Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #16 |
Şengül Şirin
|
Cevap : PsikolojiAlfabetik fobiler sözlüğü "A" Ön Harfli Fobiler Ablütofobi: Yıkanmaktan korkma Agirofobi: Caddelerden ya da caddelerde karşıdan karşıya geçmekten korkma Agorafobi: Açık yer ya da kalabalık korkusu Ailurofobi: Kedilerden korkma Akluofobi: Karanlıktan korkma Akrofobi: Yüksek yerlerden korkma Akustikofobi: Belirli seslerden korkma Algofobi: Acı çekmekten korkma Amaksofobi: Araba (ya da taşıt)korkusu Amatofobi: Toz korkusu Amnezifobi: Hafızasını kaybetmekten korkma Amofobi: Sivri cisim korkusu Androfobi: Adamlardan korkma Anemofobi: Fırtına korkusu Antlofobi: Sel korkusu Antropofobi: İnsanlardan korkma Apifobi: Arılardan korkma Arakibutirofobi: Yerfıstığı ezmesinin, yerken, damağa yapışmasından duyulan korku Araknofobi: Örümceklerden korkma Aritmofobi: Sayılardan korkma Asimetrifobi: Simetrik olmayan şeylerden korkma Astenofobi: Güçsüz olmaktan korkma Astrafobi: Şimşek korkusu Ataksofobi: Düzensizlikten korkma Atelofobi: Mükemmel olamamaktan korkma Aviofobi: Uçuştan korkma "B" Ön Harfli Fobiler Ballistofobi: Silahtan ya da mermilerden korkma Batofobi: Derinlik korkusu, yüksek binaların yanından geçmekten korkma Batrakofobi: Kurbağa, semender gibi çift yaşayışlı (amfibyen) hayvanlardan korkma Belonefobi: İğnelerden korkma Bibliyofobi: Kitaplardan korkma Bromidrosifobi: Vücut kokusundan korkma Brontofobi: Gök gürültüsünden korkma |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #17 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Psikoloji"D" Ön Harfli Fobiler Datafobi: Veriden korkma Dentofobi: Dişçiden korkma Dermatopatofobi: Deri hastalıklarından korkma Dekatriaparaskevifobi: Ayın 13'ünün Cuma gününe gelmesi korkusu "E" Ön Harfli Fobiler Eisoptrofobi: Aynalardan korkma Elektrofobi: Elektrikten korkma Emetofobi: Kusmaktan korkma Entomofobi: Böceklerden korkma Endofobi: Giyecek korkusu Epistaksiyofobi: Burun kanamasından korkma Eritrofobi: Yüz kızarmasından duyulan korku Erotofobi: Cinsellik korkusu F" Ön Harfli Fobiler Farmakofobi: İlaçlardan korkma Fazmofobi: Hayaletlerden korkma Febrifobi: Yüksek ateşten korkma Filemafobi: Öpmekten ya da öpüşmekten korkma Filofobi: Sevmekten, aşık olmaktan korkma Fobofobi: Korkmaktan korkma Fotofobi: Işıktan korkma |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #18 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Psikoloji"G" Ön Harfli Fobiler Gametofobi: Evlenmekten korkma Gefirofobi: Köprülerden geçmekten korkma Gerontofobi: Yaşlı insanlardan ya da yaşlanmaktan korkma Glossofobi: Topluluk önünde konuşmaktan korkma "H" Ön Harfli Fobiler Haptofobi: Dokunulmaktan korkma Harpaksofobi: Hırsızlardan ya da bir suçun kurbanı olmaktan korkma Helyofobi: Güneş'ten korkma Hematofobi: Kan korkusu Herpetofobi: Sürüngenlerden korkma Hidrofobi: Sudan, yüzmekten ya da boğulmaktan korkma Higrofobi: Nemden ya da yağmurdan korkma Hipegiyafobi: Sorumluluktan korkma Hipnofobi: Uyumaktan korkma Hipofobi: Atlardan korkma Homiklofobi: Sisten korkma Homofobi: Eşcinsellerden korkma "İ" Ön Harfli Fobiler İhtiyofobi: Balıklardan korkma İslamofobi: İslam'dan ve Müslüman'dan korkma "J" Ön Harfli Fobiler Jinekofobi: Kadınlardan korkma "K" Ön Harfli Fobiler Kainatetofobi: Yenilik korkusu Kakofobi: Çirkinlikten, çirkin şeylerden korkma Kakorafiyafobi: Başarısız olma korkusu Kanserofobi: Kanser olmaktan korkma Kardiyofobi: Kalp hastalığından korkma Karnofobi: Etten korkma Katagelofobi: Dalga geçilmekten korkma Kemofobi: Kimyasal maddelerden korkma Kenofobi: Karanlık korkusu Keymafobi: Kıştan ve soğuktan korkma Kimofobi: Dalgalardan korkma Kinofobi: Köpeklerden korkma Klimakofobi: Merdivenden düşmekten ya da merdivenlerden korkma Klostrofobi: Kapalı yer korkusu Kapalı ve basık yerlerde duyulan korkudur Asansör, basık tavanlı odalar, koridorlar, kapıları kapalı ve kalabalık otobüs, yeraltı çarşıları, metro, alt geçitler ve kilitli odalar onlar için korku verici yerlerdir Hastanın temel korkusu bu sayılan yerlerde sıkışıp kalmak, nefes alamamak ve boğulmaktır Koprofobi: Dışkı korkusu Koulrofobi: Palyaçolardan korkma Kremnofobi: Yüksek yamaçlardan ya da uçurumlardan korkma Kriyofobi: Buzdan ya da donmaktan korkma Kronomentrofobi: Saatlerden korkma Ksantofobi: Sarı renkten korkma Ksenofobi: Yabancılardan korkma Ksilofobi: Tahta şeylerden ya da ormanlardan korkma |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #19 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Psikoloji"L" Ön Harfli Fobiler Limnofobi: Göllerden korkma Litikafobi: Davalardan ve mahkemelerden korkma Logofobi: Belirli kelimelerden korkma Lökofobi: Beyaz renkten korkma "M" Ön Harfli Fobiler Manyofobi: Delirmekten korkma Mastigofobi: Cezalandırılmaktan korkma Mekanofobi: Makinelerden korkma Melanofobi: Siyah renkten korkma Mikrobiyofobi: Mikroplardan korkma Mizofobi: Kirlilikten korkma Monofobi: Yalnızlıktan korkma Musofobi: Farelerden korkma "N" Ön Harfli Fobiler Nekrofobi: Cesetten korkma Nelofobi: Camdan korkma Niktofobi: Geceden korkma Nozokomefobi: Hastanelerden korkma Nüdofobi: Çıplaklıktan korkma Negrofobi: Zencilerden korkma "O" Ön Harfli Fobiler Obesofobi: Şişmanlamaktan korkma Ofidiyofobi: Yılanlardan korkma Okofobi: Taşıt araçlarından korkma Orofobi: Yamaçtan iniş korkusu Osmofobi: Belirli kokulardan korkma Otofobi: Issız bir yerde kişinin tek başına olmaktan duyduğu korku "P" Ön Harfli Fobiler Pantofobi: Her şeyden korkma Papirofobi: Kağıttan korkma Paraskavedekatriafobi: Ayın on üçü ve cuma olan günden korkma Patofobi: Hasta olmaktan korkma Pedofobi: Çocuklardan korkma Peladofobi: Kel insanlardan ya da kelleşmekten korkma Penyafobi: Fakirlikten korkma Pirofobi: Ateşten korkma Plakofobi: Mezar taşlarından korkma Pogonofobi: Sakaldan ya da sakallı kişilerden korkma Politikofobi: Politikacılardan korkma Porfirofobi: Mor renkten korkma Potamofobi: Irmaklardan ya da su akıntılarından korkma Potofobi: Alkollü içeceklerden korkma Pteronofobi: Kuş tüyünden korkma Pupafobi: Kuklalardan korkma |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #20 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Psikoloji"R" Ön Harfli Fobiler Radyofobi: Radyasyondan, x ışınlarından korkma Ranidafobi: Kurbağalardan korkma "S" Ön Harfli Fobiler Selenofobi: Ay'dan korkma Siderofobi: Yıldızlardan korkma Simetrofobi: Simetriden korkma Skiofobi: Gölgelerden korkma Sosyofobi: Toplumdan, genel olarak insanlardan korkma Soteriofobi: Başkalarına muhtaç olmaktan korkma "T" Ön Harfli Fobiler Tafefobi: Diri diri gömülmekten korkma Takofobi: Yüksek hızdan korkma Talassofobi: Deniz ya da okyanus korkusu Tanatofobi: Ölümden korkma Teknofobi: Teknolojiden korkma Teratofobi: Gebe kadının, şekilsiz, çirkin bir çocuk doğurmaktan korkması Termofobi: Isıdan korkma Testofobi: Testlerden ya da sınavlardan korkma Tokofobi: Gebe kalmaktan ya da çocuk doğurmaktan korkma Toksifobi: Zehir korkusu Topofobi: Belirli yerlerden korkma Travmatofobi: Yaralanmaktan korkma Trikinofobi: Gıda zehirlenmesinden korkma Triskaidekafobi: 13 sayısından korkma Tripanofobi: Aşı ya da iğne olmaktan korkma Trikopatofobi: Saç hastalıklarından korkma "V" Ön Harfli Fobiler Venereofobi: Zührevi hastalıklardan korkma Venüstrafobi: Güzel kadınlardan korkma Vermifobi: Solucanlardan korkma "Z" Ön Harfli Fobiler Zelofobi: Kıskançlıktan korkma Zoofobi: Hayvanlardan korkma |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #21 |
Şengül Şirin
|
Cevap : PsikolojiPsikanaliz Tekniği Nedir? Psikanalizin ana metodu, serbest çağrışımın transferans ve direnç analizidir Analizana (hastaya), rahat bir halde, aklına gelenleri söylemesi söylenir Burada, düşler, umutlar, dilekler ve fantaziler geçmiş aile yaşantısının birer anısı olarak ilgi konusudur Genellikle, analist sadece dinler ve sadece profesyonel kanaati gerektiğinde, yani hasta için içgörü uyandırma fırsatı yakaladığında yorumlar Dinlemede, analist empatik tarafsızlığı, yani güvenli bir ortam yaratmak için geliştirilen yargılamayan bir duruşu, korur Analist, analizanın söyleminde ve davranışlarında beliren kalıp ve çekingenlikleri değerlendirirken, analizandan tüm dürüstlüğü ile bilincine ne gelirse konuşmasını ister Birçok klinisyen psikanalizi ciddi psikolojik bozukluğu olan olgular, örneğin psikoz, intihara meyilli depresyon ya da ağır tedavi edilmemiş alkolizm, için önermez Bu tip hastalar "analiz-edilemez" olarak nitelendirilir Tipik uygulamalar klinik depresyon ve kişilik bozukluklarını içerir Günümüz bazı psikanaliz şekilleri, kendine güveni artırma yoluyla hastalara özsaygı kazandırmakta, ölüm korkusu ve bu korkunun davranışlar üzerindeki etkilerini yenmekte, ve birbiriyle bağdaşmaz gibi gözüken ilişkileri sürdürmekte yardımcı olmaya çalışır Bireysel danışan seansları bir gelenek olarak kalsa da, psikanaliz bir grup terapi şekli olarak Harry Stack Sullivan tarafından uyarlandı Nevroz Nedir? Nevroz, toplumsal tavır ve davranışları tutuklayan ve kişide ruhen hasta olduğu bilinciyle birlikte bulunan tinsel bir hastalıktır Nevroz Terimi Nevroz terimi ilk kez W Cullen tarafından ortaya atıldı Nevrozlar uzun süre, belli lezyonlara bağlanmayan işlevsel sinir hastalıkları sayıldı (Babinski) Nevrozlar, akıl hastalığı denen ve özgüllüğü bozuklukların ruhsal belirtilerine dayanan ve nevrozların özel bir sınıfını oluşturan psikozlardan zorlukla ayırt ediliyordu Cullen'in görüşlerinden çok etkilenen P Pinel sayesinde, nevrozlar organik bir neden bağlanmaya başlandı 19 yüzyılın ikinci yarısında organcı düşünceler gittikçe başarı kazandı Bu başarı, hastalığı herhangi organik bir dayanak bulunamayıp nevroz kavramı ortadan kalkma evrimi gösterinceye kadar sürdü Daha sonra, psikiyatri, eski anatomiklik şemalara göre biçimlendirilerek kalıtsal etmenlerin ve bünyesel yatkınlığın eklendiği organcı yorumları sürdürdü Freud'un Charcot'dan ayrılmasına neden olan işte bu anlaşmazlıktır Organikçilik konusundaki tartışmalar özellikle, Fransa'da çok yapıldı Nevrozları sinirsel ve ruhsal işlevlerin çözülüp ayrılması biçiminde yorumlayan H Ey'in özellikle J Lacan'dan ayrılmasıyla sonuçlandı Nevrozların ruhsal kökenli olduğu görüşü, nevrozları toplumsal tavır ve davranışları tutuklayan ruhsal iç çatışmalarla belirginleşen kişilik hastalıkları, diye tanımlayan P Janet'nin kuramıyla desteklendi Günümüzde, ruhsal hastalıkların toplumsal kökenli olduğunu savunan başka düşünce akımları da vardırBu anlayış özellikle R Laing tarafından temsil edilen karşıt psikiyatri ve F Basiglia tarafından temsil edilen deliliği reddedici akım için geçerlidir Freud ruhsal nedenselliği bilinçaltına özgü yapı ve dinamizm deyimiyle tanımladı Nevrozun merkezinde bulunan ruhsal çatışmanın bağlı olduğu üst ruhbilimin boyutları yerel ortamı, ekonomik etmenleri ve kalıtsal özellikleri kapsar Çatışma, çocuk cinselliğinin Oedipus kompleksi çerçevesinde gelişmesiyle örülür Çatışmanın hastalığa dönüşmesi için, cinsel isteğin doyumundan yoksun kalması gibi özel durumlar gerekir Bu istekler, o zaman, dolaylı yollardan karşılanmaya çalışılır ve baskı sürerse belirtinin çıkmasına yardımcı olur Libidonun tespitiyle ve geri çekilmesiyle birleşen içe atma, nevroza neden olan etmenlerden biridir Ayrıca, nevrozluğunun hastalığına sığınarak kaçtığı gerçek kırıntısı, fantazmalı bir dünya biçiminde yeni baştan ortaya çıkar Jacgues Lacan'ın yapıtları özellikle aşağıdaki kavramlardan yola çıkarak, nevroz ve psikozların yapısal belirlenmesinin yapılabilmesine olanak sağlamıştır: özne'nin bölünmesi, istek, nesne, eksiklik ve atılmadır Psikanalizde Nevroz: Çocukluk çağındaki cinsel yaşamın acı olaylarına bağlı ruh hastalığı İsteği ifade eden eğilimler ile onları bilinçaltına iten eğilimlerin ruhsal iç çatışmasından doğar Psikolojide Nevroz: Deneysel nevroz ilk olarak İ P Pavlov ve yardımcıları tarafından hayvanlarda gerçekleştirilen koşullanma hallerindekine benzeyen ve insan nevrozunu andıran durum Nevroz Sayılan Hastalıklar: Histeri, boğuntu histerisi, fobi nevrozu ve saplantı nevrozu Güncel nevroz, travma nevrozu, ve karakter nevrozunun tanımlamaları ise belirsizliklerini korumaktadır |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #22 |
Şengül Şirin
|
Cevap : PsikolojiPsikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Nedir? Psikolojik danışma ve rehberlik bir koruyucu ruh sağlığı hizmetidir Eğitim kurumları bu hizmetin uygulama alanlarından bir tanesidir Ruh sağlığı açısından normal, ancak gelişimsel ve uyum sorunları olan herkesin bu hizmetlere ihtiyacı vardır Örneğin, yeni okula gelmiş bir öğrencinin uyum sorunu olabilir, arkadaşsızlık çekebilir, bir başka öğrencinin sınavlara ilişkin kaygısı olabilir ya da bir üst eğitim kurumu veya meslek seçimiyle ilgili yardım isteyebilir vb gibi İşte, tüm bu sorunlara, psikolojik danışma ve rehberlik programlarından mezun olan psikolojik danışmanlar (ki Milli Eğitim Bakanlığı'nda bu kişilere, öğretmenlik haklarından yararlansınlar diye, rehber öğretmen denilmekte) yardımcı olabilirler Bu programlardan mezun olanlar yeterli bilgi ve beceriyle donanımlılardır Eğitim ortamında öğrencilere, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri sunulduğu takdirde, öğretim ve yönetim işleri kolaylaşacak, hem geleceğin yetişkinleri olan çocuk ve gençlerin, dolayısıyla toplumun ruh sağlığı korunmuş hem de çağdaş eğitim ortamı sağlanmış olur Rehberlik hizmet alanına ve problem alanın göre kendi içinde ayrılmaktadır Hizmet alanına göre; eğitim, sağlık ve sosyal rehberlik olarak ayrılır Problem alanına göre ise kişisel, eğitsel ve mesleki rehberlik olarak ayrılmaktadır Psikolojik Danışmanlık Psikolojik danışmanlık yapabilmek için, lisans düzeyinde Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) bölümünü bitirmek, ya da PDR anabilim dalında yüksek lisans/doktora yapmak gerekmektedir Psikolojik Danışmanlar, klinik psikologlar ve psikiyatristlerden farklı olarak, "hastalık" durumundaki, ilaç tedavisi gerektiren psikolojik rahatsızlıklarla ilgilenmezler Çocuk, ergen, yetişkin, yaşlı, çiftler ve aile gibi çok çeşitli danışan gruplarıyla çalışmak üzere kendilerini geliştirerek, uzmanlaşabilirler Tarih Rehberlik hizmeti Amerika'da 20yüzyılın başlarında mesleki rehberlik olarak ortaya çıkmıştır Eli Weaver, 1906'da Meslek Seçme kitabı yayınlamıştır Rehberlik hareketinin kurucusu olarak bilinen Frank Persons, 1908'de Boston'da kurduğu mesleki rehberlik bürosuyla gençlere seçecekleri mesleklerle ilgili danışma hizmeti vermiştir Amaç, gençlerin, kendi imkan ve yeteneklerine en uygun mesleği seçmelerine ve bu mesleğe hazırlanarak girmelerine yardım etmektir Türkiye'de Rehberlik Bugünkü anlamda rehberlik kavramı, Türk eğitimine 1950'lerin ilk yıllarında 1947'de Marshall yardımı çerçevesinde başlayan Türk-Amerikan dostluk ilişkileri, eğitim alanında da değişme ve gelişme arzularını kamçılamıştırAmerika’ya gruplar halinde öğrenciler gönderilmeye başlanmıştır Birçok yöneticiler, eğitimciler, askerler, vb "görgü-bilgi arttırmak" için gruplar halinde gönderilmiş; oradan da Türkiye’ye birçok alanlarda "uzmanlar" gelmeye başlamıştır Organize rehberlik faaliyetleri, dolayısıyla psikolojik yardım hizmetleri kavramının Türk eğitiminde yer almaya başlamasında bu ilişkilerin büyük rolü olmuştur Gerçi 1950’den önceki yıllarda da öğrencinin kişisel gelişmesi için bazı fikirler ve çabalar eğitim literatüründe ve okul faaliyetlerinde görülmektedir Çocuğun kendi yetenek, ilgi ve ihtiyaçları çerçevesi içinde öğrenip gelişmesinin gerektiği fikri yaygındır 1939 tarihli bir ilkokul müfredat programında, öğretmenin öğrencilere "kılavuzluk" etmesi işaret edilerek rehberlikten bahsedilmeye başlanmıştır Öğrencinin kişisel gelişmesini daha etkili bir şekilde sağlamak için okul ve ailenin işbirliği gereği idrak edilerek’ okullarda Okul-Aile Birlikleri kurulmuş ve Millî Eğitim Bakanlığı, Okul-Aile Birlikleri yönetmeliğini çıkartmıştır Uygulamada Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Psikoloji biliminde ortaya konan yeni teoriler ve sanayileşme ile gelişen yeni meslek dalları rehberlik hizmetinin sürekli gelişmesini sağlamıştır Psikolojik Danışma ve Rehberlik hizmetinde kişinin kendisini daha iyi tanıması, istekleri, yetenekleri ile seçeceği meslek arasında uyum veya uyumsuzluk durumları araştırılmaktadır Psikolojik Danışma ve Rehberlik hizmetinde kullanılan bazı teknikler: - Soru Listesi - Anket - Otobiyografi - Gözlem - Vak’a Kaydı - Arzu Listesi - Bier Cümle Tamamlama Testi - Zaman Cetveli - Problem Tarama Listesi - Başarı / Kabiliyet Karşılaştırma Tablosu - Değerlendirme Cetveli - Ev Ziyaretleri - Sosyometri - Vaka incelemesi - Vaka-Temsili - Sosyodrama - Psikod-rama |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #23 |
Şengül Şirin
|
Cevap : PsikolojiGelişim Psikolojisi Nedir? Gelişim düzeyi kavramını Jean Piaget e borçluyuz Piaget Teorisi olarak bilinen teori, herkesin değişmez bazı düzeylerden geçtiğini ve bunların birbirinden ölçülebilir olarak ayrıldığını ortaya koymuştur Teoriye göre, öğrenme nicel değil, niteldir Yani, küçük bir çocukla büyük bir insana aynı soru sorulduğunda çocuğun farklı cevap vermesinin nedeni bilgi miktarının az olması değil, dünyaya farklı şemalarla baktığından kaynaklanmaktadır Burada "şema" kelimesi ile organizmaların içinde yaşadıkları dünyayı kurgulamak ve davranış belirlemek için kullandıkları zihinsel organizasyonlar kastedilmektedir Piaget, her organizmanın doğduğunda "refleks" olarak adlandırılan temel şemalarla dünyaya geldiğini, diğer yaratıkların aksine insanoğlunun bu şemaları bırakıp yeni şemalar oluşturabildiğini söyler Piaget teorisinin temeli de "denge prensibi" olarak adlandırılan bu temele dayanır Yerleşik bir şema üzerine yeni bilgiler edinildiğinde (asimilizasyon) uyumsuzluk ve bir çatışma, dengesizlik oluşuyorsa, mevcut şema değiştirilir (accomodation) ve yeniden düzenlenir Örneğin Latin harfleriyle okuyup yazmaya alışık birinin aynı karakterlerle okunup yazılan bir dili öğrenmesi Kiril alfabesiyle okuyup yazan birinden daha kolay olacaktır Ancak yeni dili öğrenebilmek için mevcut şemalarını değiştirmesi gerekecektir Piaget, çocukların gelişimlerinde 4 ana aşama olduğunu ortaya koyar: Duyu ve Hareket Genelde gelişimin ilk iki yılında gerçekleşir İçgüdüsel hareketlerin ağırlıkta olduğu bu dönemde önce kendini çevresindeki objelerden ayırır Daha sonra hareket edebildiğini ve objeleri hareketlendirebildiğini anlar İpleri, giysileri çekiştirme gibi En son olarak obje sürekliliğini (object permanence) sağlar ve nesneleri algılamadığı zaman onların var olmaya devam ettiklerini kavrar Bu dönemde bebeklerde görülen en yaygın özellik nesnenin sürekliliğini kavrayamaması nesnelerin büyüklük ve hacimlerinin farkında olmamasıdır Reflekslerden şemalara geçilir, doğadan ayrışım gerçekleşir, ertelenmiş taklit, monolog, hedefe yönelik davranışlar gerçekleştirilir, nesne sürekliliği, bu dönem gelişim özellikleridir İşlem Öncesi Durum Genelde 2-7 yaşları arasında yaşanır Objeleri kelime ve resimlerle simgeleyebilmeyi öğrenir ve "dil" kullanmaya başlarBenmerkezcidir, kendinden başkalarının bakış açılarını algılamakta zorlanır Objeleri sadece tek bir özelliklerine göre sınıflandırabilir 2 dönemden oluşur 2-4 yaş sembolik ve 4-7 yaş sezgisel dönem paralel oyun, oyunun simgeleşmesi, toplu monolog, kişilerin sürekliliği, animizm, tek yönlü düşünce bu dönemde görülen gelişimsel özelliklerdir Somut İşlemler Genelde 7-11 yaş arası yaşanır Olaylar ve nesneler hakkında mantık yürütebilir Sayıların korunmasını genelde 6 yaşında, kütlenin korunmasını genelde 7 ve ağırlığın korunmasını genelde 9 yaşında kavrar Nesneleri birkaç özelliklerine göre gruplayabilir ve organize edebilir (büyükten küçüğe, hafiften ağıra doğru gibi) somut işlemler yapılır, çok yönlü sınıflama yapılır, korunum kavramı kazanılır, ben merkezci düşünce tarzından kurtulur göreli düşünmeye başlar Soyut İşlemler Soyut hipotezler üzerine mantık yürütebilir, varsayıma dayanan, geleceğe yönelik, ideolojik problemlerle ilgilenmeye başlar Bu da demektir ki çocuklar geç algıdan erken algıya ilerlerler Böylece ergen egosantrizmi başlamış olur |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #24 |
Şengül Şirin
|
Cevap : PsikolojiPanik Atak (Panikatak) Nedir? Panik Atak, başta Panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatrik bozuklukta ve bazı fiziksel hastalıklarda görülen yoğun korku, kaygı, yoğun endişe karışımı bir nöbettir Günümüzün değişken, oynak yaşam ortamlarında, yaşam kaygılarının artması, maddi ve manevi kaos ile belirsizlik durumunun yarattığı “hiçlik duygusu”nun çoğalmasıyla paralellik gösteren panik atak, tüm dünyada toplum sağlığını tehdit eder boyuta gelmiş durumdadır Uzmanlar tarafından “psikolojik bir sendrom” olarak tarif edilmesine karşın, hasta, çoğunlukla yaşadıklarının gerçekten fiziksel kaynaklı sorunlar olduğunu ama kimsenin hastalığının gerçek sebebini bulamadığını düşünmektedir Doktorların hastanın durumuna “psikolojik” tanısı koymasının ardından, bu sefer de bilinçsiz hasta yakınlarının tavrı hastaya zarar vermektedir Panik atağın önemsiz bir sorun olduğunun düşünülmesi ve kişiye “hastalık hastası” yakıştırmasının yapılması panik ataklı hastanın durumunu zorlaştırmaktadır Kendisini yalnız ve çaresiz hisseden hasta ise kısır döngü içine girmektedir Hastalığın Özellikleri Hastalığın başlangıç yaşı değişkenlik göstermektedir Çocuklarda çok nadir ortaya çıkan hastalığın ilk ortaya çıkış yılları 18-25 yaş arasıdır Hastalık 30-40’lı yaşlarda yüzünü ciddi biçimde göstermektedir Panik atağın genetik olup olmadığı konusunda herhangi bir bulguya rastlanmamıştır Panik atak krizi geldiğinde 5-45 dakika sürmekte ve şiddeti hastadan hastaya değişmektedir Panik atak hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalıktır Krizler ve ölüm korkusu gibi nedenlerle hasta evde tek başına kalamamak, tek başına dışarı çıkamamak gibi olumsuzluklarla karşılaşmaktadır Sürekli başına kötü bir şey geleceği ve yabancıların ona yardım etmeyeceğinden korkan bazı hastalar mesleklerini sosyal hayatlarını bırakmak zorunda kalabilmektedirler Korkuların ve yaşananların ciddiye alınmaması ise ailevi ilişkilerin zedelenmesine dahi yol açabilmektedir İzole bir hayat yaşayan hastaların durumu ise ağırlaşmaktadır Hastalığın Belirtileri - Göğüs ağrısı - Hızlı ve şiddetli kalp çarpıntısı - Nefes darlığı; boğulacakmış gibi olma hissi - Diz ve bacaklarda güçsüzlük - Bulantı, karın ağrısı ya da ishal - Baş dönmesi, bayılacak gibi olma - Ölüm korkusu - Delirme korkusu, çıldıracakmış gibi olma - Sürekli tansiyon ölçme, ölçtürme - Midede rahatsızlık,mide bulantısı Hastalığın Tedavisi Panik atak tedavisi mümkün olan bir hastalıktır Hastaya öncelikle hastalığı nasıl kontrol edebileceği öğretilmektedir Bunu başarabilen hasta ilerleyen zamanlarda panik atağı tamamen hayatından çıkartabilmektedir Panik atak tedavisindeki en büyük sorun hastanın fiziksel bir rahatsızlığı olduğuna inanması ve bu nedenle psikolojik desteği geç aramasıdır Yapılan araştırmalar, panik atak tanısı konulan hastaların yüzde yetmişinin hastalığın ne olduğunu bulmak için en az on doktora gittiğini göstermektedir Birçok defa tam sağlık denetimi (check-up) yaptırmış ve gereksiz bir sürü ilaç kullanmış olan hasta doğru yere geldiğinde panik atak teşhisi koymak ise kolay olmaktadır Sadece psikiyatristler tarafından tedavi edilen ve dönem dönem ilaç kullanılmasını da gerektiren tedavi aşamasında hastanın doktoruna güvenmesi çok önemlidir Güven duyulan ve rahat hissedilen bir uzmana gidilmesi tedavi sürecini hızlandırabilmektedir Tedavi sırasında nefes ve rahatlama egzersizleri, atağın üstüne gitme teknikleri ve kas gerginliğini yok etmeye yönelik alıştırmalar hastaya öğretilmekte ve uygulanmaktadır Panik atağın bir hastalık olduğu kavranmalı, buna göre tedaviye devam edilmelidir |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #25 |
Şengül Şirin
|
Cevap : PsikolojiPsikanalitik Kuram Nedir? Freud'un orijinal görüşleri klasik psikanalitik kuramı oluşturur Kuramda zihnin yapısı, psişik öğeleri, kişiliğin gelişimi ve değişimi dinamik bir bakış açısından anlatılır Psikanaliz genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur: - İnsan gelişimi en iyi cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla anlaşılabilir - Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde saklanır - İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda, dil sürçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder - Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır - Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir Psikanalitik Kuram Nedir? Freud'un orijinal görüşleri klasik psikanalitik kuramı oluşturur Kuramda zihnin yapısı, psişik öğeleri, kişiliğin gelişimi ve değişimi dinamik bir bakış açısından anlatılır Psikanaliz genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur: - İnsan gelişimi en iyi cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla anlaşılabilir - Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde saklanır - İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda, dil sürçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder - Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır - Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir |
Cevap : Psikoloji |
04-24-2009 | #26 |
Şengül Şirin
|
Cevap : PsikolojiPsikoloji ve Psikiyatri Arasındaki Farklar Nelerdir? Psikoloji ile bir psikiyatri arasındaki fark nedir? Bu soru çok sorulan, çok kafa kurcalayan, birçok kritere dayalı bazı cevapları olan, bir çok bakış açısına göre şekillenen ve yine de çok az kişinin cevaplayabildiği bir sorudur Bu iki bilim dalı arasındaki esas ayrım, ikisinin eğitim anlayışları ve yaklaşımlarındaki farka bağlı olsa da çoğu insan bu noktayı gözden kaçırabilmektedir Herhangi bir üniversitenin edebiyat fakültesinde yer alan "psikoloji bölümü", yalnızca psikolog yetiştirmekte ve öğrencilerine psikoloji bilimini öğretmektedir Buna karşın üniversitelerin tıp fakültelerindeki psikiyatri dalları, psikiyatr yetiştirmektedir Yani psikiyatr, ruh doktorudur Kelime anlamlarına bakarsak psikoloji, ruh anlamına gelen psişe ve bilim ya da teori anlamına gelen loji kelimelerinin bir birleşimidir ve kısaca ruh bilimi olarak Türkçeleştirilebilinmektedir Psikiyatri ise yine psişe ve tıbbi tedavi anlamı katan iyatri ekinin oluşturduğu bir kelimedir, psişenin tıbbi tedavisi anlamına gelmektedir Psikiyatri ve psikolojinin ayrımı kavramsal olarak en temelde eğitim anlamındaki farkla ortaya çıkmakta, kelime anlamları da esasen bu ayrımı desteklemektedir; çünkü psikologlar gerçekten de tıbbi bir tedavi uygulamamaktadırlar Danışanları ile sadece psikoterapi ilişkisi düzeyinde bir işbirliğine girmektedirler Oysa psikiyatrlar tıp doktorları oldukları için ilaç reçete edebilmekte ya da diğer tıbbi uygulamaları gerçekleştirebilmektedirler Onlar da terapi yapabilmektedirler Her iki alan da kendini geliştirmeye çok açıktır; ancak bu noktada psikologların psikiyatrlardan ayrıldığı bir alan daha karşımıza çıkmaktadır: Teori geliştirme, deneyleme, araştırma yapma ve literatüre yeni kavramlar kazandırma konusu psikologlar için oldukça hayati bir yerde durmaktadır Psikoloji ve psikiyatri, birbirlerine destek olacak işler yapmak için ayrılmaktadırlar Psikolojini eğitimi ve literatür alanı, psikiyatrinin tıbbi bilgisine ve uygulama alanlarına destek çıkmalı, psikiyatrinin yöntemleri de psikolojinin içinde olduğu süreci kolaylaştırmalıdır Sonuç olarak psikiyatri bir tıp dalı olurken, psikoloji bir sosyal bilim alanıdır Psikiyatrlar "tıp doktoru" ünvanını taşırken, psikologlar "sosyal bilimci" ünvanını taşımaktadırlar Anksiyete Nedir? Anksiyete bir semptom olarak bir çok mental hastalıkta karşılaştığımız bir belirtidir Anksiyetenin birey üzerinde fiziksel ve mental belirtileri mevcuttur Anksiyetenin psikolojik belirtileri arasında irritabilite, konsantrasyon zorluğu, sese karşı hassasiyet ve yerinde duramama sayılabilir Ayrıca hafızanın zayıflaması, otonom sisteme aşırı yoğunlaşma sonucunda kalp atımlarını hissetme ve bunu bir kalp krizi gibi yanlış yorumlama ve buna bağlı algılama çarpıklıkları ve düşünce bozuklukları da ortaya çıkabilmektedir Bu hastaların fiziksel belirtileri sempatik sinir sisteminin aşırı aktivitesi ve kas geriliminin yoğunlaşmasını sonucu ortaya çıkar Gastrointestinal sistem belirtileri olarak ağız kuruması, yutkunma zorluğu, epigastriumda hassasiyet, hava yutmaya bağlı geğirme, bağırsak hareketlerinde artma veya azalma oluşabilirSolunum sisteminde; göğüste daralma hissi, nefes almada zorlanma, ve aşırı nefes alıp verme meydana gelebilir Kalp damar sisteminde; çarpıntı, kalp üzerinde ağrı veya huzursuzluk hissi, boyunda ve muhtelif bölgelerde kalp atımlarının hissedilmesi görülebilir Genitoüriner sistem belirtileri olarak; sıs sık idrara çıkmak, idrar yaparken yanma hissedilmesi, ereksiyon yetersizliği ve libido kaybı söz konusudurKadınlarda menstrüel bozukluklar ve amenore görülebilir Merkezi sinir sistemi ile ilgili olarak kulak çınlaması, görme bulanıklığı, karıncalanma hissi ve baş dönmesi belirtileri tesbit edilebilir Ayrıca müsküler gerilime bağlı şikayetler olabilir Özellikle skalp bölgesinde hissedilen başağrıları mevcuttur Uyku bozuklukları olarak; uykuya dalamamak, sık sık uyanmak, kabuslar görmek, erkenden uyanmak ve tekrardan uykuya dalamamak meydana gelebilir Anksiyete Bozuklukları DSM III, DSM III-R ve DSM IV'ün tanı kriterlerinden ve anksiyetenin biyolojik yapısının öğrenilmesi ile ilgili gelişmelerden çok etkilenmiş hastalıklarındandır DSM III-R'da obsesyonel bozukluklar anksiyete bozuklukların bir alt tipini oluşturmaktadır Ancak ICD-10'da obsesyonel bozukluklar ayrı bir kategoride değerlendirilmektedir Anksiyete obsesyonel bozukluğun bir semptomu olarak kabul edilmektedir (Oxford) Fobik bozukluğun tiplerinin tanınmasında da DSM II-R ve ICD-10 arasında da farklılıklar vardır Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca, Amerikan psikiyatristleri nörozlarla ilgili psikodinamik oryantasyonlu yaklaşım tarzlarından ve formülasyonlarından uzaklaşan bir anksiyete bozuklukları anlayışına sahip olmuşlardır Sonuçta "Nöroz" teriminin günlük klinik çalışmaların dışına çıkarıldığı ve kullanılmadığı bir aşamaya gelinmiş, bunun yerine mantıklı klinik kriterlerin üzerine oturmuş ve sağlam temeller üzerine bina edilmiş çeşitli klinik anksiyete bozukluklarına bölünmüştür |
|