Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Gezelim, Görelim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
eserler, konya, tarihi

Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #1
KRDNZ
Varsayılan

Tarihi Eserler, Konya




Konya Sivil Mimarisi
Konya XIVyüzyıldan sonra gezginlerin ilgisini çekmiş, seyahatnamelerinde Konya sivil mimarisi ile bilgiler vermişlerdir XIVyüzyılda İbni Batuta Konya’nın büyük bir şehir olduğunu, evlerinin güzelliğini, sokaklarının genişliğini ve çarşılarının zenginliğini anlatmıştır XVyüzyılda Bertrandon de la Broquiéré şehrin çevresinde meyve ağaçlarından başka ağaç ve akarsu bulunmadığına değindikten sonra, önlerinde hendekleri olan surlarla çevrili olan kentin ortasında bir iç kale ve hükümdar sarayının bulunduğunu sözlerine eklemiştir Konya’nın nüfusu XVIyüzyıldan sonra daha da artmış, şehir surların dışarısına taşmıştır Arap gezgini Gazi “Konya güzel bir şehirdir Ağaçlar, çeşitli bahçeleri, büyük ve zengin çarşıları, oldukça geniş evleri, şirin mescitleri ve türbeleri bulunmaktadır” demiştir Osmanlı gezginlerinden Kâtip Çelebi ise buradan bağlık, bahçelik şehir olarak söz etmiştir Evliya çelebi ise; 1648’de buraya gelmiş, Konya’nın kalesini, surlarını ve Meram Bağlarından övgü ile söz etmiştir XVIyüzyılda Pierre Bellon, XVIIyüzyılda Paul Lucas yine aynı şekilde surlardan, yapılardan ve surlardaki kabartmalardan bahsetmişlerdir Ayrıca sur dışına taşmış mahallelerin yeşillikler içerisinde evlerden oluştuğuna da değinmişlerdir XIXyüzyılda Kinnei kentte kerpiçten ve kamış, ağaç evlerinin bulunduğunu söylemiştir Lambordea’ya göre Konya evleri düz damlı, alçak katlı yapılardı XIXyüzyılın sonlarına doğru Konya’da yerleşim olarak bir canlanmanın başladığı görülmektedir Nitekim WRamsay ovaya karşılık şehir çevresinin sebze ve meyve bahçeleri içerisindeki evlerle kaplı olduğuna değinir Cilement Huart da evlerin kerpiçten olduğunu ve bunların sokakların çevresinde sıralandığını yazdıktan sonra çoğunun kerpiç ve düz damlı olduğunu, bu yapılanmanın tarihi yapılarla çelişkiye düştüğünü de belirtmiştir

XXyüzyılın başlarında Konya Anadolu’nun önemli bir merkezi olmuş, Cumhuriyetin ilanından sonra da yeni bir yapılanmaya gidilmiştir Bu yapılanma sonraki yıllarda da devam etmiş, şehrin sivil mimari örneklerinden çoğu da yok olmuştur

Konya’da ilk yerleşim Alâeddin Tepesi’nden başlayarak ovaya doğru yayılmıştır XIXyüzyılda Konya’daki yerleşmede yolların birbiri içerisine girdiği, evlerin toprak damlı ve kerpiçten olduğu görülür Konya’nın geleneksel yapı malzemesi başlangıçta kerpiç olmuştur Bu tür kerpiç evler dar, dolambaçlı sokaklar boyunca avlu duvarlarının arkasında yer almıştır Sokak boyunca bu avlu duvarlarının kesintisiz uzandığı görülmektedir Evler çoğunlukla kerpiç ve ahşap olup, taş temeller üzerine oturtulmuştur Eski mahallelerdeki evlerin sokaktan görülmeyecek şekilde yapıldıkları da dikkati çekmektedir
Geleneksel Konya evlerinde kalın kerpiç duvarlar ahşap hatıllarla desteklenmiş ve böylece kışın soğuğu, yazın da sıcağı önlenmeye çalışılmıştır Sivil mimarinin kerpiçten yapılmasının iklimden kaynaklandığı açıkça görülmektedir Konya evleri kerpiçlerin boyutlarına göre “ana” veya “kuzu” gibi isimler almıştır Temeller çoğunlukla yerden 050, 070 m yüksekliğine kadar Gödene taşından yapılmıştır Bu temellerin üzerine iki ana bir kuzu veya bir ana, bir kuzu düzeninde kerpiçler dizilmiştir Evlerin taşlık veya hayat denilen yerlerin döşemesi ise Sille taşı ile kaplanmıştır Bu dönemde yapılan Rum ve Ermeni evlerinde ise evlerin zemin katları tümüyle taştan yapılmıştır

Konya yöresinde Hımış duvarlı evler de çoğunluktadır Bu tür evlerde yapının ahşap direkleri arasına kerpiç doldurulmuş, iç ve dış yüzleri ince samanlı toprakla sıvanmıştır Böylece evlerin bazıları boz renkte, bazıları da beyaz badanalandığından ötürü de beyaz renktedir

Konya evlerinde Sille taşı döşeli ağaçlıklı veya çiçeklikli avludan hayata geçilmektedir Bu bölümün çevresi yüksek duvarlarla çevrili olduğundan yaz aylarında ev halkının tüm yaşamı burada geçmektedir Birkaç basamakla taşlığa geçilir, çevresinde evin günlük yaşantısının geçtiği mutfak ve helâların bulunduğu bölüm gelmektedir Tek katlı olan evlerde zemin katı yerden 1-1,5 m yüksekliğinde olup, bunun altına bodrumlar yerleştirilmiştir İki katlı evlerde ise zemin katı hayat ile aynı düzeyde olup, buraya ambarlar, depolar, oturma odaları yerleştirilmiştir İki katlı yapılarda içeriye merdivenlerle çıkılır Evin cephesi boyunca uzanan sofa pencerelerle dışa açılan çıkmalarla hareketli bir görünüme kavuşturulmuştur Odalar bu sofanın bir yanında yan yana sıralanmıştır Bazı evlerde ise karnıyarık planı uygulanmış, odalar sofanın iki tarafına sıralanmıştır Çoğunlukla evlerin önlerinde tahtaboş denilen balkonlara yer verilmiştir Tahtaboşlar ahşap sütunlar ve ahşap tavanlarla kendine özgü bir mimari ortaya koymuştur

Konya’daki zenginlerin evlerinde yazlık ve kışlık bölümler vardır Özellikle iki katlı yapılarda üst kat ve bahçeye açılan bölümler yazlık olarak nitelenir Alt katlar genellikle kışlık olarak kullanılır Tek katlı evlerde ise yazlık bölüm kuzeye dönük olup, cephe boyunca pencereler sıralanmıştır Küçük Konya evlerinde odalardan gündüz oturma, gece de yatak odası olarak faydalanılmaktadır Odaların tümünde büyük yüklükler bulunmaktadır Ayrıca minderli sedirler, çiçeklikler, kavukluklar da onları tamamlar Çoğunlukla oda girişlerinde pabuçluk denilen bir bölüm olup, buradan bir basamakla odanın içerisine girilir

Evlerin duvarlarında ağaç süslemesine geniş yer verilmiştir Ağaç yapılarda taşıyıcı iskelet olarak kullanılmıştır En çok ta katran, çam, meşe ve kavak gibi ağaçlar kullanılmıştır Bunlardan katran Toroslar’dan getirilir ve dayanıklı bir ağaç olduğundan da taşıyıcı kirişlerde kullanılır Çam ağaçları evlerin doğramalarında kullanılmıştır Bu tür ağaçlar Toroslar’dan ve Beyşehir’den sağlanmaktadır Kavak, sedir, ardıç ve köknar gibi ağaçlar da taşıyıcı veya tahta döşeme, tavan olarak kullanılmıştır

Konya evlerinin duvarlarında zengin ahşap süslemeler olmasına karşılık tavanlar düzgün ve bezemesizdir XIXyüzyıl öncesinde Konya evlerinde odaların yalnızca uzun kenarlarına üçer pencere açılmışken, sonraki yıllarda diğer duvarlara da pencerelerin açıldığı görülmektedir Bu pencereler çoğunlukla derin nişler içerisindedir Bazıları içeriye açılan ahşap kepenklidir XIXyüzyıldan sonra yapılan evlerin çoğunda alt katları penceresiz yapılmış, üst katlar cumba ve bol pencere ile sokağa açılmıştır Bu pencerelerin çoğu üçgen alınlıklıdır Sokağa bakan pencerelerin çoğunda kavak veya söğüt ağacından yapılmış kafeslere yer verilmiştir Bunların yanı sıra demir parmaklıklara, oymalı demir kafeslere de geniş yer verilmiştir

Mutfak çoğunlukla bahçenin bir köşesindedir Yerden 40-50 cm yüksekliğindeki toprak ocağın iki yanına yüksek setler yapılmış, yan duvarlarına da raflar yerleştirilmiştir Kışlık mutfakların yanı sıra açık yazlık mutfaklar da Konya evlerinde görülmektedir

Konak tipi evlerde çardaklı, havuzlu bir ön bahçe bulunmaktadır Genellikle evlerin arkası bağlık olup, bunlar harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir Odalar çoğunlukla bol pencerelidir Bazı odaların köşelerine kahve ocağı yapılmıştır Konakların üst örtülerini XIXyüzyılın sonlarından itibaren geniş saçaklı çatılarla kapatıldığı görülmektedir Daha erken dönemde yapılan evlerde üst örtü genellikle toprak damlı olup, kirişlerin üzerine hasır pardı denen ağaç dalları, otlar serilir ve üzerlerine özel olarak hazırlanmış samanlı çamur sıvanırdı

Konya evlerinde eski Selçuklu geleneğinin sürdürüldüğü görülmektedir Selçuklu evlerinde aydınlık, ferah mekânlar ve estetik ön planda tutulmuş olup, bu gelenek Osmanlı döneminde yapılmış evlerde de açıkça görülmektedir Özellikle taş ve kerpicin kullanılması zengin ahşap malzemenin bunlara katılması eski bir geleneği yansıtmaktadır

Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’nin diğer şehirlerinde olduğu gibi Konya’da da yeni bir yapılanmaya gidilmiştir Özellikle devlet binaları, okullar ve tren istasyonları ulusal mimari akımı doğrultusunda yapılar şehirde birbirini izlemiştir Bu yapılarda taş ve beton mimari ağırlık kazanmış, bazılarında katlar arasında putreller kullanılmıştır Üslup olarak da Neo-Klasik üslubun tipik örnekleri Konya’da görülmektedir Bu tür yapılar iki katlı olup, cepheler ince uzun pencereler, çinili panolar ve geniş hollerle dikkati çekmektedir Konya’da Hükümet Binası, Okullar ve Gar binası bunun tipik örnekleri arasındadır

__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #2
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Mezar Anıtları Müzesi (Sırçalı Medrese) (Meram)
Konya Meram ilçesi, Sırçalı Caddesi’nde bulunan Sırçalı Medrese’yi Sultan IIGıyaseddin Keyhüsrev zamanında Bedreddin Muslih 1242 yılında yaptırmıştır

Açık avlulu, iki eyvanlı ve iki katlı olan medresenin geometrik ve rumi motifleri ile bezeli bir portali bulunmaktadır Giriş kapısından sonra beşik tonozlu bir eyvan gelmektedir Ortası havuzlu, dikdörtgen avlulu medrese üç yönden revaklarla çevrilidir Duvarları sırlı tuğla ve çinilerle kaplanmıştır

Sırçalı Medrese 1960 yılında Selçuklu dönemi mezarlarının ve diğer taş eserlerin bir araya getirilmesi ile Mezar Anıtları Müzesi olarak ziyarete açılmıştır

Müzede, Konya şehrindeki kamulaştırmalar sırasında mezarlıklardan toplanan tarih ve sanat tarihi yönünden değerli mezar taşları bir arada teşhir edilmektedir Selçuklular dönemi, Beylikler ve Osmanlı dönemlerini kapsayan bu mezar taşları şekil, motif ve yazı karakterleri dikkate alınarak teşhir edilmiştir Osmanlı dönemi mezar taşları da XVI-XIXyüzyıllar arasına tarihlendirilmiştir Bu taşlar arasında tarihi kişilere ait olanlar da birer belge niteliği taşımaktadır Bu arada müze bahçesinin toprak altında olan Bizans dönemine ait Katakomp da ziyarete açılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #3
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Taş ve Ahşap Eserler Müzesi (İnce Minare Medresesi) (Meram)
Konya Meram ilçesi, Alaeddin Meydanı’nda bulunan İnce Minareli Medrese, Selçuklu Sultanı IIİzzeddin Keykavus döneminde Vezir Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından hadis ilmi okutulmak üzere 1264 yılında yaptırılmıştır

İnce Minareli Medrese kapalı avlulu tek eyvanlı plan düzeninde yapılmış olup, portali Selçuklu devri taş işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır Medrese XIXyüzyılın sonlarına kadar faaliyetini sürdürmüştür

Medrese 1956 yılında Taş ve Ahşap Eserler Müzesi olarak ziyarete açılmıştır İnce Minareli Medrese’de teşhir edilen eserler avluda ve yapının içerisinde bulunmaktadır Müzenin avlusunda Selçuklu ve Karamanlı dönemi Konya kitabeleri, mezar taşları ve mimari parçalar bulunmaktadır Bu eserler arasında Sultan IAlaaddin Keykubat’ın 1221’de yaptırdığı Konya kalesi’nin sülüs yazılı mermer kitabeleri ve parçaları; Fatih Sultan Mehmet’in kaleyi 1467’de tamirine ait kitabe; Seydişehir’den getirilen 1237 tarihli mescit kitabesi; Konya Akıncı mescidi’nin 1210 tarihli kitabesi; Konya Kavak Köyü Kervansarayı’nın 1215 tarihli kitabesi; Konya Şekerfuruş Mescidi’nin 1220 tarihli kitabesi bulunmaktadır Bunu 1314 tarihli Musalla Taşı kitabesi ile diğer kitabeler ve bezemeli mimari parçalar tamamlamaktadır

Avlunun batısında ise Konya mezarlıklarından toplanmış Selçuklu ve Karamanoğulları’na ait sanduka şeklinde mezar taşları bulunmaktadır Selçuklu dönemine ait Nalıncı Baba Türbesi’nin portal süslemeleri ve kemer taşları da burada yer almaktadır Bunların arasında İnce Minare’nin mimarı olan Keluk Bin Abdullah’ın ismi yazılı mimari parçalar da dikkati çekmektedir

Müzenin içerisindeki salonlarda ve eyvanında ahşap eserlere yer verilmiştir Burada Konya Kalesi’ne ait figürlü kabarmalar, Konya Kalesi’nin kapı ve mimari parçaları, Osmanlı Klasik Dönemine ait kitabeler ve mimari parçalar bulunmaktadır XIXyüzyılda yıkılmış olan Konya Kalesi’ne ait ele geçen bütün kalıntılar yine burada sergilenmektedir Bunların arasında çift başlı kartal rölyefleri, çift başlı bir başka kartal figürü, kanatlı melek figürleri, ejder (dragon) figürleri, harpi, balık, fil, gergedan, antilop, aslan ve insan figürleri bulunmaktadır Bunlardan başka Selçuklu ve Karamanoğulları dönemine ait mezar taşları, çeşitli kabartmalar, Konya Selçuklu Köşkü’nün iç süslemeleri, yazılı ve motifli figürler de bulunmaktadır

Müzenin eyvanında Selçuklu, karamanoğulları ve Eşrefoğulları devrine ait kapı, pencere kanatları başta olmak üzere çeşitli ahşap eserler bulunmaktadır Osmanlı dönemi eserleri arasında rahleler, ahşap çekmeceler, Konya Beyhekim Mescidi’ne ait XIIIyüzyıl ahşap kapı, Rumilerle bezeli pencere kanatları, Beyşehir Eşrefoğlu camisi’nin 1297 tarihli Rumili pencere kanadı, Ermenek karamanoğlu dönemine ait Spas Camisi’nin XIIIyüzyıla ait oymalı pencere kanadı, Hasbey Dar’ül-Hüffaz’ına ait kapısı bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #4
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Karatay Medresesi Çini Eserleri Müzesi (Karatay)
Konya Karatay ilçesinde, Alaaddin Meydanı’nda bulunan Karatay Medresesi’ni Sultan IIİzzeddin Keykavus döneminde Emir Celaleddin Karatay 1251 yılında yaptırmıştır Medresenin mimarı bilinmemektedir Selçuklulardan sonra Osmanlı döneminde de kullanılan bu medrese XIXyüzyılın sonlarında terk edilmiştir

Kapalı Medrese tipinde tek katlı medresenin giriş kapısı Selçuklu devri taş işçiliğinin en güzel örneklerinden olup, duvarları da turkuaz, lacivert ve siyah renkli mozaik kakma tekniğinde yapılmış çinilerle bezenmiştir Ancak bu çinilerin bir bölümü dökülmüştür

Karatay Medresesi Konya Müzeleri yönetiminde 1955 yılında Çini Eserler Müzesi olarak ziyarete açılmıştır

Burada açılan Çini Eserler Müzesi’nde Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait çini örnekleri sergilenmektedir Müzedeki eserler arasında Beyşehir Gölü kenarındaki Kubad-Âbad Sarayı 1949-1967 yıllarında yapılan kazılarda ele geçen sıratlı, lüster tekniğinde çeşitli renklerde insan ve hayvan figürlerini, Selçuklu desenlerini ve yazılarının bulunduğu çiniler, XVIIIyüzyıl Nalıncı Baba (Nizamiye) Medresesi’ne ait çini panolar, Alaeddin Tepesi eteğindeki Selçuklu Köşkü çevresinde 1941 yılında Türk Tarih Kurumu adına ProfROğuz Arık’ın yapmış olduğu kazılar sonucunda ortaya çıkarılan çini parçaları, 1957’de Mehmet Önder’in yaptığı kazılarda bulunan çiniler, sırsız keramikler, çini ve cam tabaklar ile Konya ve yöresinde bulunan Selçuklu ve XVIyüzyıl İznik ve Kütahya çini ve seramik tabaklar, kandiller ve alçı buluntular sergilenmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #5
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Mevlâna Müzesi (Karatay)
Mevlâna Müzesi 1926 yılında Konya Asar-ı Atika Müzesi ismi ile açılmış, Mevlâna ve Mevlevilik ile ilgili eserlerin yanı sıra Türk Sanat tarihi eserlerini de bir araya getirmiştir Mevlâna Müzesi’nin 1954 yılında yeniden teşhir ve tanzimi yapılmış, ismi de Mevlâna Müzesi olarak değiştirilmiştir Mevlâna Müzesi’nin bulunduğu yer Selçuklu Sarayı’nın gül bahçesi iken Konya’ya gelen Mevlâna’nın babası Sultan-ül Bahaeddin Veled’e Selçuklu Sultanı IAlaaddin Keykubat tarafından hediye edilmiştir

Mevlâna Türbesi’nin bulunduğu yerin üzeri kutupların kubbeleri anlamında Kıbâb’ül-Aktâb denilen yeşil kubbe ile örtülüdür

Mevlâna’nın Türbesi ve Mevlevi Dergâhı külliyenin batısını, derviş hücreleri diğer üç yönünü çevirmiştir Müzeye batıda meydana açılan Dervişhan Kapısı’ndan girilir Türbe kapısından Tilavet Odası’na (Hat Dairesi) geçilir Bu odada Osmanlı hattatlarından Rakım Mahmud Celaleddin İzzet, Hulusi, Hamit ve Yesarizade Mustafa İzzet Efendi gibi hataların yanı sıra Sultan IIMahmut’un altın kabartmalı sülüs levhaları bulunmaktadır

Tilavet Odası’ndan Huzur-ı Pir’e gümüş bir kapıdan girilir Gümüş kapı iki kanatlı ve ceviz ağacından yapılmış olup, gümüş levhalarla üzeri kaplanmıştır Bu kapının üzerindeki kitabeden de anlaşılacağı gibi Sokulu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa tarafından 1597 yılında yaptırılmış ve türbeye hediye edilmiştir Müzenin bu bölümünde iki vitrin içerisinde Mevlâna’nın ünlü eserlerinden Mesnevi ile Divan-ı Kebir’in eski nüshaları sergilenmiştir Üzeri üç kubbe ile örtülü olan bu salonun sağ tarafında yüksek bir kısımda 65 mezar bulunmaktadır Bu mezarlardan 55’i Mevlâna’nın soyundan gelen erkek ve kadınlara, 10 tanesi de Mevlevi büyüklerine aittir Yeşil kubbenin tam altına rastlayan bölümde Mevlâna ve oğlu Sultan Veled için Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırmış olduğu gök mavisi renginde mermer bir sanduka bulunmaktadır Bu sandukayı Sultan IIAbdülhamid 1894 yılında buraya hediye etmiş, üzeri de altın sırma tellerle Besmele ve Ayetlerin işlendiği kuşide ile örtülmüştür

Mevlâna’nın sandukasının ayak ucunda bu mermer sanduka yapılıncaya kadar Mevlâna’nın üzerinde duran, şimdi ise babası Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled’in üzerine konulan ceviz sanduka bulunuyordu Selçuklu ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilen bu sanduka üzerinde Ayetler ve Mesnevi’den seçilmiş beyitler oyma tekniği ile işlenmiştir Sandukanın, Mimar Selimoğlu Abdülvahid tarafından planının çizilmiş, Konyalı Genakoğlu Hüsameddin Muhammed tarafından yapılmıştır

Bu sandukanın önünde gümüş bir kafes ve bir de eşik vardır Kafesi Maraş Valisi Mahmut Paşa 1597 yılında yaptırarak türbeye hediye etmiştir Bu kafesin üzerinde Şair Mani’nin 32 beyitlik Türkçe bir şiiri yazılıdır Şiiri Kalemkâr İlyas isimli bir usta kapı üzerine işlemiştir Şiirde devrin padişahı Sultan IIIMehmet ile Maraş Valisi Mahmut Paşa’ya övgüler yazılıdır

Türbe kısmındaki salonun sol kenarında da altı sanduka bulunmaktadır Bunlar Sultan-ül Bahaeddin Veled ve Mevlâna ile birlikte Horasan’dan buraya gelen altı Horasan erinin mezarlarıdır Horasan erlerinin ayak ucunda Nisan Tası bulunmaktadır Bu tas bronz üzerine altın ve gümüş desenlerle bezenmiş ve yer yer de figürler işlenmiştir Bu tasın üzerindeki Arapça kitabeden de İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Bahadır Han (1305-1335) için yapıldığı, 1333 yılında da Emir Sungur Ağa tarafından buraya hediye edildiği öğrenilmektedir Burada çeşitli levhaların yanında Mevlâna’nın Farsça Rubai’si, felsefesini açıklaması yönünden son derece önemli yazılar bulunmaktadır

Huzur’dan geniş bir kemerle Semahane bölümüne geçilmektedir Bu bölüm XVIyüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış geniş kubbeli bir salondur Etrafı ahşap kafes ve demir parmaklıklarla çevrelenmiştir Salonun ortasındaki vitrinlerde, Şems-i tebrizi’nin serpuşu, Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled’in Deste Gül ismi verilen cepkeni sergilenmektedir Ayrıca Mevlâna’ya ait sikkeler, cüppeler, omuzluk ve namaz seccadesi de burada bulunmaktadır Vitrinlerde XVIyüzyıl memluklu dönemi cam kandili vardır Bu kandil cam işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir Buradaki vitrinlerde su, çorba, şifa tasları, Osmanlı-İran ve Musul işi kandil ve şamdanlar, çekmeceler, usturlaplar bulunmaktadır Selçuklu ve Osmanlı dönemi rahlelerinin sergilendiği ahşap eserler bölümünün yanı sıra Mevlevi ayinleri ve notalarının, enstümanlarının, musıki ustalarının musiki aletlerini kapsayan vitrinler de diğer eserleri tamamlamaktadır Kitap ciltlerinin bir araya getirildiği vitrinde XII-XIXyüzyıla tarihlendirilen çeşitli yazmaların meşin ve lake ciltleri görülmektedir Ayrıca burada çeşitli boyutlarda Kuran’lar, teshipli yazmalar ve minyatür örnekleri de bulunmaktadır

Semâhâne’de yer alan Naat Kürsüsü ve Müzisyenlerin oturduklari Mutrib Hücresi ile erkekler ve hanimlara ait Mahfiller orjinal halleri ile korunmuştur

Semahane’nin türbe kısmından küçük bir kapı ile mescit kısmına geçilir Bu bölümd e Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır Mescitte Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine tarihlenen yazı örnekleri, teshipler ve ciltler sergilenmektedir Ayrıca duvarlara eski halı ve kilim örnekleri de asılmıştır Yine bu bölümde Sakal-ı Şerif ve kutusu, Mevlâna’nın torunu Ulu Arif Çelebi’ye ait 999’luk zikr tesbihleri de bulunmaktadır

Yapı topluluğunun derviş hücreleri olan bölümleri Sultan IIIMurat tarafından yaptırılmıştır Bu hücrelerden dördü dışındakilerin yan duvarları açılmış ve burası uzun dar bir salon haline getirilmiştir Bu salonda Konya, Gördes, Uşak ve Selçuklu dönemi halı örnekleri sergilenmektedir XVyüzyıla ait Beyşehir Eşrefoğlu Camisi’nden getirilmiş kilim parçası, XVIIyüzyıla ait kandilli seccade, ipekli seccade, Mevlâna’nın seccadesi buradaki ünik eserler arasındadır

Müzenin kumaş bölümünde ise Bursa dokuma tezgahlarında dokunmuş kadife ve kumaşlar; Selimi ve Gürun şalları bulunmaktadır Buradaki derviş hücrelerinden ikisi kütüphane olarak kullanılmaktadır Bu kütüphanede Mevlâna ve Mevlevilik konusunda eserler bulunmaktadır Diğer hücrelerden birisi Postniş’in odası, diğeri de Mesnevihan odası olarak düzenlenmiştir

Bu odaların düzenlenmesinde devrine uygun odalar, mankenler ile Mevlâna dönemi yaşatılmaya çalışılmıştır

Müzenin güneybatı köşesinde yer alan Matbah bölümünü Sultan IIIMurat 1584 yılında yaptırmıştır Bu bölüm 1990 yılında yapılan onarımlardan sonra mankenler ile yeniden düzenlenmiştir Matbahın asıl işlevi olan yemek yapmak ve somat denilen sofrada Mevlevilerin yemek yeme adabı mankenlerle anlatılmıştır Matbahın diğer işlevlerinden biri olan Nev-Niyaz olarak isimlendirilen Mevlevi adayları Saka Postu üzerinde otururken Sema Talim Tahtası üzerinde Mevlevi Sema Dedesinin Can denilen Mevlevi Derviş Adayları’na semayı öğretmesi mankenlerle anlatılmıştır



Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #6
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Meram Köprüsü (Meram)
Konya Meram ilçesinde Meram Çayı üzerinde bulunan köprünün kitabesi bulunmamakla beraber yapı üslubundan Selçuklular döneminde yapıldığı sanılmaktadır

Köprü beş gözlü, muntazam kesme taştan yapılmıştır Memba tarafındaki ayakları üzerinde sivri sel yaranları vardır Köprünün her iki yanında da iri taş bloklardan yapılmış korkulukları bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #7
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Kubadabad Sarayı (Beyşehir
Konya Beyşehir Kubadabat Sarayı, İbni Bibi’ye göre; Sultan Sultan Alâeddin Keykubat Kayseri’den Antalya’ya giderken Beyşehir Gölü çevresinin güzelliğinden etkilenmiş ve buraya bir saray yapılmasını emretmiştir Sultanın av emiri ve aynı zamanda da mimarbaşılık görevini sürdüren Vezir Sadedin Köpek denetiminde ve sultanın çizdiği kroki doğrultusunda bu saray 1236 yılında yapılmıştır Alâeddin Keykubat bu sarayı yaptırırken çevresine de bir şehir kurulmasını emretmiştir

Alâeddin Keykubat’ın burada yaptırdığı saray 1949 yılında Konya Müzesi Müdürü Zeki Oral tarafından bulunmuş, ön kazıları yapıldıktan sonra yayınlanmıştır Konya Müzesi Müdür Mehmet Önder 1956 yılında kazı çalışmalarını sürdürmüştür KOtto-Dorn 1965 yılında burada kazılara başlamış, 5200 m2’lik alana yayılan ve sarayları da kapsayan Selçuklu şehrinin planını ortaya çıkarmıştır ProfDrRüçhan Arık 1980 yılından itibaren kazıları yönetmekte ve yapıların ana birimlerini ortaya çıkarmaktadır

Saray değişik amaçlı birimlerden meydana gelmiş bir yapı topluluğudur Burada büyük ve küçük saray gibi yapıların dışında 16’ya yakın yapı kalıntısı, birbirlerinden çitlerle ayrılmış av hayvanları için bir park bulunuyordu Ayrıca büyük sarayın altında göl kıyısında iki de küçük tersane yapılmıştı Bütün bu yapı kompleksi bir surla çevrilmiştir Bu yapıların en büyük özelliği de eyvanların yapılarda ön planda tutulmasıdır

Büyük saray 5000x3500 m Ölçüsünde olup, önünde Beyşehir Gölü’ne doğru uzanan geniş bir terası bulunuyordu Sarayın güney ve doğusu odalarla çevrilmiş, oldukça düzgün taş döşeli büyük bir avlusu vardı Buradan büyük salon ve tuğla döşemeli yüksek taht eyvanı ile harem ve misafirlere özgü odaların bulunduğu asıl saray bölümüne geçiliyordu Sarayın planı simetrik bir düzen göstermemektedir Burada yapılan kazılarda sarayın son derece zengin çini süslemelerle kaplı olduğunu gösteren buluntularla karşılaşılmıştır Çinilerin bazıları duvarlar üzerinde, yerinde kalmıştır Bu çiniler sekizgen yıldız ve haç biçiminde levhalar halinde 2 m Yüksekliğe kadar tüm duvarları kaplamıştır Ayrıca aralarına yer yer dört köşe levhalar da yerleştirilmiştir

Buradaki çinilerde ayakta veya oturur vaziyette insan figürleri, büyük olasılıkla Sultan Alâeddin Keykubat’ın portresi, sirenler, çeşitli kuşlar, çift başlı kartal, hayvan ve sembolik figürler bulunuyordu Bunların yanı sıra ilk defa Kubadabat’ta görülen sır altına yapılmış çok renkli dekorlu çiniler perdah tekniğinde yapılmıştır Yıldız levhalar halindeki çinilerde ise sır altı tekniğinde firuze, yeşil, mor ve mavi renkler ağırlık kazanmıştır Ayrıca saray kazılarında figürlü alçı kabartmalara da rastlanmıştır Kazılarda ele geçen çiniler ve ştükolar Konya Çini Eserleri Müzesi’nde sergilenmektedir

Büyük sarayın yanındaki ikinci saray simetrik planlı olup, çok küçük ölçüdedir Duvarları ve tonozları kısmen ayakta kalan bu saray yeterince incelenememiştir Bununla beraber sarayın küçük bir planı çıkarılmış ve bu plana göre dikdörtgen planlı dış avlunun iki yanına odalar sıralanmıştır Dış avludan içeriye girilen bölümde küçük taşlık bir avlunun çevresinde iç içe geçmiş odalar bulunmaktadır

Kubadabat Sarayı’nın tamamlandığı yıl Alaeddin Keykubat ölmüş ve bu sarayda oğlu IIGıyaseddin Keyhüsrev oturmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #8
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Sultan Kılıçaslan Sarayı (Alâeddin Keykubat Köşkü) (Karatay)
Konya Sultan II Kılıçaslan (1156-1192) tarafından, İç Kale sur kulelerinden biri genişletilerek 10 m Yüksekliğinde bir köşk yapılmıştır Bu köşkün yalnızca doğu duvarı günümüze gelebilmiştir Sonraki yıllarda, Evliya Çelebi’den öğrenildiğine göre depremden yıkılan bu köşkü Alâeddin Keykubat bu köşkü genişletmiş ve onarmıştır Bu nedenle de Alâeddin Keykubat ismi ile tanınmıştır Alâeddin Köşkü Konya Selçuklu Sarayı’nın bir parçası olarak düşünülmektedir

Alaeddin Köşkü Konya’nın ortasındaki Alaeddin Tepesi denilen höyüğü çeviren Selçuklu surlarının bir burcu üzerine oturtulmuştur Bu köşk Alaeddin Sarayı’nın bir cihannüması şeklinde idi

Bu köşk Alâeddin Köşkü ismi ile tanınmakta ise de Kâtip Çelebi Seyahatnamesi’nde Konya’da Kılıçaslan’ın yaptırdığı bir köşkten söz etmiştir JHLöytved 1907’de Konya kitabelerini yayınlamış, burada pencere etrafındaki çini kitabelerde de Kılıçaslan’ın isminin geçtiğini belirtmiştir Ardından Max van Berchem köşkün II Kılıçaslan tarafından yapıldığını ileri sürmüştür FSarre, Abdülkadir Erdoğan, Mehmet Önder ve ProfDr Oktay Aslanapa da sarayın II Kılıçaslan’a ait olduğu görüşünü benimsemişlerdir Evliya Çelebi de II Kılıçaslan’ın 1173-1174’te Konya Kalesi ve bu arada kemerli büyük bir köşk ile divanhane yaptırdığını ileri sürmüştür

Köşk kesme taş ve tuğladan yapılmış olup, etrafı balkonlarla çevrilmiştir Bu balkonlar dışarıya taşan büyük tuğla konsollar üzerine oturmuş kare bir mekândan meydana gelmiştir Kesme taş kaplamalı bu kulenin altındaki iki niş içerisine mermerden oturmuş durumda birer aslan figürü yerleştirilmiştir Balkonla çevrili üst kattaki sivri kemerli balkon kapısı üzerine bir kitabe yerleştirilmiştir Lacivert üzerine beyaz kabartma harflerle yazılı olan bu kitabede, Kılıçaslan adını FSarre 1896 yılında okumuş ve yayınlamıştır

Köşkün içerisi ve dışarısı son derece zengin çini ve ştükolarla bezenmiştir Bu çinilerin ve ştükoların günümüze gelebilen bazı parçaları Konya Müzeleri’nde bulunmaktadır Buradaki doğancı süvari figürü ile büyük kare çiniler minai tekniğinde yapılmıştır Ayrıca bu çiniler geometrik çerçeveler içerisine alınmıştır Yerel gri hamurdan yapılmış olan bu çiniler Büyük Selçukluların Rey ve Keşan’da yaptırmış oldukları keramiklerle aynı tekniktedir Anadolu’da bu tür çini yapım tekniği XIII yüzyılda ortaya çıkmış ve XIII yüzyıl boyunca da devam etmiştir Sekizgen yıldız ve baklavalardan oluşan bu tür çiniler yapıların tüm duvarlarını kaplamıştır Bu çiniler üzerinde insan tasvirleri görülmektedir Ayrıca minai tekniğinde bağdaş kurmuş halde karşılıklı oturan, çalgı çalan insanlar, simurg (kanatlı aslan) figürleri bulunuyordu Bu çinilerden bir bölümü Almanya, Fransa, Amerika ve İsveç’teki müze ve koleksiyonlara kaçırılmıştır Çini yüzeylerinin etrafını şerit halinde dolaşan alçı kabartmalarda çeşitli süs motifleri, zencerekler, kaçan av hayvanları, onları kovalayan av köpekleri, at üzerinde ejderle çarpışan insanlar, çeşitli hayvanlar ve kuşlar bulunuyordu

Bu köşk Selçuklulardan sonra Karamanoğulları tarafından da kullanılmış, XVII yüzyıla kadar da Osmanlı Beylerbeylerinin ikametgâhı olmuştur Ardından terk edilen köşkün taşlarının alınmaması için 1672 yılında bir ferman çıkarılmıştır ChTexier XIXyüzyılın başlarında köşkün harap halde olduğunu belirtmiştir 1905-1908 yıllarında yapılan bütün karşı koymalara rağmen Konya Valisi Cevat Bey’in emri ile yıkılmıştır


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #9
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Mevlana Dergâhı (Karatay)
Konya Mevlana Celaleddin’in türbesinin bulunduğu Mevlana Dergâhı, 6500 m2’lik geniş bir avlu içerisine alınmıştır Bu avlunun batısında Dervişan Kapısı, güneyde Hadikat’ül-Ervah (Ruhlar Bahçesi) ve Hamuşan (Susanlar) Kapısı, kuzeyde de Çelebi Kapısı bulunuyordu Bunlardan Hamuşan Kapısı daha önce burada bulunan mezarlığa açılıyordu Dergâhın türbe kapısı üzerinde Molla Camisi’nin “Bu makam âşıklar kâbesi oldu Buraya noksan gelen tamamlandı” anlamında bir kitabe bulunmaktadır

Mevlana Dergâhı, Mevlana’nın Türbesi, Semahane, Mescit, Matbah, Çelebi Dairesi, Derviş Hücreleri, Misafirhane, Meydan-ı Şerif, Şadırvan, Şeb’i Aruz Havuzu’ndan meydana gelmiştir

Türbe:
Hz Mevlana öldüğü zaman babası Sultan-Ül Ulema’nın başucuna gömülmüştür Üzerine de bir türbe yapılmaya başlanmıştır Selçuklu Emiri Süleyman Pervane’nin karısı Gürcü Hatun, Emir Alemeddin Kayser ve Sultan Veled’in birlikte çalışması ile Mimar Tebrizli Bedreddin bu türbeyi 1274’te yapmıştır Mevlana’nın ölümünden sonra yapılan ilk türbenin ne şekilde olduğu kesinlik kazanamamıştır Kanuni Sultan Süleyman, kare planlı, kesme köfeki taşından bir mescidi bu yapı topluluğuna eklemiştir Aynı dönemde yapılan semahanenin Mimar Sinan’a ait olduğu iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır

Türbe kapısının ahşap iki kanadı Selçuklu üslubunda, geometrik ve rumi motifleri ile süslenmiştir Üzerine Sultan Veled’in “Ey talib, öğüdümü canla başla kabul et Doğruların eşiğine baş koy” anlamında Farsça bir beyit kabartma olarak yazılmıştır Türbe kapısından Tilavet Odası diye isimlendirilen, daha önce Bevvap (kapıcı) ve Dervişlerin kuran okuduğu, kubbeli küçük bir salona geçilmektedir Buradan üzeri gümüş levhalarla kaplanmış ceviz ağacından, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa’nın yaptırdığı gümüş bir kapı ile Huzur-u Pir denilen türbe salonuna girilmektedir Bu salon üç kubbe ile örtülü olup, aşıklar girişi (dahil-i uşşak) ismini almıştır Bu salonun sağında ve karşısında iki kubbenin örttüğü ve mezar sandukalarının bulunduğu bir set ile karşısındaki iki kubbeli ikinci sete ve Mevlana’nın üzerindeki yeşil kubbeye Kıbab’ül-Aktab (kutupların kubbeleri) ismi verilmiştir Salonun solunda semahane ve mescidi bir birinden ayıran kemerlerin altındaki sette de ikişer sıra halinde altı sanduka yerleştirilmiştir Bu altı mezarın Mevlana ve babası ile birlikte Belh’ten Konya’ya göçen dervişlere ait olduğu söylenmektedir

İlk türbenin dört ayağa oturan güneydoğu ve batı yanları kapalı, kuzey yönü eyvanlı, üzeri piramidal örtülü Selçuklu kümbetlerine benzediği sanılmaktadır 1396 yıllarına doğru dıştaki çini kaplı dilimli külah yapılmıştır Sultan IIBeyazıt devrinde de türbenin doğu ve batı duvarları kaldırılarak buraya bazı ilaveler yapılmış, içerisi kalem işleri ile bezenmiştir Bugünkü türbenin Anadolu’daki en yakın benzerleri Sivas’taki Şeyh Hasan Türbesi ile Akşehir’deki Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi’dir Günümüzdeki türbe dört paye üzerine oturmuş 25 m yüksekliğindedir Bu yüksekliği ile de XIII yüzyılda yapılmış hiçbir türbe ile karşılaştırılamaz Türbe gövdesi dıştan 16 dilimli silindir şeklindedir Gövde taş bir kornişle sona erer Bunun üzerine yine 16 dilimli konik bir külah yerleştirilmiştir Türbenin dilimli külahının çinilerinin Alaeddin Ali Bey’in eseri olduğu sanılmaktadır Gövde ve külah üzerindeki firuze renkteki çiniler zaman zaman yenilenmiştir Bundan ötürü de bu kubbeye Yeşil Kubbe (Kubbe-i Harda) ismi verilmiştir Kubbe gövdesinin üst kornişinin altındaki lacivert şeride beyaz sülüs yazı ile Besmele ve Ayet-ül Kürsi yazılmıştır Külahın en üst noktasında altın kaplama bir alem bulunmaktadır

Türbenin içerisi içten kubbemsi piramidal şekildedir Tepe noktasından sekiz köşeli bir yıldızın kolları etrafa dağılmaktadır Yeşil kubbenin altında Mevlana ve oğlu Sultan Velet’in mavi mermerden yapılmış sandukaları bulunmaktadır Bu sandukaların üzerinde 1894 yılında Sultan II Abdülhamit’in hediye ettiği deri üzerine siyah atlas kaplamalı büyük bir puşide örtülmüştür Mevlana’nın ölümünden sonra mezarı üzerine yerleştirilen ilk sanduka ahşaptan olup, XVI yüzyılda buradan kaldırılarak babası Sultan-ül Ulema’nın üzerine konulmuştur Selçuklu devri ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan bu sanduka Selimoğlu Abdülvahit ve Hüsameddin Muhammed isimli iki ustaya aittir Sanduka kündekâri ve oyma tekniğinde yapılmıştır Sandukanın ön, arka ve yanlarında Ayet-ül Kürsi, Mevlana’ya ait beyitler, Divan-ı Kebir’den seçilmiş gazeller ile Mesnevi’den alınmış beyitler yazılıdır

Yeşil Kubbe’nin batısında ve Mevlana’nın başucunda eşi Kerra Hatun (1292), Mevlana’nın kızı Melike Hatun (1306), Mevlana’nın oğlu Muzaferüddin Emir Alim Çelebi (1277), Mevlana’nın torunu Celale Hatun (1283), Kadı Tacettin’in kızı Melike Hatun (1330), Çelebi Hüsamettin (1284) ve bu dergâhta postnişinlik yapmış çelebiler ile onların ailelerine ait 65 sanduka bulunmaktadır

Mevlana’nın sandukasının üzerini örten stalâktitli kubbeye Post Kubbesi ismi verilmiştir Mevlana’nın sandukasını Huzur’dan ayıran gümüş bir şebeke vardır Gümüş Kafes adı verilen bu şebekeyi 1579 yılında Maraş Mirimiranı Mahmut Paşa 1579 yılında Kalemkâr İlyas isimli bir ustaya yaptırmıştır Bu kafesin üzerindeki gümüş plakada Şair Mani’nin 32 beyitlik Türkçe bir şiiri yazılıdır

Semahane:
Mevlana Dergâhı’nın semahanesi yeşil kubbenin kuzeyinde bulunmaktadır Yanındaki mescit ile birlikte Kanuni Sultan Süleyman zamanında XVI yüzyılda yapılmıştır Semahane oldukça geniş ve kubbeli bir salondur Mevlevi kültüründe semanın yapıldığı Meydan-ı Şerif denilen geniş salonun kapıları ahşaptır Doğu ve kuzeyinde semayı izlemeye gelen kadınların bulunduğu kafesli mahfeler, altta da erkek ziyaretçiler için sedirli mahfeler, naat kürsüsü, Mevlevi musikisini icra edenlere mahsus mutrıp hücresi ve post makamı bulunmaktadır

Semahanenin kubbe ve kubbe köşelerine çeşitli desenler yapılmış ve 1888 yılında Konyalı Hattat Mahbub Efendi tarafından Mesnevi’den alınma yazılar yazılmıştır Ayrıca semahane girişine Kütahya çinisi üzerine Ya Hazreti Mevlâna yazılmıştır

Mescit:
Mescit semahanenin batı yönüne bitişiktir Buraya semahaneden girildiği gibi, türbe girişindeki Çerağ Kapısından da girilmektedir Mescidin asıl giriş kapısı dergâhın avlusuna batı yönünde açılmaktadır

Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile XVI yüzyılda yaptırılan mescidin mavi bir mihrabı, vaaz ve müezzin kürsüleri ile tek şerefeli kesme taştan bir de minaresi bulunmaktadır

Derviş Hücreleri:
Mevlana Dergâhı’nın batısını çeviren derviş hücreleri Sultan III Murat tarafından 1584 yılında yaptırılmıştır Bu hücreler kare planlı olup, üzerleri birer kubbe ile örtülüdür İçlerinde ocak nişleri ve dolap nişleri bulunmaktadır Bunlar avluya yuvarlak kemerli birer kapı ile açılmaktadır Bu hücrelerin avluya bakan cepheleri sonraki yıllarda camekânlı bir koridorla önleri kapatılmıştır

Dergâh 1927 yılında müze olarak ziyarete açıldıktan sonra birkaç hücre dışındakilerin aralarındaki duvarlar kaldırılarak sergileme salonuna dönüştürülmüştür Baştaki hücrelerden biri postnişin odası olarak tanzim edilmiştir Diğer hücreler ise Mesnevi okuyan bir derviş ile sema eden bir derviş tasvirine ayrılmıştır

Matbah:
Derviş hücrelerinin güneyinde, Mevlevilikte eğitim ve terbiye ocağı olarak nitelenen dergâh matbahı (mutfak) bulunmaktadır Bu matbah Sultan III Murat zamanında 1584 yılında onarılmış ve yeni eklemeler yapılmıştır Dergâhın avlusunda bir sahından girilen matbahın ilk bölümünde saka postu mahalli (nevniyaz), ocaklar ve dergâha ilk katılan canların üç gün oturarak ikrar verdikleri post; ikinci kademede somat-sımat (sofra) ve sema talim yerleri bulunmaktadır Matbahın altında da erzak depoları yer almaktadır

Dergâhın bu bölümü yemeklerin piştiği, tarikata girmek isteyen nev-niyazlara ait çilehane görevini de üstlenmektedir Mevlevilikte çile süresi 1001 gün olup, bu süre içerisinde çile çeken derviş 18 türlü matbah hizmetini de üstlenmek zorundadır Matbaha Mevlevi kültüründe sertabbah (aşçıbaşı) ve kazancı dede (terbiyeci dede) kontrol ederdi

Çelebi Dairesi:
Mevlana Dergâhı’nın güneyinde Hamuşan denilen mezarlığın bitişiğinde, camekânlı, oldukça aydınlık, geniş bir oda bulunmaktadır Bu oda dergâh şeyhlerinin misafir kabul ettiği Çelebi Dairesi’dir Çelebi dairesi yeşil kubbeye bitişik olduğu gibi Niyaz Penceresi denilen bir pencere ile de Mevlana’nın türbesine açılır Bu pencerenin çini işlemeli kemeri üzerine de destarlı bir Mevlevi sikkesi resmedilmiş, üzerine de Mevlana’nın talik yazılı rubaisi eklenmiştir

Rubai:
“Derhâ heme besteend illâ der-i tû
Ta reh nebered garib illâ ber-i tû
Ey der kerem-u izzet-u nûr efşâni
Horşid-u meh-u sitâregân çâker-i tû”

Günümüzde Çelebi Dairesi Mevlâna Müzesi’nin ihtisas kitaplığıdır

Meydan-ı Şerif:
Mevlevi Dergâhı’nda derviş hücrelerinin güneyinde, matbahın bitişiğinde meydan-ı şerif veya meydan-ı erenler denilen geniş bir oda bulunmaktadır Meydan-ı şerifte, dergâh şeyhleri dervişlerle sohbet eder, yemek yerdi Bu odanın duvarlarındaki yağlıboya resimler XIX yüzyılda yapılmıştır Günümüzde müze yönetiminin bürosudur

Misafirhane (Eski Matbah):
Mevlana Dergâhı’nın avlusunun kuzeyinde, Çelebi Kapısı yakınında ayrı bir bahçe içerisinde tek katlı bir binadan meydana gelmiştir Bu binanın arkasında da dergâhın eski matbahı bulunuyordu

Şadırvan:
Dergâhın avlusunda, mavi mermerden yapılmış olan şadırvanı Yavuz Sultan Selim 1512 yılında yaptırmıştır Sonraki yıllarda Sultan III Mehmet 1595 ve Sultan Abdülaziz 1868 yılında onarmıştır

Şeb’i Aruz Havuzu:
Dergâhın matbahı önünde altı köşeli mermerden Şeb’i Aruz Havuzu bulunmaktadır Bu havuza aslanağzına benzer mermer bir oluktan su verildiği için Aslanlı Havuz diye de anılmaktadır

Mevlâna’nın ölümünün (düğün gecesi) her yılında burada toplanılır, sohbet edilir ve sema meclisi kurulurdu

Dergâha Sultan II Selim iki minareli bir cami eklemiştir Sonraki yıllarda Hüsrev Paşa Türbesi (1527), Mehmet Bey Türbesi (1534), Hasan Paşa Türbesi (1573) ve Sinan Paşa Türbesi (1574) aynı yere yapılmıştır Bu arada Mevlana dergâhı da çeşitli ilavelerle genişletilmiş ve büyük bir külliye görünümünü almıştır Osmanlı sultanlarının hemen hepsi de bu yapı topluluğuna yeni ilaveler yapmışlardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #10
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Mevlana Dergâhı Kütüphanesi (Karatay)

Konya Mevlâna Dergâhı içerisinde bulunan bu kitaplıkta Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili kitaplar bulunmaktadır
Kütüphane külliyenin avlusunun sağında bulunmaktadır XIXyüzyılda yenilenmiş olan kütüphanenin cephe görünümü dikdörtgen plan düzenindedirİ ki sıra halindeki kesme taş kaide üzerine cepheye mermer yuvarlak sütunlar yerleştirilmiş, bunların araları da ahşap doğramalarla kapatılmıştır Burada sıralanan pencerelerin üzerine de küçük kareler halinde ikinci bir dizi olarak camlar yerleştirilmiştir Kütüphanenin üzeri meyilli ahşap bir çatı ile örtülmüştür
Muallim Ferit Uğur, Uluırmaklı Mehmet Dışsöken, Abdülbaki Gölpınarlı’nın kitaplarının bir bölümü de burada toplanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #11
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Yusuf Ağa Kitaplığı (Karatay)
Konya’da Selimiye Camisi’nin batı köşesinde bulunan Yusuf Ağa Kütüphanesi’nin yapımına Mihrişah Sultan’ın kethüdası Yusuf Ağa 1794 yılında başlamış, Mehmet Sadık da 1795 yılında tamamlamıştır

Kütüphane kesme taştan, kare planlı olup, üzeri sekiz köşeli bir kasnağa oturan kubbe ile örtülmüştür Kütüphanenin üç yanında iki dizi halinde iki renkli taştan yapılmış 22 penceresi bulunmaktadır İç mekânı bir okuma salonu ile bir memur odasından meydana gelmiştir

Kütüphanede Sadreddin Konevi, Zaferiye Medresesi Kütüphanesi, Türkocağı Kütüphanesi, Hadımi Kütüphanesi, Müftü Abdullah Efendi Kütüphanesi, Mümtaz Bahri Koru’nun kitaplıkları bulunmaktadır Bu kütüphane 1927 yılında kapatılmış ve içerisindeki kitaplar Mevlana Dergâhı Kütüphanesi’ne gönderilmiştir 1946 yılında Konya İl Halk Kütüphanesi’nin bir bölümü olarak yeniden hizmete girmiştir


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #12
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Konya Çeşmeleri
Konya’da Selçuklu, Karamanoğlu ve Osmanlı döneminde yapılmış çeşmeler bulunmaktadır Osmanlı döneminde şehrin su gereksiniminin artması üzerine yeni su kaynakları bulunmuştur Yavuz Sultan Selim zamanında şehre Dutlu Suyu getirilmiştir Kanuni Sultan Süleyman döneminde de su kaynakları daha da arttırılmıştır XIXyüzyılda Vali Ferit Paşa Kızılviran Dağları’ndan Çayırbağ Suyunu demir borularla şehre getirmiştir

Konya ile ilgili kaynaklarda 1344 yılında şehirde 404 çeşme, 3 havuz ve beş şadırvan olduğu yazılıdır Ancak bunların çoğu mimari değeri olmayan bezemesiz çeşmelerdir Bazıları kitabeli olan bu çeşmeler köfeki taşından yapılmıştır Onarımlar sırasında ve yol yapımı nedeniyle birçoğu ortadan kalkmış, kimileri de özgünlüğünü yitirmiştir Bu çeşmeler arasında en önemlileri; şehrin en eski çeşmesi olan Yavuz Sultan Selim Çeşmesi (1519), Uluırmak’ta Gevraki Çeşmesi (1537), Kapu Çeşmesi (XIIIyüzyıl), Nakiboğlu Çeşmesi (1444), Topraklık’taki Ak Çeşme (1555), Fakih Dede Mahallesi’ndeki Ali Paşa Çeşmesi (1555), Piri Mehmet Paşa Cami yanındaki Mehmet Ağa Çeşmesi (1589), Fakih Dede Çeşmesi (1555) ve Şemiş Çeşmesi’dir (1519)

Konya çeşmeleri değişik tiplerde yapılmıştır Daha çok köşe başlarında, meydanlarda meydan çeşmeleri olarak ve iki cepheli çeşmeler olarak yapılmışlardır Düz cepheli olan çeşmeler de ayrı bir grup meydana getirmiştir Bu çeşmelerin çoğunun üzerinde ahşap sundurmalar vardır Konya’da kitabeli çeşme sayısı yüzün üzerindedir

Konya’da çeşmelerin yanı sıra şadırvanlar da bulunmaktadır Bunların başında; Mevlana Dergâhı Şadırvanı (1512), Şerafeddin Cami Şadırvanı, Aziziye Camisi Şadırvanı gelmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #13
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Roma Hamamı (Ereğli)
Konya Ereğli ilçesi, Boyacı Ali Mahallesi’nde, eski belediye binası yıkılarak yeni inşaat yapılırken, temel kazısı sırasında ortaya çıkan hamamın Roma döneminde yapıldığı anlaşılmıştır

Temel duvarları bulunan bu hamamın yapılan kazı sırasında sıcaklık bölümü kısmen ortaya çıkmıştır Hamamın bulunduğu alan Selçuklu döneminde mezarlık olarak kullanılmıştır Temel kazısı sırasında su koymaya mahsus pithoslar meydana çıkarılmıştır Günümüzde bu hamamın üzerine yeni bir inşaat yapılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #14
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Meram Hamamı (Meram)
Konya Meram ilçesinde bulunan bu hamam, kitabesinden öğrenildiğine göre 1454 yılında yaptırılmıştır
Çifte hamam plan düzeninde olan hamam kadınlar ve erkekler bölümünden meydana gelmiştirHamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Kesme taş ve moloz taştan yapılmış, bölümlerinin üzeri kubbelerle örtülmüştür
Hamamın eski kapısı kısmen toprağa gömülmüş, kemer cephesinde palmet motifleri ve bunların içerisinde örgülü bezeme görülmektedir Ayrıca kemerin ortasına birbirine sarılmış iki kuş figürü ile baş aşağı duran iki balığı kavrar durumda bir arma buraya işlenmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Konya

Eski 04-30-2009   #15
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Konya




Obruk Hanı (Karatay)
Konya Karatay ilçesinde, Konya-Aksaray yolundan 4 km içerideki Obruk Köyü girişinde bulunan Obruk Hanı’nın yapım tarihini belirten bir kitabesi bulunmamaktadır Mimari yapısı ve plan düzeninden XIII yüzyılda yapılmış bir Selçuklu eseri olduğu anlaşılmaktadır

Anadolu Selçukluları’nın uyguladığı kapalı ve açık avlulu plan şeması içerisinde yapılmıştır Hanın girişi batı yönünde olup, cephe görünümü itibarı ile de bir kale izlenimini vermektedir Yapımında kesme taş, moloz taş ve çok sayıda da devşirme antik malzeme kullanılmıştır Obruk Hanı’nda 1996 yılında başlatılan temizlik ve onarım çalışmaları sonunda hanın içerisi büyük ölçüde temizlenmiş ve restorasyonuna başlanmıştır

Hanın girişinin bulunduğu batı cephesi diğerlerinden farklı olarak iki katlı yapılmıştır Bu nedenle de giriş kısmı daha görkemli bir görünüm kazanmıştır Her iki katta da birbirlerinden ayrı mekân düzenlemeleri yapılmış ve mescit de buraya yerleştirilmiştir Hanın kapalı kısmının kapısı ve duvarları tamamen yıkılmış ve yalnızca temel kalıntıları günümüze gelebilmiştir Bu bölüm han özelliğini kaybettikten sonra da kullanılmış, bu yüzden de içerisinde bazı değişiklikler yapılmıştır Üst örtü bütünüyle tahrip olmasına rağmen, orta sahnın üzerinde tromplu bir kubbe olduğu sanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.