Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hastalığı, olmayan, ruh, sürekli, tatmin, öğrenme

Tatmin Olmayan Ruh,Sürekli Öğrenme Hastalığı...

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tatmin Olmayan Ruh,Sürekli Öğrenme Hastalığı...






Türkiye'de bu alanda sınırlı sayıdaki yazarlardan biri Gökhan Akçura Çok geniş bir çizgide, kendisinin dağınık bizim ise zengin diye tanımladığımız bir kariyer öyküsü var Sürekli hayatta yeni bilgiler içinde dolaşmak, çok farklı alanlarda gezerek bu birikimleri okurlarıyla paylaşmak onun işi


Gökhan Akçura ile çalışma tarzını, "Ivır Zıvır Tarih" dizisi kitaplarının oluşumunu, aşka bakışını ve yeni projelerini konuştuk


Reklam ve senaryo yazarlığı, yayıncılık, editörlük, İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda dramaturg, serbest araştırmacı, yazar, radyo program yapımcılığı Neden bu kadar çeşitlilik diye sormak istiyoruz?


Bazı insanlar derinlemesine araştırmayı ve sınırlı konular çevresinde daha minimal tatmin alarak yaşamayı seçerler Bazıları da sürekli yeni şeylerle uğraşmayı tercih ederler Ben, işte bu türden bir tatminsiz ruha sahibim Bu duruma daha farklı bir bakış açısıyla, çok meraklı olmak gibi olumlu bir noktadan da bakabilirsiniz


Tatmin olmayan ruh, her şeye burnunu sokma ve sürekli öğrenme hastalığı

Türkiye'de tek bir mesleğe saplanıp kalmanın insan kişiliğini yok edici yanları olduğunu düşünüyorum Tek alanda kalırsanız bir süre sonra kendi kendinizi tüketmeye başlıyorsunuz ve başka insanlara tabi oluyorsunuz İş dünyasında benim gördüğüm olgu budur İnsanlar işlerinin esiri oluyorlar Ben hiçbir zaman işimin esiri olmak istemedim Bu yüzden her zaman, dört beş işi elimde tutarak, kendimi geliştirmek şansını elimde tuttum Böylece istediğim an kaçmak, işimi bırakmak, herşeyi terk etmek şansına sahip olmak istedim


Özetle, bu dağınıklığımın ruhsal ve parasal nedenlerden kaynaklandığını söyleyebilirim


Yaratıcılığın da etkisi yok mu?


Ben hiçbir zaman gerçek anlamda bir yaratıcı olmadım Olmayı da istemedim "Seçseydim olabilir miydim?" Zannetmiyorum Belki o yüzden hep araştırmayı seçtim Gerçek bir yaratıcı yazar olmak için genetik, doğuştan gelen özelliklere sahip olmak gerektiğine inanıyorum Fakat bugün Türkiye'de yazar diye geçinenlerin yüzde doksanında bu özelliklerin olmadığını açık sözlülükle belirtmek isterim Bugün, benim işimle ilgili bir değerlendirme yapmak gerekirse, esas olarak yaratıcı olmadığımı ve özünde iyi bir toplayıcı olduğumu söylemem doğru olacaktır


Peki bu (dağınıklığın) zenginliğin ortak paydası var mı?


Merak ve sürekli öğrenme açlığı Belki bu, dünyanın çok renkliliği ve çok katmanlılığını sürekli tatmak istememden geliyor


Burada bir parantez de açmak lazım İnsanların iş yaşamlarına körü körüne bağlılığı, ve bunun yarattığı tek boyutluluk beni hep rahatsız etmiştir


Dünyanın bu inanılmaz çeşitliliği içinde, yaşadıkları okyanusda yüzmekten kaçınmalarnı anlayamıyorum Kendi dünyalarının dışındaki bilgilere, zenginliklere açık değiller; birkaç konuya sıkışıp, hayatlarını bunların etrafında geçirmeye kendilerini mahkum etmiş durumdalar


"Ben bir araştırmacı ve toplayıcıyım" diyorsunuz Bize bu tarza yönelmeniz ve çalışma tarzınızdan bahseder misiniz?


Aslında çalışma tarzıma geçmeden önce, benim araştırmacı ve toplayıcı yanımın çocukluk yıllarımdan başlayan, gençliğimde gelişen ve aldığım eğitim ile şekillenen bir durumun sonucu olduğunu söylemek doğru olur Çocukluğumda ve gençliğimde eline ne geçerse okuyan tiplerdendim Yararlı yararsız her tür bilgiyi kafama sıkıştırırdım (hâlâ öyleyim ya) İlkokulda öğretmenin beni ayaklı ansiklopedi gibi kullandığını hatırlıyorum Evimizde ise dergi ve gazete eksik olmazdı Orta halli bir aileydik, ama benim okuma tutkumu ellerinden geldiği kadar desteklerlerdi İlkokuldayken semtin Çocuk ve Halk Kütüphanelerini keşfetmiştim Okuldan çıkar, kütüphaneye kapanırdım Bu okuma tutkum gençliğimde de sürmüştür


Dramaturg olmamın ise önemli bir yeri var Bilineceği gibi dramaturgi bir yönüyle, tiyatro eserlerinin konularını ayrıntılarıyla incelemektir Oyunlar da tahmin edilebileceği gibi, birbirinden değişik bir çok konuyu çıkış noktası alabilir Araştırmacılığımı oyunlara uyguladıkça, metinlerin daha net ortaya çıktığını gördüm hep


Çalışma yöntemime gelince Hem var, hem yok Dediğim gibi aklımda ve bilgisayarımda bir çok konular var Uzun bir liste bu Hemen yeni maddeler katılmaya da açık Onlarca yıldır kütüphanelerde çalışarak biriktirilmiş bibliyografik künyeler ve notlar var bunlarla ilgili Sahaflardan, eskicilerden alınmış ve sürekli alınan eski dergiler, kitaplar, broşürler var Bir konu etrafında malzeme birikmeye başlayınca, yakın dönem yazı gündemine kendini aldırır Ona bir dosya açarım Kupürler, kesilmiş ya da fotokopisi alınmış eski makaleler, yazılar buraya girer Efemera türünden her türlü ilgili malzeme de ardından dosyaya eklenir Kitap arkalarında ilgilendiğim konulara yönelik yaptığım kişisel dizinler, konu açısından elden geçirilir "O ne yazmış, bu ne söylemiş" diye kütüphanem altüst edilir Bütün bunlar da çok düzenli, çok sistematik olmaz aslında En sonunda yazma noktası gelince, oflaya puflaya bilgisayar karşısına geçilir, bütün bilgiler ekrana dökülür Kesilir, biçilir, yeniden yazılır ve son haline getirilir Yazarken çok altı çizili sonuçlara ulaşmaya, yazdıklarımın arasından "ana fikir" çıkarmaya uğraşmam


Önceden vardığım bir düşünceyi kanıtlamak için yazı yazmaya oturmam Hatta tersine malzemenin kendi düşüncesini, biçimini ve üslubunu bulmasını, yaratmasını amaçlarım Bu bir seçim Çünkü bu denli yeni ve malzemesi az alanlarda, ancak ilk bilgilerin, biraz da ham haliyle aktarılabileceğine inanıyorum

Proje bazlı çalışmalarda ise, önce bana iş gelir Ardından araştırmaya başlarım, bilgi ve belgeleri toplarım, sonrasında da kitap oluşur


Ben çalışmalarımda araştırma düzeyinde kalmayı tercih ediyorum Kitaplarımda kullandığım ları mutlaka tırnak içinde vermeye önemle özen gösteriyorum Piyasada bu türden araştırma yapan insanlar bilgileri belli kaynaklardan alıp, onları aynen harmanlayıp kendi yazısıymış gibi sunuyorlar Ben bu tarz çalışmalara tepkiliyim Araştırıyorum, topluyorum ve bunları okuyucularımla paylaşıyorum


"Ivır Zıvır Tarihi" dizisi nasıl gelişti


Yirmi yıl kadar öncesi Çeşitli dergilerin yanı sıra Cumhuriyet gazetesinin pazar ekine de 'ilginç ve meraklı' konular hakkında deneme tadında incelemeler yazıyordum Plajlar, yılbaşı, çingeneler gibi konulardı bunlar İlgilendiğim ve yazmak istediğim konuları editörlere bir liste halinde sunuyor, seçilen konu etrafında hızla araştırma yapıyordum Yıllardır biriktirdiğim kartlar, notlar, kitaplar işe yaramaya başlıyordu İlgi alanlarım hep 'farklı, araştırılmamış' konulara yönelik oldu Kendime farklı, diğer yazarların ilgilenmediği bir kanal açmak istiyordum Böylece istediğim dergi ve gazetelerde yazabilecek; benim konularımı benden başkası pek yazmadığı için de aranır olacaktım


Reklam yazarlığı, senaryo yazarlığı, müzikal yazarlığı, araştırmacı yazarlık Hangi alanda iş varsa, yazarlık etiketlerimin ona yarayacak olanını çıkarıp işe koyuluyordum Çeşitli dergilere makaleler kaleme alıyor, Turgut Özakman'la birlikte Devekuşu Kabare için oyun yazıyor ve TV için belgeseller hazırlıyordum


Topladığım kitap, dergi gibi yayınlar arasına, efemera dediğimiz 'her tür bilgi içeren basılı malzeme'lerin katılması seksenli yılların ortalarında Grafikerler Meslek Kuruluşu'nun açtığı bir sergiyle başlar Güncel ürünlerin yer aldığı bu serginin girişindeki iki panoda 'Türkiye Reklam Tarihinden örnekler' adıyla eski gazete ilanları yer alıyordu Birinin altında Eli Acıman, diğerinin altında ise Beysun Gökçin arşivi yazıyordu İkisi de çok kolay bulanabilecek eski gazetelerdi alt tarafı Türkiye'nin reklam arşivi bundan ibaretse, ben çok daha iyisini toplarım diye düşündüm galiba Sahaflardan, eskicilerden habire eski gazeteler, dergiler, broşürler almaya başladım Zaten binbir konu hakkında yazıyordum Her aldığım malzeme ya bir yazıya konu oluyor, ya da bir diğerinin yazılması için vesile yaratıyordu Toplanan malzemenin görsel değeri de önem kazanmaya başladı Toplamaya devam ettim Üsküdar bit pazarından aldığım bir büyük sandık dolusu malzemeyi, ancak kamyonetle taşıyabildiğimi hatırlıyorum


İlk sergim Foks Kozmetik şirketi için hazırladığım, "Kadın Olmak Fevkalade Bir Şey (Türk Basınında Kozmetik İlanları)" başlıklı sergiydi (1988) Bunu Reklamcılar Derneği adına gerçekleştirdiğim "Geçmişe Bir Bakış" sergisi izledi Sergi başlangıcından l950'li yıllara kadar reklam tarihimizden geniş bir kesit içeriyordu (1990)


Çalışmalarımdan etkilenen Bu yazılardan etkilenen BAYER, kendilerine bir proje hazırlamamı istedi Onlara aspirinin Türkiye'deki tanıtım tarihini topladım ve bunun sonucunda ortaya ayrıntılı bir kitap çıktı


1998 yılında ise bu kez bir ambalaj fuarına paralel olarak "Türkiye'de Ambalaj Tasarımına Tarihsel Bakış" sergisini gerçekleştirdim Tüm bu çalışmalar, konu etrafında araştırmalar yapmama neden oluyor, bunların sonuçlarını da çeşitli yazılarda kullanıyordum Bazı şirketler için kurumlar ve ürünleri hakkında kitap, broşür düzeyinde çalışmalar da yaptım Kurum tarihleri, multivizyonlar çalışma alanlarım içine girmişti Hilmi Yavuz'un kültür danışmanı olduğu dönemde İstanbul Belediyesi için iki projeyi yürüttüm: "Muhsin Ertuğrul 100 Yaşında" etkinlikleri (1991- 1992) ve "Bedia Muvahhit'in 70 Sanat Yılı" etkinlikleri Bu çalışmalar beraberinde iki de kitap getirdi: (Doğumunun Yüzüncü Yılına Armağan) "Muhsin Ertuğrul ve Bir Cumhuriyet Sanatçısı: Bedia Muvahhit"


Aynı dönemde (1991) yazılarımı Ivır Zıvır Tarihi adı altında toplanmış ve Cep Yayınları'ndan yayınlanmıştı Bugünkü "Ivır Zıvır Tarihi" dizisinin temeli olan bu kitapta yer alan makaleleri, konularla ilgili ciltlerde yeniden yayınlıyorum Kitaplar ardarda gelmeye başladı: Boğaziçi Yazıları, Haliç, Bisiklet Kitabı, Aspirin Türkiye Tanıtım Serüveni , Aile Boyu Sinema , Engin Cezzar Kitabı, Kadınlarla Meşgul Olan Genç Kalır ve diğerleri


"Ivır Zıvır Tarihi"nin kökenleri herhalde benim İstanbul Ansiklopedisi'ni keşfetmeme dayanır Zaten öncülüm olarak görebileceğim, aynı merak dozunu taşıyan sınırlı yazardan biri de Reşat Ekrem Koçu'dur Koçu, İstanbul Ansiklopedisi'nde İstanbul teması etrafında inanılmaz ayrıntılara yönelmiştir Bir sokağın adından başlayıp, bir kahvede ilginç bir mani okuyucuna kadar aklınıza gelmeyecek binlerce ayrıntıya girmiştir


Ben hayatın dikkat etmediğimiz ince ayrıntılarına değinilebileceğini ilk defa İstanbul Ansiklopedisi'ni keşfedince farkettim Bu pratik olarak da çok işime yaradı Çünkü bir oyundaki yan bir karakteri incelerken, onun derinliğine ulaşabilmek için bu türden ayrıntı bilgiler gerekliydi ve kütüphanemde bu tür bilgileri taşıyan yazarların sayısı gitgide artmaya başladı Bir süre sonra Refik Halit Karay'ı, Sermet Muhtar Alus, Refi Cevat Ulunay'ı keşfettim ve kitaplaşmış bilgilerin az olduğunu görmeye başladım Giderek eski dergiler, broşürler, belgeler ve resimleri toplamaya başladım Bu toplama işi bir süre sonra beni bunlar hakkında yazmaya yöneltti


Giderek benim merak duyduğum konular ve o konuların karşı tarafta uyandırdığı ilgiler birbiriyle paslaşmaya başladı Böylece, şirket tarihlerine kadar uzanan özel çalışmalara girmem işimin profesyonel boyutunu geliştirmiş oldu Bir taraftan sürekli yazma isteğimi de dergilerde yazarak sürdürdüm Önce dergilerde yazdım sonra kitap çalışmalarım geldi


Aşk Kitabı'nız, aşka dair bilgilerini artırmak isteyenlere, birçok yazarın tarihte yayınlanmış kılavuz kitaplarda yer alan görüşlerinden derlediğiniz bir çalışma Peki Gökhan Akçura "Aşk"a dair neler söylemek ister bize?


Ben bütün hayatın bir illüzyon olduğunu düşünürüm Aslında insanın yaşamı diğer canlılardan farklı değil Doğuyor, yiyor, içiyor, sevişiyor ve hayat başladığı gibi bitiyor İnsanı farklı kılan düşünebilme yetisi İnsan bu düşünebilme yetisiyle herşeyi anlamlandırmaya çalışıyor Hayata yüklediği anlamın karşılığını da çoğu zaman gerçekte bulamıyor Yok çünkü

Nedir bunlar?


Ölümsüzlükten başlıyor, yarın kalma isteğinden devam ediyor Yaşama anlam katma arzumuz bütün boyutlarıyla her alanda karşımıza çıkıyor Beraberliklerimize de çok güçlü bir kavramın eşlik etmesini istiyoruz Aşk elbette bunun adı Hayatımız boyunca aşkla ilgili binlerce şey okumuşuzdur Bunların hiçbirinin gerçekte olmadığını düşünüyorum


Aşk ise en büyük illüzyonlarımızdan biridir Hiç kimsenin yazılan biçimde aşka ulaşabileceğine inanmıyorum Mutluluklar vardır Küçük mutluluklar, büyük mutluluklar Sevgiler vardır Küçük sevgiler, büyük sevgiler Aşk da beraberliklerimize çok büyük bir anlam verme çabamızdan başka bir şey değil!


Gökhan Akçura'nın tarzında mizahın yeri nedir?


Hayat lüzumsuz derecede köşeli ve asık suratlı bakılarak yorumlanıyor Her şeyin lüzumsuz derecede ciddiye alındığını, lüzumsuz derecede yüceltildiğini ve belli kalıplar içinde görüldüğünü düşünüyorum

Bir çalışmayı yapılandırırken konuyu ciddi bir biçimde işlemenin yanı sıra aslında çok da ciddiye alınmayacak bir açıdan sunabilmenin yollarını ararım Bunu da başardığımı söyleyebilirim Tek yönlü bir bakışı kabul etmediğiniz zaman işin içine mizah zaten giriyor Ayrıca, her şeyin bir komik yanı olduğuna inanırım


Araştırmak, toplamak ve yazmak dışında müzik ile aranız nasıl?


Yıllar önce bir gün Turgut Özakman, Yücel Ertem ve ben bir içki sofrasında sohbet ederken bugüne kadar yapmadığımız bir diyaloğu yaşamıştık Bir soru sormuştuk birbirimize "Hayatta tek bir şey kalsaydı seni hayata bağlayan, bu ne olurdu?" Turgut Özakman sigara, Yücel Erten tiyatro dedi bense müzik dedim Ama müzik benim hayatımda bu cevabı verinceye kadar hiçbir zaman yeterince güçlü değildi Bu cevap ile bende müziğe karşı bir farkındalık gelişti ve müziğe olan ilgimi artırmaya başladım 1980'lerden başlayarak çok iyi bir müzik dinleyicisi haline geldim Açık Radyo kurulduğunda da arkadaşım olan Pozitif şirketinin sahipleri bana bu radyoda bir program yapma teklifi getirdiklerinde önce şaşırmakla birlikte sonra kabul ettim En çok rock müziği sevdiğim için radyo programımı bu konseptte oluşturmaya karar verdim Açık Radyo'nun açıldığı ilk günden başlayarak, sekiz yıldır her Pazartesi "Arzın Merkezine Seyehat" isimli bir program yapıyorum Bu program da benim sürekli yeni bir şey öğrenmemle ilgili Müzik tarihinde benim bilmediğim ayrıntıları ve kişileri bulup oralara adeta dalıyorum ya da bildiğim kişilerin yeni albümlerini bulup onları araştırıyorum


Ben, her burnumu soktuğum alanda inanılmaz derecede lüzümsuz bir tüketiciyim Binlerce CD ve plak toplamaya başladım Ben, habis bir şekilde toplarım ve bunun önünü alamam Aynı şey müzik alanında da oldu Şu anda benim servetimin (!) yarısı kitaplar yarısı da CD'lerdir


Yeni projeleriniz


2003 yılının sonuna kadar çıkacak iki kitabım var Biri "Aile Boyu Sinema"nın genişletilmiş yeni baskısı Diğeri de her yılbaşı yayınlayacağımız "Yılbaşı Kitabı"nın ikinci baskısı olacak 2004 yılı için planladıklarımız : Yine "Ivır Zıvır Tarihi" dizisi olarak bir teması olmayan makalelerimi kapsayacak "Zaman Makinası" kitabı var Onun ardından tüm portre çalışmalarımı bir araya getiren "İnsanlar Alemi", bir de "Kedi Kitabı" gibi "Köpek Kitabı" planlıyorum


Gökhan Akçura

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.