Tarihi Eserlerimiz |
11-12-2011 | #1 |
GöKKuŞaĞı
|
Tarihi EserlerimizAtatürk Evi Müzesi (Merkez) XX yüzyılın ilk yarısında yapılan bu ev Mataracı Mehmet Efendi’ye aitti Bahçe içerisinde üç katlı olan ev taş ve bağdadi bir yapı şekli göstermektedir Zemin katta mutfak ve servis bölümleri bulunmaktadır Kuzey ve güneyden iki ayrı kapı ile girilen birinci katta sofa çevresinde iki oda, helâ ve banyo bulunmaktadır İkinci kat sofa etrafında dört oda ve yine helâ ve banyoya yer verilmiştir Müzenin zemin katında Rize’den toplanan çeşitli kitabeler ve mezar taşları sergilenmektedir Birinci katta ahşap eserler, ahşap mimari parçalar, dokuma araç ve gereçleri ile yöresel etnoğrafik malzemeler ile günlük kullanım eşyaları sergilenmektedir İkinci katta Atatürk döneminden kalmış eşyalar, Atatürk’ün giysileri, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk ile ilgili fotoğraflara yer verilmiştir Rize Müzesi (Merkez) Rize il merkezinde Piri Çelebi Mahallesi’nde bulunan müze, halk tarafından Sarı Ev olarak tanınmaktadır XIX yüzyıl sivil mimari üslubunda yapılmış olan bu yapı Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş ve 1998 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır Müzede Rize yöresine özgü etnografik eserler sergilenmektedir Süleyman Dede Türbesi (Ardeşen) Yakın tarihlerde yeniden yapılan türbe kare planlı olup, üzeri betonarme bir kubbe ile örtülmüştür Türbenin doğu yakınında Süleyman Dede’nin oğlunun türbesi bulunmaktadır Bu türbe taş duvarlı, dikdörtgen planlı, beşik çatılıdır Şehitler Çeşmesi (Merkez) Çeşme yuvarlak kemerli ve tek cephelidir Kemeri üzerinde Bayburtlu Hicranı’nin Latin harfleriyle yazdığı kitabesi bulunmaktadır Kitabe: Hat çekip damga bırakma iki üç yaz bir iki Arif anlar, anlasınlar ne imiş bu hattaki Biz vatan kurbanıyız “Şehitler Çeşmesine gel Fatiha ver kâse sunsun hurilerin derneği Kaptanpaşa Köprüsü (Çamlıhemşin) Köprünün yapımı ile ilgili bir de öykü bulunmaktadır: Bu köprüyü yaptıranları çekemeyenler, köprüden bir taş alıp dereye atan çocuğu olmayan kadınların çocukları olacağını söylerler Bunu duyan çocuksuz kadınlar köprünün korkuluğundan kopardıkları taşları dereye atarlar Bunun sonucu olarak da köprünün korkuluğu yavaş yavaş ortadan kalkar Bu nedenle de köprü üzerinden hiç kimse geçmez Köprü iki kaya arasında moloz taştan tek gözlüdür Şenyuva (CinCiva) Köprüsü (Çamlıhemşin) Rize ili Çamlıhemşin ilçesinde, Fırtına Deresi üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Çevrede yaşayanlar köprünün 1699 tarihli bir kitabesi olduğunu ve 1946 yılında sel baskını sırasında kaybolduğunu ileri sürmüşlerdir Bu tarih doğru ise, bu köprü yörenin en eski köprülerinden biri olmalıdır Köprü kesme ve moloz taştan tek gözlü olarak yapılmış, sonraki yıllarda korkuluk duvarı onarılmış ve üzerine demir bir kısım eklenmiştir Batı yönündeki ayağı üzerine bir koruma duvarı geç dönemlerde yapılmıştır Köprünün kuzeybatısında eski bir mezarlık bulunmaktadır Kız Kalesi (Pazar) Rize ili Pazar ilçesinin batısında küçük bir yarımadada, kayalıklar üzerinde bulunan bu kalenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır Bununla beraber, Trabzon Rum İmparatorluğu zamanında XIII-XIVyüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır Kale Osmanlılar zamanında onarılmış ve kullanılmıştır Kale oldukça muntazam taş duvarlara sahiptir Kare planlı olup, 700x700 m ölçüsündedir Güney surları yıkılan kalenin girişi batı yönündedir Günümüze iyi bir durumda gelebilen duvarlarında ise mazgallar ve yuvarlak kemerli üst kata ait pencereler bulunmaktadır Kale-i Bala (Yukarı Kale) (Çamlıhemşin) Kale kesme taş ve moloz taştan, 7000x2500 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olarak yapılmış, duvarlarının kalınlığı 50 cm ile 1,5 m arasında değişmektedir Kalenin doğu, güney ve kuzey kısmı oldukça sarp kayalıktır Batısı ise daha eğimli bir arazi üzerindedir Kaleye giriş kuzeybatıdandır Kaledeki duvar izlerinden batı yönünde kuleleri olduğu anlaşılmaktadır İç kısımda, doğu duvarına bitişik tonozlu mekân ise oldukça büyük bir sarnıçtır Kalenin duvarları oldukça harap bir durumda günümüze gelmiştir Zil Kalesi (Çamlıhemşin) Kale düzensiz bir kaya kütlesinin en yüksek kesiminde ve düzgün bir plana sahip olmayacak şekilde yerel moloz taştan yapılmıştır Kalede tarihlemeye yardımcı olacak herhangi bir bezemeye de rastlanmamıştır Kalenin kuzey yönündeki girişine batı yamacındaki bir yol ile ulaşılmaktadır Kale üzeri beşik tonozlu bir dehlizi olan kapının iç tarafında, tepenin kuzey kısmında kademeli teraslar halinde yapılmıştır Bu teraslar fazla yüksekliği olmayan duvarlarla birbirlerinden ayrılmıştır Tepenin güney ucunda birbirine bitişik iki mekân asıl kale bloğunu oluşturmaktadır Düzensiz planı olan bu bölümlerin kale muhafızlarının barınakları olduğu sanılmaktadır Duvarlardaki kiriş izlerinden bu mekânların ahşap döşemeli katları olduğu da anlaşılmaktadır Bu mekânın yanında muntazam dikdörtgen planlı, batı ve doğu yönüne uzanan daha küçük bir mekân vardır Bu mekânın kaleye ait bir şapel olduğu düşünülmüş ise de bunu doğrulayacak bir kanıta rastlanmamıştır Ayrıca bir şapelde bulunması gereken apsis ise burada yoktur Yalnızca kapı girişinin karşısında, batıda içerisi nişli bir girintili hücre bulunmaktadır Kalenin güney ucu duvarla çevrili bir iç kale görünümündedir Bunun batısında dışarıya doğru taşan dikdörtgen burcun başkule olduğu sanılmaktadır Bu kulenin de düzgün bir planı yoktur Ancak bütün kaleye ve çevreye hâkim bir durumdadır Duvarları 1-5-2 m kalınlığındaki başkulenin zemin katından başka, ahşap döşemeli dört katı daha bulunmaktadır Kalenin aydınlatılmazı mazgal delikleri ile yapılmıştır Ayrıca kulenin üzeri teras şeklinde örtülmüştür İç kaleden başka dış surlar ve orta surlar kaleyi çevrelemektedir Kale duvarları içerisinde dikine uzanan boru yuvalarının da günümüze gelemeyen sarnıçlara ait oldukları sanılmaktadır Bozuk Kale (Merkez) Rize Kalesi (Merkez) Kale moloz taş duvarlı olup, duvar işçiliğinde kireç harca yer verilmiştir Duvarları yaklaşık 1 m kalınlığında olan bu kalenin de düzgün bir planı bulunmamaktadır Yaklaşık olarak 5600x1500 m ölçüsünde, kuzey kenarı daha geniş olan yamuk planlıdırRize Kalesi (Merkez) Rize il merkezinin güneybatısında bulunan Rize Kalesi’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Bunu belirten bir kitabe de günümüze gelememiştir Kale ilk yapılışında İç Kale ve Aşağı Kale’den meydana gelmiş, Aşağı Kale bölümü yoğun yapılaşmadan ötürü tamamen yok olmuş ve yalnızca batı tarafındaki bazı sur parçaları ile kuleleri günümüze gelebilmiştir Rize Kalesi’nin tarihlendirilmesi konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır Bununla birlikte, Aşağı Kale surlarının bazı bölümleri Bizans İmparatoru Alexios II (1297-1330) zamanında yapılan Trabzon Kalesi ile benzerlik göstermesinden ötürü bu dönemde yapıldığı sanılmaktadır İç Kale ise, İmparator Iustinianus (527-565) zamanında yapılmıştır Sonraki dönemde de Trabzon Kommenosları zamanında Aşağı Kale’nin surları yapılmıştır Bu kale Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır İç Kale deniz seviyesinden 150 m yükseklikte, doğal bir yükselti üzerine yapılmıştır Düzgün olmayan, yamuk şekilde bir planı olan İç Kale’nin girişi doğu yönündedir Bu kapıdan küçük bir avluya girilmektedir Avludan ikinci bir kapı ile de asıl kaleye geçilmektedir İç Kale’yi çevreleyen duvarlar ve surlar kısmen düzgün kesme taştan, kısmen de moloz taştan yapılmış ve kireç harçla da sağlamlaştırılmıştır Duvar kalınlıkları 1,5 myi bulmaktadır İç Kale’nin yarım daire planlı beş kulesi vardır Ayrıca doğusuna da kayalara oyulmuş bir kuyu yapılmıştır Kale harap bir durumda iken 1990’lı yıllarda Kültür Bakanlığı tarafından onarılmıştır Bu onarım sırasında yıkılmış olan seyirdim yolu ve mazgallar yenilenmiştir Aşağı Kale , İç Kale’nin kuzeydoğu ve kuzeybatıya açılan, denize kadar ulaşan surlarla çevrili idi ABryer ve DWinfield bu kalenin surları üzerinde dokuz kulesi ve iki kapısı olduğunu tespit etmiştir Kuleleri dikdörtgen ve yuvarlak planlı olup, iki katlı idiler Günümüze ulaşan kalıntılarından üst örtüsünün tuğla tonozlu olduğu sanılmaktadır Doğu surlarından ise hiçbir iz günümüze gelememiştir Şeyh Camisi (Merkez) Şeyh Camii, Merkez Camisi'nden sonra Rize'nin en büyük camisidir Kesme taştan, kare planlı caminin önünde beş bölümlü beş küçük kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır Burası sonraki yıllarda camekânla kapatılmıştır İbadet mekânı tromplu bir kubbe ile örtülmüştür İbadet mekânı iki sıra halinde pencerelerle aydınlatılmıştır Caminin iki yanında bulunan iki minaresi birer şerefelidir Kale Camisi (Merkez) Cami eğimli bir arazi de yapıldığından ötürü altında bir zemin katı vardır Zemin kat taş ve ibadet mekânı betonarme olarak yapılmıştır Üzeri kiremitli kırma çatı ile örtülmüştür Caminin doğusunda imam odası bulunmaktadır Giriş kapısı üzerinde onarım kitabesi bulunmaktadır Kitabe: Sahibül hayrat Halil Ağa Avni Hak ile etti bir bina mescid bina Mâif-i gaybi dedi tarihini Hakken makamıdır cennet-i a’lâ Sene 1069 (1658) Caminin ibadet mekânına küçük bir son cemaat yerinden girilmektedir Kareye yakın dikdörtgen planlı caminin üzeri ahşap bir tavanla örtülmüştür İbadet mekânı yuvarlak kemerli geniş pencerelerle aydınlatılmıştır Mihrap özellik taşımamaktadır Yanındaki minaresi taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
Cevap : Tarihi Eserlerimiz |
11-12-2011 | #2 |
karamela
|
Cevap : Tarihi Eserlerimizrizede bu kadar tarihi yerler olduğunu bilmiyordum tşk bilgilenmiş oldum
__________________
zemheride taşa taş bile kuytu olurken, sen benim başıma kar yağdırıyorsun gölge etme, başka ihsan istemez |
Cevap : Trabzon |
11-12-2011 | #3 |
GöKKuŞaĞı
|
Cevap : TrabzonÇalköy Mağarası Mağara 1 km uzunluğunda olup, mağara içerisindeki 550 mlik bölüm yürüyüş parkuru olarak düzenlenmiş ve aydınlatılması yapılmıştır Altıdere Vadisi Milli Parkı Trabzon ili Maçka ilçesine 48 km uzaklıktaki Altındere Vadisi Milli Parkı’nda Sümela Manastırı bulunmaktadır Zengin bitki örtüsü ve jeomorfolojik yapısı ile tanınmış olan bu Milli Park Altındere Vadisi’nde bulunmaktadır Milli Parkın zengin florasında doğu ladini ağırlıklı olan bitki örtüsünü yapraklı ve iğneli ağaçlardan göknar, sarıçam, kestane, meşe, ıhlamur, gürgen, söğüt, karaçam, ormangülü oluşturmaktadır Aynı zamanda bu doğal ortam içerisinde geyik, karaca, çengel boynuzlu yaban keçisi, yabani domuz, ayı, kurt, çakal, tilki, yaban kedisi gibi türler yaşamaktadır Trabzon Cephanelik Binası Trabzon il merkezinde, Boztepe’nin yamacında Yeni Cuma Mahallesi’nin güneyindeki bu yapı Fatih Kulesi veya İren Kulesi isimleri ile tanınmaktadır Yapının kitabesi olmadığından yapım tarihi ve yapılış nedeni kesinlik kazanamamıştır Bununla birlikte Tarsicio Succi da Verica, Trabzon İmparatoriçesi İren’e (1340–1341) tarafından toplantı yeri olarak yapıldığını kaydetmiştir Kesme taştan yaklaşık 25–40 m çapında, 25 m yüksekliğinde iç içe geçmiş kalın duvarlı iki bölümden meydana gelmiştir Kulenin iç bölümü dört, dış bölümü ise üç katlıdır Her iki kule de yuvarlak kemerli on üçer pencere ile aydınlatılmıştır Kulenin bütünü koruma duvarları içerisine alınmıştır İstanbul Üniversitesi Yıldız Sarayı Kütüphanesi’ndeki Sultan Abdülhamit albümlerinde resmi olan, günümüze gelemeyen bu yapıdaki h1305 (1887) tarihi de cephanelik olarak kullanıldığına işaret etmiştir Yapı 1916–1918 yıllarında Trabzon’u Rusların işgali sırasında cephanelik olarak kullanılmış ve 9 Temmuz1919’da cephaneliğin patlamasıyla büyük hasara uğramıştır Günümüzde Cephanelik Trabzonlu iş adamı İbrahim Öztürk tarafından Özel İdare’den kiralanmış ve turizme hizmet amacı ile aslına uygun olarak restore edilmiştir Trabzon Kalesi (Merkez) Evliya Çelebi bu kaleden şöyle söz etmiştir: “Dağ tarafında cehennem kuyusuna benzer bir derin hendeği vardır ki yetmiş yedi adam girer Safi kesme kayadır İçinde camii, muhafazacı evleri, mahzenleri, cebehâneleri vardır” Yukarı Hisar, iç kalenin koruyucusu olup, aynı zamanda akropol görevini üstlenmiştir MÖ2000 yıllarında ilk kalenin yapıldığı sanılmaktadır Bazı eski kaynaklarda hipodrom kalıntıları, kule, hamam ve saray gibi yapıların burada var olduğundan söz edilmiştir Saray diye tanımlanan yapının kalıntılarından kesme taştan, kare plânlı olduğu anlaşılmaktadır Büyük bir rastlantıyla İmparator Iustinianus zamanında yaptırılan bölümlerde surlar yuvarlak görünümler vererek devam etmişlerdir Çeşitli devirlerde değişikliklere uğrayan iç kale, diğer hisarlardan daha yüksek olup, güneydeki iki katlı kalın bir sur ve kulelerle daha da sağlamlaştırılmıştır İç kalenin doğusu, Kuzgundere’ye bakan yamaçları yine surlarla korunmuştur Moloz ve blok taşlardan oluşan bu bölümlerde bazen insan kabartmalarına da rastlanmıştır Trabzon Müzesi’nde bulunan Osmanlı dönemine tarihlendirilen bazı kitabeler de sur duvarları arasında bulunmuştur İmparator Aleksios II’nin (1297–1330) yaptırdığı Orta Hisar, Yukarı Hisar ve İç Kale’nin devamı olup, muntazam bir görünüme sahip değildir Hisarın batısında imaret ve Zağanos kapıları, diğer bölümlerde Tabakhane ile Kule kapıları yer almaktadır Ayrıca burada Orta Hisar Camisi (Panagia Chrysokephalos Kilisesi), yeni Cuma Camisi (Hagios Eugenius), Hükümet Konağı, Zağnos Köprüsü, Kule Hamamı, Çifte Hamam, Amasya Camisi, Şirin Hatun Camisi ve Musa Paşa Camisi yer almıştır Aşağı Hisar, batıdan Zağanos burcunun hemen yanı başından denize kadar inmektedir Doğusunda Pazar ve Mumhane kapılarının bulunduğu bu surlar güneyde Orta Hisar surlarıyla birleşmektedir Aşağı Hisar’ın çevresinde StAndrea Kilisesi (Molla Siyah Camisi) Hoca Halil Camisi, Pazarkapı Camisi, Kundupoğlu ve Yarımbıyıkoğlu Evleri, Sekiz Düzenli Hamam, Tophane Hamamı, Hacı Arif Hamamı, İskender Paşa Çeşmeleri gibi tarihi eserler yer almıştır Trabzon Kalesinin bu bölümü İmparator Aleksios II zamanında (1287–1330) yapılmıştır Ancak Aşağı Hisar’daki Moloz Tabyası’nın kapısı üzerinde Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığını belirten bir tuğra ile kitabe bulunmaktadır Atatürk Müzesi (Merkez) Cumhuriyetin ilanından sonra, Atatürk 26–29 Kasım 1930 tarihinde Trabzon’a ikinci kez geldiğinde bu köşkte ağırlanmıştır Atatürk’üm çok beğendiği bu köşk daha sonra Trabzon İl Özel İdaresi tarafından hazineden satın alınmış ve İl Daimi Encümeni’nin 18 Mayıs 1931 tarihli kararı ile Atatürk’e armağan edilmiştir Atatürk 10–11 Haziran 1937’de Trabzon’a üçüncü kez geldiğinde yine bu köşkte kalmış ve vasiyetinin bir bölümünü burada yazmıştır Atatürk’ün ölümünden sonra kız kardeşi Makbule Atadan’a (Boysan) kalan bu köşk Trabzon Belediyesi tarafından 1943 yılında kamulaştırılmıştır Ardından da Trabzon Belediyesi’nce 1964 yılında Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır Günümüzde bu müze Trabzon Belediyesi’nin yönetimindedir Cephe özellikleri ve mekân düzeni, XIX yüzyıl Avrupa mimarisi özelliklerini taşıyan köşk, dört katlı kâgir bir yapıdır Birkaç mermer basamakla çıkılan birinci katın ortasında bir salon ve bunun çevresinde sıralanmış odalar vardır Salonun ortasında bir bilardo masası ile duvarda 15 Eylül 1924 Pazartesi günü Trabzon Belediyesi’nde Atatürk’e verilen ziyafette Belediye Başkanı Kazazoğlu Hüseyin Efendi’nin nutkuna karşılık Atatürk’ün söyledikleri yazılıdır Ayrıca burada Atatürk’ün Trabzon’a gelişi ile ilgili resimler sergilenmiştir Misafir odasında ampir üslupta oturma takımları, çini vazo ve bir vitrin içerisinde figürlü biblolar sergilenmiştir Diğer odalarda yemek takımları, eski bir radyo, orijinal etajerler; mutfakta kristal ve antika yemek takımları porselenler görülmektedir Ahşap bir merdivenle çıkılan ikinci katta muhafızlara ait odalar, banyo dairesi ve yatak odası bulunmaktadır Yatak odasında Atatürk’ün yattığı yatak, çalışma masası ve çizmiş olduğu bir harita ile tarihteki Türk devletlerini simgeleyen bayraklar görülmektedir Üçüncü katta ise, depo olarak kullanılan odalar dikkati çekmektedir Yapının alt katında, kalorifer dairesi ile kurnalı küçük bir hamam vardır Trabzon Müzesi (Kostaki Konağı) (Merkez) Konak, bodrum üzerine üç katlı olarak inşa edilmiştir Ana yapı malzemesi taş olan binanın dış duvarlarına, pembemsi dikdörtgen taşların eklenmesi ile zengin bir görünüm kazandırılmıştır Mimari dış cephe uygulamasında simetriden kaçınılmış, bu nedenle de farklı çatı yükseltileri ortaya çıkmıştır Yapının dış cephesi çini panolar, sütunlar, sütunçeler; pencere silmelerindeki sitilize bitkisel kabartmalarla bezenmiştir iç kısımlarda da ahşap kabartma bezeme ile kalem işi desenlere yer verilmiştir Konağın bazı odalarında alçı kabartma çerçeveler içerisine manzara resimleri yapılmıştır Müzenin bodrum katı arkeolojik eserlere ayrılmıştır Zemin katta ise XX yüzyılın başında yapılan bu konağın mimari yapısı, burada geçen tarihi olaylar ziyaretçilere kronolojik olarak tanıtılmıştır Birinci katta Trabzon’un yöresel etnografyasını tanıtan objeler sergilenmiştir Trabzon Ayasofya Müzesi (Merkez) Trabzon’da günümüze en iyi biçimde gelebilen kiliselerden biri olan Trabzon Ayasofyası İmparator IManuel (1238–1263) zamanında yapılmıştır Geç Bizans kiliselerinin en iyi örneklerinden biri olan bu yapıdan Evliya Çelebi (1648), Pitton de Tournefort (1701), Hamilton (1836), CTexier (1864), Trabzonlu Şakir Şevket (1878), Lynch (1893) ve DWinfield (1985) gibi araştırmacılar söz etmişlerdir Timur zamanında Trabzon’dan geçen İspanyol elçisi Clavijo da gezi notlarında bu kiliseye değinmiş ve bazı ilginç noktalar üzerinde durmuştur: “Ayin esnasında bir kitap kullanılmamaktadır Sonra Ayasofya’nın istisnası ile kiliselerin birinde çan yoktur Ayin yapılırken mühim kısımlarına işaret eden bir tahtaya vurulmaktadır Bütün papazlar evlidirler Ama bunlar yalnız bir kere evlenirler ve mutlaka bir bakire alırlar Papazın zevcesi ölünce papaz bir daha evlenmez” Ayasofya Kilisesi merkezi plandan oluşan, yüksek kasnaklı kubbesi, dairevi, çokgen apsidleri, portikleri ve taş süslemeleri, freskleri ile ilginç bir yapıdır Son derece güzel bir işçilik gösteren kilisenin ilk yapıldığı yıllarda manastır olarak kullanıldığı, güney yönündeki bazı duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır Ayrıca burada küçük basamaklı merdivenlerle inilen, büyük bir olasılıkla bir gürcü prensine ait olduğu sanılan mezar odası vardır Kuzey, batı ve güneyden üç ayrı girişi olan kilise, ayrı bir atrium ile nartekse sahiptir Narteksin güneyinde, iki yanında bazı mezarlar yer almaktadır Üç nefli plân düzeninde nefler ayrı ayrı apsidlerle sonuçlanmakta olup, bunlardan yandakiler yuvarlak, ortadaki beş köşelidir Orta mekân oldukça büyük ölçüde, dört mermer sütunun taşıdığı pandantifli, onikigen kasnaklı yüksek bir kubbe ile örtülmüştür Kubbenin dışında kalan bölümlerin üzerleri içten tonoz, dıştan kiremit kaplıdır Yapının batısından demir merdivenlerle kadınlar bölümüne çıkılmaktadır Kiliseden ayrı olarak, 1427 yılında yapılan çan kulesini Minas Bızıskyan şöyle anlatmaktadır: “Kule iki katlıdır Taş merdivenlerden çıktığımız birinci kat, ayin masası ile üç adım genişliğinde ve her tarafı resimlerle süslü ufak bir şapeldir Fallmerayer, kulenin doğudaki dış duvarlar üzerinde doğuya has elbiseler giymiş ve taç takmış üç kişinin freskini görmüştür” GMillet bu fresklerin büyük olasılıkla İmparator IAleksios (1417–1429) ve onun oğlu Alexander ve baldızına ait olduğu düşüncesindedir Trabzon Ayasofya’sının fresklerinin 1260 yılında yapıldığı sanılmaktadır Günümüze son derece iyi korunarak gelebilen bu resimlerin Bizans Paleologos döneminin en erken örnekleri olarak tanımlanmışlardır Özellikle burada İncil’den alınma konulara yer verilmiştir Kubbe’de Pantokrator İsa, onun altında melekler korosu ve yazıt kuşağı dikkati çekmektedir Bu kuşağın altında dizi halinde meleklerin yer aldığı bir friz, pencere aralarında oniki aziz tasvirleri yer almaktadır Pandantiflerde ise değişik görünümlere yer verilmiştir Kilise ana koridorun batısında, son akşam yemeği, Hz İsa’nın ayaklarının yıkanma sahnesi, bahçedeki can çekişme sahneleri resmedilmiştir Kuzey koridorun doğusunda, Zacharius’un öldürülmesi, dört aziz tasviri, ana mekânın (Naos) doğu kemerinde ortada Hzİsa, madalyon içerisinde iki aziz, güneyde Aziz Anna’nın yalvarışı, bir çocukla birlikte Meryem görülmektedir Kemerlerde göğe yükseliş, Meryem, pandantiflerde StLuke ve İsa’nın doğuşu, StMark, Baptism, StMatthev, İsa’nın çarmıha gerilişi, StIohannes ve Anastasis sahneleri resmedilmiştir Kilisenin batı duvarında, kıyametten önceki hesap günü, Peter’in inkârı; kuzey duvarında çarmıha geriliş, Anastasis, StSimon, StSabas, StAnthony, StEuthemios, StTheodosis ile ilgili freskler vardır Ana mekânın (Naos) kuzeyinde de Thomas’ın şüphesi, İsa’nın Tiber gölü kıyısında görünüşü, Naos’un güneyinde Havariler, kuzeyinde balık ve ekmek mucizesi, su yüzünde yürüyen İsa’nın rüzgârı durduruşu, Peter’in kaynanasının şifa buluşu resmedilmiştir Güneyde Baptism, Hzİsa Siloum havuzunda körün gözlerini açılışı, İsa’nın mabetteki doktorla konuşması, Cana’nın düğün şenliği ve kötünün iyileşmesi sahneleri duvarları süslemiştir Narteks’in güney duvarında Cananite kadının kızından şeytanın kovulması, batı duvarında suyun şaraba çevrilmesi gibi mucizeler tasvir edilmiştir Narteks’in batısında Jacobs’un rüyası, Jacobs’un meleklerle verdiği uğraş, Moses ve yanan çalılar, acılar içerisinde Job, peygamber Gideon Jesse’nin ağacı, sahnenin inkârı, muharip azizler, Abraham’ın misafirperverliği sahneleri bulunmaktadır Kilisenin batısında bulunan çan kulesi 1427 yılında yaptırılmıştır Ayrıca kuzeyinde de daha erken döneme ait üç apsisli bir şapelin kalıntısı bulunmaktadır Çakırağa Konağı (Of) Konağa batı, güney ve kuzeydeki kapılardan girilir Zemin katı tamamen kesme taş olup, kış odası, kiler ve ambar burada yer almaktadır Ahşap bağdadi kaplamalı ikinci kattaki oda sayısı tam belirlenememiştir Odaların ara bölmeleri ahşap olduğundan içerisinde değişiklikler yapılmış ve orijinalliğinden uzaklaştırılmıştır Yörede yaşayanlar bu konağın ilk yapılışında 40–50 odası olduğunu ve ağaç işi yönünden de güzel örnekler ortaya koyduğunu söylemektedirler Çakırağa Konağı 1979 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce kamulaştırılarak onarılmıştır Memiş Ağa Konağı (Sürmene) Yörede hüküm süren ve etkili olan bir ağa evinin tüm özelliklerine sahiptir İki katlı kargir evin birinci katı muntazam yontma taştan duvarları işlenmiş, dışa çok fazla sarkan saçakların yardımıyla cepheler yağmurdan korunmuştur Zemin katta aşhane bölümü diye isimlendirilen mutfak, kiler ve kemerli ocakları yer almıştır Konaktaki asıl yaşam birinci katta olup, buraya üzeri kapaklı düz bir merdivenle çıkılmaktadır Kuzeydeki sofanın sağ ve solundaki odalar selamlığa, güneydeki iki oda ise hareme aittir Zengin bir ağaç işi bezemesine sahip olan konağın kapı kanatları, pencere parmaklıkları görülmeye değer güzelliktedir Özellikle sofanın tavanı, oda kapıları, selamlığı, döner tavanı Trabzon yöresindeki en gelişmiş ve ince oyulmuş ağaç işçiliğini göstermektedir Buradaki geometrik ve bitkisel kompozisyonlar karışarak oldukça ilginç bir görüntü vermiştir Atatürk Köşkü (Merkez) Trabzon’un 7 km batısında, Soğuksu Tepesi’nde yer alan Atatürk Köşkü 1890 yılında Konstantin Kabayanidis isimli bir Rus tarafından yapılmış, 1916–1918 yıllarındaki işgal sırasında Rusların karargâhı olmuştur Cumhuriyetin ilanından sonra, Atatürk 26–29 Kasım 1930 tarihinde Trabzon’a ikinci kez geldiğinde bu köşkte ağırlanmıştır Atatürk’üm çok beğendiği bu köşk daha sonra Trabzon İl Özel İdaresi tarafından hazineden satın alınmış ve İl Daimi Encümeni’nin 18 Mayıs 1931 tarihli kararı ile Atatürk’e armağan edilmiştir Atatürk 10–11 Haziran 1937’de Trabzon’a üçüncü kez geldiğinde yine bu köşkte kalmış ve vasiyetinin bir bölümünü burada yazmıştır Atatürk’ün ölümünden sonra kız kardeşi Makbule Atadan’a (Boysan) kalan bu köşk Trabzon Belediyesi tarafından 1943 yılında kamulaştırılmıştır Ardından da Trabzon Belediyesi’nce 1964 yılında Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır Cephe özellikleri ve mekân düzeni, XIX yüzyıl Avrupa mimarisi özelliklerini taşıyan köşk, dört katlı kâgir bir yapıdır Kesme taştan yapılmış olup, yanında çıkıntılı olarak bir bölüm kuleyi andırmaktadır Üzeri kiremitle kaplanmıştır Nemlizade Konağı (Merkez) Trabzon Gazi Mahallesi’ndeki bu konağı Nemlizade Hacı Ahmet 1896 yılında yaptırmıştır Oldukça geniş bir alana yayılan dört katlı, harem ve selamlıktan oluşan kargir bir yapıdır İlk yapıldığı yıllarda 22 odası olduğu söylenmektedir Selamlık bölümü zemin katı ve depoları kapsayarak yapının kuzey bölümünü tümüyle kaplar Zemin katta XIX yüzyıla tarihlendirilen Kütahya işi çini panolar bulunmaktadır Üst katlarda geniş ocaklı odalar ve ağaç işi bezemeler yaygın olarak kullanılmıştır Güneyde yer alan hareme selamlıktan çok daha fazla özen gösterilmiştir Özellikle üç ve dördüncü katlar çocuklara ayrılmıştır Nemlizade Konağı 1945–1963 yıllarında tütün deposu, 1963–1973 yıllarında Fatih Eğitim Enstitüsü olmuştur 1975’ten bu yana da Trabzon İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’dir Trabzon Trabzon Sivil Mimari Örnekleri Trabzon evleri kuruldukları bölgelerde değişik özellikler gösterirler Yapı malzemelerinin aynı olmasına karşın, evlerin yapım teknikleri ve biçimlenişleri Trabzon’daki bölgeler arasındaki farkı ortaya koyarlar Her bölge için de kendi yapı geleneğini hissettirirler Trabzon evleri bölge olarak bakıldığında üç ana plan düzeni gösterirler Batı Trabzon’daki evler salonlu ve aşhaneli, merkezdekiler aşhaneli, doğu Trabzon’dakiler aşhaneli ve hayatlıdırlar Ayrıca duvarlar arasında da üç türlü duvar sisteminin uygulandığı görülmüştür Bunlar ahşap taşıyıcılar arasında taş dolgulu duvarlar (dolma duvarlar), taş duvarlar, ahşap duvarlardır XIX yüzyıldan günümüze kadar ulaşan evlerde açık sofa plan düzeni ön plandadır Ancak zaman zaman da bu sofalar içeriye alınmış, çevresine odalar yerleştirilmiştir Odaların içlerine birer ocak yerleştirilmiştir Genellikle alt katlar taş duvarla örülmüş, üzerlerine ahşap gergili dolma taş ve moloz dolgulu duvarlar örülmüştür Sıva kaplı olan duvarlar tuğlalarla dekore edilmiş, dikine ve çapraz şekillerle birbirlerinden değişik görünümler elde edilmiştir XIX yüzyılın barok ve rokoko etkileri Trabzon evlerinde kendisini açıkça göstermiştir Kemerli revaklar, ince uzun pencereler, kalem işleri ve duvar resimleri ile ilginç bir iç mimari ortaya çıkmıştır Trabzon evlerinde dışa açılan kapılar, iç kapılara göre daha büyük olup, evin içerisinde hayvanların girmesini önlemek amacı ile zeminden 120-150 cm yüksekliğinde perde denilen ve kapalı tutulan bir kapı daha bulunmaktadır Evlerin orta mekânı çevresinde odalar sıralanmıştır Bunlar hayat, çamaşırlık ve diğer odalardan meydana gelmiştir Hayattan geçilen bu odalar çoğunlukla bir koridor çevresinde sıralanmıştır Hayatın yanındaki en büyük odaya başoda ismi verilmiştir Başoda içerisinde ocak ve sedirler bulunmakta olup, daha çok konukların ağırlanmasında kullanılmaktadır Başodanın karşısında bulunan bir veya iki oda ise, köşk oda olarak isimlendirilmiş ve manzaraya yönelik olduğundan ötürü de ev halkından genç evlilere ayrılmıştır Trabzon evlerinde merkez yemek pişirilen mekânlardır Burada yalnızca yemek pişirilmez, yemek yenir, oturulur, dinlenilir ve yıkanılır Evlerin plan şemasında ana bölümü oluşturan bu mekânlar aşhane olarak isimlendirilmiştir Bazı evlerde bu mekânlar son derece gelişmiş olup, evin yarısını kaplayacak büyüklüktedir Evlerin girişi ile aşhaneler birbirleri ile bağlantılıdır Döşemesi sıkıştırılmış topraktan olup, girişten sonra aşhane buradan da merdivenle üst kata çıkılmaktadır Aşhanede sürekli ateşi yanan bir ocak bulunmakta olup, bu ocağın üzerinde ucunda çengel bulunan bir zincir sarkıtılmıştır Bununla da yemeğin türüne göre kazanlar asılarak pişmesi sağlanmaktadır Aşhanede ocağın çevresinde dolaplar sıralanmış ve bu dolaplara mutfakta kullanılan araç ve gereçler konulmuştur Yöredeki ağaçların bolluğundan ötürü, yapıların dışa açık sofaları çıkmaları, merdivenleri geniş saçakları, kepenkleri, kapıları ve eliböğründeleri ağaçtan yapılmıştır Ayrıca eliböğründe yerine kullanılan destekler üst üste oturtulmuş kirişler ve çatılarda da fazlaca yontulmadan tomruklar kullanılmıştır Evlerin üzeri kemer çatı, üç omuz çatı ve dört omuz çatı diye isimlendirilen yöreye özgü çatılar ile örtülmüştür Trabzon yöresinin kırsal kesimindeki köy evleri çoğunlukla belirli bir eğimde ve yamaçlarda yapılmıştır Doğanın yeşilliği ile kaynaşan bu evlerde önünde uzanan ovalara açık, büyük bir sofaya yer verilmiştir Bu sofadan evin diğer odalarına geçilmektedir Üst kattaki odalarda ocak ve yıkanma yerlerine rastlanmaktadır Arazinin eğiminden yararlanılarak da ahırlar alt katta bulunmaktadır Bu tür evlerin duvarları taş ve araları da moloz taşla doldurulmuştur Çatılarda örtü malzemesi olarak genellikle hartama veya kiremit kullanılmıştır Hartamalar 3-5 mm Kalınlığında, 8-10 cm boyunda dilinmiş çıralı ağaçlardır Kiremit örtüler daha çok sahil kesimlerinde, kiremit ocaklarına yakın köylerde kullanılmıştır 1940’lardan sonra hartama yerini önce tenekeye, 1960’tan sonra da oluklu saça terk etmiştir Trabzon’un sahil kesimindeki evlerde döşemeler sıkıştırılmış topraktır Geri kalan bölümleri ise ahşaptır Trabzon evleri her zaman kendi özelliklerini korumuş ve her yeni gelişme bir öncekinin devamı şeklinde olmuştur Köy evleri doğanın bir parçası olarak düşünülmüş, şehir evleri ise pencere ölçüleri, cephe yükseklikleri, cumbaları ve çatı alınlıkları ile Trabzon’a özgü bir karakter taşımaktadır Ardıçyayla Köprüsü (Maçka) Köprü moloz taştan, tek gözlü olarak yapılmıştır Üzerindeki yoldan ötürü kavislidir Hasar gören köprü değişik dönemlerde onarılmıştır Ayşe-Gülbahar Hatun Türbesi (Merkez) Prof Dr Haşim Karpuz’dan öğrenildiğine göre, kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Rum hanımı dünyadan ahiret semtine yüz döndürünce Sonsuzluk tahtını ve devamlılık diyarını göze almak icab etti Onun himmetinin yanağı dünyanın fani devletinden yanınca Yüksek tensibe uyarak yüzünü devamlılık devletine koydu Allah’ın feyzinden onun yüzüne devamlılık rahmeti inince Vefat tarihi devamlılık rahmeti onun yüzündedir Oldu h911 (1505–1506)” Ayşe Gülbahar Hatun Türbesi çeşitli onarımlar görmüş, ancak bu onarımlar yapının mimari özelliğini bozmamıştır Türbe, sarımsı kesme taştan yapılmıştır Köşeleri 380 m genişliğinde sekizgen plânlı olup, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Türbe içerisine sivri kemerli bir nişin içerisinde bulunan kapıdan girilmektedir İçeride mihrap nişine yer verilmemiştir Köşelerde sivri kemerli birer penceresi vardır Pencerelerin kemerlerinde gri taşlar dekoratif olarak kullanılmıştır Bezeme olarak içeride kalem işleri ile süslenmiştir Türbe içerisinde iki mermer sanduka daha bulunmaktadır Bunlardan biri 1499 yılında ölen şehzade Salih’e, diğeri de Yavuz Sultan Selim’in 1503 yılında ölen kızı Kamer Sultan’a aittir Türbe dışına XIX yüzyılda Yusuf ve Asım Paşalar gömülmüşlerdir Çarşı Cami (Merkez) Kesme taştan, barok-ampir üsluplarının karışımı olan cami, kalın taş duvarlı, dikdörtgen plânlıdır İbadet mekânı altı kalın sütunun taşıdığı büyük bir kubbe ile örtülmüştür Kuzey ve güney yönlerinde üçerden altı kubbe, yanlarında bunun dışında kalan bölümler tonozlarla örtülmüştür Kuzey yönü meyilli bir araziye rastladığından son cemaat yeri oldukça yüksek tutulmuş ve bunun sonucu olarak aşağıda meydana gelen boşluklara dükkânlar yerleştirilmiştir Kare kaideli, kare başlıklı sütunlar ve kemerlerle son cemaat yeri üç bölüme ayrılmıştır Yapının kuzey, batı ve doğu yönündeki girişlerinden bugün yalnızca kuzey ve batı kapıları kullanılmaktadır Bunlardan kuzey kapısı üzerinde, yazıtın iki yanında alçıdan cami maketleri ile Sultan Abdülhamit’in tuğraları yerleştirilmişti Güzel bir mermer işçiliği olan mihrap, İskender Paşa, Konak ve Yeni Cuma camileri ile yakın benzerlikleri olduğundan aynı yıllarda yapılmış olabileceğini işaret etmektedir Mermer minberin iki yanındaki çiçek motifleri Barok, Ampir üsluplarının özelliklerini yansıtmaktadır Siyah-beyaz taştan çokgen gövdeli minaresi tek şerefeli olup, son cemaat yerinin sağında yer almaktadır Caminin doğusunda bulunan medrese ile bugünkü şadırvanın olduğu yerde, 1847 yılında yaptırılmış olan muvakkithane yıkılmış ve günümüze gelememiştir Bu muvakkithanenin kitabesi Trabzon Müzesi’ndedi Ahi Evren Dede Cami (Merkez) Günümüze ulaşan Ahi Evren Dede Camisi h1305 (1887-1888) yılında Trabzon’un sevilen kişilerinden, Sultan Abdülaziz’in baş müezzinlerinden Hacı hakkı Baba tarafından onarılarak bugünkü şeklini almıştır Cami kare plânlı, taş duvarlı ve ahşap çatılı idi Ancak 1976 yılında yapılan onarımda üzerine kubbe ilave edilmiştir Mihrap ile minberi sade olup, minaresi küçük ve tek şerefelidir Hızır Bey Cami (Merkez) Yapı üslubundan XVIII yüzyılda yenilendiği anlaşılan cami kesme taş duvarlı, içten kubbe dıştan çatı örtülüdür İki katlı son cemaat yeri, mihrap ve minber barok özellikleri göstermektedir Mihrabın her iki yanındaki küçük sütunlar asma yaprakları ile bezenmiştir İskender Paşa Cami (Merkez) Evliya Çelebi bu yapıdan şöyle söz etmektedir: “Kâfir meydanı diye bilinen meydanın doğu tarafında, yekpare mavi kubbeli bir camidir İçeriden güzel bir minaresi vardır Ayrıca cami avlusunun kuzeyinde birçok odalarla süslenmiş mamur bir okutma yeri vardır ki talebesinin belirli vazifeleri olduğu söylenir” Evliya Çelebi’nin külliye olarak sözünü ettiği bu yapı topluluğundan günümüze yalnızca camisi ile çeşmesi gelebilmiştir Kesme taştan yapılan İskender Paşa Camisi, Gülbahar Hatun Camisi ile birlikte h1301 (1803) yılında onarım geçirmiş, ana kubbenin dayandığı kuzey duvarı kaldırılmış, bunun yerini iki sütun almış ve ağırlık buraya verilmiştir Böylece kubbe duvarı geriye çekilmiş, ibadet yeri genişletilmiş ve ön bölüme de bir son cemaat yeri eklenmiştir Geniş kemerli beş bölümlü son cemaat yeri XIX yüzyıl özellikleri göstermekte olup, dış portal üzerindeki h1301 (1803) tarihi konuya açıklık getirmiştir Yanları kapalı olan son cemaat sütunlarının kare kaide ve başlıklı oluşlarının yanı sıra ahşap bir çatı ile örtülü oluşları buraya ilginç bir görünüm kazandırmıştır İbadet mekânı dıştan kiremit kaplı tek bir kubbenin örttüğü kare plânlıdır Kuzey yönünden kubbenin örtemediği bölümler tromplu küçük kubbelerle tamamlanmıştır Barok-ampir karışımı bezemeye sahip olan mihrap orijinal değildir Konak Camisi, yeni Cuma Camisi ve Çarşı Camisi mihrapları ile benzerlik gösteren mihrabın bordürlerinde stilize bitki motifleri, helozoni şekiller ve asma yapraklarından oluşan bir bezemeye yer verilmiştir Cami içerisindeki bezemelerde de geç devir özellikleri gösteren kalem işleri ile karşılaşılmaktadır Mermer minberin her iki yanında yüksek kabartma motifleri ile rozetler dikkati çekmektedir Caminin içerisinden çıkılan minare sekizgen bir kaide üzerine oturan bir sıra taş, beş sıra tuğladan meydana gelmiştir Şerefe altlarında da tuğladan yapılmış bezemeler olup korkuluklarında taşa işlenmiş dairevi motifler ve rozetlerle süslenmiştir İskender Paşa’nın mezarı h948 (1535–1536) caminin batısındadır Ayşe-Gülbahar Hatun Cami (Merkez) Trabzon’daki Türk eserleri arasında Gülbahar Hatun Camisi’nin ayrı bir yeri ve önemi vardır Atapark diye isimlendirilen alanda yer alan bu camiyi Sultan II Beyazıt’ın karısı ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe-Gülbahar Hatun yaptırmıştır Ancak caminin kitabesi günümüze ulaşamadığından yapım tarihi ve mimarı kesinlik kazanamamıştır Bununla birlikte, caminin yanında bulunan Ayşe-Gülbahar Hatun Türbesi’nin h911 (1505–1506) tarihi biraz ışık tutmaktadır Büyük bir olasılıkla Gülbahar Hatun Camisi de aynı tarihlerde yapılmıştır Yapı çeşitli devirlerde birçok onarım geçirmişse de orijinal durumundan pek fazla uzaklaşmamıştır Caminin giriş kapısı üzerindeki h1301 (1885) tarihli kitabe onarım kitabesidir Cami koyu gri ve sarımtrak beyaz taştan yapılmıştır Caminin ters T veya zaviyeli camiler plan tipinde olduğu, onarımlar nedeniyle de geç devir özellikleri taşıdığı görülmektedir İbadet mekânını örten ana kubbe 1500x1500 m ölçüsünde olup, pandantiflerin yardımıyla dört duvar üzerine oturtulmuştur Bu mekânın yanlarında ters T’nin kolları ise cemaate daha çok yer kazandırmak amacıyla son yıllarda yıkılarak ortadan kaldırılmıştır Evliya Çelebi bu camiden söz etmiştir: “Aydınlık bir camidir Çok sağlam vakfiyesi vardır Polathane ismi ile anılan Akçaabat da bu caminin vakıflarındandır Ayrıca daha başka vakıf köyleri vardır Yekpare kubbesi içinde nice kandiller yanar Duvarlarının bir sıra taşları cilalıdır Bir sofa beyaz ve cilalı taşlarla yapılmıştır Bu caminin bitirilmesinde ebcet hesabıyla h920 (1514–1515) eder” Ayrıca cami avlusunun dört bir yanında yüksek odalarla süslenmiş bir medresesi olduğunu söyleyerek buradaki görevlilere de değinmiştir: “İmam ve talebeye aydan aya vakıf tarafından belirli vazife, et ve mum parası verilirdi” Bugün bu medreseden günümüze hiçbir iz gelememiştir Son cemaat yeri baklava başlıklı altı sütunun taşıdığı kemerler üzerine oturan beş kubbeden oluşmaktadır Kubbelerin içleri 1905 yılında yapılan onarım sırasında kalem işleriyle bezenmiştir Beyaz kesme taştan, 120 m kalınlığındaki cami duvarları üzerine kubbe oturtulmuştur Son derece güzel aydınlatılan caminin mihrabı mermerden beş bölümlüdür Baklava motifleriyle sonuçlanan mihrabın boyanmış oluşu, onu doğal güzelliğinden uzaklaştırmıştır Burada dolaşan yazı frizi caminin h1301 (1803) yılında onarım geçirdiğine işaret etmektedir Sekizgen bir kaide üzerinde, caminin sağında yer alan minare iki sıra siyah, bir sıra beyaz taşların işlenmesiyle meydana gelmiş olup mukarnaslı, tek şerefelidir Ayrıca caminin önündeki şadırvan önceden buradaki bir avluya işaret etmektedir Günümüze oldukça iyi bir durumda gelen bu şadırvan, 1967 yılındaki onarım sırasında yenilenmiştir |
Cevap : Artvin |
11-12-2011 | #5 |
GöKKuŞaĞı
|
Cevap : ArtvinArtvin Evleri Artvin sivil mimari örnekleri kırsal kesimde dağınık bir yerleşim düzeni göstermektedir Bu bakımdan bir çok sivil mimari örneği ilin vadi ve tepelerinde ayrı yapılar halindedir Buradaki konutların çevresinde bahçeler ve tarım alanları ağır basmaktadır Evlerin çoğunda birinci katların yapımında taş kullanılmış, üzerine kerpiç veya ahşaptan ikinci katlar yerleştirilmiştir Taşın kolay bulunmadığı bölgelerde ise evler, ağaç kazıklar üzerine oturtulmuştur Bu bölümler hayvan barınakları için kullanılmışsa da gerçekte iklimin yağışlı ve nemli oluşundan ötürü sel ve su baskınlarından evlerin korunması amacıyla böyle bir plan düzeni uygulanmıştır Yaylalardaki bu evlerin yanlarında üzerleri örtülü, çevresi ot ve saman deposu olan ek yapılar da bulunmaktadır Artvin il merkezinde bulunan ve günümüze ulaşabilen evler genellikle iki katlıdır Bunların da temelleri moloz taştan ve kaba taştan yapılmıştır Birinci katlar taş duvarlı olup, bunların üzerine ağaç direklerin yardımıyla kerpiç ve çoğu kez de tuğla kullanılmıştır Üst örtüler geniş saçaklı olup, çatı altı kirişlerinde yağmurun fazla yağmasından ötürü koruyucu olarak ince kütüklere yer verilmiştir Evlerin ilk katı bir taşlık çevresinde, mutfak, depo, kiler gibi bölümler; üst katlarda ise bir sofa etrafında sıralanmış odalardan oluşmaktadır Bu odalar dikdörtgen pencereler ve üzerlerindeki tepe pencereleri ile aydınlatılmıştır Çoğunlukla ahşap malzemeye önem verilmiş, kapı, dolap ve pencerelerde son derece güzel ağaç işçiliği gözlenmektedir Artvin evlerinin bir özelliği de Serender ismi verilen ek yapılardır Serenderler genelde tüketime yönelik besin maddelerinin bozulmadan uzun süre saklanması için yapılmış olan yapılardır Ahşap veya taştan yapılan serenderler çoğu kez dikdörtgen olup, temel duvarları üzerine, köşelere yarım geçmelerle birleştirilmiş taban ağaçları yerleştirilmiş ve sonra bunların etrafı üst yüzeyi konik, teker adı verilen tahta tekerlekler takılmıştır Bu tekerlerin özelliği de direklere kolaylıkla tırmanabilen kemirgenlerin ambarlara girmesini önlemektir Serenderlerde hava sirkülasyonunu sağlamak için ızgara döşemelere önem verilmiştir Şavşat (Satlel) Kalesi Ardanuç Kalesi (Ardanuç) Artvin (Livana) Kalesi İskender Paşa Camisi (Ardanuç) Zeytinlik Camisi (Artvin) Zeytinli Camisi kitabesinden öğrenildiğine göre 1857 yılında Saliha Hanım tarafından yaptırılmıştır İlk yapıldığı yıllarda kuzey yönündeki bir çınar ağacından minare olarak yararlanılmıştır Sonraki yıllarda bu çınar yıkılmış ve yerine yakın tarihlerde bir minare eklenmiştir Büyük bir onarım geçirmeyen yapı orijinalliğini koruyarak XIXyüzyıl köy camilerinden bir örnektir Hoşap Kalesi |
Cevap : Aksaray |
11-13-2011 | #6 |
GöKKuŞaĞı
|
Cevap : AksarayAksaray Melik Gazi Hangâhı Bu yapının ne amaçla yapıldığı anlaşılamamaktadır Planı yan mekanlı, zaviyeli camilere benzemektedir Aynı zamanda Konya Sahip Ata Hangâhı, Afyon Boyalıköy Kureyş Baba Hangâhı ve Çorum Mecitözü Elvan çelebi Dergâhı ile plan bakımından benzerlik göstermektedir Ancak bu yapılar Aksaray hangâhında olduğu gibi çini kaplı değildir Hangâhın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir Ancak, yapının üzerinde bulunan çinilere dayanılarak XIII-XVyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Hangâha ismini veren Melik Mahmud Gazi, Danişmendli hükümdarlarından Nizameddin Yağıbasan’ın oğlu olup, asıl adı Muzafferiddin Melik Mahmud Gazi’dir Hangâh, kesme ve moloz taşı ile tuğla karışımı bir malzemeyle yapılmıştırGünümüze kalıntı olarak gelen bu yapının ortasında kubbeli bir mekân, bunun etrafında biri giriş olmak üzere üç eyvanı bulunduğu anlaşılmaktadır Ayrıca güneydoğu köşesine bir, batı yönüne de iki oda eklenmiştir Kuzeydeki girişin üzeri iki, diğer bölümler tek katlıdır Kaynaklardan ve bazı kalıntılarda çinili olduğu öğrenilmektedir Ege Üniversitesi Sanat Tarihi bölümü Öğretim Üyesi ProfDr Bekir Deniz 1994 yılında yaptığı araştırma ile hangâhı ortaya çıkarmış ve planını çizmiştir Öresin Han (Aksaray Hanın cephesi ve portali yıkılmış, kitabesi de günümüze ulaşamamıştır CErdman bu hanın XIIIyüzyıl sonlarında yapıldığını ileri sürmüştür Küçük ölçüde olan bu hanın avlusu bulunmamaktadır 560 m2’lik hanın üzerini iki yüksek haçvari tonoz, alçalan bölümlerini de küçük tonozlar örtmektedir İç mekanı beş nefli olup, Çay’daki hanın daha geç yapılmış bir örneğidir Alayhan (Aksaray Aksaray-Kayseri yolu üzerinde yer alan Alayhan’ı Sultan IIKılıçarslan (1156-1192) yaptırmıştır Sultan Kılıçarsalan Aksaray yakınında bir çok konaklama yerleri daha yaptırmıştır Büyük olasılıkla Alayhan’ı Sultan IIKılıçarslan’ın son dönemlerinde, 1192’de tamamlandığı sanılmaktadır Anadolu’daki sultan hanlarının ilk örneklerinden olan bu han da klasik Selçuklu han ve kervansaraylarının plan ve mimari özellikleri bir araya getirilmiştir Özellikle burada sultan hanlarında görünen mukarnas dişli iç portal, ışık kubbeli orta tonoz, yanlarda yedişer dikey tonoz ile diğer hanlardaki özellikler Alayhan’da bütünleşmiştir Hanın avlusu yıkılmış olup, bu avluya giriş Selçuklu hanlarına özgü mukarnas bezemeli bir portaldendir Günümüze iyi bir durumda gelen bu portal geniş bordürler, iç içe geçmiş sekizgenlerin oluşturduğu geometrik bir düzeni bezemede yansıtmaktadır Portal mukarnas sıralarının en altında Kılıçarslan’ın arması olan iki gövdeli bir aslan figürü vardır Aksaray Sultan Hanı İpek yolu üzerinde bulunan, kervanların güvenli bir şekilde konaklamasını sağlamak amacı ile yapılan bu han, Türkiye’deki en büyük han örneğidir Aynı zamanda Moğol saldırılarına karşı kale amaçlı olarak da kullanılmıştır Selçuklu sultanları tarafından yaptırıldığından ötürü Sultan Hanı ismi ile anılan bu hanın, yazlık ve kışlık bölümleri bulunmaktadır Büyük Han denilen yazlık kısmı 4935x6175 m ölçüsünde olup, yapının önünde bulunmaktadır Küçük Han denilen kışlık kısım ise 3290x5515 m ölçüsünde olup, Büyük Han’ın arkasındadır Her iki han 11690 m uzunluğunda ve toplam 4866 m2’ye yakın bir alanı kaplamaktadır Sultanhanı’nın giriş portali Sivas’taki Gök Medrese’ye benzemektedir Sivri kemerli bu giriş kapısı Selçuklu üslubunda geometrik bezemelerle süslenmiş, Selçukluların taş işçiliğini yansıtmaktadır Kapının kemeri üzerinde dört satırlı h626 (1229) kitabesi bulunmaktadır: “Bu mübarek hanın yapılmasını Sultanların yücesi, şahin şahların ulusu, Arap ve Acem sultanlarının efendisi, memleketler açan, müminler beyinin ortakçısı din ve dünyanın yükseği Keyhüsrev oğlu Keykubat 626 yılında emretti” Bu kitabenin ve kemerin altında “Elminnetü L’illah” (Kudret Tanrının’dır) duası yazılıdır Girişten sonra uzun bir dehliz ile avluya ulaşılır Bu avlunun sağında 10 adet bölme arabalara ve hayvanlara ayrılmıştır Avlunun sol tarafında da kemerli sütunlarla birbirine bağlı yolculara mahsus hücreler, 1040 m derinliğinde salonlar, iki hamam ve ambarlar bulunmaktadır Avlunun ortasında 785x785 ölçüsünde kare planlı, üzeri kubbe ile örtülmüş bir köşk mescit bulunmaktadır Bu mescitte Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerinden bezemeler vardır Bu avludan basık kemerli bir kapı ile kışlık kısma geçilir Üzeri tonozla örtülü bu bölüm, kare kaideli, dört kısa, sekiz sütunla beş bölüme ayrılmıştır Ortadaki bölüm diğerlerinden daha yüksek ve geniş olup, ortadaki bölümün üzeri pandantifli, sekiz kenarlı kasnağı olan bir kubbeyi taşımaktadır Bu mekanın içerisi mazgal biçiminde pencerelerle aydınlatılmıştır Sultanhanı’nın mülkiyeti Vakıflar genel Müdürlüğü’ne ait olup, Sultanhanı Belediye Başkanlığı’nca işletilmektedir Aksaray Ağzıkarahan (Hoca Mesut Hanı) Kervansarayı Aksaray-Nevşehir karayolunun 15 kmsinde bulunan Ağzıkara Han Osmanlı kaynaklarında Hoca Mesud Hanı olarak geçmektedir Bu hanı kitabesinden öğrenildiğine göre Hoca Mesut Bin Abdullah yaptırmış, hanın hol kısmı IAlaaddin Keykubat zamanında 1231’de, avlusu IIGıyasettin Keyhüsrev’in hükümdarlığının ilk yıllarında, 1237’de tamamlanmıştır Ağzıkara Han, handan çok kuleleri, duvarları ile bir kale görünümündedir Bunun da nedeni İpek Yolu üzerinde bulunan, kervanların güvenli bir şekilde konaklamalarını sağlamaktır Aynı zamanda da Moğol saldırılarına karşı kale amaçlı olarak da kullanılmıştır Ağzıkara Han, iki portali, köşk mescidi, hamamı, imareti, yazlık ve kışlık yerleri gözetleme kuleleri ve çeşmeleri ile bir kervansaray konumundadır Burası aynı zamanda korunaklı bir askeri konaklama ve sığınma yeridir Duvarlarının üzerinde mazgalları bulunmakta idi Ancak, Aksaray’daki köprülerden birini tamir eden Hacı Ali Paşa buradaki mazgal taşlarının çoğunu söktürerek orada kullanmıştır Ağzıkara Han’ın portali Aksaray Sultanhanı iç portali ile yakınlık göstermektedir Portalin duvarları kuvvetli rölyefler halinde, geometrik desenler, birbiri içerisine geçmiş yıldızlar ve rozetlerle bezenmiştir İç ve dış olmak üzere iki portali olan hanın girişinden sonra ulaşılan avlunun ortasında kare planlı, mukarnaslı tromplara oturan sekiz bölümlü oldukça yüksek kubbeli bir köşk mescit bulunmaktadır Bu avlunun üç yanında hücreler yer almaktadır Avlunun solunda her sırada beşer tane olmak üzere dört sıra sütun ile iç bölüme geçilmektedir Kalın duvarları olan bu bölümde hücrelerin üzerleri tonozlarla örtülmüştür Ağzıkara Han’da bitkisel ve figürlü bezeme kullanılmaması dikkat çekicidir Sanat tarihçiler bunun nedenini açıklayamamaktadırlar Aksaray Zinciriye Medresesi Zinciriye Medresesi Karamanoğulları’ndan IIİbrahim bey tarafından (1424-1463) yaptırılmıştır Zinciriye Medresesi eyvanlı ve açık avlulu medrese plan düzenindedir Medrese yüksek duvarları ile dıştan kale görünümündedir Ayrıca duvarların üzerinde taş mazgallar bulunmaktadır Kesme taştan yapılmış olan medresenin ortasında dikdörtgen planlı, açık avluludur Bu avlunun dört kenarında eyvanlar ve eyvanların arasında da revakların arkasında üzerleri kubbe ve tonoz örtülü 18 medrese odası sıralanmıştı Sivri kemerlerle eyvanlar birbirlerine bağlanmışlardır Eyvanların üzerinde Selçuklu üslubunda bitkisel motifler bulunmaktadır Bunlardan mihrap yönündeki eyvanın cephesi geometrik, taş oyma motiflerle bezenmiştir Ayrıca burada mozaik kakma çinilerin izleri de görülmektedir Giriş avlusunun ekseninde sivri kemerli bir taç kapı ile içerisine girilen iki kubbeli dershane bölümü bulunmaktadır Medresenin portali çok ince bir taş işçiliği ile örgü motifleri, geometrik yıldızlarla bezenerek Selçuklu cephe portallerinin devamını göstermektedir Portalin dış köşelerine birer sütuncuk, iki tarafına da hücreler eklenmiştir Medrese, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında hapishane olarak kullanılmış, bu nedenle de bazı yerleri de yıkılmıştır Zinciriye Medresesi 1969 yılında Niğde Müzesi’ne bağlı müze deposu konumuna getirilmiş ve 1985 yılında da Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş ve Aksaray Müzesi olarak ziyarete açılmıştır Eğri Minare (Kızıl Minare) (Aksaray) Eğri Minare Camisi yapılan onarımlar nedeniyle özelliğinden uzaklaşmıştır Önünde birbirlerine kemerlerle bağlı beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır İbadet mekanının ve son cemaat yerinin üzeri kırma çatı ile örtülüdür İçerisinde belirgin bir süsleme elemanına rastlanmamaktadır Cami özelliğini günümüzde Türkiye’nin Pisa Kulesi olarak isimlendirilen minaresinden almıştır Minare, kare kaideli silindirik gövdelidir Tuğla gövde ince bir silme ile ikiye ayrılmış olup, yer yer zikzaklı bezemeler, üst kısmında da büyük çoğunluğu dökülmüş olan yeşil çiniler bulunuyordu Tek şerefeli olan minarenin içerisinde 92 basamak bulunmaktadır Ulu Cami (Aksaray) Caminin portali Selçuklu döneminin tipik örneklerinden olmasına rağmen, yapılan onarımlardan ötürü özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Zamanla önündeki avlunun zemini yükselmiş bundan ötürü de portal alçak olarak görülmektedir Portalin iki tarafında dışarıya taşkın çıkmalar olup, hafif yuvarlak kemerli girişin üstü sivri bir şekilde sonuçlanmaktadır Kesme taştan yapılan Ulu Cami’nin dışına destek amaçlı koyulan payandalar cephenin görünümünü çirkinleştirmiştir İç mekan mihrap duvarına dikey olarak beş sahından meydana gelmiştir Her sırada dörder tane olmak üzere 16 sütunun oluşturduğu bölümler çapraz tonozlarla örtülmüştür Bu sütunlar birbirlerine kemerlerle bağlanmıştırYalnızca kubbe önü ile müezzin mahfilinin üzeri küçük kubbelerle örtülüdür İç mekan girişin iki yanında ve mihrap duvarında üçer pencere ile aydınlatılmıştır Caminin kuzey yönü iki katlı olup, ikinci kattaki bölümler de tonozlarla örtülmüştür Aksaray’da Kılıçaslan’ın yaptırmış olduğu cami harap olunca, minberi oradan alınarak Ulu Cami’ye yerleştirilmiştir Bundan ötürü de Ulu Cami’nin Selçuklu eseri olduğu sanılmıştır Oysa Ulu Cami Karamanoğulları dönemi Ulu Cami tipindedir Selçuklu ağaç işçiliğinin en güzel eserlerinden olan minber abanozdan olup, üzerinde kabartma tekniğinde geometrik şekiller bulunmaktadır Caminin ilk minaresinin ne şekilde olduğu bilinmemektedir Bugünkü minaresi ise 1925 yılında yapılmıştır |
Ardahan |
11-13-2011 | #7 |
GöKKuŞaĞı
|
ArdahanAnonim Kümbet (Ahlat) Ahlat kümbetlerinden farklı bir görünümü olan bu kümbet bazı noktalardan Emir Ali Kümbetine benzemektedir Büyük olasılıkla burada Emir Ali Kümbetinin değişik bir şekli uygulanmıştır Kümbet 694 X 694 m ölçüsünde kare kaide üzerine tek katlı olarak yapılmıştır Kümbet mimarisinden çok türbe mimarisine yakınlık gösteren bu yapı kesme taştan,sade bir işçilik göstermektedir Zeminden itibaren 280 m yüksekliğindeki beden duvarları hafif dışarı taşkın profilli üçgen pahlarla sekizgen kasnağa geçmektedir Profilli bir kuşak kasnağı dolaşmakta ve dar bir silme ile sonuçlanmaktadır Bu kasnağın üzerinde sekizgen kenarlı piramidal üst örtü bulunmaktadır Kümbetin doğu cephesinin ortasında bulunan üç basamaklı bir merdiven ile çıkılan kapının üzerinde yalnızca rozet bulunmaktadır İçerisi üç pencere ile aydınlatılmaktadır Bunlardan iki pencerenin arasına küçük bir niş halinde mihrap yerleştirilmiştir Bu kümbet Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından l971 yılında onarılmıştır Ramazan Tabyası (Ardahan) Moloz taştan yapılmış olan tabyanın içerisi yuvarlak tonozlarla örtülmüş ve sıvanmıştır Çevresinde yer altı kışlaları ve toprak siperler bulunmaktadır Ardahan Tabyaları Posof Çayı Üzerindeki Rus Köprüsü (Ardahan) Posof’un 2 km güneydoğusunda, Posof çayı üzerinde bulunan bu köprü 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslar tarafından yaptırılmıştır Yaklaşık 10 m uzunluğunda ve 6 m genişliğindeki köprü günümüzde de kullanılmaktadır İki yuvarlak kemerli olan köprünün her iki yanında düzgün blok taşlardan 40-50 cm yüksekliğinde korkuluklar bulunmaktadır Ardahan Kalesi Kalenin yapımında dikdörtgen plan uygulanmış, ana giriş batıya verilmiş ve buraya da Osmanlı eyvanlarında olduğu gibi yüksek bir kemer yerleştirilmiştir Giriş kapısı üzerinde 1556 tarihini içeren bir kitabe bulunmaktadır Bu kitabe Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan onarımı göstermektedir Kaba yontma taştan yapılan sur duvarları kare tabanlı ve çokgen planlı kulelerle desteklenmiştir Kalenin duvar örgüsü ve uygulanan tekniği Rumelihisarı’nı andırmaktadır Kalenin içerisinde mescit, hamam kalıntıları bulunmaktadır Kalenin batıdaki kapısının yanı sıra Kura Irmağı yakınında Su Kapısı, Huruç Kapısı ve Uğrun Kapısı gibi diğer kapıları da bulunmaktadır Dedeşen Köyü Camisi (Ardahan) Dedeşen Köyü’nde Osmanlı döneminde cami ile birlikte türbe, çeşme, hamam ve medrese yapılmıştı Bunlardan cami, türbe ve çeşme günümüze ulaşabilmiş, harap haldeki hamam samanlık olarak kullanılmaktadır Medreseden ise hiçbir kalıntı bulunmamaktadır Cami tek kubbeli Osmanlı üslubunda yapılmıştır Kare kaideli kesme taştan caminin önünde bir de son cemaat yeri olduğu, konsol, sütun kaidesi ve sütun gövdesi gibi kalıntılardan anlaşılmaktadır Batıdan içerisine girilen caminin üzeri pandantiflere dayanan bir kubbe ile örtülüdür İç mekandaki mihrap ve minberin sanat tarihi yönünden bir özelliği yoktur İç mekanın kuzeybatı köşesinde orijinal minareye ait merdiven bulunmaktadır Bu merdivenden bugün kadınlar mahfiline çıkış sağlanmaktadır Batıdaki girişin soluna 1993 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından silindirik gövdeli ve tek şerefeli bir minare eklenmiştir Caminin yanındaki hazirede XVIII-XIXyüzyıla ait tarih ve sanat tarihi yönünden önemli mezar taşları bulunmaktadır |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz |
11-13-2011 | #10 |
karamela
|
Cevap : Tarihi Eserlerimizevet kesinlikle öyle şirin ufak bir yer ama bilirsiniz belki güzel bir şehirdir rize kadar gelişemedi doğası zemin müsait değil malum bu arada Mapavri / 53 yazıyor ya hikayesini biliyorum |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz |
11-13-2011 | #11 |
GöKKuŞaĞı
|
Cevap : Tarihi EserlerimizArtvin'i pek bilmiyorum ama eminim ki güzel bir şehirdir Bir kere karadeniz, doğası mutlaka cezbediyordur bir şekildeRize'de yeni yeni gelişmekte olan bir il Mapavri'nin hikayesi nasıl ki? |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz |
11-13-2011 | #12 |
karamela
|
Cevap : Tarihi Eserlerimizadının nerden geldiği ve bir kasabaya eskiden takılan ad olduğuna dair yazılar vardı 3 sene önce okumuştum aşağı yukarı rum kökenli bir demirci ustasından bahsedilirdi map rumcada demir demek avride sanırım ustanın adı idi bu iki kelimenin birleşmesi olan mapavri olarak anılmış o şekilde biliyorum yanılıyorda olabilirim |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz |
11-13-2011 | #13 |
GöKKuŞaĞı
|
Cevap : Tarihi EserlerimizAçıkcası bu hikayeyi ilk kez duyuyorumBenim bildiğim Mapavri kelimesinin anlamı 'yapraklı'dır Lazca mıdır, rumca mı pek bilgim yok Ama eskiden rum ve ermeniler yaşarmış bu topraklardaDoğru olabilir de olmayabilirde, bilemiyorum:) |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz |
11-13-2011 | #14 |
karamela
|
Cevap : Tarihi Eserlerimizgoogle tekrar bir başvurmak icap ediyor sanırım ne dersin |
Cevap : Bartın |
11-14-2011 | #15 |
GöKKuŞaĞı
|
Cevap : BartınBartın Evleri Bartın Türk sivil mimarisi örneklerinin ortadan kalkmadan günümüze ulaştıran ender yerleşim alanlarından birisidir Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca koruma altına alınan 260 civarında Bartın evi bulunmaktadır Bu evlerin büyük bir kısmı son derece iyi korunmuş olup, içerisinde yaşanmaktadır Bartın evleri genellikle bahçe içerisinde yapılmıştır Evler yöresel ismi ile daraba denilen ağaç parçalarından yapılmış çitlerle çevrilidir Bahçeler içerisinde bazıları kitabeli, taştan ve günümüzde de kullanılan kuyular bulunmaktadır Bahçeye girişten eve ulaşılan kayrak taşları ile yapılmış yollar vardır Bartın evleri, yakınlarındaki Safranbolu evleri ile benzerlik göstermemektedir Buradaki evler ahşap olup, ayrı ayrı yapılmış ve kullanımlarından ötürü de değişikliğe uğramıştır Bu evlerin bazıları Doğu Karadeniz evleri ile de benzerlik göstermektedir Evlerin çoğu iki veya üç katlı olup, taş temeller üzerine kerpiç ve moloz taştan yapılmıştır Zemin katlarda günlük yaşamda kullanılan mutfak, kiler gibi bölümler yer almaktadır İkinci ve üçüncü katlar ev halkının yaşadığı bölümler olup, ortadaki bir sofaya odalar açılmaktadır Ayrıca odalar içerisindeki dolaplar ve bazılarında da tavan süslemeleri dikkat çekmektedir Bartın evlerinin bazılarında iki yönlü merdivenlerle birinci kata çıkılmaktadır Buradaki geniş alanda yerleştirilen dikmelerle üst kattaki boydan boya cepheyi kaplayan balkon desteklenmektedir Evlerin üst örtüsü, geniş saçaklıklı düz veya kırma çatılıdır Fatih Cami (Amasra) IXyüzyıl Bizans mimarisinin duvar işçiliği ve küçük ölçüdeki kilise planının uygulandığı bu yapının narteksi, naosu bulunmaktadır Bu bölümler 19x11 m ölçüsünde, dikdörtgen planlı olup, camiye dönüştürüldükten sonra son cemaat yeri ile ibadet mekanına çevrilmiştir Caminin Bizans tuğla işçiliği dışında herhangi bir bezemesi bulunmamaktadır Yapının üst örtüsü tonozludur 1887 yılında onarım geçirmiştir Son dönemlerde bir çok onarım geçirdiğinden orijinalliğinden uzaklaşmıştır |
|