası ve figüranları ile bilmesi ve feraseti ile engin bir insan olan bu muhterem zat, 1970’lerde komünist dünyadaki kaynaşmaları da çok doğru anlamıştır 1970’de şöyle buyurmuşlar; “Dıştan çok kuvvetli görünen ve korkutan Rusya’da yürürlülükte olan sistem hayatın normal gidişine ve insan tabiatına aykırıdır Dıştan bir müdahale ile değil de, kendiliğinden çökecektir Bu rejim dehşetiyle tarihte benzeri görülmemiş musibet ve felaket sahneleri ortaya koydu Oralardan kaçan kardeşlerimize sorun, başlarından geçen çilelerle nasıl pençeleşmişler, kaçmayı nasıl başarmışlar? O devre ait hâlâ bir belgesel film yoktur Komünizm milletin kaderine çöreklenmiş bir ejderha gibiydi, millet can ve ekmek derdine düşmüştü, yoksa neler neler yazılırdı
Bu demirperde açılmayacak, yırtılacak; çünkü açılma normal bir hâlin ifadesidir Allah bilir ya, bu rejim yıkılarak parçalanacaktır Fakat, çöküşten sonra oradaki esir Türk milletlerinin durumu ne olacak? Şimdiden benim içim sızlayarak ifade edeyim ki, Hıristiyan asıllı olanlara bir çok yerden yardım yağarken, Türk devletlerine sadece menfaatçilerin eli uzanacak Ben o günlere yetişemem ama sizler göreceksiniz” Said Bey 1980’de Dar-ı Bekaya irtihal etti Vefatından 10 sene sonra da dedikleri bir bir gerçekleşti Allah Rahmet eylesin
Ülkemizde de devrini basiretle okuyan birileri çok şükür vardı Onlardan biri olan bir kutlu soluk, Türkiye’de solun çığ gibi büyüyüp geliştiği günlerde “SSCB’nin yıkılacağını, geride bir enkaz bırakacağını, Altın Neslin bu enkazdan mamureler çıkaracağını” müjdelemişti İçtimai Adalet Konferansında
Ve gün geldi, devran döndü, müjdeler gerçekleşti Altın Neslin feragat timsalleri, rehberlerinin işareti ile akın akın Anayurda göç ettiler Kaderin yollarına su serptiği kutlular olarak nice destanlara imza atıllar


TÜRKİSTAN’DA RUS MEZALİMİ
Seyyid Kasım Andicani…Merhum Ali Ulvi Kurucu beyefendinin hatıralarından tanıdığımız bu isim, Rus zulmünden Medine’ye hicret eden büyük bir tefsir alimidir 15 ciltlik bir tefsir-i şerifin sahibi olan bu mübarek zat, Komünist dehşetinin Türkistan’ın saçaklarını sarmaya başladığı sıraları şöyle anlatmış; “Türkistan topraklarında annem ve beş kardeşimle yaşıyorduk O günlerde Rus zulmü artıyor, çerçeve etrafımızda gittikçe daralıyor ve durumların çok tehlikeli olduğu haberleri geliyordu
Gizli çalışanlara arasında olduğumdan kaçmam gerekiyordu, yoksa işkencelerin en kötüsünü görecektim Sibirya’ya sürülüp, rejimin kölesi olacaktım veya gördüğüm şu ürküten sahneye ben de maruz kalacaktım:
Cunta’nın emriyle, Andican bölgesinde zenginlerin ne kadar paraları varsa topladılar Yine getirin diye ısrar edince, çaresiz kalan zenginler canları pahasına neleri varsa sattılar Mal namına hiçbir şeyleri kalmadığı halde işkenceler altında zorlanıyorlardı Neticede şehrin dışında büyük bir çukur kazıldı ve içine yanmamış kireç dökülerek bütün Andican halkına şöyle ilan edildi; “Vatan haini bu zenginler cezaların görecekler”
İnsanlar korkudan belirtilen yere gelmek mecburiyetinde kaldılar Vatan haini dedikleri insanları çukura attılar ve hortumla su verdiler Sönmemiş kireç suyla temas edince yanmaya başladı Feryat sesleri ve çırpınmalar
Bu dehşeti gören Seyyid Kasım Efendi çareyi kaçmakta bulur: “Afganistan hududunda bir köyde buluşup sınırı oradan geçecektik Geceleri yürüyüp, gündüzleri saklandık Kıyafet ve şeklimizi değiştirerek oranın köylüsü gibi görünür olduk Hudutta bir nehre varınca nehri yüzerek geçmemiz gerekiyordu On beş kişiden sadece üçümüz yüzmeyi biliyorduk Diğer arkadaşlarımız orada boğuldular


KAYNAKLAR:
1-Dünyayı Aldatanlar- Sefa Saygılı- Türdav Yayınları-İst-1998
2-Anadolu Suriye Mısır Seyahatnamesi- Şibli Numani- terc: Yusuf Karaca- Risale Yayınları- İst-2002
3-Bir Ömürden Sayfalar- Sâre Kurucu- Marifet Yayınları- İst-2002

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihte bunlar oldu

Eski 11-11-2008   #4
VANDETTA
Varsayılan

Cevap : Tarihte bunlar oldu



YUNAN ORDUSUNUN BİR VAHŞETİ
İstiklal Harbimizin mücahitlerinden merhum Mehmed Emin Haksever(1893–1989) tabanları kaba yerlerini döverek kaçan Yunan ordusunun yaptığı bir zulmü şöyle anlatmış; “Yunanlıları kovalıyoruz Geriden dağlara bakıyoruz Her taraf öbek öbek bembeyaz Mevsim kış değil ki kar olsun Peki ya nedir bu? Doğrusu pek kestiremedik ne olduğunu Ancak yaklaştığımızda gördük ki, Yunanlılar kaçarken binlerce koyunu telef etmişler Meğer gördüğümüz bu ölü koyunlarmış


BU İNSANLARA MİNNET BORÇLUYUZ
Mehmed Emin Haksever merhumun hatıralarında da gördüğümüz gibi, İstiklal Harbi büyük zorluklarla pençeleşerek kazanılmış bir savaştır Anlattığına göre, hayvanlar yiyecek yem olmadığı için açlığın şiddetinden sırtlarındaki samandan örülü semerleri yemeğe başlamışlar Asker de aynı durumda Yiyecek yok Çaresiz, hayvan dışkılarındaki sindirilmiş taneleri toplamışlar Palas ve ayakkabılarını, ağaç köklerini hâsılı, yiyeceğe benzeyen ne varsa hepsini yemek zorunda kalmışlar Ruhlarına binler fatihalar


AHMED EMİN YALMAN VE ATATÜRK
Ahmed Emin Yalman Türkiye’nin meşhur dönmelerindir İslam düşmanlığı ile maruf bu zatla alakalı ilk meclis mebuslarından İbrahim Arvas (Abdülhakim Arvasi’nin yakın akrabası) şu hatırayı anlatıyor hatıratında: “Bir gün Mustafa Kemal Paşa meclisteki Reis-i Cumhur salonundan çıkmak üzere iniyordu Büyük koridorda elliden fazla mebus vardı Yalman kendisine tazim ve hürmetlerini arz etmek üzere merdivenin dip tarafında duruyordu Yerden kandilli bir temenna ile eğildi Kalkınca kendisini tanıyan Reis-i Cumhur; “Vay herif! Sen beni tazim etmeye mi geldin? Def olup git memleketten Elimi kana bulaştırma Ben hayatta iken sen bu memlekette yazamazsın” dedi ve kapıdan çıkıncaya kadar Yalman’a küfür savurarak gitti” Ertesi gün Türkiye’den ayrılan Yalman ancak Gazi’nin ölümünden sonra yurda dönebilir


YUNUS NADİ BEY VE YAPTIKLARI
İbrahim Arvas’ın hatıratında anlattığına göre, Cumhuriyet Gazetesinin kurucusu Yunus Nadi, o sıralarda birçok suiistimale bulaşır; “Yunus Nadi Bey birçok eşikleri öpmekle ve bin bela ile ancak yakasını kurtardı Bunun üzerine Reis-i cumhur kendisini çağırdı: “Yunus Nadi bey, sen benim şerefimle oynuyorsun Hangi Yahudi şirketini tetkik edersek, kulakların şirketin arkasında görünüyor Sen Cumhuriyet’i çıkaracak bir şahsiyet değilsin Yarından itibaren gazeteyi çıkarmayacaksın Aksi takdirde seni toprak altı ederim” Ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi kapandı Beş altı ay kapalı kalan Cumhuriyet Gazetesini açmak için Yunus Nadi Bey bin bir eşik öptü


ŞERİF HÜSEYİN’İN İTİRAFI
Lawrence’nin gayretleri ile Osmanlıya ayaklanan Arap şeyhi Şerif Hüseyin, daha sonra gözden düşmüş, İngilizlerin ona karşı İbn-i Suud’u desteklemeleri üzerine Hicaz’dan kovulmuş, Kıbrıs’a sığınmış ve perişan bir vaziyette ölmüştür Ölmeden evvel şöyle demişti; “Bu bizim başımıza gelenler ve gelecekler, velinimetimiz, koruyucumuz ve asırlar boyunca efendimiz olan Osmanlı devletine karşı giriştiğimiz isyanın bir cezasıdır
Onun, İngilizler tarafından Ürdün kralı yapılan oğlu Abdullah da Amman’da Türk büyükelçisi Cemal Erkin’e şöyle diyecekti; “Korkarım ki, Osmanlıya olan ihanetimizin bedelini ileride çok ağır bir biçimde ödeyeceğiz
KAYNAKLAR:
- Tarihi Hakikatler- İbrahim Arvas- Biyografi Net Yayınları- İst–2005
- Allah Dostları- Cilt–3- Ethem Cebecioğlu- Alperen Yayınları- Ankara–2002
- Köksal, MÂ İslâmiyet ve Hıristiyanlık Hakkında İki Risale İstanbul, 2000
- Tarih Şuuruna Doğru- İbrahim Refik- Albatros Yayınları-İst-1997
- Mehmed Akif Külliyatı-Cilt: 5-İsmail Hakkı Şengüler- Hikmet Neşriyat- İst-1990

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihte bunlar oldu

Eski 11-12-2008   #5
VANDETTA
Varsayılan

Cevap : Tarihte bunlar oldu



“HASRET KALDIK ESKİ İSTİBDADA BİZ”
Merhum İkinci Abdülhamid han’ın batının insafsız kurtları ile dans edebilmek için mecbur olduğu olağanüstü hal dönemi mi diyelim, istibdad dönemi mi diyelim? Aslında suri, resmi ve ismi bir istibdadtı Millet asıl istibdadı ondan sonra, İttihad ve Terakki döneminde gördü ve en yaman muhaliflerinden Filozof Rıza Tevfik bile şöyle seslendi Abdülhamid han’a:
“Sen hafiyelerle dem sürdün ancak,
Bunlar her tarafa kurdu salıncak”(idam sehpalarını kastediyor)
O dönemlerin şahitlerinden, gazeteci Refi Cevat Ulunay Bey, şair ve edip Süleyman Nazif Beyin de şu şiirini naklediyor hatıralarında:
“Padişahım! Gelmemişken yâde biz
İşte geldik senden istimdada(yardım istemeye) biz
Öldürürler, başlasak feryada biz
Hasret olduk eski istibdada biz
Dembedem coşmakta fakru ihtiyaç,
Her ocak sonmuş ve sönmüş, millet aç
Memleket matemde, öksüz taht u taç
Hasret olduk eski istibdada biz

ABDURRAHMAN GÜRSES HOCAEFENDİ VE MENEMEN HADİSESİ
Geçenlerde, sırf provokasyon kokan Menemen hadisesi ile alakalı Zaman’da önemli belgeler yayınlandı O hadisenin nasıl kimilerinin kontrolü altında geliştiği bir kere daha gözler önüne serildi Biz de bu vesile ile Merhum Reis-i Kurra Abdurrahman Gürses Hocaefendinin Menemen vesilesi ile alakalı çektiği ızdırapları yayınlamak istedik Muhterem Emin Saraç Hocaefendi anlatıyor: “(Abdurrahman Gürses Hocaefendi) Menemen hadisesini hiç unutamazdı, hemen her fırsatta öfkesine de hâkim olamayarak etrafında bulunanlara anlatırdı O devirlerde o denli sıkıntı çekmiş ki “otuz sene hüküm verseler bana müjde gelecekti” derdi Fakat bir sene hüküm vermişlerdi
Bu bir senelik mahkûmiyetinin bir kısmını Manisa’da bir kısmını da Adapazarı’nda çekmiştir Manisa’daki hapishane arkadaşlarından birisi de Şerafettin Efendi idi Kendisi Nakşî olup Yalova eşrafından bir zatmış O da Menemen hadisesi yüzünden içeri alınan yüzlerce din adamından birisiydi Malumunuz, Menemen hadisesi sonrası tüm ülke genelinde yapılan tutuklamalar neticesinde 500 tane hocaefendi hapse atılmıştı Bunlardan 32 kişi idam edilmiştir Hatta idam edilenler arasında baba-oğul da bulunuyordu Tutukluluk süresince ayrı ayrı tutulan baba-oğuldan, oğul idam edileceği zaman yürümekten âciz yaşlı baba sürüklene sürüklene götürülmüş ve oğlunun idam edilişi seyrettirilmiştir Abdurrahman Efendi bu hadiseyi sürekli anlatırdı… Esad Efendi’yi çok hürmetle anardı “şeyhim, efendim” gibi içten ifadelerle muhabbetini sıklıkla izhar ederdi Şu beyti sürekli söylerdi;
“Ne yerden kârbâr-ı gam göçer olsa konar bende
Belâ râhında şimdi bir muayyen menzil oldum ben”
Esad Efendi’nin Adapazarı ve Hendek’te bir hayli ihvanı bulunuyordu O yüzden kendileri sıklıkla buralara gelip giderdi Bu esnada hukukları oluşmuş Vefatından öncesi son iki senesinde Abdurrahman Efendi Ramazanlarda teravih namazlarını kıldırmış Son derece enteresandır: Menemen hadisesinden sonra “Sen Esad Efendi’ye teravih namazını kıldıran kişisin, dolayısıyla onunla bir ilgin vardır” gerekçesiyle Abdurrahman Efendi’yi de mahkûm etmişler Sekiz sene devlet memurluğundan mahrum bırakılmış Uzun süre de takip altında bulundurulmuş Bu dönemde geçimini mukabelelerle sağlarmış

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE NECİP FAZIL’IN BİR ÖNGÖRÜSÜ
Merhum Necip Fazıl, keskin zekâsının yanında öngörüsü de fevkalade inkişaf etmiş bir şahsiyet Şairlerin ortak bu yönünü bir mısraında kendisi de ifade eder ya; Ben şairim, gaybı kurcalayan çilingir, Canlı cenazelerinin başında münker nekir”
Merhum, sanırım bir zaman Süveyş kanalı ile alakalı bir meselede de bütün meslektaşlarının aksine bir görüş savunmuş ve hatta şöyle demiş;
“Eğer orası Mısır’sa ben de bu fikrimde musırrım”(ısrarlıyım) Ve hadise onun dediği gibi cereyan etmiş
Geçenlerde yeni bir eserinin piyasaya arz edildiğini gördüm İkinci Dünya Savaşı sırasında yazdığı günlük yazılardan derlenmiş(Savaş Yazıları–2 Cilt- Büyük Doğu Yayınları)
Orada savaşın başlamasından 2 ay kadar önce şu enteresan kanaatlerini zikrediyor Üstad; “Artık atacağı herhangi bir adımın harp demek olacağını kavrayan Almanya o adımı atacak mı, yoksa attığı kadarına razı olup oturacak mı?
Bence o adımı atacak Çünkü bu hususta içeriye ve dışarı karşı taahhüt altında Esasen bundan sonra geçecek her saniye rakibinin lehinde ve kendisi aleyhindedir(*)
Yani Almanya, şeametli(uğursuz) adımı atacaksa derhal atmaya veyahut o adımı atmak imkânına her an biraz daha yakından veda etmeye mecbur
1939 yaz veya sonbaharında Almanlardan bir sürpriz beklediğimi kaydederek yazımın imza yerine gelmiş bulunuyorum Bakalım hadiseler beni yalancı mı, doğrucu mu çıkaracak? Mümkün olsaydı yalancılığı şimdiden kabul ederdim
(*) Enteresandır, Führer de, en yakınlarından Bormann’a 1945’de dikte ettirdiği notlarında Alman generallerinin ordunun hazır olmadığını ileri sürüp savaşın 1943’de başlatılmasını istemesine rağmen, kendisinin 1938 en geç 1939’da harbin başlamasında ısrar ettiğini anlatır Üstadın zikrettiği aynı sebepten

SARI IRK HAKKINDA İKİ GÖRÜŞ
Sosyal hadise ve çalkantıları doğru inceleyebilen içtimaiyatçılar, gelecekte insanlığın başına Çin ve Zenci tehlikelerinin musallat olacağını söylemekteler Bu konuda iki görüşü aktarmak istiyoruz İlki Necip Fazıl’ın bahsettiğimiz eserinden; “Garplı bir mütefekkir Avrupa’nın sonunu göstermek isteyen bir eserinde onlar için(Sarı Irk) şöyle demişti; “Göreceksiniz, bir gün gelecek sarı ırkın yarım adam boyundaki çocukları Avrupa’yı istila edecek, harp meydanlarındaki ölülerimizin ağızlarını açıp altın dişlerini sökecek
Diğer bir kanaat de muhterem bir âlimimizden O da şöyle diyor;“Kehanet değil, mesela çok yakın bir gelecekte şu kadar sene sonra, 15 ile 20 sene içinde Çin hortlaması olacaktır Mesela diyorum ben, mesela deyince temsilde hata olmaz Bu Çin hortlaması öyle bir zamanlar Timurlengin, Cengiz’in, Hülagu’nun veya Abaka Han’ın işgali ta Sivaslara kadar geldiği gibi, o dalgalanmalar da ta Sivaslara kadar, Anadolu içlerine kadar gelecektir Anadolu insanı kaçacak yer bulamayacaktır Ve onu, dünyayı bir zenci işgali takip edecektir
Ne dersiniz? Yecüc Mecüc istilasını hatıra getirmiyor mu?

“ELBETTE EV YIKANIN OLUR HANESİ VİRAN”
Bir devrin kılıçlaşan kalemlerinden Sebilürreşad Dergisi sahibi Serez’li Hafız Eşref Edip Fergan, bu milletin dinine karşı emsali görülmemiş suikastları “Kara Kitap” adlı eserinde bütün dehşetiyle anlatmıştır Yazılanları okurken ürpermemek mümkün değildir İşte bir misal;
“Cümlece malumdur ki, Halkçılar, evvela memlekette din müesseslerini kapatmakla, dine karşı İslam dinine karşı taarruza başladılar Din müesseselerinde okuyan kırk bin din talebesini bir anda sokağa döktüler Kırk bin din talebesi, yatakları omuzlarında, sokaklarda perişan bir halde, gözyaşları dökerken, onlar iyşü işret sofralarında rakılar, viskiler, Şampanyalarla, zevk ve kahkahalarla, sabahlara kadar icra-yı şâdümani eylediler Maarif vekillerinin, şampanya kadehini kaldırarak; “Bugün kırk bin yobazın yuvalarını tarumar ettim” diye attığı nâralar, hâlâ milletin kulağında çınlamakta, kalbini tutuşturmaktadır Bu cüretkâr vekilin, bilahare bağırsağı patlayarak, kazuratı ağzından geldi O halde cehennemi boyladı
İnsan bunları okuyunca büyüklerimizin şu sözünü demeden edemiyor;
“Zalim bir zulme giriftar olur ahir,
Elbette ev yıkanın olur hanesi viran

Kaynaklar:
1-Savaş Yazıları–1- Necip Fazıl Kısakürek- Büyük Doğu Yayınları-İst–2006
2- Kara Kitap- Eşref Edip-Sebilürreşad Neşriyat Bürosu- İst- 1967- 2 baskı
1-Dünya Savaş Tarihi- Heyet- terc: Cem Demirkan-Akyüz Yayın Grubu- İst–2006
2-Prizma–1- MFethullah Gülen-Nil Yayınları-İzmir–1996
3- Bu Gözler Neler Gördü- Refi Cevat Ulunay- Sebil Yayınları-İst–2004
4- Altınoluk Dergisi- Sayı: 164

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihte bunlar oldu

Eski 11-15-2008   #6
VANDETTA
Varsayılan

Cevap : Tarihte bunlar oldu



HARB-İ UMUMİ SIKINTILARI
Üstad Bediüzzaman o zamanki ismiyle “Harb-i Umumi” denilen Birinci Dünya Savaşında idrak edilen sıkıntıları anlatma sadedinde “Fakat Harb-i Umumîyi gören ihtiyardır Güya “Çocukları ihtiyarlatan bir gün” (Müzzemmil Sûresi: 73:17) sırrına mazhar olarak, öyle günlerdir ki, çocukları ihtiyarlandırdığı cihetle, kırk yaşında iken, kendimi seksen yaşında bir vaziyette buldum” der
İlk meclis’in ateşin hatiplerinden merhum Salih Yeşil Efendi de bu konuda şunları yazmakta:”Ekmeği beklemek, ölümü beklemek gibidir” Aman Allahım! Bizi açlıkla terbiye buyurma Harb-i Umumi günleri çamurlu, samanlı, gübreli, mısır koçanından yapılmış ekmeğe bizi salma Umumi Harpte, Çapakçukur dağlarında Rus askerlerinin her türlü yemek, hoş ekmek, bizim zavallı asker ve köylülerin de eşek, köpek, kedi, kurbağa ve maalesef solucan yediklerine şahidim

ABDÜLHAMİD DÖNEMİ SONRASI
Merhum Salih Yeşil Efendi Abdülhamit han’a da şöyle sesleniyor:
Ah gidi Sultan Abdülhamit Han! Seni nerede bulayım? Sana karşı yaptığımız hatalı hareketlerimizi affettirelim? Ah! Ne kadar aldatılmışız 1909 tarihinden evvel Anadolu ahalisindeki ahlak ve nezaheti gören kimseler…Bugünkü hâle ve bu ahlaksızlığa sebep olan farmason cemiyetine mensup ittihatçılara lanet olsun
Ah birader! Keşke 1324(1909) tarihinden evvelki hali idrak etmemiş olsaydım veya bugünlere yetişmeseydim İstibdad, Meşrutiyet, Cumhuriyet, üç devrin ricali olmak, canlı tarih bulunmak ne elim şeymiş Devr-i istibdada sürüldüm, hapsedildim Meşrutiyette memur oldum, mebus oldum Cumhuriyet devrinde tecrübeler gördüm Devr-i istibdad’ta edeb, ismet, ilim, bereket, saadet, insanlarda kuvvet, gönüllerde şetaret(sevinç), millette ittihad ve merhamet, meveddet(sevgi), bütün dünya sekenesinde bir ulvi ruh mütecelli idi Alem-i İslam’da hürriyet, insanlar arasında harb-i umumi ilanını müteakip yapılan zulümler, dökülen kanlar; afak-ı maneviyatı nurdan zulmete, adaletten rezalete, bereketten hıssete(cimriliğe) edepten fuhşa, ve meveddetten nifaka sevk etti
Otuz sene evvelisi dünyada daha çok insan saadetle yaşarken, Umumi Harp’ten sonra masum kanıyla sulanan topraklar hasisleşti Kudret-i Fatıra feyzini noksanlaştırdı Aman Ya Rabbi!

BOSNALI MÜCAHİTLERİN KAHRAMANLIKLARI
Müslüman Boşnak mücahitlerin Bosna savaşında kahramanlıklarını hepimiz gördük,seyrettik Başlarında bilge kralları Aliya İzzetbegovic olduğu halde Allah’ın belası bir sürüye karşı imkansızlıklar altında neler neler yaptılar Ya, onların 1948’de gönüllü olarak Filistin savaşında yaptıkları kahramanlıkları ve sonrasını biliyor muyuz? Merhum A Azzam ‘ın bu konudaki söylediklerinden bir kısmını aşağıda okuyacaksınız:“Arap ordusu bir savaşta ne zaman darboğazda kalsa arkalarından beş altı kişilik Yugoslav mücahidleri gönderilirdi Bunlar Yahudi muhasarasını kırar ve mücahidlere yardım ulaştırırlardı Bir defasında şehid Abdulkadir el-Hüseyni yahudilerin kuşatması altında kalmıştı İlgililer ek kuvvet istediler Yugoslavyalı bu gençlerden beş tanesi gitti, Yahudilerin oluşturdukları bu çemberi kırdılar Ne yazık ki Mısır ve Suriye birlik kurup Arap Birleşik Cumhuriyeti’ni oluşturunca yeni cumhuriyetin başkanı Cemal Abdunnasır, Yugoslav lideri kardeşi Tito’ya: (Abdunnasır, Tito’ya kardeş derdi Çünkü inkârcılıkta onun kardeşi idi) “Kardeşim Tito bizim birleşmemizin hediyesi olarak bizden ne arzularsın?” diye sorar; Tito da; “1948 senesinde Filistin harbinde savaşan kaç kişi var sende? Bunlar Suriye’ye gidip orada yerleştiler Onları bana teslim et” dedi Abdunnasır da onları Suriye’de yakalatıp, Tito’ya teslim etti Tito ertesi günü bütün bunları kurşuna dizdi ve yaptıklarını halk için yaptığını söyledi
Kaynaklar:
1- Erzurumlu Salih Efendi-Ö Hakan Özalp- Dergâh Yayınları
2- Cihad Dersleri-Cilt–2-Abdullah Azam- Buruc Yayınları-İst-2002

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihte bunlar oldu

Eski 11-23-2008   #7
VANDETTA
Varsayılan

Cevap : Tarihte bunlar oldu




BİR SÜKÛN LİMANI ŞAH-I NAKŞİBEND
Yavuz Bülent Bakiler Bey bir yazısında Komünizm baskısı altındaki Orta Asya Müslümanların inançlarını muhafaza hususundaki gayretlerini şöyle anlatmakta; “Orta Asya Türklüğünün komünizmin anlatılmaz zulmüne rağmen “ruh köklerine” bağlı kalmalarında Şah-ı Nakşibend hazretlerinin büyük tesirleri var O bakımdan Ruslar uzun yıllar onun kabrini Müslüman Türklere hep yasaklayıp durmuşlardır Buhara’da bir yaşlı Türk’ün söyledikleri hâlâ kulağımdadır: “Bir zamanlar bizim demirperdemiz de işte bu Kâsr-i Ârifan duvarlarıydı Komünistler Şah-ı Nakşibend’i ziyaret edenleri burada kurşuna diziyorlardı
IRKÇI PARANOYA VE NİHAL ATSIZ
Irkçı ideolojiler devamlı düşman üretmek zorundadırlar Hayatiyetleri buna bağlıdır çünkü “dört yanımız düşman” paranoyası hakimdir bu düşüncelerde İşte buna tipik bir misal olarak kafatasçı Nihat Atsız’ın(1905-1975) oğlu Yağmur’a yazdığı vasiyetnameyi ibret olarak sunuyoruz;
“Yağmur oğlum! Bu gün tam bir buçuk yaşındasın Vasiyetnameyi bitirdim Sana bir resmimi yadigâr bırakıyorum Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol Komünizm bize düşman bir meslektir, bunu iyi belle Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanımızdır Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romanyalılar yeni düşmanımızdır Japonlar, Afganlar ve Amerikalılar yarınki düşmanımızdır Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır Bu kadar çok düşmanlar çarpışmak için iyi hazırlanmalı Tanrı yardımcımız olsun
HALK PARTİSİNİN BASKILARINA DAİR BAZI ANILAR
Türkiye’de, bazıları “görmedim, duymadım” oyunu oynasalar da, “bir çeyrek asır Avrupa’dan daha dinden uzak” bir dönem geçmiştir O günleri yaşayanları dinledikçe insanın ürpermemesi mümkün değil İşte bir şahidin anıları; Merhum Sadık Dânâ anlatıyor: “Türkiye’mizde otuz sene müddetle, yani 1920’lerden 1950 senesine kadar dine, yani İslamiyet’e karşı koyu bir şiddet politikası tatbik edilmiş, Kur’an ayaklar altına alınmış, Allah diyenler türlü bahanelerle hapislerde, zindanlarda çürütülmüştü Kur’an okuyan da, okutan da şiddetle cezalandırılmıştı Öyle bir tedhiş havası verilmişti ki, herkes gölgesinden korkuyordu Camiler kısmen kapatılmış, bir kısmı depo, askeri samanlık, kulüp olarak kullanılmış, bir kısmı da boyahane ve emsali şeyler için kiraya verilmişti Laikiz denilmiş, bu vesile ile Müslümanlığa cephe alınmıştı Yani laiklik dahi tatbik edilmemişti Dine, milliyete, mukaddesata, daimi olarak saldırıldı Türlü iftiralarla o tertemiz, günahsız, Allah sevgisi içinde yaşayan din rehberleri darağacında asıldı
Merhum pederim çok üzgündü Nasıl üzgün olmasın ki, yedi-sekiz yaşlarında olan oğlu ve torununun dini bilgilere ait en ufak malumatları yoktu Koca İstanbul’da hangi hocaefendiye müracaat etse, şu cevabı alıyordu; “Bizi bağışlayınız Çoluk çocuk sahibiyiz” Böyle demeleri o zamandaki tedhiş, zulmet ve terör havasının insanlar üzerindeki tesirini göstermektedir
Sonra, Anadolu’dan çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretmek ve diğer dini bilgiler için bir köylü hocaefendi ikna edildi ve İstanbul’a geldiğinde kendisine şöyle bir tembihat yapıldı: “Seni herkes bahçıvan bilecek Her gün bahçede birkaç saat sulama işleriyle meşgul olur, sonra kimseye görünmeden evin arkasındaki küçük kapıdan girer, yavruların dersini verirsin
Mahallemizde Tatar Zehra Hanım namıyla saliha bir hanım vardı Yalnız o bu hususta cesaret gösteriyordu Ücretsiz olarak, küçük yavrulara Kur’an dersi veriyor, Allah ve Peygamber sevgisini telkin ediyor, İslam’ın farzları, yasakları hakkında bilgilerle onları tezyin ediyordu Bir gün, mahallenin bekçisi bundan haberdar olmuş, o kadıncağızı karakola götürmeye yeltenmişti Bunu duyan bütün civar halkı bekçiye yalvarmışlar, kendisine hediye namıyla hayli dünyalık vermişlerdi O günden sonra o kadıncağız evinin kapısını sımsıkı kapamış, ölünceye kadar misafir dahi kabul etmemişti
Bir mahalle bekçisinde o zaman öyle bir salahiyet vardı ki, onunla karşılaşanlar gayr-i ihtiyari tir tir titrerler, kaçacak yer ararlardı Bizler bunlarla gözlerimizle şahit olduk Rabbımız Teala hazretleri o kara günleri bir daha göstermesin Âmin
Erenköy ilkokulunda bir öğretmen vardı İsmi bizce malum, yavrulara daim Allah’ın yokluğu telkinatında bulunurdu Hangi talebe “ var” dese onu sınıfta bırakırdı Hiçbir talebe velisi de bu hususta şikâyet edecek bir merci bulamazdı
Kaynaklar:
1-Altınoluk Sohbetleri-4-Sâdık Dânâ- Erkam Yayınları-İst–1994
2-Medrese’den Meclise, Meclis’ten Yassıada’ya- Gıyaseddin Emre- Kent Yayınları-İst–2006

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.